Print Friendly and PDF

Translate

Gece Hayvanları (2016) Nocturnal Animals

|

 


116 dk

Yönetmen:Tom Ford

Senaryo:Tom Ford, Austin Wright

Ülke:ABD

Tür:Dram, Gerilim

Vizyon Tarihi:09 Aralık 2016 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Abel Korzeniowski

Nam-ı Diğer:Tony and Susan

Oyuncular

Amy Adams

Jake Gyllenhaal

Michael Shannon

Aaron Taylor-Johnson

Isla Fisher

Özet

Film bir kadının geçmişinde gizlenmiş halde yer alan karanlık noktalarını bir bir açığa çıkarması ile kendisini ölüme doğru sürüklerken peşine bir erkeği katması ile ilginçleşen sahneleri izleyeceğiz. Bir sanat galerisine sahip olan eski kocasının romanında yer alan gizemli tehditler ve sembolik işaretleri bir intikam masalına benzetme yorumu şiddetli bir gerilim tutuşmasına sebebiyet olacaktır.

Altyazı

Bu arada canım, bu kadar dekolteye o adamın daha çok pompalaması gerekirdi.

Yanlış hatırlamıyorsam, orgazm olduğunda iki damla boşaldığını söyleyen sendin.

  Benim için ayrılık sebebi bu canım.

- Gerçekten de iki damlaydı.

  - Anlaşmaya başladık işte.

  Aman ne öğretici.

  Bayan Morrow, size bir paket gelmiş.

  Sabah posta kutusunda gördüm.

  Bu hafta sonu kim kalsın istersiniz acaba?

  Hafta sonu herkese izin verelim en iyisi.

  - Emin misiniz?

  - Evet, yazlığa gidebiliriz.

  Gitmesek bile hafta sonu yalnız kalmak iyi olacaktır.

  - Ben herkese söyleyeyim.

  - Teşekkür ederim.

  Lanet olsun.

  - Christopher - Buyurun?

  - Zahmet olmazsa şunu açabilir misin?

  - Kağıt parmağımı kesti de.

  - Tabii ki de.

  - Teşekkür ederim.

  Kağıt elimi kesiverdi.

  - Bir not var.

  - Okuyabilirsin.

Sevgili Susan, baharda yayınlanacak bir roman yazdım.

Birlikteyken yazdıklarımdan farklı bir tür.

  Devam et.

Ayrılışımız, içten yazmam için gereken ilhamı verdi bana.

İlk senin okumanı istediğim için bir baskısını gönderiyorum.

İşler için Çarşamba'ya kadar LA'de olacağım.

  Bunca zaman sonra seni görmek iyi olur.

Telefon numaram ve e-postam altta yazıyor.

  Edward.

  Sağ ol.

  - Günaydın.

  - Günaydın.

  - O nedir?

  - Edward'ın bana gönderdiği bir baskı.

  - Roman yazmış.

  - Hangi Edward?

  İlk eşim olan Edward.

  Hatırladın mı?

  Roman yazabildiğini bilmiyordum.

  Biliyordun.

  Biz birlikteyken bir roman yazıyordu.

  Hatırlamak istemiyorsun sadece.

  - 20 yıldır görüştünüz mü hiç?

  - 19.

  Hayır.

  Birkaç yıl önce görüşmeye çalıştım   ama telefonu suratıma kapattı.

  Dallas'ta bir lisede İngilizce öğretmenliği yapıyor galiba.

  Durumu üzücü ama.

  Bir daha evlenmedi.

  Sen neredeydin dün gece?

  Sergiye gelmedin.

  Özür dilerim.

  Gerçekten.

  Ofisten çıktığımda yemeğe bile geç kalmıştım.

  15 dakika görünsen yeterdi.

  15 dakika benim için çok şey ifade ederdi.

  Neyse.

  - Yatağa da gelmedin.

  - Seni uyandırmak istemedim.

  Anlıyorum.

  Uyumuyordum ben.

  Açılıştan dolayı gergindim bayağı.

  İyi geçti ama.

  Gördüğün gibi.

  Güzel.

  Yazlığa gitmeye ne diyorsun?

  Bu gece gidip Pazartesi dönebiliriz.

  İkimiz, baş başa biraz zaman geçirsek iyi olur.

  Cumartesi günü bu ceketi neden giyiyorsun acaba?

  Ofise geri dönmem gerek çünkü.

  Sonra da oradan havaalanına gidip New York'a geri dönmem gerek.

  - Oradan daha yeni geldin ama.

  - Evet.

  Anlaşmayı sağlamam için   geri dönmem gerek.

  Başka bir şey daha satmak zorunda kalmak istemiyorum.

  - Lanet olsun.

  - Sorun değil.

  İşin tuhaf yanı   bütün bu sanat şeysi hiç umurumda değil.

  - Hiç sana yakışmıyor.

  - Farkındayım.

  Ama doğru.

  Benim umurumda.

  Tepemi attırıyor.

  Umurunda olduğunu biliyorum.

  Merak etme sen.

  Duvarları LA sanatçılarıyla doldururum ben.

  İnsanlar, parasız kalmaya başlamamızın yerine zenginleştiğimizi sanır.

  Utanmak zorunda kalmazsın.

  - Durumlar iyi oldu mu?

  - İşiyle ilgili sorunlar yaşıyor sadece.

  Carlos her şeyi anlattı.

  Şaşırdım.

  Çok iyi sakladığımızı sanıyordum.

  Hutton, birilerinin haberinin olduğunu bilse çok sinirlenir.

  - Kazanamamaktan nefret ediyor.

  - Uyuyabiliyor musun sen?

  Psikofarmakolojistimi aradın mı?

  Aradın mı ha?

  Ara bence, adam uzman.

  Senin için endişeleniyorum.

  Gerçekten.

  Gözlerime bak.

  Bana bak.

  Geçen sefer konuştuğumuzda beni korkutmuştun.

  İyiyim ben.

  Gerçekten iyiyim ben.

  Bütün her şeyi sana söylediğime inanamıyorum.

  Utanıp durduğum şeyleri üstelik.

  Mutlu olmak neden benim hakkım değil?

  Her şeye sahibim.

  Mutlu olmadığım için suçlu hissediyorum.

  Herkes gibi senin de hakkın Susan.

  Herkese olan oluyor.

  Kendine çok fazla yükleniyorsun.

  Siz nasıl başarıyorsunuz?

  Carlos ile mi?

  Benim bir sorunum yok bununla.

  Eşcinsel kocaya sahip olmak kötü bir şey değil.

  Çok iyi arkadaşız.

  Birbirimizi her haliyle seviyoruz.

  Hayatındaki tek kadın benim.

  Böylesi bir ilişki de şehvetten daha uzun sürüyor değil mi?

  Sonsuz, aslına bakarsan.

  - Hutton ile aramızda böyle bir şey yok.

  - Hiç oldu mu?

  Farklı isteklerimiz var galiba.

  Ya da benim farklı isteklerim var.

  Hâlâ seviyor musun?

  Beni çağırıyor.

  Affedersin.

  Uçağa yetişmesi gerekiyor.

  Hoşça kal demeliyim.

  Umarım bu anlaşma içini rahatlatır.

  Gerçekten.

  İhtiyacın olduğunu biliyorum.

  - Bizim ihtiyacımız var.

  - Hayır.

  Senin var.

  - Hoşça kal.

  - Hoşça kal.

  Ben de dedim ki,

"Annem hep bana   bebek doğmadan önceki ay boyunca kadifeyi   Pam Kızartma Spreyi ile ovalarsan vajinal gençleştirmeye gerek kalmaz" der.

  Biraz Pam alsam iyi olur.

  Bu sene bir adaylık koparacak.

  Adaylık mı?

  Kazanacak asıl.

  Senin açılışından konuşalım biz.

  - En sevdiğim konu.

  - Benim değil.

  Geçen geceki açılışın harikuladeydi.

  Gerçekten mi?

  Böyle mi düşünüyorsun?

  - Öyle değil miydi?

  - Hayır.

  Bence çalışmalar muazzamdı.

  İçinde yaşadığımız bu değersiz kültüre rağmen mükemmeldi.

  Değersizler, aynen.

  Değersizler.

  Hepsi de değersiz.

  Tatlım, büyük bir iş başardın.

  Kimse yaptığı işi sevmez.

  - Ne diye yapıyoruz o zaman?

  - Aklımıza koyduğumuz için.

  Biraz da riskli olduğu için.

  Gençken bir şeylere bulaşırız   bir anlamı olduğunu düşünürüz.

  - Ama sonra olmadığını öğreniriz.

  Susan, dünyamızın anlamsızlığından keyif almaya bak.

  Böylesi daha az acı verici.

  İnan bana, bizim dünyamız ise gerçek dünyadan çok daha az acı verici.

  SUSAN'A

Marfa gitmek için neden bu külüstürü kullanıyoruz baba?

  Baştan sona ben birleştirdim çünkü.

  Klasik araba.

  - Ses sistemi berbat.

  - Katlanmak zorundasın artık.

  İki tane mi çizmen var India?

  Gece durmak zorunda mıyız?

  Bir an önce orada olmak istiyorum.

  Annene sor.

  Patron o.

  Alarmı kurdum.

  India, saatlerdir o şeyle uğraşıyorsun.

  Gece durmadan sürmek isteyen sendin hani.

  Bendim.

  Ne yapacaktık ya, kamp ateşi şarkıları falan mı söyleyecektik?

  - Ne kadar kaldı?

  - Bilmiyorum.

  Üç buçuk saat falan galiba.

  Dileğin kabul oldu baba.

  Şebeke gitti.

  Bu bölgede şebeke yok, inanabiliyor musunuz?

  Nasıl olabilir ki bu?

  Teksas ile ilgili en çok sevdiğim iki şey bu.

  Ne telefon var ne de insan.

  Hadi be.

  - Serseriler.

  - Yavaşladılar mı?

  - India, yapma öyle.

  - Ne oldu?

  Ne yaptı?

  - Orta parmağını gösterdi.

  - Korkuyorum anne.

  - Tony, gaza bas.

  - Lanet olsun.

  - Sevmedim bu durumu.

  Gaza bas.

  - Lanet olsun!

  - Bir şey yok.

  Bırak geçsinler.

  Geçsinler.

  India, onlara bakma.

  - Ama  - Bahane verme.

  Ne diye gülüyor?

  Bilmiyorum canım.

  Bir şey yok.

  Kafayı yemiş bu!

  Aman Tanrım!

  Lanet olsun!

  - Kenara çek lan!

  Kenara çek!

  - Aman Tanrım!

Tony.

  - India, telefonun çekiyor mu?

  - Hayır.

  Ama plakalarını aldım.

  Hayır.

  Olamaz.

Olamaz!

  Kenara çek!

  Kenara çek lan!

  Baba!

  Kenara çek lan amına koyduğum!

  - Hayır.

  - Ne istiyorlar bizden?

  Durun be!

  Lanet olsun!

  Durun be!

  Bir şey yok.

  Endişelenme.

  - Kesin silahları vardır.

  - Gidelim Tony.

  Bir yere gidemem.

  Arabanın önünü kapattı.

  Ne yapıyor?

  Bir şey yok.

  - Arabadan inme.

  - Arabadan indiğim yok canım.

  - İyi akşamlar.

  - İyi akşamlar.

  - Kaza olduğu zaman durman gerekiyor.

  - Biliyorum.

  Neden durmadın peki?

  İşe yaramaz o.

  Şebeke falan yok burada.

  Kaza mahallini terk edemezsin.

  Suçtur.

  Öyle sürüşünüze rağmen mi?

  - Affedersin, ne dedin?

  - Deli gibi araba sürüyordun.

  Turk!

  - Daha fazla yaklaşmayın.

  - Bir şey yok canım.

  Bir şey yok.

  - Kendi arabanıza binip gidin.

  - Bayan.

  Bayan.

  - Rahat bırakın bizi.

  - Sakin olun biraz.

  Kazayı ihbar edeceğiz sadece.

  Sakin olun bayan.

  Fener tutuyor sadece.

  Fener tutuyor, bir şey yok.

  - Vay anasını.

  - Bilgi paylaşımı yapalım hadi.

  - Bilgi mi?

  - Evet.

  - Bilgi paylaşımı yapalım hadi.

  - Torpidoyu aç tatlım.

  - İkizler burcuyum   en sevdiğim renk pembe, yürüyüş yapmayı ve kedileri severim.

  Polisi arasak iyi olur bence.

  - Değil mi?

  - Harika bir fikir.

  - Senin hatandı sonuçta.

  - Ne?

  Kimin hatası olduğu önemli değil Tony.

  - Ray, adamın lastiği patlamış.

  - Patlamış, aynen.

  - Gördün mü sorunu?

  - Ne?

  - Hiç sorun değil.

  Sakın inanma baba.

  - Tekerin patlamış dedi.

  - Ne?

  Lastik falan patlamamış.

  - Ne oldu?

  - Lastik patlamış, dümdüz olmuş.

  Yolda bizi sıkıştırırken patlatmış olmalısınız.

  - Yapma ama!

  - Biz sizi sıkıştırmadık!

  Siz bizi sıkıştırdınız!

  - Yalan.

  - Yalancı mıyım ben?

  - Bir şey yok, sessiz ol.

  - Daha çocuk o.

  - Yalancı mıyım ben?

  Öyle demek istemedi.

  Daha çocuk o.

  Madem lastiğin patlamamış   sür git hadi.

  - Motoru çalıştırıp git hadi.

  - Gidelim hadi.

  Gidelim.

  Sür hadi lan yavşak.

  Seni durduran yok.

  Sür hadi.

  Ebeninkini görürsün.

  - Lanet olsun!

  - Aman Tanrım!

  - Bir sorun yok.

  - Sorun var, hiçliğin ortasındayız.

  Ne yapacağız Tony?

  Ne yapacağız?

  Ne yapacağız Tony?

  Ne yapacağınızı söyleyeyim.

  - Sizin için lastiği değiştireceğiz, değil beyler?

  - Ne demek.

  - Gerçekten mi?

  - Evet, iyi biri olduğumuzu göstermek için değiştireceğiz.

  Sizin zahmet etmenize gerek kalmayacak.

  Sonra da polise gideceğiz değil mi?

  Birlikte.

  - Kazayı ihbar edeceğiz.

  - Tamam.

  - Teşekkür ederiz.

  - Kabul ediyor musunuz?

  - Evet.

  - Teşekkür ederiz.

  - Malzemeleriniz var mı bayım?

  - Bizimkileri kullanırız.

  Gel hadi.

  Yedek lastiğin var mı?

  Yedek lastik yoksa lastiği değiştiremeyiz.

  - Bagajın anahtarını verebilir misin?

  - Verme.

  - Kendini ne sanıyorsun lan sen?

  Bagajın kapağını aç.

Tamam, ben hallederim.

Buradalar.

  Bunların altındalar.

  Bir sürü eşya var.

  Hemen altında.

  - Kadınları arabadan indir.

  - Hadi, çıkar bakalım.

  Hadisene be!

  Arabayı kaldırmamız gerek.

  İndir şunları.

  Oğlum, arabayı, karın ve çocuğun içindeyken mi kaldıracağız?

  - Tamam, tamam.

  - Kadınları indir arabadan!

  Sorun yok canım.

  Lastiği değiştirmek için arabadan inmenizi istiyorlar.

  Bir sorun yok.

  Lastiği değiştirecekler sadece.

  Buraya gel.

  Buraya gel.

  Arabama ne yaptığını bak.

  Kendini kabadayı sanıyorsun değil mi?

  Ne demek istiyorsun?

  - Ne demek istiyorsun?

  - Kendilerini hep kabadayı sanırlar.

  - Kim?

  - Ciddi misin sen?

  Kadınlar, başka kim olabilir?

  Kendini bir bok sanıp, başka birinin aracına çarpabileceğini sonra da   kaza mahallini terk edebileceğini sanıyorsun.

  - Bizimle yolda delicesine oynayan sen  Polisler de gitti işte.

  Durdurmak için daha çok çabalamalıydın.

  Sorun değil ama.

  Sizi iyi koruruz biz.

  Sürtükler.

  Kendini beğenmiş sürtükler.

  Gösteririm ben size.

  Amına koyduklarım.

  Bir şey yok.

  Neye bakıyorsun kabadayı?

  - Ne demek istiyorsun?

  - Ne arıyorsun bu yolda?

  Ne?

  Ne demek istiyorsun yani?

  Gitmek  Gitmek istediğimiz yere gitmeye çalışıyoruz sadece.

  Neresi orası?

  - Nereye gidiyorsunuz dedim.

  - Marfa.

  Ne varmış Marfa'da?

  - Sana diyorum lan!

  - Babamı rahat bırak şerefsiz!

  - Bırak beni!

  - Ağzını s.kerim senin!

  - Öyle demek istemedi.

  Daha çocuk o!

  - Baban cevap vermiyor, sen ver bakalım.

  - Bırakın beni.

  - Sizi ne ilgilendirir?

  - İyi insanlarız biz.

  Nereye  Nereye gittiğinizi öğrenmek istedik.

  Dans etmek ister misin?

  Dans etmek ister misin?

  - Ev yapıyoruz.

  - Bunun için mi sadece?

  Babana bak.

  Kendisini benden daha iyi sanıyor.

  Ne diyorsun?

  - İyi zaten.

  - Şu haline bir bak.

  Pısırığın teki.

  - Süt çocuğu!

  - Aşağılık herif!

  Bırakın onu!

  Laflarına dikkat et lan!

  Benimle öyle konuşamazsın sen!

  Sokayım böyle işe, lastiğini tamir ediyoruz şurada!

  India.

  Ağlama canım.

  İyi misin?

  Peçete istiyor musun?

  Tanrım!

  Kötü görünüyor!

  Tıkacın var mı canım?

  - Burnun mahvolmuş.

  - İyiyim ben.

  - Cidden, mahvolmuş.

  - İyiyim ben.

  Berbat durumda.

  Bitti mi?

  - Bitti.

  Değiştirildi.

  Gitmeye hazırız.

  - Tamam.

  - Halloldu.

  Şebeke yakalamamız için daha ne kadar gitmemiz gerek?

  Neden uzağa gitmek istiyorsun?

  Kaza mahallini tekrar terk etmek için mi?

  Rahat bırakın babamı!

  Bailey'de şebeke var.

  Oraya nasıl gideceğiz peki?

  - Arabalarımızla.

  - Hangisiyle?

  - İkisiyle de.

  - Sakın ha bayım, beni taklaya getirmeye çalışmayın.

  - Ne?

  - Doğru duydun.

  Ne yapmaya çalıştığını biliyorum.

  - Ne planladığını biliyorum.

  - Ne oluyor?

  - Beni taklaya getirmeye çalışma.

  - Ne oluyor dedim.

  Derdiniz ne sizin?

  - Gaza basıp bizi geride bırakmayacağınızı nereden bileyim?

  - Tamam ya.

  - Arabanızı arkadan takip edelim biz.

  - S.ktir lan oradan.

  Hayatta olmaz.

  - Siz benim arabamla gelin.

  - Ne?

  - Hayır.

  - Hayatta olmaz.

  - Bunu yapamam.

  - Hayır.

  Hayatta olmaz.

  Öyle olsun.

  Sen arabanla gel, kızlar bizimle gelsin.

  - Ne?

  - Hayatta olmaz.

  - Bizimle geliyorsunuz.

  Sakın dokunma bana!

  Sakın dokunma!

  Böyle bir şey olmayacak.

  - Bırak beni!

  - Hoşuna gitti mi?

  Durun!

  Ne yapıyorsunuz?

  Durun!

  Bırakın kızımı lütfen!

  Bırakın onu!

  India!

  Hoşça kal canım!

  Seni seviyorum!

  - India!

  - Bırakın beni!

  - Dokunmayın ona!

  - Bırakın beni!

  - Üff be!

  - India!

  Ne yaptığınıza bakın!

  Patron o mu?

  Ailenin direği o mu?

  - Laura?

  - Amı olan sen misin?

  - Laura?

  - Amın var mı burada?

  Laura!

  A.lı çocuk!

  - A.lı çocuk!

  - Uzak dur benden!

  - Tony?

  - Kavga mı istiyorsun?

  - Tony?

  - Laura?

  - Arabaya bin!

  - İşte böyle!

  İkiniz de arabaya binin!

  Baba!

  Baba!

  - Baba!

  Baba!

  - Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  Hayır!

  - Susan?

  - Sağ salim vardığını neden arayıp haber vermedin?

  Sabahın 4'ü şu an.

  Uyandırmak istemedim.

Uyuyamıyorsan bir tane hap yut.

  - Neredesin?

  - Otele daha yeni girdim.

  - Hangi kat bayım?

  - 31, lütfen.

  Her zamanki katımız değil bu.

  Her zamanki odamız müsait değilmiş.

Lobide çıkardığım tartışmayı görmeliydin.

  Uçakta uyuyabilmişsindir umarım.

  Öyle olduğuna inanmasan bile aklım sende hep.

  Yorgun olmalısın.

  O uçuşu hiç sevmem.

  Çok kısa  31, hanımefendi.

  Benim kata geldik.

  Kapatmam gerek.

  Seni sonra ararım, tamam mı?

  Susan?

  Susan, beni duyuyor musun?

  Evet.

  Evet, duydum.

  Uyumana bak.

  Sen sürüyorsun.

  - Çıkış burası mı?

  - Neyin çıkışı?

  - Bailey'in.

  - Sürmeye devam et.

  Devam et, gaza bas.

  - Ne yapıyorsunuz bize?

  - Tamam, buradan dön.

  S.kerler!

  Bu yola girmeyeceğim.

  Beni dinle bayım.

  Karını ve çocuğunu görmek istiyor musun?

  Bu yoldan devam et o halde.

  Ağlayacak mısın?

  - Bu geçtiğimiz benim arabam.

  - Senin falan değil.

  Sürmeye devam et.

  Karın ile çocuğunu merak etmene gerek yok bence.

  - Merak etmene gerek yok diyorum.

  - Ne demek merak etmeme gerek yok?

  - Ne demek lan bu?

  - Sakin ol.

  Bugüne kadar kimseyi öldürmedi.

  Bu demek oluyor.

  Bildiğim kadarıyla öldürmedi.

  Öldürmedi mi?

  Ne demek öldürmedi?

  Bugüne kadar kimseyi öldürmedi dedim.

  Beni iyi dinlersen ne demek istediğimi anlarsın.

  Yol bitti anlaşılan.

  Ama burada değiller.

  Yanlış yaptım galiba.

  Arabadan inme zamanın geldi.

  - Çık dışarı!

  - Ne yapıyorsun?

  Hareketlerine dikkat etmezsen gebereceksin.

  Bekle!

  Dur!

  Bekle!

  Bekle!

  Hayır!

  Hayır!

  S.ktir!

Ne diye bıraktın adamı burada?

Bayım?

Karın seni istiyor!

  Bin lan şu arabaya!

  Bayım?

  Karınız diyorum!

  Bayım!

  Lanet olsun!

  Telefonunuzu kullanabilir miyim?

  Bay Hastings bu yakınlarda Bailey diye bir kasaba yoktur.

  - Ben de bundan korkuyordum.

  - Yolun karşısında bir motel var.

  - Paranız var mı?

  - Kredi kartım var.

  Henüz erken Bay Hastings.

  - Bir şey bulursak sizi ararız.

  - Teşekkür ederim.

  - Alo?

  - Ben Komiser Graves.

Arabanızı, Topping'teki dere yatağında buldular.

  Peki ya karım ve kızım?

Hâlâ bir haber yok.

  Arabada değillerdi.

Bu davayı Komiser Andes'e devrediyoruz.

Birkaç dakika sonra yanınıza gelebilir mi?

  Evet, hazırım ben.

  - Günaydın.

  - Tanıştığıma memnun oldum.

  Adım Bobby Andes.

  Buralarda ben sorumluyum.

  - Arabamı siz mi buldunuz?

  - Dere yatağında bulmuşlar.

  Seni aldığımız eve götürsek   oradan yolu bulabilir misin?

  - Denerim.

  Tamam, deneyin bakalım.

  Gidelim.

  Anladığıma göre bu adamlarda silah falan yokmuş.

  Yoktu.

  Peki.

  Tekrar söyle bakalım.

  Lou isimli adam   seni çalılıkların oraya götürüp orada mı bıraktı?

  - Zorla sürdürdü.

  Zorla sürdürdü demek.

  - Yürümeye başladığında da geri geldiklerini gördün.

  - Evet.

  - Kimin arabasıyla geldiler?

  - Benimkiydi galiba.

  Galiba mı?

  Nasıl eminsin buna?

  Görünüşünden.

  Sesinden.

  Sesi benimki gibi çıkıyordu.

  Karanlıkta görebiliyor muydun adamları?

  - Pek değil.

  - Bir şey söylediler mi?

  "Bayım?

  Karın seni istiyor!

 " dediler.

  Onlarla gitmedin mi?

  Ne diye onlarla gitmedin?

  Neden gitmediğimi bilmiyorum.

  Pekala.

  Buradan yolu bulabilir misin?

  Buraya yoldan gelmiştim.

  Bayağı yürümüştüm.

  Kimse durmadı.

  Çavuş, yavaşça geri geri git.

  Tepe lambasını da aç.

Arabayı durdurun.

  Arabayı durdurun!

  Bu dikenli telleri aşmıştım.

  Tam buradan.

  Tam bu reflektörün yanından.

  Hatırlıyorum.

  İnip yürüyelim hadi.

  Buradan yürüdüm demiştin.

  Oradaki dere yatağından yürüyerek buraya gelmiştim.

  Eski Valdes bölgesinin bir parçası burası.

  Çöplerin yakıldığı yerin yanında   eski bir büyükbaş hayvan çiftliği var.

  Bu yol oraya çıkıyor.

  Bir şeyi var mı?

Anne?

  Sen misin?

  Her şey yolunda mı?

  Evet, yolunda.

  Sesini duymak istedim sadece.

  Özledim seni.

Uyandırdın beni.

  Daha yataktayım.

  Pazar sabahı sonuçta anne.

  - Seni sonra arasam olur mu?

  - Hayır.

  Sonra ara beni.

  Uyumana devam et canım.

  Sesin tuhaf geliyor.

  İyi misin?

  İyiyim.

  İyiyim.

  Uyumana devam et sen.

  - Seni seviyorum.

  - Ben de seni.

  Sonra ararım.

  - Tamam.

Edward?

Edward?

  - Susan.

  - Merhaba.

  - Merhaba.

  - Nasılsın?

  - Tanıdık bir yüz görmek harika.

  Ben de seni gördüğüme sevindim.

  Harika görünüyorsun.

  Her zamanki gibi.

  New York'ta ne arıyorsun bakalım?

  Burs görüşmesi için Columbia Üniversitesi'ne geldim.

  Columbia mı?

  Ben seni Teksas Üniversitesi'nde harika bir   yazar olmaya çalışıyorsun diye biliyorum.

  - Harika bir yazar mı?

  Pek  Pek emin değilim.

  Çalışıyorum ama.

  Peki ya sen Yale'de harika bir sanatçı olmaya çalışmıyor muydun?

  Mezun oldum oradan ama Columbia'da yüksek lisans yapıyorum.

  - Sanat Tarihi.

  - Harika.

  New York'tan kimseyi tanıyor musun?

  - Sadece seni.

  - Sadece beni mi?

  Peki.

  Yemek yemek ister misin?

  - Kesinlikle.

  - Güzel.

  Harika.

  - Ben şunları eve bırakayım önce.

  - Taşımamı ister misin?

  Harika olur.

  Teksas'ı çok özledim ya.

  - Teksas'ta hiç böyle kar yağışı olmaz.

  - Evet, hiç olmaz.

  Hastings'de iken hoşlandığım ilk kız sendin.

  Erkek kardeşinle sırf sana yakın olmak için vakit geçiriyordum.

  Sen de onun ilk hoşlandığı kişiydin.

  - Ne?

  - Evet.

  Cooper'ın eşcinsel olduğunu bilmiyordum.

  O zamanlar o da bilmiyordu bence.

  Ama kafayı fena takmıştı sana.

  Seni sürekli bana bakarken yakalamasaydım   onunla seviştiğini düşünecektim.

  Birkaç yıldır onu aramadığım için kötü hissettim şimdi.

  İyi bir arkadaş olmadım zaten.

  Umarım duygularını incitmemişimdir.

  İyi birisin sen, biliyorsun değil mi?

  Yakın arkadaşının ona aşık olduğunu   duyan çoğu kişi, kendisini kaybederdi.

  Çok iyi kalplisin.

  Onu arasan iyi olur.

  Sevinecektir.

  Bizimkiler onu reddetti.

  Artık pek konuşmuyorlar.

  - Neden?

  - Neden mi?

  Ciddi mi soruyorsun?

  Annemle babamı çok iyi tanıyorsun.

  Dindar, muhafazakâr, cinsiyetçi, ırkçı   cumhuriyetçi, materyalist, narsist.

  - Daha devam edebilirim.

  - Ben senin ne düşündüğünü merak ediyorum Susan.

  Dediklerim doğru.

  Bizi, kendilerinin bir yansıması olarak görüyorlar.

  Cooper'u olduğu şekilde kabullenemiyorlar.

  Ne düşüneceğime karar veremiyorum.

  Biraz fazla sert davranmıyor musun?

  Hayır.

  Hayatımı nasıl yaşamam gerektiği ile ilgili cahilce fikirleri var.

  Bilhassa da annemin.

  Anlıyorum.

  Anneni hep sevmişimdir.

  - Gerçekten mi?

  - Evet.

  Babam öldüğünde benimle çok iyi ilgilenmişti.

  İkinizin de gözlerinde aynı hüzün var.

  - Ne?

  - Annen ile senin.

  Çok tuhaf bir cümle oldu bu.

  Özür dilerim.

  Seni kızdırmak istemedim.

  Bakışları hep üzgün geldi bana.

  Üzgün bakışlı gözleri var.

  Çocukluktan beri böyle düşünmüşümdür.

  Sende de aynı gözlerden var.

  Çok   güzeller.

  Anneme benzetme yeter, tamam mı?

  Onun gibi olmak istemiyorum.

  Ailenize imrenmişimdir hep.

  Okuldayken kendimi tam bir sahtekâr olarak görürdüm.

  - Sen de mi?

  Kendisini öyle gören bir tek benim sanıyordum.

  - Sen mi?

  - Evet.

  - Sürekli mükemmel olmaya çalışıyordum.

  - Mükemmel olarak görmüyor musun?

  - Hayır.

  - Seni mükemmel yapan bu işte.

  Harika bir roman yazarı olacaksın gerçekten.

  Kafanda çok hayali bir karakter canlandırmışsın.

  - Hayır.

  - Evet.

  - Hayır.

  - Evet.

  - Hayır.

  Böyle düşünmüyorum.

  Sanatçı olmaktan neden vazgeçtin?

  Sanatçı olmak için fazla alaycıyım.

  Çok iyi bir sanatçı olmak için insanın içinde   yaratıcı bir birey olması lazım ki onun bende olmadığını düşünüyorum.

  Kendini küçümsüyorsun.

  Farkındasın değil mi?

  Edward  Benimle eve gelir misin?

  - Biraz hızlı oldu bu.

  - Evet.

  Teksaslı bir sosyete kızından beklemedim değil.

  Sosyete kızları orospu olur ama.

  Sen de benim ilk hoşlandığım kişiydin.

  Biliyorum.

  Ozona'dan haber geldi.

  Sizin gibi başka birileri daha geçen gece otoyolda saldırıya uğramış.

  Sakıncası yoksa parmak izi almamız gerek.

  - Benimkini mi?

  - Arabanın bagajında bir sürü parmak izi bulundu.

  Ayırmamıza yardımcı olur.

  Başka bir şey daha var.

  - Buyurun.

  - Ölüm sebebini belirledik.

  Karınızın kafatası kırılmış.

  Çekiçle ya da beysbol sopasıyla vurulmuş.

  Bir veya iki kere.

  Kızınızınki biraz daha zor olmuş.

  Boğularak ölmüş.

  Ayrıca bir kolu da kırılmış.

  İkisine de tecavüz edilmiş.

  - Karavan konusunda da haklı çıktınız.

  - Nasıl?

  Ailenizi götürenler tıpkı söylediğiniz gibiydi.

  - Nereden anladınız?

  - Karınızın parmak izini yatak demirinde bulundu.

  - Kimin karavanı o?

  - Sahibi temiz çıktı.

  Adam burada değil El Paso'da oturuyor.

  Karavana zorla girilmiş.

  Başka biri oturuyor.

  Her yer parmak izi kaynıyor.

  Sahipleriyle karşılaştırıp   ayırmaya çalışacağız.

  - Peki.

  Eminim ama.

  Sahibi geçen sonbahardan beri gelmemiş.

  Bir başkası kesin çıkar.

  Kesin  Kesin çıkar mı?

Neden daha önce söylemedin bunu?

  Ciddi ciddi New York'tan ayrılıp   Austin'e taşınıp o lanet Teksas Üniversitesi'ne mi gideceksin?

  Neden yapıyorsun?

  - Nereye varacak bu işin sonu?

  - Ne demek nereye varacak?

  Edward ile evleneceğim.

  Varacağı yer orası.

  Saçmalıyorsun.

  - Evlenmek için çok küçüksün.

  - Gerçekten mi?

  Geçen yaz beni Bass ile evlenmeye ikna etmeye çalışan sen değil miydin?

  O iş farklıydı.

  Bass senin yaşıtın.

  İnanmıyorum, söyledin mi bunu?

  Cidden söyledin mi bunu?

  Ağzından çıktı mı?

  Neden hep beni kötü olarak görüyorsun?

  Onu demek istemedim ben.

  Demek istediğim   sen iradesi yüksek bir kadınsın.

  Ne kadar iyi olursa olsun Edward senin yanında zayıf biri.

  Zayıf, Edward'ı tanımlamak için kullanacağım bir kelime değil.

  Kullanacağım kelime   duyarlı olurdu, ki o kelimeyi bu ailedeki kimse için kullanmam.

  - Cooper hariç.

  - Cooper'ı bu işe karıştırma.

  Affedersin.

  Yapma ama Susan.

  Aynı şeylere önem vermediğimizi sanıyorsun ama yanılıyorsun.

  Birkaç yıl sonra bu burjuva demeyi çok istediğin şeyler   senin için olmazsa olmaz hale gelecek.

  Edward ise onları sana sağlayamayacak.

  Hiç parası yok.

  Kararlı biri değil.

  İstekli biri değil.

  İnan bana, Edward ile evlenirsen baban da sağlamayacak onları sana.

  Haklısın, sizin istediğiniz gibi kararlı biri değil   ama güçlü biri.

  Benden kat kat daha güçlü biri.

  Sadece  Sadece değişik türde güçlü biri.

  Değişik türde güçlü biri mi?

  Nasıl bir türmüş o?

  Kendisine inanma gücü var.

  Bana inanma gücü var.

  Susan.

  Gerekirse onunla görüşmeye devam et.

  Beraber yaşa.

  Umurumda olmaz   ama evlenme.

  - Edward'ta ne bulduğunu anlıyorum.

  - Hayır.

  - Evet anlıyorum.

  - Hayır anlamıyorsun.

  Evet anlıyorum.

  Romantik biri.

  Ama çok da kırılgan.

  Bunu babası öldüğünde anlamıştım.

  Sakın  Sakın yapma bunu.

  Pişman olursun.

  Sonunda tek yaptığın Edward'ı incitmek olur.

  Onda hoşlandığı şeyler birkaç yıl içinde nefret ettiklerin olacak.

  Farkında olmayabilirsin   fakat ikimiz düşündüğünden daha çok birbirimize benziyoruz.

  Hayır, yanılıyorsun.

  Benzediğimiz falan yok.

  Gerçekten mi?

  Bekle de gör.

  Eninde sonunda hepimiz annemize benzeriz.

Sevgili Edward.

  Kitabını okuyorum.

  Müthiş.

  Son derece etkilendim.

  Çok iyi yazılmış.

Salı akşamı buluşmak isterim.

  Hâlâ müsaitsen haber ver.

Konuşacak çok şey var.

  Sevgiler Susan.

  - Alo?

  - Tony Hastings?

  - Evet, kimsiniz?

  - Roberto Andes.

  Sana e-posta atmıştım.

  Aldın mı?

  - Evet.

  - Adamı çıkarabildin mi?

  - Hayır.

  - S.ktir.

  Lanet olsun.

  Emin misin?

  Belli belirsiz hatırlıyorum.

  Bu adamın parmak izleri arabanın her yerinde.

  Karavanda da bulundu.

  İsmi Steve Adams.

  California'da çalıntı bir araba ile tecavüz suçlamasından aklanmış kaydı var.

  Onun adına arama bülteni çıkardık.

  Tek ipucumuz şimdilik Tony.

  Başka görgü tanığı da yok.

  Çıkaramadığına emin misin?

  - Değilim.

  - S.ktir.

  Neyin var yahu?

  - Bu herifleri içeri tıkmak istemiyor musun?

  - Elbette istiyorum.

  Tüm bunlar çok   anlamsız.

Onun yaptığını biliyorum!

Olabilir ancak son zamanlarda onu buralarda gören olmamış.

Sana karşı dürüst olacağım.

  Durum pek parlak değil şu anda.

Bazen bu tür dosyalar durmaksızın aylar hatta yıllar sürer.

Kendini buna hazırlamalısın.

Neden yazmak için bu kadar kararlısın?

Bence yazmak olayları canlı tutmanın bir yolu.

Eninde sonunda ölecekleri kurtarmanın.

Eğer kağıda dökersem sonsuza kadar yaşarlar.

  - İyi günler.

  - Merhaba.

  - Kusura bakma geciktim.

  - Otoyolda trafik vardı.

  - Sorun değil.

  - Farklı görünüyorsun.

  - Sakaldan dolayı.

  Sen de öyle.

  Evet.

  Durumu özetleyeyim.

  Dün gece süpermarket kapanmadan önce   silahlı soygun girişiminde bulunuldu.

  Bir tanesini yakaladık.

  Bir tanesi öldürüldü, diğeri kaçtı.

  Ne yapmamı istiyorsun?

  Yakaladığımız adamı tanıyabilecek misin bir bak.

  Ölü olana da bakabilirsin ama gerek yok pek.

  Kim olduğunu biliyoruz.

  Kimmiş?

  Steve Adams.

  Turk denen adam.

  Geçen yıl sana e-posta attığım.

  İçeri gel.

  Bu adamların gözlerini içine bakmaktan korkuyor musun?

  Seni görmelerinden?

  Hayır.

  Güzel.

  Belki adamın konuşmasında bunun yardımı dokunur.

  Bu o.

  Soldaki.

  Soldan birinci.

  Hayır, hayır.

  Dur bakalım evlat.

  O kadar şanslı değilsin.

  Gel buraya.

  - Bu herif mi?

  - Evet.

  - Anladım.

  O anlamış gibi görünmüyor.

  Lou.

  Lou.

  Baksana.

  - İsmin Lou mu?

  - İsmimi biliyorsun.

  Söyledim ya.

  - Öyle mi?

  - Neler oluyor?

  Bana bu adamı daha önce görüp görmediğini söylemeni istiyorum.

  İyi düşün.

  Daha önce gördün mü?

  Hayır.

  Tanımıyorum.

  - Kim bu?

  - Anlatsana Tony.

  Kim olduğunu söyle.

  Geçen yaz Lou ve arkadaşları bizi otoyolda yoldan çıkarmaya çalıştı.

  İki tanesi zorla karım ve kızımın olduğu arabaya bindi.

  - Sonra da bu adam  - Bu adam mı?

  Lou mu?

  Evet.

  Lou bana arabasını zorla kullandırarak çölün ortasına getirip bıraktı.

  Daha sonra karım ve kızım aynı yerin yakınlarında ölü olarak bulundu.

  Hiç doğru değil bu.

  Bu adamın karısı ve kızı hakkında ne diyeceksin bakalım?

  Hiçbir şey bilmiyorum.

  Onu daha önce hiç görmedim.

  - Ray ve Turk hakkında ne diyeceksin?

  - Kim?

  - Kimmiş?

  Baykuş mu oldun şimdi de?

  Baykuş musun Lou?

  - Daha önce hiç duymadım?

  - Hiç duymadın demek.

  Hayır efendim.

  Pekala.

Memur Bey.

  Götürebilirsin.

  - Bu adam olduğuna emin misin?

  - Kesinlikle, evet.

  - Bu konuda yeminli ifade verir misin?

  - Evet.

  Güzel.

  O halde   Lou'yu yakaladık.

  - Onu cinayetle suçlayacağız.

  - Kanıtınız yok mu yani?

  Elbette var.

  Sen varsın, arabadaki ve karavandaki parmak izleri var.

  Beni bıraktıktan sonra karavana dönmüş yani?

  Öyle görünüyor.

  Muhtemelen seni nerede bıraktığını söylemek için döndü   bu yüzden cesetlerle geri dönmüşler.

  Seni de öldüreceklermiş.

  Anlıyorsun ya.

  Eminim soyguncu üçüncü adamımız da Ray'dir.

  - Şimdi ne yapacağız?

  - Sen duruşma için bekleyeceksin.

  Ben de Ray'i bulacağım.

Öğleden sonra 3'te müzedeki yönetim kurulu toplantısını unutma.

  Kusura bakma.

  Ne dedin?

  Yine uyumadın değil mi?

  Beni bilirsin.

  Asla uyumam.

  Eski kocam bana "Gece Hayvanı" derdi.

  Ne eski kocası?

  Eski kocan olduğunu bilmiyordum?

  Ne zaman evlendiniz ki?

  Birkaç yıl sürmüştü.

  Ben okuldan mezun olduğumda.

  Son zamanlarda onu çok sık düşünmem garip zaten   birkaç gün önce de tuttu bana yazdığı kitabı gönderdi.

  Şiddet içeren üzücü bir kitap.

  Adını "Gece Hayvanları" koyup bana ithaf etmiş.

  - Onu seviyor muydun?

  - Evet, sevmiştim.

  Yazardı ve   ona inancım olmadı.

  Panikledim ve ona korkunç bir şey yaptım.

  Affedilmez bir şey.

  - Çok kötü bir şey.

  - Terk mi ettin?

  - Terk ettim.

  Terk ettim.

  Çok acımasızca hem de.

  Yakışıklı ve gösterişli Hutton için.

  - Cidden çok yakışıklı ve  - Gösterişli, evet.

  Hayatının hiç de planlamadığın bir hal aldığı hissine kapıldığın oluyor mu?

  Hayır demek.

  Hayır demek.

  Elbette hayır.

  Hayatını yaşamaya yeni başlıyorsun sen.

  Cidden hiç uyumadın değil mi?

  Evet.

  İNTİKAM

Bu tablo nereden gelmiş?

  Nasıl yani?

  Bize almıştın ya.

  Unuttun mu?

  8 yıl önce serginin bir parçasıydı.

  - Harika değil mi?

  - Evet.

  O ne?

  Muazzam bir şey.

  Bu uygulama, Willow beşiğinde uyurken onu izlememi sağlıyor.

  Gerçekten mi?

  Dadına güvenmiyor musun?

  Güveniyorum ama ondan nefret ediyorum.

  Gün içinde Willow'un hayatına daha çok dahil olmak istiyorum sadece.

  Al baksana.

  Tam karşısında.

  Ses bir harika.

  Nefes alışını bile duyabiliyorum.

  İstersem konuşabiliyorum da.

  Aman Tan  Çok özür dilerim.

  - Sen iyi misin?

  - Evet.

  Ben sadece  Birini gördüm sandım.

  Willow'u gördün işte.

  Beşiğinde uyuyor.

  Telefonun için çok özür dilerim.

  Yenisini  - Sorun değil.

  Yeni modeli gelecek hafta çıkıyor zaten.

  - Teşekkürler.

  Gidelim mi?

Herkes bizi bekliyor.

Neyse, bence onunla bağları koparmalıyız.

- Onu işe aldığımızdaki gibi kendini satamıyor.

  - Katılmıyorum.

- Şimdilik tutsak iyi olur.

  - Neden?

  - Çünkü muazzam biri.

Hepimiz onu seviyoruz.

  Desteğimize ihtiyacı var.

  Birazcık da zamana.

Ama işe yaramıyor.

  Onu kovmamız gerek.

Hızlı hareket edersek Hammer'dan çalabileceğimiz mükemmel bir aday var.

  Linda'ya katlıyorum.

  Onu işe aldık, şimdi de destek vermeliyiz.

  Doktorun yeni mi?

  Hayır, saç kesimim yeni.

  Fakat geçen hafta konuyu sen açtın Susan.

  Değişiklik yapmak istemiştin.

  Biliyorum fakat şimdilik tutsak iyi olur bence.

  Bazen  Bazen belki de ilişkileri bu denli değiştirmek pek iyi bir fikir değildir.

  - Anlamadım.

  Neden geldik buraya?

  - S.ktir.

  Sen iyi misin?

  Evet iyiyim.

  Beni takip et.

  Bu Ray Marcus.

  Lou Bates ve Steve Adams ile sık sık takıldığı söyleniyor.

  Yarı zamanlı elektrikçi, akıllı tuvaletler dolayısı ile de yarı zamanlı tesisatçı.

  Senin tarifine ve kaçak herife oldukça uyuyor.

  Parmak izi yok ama bunu daha önce de biliyorduk.

  Neden parmak izi yok merak ediyorum.

  Muhtemelen elleri karının üzerinde olduğu içindir.

  Kaydı temiz.

  Düşen tecavüz suçlaması hariç.

  Line Camp Barı denen yerdeki barmenin ağzından laf aldım.

  Burada Leila diye   bir kızla kalıyor.

  Kızdan habersiz başkalarına da yatağa atıyormuş.

  Muhtelemen, adı kötüye çıkmadan önce cinayet karavanına atıyordu.

  - Bu adam olabilir mi?

  - Evet.

  - Bu o.

  - Güzel.

  Gidip konuşalım şununla.

  - Ray.

  - Ne oluyor lan?

  Siz kimsiniz lan?

  Arazimden defolun!

  S.ktir ya!

  Seni sonra ararım.

  Sana bazı sorular sormak istiyorum.

  S.ktir oradan.

  Şu anda meşgulüm.

  - Nedir?

  - Birkaç soru sadece.

  Hepsi bu.

  - Bizimle gelmen gerek.

  - Ne için?

  - Bir şey yapmadım ki.

  - Yaptığını söylemedim.

  - Burada sor.

  - Olmaz.

  Bizimle gelmen gerek.

  Hadi, işini bitir de gidelim.

  Arkanı dönsen olur mu?

  İnan bana keşke dönebilseydim  İnanılmaz bir şey ya.

  Pekala.

  Yeter bu kadar.

  Hadi.

  Hadi artık.

  Hadi artık.

  Giyin üstünü.

  - Beni sorguluyor musun?

  - Evet.

  İşimiz bu.

  Haklarımı okumadın ama.

  - Haklarını biliyorsun Ray.

  - Yine de okuman gerek.

  Haklarını okudum ona değil mi Tony?

  Haklarını okudum.

  Bu yasal değil dostum.

  Avukatım falan olması gerek.

  Sakin ol canım benim.

  Bu sadece gayriresmî sorgulama.

  Bana yardımcı ol.

  Seni henüz bir şeyle suçlamadım.

  Avukat istiyorsan seni içeri tıkıp bir şeyle suçlamamız gerekir.

  Hadi ama dostum içeri atmanıza gerek yok.

  Sorularınızı cevaplayacağım.

  - Sor sorunu hadi.

  - Bilemedim şimdi.

  - Sor da cevaplayayım.

  - Silahlı soygun hakkında   seninle tanışmadan öncesinde bildiğimden daha fazlasını bilmiyorum.

  Sana farklı bir soru soracağım.

  Bu arabayı tanıdın mı?

  - Ne arabası?

  - Bunu.

  - İçinde bulunduğumuz arabayı.

  - Ne diye tanıyacakmışım?

  Tanıdık gelmiyor mu?

  Bir şey hatırlatmıyor mu?

  Geçmişten falan?

  - Ne diye hatırlatsın?

  - Kullandığını hatırlamıyorsun yani?

  - Hiç sanmıyorum.

  - Peki ya şoförü?

  - Ne?

  - Bu adamı.

  Arabayı kullanan arkadaşım Tony'yi.

  Hatırlıyor musun onu?

  Göremiyorum ki.

  Arkasını döndürsene.

  Arabayı durdur Tony.

  Arkanı dön ve şu götleğe bak.

  - Kim bu herif?

  - Hatırlamadın mı yani?

  - Hatırladığımı söyleyemem.

  - Sen hatırlıyor musun Tony?

  - Evet.

  - Hafızasını tazele.

  - Geçen sene otoyolda.

  - Yaptığı şeyi söyle.

  Karımı ve kızımı öldürdün.

  Bu herif delirmiş.

  Ben kimseyi öldürmedim.

  Tamamını anlat.

  Sen ve arkadaşların otoyoldaydınız.

  Bizi yoldan çıkarmaya zorladınız.

  - Arkadaşlarını da söyle.

  - Lou ve Turk.

  - Otoyolda şebeklik ettiğinizi   diğer arabalarla yarıştığınızı hatırlamıyor musun?

  - Sen delisin.

  Tam delilik bu.

  - Zorla durdurdunuz.

  Tekerimiz patlamıştı.

  Lou ve Turk değiştirdi.

  Sen ve Turk, karım ve kızımın olduğu arabama atladınız.

  - Beni Lou'nun arabasına bindirdiniz.

  - Sonra Tony?

  Lou beni çalılıklara attı.

  Sonra siz arabamla geldiniz.

  Bana seslenip tuzağa çekmeye çalıştınız.

  Lou'nun beni   bıraktığı yere geri geldiniz.

  - Ne diye oraya geri gittin Ray?

  - Balatayı sıyırmışsınız siz!

  - Orada ne bulduğumuzu söyle Tony.

  - Sen söyle.

  - Gerek var mı?

  Bilmiyor musun sanki Ray?

  - Kafayı yemişsiniz.

  Saçmalık.

  - Karımın ve kızımın cesedini bulduk.

  Onları oraya götürüp siz attınız.

  Sendin işte.

  Sen olduğunu biliyorum.

  Ne diyorsun bakalım Ray?

  Delisiniz.

  Büyük hata yapıyorsunuz.

  Hiç sanmıyorum.

  Hiç sanmıyorum Ray.

  - Kollarını yavaşça uzat.

  - Buna hakkın yok.

  Hakkım yok demek?

  Haklarmış.

  Hakları da bilirmiş.

  Haklardan söz açılmışken, bu konuşmayı kaydettim.

  Burada.

  Anladın mı?

  Pekala.

  Gidelim Tony.

Hatırlayabileceğin bir yere gidiyoruz.

Bildiklerini anlatırsan kendine faydan dokunabilir.

  Ama hatırlamıyorsan da Tony hatırlıyor.

  - Anlaştık mı?

  - Başın sağ olsun dostum.

  Yazık olmuş.

  Benim bu konuyla alakam yok.

  - Yer burası mı?

  - Burası olduğunu biliyorsun.

  - Yemin ederim bilmiyorum.

  - Dışarı çıkalım Tony.

  - İçeri bakmak ister misin Ray?

  - Ne diye bakayım?

  - Hadi bir bak.

  Pekala.

  Hadi.

  Sanırım yatakta tecavüz ettin.

  - Kimseye tecavüz etmedim.

  - Göt oynatma Ray.

  Sabıka kaydını gördük.

  Lubbock'taki kızdan haberimiz var.

  S.ktir ordan.

  Suçlamalar düştü.

  Kimseye tecavüz etmedim.

  Bilmek istiyorum Ray.

  Onlara tam olarak ne yaptın bilmek istiyorum.

  - Başka birine sorman gerekecek.

  - Ne dediklerini bilmek istiyorum.

  Karımın ne dediğini bilmek istiyorum.

  Kızımın ne dediğini bilmek istiyorum.

  Onları nasıl öldürdüğünü bilmek istiyorum.

  Durumun farkındalar mıydı bilmek istiyorum.

  Ne hissettiklerini bilmek istiyorum.

  Canları acıdı mı bilmek istiyorum.

  Cevap versene!

  Cevap ver!

  Cevap ver s.kik piç!

  Daha iyi mi?

  Yanlış anlayacaksın ama bence kendinden başka bir şey yazmalısın.

  Kimse kendinden başka bir şey yazmaz ki.

  Okurken zihnim dalıp gidiyor.

  Bu da iyi bir şey değil, değil mi?

  Ne yapacağımı bilemiyorum.

  Belki de kitap yazmak bana göre değildir.

  - Belki de biraz bundan uzak durmalısın.

  Başka bir şey yap.

  - Yapma bunu.

  - Ne?

  - Bana inanmadığın anlamını çıkarıyorum.

  - Edward öyle demedim.

  Öyle demedin ama yüzünle, iç çekmelerinle   öyle diyorsun.

  Okula geri dönmemi isterken öyle diyorsun.

  Okula dönmeni istiyorum tabii.

  Nesi yanlış bunun.

  Gerçekçi oluyorum sadece.

  Kitapçıda çalışıp roman yazıyorsun   hayatın boyunca yapmak istediğin bu mu yani?

  Çok romantik ama bu mudur yani?

  - Böyle mi olacak  - Sen de annen gibisin.

  Ona çok benzediğimi her zaman söyleyen sendin.

  Bu yüzden çalışmalarını okumak istemiyorum, hep çok korumacısın.

  Öyleyim tabii!

  Kendini riske atıp yaratıcı bir şekilde yazdığın şeyleri   sevdiğin birinin sana anlamadığını söylemesi nasıldır bilir misin?

  - Yaratıcı olmadığım için bilmiyorum.

  - Çünkü olmamayı tercih ediyorsun.

  Kavga etmek istemiyorum.

  Yorgun ve sinirliyim.

  Tüm gece yazdım durdum.

  Hoşuna gitsin istedim.

  Tamam mı?

  Teşekkürler.

Hoşuna gitmeyecek haberlerim var.

  Ray Marcus'u serbest bırakıyorlar.

Ne?

  Ne demek serbest bırakıyorlar?

  Savcı, ortada yeterince güçlü delil olmadığını   elimizdekilerin de ikinci dereceden olduğunu söyledi.

  Teyide ihtiyacı varmış.

  Üzgünüm Tony.

  Çok yazık oldu.

  - En azından sıkıca yumrukladın.

  - Yetmez.

  Başka ne yapabiliriz?

  Bir şeyler düşüneceğim.

  Sen hemen buraya gel.

  Uzun süre buralarda takılmaz.

Tamam, hemen geliyorum.

  Ne?

  Söylemiştim ya.

  Akciğer kanseriyim.

  Yayıldı iyice.

  - Ama sürekli sigara içiyorsun.

  - Evet, ondan zaten.

  Şimdi bıraksam ne olacak ki?

  Bir seneye ölmüş olacağım.

  Mahkemenin atadığı şu Jenks denen avukat.

  Dallaslı ukalanın teki.

  Ray çıksın diye bölge savcısı ile anlaşma yaptı.

  - Politika işte.

  - Hasta olduğunu bana ne zaman dedin?

  Beni görevden almak istiyorlar.

  İşi vermek istedikleri birini buldular bile.

  - Anlamadım.

  Böyle yaparak cinayet dosyasını düşürecekler mi?

  - Evet.

  Bu onlara sebep verir.

  Koz verir.

  Davamın iyi hazırlanmadığını söylediler.

  Yarım yamalak, baştan savma olduğunu.

  Delil olmadığını.

  Delillerin düzgün toplanmadığını, mahkemeye çıkarılamayacağını.

  Bölge savcısı kaybetme olasılığı olan davayı almak için fazla ödlek.

  Lou'yu bırakmıyorlar ama.

  Ray'i de tutuklamayacaklarsa hiç iyi bir haber değil bu.

  Güzel.

  Ben de bunu söylemeni bekliyordum.

  Emekli olup kanserin faydalarından başka bir yerde yararlanmamı istiyorlar.

  - S.ktirsinler.

  - Bana hiç kanserden bahsetmemiştin.

  - Problem, Ray'in suç anında başka yerde olduğu iddiası.

  - Ailen var mı?

  - Ray kendini temize  - Bobby, Bobby.

  Ne?

  Hiç yakının var mı?

  Yok.

  Karım yok.

  Corpus'ta bir kızım var.

  Yardımcı oldu mu peki?

  Haberi yok.

  Ne yapabilir ki zaten?

  Neyse işte, Ray güya Leila denen kızla berabermiş ya da adı her neyse   kız onun lehine ifade verdi, kızın halası da kızı doğruluyor.

  Ne yapacağız?

  Adaletin yerini bulmasını ne kadar ciddi istediğine bağlı.

  Anlıyor musun?

  - Yemek yiyemiyorum, kusuyorum.

  - Yemezsen nasıl dayanacaksın?

  Bazen yiyebiliyorum, bazen yiyemiyorum.

  Burası da berbatmış.

  Biraz olsun yemen gerek.

  Sana kişisel bir soru sorayım.

  Kayıt dışı.

  Aramızda kalacak.

  Ray Marcus'a ne yapmamı istersin?

  - Ne yapabilirsin ki?

  - Sen ne istersen.

  Ben şey dedin sandım  Dinle.

  Kaybedecek bir şeyim yok.

  S.kik savcının son davamı sıçıp batırmasına izin vermem.

  Ayrıca katilin tekinin serbest kalmasına da seyirci kalamam.

  Ray Marcus gibi hasta şerefsizlerin dışarı çıkmasını yıllarca izledim.

  - Bu konuda katı kuralların dışına çıkmaya hazır mısın?

  - Evet.

  - Emin misin?

  - Evet.

  Ben Andes.

  Yok artık.

  Peki, sağ ol.

  Ray, Line Camp'te görülmüş.

  Geri zekâlının kafayı bulmasına izin vereceğim   sonra kolundan tuttuğum gibi benim mekanıma getireceğim.

  Benimle gelmeni istiyorum.

  Biraz bizim yanımızda tutarız.

  Ufaktan hırpalarız.

  Dozajı artırıp biraz acı çekmesini sağlarız.

  Bakalım ne yapacak.

  Hoşuna gitti mi?

İlişkimizin yürümediğini anlamalısın.

  - Susan  - Beraber olmuyor işte.

  - Birbirimiz için doğru kişiler değiliz.

  - Susan lütfen.

  - Değil miyiz?

  - Hayır değiliz.

  - Ne diyorsun sen?

  - Çok uyumluyuz biz.

  - Değiliz Edward.

  Gerçek dünyada yaşamasaydık çok uyumlu olabilirdik.

  Ben gerçek dünyada yaşıyorum ve daha sağlam bir geleceğe ihtiyacım var.

  İstediğimden daha sağlam bir geleceğe.

  İstediğin kişi olamam ben.

  - Öylesin zaten, öylesin.

  - Olamam işte.

  - Dur.

  Sandığın kişi olmayı çok istedim.

  Gerçekten istedim ama değilim.

  - Alaycıyım, gerçekçiyim.

  - Hayır.

  - Cidden öyleyim.

  - Korkuyorsun.

  - Korktuğum yok.

  - Bunu pek çok kez yaşadık ettik.

  - Korkmuyorum Edward.

  - Pekala tamam.

  - Mutsuzum sadece.

  Çok ama çok mutsuzum.

  Sen çok  Mükemmel birisin   romantik ve duyarlısın  - Zayıfım.

  - Ne?

  Öyle demedim ki.

  - Pek çok kez söyledin.

  - Öyle bir şey demedim.

  Daha önce de söylemiştin.

  Neden bir daha söylemeyesin?

  - Zayıfım.

  - Zayıf olduğunu söylemedim.

  - Zayıf olduğunu söylemedim.

  - Beni seviyor musun?

  - Konu bu değil?

  - Bal gibi de bu.

  - Konu bu!

  - Hayır değil!

  - Cevap vermedin!

  - Evet, seni seviyorum.

  - Birini sevdiğinde   problemleri çözmeye çalışırsın.

  Öylece bir kenara atmazsın.

  Dikkatli olman gerekir.

  Bir daha asla eline geçmeyebilir çünkü.

  Artık seninle yapamıyorum Edward.

  Yürütemiyorum işte.

  Susan.

  Sorunlardan hep böyle kaçamazsın.

  - Hadi, hadisene.

  - S.ktir ya.

  Benim o konuyla bir ilgim olmadığını söyledim ya.

  - Git kendin sor istersen?

  - Birazdan görüşürüz.

  Merhaba tatlım.

  Benim mekana gidiyoruz.

  White Creek'in orada, seninkileri götürdükleri karavanın yakınlarında.

  Takip et.

  Kalk ayağa.

  Kötü hissediyorum Tony.

  Acele et.

  Al bunu kullan.

  Sorun çıkarırsa vur.

  Bu yaptığınız yasadışı.

  Yasal olsaydı beni merkeze götürürdünüz, bu s.çtığımın yerine değil.

  İhtiyacımızı karşılayacak kadar yasal evlat.

  Yeni kanıt falan yok.

  - Öyle mi?

  - Yani kanıtın varsa içeri tıksana beni.

  Burası çok daha iyi.

  Rahatlatıcı bir etkisi var.

  Bu numarayı daha önce denediniz bence.

  Bu herifin beni konuşturabileceğini sanıyorsan   bunun işe yaramadığını çoktan gördün zaten.

  - Evet.

  Lou Bates'in senin Hastings cinayetleri ile ilişkili olduğunu söylemesine ne dersin?

  Söylemiş olsaydı beni içeri tıkardınız zaten.

  Sen rahat ol.

  Seni merkeze götüreceğiz.

  Hiç merak etme.

  Kim bu?

  - Bakın kim gelmiş.

  - Orospu çocuğu.

  Hadisene evlat.

  Geç şuraya.

  - Ne söyledin bu herife?

  - Hiçbir şey.

  Bu adamın karısı ve kızını benim öldürdüğümü söylemişsin.

  Ne?

  O da aynını senin için söyledi.

  - Güya kanun adamısın.

  Ne s.kim iş bu?

  - S.ktir lan oradan.

  İkiniz de.

  Birbirinize söylemek istediğiniz son sözleriniz var mı?

  Ne diyorum Tony, bence hemen şimdi öldürelim.

  Dışarıda başları belaya girebilir   neler olacağını kimse bilemez.

  Belki Ray tutuklanmaya direnirken öldürülür.

  Gecenin bir yarısı eve gelirken   hırsız tarafından vurulur.

  Rahatsız mı oldun evlat?

  Pekala!

  Rahatsız oldun gibi.

  - Özür dilerim.

  - Ne?

  - Çok üzgünüm.

  Seni öldürmeyeceğim evlat.

  Polisim ben.

  Ne o ağlıyor musun?

  Ağlayacak mısın?

  Pekala madem o kadar rahatsız oldun.

  Tony buraya gel.

  Al şunu.

  - Tam buraya.

  - Lütfen yapma.

  - Lütfen.

  - Tam buraya.

  Tam buraya işte.

  - Pekala.

  - Ben de rahatsız olmuş olabilirim.

  - Açsana.

  - Öyle mi?

  Peki, kalk ayağa.

  Oldu işte.

  Kuş kadar özgürler.

  Tamam mı?

  Şimdi nasıl?

  Ne dersin Tony?

  Bu ikisiyle ne yapsak acaba?

  Ne yapacaksın?

  Ne yapacaksın evlat?

  Hadi.

  Hadi.

  - Gidelim hadi.

  - Silahı var.

  - Bobby!

  - Hadisene.

  - S.ktir!

  Hadi gidelim beyinsiz herif!

  Hayır.

  Hayır.

  Yapma lütfen.

  İyi misin?

  Hayatım boyunca pişman olacağım buna.

  Şimdiden pişman oldum.

  Katolik olduğumu biliyorsun.

  Kürtaja bile inanmıyorum.

  Çok üzgünüm.

  Çok işe yaramaz hissediyorum.

  Hiç de öyle değilsin.

  Her zaman ne yapacağını bilirsin.

  Teşekkürler.

  Çocuğuna yaptığımdan sonra bir daha Edward'ın   yüzüne bakabileceğimi sanmıyorum.

  - Asla öğrenmeyecek.

  Ne yaptım ben?

  Ne yaptım?

  Söz veriyorum düzelecek.

  Düzelmesini sağlayacağım.

  Aman Tanrım, hayır.

  Edward.

Tony.

  Onu vurmak zorunda olduğumu biliyorsun değil mi?

  Onu vurman umurumda bile değil.

  İyi ki vurdun!

  İyi ki öldü puşt!

  Onları korumalıydım!

  Korumalıydım!

  Olacakları anlamalıydım!

  - Engel olmalıydım!

  - Tamam.

  Engel olmalıydım!

  - Geçti.

  - Engel olmalıydım!

  Geçti artık.

  - Bir şeyin yok.

  - Engel olmalıydım Bobby!

  Bana bak.

  Sen iyi bir adamsın.

  Sen iyi bir adamsın.

  Hadi gitmemiz gerek.

  Ray yola çıkarsa otostop çeker.

  Araba bulmadan onu yakalamalıyız.

  Dinle beni.

  Çatala gelince sola git sen.

  Orası seni Ray'in seninkileri kaçırdığı yere götürür.

  Otoyola gittiğinden emin değilim.

  Ben o yöne gideceğim.

  Sen bunu al.

  Arabada bir tane var.

  - Bobby.

  - Ne?

  Tüm bunlar başına bela olur mu?

  Bilmem.

  S.kimde bile değil.

  Ölüyorum unuttum mu?

  S.ktir!

  - Sensin demek.

  Arkadaşın nerede?

  - Yolda.

  Polis arkadaşların peki?

  Buralardalar.

  Buradalar mı?

  Şu anda ben varım sadece.

  Sen ve nasıl kullanacağını bilmediğin o silah demek.

  Lou'ya ne oldu?

  - Öldü - Ne?

  S.kik orospu çocuğu.

  Senin ve arkadaşının başı büyük belada farkındasın değil mi?

  - Hiç sanmıyorum.

  - Hiç sanmıyormuş!

  Ne istiyorsun lan peki sen?

  Sen ve dandik silahın.

  - O şeyle ne kadar hünerli olduğunu gördüm.

  - Otur yerine.

  Otur yoksa gebertirim seni.

  Dinle dostum.

  Senin gibi temiz biri neden Andes gibi biriyle takılır?

  Adam öldürür o.

  Asıl sen öldürüyorsun.

  Dangalak karın ve kızın bunu hak ettiler   ama sen beni yanlış anladın.

  Kazaydı.

  - Kazaydı demek?

  İnsanların benimle konuşma tarzıyla alakalı kesin tavrım vardır.

  Tahammül etmeyeceğim belirli şeyler vardır.

  Birisi beni bir şeyle suçlarsa   bu, hakaret anlamına gelir.

  Bu da bana o hakkı tanır.

  Eğer kadınım beni başka birini s.kmekle suçlarsa   gider başkasıyla s.kişirim.

  Kızın bana tecavüzcü derse tecavüze uğrar.

  Bize yaptıklarınızdan kimse paçayı kurtaramayacak.

  Hiç kimse.

  - Hiç kimse.

  - Öyle mi?

  Hiç kimse.

  Hiç kimse.

  - Hiç kimse.

  - O halde beni vursan iyi edersin.

  Değil mi?

  Beni vursan iyi edersin.

  Bir şey bildiğin yok.

  İnsanları öldürmek eğlencelidir.

  Sizler de bunu denemelisiniz.

  Eğlenceli mi?

  İnsanları öldürmek eğlenceli mi?

  Karımı ve kızımı öldürürken eğlendin mi?

  Kalk ayağa.

  Kalk.

  Kalk hadi.

  Hadi.

  Yürü.

  S.kt.ğimin karını hatırlıyorum.

  Karını s.ktiğimi hatırlıyorum.

  Sen çok zayıfsın.

  Çok zayıfsın lan.

  Bu konuda bir şey yapmak için çok zayıfsın.

  Orospunun evladı!

  Edward.

Edward Sheffield'tan Yeni E-PostaSalı Gecesi.

  Sevgili Susan, sen yeri ve zamanı söyle.

  Edward.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar