Print Friendly and PDF

Translate

Kitap Hırsızı (2013) The Book Thief

|

 


 131 dk

Yönetmen:Brian Percival

Senaryo:Markus Zusak, Michael Petroni

Ülke:ABD  , Almanya 

Tür:Dram, Savaş

Vizyon Tarihi:03 Ekim 2013 (ABD)

Dil:İngilizce, Almanca

Müzik:John Williams

Oyuncular

Roger Allam

Sophie Nélisse

Heike Makatsch

Julian Lehmann

Gotthard Lange

Özet

Marcus Zusak tarafından yazılan filmin konusu olarak, Death, Liesel Meminger’in, İkinci Dünya Savaşı sırasında dokuz yaşındayken bir Alman çalışan sınıf mahallesinde yetiştirilmesinden başlayan hikâyesini anlatıyor. Liesel çok geçmeden kitaplarla öyle bir bağ kurar ki onlarla bir tür aşk ilişkisi yaşamaya başlar. Bir süre sonra da kitap çalmaya ve çaldıklarını da üvey babası ve diğelerine getirmeye başlar. Death tarafından kaleme alınan roman 2007’de yayınlanmıştır ve halen de gayet başarılı bir biçimde satışı devam etmektedir.

 

Altyazı

İşte küçük bir gerçek.

  Öleceksiniz.

  Bütün uğraşlara rağmen hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz.

  Keyfinizi kaçırdığım için kusura bakmayın.

  Benim tavsiyem; vakti geldiğinde panik yapmamanızdır.

 Pek bir faydası olmuyor.

  Sanırım kendimi düzgün bir biçimde tanıtmalıyım.

  Ama yakında benimle tanışacaksınız nasıl olsa.

 Yani vaktiniz gelmeden değil tabii.

  İnsanlardan uzak durmayı kendime prensip edindim.

  Bazen bu durum değişiyor tabii.

  Bir zamanlar, çok uzun zaman önce   kendimi tutamadım.

  İlgimi çekti.

  Liesel Meminger'in neyi tam olarak ilgimi çekti bilmiyorum.

  Ama ilgimi çekti işte.

 Anne   Ve ben de umursadım.

  Bir şeyler söylemek ister misiniz?

  Elveda benim canım.

 

ALMANYA, ŞUBAT 1938

İmkanı olsaydı seni bırakmazdı.

 Biliyorsun, değil mi?

 İşte geldik.

 Gel bakalım Liesel.

 Yeni ailenle tanış.

 Gelsene.

 - Hans Hubermann.

 - Heinrich.

 Heinrich.

 Oğlan nerede?

 Kaybettik.

 - Nasıl yani?

 - Yolda gelirken vefat etti.

 Onu rayların yanına gömmek zorunda kaldılar.

 Bize iki aylıkla beraber iki çocuk söz verilmişti.

 - Rosa, çocuğu öldüğü için suçlayamazsın.

 - Hayır, ben onun annesini suçluyorum.

 Onları ülkenin diğer tarafına karnı aç, pis hâlde getirdiği için.

 - Kadın kaçaktı, kaçıyordu.

 - Kızın hâlini gördün mü?

 Pislik içinde!

 Komünistler hakkında dedikleri her şey doğruymuş.

 Kirli ve aptallar.

 İstediğim kadar yüksek sesle konuşurum.

 Gel hadi.

 Gelsene!

 Neyi var bu kızın?

 Majesteleri.

 Neye bakıyorsunuz veletler?

 Burası Cennet Sokağı, yeni evin.

 Aşık çocuk!

 Maça dönebilir miyiz artık?

 İçeri buyur lütfen.

 Alsana.

 Alırken ne dememiz lazım?

 Bize dilsiz bir kız vermişler.

 Yukarı çık hadi.

 Hangisi?

 Şu.

 Senindir.

 - Hans!

 - Geliyorum güzelim.

 Gününüz aydın olsun Majesteleri.

 Şu gürültüyü keser misin?

 Ne diyecekmişsin?

 - Teşekkür ederim.

 - Konuşuyormuş!

 Dinle, bundan sonra bana "anne" diyeceksin tamam mı?

 Söyle bakayım.

 - Anne.

 - Güzel.

 Şu herif var ya.

 Şuradaki tembel domuza da   "baba" diyeceksin.

 Anladın mı?

 Baba.

 Bu da kim?

 Kim o?

  Rudy Steiner, Hubermann hanım.

 Ne istiyorsun?

  Annem artık bir kızınızın olduğunu söyledi.

 Sana ne bundan?

  Onu okula götürmeye geldim.

 İnsanlar neden kendi işine bakamıyor?

 - Merhaba Rudy.

 - Merhaba.

 Peki kızıma layık olduğunu nereden çıkardın?

 Rudy.

 Yakında 12 yaşıma basacağım.

 Liesel, çorbanı iç de üzerini giyin.

 Dışarıda kal seni pis velet.

 Acele et Liesel.

 Koşmayı sever misin?

 Bahse varım seni geçerim.

 Beni hiç kimse yarışta geçemedi.

 Pek konuşmuyorsun, değil mi?

 Bir kere tükürürsen "evet", iki kere tükürürsen "hayır" demiş ol.

 Anlaşabildiğimize sevindim.

 Annem gelip seni almamı söylememişti aslında.

 Arkadaşa ihtiyacın vardır dedim.

 - Teşekkür ederim.

 - Rudy!

 - Ne yapıyorsun bakayım?

 - Hiçbir şey baba.

 O zaman yürü git okuluna.

 Gelsene.

 Sen kimsin?

 Hubermann hanımın yeni kızı.

 Sana sormadım Steiner.

 Konuşsana kızım.

 Liesel Meminger.

 Tahtaya gel adını yaz.

 Hadi kızım.

 Bütün gün bekleyemeyiz.

 Yaz bakalım.

 Susun.

 Susun!

 Yerine geç hemen.

 Susun!

  Aptal!

 Aptal!

 Aptal!

 Hey, aptal!

 Okumayı da mı biliyorsun?

 Hadisene.

 Tek bir kelimeyi oku.

 Oku hadi aptal.

 Onu öldürecek!

 Eminim bu ettiğin ilk kavga değildi.

 Franz Deutscher, Tommy Muller'ın beslenme çantasına işediğinden beri   öyle dayak yememişti.

 Franz Deutscher pek akıllı birine benzemiyor.

 Okuldaki en aptal çocuktur.

 Ama tıraş oluyor.

 Evin yolunu hatırlıyor musun?

 Okuyamıyor olmam beni aptal yapmaz.

 Peki, seni izleyeyim o zaman.

 Bizim futbol takımımıza katılabilirsin aslında.

 Bak, istiyorsan arkadaşım olmaya çalışmayı bırak   çünkü burada çok kalmayacağım.

 - Neden ki?

 - Kaçacağım.

 İşte bu yüzden.

 - Nereye?

 Seni ilgilendirmez.

 - Kaçacağın zaman haber ver.

 - Neden?

 Ben de seninle gelebileyim diye.

 Anlamıyorsun, ben ciddiyim.

 Annemi bulmam lazım.

 - Hubermann hanımı mı?

 - Hayır şapşal.

 Gerçek annemi.

 Harika!

 Onunla tanışmayı çok isterim.

 - Şimdi ne yapıyorsun?

 - Yarışacağız.

 Öpücüğüne iddiaya varım seni yenerim.

 - Seni neden öpmek isteyeyim ki?

 - Bilmem.

 Ne fark eder?

 Kazanacak olan benim nasıl olsa.

 Sokağın sonuna kadar yarışalım.

 Peki ben kazanırsam?

 Beni öpmek zorunda değilsin.

 Hiç mi?

 Neden umurunda ki?

 Buralarda çok kalmayacaksın nasıl olsa, değil mi?

 Domuzkız!

 - Hile yaptın.

 - Ne olmuş?

 - Seni yendim.

 - Hayır, yenmedin.

 Berabere kaldık.

 Ve bu da seni öpeceğim demek.

 Öpücüğün sende kalsın.

 Tanrım.

 Seni öldürecek.

 Kim?

 Beni saf sanıyorsan   çok yanılıyorsun!

 Duydun mu beni?

 İyi geceler demeye geldim.

 Bu ne?

 Senin mi?

 Senin gibi hanım bir kız neden böyle bir şey okumayı ister ki?

 Bunun senin olduğuna emin misin?

 Her zaman benim değildi.

 - Kardeşimindi.

 - Anlıyorum.

 Kardeşinin   adı Pieter Strauss muydu?

 Burada ne yazıyor biliyor musun?

 Peki ne yazdığını bilmek ister misin?

 Ben de çok iyi okuma bilen biri değilimdir.

 Birbirimize yardımcı olacağız.

 Tamam mı?

 İşe koyulsak iyi olur.

Mezarcı Kılavuzu.”

 Almanların emekleri için

 Kaldırın kırmızı bayrakları

 İstiyoruz bizler özgürlüğün önünü açmayı

 Almanların emekleri için

 İstiyoruz bizler özgürlüğün önünü açmayı

 Yahudilerle ve Alman olmayanlarla

 Kardeşlik bağı kurmayacağız asla

 Çünkü onlar Almanya halkının

 Geleceğini bozuyorlar

 

KRİSTAL GECE-STUTTGART, KASIM 1938

 Walter.

 Dinleyin.

 Sadece birinizi alabileceğimi söyledi.

 - Max'i al.

 - Olmaz anne.

 - Al onu, gidin hadi!

 - Sensiz bir yere gitmiyorum.

 Evet, gideceksin.

 Babanın hatırı için gideceksin.

 Kahramanlık için vakit yok Max.

 Ya biriniz geleceksiniz ya hiçbiriniz.

 Gel hadi.

 Belgelerin kitabın içinde.

 Kusursuz değiller ama işini görürler.

 Git onu bul.

 Affet beni.

  En nihayetinde Max Vandenberg'in ruhunu aldığımda   hiç unutamadığı anın bu an olduğunu söylemişti.

  Annesini bırakmak.

  Hayatta kalabilmesinin mümkün olduğu   o korkunç rahatlığı hissetmesi.

 Jesse Owens dünyadaki en hızlı adam!

 Dikkat edin çocuklar.

 Ne yapıyorsun baba?

 Bir sefere mahsus çalışıyorum.

 Tabelaları boyadığınızı sanıyordum, kazıdığınızı değil.

 Artık kazıma işleri canlanıyor Rudy.

 Elden ne gelir?

 "Muhasebeci.”

 Beni gururlandırıyorsun yavrum.

 O çok zeki Rudy.

 Evet efendim.

 Muhasebe ne demek?

 Hiç ihtiyacımız olmayacak bir şey.”

Size   en içten dileklerimizle   cenaze işi   kariyerinizde  - Başarılar.

 - Başarılar dileriz.”

 Başardın.

 İlk kitabını okudun.

 Tebrik ederim.

 Bana bir söz ver Liesel.

 Yakında ölürsem beni adamakıllı yakmalarını sağla.

 - Tamam mı?

 - Tamam.

 6. Bölümü atlamak yok.

 - Bir daha okuyabilir miyiz?

 - Yarın okuruz.

 - Ama yarın oldu zaten.

 - Şimdi uyu bakalım.

 Adı Werner'dı.

 Gel bakalım.

 Sana bir sürprizim var.

 - Burası çok karanlıkmış.

 - Işıkları açalım o zaman.

 Bu bir sözlük.

 Öğrendiğimiz kelimelerin bazıları.

 İstediğin kadar kelime yazabilirsin.

 Senindir.

 Sağ ol baba.

 Başardı!

 Tarih yazdı!

 Jesse Owens.

 Dünyadaki en hızlı adam!

  Bu da ne böyle?

 Aramızda kalmak istiyorsan oğlunu terbiye et!

 Neden?

 Neden Jesse Owens?

 Neden mi?

 Çünkü o, dünyadaki en hızlı adam.

 - Dünyadaki en hızlı adammış!

 - Çocuk delirmiş.

 - Canım yandı.

 - Kımıldama Rudy.

 - Kulağının içini bile boyamış.

 - Barbara.

 İyi.

 Onunla sen ilgilen.

 Oğlum, kendini siyaha boyayamazsın duydun mu?

 Niye ki?

 Çünkü siyahi biri gibi olmak istememelisin.

 Niye?

 Çünkü ben öyle diyorum.

 Tamam mı?

 

NİSAN 1939

 "Sevgili anneciğim, bugün Führer'in doğum günü.

  Keşke benim doğum günüm olsaydı.

  Belki o zaman gelip beni görürdün.

  Seni hep özlüyorum.

  Bazen seni sokakta gördüğümü sanıyorum.

  Ama gördüğüm kişi sen olmuyorsun.

  Yeni annem tıpkı fırtına gibi.

 Sürekli gürlüyor.

 Hans, bayrağı nereye kaldırdın?

 Bayrağı bulmazsak bir şey ima ettiğimizi sanacaklar.

 İyi, tamam, tamam.

 Bodruma bakacağım.

 Yüce Tanrım.

 Liesel, burayı sevdiğini biliyorum   ama bazen dışarıda da dursan iyi olmaz mı?

 - Anneme mektup yazıyorum.

 - Çok güzel.

 Sana zahmet onun dırdırları olmadan da yaşayabileceğimi söyle.

 O anneme değil.

 Anlıyorum.

 Ona ne anlatıyorsun?

 Her şeyi.

 Seni, annemi ve Rudy'i.

 Benim için yollar mısın?

 - Şey  - Beni buraya getiren kadına verebilirsin.

 Heinrich hanıma mı?

 Evet.

 Eminim mektubu ulaştırmak için elinden geleni yapacaktır.

 İşte buldum.

 Not: Artık okuma biliyorum.

 - Annesine yazacakta ne olacak ki?

 - Kadın onun annesi sonuçta.

 Cevaplanmayacak bir mektuba   pul için bir ton para vermeye hiç niyetim yok.

 Ne deseydim?

 - Hans?

 - Alex.

 - Dostum.

 Gitmeye hazır mısın?

 - Elbette hazır.

 - Liesel!

 - Gel hadi Liesel.

 Töreni kaçıracağız.

 Tamamdır.

 Hadi gidelim.

 - Domuzkız.

 - Merhaba Rudy.

  Bu Ulusal Toplumcu devrim süresince   milletimizin refahı ne kadar gelişirse gelişsin   manevi açıdan ve aklen kendimizi arındırma konusunda   asla kararlılığımızı azaltmamalıyız.

  Eğitim, tiyatro, film, edebiyat, basın.

  Bunlar, milletimizin benzersiz kişiliğini   şekillendirecek olan başlıca konulardır.

  Bugün burada bu yüzden toplandık.

  Entelektüel pislikten kendimizi kurtarmak için.

  Almanya'ya son 20 senedir bulaşmış olan   hastalığı yok edeceğiz.

  Bizleri köle etmek için dövülmüş zincirleri   tamamen yok edeceğiz.

  Düşmanlarımızla mücadele edeceğiz ve bu savaşmak anlamına geliyorsa   o zaman son zafere kadar Führer'in yanında olacağız.

  Böyle bir savaş, milletimizi eski günlerine döndürecek   ve düşmanlarımızın sonunu getirecektir.

  Plutokratların   komünistlerin   ve de Yahudilerin sonu olacaktır!

  Büyük Alman İmparatorluğu'muza   ve sevgili Führer'imiz, Adolf Hitler'in şerefine.

  Yaşasın zafer!

 Selam Jesse Owens.

 - Yürü git Franz.

 - Onu rahat bırak.

 Konuşmayı sevdin mi aptal?

 Dinliyor muydun?

 - Ne olmuş?

 - Annen de onlardandı, değil mi?

 Komünist.

 Onlar böyle diyorlar.

 - "Onlar" dediğin kim?

 - Sen de aynı komüniste benziyorsun.

 - Ne diyorsun sen?

 - Seninle konuşmuyorum Steiner.

 O biliyor ne dediğimi.

 Bir kitap yak.

 Hadisene, bir kitap yak.

 Yürü hadi.

 Gözüm üzerinizde, ikinizin de.

 O neydi öyle?

 Hiçbir şey.

 Liesel.

 Nerelerdeydin?

 Kilisede buluşalım demiştim.

 - Özür dilerim baba.

 - Gidelim hadi.

 - Ne oldu?

 - Hiç.

 - Hasta mısın?

 - Hayır.

 Yok bir şeyim.

 Neyin var söylesene?

 Bu da ne böyle?

 - Çaldın mı?

 - Özür dilerim baba.

 Anneme söyleyecek misin?

 Baba?

 Seni gören oldu mu?

 Bak ne diyeceğim.

 Bu bizim sırrımız olsun.

 Diğer kitap gibi okuruz.

 - Bodrumda.

 - Sağ ol baba.

 Tamam o zaman.

 Annen merak etmeden önce dönsek iyi olur.

 Bunun olmasını istemeyiz.

 Liesel, hadi.

 Neyin var?

 Liesel?

 Annem geri dönmeyecek, değil mi?

 Komünist mi o?

 - Bunu sana kim söyledi?

 - Öyle mi?

 Onu Führer mi aldı?

 - O zaman Führer'den nefret ediyorum!

 - Hayır!

 Bunu söyleyemezsin.

 Bunu asla söyleme.

 Anladın mı?

 Yürü hadi.”

Görünmez Adam Yazan H.

G. Wells.”

 Kulağa hoş geliyor.”

Bölüm Bir: Tuhaf Adamın Gelişi.

 Yabancı geldiğinde aylardan Şub " Şubat.

 Aferin.

 Bu da kim?

 Baba, kim o?

 - Hans Hubermann?

 - Evet.

 Hâlâ akordiyon çalıyor musunuz?

 Çabuk geç içeri!

 - Baba!

 - Liesel, odana git!

 Ne oluyor?

 Max.

 Hayır, hayır.

 Yardım et.

 Onu yukarı çıkaracağız.

 Liesel, her şey yolunda.

 Yat bakalım.

 Ona biraz çorba ısıtayım.

 O kim baba?

 Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim Liesel.

 Dinlemelisin.

 Bu akordiyon benim değil.

 O akordiyonun sahibi bu çocuğun babası olur.

 - Çaldın mı?

 - Hayır.

 Ona göz kulak oluyordum.

 Babası öldü mü?

 Evet.

 Yıllar önce.

 Sen daha doğmadan önce.

 Onun öldüğünü gördüm   savaşta öldü.

 - Sen savaşa mı katılmıştın?

 - Evet.

 Bu çocuğun babası canını   benim için verdi.

 Ailesine söz verdim   elimden gelirse onlara yardım edeceğime dair.

 Söz verdim.

 Şimdi de senin bana söz vermeni istiyorum.

 Misafirimiz hakkında kimseye   hiçbir şey söylemeyeceğine dair bana söz vermeni istiyorum.

 Hiç kimseye.

 Kimseciklere söylemeyeceksin.

 Rudy'e bile.

 Çok ciddiyim Liesel.

 Kimseciklere söylemeyeceksin.

 Anladın mı?

 Evet.

 İnsan verdiği söz kadar değerlidir Liesel.

 Söz veriyor musun?

 Evet baba.

 Söz veriyorum.

 - Onunla konuştun mu?

 - Evet.

 - Kimseye söylememeli.

 - Farkında.

 - Ona güvenebilir miyiz?

 - O bizim evladımız.

 - O daha çocuk!

 - Rosa.

 Başka seçeneğimiz yok.

 Çocuğun durumu perişan.

 Muhtemelen yemeğin tadını bile unutmuştur.

 Ona ne vereceğiz?

 Kendi karnımızı zor doyuruyoruz!

 - Çaresine bakacağız.

 - Çaresine bakacakmışız.

 Bu günün bir gün gelebileceğini her zaman biliyorduk.

 Onu yarın polise verebiliriz.

 Yetkililer anlayış gösterecektir.

 Gecenin köründe geldiğini şaşkınlıktan  Rosa.

 - Biliyorum.

 - Bize sığındı.

 - Her şeyi onun ailesine borçluyum.

 - Biliyorum.

 O zaman konu kapanmıştır.

 Mümkün olduğunca normal devam etmeye çalışacağız.

 Merhaba.

 Merhaba.

 Rüyanda ne gördün?

 Annemi.

 Bu kitap senin mi?

 Evet.

 Yok aslında  Her zaman benim değildi.

 - Çaldın mı?

 - Hayır.

 - Görebilir miyim?

 - Çocuklara  Çocuklara göre değil.

 Günaydın Max.

 - Liesel'le tanıştın mı?

 - Liesel.

 Merak etme.

 İyi bir kızdır.

 Tek kelime etme.

 Aferin Domuzkız.

 - Acelen ne?

 - Eve gitmeliyim.

 Yarışalım!

 İçeri girmeliyim.

 Ne bekliyorsun?

 İzin vermemi mi?

 - Hayır, sadece söylüyorum.

 - Tamam.

 Görüşürüz Domuzkız.

 Nerede kaldın?

 Geciktin.

 Hemen geldim.

 Kimseye bir şey demedin, değil mi?

 - Hayır anne.

 - Rosa.

 Liesel!

 Çocuk uyuyor.

 En azından biri yemeklerimin değerini biliyor.

 Üzgünüm.

 Çok üzgünüm.

 İyileşecek mi?

 Elbette.

 - Çok meraklı bir kızsın.

 - Niyetim  Dert değil.

 Konusu ne?

 Hitler.

 Hitler'den mi saklanıyorsun?

 Evet.

 Komünist misin?

 Yahudi'yim.

 - Anneni elinden mi aldı?

 - Almıştır muhtemelen.

 Merak etme.

 Geldiğimde ben de çok ağlamıştım.

 Çorbanın tadı berbat, değil mi?

 Buna inanmayabilirsin ama   kustuğum en güzel şey oydu.

 Liesel!

 Sana bir görev vereceğim.

 Parayı saymayı unutma.

 Parayı tam getir yoksa hiç dönmeye zahmet etme.

 Belediye başkanının evi.

 Emin misin?

 Buna benzeyen başka ev görüyor musun?

 Führer'le bir kere yemek yemişlerdi.

 Çamaşır.

 İçeri gel.

 Girsene.

 Bekle.

 Teşekkürler.

 Kitapları seviyor musun?

 Gel hadi.”

Hayal Ulağı."

Rudy.

 - Gitmeliyim.

 - Öyle mi?

 İstediğin zaman gelebilirsin.

 Kitap burada olacak.

 Peki Hermann hanım.

 Bana Ilsa de.

 Ben sana ne diye sesleneyim?

 Liesel.

 Çok cesur bir kızsın Liesel.

 Geri gel Domuzkız!

 Yakalasana!

 Aptal!

 Duydun mu?

 İngiltere bize savaş açmış!

 İngiltere'yle savaşıyoruz!

 Savaştayız!

 İngiltere savaş açmış!

  Her zaman aynıydı.

 Savaşın heyecanı ve telaşı.

  Seneler boyu düşmanlarına koştuğunu sanan   bir sürü gençle tanıştım.

  Ama aslında bana koşuyorlardı.

 Evet!

 Harika.

 Teşekkürler.

 Teşekkür ederim.

 Bir dahaki sefere önüne bakmalısın.

 Defol git Franz.

 Ne oldu Jesse Owens?

 Siyah olmayı seviyordun hani?

 Johann kim?

 Okumayı severdi.

 Ve çok cesurdu.

 Tıpkı senin gibi.

 Bunların hepsi onun.

 Bildiği her şeyi   buradan öğrendi.

 Hepsi yerinde.

 Cesedini hiç bulamadılar.

 Bana cesedini gösterselerdi onlara inanabilirdim.

 Ama bir anne vazgeçer mi hiç?

 Bir anne çocuğundan asla vazgeçmez.

 Gitmeliyim.

 Tamam.

 Sence annem gerçekten beni seviyor mudur?

 Seviyordur tabii.

 Her anne çocuğunu sever.

 Hitler'in annesi bile.

 Annesi, Hitler'e mektup yazıyor mudur sence?

  Sevgili Führer.

  Baban eve gelene kadar bekle.

  Sevgilerle, annen.

  Sevgili Führer, pisliğini temizle!

  Sevgili Führer, saçını kim kesti?

  O üstündekiyle dışarıya çıkmayacaksın, değil mi?

  - Dudağının üstündeki şey de ne?

 - Bana sesini yükseltme!

  Bağırdığın zaman tükürmeyi kes!

 Hans.

 Çocukta yatak yarası çıkmaya başladı.

 O zaman ayağa kalkıp hareket etmesi lazım.

 Etrafta öylece dolanamaz.

 - Neden ki?

 - Çünkü insanlar görecektir.

 Sonsuza dek öyle yatamaz.

 Başka bir yere gitmesi lazım.

 Neden?

 Dili de pabuç kadar!

 Çünkü ben öyle diyorum.

 - Rosa.

 - Peki ne öneriyorsun?

 Öneriymiş.

 Laflara bak laflara!

 Onu aşağıya yerleştirmemizi öneriyorum.

 Pek iyi bir yer değil, farkındayız.

 Özür dilerim.

 Rica ediyorum özür dilemeyin.

 Hepinizi büyük tehlikeye attım zaten.

 Burası hak ettiğimden daha iyi.

 Burada Liesel'ın derslerini yapıyoruz, bu bir sözlük.

 Elimden geldiğince rahat yapmaya çalıştım.

 Kusura bakma, yatak yok.

 Birisi görürse olacakları biliyorsun.

 İstediğiniz zaman derslerinizi yapabilirsiniz.

 Girmeden kapıyı çalın mutlaka.

 Sadece alt kata yerleştim, bir yere gittiğim yok.

 Söz veriyorum.

 Hiç bana öyle bakma.”

Denizanası.”

 "Denizanası.”

 Denizanası.

 Söylesene bu kelimeleri nereden öğreniyorsun?

 Bu bir sır.

 Ben kime söyleyeceğim ki?

 Belediye başkanının karısından.

 Kitaplarını okumama izin veriyor.

 Kelimeleri ezberliyorum.

”Hafıza, ruhun katibidir.”

 Bunu kim söylemiş biliyor musun?

 Aristoteles diye bir adam.

 Bana bir iyilik yapar mısın?

 Bana günü anlatır mısın?

 Dışarısı nasıl?

 - Bulutlu.

 - Hayır, hayır.

 Kendi kelimelerinle anlat.

 Gözlerin konuşabilseydi   ne derlerdi?

 - Soluk bir gün.

 - Soluk.

 Güzel, devam et.

 Her şey bir bulutun ardında sıkışmış kalmış.

 Ve güneş   güneşe benzemiyor.

 - Neye benziyor?

 Gümüş bir istiridyeye.

 Teşekkür ederim.

 Onu gördüm.

Dikkat!

 Düşman Dinliyor!

 Biz bir Yahudi'yi saklıyoruz.

 - Johann?

 - Hayır.

 Benim, Liesel.

 Bu da ne demek oluyor?

 Peki sebebini söylemedi mi?

 Anlamıyorum.

 Gömleklerini hep aynı şekilde ütülemişimdir.

 - Belki de artık paraları yetişmiyordur.

 - Onların mı?

 Asıl bizim paramız yetişmiyor.

 Bir müşteriyi daha kaybettik.

 Besleyecek dört boğaz var.

 Pekâlâ.

 Günde artık iki öğün yiyeceğiz, üç değil.

 Bu kadar.

 Gel bakayım.

 Sana bir takım elbise yaptım.

 14. yaş gününde giymeni istiyorum.

 O zamana dönmüş olacaksın baba.

 Değil mi?

 ARALIK 1941 Hans!

 Rica ediyorum, yalvarıyorum Rosa   beş dakika çeneni kapalı tutabilir misin?

 Sana bir şey getirdim.

 - Bugünün gazetesi mi?

 - Evet.

 Franz Deutscher'den bir hediye.

 O çocuk ne kadar cömert olduğunun farkında değil.”

Hitler, Moskova'yı almak için hazır.”

 Dünya delirmiş.

 Ama savaşı biz kazanmıyor muyuz?

 Max?

 Hava durumum nerede bakayım?

 Sürprizlerle dolusun.

 Bir fikrim var.

 Ne yapıyorsunuz siz?

 Yürü, yürü, yürü.

 Max.

 Benim karım bitti!

 Hakla onu Max!

 Siz veletler ne yapıyorsunuz burada?

 Rosa!

 Cenk meydanında deli bir kadın var!

 Hayır, olamaz!

 Silahsızım!

 Bu şimdiye kadar yaptığım en aptalca şeydi.

 Ve bak ne kadar mutlusun!

 - Eridiği zaman ne yapacağız?

 - Sileceksin Domuzkız.

 Erimez, burası buz gibi.

 Her gece nasıl dayanıyorsun hiç bilmiyorum.

 - Lütfen beni düşünmeyin.

 - Saçmalama, hepimiz seni düşünüyoruz.

 Bu en iyi Noel.

 Bu benim ilk Noellim.

 Artık neleri kaçırdığını öğrenmiş oldun.

 Bu gecelik bu kadar yeter.

 - Hayır baba, lütfen.

 - Babanı dinle.

 - Biraz daha kalabilirsin.

 - Bu kıza çok yumuşak davranıyorsun.

 Sana bir Noel hediyesi yaptım.

 Elimde sadece bu vardı.

 - Ama  - Açsana.

 Liesel'e Max'ten.

 Ne yazıyor?

 "Yaz.”

 Benim dinimde   her canlının, her yaprağın, her kuşun   hayatın gizli bir kelimesi içinde olduğu için yaşadığını öğreniriz.

 Bizim ve bir parça çamurun arasındaki tek fark bu.

 Bir kelime.

 Kelimeler hayat demektir Liesel.

 O boş sayfalar   sen doldur diye varlar.

 Tanrım!

 - Ölecek mi?

 - Kapa çeneni!

 Bu evde böyle şeyler konuşulmayacak.

 Anladın mı?

 İki seneden fazla o ölsün diye   açlık çekmedik biz.

 - Benim suçum.

 - Neden ki?

 Kardan adam yapmak benim fikrimdi.

 Neden yaptık ki?

 Mecburduk çünkü.

 Bir yere gitmeyeceğim demiştin Max.

 Söz vermiştin.

 Görünmez Adam.

 Yazan: H.G.  Wells.

  Yabancı, Şubat'ın başında gelmişti.

  Bir kış günüydü.

  Keskin rüzgar ve şiddetli kar vardı.

  Son kar yağışı   Ve başka kimse o ölene kadar   onu tanımayacaktı.

  Son.

 Max?

 Bölüm Bir.

 Ilsa?

  Sokaktan geçtiğinde gözler sanki   onun içini görüyor, suçluluğunu gösteriyordu.

  Ama işler kontrolünden çıkmıştı.

  Kendini tutamadı   ve kaderine doğru hızlıca sürükleniyordu.

  Yer tozluydu   Elbiselerin ona daha yakın olduğu hissi   Ve birden bütün bunların bir hiç için olduğunu fark etti.

 - Bir şey mi kaybettin?

 - Rudy!

 - Ne yapıyorsun?

 - Göreceğin üzere seni izliyorum.

 Ver şunu bana!

 Dur tahmin edeyim.

 Kapının yerini unuttun.

 Hakkını vermeliyim Domuzkız, cesaretlisin.

 - Belediye başkanından çalıyorsun.

 - Bağırma!

 Çalmıyorum, ödünç alıyorum.

 Her ne "ödünç alıyorsan" keşke beni de dahil etseydin.

 - Sandığın gibi değil.

 - Ne o zaman?

 - Kitap ödünç alıyorum, bu kadar.

 - Kitap mı?

 Deli misin sen?

 Biz burada açlıktan ölüyoruz, sen gidip kitap mı çalıyorsun?

 Şu kelimeyi kullanmayı bırak.

 Peki ya yiyecek?

 Mutfağa bakmak aklından geçti mi hiç?

 Hayır.

 Bana anlatsaydın bunu daha iyi planlardık.

 Üzgünüm, yapamazdım.

 Bir en iyi arkadaşa göre çok sır saklıyorsun.

 Bu ne demek şimdi?

 Max kim?

 Kim dedim?

 Liesel!

 Neler olduğunu anlat!

 Söylesene Domuzkız, kim o?

 - Sevgilin mi?

 - Ne?

 - Böyle mi düşünüyorsun?

 - Neyin o zaman?

 Söylesene, kim o?

 - Söyleyemem.

 - Neden?

 - Bu bir sır.

 - Bana güvenmiyor musun?

 Ondan değil Rudy, söyleyemem.

 Sana  Sana söylersem gitmem gerekir.

 Babamın gitmesi gerekir.

 Ve ona neler olacağını Tanrı bilir.

 O mu?

 Birini mi saklıyorsun?

 Birini saklıyorsun, öyle değil mi?

 Liesel!

 Bir kere tükürürsen "evet", iki kere tükürürsen "hayır" demiş ol.

 Biliyordum.

 Kimsenin bilmemesi lazım Rudy.

 - Çok ciddiyim.

 - Bana güvenebilirsin.

 Merak etme.

 Kimseye söylemem.

 Kimseye ne demezsin?

 Merhaba Steiner.

 Merhaba aptal.

 Arkanda ne var bakalım?

 Ver şunu.

 - Onu rahat bırak!

 - Ver dedim!

 Ver şunu bana!

 - Neydi o?

 Neydi?

 - Seni ilgilendirmez Deutscher.

 Bırak onu!

 Bittin sen Steiner.

 - Seni ihbar edeceğim.

 - Neden?

 Günlüğüm olduğu için mi?

 Bir şeyler karıştırdığını biliyorum.

 Hadi!

 Hadi!

 Ne yapıyorsun?

 Nerede olduğunu biliyorum.

 Gördüm.

 Su buz gibi Rudy, orada öleceksin.

 Rudy!

 Rudy?

 Rudy!

 Rudy?

 Rudy, ben yüzme bilmiyorum.

 Rudy!

 Lütfen!

 Aldım!

 Rudy!

 Şey sandım  Boş ver.

 Şimdi güveniyor musun bana?

 Evet.

 - Bir öpücüğe ne dersin o zaman?

 - Yürü hadi, donacaksın.

 İyi geceler   Kitap Hırsızı.

 İyi geceler balık.

 Rudy'e söyledim.

 - Pas at!

 - Beni gör, pas at!

 Bakın!

 Ne yapıyorlar?

 Bodrumları arıyorlar.

 Geçen gece kuzenimin bodrumunu aramışlardı.

 Niye?

 Oynayalım mı artık?

 Hadi!

 Hadi!

 Pas at!

 Deli misin sen?

 - İçeri gitmem lazım.

 - Aman ne güzel!

 - Yaralandı.

 - Daha önce de yaralanmıştı ama gitmemişti.

 Yok bir şeyim.

 - Hadi bakalım!

 - Koş hadi!

 - Anne!

 - Neden bağırıyorsun?

 - Geliyorlar.

 - Kim?

 Bodrumları arıyorlar.

 Hans, çabuk gel!

 - Ne oldu?

 - Birileri geliyor.

 Bodrumları arıyorlarmış.

 Onu saklamalıyız.

 Onu yukarı getir, yatağın altına.

 Max?

 Max!

 Hadi, hadi!

 Orduya katılınca size silah veriyorlar mı?

 Anne!

 Tanrım!

 Hans, bırak orada.

 Wolfy, bu ne güzel sürpriz!

 Nasılsın?

  Hans'ı mı arıyorsun?

  Hans!

 Hayır, hayır.

 Sadece insanların bodrumları arıyoruz.

 Liesel, Edel beye bir bardak su getirir misin?

 Hiç gerek yok.

 İşim kısa sürecek zaten.

 Yarasını sarmalısın.

 Tanrım Liesel!

 Evet.

 Sana zahmet   bana ecza kutusunu getirir misin?

 Hemen şu şeyin  Giriş nerede?

 - Ne?

 - Bodrumun kapısı.

 Wolfa.

 Geleceğini duydum.

 Ben de etrafı topluyordum.

 Kimden duydun?

 - Bizim çamaşırları kim topluyordu?

 - Schneider hanım.

 Schneider hanım, evet.

 Kendisi bahsetmişti.

 Gelsene.

 - Işık var mı burada?

 - Evet, var tabii.

  Bunların çoğunu atmalıyım muhtemelen.

 Bazılarının bodrumlarında bulduklarımıza inanamazsın.

 Ben hiç şaşırmazdım.

 Liesel hep burada oyun oynar.

 Sürekli git açık havada oyna deyip duruyorum.

 Mesele nedir?

 Bu ne?

 Fırçam.

 Onlara daha iyi bakmalısın.

 Liesel lafımı hiç dinlemez.

 Hâlâ çalışmıyor musun Hans?

 Pek çalışmıyorum.

 Sözümü dinleyip partiye katılmalıydın.

 O zaman karın senin karnını doyurmak için   insanların donunu yıkayıp belini kırmak zorunda kalmazdı.

 Doğru mudur Rosa?

 Evet.

 Neyin var senin?

 Buna dırdır etme fırsatını hiç kaçırdığını duymamıştım.

 Evet.

 Eğer bu tembel domuz kıçını kaldırıp yardım etseydi   belki o zaman dırdır edecek gücüm kalırdı.

 - Onunla nasıl yaşayabiliyorsun hiç bilmiyorum.

 - Ben de öyle.

 Katılmak için hiçbir zaman geç değil Hans.

 Bodrumumuz nasıl peki?

 Hiç işe yaramaz.

 Tavan çok düşük.

 Ne için?

 Hava saldırısı sığınağı için.

 Her sokakta bir tane olması lazım.

 - Daha dikkatli olmalısın.

 - Peki Edel bey.

 Hans.

 Ya ölürse?

 Onu orada bırakamayız.

 Kokusu bizi ele verecektir.

 Korkuyorum Hans.

 Bak, eğer böyle bir şey olursa  Ölürse   bir çaresine bakarız.

 Daha ölmedi.

 Tamam mı?

 - Hubermann hanım?

 - Liesel'le konuşmam lazım.

 Elbette.

 Liesel?

 - Onu ne yaptın bakayım küçük hırsız?

 - Neyi anne?

 Bana bilmiyormuş ayaklarına yatma.

 Sana kaç kere ona dokunma dedim ama dinlemedin.

 Çalışmaya devam.

 - Üzgünüm.

 - Ne oldu anne?

 Konu Max, değil mi?

 Bunun sana ait olduğunu söyledi.

 Kim dedi?

 O uyandı.

 Yaşayacak!

 Anne!

 Dikkat et.

 Canını yaktıysam özür dilerim.

 Sana söylemek için aklıma başka bir yol gelmedi.

 - Çok aptalım, biliyorum.

 - Hayır, değilsin anne.

 Teşekkür ederim.

 Şu gülücüğü yüzünden silsen iyi olur.

 Şimdi dersine gir   ve ben bir cadıymışım gibi davran, tamam mı?

 Tamam.

 Ama şunu bil  Seni  Git hadi.

 O gülücüğü silmede yardıma ihtiyacın mı var mı?

 Seni bir daha öyle bir şey yaparken yakalarsam yemin ederim   seni ayağından asarım.

 Duydun mu beni Domuzkız?

 Anladın mı?

 Max!

 Max!

 Yaşayacağını biliyordum.

 O kadar okudun ki bir rahat vermedin.

 - Beni duydun mu?

 - Elbette.

 Teşekkür ederim.

 Söyle bakalım.

 Rudy nasıl?

 Bilmiyorum.

 Rudy tam bir baş belası.

 Nefret ettiğin çocuktan daha beteri hoşlandığın çocuktur, değil mi?

  Liesel, hava saldırısı!

 - Git hadi.

 - Sen ne olacaksın?

 Ben buradayım, bana bir şey olmaz.

 Burası bodrum sonuçta, değil mi?

 - Duydun mu beni Domuzkız?

 - Evet anne.

  10 bin kişi korkuyla saklanıp titrerken   bir Yahudi, Tanrı'ya gözlerini bayram ettiren yıldızlar için şükretti.

 Elimde sadece bu var, kusura bakma.

 Kocamın eve döneceği güne saklıyordum ama malum  Çok teşekkürler.

 - Adam Yahudi'ymiş.

 - Doğum belgesini bulmuşlar.

 Soyadı "Lehman", "Lehmann" değil.

 Lütfen!

 Oğlum orduda!

 En ön saflarda savaşıyor!

 - Lütfen!

 - Geç arabaya!

 Lütfen!

 Beni tanıyorsunuz.

 Lütfen.

 Beni tanıyorsunuz.

 Lütfen!

 Ben Almanım!

 Rica ediyorum.

 Bu adamı ne zamandır tanırım.

 Hepimiz tanıyoruz.

 İyi bir insandır.

 Adın ne senin?

 Hans Hubermann.

 - Lütfen!

 O iyi bir insandır.

 - Geri çekil!

 Baba!

 Baba!

 Liesel!

 Rudy!

 Rudy.

 - Kımıldama.

 - Aklımdan ne geçiyordu ki?

 Adımı aldı!

 İsa aşkına, ne yaptım ben?

 Bizi mahvettim!

 Mahvettim!

 Üzgünüm Rosa.

 Çok üzgünüm.

 Anlamıyorum.

 Ne yanlış yaptı ki?

 İnsanlara, insanlığını hatırlattı.

 Özür dilese olmaz mı?

 Kimden?

 Hitler'den mi?

 - Onu götürürler mi?

 - Bilmiyorum.

 Ama   gelip beni burada bulurlarsa   hepinizi götürürler.

 Olmaz Max.

 Mecburum Liesel.

 Üzgünüm.

 - Ama söz vermiştin.

 - Bu senin iyiliğin için.

 Ailen için.

 Ama benim ailem sensin.

 Beni hayatta tuttun Liesel.

 Bunu sakın unutma.

 - Birini daha kaybedemem.

 - Beni kaybettiğin falan yok Liesel.

 Beni her zaman kelimelerinin içinde bulabileceksin.

 Ben orada yaşıyor olacağım.

 Max.

 Lütfen.

 Teşekkür ederim.

 Şunu da al.

 İki battaniye bir çift de çorap koydum.

 - Ve sakladığım bir parça peynir.

 - Rosa.

 Senindir.

 - Gel hadi.

 Liesel?

 - Bırak gitsin.

 Hans?

 Ceketimi alayım.

 Steiner bey siz misiniz?

 Ne?

 Oğlunuz Rudy hakkında konuşmaya geldim.

 Rudy Steiner.

 Kendileri yan komşumuz olurlar.

 Ondan ne istiyorsunuz?

 Seçkin eğitim için seçilmiş.

 Yazın başlayacak.

 Çok üzüldüm Barbra.

 Hans Hubermann?

 "Askere çağrılmak" ne demek?

 Ne kadar büyümüşsün böyle.

 Hiç fark etmemiştim.

 - Seni özleyeceğim.

 - Herkes gidiyor.

 - Rudy bile.

 - Rudy'e bir şey olmayacak.

 - Annene de göz kulak ol tamam mı?

 Göründüğü kadar güçlü değildir.

 - Biliyorum Aferin sana.

 Baba.

 Eve dön.

 Nasıl olmuşum?

 Ayakkabıların seni ele veriyor.

 Yüzün de öyle.

 - Geliyor musun?

 - Nereye gidiyorsun ki?

 Belli olmuyor mu?

 Kaçıyorum.

 - Bunu iyice düşündün mü?

 - Evet.

 Ölmek istemiyorum.

 İşte, düşünmüş oldum.

 - Rudy, nerede kalacaksın?

 - Ben mi?

 Hani beraber kaçacaktık?

 Bu kadar ciddi olduğunu düşünmemiştim.

 Bunu ne sanmıştın?

 Öğle yemeği mi?

 Futbol topun dışında başka bir şey var mı içinde?

 Babamı özledim.

 Öldü mü kaldı mı onu bile bilmiyorum.

 Hazır değilim.

 Ölmeden önce büyümek istiyorum.

 Kardeşim de istemişti.

 Üzgünüm.

 - Bunu ben istemedim.

 - Kim ister ki?

 - Hitler'den nefret ediyorum.

 - Ben de.

 Hitler'den nefret ediyorum!

 - Hitler'den nefret ediyorum!

 - Hitler'den nefret ediyorum!

 - Hitler'den nefret ediyorum!

 - Hitler maymunun teki!

 Beter ol Hitler!

 Elimde avucumda bir sen kaldın Rudy.

 Hadi eve gidelim.

  Bombalar artık daha yoğun geliyordu.

 KASIM 1942

 Kimsenin Führer'e benim kadar   sadık hizmet edemediğini söylesem yanlış olmaz herhalde.

 Bir zamanlar hayalet bir çocuk varmış.

 İnsanları korkutmasın diye   gölgelerde yaşarmış hep.

 - Bu da neydi?

 - Kim konuşuyor.

 - Ne yapıyorsun?

 - Hikâye anlatıyorum.

 - Neden?

 - Kimin çocuğu?

 - Hikâye anlatıyor.

 - Bağır biraz!

 Baştan başla.

 Bir zamanlar hayalet bir çocuk varmış.

 İnsanları korkutmasın diye   gölgelerde yaşarmış hep.

 İşi hâlâ yaşayan kız kardeşini beklemekmiş.

 Ama kız karanlıktan korkmuyormuş   çünkü biliyormuş kardeşinin gölgelerde olduğunu.

 Devam et.

 Geceleyin karanlık kızın odasına çöktüğünde   kardeşine günü anlatırmış.

 Kız ona güneşin tenini nasıl ısıttığını   ve havanın ciğerlerini nasıl doldurduğunu   ve karın dilinde nasıl bir his bıraktığını hatırlatırmış.

 Ve bunlar kıza   hâlâ yaşadığını hatırlatırmış.

 Beyler.

 Nasılız bakalım?

 Şuna baksana.

 Artık dedeleri askere alıyorlar.

 Baksana ihtiyar.

 Dişlerin takma mı yoksa gerçek mi ihtiyar?

 Beraber ormanda oturmuş   güneşin doğuşunu izlemişler.

 Ve kardeşi tekrar gölgelerde kaybolduğunda   son kez "elveda" diye bağırmış.

 Ah, Liesel.

 Max?

 Max?

 Max!

 Max!

 Domuzkız!

 - Ne yapıyorsun?

 - Max!

 - Liesel!

 - Max?

 - Max'i tanıyor musunuz?

 - Liesel!

 Max'i tanıyor musunuz?

 Max?

 Max'i tanıyor musunuz?

 Yürü git buradan aptal kız!

 Liesel!

 Seni unutmayacağım.

 Seni unutmayacağım.

 Seni unutmayacağım.

 Seni unutmayacağım Max.

 Liesel!

 - Defolun!

 - Liesel!

 Babana çok benziyorsun biliyor musun?

 Ne olmuş benziyorsam?

 Hiç.

 - Top oynayalım mı Domuzkız?

 - Hayır, bugün olmaz.

 - O zaman gidip bir şeyler çalalım.

 - Ben çalmıyorum, ödünç alıyorum.

 O zaman gidip Franz Deutscher'in bisikletini ödünç alıp buradan gidelim.

 Kitap okuyorum görmüyor musun?

 Bana hâlâ kızgın mısın?

 Ne için?

 Seni kurtardığım için.

 Hayır Rudy.

 Sen çok cesursun.

 Baba!

 Döndün!

 Ne oldu kızım?

 Kızım.

 Kızım.

 Seni akordiyon çalarken dinlemek çok güzel.

 Kulaklarım tam duymuyor.

 Ben yatıyorum.

 Siz de geç saatlere kadar oturmayın.

 Annen bana yaptığın şeyi anlattı.

 Yapmamam gerekirdi.

 Mecburdun belki de.

 Max hiç aklımdan çıkmıyor.

 Nerededir acaba diye merak ediyorum.

 Ben de.

 Her şey ne uğrunaydı bilmiyorum.

 Max'in başından geçen her şey.

 Bizim yaptığımız her şey.

 İnsanlık yapıyorduk sadece.

 İnsanlar böyle yaparlar.

 Liesel.

 Çok büyümüşsün.

  Tek öğrendiğim şey, hayatın bir vaatte bulunmadığı.

  O yüzden başlasam iyi olur.

  Her zaman görmezden gelmeye çalıştım.

  Ama bütün bunların trenle   biraz karla   ve de kardeşimle başladığını biliyorum.

  Arabanın dışında dünya bir kar küresinin içine atılmış gibiydi.

  Ve Cennet Sokağı denen bir yerde   akordiyon kalpli bir adam ve gök gürültüsünün ardına saklanmış bir kadın  yeni kızlarını bekliyorlardı.

  Merdivenlerimizin altında kanatsız, sessiz bir baykuş gibi yaşadı.

  Ta ki güneş onun yüzünü unutuncaya kadar.

  Kitap, tıpkı sarışın bir çocuğun   bir kaya balığının peşinden koşması gibi gölde süzülüp gidiyordu.

 YAZ  Gözlerimin açılmasını sağlayan Max'e.

 İyi geceler Majesteleri.

  Her zaman bir orak ve pelerinli hâlimi sevmişimdir.

  Karanlık ve korkunç.

  Ne yazık ki ben daha çok sıradan ve bayağı biriyim.

  Kimse "Cennet" isimli bir sokağı yok etmek istemedi.

  Haritada yanlış okunmuştu.

  O gece alarmlar duyulmadı.

  Önce Rudy'nin kardeşleriydi.

  Onların masumane rüyalarını gördüm.

  Sonra da annesini öptüm.

  Ve Franz Deutscher'ın kalbinden adiliği söktüm aldım.

  Rosa'yı horlarken yakaladım.

  Bana "domuz" dediğini duyduğuma yemin edebilirim.

  Sonra o kocaman kalbinden geçenleri daha fazla paylaşmadığı için   yaşadığı pişmanlıkları hissettim.

  Hans'e gelince, onun ruhu bir çocuğunkinden daha saftı.

  Akordiyonundan son bir nağme duyma istediğini hissettim.

  Ve son düşüncesini duydum.

  "Liesel.”

 Buraya gelin!

 İtin.

 Elini uzat.

 Anne?

 Baba?

 Baba?

 Baba.

 Rudy?

 Domuzkız.

 Liesel.

 - Sana söylemem lazım.

 - Konuşma.

 Söylemem lazım.

 Ben seni sev  Rudy?

 Rudy, hayır!

 Rudy, uyan!

 Rudy, hayır!

 Uyan Rudy!

 Rudy, uyan!

 Rudy, öp beni!

  Rudy, ruhu az önce kollarıma düştü.

  Benim işimde her zaman insanların en iyi yanını   ve en kötü yanını bulurum.

  Çirkinliklerini ve güzelliklerini görürüm.

  Ve aynı şeyin nasıl ikisi de olduğunu merak ederim.

 Liesel!

 İKİ YIL SONRA

Amerikan Askerlerinin Almanya İşgali 1945 Max!

  Bir sürü harika şey gördüm.

  Dünyadaki bütün korkunç afetlerde oradaydım.

  Ve en zalimler için çalıştım.

  Ve en büyük mucizelere tanık oldum.

  Ancak daha önce de söylediğim gibi:  Hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz.

  Sonunda Liesel'ı almaya geldiğimde   90 yılını bilgece yaşadığını bilip   bundan bencilce keyif duydum.

  O zamana dek hikâyeleri pek çok ruha dokunmuştu.

  Bazılarını geçmişte tanımıştım.

  Max'in dostluğu neredeyse Liesel'ınki kadar uzun sürmüştü.

  Neredeyse.

  Son düşüncelerinde   onun hayatıyla birleşen bir sürü hayatları gördü.

  Üç çocuğunu, torununu.

  Kocasını.

  Bunların arasında tıpkı bir fener gibi yanan   Hans ve Rosa, kardeşi   ve saçı sonsuza dek limon sarısı kalacak olan çocuk vardı.

  Kitap Hırsızı'na yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bana   merak ettiren birkaç ruhtan olduğunu söylemek istedim.

  Ama en sonunda artık kelimeler yoktu.

  Sadece huzur vardı.

  Gerçekten bildiğim tek gerçek   insanların benim lanetim olduğudur.

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar