Print Friendly and PDF

Translate

Kutsal Geyiğin Ölümü (2017)

|


The Killing of a Sacred Deer
 121 dk
Yönetmen:Yorgos Lanthimos
Senaryo:Yorgos Lanthimos, Efthymis Filippou
Ülke:İngiltere ,   İrlanda, ABD 
Tür:Dram, Gizem, Gerilim
Dil:İngilizce
Nam-ı Diğer:Egy szent szarvas meggyilkolása
Oyuncular: Nicole Kidman, Alicia Silverston, Barry Keoghan, Colin Farrell

Özet

Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un The Lobster’dan sonra İngilizce çektiği ikinci filmi, izleyicisini her zamanki gibi tekinsiz, oyunbaz ve özenle tasarlanmış yeni bir lanetli Lanthimos evrenine davet ediyor.
Kutsal Geyiğin Ölümü başarılı bir cerrah ve babasının boşluğunu onunla doldurmaya çabalayan bir ergen etrafında dönüyor. Tuhaf ikili, aileleriyle tanıştığında işler daha da tuhaflaşıyor ve muzip bir tür Alacakaranlık Kuşağı hikâyesi ortaya çıkıyor. Lanthimos bedensel şiddetten doğan mizahı da her daim olduğu gibi filmine tatminkar miktarda eklemeye devam ediyor. Aileye, suçluluk duygusuna ve sınıfa dair, etkisinden kurtulması çok zor bir soğuk duş bu film.

Alt Yazı

KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ
 - Saatin güzelmiş.
  - Sağ ol.
  - Kaç metreye kadar su geçirmiyor?
  - 200 metre.
  - Tarih göstergesi var mı?
  - Evet, var.
  - Ben olsam belki deri kayış yerine metal kayış tercih ederdim.
  - Sahi mi?
  Evet.
  Sanırım ben metal kayış tercih ederdim.
  Bunu alalı seneler oldu.
  Yeni gibi sapasağlam.
  - Kaç metreye kadar su geçirmiyor?
  - 100 metre.
  - Alalı kaç sene oldu?
  - Dokuz sene.
  Biraz sıkıldım açıkçası.
  Epey zamandır yeni bir tane almayı düşünüyorum.
  O zaman şöyle yaparız.
  Benim saati aldığım yere gideriz.
  Onlara meslektaşım ve arkadaşım olduğunu söylersem sana mutlaka bir indirim yaparlar.
  Hem dükkânın sahibi hem de babası benim hastam.
  Bayağı samimiyetimiz var yani.
  Bir düşün derim.
  - Merhaba.
  - Merhaba.
  Beklettim, kusura bakma.
  Yemek yedin mi?
  Elmalı turta yedim sadece.
  Çıkmadan önce ben gidip yiyecek bir şeyler alsam olur mu?
  - Çok acıktım.
  - Tabii, hiç sorun değil.
  Bir şey istemediğine emin misin?
  - Tavuk kanadı, ya da  - Hayır, sağ ol.
  Tokum.
  - Paran var mı?
  Yoksa verebilirim.
  - Param var, sağ ol.
  Hemen dönerim.
  - Saçını mı kestirdin?
  - Beğendin mi?
  Çok güzel olmuş.
  - Patates kızartmasını yemeyecek misin?
  - Onları sona saklıyorum.
  - Neden?
  - Patates kızartmasını çok severim.
  - Onları daima en sona saklarım.
  - Ben de öyle yapıyorum.
  Bugün geç kaldığım için özür dilerim Steven.
  Önemli değil.
  Bir arkadaşın evine uğradım.
  Yeni bir motosiklet almış, ben de görmek istedim.
  Beni motorla gezdirdi, o yüzden geciktim.
  Sorun değil.
  Hatta benim de biraz kullanmama izin verdi.
  - Kask takmışsındır umarım.
  - Evet, taktık tabii.
  Zaten hızlı gitmiyorduk.
  Sana bir hediye aldım.
  Çok teşekkür ederim.
  Nedir bu?
  Nedir bu?
  Çok güzel.
  Sana sarılabilir miyim?
  Çok teşekkür ederim.
  Harika bir şey bu.
  200 metreye kadar su geçirmiyor.
  Çıkıyor mu bu?
  Deri kayış olsa daha iyi.
  Çıkıyor, evet.
  İstediğin kayıştan taktırabilirsin.
  Ama metal daha dayanıklı, o yüzden sana metal kayış olanından aldım.
  Ayrıca daha pahalı.
  Baba?
  Kim partiye giderse ben de onunla gidebilir miyim?
  Bilemiyorum tatlım.
  Annenle bir konuşalım, ona göre.
  Bence gidebilirler.
  Claire çok iyi bir kız.
  Alışveriş merkezinde tanışmıştın, yanında anne babası da vardı.
  Sana doktorlukla ilgili sorular sormuştu.
  Şu kardiyolog olmak isteyen kız.
  Evet, hatırladım.
  İş nasıldı bugün?
  İyi.
  Senin?
  Klinikte bazı değişiklikler yapmaya karar verdim.
  Badana yaptırıp yeni bir kanepe almayı düşünüyorum.
  Şuraya bak, nasıl da kamburun çıkmış.
  Kaç kere söyleyeceğim sana?
  Sırtını düzelt.
  Saçın yemeğinin içinde geziniyor resmen.
  Bob, saçını kestireceğine söz vermiştin, ama hâlâ kestirmedin.
  - Kestireceğim.
  - Yarın.
  Yarın olmaz baba.
  Partiden sonra.
  Ben bu uzun hâlini seviyorum.
  Çok güzel saçı var.
  - Ya benimki?
  - Senin de çok güzel saçın var.
  Hepimizin saçı çok güzel.
  Senin beğendiğin şu elbiseyi aldım.
  Yarın senin için giyeceğim.
  Şu an gösteremem, birkaç değişiklik gerekiyordu.
  Yarın teslim alacağım.
  - Siyah olan mı?
  - Senin beğendiğin siyah olandı, değil mi?
  Evet.
  Öbürü de sana çok yakışmıştı.
  Ama siyah olan üstünde mükemmel durdu bence.
  Biraz fazla kısa sanki.
  Diz altı olsaydı daha iyi olurdu.
  Harika görünüyorsun, elbise kısa da olsa uzun da olsa.
  Yarın limonlu kek yapacağım ve senden başka kimseye tattırmayacağım.
  - Çocuklara bile mi?
  - Çocuklara bile.
  Zavallı çocuklar.
  Sana söylemiş miydim?
  Bob geçen gün göz doktoru olmak istediğini söyledi.
  Evet, söyledin.
  Sen kömür madencisi olsaydın Bob da kömür madencisi olmak isterdi.
  Biraz ışık açabilir misin rica etsem?
  Genel anestezi mi?
  Genel anestezi.
  Böyle nasıl?
  Mükemmel.
  Martin.
  Bak, daha önce de söyledim, hastaneye gelmeden arayıp haber verirsen çok iyi olur.
  Biliyorum, haklısın.
  Özür dilerim.
  Sana tekrar teşekkür etmek istedim sadece.
  Bir de saatim için aldığım yeni kayışı sana göstermek.
  Metal kayışı deri olanla takas ettim.
  Kusura bakma.
  Seni zor durumda bırakmak istememiştim.
  Hoşça kal.
  Martin.
  Buraya gel.
  Ne tarz bir kayış aldın?
  - Kahverengi deri.
  - Göster bakayım.
  - Çok güzelmiş.
  - Gerçekten mi?
  - Yoksa laf olsun diye mi söylüyorsun?
  - Gerçekten beğendim.
  Bir dahakine buraya gelmek istediğin zaman lütfen önce beni bir ara.
  Numaram sende var.
  Senin iyiliğin için diyorum.
  Hasta yanında, ameliyatta, ya da toplantıda olabilirim.
  Seni göremezsem buralarda beklemenin bir anlamı yok.
  Ben seni düşünüyorum.
  - Günaydın.
  - Günaydın Steven.
  Test sonuçlarını aldım.
  Masana bırakayım mı?
  Evet, lütfen, birazdan gelir bakarım.
  - Tamamdır.
  - İkimizin saati aynı.
  Sizi tanıştırayım.
  Bu delikanlı   kızımın okul arkadaşı.
  Geçen hafta sonu Martin'e ve ailesine alışveriş merkezinde rastladım.
  Tıpla yakından ilgilendiğini söyledi bana.
  Kardiyolog olmak istiyormuş.
  Bir ara uğramasını söyledim.
  Doktorluk nasıl bir şeymiş görsün diye.
  Martin, bu Matthew, çok yakın arkadaşımdır.
  Aynı zamanda çok iyi bir anestezi uzmanıdır.
  Ne güzel.
  Tanıştığımıza memnun oldum.
  Ben de memnun oldum.
  Hazır olduğunda haber edersin.
  Benim artık içeri dönmem gerek.
  - Bir dahaki görüşmemizi telefonda konuşup kararlaştırırız.
  Olur mu?
  - Peki.
  Hoşça kal.
  Bu üç ayda nefes alıp verişin oldukça gelişti bence.
  - Koro direktörü de aynısını söyledi.
  - Seni daha ön sıralara almasını istedin mi?
  Evet, istedim.
  Yapabileceği bir şey var mı diye bakacak.
  - Bob, çiçekleri suladın mı?
  - Annem sulayacağını söyledi.
  Annen çok çalışıyor.
  O yüzden elimizden geldiğince yardım edelim diye konuşmuştuk.
  Köpeği gezdirme işini Kim üstlenecek diye anlaşmıştık.
  Sen de çiçekleri sulayacaktın.
  Köpeği ben gezdirsem de çiçekleri Kim sulasa olmaz mı?
  Gece vakti bir başına dışarıda dolaşmak için çok küçüksün.
  - Fırça için sağ ol.
  - Bir şey değil.
  Çıkmamız lazım.
  Bob'a söyle de çiçekleri sulasın, hem güneş de battı artık.
  Ben suladım bile.
  Hadi, geç kalıyoruz.
  İyi geceler tatlım.
  Alman kardiyolog Andreas Gruentzig'in   16 Eylül 1977'de gerçekleştirdiği   ilk koroner anjiyoplastinin üzerinden tam 40 yıl geçti.
  Bugün, o ilk hasta hâlâ hayatta ve sağlığı yerinde.
  Doktor Gruentzig ise başına gelen talihsiz bir kaza sonucu   vakitsizce aramızdan ayrıldı.
  Özetle, kendisi şu sözü söyleyebileceğimiz ender vakalardan biri   "Ameliyat başarılı geçti, ama maalesef   doktoru kurtaramadık. " O ilk koroner anjiyoplastiden beri geçen 40 yıl içinde   pek çok şey değişti.
  Bir dizi yeni teknik ve bilimsel buluş  -  bizleri minimal invaziv kalp ameliyatıyla  - Ben bir sigara içeceğim.
  - Bardayım.
  - Tamam.
   endovasküler aort cerrahisiyle ve aralarında kök hücresi tedavisi   sol ventriküler onarım   ve elbette kullanımı hızla yaygınlaşan mekanik dolaşım desteğinin de bulunduğu   yeni kalp yetmezliği tedavileriyle tanıştırdı.
  Hazırlayan adam bana içinde ne olduğunu söylemişti.
  Şu an hatırlamıyorum, ama gerçekten insanın içini ferahlatıyor.
  - İster misin?
  - Yok, teşekkür ederim.
  Bir dene, tadı gerçekten çok güzel.
  Bu pipeti kullanabilirsin, ben hiç dokunmadım.
  Üç yıldır ağzına içki sürmedi.
  Yüksek GGT değerleri, transaminaz düzeylerinde artış.
  İçki içmiyorsun, aferin sana.
  Teklif ederseniz ben bir kokteyle hayır demem.
  Elbette, hemen sana bir tane alıp getiriyorum.
  - Biz de birazdan çıkarız.
  - Evet.
  - Daha erken.
  Sabah ameliyata girecek.
  Biraz uyuması gerek.
  - Gene de erken.
  - Sabah ameliyatımız var.
  Tamam, peki.
  - Çocuklar nasıl?
  - Gayet iyiler.
  Bob piyano derslerine başladı.
  Öğretmeni çok yetenekli olduğunu söylüyor.
  Pratik yapması için eve bir tane almamız gerekiyor şimdi.
  Yalnız henüz fırsat bulamadım.
  Kliniği yeniliyorum.
  Bütün gün telefondayım.
  Kızımız geçen hafta âdet görmeye başladı.
  - Ne güzel.
  - Evet.
  İlk başta biraz korktu, ama şimdi alıştı.
  Epeydir görmedin sen onu.
  En son geçen yaz, okul korosundayken.
  Resitalde.
  Mary'le bir akşam bize yemeğe gelsenize.
  Sen de çok geçe kalmamalısın.
  Şu söylediğin kokteyli iç ve eve doğru yola koyul.
  Altı saat sonra hastanede olman gerek.
  - Biz artık gidelim hayatım.
  - Evet.
  - İyi geceler.
  - İyi geceler Matthew.
  - Güzel bir geceydi.
  - Bence de.
  Çok arkadaşın var mı?
  Çok fazla yok.
  Bir insanın çok fazla arkadaşı olması mümkün değil bence.
  Zor yani.
  Hayatta en önemli şey iyi arkadaşlarının olması, çok arkadaşın olması değil.
  Babam hep böyle derdi.
  - Baban çok doğru söylemiş.
  - Evet, biliyorum.
  Çok iyi bir arkadaşım var, okulda basketbol oynuyor.
  Bazen beraber oynuyoruz.
  Annemi de arkadaşım olarak görüyorum.
  Kulağa tuhaf gelebilir, ama babam öldüğünden beri   annemle ben çok yakınlaştık.
  Pek çok şey üzerine konuşuyoruz.
  Pek çok konuda bana elinden geldiğince yardımcı oluyor.
  Ben de ona yardımcı oluyorum.
  Senden bir ricam olacak.
  Eğer sen de istersen tabii.
  Kendini baskı altında ya da mecbur hissetmeni istemiyorum.
  Bana iyi bir fikir gibi geldi, o yüzden bir teklif edeyim dedim.
  Bir ara evime gelmeni isterim.
  Karım ve çocuklarımla tanışırsın.
  Bence çok iyi anlaşırsınız.
  Ne dersin?
  - Hoş geldin, sen Martin olmalısın.
  - Öyle.
  - Sen de Anna olmalısın.
  - Öyle.
  Bu çiçekler sana.
  Kocan orkide sevdiğini söylemişti, ama   yeni kesilmişlerinden bulamadım, ben de gül aldım.
  Gül sever misin?
  Çok teşekkür ederim Martin, gülleri çok severim.
  Ne kadar incesin.
  Girsene.
  Steven bahçede, seni bekliyor.
  - Bu Bob.
  - Çok memnun oldum.
  Bu da Kim.
  Çok memnun oldum.
  Size birkaç hediye aldım.
  Ne kadar incesin.
  Kim için üzerinde müzik notası olan bir anahtarlık.
  Müziği sevdiğini biliyorum çünkü.
  Bob için de üzerinde gülen yüz olanından.
  Ne diyorduk Bob?
  Teşekkürler.
  Ne hoş.
  Yemeğe geçelim artık.
  Aç mısın Martin?
  Kurt gibi acıktım.
  Ne kadar zamandır korodasın Kim?
  İki yıldır, 12 yaşımdan beri.
  Şarkı söylemeyi sever misin?
  Çok severim, ama sesim pek iyi değil.
  - Kaç yaşındasın?
  - 16.
  - Koltuk altlarında kıl var mı?
  - Evet.
  Ben de geçenlerde ilk kez âdet gördüm.
  Sigara yaksam mahzuru olur mu?
  - Yakmasan iyi olur.
  - Sorun değil.
  Pencerenin yanına geçiver.
  - Bize bir şarkı söyler misin?
  - Ne, şimdi mi?
  - Evet, sevdiğin herhangi bir tanesini.
  - Hayır, şimdi olmaz.
  Utanıyor.
  Hayır, utanmıyorum.
  İçimden gelmiyor sadece.
  Sigaraya ne zaman başladın?
  Sekiz ay kadar önce.
  Bir arkadaşın evindeydim.
  Daha doğrusu, bir partideydim.
  Kızın biri bana sigara uzattı, ben de niye olmasın deyip yaktım.
  Hata ettim, şimdi pişmanım.
  Ama artık çok geç, tiryaki oldum.
  - Koltuk altındaki kılları gösterebilir misin?
  - Tabii.
  O kadar da çok yokmuş.
  - Babam ne kadar kıllı, hiç gördün mü?
  - Hayır.
  Seninkinin üç katı kıl var onda.
  Vücudun çok güzel.
  Teşekkür ederim.
  Yürüyüşe çıkalım mı?
  Hava güzel.
  Ben burada kalıp müzik dinlemeyi tercih ederim.
  - O MP3 çalar senin mi, benim mi?
  - Benimki.
  Bunu da alıp kaybedeyim deme sakın.
  - Ne tarz müzik dinlersin?
  - Her tarzı dinlerim.
  Ben metal ve punk dinliyorum.
  Ya sen?
  Bence her müzik tarzı dinlenmeye değer.
  O anki ruh hâlime ve ne yaptığıma göre değişiyor.
  İstersen ben seninle yürüyüşe gelirim.
  Senin için sakıncası yoksa köpeği de yanımıza alırız.
  Sadece ikimiz çıksak daha iyi olur.
  Yanımda köpek olunca geriliyorum   başka bir köpekle kavgaya tutuşurlar diye.
  Kavga eden köpekleri ayırma fikri beni korkutuyor.
  Ev limonatası mı bu?
  - Evet.
  - Harika olmuş.
  Annem de limonata yapar.
  Epeydir yapmadı gerçi.
  Gidince yapmasını isteyeceğim.
  Limonatayı çok seviyorum.
  Annenle tanışmak isterim.
  - Limonata müsabakası düzenleriz.
  - Onun da hoşuna gider.
  Çocukların odaları çok güzel, çok aydınlık ve havadar.
  İstersen gece burada kalabilirsin.
  Bob'un yatağının yanına, yere bir minder seriveririz.
  İkiniz sabah beraber takılırsınız, öğleden sonra da ben seni evine bırakırım.
  Çok teşekkür ederim, ama kalmasam iyi olur.
  Gece evde olmam lazım.
  Annemi tek başına bırakmak istemiyorum.
  Nasıl istersen.
  - İkiniz nereye gitiniz?
  - Biraz yürüdük.
  Bu mahalleyi çok beğendim.
  Çok sessiz, temiz ve güzel.
  Sen nerede oturuyorsun Martin?
  Çok da güzel olmayan bir mahallede, çok da güzel olmayan bir evde oturuyoruz.
  Kuzeyde kalıyor.
  Ne tatlı çocuk.
  Değil mi?
  Öyle, hem de çok.
  Babası nasıl ölmüştü?
  Araba kazası, eve gidiyormuş.
  Bir direğe çarpmış, oracıkta ölmüş.
  Ne kadar zamandır tanışıyordunuz?
  Epeydir tanıyordum.
  Yıllar önce benim hastamdı.
  - Cenazesine gittin mi?
  - Gittim, evet.
  Ben niye seninle gitmedim?
  Ben sana söylemiştim de senin sanki bir işin vardı diye hatırlıyorum.
  - Bir ara tekrar davet etmelisin.
  - Edeceğim, Bob'la iyi arkadaş olurlar.
  Bir dahakine ikisini bisikletle gezmeye götüreyim diyorum.
  Aç bence, hastaneden arıyor olabilirler.
  Alo?
Alo, nasılsın?
  İyiyim Martin.
  Bir şey mi oldu?
Hayır, bugün çok güzel vakit geçirdiğimi söylemek için aradım sadece.
  Bunu duyduğuma çok sevindim.
Ben de nezaketinin karşılığını vermek istedim.
Seni evime yemeğe davet etmek istiyorum.
Annem seni gördüğüne çok sevinir.
Hastaneden beri, iki yıldır seni görmedi.
Köfte yapacak.
Çok incesin.
- Bir ara yaparız.
  - Yarın akşam.
Anneme söyledim bile.
Ondan köfte ve limonata yapmasını istedim.
Saat 6:30'da evde olacağım.
  7:30 uygun mu?
- Bugün hastaneye uğradın mı?
  - Hayır.
Okuldaydım, sonra spor salonuna gittim.
  - Sen bugün hastaneye gitmedin mi?
  - Gittim, ama çok yoğundum.
  Uğradın da beni bulamadın mı diye merak ettim.
  Oturup hep beraber film izleyelim diyorum.
  Sizin için de uygunsa.
  Ben film izlemek isterim.
  Kusura bakmayın, erkenden eve doğru yola çıkmam lazım.
  Fazla geçe kalamam.
  Karıma gecikeceğimi söylemedim, beni merak edebilir.
  Karına telefon edebilirsin.
  Neyse, yorgun hissedersen filmi durdururuz   sen eve gidersin, kalanını da bir dahaki gelişinde izleriz.
  Lütfen, benim en sevdiğim film.
  Babamın da en sevdiği filmdi.
Bugünün spesiyali böğürtlenli waffle.
- Bunu bana niye söylüyorsun?
  - Çünkü bana inanmanı istiyorum.
Sen tanrı değilsin, sözüme güven.
12 yıllık Katolik okulu eğitimimle söylüyorum.
- Karar vermediyseniz sonra da gelebilirim.
  - Tanrı olmadığımı nereden biliyorsun?
  Ben galiba yatacağım.
  Kusura bakmayın, filmin gerisini sizinle izleyemeyeceğim.
  İyi geceler.
  İyi geceler Martin.
Derler ki, dağ sıçanları erken gelecek baharı önceden hissedebilirlermiş.
Bu durumda bugün kendimize sormamız gereken  Uzun zamandır mı evlisin?
  16 sene.
  Ellerin çok güzel.
  Teşekkür ederim.
  Doktorların eli genelde güzel oluyor.
  Çok beyaz, yumuşak ve temiz.
  - Öyle mi?
  - Evet.
  Kocamı hastanede ziyaret ettiğim zamanlardan hatırlıyorum ellerini.
  Hatta senin ellerinden ona da bahsetmiştim.
  O da bana hak verdi.
  "Haklısın" dedi.
  "Çok güzel elleri var.
 " Çok teşekkür ederim.
  Benim hastaneye geldiğimi hatırlıyor musun?
  Tabii ki.
  O zamanlar biraz daha kiloluydum, saçım da kahverengiydi.
  Evet.
  O renkten sıkıldım.
  Bir ay kadar önce boyadım.
  Saçımın kahverengi olmasını mı tercih ederdin?
  O zamanki gibi?
  - Bence böyle daha hoş.
  - Evet, katılıyorum.
  Tatlı ister misin?
  Karamelli turta yapmıştım.
  - Yok, teşekkür ederim.
  - Sonra belki.
  Bu akşam çok şey yedin.
  Ellerine yakından bakabilir miyim?
  Merak etme, çocuk uyuyor.
  Korkacak bir şey yok.
  Hem zaten o da bunu benim kadar istiyor.
  Gitmem gerek.
  Seni mahcup ettiysem özür dilerim, niyetim o değildi.
  Ama turtamın tadına bakmadan gitmene izin vermem.
  Lütfen, hemen bir parça getiririm.
  Lütfen otur.
  Kusura bakma, gerçekten gitmem gerek.
  İyi geceler.
  Günaydın.
  Burada ne işin var?
  Niye okulda değilsin?
  Kalbim ağrıyor.
  Nasıl yani?
  Ağrım var.
  Göğsüm acıyor.
  Kalbim.
  - Endişeliyim.
  - Endişelenmeni gerektirecek bir şey yok.
  Kalıtsal olduğu için endişeleniyorum.
  - Endişelenmek için yaşın daha çok genç.
  - Babam için de aynısını demiştin.
  Sigara içmezdi.
  Yediklerine çok dikkat ederdi.
  Neredeyse her gün yüzmeye giderdi.
  O ameliyattan sağ çıkması gerekiyordu, ama öldü.
  Ben sigara içiyorum.
  Yakın zamanda başladım.
  Burası acıyor.
  Dün gece hiç uyumadım desem yeridir.
  Annem çok endişelendi, onun yatağında yattım.
  Göğsüm ve karnım kıllı olsaydı bunları nasıl yerleştirecektin?
  İlk önce kıllarını tıraş ederdik.
  Kılların tekrar uzaması ne kadar sürüyor?
  Bilmem.
  Bir ay falan herhâlde.
  Oğlun koltuk altlarının çok kıllı olduğunu söyledi.
  Benimkinin üç katıymış.
  Sırtın ve karnın da çok kıllıymış.
  Muhtemelen senden biraz daha kıllıyımdır, yaşım senden büyük olduğu için.
  Ama yakında sen de daha kıllı olacaksın.
  Tamamen hormonlarla alakalı.
  Bana gösterebilir misin lütfen?
  Gömleğini çıkarıp bana gösterebilir misin lütfen?
  Lütfen.
  Tamam, benden daha kıllısın, ama benim üç katım da değil.
  Bu akşam bize yemeğe gelirsen annemle ben çok seviniriz.
  Filmin geri kalanını seyredebiliriz.
  Saat sekiz senin için uygun mu?
  Çok naziksiniz, ama bu akşam gelemem.
  Evde olmam gerek.
  Birkaç saatliğine kaçamaz mısın?
  Yapamam.
  Olmaz.
  Başka bir zaman.
  Annem çok üzülecek.
  Sana bir sır vereyim mi?
  Ama sana söylediğimi ona söyleme.
  Bence senden hoşlanıyor.
  Yani, seni çekici buluyor.
  Kabul etmiyor, ama öyle, eminim.
  İşin doğrusu, bence tam birbirinize göresiniz.
  Harika bir çift olursunuz.
  Çok güzel vücudu var.
  Kendin de gördün.
  Kilo da verdi, vücut hatları da çok güzel.
  Annen çok güzel, ama ikimizin bir araya gelmesi saçma bir düşünce.
  Hatırlatırım, ben evli bir adamım.
  Karımı ve çocuklarımı çok seviyorum ve birlikte çok mutluyuz.
  Bu arada bilgin olsun, sağlığın gayet iyi.
  Hiçbir rahatsızlığın yok.
  Ama sigarayı bırakmalısın.
  Söz veriyor musun?
  Tamam mıyız yani?
  Hiçbir rahatsızlığım yok mu?
  Bundan daha sağlıklı olunmaz.
  Artık gitmen gerek, viziteye geç kalıyorum.
  O bıçağı kullanma, dur.
  Bunu kullan, bu çok daha keskin.
  - Buyurun Doktor Bey.
  - Teşekkür ederim Hemşire Hanım.
  Gözüyle kafası arasını dilimlemeyi de unutma.
  - Orası çok lezzetli.
  - Hiç sorun değil.
Neredesin?
Seni 100 kere aradım, çağrılarımı görmedin mi?
Evet, buradayım.
Ne demek 'gelemem'?
Sana bir dilim elmalı turta aldım.
  Hayır, hayır, gelmelisin.
  Bir buçuk saattir bekliyorum burada.
  İki dakikalığına gel işte.
  Sen neredeysen ben sana yakın bir yere geleyim.
  Hastanede misin?
  Elmalı turtayı sana getirebilirim.
  O kadar önemli olan ne?
  Ameliyatın mı var?
  Hastanede misin?
  Şunlar pişerken çıkan sesi seviyorum.
  Neredeydin?
  İçerideydim, telefonla görüşüyordum.
  Balık pişmek üzere.
  Tabaklarınızı uzatın.
  Ben getiririm.
  Zaten ellerimi yıkamam lazım.
  Sağ ol canım.
  - Yardım lazım mı?
  - Yok, hallediyorum.
  Sana söylemeyi unuttum, dün şu çocuğu gördüm.
  Kızının okul arkadaşı.
  Martin mi?
  Evet, öyle, Martin.
  Adını unutmuştum.
  - Nerede gördün onu?
  - Hastanede.
  Arabanın etrafında dolanıyordu.
  Seni bekliyormuş gibi bir hâli vardı.
  Selam vermek istedim, ama beni görmemiş gibi davrandı.
  Mümkün değil.
  O olamaz.
  Yanılıyor da olabilirim, ama ona çok benziyordu.
  Benimkini ızgaradan alır mısın?
  Fazla pişmiş sevmiyorum.
  Merhaba baba.
  Merhaba canım.
  Nerede kaldın?
  Koro çalışması vardı.
  - Yemek yedin mi?
  - Evet, yemiştim.
  Köpeğe gezmeye çıkarmana gerek yok.
  Ben çıkardım, az önce geldim ben de.
  Tamam.
  Baba, bugün kimi gördüm biliyor musun?
  - Kimi canım?
  - Martin'i.
  - Hangi Martin?
  Martin, şu geçen gün bizim eve gelen çocuk.
  Senin eski hastanın oğlu.
  Koro çalışmasından sonra arkadaşının motosikletiyle beni getirdi.
  Çok komik çocuk.
  O kadar güldüm ki kaburgalarım ağrıdı.
  Evet, çok komik çocuk.
  Kim, başında kask olmadan motosiklete binmeni istemiyorum.
  Başımda kask vardı, kendisininkini bana verdi.
  İçeri niye davet etmedin?
  Ettim, ama acelesi vardı.
  Eve gitmesi gerekiyormuş.
  - Annem nerede?
  - Duş alıyor.
  Bir şey mi lazımdı?
  Ben yatıyorum.
  İyi geceler canım.
  - Bob'u uyandırdın mı?
  - Evet.
  Kalkmadan önce yatakta yatmayı seviyor, elleşme.
  Biraz daha portakal sıkayım mı sana?
  Geç kalacak.
  Saate baktın mı?
  Okul otobüsü birazdan burada olur.
  Robert, saatten haberin var mı senin?
  Kalk, üstünü giy.
  Kalkamam.
  Yüzünü yıkamak, üstünü giymek ve kahvaltı etmek için 10 dakikan var.
  Annen de ben de seni arabayla okula götürmeyeceğiz.
  Kalkamam.
  Bob, kalk ve üstünü giy, oyun oynamayı bırak.
  Baba.
  Bacaklarım uyuşmuş.
  Kımıldatamıyorum.
  Ayağa kalkamıyorum.
Şu an nerede olduğunu biliyor musun?
Hastanedeyim, nöroloji servisinde.
Aynen öyle.
Bugün günlerden ne söyleyebilir misin?
  - Perşembe.
  - Bu da doğru.
  Şimdi bu iğneyi alacağım   ve ayak tabanlarınla ayak parmaklarına dokunacağım.
  Senden istediğim, bana  - Hissediyor musun?
  - Evet.
  Hissediyor musun?
  Şimdi de dik oturup dosdoğru bana bakacaksın, tamam mı?
  Güzel.
  Şimdi dilini çıkar.
  - Ne oldu?
  - Her şey yolunda.
  Larry detaylı bir nörolojik muayene yaptı, hiçbir şeyi yok.
  Siz şimdi eve gidin, akşama konuşuruz.
  Ben de geç kalmam, bugünkü programım yoğun değil.
  - Tamam mı?
  - Bir de MR mı çektirsek?
  Uğraşmaya değmez.
  Korkmuş sadece, o kadar.
  Hiçbir şeyi yok.
  Hiçbir şeyin yok, değil mi?
  Evet.
  Belki de bugün pek iyi hazırlanamadığımız bir sınavımız vardı.
  Tabii, bütün günü hastanede Larry ve bizimle geçirmek istedi.
  Hadi gidelim.
  - Baba.
  - Evet?
  - Bize ameliyathanelerden birini gezdirmeyecek misin?
  - Başka zaman canım.
  Ameliyat için beni bekliyorlar.
  Benim gitmem lazım, akşama görüşürüz.
  Affedersiniz, yardım edebilir misiniz?
  Yardıma ihtiyacı var.
  MR, anjiyografik MR, ikisinde de bir şey yok.
  Kan tahlilleri temiz.
  Kardiyogram, göğüs röntgeni, hepsi düzgün.
  Yakın zamanda psikolojik olarak strese girdi mi?
  Okuldaki sınavlar yüzünden mesela?
  - Evet.
  - Stresli değil.
  Gayet iyi.
  Biraz kaygılı, ama genelde öyle zaten.
  Bir gün daha hastanede yatsın derim.
  Müşahede altında tutmak için.
  - PET taraması yaptırsak?
  - Gerekli olduğunu düşünmüyorum.
  Sen ne diyorsun Larry?
  Yarın yürüyerek eve gidebilecek kadar iyi olacak.
  Evet, ben de şu aşamada gerekli olduğunu düşünmüyorum.
  Yarınki durumuna bakar, ona göre karar veririz.
  Bana göre endişe edilecek bir durum yok.
  Siz eve gidersiniz, yarın konuşuruz, ben de bütün gün burada olurum.
  Bir de Anna, bu şartlar altında dahi olsa seni gördüğüme sevindim.
  Ben de Larry.
  - İyi geceler.
  - Güle güle Larry.
  Her şey için sağ ol.
  Yarın ameliyata girmeyeceğini bizimkilere haber vereyim mi?
  Hayır dedim.
  Tekrar tekrar sorup durma.
  Hiç gereği yok Matthew.
  Ben sabah geleceğim, kliniğe gitmeyeceğim.
  O çok sevdiği çöreklerden getireceğim.
  Evet, çok sevinecektir eminim.
  - Neredeydin?
  - Claireler'deydim.
  - Babam uyudu mu?
  - Evet.
  Bob nasıl?
  Bob son derece iyi.
  Tedbir amaçlı hastanede tutuyorlar.
  Sen nasılsın?
  - İyiyim ben, ne anlamda sordun?
  - Yorgunluk var mı?
  Son derece iyiyim.
  - Birazcık yorgunum, o kadar.
  - Peki.
  Sabah görüşürüz.
  Bu arada, Bob hastanedeyken   çiçekleri sulama görevi sana ait, tamam mı?
  Lavaboya gitti mi?
  Ayağa kalktı mı?
  Bir saat kadar önce uğradığımda kalkmamıştı.
  İstemiyordu.
  Çiş yapmak mı istemiyordu, kalkmamış mıydı?
  - Çiş yapmak istemiyordu.
  - Kalkabiliyor muydu?
  Uyuyordu.
  Yataktan zorla kaldırmak istemedim.
  Günaydın Doktor.
  Nasılsınız Bayan Murphy?
  Bob'u ziyarete geldim.
  Kim bana olanları anlattı.
  Merhaba Martin.
  Ne kadar ince düşüncelisin.
  Arkadaşı Martin oğlumu ziyarete mi gelmiş?
  Ben artık gideyim, siz de biraz baş başa kalın.
  Zaten çıkmam lazım.
  Bir ara tekrar onu görmeye gelirim.
  Lavaboya gitmesi için yardım teklif ettim, ama istemedi.
  Yatağı ıslattı.
  Annemin dün yaptığı limonatadan getirdim.
  Siz de bir tadına bakıp nasıl bulduğunuzu bana söylersiniz.
  Çok teşekkür ederiz.
  Tatlım, bu kutunun içinde ne var biliyor musun?
  - Ne?
  - Tarçınlı çörek var.
  Üst kattaki kafeteryaya gel.
Fırsatını bulduğun zaman gel.
Tahmin edebileceğin üzere bugün fırsat bulabileceğimi zannetmiyorum.
- Başka zaman konuşuruz.
  - Hayır, bugün, kafeteryada.
Sadece 10 dakika, geçen seferki gibi beni ekme.
Sana bir hediye getirdim.
Sen bana bir sürü hediye verdin, bense sana hiçbir şey vermedim.
Sana kabalık ettiğimi düşündüm.
  Gözlerini kapa.
  Gözlerini kapa lütfen.
  İçinde İsviçre çakısı var.
  Bunu söylememem gerekiyordu.
  Sürprizi mahvettim, özür dilerim.
  - Çok teşekkür ederim Martin.
  - Aptallık ettim.
  Martin, tekrar alt kata inmem lazım.
  Tamam.
  Seni daha fazla tutmayacağım, her ne kadar   sen son zamanlarda bana giderek daha az vakit ayırıyor olsan da.
  Bir şey daha söylemek istiyorum, Bob için gerçekten çok üzgünüm.
  - Ciddi bir şey değil.
  - Hayır, ciddi.
  İkimizin de bir gün geleceğini bildiği o kritik an var ya?
  Bu o işte.
  O an geldi.
  - Ne kastettiğimi biliyorsun.
  - Hayır, bilmiyorum.
  Dinle Martin, buna ayıracak vaktim yok.
  Pekâlâ, seni daha fazla tutmamak için çok hızlı bir şekilde açıklayacağım.
  Evet, aynen düşündüğün gibi.
  Benim ailemden birini öldürdüğün gibi, dengeyi sağlamak için   şimdi de kendi ailenden birini öldürmek zorundasın, anlıyor musun?
  Kimi öldüreceğini ben sana söylemem tabii ki.
  Onun kararını sen vereceksin, ama bunu yapmazsan hepsi hastalanıp ölecek.
  Bob ölecek, Kim ölecek, karın ölecek.
  Hepsi hastalanacak ve ölecek.
  Bir, bacakların felç olması.
  İki, açlıktan ölme derecesine kadar yemek yemeyi reddetme.
  Üç, gözlerden kan gelmesi, dört, ölüm.
  Bir, iki, üç, dört.
  Merak etme, sen hastalanmayacaksın.
  Tek yapman gereken sakin olmak, hepsi bu.
  Oldu işte, elimden geldiğince çabuk söyledim.
  Umarım seni çok fazla tutmaşımdır.
  Bir şey daha.
  Çok çabuk söyleyeceğim.
  Kimi öldüreceğine karar vermek için sadece birkaç günün var.
  Üçüncü aşamaya bir kez gelindi mi  Üçüncü aşama hangisiydi hatırlıyor musun?
  Gözlerden kan gelmesi, üçüncü aşama bu oluyor.
  Kanama bir kez başladıktan sonra ölümleri birkaç saat içinde gerçekleşecek.
  Oldu işte, söyleyecek başka bir şeyim kalmadı.
  Tabii senin  Senin bana soracağın bir şey yoksa.
  Yemek yedi mi?
  Hayır, aç değilmiş.
  Ne demek aç değilmiş?
  Aç değilmiş.
  Hadi canım, bir tane çörek ye.
  - İstemiyorum baba.
  - İstiyorsun.
  Ama annenle benim çörek yedin diye seni azarlayacağımızdan korkuyorsun.
  Hadi, ye şunu.
  Sana izin veriyorum.
  Sana izin veriyoruz.
  Çörek yemesinde bir sakınca yok, değil mi Anna?
  - Elbette yok.
  - Anneni duydun, ye şunu.
  Bob?
  İstemiyor.
  - Bırak, sonra yer.
  - İşte böyle.
  İşte böyle, ye şunu.
  Çiğne şimdi, yut.
  Rahat bıraksana!
 Şimdi istemediğini söyledi.
  Hemen şimdi yiyecek.
  Bir deri bir kemik kalmış.
  O yüzden yerlere düşüp sürünüyor.
  Yiyecek onları, hepsini yiyecek.
  Beş dakika veriyorum, döndüğümde o kutuyu bomboş göreceğim.
  Diyor ki, otobüste kazananlar ve kaybedenler var.
  Ama komik, çünkü kulağa şöyle geliyor   otobüste 20 kalp ve 20 göt var.
  Komikmiş.
  Âdet gününde misin?
  Hayır.
  Açsan sonra bir şeyler söyleyebiliriz.
  Annemle babam geç vakte kadar gelmezler.
  Bana biraz para bıraktılar.
  Aç değilim.
  Sen tanıdığım en güzel kızsın.
  Gitmem gerek, özür dilerim.
  Neden?
  Biraz daha kal.
  Biraz müzik dinleriz.
  Kalamam, geç oldu, kusura bakma.
  - Babam yüzünden mi bana kızgınsın?
  - Saçmalama, sana kızgın falan değilim.
  Kendimi açıkça ifade ettiğimi sanıyordum.
  Ona kızgın değilim, ona acıyorum.
  Vakit geç olduğu için gitmem gerekiyor.
  Bu kadar basit.
  Adamın canını sıkma, anladığını sanmıştım.
  Özür dilerim Martin.
  Seni çok seviyorum.
Bugün yemek yemeyi bıraktı.
  Yemek yemeyi reddediyor.
  Bazı testlerin yeniden yapılması lazım.
  Derin nefes al.
  Birkaç saniye tut.
Hiçbir şey tespit edemediler.
  Tamam, güzel, nefes al.
  Son testlerin üzerinden henüz bir gün bile geçmedi.
  Sonuçlarda herhangi bir değişiklik olacağını düşünmüyorum.
  Dürüst olmak gerekirse, şu an bir psikosomatik rahatsızlık vakasıyla karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum.
Ben de Anna'yla benzer düşünüyorum.
Ne demek istiyorsunuz?
  İşin kolayına kaçıp psikosomatik rahatsızlık teşhisi koymadan önce   olası diğer bütün nedenleri elememiz gerekmez mi?
  Diğer bütün olasılıkları eledik zaten.
Psikolojik destek ve gerek olması durumunda psikiyatrik tedaviyle düzeleceğini düşünüyorum.
  Tekrar yürüyüp yemek yemeye başlayacak.
  Tabii ki.
Anna, Bob'da miyop, katarakt, ya da glokom olsaydı   o zaman senin görüşünün bir kıymeti olabilirdi.
Ama çok şükür Bob'un gözleri çok iyi görüyor.
İçtenlikle söylüyorum, gözlüğe ihtiyacı olsaydı danışacağım ilk insan sen olurdun.
  Ama şu an çocuk yemek yiyemiyor ve bacakları felç, o yüzden kusura bakma   senin tıbbi görüşünle zerre kadar ilgilenmiyorum.
Kapı açılıyor.
Kapı kapanıyor, lütfen kapıdan uzak durun.
  Hadi Bob, biraz yürüyelim.
  Kalk bakalım, işte oldu.
  Hazır mısın?
  İşte böyle.
  Bob?
  Senle bir oyun oynayalım mı?
  - Ne oyunu?
  - Bir sırrımı anlatacağım, daha önce sana hiç anlatmadığım bir şey.
  Sonra da sen bana bir tane anlatacaksın.
  En iyi sırrı anlatan kazanacak, tamam mı?
  Senin yaşındayken mastürbasyon yapmaya yeni başlamaıştım.
  Yeni yeni de boşalmaya başlamıştım.
  Çok az geliyordu, anca bir damla.
  Bir sorunum mu var diye endişelenmeye başladım   çünkü okulda bir sürü hikâye dinlemiştim.
  Bir gün, babam içkiyi fazla kaçırmıştı.
  Ağabeylerim dışarıdaydı, babam yatak odasında uyuyordu.
  Gizlice odaya girdim, elimi penisine attım   ve boşalana kadar sıvazladım.
  Çarşafın her yeri sperm oldu.
  Korkup odadan kaçtım.
  Bugüne kadar bunu kimseye anlatmadım.
  Şimdi sır anlatma sırası sende.
  Bilmiyorum.
  - Benim sırrım yok.
  - Mümkün değil.
  Bir tane olmalı.
  Hayır.
  Yok.
  Bob, eğer numara yapıyorsan, şunu bil ki   bana şimdi söylersen, ben de annen de seni cezalandırmayacağız.
  Sana kızmayacağız da.
  Numara yapmıyorum.
  Ama eğer numara yapıyorsan ve bu aptal şakaya derhâl bir son vermezsen   sadece iki ay televizyon izlememe cezasıyla yırtamayacaksın.
  Tıraş makinemi alacağım, kafanı tıraş edeceğim ve o saçları sana yedireceğim.
  Ciddiyim, sana kendi saçını yedireceğim.
  Şaka yapmıyorum.
  Numara değil.
  Sana temiz gömlek getirdim.
  Sağ ol.
  Var mı bir gelişme?
  Aç mısın?
  Yiyecek bir şeyler getireyim mi?
  Hayır, sağ ol.
  Belki de haklısın.
  Belki tamamen psikolojiktir.
  Her şey yoluna girecek, göreceksin.
  Güven bana.
  Yanında ben varım, her şey düzelecek.
  Hadi gidip sana yiyecek bir şeyler alalım, biraz temiz hava al   sonra da yukarı çıkıp bizim ufaklığı görelim.
  Baba, meyve yemek istemiyorum.
  Bir kerecik ısır.
  Hatırım için.
  Yiyemiyorum.
  Tamam.
  Aç kapıyı!
 İçeride olduğunu biliyorum!
 Aç kapıyı, yoksa kıracağım!
 Martin!
 Aç şu kapıyı, yoksa kapıyı kıracağım   ve seni de anneni de aynen senin istediğin gibi sikeceğim!
 Karıma ya da çocuklarıma bir şey olursa hapiste geberirsin!
 Duydun mu?
  Hapiste geberirsin!
Öldüğünde babası kaç yaşındaydı?
46.O gün alkol almış mıydın?
Ritim bozukluğu vardı, bir inme geldi, ölüverdi.
  O gün alkol almış mıydın diye sordum, nasıl öldü diye sormadım.
  Ne zamandır devam ediyor bu?
  Ne zamandır görüşüyorsun bu çocukla?
  Aşağı yukarı altı aydır.
  - Nerede buluşuyordunuz?
  - Ne önemi var ki?
  Onunla nerede buluşuyordun?
  Bir yolüstü lokantasında, sonra da nehir kenarına gidiyorduk.
  Çocuk sorunlu, ciddi psikolojik sorunları var.
  Hep öyleydi.
  Ara sıra tuhaf davranışları oluyordu, ama iyice yoldan çıktı, tehlikeli hâle geldi.
  Tedbir almamız lazım.
  Polise gitmeli ve bazı önleyici tedbirler almalıyız.
  Polise falan gitmiyoruz.
  Bundan hiç kimseye bahsetmiyoruz.
  Ne işe yarayacak ki?
  Babasını ameliyat ettiğin gün alkol almış mıydın?
  Çok az.
  Neticenin onunla hiç alakası yok.
  Bir hastayı cerrah asla öldürmez.
  Anestezi uzmanı hastayı öldürebilir, ama bir cerrah asla.
  Mesela Matthew'un bazı hastaların ölümüne sebep olan hataları oldu   ama benim hiç olmadı.
  Bob bugün biraz daha iyi görünüyordu.
  Morali daha iyiydi, yüzü de eskisi kadar solgun değildi.
  Onunla görüştüğünü niye bana söylemedin?
  İlk başlarda o kadar sık görmüyordum onu.
  Yakın zamanda düzenli olarak görüşmeye başladık.
  Bir ara sana anlatacaktım.
  Çocuğa acıdım.
  Ona para verdim.
  Annesi işsiz.
Anne, ne zaman eve döneceğiz?
Yarın, ya da öbür gün.
Bütün testler bitince ve doktorlar gitmemize izin verince.
Ama siz de doktorsunuz.
Söyleyin de bizi eve göndersinler.
Söyleyeceğiz tatlım.
Anne, ben uyurken Martin uğradı mı?
Hayır.
Beni yana çevirebilir misin?
  - Babam burada mı?
  - Hayır, birazdan gelir.
  Meyve suyu getireyim mi sana?
  Hayır.
  Bir yere gitme.
  Burada kal.
  Günaydın.
  Nasılsın?
  Gelmiyor musun?
  Tamam.
  Sadece annem.
  Babam da birazdan gelecek.
  Sen burada mısın?
  Yapamam, beni görmeye yukarı gelecek misin?
  Bu dediğin gerçekten mümkün mü sence?
  Bir bakayım.
  Tamam, tamam.
  Evet, ayağa kalktım.
  Beni görüyor musun?
  Evet, teşekkür ederim.
  Evet, pencerenin önünde duruyorum.
  Beni görüyor musun?
  Ben seni göremiyorum.
  Sana el sallıyorum.
  Anne.
  Ben de Kim gibi ayağa kalkmak istiyorum.
  - O nasıl kalkıyor da ben kalkamıyorum?
  - Yakında sen de kalkabileceksin canım.
  Kim senden yaşça büyük, o yüzden kalkabiliyor.
  Yakında sen de güçlenip ayağa kalkacaksın.
  Tamam, yatağa dönüyorum.
  Ben de.
  Hoşça kal.
  Anne, ben de pencereye gidiyorum.
  Hayır.
  Kiminle konuşuyordun?
  Martin.
  Selam söyledi.
  Bir daha onunla konuşmanı istemiyorum.
  - Neden?
  - Çünkü ben öyle diyorum.
  Duydun mu beni?
  Siktir oradan.
  - Ne dedin sen?
  - Bir şey demedim.
  Evet, dedin.
  Ne dedin Kim?
  Anne, bırak kolumu, canımı acıtıyorsun, bir şey demedim.
  Ben babana benzemem.
  Madem böyle istiyorsun, şu andan itibaren telefonuna el koyuyorum.
  Anneye saygısızlık etmek neymiş öğrenirsin böylece.
  Telefonumu geri ver.
  Unutabilirsin.
  Korkma anne.
  Histeriye kapılma.
  O kadar acıklı bir durum değil.
  Bazen hareketsizlikten vücudun ağrıyor ve uyuyamıyorsun.
  O kadar.
  Önemli olan, ihtiyaç duyduğun her şeyin elinin altında olması.
  O kadar.
  Göreceksin.
  Sen de hareket edemeyeceksin.
Ama alışacaksın.
- Kendi gözlerimle gördüm.
  - Sadece tesadüf.
Nasıl tesadüf olabilir?
  Neden şimdiye kadar ikisi de kalkıp yürüyemedi?
  - Hayatım, ne dediğinin farkında mısın?
  - Gözümle gördüm.
  Tamam, demek ki durumu iyiye gidiyor.
  Anlamı o, Kim'in durumu iyiye gidiyor.
  - Şimdi lütfen eve git ve biraz dinlen.
  - İyiye gittikleri yok, kötüye gidiyorlar.
  Bugün öğleden sonra Sağlık Kurulu acil toplantı yapacak.
  Larry ve ben inisiyatif alıp   Kolumbiya Presbiteryen Üniversite Hastanesi'nden iki çok iyi uzman çağırdık.
New York'tan uçakla geldiler bile.
Vakayla ilgili bilgilendirmek üzere bugün öğleden sonra kendileriyle buluşacağım.
Bir tanesi direktörün yakın arkadaşı, Doktor Farrington, ismini duymuşsundur.
Paralitik rahatsızlıklar konusunda ondan iyisi yok.
Evet.
  Merhaba.
  Çok teşekkür ederim.
  Seninle konuşmak istedim.
  Fazla zamanını almayacağım.
  Tabii.
  Sadece 10 dakikam var, derse yetişmem gerek çünkü.
  Konu nedir?
  Kocam bana senden ve babandan bahsetti.
  Bahsetti demek?
  Annemden de bahsetti mi?
  Hayır.
  Özür dilerim.
  Belki bunu size benim söylemem doğru değil, ama   kocanız babamı öldürdüğünden beri annemle flört hâlinde.
  Sürekli flört hâlinde.
  İşin doğrusu, annem de ona karşı boş değil.
  Kocanızın ellerini çok beğeniyor.
  İşin doğrusu, elleri gerçekten güzel.
  Bütün doktorların elleri temiz, narin ve güzel.
  Ben de anneme, bir şeyler yaşamak istiyorsa benim için sorun olmadığını söyledim.
  Yani, iyi bir adama benziyor.
  Çok iyi bir adama benziyor.
  Ayrıca, hayatını yeniden düzene sokmaya çalışırken   ona köstek olmak istemiyorum.
  Ben gideceğim, birkaç sene sonra ben gideceğim, bir iş bulacağım.
  Eğer kocam bir hata yaptıysa, ihmalkârlığından, ya da   ne ise, bilmiyorum   bu trajik olaya sebebiyet verdiyse   neden bedelini benim ödemem gerekiyor, anlamıyorum.
  Bedelini neden çocuklarım ödesin?
  Babam öleli fazla olmamıştı, birisi bana   spagettiyi tıpkı babam gibi yediğimi söylemişti.
  Bu gerçeğin kendilerinde ne kadar   olağanüstü bir izlenim bıraktığını anlattılar bana.
  Çocuğa bak, nasıl spagetti yiyor.
  Aynısı babası gibi.
  Çatalı ortasına batırıyor.
  Sonra çeviriyor, çeviriyor, çeviriyor.
  Sonra da ağzına götürüyor.
  O zamanlar, spagettiyi bir ben böyle yiyorum sanmıştım.
  Babamla ben.
  Elbette sonradan öğrendim ki   herkes spagettiyi tam olarak aynı şekilde yiyor.
  Tam olarak aynı şekilde, tam olarak aynı şekilde.
  Bu beni çok üzdü.
  Çok üzdü.
  Hatta belki de ölüm haberini aldığım zamankinden daha çok üzüldüm.
  Babamın.
  Bu olan bitenler adil mi değil mi bilemem, ama   adalete en yakın şey olarak aklıma bir bu geliyor.
  Zaman çok hızlı akıyor, derse geç kalırsam hapı yutarım.
  Size iyi günler.
Bu durumda çocukların hastanede kalmaları için bir neden göremiyorum.
Elinizden geleni yaptığınızı mı düşünüyorsunuz yani?
Evet Steven, elimizden geleni yaptığımıza inanıyorum.
Kusura bakma, ama bu hastanenin başında ban olsaydım   kendimi tamamen başarısız, ezik hissederdim.
  Gece gözüme uyku girmezdi.
  İyi geceler Anna.
  İyi geceler Ed.
  Bence yarın ibranameleri imzalayalım da çocuklar eve gidebilsinler.
  Jonathan Lang'in ameliyatına giren anestezi uzmanı sen miydin?
  Teşekkür ederim.
  - Sen bir şey  - Hayır, teşekkür ederim.
  Jonathan Lang kim?
  Erkek, 46 yaşında.
  Steven'ın hastası, ameliyat masasında can verdi.
  Anna, bunca yıldır kaç tane hasta gördüm, kaç tane ameliyata girdim.
  Dediğin kişiyi hatırlamıyorum ne yazık ki, kusura bakma.
  Arşivden dosyasını bulup bana gösterebilir misin?
  Tıbbi geçmişini ve ölüm nedenini okumak istiyorum.
  Bunun mümkün olduğunu sanmıyorum, üzgünüm Anna.
  Hastaneye ait kayıtları kimseyle paylaşamam.
  Sana ne için lazım?
  Lütfen.
  Bak, sana kayıtları veremem   ama sana vakayla ilgili birkaç şey anlatabilirim.
  Adamı şimdi hatırladım, ben uyutmuştum.
  Ama karşılığında ben ne alacağım?
  Evine yemeğe geldiğimiz gün alamadığın şeyi.
  Ne zaman?
  Şimdi.
- Steven alkol almış mıydı?
  - Evet.
- Ölümü onun hatası olarak değerlendirilebilir mi?
  - Evet.
Benim hatam olmadığı kesin.
Bir anestezi uzmanı ameliyatın kötü sonuçlanmasından asla sorumlu tutulamaz.
Sorumlu daima cerrahtır.
O sabah hazırlanmaya gitmeden önce iki kadeh içmişti.
Neyse ki kimse fark etmemişti, bir tek ben biliyordum.
Ama o dönemler hiç yapmadığı şey değildi zaten.
Sen de biliyorsun.
  Teşekkür ederim.
  Et çok lezzetli.
  Haklıymışsın.
  Evde olmaları çocuklar için çok daha iyi.
  Onları birkaç günlüğüne yazlığa mı götürsem diye düşünüyorum.
  Biraz temiz hava ve mekân değişikliği belki hepimize iyi gelir.
  Kaç zamandır canım ne çekiyor, biliyor musun?
  Patates püresi.
  Yarın yapsana.
  Ellerin çok güzel.
  Daha önce hiç fark etmemiştim.
  Son günlerde herkes bana senin ellerinin güzelliğinden bahsediyor   şimdi bizzat görebiliyorum.
  Zarif ve temizler.
  Ama güzel olsalar ne olur?
  O ellerde can yok.
  Bazen Steven, becereksiz bir adam olup çıkıyorsun.
  Sürekli aptalca şeyler sayıklıyorsun, "Hadi tarama yapalım.
  "Hadi ultrason çektirelim, kahverengi çorap giyelim.
  Hadi patates püresi yapalım, hadi yazlık eve gidelim" gibi.
  Anlamadım?
  İki çocuğumuz yan odada ölüyor, ama evet  -  yarın sana patates püresi yapabilirim.
  - Lütfen benimle bu şekilde konuşma.
  Madem hoşuna gitmiyor, niye gidip Martin'in annesiyle yaşamıyorsun?
  O seninle daha güzel konuşur eminim.
  Çocuklar eve gelsin istedin, geldiler.
  Daha ne yapmamı istiyorsun?
  Bütün bunlara son verecek bir şey, istediğim bu, yapabilir misin?
  Senin yüzünden bu hâldeyiz, farkında mısın Steven?
  Ne öneriyorsun peki?
  Söyle bana.
  Ama dur, anladım.
  Bütün bunlara son vermenin bir yolu var.
  Tek yapmamız gereken, yavru bir timsah dişi   güvercin kanı ve bir bakirenin kasık kılını bulmak.
  Sonra hepsini gündoğumundan önce yakmak.
  Bir bakalım, buralarda yedek dişimiz var mıydı?
  Diş, kasık kılı?
  Hayır, burada bir şey yok.
  Burada da bir şey yok.
  Buraya bakalım, bir şey yok.
  Diş, kasık kılı?
  Bu kutuda da bir şey yok.
  Nerede bunlar?
  Daha önce burada olduklarına eminim, bizzat kendim koymuştum.
  Kim yerini değiştiriyor bunların?
  İnanılır gibi değil.
  Sende kullanabileceğim fazladan kasık kılı yoktur herhâlde?
  Sahi, unutmuşum, sende hiç kalmamıştı.
  Elimizde ihtiyacımız olan hiçbir şey kalmadı.
  Tartışmamıza lüzum yok.
  Zaten her şey yeterince zor.
  Daha da zorlaştırmanın âlemi yok.
  Doğru söylüyor olsaydı, senin de hastalanman gerekmez miydi?
  Şimdiye kadar felç geçirmez miydin?
  Bunu nasıl açıklıyorsun?
  Evet, haklısın.
  Hepimiz ölene kadar biraz daha bekleyelim, ondan sonra ne yapabileceğine bakarsın.
  Gerçekten de endişelenecek hiçbir şey yok.
  Yarın hastaneye gidip çocuklara mama alman lazım.
  - Evde neredeyse hiç kalmadı.
  - Tamam.
  Günaydın.
  Günaydın.
  Uyuyabildin mi?
  Saat kaç?
  Sekizi on geçiyor.
  Az benimle gelsene.
  Martin'i hatırlıyorsun, değil mi?
  Bizim eve oyun oynamaya geldi.
  Kendisine çocukların biraz rahatsız olduğunu   ve onlar iyileşene kadar burada beklemesi gerektiğini söyledim.
  Anna, çıkıp şuna o çok sevdiği limonatadan yap, olur mu?
  Ben burada kalıp ona arkadaşlık edeceğim.
  Lütfen.
  Bırak gideyim.
  Annem meraktan deliye dönecek.
  Annen seninle gurur duyuyor mudur sence Martin?
  Sevgili oğlunun bir katil olmasından mutluluk duyuyor mudur sence?
  Katil mi?
  Böyle dramatik, duygusal, eski moda bir kelime kullanmaya gerek yok.
  Ama illa ısrar ediyorsan, ne babamla ilgili mevzuda   ne de içinde bulunduğumuz durumda katil ben değilim.
  - Kes sesini.
  - Zamanını boşa harcıyorsun, farkında değil misin?
  - Fazla zamanın da kalmadı.
  - Kes sesini dedim.
  Steven, bu iş sona erdiğinde her şey daha güzel olacak.
  Sil baştan, temiz bir sayfa.
  Görmüyor musun?
  Bazen gözüme çok naif görünüyorsun, ama naif olma lüksün yok.
  Sen bilim adamısın, aptal olamazsın.
  Ama seninle yeni tanışmış olsaydım   senin muhakeme yeteneğini ciddi ciddi sorgulardım.
  Sana bir ibret göstermek istiyorum   hepsi bu.
  Ne demek istediğimi anlaman için ufak bir ibret.
  Özür mü dilemeliyim?
  Hayır.
  Yaranı mı okşamalıyım?
  Aslında, açık yaraya dokunmak daha beter acıtır.
  İkimizin de daha iyi hissetmesi için yapılacak tek bir şey var.
  Anladın mı?
  Mecaz yapıyorum.
  Gösterdiğim ibret.
  Bir mecaz.
  Yani bu   sembolik.
  Kapa kapıyı Anna.
  Şimdi Martin, ölmek nasıl bir şeymiş anlayacaksın.
  Kafanın parçalanması ve beyninin dağılması nasıl bir şeymiş anlayacaksın.
  - Sakın vurma onu.
  - Sonra?
  - Kapa çeneni!
 - Beni vuracaksın, sonra ne olacak?
  - Cevap ver.
  - Seni bahçeye gömeceğim!
 - Sonra da çürüyeceksin, bu olacak.
  - Bir açıklama getiremeyeceksin.
  Nasıl olduğunu anlayamayacaksın.
  Diyeceksin ki, "Ben sadece bir kişiyi vurdum.
  Nasıl oldu da dört kişi öldü?
  Ben sadece bir kişiyi vurdum.
 " O yüzden, bahçende bir çukur kazacaksan büyük bir çukur kazarsan iyi edersin.
  Steven.
  Onu öldürmedi.
  Nereden biliyorsun?
  Biliyorum işte.
  Neyse, doğru bir seçim yaptı.
  Yoksa tek bir kurşunla dört kişiyi öldürmüş gibi olurdu.
  Çok trajik olmaz mıydı?
  Ben Martin'le beraber yaşayacağım.
  Çok üzgün olduğumu bilmeni isterim Bob.
  Seni gerçekten seviyorum.
  Hepimiz seviyoruz.
  Babam da seviyor.
  Ama o da çok zor bir durumda ve pek bir seçeneği yok.
  Seni sevmediğinden değil.
  Bana piyano almışlar.
  Annem önümüzdeki ay geleceğini söyledi.
  Korkmayasın diye sana söylemediler.
  Bob, dün çok kötü bir şey oldu.
  Martin'in bana verdiği MP3 çaları kaybettim.
  Neyim var bilmiyorum.
  10 gün içinde iki tane MP3 çalar kaybettim.
  Senden bir isteğim olacak.
  Öldüğün zaman senin MP3 çalarını alabilir miyim?
  Lütfen, lütfen.
  Lütfen.
  Baba.
  Bak.
  Saçımı kestim, tıpkı benden istediğin gibi.
  Aferin oğluma.
  Aferin.
  Senin lafını dinlemeyip sen söyler söylemez saçımı kestirmediğim için özür dilerim.
  Bunca zamandır ne düşünüyordum bilmiyorum.
  Çok kötü sıcak basıyordu ve sürekli taramak zorunda kalıyordum.
  Tam bir işkenceydi.
  Senin sözünü dinleyip daha önceden kestirmeliydim.
  Şimdi gidip çiçekleri sulayacağım.
  Dur canım, ben bu sabah suladım.
  Yarın.
  Baba   düşündüm de, kardiyolog olmak istediğime karar verdim.
Göz doktoru değil.
Anneme yalan söyledim, çünkü üzülmesini istemedim.
Senin mesleğini yapmayı tercih ederim.
Çok daha ilgi çekici ve merak uyandırıcı.
Oğlan matematik ve fizikte oldukça iyi.
Diğer yandan Kim, müziğe olan doğuştan yeteneğinin yanı sıra edebiyat ve tarihte çok iyi.
Bu derslerde de Bob zayıf.
  Iphigenia Tragedyası üzerine harikulade bir yazı yazdı   bütün sınıfa da okudu.
  A artı aldı.
  Sınıftaki davranışları nasıl?
  İkisi de biraz tez canlı diyebilirim.
  Eşit derecede.
  Zaman zaman ufak tefek yaramazlıkları için öğretmenlerinden şikâyetler geldi   ama eğitimcilerimizin hiçbirine kaba bir davranışları olmadı.
  Zaten yanlış bir davranışları olsaydı   size bilgi verirdik.
  Bir tanesini diğerinden daha çok seviyor musunuz?
  İkisinden birini seçmeniz gerekse   hangisi daha iyi sizce?
  Zor bir soru bu.
  Size bir cevap verebilir miyim, bilmiyorum.
  Bilmiyorum.
  Ne diyeceğimi bilemiyorum.
  Onları aşağı getirdiğin için teşekkür ederim.
  Onları görmeyi çok istedim.
  Sizi görmeyi çok istedim.
  Merhaba Bob.
  Merhaba Kim.
  Bob   yanıma gelmeyecek misin, sana bir sarılayım?
  Bob?
  Hayır mı?
  Anlıyorum, sorun değil.
  Erkek adamsın.
  Baban evde olmadığına göre evin erkeği sensin.
  Yatağına dönebilirsin.
  Benim yüzümden başınızı belaya sokmayın.
  Onları götürebilirsin.
  Anna, eğer bir şey yapacaksan elini çabuk tut.
  Çocuk ölmek üzere.
  Bana göre en mantıklısı, ne kadar acımasızca gelse de, çocuklardan birini öldürmek.
  Çünkü yeniden çocuk yapabiliriz.
  Ben de yapabilirim, sen de.
  Sen yapamasan bile tüp bebek yapmayı deneyebiliriz, ama yapabileceğimize eminim.
Bu gece yaptığım şey için özür dilerim.
Aklımdan ne geçiyordu bilmiyorum.
Sadece kendimi düşünüyordum, başka kimseyi değil.
Yaptığım yanlıştı.
Çok korkmuştum.
Korkmamalıydım.
  Bırak günahlarının diyetini ödeyen ben olayım baba.
  Beni buracıkta kendi ellerinle öldür.
  Öldür ki öldüğümden emin olasın.
  Kader bir oyun edip beni son anda kurtarmasın.
  Beni buracıkta öldür.
  Öldür ki öz annemi ve sevgili kardeşimi   kaçınılmaz bir ölümden kurtarmanın o sonsuz hazzını yaşayayım.
  Anne, söyle ona.
  Baba, lütfen.
  Senin için her şeyi yaparım.
  Senin için canımı bile veririm, işte bunu kanıtlamak için bana fırsat.
  Hepsi uykuda.
  Şimdi gidersek kimse farkına varmaz.
  Tek yapman gereken tekrar yürümeme yardım etmen.
Bu kadar zamandan sonra artık bacaklarım acıyor ve kendimi zayıf hissediyorum.
Ama olsun.
Önemli değil.
Er ya da geç her şeyin sona ereceğini ve senin geleceğini biliyordum.
  Arkadaşının motosikletini alıp beraber kaçabiliriz diye düşündüm.
  Ama önce beni iyileştirmen gerek.
Beni iyileştirip sonra beraber kaçacağımıza söz verirsen seni çözerim.
  Tamam mı?
  İşe yaramıyor.
  Kendini zorlaman gerek.
  Kim yatağında değil.
  Sana söylüyorum, kendini zorlaman gerek.
  Sağır mısın?
  Martin.
  Zorla kendini!
 - Nerede o?
  - Gitti.
  Nerede o, ne yaptın ona?
  Seni çok seviyorum, bunu aklından çıkarma.
  Bana can veren sensin ve sen, sadece sen, canımı alma hakkına sahipsin.
  Söylediğim gayet mantıklı.
Siz benim sahibim, efendilerimsiniz ve ben sadece sizin isteklerinize boyun eğmek için yaşayan birisiyim.
Sizi çok seviyorum.
Ben mezarımda yatarken, sizi sevdiğimi söyleyemiyorken bunu hatırlayın.
  Sizi dünyadaki her şeyden çok seviyorum, sizi ve kardeşimi.
  Neredeydin?
  Hastaneye gittim.
  Çocuklara mama aldım.
  Martin'e baktın mı?
  Sakinleştirici verdin mi?
  Saldım onu.
  - Ne diyorsun sen?
  - Aşağıda değil artık.
  Saldım onu.
  Niye böyle bir şey yaptın?
  Niye saldın onu?
  Cevap ver!
 Geri zekâlı mısın sen?
  Hiçbir şey değişmeyecekti Steven.
  Hiçbir şeyi çözmeyecekti, ikimiz de biliyoruz bunu.
  Anne.
  Hastanede sana kabalık ettiğim günü hatırlıyor musun?
  Evet.
  - Babama anlattın mı?
  - Tabii ki babana anlattım Kim.
  Öyle demek istemedim anne.
  Belki ilaçların yan etkisi falandır.
  Kim, sessiz olur musun lütfen?
  Bacakların ağrıyor mu, uyuşukluk hissediyor musun?
  Sırtın ağrıyor mu, hâlâ başlamadı mı?
  Baba!
 Çabuk gel, Bob ölüyor!
 Baba!
 Bob ölüyor!
 Baba.
  En iyi arkadaşın kim?
  Bilmiyorum Bob.
  Benim üç tane var.
  İki erkek, bir de sınıfımdaki bir kız.
  Çok güzel Bob.
  İnsanın çok arkadaşının olması güzel bir şey.
  Bob'un gözleri kanıyor.
  Oturma odasına gel.
  - Şimdi mi?
  - Evet.
  Şimdi.
  Steven, çocuklar nerede?
  Onlar zaten oradalar.
  Sanırım senin beğendiğin şu siyah elbiseyi giyeceğim.
  Ne istiyorsan onu giy.
  Elini çabuk tut da.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar