Print Friendly and PDF

Translate

Hz. Muhammed: Allah'ın Elçisi (2015) Muhammad: The Messenger of God

|

 162 dk
Yönetmen:Majid Majidi
Senaryo:Majid Majidi, Hamid Amjad, Kambuzia Partovi
Ülke:İran
Tür:Biyografi, Dram, Tarihi
Vizyon Tarihi:28 Ekim 2016 (Türkiye)
Dil:Arapça, İngilizce, Farsça
Müzik:A.R. Rahman
Web Sitesi:Resmi site
Çekim Yeri:Qom, İran
Nam-ı Diğer:Hz. Muhammed: Allah'in Elçisi
Oyuncular: Mahdi Pakdel,Sareh Bayat,Mina Sadati, Ali Reza Shoja-Nuri, Mohsen Tanabandeh
Özet
Abraha’nın fil ordusuyla Mekke’ye yönelişi, Efendimiz’in dedesi ve Kâbe’nin anahtarının sahibi Abdulmuttalib başta olmak üzere, tüm Mekke halkını tedirgin eder. Hem oğlunun emaneti gelinini hem Mekke’yi hem de Kâbe’yi gelecek felaketten koruması beklenen Abdulmuttalib; Abraha’ya sadece, savaşmadan savaş ganimeti olarak aldığı otlak hayvanlarının iadesini istemeye gider. Abraha'nın filleri Mekke’ye doğru bir adım dahi atmaz. Milyonlarca ebabil kuşu, Abraha’nın ordusunu taş yağmuruna tutar. Bir ay sonra, Efendimiz’in doğumu gerçekleşir. O gece gökyüzünden yere nur inmiştir. Kabe’de putlar bir anda yerle bir olmuştur. Allah’ın izniyle, koruması gereken emanet, sadece Mekke’ye değil, tüm aleme rahmet olarak gönderilmiştir

Alt Yazı

"Allah'ın adıyla.
" "Bu film, tarihi bilgiler ve ayrıca   son peygamber Hz.  Muhammed (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'in şanlı kişiliğine bakışın   doğrultusunda yapılmıştır.
" -Mecid Mecidi- Hz.
 Muhammed: Allah'ın Elçisi
 Muhammed (salla'llâhü aleyhi ve sellem)'in peygamberliğinin yedinci yılında Mekke.
 Vurulan insanlara arka çıkmak Kureyş'in fermanını yok saymaktır.
 Hangi kabileden hangi aileden olursa olsun fermana herkes uyacaktır.
 İbret-i alem için bu hainlerin ellerine ateşle damga vurulacaktır.
 Bakışlarında merhametten eser yok, Ebu Leheb!
 Sen hep böyle zalimdin!
 Sen Şi'bü Ebî Talib'de kalanlara yardım ettin!
 Cezanı çekeceksin!
 O ferman kardeş kanı kokuyor.
 Asıl hain olan sensin.
 O benim himayemde Ebu Leheb!
 Kılıç çekecek olursanız karşılığını kılıçla alırsınız.
 Amca oğlum Hamza değil mi bu konuşan?
 Hem yüzünü kapatmışsın   hem de kabalık ediyorsun.
 Yüzümü tozdan dolayı kapattım.
 Düşmanlarımla yüz yüze konuşurum.
 Beni de düşmanın kabul et.
 Ne istiyorsun?
 Duyacak kulak görecek göz göremiyorum.
 Mekke'nin gözü de kulağı da benim Hamza.
 Ne istiyorsun?
 Ben iyilik istiyorum.
 Senin hayır dediğin şerdir Ebu Sufyan.
 Yanlış yoldasın Hamza!
 Muhammed ve takipçilerinin şehirden kovulmasını isteme sebebim   Muhammed'in tanrılarımızı inkar ederek şehirde fitne çıkarmasından korkmamdır.
 Çözün onu.
 Mekke'de hainlere asla yer yoktur!
 Bu adam burdan gidecek!
 Artık burda kalamaz!
 Samuel!
 Yarın gün batmadan önce bu şehri terketmiş olacaksın.
 Peygamberin davetinin üzerinden geçen 7 yılda   müşriklerin inananlara yaptıkları eziyetler arttı.
 Peygamberi öldürmeye bile kalktılar.
 O yüzden, peygamber ve onun dostları Mekke'yi terketti.
 İki dağ arasında kalan Şi'bü Ebî Tâlib bölgesine sığındılar.
 Müşriklerse giriş çıkışı kapatarak eziyete devam etti.
 Buraya gelen yardımları kesmeye çalıştılar.
 Mekkelilerin o bölgeye girmelerine   ve çıkmalarına engel oldular.
 Biz Müslümanlar, tam 3 yıldır bu kuru vadide   yokluğa ve çocuklarımızın açlığına tahammül ederek yaşamaya çalışıyoruz.
 Peygamber, kız çocuğu sizin için cennet kapılarından bir kapıdır diye buyurdu.
 Mübarek olsun.
 Kızınıza isim olarak da kendi annesinin ismini koydu.
 Amine.
 Amine.
 Bu hurmayı da teberrük olarak verdi.
 Anne sütünü arttırır diye duyurdu.
 Hadi.
 Nereye kadar gittin?
 5 gündür yollardayım.
 Hiçbir netice yok.
 Tek göçebe kabile bile paramızı almak istemedi.
 Kureyş herkese gözdağı vermiş.
 Korkutmuş.
 Korkma.
 Yaptıkları Allah'ın dininin yankısı oldu.
 Farkında olmadan Allah'ın mesajını en uzak noktalara taşıdılar.
 Peygamber, yeni doğan bir çocuğun kulağına dua fısıldadı.
 Onu duyunca ferahladım.
 Kurtuluş yakındır.
 Mekke'nin önde gelenleri   Hz.
 Muhammed ve takipçilerinin bu kadar dayanabileceklerine inanmıyordu.
 Gösterdikleri sabır ve metanet   zamanla Mekke'deki önderler arasında anlaşmazlıkların çıkmasına yol açtı.
 Ebu Talib.
 Kabile liderleri Dâru'n-Nedve'de toplanmışlar.
 Seni bekliyorlar.
 Peygamberin evine dikkat et.
 Ali.
 Eşit olarak dağıtmaya devam et.
 Adil bir şekilde.
 Kolay gelsin.
 Tamam baba.
 Eğer herkes anlaşıp .
  fermanın değiştirilmesine karar verirse .
  buna kim karşı çıkabilir?
 Hâşimoğulları'ndaki akrabalarımı düşünüyorum.
 Büyüklerin arzusu buysa, Mekke Muhammed'i karşılamaya gidecektir.
 Gözlerimizi kendi tanrılarımıza kapatır   onun görünmeyen Allah'ına inanırız.
 Sen söyle Ash.
 Sofranı kölelerinle paylaşmaya hazır mısın?
 Ya sen Hisham  Sen karının .
  Muhammed'in tanrısından güç alarak   sana karşı gelmesini ister misin?
 Hac zamanı gelen kervanların, Mekke'ye kazandırdıklarından vaz mı geçeceksiniz?
 O zaman, atalarınızı inkar edin!
 Mekke'yi ziyaret edenlerin bütün ilahlarını kırın gitsin.
 Bakın bakalım, o zaman kervan geliyor mu!
 Eğer herkesin isteği buysa   elbette ben de size uyarım.
 Hoş geldin Kureyş'in büyüğü.
 Mekkeliler seni yine aralarında görmek için sabırsızlanıyor.
 Huzurlarınızda hepimizin sevdiği Ebu Talib.
 Hoş gelmişsin.
 Hoş geldin Ebu Talib.
 Ben sana durumu özetleyim.
 Mekke günden güne daha da büyüyor.
 Ama tüccarların ve liderlerin şanı giderek azalıyor.
 Daha birkaç yıl önce bu şehirde Hatice gibi büyük tüccarlar vardı.
 Peygamberim demeseydi, Muhammed şimdi nerelere gelmişti.
 O Allah'ın seçtiği kişi.
 Bundan büyük makam olmaz.
 Ebu Talib.
 Bu yıl hac gelirleri çok fazlaydı.
 Sana söyleyeceğim bir sırrım var.
 Yalnız kalalım istedim.
 Çünkü bir tek sana güveniyorum.
 Muhammed'in davetinden ben de etkilendim.
 Ama tabii onun dinine geçecek olursam bana ne verebileceğini bilmek isterim?
 İman alınıp satılmaz, Ebu Sufyan!
 Canım, o Allah'ın elçisi olsun.
 Ben de onun ümmetine katılayım.
 Birbirimizin müttefiki olsak fena mı olur?
 Kalpler imanla dolup taşacaktır, ama kimsenin düzenini bozmamak şartıyla.
 Ebu Talib.
 Bu insanların da tanrısı yok mu?
 Dinleri yok mu bunların?
 "Yok" deme.
 Muhammed'in şehrin şanından ve ihtişamından payını alması için Allah'ını kalbinde saklaması yeterli.
 Tabii sen de Ebu Talib   eskisi gibi en büyük kervanları düzersin.
 İşlerini kolayca büyütebilirsin.
 Sen de çok iyi biliyorsun ki   şandan şöhretten bahsetmenin faydası yok.
 Lafı eveleyip gevelemeden asıl konuya gel artık, harbın oğlu.
 Asıl konu mu?
 Gel hadi.
 Bu kavmin dayanacak gücü kalmadı.
 Herkes görüş birliği içinde.
 Şafak söktüğünde yapabileceğim hiçbir şey kalmayacak.
 - Savaş mı diyorsun?
 - Kendilerini tehlikeye atanlara   kan parası verilmez.
 Kan dökülmesini istemem.
 Ama sen de şunu unutma: Savaş çıkarsa kan akıtmaktan çekinmem.
 Ebu Talib.
 Muhammed iddiasından vazgeçmeyecekse bile Hâşimoğulları onu himaye etmekten vazgeçsin.
 O zaman savaş da çıkmaz.
 Allah'ın elçisine ok saplayacaksınız biz de seyirci mi kalacağız?
 Savaş değirmeni bir kez dönmeye başladığında, Hâşimoğulları da   o değirmende paramparça olur.
 Şafağa kadar vaktin var.
 Ey Peygamber, kabeyi yıkmaya gelen   fil sahiplerine Rabbinin ne yaptığını görmedin mi?
 Onların tuzaklarını boşa çıkarmadı mı?
 Üzerlerine ebabil kuşlarını gönderdi.
 Onlara balçıktan pişirilmiş sert taşlar atıyorlardı.
 Sonunda da onları yenilmiş ekin yaprağı gibi kılıverdi.
 - Ver şunu bana.
 - Bırak!
 - Süveybe nerde?
 - Hadi gidiyoruz.
 Süveybe, Süveybe?
!
 - Abdulmuttalib'e ne diyeyim!
?
 - Kaldığımı söyle!
 Döneceğim!
 Bebeğim .
  böyle bir kargaşada bile varlığın bana huzur veriyor.
 İçimde varlığını hissettiğim ilk andan itibaren   senin sıcaklığın, babanın geri dönüşü olmayan yolculuğunun hüznünü hafifletir oldu.
 Ebu Talib?
 Ebu Talib!
 Amine nerde?
 Gelmeyi kabul etmedi.
 Dinlemedi.
 Buranın dağlardan daha güvenli olduğunu söylüyor.
 Onlar bana kardeşimin emaneti.
 Yanlız bırakma.
 Yanlarına git!
 Yanlarına git!
 Ebu Talib!
 Ebu Talib!
 Burda ne işin var Hudeyl?
 Bu yara da nasıl oldu?
 Fil ordusu.
 Babanın bütün develerini aldı.
 Tayf'ın ileri gelenleri de bağışlama dilediler.
 Bu kadar mı yakınımızdalar?
 Muammis'e kamp kurmuşlar.
 Hubeyb ve Şuayb yanımdaydı.
 - İkisini de esir aldılar.
 Baban nerde?
 - Hemen geliyorum.
 Baba.
 Direnmenin manası yok.
 Savaşacak kimse kalmadı.
 Toplasan iki elin parmaklarını geçmez.
 Hudeyl biraz önce develerden haber getirdi.
 Ebreha Ordusu onları ganimet olarak almış.
 - Amine ne durumda?
 - Kalmak istiyormuş.
 Fatma'yı onun yanında bıraktım.
 Kabe'ye sığınanlara yardım edin.
 Kaçanlara da yardım edin.
 Elinizden gelen yardımı esirgemeyin.
 Bana Habeş dilini bilen birini bulun.
 Adım Abdulmuttalib, Mekke'nin lideriyim.
 - Abdulmuttalib, Mekke'nin lideri.
 - Hadi!
!
 Mekke'nin lideriymişsin.
 Kabenin anahtarı sendeymiş.
 Yaptığım uzun seferler boyunca pek çok şehirden geçmek zorunda kaldım.
 İdareciler huzuruma geldi.
 Bazıları ayağıma kapanarak, yalvararak benden merhamet diledi.
 Bazıları da bana kafa tutmaya kalkıştı.
 Bazıları benimle savaşmaya kalkıştı.
 Kafa tutanları inandıkları tanrılarıyla birlikte yok ettim.
 İtaat edenleri ise, tanrılarıyla birlikte bağışladım!
 Bana yalvarman için sana fırsat veriyorum!
 Benim talebim şu: Askerlerin 90 deveme ganimet olarak el koymuş.
 Cenk etmeden ganimet de olmaz.
 Bu yüzden develerimi ve çobanları serbest bırakın.
 Cenk etmeden mi?
 Kazanmadan mı yani?
 Gözümden düştün Mekke'nin lideri.
 Fillerin Efendisi'nden tek istediğin develerin mi?
 Şehrinin ve tanrının kurtulmasını istemeyecek misin?
 Rabbimin benim şefaatime ihtiyacı yoktur.
 Ben sadece develerimin sahibiyim.
 Şehir ve Kabe O'na aittir.
 Ben Yemen Valisi Ebrehe Esrem'im.
 Habeşiştan'daki kralımın emriyle  güneş gibi parlayan   bir mabet inşa ettim.
 Yalnızca bir duvarındaki altınlarla bile tüm Mekke ve içindekiler satın alınabilir!
 Cevap ver, Kabe'nin anahtarının sahibi.
 Neden insanlar Hac etmek için Kabe'yi tercih etmeye devam ediyor?
 Kabe nasıl oluyor da insanları buraya topluyor?
 Kabe'nin sırrı nedir?
 Bir sırrı var mı bilmem.
 Ama bildiğim tek şey  Kabe'nin taştan yapıldığıdır.
 Hiçbir valinin ya da sultanın emriyle inşa edilmedi.
 Öyle mi?
 Bu kadar yeter.
 Saldırı için hazır olun!
 Şunun develerini ve çobanlarını da verin gitsin.
 Ordumdan uzak durmaya bak!
 Develerine ve şehrine nasıl bir zulüm yapacağımı göreceksin!
 Allah'ım.
 Bu ev, senin evindir.
 Biz senin kullarınız.
 Yalnız sana sığınırız.
 Allah'ın takdiriyle   filler Harem-i Şerif'e giremedi.
 Ve Kabe'ye yaklaşamadı.
 Işık.
 Işık!
 Işık gördüm!
 Uyanın!
 Aydınlık!
 Işık gördüm!
 Işık gördüm!
 - Uyanın!
 Işık gördüm.
 Uyanın.
 - Müjdenin habercisi bu.
 Herkes buraya gelsin!
 Şuna bakın!
 İşte orda!
 Susun, susun, ne oluyor?
!
 Onları susturun!
 Susturun, susturun!
 Bu, Allah'ın kulu Musa'nın .
  vefatından önce   İsrailoğullarını bereketlendirdiği ışıktır.
 Dedi ki: Yehova Sina'dan geldi ve onlara ateşin üzerinden doğdu.
 Faran, Faran Dağı'ndan parladı.
 Mukaddes kimselerle geldi.
 Onlar için ateşli bir din ortaya çıktı.
 Gerçek şu ki: O kendi kavmini sever ve mukaddesler senin elindedir ve ayaklarının dibine oturmuştur.
 Peygamberimiz Musa bizim için Yakub'un cemaatinin mirası olan bir din buyurmuştur.
 Sizlere, bundan sonra yedi kudrete oturmuş   ve bulutlarla gelen bir insan evladı göreceğinizi müjdeliyorum.
 Gerçekleşti.
 Herkese yemek verin.
 Bu sofradan kimse aç kalkmasın.
 Buyrun.
 Hoş geldin kardeşim.
 Yemek, ileri gelenlere verilmiyor muydu?
 Babanı tanımadın mı daha!
 Tanıyıp da ne yapacağım!
 Fukaralarla aynı kaptan mı yiyeceğim?
 Onların artıklarını yiyerek gururumu çiğnetmem.
 - Niye bu kadar geciktin?
 Çocuk aç.
 - Hanımım gelmeme izin vermedi.
 Karnı çok aç.
 Babanın kurduğu sofra ta Mekke'nin dışından bile görülüyor.
 Torununun doğumunu kutluyor.
 Mutlu değil misin?
 Annesi sütsüz, babası olmayan bir bebek.
 Bir de çocuğa süt versin diye iznim olmadan benim cariyemi alıyorlar.
 Sana o yemeğe gitme demiştim.
 Ben yemeğe gitmedim.
 Gittin ve izzetini lekeledin.
 İzzet satın alınabilir.
 Ortamdan geri kalmamak için gittim.
 Peki, bebek Abdullah'a mı benziyordu?
 Bebeği görmedim.
 Aileden kime benzediğini söylemediler mi?
 Hiç kimseyi görmedim.
 Bu da yemekten senin payına düşen.
 İzzetini de Abdullah'ın yetimiyle diğer sekiz amcası alsın.
 Sen de çocuk yap, senin de payın olsun.
 Kinimi arttırmaktan başka bir şey yapmıyorsun.
 Yeter!
 Senin derdin benim.
 Ya da Abdullah, zamanında sana bakmadığı için bana kaldığına dertleniyorsundur.
 Derdim, Haşimoğullarıyla Ümeyyeoğulları barışsın diye arada kurban seçilmem.
 Abdulmuttalib'in 10 oğlu içinde, en çirkini ve en korkağı bana düştü.
 Eğer sen barışın kurbanıysan, Haşimoğullarıyla Ümeyyeoğulları arasında barış olmayacak!
 Lanet olsun sana!
 Hepsini kontrol edin.
 Hasta falan olmasınlar.
 İyi bakın.
 Yaralı bereli görürsem sizden bir şey almam.
 İri kemiklileri ayırın.
 - Bu adam nereli?
 İş görür mü bu adam?
 - Hey, o satılık değil.
 Mekke'de bir şey oldu mu?
 Evvelki yıl gibi sıradan bir yıl.
 Görüşürüz.
 Nereye?
 Siparişim ne olacak?
 Biz yalnızca gökte bir ateş gördük.
 Tanrı da Musa'yla ateşin içinden konuşmadı mı?
 İyi de, o ateş nerde, bu ışık nerde?
 Bunlar aynı şeyler mi?
 Ne Musa'nın geldiği Sina Dağı var ne de Faran diyarı.
 Tanrı ve kurtarıcısı bizim gözlerimizden gizlidir.
 Faran dediğiniz topraklar, İbrahim'in diğer oğullarının yaşadığı topraklar değil midir?
 Nurunun müjdesi İsrailoğulları'nın buraya göçü değil midir?
 Şüphesiz bu kavmin arasında bir bebek dünyaya gelmiştir.
 O, dünyanın yaratılışında müjdelenen   vaat edilmiş ruhtur.
 Artık aramızdadır.
 O zaman, ispatlamak için harekete geçelim.
 Yapmamız gereken, Yahudiler arasında   kimin erkek çocuğu olduğunu öğrenmektir.
 Mekke'deki Yahudiler'in sayısı az.
 İsmail  Müjdelenen kişinin gelişi için bir zaman belirlenmemiştir.
 Bir bakalım, Hayber alimleri bu olayı nasıl yorumlayacaklar?
 Gerçekten geldiyse, kalpten bir şekilde çağrısına kulak vermeliyiz.
 Hayber'e gideceğiz.
 Ama önce araştırma yapalım.
 Mekke'de doğan çocuklarla ilgili bilgi toplayalım.
 Asaal.
 Asaal!
 Heeba.
 Heeba!
!
 Bu kavimden mi Peygamber çıkacak?
 Bu kavimden değil.
 Bu kavim için.
 Yürü gidelim.
 Aradığımız burda değil.
 Şimdi de Haşimoğulları'ndan   Abdulmuttalib'in torunu.
 O gün, herkes çocuğuna kendi kabilesinin putunun adını koydu.
 Ama Abdulmuttalib ise, Hz.
 İbrahim'den yadigâr olan   Hacer-ül Esved'in yanına giderek   bu mübarek taşa teberrükte bulundu.
 Muhammed.
 Muhammed mi?
 Muhammad de nerden çıktı şimdi?
 Bu isimde tanrılara adanmışlık yok!
 Atalara saygı da yok!
 Bizce Muhammed diye bir ismimiz yok.
 Nerden çıktı bu isim?
 Daha önce adı Muhammed olan hiç kimseyi duymadınız mı?
 Adı övülmüştür!
 Övgü ona aittir!
 Adı övülmüştür!
 Övgü ona aittir!
 Muhammed!
 Muhammed.
 Benim neyim var peki?
 Hiç.
 Hiç.
 Hiç!
 Hiç!
 Süveybe!
 Cemile cariyesini istiyor.
 Süveybe yeni geldi.
 Süveybe!
 Bebeği emzirmek fazla uzun sürmez.
 Kendi hanımına hizmet etmeyi bırakıp da çocuğa süt vermeye mi gitti?
 O çocuk kardeşinin oğlu.
 Cemile de karım.
 - Anlayışlı ol.
 Annesinin sütü az.
 - Kaç gündür aynı şeyi yapıyor.
 Süveybe nerde?
 Beni duymuyor mu?
 Süveybe?
 Amine.
 Cemile, cariyesinin süt vermesine razı değil.
 Sen git.
 Ama hâlâ aç.
 Aile içinde bir huzursuzluk çıksın istemiyorum.
 Sen neden ağlamıyorsun?
 - Ne yapıyorsun sen?
 Ölmek mi istiyorsun?
 - Dur!
 Su istiyorum.
 Hiç suyumuz kalmadı.
 - İki menzil ilerde kuyu var.
 - Hayvanım telef oldu.
 - Güneş bizde tâkat bırakmadı.
 - İşimiz var.
 Çekil!
 Lütfen durun.
 Kuyuya yetecek kadar verseniz yeter.
 Lütfen.
 İsterseniz ne durumda olduğumu göstereyim.
 Düş önüme.
 Gelin.
 - Nereye gidiyorsunuz?
 - Mekke'ye.
 Karnımızı doyurmak için bu çocuğun sütünü paylaşmaya gidiyoruz.
 Geç kaldınız.
 Süt annesi pazarına yetişemezsiniz.
 İsim töreni bitti.
 Al.
 Çölde yolculuk ederken daha dikkatli olmalıydın.
 Yüce gönüllü bir insansın.
 - Baba?
 - Bizi yalnız bırak!
 Dilimizi anlamıyor.
 Sen anlıyor musun peki?
 Kardeşinin oğlu açlıkla pençeleşiyor.
 Süt annesi bulana kadar ölecek.
 Cariyenin sütü var ama sen esirgiyorsun.
 Sütün parasını öderiz ya da fiyat söyle cariyeyi alalım.
 Cariyeyi karıma hediye ettim.
 Hediye ne geri alınır ne de satılır.
 - Karına?
 - Baba, Cemile senin gelinin.
 Artık o da aileden.
 Ona kötü söz söyleyemezsin.
 Bırak ailemden olmayı, canımdan bir parça olsa yine yakınırım.
 Ümeyyeoğulları bu kadını verip seni Hâşimoğulları'ndan satın aldı.
 Yoksa sen kendi aileni sattın mı diyeyim?
 Sen istemesen bu evlilik olmazdı!
 Neden?
 Gücün kokusunu aldın da ondan mı?
 Kendi ailemden elime ne geçti ki?
 Kâbil bile kendi kardeşine bu kadar öfke ve nefret beslemiyordu, Ebu Leheb.
 Baş Haham yıldızlı geceyi biliyor.
 Gördüğün karmaşık durumdan ve Faran'daki ışıklı gecenin haberini Midraş'a götürmenden haberdar.
 O alametler, kurtuluş sabahının doğduğunu müjdeliyor.
 Ne mutlu bize ki büyük bekleyiş bizim zamanımızda bitti.
 Emin değilim.
 Emin değil misin?
 Bu doğumun alameti belli.
 Ama kurtarıcının kim olduğu belli değil.
 İşaretler Mekke'yi gösteriyor.
 Ama ordaki Yahudi nüfusu az.
 O nur yağmurunun olduğu gece, Yahudi ailelerinde hiç bebek doğmamış.
 Beklenti olduğu sürece söylenti de olacaktır.
 Kavmimizi parçalara bölecek başka bir Nasıralı çıkmasın karşımıza.
 Beklediğimiz kurtarıcı Araplardan çıkacaksa, beklemenin ne anlamı kalır?
 Biz nesillerdir bekliyoruz.
 Allah, kurtarıcıyı istediği zaman istediği mekana gönderir.
 Peki ya bizden olmazsa?
 Senin teyidine muhtaçsa kurtarıcı değildir zaten.
 Öyle biri senin kölen demektir.
 Bizim görevimiz onun gelmesi için dua etmektir.
 Bir yanda şüphe var.
 Diğer yanda kesin inanç var.
 Musa'ya inananlar   Firavun'un hükmü için böyle dememiş miydi?
 Onu tanımamız gerek.
 Kitabın hükmü budur.
 Bizim bir evladımız oldu.
 Bize bir oğul bağışlandı ve saltanat onun omuzlarında yükselecek.
 İsmi değişik, müjdeleyici olacaktır.
 Ve o müjdeleyici, Davud'un saltanat tahtına oturacaktır.
 Adalet ve insafla hükmedecek.
 Barışçıl hükümdarlığının ömrü   sonsuza dek sürecektir.
 Yüce Allah'ın hükmü böyledir.
 Bizim kavmimizden olmazsa?
 Nasıl olur da, bir hak peygamberin bizden olmayacağını düşünürsün?
 Kavminin seçilmiş olduğundan şüphen mi var?
 Mekke'ye git!
 Git ve oraya yerleş.
 Faran'daki ışıklı geceye nasıl inandıysan seçilmiş kişiye de öyle inan.
 Orda   omzunda peygamberlik mührü taşıyan çocuğu ara.
 O mühür önceki peygamberlerin elinde bulunuyordu.
 Çünkü Araplar bir kurtarıcıya inanmayacaklardır.
 Olur da alametlere sahip o büyük ruhu bulursam  O çocuk bizi sıkıntılarımızdan kurtaracak bir hazinedir.
 O çocuğu bul.
 Haris  Kimse beni süt anneliğe kabul etmedi.
 Getirdiğim koyun yünleri de ancak bu kadar etti.
 Şimdi ne yapacağız?
 Bilmiyorum.
 Bu hayvanın da dönmeye hali yok.
 Kabul et, pazarda satayım.
 Belki elimize biraz para geçer.
 Ona fazla para vermezler.
 Biz de kızımızı üzdüğümüzle kalırız.
 Başka çaremiz yok.
 Yürü!
 Hanımım biraz zor beğenir ama hanginizi beğenirse parasını tam verir.
 İkiniz de gelin.
 Bunu boşu boşuna dolaştırmayın.
 Azıcık eti de eriyecek zaten.
 Üstelik yarası da var.
 Ağırlığına göre satacaksan alırım.
 Kesme parası almam senden.
 Derisi de senin olsun.
 Bir şey yap da hanımın beni kabul etsin.
 Çocuklarımın kimsesi yok.
 Açız.
 Deve kaçıyor!
 Deve kaçıyor!
 Yakalayın!
 Devem!
 Devem!
!
 Devem!
!
 Devem!
!
 Devem!
!
 Devem!
!
 Devem!
!
 Kalk!
 Kalk hadi.
 Devem!
!
 Devem  Kalk.
 Kalk.
 Kalk hadi.
 Korkmuş.
 Biraz sakinleşsin.
 Sofraya oturmaz mısın?
 Misafir geleceği içime doğmuştu.
 Endişelenme.
 Ev halkı devene göz kulak olur.
 Hoş geldin.
 İçeri gel.
 Hoş geldin.
 Oturalım mı?
 Çocuğunu şuraya bırak da biraz dinlen.
 Hadi.
 Hadi.
 Karnı aç.
 Sütüm yok.
 Ne kadar süt annesi denediysek de emmedi.
 Ben anne şefkatimden ağlıyorum.
 Sütünü kabul ettiği için.
 Peki sen neden ağlıyorsun?
 Bu göğsüm kurumuştu.
 Dudakları değer değmez sütüm akmaya başladı.
 Senin adın ne?
 Halîme.
 Halîme-i Sa'diyye mi?
 Bu ses, saf altının sesi.
 Çocuğu kim bulursa onun olacak.
 Bereketiyle meşhur bir çocuk olacak.
 Omzunda ya da sırtında işaret olacak.
 Ama beyim, şehir çok sıcak olduğu için imkanı olan aileler   çocuklarını çevre köylere göndermeyi tercih ediyor.
 Ya da süt anneye.
 O zaman, oralarda da arayın!
 Gidin!
 Gidin!
 Hadi!
 Hadi!
 Çabuk olun!
 Hızlı!
 Hadi!
 Muhammed'den ayrılmanın kolay olmadığını biliyorum.
 Ben  İçimde bir sıkıntı var.
 Muhammed gideceğine süt annesi kalsa.
 Kendi kocası ve çocukları var.
 Nasıl kalsın?
 Keşke ben de onlarla birlikte gidebilseydim.
 Hem senin hem de Muhammed'in iyiliği için yalnız gitmeli.
 Korkucak bir şey yok.
 Bu aşireti tanırım.
 Güvenilir insanlardır.
 Onu görmen için her fırsatı değerlendireceğim.
 Hz.
 Muhammed 2 aylıkken yolculuğuna başladı.
 Bu, bizim için şaşırtıcı bir yolculuktu.
 Ama Amine için hüzünlü ve dayanılmazdı.
 Açın.
 Cinleri ve kötü ruhları çocuklarınızdan uzaklaştırmak için açın.
 - Anne, ben de bakacağım.
 Ben de göreyim.
 - Yorgunsunuzdur.
 - Evet, zor geçti.
 İsmi ne anne?
 Muhammed.
 Develerin yükünü indirelim.
 Çok güzel.
 Sakın gözlerinizi açmayın.
 Muhammed  Muhammed  Muhammed  Muhammed  Gel  Gel  Suyunuzu şehir dışındaki kuyulardan getirin.
 Üşenmeyin.
 - Ne yapacağız?
 - Buğday almak için Taif'e gidin.
 Hasta birini görürseniz uzaklaştırın.
 At ve deve bulabilecek misin bir bak bakalım.
 Buğday ve kumaş getirdim.
 Buyur bak.
 Yiyecek ve giyecek, bu aralar saf altından daha değerli.
 - Nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum?
 - Teşekküre gerek yok.
 Elindekileri halkın ve Yahudiler arasında eşit olarak dağıttın.
 Yalnızca Kabe'nin anahtarının sahibinden böyle bir adalet beklenir.
 Aramızda bir fark yok.
 Bu topraklarda herkes beraberce yaşıyor.
 Komşuluk hakkı kaderlerimizi birbirine bağlıyor.
 Bu hediye, iyi niyetinin karşılığıdır.
 Bu şehrin çocukları için.
 Özellikle de Faran'da yıldızların kaydığı gece doğan çocuk için.
 O çocuğun adını biliyor musun?
 Bir şey bilmiyorum.
 Malının ederini söyle.
 Paranı alacaksın.
 Biliyorsun.
 Afiyet olsun.
 Muhammed, yarın Sa'diyye'ye geri dönmeli.
 Sadece o değil.
 Bütün çocuklar Mekke'den gönderilmeli.
 Hadi, başlayın.
 Muhammed'i ne kadar sevdiğimi biliyorsun.
 Bütün hayatım hasretle geçti.
 Önce, bebeğimin babası Abdullah.
 Ve şimdi de   Muhammed.
 Madem ki anneler, çocuklarıyla birlikte gidiyor   izin ver, ben de Muhammed'le birlikte gideyim.
 Sevmenin hep bir bedeli olmuştur.
 Onu seviyorsan, tanınmasına olanak verme.
 Bu çocuk herkese bereket getirdi.
 Peki benim payıma ne düştü?
 Hasret ve acı.
 Sevginin sırrı budur.
 Şüphen olmasın ki, onu bizden daha çok seven biri var.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Ne yapıyorsun?
!
 Yapma!
 Muhammed.
 - Hangisi?
 - Beyaz kıyafetli olan.
 Ne istiyorsunuz?
 Yolda kaldık.
 Ekmek ve suyunuz var mı?
 Şeyma, git biraz su getir.
 Çocuktan ne istiyorsunuz?
 Şifa.
 Çadırımız hemen şuracıkta.
 - İçin suyunuzu da gidin burdan!
 - Kocam çok hasta.
 - Sadece şifa istiyoruz.
 - Gidin burdan!
 Ne kadar para isterseniz veririm!
 Bize şifa versin!
 Bir kelime daha ederseniz sizi pişman ederim!
 Defolun!
 Defolun!
 Defolun!
 Defolun!
 Koş babana haber ver!
 Zeyd, bana yardım et!
 Hey!
 Yardım edin.
 Yardım edin.
 Yaralandı.
 Zeyd  Ne oldu Zeyd?
 Muhammed'i Mekke'ye götüreceğim.
 Onu hazırla.
 Güneş doğmadan gideriz.
 Muhammed'im, yol için hazırladım.
 Babana verirsin.
 Onu daha iyi korumaya çalıştım.
 Gözümü üzerinden ayırmadım.
 Halîme de yabancıları eve sokmadı.
 Geldiğini hiç kimse bilmemeli.
 Onu güvenli bir yere götüreceğim.
 Yol için de bir şeyler hazırlayın.
 Amine?
 Ben gittikten sonra haber verirsin.
 Hâris'e söyle hazırlansın, ben hemen dönerim.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Muhammed.
 Muhammed!
 Muhammed'im, Hira Mağarası'na hoş geldin.
 Azîmetli yalnızlığına, temizliğine ve sessizliğine.
 Burası ne güzel kokuyor böyle.
 Çok hızlı yürüyordun seni kaybedeceğimden korktum.
 Sanki buraları benden iyi tanıyorsun.
 Annemi çok özledim, o ne zaman gelecek?
 Buraya onu beklemeye geldik.
 Birlikte gideceğiz.
 Gitmek mi?
 Akrabaları ziyarete.
 Muhammed  Akrabalarını görmek amacıyla Yesrib'e gitmek   yıllardır birbirinden ayrı düşen ana oğul arasındaki muhabbet ve sevginin   yeniden tecelli etmesi için bir fırsat olmuştu.
 Bir bedevi, çocuğu gece vakti gizlice Mekke'ye getirmiş.
 Peki, çocuğun adını biliyor musun?
 Muhammed.
 Muhammed?
 Muhammed?
 Kuyu kurumuş!
 Kuyu kurumuş!
 Burda duruyoruz.
 Suyu idareli kullanın.
 Hayvanlara verilen suyu yarı yarıya indirin!
 Onlar ne yapıyor anne?
 Bu kurak topraklarda Allah, İbrahim'in evladına su bağışladı.
 Emriyle, taştan Kabe inşa etmesini buyurdu.
 Ve Allah'a ibadet etmesini istedi.
 Ama bölge halkı, tek olan Allah'a ibadet edecekleri yerde   Kabe'ye önem verdi.
 Taştan putlar yapıp, bu taşlara ibadet ettiler.
 İbrahim'in, Allah'ını ve onun dinini unuttular.
 Hakikatten bihaberler anne.
 Hoş geldin, gözümün nuru Amine.
 Binlerce kez şükürler olsun ki, seni yine görebildim.
 Hasretinize dayanamadım ve geldim.
 Gözlerin, aynı Abdullah'ı hatırlatıyor   Muhammed'im.
 - Hoş geldin.
 - Hoş geldin Amine.
 Buyrun, şöyle geçelim.
 Çocuklar, Muhammed bizim misafirimiz.
 Ona iyi davranın.
 Abdullah  Sana Muhammed'i getirdim.
 Muhammed buraya gel.
 Buraya gel.
 Baban, işte burda yatıyor.
 Ben küçükken, ellerimin gökyüzüne ulaşmasını isterdim ama olmazdı.
 Ben de meyveleri toplarken   bu elma gibi, hep göğe en yakın olanını koparmak isterdim.
 Babanı ilk gördüğüm zaman   elimin yetişmediği, ağacın o en tepesindeki yeni olgunlaşmış meyve gibiydi.
 Ona kimse erişemiyordu.
 En tepedeydi.
 Al yanaklı, yakışıklı   dürüst, vakurdu.
 Yüzünde güneş parlıyordu.
 Allah, Amine'nin duasını kabul edip, Abdullah'ı ona bağışladı.
 Ancak   bu vuslatın ömrü 2 ay sürdü.
 - Tatlı ve huzurlu bir rüya gibiydi.
 - Anne  Sana o elmayı getirdim.
 Böyle geçin.
 Hadi, git biraz daha su getir.
 Muhammed!
 Muhammed!
 Muhammed!
 Muhammed!
 Muhammed  Yolculuğun zorluğuna katlanamazsın!
 Daha iyiyim.
 Yolculuk yapabilirim.
 Çünkü  Abdullah'ın emanetini yerine ulaştırmalıyım.
 Tamam, ısrar etmeyeceğim.
 Dualarım sizinle olacak.
 Muhammed'im, burayı ikinci evin olarak bil.
 Her şey için sağ ol dayı.
 Asıl ben teşekkür ederim.
 Kazasız belasız gidin.
 Toparlanın.
 Kalkın.
 Muhammed ve Amine'nin durumunu öğrenmem lazım.
 Rüyamda, bir damla suya hasrettim.
 Ama Muhammed'in susuz dudaklarını ve cansız bedenini suya daldırıyordum.
 Ne anlama geldiğini bilmiyorum.
 Su mu?
 Aklım bir cevap bulamayınca   gönlüm de bir türlü huzur bulmuyor.
 Demek, sen gideceksin.
 Acele et.
 Abdulmuttalib'in oğlu selam sana.
 - Neden bu kadar korktunuz?
 - Haramiler geri döndü sandık.
 Bir şey çaldılar mı?
 Hayır, çalmadılar.
 Dün aniden kervana saldırdılar.
 - Mallarımıza dokunmadılar.
 - Niye?
 Bir anneyle çocuğunun peşindelermiş.
 Muhammed?
 Amine!
?
 Peki şimdi nerdeler?
 Yolda Amine'nin durumu ağırlaştı.
 Biz de Ebvâ Köyü'nde bıraktık.
 Ebvâ mı?
 Saldıranlara ne dediniz?
 Köyde bıraktık demedik.
 Yesrib'e geri döndüler dedik.
 En doğrusunu yapmışsın.
 Gidiyoruz!
 Endişelenme oğlum.
 Gel.
 Yağmur, sanki hiç dinmeyecekmiş gibi yağıyordu.
 Ama sonunda durdu.
 Şimdi yıldızlar doğacak.
 Çok da ışıltılılar.
 Ama sabahın ışıkları geldiğinde   onların da ömrü sona erecek.
 İşte o zaman, bu dünyada bir gün daha bitecek.
 Her şey gelip geçecek.
 Yalnızca muhabbet ve sevgi baki kalacak.
 Tıpkı Yesrib'ten bu yana ellerine sinen o güzel koku gibi.
 Beyim.
 Beyim.
 Beyim.
 Amine'yi kaybettik beyim.
 - Ne dedin?
 - Amine öldü diyorum, beyim.
 Muhammed.
 Muhammed de hastalandı.
 Muhammed.
 Ne oldu?
 - Ayrılığa dayanamadı.
 - Annesizlik ateşi.
 Muhammed.
 Vücudu ateş gibi.
 Ateşi de bir türlü düşmüyor.
 Abbas!
 Sen Muhammed'i koru!
 Samuel.
 Amine aramızdan ayrıldı.
 Amine öldü.
 Amine  Muhammed  Seni tek olan Allah'a emanet ediyorum.
 Muhammed  Bu kavim, üzerine yerleşip yaşayacakları bir ülke isteyip de   Allah onlara güzel müjdeyi verdiğinde   bu topraklar tamamen size ait diye bir şey dedi mi?
 "Burda başkaları yaşamayacak" dedi mi?
 Dedi mi?
 Mekke'den tatsız haberler geliyor İsmail.
 Tüccarlarımızın Mekke'de çalışmaları yasaklanmış.
 Şimdi bu, bizim lehimize olan bir şey midir sence?
 Dinimiz ticarete şahıslar kâr etsin diye değil   milletimiz yükselsin, refaha kavuşsun diye önem verir.
 Bu da, diğer kavimlerle aramızın her zaman iyi olmasını, iyi geçinmemizi gerektirir.
 Sizin bu hevesiniz, bütün milletimizi yakacak bir ateşe dönüştü.
 Bu ateş ve onu körükleyen hemen herkes söndürülmelidir.
 Madem Allah korkunuz çoktan kaybolmuş!
 Onun adını kıyafetlerinize işlemeyin.
 Ebu Talib, baban  Muhammed.
 Müşrikler, Kabe'nin etrafında cehaletle dolanıyor.
 Bu kadim ibadete, şirk ve putperestlik karıştırdılar.
 Ama biz Hac ibadetini, Hz.
 İbrahim'in mirası üzerine   onun dinine uygun şekilde yaparız.
 Hoş geldin.
 Su getir.
 Mekke'nin büyük tüccarının çadırıma gelmesinden onur duydum.
 Çöl için ne kadar da şatafatlı.
 Doğru söyle.
 Yoksa define falan mı buldun?
 Baban bizi Mekke'ye layık görmedi.
 Biz de çöllerde inci ve mercan satarak geçiniyoruz.
 Buraya inci almaya gelmedim.
 Babam da aracı olarak göndermedi.
 Ama Hayber ve ben mücevherleri biliriz.
 Baban hastalanmış diye duydum.
 Bitap düştü.
 Hac işlerini diğer oğluna bıraktı.
 Belki bir dahaki Hac döneminde biz de ticaret için Mekke'ye gelebiliriz!
 Kim bilir, bu sofra Kureyş'in yeni lideriyle aramızdaki ilk ziyafettir.
 Gel hadi.
 Birlikte babamı ziyaret edelim.
 Bizi yalnız bırakın.
 Sağlığın için kurban edilsin diye 10 deve bağışlıyorum.
 Ellerinin sıcaklığını ne kadar özlediğimi bir bilsen.
 Benden ne kadar uzak durmaya çalışsan da   sen benim babamsın.
 Babam ve önderimsin.
 Ellerinin sıcaklığını benden esirgeme baba.
 Ölüm, benim için kolay değil.
 Muhammed'im.
 Ev halkına söyle.
 Toplansınlar.
 Aklına kötü şeyler getirme.
 Seninkisi hafif bir yorgunluk.
 Muhammed için de endişelenme.
 O, hepimiz için çok değerli.
 Baba  Baba  Sıcak süt iç.
 İyi gelir.
 Vücudunu sıcak tutar.
 Bir zamanlar bu çocuktan süt esirgenmişti.
 Ebu Talib  Ebu Talib  Bu kimsesiz yavruyu koru.
 Babasını koklayamadı.
 Anne şefkatini de pek göremedi.
 Onu sen koru.
 Onu kendi evladın gibi gör.
 Ona hak ettiği sevgiyi ver.
 Şimdi  Artık ölüm bana tahakkuk  Muhammed.
 50 sikke!
 150 sikke!
 - 400 sikke!
 - 450 sikke!
 500 sikke.
 Satıldı.
 500 sikke.
 Sonrakini gönder!
 Satıldı!
 Süveybe  Süveybe  Süveybe  - Karımı satmayın.
 Karımı satmayın.
 - Defol.
 Defol.
 Atın şunu aşağı.
 Beyim  Beyim, karım Süveybe bir ömür boyu size cariyelik yaptı.
 Anlaşma anlaşmadır.
 Paramı getirirsen karını alırsın.
 Sürüme hastalık bulaştı beyim.
 Bana ne süründen de hastalığından da.
 Benim işim seninle.
 Seninle anlaştım!
 Alın şunu hemen burdan!
 Beyim  Beyim  Beyim acıyın bana.
 Acıyın bana.
 Bana biraz zaman verin.
 Azametli amcama selam olsun.
 Muhammed?
 Ne kadar büyümüşsün!
 Süveybe'yi çocuklarına bağışla.
 Anlaştığımız sürede, aldığı borcun 2 katını ödeyecekti.
 Karısını da rehin bıraktı.
 Karısını serbest bırak.
 Borcunu sana bir gün ödeyecektir.
 O mu?
 Bir şeyi yok ki!
 Nasıl ödesin?
 Benim için çalışırken ailesini ben besledim.
 Ama o açgözlülük edip iş kurmaya kalktı.
 Beceriksizliğini ben mi ödeyim?
 Onun borcunu ben ödeyeyim.
 Bana bu imkanı ver.
 Ödeyemezsem yanında çalışırım.
 Sen mi?
 Sana kim kefil olacak peki?
 Ebu Talib mi?
 Muhammed'ül-Emin değil mi o?
 Dürüstlüğü en büyük kefildir.
 Bugün büyük bir gün.
 Muhammed bu eve adımını attı.
 Kardeşinin oğlu, senden ilk defa bir şey istemiş.
 Söyle de hemen yapsınlar.
 Ne duruyorsun!
 Şunun karısını getirin.
 Süveybe benim cariyem.
 Muhammed'i daha sık görmek şartıyla azat ediyorum onu.
 Gayet adil bir anlaşma.
 Anlaşmanı unutma sakın.
 Anlaşmaya bağlı kalacağım.
 Çocuğuma acı.
 Acı bana!
 Acı bana!
 Yapma!
 Yapma!
 Bu seferki kız olmayacak demiştin bana!
 Onca yolu 3.
 kızımı görmek için mi geldim?
 Hiç değilse bunu sağ bırak!
 - Sana hizmetçilik yapar!
 - Bırak.
 Ne diye uğraşacakmışım?
 Büyüteyim, besleyeyim   sonra da kocasının cariyesi olsun diye mi?
 Ben kendi yemeğimi paylaşırım.
 Bırak da yaşasın!
 Yaşamasına izin ver!
 Sen de ayrı bir yüz karasısın!
 Milletin karısı erkek doğuruyor.
 Hem gurur kaynağı hem de orduya nefer oluyorlar.
 Yaşamasına izin ver!
 Ne kadar acımasızsın.
 Bir dahaki erkek olmazsa seni de sağ komayacağım!
 Sen de kimsin?
 Senin kızın, değil mi?
 Ne kadar da sana benziyor.
 Ne güzel gözleri var.
 Aynı seninkiler gibi.
 İnşallah ömrü uzun olur   ve gözleri seninkine benzeyen evlatlar doğurur da senin gözlerin hep baki kalır.
 Ne mutlu size ki kızınız olmuş.
 Kız çocuğu rahmettir.
 Abduluzza.
 (Ebû Leheb) Abduluzza.
 (Ebû Leheb) Mekke'de bırakıp da kervanında bulunmayan mal nedir?
 İşte budur Abduluzza.
 Muhammed'in borcu.
 Azad ettiği annenin borcu.
 Kervan amma da büyükmüş.
 Saymaktan yoruldum.
 Kör değilim.
 Muhammed'i de yanında götürüyor.
 Önemli değil.
 Muhammed'i daha önce babandan istemeliydin, kardeşinden değil.
 Böylece bu kadar güçsüz kalmazdın.
 Beni rahat bırak kadın.
 Evin bir köşesinde böyle renkli kıyafetlerle oturarak Kureyş'in önderi olamazsın.
 Neden böyle bir itibar Ebu Talib'in eline kalsın?
!
 Sinagog'a gidip Baruh'u bul.
 Bunun Samuel için bir mesaj olduğunu söyle.
 Dünya zulümle ve din bidatlarla dolduğunda   Yüce Tanrı dünyadakilere rahmet eder.
 Ve üzerinde beyaz bir bulut dolaşan   kurtarıcıyı gönderir.
 Elbiselerimi getirin!
 Bunlar cüzzamlı.
 Vurun!
 Kovalayın.
 Yaklaştırmayın bunları.
 Cüzzamlıları uzaklaştırın!
 Kovun şunları!
 Onlara burda yer yok!
 Uzaklaştırın!
 Kırbaçlayın!
 Kırbaçlayarak kovun burdan!
 Hiçbirini burda istemiyorum.
 Acımayın onlara!
 Ticaret için burada bulunan Kureyş kervanından mısınız?
 Doğrudur.
 Baş papaz hazretleri bu önemli günde sizi ziyafete davet etmek istedi.
 Bütün yolcularla beraber.
 Amca, davete icabet edelim.
 Bu yoksulları kollayan sizin oğlunuz mu?
 Muhammed   iyi bir oğul gibi bizimle birlikte yaşar.
 O kardeşimin oğludur.
 - Kardeşinizin mi?
 - Evet.
 Bir alamet daha.
 - O, yalnız ve Tanrı'nın koruması altında.
 - Bu ne demek?
 Tanrı, peygamberimize aramızda kalacak başka bir teselli verici   göndereceğini müjdelemiştir.
 Teselli verici derken?
 O da bizim gibi beşerdir, ama doğruluk ruhu onunla birliktedir.
 O, peygamberiniz lehine şahitlik edecektir.
 Dünya onu görmediği ve onu tanımadığı için kabul etmeyeceği bir doğruluk ruhu.
 Ama siz onu tanıyorsunuz.
 Ve o sizin aranızda kalacak.
 Ve o hep sizin yanınızda olacak.
 O hak ruh geldiğinde  Size saf hakikati iletecek.
 Zira o kendiliğinden konuşmayacak.
 O duyduğunu dile getirecek.
 Ve o, size gelecekten haber verecek.
 Selam.
 Hoş geldin genç adam.
 Selam.
 Neden onlara kendinize davranılmasını istediğiniz şekilde davranmıyorsunuz?
 Suç bizde.
 Bu makam, günahlarımızdan bağışlanma dilememiz için kuruldu.
 Oysa günah, mazlumlara sırt çevirmenin ta kendisidir.
 Sizin sözleriniz, atalarımızın kelam aynası üzerindeki tozları kaldırıyor.
 İsa buyurmuş ki: İnsanlara karşı size davranmalarını istediğiniz gibi davranın.
 Bu da bir alamet genç adam.
 Bakışların bu mabedin azametinden geçerek insanı ve çektiği sıkıntıları görüyor.
 Tıpkı Allah'ın istediği gibi.
 Bu da, başka bir dilde de olsa Mesih'in söylediklerinin aynısı.
 İlk öğrettiğimiz şey şudur: Tanrı bir tanedir ve yalnız O vardır.
 Tanrı'yı nerde bulursun?
 Kırık kalplerde bulurum.
 Kutlu olsun Allah'ın adıyla gelen.
 Ne mutlu biz insanlara.
 Dünyanın bu bölgesine, Allah tarafından diğer yerlerden daha fazla Elçi gönderilmiştir.
 Yaşadığımız bu topraklarda kendilerine gelen peygamberlere bile tahammül edemeyen   kin dolu insanlar gördüm.
 Onlar dilleriyle kurtarıcıyı çağırırlar ama kalplerinde korkarlar.
 Çünkü kurulu düzenlerinin bozulmasından korkacak kadar çıkarcı ve cahil insanlar var.
 Yeni peygamber gelince, önceki kitapların hükmünü kaldırmasından korkarlar.
 Halbuki onu tamamlamaya geldiğini anlamazlar.
 Onun zuhurunun birçok alameti vardır.
 Nedir o alametler?
 İki omzunun arasında bir mühür vardır.
 Var mı?
 Evet.
 O ne biliyor musun?
 Peygamberlik nişanıdır.
 Dinle şimdi.
 Yol tehlikeli.
 Yolculuğa devam etmeyin.
 Şam'a gitmeyin.
 Onun selamette olması her şeyden önemli.
 Kervanda kalan ne varsa senindir.
 Busra bölgesinden çıksınlar ki devlet güçleri onları koruyamasın.
 Bir kan davası olduğu için kimse sağ kalmasın diyorsunuz.
 Peki başka ne istiyorsunuz?
 Sadece kayıp olan birini kurtarmanı.
 Ne kurtarması?
 12 yıl aradıktan sonra artık çarpışma zamanıdır.
 Sadece kendi kavmimi kurtarmak istiyorum.
 Tanrı, Musa'ya şöyle demişti: Kardeşlerinin içinden bir peygamber göndereceğiz.
 Ona itaat edin.
 O bizden değil, İsmail.
 Bundan emin değilim.
 Yalnızca Arapların koruyacağını söylemiştiniz.
 Bir de Roma ordusu varmış.
 Bu adamlar güçlü ve tecrübeli.
 Böyle bir yere varamayacağız.
 Daha fazla adama ihtiyacımız var.
 O iş, savaştan sonra.
 Ama aramızda kalacak.
 Üç okçuyla önden gidin ve çarpışmak için daha çok adam toplayın.
 Kimseyi bulamazsak?
 Gidip dağ geçidinde bizi bekleyin.
 Yürü.
 Dinleyin!
 Kervanı gölge gibi takip edeceksiniz.
 Sallanmayın!
 Yürüyün!
 Hadi!
 Bahîra'nın, kervandan önce Manastır'dan ayrılmamızı istemesi isabetli olmuştu.
 Savaştan sonra demiştin.
 Çölde tek başına bir at.
 Sahibini neden bırakıp da kaçtı acaba?
 Hiçbir at sahibini bırakıp da kaçmaz oysa.
 Tabii binicisi kendi bırakmadıysa.
 Samuel bu.
 Burda duralım.
 Burda duruyoruz.
 Gelin.
 Buraya gelin.
 Hurma, hurma, hurma, hurma ver, hurma ver.
 Erkekleriniz nerde, denizde mi?
 Hayır.
 Yaralı.
 Yolculuğa dayanamaz!
 Erkeklerinizi nerde buluruz?
 Neyimiz varsa hepsini paylaştırın.
 Bizi Gadir'e ulaştıracak kadar yiyecek kalsın yeter.
 Güneş  Ey Güneş  Bize acı.
 Feryadımızı duy.
 Feryadımızı duy.
 Açlığımızı gör.
 Ey Güneş   bu kadın ve çocukları bize ses veresin diye kurban ediyoruz.
 Senin sessizliğine kurban ediliyor.
 Gök sofrasını bir kez daha bize aç.
 Kadın feryatları!
 Kadın feryatları!
 Denizin kurbanları!
 Denizin kurbanları!
 Kurbanları!
 Kurbanlar!
 Sen de kimsin?
!
 Uzak dur.
 Onlardan uzak dur!
 Denizin kurbanlarına dokunma!
 Yakalayın onu!
 Denize atın!
 Yakalayın onu ve denize atın!
 Yakalayın!
 Denize atın!
 Gidin!
 Kurbanlarımızı almasına izin vermeyin!
 Abbas, Muhammed'i koruyun!
 Abbas.
 Baba.
 Vakit geldi.
 Muhammed, Allah'ın elçisi.
 Rabbinin mesajını .
  size açık ve seçik olarak ulaştırmakla görevlendirildi.
 Selam onun üzerine olsun.
 Allah'ın Muhammed'e müjdesi şöyledir: Kureyş liderlerinin imzalayıp mühürlediği   müslümanların sürgün edilmesini emreden ferman şu andan itibaren geçerli değildir.
 Abdulmuttalib'in oğlu.
 Abdulmuttalib'in oğlu.
 Fermanı o imzalamadı ki onun sözüyle geçersiz olsun.
 Kureyşliler'in liderleri var.
 Tanrıları var.
 Muhammed'in görünmeyen Allah'ı cesaret edebiliyorsa gelsin de tanrılarımızın karşısında dursun.
 Lat, Uzza ve Hubel   velinimetimizdir.
 Bize güven vermiştir.
 Muhammed'in Allah'ı inananlara sefalet ve felaketten başka ne vermiştir?
 Abdulmuttalib'in oğlu   Tanrı adına konuştuğunu iddia eden bir adamın lafı yüzünden mi   kadınları, çoluk çocuğu meydana toplayıp millete Kureyş fermanının geçersiz olduğunu ilan ediyorsun.
 Deliliniz neyse   çıkın da gösterin.
 Dinlemeye değecek sözünüz varsa söyleyin.
 Delil olmadığına göre   bil ki Ebu Talib   söz konusu ferman   ben söylediğim zaman biter.
 Ben ve Kureyş'in liderleri söylediğinde.
 Başka bir yol denemeye kalkarsanız eğer   Mekke kılıcını çeker.
 Hangi fermana göre savaş kararı vermeye kalkıyorsun?
 Elinizi kana bulamadan önce liderlerinizin sizden gizli yazdığı   şu fermanı çıkarıp bir de size göstermelerini istesenize.
 Belki de insanların ne yaptıklarını bilmesini istemiyorlardır.
 Ortada anlaşma yok.
 Fermanı karıncalar yedi.
 Öyle değilse, getirin gösterin.
 Bu, açık bir anlaşmadır.
 Bakın!
 Sadece Allah'ın adı kalmış!
 Sizin tanrılarınız karıncalar kadar olamadı mı?
 İnsanları koruyan Allah'ın ta kendisidir.
 - Yazılı bir ferman yok.
 - Eğer ferman yoksa neden savaş olsun ki?
 Bunda büyü var!
 Büyücüler dışında   kim kapalı bir fermandan haberdar olur?
 Musa'nın asasını da sihir sanmışlardı.
 Ve ona inanmayıp büyücü demişlerdi.
 Ama o, aslında Allah'ın elçisiydi.
 Bir tek Allah dışında, başka her şey yok olacaktır.
 Ey Ahali.
 Bu davet Hakk'tır.
 Diğer her şey yok olacak ama o payidar kalacaktır.
 Ben, bağlı kalınacak bir anlaşma görmüyorum.
 Bu onların zaferinin işaretidir, Ebu Sufyan.
 Daha fazla tereddüt etme!
 Kılıcın keskinken harekete geç!
 Ebu Talib, Muhammed'in hâmîsiyken bir şey yapamayız.
 Elimizden bir şey gelmez.
 (Ali İmran 64) De ki: Ey kitap ehli!
 Bizimle sizin aranızda ortak bir söze gelin.
 Yalnız Allah'a ibadet edelim.
 O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım.
 Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilah edinmesin.
 Eğer onlar yine yüz çevirirlerse deyin ki: "Şahit olun biz Müslümanlarız.
" (Bakara 256) Dinde zorlama yoktur.
 Çünkü doğruluk sapıklıktan iyice ayrılmıştır.
 O halde kim Tağut'u tanımayıp Allah'a inanırsa kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.
 Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
 (Maide 8) Ey iman edenler!
 Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun.
 Bir topluma olan kininiz, sizi adaletsizliğe itmesin.
 Adil olun.
 Bu, Allah'a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır.
 Allah'a karşı gelmekten sakının.
 Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.
  

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar