Print Friendly and PDF

Translate

Taksi Şoförü (1976)Taxi Driver

|


114 dk

Yönetmen:Martin Scorsese
Senaryo:Paul Schrader
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram
Vizyon Tarihi:08 Şubat 1976 (ABD)
Dil:İngilizce, İspanyolca
Müzik:Bernard Herrmann
Nam-ı Diğer:Taxi Driver
Oyuncular:Diahnne Abbott, Frank Adu, Victor Argo, Gino Ardito

Özet

Hem Martin Scorsese’nin hem de Robert De Niro’nun filmografilerindeki belki de bu en çarpıcı filmde, 70’lerin Manhattan gecelerinde taksicilik yapan Vietnam gazisi Travis’le birlikte sokaklardayız.
Hikaye boyunca etrafındaki hayatla ve yolunun kesişeceği 'toplumun pisliğiyle' (bir çocuk fahişe, güzel bir sarışın, başkan adayı bir senatör, gözü dönmüş bir kadın satıcısı) bir türlü iletişim kuramayacak olan Travis, en nihayetinde ipleri eline alacaktır. Üstelik gündüzleri izlemeye gittiği belden aşağı filmlerdeki 'vahşi' bir stilde...
Sadece eşsiz senaryosu ve oyunculuklarıyla değil, sıradışı sinematografisiyle de tüm zamanların en etkili filmlerinden biri...

Alt yazı

Harry, telefona bak.
 - Şoförlüğü neden istiyorsun, Bickle?
 - Geceleri uyuyamıyorum.
 - Bunun için porno filmler var.
 - Biliyorum.
 Denedim.
 Peki şimdi ne yapıyorsun?
 Şimdi?
 Bütün gece dolaşıyorum, otobüsle, metroyla.
 Madem dolaşıyorum, para kazanayım dedim.
 Şehrin kuzeyinde çalışır mısın?
 Güney Bronx, Harlem?
 Her zaman ve her yerde çalışırım.
 Yahudi bayramlarında?
 Her zaman, her yerde.
 Sürücü belgeni göreyim.
 Sicilin nasıl?
 Temiz.
 Ahlakım gibi tertemiz.
 Ruhsatımı mı kırdıracaksın?
 Senin gibilerle uğraşmaktan bıktım.
 Öyle bir niyetin varsa hiç durma.
 Duvarda.
 Üzgünüm, öyle demek istememiştim.
 - Sağlık?
 - Temiz.
 - Yaş?
 - 26.
 Eğitim?
 Biraz.
 Orada burada.
 Askerlik sicilin?
 Terhis oldum.
 Mayıs 1973.
 - Orduda mıydın?
 - Denizci.
 Ben de denizciydim.
 Peki ne istiyorsun?
 Ek iş mi arıyorsun?
 Akşamcı mısın?
 Saatlerce çalışabilmeyi istiyorum.
 Akşamcılık nedir?
 Bak   sen şunları doldur, yarın sonucu alırsın.
 O'Brien, hızlan lütfen.
 Arabayı 58.
 Cadde'den çıkar.
 Çünkü 57. Cadde çok kalabalık.
 10 Mayıs.
 Kaldırımları temizleyen yağmuru   yağdırdığı için Tanrı'ya şükür.
 Artık saatlerce çalışıyorum   akşam altıdan sabah altıya, hatta bazen sekize kadar   haftada altı, bazen yedi gün.
 Uzun bir koşuşturma, ama beni iyi oyalıyor.
 Haftada 300 - 350 dolar alıyorum.
 Sayacı kaparsam daha da fazla.
 Gece olunca bütün hayvanlar dışarıdadır: Fahişeler, hırsızlar, uğursuzlar, ibneler, hapçılar, keşler.
 Hasta ruhlu satılmışlar.
 Bir gün iyi bir yağmur yağacak ve bütün bu pislikleri temizleyecek.
 Her yere girerim.
 Bronx, Brooklyn, Harlem'e müşteri taşırım.
 Önemli değil.
 Benim için fark etmez.
 Kimisi farklı.
 Kimisi acayipleri bile almaz.
 Benim için hiç fark etmez.
 48. ile 6. Cadde köşesi, lütfen.
 Aslanım, harikasın!
 Küçük, güzel kız.
 Engellenmeyi hazmedemem.
 Böyle olmasını istemezdik.
 İyi davranırsan koca bir bahşiş alırsın.
 Bu işi biliyorsun.
 Bu işi biliyorsun.
 Şimdi oldu işte!
 Şoför, çabuk olur musun?
 Her akşam arabayı bırakırken arka koltuğu temizlerim.
 Bazen kan bile temizlediğim olur.
 GÖSTER & ANLAT CANLI GÖSTERİ YETİŞKİN FİLMLER 
Yardım edebilir miyim?
 Evet.
 Adın ne?
 Benim adım Travis.
 Güzel.
 Senin için ne yapabilirim?
 Adını öğrenmek istemiştim.
 Beni rahat bırak.
 Bana adını söyleyebilirsin.
 Hiçbir şey yapmayacağım.
 - Müdürü çağırmamı ister misin?
 - Buna gerek yok  Troy!
 Tamam.
 Peki  Şeker alabilir miyim?
 Sakız var mı?
 Uzun süre gider.
 Onlardan da almak isterim.
 Elimizde olanlar bunlar.
 Bunları alıyorum.
 Coca-Cola.
 Coca-Cola'mız yok.
 Bizde Royal Crown Cola var.
 Bir dolar seksen beş sent.
 12 saat çalıştım, ama hâlâ uyuyamıyorum.
 Kahretsin.
 Günler geçip gidiyor, ama bir türlü bitmiyor.
 Hayatım boyunca güzel bir yere gitmek istedim.
 Birinin kendi isteklerini baltalamak istemesini anlayamıyorum.
 Bence bir insan, herkes gibi bir şahsiyet olmalı.
 Onu ilk kez Palantine'in reklam kampanyası merkezinde gördüm.
 Beyaz bir elbise giyiyordu.
 Bu pisliğin ortasında   bir melek gibi görünüyordu.
 Yalnız.
 Ona   doku   namıyor   lar.
 ONA DOKUN.
 OYLAR PALANTINE'E BAŞKAN PALANTINE
İki kutu gönderdin.
 Toplam 5000 adet civarında rozet olması lazım.
 Daha önce hepsini denedik ve şimdi sloganımız   "Biz halkız" ve "halkız"ın altı çizili.
 Yeni rozetlerde "biz"in altı çizili.
 " 'Biz' halkız.”
 Bence anlam değişiyor.
 " Biz 'halkız' " ile " Biz halkız " aynı değil.
 Kavga etmeyelim.
 Bak, basit bir şekilde hallederiz.
 "Biz" rozetlerin parasını vermeyiz.
 - "Biz" rozetleri fırlatır atarız.
 - Tom, biraz buraya gel.
 Ne var?
 Andy bu tetkik raporunu onaylarsa, bütün merkezlere birer kopya yolla.
 "NY Times" makalesinin baskısını çıkarmalıyım.
 - Yeni fotoğrafları unutma.
 - Unutmadım.
 Mecburi refahı vurgulamalıyım.
 Öne çıkaracağımız nokta bu.
 Önce adamı öne çıkar, sonra noktayı.
 Senatör Palantine dinamik bir adam.
 Zeki, ilginç, genç ve etkileyici.
 "Seksi"yi unuttun.
 "Seksi"yi unutmadım.
 Diş macunu satıyor gibi konuşuyorsun.
 Onu da satıyoruz.
 - Buna yetkili miyiz?
 - Çok komik.
 Burada kimyevi mal satarsan başın derde girer.
 Amcam bu yüzden hapiste.
 Hapishane değil, ama karısının bulunduğu her yer hapishanedir.
 Şuraya bak.
 Seni seviyorum.
 Bir şey fark ettin mi?
 - Hayır.
 - Gözlüklerini tak.
 Peki, bir saniye.
 Oldu.
 Şu taksi şoförü bizi dikizliyor.
 Hangi taksi şoförü?
 Şu ilerideki.
 - Ne zamandır orada?
 - Uzun zamandır.
 - Seni rahatsız ediyor mu?
 - Hayır.
 Evet demek istiyorsun.
 Çok şakacısın.
 Çok hızlısın.
 Gerçekten hızlısın.
 Hızlı olmaya çalışıyorum.
 Erkekçe davranacağım.
 İyi şanslar.
 Gitmesini söyleyeyim.
 Şansa ihtiyacım yok.
 Var, ama olmadığını düşünüyorsun.
 Girişi kapatıyorsun.
 Arabanı çekebilir misin?
 Otel Olcott Göz farı, maskara   dudak kalemi, ruj.
 "Ruj" değil, "dudak boyası" deniyor.
 - Fırçalı olanlar.
 - Evet, onlar dudak boyası.
 - Hey, Wiz.
 - Dudak boyası o.
 Karım kullanıyor.
 Travis'e sor.
 Kadınları bilir.
 Bir fincan kahve.
 Her ne ise ondan çok kullanır.
 Parfümü iste, spreyli cinsten.
 Triboro Köprüsü'nün ortasında  Ve bu çok güzel bir kadın, külotlu çorabını değiştirir.
 - Olamaz.
 - Ah, evet.
 Sen ne yaptın?
 Herifi dışarı attığım gibi arka koltuğa geçtim ve içine daldım.
 "Bu ne, biliyor musun?
" dedim.
 O da, "Aşk" dedi.
 Onu kendinden geçirdim.
 Çıldırdı ve "Bu, hayatımın en büyük deneyimi.”
 dedi.
 Sonra 200$ bahşişle Acapulco'daki telefonunu verdi.
 Piyade Charlie T.
'yi bilirsin.
 Hey, Travis.
 Bozuk paran var mı?
 Bizim piyade para için her şeyi yapar.
 Nasıl gidiyor?
 Ne var?
 Radyoyu açıyorum.
 Bell'deki bir taksiciye bıçakla saldırmışlar.
 Soyulmuş mu?
 Hayır, saldıran manyağın biriymiş.
 Kulağının yarısını kesmiş.
 Nerede?
 122. Cadde'deymiş.
 Koduğumun semti.
 Bütün şehri dolaşıyorsun, değil mi, Travis?
 Bütün şehri dolaşıyorsun, değil mi?
 Çok kaba müşteriler çıkar.
 Evet, öyle.
 Sende alet var mı?
 İster misin?
 Sana uygun bir şeyler yapabilecek birini tanıyorum.
 Etraf serseri dolu.
 Ben benimkini hiç kullanmam.
 Ben tutucuyum.
 Yine de korkutmak için bulundurmak iyi bir şey.
 Kirli çamaşırlarımı çıkarayım.
 Bak.
 Errol Flynn'in küveti.
 Rakamlara bas.
 F-4-0-5-4-3-4.
 İşaretler.
 Bir kişi   iki kişi   üç kişi.
 Ben bunu Pines'tan aldım.
 Al.
 Satabilirsen, paranın yarısını ben alırım.
 İstemem.
 Arabama gidip sevişeceğim.
 Ah, çok affedersin.
 Hiçbir şey yok.
 Çok hoş.
 Teşekkür ederim.
 Hey, sana bir şey göstereyim mi?
 Dur.
 Ben de "Sana bir şey göstereyim mi?
" yazdım.
 Bu elinin üç parmağı olmasa   ve bu elin de bu elin olmasa   kibriti nasıl yakardın?
 - Yakamazdım.
 Dene bakalım.
 Yapamam, olmaz.
 Hayır mı?
 Biraz zor.
 Bir kere deneyeyim.
 Bir saniyeliğine başparmağım geri geldi.
 Şükür.
 Bir dakika.
 Yapamıyorum.
 - Bayinin oradaki çocuk yapıyor.
 - Ben bayide çalışmıyorum.
 - Zaten İtalyan'dır.
 - Değil.
 - Emin misin?
 - O, zenci.
 İtalyan olsaydı, hırsız olabilirdi.
 Hırsız, iş üstünde yamukluk yaparsa, çete parmaklarını ateşler.
 Şaka gibi geliyor, ama gerçek.
 Öldürdüklerinde, cesedin üstüne ölü bir kanarya bırakıyorlar.
 - Sembolik bir şey.
 - Neden güvercin değil de kanarya?
 Nedenini bilmiyorum.
 Dur biraz.
 Güvercini yakalaman lazım.
 Kanaryayı ise herhangi bir hayvan   dükkanından alıp öldürebilirsin.
 Al, nereye istersen koy.
 - Gönüllü olarak çalışmak istiyorum.
 - Seni şuraya götüreyim.
 Sakıncası yoksa, onun gönüllüsü olmak isterim.
 Neden bana gönüllü olmak istiyorsun?
 Çünkü sen, şimdiye kadar gördüğüm en güzel kadınsın.
 Teşekkür ederim.
 Palantine hakkında ne düşünüyorsun?
 Başkan olması için gönüllü çalışmak istediğin adam.
 Onun politikasını bilmiyorum, ama eminim iyidir.
 - Araştırma grubunda çalışır mısın?
 - Olur, çalışırım.
 Vergi konusundaki yaklaşımları nasıl sence?
 Pek iyi bilmiyorum, ama eminim iyidir.
 Emin misin?
 Burada beraber çalışırız, gece gündüz.
 Şuraya gidersen, oradaki beyler seni kaydeder.
 Ben gece taksicilik yaptığım için   gündüz çalışmam zor.
 Peki, esas olarak ne istiyorsun?
 Benimle kahve içip çörek yemek ister misin?
 Neden?
 Neden mi?
 Nedenini söyleyeyim: Bence sen yalnızsın.
 Buradan çok geçerim ve seni görürüm.
 Etrafında çok insan olur   masanın üstünde bu telefonları ve ıvır zıvırları görürüm.
 Boş şeyler.
 Ve içeri girip, seninle tanıştığımda   gözlerinde, mutsuzluğuna nasıl   katlanmaya çalıştığını gördüm.
 Bence bir şeye ihtiyacın var.
 Buna arkadaş da diyebilirsin.
 Arkadaşım mı olacaksın?
 Ne dersin?
 Burada durup bunu sormak pek kolay değil.
 Beş dakika yeter.
 Dışarıda.
 Şurada.
 Ben seni korurum.
 Hadi, birazcık ara ver.
 Arayı saat 4.00'te vereceğim.
 Burada olursan  Bugün 4.00'te mi?
 - Burada olacağım.
 - Eminim, olursun.
 - Tamam.
 Dörtte.
 - Tamam.
 - Dışarıda, kapının önünde?
 - Evet.
 Benim adım Travis.
 Betsy?
 Çok sevindim, Betsy.
 26 Mayıs, öğleden sonra dört.
 Betsy'yi, Columbus Meydanı'ndaki Charles'ın Kahve Salonu'na götürdüm.
 Ben peynirli, elmalı turtayla sade kahve aldım.
 Bence iyi bir seçimdi.
 Betsy, kahveyle meyve salatası aldı.
 İstediği her şeyi alabilirdi.
 Sadece NY'de 15,000 gönüllü, fena değil.
 Organizasyon problemleri de olmasa!
 Ne demek istediğini anladım.
 Aynı sorunlar bende de var.
 Düzene sokmalıyım, evimi, eşyalarımı.
 Küçük şeyler.
 Bir panoya "Şu günlerde düzenleyeyeceğim" diye yazacağım.
 "Düzenleyeceğim" mi demek istiyorsun?
 Düzenleyeyeceğim.
 Düzenleyeyeceğim.
 Şaka.
 D-Ü-Z-E-N-L-E-Y-E-Y-E-C-E-Ğ-İ-M.
 "Düzenleye-yeceğim" demek istiyorsun.
 Şu bürolarda yazan "Düşüm" gibi.
 Çalıştığın yeri seviyor musun?
 Çalışanlar, iyi insanlar.
 Palantine'in şansı iyi.
 Biliyor musun?
 Gözlerin çok güzel.
 Beraber çalıştığın herifi seviyor musun?
 İyi biridir.
 Ama onu seviyor musun?
 Çok komiktir ve işinde çok iyidir.
 Yine de bazı sorunları var.
 Bence epey sorunu var.
 Enerjisini yanlış yerlerde harcıyor.
 İçeri girip de ikinizi beraber oturur görünce   aranızda bir ilişki falan olmadığını   anladım.
 Oysa, içeri girdiğimde ikimizin arasında bir şey vardı.
 İkimizin de kovaladığı bir çekimdi bu.
 Bu da bana seninle konuşma hakkı verdi.
 Aksi halde seninle konuşma hakkım olmazdı.
 Asla cesaretimi toplayamazdım.
 Oysa onunla hiçbir şey yoktu.
 İçeri girerken, haklı olduğumu anladım.
 Ya sen, hissettin mi?
 Hissetmeseydim, burada olmazdım.
 Nerelisin?
 Kuzey tarafından.
 Şu arkadaş var ya, onu sevmedim.
 Sevimsiz bulduğumdan değil, sadece bana aptal geliyor.
 Sana saygı duyduğunu sanmıyorum.
 Daha önce senin gibi biriyle tanışmamıştım.
 Benimle sinemaya   gitmek ister misin?
 - İşe geri dönmem lazım.
 - "Şimdi" demiyorum.
 Başka zaman?
 Tabii.
 Bana ne hatırlattın, biliyor musun?
 Ne?
 Hani bir şarkı var ya   Kris Kristofferson'ın.
 O kim?
 Şarkı sözü yazarı.
 "O bir peygamberdir.”
 "Hem peygamber hem saldırgan.”
 "Yarı gerçek, yarı kurgu, ayaklı bir aykırıdır.”


 Benden mi bahsediyorsun?
 Başka kimden bahsediyor olabilirim?
 Saldırgan değilim.
 Hiçbir şeye saldırmadım.
 Sadece aykırı olmaktan bahseden kısmı.
 Öylesin.
 Betsy'yi tekrar aradım.
 Yarın belki iş çıkışı sinemaya   gidebileceğimizi söyledi.
 Benim boş günüm.
 Baştan tereddüt etti, ama tekrar arayınca kabul etti.
 Betsy, Betsy.
 Ah, olamaz.
 Betsy ne?
 Soyadını sormayı unuttum.
 Böyle şeyleri unutmamam lazım.
 California'dan bir şey çıkana kadar   kimseyi kafaya takmamak lazım.
 Bence arabamızı beklemeliydik.
 Taksi olsun da.
 Tek olarak California'ya hazırlıksız gitmemeliyiz.
 Siz, aday Charles Palantine misiniz?
 Evet, oyum.
 Bu taksiye binen herkese, oyunu size atmasını söylüyorum.
 Ya, teşekkür ederim   Travis.
 Kazanacağınızdan eminim.
 Tanıdığım herkes size oy verecek.
 Taksime sizin çıkartmanızı yapıştıracaktım   ama şirket kurallarına aykırıymış.
 İzin vermediler.
 Hepsi de salak.
 Ben Amerika ile ilgili bilgileri, limuzinlerde   gezmekten ziyade, taksilere binmekle edindim.
 - Ah, öyle mi?
 - Doğru söylüyorum.
 - Bir şey sorabilir miyim, Travis?
 - Tabii.
 Bu ülkede seni en çok rahatsız eden ne?
 Bilmem.
 Politikayı o kadar yakından takip etmem efendim.
 Yine de bir şeyler olmalı.
 Kim gelirse gelsin, şehrin bu kısmını temizlemeli.
 Burası açık lağım gibi.
 Pislik, rezillik akıyor.
 Bazen zor dayanıyorum.
 Kim başkan olursa, burayı iyice   temizlemeli.
 Anlıyor musunuz?
 Bazen dışarı çıkar, koklarım.
 Başımı ağrıtır, o derece kötüdür.
 Ve o koku hiç kaybolmaz.
 Biliyor musunuz?
 Bence, başkanın   pisliği temizlemesi lazım.
 Tuvaletlere kadar her yeri yıkamalı.
 Sanırım seni anladım, Travis.
 Ama bu pek kolay olmayacak.
 - Köklü değişiklikler yapmamız lazım.
 - Öyle işte.
 Al bakalım.
 Üstü kalsın.
 Teşekkür ederim.
 - Konuşmak zevkti.
 - Konuşmak zevkti.
 İyi bir adamsınız.
 Kazanacağınızı biliyorum.
 Teşekkür ederim, sanırım.
 Beni buradan götür, olur mu?
 Hadi!
 Gel, canım.
 Yapma öyle.
 Hadi, gel!
 Ayak yapma bana.
 Dayak mı istiyorsun?
 Sakin ol, sürtük!
 Sorun çıkarma.
 Anladın mı?
 Dostum, kafana takma bunları.
 Sakin ol, sürtük!
 Çek git buradan!
 Selam.
 - Günün iyi geçti mi?
 - Pek sayılmaz.
 Sana bir hediyem var.
 Biraz Gene Krupa'nın kısa ritimlerini dinleyelim.
 Neden bunu yaptın?
 Paramı başka nasıl harcayayım?
 Bunu dinlemeni isterdim.
 Dinlerdim, ama pikabım bozuk.
 Pikabın mı bozuk?
 Nasıl dayanıyorsun?
 Ben müziksiz yaşayamam.
 Müziği pek takip edemiyorum, ama isterdim doğrusu.
 Demek ki bu plağı daha dinlemedin.
 Hayır, ama belki senin pikabında dinleyebiliriz.
 Chick Webb'in kırk yılına dönüyoruz.
 YETİŞKİNLER İÇİN 2 FİLM!
 CÜRETKAR EĞLENCE
Şaka mı yapıyorsun?
 Ne?
 Bu pis bir film.
 Hayır, hayır.
 Buraya bir sürü çift gelir.
 - Buraya her çeşit çift gelir.
 - Emin misin?
 Evet, onları hep görürüm.
 Hadi, gel.
 Ailem çok sıkıydı.
 Fallus Sperma Yumurtalık Masters ve Johnson'ın çalışmalarından önce Amerika'da   İsveçli bilim adamlarının araştırmaları esas alınmıştı.
 - Nereye gidiyorsun?
 - Gitmem lazım.
 - Neden?
 - Buraya neden geldim, bilmiyorum.
 - Bu filmlerden hoşlanmam.
 - Şey  Ben  Bu filmler hakkında böyle düşündüğünü bilmiyordum.
 - Keşke  - Hep bu tip filmlere mi gidersin?
 Evet, gelirim ve  O kadar da kötü değildir.
 Beni buraya getirmen, bana "Hadi düzüşelim" demekten farksız.
 Seni başka filmlere de götürebilirim.
 Konularını bilmiyorum, ama istersen başka yerlere gideriz.
 Biz farklıyız.
 - Bekle bir saniye.
 - Gitmeliyim.
 Gitmem gerekiyor.
 - Dur biraz.
 Konuşmak istiyorum.
 - Ama gitmeliyim.
 Taksi!
 En azından konuşabilir miyim?
 En azından benimle konuşmaz mısın?
 Plağı almayacak mısın?
 - Bende zaten var.
 - Lütfen.
 - Bunu sana aldım, Betsy.
 - Peki, şimdi iki tane oldu.
 Gidelim.
 Seni arayabilir miyim?
 Tanrım, benim taksim var.
 Alo, Betsy?
 Merhaba, ben Travis.
 Geçen akşam için çok özür dilerim.
 Senin öyle düşündüğünü bilmiyordum.
 Bilmiyordum.
 Keşke seni başka bir yere götürseydim.
 Şimdi nasılsın?
 Belki de sende virüs gibi bir şey vardır.
 Olabilir, evet.
 Çok sıkı çalışıyorsun, değil mi?
 Önümüzdeki günlerde benimle yemeğe   falan çıkmak ister misin?
 Kahve içmeye ne dersin?
 Sizin merkeze ya da başka bir yere gelebilirim.
 Tamam, tamam.
 Gönderdiğim çiçekleri aldın mı?
 Almadın mı?
 Ama sana çiçek göndermiştim.
 Tekrar arayabilir miyim?
 Yarın ya da yarından sonra falan?
 Hayır, ben  Tamam, evet, tabii.
 Görüşürüz.
 Ona defalarca telefon açtım   ama ilk görüşme dışında diğer telefonlara gelmedi.
 Çiçek de yolladım, ama şanslı olamadım.
 Çiçeklerin kokusu beni daha da hasta etmişti.
 Baş ağrım giderek arttı.
 Sanırım mide kanserim var.
 Şikayet etmemem lazım.
 İnsan, hissettiği  İnsan, hissettiği kadar sağlıklıdır.
 İnsan   hissettiği   kadar   sağlık   lıdır.
 - Sorun çıkarmayalım.
 - Benimle neden konuşmuyorsun?
 Burada olduğunu bilmiyorum, öyle mi?
 Sence bilmiyor muyum?
 - Lütfen, git.
 - Çek ellerini!
 Şunu bilmeni isterim ki  Lütfen.
 Burası yeri değil.
 - Çek ellerini!
 - Git.
 - Tamam, git o halde!
 - Sen yaşadığını   sanıyorsun!
 Cehennemde yaşıyorsun.
 - Orada bir polis var.
 - Sen de diğerleri gibisin.
 Bak, polis çağıracağım.
 Memur bey!
 Memur bey!
 Buralarda dolaşırsan polis çağırırım!
 Şimdi fark ediyorum.
 O da diğerleri gibiymiş, soğuk ve mesafeli.
 İnsanların çoğu böyledir.
 Hele kadınlar.
 Sanki birlik olmuşlar.
 Taksi!
 Karşı kaldırıma çek, şuraya.
 Dur, yapma.
 Sayaç.
 N'apıyorsun?
 Sayacı n'apıyorsun?
 Sana sayacı ellemeni söyledim mi?
 Sayacı yerine koy.
 Ne kadar ödeyeceğim sorun değil.
 İnmiyorum.
 Sayacı yerine koy.
 İndir onu.
 Tamam.
 İndir onu!
 Oldu.
 Niye yazıyorsun?
 Yazma!
 Bırak o şeyi.
 Otur.
 Sana yazmanı söylemedim.
 Sadece "Çek" dedim.
 Karşı kaldırıma çek ve dur dedim.
 Oturacağız.
 -275 ÜCRET
Şoför bey, tepedeki ışığı gördün mü, penceredekini?
 Işığı, 2. kattaki penceredekini?
 Binanın kenarına en yakın olan.
 Pencereden görünen ışık.
 İkinci daire.
 Kör müsün nesin sen?
 Işığı görüyor musun?
 Gördün.
 Güzel.
 Kadını gördün mü?
 Penceredeki kadını görüyor musun?
 Evet.
 O kadını görmeni istiyorum, çünkü o benim karım.
 Ama burası benim evim değil.
 Benim evim değil.
 Orada kim oturuyor, biliyor musun?
 Hayır, bilmezsin.
 Ama biliyor musun, kim oturuyor?
 Bir zenci oturuyor.
 Buna ne diyorsun?
 Onu öldüreceğim.
 Yapacak başka bir şey yok.
 Onu öldüreceğim.
 Sen ne dersin?
 "Sen ne dersin?
" dedim.
 Cevap verme.
 Her şeye cevap vermek zorunda değilsin.
 Onu, bir 44'lük Magnum'la öldüreceğim.
 Benim bir 44'lük Magnum'um var.
 Onu o silahla öldüreceğim.
 44'lük Magnum'un bir kadının yüzüne neler yapabileceğini gördün mü?
 Parçalar be.
 Paramparça eder.
 Yüzü öyle yapar işte.
 Bu silahın, bir kadının kukusuna neler yapabileceğini gördün mü?
 44'lük Magnum'un kadının kukusuna neler yapabileceğini görmelisin.
 O ne?
 Sen, şimdi benim kim bilir ne olduğumu  Beni iyice hasta biri falan zannediyorsundur.
 Doğru mu?
 Hasta olduğumu mu düşünüyorsun?
 Öyle mi?
 Gerçekten de hasta olduğumu düşünüyorsun, değil mi?
 Sence hasta mıyım?
 Cevap vermek zorunda değilsin.
 Ben konuşman için para vermedim.
 Belmore Kafeteryası Bir cüceyi aldım.
 İyi giyimli, şık bir İtalyan takımı   yanında da güzel bir sarışın.
 - Cüce kadın mı?
 - Hayır, cüce olan adam.
 - Sarışın bir bayandı.
 - Anladım.
 Şu cüceler çok komik.
 Arada, cüce almak hoşuma gidiyor.
 Hep ön koltuğa oturmak isterler.
 Sonra iki yamuk herif bindi.
 Şehre iniyorlardı.
 Elmaslı tişört giymişlerdi.
 Tartışıp bağırışmaya başladılar.
 Biri, "Seni orospu!" dedi ve saldırdı.
 Ben de, " Evinizde kapınızı kapayıp " " istediğinizi yapabilirsiniz" dedim.
 Burası özgür bir ülke.
 Hepimiz mutluluğun peşindeyiz.
 Sen izin veriyorsun, yetişkinsin.
 Ama benim arabamda kafa ütülemeye kalkmayın.
 - Ne istersen yap.
 - Söyle, California'ya gitsinler.
 California'da iki ibne ayrıldığı zaman, biri diğerine nafaka veriyor.
 Fena değil.
 Buradan çok ilerideler, değil mi?
 California.
 Ve inmelerini istedim.
 Bir kere, polis bir tek bacaklıyı kovalıyordu.
 - Koltuk değneğiyle duruyordu.
 - Polis mi?
 Hayır, polisin kovaladığı adam.
 O polisler herkesi kovalar.
 Bana borcun olan beşlik yanında var mı?
 Adamım cebini şişiriyor da şişiriyor.
 Kennedy'de Ohio'luları bulmasaydım meteliksizdim.
 Onları Manhattan'a sahilden götürdüm, 5 dolar da bahşiş aldım.
 Ortalık hareketli mi?
 Çok yavaş.
 Ben çıkıyorum.
 Hey, Wiz, bekle.
 - Biraz konuşabilir miyiz?
 - Hoşça kal, katil.
 İstediğini alabilirsin!
 Hey, adamıma vurma!
 Sen buradan yaylansana oğlum!
 Seni tanırım ve ben pek konuşmam, bilirsin.
 Ama sen buralardasın ve çok  Aferin.
 Bana bu yüzden büyücü derler.
 Ben  Ben düşündüm de  Canın mı sıkıldı?
 Herkesin başına gelir.
 Evet, gerçekten canımı sıktılar.
 Dışarı çıkıp   gerçekten de bir şeyler yapmak istiyorum.
 Taksi hayatı mı?
 Hayır, bu  Bilmiyorum.
 Sadece çıkmak istiyorum.
 Gerçekten de  Kafamda kötü fikirler var.
 Bir de şöyle düşün: Bir adam bir işe başlıyor.
 Ve o iş   adamı sarıp sarmalıyor.
 Sanki, şey gibi  Bir şey yapınca yaptığın şey oluverirsin.
 17 yıldır şoförüm.
 On yıldır gece çıkıyorum   ve hâlâ kendi arabam yok.
 Neden, biliyor musun?
 Çünkü istemedim.
 İstediğim böylesiydi herhalde.
 Gece nöbetinde başkasının arabasını kullanmak gibi.
 Anlıyor musun?
 İşin olunca, o iş olursun.
 Biri Brooklyn'de oturur, biri Sutton Place'te.
 Sen avukat olursun, bir başkası doktor.
 Biri ölür, biri iyileşir   ve birileri de doğar.
 Seni kıskanıyorum, gençliğini.
 Git, yat.
 Sarhoş ol.
 Ne istersen yap.
 Zaten seçeneğin yok.
 Hepimiz aynı bokun içindeyiz.
 Az ya da çok.
 Biliyor musun?
 Bilmiyorum.
 Bu şimdiye kadar duyduğum en aptalca şey.
 Bertrand Russell değilim ki.
 Ne bekliyordun?
 Ben bir şoförüm.
 Senin ne dediğini bile anlamadım.
 Belki ben bile bilmiyorum.
 O kadar üzülme.
 Rahat ol evlat, düzelirsin.
 Bilirim.
 Ben çok insan gördüm   ben bilirim.
 Peki.
 Teşekkürler.
 Hadi, yok bir şeyin.
 Gayet iyisin.
 Birinci turda rakibinizin şansını nasıl değerlendiriyorsunuz?
 Bay Goodman iyi bir adam.
 O noktaya gelirse, tabii ki   rakip partide onu görmeyi tercih ederim.
 Bence benim programım onunkinden daha iyi tanımlanmış.
 Onlar daha hayalci.
 Benim kazanma şansım daha fazla.
 Akademik olarak da kazanamaz.
 Ben kazanacağım.
 Anlıyorum.
 Size bir şey daha sormak istiyorum.
 Sizce, kampanyanız nasıl gidiyor?
 "Halk yönetsin" dediğimde   "Biz halkız" sloganıyla çıkınca   fazla iyimser olduğumu düşünmüştüm.
 Şu an, her zamankinden çok daha iyimser olduğumu itiraf edeyim.
 Halk, onlar için yarattığım taleplere uzanıyor.
 Halk, yönetmeye başlıyor.
 Tabanda kıpırdanma hissediyorum.
 Birinci turda, Miami'de aynı heyecanla karşılaşacağız.
 Kasımda, beklenmedik   bir artış kaydedeceğimizi de biliyorum.
 MESAİ DIŞI Orospu!
 Beynini dağıtacağım!
 Öldüreceğim onu!
 Onu ellerimle öldüreceğim!
 Allah kahretsin!
 Hey, ahbap.
 - Şu herif bizi takip edip duruyor.
 - Bakma.
 Hey, çocuklar.
 Yürüyüş yapmak ister misiniz?
 Yalnızlık, hayatım boyunca nereye gitsem peşimi bırakmadı;   barda, arabada   kaldırımda, dükkanda, her yerde.
 Kaçış yok.
 Ben Tanrı'nın bir yalnızıyım.
 8 Haziran.
 Hayatım bir tur daha atladı.
 Günler gelip geçiyor   her gün aynı.
 Uzun, sürekli bir zincir.
 Ve birden   bir değişiklik.
 Bu, "Kolay Andy".
 Seyyar satıcı.
 Nasılsın, Travis?
 - 44'lük bir Magnum'un var mı?
 - Pahalı bir silahtır.
 Olsun.
 Param var.
 Baba bir silahtır.
 100 metreden bir arabayı durdurur.
 Tetiğe bas yeter.
 Al, bak.
 Birinci sınıf.
 Satarken pahalı gider.
 Şuna bak.
 Kız gibi.
 Bu silahı Harlem'de 500 $'a satarım ben.
 Ama kaliteli malları sadece uygun kişilere satarım.
 Buna ne dersin?
 Pratik kullanım için fazla büyük.
 O halde sana şu 38'liği   önerebilirim.
 Baksana.
 Çok güzel bir silahtır.
 Nikeldir.
 Kalkık burun.
 Çok rahat kullanırsın.
 Hareket eden her şeyi durdurur.
 Magnum.
 Bunu Afrika'da fil avında kullanırlar.
 Şu 38'lik   acayip bir silahtır.
 Bunların bazıları oyuncak gibidir.
 Bu 38'likle git, bütün gün çivi çak   dön bak, her defasında tam hedefi vurmuşsundur.
 Kullanması zevklidir.
 Otomatik ister misin?
 25'lik otomatik Kolt.
 Küçük, hoş bir silahtır.
 Çok güzel bir silah.
 Şarjörü altı mermi alır.
 Namluda da bir tane.
 Oraya da ancak salaklar koyar.
 İşte.
 Bak şuna.
 380 Walther.
 Şarjör sekiz mermi alır.
 Hoş bir silah.
 Bu da küçük, güzel bir silahtır.
 Baksana.
 2.
 Dünya Savaşı'nda bunları P38'lerin yerine kullanmışlar.
 Sadece polisler kullanıyor.
 Küçücük, değil mi?
 - Hepsi ne kadar?
 - Hepsi beraber mi?
 Bu kadarını taşımak için insanın manyak olması lazım.
 Bu güzel el yapımını Mexico'da yaptırmıştım.
 Kırk dolar.
 Magnum için 350, 38'lik 250   25'lik 125, 380 için de 150.
 Şunu al, bekle.
 Seninle aşağı geleceğim.
 Hap ister misin?
 Ot?
 Haşhaş?
 Kokain?
 Meskalin?
 Sakinleştirici?
 Nebutal?
 Kloral hidrat?
 - Ya da amfetamin?
 - Ben onlarla ilgilenmem.
 Sana kristal metan da bulabilirim.
 Cadillac'a ne dersin?
 Yepyeni   ruhsatlı, iki bin dolar.
 29 Haziran.
 Forma girmeliyim.
 Fazla oturmaktan vücudum bozuldu.
 Bu kadar taciz fazla.
 Artık her sabah 50 şınav.
 50 ağırlık kaldırma.
 Artık hap almak yok.
 Artık kötü gıda yok, vücuduma zarar verecek yiyecek yok.
 Her şey düzenli olacak.
 Her kas sımsıkı olmalı.
 Şunun büyüklüğüne bak.
 Ah, evet.
 Güzel görünüyor.
 Giderek sertleşiyor ve nabız atmaya başladı.
 Bu fikir bir süredir beynimde yer etmişti.
 Gerçek güç.
 Kralın bütün adamları gelse, eski haline getiremezler.
 - Daha fazlasını nereden alırız?
 - Sence nereden?
 Merkezden.
 Gerisin geriye oraya mı gideceğiz?
 - Gel hadi.
 - Çalışacaklar.
 - Belki hoparlördendir.
 - 100 defa yaptım bunu.
 - Daha önce yaptın mı?
 - Evet, merak etme.
 - En son ne zaman?
 - Daha önce hiç yapmadım.
 Ne?
 Buraya gel, buraya gel.
 Sen Gizli Servis'tensin, değil mi?
 Senatörü bekliyorum.
 Senatörü mü bekliyorsun?
 Çok güzel bir cevap.
 Saçmalığa bak.
 Ben güneşin çıkmasını bekliyorum.
 Hayır, sormamın nedeni, eğer gizli servisteysen  Hiçbir şey söylemeyeceğim  Çünkü  Orada şüpheli bazı şahıslar gördüm.
 - Sahi mi?
 - Tam oradalardı.
 Tam şuradalardı.
 Çok, çok şeydiler  Şüpheli.
 Nereye gittiler?
 Gizli Servis'e girmek zor mudur?
 Neden?
 Sadece merak ettim, çünkü başarılı olabilirim.
 Çok iyi gözlemciyimdir.
 Ben bahriyeliydim ya.
 Kalabalıkta çok iyiyim.
 Şurandaki küçük iğneyi fark ettim.
 İşaret gibi bir şey, değil mi?
 Öyle sayılır.
 Bir işaret.
 Gizli Servis'in gizli bir işareti.
 Siz ne tip silahlar taşırsınız?
 38'lik?
 45'lik?
 357 Magnum?
 Ya da daha büyükleri olabilir mi?
 Bak, gerçekten ilgileniyorsan, bana adını ve adresini ver   sana bilgi ve başvuru formu gönderelim.
 Ne dersin?
 - Gönderir misin?
 - Tabii.
 Neden olmasın?
 Adım Henry   Krinkle.
 K-R-I-N-K-L-E.
 154 Hopper Caddesi.
 Hopper?
 Tavşan gibi?
 Hop hop.
 Fair Lawn, New Jersey.
 Posta kodu var mı?
 6-1-0-4-5-2.
 Altı rakam oldu.
 6, 1  Ah, tamam.
 6-1-0-4-5.
 Aklım telefon numarama gitti.
 Tamam, hepsini aldım.
 Henry, her şeyi sana göndereceğiz.
 Çok teşekkür ederim.
 Harika.
 Çok teşekkürler.
 İnanamıyorum.
 - Bugün dikkatli ol.
 - Tamam.
 Olurum.
 Böyle bir yerde dikkatli olmalısın.
 Hoşça kal.
 Senden hızlıyım.
 Manyak herif.
 Geldiğini gördüm, pislik.
 Bok surat!
 Bekliyorum.
 Gelsene.
 Gelsene.
 Sen çek.
 Denemeye kalkma, kahrolası.
 Bana mı dedin?
 Bana mı dedin?
 Bana mı dedin?
 Başka kime demiş olabilirsin?
 Bana mı dedin?
 Burada benden başka kimse yok.
 Sen kiminle konuştuğunu sanıyorsun?
 Ya, öyle mi?
 Dinleyin, adi herifler, pis serseriler.
 Bu adam, artık size eyvallah demeyecek.
 İzin vermeyecek  Dinleyin, orospu çocukları, adi herifler.
 Bu adam, artık size eyvallah demeyecek.
 Bu adam pisliğin   serseriliğin, köpeklerin, adiliğin karşısında.
 İşte, karşı duran bir adam.
 İşte  Sen öldün.
 Hey, Travis, "què pasa?
" Selam, Melio.
 N'aber?
 Evet?
 Kapa çeneni ve çekmecedeki bütün parayı ver.
 Çabuk ol!
 - Hadi.
 Ver şu paraları.
 - Ateş etme.
 Uzatma.
 Hadi!
 Ver bana.
 Parayı ver bana.
 - Hepsi bu kadar mı?
 - Bu kadar.
 Başka param yok, ahbap.
 - Bütün param bu!
 - Daha fazla var.
 - Söylüyorum, param yok!
 - Çorabına eğil.
 Geri kalanını ver, hadi.
 - Becerdin mi?
 - Evet, becerdim.
 Kahretsin.
 - Öldü mü?
 - Bilmiyorum.
 Gözleri hareket ediyor.
 Silah iznim yok.
 Ne yapacağımı bilmiyorum.
 - Merak etme.
 Ben hallederim.
 - Parayı ödeyebilir miyim?
 Sen çık, git hadi.
 Hayır.
 Ben hallederim.
 Yürü sen.
 Bu, yılın beşinci dürzüsü!
 Büyük Amerikan şairi Walt Whitman   hepimiz adına şöyle konuşmuştu: "Ben insanım.
 Acı çektim.”
 "Oradaydım.”
 Bugün ben de şöyle diyorum: Biz halkız.
 Acı çektik.
 Oradaydık.
 Biz, halk olarak, Vietnam'da acı çektik.
 Biz, halk olarak, acı çektik.
 Hâlâ   işsizlik, enflasyon, suç ve yozlaşmadan   dolayı acı çekiyoruz.
 Sevgili Anne ve Babacığım   temmuz sadece sizin   evlilik yıl dönümünüzü değil   Babalar Günü'nü ve annemin doğum gününü de getiriyor.
 Kesin tarihleri hatırlayamadığım için   kusura bakmayın.
 Bu kart hepsinin yerine geçsin.
 Geçen yıl söz vermiştim, ama adresimi yine   gönderemediğim için üzgünüm.
 Ne var ki işimin hassaslığı gereği, hükümet sıkı gizlilik emrediyor.
 Anlayış göstereceğinizi biliyorum.
 Sağlığım yerinde ve iyi para kazanıyorum.
 Birkaç aydır bir kızla çıkıyorum.
 Görseniz, gurur duyarsınız.
 Adı Betsy, fakat şimdilik daha fazla bilgi veremem.
 Hey, taksici, buraya park edemezsin.
 Hadi!
 Hadi, uyuma!
 Yürü!
 Çek şunu! 
az için çok yükün altında eziliyoruz.
 Artık azınlık için savaşmayacağız   çoğunluğun kalbi bizimle olsa da.
 Umarım bu kart elinize ulaştığında, benim kadar siz de iyisinizdir.
 Umarım kimse ölmemiştir.
 Beni merak etmeyin.
 Bir gün kapı çalınacak ve içeri ben gireceğim.
 Sevgiler, Travis.
 Hiçbir fikrin yok mu?
 Konuşmak isteyen ben değilim.
 Onunla evlenmek istemememin nedeni   boşanma nedeni olmak istemememdir.
 O zaten şimdi de boşanıyor.
 Phillip benimle evlenmek istiyor, Brock.
 Onu seviyorum.
 Ya biz, June?
 Ya bizim evliliğimiz?
 Evliliğimiz yasal değil, biliyorsun.
 Tanrı'nın nazarında biz evliyiz.
 Brock, lütfen bana bunu yapma.
 Onu seviyorum  Kahretsin.
 Allah kahretsin!
 - Hareket mi istiyorsun?
 - Evet.
 Şuradaki herifi görüyor musun?
 Git, onunla konuş.
 Adı Matthew.
 Ben seni şurada bekleyeceğim.
 Adın Matthew mu?
 Biraz hareket arıyorum.
 Memur bey.
 Yemin ederim, temizim.
 Bir arkadaşı bekliyorum yalnızca.
 Beni boşu boşuna mı götüreceksin?
 Ben polis değilim.
 Ben  Öyleyse neden hareket istiyorsun?
 Çünkü beni o gönderdi.
 Umarım çorabındaki 38'lik değildir.
 38'lik mi?
 Ben temizim, ahbap.
 Yoksa sen gerçek bir kovboy musun?
 Çok iyi be.
 Tamam.
 15 dakika, 15 dolar.
 Yarım saat, 25 dolar.
 Bok.
 Kovboy, ha?
 Bir zamanlar bir atım vardı Coney Adası'nda.
 Ona araba çarptı.
 Ya al ya da git.
 Biraz para biriktirmek istiyorsan, ona dokunma.
 Dönüp daha fazlasını isteyecektir.
 12 yaşında.
 Onun gibisini görmemişsindir.
 Ne istersen yap, ister ağzından   ister kıçından.
 Yüzüne bak.
 Seni öyle sertleştirir ki patlarsın.
 Ama kabalık yok.
 Anlaştık mı?
 Tamam, alıyorum.
 Hey, ahbap!
 Burada ortaya çıkarma paranı.
 Beni mi düzeceksin?
 Onu düzeceksin.
 Parayı ona ver.
 Görüşürüz, aynasız.
 Ne dedin?
 Görüşürüz, aynasız.
 Ben polis değilim.
 Polissen, zaten pusudur.
 Hazırım.
 Komik.
 Pek hazır görünmüyorsun.
 Keyfine bak.
 Hadi ahbap.
 Sen komik bir adamsın.
 Ama görünüşe aldanmamak lazım.
 Hadi ahbap.
 Keyfine bak.
 Bu oda sana on kağıda patlayacak.
 Ben saatini de tutuyorum.
 Gelsene.
 Sen gerçekten 12 yaşında mısın?
 Dinle bayım.
 Bu senin zamanın.
 15 dakika fazla uzun sayılmaz.
 Sigara sönünceye kadar vaktin dolar.
 Kaç yaşındasın?
 Söylemeyecek misin?
 Adın ne?
 "Kolay.”
 Böyle ad olmaz.
 Hatırlaması kolay.
 Gerçek adın ne?
 Gerçek adımı beğenmiyorum.
 Gerçek adın ne?
 Iris.
 Nesi var?
 Güzel bir isim.
 Senin fikrin.
 Hayır, yapma.
 Beni hatırlamadın mı?
 Hani bir taksiye binmiştin.
 Damalı bir taksiydi.
 Sen binince Matthew denen o adam   gelip seni götürmek istemişti.
 Seni iteklemişti.
 Hatırlamıyorum.
 Hatırlamıyor musun?
 Seni buradan çıkaracağım.
 Şu işi yapalım, yoksa Sport delirir.
 - Nasıl istersin?
 - İstemiyorum.
 Sport kim?
 İsmi Matthew.
 Ben ona Sport derim.
 Böyle yapmak ister misin?
 Dinle.
 Ben  Sen anlamıyor musun?
 Arabama binmiştin.
 Buradan gitmek istiyordun.
 Kafayı bulmuştum herhalde.
 - Neden?
 Sana ilaç mı veriyorlar?
 - Bırak artık, ahbap.
 Ne yapıyorsun?
 Yapmak istemiyor musun?
 Yapmak istemiyorum.
 Sana yardım etmek istiyorum.
 Ben sana yardım edeyim.
 Kahretsin!
 Allah kahretsin!
 Bok.
 Senin neyin var böyle?
 Yapmamız gerekmiyor, bayım.
 Boşver şunu!
 Buradan gitmek istemiyor musun?
 Neden buradayım, anlamıyor musun?
 Sanırım anlıyorum.
 Senin arabana binmek istemiştim   şimdi de sen gelip beni almak istiyorsun.
 Doğru mu?
 Evet ama gitmek istemiyor musun?
 Ne zaman istersem gidebilirim.
 Ya o akşam ne oldu?
 Bak, kafam yerinde değildi.
 O yüzden de beni durdurdular.
 Kafam yerindeyken ise gideceğim bir yer yok.
 Yani onlar   beni kendimden koruyorlar.
 Bilmem.
 Bilmem.
 Tamam, ben denedim.
 Anlıyorum.
 Ve etkilendim, gerçekten.
 Seni tekrar görebilir miyim?
 - Bu zor bir şey değil.
 - Bu şekilde değil.
 Devamlı olarak.
 Böylesi, olacak gibi değil.
 Yarın kahvaltıya ne dersin?
 - Yarın?
 - Ben 1.
00'de kalkarım.
 Saat 1'de?
 Tamam, bunu anladım.
 Bilmem ki  İstiyor musun, istemiyor musun?
 Peki, istiyorum  Tamam, oldu.
 - Saat 1'de.
 - Saat 1'de.
 Tamam.
 Yarın görüşürüz.
 Ah, Iris.
 Benim adım Travis.
 Çok teşekkürler, Travis.
 Görüşürüz, Iris.
 Yarın görüşürüz.
 Tatlı Iris.
 Bu senin.
 İyi harca.
 Ne zaman istersen gel, kovboy.
 Geleceğim.
 Neden beni aileme götürmek istiyorsun?
 Benden nefret ederler.
 Neden ayrıldım sanıyorsun?
 Orada hiçbir şey yok.
 Ama bu şekilde yaşayamazsın.
 Cehennem hayatı gibi.
 - Bir kızın yeri evidir.
 - Özgür kadın nedir, bilir misin?
 Ne demek "özgür kadın"?
 Genç bir kızsın.
 Senin, evinde olman lazım.
 Giyinip, erkeklerle çıkmalısın.
 Okula gitmelisin.
 - Bu gibi şeyler işte.
 - Tanrım!
 Pek geri kafalıymışsın.
 Geri kafalı olan ben değilim, sensin.
 Saçmalama.
 Ne demek yani?
 Sürüngenlerle, aşağılık heriflerle çıkıp   kendini hiç uğruna satmak mı istiyorsun?
 Aşağılık bir pezevenk için mi?
 Koridorlarda bekliyor.
 Geri kafalı olan ben miyim?
 Geri kafalı sensin.
 Ben senin gibi, katillerle, serserilerle yatmam.
 Sen buna özgür olmak mı diyorsun?
 Sen hangi dünyada yaşıyorsun?
 Katil kim?
 Şu Sport bir katil.
 Sport kimseyi öldürmedi.
 - Öldürdü  - O terazidir.
 O ne?
 Ben de teraziyim.
 O yüzden iyi anlaşırız.
 Bana katil gibi göründü.
 En iyi aşıklar yengeçler.
 Bütün ailem hava grubundan.
 Ayrıca hap da satıyor.
 Seni üstün ve güçlü kılan ne?
 Söyler misin?
 Sen hiç aynada gözlerine bakmaz mısın?
 Sport ve o yaşlı herifle ne yapacaksın?
 - Ne zaman?
 - Ayrılırken.
 Sadece bırakacağım.
 - O kadar mı?
 - Ellerinde başka kızlar da var.
 Öylece yapamazsın.
 Ne yapacaksın?
 Polis çağırmamı ister misin?
 Polis bir şey yapmaz.
 Bunu bilirsin.
 Sport bana hiç kötü davranmadı.
 Bir kere bile vurmadı.
 Ama aynı şeyi başka kızlara da yapmasına izin veremezsin.
 İzin vermemelisin.
 O, aşağılık bir adam.
 Birinin ona bir şey yapması lazım.
 O bir pislik.
 O şimdiye kadar   gördüğüm en, en pislik adam.
 Senin hakkında ne dedi, biliyor musun?
 Neler demedi ki.
 Sana "küçük tavuk" dedi.
 O böyle bir şey demez.
 Vermont'taki komünlerden birine gideceğim.
 Daha önce hiç komün görmedim, bilmiyorum  Bir dergide   bazı resimler görmüştüm.
 Pek temiz değildi.
 Neden benimle gelmiyorsun?
 Ne?
 Seninle komüne mi geleyim?
 Hayır.
 Neden olmasın?
 Ben öyle yerlere gitmem.
 Neden gitmeyesin?
 Ben öyle insanlarla anlaşamam.
 Sen akrep misin?
 Evet.
 Sen akrepsin.
 Kesinlikle şaşmam.
 Ayrıca, ben burada oturmalıyım.
 Neden?
 Yapmam gereken önemli bir şey var.
 Neymiş o kadar önemli olan?
 Hükümet için çalışıyorum.
 Taksiciliği yarım gün yapıyorum.
 Narkotikçi misin?
 Narkotikçiye benziyor muyum?
 Narkotikçiyim.
 Kim daha tuhaf acaba?
 Sen mi, ben mi?
 - Gelmek istemediğine emin misin?
 - Yol paranı ben sana veririm.
 - Vermen gerekmez.
 - Almanı istiyorum.
 Onlardan bir şey almanı istemiyorum.
 Ben istiyorum.
 Paramı daha iyi bir iş için kullanamam.
 Bir süreliğine uzaklaşabilirim.
 Biraz gerginsin, o kadar.
 Yaptığım işten hoşlanmıyorum, Sport.
 Senden yaptığın işi sevmeni isteyen yok.
 İşini sevmiş olsaydın, benim kadınım olmazdın.
 Artık benimle hiç ilgilenmiyorsun.
 İşlerle ilgilenmem gerekiyor, bebek.
 Erkeğini özlüyorsun, değil mi?
 Ben de, senden uzak kalmak istemiyorum.
 Senin için neler hissettiğimi biliyorsun.
 Ben sana bağlıyım.
 Sensiz kaybolurum ben.
 Bunu sakın unutma.
 Sana o kadar ihtiyacım var ki.
 Gel, canım.
 Seni tutayım.
 Bana böyle yakın olduğunda kendimi o kadar iyi hissediyorum ki.
 Keşke her erkek senin sevginin nasıl bir şey olduğunu bilse.
 Her kadının, seni benim sevdiğim kadar   seven bir erkeği olmalı.
 Tanrım, yakın olmak ne güzel.
 Böyle zamanlarda hep ne kadar şanslı   bir erkek olduğumu düşünürüm.
 Beni seven ve bana ihtiyacı olan bir kadına dokunmak.
 Kendimi toplayan tek kişi sensin.
 Sevgili Iris, bu para yolculuğun için yeterlidir.
 Sen bunu okuduğunda ben ölmüş olacağım.
 Travis.
 Şimdi çok iyi anlıyorum.
 Bütün hayatım   tek bir yönde ilerledi.
 Bunu şimdi anlıyorum.
 Benim hiç seçeneğim olmadı.
 Bayanlar baylar   Amerika'nın yeni başkanı.
 Senatör Charles Palantine.
 Teşekkür ederim, Tom.
 Bayanlar baylar   bugün bir dönüm noktasındayız, Columbus Meydanı'nda.
 Burası sıradan bir yer değil.
 Burası, birçok yolun ve hayatların kesiştiği bir yer.
 Bugün burada buluştuk   çünkü bugün sıradan bir gün değil.
 Tarihin dönüm noktalarından birini yaşıyoruz.
 Çok uzun süre yanlış yollardan gittik.
 Yanlış yollar bizi savaşa soktu.
 Bize fakirlik   işsizlik ve enflasyon getirdi.
 Bugün size, bir kavşağa ulaştığımızı söylüyorum.
 Artık, halk olarak biz, azınlık için savaşmayacağız.
 Yeni yolların basit olacağını söylersem, yalan söylemiş olurum.
 Basit olmayacaklar.
 Doğru ve iyi olan hiçbir şey basit olmamıştır.
 Halk olarak biz bunu biliyoruz.
 Ve halk olarak biz, doğru yolları ve iyiyi biliyoruz.
 Bugün size, sizin ve benim halk olduğumuzu söylüyorum.
 Artık yönetimi halka bırakmanın zamanı geldi!
 Teşekkür ederim.
 Tamam, bırakın geçsin.
 Açılın.
 Orada.
 Tutun o adamı.
 Biraz nefes alsın!
 Biraz rahat bırakın.
 - Onu hiç görmedim.
 - Kaçıyordu.
 - Onu gördüm.
 - Neredeydi?
 Ne oluyor?
 Parayı aldın mı?
 Iris odasında mı?
 Hey, Sport, n'aber?
 İyilik, adamım.
 Sen  - Seni nereden tanıyorum, ahbap?
 - Bilmiyorum.
 Pezevenklik işi nasıl gidiyor?
 Seni tanıyor muyum?
 Hayır.
 Seni tanıyor muyum?
 Git buradan.
 Kaybol.
 Seni tanıyor muyum?
 Iris nasıl?
 Iris'i tanıyorsun.
 Hayır, Iris adında birini tanımıyorum.
 Iris?
 Hadi, git buradan.
 Iris'i tanımıyor musun?
 Iris adında kimseyi tanımıyorum.
 Hayır mı?
 Canın yanmadan kabilene dön.
 Sorun istemiyorum.
 Anladın mı?
 Silahın var mı?
 Çık git buradan be adam.
 Defol git buradan!
 Al bakalım.
 Seni manyak orospu çocuğu!
 Orospu çocuğu!
 Seni öldüreceğim!
 Öldüreceğim!
 Seni öldüreceğim!
 Seni öldüreceğim!
 Orospu çocuğu!
 Seni öldüreceğim!
 Seni aşağılık piç!
 Geberteceğim seni!
 Seni manyak serseri!
 Seni öldüreceğim!
 Onu vurma!
 Taksi Şoförü, Gangsterlere Savaş Açtı Sevgili Bay Bickle.
 Ben ve Bayan Steensma tekrar sağlığınıza kavuştuğunuzu   duyduğumuza ne kadar sevindik, anlatamam.
 Iris'i almaya New York'a geldiğimizde   hastanede ziyaretinize gelmeyi istedik   fakat hâlâ komadaydınız.
 Iris'imizi geri gönderdiğiniz için   size olan borcumuzu asla ödeyemeyiz.
 Onu kaybettiğimizi düşünürken   hayatımız yeniden doldu.
 Söylemeye bile gerek yok, ama siz bu evin bir kahramanısınız.
 Iris'in nasıl olduğunu merak ediyorsunuzdur.
 Okuluna geri döndü ve çok çalışıyor.
 Sizin de tahmin edeceğiniz gibi, uyum sağlaması biraz zor oldu.
 Ancak, biz de onun tekrar   kaçmasına gerek kalmaması için gerekeni yaptık.
 Sonuç olarak   Bayan Steensma ve ben size tekrar yürekten   teşekkür etmek istiyoruz.
 Ne yazık ki, New York'a tekrar gelip size şahsen   teşekkür edebilmek için durumumuz müsait değil.
 Fakat siz Pittsburgh'a gelirseniz   sizi evimizde ağırlamaktan büyük mutluluk duyarız.
 En derin teşekkürlerimizle  Burt ve Ivy Steensma.
 Eddie, taksi şirketinin şefi gelmiş, "Lastikleri değiştirelim.”
 diyor.
 Ben de, "Bu lastikler yeni.
 Neden başka bir şeyi atmıyorsun, mesela karını?
" dedim.
 - Karısı 1957 New Jersey güzeliymiş.
 - Bu yüzden filoda yedek parça yok.
 Piyade, Büyücü, Katil.
 - Charlie T.
 - Ne oluyor?
 Hey, Travis, müşterin var.
 Bok.
 Sonra görüşürüz.
 Görüşürüz, Travis.
 Merhaba, Travis.
 Merhaba.
 Palantine'in aday olduğunu duydum.
 Evet, yeni açıkladı.
 On yedi gün oldu.
 Umarım kazanır.
 Gazetelerde seni okudum.
 Nasılsın?
 Önemli bir şey değildi.
 Unuttum bile.
 Gezeteler hep böyle şeyleri abartır.
 Biraz sert çıkıştım.
 Hepsi bu.
 Travis  Ben  Ne kadardı?
 Hoşça kal.
||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar