Print Friendly and PDF

Translate

OXV: The Manual (2013) Frekanslar

|


105 dk
Yönetmen:Darren Fisher
Senaryo:Darren Fisher
Ülke:Avustralya, İngiltere 
Tür:Gizem, Romantik, Bilim-Kurgu
Vizyon Tarihi:27 Eylül 2013
Dil:İngilizce
Müzik:Blair Mowat
Nam-ı Diğer:Frequencies
Oyuncular: Daniel Fraser, Eleanor Wyld, Owen Pugh, Dylan Llewellyn,

Özet

XV: The Manual ya da diğer adıyla Frequencies (2013); yönetmenliğini, senaristliğini ve yapımcılığını yönetmen Darren Paul Fisher’ın üstlendiği bağımsız bir İngiliz yapımıdır. Yönetmenin deyişiyle Romantik-Bilim Kurgu-Felsefe (sci-philosophical-romance) janrında yapılmış olan ilk filmdir. Hikayemiz sıfırın altında bir frekansa sahip Isaac-Newton Midgeley ile alışılmışın üstünde bir frekansa sahip olan ve bizim evrenimizin otistik savantlarını andıran Marie-Curie Fortune arasındaki ilişki üzerinden ilerliyor. Isaac (Zak) çocukluğundan beri Marie’den hoşlanmaktadır, Marie ise herhangi bir duygusu olmamakla birlikte deney yapma isteği ile Zak'le görüşmektedir. Ancak Zak ile Marie’nin her yıl birlikte harcayabilecekleri sadece 1 dakikaları vardır. Bu dakikayı aştıkları takdirde doğa durduk yere yağmur yağdırarak, zelzele yaparak, gökten bagaj yağdırarak bu birlikteliğin devamına engel olmaya çalışır. Filmin en naif olan bu ilk kısmında kahramanlarımızın çocukluk ve ilk gençlik yıllarındaki birlikte olma çabalarını ve bunun yarattığı tuhaf sonuçları izliyoruz.

Alt Yazı

FREKANSLAR
Başlayabilirsiniz.
 Unutmayın, eve varır varmaz bunu anne babanıza verin.
 Sakına açmayın.
 Albert-Einstein Cole.
 Nicola-Tesla Hertz.
 - Marie-Curie Fortune.
 - Teşekkürler.
 Theodor-Adorno Strauss.
 Sen ne aldın?
 - 127.
 - 100'ün üstüne çıkamazsın.
 Ben sadece 67 alabildim ama içim rahatladı doğrusu.
 Daha düşük olabilirdi.
 - Arkadaşımla tanış.
 - Arkadaşın yok ki senin.
 İsmi Isaac-Newton Midgeley.
 - Ben Zak.
 Merhaba.
 - Merhaba.
 O -7 aldı.
 Senden hoşlanmadığımı biliyordum.
 - Arkadaşındı hani?
 - Kes sesini de bekle.
 Neden?
 Aşırı Yüksek Frekanslıyla, Aşırı Düşük Frekanslı karşı karşıya.
 Yani bir tepkime falan olmalı.
 İlginç.
 İçeri geç Zak.
 Annen geldi.
 - Hemen dedim Zak!
 - Geliyorum Cook hocam.
 Ne kadar sürdü?
 Tam olarak 1 dakika.
 - Kızım.
 - Baba.
 Bunun anlamını biliyor musun?
 - Hayatını nasıl değiştireceğini?
 - Biliyorum.
 Peki bu konuda ne hissediyorsun?
 İçim rahatladı doğrusu.
 Daha düşük olabilirdi.
 Bilgi, kaderi belirler.
 Bu harika bir şey.
 Marie'nin potansiyelini karşılamayı çok istiyoruz.
 Karşılanacağı kesin değil mi zaten?
 Acaba onun duygusal şeyleri hakkında yapabileceğimiz bir şey yok mu?
 Duyguları yani?
 Olağan bir yan etkidir.
 Frekansı ne kadar yüksek olursa empati yetisi o kadar düşük olur.
 Başkalarını kendilerinden uzaklaştırmaya eğilimlidirler.
 Ne kadar şanslıysak o kadar az umursarız.
 Kimse Marie'den daha şanslı olamaz.
 Evet, öyle olacak anlaşılan.
 Deneyebileceğimiz belli başlı şeyler var.
 Sonuçta bilgi, kaderi belirler.
 Deney faresi olmasını istemiyorum.
 Arkadaşlar edinmesini   eğlenmesini, âşık olmasını, normal bir hayat sürmesini istiyoruz.
 Üzgünüm ama anlayın, bu mümkün değil.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 - Merhaba Anderson hocam.
 - Merhaba Marie.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 Durdum işte.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız  Bu alet frekansınızı kesin olarak ölçüyor.
 Doğrudan dalga şeklini okuması için geliştirdim.
 Okulun vadesi dolmuş sınavlarından daha etkili.
 - Patentini aldın mı?
 - Elbette.
 Erkekle kadını uyumlu rezonansa göre eşliyor.
 Küçük bir deneme yapabilirsem 
Sadece bu sabah frekanslarını okumama izin veren öğretmenlerle.
 Gerçek aşkı böyle mi tanımlıyorsun?
 Doğa böyle tanımlıyor.
 Düşük Frekanslılar en az 700 göstergeye ihtiyaç duyuyor.
 Elbette cezbetmeyip kendisinden uzaklaştıran doğal kuvvetler de mevcut.
 Bu proje için ne planlıyorsun?
 Babam satışa çıkarmamı istiyor.
 Anlaşılan insanlar gerçek aşkı bulmaya takmış durumda.
 Peki ya sen?
 %100 uygun kimse yok ama %95 var.
 Kimmiş o?
 Thales hoca.
 - Sahi mi?
 - Gidip selam verebilirsiniz.
 Fazladan bilgi göz çıkarmaz.
 Bu aletin arkadaş bulmak gibi   bir çok olası kullanım alanı var.
 - Elbette.
 Sadece farklı gösterge dizisiyle.
 Bu görüşünü denedin mi peki?
 Hayır.
 Herkes arkadaşım olmak ister.
 Fakat kaçı gerçekten arkadaşın?
 Hiçbiri.
 O hâlde bir denemen gerektiğini düşünüyorum.
 Fazladan bilgi göz çıkarmaz.
 1. Deney Kusura bakma, geç kaldım.
 Koridorda kilitli kaldım da.
 İlginç.
 - Selam.
 - Merhaba.
 - Şeyi izledin mi  - Bir şey söyleyecektim.
 - Dinliyorum.
 - Konuşmamıza gerek yok.
 Konuşmak istiyorum ama.
 Bir dakikadan fazla zamanımız olmayacak.
 Özür dilerim.
 Nasılsın?
 Selam vermek için mi yoksa cidden mi soruyorsun?
 - Selam vermek için.
 - İyiyim.
 Sen nasılsın?
 Olacaklar konusunda biraz endişeleniyordum.
 Belki hiçbir şey olmaz.
 Dediğin doğruysa neden herkes burada?
 Onlara sorsana.
 Niye ben?
 Çünkü ikimiz en ilginç tepkimeyi ortaya çıkarıyoruz.
 Ne kadar geçti?
 50 saniye.
 Bir dakikayı geçerse ne olur?
 İkiniz de cezalısınız.
 Ayrı ayrı.
 Sorun yok.
 Bu yılki zamanlarını kullandılar.
 Artık denesek bile onları bir araya getiremeyiz.
 Niye bunu yaptınız?
 Bir araya gelince olacakları biliyorsunuz.
 Zak'in başına iş açmak mı istiyorsun?
 Okulun güvenliği için sorun teşkil ediyor.
 Benimle gel.
 - Ondan hoşlanıyor musun?
 - Alt tarafı bir deney.
 Hatalı bir deney.
 Frekans asla değişmez.
 Hislerini bu çocuğa harcama.
 Kaderinizde birlikte olmak yok işte.
 Bilgi, kaderi belirler Anderson hocam.
 2. Deney - Selam.
 - Merhaba.
 Bir dakikayı geçerse frekans düzelmemiştir.
 Anlayamadım?
 Bir dakikayı geçerse ne olacağını sormuştun.
 Konuşmamız gerektiğine karar verdim.
 Seni gören oldu mu?
 Hayır, sanmıyorum.
 Harika.
 Yalnızız demek.
 Bir şeyin yaşanması daha az ihtimal.
 Nasılsın?
 Pek iyi değilim aslında.
 Grip oldum herhalde.
 Net cevap vermelisin.
 Araştırmam için fiziksel ve ruhsal durumunu göz önünde bulundur.
 Ben de öyle düşünmüştüm.
 Ben gerginim   heyecanlıyım, nefesim kesildi, terliyim.
 Yaşanacaklar konusunda endişelendiğinden dolayı mı?
 O da var.
 - İyi misin?
 - İyiyim.
 Aklıma bir fikir geldi.
 3. Deney - Selam.
 - Merhaba.
 - Aklına ne gelmişti?
 - Bence birbirimize dokunmalıyız.
 Veri toplaman için.
 Bence birbirimize dokunmalıyız.
 - Olmaz.
 - Neden ki?
 Çünkü değişkenler değişir.
 Birbirimize hiç dokunmadık yani.
 Hiç dokunmamalı mıyız?
 - Evet.
 - Yeni bir deney olabilir.
 - Daha iyi bir deney.
 - Ne diyorsun sen?
 - Acaba 
- Sana dokunmak istemediğimden değil.
 - Ya sadece veri toplamak için olmazsa?
 - Nasıl yani?
 - Sana bir şey sormalıyım.
 - Sor.
 4. Deney - Selam.
 - Merhaba.
 - Mezuniyete beraber gidelim mi?
 - Mezuniyet gelecek sene.
 Soracak fazla fırsat bulamıyorum da.
 Sözde kimseye duyurmayacaktık.
 Ama bu veri toplamak için değil ki.
 - Bir randevu.
 - Bir dakikalık bir randevu mu?
 Daha az sürenleri de olmuştu.
 Düşük Frekanslıyım ya hani.
 - Olur.
 - Olur mu?
 Bir ara birbirimize dokunmalıyız bence.
 Bir düşün bunu.
 5. Deney - Merhaba.
 - Merhaba.
 - Nereme dokunmak istiyordun?
 - Her yerine.
 Özür dilerim, biraz edepsiz oldu.
 Birlikte olamayacağımızın farkındayım ama sana bir şey söylemem gerek.
 Seni seviyorum.
 Beni sevmediğini biliyorum ama umarım benden hoşlanırsın.
 - Cidden mi söylüyorsun?
 - Evet.
 Hayır.
 - Buluşmamız ne içindi o zaman?
 - Veri toplama amaçlı.
 Sadece veri toplama mı?
 Hayır, ayrıca flört etmeyi de deneyim edinmiş oldum.
 Şimdi de bıraktım.
 Bana karşı hiçbir şey hissetmiyor musun?
 Anlamıyorsun herhalde Zak.
 Ben hiçbir şey hissetmiyorum.
 Kimse anlamak istemiyor.
 Bana taktıkları lakabı biliyorum.
 Makine.
 Haklılar da.
 Ailemi sevmiyorum.
 Mutluluk duymuyorum.
 Gülümsediğimi, somurttuğumu, kahkaha attığımı veya ağladığımı görürsen   rol yapıyorum demektir.
 Gerçekten bunları yapabilmeyi bekliyorum   ama asla yapamayacağım.
 - Yan etkisi bu.
 - Yan etki.
 Elbette.
 Kaderimizde birlikte olmak yok işte.
 İşe bak.
 Bir dakika dolmuş.
 Anlaşılan tam zamanında gidiyorum.
 Merhaba.
 Haftaya kadar elimize ulaşmayacak ama sizin için bir kontrol ederim.
 İşe bakın.
 Yeni gelmiş.
 Ücretiniz 20 sterlin.
 - Çok şanslısınız.
 - Aynen.
 - Sürpriz!
 - Mutlu yıllar Marie.
 Selam.
 - Merhaba.
 Zak.
 - Uzun zaman oldu.
 Nerelerdeydin?
 Her yerde.
 Sao Paulo, Buenos Aires, Kaichi, Kinsaşa.
 En son Vilna'daydım ama.
 Artık akıcı bir şekilde 18 dilde küfredebiliyorum.
 Kaichi nerede?
 Öyle bir yer duymadım hiç.
 Rahat ol.
 Umursuyormuş gibi yapmana gerek yok.
 Nasılsın?
 Selam vermek için mi yoksa cidden mi soruyorsun?
 - Cidden soruyorum.
 - Hâlâ makineyim.
 - Hâlâ arızalıyım.
 - Hâlâ bekliyor musun?
 Bekliyorum, rol yapıyorum ama sanırım herkes böyle yapıyor.
 - Niye geldin?
 - Deneye devam etmek için elbette.
 - Değişen bir şey olmadı.
 - Senin için.
 - Senin için ne değişti Zak?
 - Saatine bak.
 Bir dakikayı doldurmuşuz.
 Kalamam ama yarın 7'de garın mağazasında buluşalım.
 Sanırım sana yardımcı olabilirim.
 Gelebildiğine sevindim.
 - Telefon mu bekliyorsun?
 - Evet.
 Bir dakikadan fazla nasıl dayanabildin?
 - Frekansımı değiştirdim.
 - Bunun mümkün olmadığını biliyorsun.
 Bilgi, kaderi belirler.
 Bunu sen mi yaptın?
 Çaresini mi buldun?
 - Evet.
 Şaşırdın mı?
 - Evet.
 - Sen Düşük Frekanslısın.
 - Artık değilim.
 Frekans hakkındaki bilgilerimiz yanlış.
 Aksi taktirde ikimiz hiç tanışamazdık.
 Bana yardım edebileceğini söyledin.
 - Frekansını değiştirebilirim.
 - Düşürecek misin?
 Daha yükseğe çıktığın sanmıyorum.
 Fakat doğa bana her şeyi sağlamak için didiniyor.
 Neredeyse her şeyi.
 Yöntemini anlat.
 Tamam ama hiç hoşuna gitmeyecek.
 Temelde enerji değişimi.
 Seni benim seviyeme yakın bir yere indireceğim.
 Bir çok yöntem var ama onlardan biri sana dokunmam.
 Zekice.
 Olumsuz tepki eninde sonunda kendini güçlendirecek ama   sana bir süre boyunca fiziksel olarak yakın olmalıyım.
 Çok zekice.
 - Sonuçlarını ne zaman göreceğim?
 - Umduğum gibi işe yararsa anında.
 Sen de yapmak istiyorsun.
 Anlaşıldığını söyleyebilirim.
 Lütfen yalan söyleme.
 Vuren aşkına.
 Hayatında ilk kez hislerin olacak.
 Teorik olarak.
 Geri çevrilebilir mi?
 Çevrilmeli ama kesin değil.
 Bu kadar mı?
 Asıl kısmı bitti.
 İşe yaramayabilir.
 İstediğin zaman konuşabileceğine karar verdim.
 Sağ ol.
 Çok tuhaf.
 Seninle sınırsız konuşmak.
 Ya da konuşmamak.
 - İyi misin?
 - Galiba iyi hissetmiyorum.
 Hissetmek mi?
 Fiziksel olarak hasta hissetmek duygu değildir.
 Ama o tarz bir his değil.
 Oldu.
 Berbat bir şey bu.
 - Üstümde ağır bir yük varmış gibi.
 - Sinirden dolayıdır.
 Aşırı kuvvetli.
 Kendime bağlanmışım gibi hissediyorum.
 - Şimdi nasılsın?
 - Pek iyi değilim.
 Sana dokunurken daha iyi hissediyorum.
 - Neden öyle?
 - Çünkü  Unith.
 Beni seviyorsun.
 Belki yani.
 Nereden geldi?
 Sanırım doğa başkaldırıyor.
 Eskiden olduğu gibi.
 Bir şey yapmayacak mıyız?
 Hayır, birlikte vakit geçirdikçe yatışacaktır.
 Eesa.
 - Bir şey denemek istiyorum.
 - Ne?
 - Öp beni.
 - Sahi mi?
 İkiletme beni.
 İstediğim her şeyi almaya alışığım.
 Ben değilim.
 - Ondan hoşlandım.
 - Sen herkesten hoşlanıyorsun.
 - Bana gülümsedi.
 - Bayağı bir gülümsüyor.
 Benimkinde hata var galiba.
 Arkadaşımla tanış.
 İsmi Isaac-Newton Midgeley.
 Ben Zak.
 Merhaba.
 Anlaşılan durum kötü.
 Sizi zorlayamayız ancak şiddetle tavsiye ederiz ki   Zak'i potansiyelini sağlamada yardımcı olacak daha uygun bir okula yerleştirin.
 Çünkü size göre potansiyeli yok.
 Ama özel okul mu?
 Elden bir şey gelmez mi?
 Zor olduğunun farkındayım   ama kabul etmelisiniz ki   Zak anormal bir şekilde Düşük Frekanslı.
 Ne olmuş yani?
 Biraz şanssız olacak.
 Bayan Midgeley, şuna açıklık getirelim.
 Zak eksilerde.
 Çok nadir görülür.
 Doğal dünyayla  tamamen uyumsuz demek.
 Şanssızlığın da ötesinde.
 Doğru zamanda doğru yerde olamayacak.
 Kendi türünden olanlar hariç hiçbir ortama uyum sağlayamayacak.
 Artık buraya ait değil.
 Bu bizim fikrimize dayalı değil.
 Bilimsel bir gerçek.
 - Zeki o.
 - Hatta dahi.
 Ancak maalesef etrafında muhteşem öğrenciler var.
 Zak'e ne istediğini sorsak daha iyi.
 İstediğin bu mu Zak?
 Burada kalmak mı istiyorsun?
 - Evet.
 - Güzel.
 Aferin.
 Yardıma ihtiyacın olacak.
 İstemekten çekinme.
 Tamam mı?
 Var olan tüm bilgiler iki şekilde öğrenilir.
 Tümevarımlı ve tümdengelimli olarak.
 Tümevarım belirli detaylar ve gözlemlerden   açıklayıcı temel ilkelere geçer.
 Doğayı gözlemlemek güç demektir.
 Aksine tümdengelimdeyse belli hükümlerin bilinen gerçeklerinden gelir.
 - Merhaba.
 Theo evde mi?
 - Sen Zak olmalısın.
 Geç içeri.
 Theo, Zak gelmiş!
 Merak etmeyin.
 - Hep kötü zamanda gelirim.
 - Alakası yok.
 Dağınıklık için kusura bakma.
 Konçertolar oldukça karmaşık olabiliyor.
 Otursana.
 Theo bize senden bahsetmişti.
 Söylesene Zak.
 Müzik aleti çalıyor musun?
 Hayır.
 Benim gibilerin ritim sorunu vardır.
 Saçma.
 Herkes bir şeyler çalabilir.
 Hem de herkes.
 Tek gereken yürek, ruh ve biraz hayal gücüdür.
 Sende bunlardan var mı?
 Rastgele 3 nota çal.
 Rastgele zamanda, uzunlukta ve sırada olsun.
 - Şablonu hoşuma gitti.
 - Diziler.
 - Anlayabiliyorum.
 - O hâlde bir müzisyen olabilirsin.
 - Selam Theo.
 - Ne oldu?
 Fazladan proje ödevi aldım da.
 Biraz yardım gerek.
 Şimdi ilk olarak bu sensin.
 Bu da Marie.
 Sen Aşırı Düşük Frekans yayıyorsun.
 Marie de Aşırı Yüksek Frekans yayıyor.
 İkiniz bir araya gelince de olan bu.
 İki çok güçlü mıknatıs gibi birbirinizi itiyorsunuz.
 Marie'yle bir şansın olsun istiyorsan çözmemiz gereken sorun bu.
 - Tebeşiri verir misin?
 - Ne gördün?
 Bir şablon.
 O. X. V.
 - Sorun nedir Zak?
 - Üzgünüm hocam.
 - Hazır değil misin Zak?
 - Hazırdım ama  Hep böyle yapıyorsun Zak.
 Hep yapmıyorum hocam; çoğunlukla.
 Her şeyin suçunu frekansa atamazsın.
 Biliyorum hocam.
 İcatlar, mucitlerini yansıtır denir   ve senin icadınsa berbat Zak.
 Ne varmış burada Theo?
 Simülasyon oyunu mu?
 Bu daha eğlenceliymiş.
 Simülasyon ama oyun değil.
 Hayatın yansıması, taklidi.
 - Kimin hayatının?
 - Herkesin.
 Bu dünyaya göre mi modelledin?
 Tek kuralla matematiksel olarak mümkün.
 Görünüşte rastgele sonuçlar yaratmak için sürekli olarak tekrar ediyor.
 Hipotezime göre hayat tesadüfi değil.
 Bir kuralın geçerli olduğunu düşünüyorum.
 Bir denklem, maddenin ilk elementinde harekete geçen ve devam eden   bir dizi hareket.
 - Etkileyici.
 Hayat karmaşık görünüyor ama aslında oldukça karışık bir şablon.
 Hayatın şifresini aradığının farkında mısın?
 Henüz mükemmelleştirilmedi ama 
Söylediğin doğruysa hepimiz karmaşık makineler oluyoruz.
 Ruhumuz ve özgür irademiz olmuyor demek.
 Pardon da bir önemi var mı?
 Tamam.
 Şimdilik sana inanacağım.
 Şayet gerçekse olacakları söyleyebilirsin değil mi?
 Elbette.
 Sadece gelecek 5 dakikada olacaklar.
 Yaklaşık 7 saniye sonra Nicola-Tesla buraya gelecek.
 Yaklaşık 31 saniye sonra Zak odanın karşısına geçecek.
 Ve tam olarak 2 dakika sonra da   yangın alarmı çalacak.
 Anderson hocam, Thomas-Edison'ın projesini gördüm.
 Fikrimi çaldığını düşünüyorum.
 - Etkileyici.
 - Teşekkürler.
 Anderson hocam.
 Bunu yapmasını sen söyledin.
 Gidebilirsin Nicola.
 - Anderson hocam!
 - Şimdi olmaz.
 Yürü Zak.
 Planın parçası olduğu açık.
 Düşük Frekanslılardan çıktık.
 Orta Düşük Frekanslıları geçiyoruz.
 Orta Frekanslılardayız.
 İzninizle.
 İzninizle.
 Şimdi de Yüksek Frekanslılardayız.
 Zak!
 - Selam anne.
 - Neden standının başında değilsin?
 - Ben  - Bu mühim bir mesele!
 Hadisene.
 Az kalsın kanıyordum.
 Herkes gibi benim de espri anlayışım vardır   ancak bunu ciddiye almak yerine oyun oynaman beni çok üzdü.
 - Oyun değil bu.
 - Merhaba.
 Selam.
 Merak ediyordum da, okuldan sonra buluşalım mı?
 - Önce teşekkür et.
 - Teşekkür ederim.
 Kısa sürede elimden en fazla bu kadar geldi.
 Ölçülebilir en yüksek artık mıknatıslanmaya sahip.
 Frekansını dağıtabilecek bir şey varsa budur.
 Nihayet çekiciyim.
 Sadece metale.
 Talihsiz bir yan etki.
 Her şeyin bir yan etkisi vardır.
 Bütün hayatım yan etki zaten.
 - İşe yarar mı sence?
 - Hayır.
 Üstünüzde metal bir şey var mı?
 Deneyi izlemek istemiştik.
 Kusura bakma, geç kaldım.
 Koridorda kilitli kaldım da.
 Merhaba.
 Son tarifle.
 - Teşekkür et.
 - Teşekkür ederim.
 Ha bir de kusmamaya çalış sakın.
 Harika.
 Yalnızız.
 Nasılsın?
 Dokunmak istemediğimden değil.
 Bir dakikalık bir randevu mu?
 Olur.
 Ailemi sevmiyorum.
 Mutluluk duymuyorum.
 Gülümsediğimi, somurttuğumu, kahkaha attığımı veya ağladığımı görürsen   rol yapıyorum demektir.
 Gerçekten bunları yapabilmeyi bekliyorum   ama asla yapamayacağım.
 - Yan etkisi bu.
 - Yan etki.
 Elbette.
 İşe bak.
 Bir dakika dolmuş.
 Anlaşılan tam zamanında gidiyorum.
 Kaderimizde birlikte olmak yok işte.
 İroni.
 Bir eylem veya tabir arasındaki   ve gerçekleştiği bağlamdaki bir çelişkinin imalı sunumu.
 İronik parçacık.
 İroninin fiziksel görünümü, evrendeki her atomda gizli.
 Fakat ilk araştırmalarıma göre   ironik parçacıkları sadece bir şeyi istediğimizde   beyin etkinleştiriyor ve böylece 
 Tutku zincirine şekil veriyor.
 Ancak bunu sadece belli bir tür insan yapabilir.
 - Düşük Frekanslı biri.
 - Evet.
 Araştırmalarıma göre ironiye karşı hassaslar.
 İroni gözlemcinin gözünden değil mi?
 Evet ama gözlemci bizzat katılıyor   sonra Tutku zinciri geliyor.
 Açıklayacak olursak istedikleri şeylere sahip olamama sebepleri bu.
 Fakat hipotezim ve bana vereceğinizi umduğum   araştırma ödeneğinin amacı   bu etkiyi geri çevirmenin mümkün olduğudur.
 Zihin, fiziği değiştiriyor.
 Bütün mesela şablon.
 İlk aşama bir şeyi istemek   potansiyel ironini öğrenmek ve Tutku zincirini değiştirmek.
 Böldüğüm için kusura bakmayın   ama sanki kaderi aldatmak istiyor gibisiniz   ve bunun mümkün olduğunu düşünmüyorum.
 Ben düşünüyorum efendim.
 Merhaba.
 Ben Theo.
 Mesajınızı bırakın işte.
 Selam.
 Benim.
 Bu gece içesim geldi.
 Her zaman olduğu gibi   yapacağın her yardım için teşekkür edeceğim.
 - Doktor Zak.
 - Doktor Theo.
 Erzak getirdim.
 Teşekkür et.
 Menüde ne var?
 Araştırma laboratuvarımızdan en son deneme hapları.
 Hepsinin oldukça ilginç yan etkisi var.
 Yan etkilere içelim.
 Yan etkilere.
 - Çay fazla geldi.
 - Midenzobetritate fazla geldi.
 - Değişim var mı?
 - Henüz yok.
 Üç tane daha ver.
 Pardon.
 Tamam.
 Üç tane Pyridinecarboxamide ile.
  Tetracotinate Triptothol'ü karıştırıyoruz.
 O ses de neydi?
 Dalgalanma.
 Yükselen bir dalgalanma.
 - Emin misin?
 - Evet!
 - Fazla sürmedi ama.
 - Bütün etkiler saatlerce sürer.
 İlaçlardan dolayı olmayabilir.
 Başka bir değişken.
 Ama başka ne değişti ki?
 Son 60 saniyeyi tekrar edelim.
 - Çay fazla geldi.
 - Midenzobetritate fazla geldi.
 - Değişim var mı?
 - Hayır, yok.
 Üç tane daha ver.
 Pardon.
 Tamam.
 Üç tane Pyridinecarboxamide ile.
  Tetracotinate Triptothol'ü karıştırıyoruz.
 Triptothol.
 Cotina 
Ses dalgaları.
 Ama ses dalgaları herkesin denediği ilk şeydi.
 Sadece dalgalar değil.
 Sözcükler.
 Ama etkisi bir an sürüyor.
 O hâlde ince ayar yapılmalı.
 Burayı imzalayın.
 Teşekkürler.
 Unutma, bu deneme sürüşü.
 65 saniyen var, sonra çık oradan.
 Her seferde daha da kolaylaşır.
 Victan.
 Bir dakikaya dönerim, aşağı yukarı.
 Victan.
 Selam.
 Merhaba.
 - Zak.
 - Uzun zaman oldu.
 - Nerelerdeydin?
 - Kaichi.
 Her yerde.
 - Sao Paulo  - Kaichi.
 -  Buenos Aires, Kaichi, Kinsaşa.
 En son Vilna'daydım ama.
 Artık akıcı bir şekilde 18 dilde küfredebiliyorum.
 Kaichi nerede?
 Öyle bir yer duymadım hiç.
 Rahat ol.
 Umursuyormuş gibi yapmana gerek yok.
 - Solas.
 - Solas.
 Gelebildiğine sevindim.
 Telefon mu bekliyorsun?
 - Evet.
 - Bir dakikadan fazla nasıl dayanabildin?
 - Frekansımı değiştirdim.
 - Bunun mümkün olmadığını biliyorsun.
 Bilgi, kaderi belirler.
 Bunu sen mi yaptın?
 Çaresini mi buldun?
 - Evet.
 Şaşırdın mı?
 - Evet.
 - Sen Düşük Frekanslısın.
 - Artık değilim.
 Frekans hakkındaki bilgilerimiz yanlış.
 Aksi taktirde ikimiz hiç tanışamazdık.
 Bana yardım edebileceğini söyledin.
 Frekansını değiştirebilirim.
 - Düşürecek misin?
 - Daha yükseğe çıktığın sanmıyorum.
 Daha yükseğe çıktığın sanmıyorum.
 - Neredeyse her şeyi.
 - Yöntemini anlat.
 - Tamam.
 - Tamam.
 Ama hiç hoşuna gitmeyecek.
 Temelde enerji değişimi.
 Seni benim seviyeme yakın bir yere indireceğim.
 Bir çok yöntem var ama onlardan biri   sana   dokunmam.
 - Zekice.
 Olumsuz tepki eninde sonunda kendini güçlendirecek ama   sana bir süre boyunca fiziksel olarak yakın olmalıyım.
 Çok zekice.
 - Sonuçlarını ne zaman göreceğim?
 - Umduğum gibi işe yararsa anında.
 Sen de yapmak istiyorsun.
 Anlaşıldığını söyleyebilirim.
 - Lütfen yalan söyleme.
 - Vuren.
 Vuren aşkına.
 Hayatında ilk kez hislerin olacak.
 Teorik olarak.
 Geri çevrilebilir mi?
 Çevrilmeli ama kesin değil.
 Bu kadar mı?
 Asıl kısmı bitti.
 İşe yaramayabilir.
 İstediğin zaman konuşabileceğine karar verdim.
 Sağ ol.
 Çok tuhaf.
 Seninle sınırsız konuşmak.
 Ya da konuşmamak.
 - İyi misin?
 - Galiba iyi hissetmiyorum.
 Hissetmek mi?
 Fiziksel olarak hasta hissetmek duygu değildir.
 Ama o tarz bir his değil.
 Berbat bir şey bu.
 - Üstümde ağır bir yük varmış gibi.
 - Sinirden dolayıdır.
 Aşırı kuvvetli.
 Kendime bağlanmışım gibi hissediyorum.
 - Şimdi nasılsın?
 - Pek iyi değilim.
 Sana dokunurken daha iyi hissediyorum.
 - Neden öyle?
 - Çünkü  - Unith.
 - Unith.
 Beni seviyorsun.
 Belki yani.
 - Nereden.
 - Nereden geldi?
 - Sanırım doğa başkaldırıyor.
 - Eskiden olduğu gibi.
 - Bir şey yapmayacak mıyız?
 - Hayır.
 Birlikte vakit geçirdikçe yatışacaktır.
 - Eesa.
 - Eesa.
 - Bir şey denemek istiyorum.
 - Ne?
 - Öp beni.
 - Sahi mi?
 İkiletme beni.
 İstediğim her şeyi almaya alışığım.
 Ben değilim.
 İçeri geçip biraz daha dokunmak ister misin?
 Açayım mı?
 - Sence biraz  - Evet?
 Biraz daha hızlı olur musun?
 - Özel olmasını istemiştim.
 - Beni bakire mi sanıyorsun?
 Bir çok deney yaptım.
 Çıkardığın sonuç nedir peki?
 Seks, aynı mastürbasyon gibi.
 Sadece bunu biriyle yapıyorsun.
 Umarım değildir.
 Sen bakirsin.
 Elbette.
 Bir çok deney yapmasam da   epey iyi çalıştım.
 Mentha.
 Açsana.
 - Özür dilerim.
 - Dileme.
 Dehşetli bir merakımız olması için yetiştirildik.
 Aç hadi.
 Anlamıyorum.
 Bir tür şifre falan mı?
 Bazen tik alt tarafı tiktir.
 210
 IQ'm var.
 Not almam gerekmedi hiç.
 Sadece her zaman diğer insanlara bakmak   veya onların bana bakmasını istemedim.
 Sorun gözlerde.
 İnsanların gözlerini hiç okuyamadım, diğer insanların aksine.
 Benim gözlerimin içine uzun süre bakarlarsa fark edecekler ki.
 - Giden bizim tren miydi?
 - Dünyama hoş geldin.
 İyi misin?
 Önceden hiç tren beklememiştim.
 Her konuda şanssız sayılmayız.
 Peki nereye gidiyoruz?
 - Kızım.
 - Baba.
 - Kızımın arkadaşı.
 - Dağınıklık için üzgünüm.
 Tadilat yapıyoruz da.
 Ee Zak, okuldan sonra nasıl oldun?
 Ciddi mi soruyorsunuz yoksa adab-ı muaşeretten ötürü mü?
 Adab-ı muaşeret.
 - Çok iyi oldum Bayan Fortune.
 - Bana Hettie de Zak.
 - Ya sen Hettie?
 - İyi canım.
 Çok iyi.
 Nedir bu anne?
 Ne zamandır havadan sudan konuşur olduk?
 Ne zamandır eve oğlan getirir oldun?
 Söylesene.
 Söyle ona.
 Tadilat falan hikâye değil mi?
 Hâlâ kötü bir şey olacağını düşünüyorsun.
 Zak Düşük Frekanslı olduğu için hiçbir şeyi çözemeyeceğini sanıyorsun.
 - Önlem amaçlı.
 - Sakin olun.
 Hiçbir şey olmayacak.
 Sonra neden böyle olduğunu konuşuruz.
 Nasıl başardın?
 Uzun süre önce Marie gençken bazı araştırmalar yapmıştım.
 İmkânsız gibiydi.
 - Sözcükler.
 - Sözcükler mi?
 - Doğru sözcükler.
 - Ne yani?
 Sihirli sözcükler mi?
 Öyle sanıyoruz.
 Ben ve Theo.
 Theodor-Adorno'yu hatırladınız mı?
 Bana yardımcı oluyordu.
 Sinaptik işlev ve rezonans arasında bir bağlantı keşfettik.
 Frekansınızı etkilediğini düşündüğünüz yolla.
 Şanslı düşünürsen şanslı olursun.
 Pek sayılmaz.
 Sinapsis doğru şekilde ayarlanmalı.
 Bunlar sizsiniz diyelim.
 Bütün Yüksek Frekanslılar.
 Bu da dünya.
 Ve bu da benim.
 Sözcüklerin yaptığıysa bu.
 - Vay, bu hiç olmamıştı.
 - Su dökmek mi?
 Marie hiçbir şey dökmez.
 - Kızıma ne yaptın?
 - Yapmasını istediğim şeyi.
 Size açıklayayım.
 Bu ben, bu da Marie.
 Sözcükler böyle işliyor.
 - Milletin frekansını mı çalıyorsun?
 - Bu sadece fizik.
 Çevreyi dengeliyorlar.
 Aslında gerçekte olan şu.
 Hem ses dalgalarının titreşimi   hem de sözcüklerin kendisi etkiyi yaratıyor.
 Yeni bir tür dolanıklık.
 Zihin ve fizik eşzamanlı işler.
 Domino taşları gibi.
 Etkilenen herkes bir diğerini etkiliyor.
 - Nihayetinde uyum sağlıyor  - Bütün dünyaya.
 Beni Normal yapabilecek tek kişi o.
 Onu Normal yapabilecek tek kişi benim.
 - Bu doğaya aykırı.
 - Geri çevrilebilir ama.
 Doğal düzen kendisini oldukça hızlı geri çevirir.
 Tek bir sözcük dünyayı değiştirebilir.
 Bir kelime değil.
 Doğanın daima beslenmesi lazım.
 Bu sözcükleri söylemeye devam mı edeceksin böyle?
 Evet ama gittikçe azalacak çünkü  Çünkü Yüksek Frekanslı vücuttaki Düşük Frekanslı organ gibisin.
 - Virüs!
 - Sözcük de organın reddini önlüyor.
 Evet ama çevre sürekli değiştiği gibi sözcükler de sürekli değişiyor.
 - Sesin formülünü bulmak için çok çalıştık.
 - Değişimleri nasıl gözlemliyorsunuz?
 Marie'nin frekans analiz cihazının bir değişiği.
 Odadaki değişimleri ölçüyor   sonra çevreyi dengelemek için söylemem gereken sözcüğü formüle ediyor.
 - Daha beta aşamasında.
 - Bakabilir miyim?
 Dünya bir labirentse haritası budur.
 - Ne yaptığının farkında mısın?
 - Beni mutlu etti.
 Bu tüm zamanların en önemli buluşu olabilir!
 Henüz bilmediğimiz çok özelliği var.
 Oyun alanını dengeliyor.
 Herkes bunu kullanırsa olacakları bir düşün.
 Kimse şanslı ya da şanssız olmazdı.
 Evrende ilk defa gerçek denge sağlanırdı.
 Savaş olmazdı.
 Herkes için adalet.
 Patentini aldın mı?
 Merhaba.
 Ben Theo.
 Mesajınızı bırakın işte.
 Selam, ben Zak.
 Müjdemi isterim.
 Yarın Fortune laboratuvarında buluşuyoruz.
 Mesajımı alınca ara beni.
 Bu son derece küçükmüş.
 Zak!
 Zak, içeri gel.
 Araştırma ekibimi tanıyorsundur.
 - Üzgünüm.
 Tanıştığımızı  - Nicola-Tesla Hertz.
 Nicola-Tesla.
 İnanamıyorum.
 Ve Thomas-Edison Gates.
 Geç otur.
 - Nasılsın?
 - Harikayım.
 Yıllardır Marie'nin frekans analiz cihazının menzilini geliştirmeye uğraşıyorduk.
 Nasıl yaptığını öğrenmek istiyoruz.
 Aslında Theo yaptı.
 Deneğe 45 derece açıyla tutarsanız yardımı dokunduğunu biliyorum   ama donanımın çoğunu o yaptı.
 Galiba seni seviyorum.
 Dengesizliği belirleyerek sesleri böyle formüle edeceğiz.
 Ancak neden iki heceli olduklarını bilmiyoruz.
 Galiba ben de seni seviyorum.
 Sanırım daha çok deneysel kanıta ihtiyacım var.
 - Aşk kendini nasıl gösterir?
 - Ne istersen yapacağım.
 - Her şeyi mi?
 - Evet.
 Ya sen?
 Senin için hiçbir şey yapmazdım.
 Hecelemeler fonetik fakat sözcükler sadece tahmini.
 Bu yüzden kulaklık gerekiyor.
 Bu durumda frekansı dengeleyecek sözcük "Rana".
 Şu ana dek bir insanın telaffuz edemeyeceği bir sözcük çıkmadı   ama hâlâ bilmediğimiz çok şey var.
 Demek benim için hiçbir şey yapmazsın?
 Hayır.
 Onro.
 Diz çöküp bana "Efendim" de mi demezsin?
 Efendim.
 Herkes işini bıraksın.
 Sonunda geldi.
 Piyasaya çıkıncaya kadar bekleyin.
 Neden yaptım bunu?
 Yapmak zorundaydım.
 Ne yapmak istemiyorum?
 Bu odadan çıkmak istemiyorum.
 Bir uçağı uçurmak istemiyorum.
 Normalde ne yapmazsın?
 - Söyledim ya, istediğin her şeyi yaparım.
 - Deneyi bozma.
 Karakterine ne aykırı?
 - Her türlü şiddet.
 - Müthiş.
 Kera.
 Yüzüme tokadı bas.
 Aşk olmalı.
 Anlaşılan yan etkilerini keşfetmişsiniz.
 Şimdilik onları düzeltilecekler olarak sınıflandırıyoruz.
 Bu sözcüklerden birini söyledikten sonra   birisine yapmasını istediğiniz her şeyi yaptırabilirsiniz.
 Her şeyi mi?
 Hemen söyledikleri bir şey olmak zorunda da değil.
 Anladığımız kadarıyla   etkisi kısa, orta ve potansiyel olarak uzun vadeli olabilir.
 Sözcükler tüm nörotransmitterlerin birlikte çalışmasını tetikliyor.
 Teklifi karşı konulmaz hâle getiriyor.
 - Nasıl?
 - Bilmiyoruz.
 - Bu sözcüklerin şablonu var mı?
 - Yok.
 Listede son sırada oldukları gerçeğini saymazsak.
 Her yerde.
 Sao Paulo, Buenos Aires, Kaichi.
 Açıklayamıyorum.
 Artık akıcı bir şekilde 18 dilde küfredebiliyorum.
 Biliyordur.
 Yalan söylüyor.
 Pek sayılmaz.
 Sinapsis belli bir şekilde ayarlanmalı.
 Hayır.
 Vuren aşkına.
 Hayatında ilk kez hislerin olacak.
 - Belki de yanlış mucittir.
 - Hayır.
 - Theo nerede?
 - Bilmiyorum.
 Hiçbir şey bilmiyor ki.
 Bu icadı yapamayacağını biliyordum!
 O Düşük Frekanslı.
 Unith.
 Girişimi daimi olarak iptal etmemiz
 Beni seviyorsun.
 Hayır.
 O yaptı.
 Benim böyle hissetmemi sağladı.
 - Bana söyledi.
 - Ne?
 Bana onu sevmemi söyledi.
 Hayır, kazara olmuş olmalı.
 Dediği gibi, yan etki bu.
 Listedeki ilk sözcüğü söyledim.
 Bana inanmak zorundasınız!
 Sana inanırsak sen alt tarafı şansı yaver gitmiş bir aptal oluyorsun.
 İnanmazsak da yalan söyleyen bir dahi.
 Eminim ironiyi anlarsın.
 - Merhaba.
 Ben Theo.
 Mesajınızı bırakın işte.
 - Neredesin?
 - Yan etkiler.
 - Ne yaptın sen?
 İmzalamak zorundasın.
 Üstü örtülmeli.
 - Marie'yi görmek istiyorum.
 - Kesin istersin.
 - Bunu düzeltebileceğimi söyle.
 - Düzeltebilir misin?
 Yakında her şey normale dönecek.
 Mesajınızı bırakıyorsunuz: Marie-Curie Fortune'e.
 Şu an telefona bakamayacağım.
 Lütfen kısa mesajınızı bırakın.
 Merhaba.
 Ben Theo.
 Mesajınızı bırakın işte.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 Gerçek aşkı bulmak istiyorsanız burada durun.
 - Teşekkürler.
 - Mesajınızı bırakıyorsunuz.
 Kontrol ediliyor.
 - Üç eşleşme bulundu.
 - Mesajınızı bırakın işte.
 Helen Malzin.
 Yaş: 85 Konum: Almanya
Durum: Bekâr Konuşmak ister misiniz?
 Laura Warwick.
 Yaş: 34 Konum: İngiltere Durum: Evli Konuşmak ister misiniz?
 - Lütfen kısa mesajınızı bırakın.
 - Ana Della Matta.
 Yaş: 24 Konum: Amerika Durum: Vefat etmiş Konuşmak ister misiniz?
 Marie-Curie Fortune.
 - Ne  - Lütfen.
 Konuşma.
 Ama paniğe de kapılma.
 Sadece dost yerel devlet kurumundan geliyoruz.
 Senin cihazın değil.
 Bizim cihazımız.
 Üç soru soracağız.
 "Evet" dersen kafanı aşağı yukarı   "Hayır" dersen sağa sola salla.
 Mumyad.
 Bu teknolojiyi çaldın mı?
 Sirah.
 Cihazın programına veya şematiklerine sızdın mı?
 Visten.
 Dünyayı kontrol etmek gibi   herhangi bir planın var mı?
 Artık konuşabilirsin.
 Bu sözcükler gerçeği söylememi mi sağladı?
 - Evet.
 - İşe yaradığını nereden biliyorsunuz?
 Önceden de yapmıştım.
 İş ister misin?
 Berbat zaman geçiriyorsun ama kalacak yerin ve yemek masrafın bedava.
 Şu andan itibaren hepiniz resmi olarak devlet adına çalışıyorsunuz   ve devlet sırrını saklamakla hükümlüsünüz.
 Göreviniz "Manuel" adındaki teknolojinin bu ülkeyi ele geçirmesi tehdidini   etkisiz hâle getirmek için bir çözüm bulmak.
 Önünüzdeki dosyada konu hakkında   elimizdeki tüm bilgiler mevcut ve en son kamu malı olduğunda   yaşananların geçmişi de orada yazıyor.
 Çok eski bir teknolojiye takıldınız.
 Maalesef çoğunlukla bize kayıptan başka bir şey getirmedi.
 Kalan bilgiler hep çok gizli tutuldu ve nesiller boyu   biraz başarıyla araştırıldı.
 Sonrasında kaçınılmaz bir şekilde genel nüfus   elementleri tekrar keşfetti ve ardından kargaşa patlak verdi.
 Hikayeleri duydunuz.
 Büyücüler, cadılar.
 Teknolojinin egemenliği yönetim sınıfını kuran ilk şeydi   ve 1066'ya kadar yaşanan savaşların çoğunun kıvılcımını ateşleyen sebep.
 Sebebini bilmiyoruz.
 Etkisi 1100 yılından itibaren düşüşe geçti.
 Başarılı olarak kullanıldığı en son bilinen yıl 1760 civarıydı.
 Sebebini bilmiyoruz.
 Şimdi yine ortaya çıktı.
 Sizin sayenizde.
 Ama eminim geldiği yere göndermek için bir yol bulursunuz.
 Temel kurallar şunlar  Hemen anlaşılmayan bir sözcük söyler veya azıcık olsun dile getirirseniz   tutuklanacak, susturulacak   ve muhtemelen vatana ihanetten yargılanacaksınız.
 Thomas, sen fiziksel çözümleri araştır.
 Nicola, dilsel çözümleri.
 Marie ile ben de birkaç sır daha açığa çıkarabilir miyiz diye.
  programın kendisini araştıracağız.
 - Ben ne olacağım?
 - Sen bana çalışmıyorsun.
 Ne istersen onu yapabilirsin.
 Peki ya  Olabilir ama ya 
Oldukça basit geleceğinin farkındayım   ama sadece bir kulak tıkacı üzerinde çalışsak ya?
 Daha da beter olur.
 Bize gereken şu tarz bir şey.
 Hayır, yanılıyorsun.
 Bize gereken şu tarz bir şey.
 Bu oldukça tehlikeli kızım.
 Hem de bu hızda.
 Çabuk olmalı.
 Ne kadar çabuk biterse o kadar iyi.
 Şuna ne dersiniz?
 İşe yarar belki çünkü nüfusun çoğunu öldürebilir.
 Bir Anti-Manuel yapsak ya?
 - Onyıllar sürebilir.
 - Gerçek bir tane demiyorum.
 Buradaki en büyük sorun insanların Manuel'in çalıştığına inanması.
 Telaş, kargaşaya sebep olur.
 - Teselli ilacı gibi mi?
 - Bize zaman kazandırır.
 Ya da Manuel'in bozuk kopyalarını dağıtırız   ve birkaç hafta sonra bütün teknolojinin itibarı biter.
 Çok sinsice.
 Öyle ama işe yararsa kullanmalıyız.
 Manuel'i insanları Manuel kullanmamaya ikna etmek için kullanmak mümkün olmalı.
 Okuldaki aşılama gibi.
 Herkese asla kullanmama ya da cihazı unutma talimatı verilecek.
 Manuel'in belirtileri yerine asıl sorununu düzeltsek ya?
 Fark eder mi ki?
 İşe yararsa yani.
 Göremediğimiz oldukça basit bir çözümü olabilir.
 Doğa şablonlar hâlinde çalışır.
 Genelde tedavi, hastalığa çok yakındır.
 - Isırgan otu ve labada gibi.
 - Aynen.
 Belki de panzehir sözcükler vardır.
 Amanın.
 Bunlara "Kısayol" diyoruz.
 Sözcükleri söyledikten sonra emir vermeniz gerekmiyor.
 - Zaten kendiler emir.
 - Ne işe yarıyor?
 Herhangi birinden bahsedebilir miyim Bay Bridges?
 Emirlerin hepsi zararsız ve etkisi bir dakikadan fazla sürmüyor.
 Tamam.
 Korlo.
 Bu "Otur" demek.
 Diğerleri de "Dur" ve "Yürü" demek.
 Bazı basit motor işlevlere rastlamış gibiyiz ama   etkileri kısa süreli ve aynı saatte iki defa kullanılamıyor.
 Bir saate bir çok zarar verilebilir.
 Bu üç sözcüğü kullanmak yasak bundan böyle.
 Bundan haberin var mıydı?
 - Selam.
 - Merhaba.
 İnsanları Manuel kullanmamaya   ikna etmemizi söylediğini düşünüyordum.
 Bana sana karşı bir şey hissetmediğimi söyle.
 Düzelt beni.
 Bunu almana izin mi verdiler?
 Deney amaçlı.
 - Bana emir ver.
 - Nasıl yapacağımı bilmiyorum.
 Herhalde hiçbir şey yapmama gerek yok.
 Artık cihazı kullanmadığıma göre her şey hızlı bir şekilde eski hâline dönecektir.
 Dönüyor.
 Daha az hissettiğimi hissediyorum.
 Ama senin için değil.
 - Dokunma bana.
 - Düzeltebileceğime eminim.
 Biliyorum.
 Seni seviyorum.
 Ama sadece bana seni sevmemi söylediğin için.
 Acımasızca değil mi?
 Belki her türlü beni sevebilirdin.
 - Artık bunu öğrenemeyeceğiz.
 - Fark eder mi ki?
 - İnsanın seçim şansı olmalı.
 - İşe yararsa senin olacak mı?
 Yap dedim!
 Benim için yap.
 - Başkası yapabilir.
 - Hayır, denedim.
 Sen yapmalısın.
 Listedeki son sözcüğü söyleyeceğim.
 İşe yarayacak mı bilmiyorum.
 Endel.
 Beni sevmiyorsun.
 Hiçbir şey değişmedi.
 Zaman doldu.
 Bayan Midgeley'le yalnız görüşmem gerek.
 İki dakika olmuş.
 - Kaderimizde yokmuş değil mi?
 - Hayır.
 Kaderinde yokmuş.
 Bunun senin olduğunu onaylayabilir misin?
 İronik Parçacık Kontrol Teorisi Isaac-Newton Midgeley Evet.
 - Üstlerimizin bunu incelemesi gerekti.
 - Ee?
 Muhteşem olmuş diyorlar.
 Bunları bırakma zamanının geldiğini düşünüyoruz.
 Manipülasyon konusunda takıntılı bir geçmişin olduğu belli.
 Hayır, ironi o kadar.
 Seninle ne yapacağımızı düşünürken hiçbir koşulda konuşmak yasak sana.
 - Ama  - Hiçbir koşulda dedim.
 Bilgi, kaderi belirler.
 Ne biliyorum?
 Hiçbir şey.
 Düşük Frekanslısın.
 Yardıma ihtiyacın var.
 Dahisin.
 Basitsin.
 Şablonlar Eski teknoloji.
 1760 İroni.
 Yan etkiler.
 Yan etkiler.
 Yan etkiler.
 Olamaz.
 Konuşmamam gerektiğini biliyorum ama Bridges'la konuşmalıyım.
 İletişim kurursan vurulursun.
 Hiçbir şekilde iletişim kurmayacaksın.
 Bu sözcükleri kullanmak veya kullanmaya teşebbüs etmek   BAŞLI BAŞINA VATAN HAİNLİĞİ sayılacaktır.
 Kevet.
 Merak etme.
 Etkisi bir dakika sürüyor.
 - Zak?
 - Biliyorum.
 Koruman bu değil mi?
 Bu yüzden hep etraftaydı değil mi?
 Haklı mıyım?
 Evet.
 O zaman bana yardım etmek zorundasınız.
 Konuşmama izin vermeyecekler.
 Onlara anlatmak zorundasınız.
 Zorunda mıyım?
 Bakmak zorundayım.
 Frekansının kendisini yenilediğini biliyorlar.
 İkimiz beraber olunca olanları biliyor.
 Zekice.
 Kader seni dışarı itmeden önce   bir dakikamız olduğunu biliyorlar.
 - Çok zekice.
 Ya yanılıyorlarsa?
 Bir dakika beş saniye sonra kapıyı kıracaklar.
 Yanılıyorlar.
 - Ne?
 - Şimdi olmaz.
 Söylediklerimi tekrar etmek istemiyorum.
 Siz Theo'nun babasısınız değil mi?
 Söylesenize.
 Söyleyin!
 Söyleyin!
 - Kimse tek kelime etmesin.
 - Yat yere.
 Yere yat dedim!
 Kimse konuşmayacak.
 - Bir şey biliyor.
 - Konuşmak yok!
 - Bir şey biliyor.
 - Konuşmak yok!
 Ne biliyor?
 Ne yapıyorsun?
 Size istediğinizi veriyorum.
 Zak'in keşfettiği şeyi.
 Panzehiri.
 Neymiş bu panzehir?
 Müzik.
 Bana inanıp geçmeyin.
 Bir sözcük söyleyin.
 Korlo.
 - Özel bir müzik mi?
 - Sayılır.
 Bu Mozart.
 Dinleyin beyler ve bayanlar.
 Mozart çalarken hepimiz aynı frekanstayız.
 Özlü bir tarih dersi.
 Gizli bir tarih.
 Büyü falan yoktu.
 Sadece kaybolan, bulunan   yazılan, yeniden yazılan   yakılan ve halkları kontrol etmek için kullanılan bir kitap vardı.
 Sonrasındaysa müzik geldi.
 Önceleri müzikte bizi özgür kılan bir güç olduğunu biliyorduk.
 Fareli köyün kavalcısını duymuşsunuzdur.
 Besteci.
 Tam anlamıyla gelecek bu.
 İlk besteciler basitçe eğlendirme amaçlı beste yapmıyordu.
 Aklımızın kontrolünü bize geri vermek için yapıyorlardı.
 Her yeni besteyle kitap zayıfladı, ta ki   Mozart'a kadar.
 - 1760.
 İlk bestesi.
 Bizi kitaptan gerçekten azat eden ilk beste.
 Ondan sonra böyle bir çok beste yapıldı.
 Önceden duymadığınız bir melodiyi fark ettiğinizde   o melodi olacaktır.
 Toplayıcı bilinçaltımıza dokunacak.
 En karmaşık müzik kitabı güvenilmez ve faydasız hâle getirmek için   kitaba yeterince müdahale ediyor.
 - Neden sır olarak saklandı?
 - Sır değildi ki.
 Karşılıklı rızaya dayalı olarak tarih sayfasından çıktı.
 Kitabı yeniden kullanma düşüncesindeki hükümdar ve yöneticiler vardı.
 Toplumlar da bir çarkın dişlisi olduklarının hatırlatılmasını hoş karşılamadı.
 Karmaşık olduğu kesin   ancak tuşları olan bir çarktı bu.
 Müzik de yeniden başlatma tuşu.
 Nerede oluyor bu peki?
 - Ruhta.
 - Müzik durunca ne oluyor?
 Müzik asla duramaz.
 Neden onunla konuşmuyorsun?
 - Konuşamam.
 - Konuşursun.
 Bilgi, kaderi belirler.
 - Biraz beklenmedik oldu.
 Frekansının normalden yukarı olmasını beklerken   10 ondalık bölümden tam olarak normal oldu.
 Aile geçmişimizi öğrenme zamanın geldi.
 İnsanlara neden anlatmıyoruz?
 Çünkü toplumlar kendisinin farkında olmak istemez.
 Tercihen böylece kendilerini   hayvanlar alemindeki kuzenleriyle aynı seviyeye indiriyorlar.
 Yem ister misin?
 Teşekkür et.
 - Senin enstrümanın bu olmayabilir.
 - Kusursuz çaldım ama.
 Yüzlerce yıl boyunca müzisyen biz olduk Theo.
 Gerçekleri yorumluyor, geliştiriyorduk.
 Hayat nerede?
 İlham nerede?
 Kendiliğindenlik nerede?
 Hepimiz makineysek her şey kararlaştırılmış demektir.
 Kendiliğindenlik yalan olur.
 Hayır.
 Hâlâ özgür irademiz var.
 Hâlâ ruhumuz var.
 Hâlâ hayal gücümüz var.
 Theo, Zak geldi.
 1.
 Prensip 2.
 Prensip 17.
 Prensip 29.
 Prensip 30.
 Prensip - Nedir bu?
 - Mozart'tan ulaştığım bir şifre.
 Bütün çalışmalarının içinde yatıyor.
 Görünmez bir şekilde.
 Bunca zamandır beste yaptığını sanıyordum.
 Her şeyi yöneten şifrenin bu olduğunu düşünüyorum.
 Bu evren sonsuz kere tekrar eden basit bir şifreden geliyor.
 Tamamen karmaşık olsa da tahmin edilebilir kılıyor.
 Henüz mükemmelleştirilmedi ama.
 Hâlâ üzerinde çalışıyorum.
 Söylediğin doğruysa hepimiz karmaşık makineler oluyoruz.
 Ruhumuz ve özgür irademiz olmuyor demek.
 Pardon da bir önemi var mı?
 Tamam.
 Şimdilik sana inanacağım.
 Şayet gerçekse olacakları söyleyebilirsin değil mi?
 Sadece gelecek 5 dakikada olacaklar.
 Deney 0 30.
 Prensip Yaklaşık 5 saniye sonra Nicola-Tesla buraya gelecek.
 Yaklaşık 31 saniye sonra Zak odanın karşısına geçecek.
 Ve tam olarak 2 dakika sonra da yangın alarmı çalacak.
 İki dakika doldu.
 Alarm yok.
 - İki dakika yedi saniye.
 - Söyledim ya, henüz mükemmelleştirilmedi.
 Az kalsın kanıyordum.
 Herkes gibi benim de espri anlayışım vardır   ancak bunu ciddiye almak yerine oyun oynaman beni çok üzdü.
 Oyun değil bu.
 Sağ ol.
 Sana hediye aldım.
 Açsana.
 Fazla çalıştığını düşündüm.
 Hobiye ihtiyacın var.
 Bir evcil hayvana.
 Bence de.
 - Teşekkür et.
 - Teşekkür ederim.
 Selam.
 Benim.
 Bu gece 9 gibi içesim geldi.
 Her zaman olduğu gibi   yapacağın her yardım için teşekkür edeceğim.
 - Değişim var mı?
 - Henüz yok.
 Üç tane daha ver.
 Pardon.
 Ona yeni numaralar öğretmişsin bakıyorum.
 - İsteyecekler.
 - Kim?
 Neyi isteyecek?
 Herkes.
 Kitaptan yardımımızı isteyecekler.
 Ve bizzat senden isteyecekler.
 Sen de onlara anlatacaksın.
 Bir armağan olduğunu söyleyebilirdim ama benimle bir ilgisi yok.
 Müziği kapatır mısınız?
 Üzgünüm.
 Kusura bakmayın.
 Teknolojiden pek anlamam ama hepimiz alışıyoruz işte.
 Test sonuçlarınız geldi.
 İkinizin de endişe edecek bir şeyi yok.
 Başlangıç olarak daha güçlü dozlarla başlamamız gerekecek sadece.
 Zak, bu Mozart ve Brahms'ın besteleri.
 Marie, Pachelbel, her gün bir defa.
 Yani şu an hissettiğim şey   gerçek mi?
 Bildiğimiz kadarıyla hissettiklerin   hiçbir manipülasyona bağlı değil   ama bundan ötesi için yorum yapamam.
 Son derece normalsin.
 Bir makineye göre.
 Söyleyecek bir şeyin yok mu baba?
 Haklıysa bu konuşmayı önceden görmüş olmalısın.
 Her konuşmayı izlemek benim için fiziksel olarak mümkün değil ama doğru.
 Söyleyeceklerimi tam olarak biliyor musun?
 Evet.
 Ne olacağını anlat o zaman.
 - Nasılsın?
 - Dünyadaki en şanslı kız gibiyim.
 - Dünyadaki en şanslı kızsın zaten.
 - Eskiden.
 Aklından ne geçiyor?
 Denklemi asla mükemmelleştiremeyeceğimi düşündüğünü söyleyeceksin.
 Özgür iradenin yalan olmadığını   yaratıcılık ve doğaçlamanın gerçekten var olduğunu.
 Sana katılmıyorum.
 Bireysel kaderlerle ilgilenmiyorum ama.
 Benim ilgilendiğim şey evrensel bir senfoni.
 İstediğin her şeye sahip oluyordun değil mi?
 Bu dünyada her şeyden çok istediğin şey neydi peki?
 Hissetmek.
 Âşık olmak.
 Ne diyorsun yani?
 Doğa seni benim için   istediğimi bana verecek birini mi yarattı?
 Sana söylüyorum, denklem mükemmel olunca   gerçek şablonu öğreneceğim.
 Bunun neye faydası olacağını soruyorsun.
 Ben de şöyle diyorum: "Bilgi bir kısmı bilindikçe gereksizdir.
 Gerçek diye bir şey olamaz.
 Herkes sadece gerçeğin parçalarını bilir.
 Sadece ben her şeyi bilirim.
" İkimizin de seçim şansı yok demek oluyor bu.
 Beklenmedik olayları özleyip özlemediğimi soruyorsun.
 Ben de sana sonunu bilsem dahi   gösteriyi izlemenin eğlenceli olduğunu söylüyorum.
 Burası veda ettiğim kısım değil mi?
 Evet.
 - Merhaba.
 - Merhaba.
 - Hoşça kal.
 - Hoşça kal.
 Haklıysan  Haklıysam bize dakikamızı veren aşk değil   kaderdir.
 Yani senin amacına hizmet uğruna buradayım.
 Her şeye çoktan karar verilmiş.
 Özgürlük yok, sorumluluk yok   ve bilgi, kesinlikle kaderi belirlemiyor.
 Evet.
 Fark eder mi ki?
 - Hayır.
 Benim için etmez.
 - Benim için de.
 İşte bu.
 Harika.
 Şimdi anladım.
 Çeviren: Sacrer twitter.
com/Sacrer_||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar