Print Friendly and PDF

Translate

Son Tahrik (1994) The Last Seduction

|


110 dk
Yönetmen:John Dahl
Senaryo:Steve Barancik
Ülke: İngiltere, ABD
Tür:Suç, Dram, Romantik
Vizyon Tarihi:26 Mayıs 1994 (Avustralya)
Dil:İngilizce
Müzik:Joseph Vitarelli
Oyuncular:Linda FiorentinoLinda ,Bill Pullman
Michael Raysses ,Zack Phifer
Peter Berg
Devam Filmleri
1994 - Son Tahrik(19,700)7.0
1999 - The Last Seduction II(396)4.5

Özet

Bridget ve Clay Gregory çifti aşırdıkları uyuşturucu hapları satarak yüzbin dolar nakit parayı cebe indirmişlerdir, ancak bu yasadışı alışveriş karı kocanın hayatını mutlu bir yönde değil yaptıkları bir münakaşa sonrasında Bridget'in paralarla birlikte evden kaçmasıyla berbat bir şekilde sonuçlanır.Kocasından ayrılmayı ve kendisine yeni hayat kurmayı planlayan Bridget çekici güzelliği olan fakat soğuk bir kadındır...

Alt Yazı

Gelir vergini görmek isterdim Morty.
  Sizi duyamıyorum millet.
  Sattığınız her berbat telefon seti için 50 papel kazanıyorsunuz.
  Bir sonraki üçlü satış için 100 papel kazanacaksınız.
  1 dakika 50 saniye Birnie.
  Bunların kahrolası ağaçta yetiştiklerini mi   sanıyorsun?
  Bütün gün boyunca omuz başında mı duracağım?
  Her seferinde dört kez soracaksın, anladın mı?
  Kapatmak için 20 saniyemiz var Bimie.
  Kuyruğundayım Birnie.
  5, 4, 3 !
  - Malı getirdin mi dostum?
  - Evet.
  Ver öyleyse.
  Sipariş ettiğiniz gibi.
  Saf kokain.
  Haydi bakalım.
  Hızlı olanlar 6 kez ödüllendirilmeyi hak etti.
  Yani   diğer pisliklerden daha iyi durumdalar.
  Pazar gününü de   burada geçirirseniz bu paraları benden alamazsınız.
  Elbette, tabii.
  Aptalca bir hata.
  Gidin haydi.
  Vay canına, biri kazandı.
  Jerry, kimin aklına gelirdi ki?
  Ne kazandın?
  100 dolar mı yoksa bin dolar mı?
  Kıyasla bakalım.
  - Hangisi daha ağır?
  - Sence ben Jersey'den miyim?
  Zeki adam.
  Böyle olacağını bilmeliydim.
  Tamam, gidin haydi.
  Haydi.
  Clay?
  Bridget, benim.
  Geri adım attılar.
  En kısa sürede evde olacağım.
  Binadan çıkan alevleri gören insanlar itfaiyeyi çağırdılar ama   geç Kalmışlardı.
  Ve geriye beş gencin cesedi kalmıştı.
  Bu, yaşanan Dır dramın hikayesi.
  Şimdi yetkililer konuyla ilgili   araştırma yaparken sorumluları da ortaya çıkarmaya çalışıyor.
  Nasıl gitti?
  Parayı aldın mı?
  Aldın mı?
  Clay!
  Sokaklarda böyle mi dolaştın?
  Sen bir geri zekâlısın.
  Bridget, bunu yapmak istemedim.
  Hey, hâlâ çok gerginim tatlım.
  Çök ürkütücü insanlar.
  Affet beni.
  Kendimi affettireceğim.
  Sen de bana vurabilirsin.
  İstediğin yerime vur.
  Sert vur.
  Bebeğim, kavga etmeyelim.
  Bu bizim çatı katımız.
  Gerçek şehrin kapılarını açan anahtarımız.
  İstediğin şey buydu.
  Uğruna çalıştığımız şey bu bebeğim.
  Evet!
  Tam 700 bin dolar.
  - Bu bir hata.
  - Bu, sadece hayatımızı yoluna  -  koymak için tatlım.
  - Çok yumuşak, kütük gibi  -  olacağını sanmıştım.
  - Bunlar değiş tokuş edilemez tatlım.
  Güvenin kokusu, bak.
  - Bir yere koysak iyi olur.
  - Hayır, yarın yaparız.
  Gel buraya.
  - Sen tam Dır suçlu beynine sahipsin.
  - Hobim.
  Yarın ilk iş olarak tefeciden aldığımız borcun tamamını  -  ödemek istiyorum.
  - Belki de unutur.
  O herif mi?
  Bundan şüphem var.
  Haydi, beni rahatlatmak için   biraz aşk ver bakalım.
  Bir şey mi oldu?
  Korkudan.
  Sıcak bir duş yapacağım.
  Sonra kutlamaya gideriz ha?
  Gerisini toparla.
  Bu akşam ne yapmak istersin?
  Operaya gidelim mi?
  Büyük bir Broadway gösterisi var.
  Sen nasıl istersen.
  Bridge?
  Hey, Bridge, bana şampuan versene.
  HALA KUTLAMA YAPMAK İSTİYOR MUSUN?
  Bebeğim?
  Bridge, orada mısın?
  Hey Bridge?
  Kilitli değil.
  Bridget!
  Kaçsan iyi olur.
  Kahretsin!
  - Neredeyim ben?
  - Beston'da.
  - Chicago'ya ne kadar var?
  - 10 - 12 saat kadar.
  Hızınıza bağlı.
  Şu bar nasıl bir yer?
  Sağ ol dostum.
  - Clarence seni yalvarttı mı?
  - Ben onu yalvarttım.
  - Peki bu tavrın ne böyle?
  - Sanırım Mike işe dönmek istemedi.
  Sadece bu ölü kasabaya dönmek istemedim, o kadar.
  - Konuşmak ister misin?
  - Konuşacak bir şey yok.
  Buffalo'ya gittim, işler yolunda gitmedi ve döndüm.
  - Bunları zaten biliyoruz.
  - Sanırım konuşmak istemiyor.
  - Sanırım istemiyor.
  - Merhaba çocuklar.
  Merhaba Mike.
  - Merhaba Stacy.
  Nasılsın?
  - İyiyim, ya sen?
  - İyiyim.
  - Hey Stacy, nasılsın?
  - Büyü artık.
  - Sen Buffalo'da büyüdün mü?
  - Chris, bu kadınlar bir limandır.
  - Nedir?
  Buraya kök salmışlar.
  Onlara yaklaşırsan hayatın Beston'da geçer.
  - İşte yine başladı.
  - Bu barda kaç adam ona kur yaptı?
  - Hepsi.
  - Kaç tanesi onunla eve gitti ve yattı?
  - Sanırım hiçbiri.
  - Hiçbiri, sen de dahil.
  - Dava kapanmıştır.
  - Uzun süre kapatma çünkü söz   veriyorum onu düşüreceğim.
  - Nasıl görünüyorum dostum?
  - Harika görünüyorsun.
  Tamam, öyleyse gidiyorum, Pekâlâ.
  - Hey, Stacy.
  - Hey Chris.
  - Nasılsın?
  - İyiyim.
  - Bana karından bahsetsene.
  - Ne?
  Karın dostum.
  Sarhoşluk anında verilmiş bir karar mıydı?
  - Alyansı çıkaramıyorum.
  - Biraz ıslatırsan çıkar dostum.
  Senin düşünmeden hareket edeceğini sanmazdım.
  - Ben de.
  - Ondan boşandın mı?
  Boşanmak üzereyim.
  Hayatımın geri kalan kısmını burada geçiremem.
  Her geçen gün neler  -  olacağını biliyorum.
  - Peki ne zaman gideceksin?
  Cesaretimi ne zaman toplarsam.
  Bana bir Manhattan ver.
  Adama.
  Ahbap, burada arabaya servis yok" dedim.
  Beni duyduğunu biliyorum ahbap.
  Başka bir şey isteyen var mı?
  Herkesin keyfi yerinde mi?
  Tanrı aşkına!
  Burada bir içki almak için ne halt etmem gerekiyor?
  Şehir pisliği işte dostum.
  - Ne diyorsun?
  - Bayan Cesaret'le tanışalım.
  - Bana bir Manhattan ver.
  - Ray, bayana bir Manhattan   verir misin lütfen?
  Tabii Mike.
  Anahtar kelime bu ha?
  Lütfen demek zorundayım.
  Evet, yardımı oluyor.
  Buralı değilsiniz.
  S r git!
  - 2 dolar, lütfen.
  - Ben hallederim.
  Sağ ol Mike.
  Ben ödedim.
  Teşekkür ederim demek etkileyici olabilir.
  - Defol git.
  Lütfen.
  - Sizi etkilemeyi henüz bitirmedim.
  - Başlamadın ki!
  - Bana bir şans verin.
  Git kendine cici bir taşralı kız bul, taşralı bebekler yap ve beni   rahat bırak.
  Beygir kadar kışkırtıcıyımdır.
  Bunu düşünün.
  - Görelim.
  - Anlayamadım.
  - Kötü davran haydi, görelim.
  - Bakın, sadece kibar davranmaya  -  çalışıyorum.
  - Ben de deniyorum.
  Ve ben de çok kibar olabilirim.
  Otur haydi.
  Belki de kötü bir başlangıç yaptık.
  Aslında belki de !
  - Ne yapıyorsunuz?
  - Beygir özelliklerinden birini  -  bulmaya çalışıyorum.
  - Ciddi misin?
  - Zevkime uyan her şeyi satın alırım.
  - İyi bir politika.
  - Kaç sevgilin oldu?
  - Sayı fazlalaştıkça ekstra puan mı  -  kazanacağım?
  - Kaç sevgilin oldu?
  Hayır 12.
  - Aralarında fahişe var mı?
  - Hayır.
  - Erkek?
  - Hayır.
  Erkek yok.
  - Sınıfı geçtim mı?
  - Tıbbi açıdan evet.
  - Evin var mı?
  - Evet.
  - Pis mi?
  - Hayır, temiz.
  - İçeride su tesisatı var mı?
  - Evet, su da var, elektrik de var  -  bir ismim de var.
  - İsme gerek yok.
  Dışarıda buluşalım.
  - Johnson, Wilkins ve Griffith.
  - Frank Griffith lütfen.
  - Merhaba.
  - Şehir içi arıyorum.
  Özel.
  Bridget.
  - Her zaman zevk duyarım.
  - Hâlâ avukat mısın Frank?
  - Evet.
  Sen hâlâ bir kaltak mısın?
  - Dostça şöyle özetleyeyim.
  Karı-koca bir kereliğine uyuşturucu satışı yapıyorlar.
  - Sonra biri çekip gidiyor.
  - Üniversiteli çocukların eğlencesi.
  Hayır.
  Kadın yeni erkekler istiyor.
  Ve kocası olmadan daha mutlu  -  olacağına karar veriyor.
  - Paylaşmak asla onun özelliği  -  olmadı.
  - Parayı harcamaya başlamak  -  konusunda ısrar ediyor.
  - Ödeme yapmayacağın için   sadece fikrimi söyleyeceğim.
  Ama kocan o parayla ne alırsan   al yarısına ortak olur.
  Ev de alsan banka hesabı da açtırsan hak  -  iddia edebilir.
  - Ne diyorsun?
  Dudaklarım çok mu hızlı hareket ediyor?
  - Hatırladığımdan daha hızlı değil.
  - Parayı nakit olarak sakla.
  20 yıl da uğraşsa paranın yarısı konusunda hak iddia edemeyecektir.
  - Ne kadar süreliğine tutayım?
  - Boşanma sonuçlanıncaya kadar.
  - O ne kadar sürer?
  - Şansın yaver giderse 2 yıl kadar.
  - Tanrım.
  Frank!
  - Yasalar uyuşturucu satışından   elde ettiğin parayı derhal kullanmana izin vermediği  -  için üzgünüm, Bridget.
  - Boşanma davasını hemen başlat.
  Bu sana pahalıya mal olur, bir sürü evrak işlemi var.
  Evet, tabii.
  Boşlukları benim için doldur, şehir dışındayım.
  - Neredesin?
  - Mayberry.
  Chicago'ya bir   eski arkadaşımı görmeye gidiyorum.
  - Clay'in seni arayacağı ilk yer orası.
  - Ciddi olamazsın.
  Belki peşinden gelmez.
  İyi bir avukat tutacak parası var mı?
  - Artık yok.
  - Bunu sormak benim aptallığım.
  Hoşça kal.
  Hey, bekle!
  Nereye gidiyorsun?
  Günaydın.
  Günaydın.
  Günaydın.
  Çok güzel bir gün, öyle değil mi?
  Bekleyin çocuklar, yavaş olun.
  Beni bekleyin.
  Lider bir kuruluş için müdür aranıyor.
  Telefon görüşmeleri   konusunda deneyimli olması.
  Bu kadar şanslı olduğumuza inanamıyorum.
  Senden önce   anlaşma yapacağımız kişi senin yetilerinin yarısına bile sahip   değildi.
  Şurayı da imzalaman gerek.
  - Güzel numara.
  - Bir mesele daha var.
  Kayıtların bende kalacak.
  Şirketten hiç kimse seni Bridget Gregory   olarak bilmeyecek.
  Yani kocanın seni bulması imkânsız.
  - Minnettanm Bob.
  - Seni gerçekten dövüyor muydu?
  - Vahşice.
  - Korkunç bir şey.
  İsminin ne olacağına karar verdin mi?
  Kroy.
  Wendy Kroy.
  - Güzel.
  - K ile yazılıyor.
  - Hey, burada ne yapıyorsun?
  - Sen burada ne yapıyorsun?
  Burada çalışıyorum.
  Senin burada ne işin var?
  - Beni tanımıyorsun.
  - Gün boyunca seni düşündüm.
  Burada olduğuna inanamıyorum.
  Ne yapıyorsun burada?
  Bak.
  Bu kasabada kalacağımı bilseydim seninle asla birlikte  -  olmazdım.
  - Gururumu okşadın.
  - Teşekkür ederim.
  - Ayrıca birlikte olmamız sadece   senin hayal gücünün bir ürünü, beni anlıyor musun?
  Gerçek olduğuna dair elimde kanıt var.
  Ne tür bir kanıt?
  - Çırılçıplak gözümün önündeydin.
  - Saçmalık.
  Artık burada çalışıyorurn.
  İmajımı sarsmaya kalkışma.
  - Alo?
  - Frank, benim.
  Tavsiyene uydum.
  - Hangi tavsiyeme?
  - Burada yaşıyorum.
  Burada çalışıyorum.
  6 aylık anlaşma imzaladım.
  - Orada daha uzun sure kalacaksın.
  - Ben iyimser bir insanım.
  Sana  -  adresimi vereyim.
  - Hayır.
  Nerede olduğunu bilmek   istemiyorum.
  Ama bir haberim var.
  Evrakları aldığından beri   üç kez aradı.
  Tefeciyle ilgili bir karın ağrısı varmış.
  Son günlerde biri seni kontrol etti mi?
  - Peki ne yapmam gerek?
  - Ona biraz para gönder.
  - Göndermezsem?
  - Beni arama.
  Buna ihtiyacım yok.
  - Tamam, onu ararım.
  - Dikkatli ol, telefonu dinletebilir.
  - O kadar akıllı değildir.
  - Nasıl istersen.
  - Alo?
  - Bridget Clay ödemeli olarak  -  arıyor, kabul ediyor musunuz?
  - Chicago'daki Bridget mi yoksa  -  Dallas'taki Bridget mi?
  - Santral, iptal edin.
  O  çocuğu!
  Manhattan, lütfen.
  Teşekkür ederim.
  Tekrar merhaba.
  - Bu kasabada başka bar yok mu?
  - Seni görmek de güzel.
  Her yerde  -  seni aradım.
  - Ne iyi.
  Sekreterlerden hiçbiri seni tanımıyor.
  - Ben sekreter değilim.
  - Aracı bölümünün müdürüsün.
  - Sadece ilgini çekmeye çalışıyorum.
  - Güzel.
  - Burada mı yaşıyorsun artık?
  - Şimdilik.
  - Görevim ne benim?
  - Seni beni düzmeye atadım.
  "Atanmak" mı?
  Kartvizit de yapıyorlar mı?
  Ya ben daha fazlasını istiyorsam?
  Ben de başkasını atarım.
  Bir ara düzgün bir randevu ayarlasak?
  Neden?
  Eğlenceli olurdu.
  Çok uzak bir galakside  Sadece senin tam bir fahişe olup olmadığını anlamaya çalışıyorum.
  Ben tam bir lanet olası fahişeyim!
  Her seferinde kendimi daha büyük belâda hissediyorum Wendy.
  - Merak etme, alışırsın.
  - Beni sadece istediğinde kollarına  -  alıyorsun ve kendimi !
  - Seks objesi gibi hissediyorsun.
  - Kesinlikle öyle.
  - Alış ve yaşa.
  - Neden kalmıyorsun?
  - Gitmem gerek.
  - Ya da ben sana gelebilirim.
  - Benim evim benim yerim Mike.
  Neden korkuyorsun?
  Bilmiyorum.
  Sanırım daha önce biraz incindim.
  Şu anda kimseyle yakınlaşmak istemiyorum.
  Diğerlerinden   farklısın Mike.
  Seni sevebilirim.
  Bunun olmasını istemiyorum.
  Tatmin oldun mu?
  Seks, seksin dışında başka bir şey olmak zorunda değil.
  - Senden aşk istemiyorum.
  - Zeki adamsın.
  Konuşabiliriz, benimle konuşabilirsin.
  Bu hoşuma gider.
  - Konuş öyleyse.
  - Kim dinliyor ki?
  Hakkında bilmek istediğim şeyler var Wendy.
  Senden hoşlanıyorum.
  Seni tanımak isterim.
  - Adımı Diliyorsun.
  - Evet.
  - Geldiğim yer !
  - New York.
  - Nereden biliyorsun?
  - Telefon faturasından.
  Bak, özel hayatımı paylaşmaktan hoşlanmam tamam mı?
  - Hayatına beni de al.
  - Hayır.
  - Öyleyse s r git.
  - Tamam.
  Yarın akşam saat 8'de.
  Buradan kurtulmam gerek.
  - Alo?
  - Benim.
  - Bridget, aramana sevindim.
  - Bir blok aşağıdaki teiefon  -  kulübesini biliyor musun?
  - Evet.
  - Numarasını al.
  Seni arayacağım.
  - Tamam ama bundan önce !
  Telefonu dinletmene izin vermeyeceğim.
  Koş.
  İş başına, iş başına.
  Harikasın.
  Bırak çalsın.
  Tamam, aç haydi.
  - Numarayı söyle.
  - 555 51 63.
  Birazdan arayacağım.
  Başla dostum.
  - Bridge, neredesin?
  - New York'a dönmem gerek.
  - Orası Oldukça sessiz.
  - Pencerenin yanına git.
  - Evet.
  Neden bana dönmüyorsun?
  - Affetme numaraları bana sökmez.
  - Parayı geri ver.
  - Para benim.
  Bana vurdun.
  - Sadece tokat attım.
  - Para benim.
  Dinle, yasalara göre yüzde doksanı benim saçmalığını unut.
  Tefeciden aldığımız 100 bin dolar şu anda 150 bin oldu.
  Üstelik bir de   peşimde özel dedektif var ve parasını istiyor.
  Pekâlâ.
  Tefeciyi ödeyeceğim.
  Dedektife de bir onluk veririm.
  - Sen kalifiye bir fahişesin.
  - Tam Clay'e göre desene.
  Telefon kulübesinde olduğunu.
  Hey, Clay.
  Orada mısın?
  Bir şey buldun mu?
  - Bölge kodunu.
  - Hangi şehirde?
  Şehir mi?
  Sığırlar ülkesinde.
  - Frank Griffith'in bürosu.
  - Frank orada mı?
  Ben Bridget.
  - Diğer hatta.
  - Umurumda değil.
  Çok acil.
  - Başka müşterilerim de var Bridget.
  - Sanırım telefon numaramı buldu.
  - Buradan gidiyorum.
  - Sakin ol.
  Ne kadar süre konuştun?
  - 25 saniye, belki daha az.
  - Yeterli bir süre değil.
  Bölge kodunu bulması için bile yeterli olmayabilir.
  Ama benim yeni bölge kodu bulmam için yeterli zamanım var.
  - Kaçakların çoğu kaçarak yaşar.
  - Frank, bunu bana yapma.
  Her bölgede yaklaşık 10 milyon telefon numarası var değil mi?
  - Evet.
  - Öyleyse sakin ol.
  Rahatla.
  - Emin misin?
  - Evet.
  Yalnız kalmak seni  -  endişelendiriyorsa, yalnız kalma.
  - Umarım haklısındır.
  KİRALIK EV
Wendy, banyoya girdiğim için üzgünüm, gerçekten.
  - Neden bu kadar hızlı yürüyorsun?
  - Bir kadının kiminle yattığı   öğrenilirse o kadın elindeki yetkileri kaybeder.
  - Saçmalık.
  - Üniversite araştırması.
  Burası öyle bir yer değil, buralarda öyle şeyler geçerli değildir.
  Kapa çeneni.
  Çek elini üzerimden.
  Sizin sorununuz ne bayım?
  Karanlık çağlardan kalma bir mağara adamı.
  Gördünüz mü?
  - Ne diyorsun?
  - Devam edecek bir nedenim  -  kalmadı diyorum.
  Kahretsin!
  - Bu benim perakende satış işim.
  Başka bir seçeneğim yok.
  Bu işin içinde olmaktan hoşlanmıyorum.
  - Kim o?
  - Doktoru görecektim.
  - İçeri gir.
  - Güzel bir ev.
  - Senin için ne yapabilirim?
  - Kilo vermem gerek.
  - Yani diyet yapmalıyım da.
  - Pekâlâ.
  Hızlı mı olsun?
  - Nasıl yani?
  - Daha önce denediğinden mi  -  g t herif?
  - Doğru ya.
  O işe yaramadı.
  Tamam, bir de şunu dene.
  - Büyüleyici bir işin var.
  - Tamam, biz devam edelim.
  - Ne diyordun?
  - Devam edecek bir nedenim  -  kalmadı.
  - Pes etmiyorsun ya?
  Masraflarımı ödemiyorsun.
  Elimde resmiyle eyalet eyalet dolaşamam.
  Bridget Gregory adında kimseyi bulacağımı sanmıyorum.
  - Belki de ismini değiştirmiştir.
  - Kesinlikle olabilir.
  İsmini öğreninceye dek elimizden hiçbir şey gelmez.
  - Buraya dönmeyi çok istiyor.
  - Belki dönmüştür bile.
  Arkadaşlarından gözlerini dört açmalarını iste.
  Onu bulursan   parayı ondan memnuniyetle geri alırım.
  - Dostum, sen büyük bir adamsın.
  - Hey, hey!
  Şunu kessen iyi olur.
  Harlan!
  - Harlan!
  - Ne var?
  Wendy Kroy.
  Adı bu.
  Sahte isim kullanacağı zaman bunu kullanır.
  - Hayal kuruyorsun dostum.
  - Hayır, hayır.
  Onu tanıyorum.
  Geriye dönebileceği küçük bir kasabaya gitti.
  New York ve geriye dönüş.
  Düşündüğü tek şey bu.
  Wendy Kroy.
  Harikasın.
  Merhaba.
  - Kötü müyüz?
  - Yediğim beş kardeşlerden.
  - Bir özürle hallederiz.
  - Özür zamanı geçti.
  Bir kadın iş yerindeki saygınlığını korumak zorundadır, bilirsin.
  Sana dokunmam hataydı ama senin de beni gaz odasına  -  göndermen hataydı.
  - Aşırı reaksiyon göstermiş.
   olabilirim.
  Yeni evimi görmek ister misin?
  - Yatağımı?
  - Birbirimiz için seks partnerinden   daha fazlası olacaktık.
  Arkadaş olacağımızı sanıyordum.
  - Ne gibi?
  - Konuşmak, paylaşmak, sıcakla   soğuk arasındaki şey neyse o işte.
  - Sana güvenebilir mıynn?
  - Güvenebileceğini biliyorsun.
  Tamam, başlıyorum.
  Biri bir milyon dolar çaldı ve bunun üzerine !
  İşte ben de Dundan bahsediyorum.
  Kendini ifade etmekten korkuyorsun.
  Bana bilmek istediğim şeyleri anlat.
  Seni Beston'a getiren nedenden  -  bahset.
  - Bilmiyorum Mike.
  Madem o   kadar bilgilisin beni Boston'a neyin getirdiğini sen söyle.
  - Neden benden bahsetmiyoruz?
  - Güzel.
  Poliçe tavsiyelerinde bulunurum.
  İşim gereği çeşitli insanlarla   tanışır ve konuşurum, bazıları benden bilgi almaktan mutluluk   duyar, bazıları ise korkudan ölür.
  Arabaları çalınır, çocuklarının   ameliyatı başarısız geçer.
  Ayrıca bana kimseye anlatmadıkları   şeyleri anlatırlar.
  Çok samimi bir işim var.
  - Çok sıkıcı.
  - Hayır Wendy, samimi.
  Geçen gün kocası araba kazasında ölen bir kadınla konuştum.
  Geriye 50 bin dolar bıraktı.
  Kadın, "Bu kadar para bırakacağını   bilseydim yıllar önce onu ben öldürürdüm" dedi.
  Başına gelen   en iyi şeyin bu olduğunu söyledi.
  O kadınla yaklaşık 20 dakika   konuştum ve onu seni tanıdığımdan daha iyi tanıyorum.
  - Kocası oldukça comertmiş.
  - Aslına bakarsan o  çocuğunun   tekiydi.
  Kredi raporundan anladım.
  Kredi raporundan bir şey anlayamazsın.
  - Pek çok şey anlayabilirsin.
  - Ne gibi?
  Yetki verdiği 3 ek kredi kartı vardı ve hiçbirinin yetkisi karısının  -  üzerine değildi.
  - Başka?
  Gettoda oturuyorlardı ama şehirde adamın adına bir apartman dairesi  -  var.
  - Demek kadın ölmesini istedi?
  - Sonunun öyle olmasına seviniyor.
  - Kadını aldatıyordu, kredi kartı  -  raporlarından anlaşılabilir.
  - Aynen öyle.
  - Bir liste yapabilirsin.
  - Liste mi?
  Görünüşe bakılırsa yeni müşteri bulmak için telefon fihristini  -  kullanacaklardı.
  Zaman kaybı.
  - Neden?
  Telefon fihristleri rastgele hazırlanır.
  Ürününü satmak için bir liste  -  yapman gerekir.
  - Ne tür bir liste yapmaya çalışıyoruz?
  - Karısını aldatan kocaların listesini.
  - Aldatan kocaları neden listelemek  -  istiyorsun?
  - Karılarına ihbar etmek için.
  - Cinayet için.
  - Cinayet ha?
  Çok hoş.
  Müşterin kocasının ölmesini istediğini söyledi değil mi?
  - Yanı başkaları da olmalı.
  - Ve bunu onlara satacak mısın?
  Deneyeceğim, işte.
  Karısı ve kızları dışında başka kadınların   harcamalarını üstlenen erkekler listesi.
  Bir evleri var ve   aynı şehirde kiralık bir evleri daha var.
  - Koca bir liste.
  - Öyle.
  Vasiyetleri olmayan ve çeyrek milyonluk poliçe sahibi olanları  -  listele.
  - Neden?
  Çok yönlü olduğu için.
  Ne kadar?
  Çeyrek milyon mu?
  Tamamdır.
  244 isim.
  - Birinci ismi çevir.
  - Anlayamadım?
  Çevir haydi.
  Yapabilecek miyim görmek istiyorum.
  Adam evde.
  Sıradaki.
  - Bay Winsinc'le görüşebilir miyim?
  - Saatin kaç olduğunu   biliyor musunuz siz?
  Onu uyandırdım.
  Geç oldu.
  Başka eyaletten birini ara.
  Bay Samuel Ranford'la görüşebilir miyim, lütfen?
  - Şu anda evde değil.
  - Öyle mi?
  Sanırım Bayan Sally Lindall'la görüşüyorum.
  Kredi kartını  -  kullanmaya yetkili kişi değil mi?
  - Ben karısıyım ve kredi kartını  -  kullanmaya yetkili değilim.
  - Affedersiniz Bayan Ranford.
  Lütfen ağlamayın bayan.
  İyi bir açıklaması olduğuna eminim.
  Demek daha önce de yaptı.
  Bu işten kolayca sıyrılmasına izin vermemelisiniz.
  Bir arkadaşım kocasına iyi bir ceza verdi.
  Kocasını öldürttü.
  Evet, bu tür konularda uzmanlaşmış kişiler var.
  Tabii riskleri var ama pek çok yararı da var.
  Hayat sigortası var mı?
  Doğru insanlarla bağlantı kurmanızı sağlayabilirim ama bu konuda   ciddi olduğunuzu bilmem gerek.
  Kesin kararlı olmalısınız.
  Bayan Ranford, şaka yaptığımı biliyorsunuz öyle değil mi?
  Öfkenizi bastırın.
  Eve döndüğünde hayalarına sıkı bir tekme atın.
  İyi geceler.
  Şimdi sıra sende.
  - Hayır sağ ol.
  Bu senin oyunun.
  - Bizim oyunumuz.
  Seksten daha   fazla şeyler paylaşmak istediğini söylemiştin.
  - İstiyorum.
  - Galiba eğlenmek istemiyorsun.
  - Sen buna eğlence mi diyorsun?
  - İnsanların aklını karıştırıyoruz.
  - Daha sonra benim eve gideriz.
  - Senin evine mi?
  "Benim evim benim yerim" demiştin.
  - Şimdi daha büyük bir yere sahibim.
  - Sen hastasın.
  Gerçekten hastasın.
  Bana karından bahset.
  - Evli olduğumu nereden bildin?
  - Bilmedim.
  İyi numara.
  Pek fazla bir şey yok.
  Buffalo'da yaşarken evlendim.
  Birdenbire şehvetle verilen kararlandan mıydı?
  - Öyle de denebilir.
  - Onun fikri miydi?
  Düzüşürken mi söyledi?
  - Adı neydi?
  - Trish.
  - Neyin kısaltması?
  - Bilmiyorum.
  Güzel mi?
  - Konuşmak istediğini zannediyordum.
  - Trish'ten mi bahsedeyim?
  Trish bir hataydı.
  Besten'lı çocuk Buffalo'ya taşınır   yalnız kalır.
  Kızla tanışır.
  Büyük hata yapar.
  Utanılacak bir şey yok.
  Sadece biraz daha heyecan, macera istedim.
  Yakın zamana dek tek istediğim, bu kasabadan def olup gitmekti.
  - "Yakın zamana dek"?
  - Aynen öyle dedim.
  Yakın zamana dek.
  Yakın zamanda ne oldu peki?
  Yakın zamanda ne oldu?
  - Ne oldu, Mike?
  - Biraz yalnız kalabilir miyim?
  - Bana ne olduğunu söyle.
  - "Sen" oldun, tamam mı?
  - Bende özel olan ne var?
  - Uzaktaydın.
  Geldin ve beni seçtin.
  - Yani?
   - Yani haklıymışım.
  Ben bu kasabayı aşıyorum.
  - O zaman sorun ne?
  - Bana, benden üstün olduğunu   hatırlatıp duruyorsun.
  - Günaydın Allison.
  - Zenci bir adam sizi görmeye geldi.
  - Ne istiyormuş?
  - Söylemedi.
  Ama zenciydi.
  Zenci adamı söyledin mi?
  - Frank Griffith lütfen.
  - Şu anda burada değil.
  - Bir notunuz var mı?
  - Hayır yok.
  - Biri peşinde mi dedin?
  - Kapıyı kilitledin mi?
  - Evet.
  - Bir daha kontrol et.
  - Kapı kilitli.
  - Peki ya üstteki kilit?
  - Kontrol et Mike.
  - Wendy, hepsi kilitli tamam mı?
  Kilitli.
  Biri neden seni takip etsin ki?
  - Bugün bir satış daha yaptım.
  - Satış mı?
  Hani o gece senin ofisinden yaptığımız satışlardan.
  Wendy, insanlara cinayet satarak eğlenmek istiyorsan benim için  -  sakıncası yok.
  İlgilenmiyorum.
  - Evet ama sensiz gerçekleştiremem.
  Doğru dürüst yaşayacaksak satış yapmamız gerek.
  Lance Collierd.
  Finans danışmanı.
  Emekli.
  Miami dışında yaşıyor.
  Ayrıca kiralık bir apartman dairesi ve birkaç kredi kartı var.
  Karısı Mary Beth'e sadık.
  Tek bir açıdan.
  Dövebildiği tek kişi karısı.
  Kadının paraya ihtiyacı yok ama yediği onca dayaktan dolayı  -  adamın ölmesini istiyor.
  - Sen delisin.
  Küçük bir araştırma yaptım ve diğer şirketteki poliçelerinin müşterek  -  olduğunu öğrendim.
  - Başka bir şirketin bilgilerine  -  girdin.
  - İyi haber şu.
  Kurbanımızın   Interstate şirketiyle bir ilgisi yok.
  Yani bizimle bağlantı kurulamaz.
  Wendy, yardıma ihtiyacın var.
  Bir süreliğine dışarı çıkacağım.
  Geceyi burada geçirmek istersen  -  sakıncası yok.
  - Konuş benimle.
  - Bataktasın.
  - Adam bunu hak ediyor.
  Zavallı karısını düşünsene.
  - New York'u neden terk ettiğimi biliyor musun?
   - Evet.
  Aklımı karıştırmak için.
  Yılda 20 bin dolar hiçbir şey değil.
  Evden çıkmaya korkuyorsan   bununla başa çıkmanın bir yolunu bulman gerek.
  Hayvan gibi yaşamayacağım.
  Benimle gelmeni istiyorum.
  Gerçekten istiyor musun?
  Bunu yapmak için birini öldürmem mi  -  gerekiyor?
  - Birlikte yapabiliriz.
  Wendy, belki de kasaba ahlâkı aldığım içindir ama ben cinayet  -  işlemem.
  - Beni sevseydin?
  Biraz uyu.
  - Nereye gidiyorsun?
  - Hokey oynamaya.
  - Seninle geliyorum.
  - Hayır.
  - Beni burada tek başıma mı bırakacaksın?
   - Evet.
  Mike, bekle.
  Mike!
  Korkuyorum.
  Küçük bir gezintiye çıkalım.
  - Clay nasıl?
  - Kızgın.
  Paramızı istiyoruz.
  - Sen de mi istiyorsun?
  - Tuhaf ve komik.
  - Beklenmedik ihtiyaçların için ha?
  - Toplamın yüzde ellisi.
  Neden Clay'in payından almıyorsun?
  - Profesyonellik.
  - Benimle yapılan bir paylaşım  -  zevktir.
  - Bayan, bu kadar eğlence yeter.
  Ne kadar harcadıysanız harcadınız.
  Ama artık bitti.
  - Sertleşiyor musun?
  - Mecbur kalırsam.
  - Parayı bu akşam veremem.
  - Nerede?
  - Bankada.
  - Hesap raporunu göster.
  Hesap raporu yok.
  Ama 800 bin dolara oldukça iyi faiz veriyorlar.
  Tahmin ederim.
  İlk telefon kulübesinin önüne çek.
  Sanırım arabadan çıkarken bunları almayı unutacağımı sandın.
  - Öyle.
  - Ve sanırım para evinde.
  - Öyle.
  - Ne kadar kaldı?
  - Birkaç yüz bin kadar.
  - Oldukça iyi.
  Haydi gidelim.
  Ya benim de paraya ihtiyacım varsa.
  Bana da biraz bırakabilirsin.
  - Ne kadar?
  - Yüz bin.
  O kadarını harcayabilirim.
  BU ARACIN ŞOFÖR MAHALLİNDE   HAVA YASTIĞI VARDIR.
  Neden burada yaşıyorsun ki?
  Bugün sigara almak için bir dükkâna   girdim, tezgâhın üzerinde ördekler vardı.
  Sanki daha önce insan   görmemiş gibi bakıyorlar.
  Bu insanlar topraktan mı yetişiyor?
  - Bilemiyorum.
  - Senin gibilerine alışkın değiller.
  - Bilirsin, büyüklüğü.
  - Beyaz kadınlarla ilgili  -  söylenenler doğru mu?
  - Ne gibi?
  - K çlarının olmadığı söylenir.
  - Gerçekten merak ediyorum.
  - Haydi göster.
  - S r git, sür haydi.
  - Affedersin.
  - Ne için?
  - Küçük olduğunu bilmiyordum.
  - Bu oyunu oynamayacağım.
  Bu yüzden mi büyük silah taşıyorsun?
  Aklımı karıştırmaya çalışman da işe yaramayacak.
  Çok dokunaklı.
  Karının anlayışlı olduğuna eminim.
  Aramızdaki bu ilişkiye nasıl bir son verebiliriz, söylesene.
  Bana göstererek.
  Haydi göster.
  - Ben de sana k çımı gösteririm.
  - Senin kemikli k çını görmek  -  istediğimi de nereden çıkardın?
  - Göster haydi.
  - Sen göster.
  - Ben araba kullanıyorum, önce sen.
  Hayır, önce sen.
  Gösterirsem çeneni kapatacak mısın?
  - Dilimin tutulacağından eminim.
  - İnanamıyorum.
  Kahretsin.
  İşte.
  Mutlu musun?
  Ne yapıyorsun sen?
  Gelişmelerden kocanızın haberdar olmaması için elimden geleni   yapacağım.
  Teşekkür ederim.
  Minnettar kalırım.
  Sormam gereken bir soru daha var.
  Özel olarak merak ettiğim için değil.
  Yanınızdaki adamın pantolonu biraz sıyrılmıştı.
  Yoldan çıkmadan önce  -  neler olduğunu anlatabilir misiniz?
  - Daha önce söylediğim gibi   kocamla bağlantı kurmamı istedi.
  Tabii ben reddettim.
  Ve bilirsiniz !
  - Küfür etmeye başladı.
  - Tıpkı filmlerdeki gibi.
  Kesinlikle öyle.
  Ufak tefek şeyler hatırlıyorum ama daha sonra   şeyiyle bana !
  Bilirsiniz.
  Büyük.
  İşiniz bittiğinde sizi görmek isteyen biri daha var.
  Neyse, zaten işim bitti!
  Teşekkür ederim.
  İyi misin?
  - Hokey nasıldı?
  - Seni bırakıp gittiğim için çok   üzgünüm.
  Wendy, beni çok korkutmuştun.
  Söylediğin şeyler  - Ciddi değildin.
  Değil mi?
  - Sen ne dersin?
  - Seni anlamıyorum.
  - Çaba gösteriyor musun?
  - Çekip gittiğim için çok üzgünüm.
  - Mike, önerdiğim şeyi sadece   bizim için önerdim.
  Bu işte kaybeden tek kişi karısını döven   ve aldatan yaşlı p ç kurusu olacak.
  - Cinayetten bahsediyorsun.
  - Evet, ne olmuş?
  Tabii, affedersin.
  - On Emir'den biri buydu, değil mi?
  - Söylediklerini düşün.
  Lütfen.
  Seni rahatsız eden şey kişisel riskten çok cinayetin  -  ahlaki boyutu mu?
  - Cinayet yanlış bir harekettir.
  Evet.
  Başkan da öyle diyor.
  Sana bir soru soracağım.
  Lance Collierd'ın öldüğünü öğrensen katili adalete teslim  -  etmek için hayatını harcar miydin?
  - Hayır.
  - Cenazesine gider miydin?
  - Muhtemelen hayır.
  - Onun için üzülür müydün?
  - Hayır ve konumuz bu değil.
  Senden gerçekten hoşlanıyorum Mike.
  Ama sonsuza dek burada  -  yaşayamam.
  - Ne demek bu?
  - Nereye gidiyorsun?
  - Evde yemek yapacağım.
  Doktorlardan izin aldın mı?
  Seni taburcu edecekler mi?
  Hep kurallara uyuyorsun Mike.
  - Seninle gelmemi ister misin?
  - Hayır.
  Emin misin?
  - İyi misin?
  - İyiyim.
  Bak, şimdi eve gidiyorum.
  Bir şeye ihtiyacın olursa beni ara, tamam mı?
  - Alo?
  - Bil bakalım kim arıyor Clay?
  Merhaba.
  Çok tehlikelisin.
  Polisler Harlan'ın benim adıma çalışıp   çalışmadığını teyit etmek için aradılar.
  Eğer beni ele verirsen   seni de beraberimde götüreceğimi biliyorsundur herhalde.
  - Biliyorum.
  - Pencereden dışarı bak.
  O kişi Harlan'ın yerine geldi.
  Oralı.
  Adı Bert.
  Sana zarar vermez.
  Bunun için bir New Yorklu'ya ihtiyacım var.
  O sadece izini  -  kaybetmememi sağlayacak.
  - Çok profesyonel biri.
  Şimdi bunu boş verelim.
  Seni burada bekleyen güzel ve sıcak  -  bir boşanma davası var.
  - Paranın yarısını istiyorum.
  - Hiç şansın yok, kaltak!
  - Bana öyle deme.
  İstediğimi derim.
  Vahşi olarak tanınan bir adamdan 100 bin   papel borç aldım.
  Her hafta ona olan borcum artıyor.
  Haftada   10 bin dolar faiz işliyor.
  Ödemeyi yapamadığım süre içinde   insanın parmaklarıyla ilgili çok komik bir oyun oynuyor.
  Paranın yüzde ellisini vermek üzere özel bir dedektif tuttum.
  Ama artık senin nerede yaşadığını bildiğime göre paramı son   kuruşuna kadar harcayıp senden alacağım ve eğlence olsun diye   seni son nefesine kadar becereceğim.
  Tamam.
  Bu hafta göndereceğim.
  Bu hafta 10 bin dolar, hayır   15 bin dolar göndereceğim.
  Böylece ben buradaki işleri   toparlarken sen de hayatına çeki düzen verirsin.
  - Kulağa ilginç geliyor.
  - Döndüğümde sana parayı   vereceğim, belki o zaman biraz daha cömert oluruz.
  - K çından ayrılmayacağım.
  - Elbette.
  Bana güvendiğini bilirim.
  Ve hâlâ seni içsel olarak arzuluyorum.
  - Clay.
  - Bridge.
  Bunu neden yaptın?
  - Bilmiyorum, bana tokat attın.
  - Bu sadece bir mazeret.
  Haklı olabilirsin ama ben de seni tokatlamak zorundayım.
  Anlaştık.
  Hem de fena tokatlayacagım.
  - Evet, hâlâ buradayım.
  - Biletinize adınızı yazmalıyım.
  Ne demek oluyor bu?
  Miami'ye gidiyorum Irak'a değil.
  - Yönetmelik böyle.
  - Peki pilotun adı ne?
  - Bunu size söyleyemem.
  - Anlıyorum.
  Benim adımı   sorabilirsin ama ben uçağı kimin uçuracağını öğrenemem öyle mi?
  Bir sorayım efendim.
  Bekler misiniz?
  Evet, beklerim.
  İşinden alıkoymuyorum ya?
  - Bir daha kapıyı çalmadan girme.
  - Affedersin, telefonda olduğunu   gördüm ama rahatsız etmek istemedim.
  - Ne kadar süredir oradaydın?
  - Az önce geldim.
  - Bir yere mi gidiyorsun?
  - Evet.
  - New York'a mı?
  - Evet.
  - Tamamen mi dönüyorsun?
  - Hayır.
  Hafta sonu için.
  Olanlardan sonra bir süreliğine buradan uzaklaşmak istedim.
  Merhaba Bert.
  Bütün gün boyunca burada oturdun, acıkmış olabilirsin   diye düşündüm ve sana kurabiye yaptım.
  Bunu yemek ya da yememek sana bağlı.
  Beni Buffalo'ya götürün.
  Kahretsin!
  Kocasının adı Mike Swale.
  Sanırım 6 ay önce evlendiler.
  Bunun için teşekkür ederim.
  Umarım bu işinize yarar.
  Trish?
  Merhaba, ben Jeanne Willpick.
  Ev satın alma fonundan  -  aramıştım hatırladın mı?
  - Tabii.
  İçeri girsene.
  - Sabahlığına bayıldım.
  - Teşekkür ederim tatlım.
  Gidelim.
  - Hey Ray.
  - Hey Michael.
  - Bira ister misin?
  - Harika olur.
  Sağ ol.
  - Hayat nasıl gidiyor?
  - Gayet iyi.
  - Birinin ona söylemesi gerek.
  - Öyle mi dersin?
  - Evet.
  Ciddiyim.
  Söyle ona.
  - Tamam.
  - Hey Mike nasılsın?
  - Hey Chris, iyiyim.
  Sen nasılsın?
  - İyidir.
  - Benden bir içki verir misin?
  - Ne isterse.
  - Bir viski alabilir miyim dostum?
  - O bayanla hâlâ görüşüyor musun?
  - Evet.
  Geçen halta onunla dışarıda karşılaştım.
  Bana bir şey  -  sormak istediğini söyledi.
  - Konuya gel.
  Sırrını bilmek istediğini söyledi.
  "Michael'ın bilmemi istediği son  -  şey nedir" diye sordu.
  - Ona ne dedin?
  Hiçbir şey.
  Sen benim dostumsun.
  Ayrıca Buffalo'yla ilgili ne   biliyorum ki?
  Shep'e karından bahsetmişsin, o kadar.
  Bu kadar mı?
  Aletimi tuttu ve öpmek istediğini söyledi.
  Mike!
  - Yalan söylediğini söyle Chris.
  - Yalan söylemiyorum.
  Tamam dostum, ona asıldım ama bana yüz vermedi.
  Yüzünü temizle.
  Korkmayın.
  Bu sadece bir makine!
  Hey, benim.
  Seçilmiş becerici çocuk.
  Şehir dışında olduğunu   biliyorum ama sadece sesini duymak istedim.
  Seni seviyorum.
  Ciddiyim.
  Senin de aynı şeyi hissettiğinden   seni sevdiğinden eminim.
  Buraya ilk geldiğinde aradığım   kışı olduğunu düşünmüştüm.
  Gerçekten.
  Burada kalamayacaktın.
  Buffalo'da olanlardan sonra kendime güvenemedim.
  Tek başına   olamayacaktım sanki.
  Beston dışında sanki tüm yargılarımı  -  kaybetmiştim.
  - Öyle görünüyor.
  Burada benimle olduğun süre içinde beni sevdiğine inanmaya çalıştım.
  Ama sen sanki bir çeşit deney yapıyormuşuz gibi davrandın.
  New York'ta yaşamaktan bahsedip duruyorsun.
  Ortadan kaybolmana   ne kadar var?
  Bir gün "Nereye gitti?
 " diye öylece kalacağım.
  Beni sevdiğini bilseydim Wendy !
  Bunları dinlemene izin veremem.
  Dinlemene izin veremem.
  Merhaba.
  Nedir bu?
  Wendy, New York'a gitmedin.
  Miami'ye neden gittin?
  Neden?
  Lance Collierd'ı buldun mu?
  Lance Collierd'ı öldürdün mü?
  Bana yanıldığımı söyle.
  Öldürdün mü?
  - Beni ele verecek misin?
  - Vermezsem suç ortağın olmuş  -  olurum.
  - Gammazcının tekisin.
  Bunu bizim için yaptım Mike.
  Beni rahatsız eden şey senin tavrın.
  - Tavrım mı?
  - Evet.
  Sevgilimden iyi ya da kötü   günde destek olmasını beklerim.
  O p ç kurusunu öldürdüm.
  - Aynısını bir kez daha yapardım.
  - Öyle mi?
  - Bunu hak etti.
  - Wendy, kimse !
  Lütfen bana taşra ahlâkından bahsedip canımı sıkma.
  Dünya Lance Collierd olmaksızın daha güzel.
  Onunla geçirdiğim   10 dakika içinde bunu 20 kez kanıtladı.
  - Bayan Collierd da öyle düşünüyor.
  - İsa aşkına!
  İşte kahrolası kanıtın.
  Üzerinde parmak izlerim var.
  Hatta belki de   bir ödül bile alabilirsin ha!
  S r git buradan.
  - Beni sevdiğini sanmıştım.
  - Bunu asla söylemedim.
  Seni o  çocuğu!
  İç çamaşırı çekmecemi de mi karıştırıyorsun?
  Her şeyi bildiğini sanıyorsun değil mi?
  Hayır, bilmiyorsun.
  - Hepimizin bir Buffalo kızı vardır.
  - Cinayet işledin.
  Daha büyük bir hayat diliyorsun ama uğruna öldürecek hiçbir   şeyin yok.
  Aciz insanlar için de bir yer var.
  Adı Beston.
  Defol git.
  Kahrolası gömleğini de al.
  - Evet?
  - Birkaç sorum var.
  Florida'daki adam, karısını gerçekten dövüyor muydu?
  - Boksör torbası gibi, taşralı çocuk.
  - Sadece kabullenmeye çalışıyorum.
  Seni gerçekten geri kazanmak istiyorum.
  Buradan gidiyorum Mike.
  Lotoyu ben kazandım.
  - New York'a gidiyorum.
  - Seninle gelebilirim.
  Hayır.
  Bir kadına kendini gidiş bileti olarak hissettirirsin.
  - Öyle değil.
  - Kendi yoluna git Mike.
  - Ne istiyorsun?
  - Senin teklif ettiğin hiçbir şeyi, Dene beni.
  - İlişkimiz eşit olacak.
  - Tamam.
  Bu taahhüt anlamına gelir.
  Ben taahhüt ettiğim şeyi yaptım  -  ama sen yapmadın.
  - Haydi, cinayet !
  - Cinayet taahhüt mü oluyor?
  - Evet.
  Ben yaptım sen yapmadın.
  Güzel.
  Tamam.
  Kimi öldürmemi istiyorsun?
  New York'ta yaşayan Chaill adında bir adamı.
  Adam büyük bir   arazinin vergileriyle ilgili dalavere yaptı.
  Sonra da beklemeye geçti.
  Eğer adam uyanmazsa Chaill arazinin sahibi olacak.
  Geçen hafta ne yaptı biliyor musun?
  Sokakta yürüyen yaşlı bir kadına   sıkı Dır tekme attı.
  Acımasız biri.
  - Sen ciddisin.
  - Doğal olmayan bir nedenle   ölürse karısına 10 milyon dolar kalacak.
  Üçünü bize vermeyi  -  taahhüt etti.
  - Onu aradın mı?
  Evet.
  Daha önce de telefonla bir takım şeyler satın aldığını söyledi.
  Bu işi mantıklı göstermeye çalışıyorsun.
  Zaten mantıklı.
  Sen, ben, üç milyon papel.
  New York.
  - Mantıklı.
  - Senin için ne zaman bitecek?
  Chaill'i halledip, durumumuzu eşitledikten sonra.
  Senin gibi olmak için seninle olmak istemediğimi şimdi fark ettim.
  Kalk kucağımdan.
  "Sevgili Mike, Interstate Şirketi'nde bir iş buldum.
  Yakında Beston'a   taşınacağım.
 " "Sevgili Mike, Interstate Şirketi'nde bir iş buldum.
  Yakında Beston'a   taşınacağım.
  Kimsenin küçük sırrımızı bilmesi gerekmez.
  Sadece sana yakın olmak istiyorum.
  Trish.
 " Yapacağım.
  P ç kurusunu öldüreceğim ama bir şey var.
  - Nedir?
  - Beston'a bir saniyeliğine bile   dönmeyeceğim.
  Tamam mı?
  Adamı hallederiz, sonra bir yere yerleşir ve her şeyi  -  ardımızda bırakırız tamam mı?
  - Fikrini değiştiren şey nedir?
  Birlikte bir hayatımız olacak Wendy.
  New York'ta, yalnız ikimiz.
  Beston Polis Departmanı Ben Memur Luis.
  - Merhaba.
  Polis?
  - Evet bayan?
  Adım Bayan Neph, 313 Square Yolu'ndan arıyorum.
  Dışarıda tuhaf bir adam var.
  Şeyini, yani şeyini dört yaşındaki  -  kızıma göstermeye kalkışmış.
  - Hâlâ dışarıda mı?
   - Evet.
  Üç dakika içinde bir ekip gönderiyoruz.
  Tamam.
  Acele edin.
  Teşekkür ederim.
  Bayım?
  Lütfen dışarı çıkın.
  Lütfen arabadan çıkın.
  - Neden?
  - Ellerinizi arabanın üzerine koyun.
  Neler oluyor?
  Ben çalışıyorum.
  Ne yapıyorsunuz?
  Hey, kadın gidiyor.
  Bu benim işim.
  Gidiyor.
  - Listeni bana ver.
  - Neden?
  Üzerinde taşımak istemezsin.
  Nasılsa ezberledin değil mi?
  Başla haydi.
  Liman idaresine vardığımda direk olarak dışarı çıkacağım, bir taksi   bulacağım ve kimseyle konuşmayacağım.
  Taksiden beni Broadway'e, 120 Fits Caddesi'ne götürmesini isteyeceğim   ve Chaill'in apartmanını bulacağım.
  Saat 11'e dek, kız   arkadaşı evden ayrılıncaya kadar bekleyeceğim.
  Sonra ışıkların   sönmesini bekleyeceğim.
  Uyuduğundan emin olmak için   yarım saat daha bekleyeceğim.
  İçeri girmeden önce dört şeyi   kontrol edeceğim.
  Silahı, bıçağı, bandanayı ve el fenerini.
  Anahtarları da.
  Bina, daire ve kapıcı anahtarlarını.
  Merdivenlerden yukarı çıkacağım.
  Daire kapısını açacağım, içeri   girip kapıyı kapatacağım ve kilitleyeceğim.
  Onu bulacağım.
  Silahı gördüğünden emin olacağım ve tek kelime etmemesini  -  söyleyeceğim.
  - Konuşacak olursa yumruk at.
  Perdelerden biri açıksa kapatacağım.
  Işıkları açacağım ve ona evi   soymak için orada olduğumu söyleyeceğim.
  Onu bir sandalyeye   oturtacağım ve kendisini sandalyeye kelepçelemesini   söyleyeceğim.
  Sol elini, sağ elini, sol bacağını ve sağ bacağını.
  Kelepçelerin kilit sesini duyduğumdan emin olacağım.
  Sonra ağzını açmasını söyleyeceğim ve sıkıca bağlayacağım.
  Sonra kalasına silahla vuracağım ve ölünceye kadar   bıçaklayacağım.
  - Devam et.
  - Son kez etrafıma bakacağım.
  Işıkları kapatacağım.
  Kapının kilidini açıp çıkacağım ve kapıyı   kapatacağım ve kilitleyeceğim.
  Işıkları neden kapatmam gerekiyor?
  Polis psikolojisi.
  Nahoş bir olayın bitimi olarak.
  Nahoş bir olay.
  Bu işi yapmaya hazırsın değil mi?
  - Buraya evi soymaya geldim.
  - Ben de seni yeni dekoratör sandım.
  Kapa çeneni ve söylediklerimi yap.
  Kalk haydi, kalk.
  Peki efendim.
  Konsantrasyonunu bozmak istemem.
  - Şimdi ne yapacağım?
  - Elindeki kelepçeleri ayaklarındaki  -  kelepçelere bağla.
  - Çok rahat olacağım.
  Çeneni kapatmanı söyledim.
  - Şimdi?
  - Ağzını bağlayacağım.
  Eşyaların yerini nasıl söyleyeceğim?
  Bağırıyor muyum?
  Silahın var ve   seninle işbirliği yapıyorum.
  Ağzımı bağlamayı boş ver.
  - Bu önemli.
  - Kitapta mı okudun?
  Bak evlat, hiç de uyuşturucu kullanmış bir halin yok.
  Ben reçete yazarım, kazandığım para tefeciye gider.
  Ecza dolabımda ilaçtan başka bir şey yok.
  Burada istediğin şeyi  -  bulamazsın.
  - Senin ilaçlarınla ilgilenmiyorum.
  Buraya tesadüfen mi geldin?
  Harika.
  Yan dairede oturan adam tatile gitti.
  Karımın mücevherleri var.
  Tamam, pekala.
  Hey, ne yapıyorsun sen?
  Yapamıyorum Wendy, yapamıyorum.
  Wendy!
  Hey, dur orada ahbap!
  Dur dedim!
  - Çabuk konuş.
  - O benim karım.
  Adı Bridget.
  Sen onu Wendy Kroy olarak tanıyorsun.
  Benden bir servet çaldı.
  Üstelik parayı bana çaldırdı.
  Ama asla pes etmeyecek gibi görünüyor.
  Fakat New York'a   önce benimle görüşmeksizin geliyor ve işte o zaman ortaya   sen çıkıyorsun.
  Seni kiraladı ve !
  Bir dakika, kahretsin!
  Demek ona âşıksın.
  Çok mantıklı, onun gibi herif beceren bir kadın   için doğru bir mantık.
  Konuşmaya devam et, devam et.
  - Gerisini kendin çözümlemelisin.
  - Gerçekten onun kocası mısın?
  - Sana kim olduğumu söyledi?
  - Avukat olduğunu.
  - İnandın mı?
  - Posta kutusunda öyle yazıyor.
  - Sen delisin.
  - Öyle, posta kutusunda Chaill  -  yazıyor.
  - Burada başka bir şey daha !
  O burada.
  New York'ta.
  Posta kutusundaki ismi değiştirmiş olmalı.
  Şimdiyse sana sözde müthiş bir ahlâk oyunu oynamaya kalkışmış  -  ama gerçekler hiç hoşuna gitmez.
  - Sen neden bahsediyorsun?
  Chaill'i öldürmem gerekiyordu.
  Ama o benim.
  Sonra cinayet için  -  kancayı sana taktı.
  - Hiç sanmam.
  Sana yalan söylemez değil mi?
  İnkâr ediyorsun.
  Tamam.
  Sana Chaill'den hiç bahsetti mi?
  Adamın evinde onunla çektirdiği bir resim var.
  Oldukça iyi hazırlanmış  -  bir oyun, öyle değil mi?
  - Çeneni kapatır mısın sen?
  - Kapa çeneni ve bırak da düşüneyim.
  - Acele etme.
  Muhtemelen polisleri   seni yakalamaları için buraya alarma geçirmiştir.
  Hayır, önce beni geberttiğini anlaması gerek.
  Ona işaret vereceksin.
  Nasıl?
  - Daha sonra onu arayacağım.
  - O Beston'da değil kovboy.
  Merhaba Bridget.
  Demek bana kocanı öldürtecektin?
  - Evet.
  - Sonra da polise gidecektin.
  - Hayır gitmeyeceğim.
  - Yalan.
  Polislere benimle barışmak için döndüğünü söyleyecekti.
  - Bavulu orada.
  - Kapa çeneni Clay.
  Sen kıskanç erkek arkadaşısın.
  Harika bir fikirdi Bridge ama   sanırım Mike bunu yutmadı.
  Ne dersin?
  Oyun geri mi tepti?
  - Anahtar kimde?
  - Bende.
  Kahretsin!
  Çok komik Bridge.
  Parayı alamayacağın bir yere   koyabilir ve geri alabilirdim.
  Sen komik bir kadınsın.
  Bebeğim sen azgın bir rahibesin.
  Ne diyorsun Bridge?
  Evli kalmak istiyor musun?
  Wendy!
  Ne yapıyorsun?
  Aman Tanrım!
  - Şimdi bir geleceğimiz var.
  - Sen insan değilsin.
  Bunu bizim için yaptım Mike.
  Ama o bunu bilemezdi.
  - Ne?
  - Bu bir oyun.
  Eve zorla girdin.
  - Kocamı öldürdün ve beni bekledin.
  - Beni öldürmeyeceksin.
  Eğer usulüne uygun yapmazsam sen de beni öldürmeyeceksin.
  Çekil üzerimden.
  Seni öldürmediğim için şanslısın.
  Şanslısın.
  - Bana tecavüz et Mike.
  - Hapse gireceksin.
  Hapse gireceksin.
  Trish Beston'a gelmeyecekti Mike.
  - Ne dedin sen?
   - Bana bir erkekle hiç yatmadığını söylemeliydin.
  Çok çılgın bir gece geçirmiş olmalısınız, sen fark edene  - Kes!
   - Boğazının üstündekinin bir klitoris olduğunu mu zannetmiştin yoksa?
  Sen bir erkekle evlendin, ibne çiftçi.
  Sözlerine dikkat et!
  Ben Trish'im!
  Bana tecavüz et!
  - Kes sesini!
  - Bana tecavüz et!
  Tecavüz mü edeyim?
  Oyun mu oynamak istiyorsun?
  - 911.
  - Ne yapıyorsun?
  İstediğin şey bu mu?
  Tecavüz etmemi mi istiyorsun?
  - Seni pis o pu.
  - Bayan?
  Adresinizi hemen  -  belirliyorum.
  - Hoşuna gidiyor mu?
  - Tecavüz etmemi istemiyor muydun?
  - Kocamı öldürdün.
  Haklısın, çok haklısın.
  - Kocamı öldürdün.
  - Çok haklısın, onu öldürdüm.
  Pekâlâ bayan, adresinizi belirledim.
  Şu anda bir araba hemen yola çıktı.
  - Ben Trish'im.
  - Trish misin?
  İstediğin şey bu mu?
  Hoşuna gidiyor mu?
  - Merhaba Mike.
  - Ne buldun?
  Lance Collierd yaşıyor.
  Anlattığın adam o ama ölmemiş.
  Yani tıpkı Dana anlattığı gibi kocasının parasını çalmış.
  Ama kocası şikayet etmek üzere yetkili makamlara başvurmamış.
  Savunma avukatının dava dosyası şöyle Mike.
  Adamın dairesine elinde bir silah ve bıçakla giriyorsun.
  İtiraf etmemiş olsan bile bu cinayete teşebbüs anlamına gelir.
  Karısı orada, senin kız arkadaşın.
  Bu da tahrik edici unsur.
  Üstelik polis teybinde tecavüzün yanı sıra ölümcül tehditlerinin  -  kayıtları var.
  - Ama anahtarlar, evin anahtarlarını  -  bana kendisi verdi.
  - Anahtarların aynısını istediğin   zaman yaptırabileceğine dair bir iddiası var.
  O anahtarların üzerinde senin parmak izinden başka iz yok.
  - Göz yaşartıcı sprey onun.
  - Sana inanıyorum, Mike.
  Ama jüri inandırıcı başka şeyler arayacaktır.
  Eğer senin ifadeni destekleyen iyi bir kanıt bulursak mantıklı bir şüphe   uyandırmak için yeterli olacaktır.
  Yazdığı bir not, Miami'ye uçak  -  bileti.
  - Ofisimden telefon görüşmeleri yaptı.
  Senin ofisinden.
  Muhtemelen sen de o numaralardan birini aramış   olabilirsin.
  Belki de uydurmuştur.
  İnan bana, jürinin o geceyi dinlemesini istemezsin.
  Düşün.
  Bir şey olabilir.
 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar