Örümceğin Stratejisi (1970) Strategia del ragno
| |
HAİN VE KAHRAMAN İZLEĞİ
JORGE LUIS BORGES/Ölüm ve Pusula
Böylece Eflatun yılı
Her yana yeni doğru ve yeni yanlış saçar
Yerlerine eskiyi çeker burgacına
İnsanlar hep çengidir ya oyunda adımlar
Bir gongun yabanıl gümbürtüsünü kollar.
—W.B. YEATS, Kule
Chesterton’un (soylu polis öyküleri kurucusu ve
geliştiricisi) ve saray danışmanı Leibniz’in (zaman-öncesi uyumun bulgucusu)
yabana atılamayacak ölçüde etkilerinde kalarak, boş ikindilerimde bir gün belki
kaleme alacağım, şimdiden de her nasılsa beni doğrulayan şu öykü taslağını kurdum.
Ayrıntılar, düzeltmeler, uyarlamalar epey eksik; öykünün benim bile kavrayamadığım
bölgeleri var daha; bugün 3 Ocak 1944’te, şöyle değerlendiriyorum durumu:
Olay, baskı altındaki dirençli bir ülkede geçer: Polonya,
İrlanda, Venedik Cumhuriyeti, bir Güney Amerika ya da Balkan devleti gibi... Ya
da geçmişti diyelim, çünkü anlatıcı çağdaş olmasına karşın, öykü on-dokuzuncu
yüzyılın ortasında ya da başlarında geçmiştir. Tutalım ki (anlatma kolaylığı
açısından) yer, İrlanda’dır; diyelim ki, tarih de 1824. Anlatıcının adı
Ryan’dır; o gencecik, yiğit, yakışıklı, gömütü esrarengiz ellerce kirletilmiş,
Browning ile Hugo’nun dizelerini süslemiş, yontusu kızıl bataklıklardaki boz
bir tepeye hakim, suikast kurbanı Pergus Kilpatrick’in torununun torunudur.
Kilpatrick, bir suikastçıydı; gizli bir suikastçılar
örgütünün önderiydi, tıpkı Moab toprağından şöyle bir gördüğü vadedilmiş ülkeye
asla ulaşamayan Musa gibi Kilpatrick de önceden tasarladığı, düşlediği bir
ayaklanmanın utkuya ulaştığı gece can verdi. Ölümünün ilk yüzyılı dolmak üzere;
suçun işleniş koşulları hâlâ esrar perdesiyle örtülü; kahramanın yaşam öyküsünü
kaleme almakta olan Ryan, bu esrarın basit bir polis soruşturmasının
sınırlarını aştığını görür. Kilpatrick, bir tiyatroda öldürülmüştü; İngiliz
polisi katili bulamadı bir türlü; tarihçiler, bunun polisin ününe pek gölge
düşürmediğini, çünkü büyük bir olasılıkla onu zaten polisin öldürttüğünü ileri
sürüyorlar. Bu esrar dolu olayın başka cepheleri de tedirgin eder Ryan’ı.
Sarmal örgü göze çarpmaktadır: ırak yörelerin, ırak çağların birtakım olguları
yinelenir ya da birleştirilir gibidir. Sözgelimi, kahramanlarımızın cesedini
inceleyen görevlilerin, zarfı açılmamış bir mektup bulduklarını, o mektupta o
gece tiyatroya gitmemesi konusunda uyarıldığını bilmeyen yoktur; Julius Caesar
da dost hançerlerin yolunu beklediği saraya giderken bir pusula almıştı ama okumamıştı.
Pusulada ihanet, hainlerin adlarıyla birlikte açığa vuruluyordu. Caesar’ın
karısı Calpurnia, düşünde, kocasına Senato’nun bağışladığı bir kulenin
yıkıldığını görmüştü; Kilpatrick’in öldürüldüğü gece de, Kilgarvan’ın yuvarlak
kulesinin yandığı doğrultusunda yalan-yanlış, kaynağı belirsiz söylentiler
yayılmıştı dört bucağa, Kilpatrick orada doğduğuna göre bu bir önsezi
sayılabilirdi. Caesar’ın öyküsüyle İrlandalı suikastçının öyküsü arasındaki bu
koşutluklar (ve daha başkaları), Ryan’ı gizli bir zaman örgüsü, yinelenen
çizgilerden oluşma bir doku düşünmeye yöneltir. Condorcet’in ondalıklar tarihi,
Hegel, Spengler ve Vico’nun önerdikleri biçimbilim tanımları, Hesiodos’un
altından demire bozulan adamları gelir aklına. Ruh göçü’nü düşünür. Kelt
edebiyatını ürkünç kılan bu kuramı Caesar, Britanya büyücülerine atfetmiştir;
Fergus Kilpatrick’in Fergus Kilpatrick olmadan önce Caesar olduğunu düşünür. Bu
çember labirentlerden, garip bir buluş, kendisini daha çetrefil, daha
bağdaşmasız labirentlere çeken bir buluş aracılığıyla kurtulur: Fergus
Kilpatrick ile öldüğü gün konuşan bir dilencinin söylediği kimi sözleri
Shakespeare, Macbeth tragedyasında çok önceden kullanmıştır. Tarihin tarihten
kopya çekmesi zaten yeterince şaşırtıcıyken: tarihin edebiyattan kopya çekmesi
usa sığar gibi değildir... Ryan, 1814’te, kahramanımızın en eski dostu James
Alexander Nolan’ın, Shakespeare’in bellibaşlı oyunlarını Gal diline çevirmiş
olduğunu görür; bunlardan biri de Julius Caesar’dır. Arşivlerde, Nolan’ın İsveç
Festspiele’si üstüne elyazması bir incelemesini bulur: serüvene dayalı dev
gösterilerdir bu oyunlar, binlerce oyuncu vardır o tarihsel olaylar, aslında
geçtikleri yerlerde, o kentlerde, o dağlarda yinelenir. Bir başka yayımlanmamış
belge de ölümünden birkaç gün önce, son gizli toplantıya başkanlık eden
Kilpatrick’in adı kayıtlardan silinmiş bir hainin idam emrini imzaladığını
göstermektedir. Bu emir, Kilpatrick’in yumuşak yüreğiyle bağdaşmamaktadır. Ryan
olayı soruşturur (işte bu soruşturma bölümü benim taslağımdaki önemli
boşluklardan biri) ve esrarı çözmeyi başarır.
Kilpatrick bir tiyatroda öldürülmüştü, ama bütün kent bir
tiyatroydu, oyuncular bir İrlanda tümeniydi ve Kilpatrick’in ölümüyle taçlanan
oyun, günlerce gecelerce sürmüştü.
Olay şöyle: 1824
yılının 2 Ağustos günü, suikastçılar biraraya gelmişlerdi. Ülke, ayaklanmaya
elverişli bir ortamdaydı; yine de hep bir aksaklık çıkıyordu: bir hain vardır
aralarında. Fergus Kilpatrick, önceden James Nolan’a haini bulma görevini
vermişti. Nolan, üstlendiği görevi başarıyla sona erdirdi: toplantının tam
ortasında, hainin Kilpatrick olduğunu açıkladı. Suçlamasını çürütülmez kanıtlarla
doğruladı ve suikastçılar, başkanlarını ölüme mahkûm ettiler. Kilpatrick, idam
kararını kendi imzalamıştı ama infazın ülkesine zarar getirmemesi için
yalvarmıştı.
İşte Nolan, bu garip tasarıyı o zaman olgunlaştırdı.
İrlanda, Kilpatrick’e tapıyordu; onun onursuzluğuna ilişkin ufacık bir kuşku,
ayaklanmanın başarısızlığı demek olabilirdi. Nolan, cezanın infazını ülkenin
özgürlüğe kavuşmasında araç olarak kullanacak bir tasarı önerdi. Suçlu, bilinmeyen
bir suikastçinin eliyle, özellikle halkı etkileyecek, böylelikle belleklere
kazılacak ve ayaklanmayı hızlandıracak koşullarda can verecekti. Kilpatrick,
kendisine günahını ödeme olanağı veren, ölümüyle son bir utku ateşi kazanacak
bu oyunda, payına düşeni yapacağına andiçti.
Zaman darlığından, Nolan, bu katmerli infazın özel
koşullarının tümünü kendi uyduramazdı; bir başka oyun yazarından, İngiliz
düşman William Shakespeare’den hırsızlamaya karar verdi zorunlu olarak.
Macbeth'ten, Julius Caesar’dan sahneler yürüttü. Halka açık ve kapalı temsiller
günlerce sürdü. Mahkûm, Dublin’e girdi, tartıştı, oynadı, yakardı, payladı,
acıklı sözler mırıldandı, bu edimlerin tümü o ilerde övgüyle anılsın diye
Nolan’ca önceden hazırlanmıştı. Yüzlerce oyuncu, kahramanla işbirliği yaptı;
kiminin rolü karmaşıktı; kimininki bir anlık. Onların yaptıkları ve
söyledikleri tarih kitaplarında, İrlanda’nın ateşli belleğinde yaşıyor.
Kendisini hem günahtan arındıran, hem de yıkıma sürükleyen bu kılıkılına
tasarlanmış yazgıya iyiden iyiye kapılan Kilpatrick, yargılayıcısının metnini
doğaçtan edimler, doğaçtan sözlerle kaç kereler zenginleştirdi. Bu kalabalık
kadrolu oyun da böylece zamanla oturdu, neden sonra, 1824’ün 6 Ağustos günü,
yaslı perdeleriyle Lincoln’un yazgısını öngören bir tiyatro locasında, nicedir
özlenen bir kurşun, hain ve kahramanın göğsüne saplanana kadar, ama o, iki kan
fışkırtısı arasında az daha öngörülmüş birkaç sözü bile söyleyemeyecekti. Nolan’ın
yapıtında, Shakespeare’e öykünülen bölümler; en az etkili olanlardır. Ryan,
birinin ilerde doğruyu sezebilmesi amacıyla yazarın bu hırsızlamaya
başvurduğundan kuşkulanır. Anlar ki kendisi de
Nolan’ın tasarısının bir parçasıdır... Bir dizi usandırıcı
bocalamadan sonra buluşunu gizli tutmayı kararlaştırır. Kahramanın şanına
adanmış bir kitap yayımlar; belki bu da öngörülmüştür.
Örümceğin Stratejisi (1970) Strategia del ragno
100 dk
Yönetmen:Bernardo Bertolucci
Senaryo:Jorge Luis Borges, Bernardo Bertolucci, Eduardo de
Gregorio
Ülke:İtalya
Tür:Dram, Gizem
Vizyon Tarihi:01 Ağustos 1970 (İtalya)
Dil:İtalyanca
Çekim Yeri:Mantua, Lombardia, İtalya
Nam-ı Diğer:The Spider's Stratagem
Özet:
Bernardo Bertolucci, 1970 yılında, Jorge Luis Borges’in Hain
ve Kahraman İzleği isimli hikâyesini sinemaya uyarlayarak The Spider
Strategem’i çeker. Hikâyenin içinde kullanılan yer bilgisi İtalya’nın faşist
dönemi ve sonrasına evrilmiştir. Babasının adını taşıyan Athos Magnani,
babasının ölüm nedeni olarak faşist kurşunlarını bilse de ardını öğrenmek için
bir çağrıyla Tara kasabasına gider. Bu kasabanın portresi ilk bakışta olağan
görünse de film ilerledikçe zamandan kopmuş, unutulmuş bir kutuya dönüşecektir.
Tara sadece olaylara arka plan diye kullanılmış bir mekân olmak yerine bir
karakter olarak da filmde yer almaktadır. Oranın terk edilmişliği, içinde
yaşayan halkı ile bütünleşir. Athos’un Tara’ya gelmesine sebep olan Draifa da
aynı Tara gibi güven duygusunu yıkan bir karaktere sahiptir. Bunu fiziksel
yaklaşımları, davranışları ve tutumları ile sık sık göstermektedir. Bir
örümceğin ağ örmesi gibi içinden çıkılamaz kurguya yön verir. Drafia’yı sürekli
yeşillikler arasında, çiçeklerle ve sezgisel tutumlarla görmek de bu imajın
destekleyicisidir. Ayrıca edebiyatta büyülü gerçekçilik akımı adına öncelikli
bir yazar olan Borges’in hikâyesinin uyarlaması da yine sinemada büyülü
gerçekçilik türü içinde bulunur ve Bertolucci bu filmin mekânını kurarken
sadece edebiyattan destek almaz. Antonio Ligabue ve Giorgio de Chirico
resimlerinden de yararlanmaktadır. Tara kasabası, tekinsiz ve her an yabancı
hissettiren atmosferinin kaynağını Chirico’nun tablolarından alırken; özellikle
Draifa karakterinin filme kattığı vahşilik hissine Ligabue’nin yırtıcı
hayvanları resmettiği eserler eşlik etmektedir. Hatta bu eserleri film hikâyeye
başlangıcı öncesinde de görmekteyiz.
Filmde anlatıya hâkim olan ve birçok unsur aracılığıyla da
desteklenen çıkmaza düşmüş bir zıtlık vardır. Bu bahsi geçen zıtlıklar,
birbirini itmek yerine birbirine yaklaşarak, bazen karşıt anlamlarını
yüklenerek bazen ise anlamlarını kaybederek rol alırlar. Bunların en başında
hain ve kahraman kavramlarının bir yerden sonra birbirinden ayırt edilemez hâle
gelmeleri ve anlamlarını yitirmeleri bulunur. Bu açıdan bir diğer örnek ise
yeşillik alanların çağrışımı ve anlam dönüşümleri olabilir. Rengiyle,
canlılığıyla ve barındıklarıyla yaşamı ve özgürlüğü çağrıştıran yeşil alanlar
ya da büyüyen bitkiler, bu film için önceki anlamlarından koparak karşıt
anlamlarıyla denklenirler. Çıkışsızlığın, vahşiliğin ve tehlikenin gösterimi
için kullanılır. Hapsolmak yaşama son vererek ölümü beraberinde getirecektir.
Bu durumun bir benzerini trenler üzerinden de görmek mümkün. Aynı şekilde umudu
taşıma beklentisiyle kodlanan trenler kasaba için bu anlamdan yoksundur. Aksine
Athos’un umutsuzluğu üzerinden çıkışsızlığa sebep olmaktadır.
Alt Yazı
ÖRÜMCEĞİN STRATEJİSİ
Jorge Luis Borges'ın "Hain ve Kahraman
İzleği" adlı hikâyesinden
uyarlanmıştır.
- Lütfen
- Tara!
Athos Magnani Sokağı
- Buralarda bir otel var mı?
- İlk sol, sonra ilk
sağ.
- Sağol.
- Hayır, önce sağ
dönmeli.
- Sola dön - Hayır!
Karar verdiğinizde
tekrar soracağım.
Gençlik Kültür
Toplumu Buralarda bir otel var mı?
ATHOS MAGNANI, FAŞİST KURŞUNLARI TARAFINDAN KORKAKÇA
ÖLDÜRÜLEN BİR KAHRAMAN
Odanız var mı?
Bilmiyorum Kaç günlüğüne?
Bilmiyorum.
Adınız ve soyadınız?
Kayıt hemen şurada.
- Adınız?
- Athos Magnani.
- Ne?
- Athos Magnani.
Çok benziyorsun.
Çok benziyorsun baksana!
Gerçekten çok
benziyorsun!
- Kime?
- Babana!
Draifa diye birini
tanıyor musunuz?
- Draifa!
- Nerede oturuyor?
Yakında değil, yürüyerek
gidemezsin.
Bisiklete ihtiyacın
var.
Bekle, sana yardım
edeyim.
Gelip sana yolu
göstereyim.
- Evet, uzak mı?
- Hayır, 10-15 dakika.
Peki nerede?
Pekâlâ, şimdi dümdüz
devam et sonra toprak yolu takip et.
Üst geçidi görünce, ev
hemen yanında kalıyor.
Draifa siz misiniz?
Gel!
Korkma!
Gördün mü ona ne
kadar benziyorsun.
Roma'dan, Cremona ya
da Ferrara'dan geldiği doğru değildi.
Baban Taralı biri
tarafından öldürüldü, buradan biri yani.
Faşist karşıtı biri
olarak baban burada çok meşhurdu.
Rigoletto sırasında
onu tiyatroda sırtından vurdular.
Onun adını tarih
kitaplarında bulamayacaksın tabii de ama
burada bizim için yaşamaya devam ediyor.
Çok dostu vardı ama
bir o kadar da düşmanı.
Herkesi sindirmişti.
Hiçbir şeyden
korkmazdı, benden bile.
Çok geçtim ve eşinden
ayrılamadı.
Othello'dan daha
kıskancım.
Neden benimle
görüşmek istedin?
Öldükten sonra, annen
hamileydi.
Evet, sana!
Ama gözden kayboldu.
Faşistlerden
korkuyordu.
Ben korkmadım, kaldım.
Cesaret edemediler.
Hepsi bana saygı
duyar.
- Adresimi nasıl
buldun?
- Bir mucizeydi.
Bir Milan gazetesinde
fotoğrafını gördüm.
Afalladım.
Athos'un görüntüsü!
İnanılmaz!
Athos canlanmış.
Onu kimin öldürdüğünü
asla öğrenemedik.
Madem buraya geldin, onu
bulacaksın, değil mi?
Ne zaman oldu bu?
15 Haziran 1936'da.
Bir saat içinde bir
tren var.
Acele edersem
yetişirim.
Yorgun görünüyorsun!
Aç olmalısın!
Otur ve yemek ye.
Yemek yemeyi çok
severdi.
Onu alkış esnasında
vurmuş olmalılar.
Bu sayede silah
sesini kimse duymayacaktı.
Çok konuşuyorum, ha?
Burada, Tara'da
sinema, telefon, televizyon her şey var.
Onu öldürdükleri
gece burada her şey durdu.
Doğruyu söylemek
gerekirse biraz saçmalıyorum ha?
Babama çok yakın
mıydınız?
Yakın ne kelime!
Onun tanınmış
metresiydim!
Onlar için hâlâ
öyleyim.
Sanki hiçbir şey
değişmemiş gibi.
Athos orada.
Genç Athos, kahraman ve
yakışıklı Athos, katledilmiş Athos.
Hayalini kurduğu
özgürlüğü göremeden öldü.
Kulağa eski bir gizem
gibi geliyor.
Şaka yapıyorum!
Neyse, katili asla bulamadılar.
Bir soruşturma
yürütüldü, değil mi?
Saçmalıktı!
Hepsi iş birliği
içindeydi.
Bir düşün.
Polisler cebinde
isimsiz bir mektup buldular!
Kapalı!
Açtılar ve
mektupta tiyatroya giderse öleceği yazıyordu.
- Jul Sezar gibi.
- Kim?
Senato'ya girmeden
önce Jul Sezar gibi.
Athos gibi, aynı şey!
- Başka bir ilginç
gerçek daha var.
- Başka bir efsane mi?
Hayır, bunu bana
hapiste söyledi.
Tavernadaki çingenenin biri cinayetten birkaç gün önce el falına bakmış ve öleceğini söylemiş.
Yemin ederim.
Macbeth.
Cadıların kehaneti.
Çok çalışmış
olmalısın.
Geç oldu.
Ben gideyim.
Yarın görüşürüz.
Yarın Yarın bir trenim var.
- Kim bilir!
- Hayır, tren saat 9.45'te.
Bayan?
Bayan!
Ne yapıyorsunuz?
Bayan, ne
yapıyorsunuz?
Bayan?
Bayan!
Bayan?
Bayan!
- Bayan?
- Yok bir şey - Nasılsınız?
- Yok bir şey, şimdi
daha iyiyim.
Öyle mi?
Biraz su ister
misiniz?
Size bir bardak su
getireyim!
Hayır, hayır, bir şey
getirme.
Şimdi daha iyiyim.
Beni korkuttunuz.
Belki yalın ayak
olduğunuz içindir.
Bunu çok seviyorum.
Çocukluğumdan beri
hep böyleyim.
Her zaman yalın ayak
gezerim.
İyi olduğunuzdan emin
misiniz?
Ama gitmen lazım,
değil mi?
Senin gitmen
gerekmiyor mu?
O halde git, git!
- Kalabilirim de.
- Şimdi git.
Git!
Hayır, hayır,
gitmelisin.
- Gidebilirsin.
- Gerek yok, bayan.
- Git şimdi.
Bir şeye ihtiyacım
yok, gidebilirsin.
- Bakın, acelem yok.
Eğer canınız - Git, git.
- İyi geceler.
- Git!
Bu kasabada hiç genç
insan yok mu?
Kasabada hiç mi genç
yok?
Ben kaç yaşındayım?
Kaç yaşında mı?
70 falan.
Yetmiş beş ve kız
arkadaşım hamile.
Ben!
Ben yetmiş dört
yaşındayım Benden daha uzağa işeyene bir içki ısmarlayacağım.
# Asi olan bizler #
# Kan lekeli
bayrakları sallıyoruz #
# Özgürlüğü kazanmak için #
# Engelleri kaldıracağız ##
Lavabo nerede?
Avluda.
Athos Magnani.
Athos Magnani
Tavşan!
Her birine yarım.
Yani?
Seni içeri kapadılar,
ha?
Babamla da tanıştın
mı?
Gerçekten onun
benzeri olduğun doğru mu?
Hey!
Aç!
Buradasın demek!
Seni bulamadım.
Endişelendim.
Bunu kim yaptı?
Hiç kimse.
Bu gece çok içtin!
Bunu kim yaptı?
Burada hepimiz
arkadaşız!
Elbette!
Herkes arkadaştır!
Burada hepimiz
arkadaşız!
Herkes arkadaştır!
Burada herkes
arkadaştır!
Batan güneşin
altında, gencecik kız tarladan çıkıyor.
Elinde bir buket gül
ve menekşe.
Yarın için
hazırlanıyor.
Şenlik gününde
göğsünü ve saçını süsleyecek.
Komşularla
merdivenlerde oturmuş yaşlı kadın örüyor
- Baban nerede?
- Mezarlıkta.
Aziz Martin Günü'nde bir
arabanın altında kaldı.
- Büyük baban demek
istedim.
- Avluda, şişeleri
yıkıyor.
Bana bir paket
Amerikan sigarası ver.
Yabancı hiçbir şey
yok.
Bu sabah odama gelen
adamı tanıyor musun?
Evet, beni uyandıran.
Kimseyi tanımıyorum!
Burada hepimiz
arkadaşız.
Sigaraları buldum!
Ama filtresiz
içiyorum.
- Burada, burada!
- Ne yapıyorsun?
Güzel, demek sen de
içiyorsun!
Yak hadi.
Hoşçakal, teşekkürler.
Bu sabah odana gelen
adamın bisikletinde MN plakası vardı!
Onu tanıyor musun?
Hayır, ama aynı
bisikletli birini tanıyorum.
MN plakalı mı?
Kız mı erkek mi?
Mantua plakalı mı?
CR plakalı.
Bakalım kız mı erkek
mi.
Erkek.
- Hayır, ben kız
diyorum.
- Erkek, baksana.
- Hayır, kız.
- Erkek, senin gibi!
Hayır, kız.
Beni mi bekliyordunuz?
Evet.
Babam nasıl biriydi?
Şakacı biriydi.
Hem de çok.
- Gündüz vakti - Yanlış!
- Gündüz işte, sana
kanıtlayacağım.
- Sen delisin!
Burası tam bir
deliler kasabası!
Deliler ve yaşlı
adamlar!
Ve yaşlı deliler!
Dün beni bir atla
ahıra kapattılar.
"Ama burada,
hepimiz arkadaşız!
" Bu sabah daha uyanmamışken, kahvemi bile içmeden
suratımda bir yumruk.
"Ama burada,
hepiniz arkadaşız, değil mi?
" Öldüğünden beri, uyuyamadım.
Rüyası olmayan,
hiçbir şeyi olmayan bir uykusuzluk.
Bir av köpeği gibi yüzlerce
gece tetikte.
Katil buralı, biliyorum.
Şimdi ikimiz de
biliyoruz!
Korkuyor!
Gitmeni istiyor!
Bu sabah gitmek
yerine, hâlâ buradayım.
Dostlar arasındayım.
Düşmanlarla
başlayalım.
Ama neredeyse artık
hepsi ölü.
Tek kalan ondan en
çok nefret edendi.
Adı Beccaccia.
Bölgedeki en büyük
toprak sahibi.
Düşmanları, gerçek
düşmanları üç kişiydi.
Bir tiyatro sahibi,
bir öğretmen ve bir çeşnici.
Hepsi de öldü mü?
Ölmek mi!
Hayır, hepsi yaşıyor,
üçü de.
Costa, Rasori ve
Gaibazzi Draifa çok ilginç bir ad!
Deli babam bir
Dreyfus hayranıydı.
Dreyfus: Draifa!
Bu Beccaccia nerede
yaşıyor?
Otoyolun diğer
tarafında.
Yaşamıyor.
Hüküm sürüyor!
Israr etme, çek git.
Efendi kimseyi
görmeyecek.
Günaydın!
Genç adam, biletin
olmadan nereye gittiğini sanıyorsun?
Genç adam, biletin
olmadan nereye gittiğini sanıyorsun?
Hey!
Ben Gaibazzi!
Ben Gaibazzi!
Babanın arkadaşı.
Beni tanımadın mı?
Ben Gaibazzi!
Gel buraya.
Babanın arkadaşıyım.
Dur, gidip yemek
yiyelim.
Gel hadi, yiyelim!
Burası uranyum odası.
'37 ve '38
yıllarından kalma salamlar var.
Bu köylüler çok
yorucu, lanet olsun!
Asla memnun olmazlar.
Sakın - Örneğin bu
- Bunlar jambon mu?
Bunlar domuz budu
salamları.
Jambonun özü.
Yuvarlak tarafı,
anladın mı?
İsminden belli.
Bu gördüğün Mükemmel.
Kokla.
Kötü!
Faşist karşıtıydık ve belki de ne anlama geldiğini bile
bilmiyorduk.
Herhangi bir
programımız yoktu.
Yoktu, çünkü Diğer ikisini de göreceksin.
Birinin bir sineması
var, diğeri ise bir öğretmen.
Hiçbirimiz çok zeki
değiliz.
- İşte!
Kokla hele!
- Evet.
Hiç çekmeceyi açıp
farelerin nereye yerleştiği kokusunu aldın mı?
Küf kokusu, farelerin
kemirdiği ağaç talaşı kokusu.
Bunları Negri mi
yaptı diye merak ediyorum.
Ama her zaman en
iyilerini o yapar.
Çünkü Negri yağmur yağdığında kazlara su veren bir
tiptir.
Sinekten yağ
çıkartır, ama Kokla domuz tüm artıkları yer.
Karısı yemeği
kaçırabilir ama domuzu asla.
Anti-faşizmimiz neye
dayanıyordu?
Suikastlara
bayılıyorduk, "Ernani" suikastçılar ya da şu ikisi, Samuel ve Tom, "Bir
Maskeli Balo" Kendimizi böyle
karakterler olarak gördük.
Ama hiçbir şey
yapmadık!
Baban başka biriydi.
O farklıydı Baban zor bir adamdı.
Baban neyin Bunlar
Mest ederdi!
Konuşurken onu
dinlerdik, öyle kültürlü, öyle hazırlıklı
her zaman belgeleri vardı.
Hatırlıyorum da bir
gece kafede kağıt oynuyordu.
Geldiler ve onu
yakaladılar.
Dışarı çıkardılar ve
onu dövdüler.
Korkunç bir şeydi!
Sen de onun gibi
olağanüstü görünüyorsun.
Sanki onu görüyor
gibiyim!
Tıpkı onun gibi.
Zeki olmasının yanı
sıra, harika bir insandı.
Ama biz, hiçbir şey!
Bizler onun gibi
değildik.
Önemli olmadığımızı çok
iyi bildikleri aşikâr.
- Şimdi biraz sakatat
yiyelim.
- Ne?
Çatal dolusu sakatat!
- Bu sakatat nedir?
- İşkembe.
İşkembe, bu iyi yapılırsa çok lezzetli olur.
Kötü yapılırsa aşçının yüzüne atılmalı.
Her daim bizimleydi.
Çünkü üç cahil
olmamıza rağmen Sonra diğer ikisini
göreceksin.
O muhteşem insanı
anlamaya çalışanlar sadece bizlerdik.
Kötü değil!
Ha?
Kötü değil!
Şarap da.
Biraz odun tadı var.
Biraz kötü.
Şarap bir erkek
gibidir.
Kusurları olabilir ama
yine de memnun eder.
Aslında bazen çok az
bir kusur iyi bile olur.
Burada bile,
Festival'de müzisyenler baloyu duyurdular.
Çok güzel!
Bir çan kulesinde ya
da bir ağacın tepesinde bir kuş gibi,
ha?
Klarnet ya da kornet;
tekrar ediyor, balonun müziğini anons ediyor.
Mazurka, polka ve
vals.
Baban da her zaman
gelirdi.
Bir keresinde
birlikte dans salonuna gittik.
İngiliz stili, kum
rengi bir kemerli ceket giyiyordu.
Ve kırmızı bir mendil.
Klarnet sesi.
Başlayalım.
Hadi.
Mussolini tiyatroyu
açmaya geliyor.
Mussolini tiyatroyu
açmaya geliyor.
- Duydun mu?
"Yaşasın
Diktatör!
" - Döndü mü?
- Evet, evet!
Yaşasın!
Yaşasın!
Baban!
Neden yemiyorsun?
Evet, ama bu - Çok fazla, zaten yedim.
- Çok mu?
Hadi, sen ne
söylüyorsun?
Hayır, bak, bunu
yemelisin!
Yoksa gücenirim!
Yedim zaten.
Yemelisin.
Yemelisin.
İç.
İç.
Hadi, ye!
Birisi geldiğinde onu
kilitlemeliyim.
Olağanüstü bir
kişiliği vardı.
Ölümü de hayatı
gibiydi.
İstisnai bir hayattan
sonra istisnai bir ölüm.
Memnunum.
Memnun musun?
Çıldırdın mı?
Diktatör bile bu
iğrenç kasabaya gelmek zorunda kaldı!
Bakalım burada kim
olacak!
Ben gidiyorum.
Biraz hava ver.
Aptalsın çünkü
anlamıyorsun.
Onu buraya getiren
Cremona Faşistleri.
Bizi etkilemek
istiyorlar.
Bunun anlamı bizden
korkuyorlar!
Olayların arkasındaki
mantıklı düşünce sistemini idrak edemiyor musun?
Çok bağırma!
Bu kasaba casuslarla
dolu!
Bir resmi tatilde, Mussolini'nin tiyatro açılışına geleceği duyuruldu.
Costa ve ben haberi Campo delle Piastre'deyken duyduk.
Onu öldürmeliyiz!
Ancak
yakalanmayacağımızdan emin olduktan sonra!
Ölümüzden ziyade
canlımız daha yararlı.
Katili dışarıdan
gelmiş gibi göstermek zorundayız.
Gerçeği
söyleyebileceğimiz gün de gelecek.
O gün orada olmak
isterim.
Yemin olsun olacağım.
Unutma Faşizm devam edecek.
Faşizm artık
insanların içine işlemiş.
Bu yüzden onu
öldürmeliyiz.
Yemek yediğine emin
misin?
Törende ayakta kalma!
Hayır, elbette eminim.
Evet, onu öldürme
fikrini hep birlikte verdik.
Bir kulübede
toplanıyorduk, toprak yol kenarında terk
edilmiş eski bir traktör.
Neden bana böyle
bakıyorsun?
Hepimiz oradaydık.
Athos, Gaibazzi,
Rasori ve ben.
Ve sonra,
cırcırböcekleri ağustosböcekleri ve sivrisinekler bize yoldaşlık etti.
Benim fikrime göre
tüfek işe yaramayacak.
Elbette!
O kadar koruma varken!
Bir düşünsene!
Bu intihar!
Diyelim biri içeri
girdi.
Diyelim ateş etti,
sonra ne olacak?
Otuz saniye içinde
öldürülür!
Balkonda ya da
görülebileceği bir kutu üzerindeyse.
Üstelik sade
kıyafetler içinde bir sürü hamam böceği de olacak.
Bunu tüm gün düşündüm.
Bir yol var.
- O halde anlat bize.
- Sahneden.
Onu
"Rigoletto"da öldürteceğiz!
Sahnede de korumalar
olacak.
Tüfeği şarkıcıların
kostümleri arasında içeri sokacağız.
Sonra içimizden biri bir
iş alacak - Ne?
İş mi?
- Evet, iş Kalabalık için insanlara ihtiyaçları olacak.
Tiyatro!
Gece, karanlıkta ne
güzel!
Bu kırmızı lambayla, sahnedeki
dekorlarla.
Aktörler konuşurken,
şarkı söylerken.
Perdenin arkası ana
baba günü, saklanma yerleriyle dolu.
Peki silah sesi?
Silah sesi mi?
Silah sesi ne?
Uzman sensin.
"Maledizione"
sırasında vuracağız.
- İşte!
-
"Maledizione" mi?
Üzgünüm, ben Sahnenin sonunda, Rigoletto şarkı söylemeye
başladığında # Ah!
"Maledizione" # Tam olarak
anlamıyorum.
Rigoletto sahne
sonunda şarkı söylediğinde: Ah!
İşte Maledizione!
Bang!
Mussolini güzelce
ölür!
Neden bana öyle
bakıyorsun?
Orası o kadar
karanlıktı ki birbirimizi zar zor görüyorduk.
Hiçbirimiz tek atışta
onu vuracak kadar iyi nişancılar değiliz.
- Yani, matematiksel
olarak eminim.
- Moral mi?
Moral Yavaş bir fitil Bir patlatıcı
Bir dinamit çubuğu Gece yarısı alkış
Fitili yakmak Sonra ne oldu?
Sonra Mussolini
gelmedi.
Neden?
Çünkü Çünkü faşist biri kulübede bir bomba buldu ve
polise haber verdi.
Bizi sadece bir
mucize kurtardı!
Bizi saatlerce
sorguya çektiler, ama delil yetersizliğinden
bizi serbest bırakmak zorunda kaldılar.
Ve her şey suya düştü!
Yani Athos Magnani
Mussolini'nin yerine öldü.
Ne demek istiyorsun?
Diyelim kan davası
için öldürüldü siyasi bir kan davası.
Diyelim Taralı
Faşistler tarafından öldürüldü.
Hayır, imkânsız!
Hepsi korkak onların!
Dışarıdan birini
kullandılar.
Tamam, diyelim
kiralık bir katildi.
Ne o zaman
bulunabildi ne de bundan sonra bulunacak.
Her şekilde yine de oldukça etkileyici bir tesadüf gibi duruyor.
Ne tesadüfü?
Babam
"Rigoletto" sırasında tiyatroda öldürüldü.
Mussolini de aynı
şekilde öldürülecekti.
Mussolini'nin nasıl
öldürüleceğini kimse bilmiyordu.
Kimse!
Sadece üçünüz.
Aslında, dördünüz.
Yağmur yağarsa sahne
mahvolacak.
Kaldırmama yardım
eder misin?
Gel.
İp orada.
Dikkatli ol, bana bir
servete mal oldu!
Sadece tek bir şey
net.
O tiyatroda, o müzik
sırasında silahı kim ateşlediyse Athos
Magnani'yi bir kahraman yaptı.
Ama garip bir şekilde
sırıtarak bana baktı.
Milan'a giden yol bu
mu?
Bu taraftan,
tiyatronun yanından.
Milan Mantua'dan
sonra olmalı.
Askerliği orada
yaptım!
Dinle.
- Tiyatro bu mu?
- Athos Magnani'yi öldürdükleri
yer burası.
Size geliyordum.
Zaman zaman alışveriş
için kasabaya gelmem lazım.
Bunu taşıyayım.
Sıcak hava dalgası
bugün başladı.
Dünyanın bu
bölgesinde olağan bir şeydir.
Bana kolunu ver.
Önemli bir şey
keşfettin mi?
Şu üçü beni bekliyordu.
Elbette bekliyorlardı!
- Onları ziyaret
etmeseydin, gücenirlerdi.
- Hayır, hayır.
Daha önce buluştular ve
kararlaştırdılar.
Neyi kararlaştırdılar?
Bana söyleyecekleri
şeyi.
- Emin misin?
- Evet, eminim.
Elbette, kendilerini
hazırladılar.
Doğruyu
söylediklerinden eminim.
Suikast hakkında
konuştular mı?
Ama gerçek buysa, neden
anlaşmaya varsınlar ki?
Şimdi ne yapacaksın?
Bu kasabada bir şey yapmaya karar verirsin ve bakarsın ki o şey başkaları tarafından
önceden görülmüştür.
- Şimdi ne yapacağım?
Hiçbir şey.
Bekleyeceğim.
- Sana güveniyorlar.
Bu yüzden sana her
şeyi anlattılar.
Sadece çok azımız
biliyor.
- Ne düşünüyorsun?
- Hiçbir şey.
Elbette bir şey
düşünüyorsun.
Onunla olmak nasıl
bir şeydi?
- Daha sıkı tut ve
kaldır.
- Böyle mi?
Evet.
Daha yükseğe.
- Hadi, kımıldat şunu.
- Yapıyorum ama.
- Daha sıkı, daha
sıkı!
- Bana yardım
etmelisin!
Şu elleri kımıldat!
Hadi!
Ger, ger şunu!
Kötü burkulmuş.
İşte böyle!
Dön!
- Bekle.
- Böyle sar.
- Oldu mu?
- Sık.
- İşte böyle.
- Şöyle geç.
- Dur döneyim, böyle
daha iyi.
Dön, dön, dön!
Daha hızlı, daha
hızlı!
Dön, dön!
Yeter, göremiyorum.
Bekle, şimdi
bağlamalıyım!
Başın dönüyor mu?
Başın dönüyor!
Kim daha iyi, ben mi
eşin mi?
Bir fotoğrafımı çek çünkü
beni son kez göreceksin.
Buna daha fazla
dayanamam.
Normal bir Yılbaşı
Arifesi istiyorum.
11'de değil.
Çünkü gece yarısı eşinle
olmalısın.
Seninle uyumak, seninle
uyanmak istiyorum.
Seninle sıkılmak, seninle
yemek yemek istiyorum.
Sakat gibi
hissediyorum.
Bu şekilde tahammül
edemem.
Sakat gibi hissediyorum.
Sanki Sanki bir kol kaybediyorum gibi.
Athos, sen bir
korkaksın.
Bana karşı
acımasızsın, Draifa.
Her şey değişecek,
göreceksin.
Her şey değişecek.
Athos!
Yorgun görünüyorsun,
otur.
Korkudan olmuş olmalı.
Ya da arkamdaydı ve
yüzünü göremedim.
Ama her şeyin
bittiğini fark ettim.
Gerçekten.
Onu son kez canlı
gördüm.
Kalkmama yardım et.
Beni korkutmak mı
istedin?
Bayan!
Bayan?
Bayan!
Bayan?
Bayan!
Verandada bir şezlong
salonu var.
Orada bekle, meşgulüm.
Git!
Ne yapıyorsun?
Beni mi gözetliyorsun?
Ee?
Hepsini içmenizi
söyledi bayan.
- Bu da ne?
- Bir kumru.
- Kumru mu?
- Evet!
- Tren sesi gibi
geliyor.
- Bana biraz zaman
verin.
Tren sesine
benzemiyor mu?
Hazır mısın?
Hazır!
Sizin yüzünüzden
yanlış yaptım.
# Onu tanımıyorsan
yüzüne bak # # Agenore Beccaccia, el bombalarını, ve hançeri kucakladığını
görürsün ## Ona bak!
Etkileyici!
Dona kalmış.
Bir faşist abidesi
gibi.
Ama sen de
parçalanacaksın.
İnan bana.
İnsanlara karşı hâlâ
sert!
Belki şimdi biraz
daha azdır.
Sessiz düşman dinliyor!
Ve düşman Evet, evet
bendim!
Ne kadar doğru!
- Erkeksiydi, öyleydi!
- Hayır!
Hayır!
Adı Boğa'ydı.
Kendisine Boğa
denmesini istiyordu.
Görmek isterdim!
Bana göre onda sadece
boğanın boynuzları vardı!
Draifa neden onunla
oturmamızı istiyor?
Bak, yerinden
oynamıyor bile!
O zamanlar bizi nasıl
saydıysa şimdi de öyle sayıyor.
Sor bakalım marabası
Donino'yu hatırlıyor mu.
Hani karartma
sırasında altına eden ve polislerce yakalanan
şu adam.
"Ne yaptın?
" Donino şöyle bir sesle cevap verdi: "Yaptıklarımın
yarısı Mussolini diğer yarısı da onun dostları için.”
Hatırladın mı?
Hayır, hiçbir şey
hatırlamıyor!
- Hoşuna gitmiyor.
- Bahse varım
gitmiyordur.
Hayır, hiçbir şeyi hatırlamıyor.
- Yüzüne bakmaktan
yoruldum!
- Ona bakmıyorum bile.
- Hadi, iç!
- Ona içelim!
İçelim!
- Şerefe!
- Şerefe!
Neye kadeh
kaldırıyoruz?
Bize!
- İçmiyor bile!
İçmek ister misin?
- Söyleyemiyor bile!
Bizimle içmiyor musun?
Hayır, ha?
Yeter, ağlayacağım
şimdi.
Onu da ağlatıyorsun.
O halde buna tekrar
içelim.
- Ne ses ama!
- Hiç eğitim aldın mı?
- Harikulade!
Manzuolo'yla çalıştım.
- Kiminle?
- Manzuolo - O ne Bir
öküz, iğdiş edilmiş bir boğa!
Bir aslan.
Sen Sen Ben.
Ama sen, aslan mı?
Sen, bir tane bile
yemedin!
Şu kaçan sirk
aslanını hatırlıyor musun?
Evet, bir Alman sirki!
Genç bir aslan, güzel
bir Bir adı vardı - Sultan!
- Evet!
Onu yakaladılar.
Belki heyecandan,
zavallı şey yüksek ateşten öldü.
Bak, Beccaccia Athos Magnani'yi öldürdüğünü itiraf etsen
iyi olur.
Bunu bu gece
söylemelisin, anladın mı?
Şimdi git!
Athos!
- İşte.
- Teşekkür ederim.
"Kulede,
sessizlik yoğundu.”
"Rio Salto
kavakları hışırdıyordu.”
"Norman
atları" " ahırlarında
duruyorlar, yulaflarını çiğniyorlar.”
"Bir kısrak
duruyordu " " tuzlu kıyıların çam ağaçları arasında doğmuş " "
burun delikleri hâlâ ıslak " Devam et.
" ve keskin
kulaklarında çığlıklar.”
"Yemliğe
yaslanmış annem ona sessizce şöyle dedi:" "Küçük kısrak, yabani küçük
kısrak " " onu geri getir yoksa o dönmeyecek.”
Neredeyse unutuyordum!
Bay Beccaccia buradaydı.
Derhal seni bekliyor!
Nerede?
Tiyatroda.
Seninle konuşmak
istiyor.
İnsanlar mezarlıktan
dönmeden acele etmemizi söyledi.
Neden hepsi
mezarlıkta?
Dini bir saygısızlık olduğunu
söylüyorlar!
Öldüğü yerde hayatta
olduğunu hissetmek çok güzel.
Hayattayken babana
katlanamazdım, fotoğrafına bile.
Seni burada görmek de
hoşuma gitmiyor.
Babanın mezarına her
ne yaptılarsa, ben olduğumu söylüyorlar.
Ölüyü huzur içinde
bırakıyorum.
Babamın ölümünün
ardındaki gerçeği ortaya çıkaracağımdan korkuyor musun?
Burada sessiz sedasız
yaşıyorum, beni konuşmaları hoşuma gitmiyor.
Dün gece arkadaşlarım
sadece şaka yapıyorlardı.
Tara'yı derhal terk
etmezsen, ciddi olacaklar.
Ama sana bir şey
söylemek istiyorum.
Ne yazık ki babanı
öldüren ben değildim.
Ne yazık ki o zevki
biz tadamadık.
Gel hadi.
Mezarlıktaki görüntü
korkunçtu.
Şimdi ne tür insanlar
olduklarını biliyorsun.
Doğruyu söylemek
gerekirse Gerçeği öğrenmek istiyorsun,
değil mi?
- Dışarı çıkmak
istiyorum, iyi hissetmiyorum.
- Gerçek Gerçek Baban gerçeğin bir anlamı olmadığını söylerdi.
Dur.
Kusacak gibiyim.
Asıl önemli olan
gerçeğin sonucudur.
Gerçek beş para etmez!
Nereye gidiyorsun?
Dur.
Üçümüz seninle sakin bir
şekilde konuşmak istiyoruz.
Draifa'nın evi
sessizdi!
Draifa Athos'un öldüğü gece Draifa kasabada değildi.
- Dur.
- Nerede olduğunu - Midem bulanıyor!
kimse bilmiyor!
Midem bulanıyor!
Kes!
Dur!
Bayan nerede?
Uyuyor.
Yarım saat sonra onu
uyandıracağım.
Tabii beklersen.
Bayan gece uyuyamaz.
Sadece sabahları
uyuyabilir.
- Oynuyor musun?
- Tırnaklarımı boyuyorum.
- Bunu görebiliyorum!
Sen nasıl bir
çocuksun?
Neler oluyor, kim var
orada?
Bayan, bu o!
İşte o!
Burada!
Tamam, seni duyuyorum.
Kahveyi ve bademli
keki hazırla.
Bayan, yukarı geliyor!
Seni duyuyorum!
Pekâlâ!
Affedersin.
Ben gidiyorum.
Aşağıda bekleyemez
misin?
Rasori, Gaibazzi,
Costa ve tüm Tara'dan bıktım.
Hepiniz yalan
söylüyorsunuz!
Örneğin sen cinayet
gecesi kasabada yoktun!
Mantua'daydım.
Beni oraya
göndermişti.
Ve o gece onu
öldürdüler!
Şimdi mutlu musun?
Bu sabah beni nehre
götürdüler.
Costa, Rasori ve
Gaibazzi.
Beni korkuttular.
Kaçtım.
Neden?
Haklıydın.
Muhbir bir faşist
değildi.
Casus onlardan biri.
Üçü de!
Babam onları ortaya
çıkardı ve korkudan babamı öldürdüler.
Bu hikâye artık
ilgimi çekmiyor.
Seni de
ilgilendirmiyor!
- Burada işim bitti.
- Hayır.
Henüz gidemezsin.
Saat 9'da trenim var.
İntikamımız daha
acımasız, daha gaddar olacak.
Bakışlar, yarım
ağızla söylenmiş sözlerle onun için bir cehennem yaratacağız.
Günlerini görecekler!
Bayan, dinle.
Artık unutmaya başla.
Hiçbir şey
anlamamışsın.
Hiçbir şey
anlamamışsın.
Artık gidemezsin!
Gidemezsin.
Gel, gel.
Bana yardım edecek
biri lazım.
Tek başıma, malımı
mülkümü idare edemem.
Tüm paramı harcayamam.
Bunu çoktan düşündün.
Genç bir yeğenim var,
19 yaşında.
Gerçekten çok güzel
bir kız.
Çalışması lazım.
Burada bizimle
kalabilir.
Athos, mutlu olacağız.
Athos Anahtarı ver, bayan.
Geri döndün, artık
gidemezsin.
- Hoşçakal Athos!
- Hoşçakal!
Napolili yabancı bir
çingeneydi ya da buralı biri.
Kadın karanlıkta dedi
ve karanlıkta da öldü.
Tiyatronun
karanlığında onu vurdular.
Motosikletçi siyah
giyinmişti.
Athos mektubu aldı ve
cebine koydu.
Mektubunu açılmamış
buldular.
Mektupta şöyle
yazıyordu: "Tiyatroya girersen öleceksin.”
Sen yaptın!
Ya da sen, yoksa sen
mi!
Arkasını bile dönmedi
ve sırtından vuruldu.
Arkasını dönmedi
çünkü aynada gördüğü adamı çok iyi tanıyordu.
Sizden biri!
Bu doğru.
Onu öldürdük.
Peki ama tüm o
tiyatro, çingene, motosikletçi, mektup neydi?
Anlamalıydı,
şüphelenmeliydi.
Neden bu şekilde
öldürülmesine izin verdi?
Her şey yapmacık
görünüyor.
Sizinle iş birliği
içindeydi.
Evet!
Anlaşarak hareket
ettik!
Öldürülmek isteyen
oydu.
Çünkü o ihanet etti.
Bunu neden yaptın?
Faşistlerle konuştun,
değil mi?
Hayır.
Polislere.
- Onların karargâhına
gittin.
- Hayır.
O halde nerede
buluştunuz?
Buluşmadım.
İsim vermeden bir
telefon konuşması yaptım.
Neden casus oldun?
Casus!
Casus!
Casus!
Casus!
Söyle hadi!
Onlara ne dediğini
söyle!
Onlara toprak yolun
arkasında bir kulübenin olduğunu
söyledim.
Etrafınıza bakın arayın
bir bomba bulacaksınız dedim.
Tek istediğim beni yüksek
bir yere çıkarmanız.
Tara'yı yüksekten
görmek istiyorum.
Sanki ayaklarımda
kemik yokmuş gibi hissediyorum bugün.
Dinle Tara için, tüm bölge için benim adım kulağa başkaldırı ve cesaret gibi
geliyor.
İhanetimi öğrenirlerse tüm çabalarımız boşuna gidecek, anlıyor
musun?
Beni öldüren siz
olmayacaksınız.
Hain ölüyken bile
zarar verebilir.
Daha yararlı biri bir kahramandır!
Bir kahraman, elbette!
İnsanların
sevebileceği biri.
Bir faşist tarafından
öldürüleceğim.
Korkakça.
Halkın zihninde
kazınacak muhteşem görkemli bir ölüm sunacağız
ki bu sayede faşizmden sürekli olarak
daha çok nefret etsinler.
Faşizm.
Bir kahramanın
efsanevi ölümü olacak!
Muhteşem bir teatral
oyun!
Prova yapacağız!
Tiyatroda prova
yapacağız.
Yüzlerce oyuncu.
Tüm Tara bilmeden
iştirak edecek.
Tüm Tara büyük bir tiyatro olacak.
Fazla zaman yoktu.
Hazırladığımız
gösteri, detaylar, söylediği sözler efsaneye
dönüştü ve etkisi hâlâ devam ediyor.
Bazen de, doğaçlama
yapmak zorundaydık.
Athos okuduğu
kitaplardan dersler çıkarırdı.
Örneğin, çingenenin
hikâyesi gibi.
Onu
"Macbeth"in cadılarından almış.
Mektup fikrini de "Jul
Sezar"dan almış.
Ölüm uyarısı, siyahlı
motosikletçi Cremona'daki kuzenlerimden
biriydi.
Evet!
Her şeyi planlamıştı!
Her şeyi değil.
Sonra sen geldin ve
gerçeği keşfettin.
Bu, mekanizmanın
kusursuz olmadığı anlamına geliyordu.
Doğru.
Mükemmel değildi!
Ancak Ancak ne?
Yıllar sonra, biri
gerçeği keşfediyor içinden onu
haykırmak, duvarlara yazmak geliyor.
Ama bu birisi keşfettiği sırrı saklamaya zorlanıyor.
Çünkü Athos
Magnani'nin oyununun bir parçası olduğunu fark ediyor.
Athos Magnani'nin
yanıldığı yer burasıydı!
Ama Athos Magnani'nin
kendi hikâyesi neydi?
Belediye başkanı
benim de orada bulunmamı istedi.
Gittim.
Buradayım.
Keşke burada
olmasaydım.
Onun ve ölümü
hakkında konuşmak için babamın anıtını
ortaya çıkarmalıyız.
Onun tek oğluyum.
Gerçekten tıpatıp
aynısı.
Athos Magnani kimdir?
Bir hain mi yoksa
bir kahraman mı?
Keşke adım Athos Magnani
olmasaydı.
Bu adın bir anlamı
var.
Başkaldırma cesaret
gibi Athos Magnani'nin kendi
hikâyesi neydi?
"Genç adam,
biletin olmadan nereye gittiğini sanıyorsun?
" Bilet benim biletim yok!
Bir suikast Suikastçılar Ta başından beri kaderinde başarısızlık olan
bir suikast.
Costa, Rasori,
Gaibazzi babamın dostları.
Sadık yoldaşları.
Mücadelede ona yardım
ettiler sonuna kadar yanında oldular.
Hain.
Athos, sen bir
korkaksın.
Bana acımasız
davrandın, Draifa.
Hangi sebeplerden
ötürü ihanet etti?
Beni öldüren siz
olmayacaksınız.
Hain ölüyken bile
zarar verebilir.
Daha yararlı biri bir kahramandır!
Bir kahraman, elbette!
İnsanların
sevebileceği biri.
Bir faşist tarafından
öldürüleceğim.
Korkakça.
Halkın zihninde
kazınacak muhteşem görkemli bir ölüm sunacağız
ki bu sayede faşizmden sürekli olarak
daha çok nefret etsinler.
Faşizm.
Şöyle bir söz vardır: "Bir insan demek her insan demektir.”
"Biri hepsine
eşit ve hepsi birine eşit.”
Valizimi istasyonda
unuttum!
Parma'ya gidecek
tren yirmi dakika gecikecektir.
Parma'ya gidecek
tren yirmi dakika gecikecektir.
Bugünün gazetesi var
mı?
Henüz gelmedi.
Olur böyle.
Bazen var olduğumuzu
bile unuturlar.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »