Print Friendly and PDF

Translate

Şifre Çözücü (2002) Cypher

|


 95 dk
Yönetmen:Vincenzo Natali
Senaryo:Brian King
Ülke:ABD, Kanada
Tür:Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:07 Ekim 2002 (İspanya)
Dil:İngilizce
Müzik:Michael Andrews
Çekim Yeri:Toronto, Ontario, Kanada
Kelimeler:casus, gelecek, beyin yıkama, devamı...
Nam-ı Diğer:Brainstorm | Company Man
Oyuncular: Jeremy Northam, Lucy Liu
Nigel Bennett, Timothy Webber

Özet

Morgan Sullivan, mutsuz evliliği ve sıkıcı yaşantısını değiştirmek isteyen bir muhasebecidir. Bir gün karşısına DigiCorp isimli şirket için endüstriyel casusluk yapma fırsatı çıkar. Yeni bir kimlik verilen Morgan, çeşitli fuar ve seminerlere katılarak firmalar ve ürünleri hakkında gizli bilgiler toplamaktadır. Bu görevlerinden birinde tanıştığı Rita adlı güzel ve çekici kadın, ona aslında DigiCorp'un sahte görevlerle ajanlarının beynini yıkamakta olduğunu açıklar. Rita, Morgan'ı bir başka ajan olan Frank Calloway ile tanıştırır ve DigiCorp'un rakibi olan Sunways'le çalışması teklif edilir.Artık Morgan, çift taraflı bir ajan olmuştur. Fakat içine düştüğü bu karmaşık durum, hayatını bir kabusa çevirmiştir. Rita ve onun gizemli patronu Sebastian Rooks'un yönlendirmeleriyle son görevini başarabilirse kurtulacağını ummaktadır.

Alt Yazı

Tatile çıkmayı mı planlıyorsunuz, Bay Sullivan?
  Hayır  Hayır, sadece vakit geçirmek için okuyorum.
  İlerleyin, Bay Sullivan.
  102 numaralı oda sizi bekliyorlar.
  - Koridorun sonunda, sağda.
  - Teşekkür ederlm.
  - Adınız nedir?
  - Morgan Sullivan.
  - Doğum yeriniz?
  - Madison, Wisconsin.
  - Casus musunuz?
  - Hayır.
  - Sunway Systems'in gizli bir elemanı mısınız?
  - Hayır.
  Sunway Systems size Digicore Technologies'ten bilgi çalmanız için para verdi mi?
  Hayır.
  - Daha önce Sunway Systems'de çalıştınız mı?
  - Hayır.
  Bu birteknoloji şirketi, Bay Sullivan.
  Eğer sizi işe alırsak, diğer şirketlerl izleyen bir casus olacak.
   ve bize iş planları, araştırma programları  ve karşı casusluk operasyonları hakkında bilgi vereceksiniz.
  Bu yüzden azminiz bizi çok etklledi.
  Eğer size kendim hakkında anlatabileceğim birşeyler varsa  Digicore'un henüz kontrol etmemiş olduğu birşeyler  Kişisel kayıtlarınızda bir sorun yok.
  Neurograph'tan beş kere geçtiniz.
  İsterseniz bir kere daha teste girebilirim.
  Dört yıldı evlisiniz.
  Saygın bir mahallede oturuyorsunuz.
  Hep düzenli işlerde çalıştınız.
  Kredi bilgileriniz mükemmel.
  Uyuşturucu alışkanlığınız, içki sorununuz yok.
  Sigara da içmiyor musunuz?
  - Hayır.
  - Bahsetmeniz gereken başka kötü alışkanlıklarınız var mı?
  Hakkınızda bilmemiz gereken başka birşey var mı?
  Şey, ben  Bu noktaya varmam çok zaman almış olabilir, Bay Finster.
  Ama artık burada olduğuma göre   elimden geleni yapacağım.
  Ben buyum Ve yapmak istediğim de bu.
  - Bu iş kolunda risk yüksektir.
  - Evet, anlıyorum.
  - Daha önce yaptığınız hiçbir şeye benzemeyecek.
  - Buna hazırlıklıyım.
  Ülkenin her tarafında kongrelere yollanacaksınız.
  Konuşmaları kaydedeceksiniz.
  Evet, bunu çok açık şekilde belirttiler.
  Hayatınızı nasıl kazandığınız konusunda diğer insanları kandırmanız gerekecek.
  - Evet.
  - Karınızı bile.
  - Evet.
  - Karınıza yalan söylemek sizi rahatsız etmiyor mu?
  Hayır.
  Hayır, etmiyor.
  İyi oldu.
  Sonraki istasyona ilerleyin.
  - Merhaba, Bay Sullivan.
  - Merhaba.
  Kongre konuşmaları başlayana kadar gözden uzak tutun.
  Şuraya basın.
  lşığı görüyor musunuz?
  Şimdi çalışıyor.
  Bir daha basarsanız kapanır.
  Kolay, değil mi?
  - Kayıt çok temiz.
  - 50 yarda içinde.
  Temiz bir kayıt için ön tarafta tut.
  - Sinyaller nereye gidiyor?
  - Uydularımıza, ve oradan da veri tabanlarımıza.
  Konuşmalar çok önemli olmalı sanırım.
  Konuşmalar sizi ilgilendirmiyor, Bay Sullivan.
  Sadece işinizi yapın.
  Size söyleneni uygulayın   daha fazlasına gerek yok.
  Anladınız mı?
  Evet, Bay Finster.
  Hazır.
  - Jack Thursby?
  - Bundan sonra adınız bu.
  Digicore'a göre Morgan Sullivan diye biri yok.
  Onunla hiç karşılaşmadık ve karşılaşmayacağız.
  - Nasıl biri?
  - Pardon?
  Nasıl bir kişiliği var?
  Nasıl olmasını isterseniz öyle.
  Buffalo mu?
  Neden Bouffalo'ya gitmen gerekiyor ki?
  Son işimde kullandığım tablolama programını öğretmemi istiyorlar.
   ve bu iş için free -lance ücreti mi alacaksın?
  Elbette, kontratla çalışacağım.
  Eğer bu sefer iyi giderse, başka yolculuklara da çıkmam gerekebilir.
  Hemen yeniden çalışmaya başlamayacağına karar verdiğimizi sanıyordum.
  Babamın şirketindeki o pozisyon boşalana kadar çalışmayacaktın.
  O arada da bu işi yapabilirim, değil mi?
  Ben Williams davasıyla meşgulüm bu kadar meşgulken, sana evde ihtiyacım var, Morgan.
  Bu geçici bir iş, tatlım.
  Uzun bir seyahat olmayacak.
  - Alo.
  - Yayını toplantıdan sonraki uçuşunda teyit edeceksin.
  - Tamam.
  - Çantanın yerini hatırlıyor musun?
  - Evet.
  - İyi şanslar, Bay Thursby.
  Size güveniyoruz.
  Teşekkür ederim.
  İçeri bıraktım.
  İçecek birşeyler ister misiniz, efendim?
  Bir zencefilli gazoz alayım.
  - Aslında Scotch alayım.
  - Scotch.
  Single malt.
  - Buzlu olsun.
  - Elbette, efendim.
  Buffalo'ya hoşgeldiniz, Bay Thursby.
  - Alerji yapmıyor ve vitamin katkılı.
  - Gerçekten mi?
  - Bay ?
  - Fred Garfield.
  - Jack Thursby.
  - Fairway Fragnences.
  Yerleri nerede?
  - Tulsa, Oklahoma.
  - Şansa bak.
  Orada akrabalarım var.
  Sende oranın aksanı yok ama.
  - Orada büyümedim.
  - Nerede büyüdün?
  - Nerede büyüdün dedim.
  - Güney Pasifik.
  - Pardon nerede?
  - Güney Pasifik adalarında.
  Fransız Polinezyası'nda.
  Tahiti'de, Papiti'de.
  Oldukça alışılmadık bir durum.
  Evet.
  Birgün geri dönmeyi düşünüyorum.
  Emekli olduğumda.
  Su, efendim.
  Teşekkürler.
  - Görüşürüz, Jack.
  - Elbette, Fred.
  Konferans beş dakika içinde başlayacak.
  Herkese günaydın.
  Adım Robert Tuttle.
  İlk konuşmacı benim.
  İlk olarak Kuzey Amerika'daki traş köpüğü pazarından bahsedeceğim.
  Traş köpüğü pazarlamada klasik bir durumu belirterek başlayayım.
  Başta traş köpüğü olmak üzere, neredeyse tüm erkek hijyen ürünleri   bizim meslektekilerin 'modaya dayanıklı' dediği ürünlerdir.
  Traş köpüğü kullanıcılarının büyük bölümü bir marka seçip oana sadık kalırlar  Pazara girmek için kullanılan iki strateji arasındaki farklar özellikle dikkat çekici.
  Çünkü bu iki şirketin kullandığı metodlar  yapılması gereken stratejik seçimler hakkında  Akdeniz mi?
  Akdeniz çok güzeldir.
  Ama gerçekten iyi bir tekne yolculuğu istiyorsanız  Sunda adalarnı tavsiye ederim.
  - Hiç duymadım.
  - Geçen bahar oradaydım.
  - Sigaralarınız, efendim.
  - Çok teşekkür ederim.
  Cohiba.
  En sevdiğim marka.
  Teşekkür ederim.
  - Özür dilerim.
  - Teşekkür ederim.
  İzninizle.
  İyi akşamlar, efendim.
  Ne içersiniz?
  Scotch.
  Singel malt, buzlu.
  Hemen geliyor.
  Daha önce biryerlerde karşlaşmamış mıydık?
  Bundan daha orjinal birşeyler bulman gerekecek.
  - Buraya fuar için geldim.
  - Çok ilginç.
  - Pazarlamadasın, değil mi?
  - Hayır, satış.
  Arada bir fark var mı?
  - Ya sen?
  - Otel restoranlarının sağlık kontrollerini yaparım.
  - İlginç.
  - Hayır, değil.
  - Herşeye bir cevabın var mıdır?
  - Evet.
  - Rita Foster.
  Jack Thursby.
  Sıkıcı şehirlere yolculuk yapıp, otel barlarında   kadınlarla konuşmak dışında neler yaparsın?
  - Golf oynarım.
  - İyi oynar mısın?
  Hayır.
  - Dürüstlük.
  Bunu sevdim.
  - Başka nelerden hoşlanırsın?
  Bağlanmamaktan.
  Palavra atılmamasından.
  - Ve yüzük olmamasından.
  - Yüzük olmamasından.
  Parmağındakini çıkarsan iyi olur.
  Özür dilerim.
  Seni rahat bırakayım.
  Yayınınız ulaştı, Bay Thursby.
  Sinyal temizdi.
  Belki bir sonraki yolculukta başka birşeyler yapabilirim.
  Daha büyük bir göreve hazır olduğumu düşünüyorum.
  - Gelecek Çarşamba, sizi Omaha'ya yollayacağız.
  - Omaha mı?
  Buffalo'da yaptığınız işin aynısını yapacaksınız.
  Omaha mı?
  Neden Omaha'dan birilerini bulamıyorlarmış?
  Neden seni ta oraya yolluyorlar ki?
  Bu hiç de mantıklı değil.
  Morgan, beni dinliyor musun?
  Ne zamandır golfle ilgileniyorsun?
  - Bu yolculuğa çıkmıyorsun, Morgan.
  Üzgünüm.
  - Ne demek çıkmıyorsun?
  Babam yarın bürosuna gelmeni istiyor.
  O şirkette bir yerinin olması bu aptal işten daha önemli.
  - Gideceğim dedim.
  - Gitmiyorsun, Morgan.
  Tartışma bitmiştir.
  Kalıyorsun.
  Bu gece babamı ararım ve  Baban gidip kendini s*kmesini söyle.
  Ne dedin?
  Üzgüğn olduğunu söyle, Morgan.
  Morgan!
  Özür dilemezsen bu evden gitmeni istiyorum.
  Morgan, beni dinliyor musun?
  Sana neler oluyor, Tanrı aşkına?
  Sigara içmeye ne zaman başladın?
  Morgan, neler oluyor?
  Sanırım bir açıklamayı hakediyorum.
  Umarım bu geçiçi bir sinir krizidir.
  Scotch'unuz, Bay Thursby.
  Bir tane daha ister misiniz?
  Yavaşça bu tarafa dön, lütfen.
  - Vericin ne?
  - Sağlık müfettişi olduğunu sanıyordum.
  Bir daha soruyorum.
  Vericin ne?
  Kalem.
  Ceketimin cebinde.
  - Kalemi açma.
  - Ne?
  Konferans salonundayken kalemi kapalı tut.
  Digicore'a hiçbirşey gönderme.
  Digicore'a benimle karşılaştığını söylersen, seni öldürürler.
  Her altı saatte bir iki tane al.
  Gördüğün kabuslardan kurtulacaksın.
  Baş ve boynundaki ağrılardan da.
  - Kabus gördüğümü nereden biliyorsun?
  - Boise'de seninle bağlantıya geçeceğiz.
  - Kalemi açmazsam ne yaparlar?
  - Kim olduğunu unutma.
  Sen Morgan Sullivan'sın.
  Jack Thursby değisin.
  Bekle.
  Herkese günaydın.
  Ben Alex Chan.
  İlk konuşmacı benim.
  Bayanlar ve baylar, fabrika peynirinin üretiminde kullanılan   yeni teknikler hakkındaki tartışmalardan bahsetmek için buradayım.
  Sorunu haddinden fazla basitleştirme riskini göze alarak söyleyebilirmi ki   ortalama peynir üreticisinin karşı karşıya olduğu sorun şudur: Tüketicinin kimyasal katkı maddelerine karşı artan önyargısı dikkate alındığında   nasıl hem doğal ya da organik gıda maddesi üreticileriyle rekabet edip .
  Konferansta sorun çıkmadığını duyduğuma sevindim, Bay Thursby.
  Sinyalinizin geldiğinden emin olmak için laboratuvarı arayacağım.
  - Mükemmel bir iş çıkardınız, Bay Thursby.
  - Sağolun.
  Sinyaliniz geçen seferki gibi tertemiz geldi.
  - Boise, ldaho'ya gitmenizi istiyorum.
  - Boise.
  İner inmez aktarma yapabileceğiniz bir uçuşta yer ayırttık.
  Eve uğramaya vaktinizi olmayacak.
  Bu sorun olmaz, değil mi?
  Hayır, sorun değil.
  1493 numaralı oda, Bay Thursby.
  Konferans salonu bir saate açılacak.
  - Teşekkür ederim.
  - Bay Thursby  Birşey daha var.
  Her kelimenin ilk harfi onu arayacağınız numarayı veriyor.
  Merhaba, Bay Sullivan.
  İzlenmesi ya da dinlenmesi   mümkün olmayan özel bir numarayı çevirdiniz.
  Şimdi dikkatle dinleyin.
  Koridorun sonundaki servis asansörüyle bodrum katına inin.
  - Gelecek beş dakikalığına temizsiniz.
  - Dur bir dakika.
  Dur  Devam et.
  Kolnuzu sıvayın, lütfen.
  Fazla vaktimiz yok.
  Delirdiniz mi?
  O şeyi bana batırmazsınız!
  - Tıbbi eğitim aldı, Bay Sullivan.
  - Beyin cerrahı da olsa umrumda değil!
  - Bana uyuşturucu veremeyeceksiniz!
  - Vücudunuzdaki uyuşturucuyu temizliyoruz.
  - İğne Digicore ilacını bloke edecek.
  - Ne?
  Her konferansta kanınıza kattıkları kimyasal madde.
  - Konferansta birşey içiyor musunuz?
  - Madensuyu.
  Uyuşturucu kokusuz ve tatsızdır.
  Farkına varamazsınız.
  Size verdiğim hapları aldınız mı?
  Kafanızın içindeki sesler ve tekrarlanan rüyalar azalmaya başladı mı?
  Neler oluyor?
  Neden Digicore Omaha'da sinyalimi kontrol etmedi?
  Omaha'dan sinyal yollamadınız   Boffalo ya da gittiğiniz başka biryerden de.
  Beni neden bu konferanslara yolluyorlar, o zaman?
  - Konferanslar sadece birer oyun.
  - Oyun mu?
  Siz ve diğer konuklar, hepiniz Digicore için çalışıyorsunuz.
  Hepiniz casussunuz.
  Hepinize düzmece kimlikler ve görevler veriliyor.
  Kaleminizin sinyal gönderdiğini sanıyorsunuz.
  Diğer konuklar da saç tokaları ya da saatlerinin öyle olduğunu sanıyorlar.
  Herşey dikkatinizi dağıtmak için planlanmış bir oyun.
  Gerçekte neler olduğunu anlayamayın diye.
  Gerçekte neler oluyor?
  Salondayken her zaman davrandığınız gibi davranın.
  Madensuyu ısmarlayıp için.
  Onları şüphelendirmeyin.
  İğnenin sizi koruması gerekiyor.
  Koruması mı gerekiyor?
  Ya korumazsa?
  Beni dikkatle dinle.
  Salonda ne olursa olsun, tepki verme.
  Duygularını ya da şaşırdığını belli etme.
  Ne görürüsen gör, kımıldama.
  Ne göreceğim?
  - Seni kim yolladı?
  - Bir dost.
  Benim hiç dostum yok.
  - Seni bir daha ne zaman göreceğim?
  - Yakında.
  Söz veriyorum.
  Burada birkaç önemli nokta var.
  İlk olarak, yeni alımların bu düşüşü yavaşlatmakta   en büyük payı almış oldukları gerçeği.
  Bunu söylerken kastettiğim bireysel alımlar değil   ama yine de artık pazarlık için çok daha geniş bir alan var.
  Bu yüzden, bu satışlarda ipotek oranlarının   az da olsa dengelendiğini görebiliriz.
  Yüksek teknoloji yatırımlarının getirdiği yüksek karlar yatırımı artıracak   ve verimliliğin büyüme hızını artıracaktır.
  Karlılığın beklenenden fazla olması da hisse seneti fiyatlarını yükseltti.
  Hatta reel gelirlerin artması nedeniyle beklenenin de üstüne çıkarttı.
  Örnek olarak, h afif taşıtların satışındaki artış   endüstürinin kaldırabileceğinden  daha fazla aracın trafiğe çıkmasına neden oldu.
  Ve yüksek teknoloji ürünlerine olan talebin   yıllık olarak iki hatta üç katına çıkmasına rağmen,  birçok durumda arz edilen mallar  var olan talepten daha hızlı piyasaya sürüldü.
  Genel olarak, yüksek teknoloji üretimi yapan   endüstürilerin kapasitesi geçen yıl 0/050 arttı.
  Bu artış hızının aşırılığına bağlı olarak   geçen yılın ortalarında başlayan ekonomideki yavaşlama,  yıl sonuna doğru yoğunlaştı ve neredeyse büyümeyi durma noktasına getirdi.
  Ekonomi yavaşladıkça hisse senetlerinin değeri düştü.
  Özellikle önceki yüksek beklentilerin tekrar  değerlendirildiği yüksek teknoloji sektöründe    bazı yatırımıcıların kayıpları çok büyük oldu.
  Ekonominin gelişmesi, denge sağlanması   ve sürdürülebilir bir büyüme için  harcamalarda kesintiye gidilmesi gerektiği açıktı.
  Bu sürecin şiddetlenmesiyle artan enerji fiyatları   hem şirketleri, hem de insanların alım gücünü  Sadece bir refleks.
  Sen Morgan Sullivan değilsin.
  Sen Jack Thursby'sin.
  Aimee Sullivan'la evli değilsin.
  Karın Diane Thursby.
  Redmond, Washington'da oturuyorsun.
  Karının adı Diane Thursby.
  Redmond, Washington'da oturuyorsun.
  Merkez Bankası yeni para politikalarının ayarlamalarını hızlandırdı.
  Sonuç olarak, temkinli bir yaklaşım he zaman en iyi stratejidir.
  İlginize teşekkürler.
  Özür dilerim.
  Saatiniz var mı?
  - Saat?
  Saatiniz?
  - Evet.
  3:30.
  O kadar oldu mu?
  Son konuşma nasıl geçti anlamadım.
  - Evet.
  - Beğendiniz mi?
  Evet.
  Hem de çok.
  Alo?
  Size.
  Digicore havaalanında seninle bağlantıya geçecek.
  Onlara Jack Thursby olduğunu, Morgan Sullivan adını hiç duymadığını söyle.
  Beyninin yıkandığını düşünmelerini sağla.
  Anlarlarsa seni öldürürler.
  O salonda neler oldu?
  Uyuşturucuyu nötralize eden ilacın yan etkilerini hissediyorsun.
  Korkma.
  İyileşeceksin.
  Bay Sullivan?
  Planlarda bir değişiklik oldu, Bay Sullivan.
  Hemen Digicore bölge ofisine gelmeniz gerekiyor.
  Bay Sullivan?
  Bay Sullivan?
  İyi misiniz?
  Sanırım biriyle karıştırdınız.
  Adım Sullivan değil.
  Morgan Sullivan değil misiniz?
  Digicore'da çalışmıyor musunuz?
  - Hayır.
  Adım Thursby.
  Jack Thursby.
  - Sanırım başkasını arıyorsunuz.
  - Özür dilerim, Bay Thursby.
  Benim hatam.
  Önemli değil.
  Merhaba, efendim.
  Nasılsınız?
  Biletinizi görebilir miyim, lütfen?
  - Teşekkür ederim.
  - Ben teşekkür ederim.
  Birşey değil.
  - Özür dilerim.
  - Önemli dğeil.
  Günaydın.
  Sıcak su az kaldı.
  Özür dilerim.
  - Bu akşam yemeği yarım saat erken yesek olur mu?
  - Elbette.
  - Bu günkü iş görüşmeni unutma - Tamam.
  Arabanın anahtarları girişte, çantanın yanında.
  Bıraktığın yerde duruyorlar.
  Randevu.
  Sunways Systems.
  - Tatile çıkmayı mı planlıyorsunuz?
  - Vakit geçirmek için okuyorum.
  Resepsiyonda sizi bekliyorlar, Bay Thursby.
  Koridorun sonunda, solda.
  - Adınız nedir?
  - Jack Thursby.
  Adım Frank Calloway.
  Sunway Systems güvenlik şefiyim.
  Neurograph sonuçlarınıza göre yalan söylüyorsunuz.
  Adınızın Jack Thursby olduğunu söylediğinizde yalan söylediniz.
  Gizli ajan olmadığınızı söylediğinizde, yalan söylediniz.
  Digicore için çalışmadığınızı söylediğinizde, yalan söylediniz.
  Ve bunun bizi ne kadar mutlu ettiğini anlatamam.
  İmkansız.
  O eve geri dönmeyeceğim.
  Benzersiz bir durumun var, Morgan.
  Digicore'dakiler beyninin yıkandığını ve neurograph testini geçiğini sanıyorlar.
  - Ve seni ajan olarak işe almamızı istiyorlar.
  - Ne istedikleri umrumda değil!
  Karşı casusluk işin bazı yönlerden çok basit olacak.
  Digicore, bizim adımıza çalıştığından şüphelenmeyecek  bu yüzden de evdeyken seni yakın takibe almayacaklar.
  Tek yapman gereken her odaya bir verici yerleştirmek.
  Bir b*ktan anladığın yok!
  Eve dönüyorum.
  Gerçek evime.
  - Gerçek evin artık yok, Morgan.
  - Neden bahsediyorsun?
  Karın evinizi satışa çıkardı.
  Birkaç gündür avukatı sana ulaşmaya çalışıyor.
  Üç gün önce boşanma davası açtı.
  Üzgünüm, Morgan.
  Bak, Morgan.
  Bunun senin için zor olduğunu biliyorum.
  - Rita'yı görmek istiyorum.
  - Kimi?
  Rita Foster.
  Beni beynimin yıkanmasından o kurtardı.
  - Hayır, Morgan.
  Onu göremezsin.
  - Neden?
  Sizin için çalışıyor!
  - Bizim için çalışmıyor.
  - Ama otellerde beni bulması için onu yolladınız?
  - Hayır.
  - Ama kim için çalıştığını biliyorsun.
  - Kim için çalışıyor?
  - Sebastian Rooks için çalışıyor.
  - Sebastian Rooks da kim?
  Sebastian Rooks, Digicore ajanlarının  Neurograph testini nasıl geçtiğini bulması için tuttuğumuz bir özel dedektif.
  Ardından bize beyni yıkanmamış bir ajan yollamasını istedik.
  Seni yolladı.
  Bu işin en iyisidir.
  Ama aynı zamanda çok telikeli ve acımasızdır.
  Ondan uzak durmanı tavsiye ederim.
  Ondan da, kızdan da uzak dur.
  Bak  Sana çok iyi bir teklifte bulunuyoruz.
  Bizimle işin bittiğinde sana yeni bir kimlik vereceğiz.
  Ve yeni bir ev.
  Çok uzakta ve güvenli bir yerde.
  Üzgünüm, Bay Calloway.
  Başkasını bulmanız gerekecek.
  Dışarda uzun süre hayatta kalamazsın.
  Bu kompleksin dışına çıktığın anda   Digicore ajanları seni izlemeye başlayacaklar.
  Kaçmaya çalışırsan   Jack Thursby yerine Morgan Sullivan gibi davranmaya kalkarsan   seni ortadan kaldıracaklar.
  Çabucak, etkili biçimde ve acımasızca.
  Şanslısın, Morgan.
  Beyin yıkama işlemini kesmeseydik diğer konferans konukları gibi olacaktın.
  Programlanan yeni kimliğinle, şirketin birine yollanıp    işin bittiğinde yok edilecektin.
  Senin savaşma şansın var.
  Peki   casus olmaya hazır mısın, Morgan?
  Ben biraz daha brocoli alacağım.
  Telefon hattı hazır.
  Tüm odalardan görüntü alıyoruz.
  İşte oradalar.
  Yemek odasında.
  Tuzluk iyi bir açıdan görüntü veriyor, değil mi?
  Jack Thursby olduğuna ve benim de karısı olduğuma inanıyor.
  Eve alıştı  - Kimle konuşuyor?
  - Digicore ajanlarıyla.
  Senin hakkında rapor veriyor.
  Vaktinin çoğunuevde geçiriyor.
  Hiç arkadaşı yok ve dış dünyayla teması çok az.
  lnternet hattına da girdik.
  Mükemmel iş, Martin.
  Mükemmel.
  Tanrım.
  Tanrım, hayatım her zamankinin aynısı.
  Çünkü Digicore eski hayatını izleyip aynısını üretti.
  Başka birisi olmaya geçişi kolaylaştırıyor.
  Ben artık böyle biri değilim.
  Sigara içiyorum.
  Scotch içmekten hoşlanıyorum.
  Golf oynuyorum.
  Banliyöde yaşıyor olmamalıyım!
  Böyle yapıyor olamam.
  Hayal kırıklığına uğradıysan üzgünüm, Morgan ama   bu senin kafanda canlandırdığın Jack Thursby, Digicore'un değil.
  Koridordaki kameranın görüntüsünü temizlesene.
  - Evet, Jameson?
  - Ben Jameson değilim.
  Morgan Sullivan'ım.
  - Ne istiyorsunuz, Bay Sullivan?
  - Yardımına ihtiyacım var.
  Sebastian Rooks'ı kiralamak istiyorum.
  - Orada mısın?
  - Güle güle, Bay Sullivan.
  - Hizmetlerinin karşılığını ödeyeceğim.
  - Bireyler için çalışmaz.
  Bir istisna yapmasını söyle.
  Ne gerekiyorsa yaparım.
  - Tek başınasın.
  Üzgünüm.
  - Hayır.
  Hayır!
  - Dinle.
  Bana yardım etmelisin.
  - Yapabileceğim birşey y  Bana yardım etmelisin.
  Lütfen!
  Sana güvenebileceğimi söylemiştin.
  Sana inandım.
  Üç saat sonra 14.
  Caddeyle Jefferson'ın kesiştiği yerde buluşalım.
  Morgan!
  Seni gelecek hafta ilk görevine yollayacağız.
  Koyduğumuz kameralar işe yaradı.
  Digicore'un bizden neleri çalmak istediğini biliyoruz.
  Bu yüzden bu gece iş gezisine gideceğini söyleyeceksin.
  Nasıl söyleyeceğini biliyorsun, değil mi?
  - Morgan?
  - Evet.
  Senaryoya bağlı kalacaksın, Morgan.
  Riskli denemelere girişmeyeceksin.
  Anladın mı?
  - Sebastian Rooks yardım etmeyi kabul etti.
  - Ne zaman buluşmak istiyor?
  Daha değil.
  Arkamızdaki arabada.
  - Ne kadar istiyor?
  - Paranla ilgilenmiyor.
  Durumla ilgileniyor.
  Bu durumu kendi lehine kullanabileceğini düşünüyor.
  - Witchita'da seninle bağlantı kuracağım.
  - Witchita mı?
  - Sunway seni oraya yollayacak.
  - Nereden biliyorsun?
  Daha bana bile söylemediler.
  Rooks biliyor.
  O herşeyi bilir.
  - Ona güvenebilir miyim?
  - Sana garanti veremem.
  Ama sana yeni bir hayat ve kimlik sağlayacak kaynaklara sahip.
  Bu senin seçimin, Sullivan.
  - Ne yapmam gerekiyor?
  - Sunways seni bir seri göreve yollayacak.
  Her yolculukta sana bir kurye diski verecekler.
  Her gittiğin yerde, Digicore ajanları seni izliyor olacaklar.
  Bırak izlesinler.
  Sunways'in istediği de bu.
  Vardığın her yerde seni bir Sunways aracısı karşılayacak.
  Diskine bilgi yükleyecekler.
  Digicore ajanları değerli bilgiler edindiğini düşünecekler.
  Daha fazla şehre gidip, daha fazla bilgi topladıkça ajan statün artacak.
  Digicore, şirketin önemli adamlarından biri haline geldiğini düşünecek.
  Jack?
  Eve getirdiğin her disk bir öncekinden önemli görünecek.
  Sunways dosyalarını kopyaladıkça, Digicore en büyük rakibine karşı büyük bir zafer kazandığını düşünecek.
  Gerçekte kaybeden Digicore.
  Sunways onları operasyonlarını sabote edecek bozuk dosyalarla besliyor.
  Ama hataya düşmeyin, Bay Sullivan.
  Sunways de Digicore kadar acımasızdır.
  Bu operasyon sona erdiğinde, sizi ortadan kaldıracaklar.
  Rooks sizi koruyacak.
  Lütfen.
  Bana güvenebilirsiniz.
  Seni Witchita, Kansa'a yolluyoruz.
  Neredeyse bitti, Morgan.
  Kasaya yapacağın bu son yolculuktan sonra bizimle işin bitiyor.
  - Kasa mı?
  - Bilgi depomuz.
  Dış dünyadan tamamen izole edilmiştir   ama bir dosya almamız yada eklememiz gerekirse bir ajan kurye yollarız.
  Sen bir sonraki kuryemiz olacaksın.
  Ve Digicore büyük ikramiyeyi kazandığını sanacak.
  Kısık sesle konuşmalıyız.
  Kasaya gitmeden önce bunu çantandaki diskle değiştir.
  - Yüzüğünü çıkar.
  - Ne?
  Yüzüğün.
  Bu bir izleme aleti.
  Nerede olduğunu bilmemizi sağlayacak.
  Bu bir daha birbirimizi görebileceğimiz anlamına mı geliyor?
  Kasadan çıktığında seni alıp, Rooks'a götüreceğim.
  - Ben daha sonrasını soruyorum.
  - Bir daha birbirimiz göremeyiz.
  Bu yeni kimliğini tehlikeye atar.
  Bu işten hiç kurtulamayacağım, değil mi?
  - Horse Creek Yolu, 500 numaraya, lütfen.
  - Nereye gideceğimi biliyorum.
  Sakin olun, Bay Sullivan.
  Önümüzde uzun bir yol var.
  Thursby'mişsin numarası yapmana gerek yok.
  Beyninin yıkanmadığını biliyorum.
  Sunways'in seni Digicore'a karşı kullandığını biliyorum.
  - Beni öldüreceksin.
  - Diski bana getirirsen öldürmem.
  Sebastian Rooks yerine bana.
  Evet.
  Onun için çalıştığını biliyorum.
  Aslında ikimiz de onun için çalışıyoruz.
  Rooks'un Digicore'daki bilgi kaynağı benim.
  - Nesi?
  - Seni tutmam için bana para verdi.
  Böylece Sunways'e yollandığında onun piyonu olabilecektin.
  Senden etkilendiğim için seni tuttuğumu sanmıyordun, değil mi?
  Aslında iyi bir plan.
  Rooks sonunda kasaya gitmek için Kansas'a geleceğini biliyordu.
  Seni kendi diskiyle onlarınkini değiştirmeye ikna edebileceğini biliyordu.
  - Planı başından beri buydu.
  - Bu mümkün değil.
  Rooks'un diskinde bir arama programı var.
  Alarmı çalıştırmadan güvenlik sistemine girecek ve belirli bir bilgiyi çalacak.
  - Ne bilgisi?
  - Kim bilir?
  Ama Rooks çalmak için bu kadar uğraştığına göre çok değerli olmalı.
  Göz önüne almayı unuttuğu bir ayrıntı dışında plan kusursuzdu.
  Ben.
  - Ne istiyorsun?
  - Kasadan çıktığında diski Rooks'a değil bana vereceksin.
  - Digicore'a hep sadık kaldım.
  - Sana ya da Digicore'a neden güveneyim?
  Çünkü kimse Rooks'un tipini bilmez.
  Bu kadar basit.
  - Kimse onun yüzünü görüp hayatta kalamaz.
  - Kimse yüzüni görmez mi?
  O derin bir gizlilik içinde çalışır.
  Siberuzayda bir gölgedir.
  Bir hayalet.
  Şirketler onun kim olduğunu bilmeden kiralarlar.
  Bilseler onu öldürürlerdi.
  O diski Rooks'a verdiğin anda seni ortadan kaldırır.
  Rooks'un kimliğini bilen bir tek insan var.
  Rita Foster.
  Sevgilisi.
  Ona tamamen sadıktır.
  Sadece ona.
  Artık güvenebileceğin tek insan benim.
  Çıktığında seni alırım.
  Biribirimizden ayrılırsak diye.
  Yolculuk için ödeme yapmana gerek yok.
  İyi akşamlar, Bay Thursby.
  Adım Vergil Dunn.
  Kasaya hoşgeldiniz.
  İlk seferiniz mi?
  Umarım ağır bir yemek yememişsinizdir.
  Şuraya geçin, lütfen.
  Üstünde kayıt aleti olmadığını bildiğimize göre,  sana gerçek adınla hitap edeceğiz, Morgan.
  Dunn, Vergil, C.
  Diski ver, lütfen.
  Güzel.
  Disk Kabul Edildi.
  Yükleniyor.
  Onlar için hazırladığım kalp sahte yüklediklerinde  Digicore'dakiler altlarına edecekler.
  Buradaki sistemlere kaç kere girmeye çalıştıklarına inanamazsın.
  - Hiç başarılı oldular mı?
  - Elbette hayır.
  Burası bir rahibenin g*tünden daha sıkıdır.
  Beklerken birşeyler içer misin?
  - Elbette.
  - Kendim damıtıyorum.
  Hobilerimden biri.
  Vakit geçirmek için.
  Teşekkürler.
  Bilgi çağına.
  Ben de bir zamanlar ajandım.
  Köstebekleri kimse benden iyi bulamazdı.
  Beni çift taraflı bir ajanla aynı odaya koy, ona birkaç soru sorayım   hemen orada çift taraflı mı oynuyor anlarım.
  Bu Sunways beni buraya yollamadan önceydi.
  Üç yıl önce oldu.
  - Ne oldu?
  - Ne olacak, s*ktiğim makinalar geldi.
  Neurograph'ların 0/0100 doğru çıktıklarını, ama benim olmadığımı söylediler.
  Çok iyi bir casus ya da yalancının beni kandırabileceğini söylediler.
  Onlara bunun palavra olduğunu söyledim.
  Beni dinlemediler  Bir insan hakkında ancak başka bir insanın bilebileceği şeyler vardır, Bay Sullivan.
  Bir makinanın asla yakalayamayacağı şeyler.
  Mesela, sana birkaç soru sorayım.
  Pardon?
  En sevdiğin içki hangisi?
  Hadi cevapla.
  Sadece anlattıklarımı kanıtlamak istiyorum.
  En sevdiğin içki hangisi?
  Scotch.
  Single Malt, buzlu.
  Doğruyu söylüyorsun.
  - Evli misin?
  - Evet, evliyim.
  Yine doğru.
  Seni okumak çok kolay.
  Şimdi  Karını seviyor musun?
  Evet.
  İşte.
  Yalan söyledin.
  Haklı mıyım?
  Evet, yalan söyledim.
  Ama sorun sadece sorduğum sorular değil.
  Mesela  Gergin olduğunu hissediyorum.
  Bilgisayarıma diskini taktığımdan beri gergin olduğun belli.
  Neden böyle olsun ki?
  İkimiz de diskin Sunways'den geldiğini biliyoruz.
  İçinde seni huzursuz edecek hiçbir şey yok.
  Son bir soru, olur mu?
  Elbette.
  Çift taraflı mı oynuyorsun?
  Bay Dunn nerede?
  Bürosunda kalmaya karar verdi.
  - Tamam.
  Gidebilirsiniz, Bay Sullivan.
  - Teşekkürler.
  Gitmesine izin vermeyin!
  Acil yardım ekipleri yolda.
  Lütfen, güvenliğiniz için asansörde kalın.
  Acil yardım ekipleri yolda.
  Lütfen, güvenliğiniz için asansörde kalın.
  Acil yardım ekipleri yolda.
  Lütfen, güvenliğiniz için asansörde kalın.
  Atla!
  Şimdi!
  Sana nerede olduğunu bileceğimi söylemiştim.
  - Artık diski alabilirm.
  - Bu Rooks mu?
  Jameson.
  Elemanlarımızdan biri.
  Rooks otelde.
  Seni görmek için sabırsızlanıyor.
  Araba alt katta bekliyor.
  Laboratuvara varınca beni ara.
  - Rooks burada mı yaşıyor?
  - Şimdilik.
  Çok gezer.
  - Ama sen nerede olduğunu her zaman biliyorsun.
  - Özel bir ilişkimiz var.
  Göreviniz neredeyse bitti, Bay Sullivan.
  Birazdan dönerim.
  - Finster.
  - Ben Morgan Sullivan.
  Sullivan, ne oldu?
  Eski bir binanın çatı katındayım.
  Nerede olduğunu bilmiyorum.
  Telefonunu izliyoruz.
  Kısa sürede orada oluruz.
  Rooks nerede?
  - Birazdan onunla tanışacağım.
  - Seni görmeden telefonu kapat.
  Seni elinde telefonla görürse, öldürür.
  Anladın mı?
  Diski kimseye verme.
  Geliyoruz.
  Daha fazla yaklaşma.
  - İndirin silahı, Bay Sullivan.
  - Diski kırarım!
  Biraz daha yaklaşırsan, diski kırarım.
  Sana Sunways'in diskini verdim.
  Sizinki bu.
  Rooks'un istediği disk bu.
  Dur!
  - Bunu yapmak istemezsin.
  - Beni kullandınız.
  Sen ve Rooks.
  Beni başından beri kullandınız.
  - Dur!
  Açıklayayım.
  - Hayır!
  Finster herşeyi açıkladı.
  - Finster'la ne zaman konuştun?
  - Yolda.
  Demin onu aradım.
  Eğer Rooks bu diski Finster gelmeden istiyorsa   kapıyı açıp gitmeme izin verirsin.
  Beni dinle.
  Sebastian Rooks senin sandığın gibi biri değil.
  Sebastian Rooks acımasız bir casus.
  Ve sen de öylesin.
  - Hayır, yanılıyorsun!
  O  - İkinizi biliyorum.
  İlişkinizi biliyorum.
  - Özel ilişkinizi biliyorum.
  - Lütfen beni dinle.
  Artık başka yalanlar dinlemek istemiyorum!
  Artık başka yalanlar dinlemek istemiyorum!
  Tanrım  Senin için önemli olduğumu sandığıma inanamıyorum.
  - Bu kadar aptal olduğuma inanamıyorum.
  - Benim için önemlisin!
  Hayır.
  Hayır!
  Git, Rooks'u gör.
  Ben iyiyim.
  Acele et!
  Bul onu.
  Morgan Sullivan.
  Bay Jack Thursby.
  Thurby'mişsin numarası yapmana gerek yok.
  Bay Thursby.
  Bay Thursby.
  Adın ne?
  Bay Thursby.
  Sen Sebastion Rooks'sun!
  Seni durdurmaya çalıştım ama sen ısrar ettin.
  Kasadan o bilgiyi çalmanın tek yolunun bu olduğunu söyledin.
  Evinize hoşgeldiniz, Bay Rooks.
  Hadi.
  Finster her an gelebilir.
  Hayır!
  Hayır.
  Artık yalan istemiyorum.
  - Artık beni kandıramazsın.
  - Beni dinle.
  Sen Morgan Sullivan değilsin.
  Hayalinde bir adam yarattın.
  Banliyödeki hayatın, kötü giden evliliğin.
  Karın, ona verdiğin rolü oynayan bir elemanındı.
  Gerçekle ne kadar savaşırsan o kadar acı verir.
  Bu mümkün değil!
  Digicore'un kullandığı beyin yıkama tekniğinin aynısını kullandın.
  Onlara o teknolojiyi satan sensin!
  - Bu mantıklı değil!
  - Çok mantıklı!
  Digicore'un Neurograph testlerini geçmenin tek yolu   kendini Morgan Sullivan'a çevirmendi.
  Onların casusu olup Sunways'e yollanmanın tek yolu buydu.
  - İnsan böyle bir şeyi neden yapar?
  - Bunun için!
  O diskte ne var?
  Sen söylersin diye umuyordum.
  - Bilmiyor musun?
  - Bu göreve inançla başladım.
  - Temiz!
  - Yürüyün!
  Kımıldamayın!
  Sunways Güvenliği!
  - Kendinizi tanıtın!
  - Digicore güvenliği!
  - Beni takip mi ediyorsun, Calloway?
  - Buraya Rooks için geldim, senin için değil.
  Ben de buraya onun için geldim!
  - Bunu daha önce hiç uçurdun mu?
  - Hayır, asla.
  Nasıl kullanıldığını bilen sensin.
  Bu aleti sen yaptın.
  - Ne yapacağımı bilmiyorum.
  - Sebastian Rooks biliyor.
  - Sebastian Rooks'u hatırlayamıyorum!
  - Beni sevdiğini hatırladın.
  Düşün.
  Gidiyoruz.
  Onu görebildin mi?
  Rooks'un yüzünü görebildin mi?
  Sadece piyonumuz Morgan Sullivan'ı.
  gördüm.
  Aman Tanrım!
  Rooks o!
  İstediğin şey mi?
  Evet.
  Sensin.
  Kasadaki dosya silindi.
  Ve bu da dosyanın tek kopyası.
  Artık yok.
 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar