Kitap Hırsızı (2013) The Book Thief
| |
131 dk
Yönetmen:Brian Percival
Senaryo:Markus Zusak, Michael Petroni
Ülke:ABD ,
Almanya
Tür:Dram, Savaş
Vizyon Tarihi:03 Ekim 2013 (ABD)
Dil:İngilizce, Almanca
Müzik:John Williams
Oyuncular
Roger Allam
Sophie Nélisse
Heike Makatsch
Julian Lehmann
Gotthard Lange
Özet
Marcus Zusak tarafından yazılan filmin konusu olarak, Death,
Liesel Meminger’in, İkinci Dünya Savaşı sırasında dokuz yaşındayken bir Alman
çalışan sınıf mahallesinde yetiştirilmesinden başlayan hikâyesini anlatıyor.
Liesel çok geçmeden kitaplarla öyle bir bağ kurar ki onlarla bir tür aşk
ilişkisi yaşamaya başlar. Bir süre sonra da kitap çalmaya ve çaldıklarını da
üvey babası ve diğelerine getirmeye başlar. Death tarafından kaleme alınan
roman 2007’de yayınlanmıştır ve halen de gayet başarılı bir biçimde satışı
devam etmektedir.
Altyazı
İşte küçük bir gerçek.
Öleceksiniz.
Bütün uğraşlara
rağmen hiç kimse sonsuza dek yaşayamaz.
Keyfinizi kaçırdığım
için kusura bakmayın.
Benim tavsiyem;
vakti geldiğinde panik yapmamanızdır.
Pek bir faydası
olmuyor.
Sanırım kendimi
düzgün bir biçimde tanıtmalıyım.
Ama yakında benimle
tanışacaksınız nasıl olsa.
Yani vaktiniz
gelmeden değil tabii.
İnsanlardan uzak
durmayı kendime prensip edindim.
Bazen bu durum değişiyor
tabii.
Bir zamanlar, çok
uzun zaman önce kendimi tutamadım.
İlgimi çekti.
Liesel Meminger'in
neyi tam olarak ilgimi çekti bilmiyorum.
Ama ilgimi çekti
işte.
Anne Ve ben de umursadım.
Bir şeyler söylemek
ister misiniz?
Elveda benim canım.
ALMANYA, ŞUBAT 1938
İmkanı olsaydı seni bırakmazdı.
Biliyorsun, değil mi?
İşte geldik.
Gel bakalım Liesel.
Yeni ailenle tanış.
Gelsene.
- Hans Hubermann.
- Heinrich.
Heinrich.
Oğlan nerede?
Kaybettik.
- Nasıl yani?
- Yolda gelirken vefat
etti.
Onu rayların yanına gömmek
zorunda kaldılar.
Bize iki aylıkla
beraber iki çocuk söz verilmişti.
- Rosa, çocuğu öldüğü
için suçlayamazsın.
- Hayır, ben onun
annesini suçluyorum.
Onları ülkenin diğer
tarafına karnı aç, pis hâlde getirdiği için.
- Kadın kaçaktı,
kaçıyordu.
- Kızın hâlini gördün
mü?
Pislik içinde!
Komünistler hakkında
dedikleri her şey doğruymuş.
Kirli ve aptallar.
İstediğim kadar
yüksek sesle konuşurum.
Gel hadi.
Gelsene!
Neyi var bu kızın?
Majesteleri.
Neye bakıyorsunuz
veletler?
Burası Cennet Sokağı,
yeni evin.
Aşık çocuk!
Maça dönebilir miyiz
artık?
İçeri buyur lütfen.
Alsana.
Alırken ne dememiz
lazım?
Bize dilsiz bir kız
vermişler.
Yukarı çık hadi.
Hangisi?
Şu.
Senindir.
- Hans!
- Geliyorum güzelim.
Gününüz aydın olsun
Majesteleri.
Şu gürültüyü keser
misin?
Ne diyecekmişsin?
- Teşekkür ederim.
- Konuşuyormuş!
Dinle, bundan sonra
bana "anne" diyeceksin tamam mı?
Söyle bakayım.
- Anne.
- Güzel.
Şu herif var ya.
Şuradaki tembel
domuza da "baba" diyeceksin.
Anladın mı?
Baba.
Bu da kim?
Kim o?
Rudy Steiner,
Hubermann hanım.
Ne istiyorsun?
Annem artık bir
kızınızın olduğunu söyledi.
Sana ne bundan?
Onu okula götürmeye
geldim.
İnsanlar neden kendi işine
bakamıyor?
- Merhaba Rudy.
- Merhaba.
Peki kızıma layık
olduğunu nereden çıkardın?
Rudy.
Yakında 12 yaşıma
basacağım.
Liesel, çorbanı iç de
üzerini giyin.
Dışarıda kal seni pis
velet.
Acele et Liesel.
Koşmayı sever misin?
Bahse varım seni
geçerim.
Beni hiç kimse
yarışta geçemedi.
Pek konuşmuyorsun,
değil mi?
Bir kere tükürürsen
"evet", iki kere tükürürsen "hayır" demiş ol.
Anlaşabildiğimize
sevindim.
Annem gelip seni
almamı söylememişti aslında.
Arkadaşa ihtiyacın
vardır dedim.
- Teşekkür ederim.
- Rudy!
- Ne yapıyorsun
bakayım?
- Hiçbir şey baba.
O zaman yürü git
okuluna.
Gelsene.
Sen kimsin?
Hubermann hanımın
yeni kızı.
Sana sormadım Steiner.
Konuşsana kızım.
Liesel Meminger.
Tahtaya gel adını yaz.
Hadi kızım.
Bütün gün
bekleyemeyiz.
Yaz bakalım.
Susun.
Susun!
Yerine geç hemen.
Susun!
Aptal!
Aptal!
Aptal!
Hey, aptal!
Okumayı da mı
biliyorsun?
Hadisene.
Tek bir kelimeyi oku.
Oku hadi aptal.
Onu öldürecek!
Eminim bu ettiğin ilk
kavga değildi.
Franz Deutscher,
Tommy Muller'ın beslenme çantasına işediğinden beri öyle dayak yememişti.
Franz Deutscher pek
akıllı birine benzemiyor.
Okuldaki en aptal
çocuktur.
Ama tıraş oluyor.
Evin yolunu
hatırlıyor musun?
Okuyamıyor olmam beni
aptal yapmaz.
Peki, seni izleyeyim
o zaman.
Bizim futbol takımımıza
katılabilirsin aslında.
Bak, istiyorsan
arkadaşım olmaya çalışmayı bırak çünkü
burada çok kalmayacağım.
- Neden ki?
- Kaçacağım.
İşte bu yüzden.
- Nereye?
Seni ilgilendirmez.
- Kaçacağın zaman
haber ver.
- Neden?
Ben de seninle
gelebileyim diye.
Anlamıyorsun, ben
ciddiyim.
Annemi bulmam lazım.
- Hubermann hanımı mı?
- Hayır şapşal.
Gerçek annemi.
Harika!
Onunla tanışmayı çok
isterim.
- Şimdi ne yapıyorsun?
- Yarışacağız.
Öpücüğüne iddiaya
varım seni yenerim.
- Seni neden öpmek
isteyeyim ki?
- Bilmem.
Ne fark eder?
Kazanacak olan benim
nasıl olsa.
Sokağın sonuna kadar
yarışalım.
Peki ben kazanırsam?
Beni öpmek zorunda
değilsin.
Hiç mi?
Neden umurunda ki?
Buralarda çok kalmayacaksın
nasıl olsa, değil mi?
Domuzkız!
- Hile yaptın.
- Ne olmuş?
- Seni yendim.
- Hayır, yenmedin.
Berabere kaldık.
Ve bu da seni
öpeceğim demek.
Öpücüğün sende kalsın.
Tanrım.
Seni öldürecek.
Kim?
Beni saf sanıyorsan çok yanılıyorsun!
Duydun mu beni?
İyi geceler demeye
geldim.
Bu ne?
Senin mi?
Senin gibi hanım bir
kız neden böyle bir şey okumayı ister ki?
Bunun senin olduğuna
emin misin?
Her zaman benim
değildi.
- Kardeşimindi.
- Anlıyorum.
Kardeşinin adı Pieter Strauss muydu?
Burada ne yazıyor
biliyor musun?
Peki ne yazdığını
bilmek ister misin?
Ben de çok iyi okuma
bilen biri değilimdir.
Birbirimize yardımcı
olacağız.
Tamam mı?
İşe koyulsak iyi olur.
Mezarcı
Kılavuzu.”
Almanların
emekleri için
Kaldırın kırmızı
bayrakları
İstiyoruz bizler
özgürlüğün önünü açmayı
Almanların
emekleri için
İstiyoruz bizler
özgürlüğün önünü açmayı
Yahudilerle ve
Alman olmayanlarla
Kardeşlik bağı
kurmayacağız asla
Çünkü onlar
Almanya halkının
Geleceğini
bozuyorlar
KRİSTAL GECE-STUTTGART, KASIM 1938
Walter.
Dinleyin.
Sadece birinizi
alabileceğimi söyledi.
- Max'i al.
- Olmaz anne.
- Al onu, gidin hadi!
- Sensiz bir yere
gitmiyorum.
Evet, gideceksin.
Babanın hatırı için
gideceksin.
Kahramanlık için
vakit yok Max.
Ya biriniz
geleceksiniz ya hiçbiriniz.
Gel hadi.
Belgelerin kitabın
içinde.
Kusursuz değiller ama
işini görürler.
Git onu bul.
Affet beni.
En nihayetinde Max
Vandenberg'in ruhunu aldığımda hiç
unutamadığı anın bu an olduğunu söylemişti.
Annesini bırakmak.
Hayatta
kalabilmesinin mümkün olduğu o korkunç
rahatlığı hissetmesi.
Jesse Owens dünyadaki
en hızlı adam!
Dikkat edin çocuklar.
Ne yapıyorsun baba?
Bir sefere mahsus
çalışıyorum.
Tabelaları
boyadığınızı sanıyordum, kazıdığınızı değil.
Artık kazıma işleri
canlanıyor Rudy.
Elden ne gelir?
"Muhasebeci.”
Beni
gururlandırıyorsun yavrum.
O çok zeki Rudy.
Evet efendim.
Muhasebe ne demek?
Hiç ihtiyacımız
olmayacak bir şey.”
Size en içten
dileklerimizle cenaze işi kariyerinizde - Başarılar.
- Başarılar dileriz.”
Başardın.
İlk kitabını okudun.
Tebrik ederim.
Bana bir söz ver
Liesel.
Yakında ölürsem beni
adamakıllı yakmalarını sağla.
- Tamam mı?
- Tamam.
6. Bölümü atlamak yok.
- Bir daha okuyabilir
miyiz?
- Yarın okuruz.
- Ama yarın oldu
zaten.
- Şimdi uyu bakalım.
Adı Werner'dı.
Gel bakalım.
Sana bir sürprizim
var.
- Burası çok
karanlıkmış.
- Işıkları açalım o
zaman.
Bu bir sözlük.
Öğrendiğimiz
kelimelerin bazıları.
İstediğin kadar
kelime yazabilirsin.
Senindir.
Sağ ol baba.
Başardı!
Tarih yazdı!
Jesse Owens.
Dünyadaki en hızlı
adam!
Bu da ne böyle?
Aramızda kalmak
istiyorsan oğlunu terbiye et!
Neden?
Neden Jesse Owens?
Neden mi?
Çünkü o, dünyadaki en
hızlı adam.
- Dünyadaki en hızlı
adammış!
- Çocuk delirmiş.
- Canım yandı.
- Kımıldama Rudy.
- Kulağının içini
bile boyamış.
- Barbara.
İyi.
Onunla sen ilgilen.
Oğlum, kendini siyaha
boyayamazsın duydun mu?
Niye ki?
Çünkü siyahi biri
gibi olmak istememelisin.
Niye?
Çünkü ben öyle
diyorum.
Tamam mı?
NİSAN 1939
"Sevgili
anneciğim, bugün Führer'in doğum günü.
Keşke benim doğum
günüm olsaydı.
Belki o zaman
gelip beni görürdün.
Seni hep
özlüyorum.
Bazen seni
sokakta gördüğümü sanıyorum.
Ama gördüğüm kişi
sen olmuyorsun.
Yeni annem tıpkı
fırtına gibi.
Sürekli gürlüyor.
Hans, bayrağı nereye
kaldırdın?
Bayrağı bulmazsak bir
şey ima ettiğimizi sanacaklar.
İyi, tamam, tamam.
Bodruma bakacağım.
Yüce Tanrım.
Liesel, burayı
sevdiğini biliyorum ama bazen dışarıda
da dursan iyi olmaz mı?
- Anneme mektup
yazıyorum.
- Çok güzel.
Sana zahmet onun
dırdırları olmadan da yaşayabileceğimi söyle.
O anneme değil.
Anlıyorum.
Ona ne anlatıyorsun?
Her şeyi.
Seni, annemi ve
Rudy'i.
Benim için yollar
mısın?
- Şey - Beni buraya getiren kadına verebilirsin.
Heinrich hanıma mı?
Evet.
Eminim mektubu
ulaştırmak için elinden geleni yapacaktır.
İşte buldum.
Not: Artık okuma
biliyorum.
- Annesine yazacakta
ne olacak ki?
- Kadın onun annesi
sonuçta.
Cevaplanmayacak bir
mektuba pul için bir ton para vermeye hiç
niyetim yok.
Ne deseydim?
- Hans?
- Alex.
- Dostum.
Gitmeye hazır mısın?
- Elbette hazır.
- Liesel!
- Gel hadi Liesel.
Töreni kaçıracağız.
Tamamdır.
Hadi gidelim.
- Domuzkız.
- Merhaba Rudy.
Bu Ulusal
Toplumcu devrim süresince milletimizin
refahı ne kadar gelişirse gelişsin
manevi açıdan ve aklen kendimizi arındırma konusunda asla kararlılığımızı azaltmamalıyız.
Eğitim, tiyatro,
film, edebiyat, basın.
Bunlar,
milletimizin benzersiz kişiliğini
şekillendirecek olan başlıca konulardır.
Bugün burada bu
yüzden toplandık.
Entelektüel
pislikten kendimizi kurtarmak için.
Almanya'ya son 20
senedir bulaşmış olan hastalığı yok
edeceğiz.
Bizleri köle
etmek için dövülmüş zincirleri tamamen
yok edeceğiz.
Düşmanlarımızla
mücadele edeceğiz ve bu savaşmak anlamına geliyorsa o zaman son zafere kadar Führer'in yanında
olacağız.
Böyle bir savaş,
milletimizi eski günlerine döndürecek
ve düşmanlarımızın sonunu getirecektir.
Plutokratların
komünistlerin ve de Yahudilerin
sonu olacaktır!
Büyük Alman
İmparatorluğu'muza ve sevgili
Führer'imiz, Adolf Hitler'in şerefine.
Yaşasın zafer!
Selam Jesse Owens.
- Yürü git Franz.
- Onu rahat bırak.
Konuşmayı sevdin mi
aptal?
Dinliyor muydun?
- Ne olmuş?
- Annen de
onlardandı, değil mi?
Komünist.
Onlar böyle diyorlar.
- "Onlar"
dediğin kim?
- Sen de aynı
komüniste benziyorsun.
- Ne diyorsun sen?
- Seninle
konuşmuyorum Steiner.
O biliyor ne dediğimi.
Bir kitap yak.
Hadisene, bir kitap
yak.
Yürü hadi.
Gözüm üzerinizde,
ikinizin de.
O neydi öyle?
Hiçbir şey.
Liesel.
Nerelerdeydin?
Kilisede buluşalım
demiştim.
- Özür dilerim baba.
- Gidelim hadi.
- Ne oldu?
- Hiç.
- Hasta mısın?
- Hayır.
Yok bir şeyim.
Neyin var söylesene?
Bu da ne böyle?
- Çaldın mı?
- Özür dilerim baba.
Anneme söyleyecek misin?
Baba?
Seni gören oldu mu?
Bak ne diyeceğim.
Bu bizim sırrımız
olsun.
Diğer kitap gibi
okuruz.
- Bodrumda.
- Sağ ol baba.
Tamam o zaman.
Annen merak etmeden
önce dönsek iyi olur.
Bunun olmasını
istemeyiz.
Liesel, hadi.
Neyin var?
Liesel?
Annem geri
dönmeyecek, değil mi?
Komünist mi o?
- Bunu sana kim
söyledi?
- Öyle mi?
Onu Führer mi aldı?
- O zaman Führer'den
nefret ediyorum!
- Hayır!
Bunu söyleyemezsin.
Bunu asla söyleme.
Anladın mı?
Yürü hadi.”
Görünmez Adam Yazan H.
G. Wells.”
Kulağa hoş geliyor.”
Bölüm Bir: Tuhaf Adamın Gelişi.
Yabancı geldiğinde
aylardan Şub " Şubat.
Aferin.
Bu da kim?
Baba, kim o?
- Hans Hubermann?
- Evet.
Hâlâ akordiyon
çalıyor musunuz?
Çabuk geç içeri!
- Baba!
- Liesel, odana git!
Ne oluyor?
Max.
Hayır, hayır.
Yardım et.
Onu yukarı
çıkaracağız.
Liesel, her şey
yolunda.
Yat bakalım.
Ona biraz çorba
ısıtayım.
O kim baba?
Sana çok önemli bir
şey söyleyeceğim Liesel.
Dinlemelisin.
Bu akordiyon benim
değil.
O akordiyonun sahibi bu
çocuğun babası olur.
- Çaldın mı?
- Hayır.
Ona göz kulak
oluyordum.
Babası öldü mü?
Evet.
Yıllar önce.
Sen daha doğmadan
önce.
Onun öldüğünü gördüm savaşta öldü.
- Sen savaşa mı
katılmıştın?
- Evet.
Bu çocuğun babası
canını benim için verdi.
Ailesine söz verdim elimden gelirse onlara yardım edeceğime dair.
Söz verdim.
Şimdi de senin bana
söz vermeni istiyorum.
Misafirimiz hakkında
kimseye hiçbir şey söylemeyeceğine dair
bana söz vermeni istiyorum.
Hiç kimseye.
Kimseciklere
söylemeyeceksin.
Rudy'e bile.
Çok ciddiyim Liesel.
Kimseciklere
söylemeyeceksin.
Anladın mı?
Evet.
İnsan verdiği söz
kadar değerlidir Liesel.
Söz veriyor musun?
Evet baba.
Söz veriyorum.
- Onunla konuştun mu?
- Evet.
- Kimseye söylememeli.
- Farkında.
- Ona güvenebilir
miyiz?
- O bizim evladımız.
- O daha çocuk!
- Rosa.
Başka seçeneğimiz yok.
Çocuğun durumu
perişan.
Muhtemelen yemeğin tadını
bile unutmuştur.
Ona ne vereceğiz?
Kendi karnımızı zor
doyuruyoruz!
- Çaresine bakacağız.
- Çaresine bakacakmışız.
Bu günün bir gün
gelebileceğini her zaman biliyorduk.
Onu yarın polise
verebiliriz.
Yetkililer anlayış
gösterecektir.
Gecenin köründe
geldiğini şaşkınlıktan Rosa.
- Biliyorum.
- Bize sığındı.
- Her şeyi onun
ailesine borçluyum.
- Biliyorum.
O zaman konu
kapanmıştır.
Mümkün olduğunca
normal devam etmeye çalışacağız.
Merhaba.
Merhaba.
Rüyanda ne gördün?
Annemi.
Bu kitap senin mi?
Evet.
Yok aslında Her zaman benim değildi.
- Çaldın mı?
- Hayır.
- Görebilir miyim?
- Çocuklara Çocuklara göre değil.
Günaydın Max.
- Liesel'le tanıştın
mı?
- Liesel.
Merak etme.
İyi bir kızdır.
Tek kelime etme.
Aferin Domuzkız.
- Acelen ne?
- Eve gitmeliyim.
Yarışalım!
İçeri girmeliyim.
Ne bekliyorsun?
İzin vermemi mi?
- Hayır, sadece söylüyorum.
- Tamam.
Görüşürüz Domuzkız.
Nerede kaldın?
Geciktin.
Hemen geldim.
Kimseye bir şey
demedin, değil mi?
- Hayır anne.
- Rosa.
Liesel!
Çocuk uyuyor.
En azından biri yemeklerimin
değerini biliyor.
Üzgünüm.
Çok üzgünüm.
İyileşecek mi?
Elbette.
- Çok meraklı bir
kızsın.
- Niyetim Dert değil.
Konusu ne?
Hitler.
Hitler'den mi
saklanıyorsun?
Evet.
Komünist misin?
Yahudi'yim.
- Anneni elinden mi
aldı?
- Almıştır muhtemelen.
Merak etme.
Geldiğimde ben de
çok ağlamıştım.
Çorbanın tadı
berbat, değil mi?
Buna
inanmayabilirsin ama kustuğum en güzel
şey oydu.
Liesel!
Sana bir görev
vereceğim.
Parayı saymayı unutma.
Parayı tam getir
yoksa hiç dönmeye zahmet etme.
Belediye başkanının
evi.
Emin misin?
Buna benzeyen başka
ev görüyor musun?
Führer'le bir kere
yemek yemişlerdi.
Çamaşır.
İçeri gel.
Girsene.
Bekle.
Teşekkürler.
Kitapları seviyor
musun?
Gel hadi.”
Hayal Ulağı."
Rudy.
- Gitmeliyim.
- Öyle mi?
İstediğin zaman
gelebilirsin.
Kitap burada olacak.
Peki Hermann hanım.
Bana Ilsa de.
Ben sana ne diye
sesleneyim?
Liesel.
Çok cesur bir kızsın
Liesel.
Geri gel Domuzkız!
Yakalasana!
Aptal!
Duydun mu?
İngiltere bize savaş
açmış!
İngiltere'yle
savaşıyoruz!
Savaştayız!
İngiltere savaş açmış!
Her zaman aynıydı.
Savaşın heyecanı ve
telaşı.
Seneler boyu
düşmanlarına koştuğunu sanan bir sürü
gençle tanıştım.
Ama aslında bana
koşuyorlardı.
Evet!
Harika.
Teşekkürler.
Teşekkür ederim.
Bir dahaki sefere
önüne bakmalısın.
Defol git Franz.
Ne oldu Jesse Owens?
Siyah olmayı
seviyordun hani?
Johann kim?
Okumayı severdi.
Ve çok cesurdu.
Tıpkı senin gibi.
Bunların hepsi onun.
Bildiği her şeyi buradan öğrendi.
Hepsi yerinde.
Cesedini hiç
bulamadılar.
Bana cesedini
gösterselerdi onlara inanabilirdim.
Ama bir anne
vazgeçer mi hiç?
Bir anne
çocuğundan asla vazgeçmez.
Gitmeliyim.
Tamam.
Sence annem gerçekten
beni seviyor mudur?
Seviyordur tabii.
Her anne çocuğunu
sever.
Hitler'in annesi bile.
Annesi, Hitler'e
mektup yazıyor mudur sence?
Sevgili Führer.
Baban eve gelene
kadar bekle.
Sevgilerle, annen.
Sevgili Führer,
pisliğini temizle!
Sevgili Führer,
saçını kim kesti?
O üstündekiyle
dışarıya çıkmayacaksın, değil mi?
- Dudağının
üstündeki şey de ne?
- Bana sesini
yükseltme!
Bağırdığın zaman
tükürmeyi kes!
Hans.
Çocukta yatak yarası
çıkmaya başladı.
O zaman ayağa kalkıp hareket
etmesi lazım.
Etrafta öylece
dolanamaz.
- Neden ki?
- Çünkü insanlar
görecektir.
Sonsuza dek öyle
yatamaz.
Başka bir yere
gitmesi lazım.
Neden?
Dili de pabuç kadar!
Çünkü ben öyle
diyorum.
- Rosa.
- Peki ne öneriyorsun?
Öneriymiş.
Laflara bak laflara!
Onu aşağıya
yerleştirmemizi öneriyorum.
Pek iyi bir yer
değil, farkındayız.
Özür dilerim.
Rica ediyorum özür
dilemeyin.
Hepinizi büyük
tehlikeye attım zaten.
Burası hak ettiğimden
daha iyi.
Burada Liesel'ın
derslerini yapıyoruz, bu bir sözlük.
Elimden geldiğince rahat
yapmaya çalıştım.
Kusura bakma, yatak
yok.
Birisi görürse
olacakları biliyorsun.
İstediğiniz zaman derslerinizi
yapabilirsiniz.
Girmeden kapıyı çalın
mutlaka.
Sadece alt kata
yerleştim, bir yere gittiğim yok.
Söz veriyorum.
Hiç bana öyle bakma.”
Denizanası.”
"Denizanası.”
Denizanası.
Söylesene bu
kelimeleri nereden öğreniyorsun?
Bu bir sır.
Ben kime söyleyeceğim
ki?
Belediye başkanının
karısından.
Kitaplarını okumama
izin veriyor.
Kelimeleri
ezberliyorum.
”Hafıza, ruhun katibidir.”
Bunu kim söylemiş
biliyor musun?
Aristoteles diye
bir adam.
Bana bir iyilik yapar
mısın?
Bana günü anlatır
mısın?
Dışarısı nasıl?
- Bulutlu.
- Hayır, hayır.
Kendi kelimelerinle
anlat.
Gözlerin
konuşabilseydi ne derlerdi?
- Soluk bir gün.
- Soluk.
Güzel, devam et.
Her şey bir bulutun
ardında sıkışmış kalmış.
Ve güneş güneşe benzemiyor.
- Neye benziyor?
Gümüş bir istiridyeye.
Teşekkür ederim.
Onu gördüm.
Dikkat!
Düşman Dinliyor!
Biz bir Yahudi'yi
saklıyoruz.
- Johann?
- Hayır.
Benim, Liesel.
Bu da ne demek oluyor?
Peki sebebini
söylemedi mi?
Anlamıyorum.
Gömleklerini hep aynı
şekilde ütülemişimdir.
- Belki de artık
paraları yetişmiyordur.
- Onların mı?
Asıl bizim paramız
yetişmiyor.
Bir müşteriyi daha
kaybettik.
Besleyecek dört boğaz
var.
Pekâlâ.
Günde artık iki öğün
yiyeceğiz, üç değil.
Bu kadar.
Gel bakayım.
Sana bir takım elbise
yaptım.
14. yaş gününde
giymeni istiyorum.
O zamana dönmüş
olacaksın baba.
Değil mi?
ARALIK 1941 Hans!
Rica ediyorum,
yalvarıyorum Rosa beş dakika çeneni
kapalı tutabilir misin?
Sana bir şey getirdim.
- Bugünün gazetesi mi?
- Evet.
Franz Deutscher'den
bir hediye.
O çocuk ne kadar
cömert olduğunun farkında değil.”
Hitler, Moskova'yı almak için hazır.”
Dünya delirmiş.
Ama savaşı biz
kazanmıyor muyuz?
Max?
Hava durumum nerede
bakayım?
Sürprizlerle dolusun.
Bir fikrim var.
Ne yapıyorsunuz siz?
Yürü, yürü, yürü.
Max.
Benim karım bitti!
Hakla onu Max!
Siz veletler ne
yapıyorsunuz burada?
Rosa!
Cenk meydanında deli
bir kadın var!
Hayır, olamaz!
Silahsızım!
Bu şimdiye kadar
yaptığım en aptalca şeydi.
Ve bak ne kadar
mutlusun!
- Eridiği zaman ne
yapacağız?
- Sileceksin Domuzkız.
Erimez, burası buz
gibi.
Her gece nasıl
dayanıyorsun hiç bilmiyorum.
- Lütfen beni
düşünmeyin.
- Saçmalama, hepimiz
seni düşünüyoruz.
Bu en iyi Noel.
Bu benim ilk Noellim.
Artık neleri
kaçırdığını öğrenmiş oldun.
Bu gecelik bu kadar
yeter.
- Hayır baba, lütfen.
- Babanı dinle.
- Biraz daha
kalabilirsin.
- Bu kıza çok yumuşak
davranıyorsun.
Sana bir Noel
hediyesi yaptım.
Elimde sadece bu
vardı.
- Ama - Açsana.
Liesel'e Max'ten.
Ne yazıyor?
"Yaz.”
Benim dinimde her canlının, her yaprağın, her kuşun hayatın gizli bir kelimesi içinde olduğu
için yaşadığını öğreniriz.
Bizim ve bir parça
çamurun arasındaki tek fark bu.
Bir kelime.
Kelimeler hayat
demektir Liesel.
O boş sayfalar sen doldur diye varlar.
Tanrım!
- Ölecek mi?
- Kapa çeneni!
Bu evde böyle şeyler
konuşulmayacak.
Anladın mı?
İki seneden fazla o
ölsün diye açlık çekmedik biz.
- Benim suçum.
- Neden ki?
Kardan adam yapmak
benim fikrimdi.
Neden yaptık ki?
Mecburduk çünkü.
Bir yere
gitmeyeceğim demiştin Max.
Söz vermiştin.
Görünmez Adam.
Yazan: H.G. Wells.
Yabancı, Şubat'ın
başında gelmişti.
Bir kış günüydü.
Keskin rüzgar ve
şiddetli kar vardı.
Son kar yağışı Ve başka kimse o ölene kadar onu tanımayacaktı.
Son.
Max?
Bölüm Bir.
Ilsa?
Sokaktan
geçtiğinde gözler sanki onun içini
görüyor, suçluluğunu gösteriyordu.
Ama işler
kontrolünden çıkmıştı.
Kendini
tutamadı ve kaderine doğru hızlıca
sürükleniyordu.
Yer tozluydu Elbiselerin ona daha yakın olduğu hissi Ve birden bütün bunların bir hiç için
olduğunu fark etti.
- Bir şey mi
kaybettin?
- Rudy!
- Ne yapıyorsun?
- Göreceğin üzere
seni izliyorum.
Ver şunu bana!
Dur tahmin edeyim.
Kapının yerini
unuttun.
Hakkını vermeliyim
Domuzkız, cesaretlisin.
- Belediye başkanından
çalıyorsun.
- Bağırma!
Çalmıyorum, ödünç
alıyorum.
Her ne "ödünç
alıyorsan" keşke beni de dahil etseydin.
- Sandığın gibi değil.
- Ne o zaman?
- Kitap ödünç
alıyorum, bu kadar.
- Kitap mı?
Deli misin sen?
Biz burada açlıktan
ölüyoruz, sen gidip kitap mı çalıyorsun?
Şu kelimeyi
kullanmayı bırak.
Peki ya yiyecek?
Mutfağa bakmak
aklından geçti mi hiç?
Hayır.
Bana anlatsaydın bunu
daha iyi planlardık.
Üzgünüm, yapamazdım.
Bir en iyi arkadaşa
göre çok sır saklıyorsun.
Bu ne demek şimdi?
Max kim?
Kim dedim?
Liesel!
Neler olduğunu anlat!
Söylesene Domuzkız,
kim o?
- Sevgilin mi?
- Ne?
- Böyle mi
düşünüyorsun?
- Neyin o zaman?
Söylesene, kim o?
- Söyleyemem.
- Neden?
- Bu bir sır.
- Bana güvenmiyor
musun?
Ondan değil Rudy,
söyleyemem.
Sana Sana söylersem gitmem gerekir.
Babamın gitmesi
gerekir.
Ve ona neler
olacağını Tanrı bilir.
O mu?
Birini mi saklıyorsun?
Birini saklıyorsun,
öyle değil mi?
Liesel!
Bir kere tükürürsen
"evet", iki kere tükürürsen "hayır" demiş ol.
Biliyordum.
Kimsenin bilmemesi
lazım Rudy.
- Çok ciddiyim.
- Bana güvenebilirsin.
Merak etme.
Kimseye söylemem.
Kimseye ne demezsin?
Merhaba Steiner.
Merhaba aptal.
Arkanda ne var
bakalım?
Ver şunu.
- Onu rahat bırak!
- Ver dedim!
Ver şunu bana!
- Neydi o?
Neydi?
- Seni ilgilendirmez
Deutscher.
Bırak onu!
Bittin sen Steiner.
- Seni ihbar edeceğim.
- Neden?
Günlüğüm olduğu için
mi?
Bir şeyler
karıştırdığını biliyorum.
Hadi!
Hadi!
Ne yapıyorsun?
Nerede olduğunu
biliyorum.
Gördüm.
Su buz gibi Rudy, orada
öleceksin.
Rudy!
Rudy?
Rudy!
Rudy?
Rudy, ben yüzme
bilmiyorum.
Rudy!
Lütfen!
Aldım!
Rudy!
Şey sandım Boş ver.
Şimdi güveniyor musun
bana?
Evet.
- Bir öpücüğe ne
dersin o zaman?
- Yürü hadi,
donacaksın.
İyi geceler Kitap
Hırsızı.
İyi geceler balık.
Rudy'e söyledim.
- Pas at!
- Beni gör, pas at!
Bakın!
Ne yapıyorlar?
Bodrumları arıyorlar.
Geçen gece kuzenimin
bodrumunu aramışlardı.
Niye?
Oynayalım mı artık?
Hadi!
Hadi!
Pas at!
Deli misin sen?
- İçeri gitmem lazım.
- Aman ne güzel!
- Yaralandı.
- Daha önce de
yaralanmıştı ama gitmemişti.
Yok bir şeyim.
- Hadi bakalım!
- Koş hadi!
- Anne!
- Neden bağırıyorsun?
- Geliyorlar.
- Kim?
Bodrumları arıyorlar.
Hans, çabuk gel!
- Ne oldu?
- Birileri geliyor.
Bodrumları
arıyorlarmış.
Onu saklamalıyız.
Onu yukarı getir,
yatağın altına.
Max?
Max!
Hadi, hadi!
Orduya katılınca size
silah veriyorlar mı?
Anne!
Tanrım!
Hans, bırak orada.
Wolfy, bu ne güzel
sürpriz!
Nasılsın?
Hans'ı mı arıyorsun?
Hans!
Hayır, hayır.
Sadece insanların
bodrumları arıyoruz.
Liesel, Edel beye bir
bardak su getirir misin?
Hiç gerek yok.
İşim kısa sürecek
zaten.
Yarasını sarmalısın.
Tanrım Liesel!
Evet.
Sana zahmet bana ecza kutusunu getirir misin?
Hemen şu şeyin Giriş nerede?
- Ne?
- Bodrumun kapısı.
Wolfa.
Geleceğini duydum.
Ben de etrafı
topluyordum.
Kimden duydun?
- Bizim çamaşırları
kim topluyordu?
- Schneider hanım.
Schneider hanım, evet.
Kendisi bahsetmişti.
Gelsene.
- Işık var mı burada?
- Evet, var tabii.
Bunların çoğunu
atmalıyım muhtemelen.
Bazılarının
bodrumlarında bulduklarımıza inanamazsın.
Ben hiç şaşırmazdım.
Liesel hep burada
oyun oynar.
Sürekli git açık
havada oyna deyip duruyorum.
Mesele nedir?
Bu ne?
Fırçam.
Onlara daha iyi
bakmalısın.
Liesel lafımı hiç
dinlemez.
Hâlâ çalışmıyor musun
Hans?
Pek çalışmıyorum.
Sözümü dinleyip partiye
katılmalıydın.
O zaman karın senin
karnını doyurmak için insanların donunu
yıkayıp belini kırmak zorunda kalmazdı.
Doğru mudur Rosa?
Evet.
Neyin var senin?
Buna dırdır etme
fırsatını hiç kaçırdığını duymamıştım.
Evet.
Eğer bu tembel domuz kıçını
kaldırıp yardım etseydi belki o zaman
dırdır edecek gücüm kalırdı.
- Onunla nasıl
yaşayabiliyorsun hiç bilmiyorum.
- Ben de öyle.
Katılmak için hiçbir
zaman geç değil Hans.
Bodrumumuz nasıl peki?
Hiç işe yaramaz.
Tavan çok düşük.
Ne için?
Hava saldırısı
sığınağı için.
Her sokakta bir tane
olması lazım.
- Daha dikkatli
olmalısın.
- Peki Edel bey.
Hans.
Ya ölürse?
Onu orada bırakamayız.
Kokusu bizi ele
verecektir.
Korkuyorum Hans.
Bak, eğer böyle bir
şey olursa Ölürse bir çaresine bakarız.
Daha ölmedi.
Tamam mı?
- Hubermann hanım?
- Liesel'le konuşmam
lazım.
Elbette.
Liesel?
- Onu ne yaptın
bakayım küçük hırsız?
- Neyi anne?
Bana bilmiyormuş
ayaklarına yatma.
Sana kaç kere ona dokunma
dedim ama dinlemedin.
Çalışmaya devam.
- Üzgünüm.
- Ne oldu anne?
Konu Max, değil mi?
Bunun sana ait
olduğunu söyledi.
Kim dedi?
O uyandı.
Yaşayacak!
Anne!
Dikkat et.
Canını yaktıysam özür
dilerim.
Sana söylemek için aklıma
başka bir yol gelmedi.
- Çok aptalım,
biliyorum.
- Hayır, değilsin
anne.
Teşekkür ederim.
Şu gülücüğü yüzünden
silsen iyi olur.
Şimdi dersine gir ve ben bir cadıymışım gibi davran, tamam mı?
Tamam.
Ama şunu bil Seni Git
hadi.
O gülücüğü silmede
yardıma ihtiyacın mı var mı?
Seni bir daha öyle
bir şey yaparken yakalarsam yemin ederim
seni ayağından asarım.
Duydun mu beni
Domuzkız?
Anladın mı?
Max!
Max!
Yaşayacağını
biliyordum.
O kadar okudun ki bir
rahat vermedin.
- Beni duydun mu?
- Elbette.
Teşekkür ederim.
Söyle bakalım.
Rudy nasıl?
Bilmiyorum.
Rudy tam bir baş
belası.
Nefret ettiğin
çocuktan daha beteri hoşlandığın çocuktur, değil mi?
Liesel, hava
saldırısı!
- Git hadi.
- Sen ne olacaksın?
Ben buradayım, bana
bir şey olmaz.
Burası bodrum
sonuçta, değil mi?
- Duydun mu beni
Domuzkız?
- Evet anne.
10 bin kişi korkuyla
saklanıp titrerken bir Yahudi, Tanrı'ya
gözlerini bayram ettiren yıldızlar için şükretti.
Elimde sadece bu var,
kusura bakma.
Kocamın eve döneceği
güne saklıyordum ama malum Çok
teşekkürler.
- Adam Yahudi'ymiş.
- Doğum belgesini
bulmuşlar.
Soyadı
"Lehman", "Lehmann" değil.
Lütfen!
Oğlum orduda!
En ön saflarda
savaşıyor!
- Lütfen!
- Geç arabaya!
Lütfen!
Beni tanıyorsunuz.
Lütfen.
Beni tanıyorsunuz.
Lütfen!
Ben Almanım!
Rica ediyorum.
Bu adamı ne zamandır
tanırım.
Hepimiz tanıyoruz.
İyi bir insandır.
Adın ne senin?
Hans Hubermann.
- Lütfen!
O iyi bir insandır.
- Geri çekil!
Baba!
Baba!
Liesel!
Rudy!
Rudy.
- Kımıldama.
- Aklımdan ne
geçiyordu ki?
Adımı aldı!
İsa aşkına, ne yaptım
ben?
Bizi mahvettim!
Mahvettim!
Üzgünüm Rosa.
Çok üzgünüm.
Anlamıyorum.
Ne yanlış yaptı ki?
İnsanlara,
insanlığını hatırlattı.
Özür dilese olmaz mı?
Kimden?
Hitler'den mi?
- Onu götürürler mi?
- Bilmiyorum.
Ama gelip beni burada bulurlarsa hepinizi götürürler.
Olmaz Max.
Mecburum Liesel.
Üzgünüm.
- Ama söz vermiştin.
- Bu senin iyiliğin
için.
Ailen için.
Ama benim ailem sensin.
Beni hayatta tuttun
Liesel.
Bunu sakın unutma.
- Birini daha
kaybedemem.
- Beni kaybettiğin
falan yok Liesel.
Beni her zaman
kelimelerinin içinde bulabileceksin.
Ben orada yaşıyor
olacağım.
Max.
Lütfen.
Teşekkür ederim.
Şunu da al.
İki battaniye bir
çift de çorap koydum.
- Ve sakladığım bir
parça peynir.
- Rosa.
Senindir.
- Gel hadi.
Liesel?
- Bırak gitsin.
Hans?
Ceketimi alayım.
Steiner bey siz
misiniz?
Ne?
Oğlunuz Rudy hakkında
konuşmaya geldim.
Rudy Steiner.
Kendileri yan komşumuz
olurlar.
Ondan ne istiyorsunuz?
Seçkin eğitim için
seçilmiş.
Yazın başlayacak.
Çok üzüldüm Barbra.
Hans Hubermann?
"Askere
çağrılmak" ne demek?
Ne kadar büyümüşsün
böyle.
Hiç fark etmemiştim.
- Seni özleyeceğim.
- Herkes gidiyor.
- Rudy bile.
- Rudy'e bir şey
olmayacak.
- Annene de göz kulak
ol tamam mı?
Göründüğü kadar güçlü
değildir.
- Biliyorum Aferin
sana.
Baba.
Eve dön.
Nasıl olmuşum?
Ayakkabıların seni
ele veriyor.
Yüzün de öyle.
- Geliyor musun?
- Nereye gidiyorsun
ki?
Belli olmuyor mu?
Kaçıyorum.
- Bunu iyice düşündün
mü?
- Evet.
Ölmek istemiyorum.
İşte, düşünmüş oldum.
- Rudy, nerede
kalacaksın?
- Ben mi?
Hani beraber
kaçacaktık?
Bu kadar ciddi
olduğunu düşünmemiştim.
Bunu ne sanmıştın?
Öğle yemeği mi?
Futbol topun dışında başka
bir şey var mı içinde?
Babamı özledim.
Öldü mü kaldı mı onu
bile bilmiyorum.
Hazır değilim.
Ölmeden önce büyümek
istiyorum.
Kardeşim de istemişti.
Üzgünüm.
- Bunu ben istemedim.
- Kim ister ki?
- Hitler'den nefret
ediyorum.
- Ben de.
Hitler'den nefret
ediyorum!
- Hitler'den nefret
ediyorum!
- Hitler'den nefret
ediyorum!
- Hitler'den nefret
ediyorum!
- Hitler maymunun
teki!
Beter ol Hitler!
Elimde avucumda bir
sen kaldın Rudy.
Hadi eve gidelim.
Bombalar artık daha yoğun
geliyordu.
KASIM 1942
Kimsenin Führer'e
benim kadar sadık hizmet edemediğini söylesem
yanlış olmaz herhalde.
Bir zamanlar hayalet
bir çocuk varmış.
İnsanları korkutmasın
diye gölgelerde yaşarmış hep.
- Bu da neydi?
- Kim konuşuyor.
- Ne yapıyorsun?
- Hikâye anlatıyorum.
- Neden?
- Kimin çocuğu?
- Hikâye anlatıyor.
- Bağır biraz!
Baştan başla.
Bir zamanlar
hayalet bir çocuk varmış.
İnsanları
korkutmasın diye gölgelerde yaşarmış
hep.
İşi hâlâ yaşayan
kız kardeşini beklemekmiş.
Ama kız
karanlıktan korkmuyormuş çünkü
biliyormuş kardeşinin gölgelerde olduğunu.
Devam et.
Geceleyin karanlık
kızın odasına çöktüğünde kardeşine günü
anlatırmış.
Kız ona güneşin
tenini nasıl ısıttığını ve havanın
ciğerlerini nasıl doldurduğunu ve karın
dilinde nasıl bir his bıraktığını hatırlatırmış.
Ve bunlar
kıza hâlâ yaşadığını hatırlatırmış.
Beyler.
Nasılız bakalım?
Şuna baksana.
Artık dedeleri askere
alıyorlar.
Baksana ihtiyar.
Dişlerin takma mı yoksa
gerçek mi ihtiyar?
Beraber ormanda
oturmuş güneşin doğuşunu izlemişler.
Ve kardeşi tekrar
gölgelerde kaybolduğunda son kez
"elveda" diye bağırmış.
Ah, Liesel.
Max?
Max?
Max!
Max!
Domuzkız!
- Ne yapıyorsun?
- Max!
- Liesel!
- Max?
- Max'i tanıyor
musunuz?
- Liesel!
Max'i tanıyor musunuz?
Max?
Max'i tanıyor musunuz?
Yürü git buradan
aptal kız!
Liesel!
Seni unutmayacağım.
Seni unutmayacağım.
Seni unutmayacağım.
Seni unutmayacağım
Max.
Liesel!
- Defolun!
- Liesel!
Babana çok
benziyorsun biliyor musun?
Ne olmuş benziyorsam?
Hiç.
- Top oynayalım mı
Domuzkız?
- Hayır, bugün olmaz.
- O zaman gidip bir
şeyler çalalım.
- Ben çalmıyorum,
ödünç alıyorum.
O zaman gidip Franz
Deutscher'in bisikletini ödünç alıp buradan gidelim.
Kitap okuyorum
görmüyor musun?
Bana hâlâ kızgın
mısın?
Ne için?
Seni kurtardığım için.
Hayır Rudy.
Sen çok cesursun.
Baba!
Döndün!
Ne oldu kızım?
Kızım.
Kızım.
Seni akordiyon
çalarken dinlemek çok güzel.
Kulaklarım tam
duymuyor.
Ben yatıyorum.
Siz de geç saatlere
kadar oturmayın.
Annen bana yaptığın
şeyi anlattı.
Yapmamam gerekirdi.
Mecburdun belki de.
Max hiç aklımdan
çıkmıyor.
Nerededir acaba diye
merak ediyorum.
Ben de.
Her şey ne uğrunaydı
bilmiyorum.
Max'in başından geçen
her şey.
Bizim yaptığımız her
şey.
İnsanlık yapıyorduk
sadece.
İnsanlar böyle
yaparlar.
Liesel.
Çok büyümüşsün.
Tek öğrendiğim
şey, hayatın bir vaatte bulunmadığı.
O yüzden başlasam
iyi olur.
Her zaman
görmezden gelmeye çalıştım.
Ama bütün
bunların trenle biraz karla ve de kardeşimle başladığını biliyorum.
Arabanın dışında
dünya bir kar küresinin içine atılmış gibiydi.
Ve Cennet Sokağı
denen bir yerde akordiyon kalpli bir
adam ve gök gürültüsünün ardına saklanmış bir kadın yeni kızlarını bekliyorlardı.
Merdivenlerimizin
altında kanatsız, sessiz bir baykuş gibi yaşadı.
Ta ki güneş onun
yüzünü unutuncaya kadar.
Kitap, tıpkı
sarışın bir çocuğun bir kaya balığının
peşinden koşması gibi gölde süzülüp gidiyordu.
YAZ Gözlerimin açılmasını sağlayan Max'e.
İyi geceler Majesteleri.
Her zaman bir
orak ve pelerinli hâlimi sevmişimdir.
Karanlık ve
korkunç.
Ne yazık ki ben
daha çok sıradan ve bayağı biriyim.
Kimse
"Cennet" isimli bir sokağı yok etmek istemedi.
Haritada yanlış
okunmuştu.
O gece alarmlar
duyulmadı.
Önce Rudy'nin
kardeşleriydi.
Onların masumane
rüyalarını gördüm.
Sonra da annesini
öptüm.
Ve Franz
Deutscher'ın kalbinden adiliği söktüm aldım.
Rosa'yı horlarken
yakaladım.
Bana
"domuz" dediğini duyduğuma yemin edebilirim.
Sonra o kocaman
kalbinden geçenleri daha fazla paylaşmadığı için yaşadığı pişmanlıkları hissettim.
Hans'e gelince,
onun ruhu bir çocuğunkinden daha saftı.
Akordiyonundan
son bir nağme duyma istediğini hissettim.
Ve son
düşüncesini duydum.
"Liesel.”
Buraya gelin!
İtin.
Elini uzat.
Anne?
Baba?
Baba?
Baba.
Rudy?
Domuzkız.
Liesel.
- Sana söylemem lazım.
- Konuşma.
Söylemem lazım.
Ben seni sev Rudy?
Rudy, hayır!
Rudy, uyan!
Rudy, hayır!
Uyan Rudy!
Rudy, uyan!
Rudy, öp beni!
Rudy, ruhu az önce kollarıma
düştü.
Benim işimde her
zaman insanların en iyi yanını ve en
kötü yanını bulurum.
Çirkinliklerini ve güzelliklerini
görürüm.
Ve aynı şeyin nasıl
ikisi de olduğunu merak ederim.
Liesel!
İKİ YIL SONRA
Amerikan Askerlerinin Almanya İşgali 1945 Max!
Bir sürü harika şey gördüm.
Dünyadaki bütün korkunç
afetlerde oradaydım.
Ve en zalimler için
çalıştım.
Ve en büyük
mucizelere tanık oldum.
Ancak daha önce de
söylediğim gibi: Hiç kimse sonsuza dek
yaşayamaz.
Sonunda Liesel'ı
almaya geldiğimde 90 yılını bilgece yaşadığını bilip bundan bencilce keyif duydum.
O zamana dek
hikâyeleri pek çok ruha dokunmuştu.
Bazılarını geçmişte
tanımıştım.
Max'in dostluğu
neredeyse Liesel'ınki kadar uzun sürmüştü.
Neredeyse.
Son düşüncelerinde onun hayatıyla birleşen bir sürü hayatları
gördü.
Üç çocuğunu,
torununu.
Kocasını.
Bunların arasında
tıpkı bir fener gibi yanan Hans ve
Rosa, kardeşi ve saçı sonsuza dek limon
sarısı kalacak olan çocuk vardı.
Kitap Hırsızı'na
yaşamanın nasıl bir şey olduğunu bana merak
ettiren birkaç ruhtan olduğunu söylemek istedim.
Ama en sonunda
artık kelimeler yoktu.
Sadece huzur
vardı.
Gerçekten
bildiğim tek gerçek insanların benim
lanetim olduğudur.
« Prev Post
Next Post »