Kutsal Geyiğin Ölümü (2017)
| |
The Killing of a Sacred Deer
121 dk
Yönetmen:Yorgos Lanthimos
Senaryo:Yorgos Lanthimos, Efthymis Filippou
Ülke:İngiltere ,
İrlanda, ABD
Tür:Dram, Gizem, Gerilim
Dil:İngilizce
Nam-ı Diğer:Egy szent szarvas meggyilkolása
Oyuncular: Nicole Kidman, Alicia Silverston, Barry Keoghan,
Colin Farrell
Özet
Yunan yönetmen Yorgos Lanthimos’un The Lobster’dan sonra
İngilizce çektiği ikinci filmi, izleyicisini her zamanki gibi tekinsiz, oyunbaz
ve özenle tasarlanmış yeni bir lanetli Lanthimos evrenine davet ediyor.
Kutsal Geyiğin Ölümü başarılı bir cerrah ve babasının
boşluğunu onunla doldurmaya çabalayan bir ergen etrafında dönüyor. Tuhaf ikili,
aileleriyle tanıştığında işler daha da tuhaflaşıyor ve muzip bir tür
Alacakaranlık Kuşağı hikâyesi ortaya çıkıyor. Lanthimos bedensel şiddetten
doğan mizahı da her daim olduğu gibi filmine tatminkar miktarda eklemeye devam
ediyor. Aileye, suçluluk duygusuna ve sınıfa dair, etkisinden kurtulması çok
zor bir soğuk duş bu film.
Alt Yazı
KUTSAL GEYİĞİN ÖLÜMÜ
- Saatin güzelmiş.
- Sağ ol.
- Kaç metreye kadar
su geçirmiyor?
- 200 metre.
- Tarih göstergesi
var mı?
- Evet, var.
- Ben olsam belki
deri kayış yerine metal kayış tercih ederdim.
- Sahi mi?
Evet.
Sanırım ben metal
kayış tercih ederdim.
Bunu alalı seneler
oldu.
Yeni gibi sapasağlam.
- Kaç metreye kadar
su geçirmiyor?
- 100 metre.
- Alalı kaç sene
oldu?
- Dokuz sene.
Biraz sıkıldım
açıkçası.
Epey zamandır yeni bir tane almayı düşünüyorum.
O zaman şöyle
yaparız.
Benim saati aldığım
yere gideriz.
Onlara meslektaşım
ve arkadaşım olduğunu söylersem sana mutlaka bir indirim yaparlar.
Hem dükkânın sahibi hem
de babası benim hastam.
Bayağı samimiyetimiz
var yani.
Bir düşün derim.
- Merhaba.
- Merhaba.
Beklettim, kusura
bakma.
Yemek yedin mi?
Elmalı turta yedim
sadece.
Çıkmadan önce ben
gidip yiyecek bir şeyler alsam olur mu?
- Çok acıktım.
- Tabii, hiç sorun
değil.
Bir şey istemediğine
emin misin?
- Tavuk kanadı, ya
da - Hayır, sağ ol.
Tokum.
- Paran var mı?
Yoksa verebilirim.
- Param var, sağ ol.
Hemen dönerim.
- Saçını mı
kestirdin?
- Beğendin mi?
Çok güzel olmuş.
- Patates
kızartmasını yemeyecek misin?
- Onları sona
saklıyorum.
- Neden?
- Patates
kızartmasını çok severim.
- Onları daima en
sona saklarım.
- Ben de öyle
yapıyorum.
Bugün geç kaldığım
için özür dilerim Steven.
Önemli değil.
Bir arkadaşın evine
uğradım.
Yeni bir motosiklet
almış, ben de görmek istedim.
Beni motorla
gezdirdi, o yüzden geciktim.
Sorun değil.
Hatta benim de biraz
kullanmama izin verdi.
- Kask takmışsındır
umarım.
- Evet, taktık tabii.
Zaten hızlı
gitmiyorduk.
Sana bir hediye
aldım.
Çok teşekkür ederim.
Nedir bu?
Nedir bu?
Çok güzel.
Sana sarılabilir
miyim?
Çok teşekkür ederim.
Harika bir şey bu.
200 metreye kadar su
geçirmiyor.
Çıkıyor mu bu?
Deri kayış olsa daha
iyi.
Çıkıyor, evet.
İstediğin kayıştan
taktırabilirsin.
Ama metal daha
dayanıklı, o yüzden sana metal kayış olanından aldım.
Ayrıca daha pahalı.
Baba?
Kim partiye giderse ben de onunla gidebilir
miyim?
Bilemiyorum tatlım.
Annenle bir
konuşalım, ona göre.
Bence gidebilirler.
Claire çok iyi bir
kız.
Alışveriş merkezinde
tanışmıştın, yanında anne babası da vardı.
Sana doktorlukla
ilgili sorular sormuştu.
Şu kardiyolog olmak
isteyen kız.
Evet, hatırladım.
İş nasıldı bugün?
İyi.
Senin?
Klinikte bazı
değişiklikler yapmaya karar verdim.
Badana yaptırıp yeni
bir kanepe almayı düşünüyorum.
Şuraya bak, nasıl da
kamburun çıkmış.
Kaç kere
söyleyeceğim sana?
Sırtını düzelt.
Saçın yemeğinin
içinde geziniyor resmen.
Bob, saçını
kestireceğine söz vermiştin, ama hâlâ kestirmedin.
- Kestireceğim.
- Yarın.
Yarın olmaz baba.
Partiden sonra.
Ben bu uzun hâlini
seviyorum.
Çok güzel saçı var.
- Ya benimki?
- Senin de çok güzel
saçın var.
Hepimizin saçı çok
güzel.
Senin beğendiğin şu
elbiseyi aldım.
Yarın senin için
giyeceğim.
Şu an gösteremem, birkaç
değişiklik gerekiyordu.
Yarın teslim alacağım.
- Siyah olan mı?
- Senin beğendiğin
siyah olandı, değil mi?
Evet.
Öbürü de sana çok
yakışmıştı.
Ama siyah olan
üstünde mükemmel durdu bence.
Biraz fazla kısa
sanki.
Diz altı olsaydı
daha iyi olurdu.
Harika görünüyorsun,
elbise kısa da olsa uzun da olsa.
Yarın limonlu kek
yapacağım ve senden başka kimseye tattırmayacağım.
- Çocuklara bile mi?
- Çocuklara bile.
Zavallı çocuklar.
Sana söylemiş miydim?
Bob geçen gün göz doktoru olmak istediğini
söyledi.
Evet, söyledin.
Sen kömür madencisi
olsaydın Bob da kömür madencisi olmak isterdi.
Biraz ışık açabilir
misin rica etsem?
Genel anestezi mi?
Genel anestezi.
Böyle nasıl?
Mükemmel.
Martin.
Bak, daha önce de
söyledim, hastaneye gelmeden arayıp haber verirsen çok iyi olur.
Biliyorum, haklısın.
Özür dilerim.
Sana tekrar teşekkür
etmek istedim sadece.
Bir de saatim için
aldığım yeni kayışı sana göstermek.
Metal kayışı deri
olanla takas ettim.
Kusura bakma.
Seni zor durumda
bırakmak istememiştim.
Hoşça kal.
Martin.
Buraya gel.
Ne tarz bir kayış
aldın?
- Kahverengi deri.
- Göster bakayım.
- Çok güzelmiş.
- Gerçekten mi?
- Yoksa laf olsun
diye mi söylüyorsun?
- Gerçekten beğendim.
Bir dahakine buraya
gelmek istediğin zaman lütfen önce beni bir ara.
Numaram sende var.
Senin iyiliğin için
diyorum.
Hasta yanında, ameliyatta, ya da toplantıda
olabilirim.
Seni göremezsem
buralarda beklemenin bir anlamı yok.
Ben seni düşünüyorum.
- Günaydın.
- Günaydın Steven.
Test sonuçlarını
aldım.
Masana bırakayım mı?
Evet, lütfen,
birazdan gelir bakarım.
- Tamamdır.
- İkimizin saati
aynı.
Sizi tanıştırayım.
Bu delikanlı kızımın okul arkadaşı.
Geçen hafta sonu
Martin'e ve ailesine alışveriş merkezinde rastladım.
Tıpla yakından ilgilendiğini
söyledi bana.
Kardiyolog olmak
istiyormuş.
Bir ara uğramasını
söyledim.
Doktorluk nasıl bir
şeymiş görsün diye.
Martin, bu Matthew,
çok yakın arkadaşımdır.
Aynı zamanda çok iyi
bir anestezi uzmanıdır.
Ne güzel.
Tanıştığımıza memnun
oldum.
Ben de memnun oldum.
Hazır olduğunda
haber edersin.
Benim artık içeri
dönmem gerek.
- Bir dahaki
görüşmemizi telefonda konuşup kararlaştırırız.
Olur mu?
- Peki.
Hoşça kal.
Bu üç ayda nefes
alıp verişin oldukça gelişti bence.
- Koro direktörü de
aynısını söyledi.
- Seni daha ön
sıralara almasını istedin mi?
Evet, istedim.
Yapabileceği bir şey
var mı diye bakacak.
- Bob, çiçekleri
suladın mı?
- Annem sulayacağını
söyledi.
Annen çok çalışıyor.
O yüzden elimizden
geldiğince yardım edelim diye konuşmuştuk.
Köpeği gezdirme
işini Kim üstlenecek diye anlaşmıştık.
Sen de çiçekleri
sulayacaktın.
Köpeği ben gezdirsem
de çiçekleri Kim sulasa olmaz mı?
Gece vakti bir
başına dışarıda dolaşmak için çok küçüksün.
- Fırça için sağ ol.
- Bir şey değil.
Çıkmamız lazım.
Bob'a söyle de
çiçekleri sulasın, hem güneş de battı artık.
Ben suladım bile.
Hadi, geç kalıyoruz.
İyi geceler tatlım.
Alman kardiyolog
Andreas Gruentzig'in 16 Eylül 1977'de
gerçekleştirdiği ilk koroner
anjiyoplastinin üzerinden tam 40 yıl geçti.
Bugün, o ilk hasta hâlâ
hayatta ve sağlığı yerinde.
Doktor Gruentzig ise
başına gelen talihsiz bir kaza sonucu vakitsizce
aramızdan ayrıldı.
Özetle, kendisi şu
sözü söyleyebileceğimiz ender vakalardan biri
"Ameliyat başarılı geçti, ama maalesef doktoru kurtaramadık. " O ilk koroner
anjiyoplastiden beri geçen 40 yıl içinde
pek çok şey değişti.
Bir dizi yeni teknik
ve bilimsel buluş - bizleri minimal invaziv kalp ameliyatıyla - Ben bir sigara içeceğim.
- Bardayım.
- Tamam.
endovasküler aort
cerrahisiyle ve aralarında kök hücresi tedavisi sol ventriküler onarım ve elbette kullanımı hızla yaygınlaşan mekanik
dolaşım desteğinin de bulunduğu yeni
kalp yetmezliği tedavileriyle tanıştırdı.
Hazırlayan adam bana
içinde ne olduğunu söylemişti.
Şu an
hatırlamıyorum, ama gerçekten insanın içini ferahlatıyor.
- İster misin?
- Yok, teşekkür
ederim.
Bir dene, tadı
gerçekten çok güzel.
Bu pipeti
kullanabilirsin, ben hiç dokunmadım.
Üç yıldır ağzına
içki sürmedi.
Yüksek GGT
değerleri, transaminaz düzeylerinde artış.
İçki içmiyorsun,
aferin sana.
Teklif ederseniz ben
bir kokteyle hayır demem.
Elbette, hemen sana bir
tane alıp getiriyorum.
- Biz de birazdan
çıkarız.
- Evet.
- Daha erken.
Sabah ameliyata
girecek.
Biraz uyuması gerek.
- Gene de erken.
- Sabah ameliyatımız
var.
Tamam, peki.
- Çocuklar nasıl?
- Gayet iyiler.
Bob piyano
derslerine başladı.
Öğretmeni çok
yetenekli olduğunu söylüyor.
Pratik yapması için
eve bir tane almamız gerekiyor şimdi.
Yalnız henüz fırsat
bulamadım.
Kliniği yeniliyorum.
Bütün gün
telefondayım.
Kızımız geçen hafta âdet
görmeye başladı.
- Ne güzel.
- Evet.
İlk başta biraz
korktu, ama şimdi alıştı.
Epeydir görmedin sen
onu.
En son geçen yaz,
okul korosundayken.
Resitalde.
Mary'le bir akşam bize
yemeğe gelsenize.
Sen de çok geçe
kalmamalısın.
Şu söylediğin
kokteyli iç ve eve doğru yola koyul.
Altı saat sonra
hastanede olman gerek.
- Biz artık gidelim
hayatım.
- Evet.
- İyi geceler.
- İyi geceler
Matthew.
- Güzel bir geceydi.
- Bence de.
Çok arkadaşın var mı?
Çok fazla yok.
Bir insanın çok
fazla arkadaşı olması mümkün değil bence.
Zor yani.
Hayatta en önemli
şey iyi arkadaşlarının olması, çok arkadaşın olması değil.
Babam hep böyle
derdi.
- Baban çok doğru
söylemiş.
- Evet, biliyorum.
Çok iyi bir
arkadaşım var, okulda basketbol oynuyor.
Bazen beraber
oynuyoruz.
Annemi de arkadaşım
olarak görüyorum.
Kulağa tuhaf gelebilir,
ama babam öldüğünden beri annemle ben
çok yakınlaştık.
Pek çok şey üzerine
konuşuyoruz.
Pek çok konuda bana elinden
geldiğince yardımcı oluyor.
Ben de ona yardımcı
oluyorum.
Senden bir ricam
olacak.
Eğer sen de istersen
tabii.
Kendini baskı
altında ya da mecbur hissetmeni istemiyorum.
Bana iyi bir fikir
gibi geldi, o yüzden bir teklif edeyim dedim.
Bir ara evime
gelmeni isterim.
Karım ve
çocuklarımla tanışırsın.
Bence çok iyi
anlaşırsınız.
Ne dersin?
- Hoş geldin, sen
Martin olmalısın.
- Öyle.
- Sen de Anna
olmalısın.
- Öyle.
Bu çiçekler sana.
Kocan orkide
sevdiğini söylemişti, ama yeni
kesilmişlerinden bulamadım, ben de gül aldım.
Gül sever misin?
Çok teşekkür ederim
Martin, gülleri çok severim.
Ne kadar incesin.
Girsene.
Steven bahçede, seni
bekliyor.
- Bu Bob.
- Çok memnun oldum.
Bu da Kim.
Çok memnun oldum.
Size birkaç hediye
aldım.
Ne kadar incesin.
Kim için üzerinde
müzik notası olan bir anahtarlık.
Müziği sevdiğini
biliyorum çünkü.
Bob için de üzerinde
gülen yüz olanından.
Ne diyorduk Bob?
Teşekkürler.
Ne hoş.
Yemeğe geçelim artık.
Aç mısın Martin?
Kurt gibi acıktım.
Ne kadar zamandır
korodasın Kim?
İki yıldır, 12
yaşımdan beri.
Şarkı söylemeyi
sever misin?
Çok severim, ama
sesim pek iyi değil.
- Kaç yaşındasın?
- 16.
- Koltuk altlarında
kıl var mı?
- Evet.
Ben de geçenlerde
ilk kez âdet gördüm.
Sigara yaksam
mahzuru olur mu?
- Yakmasan iyi olur.
- Sorun değil.
Pencerenin yanına
geçiver.
- Bize bir şarkı
söyler misin?
- Ne, şimdi mi?
- Evet, sevdiğin
herhangi bir tanesini.
- Hayır, şimdi olmaz.
Utanıyor.
Hayır, utanmıyorum.
İçimden gelmiyor
sadece.
Sigaraya ne zaman
başladın?
Sekiz ay kadar önce.
Bir arkadaşın
evindeydim.
Daha doğrusu, bir
partideydim.
Kızın biri bana
sigara uzattı, ben de niye olmasın deyip yaktım.
Hata ettim, şimdi
pişmanım.
Ama artık çok geç,
tiryaki oldum.
- Koltuk altındaki
kılları gösterebilir misin?
- Tabii.
O kadar da çok
yokmuş.
- Babam ne kadar
kıllı, hiç gördün mü?
- Hayır.
Seninkinin üç katı
kıl var onda.
Vücudun çok güzel.
Teşekkür ederim.
Yürüyüşe çıkalım mı?
Hava güzel.
Ben burada kalıp müzik
dinlemeyi tercih ederim.
- O MP3 çalar senin
mi, benim mi?
- Benimki.
Bunu da alıp
kaybedeyim deme sakın.
- Ne tarz müzik
dinlersin?
- Her tarzı dinlerim.
Ben metal ve punk
dinliyorum.
Ya sen?
Bence her müzik
tarzı dinlenmeye değer.
O anki ruh hâlime ve
ne yaptığıma göre değişiyor.
İstersen ben seninle
yürüyüşe gelirim.
Senin için sakıncası
yoksa köpeği de yanımıza alırız.
Sadece ikimiz çıksak
daha iyi olur.
Yanımda köpek olunca
geriliyorum başka bir köpekle kavgaya
tutuşurlar diye.
Kavga eden köpekleri
ayırma fikri beni korkutuyor.
Ev limonatası mı bu?
- Evet.
- Harika olmuş.
Annem de limonata
yapar.
Epeydir yapmadı
gerçi.
Gidince yapmasını
isteyeceğim.
Limonatayı çok
seviyorum.
Annenle tanışmak
isterim.
- Limonata
müsabakası düzenleriz.
- Onun da hoşuna
gider.
Çocukların odaları
çok güzel, çok aydınlık ve havadar.
İstersen gece burada
kalabilirsin.
Bob'un yatağının
yanına, yere bir minder seriveririz.
İkiniz sabah beraber
takılırsınız, öğleden sonra da ben seni evine bırakırım.
Çok teşekkür ederim,
ama kalmasam iyi olur.
Gece evde olmam
lazım.
Annemi tek başına
bırakmak istemiyorum.
Nasıl istersen.
- İkiniz nereye
gitiniz?
- Biraz yürüdük.
Bu mahalleyi çok
beğendim.
Çok sessiz, temiz ve
güzel.
Sen nerede
oturuyorsun Martin?
Çok da güzel olmayan
bir mahallede, çok da güzel olmayan bir evde oturuyoruz.
Kuzeyde kalıyor.
Ne tatlı çocuk.
Değil mi?
Öyle, hem de çok.
Babası nasıl ölmüştü?
Araba kazası, eve
gidiyormuş.
Bir direğe çarpmış,
oracıkta ölmüş.
Ne kadar zamandır
tanışıyordunuz?
Epeydir tanıyordum.
Yıllar önce benim
hastamdı.
- Cenazesine gittin
mi?
- Gittim, evet.
Ben niye seninle
gitmedim?
Ben sana söylemiştim
de senin sanki bir işin vardı diye hatırlıyorum.
- Bir ara tekrar
davet etmelisin.
- Edeceğim, Bob'la
iyi arkadaş olurlar.
Bir dahakine ikisini
bisikletle gezmeye götüreyim diyorum.
Aç bence, hastaneden
arıyor olabilirler.
Alo?
Alo, nasılsın?
İyiyim Martin.
Bir şey mi oldu?
Hayır, bugün çok güzel vakit geçirdiğimi söylemek için
aradım sadece.
Bunu duyduğuma çok
sevindim.
Ben de nezaketinin karşılığını vermek istedim.
Seni evime yemeğe davet etmek istiyorum.
Annem seni gördüğüne çok sevinir.
Hastaneden beri, iki yıldır seni görmedi.
Köfte yapacak.
Çok incesin.
- Bir ara yaparız.
- Yarın akşam.
Anneme söyledim bile.
Ondan köfte ve limonata yapmasını istedim.
Saat 6:30'da evde olacağım.
7:30 uygun mu?
- Bugün hastaneye uğradın mı?
- Hayır.
Okuldaydım, sonra spor salonuna gittim.
- Sen bugün
hastaneye gitmedin mi?
- Gittim, ama çok
yoğundum.
Uğradın da beni
bulamadın mı diye merak ettim.
Oturup hep beraber film
izleyelim diyorum.
Sizin için de
uygunsa.
Ben film izlemek
isterim.
Kusura bakmayın,
erkenden eve doğru yola çıkmam lazım.
Fazla geçe kalamam.
Karıma gecikeceğimi
söylemedim, beni merak edebilir.
Karına telefon
edebilirsin.
Neyse, yorgun
hissedersen filmi durdururuz sen eve
gidersin, kalanını da bir dahaki gelişinde izleriz.
Lütfen, benim en
sevdiğim film.
Babamın da en
sevdiği filmdi.
Bugünün spesiyali böğürtlenli waffle.
- Bunu bana niye söylüyorsun?
- Çünkü bana
inanmanı istiyorum.
Sen tanrı değilsin, sözüme güven.
12 yıllık Katolik okulu eğitimimle söylüyorum.
- Karar vermediyseniz sonra da gelebilirim.
- Tanrı olmadığımı
nereden biliyorsun?
Ben galiba yatacağım.
Kusura bakmayın, filmin
gerisini sizinle izleyemeyeceğim.
İyi geceler.
İyi geceler Martin.
Derler ki, dağ sıçanları erken gelecek baharı önceden
hissedebilirlermiş.
Bu durumda bugün kendimize sormamız gereken Uzun zamandır mı evlisin?
16 sene.
Ellerin çok güzel.
Teşekkür ederim.
Doktorların eli
genelde güzel oluyor.
Çok beyaz, yumuşak
ve temiz.
- Öyle mi?
- Evet.
Kocamı hastanede
ziyaret ettiğim zamanlardan hatırlıyorum ellerini.
Hatta senin
ellerinden ona da bahsetmiştim.
O da bana hak verdi.
"Haklısın"
dedi.
"Çok güzel
elleri var.
" Çok teşekkür
ederim.
Benim hastaneye
geldiğimi hatırlıyor musun?
Tabii ki.
O zamanlar biraz
daha kiloluydum, saçım da kahverengiydi.
Evet.
O renkten sıkıldım.
Bir ay kadar önce
boyadım.
Saçımın kahverengi
olmasını mı tercih ederdin?
O zamanki gibi?
- Bence böyle daha
hoş.
- Evet, katılıyorum.
Tatlı ister misin?
Karamelli turta
yapmıştım.
- Yok, teşekkür
ederim.
- Sonra belki.
Bu akşam çok şey
yedin.
Ellerine yakından
bakabilir miyim?
Merak etme, çocuk
uyuyor.
Korkacak bir şey yok.
Hem zaten o da bunu benim
kadar istiyor.
Gitmem gerek.
Seni mahcup ettiysem
özür dilerim, niyetim o değildi.
Ama turtamın tadına
bakmadan gitmene izin vermem.
Lütfen, hemen bir
parça getiririm.
Lütfen otur.
Kusura bakma,
gerçekten gitmem gerek.
İyi geceler.
Günaydın.
Burada ne işin var?
Niye okulda değilsin?
Kalbim ağrıyor.
Nasıl yani?
Ağrım var.
Göğsüm acıyor.
Kalbim.
- Endişeliyim.
- Endişelenmeni gerektirecek
bir şey yok.
Kalıtsal olduğu için
endişeleniyorum.
- Endişelenmek için
yaşın daha çok genç.
- Babam için de
aynısını demiştin.
Sigara içmezdi.
Yediklerine çok
dikkat ederdi.
Neredeyse her gün
yüzmeye giderdi.
O ameliyattan sağ
çıkması gerekiyordu, ama öldü.
Ben sigara içiyorum.
Yakın zamanda
başladım.
Burası acıyor.
Dün gece hiç
uyumadım desem yeridir.
Annem çok
endişelendi, onun yatağında yattım.
Göğsüm ve karnım
kıllı olsaydı bunları nasıl yerleştirecektin?
İlk önce kıllarını
tıraş ederdik.
Kılların tekrar
uzaması ne kadar sürüyor?
Bilmem.
Bir ay falan
herhâlde.
Oğlun koltuk
altlarının çok kıllı olduğunu söyledi.
Benimkinin üç
katıymış.
Sırtın ve karnın da
çok kıllıymış.
Muhtemelen senden
biraz daha kıllıyımdır, yaşım senden büyük olduğu için.
Ama yakında sen de
daha kıllı olacaksın.
Tamamen hormonlarla
alakalı.
Bana gösterebilir
misin lütfen?
Gömleğini çıkarıp
bana gösterebilir misin lütfen?
Lütfen.
Tamam, benden daha
kıllısın, ama benim üç katım da değil.
Bu akşam bize yemeğe
gelirsen annemle ben çok seviniriz.
Filmin geri kalanını
seyredebiliriz.
Saat sekiz senin
için uygun mu?
Çok naziksiniz, ama
bu akşam gelemem.
Evde olmam gerek.
Birkaç saatliğine
kaçamaz mısın?
Yapamam.
Olmaz.
Başka bir zaman.
Annem çok üzülecek.
Sana bir sır vereyim
mi?
Ama sana söylediğimi
ona söyleme.
Bence senden
hoşlanıyor.
Yani, seni çekici
buluyor.
Kabul etmiyor, ama
öyle, eminim.
İşin doğrusu, bence tam
birbirinize göresiniz.
Harika bir çift
olursunuz.
Çok güzel vücudu var.
Kendin de gördün.
Kilo da verdi, vücut
hatları da çok güzel.
Annen çok güzel, ama
ikimizin bir araya gelmesi saçma bir düşünce.
Hatırlatırım, ben
evli bir adamım.
Karımı ve
çocuklarımı çok seviyorum ve birlikte çok mutluyuz.
Bu arada bilgin
olsun, sağlığın gayet iyi.
Hiçbir rahatsızlığın
yok.
Ama sigarayı
bırakmalısın.
Söz veriyor musun?
Tamam mıyız yani?
Hiçbir rahatsızlığım
yok mu?
Bundan daha sağlıklı
olunmaz.
Artık gitmen gerek, viziteye
geç kalıyorum.
O bıçağı kullanma,
dur.
Bunu kullan, bu çok
daha keskin.
- Buyurun Doktor Bey.
- Teşekkür ederim
Hemşire Hanım.
Gözüyle kafası
arasını dilimlemeyi de unutma.
- Orası çok lezzetli.
- Hiç sorun değil.
Neredesin?
Seni 100 kere aradım, çağrılarımı görmedin mi?
Evet, buradayım.
Ne demek 'gelemem'?
Sana bir dilim elmalı turta aldım.
Hayır, hayır,
gelmelisin.
Bir buçuk saattir
bekliyorum burada.
İki dakikalığına gel
işte.
Sen neredeysen ben
sana yakın bir yere geleyim.
Hastanede misin?
Elmalı turtayı sana
getirebilirim.
O kadar önemli olan
ne?
Ameliyatın mı var?
Hastanede misin?
Şunlar pişerken
çıkan sesi seviyorum.
Neredeydin?
İçerideydim,
telefonla görüşüyordum.
Balık pişmek üzere.
Tabaklarınızı uzatın.
Ben getiririm.
Zaten ellerimi
yıkamam lazım.
Sağ ol canım.
- Yardım lazım mı?
- Yok, hallediyorum.
Sana söylemeyi
unuttum, dün şu çocuğu gördüm.
Kızının okul
arkadaşı.
Martin mi?
Evet, öyle, Martin.
Adını unutmuştum.
- Nerede gördün onu?
- Hastanede.
Arabanın etrafında
dolanıyordu.
Seni bekliyormuş
gibi bir hâli vardı.
Selam vermek
istedim, ama beni görmemiş gibi davrandı.
Mümkün değil.
O olamaz.
Yanılıyor da
olabilirim, ama ona çok benziyordu.
Benimkini ızgaradan
alır mısın?
Fazla pişmiş
sevmiyorum.
Merhaba baba.
Merhaba canım.
Nerede kaldın?
Koro çalışması vardı.
- Yemek yedin mi?
- Evet, yemiştim.
Köpeğe gezmeye
çıkarmana gerek yok.
Ben çıkardım, az
önce geldim ben de.
Tamam.
Baba, bugün kimi
gördüm biliyor musun?
- Kimi canım?
- Martin'i.
- Hangi Martin?
Martin, şu geçen gün
bizim eve gelen çocuk.
Senin eski hastanın
oğlu.
Koro çalışmasından
sonra arkadaşının motosikletiyle beni getirdi.
Çok komik çocuk.
O kadar güldüm ki
kaburgalarım ağrıdı.
Evet, çok komik
çocuk.
Kim, başında kask
olmadan motosiklete binmeni istemiyorum.
Başımda kask vardı, kendisininkini
bana verdi.
İçeri niye davet
etmedin?
Ettim, ama acelesi
vardı.
Eve gitmesi
gerekiyormuş.
- Annem nerede?
- Duş alıyor.
Bir şey mi lazımdı?
Ben yatıyorum.
İyi geceler canım.
- Bob'u uyandırdın
mı?
- Evet.
Kalkmadan önce
yatakta yatmayı seviyor, elleşme.
Biraz daha portakal
sıkayım mı sana?
Geç kalacak.
Saate baktın mı?
Okul otobüsü
birazdan burada olur.
Robert, saatten
haberin var mı senin?
Kalk, üstünü giy.
Kalkamam.
Yüzünü yıkamak,
üstünü giymek ve kahvaltı etmek için 10 dakikan var.
Annen de ben de seni
arabayla okula götürmeyeceğiz.
Kalkamam.
Bob, kalk ve üstünü
giy, oyun oynamayı bırak.
Baba.
Bacaklarım uyuşmuş.
Kımıldatamıyorum.
Ayağa kalkamıyorum.
Şu an nerede olduğunu biliyor musun?
Hastanedeyim, nöroloji servisinde.
Aynen öyle.
Bugün günlerden ne söyleyebilir misin?
- Perşembe.
- Bu da doğru.
Şimdi bu iğneyi
alacağım ve ayak tabanlarınla ayak
parmaklarına dokunacağım.
Senden istediğim,
bana - Hissediyor musun?
- Evet.
Hissediyor musun?
Şimdi de dik oturup dosdoğru
bana bakacaksın, tamam mı?
Güzel.
Şimdi dilini çıkar.
- Ne oldu?
- Her şey yolunda.
Larry detaylı bir
nörolojik muayene yaptı, hiçbir şeyi yok.
Siz şimdi eve gidin,
akşama konuşuruz.
Ben de geç kalmam, bugünkü
programım yoğun değil.
- Tamam mı?
- Bir de MR mı
çektirsek?
Uğraşmaya değmez.
Korkmuş sadece, o
kadar.
Hiçbir şeyi yok.
Hiçbir şeyin yok,
değil mi?
Evet.
Belki de bugün pek
iyi hazırlanamadığımız bir sınavımız vardı.
Tabii, bütün günü
hastanede Larry ve bizimle geçirmek istedi.
Hadi gidelim.
- Baba.
- Evet?
- Bize
ameliyathanelerden birini gezdirmeyecek misin?
- Başka zaman canım.
Ameliyat için beni
bekliyorlar.
Benim gitmem lazım,
akşama görüşürüz.
Affedersiniz, yardım
edebilir misiniz?
Yardıma ihtiyacı var.
MR, anjiyografik MR,
ikisinde de bir şey yok.
Kan tahlilleri temiz.
Kardiyogram, göğüs
röntgeni, hepsi düzgün.
Yakın zamanda
psikolojik olarak strese girdi mi?
Okuldaki sınavlar
yüzünden mesela?
- Evet.
- Stresli değil.
Gayet iyi.
Biraz kaygılı, ama
genelde öyle zaten.
Bir gün daha
hastanede yatsın derim.
Müşahede altında
tutmak için.
- PET taraması
yaptırsak?
- Gerekli olduğunu
düşünmüyorum.
Sen ne diyorsun
Larry?
Yarın yürüyerek eve gidebilecek
kadar iyi olacak.
Evet, ben de şu
aşamada gerekli olduğunu düşünmüyorum.
Yarınki durumuna
bakar, ona göre karar veririz.
Bana göre endişe
edilecek bir durum yok.
Siz eve gidersiniz,
yarın konuşuruz, ben de bütün gün burada olurum.
Bir de Anna, bu
şartlar altında dahi olsa seni gördüğüme sevindim.
Ben de Larry.
- İyi geceler.
- Güle güle Larry.
Her şey için sağ ol.
Yarın ameliyata
girmeyeceğini bizimkilere haber vereyim mi?
Hayır dedim.
Tekrar tekrar sorup
durma.
Hiç gereği yok
Matthew.
Ben sabah geleceğim,
kliniğe gitmeyeceğim.
O çok sevdiği
çöreklerden getireceğim.
Evet, çok sevinecektir
eminim.
- Neredeydin?
- Claireler'deydim.
- Babam uyudu mu?
- Evet.
Bob nasıl?
Bob son derece iyi.
Tedbir amaçlı
hastanede tutuyorlar.
Sen nasılsın?
- İyiyim ben, ne
anlamda sordun?
- Yorgunluk var mı?
Son derece iyiyim.
- Birazcık yorgunum,
o kadar.
- Peki.
Sabah görüşürüz.
Bu arada, Bob
hastanedeyken çiçekleri sulama görevi sana
ait, tamam mı?
Lavaboya gitti mi?
Ayağa kalktı mı?
Bir saat kadar önce
uğradığımda kalkmamıştı.
İstemiyordu.
Çiş yapmak mı istemiyordu,
kalkmamış mıydı?
- Çiş yapmak
istemiyordu.
- Kalkabiliyor muydu?
Uyuyordu.
Yataktan zorla
kaldırmak istemedim.
Günaydın Doktor.
Nasılsınız Bayan
Murphy?
Bob'u ziyarete
geldim.
Kim bana olanları
anlattı.
Merhaba Martin.
Ne kadar ince
düşüncelisin.
Arkadaşı Martin oğlumu
ziyarete mi gelmiş?
Ben artık gideyim, siz
de biraz baş başa kalın.
Zaten çıkmam lazım.
Bir ara tekrar onu
görmeye gelirim.
Lavaboya gitmesi
için yardım teklif ettim, ama istemedi.
Yatağı ıslattı.
Annemin dün yaptığı limonatadan
getirdim.
Siz de bir tadına
bakıp nasıl bulduğunuzu bana söylersiniz.
Çok teşekkür ederiz.
Tatlım, bu kutunun
içinde ne var biliyor musun?
- Ne?
- Tarçınlı çörek var.
Üst kattaki
kafeteryaya gel.
Fırsatını bulduğun zaman gel.
Tahmin edebileceğin üzere bugün fırsat bulabileceğimi
zannetmiyorum.
- Başka zaman konuşuruz.
- Hayır, bugün,
kafeteryada.
Sadece 10 dakika, geçen seferki gibi beni ekme.
Sana bir hediye getirdim.
Sen bana bir sürü hediye verdin, bense sana hiçbir şey
vermedim.
Sana kabalık ettiğimi düşündüm.
Gözlerini kapa.
Gözlerini kapa
lütfen.
İçinde İsviçre
çakısı var.
Bunu söylememem
gerekiyordu.
Sürprizi mahvettim,
özür dilerim.
- Çok teşekkür
ederim Martin.
- Aptallık ettim.
Martin, tekrar alt
kata inmem lazım.
Tamam.
Seni daha fazla
tutmayacağım, her ne kadar sen son
zamanlarda bana giderek daha az vakit ayırıyor olsan da.
Bir şey daha
söylemek istiyorum, Bob için gerçekten çok üzgünüm.
- Ciddi bir şey
değil.
- Hayır, ciddi.
İkimizin de bir gün
geleceğini bildiği o kritik an var ya?
Bu o işte.
O an geldi.
- Ne kastettiğimi
biliyorsun.
- Hayır, bilmiyorum.
Dinle Martin, buna
ayıracak vaktim yok.
Pekâlâ, seni daha
fazla tutmamak için çok hızlı bir şekilde açıklayacağım.
Evet, aynen
düşündüğün gibi.
Benim ailemden
birini öldürdüğün gibi, dengeyi sağlamak için
şimdi de kendi ailenden birini öldürmek zorundasın, anlıyor musun?
Kimi öldüreceğini ben
sana söylemem tabii ki.
Onun kararını sen vereceksin,
ama bunu yapmazsan hepsi hastalanıp ölecek.
Bob ölecek, Kim
ölecek, karın ölecek.
Hepsi hastalanacak
ve ölecek.
Bir, bacakların felç
olması.
İki, açlıktan ölme
derecesine kadar yemek yemeyi reddetme.
Üç, gözlerden kan
gelmesi, dört, ölüm.
Bir, iki, üç, dört.
Merak etme, sen
hastalanmayacaksın.
Tek yapman gereken
sakin olmak, hepsi bu.
Oldu işte, elimden
geldiğince çabuk söyledim.
Umarım seni çok
fazla tutmaşımdır.
Bir şey daha.
Çok çabuk
söyleyeceğim.
Kimi öldüreceğine karar
vermek için sadece birkaç günün var.
Üçüncü aşamaya bir
kez gelindi mi Üçüncü aşama hangisiydi hatırlıyor
musun?
Gözlerden kan
gelmesi, üçüncü aşama bu oluyor.
Kanama bir kez
başladıktan sonra ölümleri birkaç saat içinde gerçekleşecek.
Oldu işte,
söyleyecek başka bir şeyim kalmadı.
Tabii senin Senin bana soracağın bir şey yoksa.
Yemek yedi mi?
Hayır, aç değilmiş.
Ne demek aç değilmiş?
Aç değilmiş.
Hadi canım, bir tane
çörek ye.
- İstemiyorum baba.
- İstiyorsun.
Ama annenle benim
çörek yedin diye seni azarlayacağımızdan korkuyorsun.
Hadi, ye şunu.
Sana izin veriyorum.
Sana izin veriyoruz.
Çörek yemesinde bir sakınca yok, değil mi Anna?
- Elbette yok.
- Anneni duydun, ye
şunu.
Bob?
İstemiyor.
- Bırak, sonra yer.
- İşte böyle.
İşte böyle, ye şunu.
Çiğne şimdi, yut.
Rahat bıraksana!
Şimdi istemediğini
söyledi.
Hemen şimdi yiyecek.
Bir deri bir kemik
kalmış.
O yüzden yerlere
düşüp sürünüyor.
Yiyecek onları,
hepsini yiyecek.
Beş dakika veriyorum,
döndüğümde o kutuyu bomboş göreceğim.
Diyor ki, otobüste kazananlar
ve kaybedenler var.
Ama komik, çünkü kulağa
şöyle geliyor otobüste 20 kalp ve 20
göt var.
Komikmiş.
Âdet gününde misin?
Hayır.
Açsan sonra bir
şeyler söyleyebiliriz.
Annemle babam geç
vakte kadar gelmezler.
Bana biraz para
bıraktılar.
Aç değilim.
Sen tanıdığım en
güzel kızsın.
Gitmem gerek, özür
dilerim.
Neden?
Biraz daha kal.
Biraz müzik dinleriz.
Kalamam, geç oldu,
kusura bakma.
- Babam yüzünden mi
bana kızgınsın?
- Saçmalama, sana
kızgın falan değilim.
Kendimi açıkça ifade
ettiğimi sanıyordum.
Ona kızgın değilim,
ona acıyorum.
Vakit geç olduğu
için gitmem gerekiyor.
Bu kadar basit.
Adamın canını sıkma,
anladığını sanmıştım.
Özür dilerim Martin.
Seni çok seviyorum.
Bugün yemek yemeyi bıraktı.
Yemek yemeyi
reddediyor.
Bazı testlerin
yeniden yapılması lazım.
Derin nefes al.
Birkaç saniye tut.
Hiçbir şey tespit edemediler.
Tamam, güzel, nefes
al.
Son testlerin
üzerinden henüz bir gün bile geçmedi.
Sonuçlarda herhangi
bir değişiklik olacağını düşünmüyorum.
Dürüst olmak
gerekirse, şu an bir psikosomatik rahatsızlık vakasıyla karşı karşıya
olduğumuzu düşünüyorum.
Ben de Anna'yla benzer düşünüyorum.
Ne demek istiyorsunuz?
İşin kolayına kaçıp
psikosomatik rahatsızlık teşhisi koymadan önce
olası diğer bütün nedenleri elememiz gerekmez mi?
Diğer bütün
olasılıkları eledik zaten.
Psikolojik destek ve gerek olması durumunda psikiyatrik
tedaviyle düzeleceğini düşünüyorum.
Tekrar yürüyüp yemek
yemeye başlayacak.
Tabii ki.
Anna, Bob'da miyop, katarakt, ya da glokom olsaydı o zaman senin görüşünün bir kıymeti
olabilirdi.
Ama çok şükür Bob'un gözleri çok iyi görüyor.
İçtenlikle söylüyorum, gözlüğe ihtiyacı olsaydı danışacağım
ilk insan sen olurdun.
Ama şu an çocuk
yemek yiyemiyor ve bacakları felç, o yüzden kusura bakma senin tıbbi görüşünle zerre kadar
ilgilenmiyorum.
Kapı açılıyor.
Kapı kapanıyor, lütfen kapıdan uzak durun.
Hadi Bob, biraz
yürüyelim.
Kalk bakalım, işte
oldu.
Hazır mısın?
İşte böyle.
Bob?
Senle bir oyun
oynayalım mı?
- Ne oyunu?
- Bir sırrımı anlatacağım, daha önce sana hiç
anlatmadığım bir şey.
Sonra da sen bana
bir tane anlatacaksın.
En iyi sırrı anlatan
kazanacak, tamam mı?
Senin yaşındayken
mastürbasyon yapmaya yeni başlamaıştım.
Yeni yeni de
boşalmaya başlamıştım.
Çok az geliyordu,
anca bir damla.
Bir sorunum mu var
diye endişelenmeye başladım çünkü
okulda bir sürü hikâye dinlemiştim.
Bir gün, babam
içkiyi fazla kaçırmıştı.
Ağabeylerim
dışarıdaydı, babam yatak odasında uyuyordu.
Gizlice odaya
girdim, elimi penisine attım ve
boşalana kadar sıvazladım.
Çarşafın her yeri
sperm oldu.
Korkup odadan kaçtım.
Bugüne kadar bunu
kimseye anlatmadım.
Şimdi sır anlatma
sırası sende.
Bilmiyorum.
- Benim sırrım yok.
- Mümkün değil.
Bir tane olmalı.
Hayır.
Yok.
Bob, eğer numara
yapıyorsan, şunu bil ki bana şimdi
söylersen, ben de annen de seni cezalandırmayacağız.
Sana kızmayacağız da.
Numara yapmıyorum.
Ama eğer numara
yapıyorsan ve bu aptal şakaya derhâl bir son vermezsen sadece iki ay televizyon izlememe cezasıyla
yırtamayacaksın.
Tıraş makinemi
alacağım, kafanı tıraş edeceğim ve o saçları sana yedireceğim.
Ciddiyim, sana kendi
saçını yedireceğim.
Şaka yapmıyorum.
Numara değil.
Sana temiz gömlek
getirdim.
Sağ ol.
Var mı bir gelişme?
Aç mısın?
Yiyecek bir şeyler
getireyim mi?
Hayır, sağ ol.
Belki de haklısın.
Belki tamamen
psikolojiktir.
Her şey yoluna
girecek, göreceksin.
Güven bana.
Yanında ben varım,
her şey düzelecek.
Hadi gidip sana
yiyecek bir şeyler alalım, biraz temiz hava al
sonra da yukarı çıkıp bizim ufaklığı görelim.
Baba, meyve yemek
istemiyorum.
Bir kerecik ısır.
Hatırım için.
Yiyemiyorum.
Tamam.
Aç kapıyı!
İçeride olduğunu
biliyorum!
Aç kapıyı, yoksa
kıracağım!
Martin!
Aç şu kapıyı, yoksa
kapıyı kıracağım ve seni de anneni de
aynen senin istediğin gibi sikeceğim!
Karıma ya da
çocuklarıma bir şey olursa hapiste geberirsin!
Duydun mu?
Hapiste geberirsin!
Öldüğünde babası kaç yaşındaydı?
46.O gün alkol almış mıydın?
Ritim bozukluğu vardı, bir inme geldi, ölüverdi.
O gün alkol almış
mıydın diye sordum, nasıl öldü diye sormadım.
Ne zamandır devam
ediyor bu?
Ne zamandır
görüşüyorsun bu çocukla?
Aşağı yukarı altı
aydır.
- Nerede
buluşuyordunuz?
- Ne önemi var ki?
Onunla nerede
buluşuyordun?
Bir yolüstü
lokantasında, sonra da nehir kenarına gidiyorduk.
Çocuk sorunlu, ciddi
psikolojik sorunları var.
Hep öyleydi.
Ara sıra tuhaf
davranışları oluyordu, ama iyice yoldan çıktı, tehlikeli hâle geldi.
Tedbir almamız lazım.
Polise gitmeli ve
bazı önleyici tedbirler almalıyız.
Polise falan
gitmiyoruz.
Bundan hiç kimseye
bahsetmiyoruz.
Ne işe yarayacak ki?
Babasını ameliyat
ettiğin gün alkol almış mıydın?
Çok az.
Neticenin onunla hiç
alakası yok.
Bir hastayı cerrah
asla öldürmez.
Anestezi uzmanı
hastayı öldürebilir, ama bir cerrah asla.
Mesela Matthew'un
bazı hastaların ölümüne sebep olan hataları oldu ama benim hiç olmadı.
Bob bugün biraz daha
iyi görünüyordu.
Morali daha iyiydi, yüzü
de eskisi kadar solgun değildi.
Onunla görüştüğünü niye
bana söylemedin?
İlk başlarda o kadar
sık görmüyordum onu.
Yakın zamanda
düzenli olarak görüşmeye başladık.
Bir ara sana
anlatacaktım.
Çocuğa acıdım.
Ona para verdim.
Annesi işsiz.
Anne, ne zaman eve döneceğiz?
Yarın, ya da öbür gün.
Bütün testler bitince ve doktorlar gitmemize izin verince.
Ama siz de doktorsunuz.
Söyleyin de bizi eve göndersinler.
Söyleyeceğiz tatlım.
Anne, ben uyurken Martin uğradı mı?
Hayır.
Beni yana çevirebilir misin?
- Babam burada mı?
- Hayır, birazdan
gelir.
Meyve suyu getireyim
mi sana?
Hayır.
Bir yere gitme.
Burada kal.
Günaydın.
Nasılsın?
Gelmiyor musun?
Tamam.
Sadece annem.
Babam da birazdan
gelecek.
Sen burada mısın?
Yapamam, beni
görmeye yukarı gelecek misin?
Bu dediğin gerçekten
mümkün mü sence?
Bir bakayım.
Tamam, tamam.
Evet, ayağa kalktım.
Beni görüyor musun?
Evet, teşekkür
ederim.
Evet, pencerenin
önünde duruyorum.
Beni görüyor musun?
Ben seni göremiyorum.
Sana el sallıyorum.
Anne.
Ben de Kim gibi ayağa kalkmak istiyorum.
- O nasıl kalkıyor
da ben kalkamıyorum?
- Yakında sen de
kalkabileceksin canım.
Kim senden yaşça büyük,
o yüzden kalkabiliyor.
Yakında sen de
güçlenip ayağa kalkacaksın.
Tamam, yatağa
dönüyorum.
Ben de.
Hoşça kal.
Anne, ben de
pencereye gidiyorum.
Hayır.
Kiminle konuşuyordun?
Martin.
Selam söyledi.
Bir daha onunla
konuşmanı istemiyorum.
- Neden?
- Çünkü ben öyle
diyorum.
Duydun mu beni?
Siktir oradan.
- Ne dedin sen?
- Bir şey demedim.
Evet, dedin.
Ne dedin Kim?
Anne, bırak kolumu,
canımı acıtıyorsun, bir şey demedim.
Ben babana benzemem.
Madem böyle
istiyorsun, şu andan itibaren telefonuna el koyuyorum.
Anneye saygısızlık
etmek neymiş öğrenirsin böylece.
Telefonumu geri ver.
Unutabilirsin.
Korkma anne.
Histeriye kapılma.
O kadar acıklı bir
durum değil.
Bazen
hareketsizlikten vücudun ağrıyor ve uyuyamıyorsun.
O kadar.
Önemli olan, ihtiyaç
duyduğun her şeyin elinin altında olması.
O kadar.
Göreceksin.
Sen de hareket
edemeyeceksin.
Ama alışacaksın.
- Kendi gözlerimle gördüm.
- Sadece tesadüf.
Nasıl tesadüf olabilir?
Neden şimdiye kadar ikisi
de kalkıp yürüyemedi?
- Hayatım, ne
dediğinin farkında mısın?
- Gözümle gördüm.
Tamam, demek ki
durumu iyiye gidiyor.
Anlamı o, Kim'in
durumu iyiye gidiyor.
- Şimdi lütfen eve
git ve biraz dinlen.
- İyiye gittikleri
yok, kötüye gidiyorlar.
Bugün öğleden sonra Sağlık
Kurulu acil toplantı yapacak.
Larry ve ben
inisiyatif alıp Kolumbiya Presbiteryen
Üniversite Hastanesi'nden iki çok iyi uzman çağırdık.
New York'tan uçakla geldiler bile.
Vakayla ilgili bilgilendirmek üzere bugün öğleden sonra
kendileriyle buluşacağım.
Bir tanesi direktörün yakın arkadaşı, Doktor Farrington,
ismini duymuşsundur.
Paralitik rahatsızlıklar konusunda ondan iyisi yok.
Evet.
Merhaba.
Çok teşekkür ederim.
Seninle konuşmak
istedim.
Fazla zamanını
almayacağım.
Tabii.
Sadece 10 dakikam var, derse yetişmem gerek
çünkü.
Konu nedir?
Kocam bana senden ve
babandan bahsetti.
Bahsetti demek?
Annemden de bahsetti
mi?
Hayır.
Özür dilerim.
Belki bunu size
benim söylemem doğru değil, ama kocanız
babamı öldürdüğünden beri annemle flört hâlinde.
Sürekli flört
hâlinde.
İşin doğrusu, annem
de ona karşı boş değil.
Kocanızın ellerini
çok beğeniyor.
İşin doğrusu, elleri
gerçekten güzel.
Bütün doktorların
elleri temiz, narin ve güzel.
Ben de anneme, bir
şeyler yaşamak istiyorsa benim için sorun olmadığını söyledim.
Yani, iyi bir adama
benziyor.
Çok iyi bir adama
benziyor.
Ayrıca, hayatını
yeniden düzene sokmaya çalışırken ona
köstek olmak istemiyorum.
Ben gideceğim,
birkaç sene sonra ben gideceğim, bir iş bulacağım.
Eğer kocam bir hata
yaptıysa, ihmalkârlığından, ya da ne
ise, bilmiyorum bu trajik olaya sebebiyet
verdiyse neden bedelini benim ödemem
gerekiyor, anlamıyorum.
Bedelini neden
çocuklarım ödesin?
Babam öleli fazla
olmamıştı, birisi bana spagettiyi tıpkı
babam gibi yediğimi söylemişti.
Bu gerçeğin
kendilerinde ne kadar olağanüstü bir
izlenim bıraktığını anlattılar bana.
Çocuğa bak, nasıl
spagetti yiyor.
Aynısı babası gibi.
Çatalı ortasına
batırıyor.
Sonra çeviriyor,
çeviriyor, çeviriyor.
Sonra da ağzına
götürüyor.
O zamanlar,
spagettiyi bir ben böyle yiyorum sanmıştım.
Babamla ben.
Elbette sonradan
öğrendim ki herkes spagettiyi tam
olarak aynı şekilde yiyor.
Tam olarak aynı
şekilde, tam olarak aynı şekilde.
Bu beni çok üzdü.
Çok üzdü.
Hatta belki de ölüm
haberini aldığım zamankinden daha çok üzüldüm.
Babamın.
Bu olan bitenler
adil mi değil mi bilemem, ama adalete
en yakın şey olarak aklıma bir bu geliyor.
Zaman çok hızlı
akıyor, derse geç kalırsam hapı yutarım.
Size iyi günler.
Bu durumda çocukların hastanede kalmaları için bir neden
göremiyorum.
Elinizden geleni yaptığınızı mı düşünüyorsunuz yani?
Evet Steven, elimizden geleni yaptığımıza inanıyorum.
Kusura bakma, ama bu hastanenin başında ban olsaydım kendimi tamamen başarısız, ezik hissederdim.
Gece gözüme uyku
girmezdi.
İyi geceler Anna.
İyi geceler Ed.
Bence yarın
ibranameleri imzalayalım da çocuklar eve gidebilsinler.
Jonathan Lang'in
ameliyatına giren anestezi uzmanı sen miydin?
Teşekkür ederim.
- Sen bir şey - Hayır, teşekkür ederim.
Jonathan Lang kim?
Erkek, 46 yaşında.
Steven'ın hastası, ameliyat
masasında can verdi.
Anna, bunca yıldır
kaç tane hasta gördüm, kaç tane ameliyata girdim.
Dediğin kişiyi hatırlamıyorum
ne yazık ki, kusura bakma.
Arşivden dosyasını
bulup bana gösterebilir misin?
Tıbbi geçmişini ve
ölüm nedenini okumak istiyorum.
Bunun mümkün
olduğunu sanmıyorum, üzgünüm Anna.
Hastaneye ait
kayıtları kimseyle paylaşamam.
Sana ne için lazım?
Lütfen.
Bak, sana kayıtları
veremem ama sana vakayla ilgili birkaç
şey anlatabilirim.
Adamı şimdi
hatırladım, ben uyutmuştum.
Ama karşılığında ben
ne alacağım?
Evine yemeğe
geldiğimiz gün alamadığın şeyi.
Ne zaman?
Şimdi.
- Steven alkol almış mıydı?
- Evet.
- Ölümü onun hatası olarak değerlendirilebilir mi?
- Evet.
Benim hatam olmadığı kesin.
Bir anestezi uzmanı ameliyatın kötü sonuçlanmasından asla
sorumlu tutulamaz.
Sorumlu daima cerrahtır.
O sabah hazırlanmaya gitmeden önce iki kadeh içmişti.
Neyse ki kimse fark etmemişti, bir tek ben biliyordum.
Ama o dönemler hiç yapmadığı şey değildi zaten.
Sen de biliyorsun.
Teşekkür ederim.
Et çok lezzetli.
Haklıymışsın.
Evde olmaları çocuklar
için çok daha iyi.
Onları birkaç günlüğüne
yazlığa mı götürsem diye düşünüyorum.
Biraz temiz hava ve
mekân değişikliği belki hepimize iyi gelir.
Kaç zamandır canım
ne çekiyor, biliyor musun?
Patates püresi.
Yarın yapsana.
Ellerin çok güzel.
Daha önce hiç fark
etmemiştim.
Son günlerde herkes
bana senin ellerinin güzelliğinden bahsediyor
şimdi bizzat görebiliyorum.
Zarif ve temizler.
Ama güzel olsalar ne
olur?
O ellerde can yok.
Bazen Steven,
becereksiz bir adam olup çıkıyorsun.
Sürekli aptalca
şeyler sayıklıyorsun, "Hadi tarama yapalım.
"Hadi ultrason
çektirelim, kahverengi çorap giyelim.
Hadi patates püresi
yapalım, hadi yazlık eve gidelim" gibi.
Anlamadım?
İki çocuğumuz yan
odada ölüyor, ama evet - yarın sana patates püresi yapabilirim.
- Lütfen benimle bu
şekilde konuşma.
Madem hoşuna
gitmiyor, niye gidip Martin'in annesiyle yaşamıyorsun?
O seninle daha güzel
konuşur eminim.
Çocuklar eve gelsin
istedin, geldiler.
Daha ne yapmamı
istiyorsun?
Bütün bunlara son
verecek bir şey, istediğim bu, yapabilir misin?
Senin yüzünden bu
hâldeyiz, farkında mısın Steven?
Ne öneriyorsun peki?
Söyle bana.
Ama dur, anladım.
Bütün bunlara son
vermenin bir yolu var.
Tek yapmamız
gereken, yavru bir timsah dişi güvercin
kanı ve bir bakirenin kasık kılını bulmak.
Sonra hepsini gündoğumundan
önce yakmak.
Bir bakalım,
buralarda yedek dişimiz var mıydı?
Diş, kasık kılı?
Hayır, burada bir
şey yok.
Burada da bir şey
yok.
Buraya bakalım, bir
şey yok.
Diş, kasık kılı?
Bu kutuda da bir şey
yok.
Nerede bunlar?
Daha önce burada
olduklarına eminim, bizzat kendim koymuştum.
Kim yerini
değiştiriyor bunların?
İnanılır gibi değil.
Sende
kullanabileceğim fazladan kasık kılı yoktur herhâlde?
Sahi, unutmuşum,
sende hiç kalmamıştı.
Elimizde ihtiyacımız
olan hiçbir şey kalmadı.
Tartışmamıza lüzum
yok.
Zaten her şey
yeterince zor.
Daha da
zorlaştırmanın âlemi yok.
Doğru söylüyor
olsaydı, senin de hastalanman gerekmez miydi?
Şimdiye kadar felç
geçirmez miydin?
Bunu nasıl
açıklıyorsun?
Evet, haklısın.
Hepimiz ölene kadar
biraz daha bekleyelim, ondan sonra ne yapabileceğine bakarsın.
Gerçekten de
endişelenecek hiçbir şey yok.
Yarın hastaneye
gidip çocuklara mama alman lazım.
- Evde neredeyse hiç
kalmadı.
- Tamam.
Günaydın.
Günaydın.
Uyuyabildin mi?
Saat kaç?
Sekizi on geçiyor.
Az benimle gelsene.
Martin'i
hatırlıyorsun, değil mi?
Bizim eve oyun
oynamaya geldi.
Kendisine çocukların
biraz rahatsız olduğunu ve onlar
iyileşene kadar burada beklemesi gerektiğini söyledim.
Anna, çıkıp şuna o
çok sevdiği limonatadan yap, olur mu?
Ben burada kalıp ona
arkadaşlık edeceğim.
Lütfen.
Bırak gideyim.
Annem meraktan
deliye dönecek.
Annen seninle gurur duyuyor
mudur sence Martin?
Sevgili oğlunun bir
katil olmasından mutluluk duyuyor mudur sence?
Katil mi?
Böyle dramatik,
duygusal, eski moda bir kelime kullanmaya gerek yok.
Ama illa ısrar
ediyorsan, ne babamla ilgili mevzuda ne
de içinde bulunduğumuz durumda katil ben değilim.
- Kes sesini.
- Zamanını boşa harcıyorsun, farkında değil
misin?
- Fazla zamanın da
kalmadı.
- Kes sesini dedim.
Steven, bu iş sona
erdiğinde her şey daha güzel olacak.
Sil baştan, temiz
bir sayfa.
Görmüyor musun?
Bazen gözüme çok
naif görünüyorsun, ama naif olma lüksün yok.
Sen bilim adamısın,
aptal olamazsın.
Ama seninle yeni
tanışmış olsaydım senin muhakeme
yeteneğini ciddi ciddi sorgulardım.
Sana bir ibret
göstermek istiyorum hepsi bu.
Ne demek istediğimi
anlaman için ufak bir ibret.
Özür mü dilemeliyim?
Hayır.
Yaranı mı
okşamalıyım?
Aslında, açık yaraya
dokunmak daha beter acıtır.
İkimizin de daha iyi
hissetmesi için yapılacak tek bir şey var.
Anladın mı?
Mecaz yapıyorum.
Gösterdiğim ibret.
Bir mecaz.
Yani bu sembolik.
Kapa kapıyı Anna.
Şimdi Martin, ölmek nasıl
bir şeymiş anlayacaksın.
Kafanın parçalanması
ve beyninin dağılması nasıl bir şeymiş anlayacaksın.
- Sakın vurma onu.
- Sonra?
- Kapa çeneni!
- Beni vuracaksın,
sonra ne olacak?
- Cevap ver.
- Seni bahçeye gömeceğim!
- Sonra da
çürüyeceksin, bu olacak.
- Bir açıklama
getiremeyeceksin.
Nasıl olduğunu
anlayamayacaksın.
Diyeceksin ki, "Ben
sadece bir kişiyi vurdum.
Nasıl oldu da dört
kişi öldü?
Ben sadece bir
kişiyi vurdum.
" O yüzden,
bahçende bir çukur kazacaksan büyük bir çukur kazarsan iyi edersin.
Steven.
Onu öldürmedi.
Nereden biliyorsun?
Biliyorum işte.
Neyse, doğru bir
seçim yaptı.
Yoksa tek bir
kurşunla dört kişiyi öldürmüş gibi olurdu.
Çok trajik olmaz
mıydı?
Ben Martin'le beraber
yaşayacağım.
Çok üzgün olduğumu bilmeni
isterim Bob.
Seni gerçekten
seviyorum.
Hepimiz seviyoruz.
Babam da seviyor.
Ama o da çok zor bir
durumda ve pek bir seçeneği yok.
Seni sevmediğinden
değil.
Bana piyano almışlar.
Annem önümüzdeki ay
geleceğini söyledi.
Korkmayasın diye
sana söylemediler.
Bob, dün çok kötü
bir şey oldu.
Martin'in bana
verdiği MP3 çaları kaybettim.
Neyim var bilmiyorum.
10 gün içinde iki
tane MP3 çalar kaybettim.
Senden bir isteğim
olacak.
Öldüğün zaman senin MP3
çalarını alabilir miyim?
Lütfen, lütfen.
Lütfen.
Baba.
Bak.
Saçımı kestim, tıpkı
benden istediğin gibi.
Aferin oğluma.
Aferin.
Senin lafını
dinlemeyip sen söyler söylemez saçımı kestirmediğim için özür dilerim.
Bunca zamandır ne düşünüyordum
bilmiyorum.
Çok kötü sıcak
basıyordu ve sürekli taramak zorunda kalıyordum.
Tam bir işkenceydi.
Senin sözünü
dinleyip daha önceden kestirmeliydim.
Şimdi gidip
çiçekleri sulayacağım.
Dur canım, ben bu
sabah suladım.
Yarın.
Baba düşündüm de, kardiyolog olmak istediğime
karar verdim.
Göz doktoru değil.
Anneme yalan söyledim, çünkü üzülmesini istemedim.
Senin mesleğini yapmayı tercih ederim.
Çok daha ilgi çekici ve merak uyandırıcı.
Oğlan matematik ve fizikte oldukça iyi.
Diğer yandan Kim, müziğe olan doğuştan yeteneğinin yanı sıra
edebiyat ve tarihte çok iyi.
Bu derslerde de Bob zayıf.
Iphigenia Tragedyası
üzerine harikulade bir yazı yazdı bütün
sınıfa da okudu.
A artı aldı.
Sınıftaki
davranışları nasıl?
İkisi de biraz tez
canlı diyebilirim.
Eşit derecede.
Zaman zaman ufak
tefek yaramazlıkları için öğretmenlerinden şikâyetler geldi ama eğitimcilerimizin hiçbirine kaba bir
davranışları olmadı.
Zaten yanlış bir
davranışları olsaydı size bilgi
verirdik.
Bir tanesini
diğerinden daha çok seviyor musunuz?
İkisinden birini
seçmeniz gerekse hangisi daha iyi sizce?
Zor bir soru bu.
Size bir cevap
verebilir miyim, bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Ne diyeceğimi
bilemiyorum.
Onları aşağı
getirdiğin için teşekkür ederim.
Onları görmeyi çok
istedim.
Sizi görmeyi çok
istedim.
Merhaba Bob.
Merhaba Kim.
Bob yanıma gelmeyecek misin, sana bir sarılayım?
Bob?
Hayır mı?
Anlıyorum, sorun
değil.
Erkek adamsın.
Baban evde
olmadığına göre evin erkeği sensin.
Yatağına
dönebilirsin.
Benim yüzümden başınızı
belaya sokmayın.
Onları
götürebilirsin.
Anna, eğer bir şey
yapacaksan elini çabuk tut.
Çocuk ölmek üzere.
Bana göre en
mantıklısı, ne kadar acımasızca gelse de, çocuklardan birini öldürmek.
Çünkü yeniden çocuk
yapabiliriz.
Ben de yapabilirim,
sen de.
Sen yapamasan bile
tüp bebek yapmayı deneyebiliriz, ama yapabileceğimize eminim.
Bu gece yaptığım şey için özür dilerim.
Aklımdan ne geçiyordu bilmiyorum.
Sadece kendimi düşünüyordum, başka kimseyi değil.
Yaptığım yanlıştı.
Çok korkmuştum.
Korkmamalıydım.
Bırak günahlarının
diyetini ödeyen ben olayım baba.
Beni buracıkta kendi
ellerinle öldür.
Öldür ki öldüğümden
emin olasın.
Kader bir oyun edip beni
son anda kurtarmasın.
Beni buracıkta öldür.
Öldür ki öz annemi ve
sevgili kardeşimi kaçınılmaz bir
ölümden kurtarmanın o sonsuz hazzını yaşayayım.
Anne, söyle ona.
Baba, lütfen.
Senin için her şeyi
yaparım.
Senin için canımı
bile veririm, işte bunu kanıtlamak için bana fırsat.
Hepsi uykuda.
Şimdi gidersek kimse
farkına varmaz.
Tek yapman gereken tekrar
yürümeme yardım etmen.
Bu kadar zamandan sonra artık bacaklarım acıyor ve kendimi
zayıf hissediyorum.
Ama olsun.
Önemli değil.
Er ya da geç her şeyin sona ereceğini ve senin geleceğini
biliyordum.
Arkadaşının
motosikletini alıp beraber kaçabiliriz diye düşündüm.
Ama önce beni
iyileştirmen gerek.
Beni iyileştirip sonra beraber kaçacağımıza söz verirsen
seni çözerim.
Tamam mı?
İşe yaramıyor.
Kendini zorlaman
gerek.
Kim yatağında değil.
Sana söylüyorum, kendini
zorlaman gerek.
Sağır mısın?
Martin.
Zorla kendini!
- Nerede o?
- Gitti.
Nerede o, ne yaptın
ona?
Seni çok seviyorum, bunu
aklından çıkarma.
Bana can veren
sensin ve sen, sadece sen, canımı alma hakkına sahipsin.
Söylediğim gayet
mantıklı.
Siz benim sahibim, efendilerimsiniz ve ben sadece sizin
isteklerinize boyun eğmek için yaşayan birisiyim.
Sizi çok seviyorum.
Ben mezarımda yatarken, sizi sevdiğimi söyleyemiyorken bunu
hatırlayın.
Sizi dünyadaki her
şeyden çok seviyorum, sizi ve kardeşimi.
Neredeydin?
Hastaneye gittim.
Çocuklara mama aldım.
Martin'e baktın mı?
Sakinleştirici
verdin mi?
Saldım onu.
- Ne diyorsun sen?
- Aşağıda değil
artık.
Saldım onu.
Niye böyle bir şey
yaptın?
Niye saldın onu?
Cevap ver!
Geri zekâlı mısın sen?
Hiçbir şey
değişmeyecekti Steven.
Hiçbir şeyi
çözmeyecekti, ikimiz de biliyoruz bunu.
Anne.
Hastanede sana
kabalık ettiğim günü hatırlıyor musun?
Evet.
- Babama anlattın mı?
- Tabii ki babana
anlattım Kim.
Öyle demek istemedim
anne.
Belki ilaçların yan
etkisi falandır.
Kim, sessiz olur
musun lütfen?
Bacakların ağrıyor
mu, uyuşukluk hissediyor musun?
Sırtın ağrıyor mu,
hâlâ başlamadı mı?
Baba!
Çabuk gel, Bob ölüyor!
Baba!
Bob ölüyor!
Baba.
En iyi arkadaşın kim?
Bilmiyorum Bob.
Benim üç tane var.
İki erkek, bir de
sınıfımdaki bir kız.
Çok güzel Bob.
İnsanın çok
arkadaşının olması güzel bir şey.
Bob'un gözleri
kanıyor.
Oturma odasına gel.
- Şimdi mi?
- Evet.
Şimdi.
Steven, çocuklar
nerede?
Onlar zaten oradalar.
Sanırım senin
beğendiğin şu siyah elbiseyi giyeceğim.
Ne istiyorsan onu
giy.
Elini çabuk tut da.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »