13. Kat (1999) The Thirteenth Floor
| |
100 dk
Yönetmen:Josef Rusnak
Senaryo:Daniel F. Galouye, Josef Rusnak, Ravel
Centeno-Rodriguez
Ülke: Almanya, ABD
Tür:Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:16 Nisan 1999 (Danimarka)
Dil:İngilizce
Müzik:Harald Kloser
Nam-ı Diğer:The 13th Floor
Oyuncular: Craig Bierko, Armin Mueller-Stahl, Gretchen
Mol,Vincent D'Onofrio
Özet
Bir gökdelenin 13. katındaki ofislerinde buluşan yüksek
teknoloji dahilesi Douglas Hall ve güzel iş arkadaşı Whitney henüz çok gizli
olan, en son yazılımlarını denemektedirler. Olağanüstü bir sanal ortam
simülatöründe Douglas, 1930'ların Los Angeles'ine gidip harikulade bir macera
yaşamaktadır. Genç adam biraz tehlikeli ve işlerin yolunda gitmediği bir seansı
terkedip gerçek hayata döndüğünde tatsız bir sürpriz onu beklemektedir:
Şirketin kurucusu ve hepsine ilham veren Hannon Fuller öldürülmüştür. Üstelik
hafızasında delikler oluşan Douglas da bir numaralı şüphelidir.
Bunlar olurken Paris'ten çıkagelen gizemli güzel Jane,
Hannon'un kızı olduğunu iddia etmektedir ve Douglas'a da fena halde çekici
gelmektedir. Bir süre sonra sanal ortam seansları, gizemli gelişmeler ve günlük
hayat arasındaki çizgiler Douglas için incelmeye başladığında, çarpıcı bir
gerçeğe parmak basan acımasız emareler tek bir şeye işaret etmeye
başlayacaktır: Douglas'ın en korkunç kabusunda bile görmek istemeyeceği bir
şeye...
Tematik olarak kardeşi sayılabilecek Matrix'in ve
eXistenZ'in gölgesinde kalarak seyirciyle randevusunu daha ziyade ev
sinemasında yaşamak zorunda kalmış bu sıradışı film, film-noir ve bilim kurguyu
ustaca birleştirmiş görünüyor. İzleyicisini beyinsel egzersize tutuyor ve kimi
sarsıcı sürprizlerle ödüllendiriyor. Kendine ait küçük ama fanatik bir hayran
kitlesine de sahip.
Alt Yazı
" Düşünüyorum, öyleyse varım." - Descartes,
1596-1650
Cahillik,
mutluluktur derler.
Hayatımda ilk
defa, buna katılıyorum.
Keşke, bu korkunç gerçeği hiç öğrenmemiş olsaydım.
Bunu öğrendikleri
zaman, beni susturmaya çalışacaklarını
biliyorum, artık.
Sırf bu yüzden, bu
mektupta sana bütün bunları anlattım.
Bunu
anlatabileceğim tek kişi sensin.
Anlayabilecek tek
kişisin.
İyi şanslar,
dostum.
Umarım, tatilinizden memnun
kalmışsınızdır.
Bay Fuller, burada
olmanız ne güzel.
Her zamanki masanız
mı?
Hayır sağol, Gene.
Adı, Erika.
Toledo'lu.
Ashton, bana bir
iyilik yapar mısın?
Onunla tanışmak mı istiyorsun?
Bu mektubu saklamanı istiyorum.
Birisi gelip, alacak.
Douglas Hall, adında
bir adam.
Unutma, bu mektubu
alması çok önemli.
Hiçbir sorun değil.
Eve mi, Bay Fuller?
Evet, Charlie.
Kedi maması bitmiş,
canım.
Tamam, sabah alırım.
Yine sigara içiyorsun.
Yükleme tamamlandı.
Simulasyon bağlantısı
sona erdi.
Martini, lütfen.
Bir duble martini.
Zeytini unuttun.
Zeytinimiz kalmadı.
Çerez, ister misin?
Hayır, teşekkür
ederim.
Lütfen mesaj bırakın.
Douglas, benim.
Dinle, akıl almaz bir
şey buldum.
Her şeyi değiştirecek
bir şey.
Bilmiyorum Nasıl başlayacağımı bilemiyorum.
Ne yapıyorsun?
Yeni mesajlarınız var.
Yeni mesajlarınız var.
Üç yeni mesajınız var.
Birinci mesaj: 5:25 Douglas
benim, Hilary.
Marshall'ı aramayı
unutma.
Yasalar illa ki, sözleşme
diyor.
Öğlen yemeğinde ofise
bir noter getirtiyorum.
İkinci mesaj: 5:48 Yine
benim.
Uyanır uyanmaz beni
ara, lütfen.
Üçüncü mesaj: 6:13 Bay
Douglas Hall, ben Detektif McBain L. A. Emniyet Teşkilatından.
Beni ararsanız çok
memnun olurum.
Numaram 555-7876.
Ben Detektif Zev
Bernstein'ım.
Seni yataktan bu
kadar erken kaldırdığım için üzgünüm.
Detektif McBain.
Bay Hall?
Geldiğiniz için sağolun.
Nerede?
- Kahve alır mısınız?
- Hayır, teşekkür
ederim.
Bu, o mu?
Spring ve Grand
Caddelerinin köşesinde bulduk.
Görünüşe bakılırsa,
saldırganın derdi para değilmiş.
Sosis gibi deşmiş.
Her şeyini almış: cüzdanını,
kredi kartlarını.
Bu işten zevk de
almış.
İhtiyarla senin arandaki
ilişki ne?
Onunla altı yıl çalıştım.
Patronumdu.
Arkadaşımdı.
Hey, sigara?
Sigara içmem.
Üstünde bunları
bulduk.
Reçeteyi inceledik.
Doktoruna göre, Fuller, sizi acil durumda aranacaklar
listesine almış.
Başka yakını yok mu?
Yoktu.
Emin misiniz?
Olsa bana bahsederdi.
Onu kim öldürmüş olabilir?
Onu herkes severdi.
Sizinle gelmemin sakıncası
var mı?
Ya da sizin için daha
uygunsa, benim ofisime gidebiliriz.
Yok.
Ne işinde çalışıyorsunuz?
Bilgisayarda.
Bu sabah arabanın
bakımını sen yapar mısın?
- İyi para
kazanıyorsun, hı?
- İdare ediyorum.
- Burası onun
dairesiydi.
- Yuva da
diyebilirsiniz.
İşten her çıkışımda, bu
tabelaları görürüm: "Yuva da diyebilirsiniz.
Şehirde apartman
yaşamı.
" Böyle bir yerle karşılaşacağımı tahmin etmezdim.
Fuller'ın yaşamı bu
şirketti.
Burada çalışır,
burada yatardı.
Peki siz çalışanlar
burada tam olarak ne yaparsınız?
İlginizi çekmez.
İlgilenmek için para
alıyorum.
Bilgisayar
araştırması.
Fuller tamamen, yeni sınırları zorluyordu.
Çok hassas bir konu.
Bunu konuşma yetkim
yok.
Bu işe çok para yatırılmış.
Bu ev, birkaç milyon
dolar eder.
İşin keyiflendirici yönlerinden
biri.
Bu işin keyfi çoktur.
Yardımcı olabilir
miyim?
Onunla daha iki gün önce
konuşmuştum.
Öldüğüne inanamıyorum.
Adım Jane Fuller.
Hannon, babamdı.
Çok üzüldüm.
Ben, Douglas Hall'ım.
Hep sizinle tanışmamı
isterdi.
Bir kızı olduğundan söz
etmemişti.
Etmedi mi?
Bu sabah Paris'ten
geldim.
Onunla buluşacaktık.
Ama sonra duydum ki.
Başınız sağolsun, Bayan
Fuller.
Detektif McBain, Emniyet
Teşkilatından.
Size bazı sorular sormam
gerekiyor.
- Buyurun.
- Bize izin verir
misiniz, Bay Hall?
Tabii.
Daha önce tanışmış
mıydık?
Hayır, bu mümkün
değil.
Çok aşina geldiniz.
Tanıştığımıza
sevindim, Bayan Fuller.
Hey, Whitney.
Nasılsın?
Bir hayvan gibi doğramışlar.
Ne için?
O, bizim kuşağın
Einstein'ıydı.
Büyük bir kayıp.
Ben yokken, neler
oldu burada?
Sisteme çok girerdi.
Bildiğini sanıyordum.
Bilmiyor muydun?
İlk denemeye daha
aylar vardı.
Biliyorum.
Ama O büyük bir risk
alıyordu.
Ben ne yapabilirdim?
Nasıl biriydi,
biliyorsun.
Herhangi bir pürüz
var mıydı?
Bildiğim kadarıyla
yoktu.
Sana bir kızı
olduğunu söylemiş miydi?
- Niçin?
- Çünkü ben onunla
yeni tanıştım.
Şaka ediyorsun.
John, bana o taksi
şirketinin numarası lazım.
Gerekmez, efendim.
Omni Oteline gitti.
Detektif McBain.
Sizi hayal
kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.
Doug'u bulayım.
Konuşmak istediğim
sensin.
Neyle ilgili?
Patronunun katilini yakalamamı
istiyor musun?
Elbette.
Bütün dava, devasa
bir bilgisayar oyunu mu?
Hayır,
fonksiyonlarının çalışması için kullanıcı gerekmiyor.
Bütün birimleri, açık
öğrenme yeteneğine sahip siber oluşumlar.
- Birimler mi?
- Elektronik, benzeşimli
karakterler.
Sistemi onlar
oluşturur.
Düşünürler çalışırlar
yerler.
Sevişirler mi?
Kısaca bize
benzetildiklerini söyleyebiliriz.
Şu an çalışan bir
numunemiz var: Los Angeles, 1937 dolayları.
Neden'37?
Fuller, kendi gençlik
dönemini yaratarak başlamak istemişti.
Bak, beynim içine konuşlandırıldığında, ben 1937'yi yaşayarak dolaşırım.
Bedenim burada kalır ve program bağlantı biriminin bilincini
kontrol eder.
Bu birimlerden biri,
uzatma kablosundan tırmanıp, yaratıcısını
öldürmüş olabilir mi, sence?
Bayan Fuller geldi mi?
Bayan Fuller.
Sizi bulduğuma
sevindim.
Bay Hall.
Burada ne işiniz var?
Babanızla ilgili
gelmiştim.
Onunla birkaç gün
önce konuştum, demiştiniz.
Bana bu konuşmadan
biraz söz eder misiniz?
Babanızda bir tuhaflık
var mıydı?
Son zamanlarda çok
gergindi.
Şirkete yardım etmem
için Amerika'ya gelmemi istiyordu.
Programı çalıştırmak için
mi?
Kapatmak için.
Ben onunla altı
yıldır çalışıyordum.
Kapatmak isteseydi, bana söylerdi.
Size benden
bahsetmemiş.
Bahsetmesini isterdim.
Sizi tekrar görmek
güzel.
Kusura bakmayın,
geciktim.
Dosyalara baktınız mı?
Evet, baktım ve bence
çetin bir olayla karşı karşıyayız.
Şirket çok yakında sizin
olacak.
- Çetin olaydan
kastınız ne?
- Babanız, vasiyetini şirket çalışanları lehine değiştirmiş.
Aslına bakarsanız,
sizden ilk vasiyetinde de hiç bahsetmemiş.
Ama dediğim gibi, karşımızda
çetin bir olay var.
Şimdi, kurul başkanı kim
olacak?
Douglas Hall.
Fena değil.
2 milyar dolarlık bir
yatırımın sahibi.
İlginç, Fuller, hemen
ölmeden önce, vasiyetini değiştirmiş.
Ben o sıra uçaktaydım.
Güvenlik görevlisine
göre, Fuller ofisten akşam 10.
30'da çıkmış.
Uçağın indikten yarım
saat sonra.
Otopsiye göre, gece
yarısı sıralarında ölmüş.
- Ona yetişmek için
zamanın vardı.
- Ama yetişemedim.
- Doğruca eve gittim.
- Onunla konuşmadın
mı?
Ne e-posta, ne faks, ne
de herhangi bir mesaj?
Hiçbirisi.
Bu çok tuhaf.
Fuller'ın telefon kayıtlarını
inceledik.
Gece 11.02'de telefon
kartıyla bir yeri aramış.
Bok!
Senin evini aramış.
Birkaç gün buralardan
ayrılmazsan, memnun olurum.
Ve şu oyunu tamir et.
Bir yayı eksik.
Yeni mesajınız yok Mesajları düzenle.
Mesajları düzenle.
Mesajları tekrar
dinlemek için, "başa alın".
- Dün öğlen 2.45.
- Çarşamba günü için
yeni bir - Dün akşamüstü 5. 14.
- Alo, Bay Hall - Dün akşam 11. 02.
- Douglas, benim.
Dinle, akıl almaz bir
şey buldum.
Bu şey, her şeyi
değiştirecek.
Main ve 7.
Caddenin orada bir
bardayım.
Bana bir şey olursa
diye, sana sistemde bir mesaj bıraktım.
Onu verdiğim kişi Beni nasıl buldun?
GİRİŞ VERİLMEDİ Erişim
Dosyaları: Fuller Ne oluyor?
Fuller'ın dosyalarına
girmeye çalışıyorum.
Niye?
Öldüğü gece, bana bir
mesaj bırakmış.
- Birinin onu
öldüreceğini biliyordu.
- Polise söyledin mi?
Neden?
Bana sistemde bir
mesaj bıraktığını söylemiş.
Douglas, lütfen.
Bu bana ait, anladın
mı?
ULAŞILDl
Bunlar, Fuller'ın oradayken etkileşim kurduğu birimler.
Belki, benim girmemi
istiyordu.
Senin düşündüğünü, düşündüğümü
düşünüyorsan, bunu düşünme bile.
Yardımına ihtiyacım
var.
Hayır, hayır, hayır.
Sana yardım etmem.
- Bu çok ciddi bir
tehlike.
- İçeri girmeliyim.
Ölebilirsin.
Polis, benim öldürdüğümü
sanıyor.
Haklı olabilirler.
- Ne demek bu?
- Her şey buna
delalet.
Açık konuşmak
gerekirse, neyin doğru olduğunu artık bilmiyorum.
Fuller'ı öldürdüm de
hatırlamıyor muyum, yoksa suç bana mı yıkılıyor.
Yegane ipucu bu
makinede.
Bunu bulacaksam, yardımına
ihtiyacım var.
Bir saate ayarlıyorum.
120 dakikaya ayarla.
60 dakika daha iyi.
120 dakika, Whit.
60, daha emin.
60 dakikaya
ayarlıyorum.
1-2-0.
120 dakika.
Saati kur.
- KULLANICl: DOUGLAS
HALL - Yükleme için kullanıcıyı ayarlıyor.
PROGRAM BAĞLANTISl:
JOHN FERGUSON KULLANICIYl PROGRAMA SIRALIYOR - Yükleme için hazır.
- SIRALAMA TAMAMLANDI
Bay Grierson, 117 Batı Winston, Pasadena ŞUUR NAKLİ Aktarım işlemi başlıyor.
Yükleme Tamamlandı.
beş sent!
Bana 12 dolar, 5 sent
borcun var.
Bana bak, delikanlı!
Ben bütün gün
bekleyemem!
Ferguson, bir şey mi
var?
John, iyi misin?
Affedersiniz, bayan.
Hemen birisi gelip,
sizinle ilgilenecek.
Aman, Tanrım.
- Sigara?
- Hayır, sağol.
İçmiyorum.
Ne zamandır?
Baksana John, neden
Neden yemek molası vermiyorsun?
Biraz temiz hava al.
Berbat görünüyorsun.
Bence, gayet iyi görünüyorum.
Özel baskı!
Özel baskı!
Zeplin infilakında 35
kişi öldü!
Alır mısınız, bayım?
5 sent.
Hey, dikkat etsene!
- Pasadena'ya, ne
kadar?
-90 sent.
- Sayacı açmayı
unutursam.
- Anlıyorum.
Burası, 117 Winston.
- Bekler misin?
- Memnuniyetle, bayım.
- Yardıma ihtiyacın
varsa, söyle.
- Sağol.
Burası sizin mi?
Küçük ama benim.
Özel bir şey mi
arıyorsun?
Bir bilim adamıyla ilgileniyorum.
Yarı iletgenler ve 64-bit mikroçiplerin sınırları üzerine kitaplar yazmıştı.
Mikroçip.
Yarı iletgenler.
Hangi yıl?
Yetmişlerin
başlarında?
Adı, Hannon Fuller.
Hannon Fuller.
1870.
Hannon Fuller, 1870,
mikroçips hatırlayamadım.
Ama ben pek teknik bir
adam sayılmam.
Daha önce buraya
gelmiş miydin?
Yabancı gelmedin.
Adım Douglas Hall.
Hiç hatırlamadım.
Herhalde, sizinki de
şu herkese benzeyen yüzlerden.
Oh, geç olmuş.
Artık kapamam lazım.
Tabii.
- Memnun oldum.
- Tanıştığımıza
memnunum, Bay Hall.
1257 Palo Alto Yolu, La
Cienega yamaçları.
Sanırım, burası.
Affedersiniz.
Bridget Manilla'yı
arıyorum.
Onu niye arıyorsun?
- Ona bazı sorular
sormak istiyorum.
- Şimdi çalışıyor.
Onun annesiyim.
Onu nerede bulabilirim,
acaba?
Polis misin?
Beni dinle.
O artık kötü işler yapmıyor.
Başına dert olmayacaksan, Onu Wilshire Grand Otelinde bulabilirsin.
Wilshire Grand
Oteline hoşgeldiniz.
Bridget Manilla'yı arıyorum.
Orada, sondan ikinci.
Bridget?
Adını çok yakın bir arkadaşımdan
aldım.
Sonra gel.
Şu an çok meşgulüm.
Adı, Fuller.
Müdür çok sıkıdır.
İş çıkışına kadar beklemek
zorundasın.
O kadar bekleyemem.
Ashton'la konuş; şuradaki
barda.
Bridget, dikkatini
bize verir misin?
Teşekkür ederim.
Devam.
Affedersiniz.
Ashton'u arıyorum.
Orada.
Ashton, biri seni
arıyor.
Şanslıymışsın.
Şimdi açtım.
Oh.
Bir şey mi var?
Bridget beni buraya
gönderdi.
Senin için ne
yapabilirim?
Hannon Fuller adında bir
bey tanıyor musun?
Cin martini, dolu ve
tek zeytin, soğuk sever, Eskimolar gibi.
- Son zamanlarda
onunla konuştun mu?
- Neden?
Onun arkadaşıyım.
Dün akşam eve gitmemiş ve karısı merak ediyor.
Benim adım Douglas
Hall.
Endişeli eşler?
Bu konuda elimden bir
şey gelmez.
Kaliteli bir şeylere ne
dersin?
Ve Fuller buraya sık sık gelir mi?
Sayılır.
Ne yapar?
Herkesin yaptığını: içki
içer, dans eder, eğlenir.
Özellikle de eğlenir.
Kızlarla ilgilenir.
Kızlarla mı?
Onu tanıdığını söylediğini
sandım.
Evet, tanıdığımı
sanıyordum.
Acelen filan mı var?
İki akşam önce, Fuller'la
konuştun mu?
Evet.
Benden bahsetti mi?
Benim için bir şey
bıraktı mı?
Ne gibi bir şey?
- Bir mesaj, not
filan.
- Yok, üzgünüm.
Başka biriyle konuştuğunu
gördün mü?
Ben çok meşgul bir
adamım.
Baksana, istersen sana da bir şeyler ayarlayabilirim.
Beğendiğin biri var
mı?
Banyo nerede, acaba?
Süre ayarı tamam.
Yükleme Tamamlandı Bağlantı
Kesildi AKTARIM TAMAMLANDl Douglas Hall!
Hey, abi!
İyi misin?
Emin misin?
Tamam, sakin ol.
Aman abi, yavaş ol.
Sana dedim, 120
dakika çok uzun.
Şansını zorluyorsun.
Çok susadım.
Su istiyorum.
Bay Hall, paltonla
şapkanı unuttun.
Adım Ferguson.
Johnny Ferguson.
Bir şey mi var?
İçkini bitirmedin.
- Ne oldu?
- Ne mi oldu?
Bağlantınla sana
yapılan hafıza aktarımı, tıkandı.
Üst üste gelmeye
başladı!
Hayatımın sonuna
kadar hep, Fergusonla uğraşacağımı sandım.
Sigaran var mı?
Tabii.
Teşekkür ederim.
Sana bir soru sorabilir
miyim?
Ben neredeyim?
Oldu mu?
Oh, oldu!
Oluyor.
Ashton nasıl?
- Ya barmenim?
- Saç tıraşı
seninkinden daha iyi.
Çok daha iyi.
Keşke kendim
görebilsem.
lşıklandırma nasıl?
Dokular?
Renklendirmeyle biraz
daha uğraşmak lazım, ama birimler fark etmiyorlar.
Nasıllar?
Sen, ben kadar
gerçekler.
Gördün mü, ihtiyar
haklıymış!
Onca yıllık çalışma!
Orada ne yaptığını öğrendin
mi?
Kızlarla seks
yapıyormuş.
Şaka ediyorsun.
Affedersiniz, Bay
Hall?
Lobide bir adam sizinle
konuşmak istiyor.
Sağol.
Sabah beni ofisimden
arasın.
Acilmiş.
Fuller'ın bir
arkadaşıymış.
Demek, Fuller'ın
arkadaşısın.
Adın Hall, değil mi?
Nasıl yardımcı olabilirim,
Bay Tom Jones.
Hani, şu şarkıcı gibi.
Biraz özel görüşsek?
Ne konuşmak
istiyorsun?
İhtiyarın öldüğü
geceyi.
Hemen dönerim, Joe.
Fuller'la nerede görüşmüştünüz?
Geçen akşam, benim
barımda, seni beklerken.
Benimle konuşmak istediğin
bu muydu?
Hayır, ben parayı konuşmak
istiyorum.
- Yedi rakamlı bir
şeyler.
- Ne parası?
Yapma.
Yakalanmadan atlatacağını
mı sanıyorsun?
Neyi atlatacakmışım?
Gelip, ihtiyarı
aldın, it herif!
Bana bak.
O, bardaydı.
Onu aldın, beraber
çıktınız.
Ertesi gün öldüğü
duyuldu.
Açıklasana, piç!
Aman, Tanrım!
Gerizekalı piç!
Salak.
Amerika'nın Arananlar
Listesi'ne geçeceksin.
Omni Hotel.
Nasıl yardımcı
olabilirim?
Bayan Jane Fuller, lütfen.
Alo?
Kimsiniz?
Baban, öldürüldüğü
gece, bana ulaşmaya çalışmış.
Bir barda buluşmak
istemiş.
Niçin?
Peşinde, birinin olduğunu
hissetmiş.
Onunla konuştun mu?
Çok tuhaf geleceğini biliyorum,
ama.
Hatırlamıyorum.
Ne demek bu?
Detektife bundan bahsettin
mi?
Hayır, ama para vermezsem barmen söyleyecek.
Tanrım!
Çok saçma, biliyorum.
Beynini o makineye
takıp, sonra da zarar görmemesini bekleyemezsin.
Lütfen sen de zarar
görmeden bu işten uzaklaş.
Neden daha önce
tanışmışız hissine kapılıyorum?
Belki tanıştık, diğer
hayatımızda.
Ya Paris?
Oradaki hayat nasıl?
- Konuşmak
istemiyorum.
- Neden?
Sanırım, bana olan
ilgini yitirmek istemiyorum.
Bunun için
endişelenme.
Dans edelim.
- Benimle mi?
Hayır, olmaz.
- Olur, haydi.
Dans etmesini pek
bilmem.
Çok kolay.
Ben sana adımları
gösteririm.
Dans etmeyi bilmeyen bir
adama göre çok iyisin.
Önceki hayatımda öğrenmiş
olmalıyım.
Hani, daha önce
tanışmışız hissine kapılmıştın ya?
Bana da öyle
geliyor.
Neden acaba?
Önceden tanıyormuş
hissinin hep ilk görüşte aşka delalet
olduğu söylenir.
Yürüyün, yürüyün.
Tamam!
Ani hareketler yapma.
Ne demek bu?
Genellikle ne
demekse, o.
Cinayet.
Bu araba senin mi?
- Benim plakam.
- Şüphesiz.
Bu, Fuller'ın
öldürüldüğü gece, senin garajındaki güvenlik
kamerasından çekilmiş.
- Anlamıyorum.
Anlamaman, senin
sorunun.
Fuller, projeyi iptal
etmek isteyince Onu bıçakladın.
Avukatımı arasam iyi
olacak.
10'da çıktığını söylüyorsun.
Geç vakte kadar, Whitney'le
çalıştım.
Başka kimse var mıydı?
Sağdan soldan, kötü alışkanlıklar
kazanıyorsun.
Gerginlikten olmalı.
O zaman sana çizgi
film lazım.
Adı, Tom Jones.
Senin resmini
gazetede görmüş.
Seni o gece,
Fuller'ın, bardan beraber çıktığı adama benzetmiş.
İfadesini aldık.
Onu arayacağımızı
söyledik.
Biri evvel davranıp, bizden
önce aramış.
Bir şahit bulmuş
gibisin.
Şimdilik serbestsin.
Ona ne söyledin?
Gerçeği.
Birer içki içmek için
buluştuk, laf lafı açtı, bütün geceyi
beraber geçirdik.
Resmin haberlerde
çıktı.
Seni gördü ve kolayca
para kazanmak istedi.
Resimleri görmeliydin.
Adamı doğramışlar.
Eski bir sahtekarmış.
Kim bilir başka neler
yapmıştır!
Hatırlamamam, Onu
öldürmediğim anlamına gelmez.
Sen katil değilsin.
Baban, tesadüfen bir
şeyle karşılaştı.
Bana onunla ilgili
bir mesaj bıraktı.
Peki ne yapacaksın?
Programa girip
öğreneceğim.
Yükleme.
Süre.
: İki saat.
Süre ayarı.
Süre ayarı yapılmadı.
Uyarı!
ALARM
Süre ayarı yapılmadı.
Uyarı.
ŞUUR AKTARIMl AKTARIM TAMAMLANDl
Sıramız geldi!
LINDY DANS MÜSABAKASl
- Hazır mısın?
Haydi.
- Ne?
Neyin var?
Haydi, John!
Ne yapıyorsun?
Kaybedeceğiz!
- Al, bakalım.
- Çok sağol, şef.
Haydi!
Grierson!
Polis çağıracağım!
- Seninle
konuşmalıyım!
- Sana söyledim!
Polis çağıracağım!
Beni dinle.
Dinle!
Zaman zaman, neden
kendini kaybettiğini biliyorum.
Uyandığında nerede
olduğunu neden bilmediğini biliyorum.
Üç gece önce ne
yaptın?
Bir fikrin var mı?
İlk, ne zaman oldu,
bu?
İlk defa mı?
Dört hafta kadar önce.
Ve en sonuncusu, üç
gece önce miydi?
İki saat kadar mı
sürüyor?
Karım, gizli bir aşk
hayatımın olduğunu sanıyor.
Ya, önceden
yaşadığını sandığın anlar, hafıza
parlamaları?
1. Dünya
Savaşındaydım.
O kabusları hala
görüyorum.
Ben fantezilerden bahsediyorum.
Benim vardır.
Ve bu fantezilerinde,
genç kızlarla sevişiyorsun.
Uyandığımda bile üzerimde hala parfüm kokusu duyuyorum.
- Gerçek mi, hayal ürünü
mü?
Karıma göre oldukça gerçek.
Bunu birkaç gün önce buldum.
Senin bedenin mi?
Ben 35 senelik
evliyim.
Ve karımı bir kere
bile aldatmadım.
Bir kere bile.
Haydi gidip, bir şey
içelim.
Uyarı.
Süre ayarı yapılmadı.
Uyarı.
Süre ayarı yapılmadı.
ALARM
Daha önce buraya gelmiş miydin?
Böyle yerlere bütçem
müsait değil.
Benim hesabıma olsun.
İyi akşamlar, Bay
Fuller.
Sana söylüyor.
İyi akşamlar.
- Sizi tekrar
gördüğüme sevindim.
- Sizi görmek de
güzel.
Yalnız üyelere.
- Bay Fuller, her
zamanki masanız mı?
- Tabii.
O benimle.
Yardım edebilir miyim?
Selam, sevgilim.
Beş dakika sonra
geliyorum.
Biraz konuşalım,
"sevgilim".
Onu hatırlıyor musun?
Tabii ki
hatırlamıyorum.
Beni birisiyle
karıştırdı.
Martininiz.
Başka biri sandı.
Etrafına bak ve hatırladıklarını
bana söyle.
Bilmiyorum.
Eve gitsem iyi olacak.
Kendimi pek iyi
hissetmiyorum.
İçinde, buraya daha
önce gelmişsin gibi bir his var mı?
Lütfen hatırlamaya
çalış.
Hatırladığın herhangi
biri var mı?
Düşünüyorum.
O mu?
Adı ne?
Adı galiba Erika, sanıyorum.
Sanıyorum adı, Erika.
Onunla konuştun mu?
Emin değilim.
O da yabancı gelmedi.
Bridget.
Onun adı, Bridget!
Bridget.
Oh, evet.
Bridget'ı
hatırlıyorum.
Ona, benim için bir
şey verdin mi?
Mektup, not falan verdin
mi?
Barın arkasındaki
adam Doğru.
Bir mektup yazdım ve
ona verdim.
Ona!
Özel bir şey mi arıyorsun?
Kimsin sen?
Adım, Ferguson.
Bir bankada
veznedarım.
Ben de, Clark Gable
aktörüyüm.
Ben Ferguson'la
konuştum.
Hiçbir şey bilmiyor.
Fullerle konuşmam
lazım.
- Yukarda.
- Bırak saçmalığı!
Ne olduğunu
bilmediğimi mi sanıyorsun?
Onunla yine
görüşmeliyim.
Sen mektubu okudun.
İçinde ne yazdığını bilmeliyim.
Her şey.
Ben okuduğumda şaka
sanmıştım.
Dünya bir yalan.
Zayıf bir olasılık!
Ama ben aptal
değilim, Bay Hall.
Senin ve Ferguson'un
çektiğiniz numaraları gördüm.
" Dünyanın
sonuna gitme" hakkında yazanları okudum.
Ne yazıyordu?
Mektupta yazanı aynen
yaptım.
Hiç gitmeyeceğim bir
yer seçtim.
Tucson'a gitmeyi
denedim.
Nedense orayı seçtim.
Hiç taşraya
gitmemiştim.
Arabayı alıp, şehir
dışına çıktım.
Çölde, 80 km'nin üstünde
gidiyordum.
Bir süre sonra, yolda
sadece ben kalmıştım.
Benim dışımda, sıcak
ve toz vardı.
Mektupta ne diyorsa
yaptım.
: "Yol işaretlerini izleme ve hiçbir şekilde durma.
Barikatlarda bile.
" SON Ama artık
şehre yaklaşıyor olmam gerekirken, bir
terslik hissettim.
Hiçbir hareket ve
canlı yoktu.
Sakinlik ve sükunet
hakimdi.
Ve arabadan indim.
Ve gördüğüm şey, korkudan, yüreğimi titretti.
Doğruydu.
Her şey yalandı.
Gerçek değildi.
Fuller, bana neden simulasyonun sınırlarını yazsın?
Ben onları biliyorum.
Soruları ben
soruyorum!
Nedenini bilmek
istiyorum.
Neden bizi çileden
çıkardın?
Neden kafalarımızla oynuyorsun?
- Öğrenmemen gerekiyordu.
- Ama öğrendim.
Şimdi bana neyin gerçek
olduğunu göstermeni istiyorum.
Bu, gerçek mi?
Bu, gerçek kan mı?
Hayatının içine
edilmesi zevkli miymiş?
Ne oluyor?
Haydi!
Haydi!
Mektup nerede?
Kendine gel artık!
Bana yine
vurmayacaksın, değil mi?
Beni geri mi çektin?
Evet, zorla çektim.
Zorla, abi.
Saati açmamışsın.
Süre ayarı yapamadı.
Hem niye tek başına yapmaya
kalktın?
Beni öldürmeye
çalıştı.
- Kim?
- Ashton.
Tanrım!
Bu dünyanın gerçek
olmadığını öğrendi.
Bu bir hata.
Bu proje, bu deney.
İnsanların
hayatlarıyla oynuyoruz!
Şimdi saçmalıyorsun.
Kötü bir yolculuk
yaptığını biliyorum ama " Kötü bir
yolculuk" mu?
" Kötü bir
yolculuk" mu?
Bu insanlar gerçek.
Senin, benim kadar
gerçekler.
Evet, onları böyle tasarladığımız için.
Sonuçta hepsi bir
avuç elektronik devre.
Bir şey daha.
Ben bu " kötü
yolculuğu" hemen iptal ediyorum.
- Yarın herkese
söylüyorum.
- Bunu yapamazsın.
Yapamazsın.
Hayatımızın altı
yılından bahsediyorsun.
Hepimizin.
Fişi çekip, evine
gidemezsin!
Jane Fuller'ı
arıyorum.
Üzgünüm, artık
bizimle değil.
Ortadan kayboldu.
Nereye gitmiş
olabilir, biliyor musun?
- Nereden bileyim?
- Hannon Fuller'ın
kızı yok.
Galiba en geleneksel hatayı
yaptım: "Güzel kadınlara asla güvenmeyeceksin.
" Peki, kimmiş o?
Bilmiyoruz.
Fransız yetkililerle
görüşmek birkaç günümüzü aldı.
Tahmin et.
Onlar da adını hiç
duymamışlar.
Beni hatırlıyor musun?
Bayan Fuller otelden
ayrıldı.
Onu bir yere götürdün
mü?
Onu arıyorum.
Hiçbir şey söyleyemem.
Şirket kuralları.
Adım, Douglas Hall.
Genç bir kadını
arıyorum.
Adı, Jane Fuller.
Sanırım, yanlış eve
geldiniz.
Başka bir isim
kullanıyor olabilir.
1.
55 boylarında.
Sarışın.
Ondan ne istiyorsun?
Affedersiniz, Natasha
Molinaro'yu arıyorum.
Şurada, dört numaralı
kasada.
Buyurun.
Teşekkür ederim.
7.
01 dolar.
Arasından geçirin.
Kartınızdan nakit
para?
Fotoğrafımı çeksenize?
Devamlı bakarsınız.
Daha önceden tanıyormuşum
gibi geldi.
Kağıt mı, naylon
poşet mi?
Naylon poşet.
Buyurun.
Bay Hall!
Kredi kartınızı unutmuşsunuz.
Teşekkür ederim.
Sorun değil.
Size öyle baktığım
için kusura bakmayın.
Size bakan çok
oluyordur.
Öyle ama hep
olmayacak tipte adamlar bakar.
Buralı değilsiniz, değil
mi?
Neden soruyorsunuz?
Şey, sanki Sanki daha önce tanışmışız gibi geldi.
Belki daha önceki hayatımızda.
Evet, herhalde
öyledir.
Neyse, benim işimin
başına dönmem lazım Belki bir gün
karşılaşırız.
7.
28 dolar.
10 dolardan.
Para üstünüz.
Çok teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Natasha Molinaro, 27 yaşında, bekar.
Çamaşır değiştirir
gibi iş değiştiriyor.
Austin, Texas'dan
gelmiş.
Mankenlik yapmış.
Okulu yarım bırakmış.
Oda arkadaşı, dün ne yaptığını
bilmiyor.
Molinaro'nun şahidi
yok gibi görünüyor.
Oda arkadaşı başka ne
dedi?
Natasha son
zamanlarda kendini iyi hissetmiyormuş.
Arada sırada unutkanlık
yaşıyormuş.
Bütün gece dışarıda
kalıp, bütün gün uyuyormuş.
İlaç kullandığını
sanıyor.
Daha önce ilaç
kullanmış mı?
Hayır.
Geçmişi temiz.
Hey, Bernie?
- Aferin.
- Sağol, Şef.
Bak, açıklayabilirim.
Üzgünüm.
Seni görmem gerekiyor.
Beni, Fuller'ın
ofisinde bekle.
Gerçeği biliyorum.
Neredesin?
Dünyanın sonunda
diyebilirim.
Bunun gibi, kaç tane simulasyon
dünyası var?
Binlerce.
Ama seninki,
simulasyon içindeki simulasyon olan tek dünya.
Hiç ummadığımız bir
şey.
Bu yüzden Fuller'ı öldürmen
gerekti.
Hayır.
Ben, onun ölümünden
sonra gönderildim.
Onun kızı gibi
davranıp, şirketin varisi olup, şirketi
kapatacaktım.
Ama o, bizi kandırdı.
Vasiyetini değiştirdi.
Fuller'i sen öldürmediysen, kim
öldürdü?
Ben bıçakladım.
Ama O, sen değildin.
Senin kullanıcındı.
Programı sana yükledi.
- Seni kullandı.
- Bir kukla gibi.
Kuklaların ruhu
yoktur.
Benim, Fullerinden
fazla ruhum yoktur.
Ama var.
Fuller yaptı.
Bunu hiç ummazdım.
Bu dünyayı, kimsenin
gerçeği öğrenemeyeceği şekilde programladık.
Sen ve Fuller
öğrendiniz.
Bunun ne anlama
geldiğini göremiyor musun?
Eserinde küçücük bir
hata var.
Bunların hiçbiri gerçek
değil.
Fişi çektiğinde, ben kaybolurum.
Söylediğim hiçbir
şeyin, yaptığım hiçbir şeyin, anlamı kalmaz.
Benim kullanıcımı
bulsana?
O, daha iyi bir
kısmettir.
Sana öbür yaşamımdan söz
etmiştim.
Kocamdan
bahsediyordum.
Senin kullanıcın, O.
Fuller'ı, O öldürdü.
Ben, onun program bağlantısıyım.
Onun karakter profilinin
bir yansımasıyım.
Çok iyi bir adama aşık
olmuştum.
Ama Ona bir şey oldu.
Simulasyonu, kendi
oyuncağı gibi kullanmaya başladı.
Fuller'ın kızlarla oynadığı
gibi.
Kendini Tanrı yaptı
ve bu onu bozmaya başladı.
Öldürmekten zevk
almaya başladı.
- Kötü davranıyordu.
- Nasıl yani?
Beni öldüreceğini söylüyordu.
Neden?
Sana aşık olmuştum.
Beni tanımıyorsun
bile.
Hayır, tanıyorum.
Simulasyonun
yaratıldığı ilk günden beri seni izliyorum.
İyiliğini, dürüstlüğünü.
Seni tanımadan önce
bile sana aşıktım.
Beni nasıl
sevebilirsin?
Ben gerçek bile
değilim.
Bir hayale aşık
olamazsın.
Sen bildiğim her
şeyden çok daha gerçeksin.
Kullanıcı, simulasyona
yüklenmeye hazırlanıyor.
Program bağlantısı, yüklemeye
hazır.
Aktarım başlıyor.
Yükleme tamamlandı.
Bok!
Bok!
Ah!
İyi kullanıyorsun.
Yolda bir şey vardı, direksiyonu kırmak zorunda kaldım ve
kontrolü kaybettim.
Sarhoş musun?
Ben içki içmem.
Ehliyet ve ruhsat.
Yanıma almadım Evde bıraktım.
Torpido gözüne
baksana?
Feneri ister misin?
Hey, buldum.
Buyurun.
Bu arabaya baktırsan iyi
olur.
Benzin akıtıyor.
Tehlikeli olabilir.
Biraz daha dikkatli
ol, tamam mı?
Motoru durdurup, iner
misiniz, lütfen?
Motoru durdurun,
bayım.
Hemen, lütfen.
Lütfen bagajı açın,
bayım.
Eller yukarı.
Bagajdan uzaklaş.
Hay Allah,
Douglas'mış!
Geri çekil!
Sana geri çekil,
dedim!
Hey, bu bir şaka!
Dikkat et!
Rahatsız ettiğim için özür
dilerim ama Bay Whitney binada ve biraz
tuhaf davranıyor.
Hemen geliyorum.
Los Angeles Polis
Teşkilatı.
İsmim Jane Fuller.
Detektif McBain'le konuşmalıyım.
Açıklamanız gereken çok
şey var.
Yoksa "Bayan
Molinaro" mu demeliyim?
Nasılsın?
Sizin dünyanızda, bu
görüntüler mi var?
Ashton.
Bu kadar güzel
olacağını tahmin etmezdim.
Nasıl yaptın?
Hatırladığım son şey,
Ferguson'u bagaja attığım.
Orospu çocuğu!
Yaptı.
Girdi.
Kim girdi?
Dünyaya ne yaptın?
- Kapattım.
- Aç!
Yapma!
Aç!
Ben ne yaptım?
Neredesin?
Şuna bak.
Sen gerçekten bir
Tanrısın.
Hayır Ashton, ben
Tanrı değilim.
Ben aynı senin gibiyim.
Bir yığın elektrik
devresi.
Ne demek istiyorsun?
Duman ve ayna.
Senin dünyan gibi.
Bilgisayar
simulasyonundan başka bir şey değiliz.
Makine gibi.
Bu langırt oyunu gibi.
Oyuncular var ve
içeri bir bozuk para atıyorsun.
Bu topu atar, bu kaleleri dolaşır.
Sopan var, topun var.
Onlar oynar, puan
yapar.
Elektrik enerjisiyle
üretilen önceden programlanmış hareketler.
Tabii, biz bu modeli epey
geliştirdik.
Şimdi, oyuncular
galip gelerek, birbirlerini boğmaya
çalışıyorlar, bu her zaman çok zevklidir.
Ama mektupta Her şey sahte miymiş?
Mektup bana
yazılmıştı.
Fuller benim
dünyamdan bahsediyordu.
Ne diyorsun, peki?
Bu dünyanın üstünde
başka bir dünya olduğunu mu söylüyorsun?
Evet.
- Anlamıyorum.
- Fuller çözmüştü.
Onu öldürdüler.
Seni neden
öldürmediler?
Belki öldürürler.
Belki bu yüzden bana silah
tutuyorsun.
Affedersin, Ashton.
Burada sıkıştık
kaldık.
İkimiz ve diğerleri.
Görmek istiyorum.
- Neyi?
- Benim langırt
oyunumu.
Nefes alıyor.
Demek burası benim
doğduğum yer.
Ve burası da öldüğün
yer.
Ne yapıyorsun?
Düş görmeni
seyrediyorum.
Daha ne kadar zamanın
var?
On dakikam.
Merhaba canım, ben
geldim.
Beni özledin mi?
David.
Kendini ne zaman ona
aktardın?
Yeterince erken
davranamadım.
Sadece görevimi yapıyordum.
Tabii.
Sistemi kapatıyor,
değil mi?
Fevkalade
yakışıklılığı dışında, bu adamın ne
özelliği var?
Bana seni
hatırlatıyor.
- Sen de onun
gibiydin.
- Hala aynıyım.
Hayır, değilsin.
O insanları neden
doğradın?
Çünkü zevkliydi.
Sen aklını yitirdin.
Asıl hasta olan
sensin!
Bir simulasyona aşık
oldun.
Ben sadece biraz
eğleniyordum.
Aynı senin gibi.
Bence, yalan
söylüyorsun.
Onun, benden bir
parça olduğunu unutma.
Bu doğru değil.
Pekâlâ.
Onunla düzüştüğünü
farz et.
Neden?
Herhalde kıskandığımdandır.
İyi misin?
Neden bu kadar
geciktin?
Seni öldürmeye
çalışacağını nereden bildin?
Kendini aktarmak istediğini
biliyordum.
Öldü mü?
Kurşun bu işe yarar.
Peki, şimdi biri benim
fişimi çekecek mi?
Bana bir iyilik yapar
mısın?
Geldiğiniz yere geri
dönünce, bize bir daha karışmayın, olur
mu?
2024, SUÇ ORANININ EN
DÜŞÜK OLDUĞU YIL "
21 Haziran, 2024.
" Neredeyim?
Gel, sana göstereyim.
Jane, bizim karnımız
acıkıyor!
Regina'ya yemek beklediğimizi
söyle.
Babam.
Fuller, ona benzetilerek
yapılmıştı.
Sana anlatacak çok
şeyim var, Doug.
||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »