Print Friendly and PDF

Translate

Görünmeyen Tehlike (2000) Hollow Man

|

112 dk
Yönetmen:Paul Verhoeven
Senaryo:Gary Scott Thompson, Andrew W. Marlowe
Ülke:  ABD, Almanya
Tür:Aksiyon, Korku, Bilim-Kurgu
  Vizyon Tarihi:08 Eylül 2000 (Türkiye)
Dil:İngilizce

Nam-ı Diğer:Invisible

Oyuncular:Elisabeth Shue, Kevin Bacon,
Josh Brolin, Kim Dickens
Devam Filmleri
2000 - Görünmeyen Tehlike(117,746)5.8
2006 - Görünmeyen Tehlike 2(8,726)4.4
Özet
Başarılı bir bilim adamı olan Sebastian Caine tam görünmezlik sağlayan bir serum yaratır. Bulduğu formulü kullanan Caine görünmez olur ancak ondaki bu değişim beraberinde önceden tahmin edilmeyen bir güç getirir. Bu güç Caine'e ahlaki değerlerini unutturacak ve hem tehlikeli hem de korkutucu olaylara neden olacaktır.Hollow Man, Birleşik Devletler hükümetinin yürüttüğü çok gizli bir görünmezlik projesinin başındaki zeki, karizmatik ama kibirli bir bilim adamı olan Caine'in başına gelenleri konu alıyor. Caine formülü hayvanlar üzerinde başarıyla uyguladığını gördükten sonra Pentagon'un emirlerine karşı geliyor ve deneyi kendi üzerinde de yapıyor.Fakat asıl sorun, bu tehlikeli kumarın geri dönüşünün olmadığı anlaşıldığında ortaya çıkıyor. Görünmez adam Caine ve yardımcıları Linda McKay ve Matthew Kensington formülün verdiği etkiyi tersine döndürmeye çalışıyorlar. Fakat içindeki megalomanyak özellikleri yüzeye çıkan Caine, bir anda yeni gücünün sarhoşluğuna kapılıyor. Durum hiç beklenmedik bir hal alıyor Caine artık yardımcılarını kendi varlığına karşı bir tehdit olarak görmeye başlıyor.

Alt yazı

GÖRÜNMEYEN TEHLİKE DENGESİZ
Lanet olsun!
  Lanet olsun.
  ÇALIŞMAN GEREK DENGEDE Ben bir dahiyim.
  Olamaz.
  Sebastian, saatin farkında mısın?
  Da Vinci uyumazmış.
  Zaman kaybı dermiş.
  O kim?
  Seni ilgilendirmez.
  Artık ilgilendirmez.
  Linda.
  Geri dönüş formülünü buldum.
  Buldun mu?
  Şuna bak.
  Seyret.
  DENGEDE Onbir aydır yapamadın ve şimdi birdenbire mi aklına geldi?
  Nasıl?
  Her zamanki gibi.
  Kahve ve şeker.
  Senden nefret ediyorum.
  Matt'i bul, laboratuara gelin.
  Isabelle'i de test edeceğiz.
  Bulurum herhalde.
  Kaçta gelirsin?
  Şu anda İsveç'te gündüzdür.
  Nobel komitesini arayıp, ödülümüzü hazırlamalarını söyleyeceğim.
  Birkaç saat sonra görüşürüz.
  Matt.
  Sebastian aradı.
  Laboratuara gidiyoruz.
  Acelemiz ne?
  Formülü bulmuş.
  Şaka ediyorsun.
  -Ne zaman?
  -Biz uyurken.
  Seni bırakayım mı?
  Kendi arabalarımızla gidelim.
  Böyle saklanmaktan bıktım, Lin.
  Ona söylemek zorundasın.
  Söyleyeceğim.
  Birgün.
  Doğru zamanı bekliyorum.
  Sebastian söz konusuysa, doğru zaman hiç gelmeyecek.
  Ama sen ölecektin Çünkü ben uçacaktım Günaydın, Dr.
  Caine.
  -İyi günler, efendim.
  -Sağol.
  -Günaydın.
  -Selam, Ed.
  Ekibiniz erkenci.
  Özel birşey mi var?
  Üzgünüm, Ed.
  Kuralları biliyorsun.
  TARIYOR -Yetki kodu, lütfen.
  -Caine, 0027.
  Kabul edildi.
  Isabelle.
  Haydi, Isabelle.
  Sakinleş.
  Aferin kızıma.
  Tamam.
  Canını yakmayacağım.
  Kımıldama.
  Isabelle?
  Son günlerde daha saldırgan.
  Bayıltıcılar bunun için kullanılır.
  Ben hallederim.
  Çok uzun süredir görünmez.
  Beynini etkiliyor.
  -Sen yaranı sar.
  -Ben hallederim.
  On papel.
  Ben vuracağım.
  Kabul.
  Babanın sana bir sürprizi var.
  Iskaladın.
  Öğlenleri talim yapmadığım içindir.
  On dolar borçlusun.
  Hesaba ekle.
  Bir gün gerçekten ödetebilirim.
  Sarah burnundan soluyor.
  Suyuna git.
  -Bu saçmalık, Sebastian.
  -Sana da günaydın.
  Maymunu hazırla.
  Test etmeden serumu Isabelle'de nasıl kullanırsın?
  Zaman kazandırdı.
  Pisliği de sen temizle.
  Onu öldürmeye mi çalışıyorum?
  -'' Eritmeye'' demek daha doğru.
  -Laboratuar hazır.
  İtirazların değerlendirildi ve süratle reddedildi.
  Peki, efendim.
  '' Peki, efendim'' i, '' Canın cehenneme'' gibi demeyi nasıl başarıyorsun?
  Pratik sayesinde.
  Onu almaya beni nasıl ikna ettin?
  Ülkedeki en iyi veterineri istedin.
  -Hayvanlar daha çok umurunda.
  -Belki bu yüzden işinin en iyisi.
  Çıktığın adam nasıl biri?
  Sende olmayan herşey var.
  Demek aptal.
  -40 saniye sonra hazır.
  -Tamam.
  Hayati bulgular?
  Normal.
  Kelimenin kaba anlamıyla '' normal'' tabii.
  -Acil durum hazırlığı tamam.
  -Teknik, durum?
  Tanrı konuşuyor.
  Doğal düzeni bozuyorsunuz    ve sonsuza dek ağır biçimde cezalandırılacaksınız.
  Tanrı konuştu.
  Frank, sana kaç kez diyeceğim?
  Sen Tanrı değilsin.
  Tanrı benim.
  Pardon, şef.
  Unutmuşum.
  Hazır mısınız?
  Evet.
  Sanki bu ukala doktorlar bizi beklermiş gibi.
  Yüce tanrıya söyle, Mary iki saattir hazır.
  Tamam.
  -Hazırız, şef.
  -Başlayın ve kaydedin.
  Başlıyoruz.
  Denek: Isabelle 2.
  126 saattir görünmez.
  D aşaması protokol testi.
  Işınımlı Seri Protein Caine 125.
  Kendi adını vermesen şansın artar.
  Bu müthiş bilimsel gözlem için sağol, doktor.
  Anılarımda yazacağım.
  Ben de seni benimkinde.
  Ciddi olun, lütfen.
  -Sence başarır mı?
  -Bilmem, ben sadece elemanım.
  Kuvantum değerleri ölçümlendi.
  Tamam.
  Sarah, damar bul.
  Sprey.
  Damar hazır.
  Pekala.
  Haydi bakalım.
  Olmadı, Matthew.
  Bu onur bana ait.
  Enjeksiyon yapıldı.
  Saat 08:47.
  Kalp atışı hızlanıyor.
  -Hala limiti aşmadık.
  -Evet.
  Biyoelektrik enerji ve kuvantum dönüşüm göstergeleri sabit.
  Hücresel tepki alıyoruz.
  İşe yarıyor.
  Gerçekten yarıyor.
  -Elbette.
  -Böbürlenme.
  Kalp atışı arttı.
  Korkuyor.
  Tamam.
  Denek hemen görünmeye başladı.
  Protokol çabuk ilerliyor.
  UYARI BiyoE Nod T03 Kan basıncı hızla düşüyor.
  Nabız yüksek.
  Kalbi.
  Kalp atışı ve beyin faaliyeti düzensiz.
  -Kalbi duracak.
  -Şok makinesi!
  İntrakardiyağa hazırlan.
  -Düz çizgi.
  Kaybediyoruz.
  -Hayır.
  Şok ver!
  Ver!
  -Tekrar.
  -Ver.
  -Tekrar.
  -Ver.
  -Haydi.
  -Tekrar!
  Ver!
  Kahretsin!
  İntrakardiyak.
  Dur!
  Tepki alıyoruz.
  Hala düzensiz.
  Düzene giriyor.
  Dostum.
  Beyin faaliyeti normale dönüyor.
  Kuvantum düzeyi sabit.
  Hoşgeldin, Isabelle.
  Evet, bebeğim!
  -Başardık.
  -İyi işti, çocuklar.
  Evet!
  Bu iş bu kadar.
  Durumu nasıl, doktor?
  Sanırım iyi olacak.
  -Haydi.
  Gir içeri.
  -Haydi, Isabelle.
  Gir.
  Aferin.
  Ne kadar huzurlu.
  Sanki hiçbir şey olmamış gibi.
  Pazartesi ameliyathaneyi ayarla.
  Sinir sistemine bakacağım.
  Onu ölümden döndürdün, şimdi beynini mi keseceksin?
  Hayvanat bahçesi işletmiyorum!
  -Piçin tekisin.
  -Şaka ettiğini söyle.
  -Doğru mu?
  -Doğru.
  Birkaç hafta daha kesmeyeceğim.
  Pislik yapma.
  Nihayet kutlayacak birşey var.
  -Güzel.
  Açım, gidelim.
  -Ben de.
  Asıl seni kesmeliyiz.
  Bayanlar baylar, bir saniyenizi alayım.
  İşte şimdi.
  Tanıdığım en iyi araştırma ekibine.
  Şerefe.
  Büyük bir patlama oldu.
  Sonra bana dedi ki: '' Bu kadar zekiysen, neden hala 2.
  sınıftasın?
 '' -Kaşları geri çıktı mı?
  -Bir ayda.
  -Ne kadar uzaklaştırıldın?
  -Bir ay.
  Gittiğini sandım.
  Gidecek bir yer yok.
  Birşey mi kaçırdım?
  Mutlu olman gerekmiyor mu?
  Geri döndürme son büyük hamleydi.
  Sonun başlangıcı gibi geliyor.
  Doğru değil.
  Bir ömür yetecek verimiz var.
  Matt'in rakamlarla boğuşacak sabrı var.
  Ama beni bilirsin.
  Ben ihtişam ve gösteriş olmadan yapamam.
  Ayrıntılarla uğraşamam.
  Biliyorum.
  Ben de onlardan biriydim.
  Birlikte harikayız sanıyordum.
  Sen harikaydın.
  Ben yanında aksesuardım.
  Yapma.
  İyi anlarımız oldu.
  Evet, iyi anlarımız oldu.
  Zamanı geri almayı hiç istedin mi?
  Yeniden denemek için.
  Böyle bir zaman yolculuğu yok.
  Belki bunu icat etmeliyiz.
  Ya da etmemeliyiz.
  Nasıl birşey?
  Dört yıl önce bu komite bana   çok özel ve zor bir görev verdi.
  Bir insanı, kuvantum senkronlu   görünen evrenden çıkarmak   ve yan etkisiz geri döndürmek.
  Onları bilinmezler ülkesine göndermek kolay oldu.
  Zor olan geri getirmek.
  Birincil DNA mı bozuldu?
  Hücresel bağ dengesizliği de var.
  Sorunu nasıl çözdün?
  Çözmedim.
  Ama yaklaştık.
  Biraz daha zaman gerek.
  Birinci yılında, sınıfıma ilk girdiğinden beri   farklı olduğunu biliyordum.
  Yıllar geçtikçe, dehan çok etkileyici hale geldi.
  Sağolun, Dr.
  Kramer.
  Henüz teşekkür etme.
  Bu komite sana çok tolerans tanıdı.
  Tuhaflıklarını ve gizlilik ihtiyacını hoşgördük.
  Ama seni temin ederim ki, sabrımız tükeniyor.
  Yakın zamanda sonuç alamazsan   dehan artık beni etkilemeyecek.
  Başaramayacak olursan   başaracak başka bir Sebastian Caine bulurum.
  -Az önce ne oldu?
  -Umarım iyi bir nedenin vardır.
  -Bilmelerine hazır değildim.
  -Hazır değil miydin?
  Hazır olmakla ilgisi yok.
  Sonuç aldın, rapor etmelisin.
  -Açıklayabilir miyim?
  -Pentagon'a yalan söyledin!
  Tamamladığımızı bilirlerse   projeyi devralmalarına ne engel olabilir?
  -Niye alsınlar?
  -Bize ihtiyaçları olmayacak.
  Proje onların.
  Bu günün birinde olacak.
  Onların projesi, ama benim rüyam, benim hayalim.
  -Ne öneriyorsun?
  -Üçüncü aşamaya kendimiz geçelim.
  Delirdin mi sen?
  Hemen insanda deneyemezsin.
  Kural ve prosedürler var.
  Tarih kurallarla yazılmaz.
  Anlık kararlarla yazılır.
  İlk olmak istiyorsun.
  Bunların nedeni bu.
  Bu benim değil, hepimiz için.
  Dünyayı değiştireceğimizi söyledik.
  İşte beklediğimiz fırsat.
  Nobel Ödülü bizi bekliyor.
  Gel hadi dostum.
  Eğer denetimi atlattığımızı öğrenecek olurlarsa   bir daha iş bulamayız, biliyorsun değil mi ?
  Planımız işe yararsa, böyle bir şeye gerek olmayacak.
  3.  aşama için nasıl izin aldın?
  -Gönüllü oldum.
  Onayladılar.
  -İmkansız.
  Şaka ediyorsun.
  Gönüllü mü oldun?
  Deli misin?
  Jonas Salk, çocuk felci aşısını kendinde denedi.
  Deli miydi?
  Evet, bundan eminim.
  Lanet olsun.
  Son dört haftada yedi primatı geri getirdik.
  -Sonuçlar beni haklı çıkarıyor.
  -Ya da buna inanmak istiyorsun.
  Sarah, sevineceğini sanmıştım.
  Hayvanlara ara vereceğiz.
  Kobay kim olursa olsun, bu kadar hızlı bir geçiş, kötü bilim demek.
  -Onayladıklarına inanamıyorum.
  -Bence bu çok iyi.
  Sence iyidir.
  Devam edeceksek, bir sonraki mantıklı adım bu.
  3 gün değişimde kalırım, sonra kuvantum geri dönüşü yaparız.
  Evet.
  En iyi işinizi çıkaracağınıza inanabilir miyim?
  Güzel.
  Bizi ikna etmesine nasıl izin verdik?
  Bunu sonra konuşsak?
  Seninle sevişmeye çalışıyorum.
  Mesleki yaşamlarımızı riske atıyoruz.
  Evet Matt, farkındayım.
  Öyleyse neden kabul ettik?
  Çünkü çok aptalız.
  Çünkü bazen, yolun sonuna geldiğini düşündüğünde   orada gerçekte ne olduğunu görmek için devam etmen gerekir.
  Ve çünkü ikimiz de Sebastian'ın başarabileceğine inanıyoruz.
  -Bir sorum daha var.
  -Kimin üstte olacağıyla mı ilgili?
  Onunla olmayı özlüyor musun?
  Neden soruyorsun?
  Çünkü çıtayı çok yükseltiyor.
  Küçük bir sır vereyim.
  Sebastian kavramı, Sebastian'ın kendisinden   çok daha çekici.
  Sen ise   daha düzenli   tutarlı   ve çok ama çok dikkatlisin.
  Ayrıca   daha uzunsun.
  Senin için hazırız.
  Sonra görüşürüz.
  -Vazgeçmek için geç değil.
  -Gergin olan benim sanıyordum.
  -Bu işte biz çok risk alıyoruz.
  -Supermen'le Mucize Kız'ı duydunuz mu?
  -Şaklabanlık yapma.
  -Bu fıkra güzel.
  Supermen, Metropolis üstünde uçuyor.
  Sekse aç.
  Çatılara bakıyor.
  Adalet Sarayı'nın çatısında güneşlenen Mucize Kız'ı görüyor.
  Çırılçıplak, sereserpe uzanmış, düzülmeyi bekliyor, tamam mı?
  Süpermen kendi kendine: ''Şu Mucize'nin tadına bakayım. '' der.
  Sonra kız fark etmeden süzülüp, çabucak pompalayıp   gidebileceğini fark eder.
  Çünkü o Süpermen'dir.
  Mermiden hızlıdır.
  Öyle hızla iner ve düzer ki, kız onu görmez bile.
  Mucize Kız doğrulur ve '' Bu da neydi böyle?
 '' der.
  Görünmez Adam da: '' Bilmiyorum   ama kıçım fena acıyor'' der.
  Komik, değil mi?
  Yapmayın, çocuklar.
  Komikti.
  Bayanlar, lütfen.
  Bu bilim.
  Serum takıldı.
  -Nasılsın?
  -Biraz gerginim.
  Nabız 88.
  Tansiyon 1 40'a 95.
  Biraz yüksek.
  Neden acaba?
  Buna emin misin?
  Evet.
  -Göktekiler hazır mı?
  -Hazır.
  Mary devrede.
  Umarım vahşet filmi olmaz.
  Kayıttayız.
  Öyle olursa, Porsche'u benim.
  Janice, bunu nasıl söylersin?
  Affedersin.
  Porsche benim.
  Denek.
 : Erkek, 38 yaşında, 75 kilo.
  Serum ışınlamadan çıktı.
  -İşe yarasa.
  -Yarayacak.
  -Sahi mi?
  -Bahse var mısın?
  Paramı almak için seni bulamam.
  Hayır.
  Hazır mısın?
  Ben yapayım.
  Bir terslik olursa, suç senin olmaz.
  Peki.
  Son sözlerin?
  Ölürsem, derin ve zekice birşey dediğimi varsayın.
  Enjeksiyon yapıldı.
  1 8:23.
  -Birşey hissediyor musun?
  -Şimdilik hayır.
  -Hayati bulgular normal.
  -Birşey olmuyor.
  İnsan DNA'sında daha uzun sürebilir.
  -Nabız doğru mu?
  -Evet.
  Radyasyona bak.
  Reaktif olmalı.
  Biyoelektrik aktivite aynı.
  Lanet olsun!
  -İşlemi tekrar edeceğim.
  -Dur.
  Birşey hissediyorum.
  Kolumda.
  Kolum  Isınıyor.
  Karıncalanıyor.
  Evet, sırtıma doğru kayıyor.
  Başlıyoruz.
  Olamaz!
  Canım yanıyor.
  Parçalanıyor gibiyim.
  Kalp atışı hızlandı.
  Nabız 110.
  130.
  Bu kadar acı vereceğini sanmıyordum.
  Frank, durum!
  Beyin dalgaları çok yüksek.
  Felç geçirebilir.
  Nabız 165, 170.
  Kan basıncı 180'e 110.
  Sebastian, beni duyuyor musun?
  -Kalbi patlayacak!
  -Şok makinesi!
  Geliyor.
  Althücre kuvantumu.
  Geçiyor.
  Biyoelektrik kırmızıda.
  Dur.
  Gidiyor.
  Nabız 180.
  Sabit.
  Yüce Tanrım.
  Nabız düşüyor.
  170, 160, 150.
  Biyo-kuvantum geçiş gerçekleşti.
  18:26.
  İyi mi?
  Evet.
  Biyoelektrik şokta.
  Travmadan bayıldı.
  Hayati bulgular normal mi?
  Nabız 110, düşüyor.
  Kan basıncı 130/75.
  -Kuvantum normal.
  -Elektriksel hareket düzeliyor.
  Torunlara anlatılacak birşey.
  Nabız 85'te sabit.
  Başardın.
  İlk sen oldun.
  Birşey yok.
  Uyuyakalmışsın.
  -Nefes alışı uyutuyor.
  -Evet.
  Kaç saat oldu?
  On yedi.
  Şimdiden iki ömürlük araştırma verisi elde ettik bile.
  Yeni ve cesur bir dünya.
  Bu boşluğa bakarken, orada olup olmadığını merak ediyorum.
  -Gördün mü?
  -Sebastian, beni duyuyor musun?
  Hayır!
  Işık!
  Işıkları söndürün!
  Gözlerim kapanmıyor.
  Kapanıyor.
  Gözkapakların şeffaf.
  Çok garip.
  Kendimi aynı hissediyorum, ama burada değilim.
  Buradasın.
  Buradayım.
  -Nerede?
  -Aynanın önünde.
  Kendime bakıyorum.
  Daha doğrusu, bakamıyorum.
  Durumu nasıl?
  Sebastian'a sorsana.
  -Nasılsın?
  -Durumumu düşünürsen, fena değil.
  Ortamı ayarlayayım.
  Işıktan.
  Gözkapakları şeffaf.
  Hayalet olmak nasıl birşey?
  Hayaletler ölüdür.
  Ben dipdiriyim.
  Pislik yapma.
  Affedersin.
  Dayanamadım.
  Körebe oynuyor gibiyiz.
  Nerede olduğunu merak ediyorum.
  Görüyorum ki, prosedür kişiliğini değiştirmemiş.
  -Sürtünüp geçti.
  -Şimdi hallederim.
  -Görüyor musun?
  -Nerede?
  Gördün mü?
  Gördüm seni, şef.
  Eğlence anlayışınız yok.
  Olamaz.
  Aman Tanrım.
  İhtiyacın olursa diye, burada sürekli biri bulunacak.
  Ekip alfa alarmında olacak.
  Buraya geliş süremiz  30 dakika.
  Biliyorum.
  Prosedürü ben yazdım, unuttun mu?
  Seni rahatlatmak istedim.
  Termal kamerayla gözetleneceksin.
  -Hoşuna gidiyor, değil mi?
  -Ne?
  -Yetkinin onda olması.
  -Evet.
  Bayılır.
  Rollerin değişme vakti gelmişti.
  Yine de unutma.
  Bu hala benim projem.
  -Gece kalabileceğine emin misin?
  -Evet.
  Sosyal hayatım yok zaten.
  Biliyorum.
  İşkoliklerin laneti.
  Carter 6.
 00'da nöbeti devralır.
  8. 00'de gelirim.
  Gerekirse beni ara.
  Ben iyiyim.
  Biraz uyu.
  -Tamam.
  Hoşçakal.
  -Güle güle.
  Uyanık mısın?
  Sebastian?
  Burada mısın?
  Burada olduğunu biliyorum.
  Sonra monitöre tekrar baktığımda, yatağına dönmüştü.
  Nereye gittiğini sorduğumda, kahve içmeye gittiğini söyledi.
  Neden beni aramadın ?
  Çünkü emin olamadım.
  Hala da değilim.
  Yani, rüya görüyorum sandım.
  Birisine söylemem gerektiğini şimdi düşündüm.
  Ne yapmak istiyorsun?
  Bilmiyorum.
  Bu kadar kaba olabileceğine inanamıyorum.
  Kendimi çok aptal hissediyorum.
  Bak, neden ben gidip onunla konuşmuyorum?
  Bakalım ne diyecek  Hayır, bunu yapma.
  Yani muhtemelen öylesine yapmıştır.
  Keşke hiç söylemeseydim.
  -Eee, ilk gecen nasıldı?
  -Huzursuz.
  Gözünü kapamadan uyumak zor.
  Ne yaptın?
  Birkaç kez kalktım.
  Yürüdüm.
  Sarah odanda olmadığını söyledi.
  Kahve aldım.
  Bundan sonra, nöbetçiye nereye gittiğini söylemelisin.
  Sana birşey olursa diye.
  İlgin gözlerimi yaşarttı, ama sorun yok.
  Olmasını da istemeyiz.
  Herşey normal.
  Şunları çıkaralım.
  İyi misin?
  Evet.
  Neden?
  Biraz gergin gibisin.
  Hayır, iyiyim.
  Bana mı bakıyorsun?
  Hayır.
  Neden sordun?
  Sebebi yok.
  -Müşteriler nasıldı?
  -Adamın biri bana: '' Kadınımı kahvem gibi isterim.
 '' dedi.
  Bunu hala diyorlar mı?
  -Soğuk ve acı demek istemiştir.
  -Çok komik.
  Tuvalete gideceğim.
  Carter'ı yemeğimden uzak tut.
  -Denerim, ama söz veremem.
  -Tamam.
  Başta korkarız, ama düzelir.
  Görülemediğini bilsen ne yapardın?
  Tüylerim diken diken oluyor.
  Termal kamerasız işeyemiyorum bile.
  -Görmek isteyen mi var sanki?
  -Ne malum?
  Bizim mi, Sebastian'ın mı ne yapacağını soruyorsun?
  Farkı ne?
  Bir insan doğası var, bir de Sebastian'ın doğası.
  Hep Tanrı olduğunu söyler.
  Kendi haline bırakılsa ne yapacağını düşünün.
  Korkunç bir düşünce.
  -Neyse ki bitmek üzere.
  -Allah'tan.
  Yeni başlıyor.
  Sizce Sebastian kötü biri mi?
  Bu ordunun eline bir geçerse.
  Başka ordulara geçmesinden iyidir.
  Sebastian, yeter.
  Ne kadar eğlenceli, bilemezsin.
  Denemelisin.
  Eminim sıram gelir.
  Rahatla biraz.
  Bu son gecem.
  Bir deney daha yaparız diye düşündüm.
  Bunun ne olduğunu tahmin edebiliyor musun?
  Ne?
  Nasıl bir his?
  Biraz fazla tanıdık.
  Görünmez adamla sevişmek nasıl, bilmek ister misin?
  -Eskisi gibi olur.
  -Nasıl yani?
  Sen hiç yanımda yoktun.
  Ama şimdi buradayım.
  Bunu bir kez konuşmuştuk.
  Neyi?
  Farkı anlayıp anlamayacağını.
  Sebastian, farkı biliyorum.
  Fark, görmediğim birşey değil.
  Hissetmediğim birşey.
  Biraz uyu.
  Yarın önemli bir gün.
  Denek: Dr.
  Sebastian Caine.
  86 saat, 23 dakikadır görünmez.
  D-aşaması protokolü.
  Seri Protein Caine 127 enjeksiyonu.
  Işınlama tamamlandı.
  Hazır.
  -Hazır mısın?
  -Pek değil.
  Eğlenmeye başlamıştım.
  Üzgünüm.
  Birazdan görüşürüz, dostum.
  Enjeksiyon saati 09:28.
  Ne hissediyorsun?
  Bir terslik var.
  Kalp atışı yüksek.
  Frank.
  Belirtiler düzensiz.
  -Biyoelektrik zıplıyor.
  -Radyasyona bak.
  Elektroşok.
  Ne?
  Ne oluyor?
  Nefes alamıyorum.
  -Hava kanalına bak.
  -Akciğerleri tıkalı.
  Hortum sok.
  Carter!
  Hortum!
  -Görünmez oluyor.
  -Masaya getirin.
  Sinyalleri kaybettik.
  Lanet olsun!
  -AG-7 iğnesi verin.
  -Hemen.
  Nabız yok.
  Nabız atmıyor!
  Kalp masajına başlıyorum.
  Sakın ölme.
  -Sakın şimdi ölme.
  -Nabız alıyorum.
  -Sebastian, duyuyor musun?
  -Şoka giriyor.
  Tanrım.
  Galiba başarısız oldu.
  Hayır.
  Endişelisin.
  Kötü olmalı.
  Neredeyse ölüyordun.
  Beni öldürmeyen şey güçlü kılıyor.
  Evet ve kariyerimize son veriyor.
  Kramer'a ne diyeceğiz?
  Hiçbir şey.
  Henüz bilmesi gerekmez.
  Diğerleri ne olacak?
  Yalan söylemeye devam edemeyiz.
  Seçeneğimiz yok.
  Bir süre böyle kalacaksam   birkaç düzenleme yapmalıyız.
  Hazır.
  -Aç.
  -Açtım.
  Tamam, kaldır.
  Carter, fanı getir.
  Tamam, kımıldama.
  Kımıldama.
  Sağol.
  Bu daha iyi.
  İşte.
  -İyi bir gelişme.
  -Neredeyse insana benzedin.
  -Daha önce benzemiyordu.
  -Artık bir yüzün var.
  Yeniden normal ışıkta çalışabiliriz.
  Bakalım, hatanın nerede olduğunu bulabilecek miyiz?
  İnsanları ısırmaya başlamadan.
  DENGEDE DEĞİL
-Lanet olsun!
  -Ne oldu?
  Yine bütünlüğü kaybettim.
  -Yaklaştın mı?
  -Hayır.
  B ve C'yi bulamıyorum.
  B ve C mi?
  5.  sınıf öğretmenim, '' Deha, A'dan D'ye, B ve C'den geçmeden   ulaşmaktır.
 '' demişti.
  Sebastian bunu yapıyor.
  Ben B ve C'den geçmek zorundayım.
  Dayan.
  Neredeyse geldik.
  Çekilin yoldan!
  Başka test istemiyorum.
  Zor olduğunu biliyorum.
  Yalan.
  Birşey bildiğin yok.
  Bizim için de kolay değil.
  Canın cehenneme!
  Sizin için kolay.
  Üç gün görünmez kalacaktım.
  On gün oldu, değil mi?
  On gündür doku testi, radyasyon testi ve senin lanet iğnelerin!
  Daha fazla dayanamıyorum.
  -Demek istediğim  -Ne dediğin umurumda değil!
  Bir daha   sizin için zor olduğunu söyleme.
  Hadi Sebastian, çok yorgunsun, dinlenmelisin.
  Bu yerde bir gece daha geçireceğime inanamıyorum.
  Elimizden geleni yapıyoruz.
  Evet ama yeterli değil.
  İşte o.
  Bu göğüsleri saatlerce emebilirim.
  Dr.  Caine, ne oldu?
  Bir süre dışarı çıkacağımı söylemek için uğradım.
  Dur.
  Dışarı mı?
  Dur bir saniye.
  Dr.  Caine.
  Dr.  Caine.
  Dışarı çıkıyorum da ne demek ?
  Çıkmazsam delireceğim.
  -Dışarı çıkamazsın.
  -Neden?
  -Kural.
  -Ben koymuştum, değiştiriyorum.
  -Yetki kodu.
  -Caine 0027.
  -Kabul edildi.
  -Değiştiremezsin.
  Ömrümü bu Allah'ın cezası yerde geçiremem!
  Çıkıyorum!
  İki saat sonra dönerim!
  Kahretsin!
  -Alo?
  -Ben Carter.
  Bir sorun var.
  -Ne haber, Ed?
  -Merhaba, doktor.
  -Sizi bir süredir görmedim.
  -Bazen nasıldır bilirsin.
  İş, iş, iş.
  Kaygılanmaya başlamıştım.
  Arabanız hep buradaydı.
  Sağol, Ed.
  Ama herşey yolunda.
  Bak.
  Baksana.
  -Şuna bak.
  -Çok tuhaf.
  -Aman Tanrım.
  -Anne!
  Anne!
  -Anne!
  -Ne?
  -Ne?
  -Hayalet.
  -Saçmalama.
  -Anne, o bir hayalet.
  Laboratuarda buluşuruz.
  Evine de bir bakacağım.
  Görüşürüz.
  Burada olabilir.
  Her yerde olabilir.
  Olamaz.
  Aklına bile getirme.
  Kim bilecek ki?
  Sebastian!
  Sebastian?
  Lanet olsun.
  Matt, benim.
  Buradaymış.
  Hayır, maskesini çıkarmış.
  Dışarıda olmalı.
  Nereye gittiğini bilmiyorum.
  Laboratuara dönüyorum.
  Nasıl yapayım?
  Onu göremiyorum ki.
  Onu vuracak mıyız?
  Kabul.
  O Dr.
  Caine, bir maymun değil.
  Aşırı tepki göstermiyor muyuz?
  Hiç umurumda değil.
  Dışarıda, risk altında.
  Biri onu böyle bulursa, bütün program mahvolur.
  Sakin olun.
  Kimse bulamaz.
  -Yine de vurabilir miyim?
  -Hangi cehennemdeydin?
  Carter'a söyledim.
  Çıldırmak üzereydim.
  Eve gidip birkaç şey aldım.
  Yalan.
  Evine uğradım.
  '' Birkaç şey almak''tan fazlasını yaptın.
  -Neden söz ediyorsun?
  -Sen bunu nasıl yaparsın?
  Evimde ne gördün?
  Yüzünü, giysilerini.
  Sebastian, halk içine niye çıktın?
  Hala proje başkanıyım.
  Kararları ben veririm.
  Haklısın.
  Sen verirsin.
  Ama bir daha yaparsan, yemin ederim komiteye giderim.
  Kariyerini riske mi atacaksın?
  Sanmıyorum.
  Dene.
  Demek öyle.
  Demek bir laboratuar faresiyim.
  Sen gönüllü oldun.
  Sonuçlarını biliyordun.
  Malzeme ısmarlarken, bana koşu çarkı iste.
  Tabi, olur.
  Toparlanıp gidelim.
  -Koşu çarkı mı?
  Ciddi miydi?
  -Sence?
  Komite ne yaptığımızı biliyor, değil mi?
  -Kahretsin, Lin!
  -Onu geri getirirsek, önemi yok.
  -Bunu yaptığına inanamıyorum!
  -İnkar edersin, bilgin yoktu.
  Ama lütfen bize ihanet etme.
  -Söyler mi?
  -Hayır, o da işin içinde.
  -O beni kaygılandırmıyor.
  -Sebastian.
  Evet, hayvanlardan daha uzun kaldı.
  Aklını etkileyebilir.
  Ya çoktan etkilediyse?
  Kımıldama.
  Güzel.
  -Nasıldı peki?
  -Neyi kastediyorsun?
  -Dış dünyaya çıktın.
  -Sadece etrafta yürüdüm.
  Sadece yürüdün mü?
  Daha fazlası olmalı.
  Ne gibi?
  Ben olsaydım   insanlara takılır, kulaklarına fısıldardım.
  Victoria's Secret'a giderdim.
  Kral olurdum.
  Çocukça, değil mi?
  Hayır.
  Vakit geçti.
  Uzun süre kalmadım.
  Kimseyi gördün mü?
  Bir kız vardı.
  -Ona asıldın mı?
  -Hayır.
  Belki biraz korkuttum denebilir.
  Nasıl bir duyguydu?
  Hoşuma gitti.
  Güzel.
  Lin, B ve C'yi hatırladın mı?
  Galiba buldum.
  Yüzde 55 dönüşüm.
  Geldiğimiz en iyi nokta bu.
  Çözüm protein yapısı değilmiş.
  Radyasyon yapısını bozmakmış.
  Yüzde 75.
  Yüzde 80.
  -82.
  -Hadi.
  Başardık.
  Hayır, yavaşlıyor.
  -İyimser ol.
  -Yavaşlıyor.
  88.
  Yüzde 92.
  Yüzde 93.
  Yüzde 94.
  Yüzde 95.
  -Hayır!
  -Olamaz!
  -Hücresel bağlar çöküyor.
  -Tam kuvantum dizisi %%95'te.
  Büyük başarı.
  Masada yatıyor olsaydım, paramparça olmuştum.
  Beni zorlama.
  Önemli olan yaklaşmamız.
  Yaklaşmak mı?
  Kuvantum enerjiyi azaltmış!
  -Gülünç.
  -Yapma.
  -Sen düşünemedin diye kızgınsın.
  -Sahi mi?
  Yüzde 95?
  Harcadığım zamana değmez!
  Adi herif.
  En azından bir umudumuz var.
  Ne var?
  Seni lanet olası geri zekalı.
  Derdin ne senin?
  Matt birşey yakaladı.
  Yardım edebilirsin.
  Matt mi ?
  Evet, tabi.
  Evet, birşey yakaladı.
  Eteğimi yakaladı ve yıllardır çekiştiriyor.
  Kaf dağının tepesinden in.
  Seni kurtarmaya uğraşıyor.
  Ya da öldürmeye.
  Hüzünlü yanı ne biliyor musun?
  Bu armağana sahibim, ama kullanamıyorum.
  Şimdi armağan mı oldu?
  Evet, armağan.
  Dar kafalı olmasan, bu kafesten çıkıp onu keşfetmeme izin verirdin.
  Dar kafalı olmasan, hayatını kurtarmamıza yardım ederdin.
  Hayatımı mı?
  Benim hayatım yok.
  Bir mahkumum.
  -Hayır, değilsin.
  -Öyle mi?
  Akşam eve giderken bunu mu düşünüyorsun?
  Suçunu böyle mi hafifletiyorsun?
  Ben bu bok çukurunda tıkılmışken, sen evinde sevgilinle   düzüştüğünde.
  Hangisi daha acı geliyor?
  Senin bir hayatın olmaması mı   yoksa benim olması mı?
  Frank, laboratuara iniyorum.
  Sen uyumaz mısın?
  -Da Vinci hiç uyumazmış.
  -Peki.
  İhtiyacın olursa buradayım.
  Biliyorum Virginio Virginio, biliyorum Hayır, hayır.
  Alçak herif.
  Az daha gecikseydin, sensiz başlayacaktım.
  Tanrım!
  Birşey göremiyorum.
  Alo?
  Hayır.
  Hayır, burada.
  Evet, eminim.
  Ona bakıyorum.
  Bir sorun mu var?
  -Uyandırayım mı?
  -Hayır, sadece kontrol ediyordum.
  Kim olduğunu sanıyor?
  Onun için yeterince iyi değil miyim?
  İyi olduğumu ikisi de görecek.
  Kes sesini!
  Sus!
  Oyun mu istiyorsun, kaltak?
  Benimle oynarsan ne olacağını biliyor musun?
  Merak etme.
  Kimse canını yakmayacak.
  -Ooo, bu sabah çok dinç görünüyorsun.
  -Ne demezsin.
  Bütün gece uyanık kalıp, birisini uyurken izlemekten   daha uyarıcı bir şey olamaz.
  Günaydın millet.
  Günaydın.
  Selam Maggie.
  Günaydın, kızlar.
  Sebastian   uyanık mısın?
  Artık öyleyim.
  Dün gece sıra dışı bir şey fark ettin mi?
  Hayır, hiçbir şey olmadı.
  Neden?
  Franklin 3, ölmüş.
  Yani?
  Yani belki birşey duymuşsundur.
  -Uyuyordum.
  - Öyle mi?
  Bütün gece mi?
  Bana bir ithamda mı bulunmaya çalışıyorsun?
  Hayır, ama bir köpeğin durduk yerde o şekilde ölmesi hiç mantılı gelmiyor.
  Bak, ne hissettiğini anlıyorum, ama hayvanlar da ölür Sarah.
  Hayatın temel bir gerçeğidir bu.
  Tüm gecenin kaydı bu.
  -Demek odadan hiç çıkmamış?
  - Evet, öyle görünüyor.
  Bilemiyorum.
  Bir köpeği neden öldürsün ki ?
  Merhaba?
  Sebastian?
  Sebastian, hiç komik değil.
  -Ne işin var burada?
  - Nerede o?
  Uyuyor, neden?
  Hemen dönerim.
  Sebastian?
  Matt, acil durum duyurusu yap.
  Tüm ekip hemen buraya gelsin.
  -Gece mesaisi mi?
  - Bunun için maaş alıyoruz.
  Çok zekice.
  Tek yaptığı aynı görüntüyü tekrarlamak.
  Ne yapıyoruz şimdi?
  Peşinden mi gideceğiz?
  Hayır.
  Komiteye gideceğiz.
  Onunla konuşsak?
  Birşey yapmadı.
  Çıplak elle bir köpek öldürdü.
  -Orada mıydın?
  -Her gece dışarı çıktı.
  Hem kendinin hem bizim güvenliğimizi hiçe saydı.
  -Kimbilir neler yaptı.
  -Bilmek istemiyorum.
  -Başımız dertte mi?
  -Sizin suçunuz yok.
  Sorumluluğu biz alıyoruz.
  -Geri dönerse ne yapalım?
  -Hiçbir şey.
  Komite güvenliği sağlayacaktır.
  Sabah size bilgi veririz.
  -Yetki kodu, lütfen.
  - McKay 1-Delta-835.
  -Bundan emin misin?
  - Yapılacak en doğru şey bu.
  Sebastian'ın geçmişine dayanarak, bu davranışı beni şaşırtmadı diyebilirim.
  Birşey söylemiş olmalısınız.
  Size çok güveniyordum.
  Onu idare edersiniz sandım.
  Yaptığımız yanlıştı.
  ''Yanlış'' kelimesi çok hafif kalır.
  Burada bırakalım.
  General Caster'ı arar, komiteyi toplarım.
  Siz dönün.
  Onunla biz ilgileniriz.
  Yapabileceğimiz birşey?
  Ofislerinizi boşaltabilirsiniz.
  Bir anlamı varsa, ikimiz de çok üzgünüz.
  Özür için biraz geç.
  Howard?
  Neydi bu?
  -İşte sorun var.
  -Ne kadar kötü?
  Birkaç generali uyandıracak kadar.
  Selam, patron.
  İmdat!
  İmdat!
  İmdat!
  Howard!
  -Niye korktun?
  -Beni şaşırttın.
  Bugün ''günaydın'' yok mu?
  Beni artık sevmiyorsun.
  -Acelem var.
  -Boşver.
  Yoğun bir gün olacak.
  Ne zaman döndü?
  Gece 3:00'te.
  O saatten beri laboratuarda dolaşıyor.
  Kramer aradı mı?
  Herhalde hala komiteyle toplantıdadır.
  Haber almamız gerekirdi.
  Telefon ediyorum.
  Alo, Dr.
  Kramer orada mı?
  Ne?
  Aman Tanrım.
  -Ne var?
  -Ölmüş.
  -Ne?
  -Dün gece havuzunda boğulmuş.
  General Caster, lütfen.
  Hat kesik.
  -Bunda da hat yok.
  -Güvenliğe haber verelim.
  -Yetki kodu, lütfen.
  -McKay 1 -Delta-835.
  Yetki kodu geçersiz.
  Reddedildi.
  İlk kez oluyor.
  McKay 1 -Delta-835.
  Yetki kodu geçersiz.
  Reddedildi.
  Benimkini deneyelim.
  Kensington 2-Romeo-1 59.
  Yetki kodu geçersiz.
  Reddedildi.
  Bir sorun var.
  İnanamıyorum.
  -Bizi aramaya ne zaman başlarlar?
  -Birkaç gün sürebilir.
  -Sisteme girebilir misin?
  -Girdim bile.
  -Amma güvenlik sistemi.
  -Sistem değil, Frank olağanüstü.
  Biri benden daha olağanüstü.
  -Sorun ne?
  -Sistem normal.
  Giriş kodlarımız kaldırılmış.
  Bir tanesi hariç.
  -Kapana mı kısıldık?
  -Onu bulacağız.
  Bana da ver.
  Burada değil.
  Pekala Sebastian, eğlence bitti.
  Neredesin?
  Üzgünüm Linda, ama beni ele vermenize izin veremem.
  Sebastian, neredesin?
  Neye benzediğini bilmiyorsun.
  Bu güç, özgürlük.
  Bundan vazgeçemem.
  Ne planlarsan planla, telefonlar, asansör   bu bir işe yaramayacak.
  Seni biliyorlar.
  Hayır.
  Kramer kimseye anlatamadan öldü.
  Bunu ben sağladım.
  Tanrım.
  -Ne dediğinin farkında mısın?
  -Artık aynada kendine bakmak   zorunda olmayınca, neler yapabildiğini görmek çok ilginç.
  -Sebastian.
  -Hoşçakal, Linda.
  Kahretsin!
  Janice nerede?
  Tam arkamızdaydı.
  Olamaz.
  Hayır.
  Tanrım!
  Orada.
  -Bayıltıcı.
  -Sebastian?
  Aman Tanrım.
  Kahretsin!
  Tanrım.
  Tam arkamızdaydı.
  Bunu nasıl yapabildi?
  Aklını kaçırdı.
  Sıyırdı.
  Daha kötü.
  -Bunu planladı.
  -Ne demek istiyorsun?
  Ele vereceğimizi biliyordu.
  Kariyerinin mahvolacağını biliyordu ve tek çaresi   kimsenin ne olduğunu ve ne yaptığını öğrenmemesini sağlamaktı.
  -Bizden kurtulacak.
  -Canın cehenneme!
  -Bunu durdurabilirdin!
  -Çekil.
  -Hayatımızı riske attın!
  -Sus!
  Sus deme!
  Haklı!
  Haklı olması umurumda değil!
  Suçun kimde olduğu da!
  Şimdi ne yapacağımızı bilmek istiyorum.
  Kodları düzeltebilir misin?
  -Denerim.
  -Burada durup bekleyemeyiz.
  Beklemeyeceğiz.
  Onu öldüreceğiz.
  Bunu hiç kullandın mı?
  Kaçan fareleri bulmak için tasarladık.
  Termal tarama için çok küçük.
  -Bağlıyorum.
  -Güç yükseliyor.
  Hareket detektörleri devrede.
  Hareket var.
  -6.  koridor.
  -Orada.
  Tamam.
  -Ses.
  -Ses.
  -Matt, dikkat et.
  -Bizi koruyun.
  -Hazır mısın?
  -Başlayalım.
  Bir sonraki koridordan sola.
  8.  koridorda kıstırabilir miyiz?
  -O yöne gitmeye devam ederse.
  -5'e gidiyorum.
  -Birşey var mı?
  -Merdiven çıkmalıyız.
  Asansör boşluğunda var.
  Onu kaybettim.
  -Kaybettim.
  -Hareket etmiyor.
  Benim.
  -Birşey var mı?
  -Hayır.
  Bizi nasıl geçti?
  Geçmiş olamaz.
  Orada.
  Boruların arkasında.
  Dr.  Caine?
  -Beni duyuyor musun?
  -Öldüreceğim.
  Beni koru.
  Tamam.
  Hava deliği.
  Kahrolası bir hava deliği.
  Bırak onu!
  Bırak dedim!
  Matt, ne oluyor?
  Carter ağır yaralandı!
  Oradan uzaklaş.
  Sebastian nerede?
  Lanet olsun.
  Tam üstünde!
  -Nereye gidiyor?
  -Laboratuara geliyor.
  Kapı kapanıyor!
  Beni hapsediyor!
  -Onu gördün mü?
  -Evet.
  Hala orada.
  Senin tarafında.
  -Nerede?
  -Tam önünde.
  Sana geliyor!
  Her yerde termal görüntü var.
  5 veya 6 tane.
  Netlik kayboluyor!
  lsı pompalıyor.
  Onu göremeyeceksin.
  Havanın ısısı onun vücuduyla aynı.
  -Kısıldı.
  -Gidiyorum.
  -Güvenli değil.
  -Carter'la laboratuara gelin.
  -Ayrılmamalıyız.
  -Carter'ı alın.
  Sesime gel.
  Sesime gel.
  Iskaladın.
  -Hesabı ödemek için iyi bir zaman.
  -Beni öldürebileceğini sanıyorsun!
  Hadi!
  Ne oldu sana?
  Keçileri kaçırtan, serum mu, güç mü?
  Keçileri kaçıran sen değil misin?
  Benim artıklarımla besleniyorsun.
  Benden aldığın hariç, bir hayatın yok!
  -Linda bile.
  -O seni terk etti.
  Senin gibi bir sefilde ne bulduğunu hayal bile edemiyorum!
  Ben deli bir hergele değilim!
  Hayır, ama zayıfsın!
  Seni öldürmek zor olur sandım!
  Ama hoşuma gidiyor.
  Tanrım.
  Hayır.
  Nabzı zayıf!
  Nefesi de!
  -Yaşar!
  -Yarası ağır.
  -Yaşayacak!
  -Buraya gel!
  Ben dönene dek basınç uygula!
  -Sen nereye?
  -Kan lazım.
  -Diğerlerini bekle!
  -Beklersem ölür!
  Kahretsin!
  Burada buluşacağımızı söylemiştim.
  Tanrım.
  Haydi.
  Bir adım at, Sebastian.
  Sadece bir adım.
  Yürü!
  Kahretsin.
  Bu ne pislik.
  Lanet olsun.
  Seni adi  Çekil!
  -Geçen defa çok eğlendik.
  -Hayır, lütfen yapma.
  Lütfen.
  Tatlı rüyalar.
  Biliyor musun   sert tavırlarına hep hayrandım.
  Yapma, Carter!
  Sakın ölme!
  Sarah, onu kaybediyorum!
  -O nerede?
  -Kan lazımdı.
  -Yalnız mı gitti?
  -Ölebilirdi!
  Öldü.
  Gel.
  Dur.
  Püskürtmeye devam et.
  Hayır.
  Nabız yok.
  Ne oluyor?
  Ölmüş, değil mi?
  Aşağılık herif!
  Tanrım.
  Çıkarıyorum.
  Olamaz!
  -Kahretsin.
  -Elveda, Linda.
  Sevgilinle iyi eğlenceler.
  Hapsolduk.
  Ne kadar kötü?
  Kan kaybediyorsun, ama organlarına isabet etmemiş.
  -Frank?
  -Hayır.
  Yarayı kapatacak birşey bulmalıyız.
  Kahretsin!
  Konuş benimle!
  Herşey dönüyor.
  -Hala benimle misin?
  -Birşey hissetmiyorum.
  Bunu hissediyor musun?
  Biraz.
  Haydi.
  Bununla savaş.
  -Uyanık kalmalısın.
  -Deniyorum.
  Haydi.
  Konuş benimle.
  Konuş!
  Merhaba yüz.
  Burada ölmeyeceğiz.
  Sülfürik Asit Yardım getireceğim.
  Söz.
  -Yetki kodu, lütfen.
  -Caine 0027.
  -Onaylandı.
  -Sağol.
  -Gitmene izin veremem.
  -Üzgünüm, başka seçeneğin yok.
  Evet, var.
  Kendini Tanrı sanıyorsun!
  Sana Tanrıyı göstereceğim!
  Sürtük olduğunu hep biliyordum!
  Sürtük!
  İlişkimizin niye yürümediği belli.
  Ondan uzak dur!
  Bir de ben seni kurtarayım dedim.
  Gel.
  Bir patlama duydum!
  -Dokunma!
  -Neye?
  -Nitrojen.
  -Durdurmalıyız.
  Durduramayız!
  Gel!
  Asansör boşluğunda merdiven var.
  -Tırmanabilir misin?
  -Başka bir seçeneğim var mı?
  Önce sen.
  Çık hadi!
  Lanet olsun.
  Kenara!
  Aşağı geliyor!
  Aşağı!
  Aşağı in!
  Yüce Tanrım.
  Kaymadan gitmeliyiz.
  Çekil üstümden!
  Çekil!
  -Bırak beni!
  -Son bir öpücük.
  Eski günlerin hatırına.
  Cehenneme git.
  Haydi.
  Tanrım.
  Tanrı değil.
  Artık değil.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar