Print Friendly and PDF

Translate

Günlük (1995) The Basketball Diaries

|


102 dkF
Yönetmen:Scott Kalvert
Senaryo:Jim Carroll, Bryan Goluboff
Ülke:ABD
Tür:Biyografi, Suç, Dram
Vizyon Tarihi:11 Eylül 1998 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Graeme Revell
Web Sitesi:Resmi Facebook Sayfası
Çekim Yeri:Hoboken, New Jersey, ABD
Nam-ı Diğer:Basketball Diaries
Oyuncular: Leonardo DiCaprio
Lorraine Bracco, Marilyn Sokol,James Madio
Tüm Kadro
Devam Filmleri
1995 - Günlük(97,043)7.3
1995 - Curtis's Charm(192)5.1

Özet

Jim, lise basketbol takımının başarılı oyuncularından biridir. Milli takımda oynama ve bir basketbol yıldızı olma hayalleri, uyuşturucu ile tanışınca yerini, New York sokaklarının acı gerçeklerine bırakır.
Annesi tarafından evden atılması ile birlikte para bulup hayatta kalabilmek için her türlü suçu işlemekten çekinmeyen bir insana dönüşür. Suç, sefalet, çarpık ilişkiler ve ölüm gibi kötü tecrübelerle dolu bir yaşamla karşı karşıya kalmıştır. Ta ki, kendini kurtaracak şeyi, yazı yazmayı keşfedene kadar...

Alt Yazı

Bu Film Gerçek Bir Hikayeye Dayanmaktadır
 "Göklerdeki Babamız, Âdın kutsal kılınsın.
 " Git!
  Defol buradan aşağılık herif!
  "Tanrı çobanımdır, bir eksiğim olmaz.
  İsmin mukaddes olsun.
  Egemenliğin gelsin, yeryüzünde de senin istediğin olsun " "Bize gündelik ekmeğimizi ver.
  Bize karşı suç işleyenleri   bağışladığımız gibi, sen de bizim suçlarımızı bağışla.
  Ve İsa'yı hatırla.
  Nasıralı İsa'yı.
  Nasıralı İsa'yı.
 " Cehenneme git!
  Cehenneme git!
  Cehenneme!
  Cehenneme!
  Jim, bütün günü yatarak geçirmeyeceksin, değil mi?
  Kalktım anne.
  Deli alarmı çalmaya başladı.
  Perdeleri ört.
  Ona bakma ve onu duyma.
  Nasıl duyamam ki?
  Nasıralı İsa.
  Mecdelelı Meryem.
  Kuaför Meryem.
  Meryem kuaför.
  Hey kadın!
  Kes sesini!
  TvRip: Emremax Eylül 2007 Sekiz yaşlarındayken Tanrı'yla arkadaş olmak için onu beyzbol   final maçını seyretmeye bizim eve davet etmiştim.
  Gelmedi.
  Ne kadar üzücü, peder.
  Tam da eğlenmeye başlamıştım.
  İsterseniz yarın yine yaparız, Bay Carroll.
  -İyi misin Jim?
  -Evet.
  -Acıyor mu?
  -Okşayarak geçirmek ister misin?
  Jim, kafa tutma ona.
  Onu yenemezsin.
  Arkana rahat ver.
  Adam sapık.
  Duydunuz mu?
  "İsterseniz yarın yine yaparız, Bay Carroll.
 " -Haydi, çıkalım buradan.
  -Tamam.
  Seni beni küçük pislik!
  Çocuklar, gitmemiz gerek.
  Birinin üstüne kustum.
  Yakalarsam nehre atacağım seni!
  Dördümüz Wilt Chamberlain'e karşı oynasak ne olur?
  Bütün zamanların en büyük oyuncusuydu.
  Dördümüz mü?
  Ne yapacaksın Pedro?
  Adam bakmazken   ayakkabılarını birbirine mi bağlayacaksın?
  Pekala.
  üçümüz Wilt Chamberlain'e karşı oynasak ne olur?
  -Hiç dert değil.
  -Şaka yapıyorsun, değil mı Mickey?
  Hayır.
  Aynı anda hepimizle uğraşamaz.
  Boş şutları   kaçıramazsınız.
  Ribauntları kimin alacağını biliyorsunuz.
  Ribauntları mı?
  Yapmayın, o ucube 2.
 15 boyunda!
  Jim, ben herkesten ribaunt alabilirim.
  Bence sen o şeyden fazla kokluyorsun.
  Chamberlain hepimizi alt eder.
  O kadar.
  Topu hızlı dolaştıracağız, hepsi bu.
  Kaybetmemiz imkansız.
  Söyle ona.
  Mickey, bence sen onu tek başına yenersin.
  Kendine güven.
  Onu yenebileceğimi biliyorum.
  Aman tanrım!
  Şuraya bakın.
  Bizim okul bu kadar güzel olsaydı haftada bir günden fazla giderdim.
  Okumayı bile sökerdim!
  Bugün maçımız var beyler.
  Kim top oynamak ister?
  Kim top oynamak ister dedim.
  Bugün sahada kendi borunuzu   öttürmeye kalkmayın, yoksa kendinizi kenarda bulursunuz.
  Sigara içme, Iggy.
  Gelişimini engeller.
  Benim gibi uzun ve   iri olmak istersin, değil mi?
  Dışarı.
  Sigara içmek yok.
  Maçtan önce asılmak da yasak.
  Koç Swifty, izin verir misin?
  Tuvaletimi yapıyorum.
  Git başımdan.
  Bir şey mı öldü orada?
  Pedro adamın kafasına kustu.
  Saçlarının arasına girdi,   boynuna aktı.
  Birazı gözüne girdi.
  Adam delirdi.
  Yalan söyleme.
  -Hey, ne yapıyorsunuz?
  -Bobby için top imzalıyoruz.
  -Ben de imzalayabilir miyim?
  -Evet.
  "Takımdaki yerin seni bekliyor, evlat.
  Swifty" Bu maç Bobby için.
  -Kim bizden iyi?
  -Hiç kimse!
  Gidip ısının.
  Pedro, yetki sende.
  Orada gözüm ve kulağım sensin.
  Jim  Bobby için yaptığın şey çok güzel.
  Teşekkür ederim.
  Neutron'u gördün mu?
  -Galiba St.
  John'dan gelen bir   yetenek avcısıyla konuşuyor.
  Yukarıda.
  Üniversitede basket oynamak istiyorsun, değil mi?
  Evet.
  Bir gün, umarım.
  Yetenek avcıları seni şimdiden takibe aldı.
  Gençleri tercih ediyorlar.
  Bak ne diyeceğim.
  Bir ara bana uğra.
  Birlikte okul listesini inceleyelim.
  -Olur.
  Tamam.
  -Pizza alır, bütün gece konuşuruz.
  Aslında, şu sıralar gecelerim dolu.
  -Öyle mi?
  Ev ödevi falan mı?
  -Evet.
  Evet.
  New York'un en iyi basket oynayan Katolik lisesiydik.
  Şampiyonluğa giderken kimsenin bizi durduramayacağını sanıyorduk.
  İşte bu!
  Havamızı bulduk!
  İşte bu!
  Haydi!
  Vur ona!
  Vur o aşağılık herife!
  Sahada varlığını göstermen gerekir.
  Şempanzeden ziyade    çita gibi olmalısındır.
  İkisi de iyidir ama şempanze bütün gün   yiyeceğinin peşinde koşar.
  Çita ise seksi, ağır yürüyüşüyle   ilgisiz bir tavırla yaklaşır.
  Ben çıta gibi oynarım.
  Swifty'nin yasakladığı iki şey vardır.
  Anneye küfretmek ve rakip takımın.
 .
   beyaz oyuncularının eşyalarını çalmak.
  Maç kazanan bu çocukların hesabı ne kadar?
  -34,90.
  -Fiyatlara zam mı geldi?
  Biraz eksiğim var.
  Bana bir iyilik yapar mısın?
  Saatimi bırakayım.
  Sonra dönüp borcumu öderim.
  -Olmaz.
  -Ne demek, olmaz?
  Kusura bakmayın.
  Hamburgerler, bu saatten daha fazla eder.
  Hemen geliyorum.
  Adam başı bir hamburger dememiş miydim?
  Swifty, doymak için bunlardan sekizer tane gerektiğini biliyorsun.
  -Evet, daha büyüyoruz biz.
  -Gelişen çocuklar doymak bilmez.
  Çok mu komik?
  Sızı arabamla evlerinize bırakmayacağım.
  Bu da komik mi?
  Onları soydunuz, değil mi?
  Şimdi ödeştik.
  Swıtty, yapma.
  Eve nasıl döneceğiz?
  Yaptıklarınızın sonuçlarına katlanın.
  Hey, ne yapacağız?
  Kapıyı tutmuşlar.
  -Korktun mu bu yumuşaklardan?
  -Kimseden korkmam ben.
  -Bir sorun mu var?
  -Sadece bir kez soracağım.
  Benden çaldığınız şeyler nerede?
  -Neden bahsediyorsun sen?
  -Hayır, hayır.
  Beni kafaya alamazsın!
  Biri dolabımdan babamın yüzüğünü çalmış!
  Seni doğramamı istiyorsun.
  istediğin bu mu?
  Ortada bir sorun yok.
  -Çocuklar!
  Gidelim hemen!
  Haydi!
  -Lanet olsun!
  Kahrolası bir ordu!
  Orduya mı ihtiyaç duydunuz?
  Babasının yüzüğü.
  Merhaba çocuklar.
  Benimle birlikte olmak isteyeniniz var mı?
  Evet, ben varım tatlım.
  Central Park'ta fayton gezintisi, belki.
 .
   mum ışığında bir akşam yemeği.
  -Doğruca tatlıya geçmeye ne dersin?
  15 dolar.
  -15 dolar mı?
  Pedro'nun, göğüslerini yalaması için sana bir çeyreklik veririm.
  Kabalaşmana gerek yok.
  Ne dersin yakışıklı?
  15 doların var mı?
  Diane, sekse para vermeye ihtiyacım varmış gibi mi görünüyorum?
  Evet, öyle görünüyorsun.
  Jimmy.
  Jimmy, istediğini biliyorum.
  15 dolar.
  Öyle güzel olacak ki, unutamayacaksın, bebeğim.
  Çok ucuz.
  Hayatının en güzel fırsatı.
  Ne dersiniz çocuklar?
  Dördümüz birden.
  Hay aksi.
  Para yerine sadece bu var, Diane.
  Al sana kraker.
  -Lütfen git buradan.
  -Canın cehenneme.
  Kahrolası uyuşturucu müptelaları.
  Bu pisliğin sizi ne hale getirdiğini   görüyor musunuz?
  -Müptelalardan söz açmışken,.
 .
   şuradaki sokak kadını Pedro'nun annesi değil mi?
  Hey, nereye gidiyorsun?
  Sürekli olarak pislik gibi davranmak zorunda mısın?
  Bu küçük serseri niye ağlıyor?
  Annesi sürtük, babası aylak.
  Birilerinin de alçak olması gerekmez mi?
  Jim, nereye gidiyorsun?
  Hey, Jim!
  -Jim!
  -Merhaba dostum, ne haber?
  -Yeni saçımla tanıyamadın mı beni?
  -Güzel olmuş.
  Güzel.
  Beğendim.
  Ne var, ne yok?
  Nasılsın?
  -İyiyim.
  Vay canına.
  Şuna bak -Beğendin mi?
  -Buradan çıktığında hepimiz   kafamızı kazıtırız.
  Dazlak çetesi gibi oluruz.
  -Anlaştık.
  -Tamam.
  Sana bir şey getirdim.
  Takımdaki herkesten.
  Şuna bak.
  Swifty bile imzaladı.
  Sağ ol dostum.
  Riverside Parkı'nda o zencinin üstünden smaç yaptığımı   hatırlıyor musun?
  -Her zaman iyi sıçrardın.
  Sana göstermek istediğim bir şey var.
  Bekle.
  Pedro bunu bir kadının çantasından arakladı.
  Eşekle yapıyor.
  Alete bak.
  Şuna bak.
  Senin rekorunu kırdım.
  -Kaç kez çektin?
  -Yedi kez.
  -Yalan.
  Yedi kez.
  Annem evin her yerinde peçete bulduğu için, sene boyunca   nezle dolaşıyorum sanıyor.
  -İstersen sende kalabilir.
  -Bana öyle çok ilaç veriyorlar ki   artık sertleşemiyorum bile Aklıma bir şey geldi.
  Haydi.
  Gidiyoruz.
  -Nereye gidiyoruz?
  Seni buradan çıkaracağım, dostum.
  Yürü.
  Delirdin mi sen?
  Hiçbir yere gidemem.
  Bobby'yı üç yaşından beri tanıyordum.
  En iyi dostumdu.
  Basket takımımızın en iyi oyuncusuydu.
  İki yıl önce lösemiye yakalanmıştı Hâlâ onunla boğuşuyordu.
  Bobby'nin onu yeneceğini biliyordum.
  Her şeyi yenebilirdi.
  Beni öldüreceksin, dostum!
  Beni bırakırsan   gebertirim seni!
  Tümseğe dikkat et!
  Forty Deuce'e ne oldu?
  Son geldiğimde o sinemada   Sperminatör 2 oynuyordu.
  -Hatırlıyorum.
  Yeni sanatçılar bütün sokağı güzelleştirmiş.
  Güzel, değil mi?
  Seninkileri de koymaları gerek.
  -Ne demezsin.
  -Defterine hâlâ bir şeyler   karalıyorsun, değil mi?
  -Tabii ki.
  -Bana bir şey getirdin mi?
  -Okumak için mi?
  Hayır, yemek için.
  Ne için olacaktı?
  Yanımda bir şey var ama bir şeye benzemiyor.
  Doğrusunu istersen yazdığım zamanı bile hatırlamıyorum.
  Evet, evet.
  Bırak da buna ben karar vereyim.
  Küçük çocuklar misket oynar, Dallar böler güneşi.
  Güzel ışık demetlerine.
  Sadece saf olmak istiyorum.
  Sadece saf olmak istiyorum.
  Harika.
  Kaldırmak için gerçek bir hatundan iyisi yoktur, değil mi Bobby?
  Mükemmel.
  -Çıkar beni buradan, Jim.
  -Ne diyorsun sen dostum?
  Aptalca bir fikirdi.
  Kendimi hiç iyi hissetmiyorum.
  Gösterinin sonuna kadar bekleyemez misin?
  Söylediğimi duydun mu?
  Götür beni buradan dedim!
  Bob, dostum, çok üzgünüm.
  Bir dahaki sefer gidip  Bir dahaki sefer olmayacak, Jim.
  Bu şekilde seviyorum.
  Ayaklarım bahar sıcağında   yumuşamış katranda.
  Ilık rüzgar yalar bütün bedenini, kasıklarını.
  Bütün şehir giyinikken, beş kat aşağıda arabalar dolanırken   yıldızların altında çırılçıplak yatarken büyük bir güç hissedersin.
  O esnada başka hiçbir şey düşünmem.
  Evdeyken ihtiyaç duyduğum seks fantezilerine de gerek duymam.
  Yalnızca kendi başıma, çıplak.
  Tepemde yıldızlar.
  Çok güzeldir.
  Gençken ve çekerken zaman su gibi akıp geçer.
  "Yaz dönemi için taksi şoförü aranıyor.
 " İyi olabilir.
  Bu yaz   ehliyetini alabilirsin.
  -Evet anne, iyi olabilir.
  Kendine bir iş bul.
  Bulmuyorsan gel benim çalıştığım otelde başla.
  Anne.
  lütfen.
  Neden takıyorsun?
  Senden para mı istiyorum?
  Para için söylemiyorum.
  Sorumluluk sahibi olmanı istiyorum.
  New York sokaklarında aylak aylak dolaşmanı istemiyorum.
  Boş zaman şeytan işidir, Jim.
  -Şeytan işi midir?
  İlk kitabım için iyi bir isim olabilir.
  Teşekkürler.
  Çok iyi.
  Neden bahsediyorsun sen?
  Ne yazıyorsun?
  Anne.
  Bu sabah hiç aç değilim.
  -Haydi.
  Bir şeyler yemelisin.
  Nereye gidiyorsun?
  -Gidip biraz şut çalışacağım.
  Bazen bir şeylerin beni kovaladığını hissediyorum.
  Çatıda bir deli varmış da beni her an öldürebilecekmiş gibi.
  Büyük bir korku duyuyorum.
  Aklımdaki şiirleri tamamlayacak zamanım olacak mı acaba?
  Hey, beyaz çocuk.
  Yenilmeye hazır mısın?
  Ağzın, seni altından kalkamayacağın bir duruma sokmuyor mu?
  Şut atalım da görelim.
  Böyle mı olacak?
  Hiç sanmıyorum.
  Tamam, bir tane attın.
  Çok mühim.
  Bir tane attın.
  Bir tane daha at.
  Jim!
  Kaç kaç?
  Haydi, gitmemiz gerek.
  -Böyle maçlarda saymazlar.
  -Ne diyorsun sen?
  Jim, haydi.
  Tam bir baş belası.
  Maçı bitirtmemi ister misiniz?
  İzleyin şimdi.
  Nedir bu?
  Jim'in durmadan bir şeyler yazdığı gizli günlüğü.
  Bahse varım.
 .
   benim hakkımda bir şeyler yazmıştır.
  "Bahar.
  Mickey.
  İşte geldim, dedi Jim.
  Mickey bir şişe fenollü temizleme sıvısı çıkardı ve kafa bulmak için   koklamamızı önerdi.
  Dört derin nefesten sonra başka bir yerlere uçuverdik.
  Kulaklarımda çanlar çalıyordu.
  Gözlerimde şimşekler çakıyordu.
 " -Mickey, bırak onu.
  tamam mı?
 !
  -"Kendimi siyah bir suyu olan bir   nehirde karşıya kürek çekerken görüyordum.
  Ama kano ileriye   değil, geriye gidiyordu.
  Yüzleri olan bulutlar lunapark kahkahaları  .
 .
 atıyor, sesleri yankılanıyordu.
 " -Mickey, ver şunu.
  Neden adi herifler gibi davranıyorsun Mickey?
  -Neden bahsediyorsun sen?
  -Bir daha dokunma ona.
  Özel!
  Derdin ne senin?
  -Affedersin.
  Benim hakkımda yazmış.
  Okuyamaz mıyım?
  Jim!
  Haydi, gidiyoruz.
  Taksi bekliyor.
  Söylesene Shakspeare, maçı bitirecek misin?
  Yapma Reggie, bu maçın hiçbir zaman bitmediğini biliyorsun.
  Sonra görüşürüz, tamam mı?
  Her grupta, o gruba ait olup olmadığını anlamak için küçük   oyunlar oynanır New Jersey'deki kuzenimin çetesinde iki otomobilin   birbirine 130 kilometreyle yaklaştığı bir oyun oynanıyordu.
  Yoldan ilk çekilen sürücü ödlek ilan ediliyordu.
  Brooklyn'de koluna yanan sigarayı basardın.
  Filtresine kadar   yanmasını beklerken kılını bile kıpırdatmaman gerekirdi.
  Biz Manhattan çocukları ise yamaçtan Harlem Nehri'ne atlardık.
  Pislik içindeydi çünkü her gün yarım milyon tuvalet oraya akardı.
  Kıyafetleri yukarı taşıdım ama aşağı taşımam.
  Hey PeePee, bu sensin.
  15 kiloluk ağırlığının tamamı rüzgara kapıldı.
  Vay canına.
  Ne kadar yüksek.
  Ne diyorsun sen?
  Şeytan Parmağı ne ki?
  Bir milyon kez atladık!
  -Ben hiç atlamadım.
  -Hiç mi atlamadın?
  Pedro, senin hiçbir şey yaptığın yok.
  Biliyor musunuz bu kayada muhteşem olan kimdi?
  Bobby.
  Bu kayadan ters takla atarak uçardı.
  Hey Mickey.
  Onun hakkında ölmüş gibi konuşma.
  O ölmedi.
  Circle Line tur teknesi geçiyor!
  Bakın!
  Ben gidiyorum.
  İzleyin.
  Nasıl yapılacağını gösteriyorum.
  -İyi bir atlayıştı.
  -Deli bu.
  -Ben yürüyerek iniyorum.
  -Ne diyorsun sen?
  Yürüyemezsin.
  İniş için yol yok.
  -Atlamayacağım.
  Pedro, kıyafetlerin aşağıda.
  Bütün gün çıplak mı dolaşacaksın?
  Pedro, atlamazsan Mickey seninle durmadan alay eder.
  Atlasan daha iyi.
  Ne olur ki?
  Değil mi?
  Pedro!
  Çok kötü!
  Çok kötü!
  Lanet olsun.
  İyi mi?
  Pedro, iyi misin?
  -Hazır mısın?
  -Evet.
  Dinle.
  Sana söylemeyi   unuttum, öbürlerine söyleme.
  Döndükten sonra sana bir   sürprizim olacak.
  Çok hoşuna gidecek.
  -Ne, söylesene.
  -Sürpriz.
  Güven bana.
  Tamam mı?
  Yapma.
  Hazır mısın?
  Haydi.
  Pekala.
  Üç deyince.
  Hazır mısın?
  Haydi.
  Gidelim.
  Ne haber Manny?
  Nasılsın?
  İyiyim.
  Teşekkür ederim efendim.
  -Bu, arkadaşım Jim.
  -Kafamı kayaya çarptığıma   inanamıyorum dostum.
  Çok canım acıyor.
  Nedir bu olay?
  -Jim, bu Winkie -Nasılsın?
  İyiyim.
  Bu da Blinkie.
  Seni basket oynarken izledim, Jim.
  Çok güzel bir oyuncusun.
  Çok Zen.
  Süpermen gibi sevişmeni sağlayacak.
  Kurşundan hızlı.
  Lokomotiften güçlü.
  Tek sıçrayışta  Tek sıçrayışta yapabileceğin bir şey bulamadım.
  Korunmak için bir şeyin var mı?
  Bu ekstra zevk için.
  Daha ne bekliyorsun?
  Ne demek istiyorsun?
  Kıyafetlerini çıkar.
  Önce ışıkları kapatabilir miyiz?
  Beyaz gemi bu sabah dalga Makinesinin içinde kaybolur.
  Gözlerin gizli zincirlere vurulur.
  Yastık orduları nihayet özgür kalır.
  Oyuncak gölündeki Yumuşak atlar gibi.
  Bu evi seviyorum.
  Çok fazla penceresi olsa da.
  Her sabah yarıya kadar açacak.
  Her akşam yarıya kadar kapatacak.
  Vücuduna baktım.
  İlk kez ölü görüyordum.
  Yüzü ince ve kırış kırıştı.
  Maymun gibi.
  Saçları kafatasındaki gri yamalar gibi.
  Altmış yaşında gösteriyordu.
  Oysa on altı yaşındaydı.
  Bu kadar zayıfladığına inanamıyordum.
  Hastanedekinden de zayıftı.
  Tanıdığın birinin iskeletinin karşına konması gibiydi.
  Afallamıştım.
  Sinemadan, hiç anlayamadığım dört saatlik, bir   filmden çıkmış gibiydim.
  Yüzünü düşünüp durdum.
  Ve ölümü.
  Ve her şeyin ne kadar adice olduğunu.
  Bobby'nın köpek pisliğiyle doldurduğu torbayı Peder Dunne'ın.
 .
   kapısının önüne bıraktığı Cadılar Bayramı'nı hatırlıyor musunuz?
  Hepimiz çöp tenekesinin arkasına saklanmıştık.
  Peder Dunne'ın çıkıp ona basmasını zihnimde canlandırabiliyordum.
  Sonra da ayakkabısındaki pisliği böyle temizleyişini.
  Sence bu, cennete gitmesini önler mi?
  Şaka mı yapıyorsun?
  İsa bile gülerdi.
  Çok komikti.
  Peki ya baloda Bobby tuvalette Mary Ann Dugan'la yakalandığında?
  McNulty basmıştı onu.
  O da, "Peder, yemin ederim hiçbir şey yapmıyorduk!
 " demişti.
  Bu arada kızın suratı olduğu gibi bulaşmıştı.
  Bahse varım işiyordu da.
  Onu bugün öyle görmek çok tuhaftı.
  Buruşuk, kırış kırıştı.
  Büyük babam gibi görünüyordu.
  Ama bana sorarsanız, öyle çok acı çekiyordu ki, ölmesi daha iyi oldu.
  Sen nereden bileceksin, Mickey?
 !
  Gidip onu ziyaret mi ettin?
  Hiçbiriniz onu ziyaret mi ettiniz?
  Öyleyse kapayın çenenizi.
  Ağabeyimin kız arkadaşı Tryon Park'ta oturuyordu.
  Sandviç yiyordu.
  Sonra birden, başından vuruldu.
  Öldü.
  -Küçük Teddy Rayhill'e ne demeli?
  -Harika bir örnek!
  Çatıda kafa dumanlıyordu.
  İyi vakit geçiriyordu.
  Kahkahalarla gülüyordu.
  Sonra geri geri yürümeye başladı.
  Kahrolası çatıdan düştü!
  -Olacağı varmış, değil mi?
  Haydi oradan, çocuklar!
  Bobby dünyadaki en iyi insandı.
  Nesiniz siz, aptal mı?
  Hiç anlamıyorsunuz, değil mi?
  Jim.
  İyi misin?
  Dinle.
  Belki rahiplerden biriyle konuşmak iyi gelir.
  Bilemiyorum.
  Belki sana yardımı olur.
  Bana yardımı mı olur?
  O heriflere yol bile sormam!
  Bozmayın moralinizi, neşelenin biraz, tamam mı?
  Bırakın her şey geçmişte kalsın.
  Hepinizin canı cehenneme.
  Hayatı dolu dolu yaşamak gerek, anlıyor musunuz?
  Böyle şeyler olur.
  Olur böyle şeyler.
  Jim, haydi.
  Büyüyorsun.
  Ağaç dallarına takılan yağmur damlaları   bir gün dünyayı yönetiyor.
  Yağmur yağması iyi bir şey.
  Ayı temizler.
  Kederli gökkuşağı ifadelerini.
  Sessiz orduların sokaklarını da temizler.
  Biz dans edebilelim diye.
  Eroini ilk kullanışımı anlatmış mıydım size?
  Pedro'nun bodrumuna inmiştim.
  Boş binada her türlü müptela vardı.
  Sadece tiner koklayacaktım.
  Ama adam dedi ki  "Koklayacağına yut.
  Yutacağına damardan ver.
 " İğneden korkuyordum.
  Ama boyun eğdim.
  Bedenim uzun bir sıcak dalgasına teslim oldu.
  Ağrı, acı, keder, suçluluk duyguları bir anda silinip gitti.
  Bak anne, şimdi ucuz psikoloji zırvalarınla uğraşacak halim yok.
  Beni rahat bırakır mısın lütfen?
  Kendimi hasta hissediyorum.
  Bu şekilde yaşayamam, Jim.
  Seni uyarıyorum.
  Söylüyorum sana, bu şekilde olmaz.
  Tanrım.
  Beni uyarıyorsun, öyle mi?
  Dır, dır dır.
  Hep kulağımın içindesin.
  Dır, dır, dır.
  Hiçbir şey bilmiyorsun.
  -Neden bahsediyorsun?
  Git, tuvalet temizle.
  Ne yapıyorsan onu yap.
  Bunu da temizleyebilirsin.
  Konuşma öyle.
  Neyin var senin?
  Tanrım!
  Anne, bilmiyorum.
  Bu samimi konuşmaları daha sık   yapmalıyız.
  Çok iyi geliyor.
  -Seni tanıyamıyorum.
  Böyle konuştuğuna inanamıyorum, Jim.
  Seni artık tanıyamıyorum.
  -Evet, biliyorum.
  Ne kadar   küçük bir çocuktum oysa.
  Ne büyük bir potansiyelim vardı.
  Öyle mi?
  Bunu mu söyleyecektin?
  Jim, ne oluyor?
  Jim, ne oluyor?
  Önceleri cumartesi akşamları kendini gangster ya da rock   yıldızı gibi havalı hissediyorsun.
  Sıkıntını geçirecek bir şey.
  Küçük bir heves olarak başlıyor.
  Ama öyle iyi hissediyorsun ki salıları ve perşembeleri de yapmaya   başlıyorsun ve sonra seni avuçlarına alıyor.
  Sokaklardaki her çok bilmiş serseri kendi başına gelmeyeceğini söyler   ama gelir.
  Ben yapmam.
  Hep ben yapıyorum.
  Affedersiniz bayan.
  Metroya en çabuk nasıl gidebilirim?
  B Hattı.
  Bu köşeden sola dön Hemen orası.
  Ne yapıyorsun?
  Bırak!
  Bırak!
  Haydi!
  Ne yapıyorsun.
  Gidelim!
  Haydi!
  Bugün canım girmek istemiyor.
  Peder, bugün girmesem olur mu?
  -Neden?
  Neden korkuyorsun?
  Hiçbir şeyden.
  Canım bunu yapmak istemiyor, hepsi bu.
  Herhalde çıkaracak, herkesten çok günahın var.
  Günahlarından arın.
  Kutsa beni peder, günah işledim.
  Son günah çıkarmamdan bu yana   dört ay geçti.
  Evet oğlum.
  Nereden başlayacağımı bilmiyorum, peder.
  İsa'nın adını boş yere mi telaffuz ettin?
  Evet.
  Evet, yaptım.
  Annene ve babana saygısızlık mı ettin?
  Hırsızlık yapıp insanları mı kandırdın?
  Evet.
  Ama bunlarla gurur duymuyorum.
  Karanlık düşüncelere kapılıp karanlık işler mi yaptın?
  Peder, hiçbir fikrin yok.
  Bana kendi sözlerinle ifade etmek istediğin bir şey mi var?
  Her türlü çılgınca şeyi yaptım.
  Affedin beni peder,  Lanet olsun, çok küfürbazım.
  Bakın, çok özür dilerim.
  Devam edebilir miyiz?
  On Meryem, beş Göklerdeki Babamız duası oku.
  Ne demek istiyorsunuz?
  Hepsi bu mu?
  Cezam bu mu?
  Bir şey söyleyeyim mi?
  Arkadaşım Bobby en iyimizdi.
  Ama o öldü.
  Bu berbat bir şey, anlıyor musun?
  Çok berbat.
  Bu haksızlık, peder.
  Burnun akar, midene kramplar girer.
  Bacakların peş peşe altı maç   oynamışsın gibi sızlar.
  Kafanın içinde hep aynı ses vardır: "Son bir defa.
  Sonra bırakacağız.
  Topla daha hızlı ol.
  İki el.
  Aferin, Ignatius.
  Güzel, güzel.
  Topla hızlı ol.
  İki el.
  Hemen arkanda.
  -Tuvalete gidebilir miyim koç?
  -Jim, sidik torban kızlarınki gibi.
  Çişe gittiğini sanıyordum.
  Her antrenmanda ne yapıyorsun burada?
  Beni mi bekliyordun Jim?
  Bana işaret mi veriyordun?
  Neden bahsediyorsun sen, Swifty?
  Şaşırmış gibi davranma.
  Birbirimizi anlıyor muyuz?
  Öyle bir şey olmayacak, Swifty.
  Kaldır o parayı ortadan.
  Daha ister misin?
  Her şeyi ben yaparım.
  -Çekil git başımdan!
  Sakin ol Jim.
  Beni denediğim için suçlayamazsın.
  Yanlışlık yaptım, tamam mı?
  Hiçbir şey olmamış gibi davranalım.
  Her şey eskisi gibi olacak, tamam mı?
  Tamam, al, para sende kalsın.
  Parayı al.
  Sakın kimseye söyleme, tamam mı?
  İyi, git.
  Canının istediğine anlat.
  Kimse senin gibi bir uyuşturucu   müptelasına inanmaz zaten.
  Neler yaptığını biliyoruz.
  Ver şu kahrolası parayı.
  Defol git buradan!
  Git!
  Durmak istiyorsun.
  Gerçekten istiyorsun.
  Ama rüya gibi.
  Ve rüyaları durduramazsın.
  İstedikleri her şekilde hayatına yeniden girebiliyorlar.
  Aniden, hiçbir şey yapacak gücün kalmıyor.
  Uyanın Bay Carroll.
  Sandığınızdan daha geç oldu.
  -Pekala.
  Nedir bu?
  -Üç farklı tip hap var burada.
  Hangisi daha güçlü?
  -Sormadım.
  Biriniz bilir sandım.
  -Harika.
  -Eczacıya mı benziyorum?
  -Pekala.
  Ne alacağız?
  -Bakalım.
  Bence kırmızı ve   siyahlar daha güçlü.
  Sanırım.
  -Hayır, hayır, pembeler daha güçlü.
  -Neden?
  Çünkü pembe rengi hafif olmakla bir görüyorum.
  Siyah olanlar adamı oturtacak gibi görünüyor.
  Bunlar hafifletilmiş uyku hapı olabilir.
  -Hayır, o zaman yapışırlardı.
  -Yalan o.
  -Pislik!
  Anneni .
  Ne?
  Neyimi?
  -Pekala, sakin olun.
  Sakin olun.
  -Anneme küfretme!
  -Maçımız var.
  -Bir şey ver bana.
  -Merhaba, Neutron.
  -Neutron.
  Hangisinin daha güçlü   olduğunu biliyor musun?
  Yalnızca üç tip var.
  Bence Swifty gelmeden kaldırın onları ortadan.
  Ne demeye ukalalık yapıyorsun'?
  -Defol git, Mickey!
  -Sen git, kabadayı!
  Yeter çocuklar.
  Bakın.
  Ben siyah olandan alacağım.
  -Emin misin?
  -Daha iyi bir fikrin var mı?
  Hayır.
  Senin kararın benim için yeterli.
  Bahse var mısın?
  Elli ribaunt!
  -Hey, ben arkadaşınım, tamam mı?
  -Seni yine tokatlamam mı gerek?
  Küçük sıçanını da yanında götür.
  -Ne haber dostum?
  -Hey, ne haber?
  -Neden böyle davranıyorsun?
  -Ne olduğunu biliyorsun.
  Eskiden kafayı dumanlayıp oyun oynardın.
  Şimdi yalnızca kafa   dumanlamak için oynuyorsun.
  Yoldan çıkıyorsun, Jim.
  Bunları söylemene gerek yok, Neutron.
  Evet, var, Jim.
  Dinle.
  Seninle gerçekten gurur duyuyorum, dostum.
  Her şey yolunda.
  Harika görünüyorsun.
  NBA'de görüşürüz.
  -Buldun mu?
  -Hayır.
  İçeride uyuşturucu yok.
  -Teşekkürler memur bey.
  -Bir şey olmadığını söylemiştim.
  Kendinizi çok akıllı sanıyorsunuz, değil mi?
  İkinizde bir hafta okuldan uzaklaştırıldınız.
  Burada bir daha asla basketbol oynayamayacaksınız.
  Buna emin olun.
  -Beni takımdan kovamazsın Swifty.
  -Nedenmiş o?
  -Çünkü ben takımı bırakıyorum.
  Bu okulu ve takımı da.
  -Ben de ona katılıyorum.
  -İstifalarınız kabul edilmiştir!
  Neutron, bizimle geliyor musun?
  Ben de öyle tahmin etmiştim.
  Haydi dostum.
  Gidelim buradan.
  Merak etme Swifty.
  Seni ispiyonlamayacağım.
  Bir sonraki hayatımda peder, dayak atan ben olacağım.
  Çık dışarı!
  Çok sağ ol, Neutron.
  Sağ ol dostum.
  Buna inanamıyorum.
  -Biliyorum.
  Haplara ne oldu?
  -Okuldan atıldık, Mickey.
  Neyse.
  Bir şey olmaz.
  Hapları kaybettik.
  Polis mi aldı  Artık basket oynayamayacağız.
  Kim takar okulu dostum?
  Az önce 40 dolarlık hap kaybettik.
  Onlara ne olduğunu biliyorum.
  Her seferinde polisler çalar.
  Ya kendileri içer, ya da satarlar.
  -Annem eve gittiğimde ne diyecek?
  Hiçbir şey söyleme.
  Artık okula canın istediğinde gideceğini söyle.
  Gidelim buradan dostum.
  -Okul bahçesinde hiç hap sattın mı?
  -Hayır.
  Öyleyse sana karşı büyük bir komplo bu.
  Değil mi Jim?
  -Evet.
  Belki de öyle.
  -Belki de değil.
  Bunlar senin mi?
  Ne söyleyeceksin bana?
  Bunların vitamin olduğunu mu?
  -Canın cehenneme, anne.
  -Ne?
  Çık git evimden!
  İstediğin bu mu anne?
  Çık dışarı!
  Benimle böyle konuşamazsın!
  İstediğin bu mu?
  Öyleyse gidiyorum.
  Tamam mı?
  -Ne yapıyorsun?
  -Gidiyorum.
  Sen ne sandın?
  İyi.
  Bütün eşyalarını almanı istiyorum.
  Dur sana yardım edeyim.
  Al.
  Al.
  Haydi.
  -Gitmemi mi istiyorsun?
  Gidiyorum.
  Çekil yolumdan.
  -Bu şey seni öldürecek, Jim!
  -Gidiyorum.
  -Seni öldürecek!
  Anlamıyor musun, kendini öldürmeni izleyemem.
  Biliyor musun anne, beni bir daha asla göremeyeceksin.
  Tamam mı?
  Bunu hiç unutma.
  -Öyle söyleme Jim.
  öyle söyleme.
  Rüyaydı, kabus değil.
  Hayatta tasavvur edemeyeceğim kadar güzel bir rüyaydı.
  Yanımda bir kız gördüm.
  Gülümseyene kadar güzel değildi.
  O gülümseyişin bana geldiğim hissettim.
  Onu sıcak dalgaları   izledi.
  Bedenimde ve parmak uçlarımda renkler içinde gezindi.
  Dünyada bir yerlerde beni bekleyen bir aşk olduğunu düşündüm.
  Kendi başımızın çaresine bakacak kadar para kazanıyorduk.
  Neyse ki New York'ta para kazanmak mezuniyet balosunda   bir kızla yatmak gibi, çok kolaydı.
  -Kahrolası Pedro!
  -Neyin var senin?
  Tanrım.
  Yola dikkat et.
  Hepimizi öldüreceksin.
  Dostum, bu araba için 1500 dolar alacağım.
  Hasarlı götürürsem   beş kuruş vermezler.
  -Malı toptan almalıyız dostum.
  Büyük paralar kazanmak için.
  -Adam başı 500 dolar.
  Günlerce, haftalarca yetecek malımız olacak.
  Evet, dostum.
  Porto Riko'ya bile gidebilirim.
  Güneşlenirim.
  Sevgilimi görürüm.
  Bunları yaparım.
  Sevgilini mi?
  Hangi sevgilini?
  Ne resim, ne başka bir şey gördük.
  Belki kız 250 kilo, değil mi Jim?
  Kızın, babasından daha kalın bıyıkları vardır belki.
  -O senin annendir.
  -Öyle bir kız yok.
  Hayır, hayır, hayır, donma.
  Lanet olsun.
  Ağabeyim arabayı bizden alacak.
  Pedro, uyan hemen!
  Pedro!
  Haydi dostum!
  Bizi öldürteceksin!
  Ne yapıyorsun?
  Benim kullanmamı ister misin?
  Mickey, arabayı sen kullan.
  Ciddiyim dostum.
  Arabada çizik olursa ağabeyim öldürür beni.
  Hey, çıkın o kulübeden!
  Çıkın kulübeden dedim!
  Çıkın!
  Haydi oğlum.
  Acelem var.
  Araba nerede?
  Ben de seni gördüğüme sevindim.
  Şurada.
  Çok güzel.
  İstediğin her şeyi var.
  -Çek ellerini.
  Çok kötü görünüyorsunuz.
  Arabam nerede?
  Arabayı götürüyor!
  Bana bir işaret göster!
  Bana bir işaret göster!
  İşaret mi?
  İşte orada.
  Arabanız Çekilir yazıyor!
  Salak herifler!
  Okuma yazmanız var.
  Sizi bir güzel dövmek gerek.
  Lanet olası!
  -Sana bir saat içinde yeni bir   araba bulabilirim.
  Hiç dert değil.
  John Halligan bu arabayı bekliyor.
  Onu karısının yanından kaldırdım.
  Bu yüzden ne duruma düştüğümü biliyor musun?
  Kardeşim olamayacak kadar aptalsın!
  Çok aptalsın!
  Bana kafa mı tutmak istiyorsun, Carroll?
  Geri çekil!
  Çekil!
  Çok mu büyük adamsın?
  Büyük adam!
  Gazozundan bir yudum ver.
  Yudum almadan önce şişeyi mi sildin?
 !
  Ama Mickey'yle şırınga paylaşırken hiç umursamıyorsun.
  Şişeden bir şey kapacağını, iğneden kapmayacağını mı sanıyorsun?
  Aslında hiç umurumda değil.
  Genel merkez.
  14.
  Cadde'den Bowery'ye kadar neredeyse   bütün müptelaların ve ayyaşların toplanma merkezi.
  Kahrolası bir All Star takımı gibi.
  Jimmy, daha geçen gün annem tepemde dırdır edip duruyordu.
  Başka her yolu denedin, kiliseye git, diye.
  Kendini İsa'nın ellerine bırak.
  Ben de öyle yaptım, dostum.
  Bir deneyeyim, dedim.
  İsa'yı severim.
  Ben de gittim, dostum.
  Müzikli ayın, koro.
  Mihrabın kenarında gördüğüm ilk şey,   kırmızı bardak içindeki küçük mumlar oldu.
  Parkta hava   rüzgarlı olduğunda malı eritmek için kullandıklarımız gibi.
  Sonra papaz yardımcısı çocuk koridordan elinde 2 metrelik bir   mumla geldi.
  Onu, mumun üstündeki dev bir kaşık gibi   hayal ettim.
  İçinde alışveriş torbaları dolusu mal olduğunu.
  Sonra papaz tütsüyle bir şeyler yapmaya başladı.
  Sallıyordu.
  Ben arkadaydım.
  Birden fark ettim.
  Bu kokuyu nereden tanıyordum?
  Odamdan, dostum.
  Hayatımda çektiğim ilk kaliteli malın   erirken çıkardığı kokunun aynısı!
  -Öyle mi?
  Ta kendisi.
  Eee, sonra ne oldu?
  O anda, ayrıldım.
  Eve gittim.
  Dolabımın kapağını açtım.
  Paskalya'da giydiğim Keten takım elbisemin iç cebindeki zulamı aldım   ve uçtum.
  Büyük   patlama.
  Bu yönteme bayılıyorum.
  Kutsal Meryem, beni duyuyorsan   Jim'ın kalbini sevgiyle doldurmanı istiyorum.
  Çünkü şimdi ona çok ihtiyacı var.
  Tanrım.
  Lütfen oğluma sahip çık.
  Şimdi sana ihtiyacı var.
  Ona sahip çık, olur mu?
  Seni seviyorum Jim.
  Seni seviyorum.
  Hey, neyi tutuyorsun sen?
  Adamım, ibne misin sen?
  - Defol git.
  - Haydi.
  Git.
  Hey, Falco'yu gördün mü?
  Haydi, adamım.
  Bir şey tutmuyor musun?
  Hey, Diane.
  Buraya gel, Diane.
  Seninle ben ilgileneceğim, bebeğim.
  -Öyle mi?
  -Öyle.
  Biraz bunlardan ister misin?
  Ha ha!
  Bir torba için sana bunları yapmazdım.
  Seni lanet olası paçavra.
  İyi görünüyorsun.
  Kimmiş senin anılarında yaşattığın kişi?
  Elinizdekilerden istiyorum.
  Burada olan her şeyi kontrol et.
  Vay canına.
  Bu sos pompalarını kullanmayı hep istemişimdir.
  Bu profesyonel dondurma kepçelerini de öyle.
  Aman Tanrım.
  Bunu bana yaptırma!
  Yapacağım!
  Yemin ediyorum!
  Jim, dikkat et.
  Açılmıyor.
  Yandan almalısın.
  Aldım.
  Güzel.
  Bozukluklar.
  Kahretsin!
  Gidelim buradan.
  Kitli.
  Arkadan çıkmalıyız.
  Pedro, çıkalım buradan!
  Neyim ben, buradaki halisünasyon mu?
  Pedro, yakalattıracaksın bizi.
  Aynasızlar geliyor.
  Oh, sert olmak mı istiyorsun, ha?
  Önden git  Bir yudum daha al.
  Böylece lanet kafana bir tane indirebileyim.
  Önden git, Pedro!
  Haydi, çocuklar!
  Bırakın o silahları!
  Benimle taşşak geçme, şerefsiz!
  Ne halt yiyorsun?
  Buna ne yaptın şimdi.
  Bırak çürümüş, adamım!
  Bizi yakalatacak.
  Jim, polisler geliyor.
  Haydi!
  Hareket etme.
  Hareket etme.
  Ben hiçbir şey yapmadım, size söylüyorum!
  Hepsi bu, dostum.
  Yahudi, parasını yastığının altında saklıyor olmalı.
  Jim, Pedro için hâlâ kızgın olduğunu biliyorum.
  Ama bir şey yapamazdım.
  Bizi yakalatacaktı.
  Bu kadar ileri gitmemesi gerekirdi.
  Ne oldu sana?
  Annen mi dövdü?
  Çok komik.
  Bize iki kola ver.
  İyi misin?
  Barmen.
  Çekil oradan.
  Jim, midem bulanıyor.
  Mal almak için paraya ihtiyacım var.
  Beni duyuyor musun?
  Ne seyrediyorsun?
  Lanet olsun.
  Bu Neutron!
  Lise karması final maçı bu!
  Biz de o maçta oynayabilirdik!
  Kimin umurunda?
  Gel.
  St.
  John's'tan burs aldım.
  Umarım iyi olur.
  Jim, fena olmaya başlıyorum.
  Buradan çıkıp para bulmalıyım.
  Jim, bırak çocuğu kendi hayalleriyle.
  Geliyor musun?
  Dışarıda görüşürüz dostum.
  Benim midem bulanıyor.
  Dışarıda buluşuyor muyuz?
  Anneme merhaba diyebilir miyim?
  Merhaba anne.
  Teşekkürler.
  Çok sağ olun.
  Hey, sen!
  Dur!
  Oraya giremezsin!
  Ne istiyorsun?
  Saatin kaç olduğunu biliyor musun?
  Evet.
  Winkie'yle Blinkie burada mı?
  -Kim oluyor bu Winkie ve Blinkie?
  -Merhaba kızlar.
  Theresa, Nell, bu çocuğu tanıyor musunuz?
  Hayır baba.
  Çık dışarı.
  Defol buradan.
  Çok özür dilerim Bay Rubin.
  Manny, sakın bir daha olmasın.
  Bir daha olmayacak efendim.
  Defol buradan.
  Aşağılık herif!
  Pislik!
  -Derdin ne senin ahbap?
  -Kız arkadaşıma sattığın şey   onu az daha öldürüyordu!
  İçine ne koydun, fare zehri mi?
  Kız arkadaşın malı kaldıramadıysa benim suçum yok.
  -20 dolarımı geri istiyorum!
  -Para iade garantimiz yok Buzdolabı satmıyorum ben.
  Bak ne diyeceğim.
  Beni dinle.
  Sana sağlam bir Meksika malı için özel indirim yaparım.
  20 dolarımı vereceksin yoksa dışarıda görüşeceğiz.
  Dışarı çıkarsak ikimizden birinin canı yanar.
  Birimizin canının yanacağını söylemiştim.
  Son günlerde yazmakta zorlanıyorum.
  Korkunç bir uyuşukluk Sonra aniden, geliyor.
  Güzel kırıntılar halinde.
  Ya da feci rüyalar!
  Uyuklamak gibi.
  Çok yüksekte.
  Reggie, bu sen misin?
  Sen kim sandın ya?
  Merak etme.
  Daha ölmedin.
  O kadar kötü değil.
  Hey, ver onu bana.
  -Neden ıslak bu?
  -Çünkü üstüne işemişsin.
  Okuyabileceğini söylemedim.
  Özel eşyalarımı mı karıştırdın?
  Buradan çıkmam gerek.
  Ceketime ihtiyacım var.
  Bir şey değil.
  Ne diye teşekkür edecekmişim sana?
  Karda donmuştun.
  Buzlu şeker gibi olmuştun.
  Nerede?
  Ne?
  Neden bahsettiğimi biliyorsun, Reggie.
  Nerede o?
  Bu mu?
  Ver onu bana.
  Doğrarım boğazını, Reggie.
  Ver onu bana, tamam mı?
  Ver onu bana!
  Ver onu bana!
  Ciddiyim!
  Ver onu!
  Ver onu!
  Sana harika bir teklif yapacağım.
  Bir gün içinde hayatını ikinci kez kurtaracağım.
  Anlıyor musun beni?
  Beni karda bırakman gerekirdi.
  Uyuşturucu için ayırdığım paramı da ver.
  Öyle bir şey yapmayacağım, tamam mı?
  Sok onu içeri!
  Öyle bir şey yapmanı isteyen kim?
  Lanet olası!
  Şu haline bak!
  Haline bak!
  Reggie.
  Neden yapıyorsun bunu?
  Çünkü bir zamanlar biri de bana yardım etmişti.
  Borcuma her zaman sadığımdır.
  Reggie?
  Reggie, biraz ver.
  Sadece biraz ver, Reggie.
  Anlıyor musun?
  Canım yanıyor, Reggie.
  Reggie, gitmem gerek.
  Annemi görmem gerek.
  Gitmeme izin vermelisin.
  Reggie.
  Reggie!
  Çok canım acıyor.
  Lanet olsun!
  Bana mal vermelisin!
  Vermelisin, Reggie!
  Lütfen!
  Haydi!
  Reggie, haydi.
  Uyan.
  Bütün gün uyuyamazsın Teşekkür ederim.
  İsa aşkına, ne oldu sana?
  Neye benziyor?
  Aşağılık herifin teki vurdu.
  Kendime gelmemi sağladı.
  Lanet olsun.
  Sabaha dönmüş olurum, Jim.
  Dayanmaya çalış.
  Paniklemeye başlarsan defterine benimle ilgili bir şeyler yaz.
  Aslında beni hiç yazmamış olmana biraz alındım.
  -Yazılarımı beğendin mi Reggie?
  -Dört kez söyledim.
  Bir de sana dalkavukluk yapmamı mı istiyorsun?
  Hey Reg, bana bir iyilik yapar mısın?
  Hazır çıkmışken bana bir paket getir.
  Yalnızım.
  Yalnızca ben değil.
  Yalnızız.
  Ebediyen yalnız.
  Koştuğum ebediyet tünelinin sonunda kim var?
  5.
  Cadde'nin yukarısında gökdelen gibi duvar kağıtları.
  Düşünüyorum da, onca güzel yolculuk arasında kötülerden biri bu.
  Diane?
  Jim.
  Beni hatırladın mı?
  Harika görünüyorsun.
  -Teşekkürler.
  Eski mahalleden biriyle karşılaşmak çok güzel, anlıyor musun beni?
  Ne istiyorsun Jim?
  -Paran var mı?
  -Yok.
  Bir beşlik falan.
  İdare edecek kadar.
  Lütfen, Diane.
  Haydi.
  Evet.
  Eski bir dost için, neden olmasın?
  -Harika.
  Herkese sordum.
  -Hay aksi.
  Yalnızca yirmiliğim var.
  Yirmilik de olur.
  Yirmilik harika olur.
  Evet, bana çok faydası olur.
  Yirmilik ister mısın?
  Al, kendine kraker alırsın, aşağılık pislik.
  Sürtük!
  Fahişe!
  Kıyafetlerin umurumda değil!
  Bana göre   sen hâlâ fahişesin!
  -Kapa çeneni!
  Sen kendi haline bak!
  Demek çok çaresizsin?
  Şimdi fahişe olan kim?
  Benimle böyle konuşamazsın sürtük!
  -Son gülen iyi güler, aptal!
  Benimle oyun oynama!
  Seni tanıyorum!
  Mickey?
  Mick.
  Ne haber dostum?
  -Hey ne haber dostum?
  -Bir şey bulabildin mi?
  -Hayır.
  Sen?
  -Evet.
  Biraz buldum.
  35 dolar kadar, -35 dolar mı?
  Nasıl buldun?
  -D Hattı'nda salağın tekini soydum.
  -35 dolar bizi iki gün idare eder.
  Malı nereden alacağız?
  Çok fenayım.
  Kafam  Orada birkaç Latin Amerikalı gördüm.
  Onlardan alabiliriz.
  Gidip bakmak ister misin?
  Neden hep sokaktan alıyoruz?
  Kötü mal olduğunu biliyorsun.
  Adın Pino mu?
  Bize mal verir misin ahbap?
  -Şurada yapabilir miyiz?
  -Mal mı almak istiyorsunuz?
  Tamam, parayı görelim.
  -Burada.
  -Tatmadan para vermeyiz.
  -Tatmak mı istiyorsun?
  Haydi.
  -Tamam dostum.
  Çabuk ol.
  -Haydi.
  Polisler her yerde zaten.
  Mal iyi.
  Tamam, dinle.
  35 dolara dört tane.
  Haydi dostum.
  Ne oluyor daha?
  -Bunu da tadalım.
  -Tattık ya.
  Ne zaman eriteceğiz?
  -Adamı tanımıyorum.
  -Bir şey olmaz.
  Bizi aldattı.
  Adi herif, bizi aldattı.
  Aşağılık herif.
  -Yapma!
  Kaldır onu, Mickey!
  -Hayır!
  Geberteceğim onu!
  Sen!
  Geberteceğim seni.
  Beni duyuyor musun?
  Beni buna zorlama.
  Ne diyorsun?
  Paraları ve malı istiyorum.
  -Lanet olsun!
  -Adamı öldürdük!
  Ne demek, öldürdük?
  Ben ona dokunmadım bile, Mickey.
  Bana bulaştırmaya kalkma.
  Bu kez çok ileri gittin.
  Ne diyorsun sen?
  Adam bizi kandırdı.
  Bunu hak etmişti.
  -Öldü mü?
  -Tabii ki öldü.
  Altı kat aşağı düştü.
  Jim, haydi.
  Jim, seni bırakıp gitmek istemiyorum.
  Ben hiçbir şey yapmadım!
  Yapmadım!
  -Kim o?
  -Anne, beni eve al.
  Anne, beni içeri al.
  Lütfen anne.
  Anne?
  Orada mısın?
  Anne.
  Anne, sen misin?
  Anne!
  Anne, orada mısın?
  Merhaba.
  Merhaba anne.
  Merhaba.
  Merhaba.
  Dinle, yardımına ihtiyacım var.
  Bana para vermen gerekiyor.
  Tamam mı?
  Bana beş  on  yirmi dolar vermen gerekiyor.
  Öyle bir şeyler.
  Çünkü başım belada.
  Anne.
  Beni duyuyor musun?
  Anne?
  Evet, seni duyuyorum.
  Sana yardım edemem.
  Dinle.
  Bana sadece para vermen yeter, tamam mı?
  -Jim, bunu yapamam.
  -Neden?
  Anne, bir şey   yapmayacağımı biliyorsun.
  Sadece bir süre şehirden kaçmam gerek   çünkü başım belaya girdi.
  Yardımına ihtiyacım var.
  Bana biraz para vermelisin anne.
  Elimi tutar mısın?
  Anne?
  -Evet, elini tutabilirim.
  -Anne, lütfen para ver bana.
  Lütfen.
  Anne, bana para verir misin lütfen?
  Beni oyalamayı bırak!
  -Veremem.
  -Anne, para ver bana lütfen.
  Ne yapıyorsun?
  Ben senin oğlunum!
  -Param yok.
  -Anne, yapma bana böyle.
  Para ver bana.
  Anne!
  Haydi!
  Aç şu kapıyı.
  İçeri girmek istiyorum.
  Al beni içeri!
  Paraya ihtiyacım var.
  Paraya çok ihtiyacım var!
  Memur bey, biri evime girmeye çalışıyor.
  Bıçağı var.
  Korkunç bir şey.
  Bana ne yaptığının farkında değilsin.
  Anne, çok acı çekiyorum.
  Bunu oğluna nasıl yaparsın, sürtük?
 !
  Adi sürtük!
  Al beni içeri.
  Her şeyi yaparım.
  İyi bir evlat olurum.
  Uslu dururum, anne.
  Eğer beni içeri alırsan.
  Lütfen!
  Adi herîfler!
  Bunu bana yapamazsın!
  Canın cehenneme!
  Anne!
  Hayır!
  Yapma bunu!
  Anne!
  Gasp, soygun, tutuklamaya karşı koymak ve uyuşturucu madde   bulundurmaktan Riker Adası'nda altı ay yattım.
  Korkunç bir şekilde tedavi olmak zorunda kaldım ve mahkumiyetim   boyunca uyuşturucudan uzak durdum.
  Oysa orada mal bulmak   dışarıda bulmaktan kolaydı.
  Öyle zordu ki!
  Bu günlükleri okudum ve hâlâ nasıl hayatta olduğuma hayret ettim.
  Umurumda da değildi.
  Şu kadarını söyleyeyim, duş tecavüzcüleri çetesiyle   artık işim kalmadı.
  Şu kadarını söyleyeyim, o domuz gardiyanlar.
 .
   ayak bileklerimden kan alamıyor artık Şu kadarını söyleyeyim, aptalca şeyler düşündüm.
  Bir insanın vaftiz annesi ve vaftiz babası olması ne güzel bir şeydir.
  Acaba benim vaftiz annemle babam kimdi?
  Annem beni burada ziyaret etmiyor.
  Ona sormak için eve döneceğim zamanı beklemek zorundayım.
  -Jim.
  -Kim o?
  -Benim.
  -Pedro!
  Ne haber dostum?
  -Yok bir şey, bildiğin gibi.
  Döndüğünü duydum.
  Merhaba demek için uğradım.
  Şekercideki o gece olanlar için üzgünüm.
  Önemli değil.
  Islahevi iyi bir yer çıktı.
  Takma kafana.
  Mickey denen o pisliği duydun mu?
  Herifin tekini çatıdan atmış.
  5-15 yıl yiyecekmiş, dostum.
  Onu yetişkin olarak yargılıyorlar.
  Lanet olsun.
  Sana bir hediyem var, Jim.
  En iyisinden bir poşet mal.
  Bir poşet.
  Benden sana.
  Eski günlerdeki gibi.
  Yapamam.
  Haydi.
  Çok kaliteli.
  Başka bir işim var.
  İstersen sen de gel.
  Hayır.
  Ben gideyim öyleyse.
  Nasıldır bilirsin.
  Kendine iyi bak, ufaklık.
  Sonra görüşürüz, Jim.
  Uyuşturucu müptelalarının farklı türleri vardır.
  Zengin amatörler vardır.
  Arada bir takılırlar.
  Tehlike noktasına yaklaştığını duyduğunda hemen Riviera'ya   kaçacak parası her zaman vardır.
  Sokak müptelaları bu pisliklerden nefret eder.
  Ama çıkarcıdırlar   ve paraları yüzünden onlara tahammül ederler.
  Bir de orta üst sınıf Westchester gençler vardır.
  Diğerleri gibidirler.
  Tek faydaları, annelerinin ve babalarının gözünün bu sosyal.
 .
   virüsü görmesini sağlamaları ve hükümeti bir şeyler yapmak için   harekete geçirmeleridir.
  Bir de biz sokak çocukları vardır.
  Çok genç yaşta başlarız.
  13 civarında.
  Her şey kontrolümüz altındadır.
  Müptelası olmayız.
  Ama bu da işe yaramaz.
  Ben de canlı kanıtıyım.
  Öte yandan, uyuşturucu müptelalığını 9-5 arası   çalışılan bir iş gibi görmelisiniz.
  Çalışma saatleri giderek geç saatlere uzar.
  Jim Carroll 17 yaşındayken, daha sonra "Basketbol Günlükleri"   adını vereceği kitabını tamamladı.
  22 yaşına geldiğinde üç şiir kitabı yayınlamıştı.
  Daha sonra da   piyasaya dört albüm sürdü.
  Jim Carroll halen New York'ta yaşıyor.
  Tanınmış bir şair, müzisyen, romancı ve performans sanatçısı olarak   yaşamını sürdürüyor.
 ||
Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar