Print Friendly and PDF

Translate

Zamanın Ötesinde (2014) Predestination

|


97 dk
Yönetmen:Michael Spierig, Peter Spierig
Senaryo:Michael Spierig, Peter Spierig, Robert A. Heinlein
Ülke:Avustralya
Tür:Dram, Gizem, Bilim-Kurgu
Vizyon Tarihi:01 Ocak 2015 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Peter Spierig
Web Sitesi:Resmi site
Çekim Yeri:Melbourne, Victoria, Avustralya
Oyuncular: Ethan Hawke,Sarah Snook,Christopher Kirby,Christopher Sommers

Özet

Sıkı bir bilimkurgu filmi olan Predestination, zamanda seyahat edip olmuş ya da olası olayların önüne geçmeye veya suçluları yakalamaya çalışan bir zamansal ajanın hikayesini konu eder. Gizli bir serivise bağlı çalışan ajanın son görevi ise; 1975 yılında New York'ta yaptığı bir patlamada 11.000 insanın ölümünden sorumlu olan Fiyasko Bombacısı adlı kişiyi bulup bu patlamanın hiç yaşanmamış olmasını sağlamaktır... Görevi için 1970 yılına New York'ta bir barda, barmen olarak çalışmaya başlayan ajan orada “Evlenmemiş Anne” rumuzlu John isimli bir köşe yazarıyla tanışır. Küçük bir bar sohbetiyle başlayan ikilinin sohbeti, gecenin ilerleyen saatlerinde daha da derinleşir

Alt Yazı

Peki ya hayatını mahveden adamı ayağına getirebilseydim?
 Eğer yanına kar kalacağını garanti edebilseydim   onu öldürür müydün?
 Blackmore Nişanı.
 İkinci nişanınız olacak sanırım.
 - Tebrikler.
 - Şerefinizle hizmet ettiniz.
 - Bu kadar mı yani?
 - Yönetimin emri yakın zamanda gelecek.
 - Son emir mi?
 - Evet.
 - Peki ya bombacı?
 Artık sizin probleminiz değil.
 Son görevinizin kritik mahiyetini size hatırlatmama gerek yok.
 Lütfen dinlenin.
 Her şüpheli bizi eğitir.
 İşimizi daha iyi yapmamızı sağlar.
 Bu, yakalanması zor bir sosyopattan daha fazla değil.
 Yetenekli biri.
 Zamanlama konusunda titiz.
 Basın ona Fiyasko Bombacısı ismini taktı.
 Bu seferlik onu durdurduk.
 Ama bu seferki küçük bir saldırıydı.
 Bu onun büyük planı.
 Mart 1975.
 Gününü değiştirip duruyor.
 Patlama New York'un 10 bloğunu yerle bir edecek   11 bin kişi hayatını kaybedecek.
 Onu durdurmak için yaptığımız her şey başarısız oldu.
 Ama bu sefer yakındım.
 Bir deneme daha.
 Dokular alındı.
 Yeniden yapılandırıcı transplant stabil durumda.
 Ama anlarsın ki hatırladığından farklı görüneceksin.
 Gözler iyileşecek.
 Bu son görev için güzelce iyileşmelisin.
 - Sonra da yetkilerim alınacak.
 - Bu sadece fiziksel bir yaralanma değil.
 Atadığım bütün ajanlardan daha fazla süre sahada kaldın.
 Riskler gerçek.
 Yaralar gayet güzel iyileşmeye başlamış.
 Zarar gören ses tellerin zayıflamış.
 Fakat aynı şekilde büyümeyecekler.
 Şarkıcılık kariyerime elveda o halde.
 Alışmak biraz zaman alacaktır.
 Annemin bile beni tanıyabileceğinden şüphe edecek kadar çok değişmişim.
 Son emir nihayet bugün geldi.
 Sanırım kaçınılmazdı.
 Sen bunu dinleyinceye kadar 7 yıl geçmiş olacak.
 İlk görevimiz de son görevimiz kadar önemli.
 Her biri en son varış yerimize bizi daha da yaklaştırıyor.
 Lütfen sağ elinizi kaldırın efendim.
 T.
B.
R.
 Kodu 7286 tarafından ortaya koyulan kurallar ve kaideler   üzerine resmi bir şekilde yemin ediyor musunuz?
 - Ediyorum.
 Görev verilerinizdeki herhangi bir sapmanın anında   askeri mahkeme ile sonuçlanacağını ve mahkum edilirseniz   zehirli iğne ile infaz edileceğinizi kabul ediyor musunuz?
 - Ediyorum.
 - Teşekkürler efendim.
 - Ben teşekkür ederim.
 Zaman hepimize yetişir.
 Hatta bizim meslektekilere bile.
 Sanırım bize doğuştan yetenekli diyebilirsin.
 Tanrı, İsa, sesli söyleyince kibirli gibi geliyor.
 Pekala.
 O zaman şöyle söyleyeyim.
 Sanırım bizim bu işte doğduğumuzu söyleyebilirsin.
 Çeviri: x@nder twitter.
com/xqnder Şu ucubeye bak.
 Geç bakalım Derek.
 - Sana ne vereyim?
 - Old Underwear.
 Old Underwear.
 Buzsuz mu?
 Şişeyi bırak.
 Görünüşüne göre sanırım kutlama yapmıyorsun.
 Görünüşüme göre mi?
 Nasıl görünüyorum ki?
 Sohbet etmeye çalışıyorum.
 Tanrım.
 Yere düştü.
 - İki tane daha dostum.
 - Chaser değil mi?
 Sen yenisin.
 Evet, birkaç haftadır burada çalışıyorum.
 - Öyle mi?
 Nasıl gidiyor?
 - Sessiz.
 İnsanlar evden çıkmıyor.
 Şu büyük, berbat Fiyasko Bombacısı yüzünden mi?
 - Sanırım evet.
 İyi bari.
 Sanki saklanmak insanı güvende tutuyor da.
 Seni korkutmuyor demek?
 Metrodaki bütün ucube gösterilerini dert etmek bir şeyi değiştirmez.
 Orası öyle.
 Seni buralarda görmemiştim.
 Sık sık gelir misin?
 - İbne falan mısın?
 - Senin sorunun ne be?
 - Şaka yapıyordum dostum.
 Tanrım.
 - Komik değilsin ama.
 Sen bir tane yap o halde.
 - Ne, şaka mı?
 - Evet hadi anlat.
 Hadi atış serbest.
 Olmaz.
 Ben fıkra falan bilmem.
 Barda çalışıyorsun tanrı aşkına.
 Mutlaka biliyorsundur.
 Fıkralarla aram iyi değildir.
 Unuturum zaten.
 - Bir tane de mi yok?
 Pekala.
 Bir tane biliyorum.
 Ama komik değil.
 - Kulağım sende.
 Adamın biri bara girmiş.
 - Hadi ama dostum.
 - Şaka yapıyordum.
 Hayır.
 Bir tane güzelinden var.
 Yumurtamı önce gelir tavuk mu?
 - Horoz.
 - Gördün mü?
 Çok kötüyüm.
 Yapabileceğinin en iyisi bu mu?
 - Öyle gibi.
 - Komik değilmiş.
 Olmadığını söylemiştim.
 - Bunu hiç düşünmüş müydün acaba?
 - Neyi?
 Neyin daha önce geldiğini.
 Umurunda olmaz.
 Endişelenmem gereken daha önemli şeyler var.
 - Pekala.
 Önemli adamsın tabii.
 Daha önemli işlerin vardır kesin.
 - Ne iş yapıyorsun?
 - Ne yapmam gerekiyorsa onu.
 - Geçinmek zor zanaat.
 Orası kesin.
 - Sen zordan ne anlarsın ki?
 En az önümdeki adam kadar anlarım sanırım.
 - Evlenmemiş anne kadarına ne dersin?
 - Ne demek bu?
 Kelimesi 4 sente itiraf hikayeleri yazarım.
 Evlenmemiş Anne benim mahlasım.
 - Ciddi misin sen?
 - Evet.
 Tabii ya.
 İşler nasıl?
 İyi, haftalık köşem var.
 Ben yazarım, onlar basar.
 Sonra da yerim.
 Bu değil mi?
 - Benim köşemi mi okuyorsun?
 - Evet aynen.
 Şaşırttı mı yoksa?
 - Biraz.
 - Neden?
 - Demoya uymuyorsun?
 - Demo?
 - İstatistiklere.
 - Peki.
 25 sentlik vıcık vıcık kuşe kağıttan yapılmış, sayfaları ihanet ve   acıklı şansızlık hikayeleri kusan dergileri okuyarak acınası hayatları   hakkında daha iyi hissetmek isteyen kırılmış kadınlar.
 Evet aynen.
 Sence üzerine biraz fazla gitmiyor musun?
 - Boş işler bunlar.
 Hikaye anlatmada yetenekliyim sanırdım ama kimi kandırıyorum ki?
 Sen söyle.
 Okuyan sensin.
 Kadınsı bakış açısını anlamak için   sana baktığımda birkaç kara gece geçirdiğimi itiraf etmeliyim.
 Bana göre kadın bakış açısını yemiş yutmuşsun.
 - Kadın bakış açısı mı?
 - Evet.
 Evet kadın bakış açısını bilirim.
 Bilmeliyim.
 - Neden, evli misin?
 Kız kardeşin mi var?
 - Anlatsam da inanmazsın.
 Bu iş bana gerçeğin kurgudan daha şaşırtıcı olduğunu öğretti.
 İnanılmaz şeyler duyduğum oldu.
 Artık hiçbir şey beni şaşırtmıyor.
 - İnanılmaz nedir bilmiyorsun.
 - Öyle mi?
 Dene bakalım.
 Al, ben yakayım.
 Unut gitsin dostum.
 Anlatmayacağım.
 - Yeterince iyi olmadığından korkuyorsun.
 - Bu mudur yani?
 12 yaşında falan mıyız?
 Hadi.
 Şişenin geri kalanına iddiaya girerim duyup duyabileceğin en iyi hikaye bende.
 Dolu şişe olsun.
 Ne diyorsun?
 - Peki ya kaybedersem?
 - Bahşişe 20 dolar eklersin.
 Neden olmasın?
 - Baksana dostum.
 İki bira.
 - Tamamdır.
 New Yorkluların Fiyasko Bombacısı'nın 5.
 saldırısı korkusuyla şehri   terk etmesine cevabınız ne Belediye Başkanı Davidson?
 24 saatlik vardiyalarla şehir çevresine ekstra polis devriyesi koyduk.
 Şüphelinin izini bulmak amacıyla Federal Bomba Departmanı ve FBI ile   müşterek görev kuvveti oluşturduk.
 Ne aptal isim öyle.
 "Fiyasko Bombacısı.
" Adam, sıkıştırılmış RDX tabanlı patlayıcı bileşikler yapıyor.
 Kolay değildir.
 - Fiyasko Bombacısı akılda kalıcı.
 - O isimden nefret ediyorum.
 Adamın bombaları fiyaskoymuş gibi duruyor.
 Sanki hiç hasar vermiyormuş gibi.
 Bu götün ne kadar tehlikeli olduğundan kimsenin şüphesi olduğunu sanmıyorum.
 Dışarıda gözünün açılması gereken çok fazla bencil göt var.
 Korkmaları gerek.
 - Şimdiden 112 insanı öldürdü.
 - Bazı insanların gitmesi gerek.
 - Gen havuzunu bulunduğu yerde durdur.
 - Evet.
 Belki de şehre iyilik yapıyordur.
 Söylediklerini biri duyuyor mu diye dikkat etsen iyi olur.
 Ne, sence yanlış mıyım?
 Bu tür konuşmalar başını belaya sokar diyorum sadece.
 Başımdan geçenlerden daha fenası olamaz.
 Sürekli hayatımın en iyi hikayesi olacak diyorsun.
 Ama bir şey duymuyorum.
 Pekala.
 Sanırım baştan başlayacağım.
 - Ben bir küçük kızken  - Ne?
 - Hikayemi anlatmamı istiyor musun?
 - Hayır, ben sandım ki  Özür dilerim.
 Sen devam et.
 Küçük bir kızken  Christine Jorgensen'i duymuş muydun?
 Roberta Cowell?
 Evet aynen.
 Cinsiyetlerini değiştirdiler.
 - Yani sen  - Sözümü kesme.
 13 Eylül 1045'ti.
 Terk edilmiş ve yetimhane kapısına bırakılan bir bebektim.
 Cleveland Yetimhanesi.
 Akıllı bir kız.
 Travma ya da mikroba maruz kalma belirtisi yok.
 Çocuk sağlıklı.
 Enfeksiyon ya da şiddetli öksürük belirtisi gösterirse   muayene için hastaneye getirilmesi gerek.
 - Peki Doktor.
 - İsmi var mı?
 Jane.
 Şimdilik Jane olarak kalacak.
 Bir hafta içinde Jane'i kontrol için gelirim.
 - Dört gözle bekliyorum.
 Merak etme tatlım.
 Artık sana biz bakacağız.
 Geçmişi olmayan bir düzine bebekten biriydim.
 Ama tek ortak noktamız buydu.
 Hiç hasta olmadım.
 Bir gün bile.
 Hiç hastaneye de gitmedim.
 Hayatımın sonraki kısmına kadar.
 Yavaş olun.
 - Hanımefendi için çikolatalı dondurma.
 - Teşekkürler.
 Küçükken ailesi olan çocukları kıskanırdım.
 Hep acaba nasıl olurdu diye merak ederdim.
 Aptal çocuk!
 Çekilsene yoldan!
 Küçük pislik!
 Jane!
 Buraya gel hemen.
 Onun bunun çocuğu.
 Ailemin beni neden terk ettiğini hiç anlamadım, neyi bu kadar yanlış yapmıştım?
 Ama büyüdüğümde bende bir şeyin farklı olduğunu anlamıştım.
 Seks kafamı karıştırdı.
 Yapılış şekli, her şeyin uyumu.
 Farklı hissettim.
 O zamanlar bile diğer tüm kızlardan farklı biri olacağımı biliyordum.
 Çocuğumun anne ve babası olacağına dair kutsal yemin ettim.
 Gerçek bir aile.
 Saf kalmamı sağladı.
 Beni günahtan uzak tuttu.
 Dikkatimi daha önemli şeylere verdim.
 Nasıl dövüşüleceğini öğrenmek gibi.
 Dövüşün!
 - Hadi Lucy.
 - Çak bir tane.
 - Ne dedin bana?
 - Pembe, dört göz, küçük  Serttim.
 Diğer çocuklardan daha güçlüydüm.
 Hatta oğlanlardan bile.
 - Pekala, ayrılın.
 - Benimle gel Jane.
 - Bırakın beni!
 - Senin sorunun ne?
 - Ben bir şey yapmadım!
 Zekiydim de.
 Sınıfta bir numaraydım.
 Eşittir  Jane.
 Jane!
 Tahtaya hiç bakmazsan nasıl öğrenmeyi  - 15.
 Matematik ve fizik en sevdiğim derslerdi.
 - Doğru.
 - Bana çok kolay geliyorlardı.
 - Geri zekalı.
 - Yeter.
 Büyüdüğümde   evlatlık edinilmemiş olmamla aynı sebepten evlenmekte de az şansım olduğunu anladım.
 Ben farklıydım.
 Ucube, lanet olası bir ezik.
 Aynalara bakmayı bıraktım.
 Gördüğüm şeyden nefret etmiştim.
 Genç bir kızken çekindiğim bir fotoğrafım yok.
 Neye benzediğimi hatırlamıyorum bile.
 Bir duygunun fazlası artık.
 Benden daha iyi görünüyorsun.
 Meyhanecinin nasıl göründüğü kimin umurunda?
 Ya da bir yazarın bu durumda.
 Ama nasıl olduğunu bilirsin.
 İnsanlar, altın sarısı saçları olan bir gerzeği evlat edinmek ister.
 İleride de oğlanlar büyük göğüslü, koca dudaklı kızları isterler.
 Mükemmel aksesuarlardır.
 Rekabet edemedim.
 Jane, Bay Robertson mezun olan bazı kızlarımızla konuşmak için   bugün özel bir çaba gösterdi.
 Sen de söylemesi gerekenleri dinlemek için nezaket göstereceksin.
 Jane, senin gibi genç bayanları devlet hizmetinde eğitmek için arayan   yeni bir organizasyon için çalışıyorum.
 Bize yenilikçi diyebilirsin.
 Uzay seyahatiyle ilgileniğini duydum.
 Kızlar astronot olamaz diyorlar.
 Bu doğru.
 Matematik ve bilim alanında iyi derecede umut vadeden genç bayanlar arıyoruz.
 Ayrıca güçlü fiziksel özellikleri de olan.
 Kavgacı bir tipmişsin.
 Bu, takım elbiseli adamların erkekleri aylar ya da yıllarca uzaya   gönderemeyeceğini sonunda itiraf ettikleri ve gerilimi düşürmedikleri zamanlardı.
 Derli toplu tipler arıyorlardı, tercihen bakire olanlardan.
 Onları sıfırdan eğitmek istiyorlardı.
 Zihnen ortalamanın üzerinde, duygusal olarak stabil tipler.
 Fakat gönüllülerin çoğu fahişeydi.
 Ya da dünyadan 10 gün uzak kalsa balatayı sıyıracak nevrotikler.
 Onlar özel değildi.
 Rahatla Jane.
 Senden önceki bayanlar biraz gergindiler, düşüncelere dalıp gittiler.
 Belki de "düşünce" onlar için alışılmadık bir alan olduğu içindir.
 - Bunu bir şaka olarak mı görüyorsun?
 - Hayır efendim.
 Kadın özgürlüğü diye ortalığı velveleye veren tiplerden bıktık çünkü.
 - Ama sen öyle değilsin değil mi Jane?
 - Hayır efendim.
 Lütfen gözlüklerini çıkar.
 Geçmişte bazı disiplin sorunların olduğunu görüyorum.
 1.
 sınıftan beri doğru düzgün olmayanlar hariç kimseyle sorunum olmadı.
 - Evet.
 Hiç bir erkekle oldun mu?
 - Siz oldunuz mu?
 Bu görevin senden ne talep edeceğini anlıyor musun?
 - Uzaya seyahat edecek miyim?
 - Seçilirsen evet.
 Hayır, bir erkekle birlikte olmadım.
 Bu yolculukta kendini nasıl bir rolde görüyorsun?
 - Benim rolüm mü?
 Görüşme yaptığımız pek çok kız bunu paralı bir tatil olarak görüyor.
 İyi bir yaşam ve rüyalarının erkeği ile tanışmak için bir fırsat olarak.
 Kendini turist mi yoksa katılımcı mı olarak görüyorsun?
 İleri fizik, biyoloji ve astronomide üstün başarı gösterdim.
 Turist, sadece teknesinin yanındakilerin resmini çekmek için okyanusu aşanlardır.
 Turist olmaya niyetim yok.
 Beni seçerlerse yürümeyi, dans etmeyi,   adamın birini memnun edici bir şekilde dinlemeyi öğreteceklerdi.
 Ayrıca birincil görevler de vardı.
 Bizim çocuklar için ne yapılsa az.
 Kayıt sırasında kimsenin hamile kalmadığından emin oldular.
 Topallaman geçince nerdeyse evlenmek istediğine emin olurdun.
 Tıpkı bugün Flight Angels, Spacers için de geçerli.
 - Aynı dili konuşuyorlar.
 - Doğru.
 Bana kontak lens verdiler.
 Daha önce dünyayı hiç böyle açık seçik görmemiştim.
 Dayanıklılığımız ölçtüler.
 Uzay seyahati için uygun olduğumuzdan emin oldular.
 Pek çok kız sorun yaşadı.
 Ben yaşamadım.
 Ne kadar sıklıkta seksi düşünürsün?
 A, hiç düşünmem.
 B, nadiren.
 C, bazen.
 D, sık sık.
 E, her zaman.
 C, bazen.
 D, sık sık.
 Testler aylar sürdü.
 Bizi her konuda test ettiler.
 Kızların çoğu başarısız oldu.
 Ben olmadım.
 Gördüğümüz en yüksek puanlar.
 Hiç depresyonda hisseder misin?
 - Nasıl yani?
 - Üzgün.
 Zaman zaman önemsiz.
 Sanırım bazen dengesiz bir şey varmış gibi hissediyorum.
 Başka birinin vücudunda yaşıyormuşum gibi.
 Nasıl tarif edeceğimi bilemiyorum.
 Buradaki hiçbir kız benim gibi değil.
 Biraz zaman tanıman lazım.
 Yola gelirler.
 - İndir onu!
 Hadi!
 - Bastır Marcy!
 Hadi!
 Bastır Marcy!
 - Altına al!
 - Sen de vur!
 Bırak onu!
 - Çekil!
 - Dursana!
 Hastanın daha detaylı fiziksel muayenesini yaptık.
 Anlıyorum.
 - Bunun onu diskalifiye edeceğini biliyorsunuz.
 - Çaylağa söylediniz mi?
 - Hayır.
 - Söylemeyin, ben hallederim.
 Anlamıyorum.
 Kendimi savunuyordum.
 Ne yapacaktım ki?
 Biliyorum.
 İnan bana bu iş daha bitmedi.
 Temyiz kuruluna başvuracağım.
 Seni yeniden kaydettirmek için her şeyi yapacağım, söz veriyorum.
 Güven bana Jane.
 Böylece bitti.
 Sırf yaptığım o aptal kavga yüzünden.
 Geçinmek zorundaydım.
 Bay Robertson'un yardım için verdiği söze güvenemezdim.
 - Sen cadısın?
 - Ben de bunu söylemeye çalışıyordum.
 Para kazanmak için dadı olarak çalıştım.
 Bu aile ucuz bir hizmetçi arıyordu.
 İşte o zaman itiraf hikayelerini buldum.
 Gerçek olup olmadıkları umurumda değildi.
 Zaman geçirmek için harika bir yoldu.
 Gündüzleri ev işi yaptım, geceleri ise okula gittim.
 Resmi yemeklerde konuşacağınız zaman çatalınızı ve bıçağınızı tabağa koyun.
 Zarafet sınıfı Temyiz Kurulu'na nezaket üzerinde çalıştığımı ispatlama yoluydu.
 - Yemeğinizi bitirdiyseniz  - İlk defa bir şeyde iyiydim.
 Beklemediğim anda onunla tanıştım.
 - Çok özür dilerim.
 - Oradaydı işte.
 - Kayıp mı oldunuz?
 - Birini beklediğini söyledi.
 Bekleyenlerin başına güzel şeyler gelir derler, bilirsiniz.
 Ama sadece acelesi olanlar geride bir şeyler bırakır, dedi.
 İnanamamıştım.
 Abraham Lincoln'den alıntıydı.
 - Ben de aynı şeyi düşünüyordum.
 - Ben de aynı şeyi düşünüyordum.
 Ne acayip?
 Yakışıklı ve zengindi.
 Bana daha önce hiç tecrübe etmediğim bir nezakette davrandı.
 Aslına bakarsan cebinde 100 dolarlık tomarla para vardı.
 Bütün hayatım boyunca gördüğümden daha fazla para.
 - Bana göz kulak olacağını söyledi.
 - Kuru gürültüydü değil mi?
 - Bilardo oynasak?
 - Olur.
 Fiyasko Bombası'nın saldırıları gittikçe büyüyor.
 Pek çok New Yorklu bombanın kitlesel ölçeğinin kaçınılmaz olduğundan korkuyor.
 Şimdiden 10,000'nin üzerinde kişi merkezden uzak çevre şehirlere tahliye  Farklı biriydi.
 Ondan hoşlandım.
 Bana oyun oynamadan yaklaşan ilk adamdı.
 - Gençtim ve aşıktım.
 - Şu ünlü son sözler.
 Hiç daha önce aşk için aptal bir şey yaptın mı?
 - Bir kez.
 - Anlıyorsun yani.
 - Evet.
 Birine aşık olacağımı hiç düşünmemiştim.
 Saf olmakla ilgili tüm kurallarım pencereden uçup gitti.
 Hayatımın en mutlu anıydı ama uzun sürmedi.
 Bir gece yanıma oturdu ve biraz beklememi söyledi.
 - Nereye gidiyorsun?
 - Geri döneceğini söyledi.
 - Sonra?
 - Sonrası yok, onu bir daha görmedim.
 - Asla dönmedi.
 - Belki iyi bir nedeni vardı.
 - Peki.
 - Bunu hak etmedim.
 Bir şekilde böylesinin en iyisi olduğuna kendimi ikna etmeyi başardım.
 Onu cidden sevmemiştim.
 Kaçamaktı sadece.
 Space Corp'a girmek için her zamankinden daha istekliydim.
 Hayatımda pek çok defa yüzüstü bırakıldım.
 Neden biraz umutlanmayayım ki?
 Sonra bazen insanlar sizi şaşırtır.
 - Sana karşı tam olarak samimi olmadım Jane.
 - Hangi konuda efendim?
 Vatandaşlarımızı korumak amacıyla   belirli hükümet operasyonlarını gizli tutmak çok önemli.
 - Sence de öyle değil mi?
 - Evet efendim.
 Öncelikli amacı uzay seyahati olmayan bir organizasyon için çalışıyorum.
 Amaç suçlara yeniden biçim vermek.
 Space Corp'u, başkaları da var, özel insanları bulma aracı olarak kullanıyoruz.
 Onlara personel alım ajansı diyebilirsin.
 Anlamadım.
 Ne için personel alımı?
 Müstesna kabiliyetleri olan insanlar için.
 Senin gibi insanlar.
 Ailesi olmayanlar.
 Kocası, karısı, çocuğu olmayanlar.
 Geçmiş ve gelecek ile bağı olmayanlar.
 Gördüğün gibi yaptığımız iş karışık ve çalışan için   ileri derece devinim becerisi ve harikulade hafıza gerektiriyor.
 En iyiler ve en parlaklar için bir iş.
 Seçkin kişiler için.
 Seçkin kişiler mi?
 İnanamadım.
 Önümde parlak bir gelecek var gibiydi.
 İşin ne anlama geldiğini anlamamıştım.
 Çok üstü kapalı ve ağzı sıkıydılar.
 Hayatımı iyiye çevireceğini biliyordum.
 Bakirelik konusunda da ısrarcı olmadılar.
 Bunlar farklı bir Space Corp'tu.
 Ta ki eteğim dar gelip geleceğimin sona erdiğini fark edene kadar.
 - Hamile miydin?
 - Evet, anlamadın mı?
 Gizemli adamım geride sadece kırık bir kalp bırakmadı.
 Hani şu geleceği parlak seçkin kız var ya?
 Hayal olmuştu.
 Bay Robertson'ı bir daha görmedim.
 Gidecek yerim olmadığından hayır kurumu servisinde   etrafımdaki diğer elinde lazımlıkla koşuşturan karnı burunlarındalar ile   sıram gelene kadar bekledim.
 Hiç o kadar yalnız hissetmemiştim.
 Bir gece kendimi ameliyat masasında hemşire bana şöyle derken buldum.
 Sakin ol Jane.
 Derin nefes al.
 - Nasıl hissediyorsun?
 - Yorgun.
 Doğaldır.
 Sezaryen zor olabiliyor.
 - Sen iyi atlattın.
 - Sezaryen mı?
 Bebeğim iyi mi Doktor?
 Durumu iyi.
 - Kız mı erkek mi?
 - Sağlıklı bir kız.
 3.
25 kg.
 Çocuk sahibi olmak çok güzel bir şeydi.
 Kabul formuna "Bayan" etiketi tutturup babasının öldüğünü düşünsün istedim.
 Çocuğum yetimhaneye düşmeyecekti.
 Ama sonra cerrah konuşmaya devam etti.
 Sorun ne Doktor?
 Daha önce hiç tam muayeneden geçtin mi?
 - Evet.
 - Doktorlar ne dedi?
 - Hiçbir şey.
 Her şey yolunda sanıyordum.
 Yani sana hiçbir doktor iç kısım düzeninin çoğu kişiden farklı olduğunu söylemedi?
 Hayır.
 Neden bahsediyorsunuz?
 Neden?
 Şu İskoç doktoru hiç duymuş muydun?
 35 yaşına kadar kadın olarak yaşamış,   daha sonra ameliyat geçirmiş ve tıbben ve kanunen erkek olmuş.
 Kendisi evlenmiş.
 Hiç sorun yokmuş.
 Bunun benle ne alakası var?
 Operasyonunu yaparken benzersiz bir şey bulduk.
 Türünün tek örneği.
 Bebeğini başarılı bir şekilde aldıktan sonra başhekimi aradım.
 Birbirimize danıştıktan sonra saatler süren çalışmayla yeniden yapılandırdık.
 Yeniden yapılandırmak derken?
 İki tane eksiksiz organın vardı Jane.
 Dişi ve erkek.
 İkisi de olgunlaşmamış ama dişi olan kısım bebek sahibi   olman için yeteri derece gelişmişti.
 Ama korkarım tatlım   doğumdaki aşırı kanama bizi rahim ameliyatına zorladı.
 Ovaryumunu ve uterusunu almak zorunda kaldık.
 Ne diyorsunuz siz?
 Ama yeniden yapılandırma erkek idrar yolu yaratmamıza olanak sağladı.
 - Başka ameliyatlar da gerekecek.
 - Erkek olmak için mi?
 - Şaka falan mı bu?
 - Korkarım değil.
 Gençsin.
 Kemiklerin yeniden düzenlenir.
 Hormonsal dengeni de izleriz.
 İşin ucunda ölüm yok.
 Hayatına devam edebileceksin.
 Başıma gelen en güzel şey sensin.
 İsmini düşündün mü?
 Jane olsun diyordum, annesinden sonra.
 Sanırım ismi ailede tutmanın yolu buydu.
 Neticede er geç benimkini değiştirmek zorunda olduğumu biliyordum.
 Güzel isimmiş.
 Duygularım yerini kaçınılmaz kararlılığa bıraktı.
 Jane için doğru olanı yapmalıydım.
 Fakat iki hafta sonra bunun bir önemi kalmadı.
 - Neden?
 - Koparıldı.
 - Koparıldı mı?
 - Evet.
 - Ne demek koparıldı?
 - Kaçırıldı.
 Lanet olası hastanenin çocuk odasından çalındı.
 Bir adamın uğruna yaşadığı son şeyi almak bu olsa gerek.
 Hemşire arkasını dönünce biri içeri girip bebekle dışarı çıkmış.
 Hiç ipucu var mıydı?
 Nasıl biri olduğuna dair falan?
 Adamın teki işte.
 Sıradan yüzlü biri.
 Senin benim gibi.
 Olamaz hayır!
 Bebeğin babası olabilirdi.
 Hemşire yaşlı biri olduğuna yemin etmişti ama başka kim bebeğimi çalar ki?
 - Sen ne yaptın?
 - Kayıp kişi formu doldurdum.
 Evlat edinme ajanslarını, yetimhaneleri kontrol ettim.
 Adını sen koy, aradım işte.
 Ama elde var sıfır.
 Sanki buhar oldu.
 - Adamı buldular mı bari?
 - Asla.
 Ama sonra diğer küçük problemim sahne almaya başladı.
 Benim için 10'dan geriye saymanı istiyorum Jane.
 10, 9, 8,   7, 6, 5, 4,  O berbat yerde 11 ay kalıp 3 büyük ameliyat geçirdim.
 Testosteron almaya başladım bu da sesimi biraz derinleştirdi.
 Ama yeterince değil.
 Ben de bir erkek gibi konuşma pratiği yapmaya başladım.
 Merhaba.
 Merhaba.
 Selam.
 Merhaba tanıştığımıza memnun oldum.
 Merhaba tanıştığımıza memnun oldum.
 Güzel bir gün.
 Merhaba tanıştığımıza memnun oldum.
 Güzel bir gün.
 Yine de hiç doğru düzgün beceremedim.
 Merhaba.
 İsmim Jane.
 İsmim Jane.
 Merhaba tanıştığımıza memnun oldum.
 İsmim Jane.
 İsmim  Her zaman aynaya bakmaktan ve aynadan bana bakan kişiyi görmekten korkmuşumdur.
 Bu durumu olabildiğince erteledim.
 Artık önemi yoktu.
 Tanıdığım insan tamamen gitmişti.
 Garip.
 Ne zaman aynadaki yeni görünüşüme baksam hayatımı mahveden piçi hatırlatıyordu.
 İşin berbat ironisi de buradaydı galiba.
 İşin komik tarafı hemşireler epey yakışıklı olduğumu düşünüyordu.
 - Tam evlenilecek adam.
 - Doğru, aynen.
 Sanırım ayrıca kadınların ne duymak istediklerini de biliyordum.
 - İltifat değil mi?
 - Doğru.
 Bana ortaya iyi iş çıkmış gibi geldi.
 İyi iş mi?
 Yani bilirsin.
 Bana normal bir erkek gibi görünüyorsun.
 Evet.
 Her zamankinden daha normal artık.
 Nasıl yani?
 Ne demek bu?
 Bu sabah artık kısır olmadığımı öğrendim.
 Bak, ne güzel işte.
 Doktorların teşhisine göre eksiksiz olarak üreyebilen numunelik bir erkeğim.
 İzin ver seni ilk tebrik eden ben olayım.
 Takıma hoş geldin.
 Bazen bu dünyanın başına gelen belaları hak ettiğini düşünüyorum.
 Biliyorum.
 Yüzleşelim bununla.
 Kimse masum değil.
 İstediğini elde etmek için herkes birbirini kullanıyor.
 Belki.
 Belki de değil.
 Hiç "mahvolmuş kadın" deyimini duydun mu?
 - Elbette.
 Ben olup olabilecek en mahvolmuş kadındım.
 Artık kadın değildim ve nasıl erkek olunacağını da bilmiyorum.
 - Alışmak biraz zaman alır.
 - Sen anlamazsın.
 Giyinip kuşanmaktan ya da konuşmaktan bahsetmiyorum.
 Ya da yanlış tuvalete girmekten.
 Nasıl geçinebilirdim ki?
 Hangi işe girebilirdim?
 Ticaretten anlamıyordum.
 Araba süremiyordum.
 Kalbimi söküp alan ve hayatımı mahveden o piçten nefret ediyorum.
 Ölmeyi hak ediyor.
 Bu sefer astronot olmak için Space Corp'a yeniden başvurmayı düşündüm.
 Saçmalık olduğunu biliyorum.
 Kayıtlarım ellerindeydi.
 Yalan söyleyemedim.
 Bir bakışta temel eğitim için elverişiz olduğum anlaşılıyordu.
 Sanırım doktor sadece merakı yüzünden bana vakit ayırdı.
 Dosyamı okumuştu.
 Umutsuzdum.
 Geri girmenin bir yolunu arıyordum.
 Bütün hayatım boyunca ucube olarak çağrıldım.
 Artık gerçekten ucubeydim.
 - Deney faresi gibiydim.
 - Üzgünüm.
 - Evet öyledir.
 - Gerçekten.
 Bana olanlardan dolayı ne kadar üzgün olduklarını söyleyen insanlardan bıktım.
 - Artık duymak istemiyorum.
 - Ne istiyorsun o halde?
 - İnsan ne ister?
 - Aşk.
 - Aşkı siktir et.
 Bir amaç.
 - Amaç mı?
 - Amacın yok mu?
 - Üzerinde çalışıyorum.
 - Aşk neden amaç olamasın?
 - Hippi saçmalığı bu.
 Nefret etmek aşktan daha kolay değil mi?
 - Evet.
 - Bir şeyi mahvetmek daha kolay.
 - Birini öldürmek.
 - Sence bunu yapabilir misin?
 - Belki.
 Senin de gözlerinde bunu görüyorum.
 O öfkeyi.
 - Egemen olabilir.
 - Orası öyle.
 Eğer ileri doğru gidemiyorsan, geriye doğru bok yoluna düşersin.
 Sinirlenip tüm geleceğimi heba etmektense.
 Hayatımda gelişim sağlamak ne yapmam gerektiğini biliyordum.
 İsmimi değiştirip New York'a geldim.
 Aşçı olarak çalıştım ama çalışma saatleri çok uzun, parası da berbattı.
 Daktilo alıp kendimi kamu katibi konumuna getirdim.
 Tam komedi.
 Dört ay içinde altı mektup ve bir taslağı daktilo ettim.
 Taslak "Gerçek Hayat Masalları" içindi ve tamamen kağıt israfıydı.
 Ama yazan dallama sattı.
 Bu bana bir fikir verdi.
 Yığınla itiraf dergisi alıp üzerlerinde çalıştım.
 Kelimeler yağ gibi akıyordu.
 Evlenmemiş Anne doğmuştu.
 O özgün Evlenmemiş Anne kadın bakış açısını nasıl kazandım anlamışsındır.
 Sadece gerçek olanı satmadım.
 Şişeyi kazandım mı şimdi?
 Fena değildi.
 Fena değil.
 - Bu kadar mı?
 Hikaye bitti mi?
 - Evet korkarım bitti.
 Hayatımı mahveden adam ve kızım artık hayaletler.
 Sanırım bir noktada işleri oluruna bırakmak gerek.
 - Sen öyle mi yaptın?
 - Elbette hayır.
 Peki ya hayatını mahveden adamı ayağına getirebilseydim?
 Eğer yanına kar kalacağını garanti edebilseydim   onu öldürür müydün?
 - Dakika düşünmem.
 - Nerede olduğunu biliyorum.
 - Biliyorsundur kesin.
 - Şaka değil.
 Nereden bilecekmişsin?
 Kayıtlar var.
 Hastane, yetimhane, tıbbi kayıtlar.
 - Hepsini araştırdım, baktım.
 - Beth Fetherage.
 Yetimhanedeki bakıcının ismi bu değil miydi?
 Beth miydi?
 Seni orospunun evladı.
 Beni mi takip ediyordun?
 Orospu evladı demek.
 Komikmiş.
 Hayır.
 Kadınken ismin Jane'di.
 Sen söyledin.
 Erkek olduğundaki ismini söylemedin.
 - John.
 Hiç orijinal değil bu arada.
 - Polis falan mısın?
 O adamı kucağına bırakabilirim.
 İstediğini yapabilirsin ve bundan paçayı kurtaracağını garanti ederim.
 Pekala, nerede?
 Ben senin için bir şey yaparım sen de benim için.
 - Siktir oradan.
 Peki öyle olsun.
 Ödülünün keyfini çıkar.
 - Ne yapmam gerekiyor?
 - İşini seviyor musun?
 - Elbette hayır.
 - Kimse sana rahat vermiyor değil mi?
 Hikayemi dinlemiş miydin?
 Eğitimin sırasında üstün başarı göstermişsin.
 Üstün başarı.
 Kabiliyetlerini kullanmaya hiç fırsatın olmadı, ben sana bu fırsatı verebilirim.
 Şöyle izah edeyim.
 Adamı senin için ele geçiririm sen de istediğini yaparsın.
 İşin bitince benim işi denersin.
 Hoşuna gitmezse çeker gidersin.
 - Barmenlikten bahsetmiyorsun değil mi?
 - Hayır alakası yok.
 - Ne o zaman?
 - Göstereceğim.
 Hayır olmaz.
 Oyun oynamayı bırak.
 Hemen şimdi söyle.
 Robertson benden çok daha iyi açıklar.
 Benimle kafa bulma.
 Robertson ile mi çalışıyorsun?
 Evet.
 Sana yardım etmemi istiyor.
 Robertson'ın gizli cemiyetinin bir parçası mısın?
 - Evet.
 - Tüm bunlar ne demek anlat o zaman.
 - Her şey sırayla.
 Jerry!
 Ben mola veriyorum.
 Siktir be.
 Nerede?
 Aşağıda mı?
 Bana güvenmen gerekecek tamam mı?
 Sarhoş olmuş olmalıyım.
 Dalga geçmesen iyi olur.
 Sence Fiyasko Bombacısı ben olabilir miyim?
 - Belki.
 - Peki ya sen Fiyasko Bombacısı isen?
 - Peki ya bensem?
 İstediğin bu değil mi?
 Hadi.
 Büyükanneciğim.
 Hadi bakalım.
 Pekala.
 Beni takip et.
 Bu günlerde çok tedbirli olunamıyor.
 Ne yapıyorsun?
 Birini öldürmek kolay değildir.
 Kalbinde ne kadar öfke, nefret olursa olsun   tetiği çekme anı geldiğinde çoğu insan yapamaz.
 - Tecrübelisin galiba?
 - Sadece gerçeği söylüyorum.
 Ben korkmuyorum.
 Sen adamı getir, tereddüt etmem.
 Pekala, bu iyi.
 - Nerede?
 - Ağır ol.
 - Benim için çalacak mısın yoksa?
 - Hayır.
 Sana geçmişte çalacağım.
 Bu USFF Koordinat Dönüştürücü Saha Kiti.
 Hareketli parçası yok.
 Yaklaşık 6 kg, bataryası tamamen dolu.
 Kütlelerimiz için ayarlamasını yaptım.
 Tedbirli bir varış yeri hesaplayacak   ve herhangi bir materyalize çarpışmadan kaçınacak.
 Nedir bu yani?
 - Geçici anafor yaratan bir cihaz.
 - Bir ne?
 Zaman makinesi.
 - Hadi be oradan.
 - Evet öyle.
 Panik olma tamam mı?
 Daha yakında, üç adım mesafede durmalısın.
 - İki tane silah ne için?
 - Merak etme.
 Bunu pek çok kez yaptım.
 Cidden dostum.
 Benimle oyun oynamayı bırakman gerek.
 Sabit dur olur mu?
 Derin nefes al ve bunu tut.
 Tut.
 Sorun olmaz.
 İşte böyle.
 - Şimdi gözlerini kapamam gerek.
 - Gözlerimi neden kapamam  - Neydi bu be?
 - Evet.
 - Zaman saptırma alanı.
 Bir şeyin yok.
 - Ne?
 - Derin derin nefes al.
 - Bu ne böyle?
 Derin nefes al.
 İlk birkaç sıçrama seni hırpalayabilir.
 - Sıçrama mı?
 - Evet.
 3 Nisan 1963, Cleveland, Ohio'dayız.
 - Ne?
 Bu imkansız.
 - Biliyorum.
 Bu işte hataya yer yoktur.
 Elzem olan zamanlamadır.
 Senin için biraz param var.
 Zamansal Büro ne kadar harcadığına bakmaz.
 Onlar için önemli değildir.
 Gereksiz kronolojik hatalardan hoşlanmazlar.
 Zamansal Büro mu?
 Çalıştığın şirket mi?
 Doğru.
 Neredeyse senin de çalışacağın olan şirket.
 - Robertson nerede?
 - Kendisi 1985'te.
 - Ne?
 Büro'nun idari merkezinde.
 Nesin sen, polis mi?
 11 kişilik zamansal ajandan biriyim.
 Suçları daha olmadan engelleriz.
 Al, elbise.
 Giy hemen.
 Elbiselerin orada olacağını nasıl bildin?
 Orası önemli değil.
 Hemen uyum sağlamamız gerek.
 - Daha önce buraya gelmiş miydin?
 - Biraz karışık.
 - Hadi canım.
 Zamansal bozulma parmak izimiz çok ama çok küçük olmalı.
 Büro küçük değişikliklere izin verir ama sonunda parametreler çok katıdır.
 Görevimizin sonuçlarındaki herhangi bir sapma halinde son verilir.
 - İşine mi son verilir?
 - Hayatına.
 Bu yüzden bu zaman aralığındakilerle iletişimini mutlak minimumda tutmak istersin.
 Bu zaman aralığında demek.
 Ne kadar zaman aralığında seyahat edebiliyorsun?
 İki yöne de sıfır noktasından 53 yıl uzağı aşan seyahatlerde   zamansal anaforların sonuçları parçalanmadır.
 - Sıfır noktası?
 - Zaman yolculuğunun icadı.
 - Ne zaman bu?
 - 1981'de olacak.
 Doğru ya.
 Buna inanamıyorum.
 Yani şimdi ben şu zamansal ajanlardan mı oluyorum?
 - Eğer kendini kanıtlarsan.
 - Peki.
 Bu elamanın senle ne alakası var?
 Fiyasko Bombacısı olabileceğinden şüphelenmeye başladım.
 Kesin olan şu, seni yolundan eden başlıca engel o.
 Yani onu öldüreceğim, sen beni Robertson'a götüreceksin ve o da her şeyi açıklayacak.
 - Anlaştık.
 - Peki, nerede o?
 - Hey bak.
 Sen iyi misin?
 - Evet.
 Buradan 5 blok ötede Cleveland Koleji'nde.
 Hatırlıyor musun?
 Jane ile tanışmak için yolda.
 Seninle yani.
 - 1963'teki seninle.
 - Evet hatırlıyorum.
 - Peki harika.
 Bunu yapabilirim yani?
 Geçmişimi değiştirebilirim?
 Evet değiştirebilirsin.
 - Kendininkini değiştirmeyi düşündün mü?
 - Görevden asla sapmam.
 - Asla mı?
 - Asla.
 - İşin bitince seni alacağım.
 - Sen nereye gidiyorsun?
 Merak etme.
 Etrafta olacağım.
 Güven bana.
 Seçme  Seçme şansım var mı?
 Elbette.
 Her zaman vardır.
 Evet ama bazen işlerin kaçınılmaz olduğunu düşünmüyor musun?
 Evet bu düşünce aklıma gelmişti.
 Böyle bir hayat.
 Yalnız mı?
 - Aile yok.
 - Yok.
 Ama bir amacın var.
 Doğru.
 Özür dilerim.
 Kayıp mı oldunuz?
 Hayır birine bakıyordum.
 Teşekkürler bekleyeceğim.
 Bekleyenlerin başına güzel şeyler gelir derler, bilirsiniz.
 Ama sadece acelesi olanlar geride bir şeyler bırakır.
 Ben de aynı şeyi düşünüyordum.
 Ne acayip?
 Ne acayip.
 - İyi misin?
 - Hayal ettiğim gibi görünmüyorsun.
 Tanışıyor muyuz?
 Çok güzelsin.
 - Birinin sana bunu söylemesi gerekiyordu.
 - Az önce söyledin işte.
 Fiyasko Bombacısı'nı durdurmak istiyorsan bir başka şansın daha olmayacak.
 Hadi.
 Hadi.
 Bazen işlerin kaçınılmaz olduğunu düşünmüyor musun?
 Evet bu düşünce aklıma gelmişti.
 Zamanda yolculuk kafa karışıklığına sebep olabilir.
 Küçük sıçramalar bile seni hırpalayabilir.
 Sıçrama limitini asla aşma.
 Sorunsala sebep olabilir.
 Derin nefes almak.
 Hep yardımcı olur.
 Dışarı çıkıp yeni insanlarla pek tanışmam.
 - Neden?
 - Bilmem.
 Yapmam işte.
 Gergin misin?
 Bu arada şapka, eldiven ve ceket almayı unutma.
 1964'ün en soğuk zamanları.
 Bu bir iş tamam mı?
 Bunu unutma.
 Diğerlerine benzemez ama hala zamanında bitirmen gereken işler ve görevlerin var.
 Bazen görevler diğerlerinden kolay olur ama başarılı olman zorunlu.
 Bu günün geleceğini hep biliyordun.
 Bunu yapabilirsin.
 Neden yeni insanlarla tanışmazsın?
 Sosyal durumlarda pek iyi değilimdir.
 - Bazı insanlar benden hoşlanmıyor.
 - Sence neden öyle?
 Bilmem.
 - Belki de onlardan daha iyi olduğunu sandığın içindir.
 - Pardon?
 - Kendini seçkin biri sanıyorsun.
 - Sen kimsin ki  Beni tanımıyorsun bile.
 - Yanlış mıyım?
 - Kişi kendinden bilir işi.
 - Doğru.
 Seni bu kadar seçkin yapan ne peki?
 - Zihin okuyabiliyorum.
 - Gerçekten mi?
 - Evet kesinlikle.
 - Pekala.
 Şu anda ne düşünüyorum?
 Zarafet sınıfı bu duruma yardımcı olmadı, diye düşünüyorsun.
 Harikaymış.
 "Neden herkes istediğini alırken bana hiçbir şey düşmüyor?
" "Sürekli güçlü olmaya çalışmaktan yoruldum.
" diye düşünüyorsun.
 Herkes bunu düşünür.
 Senin için önemsizmiş gibi davranıyorsun ama işin gerçeği tek düşündüğün aşk.
 Bu doğru değil.
 Peki.
 Bana inanmıyor musun yoksa?
 Daha tanışalı bir saat oldu.
 - Sen hiç aşık olmamışsın.
 - Bu seni ilgilendirmez.
 - Bu bir cevap değil.
 - Cevabı hak ettiğini düşündüren ne?
 Haklısın.
 Bu kadar açık sözlü olduğum için üzgünüm.
 Beni hayal ettiğin gibi görmediğini söylemiştin.
 Daha önce tanıştık mı?
 Hayır ben  Neden öyle dedim bilmiyorum.
 Çünkü tanışmışız gibi hissediyorum.
 İşler senin için pek kolay olmadı değil mi?
 - Herkesin problemleri olur.
 - Evet.
 Hepimiz hata yaparız.
 Belki de sen ve ben aynı şeyleri yaşamışızdır.
 Sizi tekrar görmek güzel Bay Robertson.
 Uzun süre oldu.
 Evet.
 Senin bakış açından öyle oldu sanırım.
 - Artık sıçramadığını sanıyordum.
 - Sadece özel durumlarda.
 Elimde Fiyasko Bombacısı'nın zamanlayıcısının bir parçası var.
 Kanun dışı bir sıçrama gerçekleştirmişsin.
 Bu ciddi bir suç.
 Artık önemi yok.
 Yeniden denemek zorundaydım.
 - Onu yakaladın mı bari?
 - Hayır.
 Her sıçrama sonrası arkanda bıraktığın sorun kırıntılarını ancak   bu kadar tamir edebiliriz.
 Delilik başlangıcı, bunama.
 Çok ciddi olabilir.
 Ben iyiyim.
 Kaç tane kanun dışı zıplama gerçekleştirdin?
 - Sadece bir tane.
 Cezamı kabul edeceğim.
 Büro tarafından belirlenen parametreler bir nedenden dolayı müsamahasız.
 Bizim korunmamız için varlar.
 Yine de katı bürokratik yönetim kontrolü olmadan   daha fazlasını başarabileceğimizi düşünmüşümdür hep.
 Büronun dışında faaliyet gösteren bir ajanın.
 İşim yüzünden çok fazla acıya katlanacak.
 Olması gereken şekil bu.
 Her zaman da böyle olmuştur.
 Senin herkesten daha fazla anlaman gerek.
 Kendi kuyruğunu yiyen yılan, sonsuza dek.
 Tarih yaratmak ve gelecek olanı etkilemek için buradasın.
 - Yapabileceğimi sanmıyorum.
 - Bir ajandan daha fazlası olduğunu kavra.
 Sen kader paradoksu yoluyla dünyaya verilmiş bir armağansın.
 Tarihten ve atadan bağımsız bir tek sen varsın.
 Horoz.
 Fakat görevini tamamlamak ve gelecek için tohumları ekmek zorundasın.
 Sana güveniyoruz.
 Geleceğime dair bir bilgimin olmadığı gün geldiğinde ne olacak?
 Sen de herkes gibi olacaksın.
 Anı yaşayacaksın.
 Önünde uzun bir seyahat var.
 Binlerce kilometrelik yolculuklar   ayağınızın ucundan başlar derler.
 Ben de biraz dinlenebilirim.
 Güvende ol diye şöyle gözlerini kapayalım olur mu?
 Neredeyse 20 yıl geriye sıçramak zorlu olabiliyor.
 - Bebeği sıkı tut.
 - Hazır mısın?
 Unutma, derin nefes al.
 Hazırlık yapmak, fark edilmeden başarılı zaman yolculuğunun anahtarıdır.
 Şans ise planın kalıntısı.
 Daha öncesinde Gregory Johnson olarak kayıt olmuştum.
 Warren Ohio.
 Olayı basit tut.
 Uyum sağla.
 Güvenli yolculuklar Jane.
 Güçlü kal John.
 Önünde parlak bir gelecek var.
 Cleveland Yetimhanesi.
 - Burada bekle.
 - Nereye gidiyorsun?
 Merak etme.
 Birazdan döneceğim.
 - Seni hasta pislik.
 Beni kandırdın.
 - Seçim senindi.
 Ne seçimi?
 Onu terk etmeyeceğim.
 Durum bundan ibaret.
 Hep böyle oldu zaten.
 Aldatılmış hissediyorsan üzgünüm.
 Ama mutlak şeylerin değiştirilebileceğini düşünmek bir hatadır.
 Tıpkı senin dediğin gibi, bazı şeyler kaçınılmaz oluyor.
 - Ama onu seviyorum.
 - Biliyorum.
 Farkındayım.
 Ve artık onu bulduğuna göre onun kim olduğunu biliyorsun.
 Kendinin kim olduğunu anlıyorsun.
 Belki de benim kim olduğumu anlamaya hazırsındır.
 Şimdi beni dinle.
 Şok yavaş yavaş geçecek   ama bu olayların doğru sırayla gerçekleştiğini bilerek avunabilirsin.
 Üzerinde olduğun yol seni varış noktana götürecek.
 - Neresi orası?
 Seni Bay Robertson'a götürmeme izin ver.
 O sana her şeyi gösterecek.
 Onu bırakmak istemiyorum.
 Bırakmayacaksın.
 - Onu incitmeyi hiç istemedim.
 - Biliyorum.
 O da biliyor.
 John.
 Dinle beni.
 Evdesin.
 Dertlerin sona erdi.
 Milyonlarca hayatı kurtaracaksın.
 İnsanoğlunun görüp görebileceği en önemli işe girişmek üzeresin.
 Harika iş çıkaracaksın.
 Biliyorum.
 Pekala.
 22 yıl ileri sıçradı.
 Bu kadar mesafeye alışkın değil.
 John bunu istemek zorundaydı.
 Hayatı karman çorman olmak zorundaydı.
 Bu kadar başarılı olması için bir şey yapmak zorunda değildi.
 Onun sayesinde yüzlerce korkunç suç planlandığı gibi gitmedi.
 - Senin yaptığın iş sayesinde.
 - Ama Fiyasko Bombacısı hala dışarıda.
 - Başarısız oldum.
 - O seni daha iyi bir ajan olmanı sağladı.
 Hepimiz ondan çok şey öğrendik.
 İşlerimizde daha iyi olmamızı sağladı.
 Fiyasko Bombacısı olmasaydı bu organizasyon bu kadar büyümezdi.
 Sanki onu takdir ediyorsun gibi.
 O bir terörist.
 O kadar basit değil.
 Keşke olsa.
 - Ne bu?
 - Zamanlayıcı.
 Yeni ipuçları var.
 Varış noktana ulaştığında saha kitin devreden çıkacak.
 Yönetmelik uyarınca.
 Patlama tarihinin yakınına, New York'ta emekli olmak istediğine emin misin?
 Evet efendim.
 - Kendine iyi bak.
 - Emredersiniz efendim.
 Büyükanneciğim Büyükanneciğim Hadi be Conner!
 Lanet paranı geri ödeyeceğim.
 Paramı geri istemiyorum.
 Bırak şarkı çalsın.
 Hadi ama Jerry.
 Bırak şarkı çalsın.
 Bu arada istifa ediyorum.
 Bu mudur yani.
 Ev.
 DEVRE DIŞI HATA Son emir nihayet bugün geldi.
 Sanırım kaçınılmazdı.
 Sen bunu dinleyinceye kadar 7 yıl geçmiş olacak.
 İlk görevimiz de son görevimiz kadar önemli.
 Her biri en son varış yerimize bizi daha da yaklaştırıyor.
 Bizim gibi insanlar için zamanın çok farklı bir anlamı var, öğreneceksin.
 Zaman hepimize yetişir.
 Hatta bizim meslektekilere bile.
 Sanırım bize doğuştan yetenekli diyebilirsin.
 Tanrı, İsa.
 Sesli söyleyince kibirli gibi geliyor.
 Pekala.
 O zaman şöyle söyleyeyim.
 Sanırım bizim bu işte doğduğumuzu söyleyebilirsin.
 Artık bunlardan kullanan adamlar göremezsin.
 - Kullanmamda sakınca var mı?
 - Yok.
 Sanırım geçmiş konusunda biraz hassas oluyorum.
 Bu güzel.
 Ben de öyleyim.
 Anlıyorum.
 - Yazar mısın?
 - Bir zamanlar öyleydim sanırım.
 - Tekrar mı başlamayı düşünüyorsun?
 - Düşünüyordum.
 - Hadi bakalım.
 - Evet.
 - Ne tür şeyler yazarsın?
 - İtiraf hikayeleri.
 Hor görülmüş kadın hikayeleri falan mı?
 Tutkulu, kederli, kıskanç.
 - Tam olarak değil, aynen böyle.
 - Ciddi misin?
 - Evet.
 Bu tür şeylerle ilgilenecek birine benzemiyorsun.
 Ne tür şeylerle ilgilenen birine benziyorum?
 Zor bir soru oldu.
 Bu güzel 1940 model Royal Portable ile ilgileniyorsun.
 - Aynen.
 - Hemingway, Kerouac, Fleming'in tercihi.
 Seni daha 30 saniyedir tanıdığımı hesaba katarak   macera seversin diye düşünüyorum.
 Gerilim.
 Belki biraz da romantizm.
 Kesinlikle arada cinayet de vardır.
 - Aptalca değil mi?
 - Hayır değil.
 Kim olmuş olabileceğin için asla geç değildir.
 Bu sadece fiziksel bir yaralanma değil.
 Atadığım bütün ajanlardan daha fazla süre sahada kaldın.
 Riskler gerçek.
 Her sıçrama sonrası arkanda bıraktığın sorun kırıntılarını ancak   bu kadar tamir edebiliriz.
 Delilik başlangıcı, bunama.
 Çok ciddi olabilir.
 - Ben iyiyim.
 Zamanda yolculuk kafa karışıklığına sebep olabilir.
 Sıçrama limitini asla aşma.
 Sorunsala sebep olabilir.
 Kendi kuyruğunu yiyen yılan, sonsuza dek.
 Nereden geldiğimi biliyorum.
 Ama siz zombiler nereden geliyorsunuz?
 Aman tanrım.
 İyi görünüyorsun.
 - Özledim seni.
 - Fiyasko Bombacısı sen miydin?
 O isimden hep nefret ederdik hatırlıyor musun?
 Katilsin sen.
 Hayır.
 Büronun içinden her zaman kurtarabileceğimden daha çok hayat kurtardım.
 Hayır.
 Sen masum insanları öldürdün.
 Masum insanları.
 Hayır, hayır.
 Elimde gelecekten kupürler var.
 Engellediğim için asla olmayacak olan gelecekten kupürler.
 Daha çok trajedi engellendi, hayatlar kurtuldu.
 Görüyor musun?
 - Kurtuldu mu?
 - Evet, baksana.
 1974, Chicago.
 Kimyasal kaza.
 Bu şoför o sabah işe gitmeyi hiç başaramadı.
 324 hayat kurtuldu artık.
 Baksana.
 Daha neler var?
 Evet.
 3 Nisan 1991, Hamburg Almanya.
 1861 hayat kurtuldu.
 Hardshaw Silah Fabrikası soygunu 1968.
 Teröristler asla binaya giremedi çünkü havaya uçurdum.
 3027 hayatı kurtardım.
 Öldürdüğün bütün sivilleri de sayıyor musun?
 Bir sonraki saldırında 10000 kişi daha ölecek.
 Seni hayal kırıklığına uğrattım öyle mi?
 Hatırlıyorum, gerçekten.
 Ama toz duman kalkınca bence doğru şeyi yaptığımızı göreceksin.
 - Asla sana dönüşmeyeceğim.
 - Hayır, merak ediyorum da.
 Kullanımdan kaldırılan saha kitinin kullanımdan kalkmadığını rapor ettin mi?
 Hadi bakalım.
 Bazı insanlar buna kader der.
 Ama sen ben bazı şeylerin önceden alın yazısı olduğunu biliyoruz.
 Seni ben yarattım.
 Sen de beni.
 Bu bir paradoks.
 Ama içeriği değiştirilemez değil mi?
 Senden önce davrandığımda çok eğlenmiştim.
 Gerçekten.
 Artık özgürsün ve beni buldun.
 Beraber olabiliriz.
 - Asla sana dönüşmeyeceğim.
 - Öyle deme.
 Biz sadece kuklayız.
 Biz Robertson'ız.
 Bütün olayı o ayarladı.
 Bizi enayi yerine koydu.
 Domino taşlarını dizdi.
 Biz sadece devrilmelerini izliyoruz.
 Asla sana dönüşmeyeceğim.
 O insanları öldürmene de izin vermeyeceğim.
 Bekle, bekle.
 Antika dükkanındaki Alice sürtüğüyle normal bir hayat mı yaşayacaksın?
 Aptal bir kedisi ve sol kalçasında iğrenç bir doğum lekesi var.
 Rezil bir aşçı.
 Güven bana.
 Sırlarımızla baş edemiyor.
 Edemeyecek, güven bana.
 Bizim için doğru insan değil.
 Benim için doğru olanın ne olduğu hakkında bir fikrin yok.
 Peki, tamam.
 Bir tek birbirimize sahibiz.
 Hep böyle oldu.
 Eğer şimdi beni vurursan bana dönüşeceksin.
 Anlıyor musun?
 Böyle işliyor.
 Zinciri kırmak istiyorsan beni öldürmemek zorundasın.
 Beni tekrar sevmeyi denemelisin.
 Peki ya hayatını mahveden adamı ayağına getirebilseydim?
 Unut hepsini.
 Beraber bir geleceğimiz olabilir.
 Binlerce kişiyi kurtarmak için onu öldürür müydün?
 Yarın ne yapacağımızı bilmek ister misin?
 Hayır.
 İşte yeni hayatının başlangıcındasın.
 Yaratmak üzere olduğun geleceği bilmek bunaltıcı olabilir.
 Bu hayatın amacını bilmek.
 Onun kim olduğunu biliyorsun.
 Ve kendinin kim olduğunu anlıyorsun.
 Belki de benim kim olduğumu anlamak için hazırsındır.
 Ben de onu seviyorum, görüyorsun.
 Zor kararlar vermek zorunda kalacaksın.
 Geçmişe tesir edeceksin.
 Geleceğimizi değiştirebilir miyiz?
 Bilmiyorum.
 Emin olduğum tek bir şey var.
 Sen başıma gelen en güzel şeysin.
 Seni fena halde özlüyorum.


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar