Print Friendly and PDF

Translate

Dokuzlar (2007) The Nines

|

 


100 dk

Yönetmen:John August

Senaryo:John August

Ülke:ABD

Tür:Dram, Fantastik, Gizem

Vizyon Tarihi:18 Şubat 2008 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Müzik:Alex Wurman

Oyuncular

Ryan Reynolds

Melissa McCarthy

Hope Davis

Elle Fanning

David Denman

Özet

The Nines oyuncuların farklı rollerde göründüğü 3 kısa filmden oluşuyor.”

The Prisoner” (mahkum) bir televizyon yıldızının dışarıyla tek bağlantısının menajeri ve komşusu olan iki kadın olduğu bir ev hapsinde bulmasını konu alır. Gizemli olaylar kadınların kendini gerçek dünya hakkında aldattığını düşünmesine neden olur.

İkinci kısa “Reality Television” dizi yapımını anlatan bir belgesel yapımcısının, arkadaşlarının yardımıyla post prodüksiyon aşamasını atlatmasını anlatır.”

Knowing” ise başarılı bir video oyunu tasarımcısının karısıyla birlikte ormanlık bir yerde arabalarının bozulması ve kızlarının geri dönülemez seçimlere kadar götüren bir gerçeği/bilgiyi öğrenmesini anlatır.

 

Bu üç hikaye tek bir anlatımla yazar ve karakter, oyuncu ve rol, yaratan ve eseri arasındaki ilişkiyi keşfediyor. 

Altyazı

Kokain satıyor musunuz?

 Merak etme, sadece televizyonda polislik yapıyorum ben.

 Ne kadar?

 Tamamdır.

 Kokain mi bu?

 Nasıl yapıldığını biliyor musun?

 Evet, alo.

 Bir sağlık sorunu yaşıyorum.

 Evet.

 Tamam.

 Göbek deliğim yok.

 Bir göbek deliğim yok benim  Karnımda olması gereken yerde değil.

 Endişelendim çünkü bilmiyorum yani bu şeyse   insan göbek deliksiz yaşayabilir mi?

 Yani düşünsenize, göbek deliği doğuştan olur.

 Yoksa doğmamışsın demektir.

 Ve hayatta olup olmadığın belli değildir.

 Merak ediyorum yani   ben hayatta mıyım?

 Ya da ben Tanrı mıyım?

 Ambulansa ihtiyacım olduğunu sanmıyorum.

 Ama galiba hastaneye gitmem gerek.

 Evet, öyle yapayım.

 Sanki daha beterini yapmadın da!

 Tamam, evet.

 Arabayı hurdalık etmiş.

 Ama bu çevre dostu bir araba.

 Raporda niye yazmıyor bu?

 Kalbi kırılmış, ihanete uğramıştı.

 Anladığını söylüyorsun, ama anlamıyorsun, anlayamazsın.

 Koca bir dev gibisin Vulcan.

 Geliyor.

 Seni daha sonra ararım.

 Merhaba, ben Margaret.

 Lola'nın yanında çalışıyorum.

 - Gary.

 - Biliyorum.

 Arkadan çıkmamız gerek.

 - Ön taraf muhabir mi dolu?

 - Birkaç tane var.

 Hugh Grant'a gidenler kadar değil, Daha çok Robert Downey, Jr gibi  Hani o ailenin evine gizlice girip çocukların yatağında uyumuştu ya.

 İkinci bölümden dörde kadar Robert'in yerine ben uğraştım.

 İşte benim uzmanlık alanım böyle şeyler.

 Peki, bak ateş alabilir, derler ya, bu evde öyle.

 Evimi isteyerek yakmadım.

 Tabii, ben de aynı rezalete on yılımı harcamak istememiştim.

 Ama öyle oldu.

 En azından farkına varmış olmak daha sağlıklı.

 Ne diyordum, bu yanabilir bir ev ve   Lola'nın şu birbirinden müthiş müşterilerinden birine ait.

 Ve şu anda Toronto'da bir deneme filmi çekiyor.

 - Aktör mü?

 - Yazar.

 Yani önümüzdeki altı hafta boyunca rahatsın.

 Yani rahatlıkla onun kıyafetlerini giyebilirsin.

 Muhtemelen bundan hastalıklı bir zevk alacaktır.

 Eşcinseller işte.

 Köpekleri mi var?

 Evet.

 Şu anda yaz kampındalar.

 Şimdi, yatağı bir dene.

 İyi.

 - Rahat mı?

 - Kesinlikle.

 Bak, Gary, biliyorum tam bir çılgınlıktı ve stresli geçti.

 Kendini güvende ve rahat hissetmeni istiyorum.

 - Öyleyim zaten.

 - Senin hayranlarından biriyim, biliyorsun.

 Bir numaralı hayranın!

 Ama bu işin içine edersen   ayak bileklerini balyozla paramparça ederim.

 Ve bu ikimiz için de pek iyi olmaz bu.

 Dokuz köpek çimenlerde koşuyor.

 Ağaçta bir Koala oturuyor.

 Bu bilgisayarlı ses tanıma sistemi.

 Şartlı tahliye sisteminden gece gündüz her saat aranabilirsin.

 Telefonu beşinci çalışına kadar açmazsan   polis gelip kıçını yerlerde süründürür.

 Ya burada değilsem?

 Adı üstünde, ev hapsi ya bu   evin içinde kalacaksın.

 Yola gelecek, söz veriyorum.

 Günde iki kez gelip seni kontrol edeceğim.

 Buraya gelen tek kişi ben olacağım.

 Arkadaşlar yok, ahbaplar yok, eroin satıcıları yok.

 Ben eroin kullanmam.

 Tabii, kokain daha havalı.

 Ayrıca sana porno da almam.

 Kabloda da porno filtresi var.

 Harika.

 Kariyerim pek umurumda değil.

 Ailem ya da geleceğimi de pek düşünmüyorum.

 - Tek derdim otuz bir çekmekti.

 - Telefonuna ver bir bakayım.

 Yapma ama.

 Bütün numaralarım orada.

 O zaman kafadan on numara tuşla.

 Karşına kim çıkarsa çıksın, bu telefondakilerden iyidir.

 Benim cebim var sende, eve sipariş için menülerin de var.

 Gayet iyisin.

 Tamam mı?

 Kötü fikir.

 İyi ol.

 Sende kalsın.

 Birileri kanıtları ortadan kaldırmaya çalışmış.

 O birileri bu işi becerememiş.

 Örnekleri adli tıbba verince   gerçek katilin kim olduğunu anlayacağız.

 Orada biri mi var?

 Kim o?

 Alo?

 Evet.

 Dokuz leopar ormanda koşuyordu.

 Dükkândan dokuz tane kek aldım.

 Bu ev perili.

 Zeitgeist ya da zamanın ruhu  Poltergeist yani kötü ruh.

 Ve hayır.

 Farelerdi belki.

 L.A.

 Fare kaynıyor.

 Palmiyelerde yaşıyorlar.

 Belki de.

 Bak, biliyor musun ben diplomalı bir psikoterapistim.

 Gerçekten mi?

 Hayır.

 Ben bir tanıtımcıyım.

 İşim senin hakkında insanların ne düşündüğüyle ilgilenmek.

 Senin   kendin için ne düşündüğünle değil.

 O yüzden toparlan artık.

 Artık Geçit Töreni'ndeki rolünü   Christine Walsh'a vermeme ramak kaldı.

 Geçit Töreni mi?

 Nefret ediyorum, lanet olası Geçit Töreni'nden!

 Herkes nefret ediyor Geçit Töreni'nden.

 Ama "Adli Tıp" izleyicisi Marilyn Vos Savant'larına bayılıyor.

 Pişman olduğuna dair tek bir içten hareket sergilesen belki   dizinin yönetmeni sezon arasında senin karakterini öldürmez.

 Eğer bana bir pislik yapmaya kalkarsan yemin ediyorum ki  Deli değilim ben.

 Kesinlikle.

 Kesinlikle.

 Pardon!

 Özür dilerim.

 Bu tarafa.

 Senin soluna.

 Sağ.

 Pardon.

 Sağ.

 İnanılmaz gelecek ama, golf alıştırması yapıyordum.

 Deme ya  Peki.

 Belki de sadece hakları elinden alınmış komşumla   tanışmanın yollarını arıyordum.

 Gördüğün gibi, ben de ev hapsindeyim işte.

 Sen ne yaptın?

 Kocamla seks yaptım.

 Çok kötüymüş.

 Dokuz ay sonra da Jaden'i doğurdum.

 Bak o da şurada.

 Tam bir şirine.

 Bir on yedi dakika daha uyur.

 Programa uymayı seviyor.

 Çok sıkıcı bir kıza benziyor.

 Öyledir.

 Zenginsin.

 Ekvatorlu bir dadı tutman gerekmez miydi?

 Ben Kanadalıyım.

 Birleşik Devletler'de çalışamıyorum.

 Artı, her şeyi kendim yaparak bu üstün ahlak havasını   korumaya çalışıyorum.

 Tam bir Kanadalısın.

 Teşekkürler.

 Jaden 14:30 civarında tekrar yatar.

 Belki bir uğrarım?

 Emin ol ben burada olacağım.

 Bu bir randevu.

 Öyle mi?

 - Bu arada ben Sarah.

 - Gary.

 Evet.

 Biliyorum.”

Olabilecek dünyaların en iyisinde yaşıyoruz."

 Ya  Voltaire, Candide.

 Gerçekten okuyor musun bunu sen?

 Okuduğumu sanıyordum.

 Kusura bakma, bir türlü tahliye olamadım.

 Jaden'in ateşi çıktı.

 Ne sıkıcı kız ya  Eve taşınma hediyesi!

 Şeytan içkisi.

 Evet, en iyisi de içebilecek olmam.

 Gelmeden sütümü pompaladım.

 Ben de.

 Bunu ispatlamak o kadar zor ki, sadece eski sevgilimin   eşyalarını yakmak istemiştim bütün evi değil.

 Evet.

 Ateş yakmak bu anlamda ustalık isteyen bir şey.

 Öyle.

 Peki ya sen?

 Hiç kundakçılık suçun var mı?

 Garip ama hayır.

 Biliyordum!

 O küçük kıvılcımı gördüm sende.

 Şey, kundaklama sayılmaz, herhalde.

 Ben küçük bir kızken, evimizde yangın çıktı.

 Yapma ya  Babamın beni kapıp kucağına alarak yanan binadan   fırlayışı ve kendini kaldırıma attığı andaki yüz ifadesini   hiç unutmayacağım.

 Orada öylece üzerimde, pijamalarımla titreyerek duruyordum ve   tüm dünyanın alev alev yanmasını izledim.

 Ve bittiğinde, kendime sordum: "Yangın dedikleri bu kadarcık mıymış?"

Bu kadarcık mı?

 Bu kadarcık mı?

 Bu kadarcık mı?

 Eğer hepsi bu kadarsa dostlarım   o zaman dans etmeye devam edelim.

 Hadi kafaları çekelim.

 Ve eğlenmemize bakalım.

 Eğer hepsi bu kadarsa.

 Ve sonra dünyanın en harika çocuğuyla tanıştım.

 Nehir boyunca uzun uzun yürür   ya da birbirimizin gözlerinin içine bakarak saatlerce otururduk.

 Öyle âşıktık ki birbirimize.

 Ve bir gün o uzaklara gitti.

 Ve ben öleceğim sandım.

 Ama ölmedim.

 Ve ölmeyince kendi kendime sordum: "Aşk bu kadarcık mıymış?

" Bu kadarcık mı?

 Bu kadarcık mı?

 Madem bu kadarmış dostlarım   o zaman hadi  Ne düşündüğünü biliyorum.

 Madem bu kadın böyle hissediyor, o zaman neden hemen bitirmiyor?

 Hayır.

 Sonuncu hayal kırıklığımı yaşamak için hiç acelem yok.

 O son an geldiğinde, son nefesimi verirken   kendi kendime ne söyleyeceğimden   şu an karşında böyle durmuş konuşuyor olduğum kadar eminim.

 Kendi kendime diyeceğim ki 

Hepsi bu muymuş?

 Hepsi bu muymuş?

 Eğer hepsi bu kadarsa dostlarım   o zaman dans etmeye devam edelim.

 Hadi kafaları çekelim ve keyfimize bakalım.

 Eğer hepsi buysa

 - Gitmem gerek.

 - Ne?

 Affedersin.

 Ayakkabılarım nerde benim?

 - Dur.

 - Affedersin.

 Kadehi dert etme.

 Sadece  Gitmeliyim.

 Hoşça kal.

 Geri gelecek misin?

 Ve eğer o şakacı kuş ötmezse 

Annen de sana pırlanta bir yüzük alır.

 O at arabası devrilse ve boğa da yere yıkılsa bile   sen yine de kasabanın en tatlı bebeği olarak kalırsın.

 İyi geceler tatlım.

 İyi geceler.

 Kediler miyav der!

 Domuzlar oynk der!

 İnekler mööö der!

 İnekler mööö der!

 İnekler mööö der!

 Köpekler dokuz der.

 Dokuz, dokuz, dokuz  Alo.

 Evet.

 İki tren ormanda gidiyor.

 Dokuz, dokuz, dokuz  Siktir.

 Tanrım!

 Kahretsin, ödümü patlattın.

 Anlamıyorum.

 Üzgünüm.

 Yok, hayır.

 İyiyim ben.

 İyi olacağım.

 Annen baban nerede?

 Hayır.

 Annen ve baban.

 Annenle baban neredeler?

 Ne dediğini anlamıyorum.

 Bak, ben o dili bilmiyorum.

 Nereden geldiysen oraya git.

 Burada olmamalıydın sen, hayır.

 Bak burada olman güvenli değil.

 Geri dönmelisin, oldu mu?

 Lanet olsun!

 İyi akşamlar, beyler.

 Bir kere daha söylüyorum, ev hapsi evde kalacaksın demektir.

 Bunu elektronik tasma gibi düşün.

 Basitçe anlatayım eğer evden 100 adımdan fazla uzaklaşırsan   polisler gelir ve seni kıçından yakalayıp hapishaneye gönderir.

 Eğer onu çıkarmaya kalkarsan, polisler gelir ve   seni kıçından yakalayıp hapishaneye gönderir.

 Eğer kanında uyuşturucu ya da alkol tespit edilirse  Polisler gelir ve beni kıçımdan yakalayıp hapishaneye gönderir.

 Hayır.

 O kıçını ben tekmelerim.

 Polisler ondan sonra gelir ve seni kıçından yakalayıp hapishaneye gönderir.

 Hâlâ telefonu cevaplamak zorunda mıyım?

 Hayır, artık bunu ben yapacağım.

 Misafir odasına taşınıyorum.

 Benim bebek bakıcısına ihtiyacım yok.

 Bütün deliller tersini gösteriyor ama.

 Üzülme, harika bir oda arkadaşıyımdır.

 Affleck'e kumarı kim öğretti sanıyorsun?

 Bunu bir daha duymayalım!

  97, 98, 99.

 100 adım.

 İyi bak!

 Senin dünyanın kenarı burası işte.

 Bir dünyadasın, bir dünyanın dışında.

 Bir dünyadasın, bir dünyanın dışında  Baksana bana, dans ediyorum!

 Tabii ki.

 Kesinlikle.

 Sonra adamlar sordu işte, "Eskrim falan bilir misin?

" Ben de, "Katalogdaki fotoğrafımın üstünde öyle yazıyor" dedim.

 - Yalan!

 - Her zaman.

 Her zaman.

 Sonra da bana, "Flore mi epe mi?" dedi.

 - Epée!

 - İkisinde de nerdeyse eşit olduğumu söyledim.

 - Ki bu doğru!

 - Aynen.

 Her neyse, bana lanet olası bir Conan kılıcı fırlattı.

 Sonra da beni kovalamaya başladı.

 Ben böyle elimde kılıç, ortalıkta dönüp duruyordum!

 Sadece hayatta kalmaya çalışıyordum.

 Gözlerimi kapatmıştım.

 Ve sonunda yanlışlıkla kulağını kestim.

 Kulağını mı kopardın?

 Evet.

 Yok.

 Sadece biraz kesildi.

 Ama işi de kaybettim.

 Dur bir dakika.

 Karayip Korsanları'nda var mıydın sen?

 Tabii.

 Yani hayır   filmde oynamadım, seyirdeydim.

 Hep şöyleydim ama, "Gary!

 O eller botun içinde kalsın!

" Yapma.

 Parmak yok.

 İyi geceler, bok surat.

 İyi geceler, seni pis kaltak.

 Bu inanılmaz.

 Bunları ne zaman görsem, kahretsin be diyorum.

 Yanlış zamanda doğmuşum.

 Kesinlikle.

 - Gardiyanın nerede?

 - Markette.

 Epey küçük bir hanımefendiymiş.

 - Jaden nasıl?

 - Sıkıcı.

 Biz siz ikiniz kadar köklü bir ilişki kuramadık şimdilik.

 Sen bizi izliyordun demek.

 Bak.

 Gönül işlerine burnumu sokmak istemem.

 Gönül işlerim mi?

 Herkesin sevgiye ihtiyacı vardır.

 Ben seviliyorum.

 Benim yok.

 Cidden kıskandın mı?

 Tam tersi.

 Sadece onu korumak istiyorum.

 - Neden koruyacaksın?

 - Senden.

 Kendine bir bak.

 Sen mankenlerle çıkıyorsun.

 Sanatçılarla.

 Tenisçilerle.

 Evet, ne olmuş?

 Birden ona kadar puan verecek olursak, sen Dokuzlara yakışıyorsun.

 İkimiz de biliyoruz ki daha azıyla yetinmezsin sen.”

Dokuzlar" nedir?

 Ne?

 "Dokuzları ara?

" Benim notum değil o.

 - Bu senin el yazın.

 - Onu ben yazmadım.

 Peki.

 Çıkın-çıkın-çıkın

Herkes ortaya çıksın.

 Ne?

 Yok bir şey.

 Gerçekten, ne dedin?

 Hiçbir şey.

 Sadece senin şey olduğunu sanmıştım 

Neyse, unut gitsin.

 Tamam.

 Özür dilerim.

 Selam.

 Ne?

 Bu görüşmeyi yapmam gerek.

 Peki, Courtney'i çömlekçide serbest bırakmak   hanginizin fikriydi ki?

 Senin kim olduğunu biliyorum.

 - Gerçekten mi?

 - Ne olduğunu biliyorum senin.

 Eğer ona bir daha yaklaşacak olursan  Ne yaparsın?

 Elinden ne gelir ki?

 Pardon ama sana ne diye hitap ediyor?

 Margaret.

 Sevdim bunu.”

Margaret." Klasik.

 - Neden onu rahat bırakmıyorsun?

 - Rahat bırakmak mı?

 O rahat kalamaz ki.

 O bir aktör.

 Eğer onu izleyen birileri olmazsa, gerçekten var olamaz.

 Ve şunu da hatırlatmak isterim ki   onu aldatan da ben değilim.

 Er geç her şeyi çözecek.

 Peki, anladığı zaman, kimi suçlayacak sence?

 İyi geceler, fare surat.

 İyi geceler.

 Merhaba komşu.

 Ruh hastası gibi davrandığım için üzgünüm.

 Sorun değil.

 Sen iyi misin?

 Kafan güzelmiş gibi bir halin var da.

 Dokuz sayısı bir insanın karşısına kaç defa çıkar ki?

 Kaçtır olasılığı bunun?

 Olasılık olarak mı diyorsun?

 Ne demek istediğimi biliyorsun.

 On kerede bir kere.

 Ya her seferinde çıkıyor desem?

 Ama sadece insan onları arıyorsa gözüne çarpıyorlar.

 Onları aranmak her şeyi değiştiriyor.

 Bunlardan bazıları birer bedeldir ve daha bir sürü dokuz da olacaktır.

 Bir terslik var.

 Dünyada ters giden bir şeyler var.

 Seni buradan çıkarabilirim, ama bana güvenmek zorundasın.

 Günaydın.

 Her şey yolunda mı?

 Şahane.

 Şeftali tadında.

 Şahane olması iyi bir şey.

 Şeftaliyi de severim.

 Kahve ister misin?

 Tabii, evet.

 Ne yapacağım ben?

 Bana güveniyor musun?

 İyi misin sen?

 Değilim.

 Bana şu dokuzları anlat.

 Dokuzlar mı?

 Dokuzlar.

 Oradan başlaması zor gibi biraz.

 Sen bir dene.

 Ve bana hayaller gördüğümü de söyleme.

 Çünkü her yerde karşıma çıkıyorlar ve ben bunun sebebini öğrenmek istiyorum.

 İlk aklıma gelen mi?

 Dokuzlar sana kim olduğunu hatırlatan bilinçaltın.

 Ben bir dokuz muyum yani?

 Evet.

 Bu şimdi sana hiç mantıklı gelmese saçma desen de   henüz tam olarak anlayamazsın ama   biz birbirimizi 25 yıI gibi bir süredir tanıyoruz.

 Bir gün, ben 12 yaşındayken   birdenbire beni aradın sen.

 Ve o günden beri de konuşuyoruz seninle.

 Konuşuyor muyuz?

 Telefonda, genellikle.

 Buraya gelmeden önce seni hiç tanımıyordum ben.

 Sen, Gary, benimle hiç tanışmadın.

 Hayır.

 Ama sen her zaman  Kafanın neden biraz karıştığını anlayabiliyorum.

 Hayır hayır.

 Kafam çok daha fazla karıştı.

 Aklına gelen bir açıklama?

 - Bunların hepsi bir rüya.

 - Hayır.

 - Komadayım o zaman.

 - Hayır.

 O zaman öldüm.

 Burası da cehennem, ya da Araf veya öyle bir yer  Bak, Araf Romalıların kustukları an ve yerdi.

 Ama hayır.

 Burası ve yaşadıkların tümüyle gerçek.

 Bu ne demek oluyor?

 Her şey olduğu gibidir.

 Ama sen olduğunu düşündüğün kişi değilsin.

 Tanrım, yapma!

 Gary, lütfen dur!

 Ona sakın güvenme.

 O bir dokuz 

Ne yaptığından haberin yok senin.

 Tamam o zaman.

 Bu çizgiyi geçersem ne olur?

 Bilmiyorum.

 Ama iyi olmaz.

 Kahretsin.

2. Bölüm

 Önceleri, "Ekran Arkası"nda olan   Gavin Taylor televizyon dünyasındaki en iyi senaristlerden biridir.

 Bütün kanallar onunla çalışmak için ölür biter.

 - Seni görmek ne güzel!

 - Harika görünüyorsun.

 Adım Gavin Taylor.

 Film ve dizi senaryosu yazarıyım.”

Bilmek", kocası ortadan kaybolan   bir kadınla ilgili bir saatlik bir dram.

 Kadın bu karanlık komploda kilit kişinin kızı olduğuna inanır.”

Kaçak" dizisi zamanında bile, bu tür bir şey yapılmadı.

 Her bölüme uygun düşecek kurgularla gitmedi o dizi.”

Bilmek" bir "Adli Tıp" olmayacak.

 Ve kesinlikle bütün cevapların gözümüze sokulduğu şu popüler   "sır programları"na da benzemeyecek.

 Roger, günümüzde seyircinin ilgisi ne kadar   süreyle tutulabilir, onu öğrenmek istiyor.

 Yani benim için bir özetleyecek olursan.

 Bana Roger'ı ateşlendirecek bir replik söylesene.

 Aslında "Rosemary'nin Bebeği"ndeki gibi.

 En sevdiğim film.

 Bir toplantıda sattık gitti işte.

 Roger senaryoyu beğendi mi onu söyle sen bana.

 Bir deneme çekimi yapıyorsun.

 Melisa McCarthy benim başrol için aklıma gelen ilk isimdi.

 Senin için bir program yazıyorum.

 - Gerçekten mi?

 - Evet.

 Gavin'le biz sanki ezelden beri arkadaşız.”

Bilmek"te onunla birlikte çalışmak büyük bir zevk.

 Çarpıcı bir senaryo ve   harika bir oyuncu kadrosu, olması da bir tesadüf olamaz.”

Gilmore Kızları" çok iyiydi ancak   aynı başarımı sürdürebileceğim yeni bir şeye   başlamak beni heyecanlandırıyor.

 Gavin'e güvenim sonsuzdur.

 Deneme çekimlerine paramızın yeteceği tek yer Kanada.

 - Bunu çekeceğimize inanamıyorum - 15 günlük çekim  Bu tartışma konusu bile değil.

 Ben kazanmaya gidiyorum.

 Buralardan ayrılıp altı hafta uzak kalmak koyuyor adama.

 Puggies.

 Motor!

 Puggies!

 Kardeşim nerede?

 Tekrar evde olmak çok tuhaf bir duygu.

 Artık evimmiş gibi hissetmiyorum burayı.

 Bu aşamada, elinizde yazdığınız   senaryo vardır ve çektiğiniz film de elinizdedir.

 Ama bunları bir araya getirince ortaya ne çıkacağını bilemezsiniz.

 Sadece ne hissettirmek istediğinizi biliyorsunuzdur.

 Anladın mı?

 Büyük kız işaretleriyle konuşman lazım artık.

 Bugün neredeydik görmek ister misin?

 Oldu o zaman.

 Bas düğmeye başlasın.

 Şu düğme.

 İşte sen ve işte baban.

 Küçük bir film yıldızı.

 Yakında dönecek.

 Sakın merak etme.

 Böyle buzdolabı gibi bir açılışa niye ihtiyaç duydun, anlayamadım?

 Sanırım hikâyenin canına okumak istemişiz.

 - Hikâye haddinden fazla ön planda.

 - Anlamadım?

 Mary'nin o anda neden o kadar korktuğunu   anlatmanın daha açık ve dramatik   olduğunu düşünüyorum.

 Öyle zaten, çok dramatik olmuş.

 Ama bu Roger'ın bu sezondaki büyük bombası.

 İzleyicinin kafasının karışmasına izin vermiyor bu.

 Aman Tanrım!

 Bu kaldırması çok zor bir şey.

 Hayır, hiç de değil, bir de bu parlak fikirler olmadan bakalım.

 Biliyorsun ki hayat küçük ve garip tuhaflıklardan ibarettir.

 Sadece zevkten kahkahalara boğulacağımız bir an gelecek mi, onu merak ediyorum.

 Susan'ı kaba kurguyu izlemeye çağırdım çünkü onun zevkine güvenirdim.

 Daha da önemlisi, Roger'ın zevk barometresi olarak da ona güveniyordum.

 Seyircinin de biraz nefes alması gerek.

 Demek istediğim  Maalesef bu süreçte   her şey bir kişinin kararına kalıyor.

 Ve bu kişi de Roger.

 Belki akşama hep birlikte El Cholo'ya   bir yemeğe gidebiliriz diye düşünmüştüm.

 Şöyle minik mısırlı bir Meksika yemeğine ne dersin?

 Geldiğinde babaya da soralım mı?

 O geri gelmeyecek.

 Kes.

 Noelle karesine vahşi bir altyazı kaydırmamız gerekiyor.

 Bir replik.

 Neymiş o?

 "Nasıl yani?

" - "Nasıl yani mi?

" - Nasıl yani?

 İnsana kafa bulduracak bir zerzevat gibi geliyor kulağa.”

Baksana, Shmuley!

 Yahudi kaltağa bir kanca atsana.”

 Biliyorum.

 Bu sadece test görüntüler için.

 Tamam, ama sence insanlar bunu gerçekten anlayacaklar mı?

 Aptallar anlamayacaktır.

 Programı aptallara göre hazırladığımızı bilmiyordum.

 Evet.

 Ben de.

 O geri gelmeyecek Nasıl yaparsın bunu?

 Nasıl yaparsın bunu?

 Nasıl yaparsın bunu?

 Nasıl yaparsın bunu?

 Nasıl yaparsın bunu?

 - Bir daha - Nasıl yaparsın bunu?

 Kes.

 Mükemmel.

 - Kendimi çok pis hissediyorum.

 - Tam sevdiğim gibi işte.

 Ben bunu seviyorum ya.

 Buraya kadar geldiğiniz için hepinize çok teşekkür ederim.

 Bu programın adı "Bilmek".

 Bu yepyeni bir deneme çekimi.

 Bugün burada toplanmış olan izleyiciler olarak bunu ilk yaşayanlar olacaksınız.

 Ve bittikten hemen sonra, ben yine burada olacağım.

 Ve birlikte bir yorum kartı dolduracağız.

 Söyleyeceklerim bu kadar.

 Şimdi programın keyfini sürün.

 İstediğiniz kadar süre kullanabilirsiniz.

 Bu konuda hiçbir sınırlama yok.

 Bitirdiğinizde, iki ayrı gruba ayrılacağız.

 Erkekler ve kadınlar.

 Ve sonra biraz tartışacağız.

 İlk defa izlediğimiz programlardaki en önemli şeylerden biri de   karakterlerle ilgili neler hissettiğimizdir.

 Karakterlerle özdeşleşirsek   muhtemelen haftaya da bu diziyi kaçırmayız.

 Şimdi karakterlerle ilgili şeyleri ele alalım.

 Bakalım kaçınız Gabriel karakterini sevdi?

 Elleri görelim.

 1, 2, 3, 4, 5, 6.

 Peki ya Mary'i sevenler?

 1, 2, 3, 4.

 Noelle?

 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7.

 Hadi ama herkes.

 Sierra?

 1, 2, 3, 4.

 Bu kadar mı yani?

 Sizce hikayede çözülmemiş   bazı karışık noktalar var mı?

 Şu adama baksana.

 Adam kıpırdamadı bile.

 Gözleri kapalı halde.

 Çok yardımı oldu, sağ olsunlar yani.

 Arabaların bir yerlere bırakıldığı diziler ve   televizyon filmlerinden tiksiniyorum.

 - Kameraya bakmak ister misin?

 - Ne farkı var?

 Kameraya bakmak ister misin?

 Bu herkesin katıldığı bir mesele mi?

 Var mı başka biri?

 Başka fikri olan?

 Evet.

 Küçük kız sağır mıydı?

 Yoksa dilsiz miydi?

 Küçük kız sağır ya da dilsiz miydi?

 Sağır mı dilsiz mi?

 Sen olsan ne derdin ona?

 Ben bir şey diyemezdim.

 Aman Tanrım.

 Yapma ama.

 İşaret diliyle konuşan biz değiliz ki, o.

 Onunla bir konuşma halindeyiz biz ve o da anlıyormuş gibi duruyor.

 Bunun gayet açık olduğunu sanıyordum.

 Şu adam bana bakıyor.

 Seni göremez ki.

 Adam bana bakıyor.

 El salladım ve o da bana başını salladı.

 Seni göremez.

 O bizi göremez.

 Susan, tam bana bakıyor.

 Siz hiç elinizi kaldırmadınız ve söz almadınız hâlâ?

 - Bunlar gerçek değil.

 - Bu da ne demek?

 Bu program gerçek değil!

 Neden göremiyorsunuz bunu?

 Tanrım!

 Kör müsünüz nesiniz?

 Bunun üzerinde falan bir yerde sanıyorsunuz kendinizi, değil mi?

 Herkesle beraber siz de aynı tuzaktasınız kardeşim!

 Dışarı çık.

 Çık dışarı!

 Oblivio accebit!

 Aman Tanrım.

 Sen iyi misin?

 Evet.

 Neydi bu ya?

 Aman Tanrım.

 Bilemiyorum.

 Adam harbi deliydi.

 Program biraz kafa karıştırıcıydı belki içinde birşeyleri kışkırttı.

 Ne dedi?

 "Oblivio accebit.”

 Bu Latince, "Nisyan yaklaşıyor" demek.

 Bu ne anlama geliyor?

 Dünyanın sonunun geldiği dışında mı?

 "Oblivio" aynı unutmak anlamına da geliyor olabilir.

 Unutkanlık.

 Sanırım benim yapacağım şey de bu.

 Her şeyi unutup gitmek.

 Berbat bir komedyen bu.

 Annesi tarafından geliştirilmiş.

 Pauly Shore.

 Artık bana yardım etmiyorsun!

 Miami'de evinin önünde talihsiz bir şekilde öldürülen tasarımcı.

 Gianni Versace!

 İkisini de anlatacak tek bir kelime.

 Brangelina.

 Bu biraz zor ve nasıl yapacağımı bilmiyorum.

 Sen veriyorsun  senle ben değiştiriyoruz  çünkü sen   Üç hafta sonra birden bire  Farkında mısın?

 O kartlara bir göz atma fırsatı bulabildin mi?

 Ekrandan tarama yaparken mi?

 Affedersiniz  - Babacık susamış da  - Ne alacaksan al o halde.

 Kadın, benim içkim nerde kaldı?

 Geldim!

 Ama hâlâ en sevdiğimsin.

 İnsanlar kalitatif çalışma grubunda söyleyemedikleri   şeyleri bu kartlara yazacak.

 Daha ayrıntılı anlatacaklar.

 Roger'ın bazı tavsiyeleri var, sizi ikilerde ve üçlerde   puanlayan insanları unutun gitsin.

 Çünkü onlar asla şovunuzdan hoşlanmayacaktır.

 - Onun yerine, Dokuzları arayın.

 - Dokuzlar.

 Onlar programınızın şimdiye kadar gördüklerinin   en iyisi olduğunu düşünenlerdir.

 Vizyonunuzu anlarlar.

 Şovunuzun daha da iyi olmasını isterler.

 İkinci raunt sensiz başlıyor!

 - Yani o kartlara bakıyor musun?

 - Tabii ki.

 - Yani?

 - Tamam ya.

 Bazen sayılar, kendimize itiraf edemediğiniz   şeyleri açığa çıkarır.

 Bu durumda, bu Melissa.

 Evet, genel puanları da iyi ama  Programa en yüksek puanları veren insanlara bakarsan   sabit tabandakinin Melissa olduğunu göreceksin.

 Bir yerlerde ince bir tonda bir negatiflik var sanki.

 Gavin, programının ilk sonuçları orta batıda çok iyi çıkıyor.

 Ama şehir merkezlerinde pek iyi değil.

 Hem erkekler için de pek iyi değil.

 Çünkü gerçekten büyük bir problemimiz var.

 Ve bunun üzerine seninle birlikte bir düşünsek diyorum.

 Bu Melisa yüzünden.

 Ve aynen tahmin ettiğim gibi.

 Bak, eğer kartları okursan anlayacaksın.

 Kartların bazılarını okudum ama bu tür şeylere inanmıyorum.

 Bu desteksiz sallayan sözde kuruculara prim verdiğine inanmıyorum.

 Onlar da Melissa demiyor ki.

 Ona bayılıyorum.

 Çok güçlü.

 Onun senin kafandaki klasik televizyon programı   karakteri olmadığını anlayabiliyorum ve katılıyorum da.

 Deneme çekimindeki ağırlığı fark edilemeyecek bir ölçüde.

 Bunu ayarlamaya bile daha çok var.

 İşte bu ilk deneme çekiminin handikaplarından biri.

 - Ama kanal hâlâ şovu istiyor?

 - Roger senin en büyük amigon.

 Peki ya Roger'ın tepesindekiler?

 Roger bu konuda çağrıda bulunmuş durumda.

 Evet, ama hepimiz biliyoruz onun tepedekilerle irtibatta olduğunu.

 - Bu doğru.

 - Ona ne yapacağını onlar söylüyor.

 - Ve programımı beğendiler mi merak ediyorum?

 - Daha izlemediler.

 Tüm deneme çekimlerini Cuma günü izleyecekler.

 Sana bunu anlatmaya çalışıyorum.

 Onlara sunacak bir şeylerim olmasını istiyorum.

 Neden sürekli Melissa'nın üzerine gidiyorsun?

 O bizim en büyük bağlantımız.

 Aynı zamanda programdaki en büyük star o.

 Yo, hayır.

 En büyük star sensin.

 Roger seninle çok ilgileniyor.

 Ve Melissa'yı oynatmak konusunda seninle aynı şeyleri hissediyor.

 Ne yapmamı istediğini anlamıyorum.

 Başka biriyle tanış.

 - Kimmiş o?

 - Dahlia Salem.

 Ondan hoşlanırsın, biliyorum.

 Tanrım.

 Benimle dalga mı geçiyorsun sen?

 Kanalın onunla bağlantılı büyük bir holdingi var.

 Evet.

 Ve onu Gatin"in deneme çekimine aldılar.

 Öldü o.

 Ölüyor.

 Ama kanal, onlar Dahlia'yı seviyor.

 Dolayısıyla senin programa bir atlarsa  Benim programıma atlarsa mı?

 Öyle bir şey yok, deneme çekimini baştan yapmak diye bir şey vardır.

 Ve bunu sizin takımla aylar önce konuşmuştuk.

 Siz sürekli karşıma başka insanları çıkardınız.

 Ben de sürekli Melissa dedim, Melissa, Melissa.

 Sen de hep Melissa'yı çıkardın.

 Ve şimdi bir problemimiz var.

 Ve bunu Roger ödeyeceği için sen çok şanslısın.

 Roger bu kahrolasıca şeyi baştan çekmeye çoktan razı.

 Bu gerçekten Melissa'yla mı ilgili?

 Bu senin programı yayınlamanla ilgili, tamam mı?

 Buna odaklanmanı istiyorum.

 Sonuçta bütün sorun da bu.

 Benim işim de bu.

 Merhaba.

 Merhaba.

 Geldiğin için sağol.

 AsıI ben sana teşekkür ederim.

 Dört gözle bekliyordum bunu.

 - Sana bir şey soracağım.

 - Evet?

 Dahlia mı yoksa Dahlia mı?

 Sorduğun için sağol.

 Dahlia.

 - Dahlia.

 Biliyordum.

 - Ya öyle mi?

 Bunu daha önce biriyle denemişliğim bile var.

 Güzel.

 Doğum günlerimiz aynı.

 IMDB'den baktım.

 Her şeyini görmek istedim.

 Evet!

 Doğum günümüz aynı!

 Aynı yıI, aynı gün, her şey aynı.

 - Dalga mı geçiyorsun benimle?

 - Hayır, ne dalgası?

 - Süper ama değil mi?

 - Olacak şey değil ama  - 21 Kasım.

 - Aman Tanrım!

 Nasıl olur?

 Zıvanadan çıkmış bir çılgının tekisin.

 - O benden daha uygun.

 - Beni mahveden şey de bu işte.

 Çünkü bu şov için "Gilmore Kızlarını" bıraktı.

 Çok güçlü bir karakter o.

 Ve ben güçlü karakterlerden etkileniyorum.

 Kilosuna kilo katıp oynadığı karaktere daha fazla   uyum sağlar.

 Oynadığı karakter ona oturur diye umuyorum.

 Kanalın onu neden sevdiğini anlayabiliyorum.

 Hayranlık veren biri.

 Ama bu rolü   Melissa için yazmıştım ben.

 O en yakın arkadaşlarımdan biri ve sadece onunla hayal edebiliyorum bunu.

 Dahlia bunu yapabilir miydi?

 Kesinlikle.

 O müthiş.

 Bu işe yarayabilirdi.

 Sadece bunu istediğimden emin değilim.

 Stresli zamanlarımda, video oyunları oynarım.

 Bu benim için bir terapi.

 Bunları evde oynayamıyorum çünkü o zaman yazamam.

 Bu oyunları seviyorum.

 İçinde azıcık da olsa   bir miktar kaybedebiliyorsunuz kendinizi.

 Aynı anda başka bir dünyanın daha olması harika bir şey bence.

 Gerçek hayattan çok daha güzel bunlar.

 Bir yerde tıkansan, her zaman baştan başlayabilirsin.

 Hayatın ihtiyacı olan şey bu: Bir reset düğmesi.

 Melissa'yı göndermem gerek.

 Melissa'nın gitmesine izin vermezsen ne olur?

 Melissa'nı gitmesine izin vermezsem mi?

 Kendi dünyam sona erer.

 Buna izin veremem.

 Eğer gerçekten Melissa'yı çıkaracaksak, bunu Roger'dan duymak isterim.

 Roger şu anda Londra'ya uçuyor.

 Ama yola çıkmadan önce konuştum ve Dahlia'ya onay verdi.

 Ne demek bu yani?

 Evet, demek.

 Evet, Melissa'yı çıkar mı demek?

 Roger senin dizinin yayınlanmasını istiyor, Dahlia başroldeyken.

 Şimdi menajeriyle konuştum ve çok sevindi.

 Ve seni çok seviyor.

 Ya Melissa'ya ne olacak?

 - Menajerini de aramamı ister misin?

 - Tanrım hayır.

 Hayır.

 Ona ben söylerim.

 Bir kadın şovu yaratmaya çalışıyorum.

 Ama pilot bölüm ve dizi arasında sıkıştım kaldım.

 Sesine o ağlamaklı havayı katarsan  Rahibeliğe hep bir takıntım vardı.

 Onlar Tanrı'nın etrafında dönüp duran cinsi latiflerdi.

 On iki yıI önce, özel bir Katolik okuluna gittim.

 Pek çok rahibe tanıdım.

 Pardon.

 Pardon, Pardon.

 Bunu cevaplamalıyım.

 Sanırım hâlâ istiyoruz.

 Teklifimizi kabul ettiler.

 Tamam.

 Sizi arayacağız.

 Teşekkürler.

 Hayır.

 Güzel.

 Biliyorum sesim endişeli çıkıyor biraz.

 Hoşça kal.

 Az önce bir ev aldık.

 Çok iyi.

 Değil mi?

 Çok güzel.

 - Pardon  - Pardon  Az önce bir ev aldık da.

 Gavin'in bu senaryoyu Melisa için yazmış olmasının   çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 Çünkü karım önceleri daha çok yardımcı roldeydi   ama tava geldi.

 Artık olayın tam ortasında gibi.

 Bütün bunlar çok heyecan verici.

 O çok etkilendi, biraz da gergin.

 Hatırlıyor musun, "Ben erkeğim" falan derken  Evet ben "erkeğim" ama içimde bir geylik de var sanki.”

Ben senin gerçek kocanım.”

 - Renk seçeneklerini bana paslayabilirsin, - Biliyorum.

 Tamam.

 Sanırım.

 Ne bileyim.

 Aslında, evin çok eski.

 Döndüğümden beri sanki   içeride başka biri varmış gibi.

 Dün gece de bir ses duydum   bir kadın şarkı söylüyordu sanki.

 - Nasıl yani?

 Hayalet gibi mi?

 - İşte.

 Sonra bir şey görür gibi oldum.

 Sonra gerçekten birine çarptım.

 Orada bir görüntü  Sevimli hayalet miymiş şarkıyı söyleyen?

 Bir erkekti.

 Bendim sanırım.

 Kendi evini basan hayalet sen misin yani?

 Sanmam ama şey sinirlerim bozuldu   ya da onun gibi bir şey yaşıyorum.

 Programa kelimenin tam manasıyla kilitlenmiş durumda   adeta içinde yaşıyorum.

 Artık nerede başlıyor ve nerede bitiyor bilemiyorum.

 İnsanlarla konuşuyorum.

 Ve sanki kendimden on adım daha yukardan bakıyorum kendime.

 Ve işte orada sadece gözlediğim   biriyle konuşuyorum.

 Hiç iyi hissetmiyorum kendimi.

 Sadece çok gerildin.

 Tamam mı?

 Kanal senin yerine başkasını koymak istiyor.

 Aman tanrım.

 Ve ben de tamam dedim.

 Çünkü bu dizinin yayınlanmasını gerçekten çok istiyorum.

 Kafamın içinde bunca karakter var  Ve hepsi de yaşamak istiyor.

 Bunun tek yolu benim.

 Başarmaları için tek yol benim.

 - Beş sezonu çıkarmış durumdayım.

 - Beş mi?

 Bu çok iğrenç ama   ya sen gidecektin ya da program.

 Bir karar vermek zorundaydım.

 Aldığım karar da bu.

 Gerçekten çok üzgünüm.

 Anlıyorum.

 Bu senin hatan değil!

 Olamaz da, değil mi?

 Doğru şeyi yapacak maneviyata sahip değilsin zaten.

 Öyle, değil mi?

 Yapma bunu artık.

 Sanırım bana acıyorsun.

 Sanırım sadece bana acıyorsun.

 Ben hâlâ Cuma geceleri kız arkadaşınla   bozuştuğunda aradığın o şişko kızım.”

Gel bir sinemaya gidelim!

" "Gel birlikte beynimizi yiyelim!

" "Ama güzel popolu birini tavlarsam seni bırakırım.”

 "Sen de sakın üzülme buna.

 Melissa'yı dert etme, boş ver.

 Yarın arar bir özür dilersin.

 Ya da dilemeyiverirsin, ne olacak " Çok da fark etmez çünkü biz aslında arkadaş değiliz, değil mi Gavin?

 - Bu doğru değil.

 - Değil mi?

 Gerçekten mi?

 Bunu kameralar önünde yapmamayı tercih ederdim.

 - Demek sence artık iyi bir fikir değil?

 - Lütfen, sesini alçalt.

 Hayır, sesimi alçaltmayacağım!

 Utandın mı yoksa?

 Bu sefer rolümü sen kontrol edemeyeceksin.

 Küçük kuklaların iplerinden kurtulmuş   etrafta koşuşur ve senin o boktan repliklerinin dışına çıkmışken.

 Evet, al işte.

 Gerçek bu, ve bu da ödünü patlatıyor.

 Gerçekler beni korkutuyor mu?

 Sana gerçeklikle ilgili, bir şey söyleyeceğim Melissa.

 Sana ilk küçük rollerini veren benim ve şu anki kariyerin de buna bağlı.

 İşte gerçek diye buna denir.

 Sonunda şu kahrolası kartı da attın ya, çok teşekkürler.

 Demek "Melissa McCarthy kartını ben yarattım" havalarına da girdin!

 Ben bir ev satın aldım, Gavin!

 Bir ev aldım çünkü seninle anlaşmamıza güvendim.

 S.ktir git tamam mı ve sakın bir daha bana acımaya kalkma!

 Kes lütfen.

 Keselim.

 Yeni Sezon Haftası   her yıI kanalların reklâm verenlere sonbahar sezonunu sunduğu haftadır.

 Bizler için önemli bir olaydır.

 Ve önceki haftalarımız da çok gerilimli geçer.

 Çünkü program akışı duyurulana kadar çok gizli tutulur.

 Yeni Sezon Haftası tam bir oksimoron   çünkü kimsenin dürüstlükle uzaktan yakından bir alakası yok.

 Aslında reklâm verenleri coşturmak için   yapılan sezonun yeni ürünlerini tanıtan bir şov sadece.”

İşte son yediğimiz boklar.

 Siz de sevdiniz mi?

" Olumlu bir şeyler hep vardır.

 Şu an New York'dasın.

 Ve New York olumlu bir yerdir.

 Peki, Susan'dan hiç haber aldın mı?

 Hayır, Susan'dan ondan sonra bir daha haber alamadım.

 Dört beş mesaj bıraktım.

 Melissa ile olan biteni anlattım.

 Sonra Dahlia ile buluştuğumu söyledim.

 Beni hiç aramadı ama.

 Melissa'yla aramızda olanlara üzülüyorum.

 Ama hayatta gidiş gelişler olur böyle.

 Biraz da kızgınım.

 Çok eski arkadaştık biz.

 Bence tekrar arkadaş oluruz.

 Hallederiz biz.

 1 dolara soğuksu!

 Soğuk su 1 dolara!

 Bu arabayı aldığımızda 12 yaşındaydım.

 Hâlâ Susan'dan bir haber alamadım.

 Uçaktan iner inmez mesajlarımı kontrol ettim.

 Hiç haber yok.

 Sanırım ilişkimiz karşılıklı bir ilişki.

 Benim şovuma karşı onun şovu.

 Gerçeklik televizyonu da bu değil mi zaten?

 Hayatım ne kadar kötüye giderse, senin için o kadar iyi olur.

 Bu tabii ki bana karakterlerime biraz acımak için   yeni bir ilham veriyor.

 Onlara tam bir cehennem hayatı yaşattım.

 Kocalarını öldürdüm ve uçurumdan aşağıya attım onları.

 Ben zalim bir tanrıyım.

 Hem iyi hikaye yakalamak adına hem de televizyon kuralları yüzünden.

 Komik olan da benim de sizin şovunuzda bir oyuncu olmam.

 Ben tek kullanımlığım.

 Kahramanı öldürün bakın.

 Kimse tahmin edemez böyle bir şeyi.

 Cesaretiniz varsa

 Sadece çok yorgunum.

 Çok yorgun.

 Burada olmak ne kadar da gerçek ötesi.

 Hiç de hayal ettiğim gibi değil.

 Hey, sen!

 Selam!

 Tanrım.

 Gavin.

 Gelsene, gel buraya.

 Programını yapıyorsun demek.

 Senin gibi.

 Gerçeklik televizyonuna hoş geldin.

 Yeni mi geldin?

 Az önce geldim.

 Son 24 saat tam anlamıyla gerçek ötesiydi.

 Az önce söylemiştim bunu, "gerçek ötesi".

 - İyi misin?

 - Evet.

 Çok iyiyim.

 Seni arayacaktım ama 

Öyle mi?

 İstediğin zaman ara.

 Ciddiyim.

 Ben hiç uyumam.

 Olanlardan dolayı gerçekten çok tuhaf hissediyorum kendimi.

 Çok yazık oldu.

 Ne oldu ki?

 Az önce Dahlia Salem'e rastladım   benim programın yıldızı.

 Bana Gatin'in dizisinin çok iyi gittiğini söyledi.

 Yani hayır, kız benim dizide oynamayacakmış.

 Bu yüzden benim hâlâ bir dizim var mı, merak ediyorum.

 Hayır.

 Roger'a not bıraktım, Susan'a da bıraktım.

 Sanki dünya üzerinden bütün izleri silinmiş.

 Bir şey öğrendiğinde ara beni.

 Şu anda "Bilmek" bu sezon programa alınır mı   kesin olarak bilemiyorum.

 Gavin'in bildiği kadarıyla programı yayında.

 İnsan normalde New York'a uçtuktan sonra son dakikada programın   çekildiğini öğrenmez.

 - Affedersiniz.

 - Şu andaki durum nedir?

 Bilmiyorum.

 Şu anda tüm program değişti.

 Roger ve Yüksek Güçler'den onaylar gelip duruyor   ama insan sonuçtan emin olamıyor.

 N'aber?

 Seni buraya kadar boş yere uçurdular demek?

 - Biliyorsun demek?

 - Telefonlarıma bir cevap verme nezaketi   gösterseydin ne kadar güzel olacaktı.

 Gavin, bu televizyon işi.

 Aynen lisedeki gibi.

 Sana ne diyeceğimi bilemiyorum dostum, - Üzgünüm.

 - Üzgün müsün?

 Bir taraftan da pek üzülmedim.

 Ben de dizimin yayınlanmasını istiyorum.

 Senin kendi dizini yayında görmek istediğin gibi  Benden gizlice Dahlia'nın peşine düşmen de pislik bir hareket oldu.

 Bu pislikti.

 Üstelik Melissa McCarthy'yi kovdun.

 Hem de yedeklemeden.

 Bir yıldızın bile yoksa neden senin dizini yayınlasınlar ki?

 - Dahlia'yı kanal istedi.

 - Benim şovum için de Dahlia'yı istediler.

 Seninkinden önce biz deneme yaptık.

 Denemelerde tavan yaptık.

 Rakamları bir görmelisin.

 Sana göstereyim.

 - Gerçekten mi?

 - Evet.

 Senin menajerin kim?

 Susan Howard.

 Susan Howard.

 O da oradaydı.

 Ona sor bak.

 Biliyor bunları.

 Ben UTA Ajansı'nın partisindeyim şu an.

 Ricky'in asistanının başına gelenlerden haberin var mı?

 Kız kendini tam bok durumuna düşürdü.

 Hayır, gözlerimle gördüm!

 O lanet olası parmağını kıracağım şimdi.

 Seni sonra ararım.

 Tamam, neden geri aramadığımı açıklayacağım.

 Roger seninle kendisi görüşmek istediğini söyledi.

 - Hadi, hadi yalan bu, yalan - Sadece iki drama koyuyoruz.

 - Başka ne var, şov programları mı?

 - Sezon ortası girebilirsin.

 Sen de cehenneme gidebilirsin.

 Tamam mı?

 Seni korumaya çalışan tek kişi bendim.

 Tanrım!

 Başlama yine, beni neyden korumuşsun acaba?

 Kendinden mi?

 Ruh hastasısın sen be!

 Tek bilmek istediğim şey neden!

 - Sebebini mi öğrenmek istiyorsun?

 - İstiyorum, evet.

 Bu "Adli Tıp" gibi değil.

 Kimse öldürülmedi.

 Bu "Adli Tıp" gibi değil.

 Kimse öldürülmedi.

 Benim programım öldürüldü ama.

 Bana nedenini söyle.

 Seni ondan uzaklaştırmam gerekiyordu.

 Seni oyalıyordu.

 - Ondan vazgeçmen şarttı.

 - Melissa.

 Senin için gerçekten o kadar önemli olsaydı   ona böyle kolayca ihanet edemezdin.

 Bunu herkese böyle mi anlatıyorsun yoksa sırf bana mı böyle?

 Burada kurban sen misin yani?

 Koskoca Yaratıcı senaryosundaki küçücük bir kıza dayanamıyor mu?

 Bu senin seçimindi.

 Ben seni zorlamadım.

 Seçme şansım olmadı ki!

 Dahlia yoksa dizi de yok dedin!

 S.ktir be!

 S.ktir git!

 Eskiden çok daha zekice konuşurdun sen.

 Belki Gatin repliklerinin bir üzerinden geçse bir şeye benzer.

 Hepsi bu mu?

 Kendini erkek gibi hissettin mi bari?

 Çünkü sana küçük bir sır vereceğim

 Değilsin!

 Hey bak!

 Artık istemiyorum bunları.

 Benim programım olmayacak.

 Yani şov bitti, bitti gitti.

 Hadi güle güle.

 Çok teşekkürler.

 Senin lanet olası kuklan filan olmayacağım ben!

 - Sen iyi misin?

 - Evet, iyiyim.

 Kiminle konuşuyordun?

 Aman Tanrım.

 Kafanın neden biraz karıştığını anlayabiliyorum.

 Hayır, biraz değil, hayır.

 Kafam çok karıştı.

 Aklına  Bütün bunlar bir rüya.

 Hayır.

 Komadayım.

 Hayır.

 Öldüm o zaman.

 Burası ya cehennem   ya da araf ya da öyle bir yer  Araf Romalıların   kustukları an ve yerdir.

 Ama hayır.

 Burası ve   bu yaşadıkların tümüyle gerçek.

 Ne demek bu?

 Her şey olduğu gibidir.

 Ama sen olduğunu zannettiğin kişi değilsin.

 Peki.

 O zaman kimim?

 Sen   çok boyutlu bir dünya   neredeyse sonsuz bir güçsün.

 Sen, içinde bulunduğun bu beden   vücut bulduğun hallerinden yalnızca biri sadece.

 Avatarlar de istersen.

 Adına ne dersen de.

 Bana tanrı olduğumu mu söylüyorsun yani?

 Tam olarak bu sayılmaz dediğim.

 Tanrı on ise  Teorik olarak bir mutlaksa   sen daha çok bir dokuzsun.

 Sen nesin peki?

 İnsanlar yedirir.

 Maymunlar altı.

 Ya sekizler kim?

 Koalalar.

 Onların telepati yetenekleri vardır.

 Ayrıca hava durumunu da onlar kontrol ederler.

 Ama asıI önemli olan sensin.

 Bu dünyayı bir hevesle sen yarattın   ve nasıl bir şey olduğunu görmek için   buralarda kaldın.

 Tek bir düşüncenle   yok edebilirsin bu dünyayı.

 Yapma ama.

 Sadece bunu bil yeter.

 Ancak gerçek şu ki   bütün kartlar senin elinde.

 İnsanlar dua ettiklerinde   şunun ya da bunun için   yalvarmaz.

 Unutulmamak isterler.

 Şimdi anlıyor musun?

 Sana daha önce de anlatabilirdim bunları   ama anlatmadım.

 Evet.

 Oldu mu?

 Anlıyorum.

 Ama sana inanmıyorum.

3. bölüm

 Noelle!

 Burada fazla uzaklaşma.

 Hayır.

 Öğlen dondurma yedin.

 Aslında donmuş yoğurttu, o sayılmaz.

 Bunu hatırlayacağım.

 Şimşek hızıyla!

 İşte şimşek hızı buna denir.

 Benzin mi bitmiş?

 Bitmemiş olması lazım.

 Tatlım, sanırım tepe lambasını açık unutmuşuz.

 Akü bitmiş.

 En azından marş basmıyor.

 - O zaman biz nasıl?

 - Servisi arayacağız.

 Yapabileceğimiz başka bir şey yok.

 Sadece küçük akü bitmiş ama değil mi?

 Büyük olanı sağlamdır herhalde.

 Sanırım.

 Bir aküden diğerini şarj edemez miyiz?

 Kros kabloyla filan?

 Kiminle evlendin sanıyorsun sen kendini, MacGyver'la mı?

 Hadi.

 - Sinyal var mı sende?

 - Hayır.

 Sen de?

 Evet.

 Bir çizgi.

 Endişelenme.

 Baban birilerini arayıp bize yardım çağıracak.

 Aradığın anda çizgi kayboluyor.

 Denemeye devam et.

 Deniyorum ya, Mary.

 Ama yine aynı şey oluyor.

 Peki, ne yapmayı düşünüyorsun?

 Bilmiyorum.

 Belki böyle daha yukarıya kaldırırsan.

 Tamam bak.

 Sorun şu ki bütün etrafımız kapalı.

 Burası bir kanyon.

 Ana yoldan çıktığımız yol daha açıklıktı.

 Daha da yüksekti hem.

 - Orası en az iki kilometre uzakta.

 - Koşarak gidebilirim.

 Nasıl yani, biz burada mı kalacağız?

 Kalabilir misin?

 Sanırım pek fazla seçeneğimi yok.

 - O zaman.

 Tamam, Git.

 - Tamam.

 Tamam.

 Baba bizi buradan çıkaracak bir çekici bulup gelecek.

 Annene göz kulak ol tamam mı?

 Hemen döneceğim.

 Affedersiniz!

 Selam.

 Cep telefonunuz var mı acaba?

 Hayır yok.

 Burada şebeke yok zaten.

 Evet, bunu anlamış bulunuyorum.

 Orman bekçisi kulübesinin yakınlarında çekiyor genellikle.

 Peki, Yolu aşağıya doğru takip et.

 Sanırım yaklaşık  Tam bilemiyorum.

 Araban var mı?

 Hayır çalışmıyor.

 Zaten bu yüzden 

Sen arabana mı gidiyordun şimdi?

 Yani eğer beni bir benzin istasyonuna falan bıraksan.

 Bak.

 Ben Ted Bundy gibi bir sapık filan değilim.

 Sana tecavüz filan edip öldürmeyeceğim.

 Tabii Ted Bundy de olsa böyle derdi ama 

Bak ben bir bilgisayar oyunu tasarımcısıyım.

 Eşim de editördür.

 Sekiz yaşında bir kızım var.

 Arabada bekliyorlar beni.

 Ben sadece karanlık çökmeden önce yardım bulmak için ayrıldım yanlarından.

 Kasabaya döndüğümde yardım edecek birilerini ararım.

 Sana inanıyorum.

 İnanıyorum, Arabanın nerede olduğunu bilmiyorsun.

 Ve yardım için biri de gelmeyebilir.

 - Bütün geceyi burada geçiremeyiz.

 - Üzgünüm.

 - Üzülme.

 Sadece bana yardım et yeter.

 - Hayır.

 Yapamam.

 Neden bana güvenmiyorsun?

 Tamam, ama dikkatli olacaksın.

 Anladın mı?

 Koca kız ellerini kullanmalısın.

 Bugün gezdiğimiz yerleri görmek ister misin?

 Tamam.

 Play'e bas.

 Şu düğme.

 İşte sen.

 Ve bak baban.

 Küçük bir film yıldızı, demek?

 Yakında gelecek.

 Merak etme.

 Beni takip mi ediyordun?

 Öncelikle beni takip etmediğinden emin olmak istedim.

 Üzgünüm, ben sadece  - Ted Bundy olduğumu sandın.

 - Biraz öyle.

 Adım Gabriel.

 Bundy.

 Sierra.

 Etrafta hiç araba olmaması çok tuhaf.

 Evet, bence de.

 Her neyse benim arabam şurada duruyor.

 O kadar uzakta sayılmaz.

 İstersen seni kasabaya kadar bırakabilirim.

 Bu harika olur.

 Teşekkür ederim.

 - Biraz karma yaparım hem.

 - Lütfen yolu göster.

 Bir dakika.

 Hadi itiraf edeyim.

 Seni bir yerlerden tanır gibiyim.

 Gerçekten mi?

 Erkek arkadaşımın oyun dergisinde   haklı mıyım?

 Hayır, hayır.

 O dünyanın Quentin Tarantino'su gibisin.

 Bir bilgisayar oyunu Tanrısı.

 - Pek öyle sayılmaz.

 Hayır.

 - Peki.

 Gerçekten tek bir fotoğraftan mı tanıdın beni?

 Seni çok çekici bulmuştum.

 Ötekilere kıyasla yani.

 Kimlere kıyasla?

 Şu bilgisayar oyunu tiplerine kıyasla.

 Fotoğrafına bakıp mastürbasyon falan yapmıyordum.

 Sanırım gururum okşandı.

 Okşansın.

 İltifat konusunda cimriyimdir.

 Demek erkek arkadaşın bilgisayar oyunları oynuyor?

 Eski erkek arkadaşım.

 Evet oynardı.

 Hem de çok fazla.

 Bütün gün Evercrack oynardı.

 Ama senin oyunun şey gibiydi  Kokainden de kötüsü nedir?

 Süper-kokain mi?

 Haftanın 40 saatini "thunderleaf" ya da   her neyse ondan biriktirmeye ayırıyordu.

 Ve ben de onun katırıydım, onu her yere çeke çeke götürürdüm.

 Senin de bir hesabın var mı?

 Senin dünyanın bir parçasıyım ve senin benden haberin bile yok.

 Özür dilerim.

 Kendini affettirirsin.

 Kahretsin.

 Hadi, hadi  Hadi, hadi  Ve gerçekten üzgünüm.

 Anlıyorum.

 Bu senin hatan değil, değil mi?

 Bu senin hata olamaz.

 Doğru şeyi yapabilecek maneviyatın yok senin.

 Değil mi?

 - Yok mu?

 - Doğru mu?

 O zaman aynı anda bir kaç karakteri birden oynuyorsun?

 Birkaç tane.

 Çoğu insan yapar bunu.

 Ama sen onlardan biri değilsin.

 Bu dünyayı sen yarattın.

 Tüm gizli kodları biliyorsun sen.

 - "Tanrı Modu" gibi mi?

 - Böyle mi diyorsunuz?

 Tüm güçlere sahip olduğun ve öldürülemediğin mod işte o.

 Ama aslında çok sıkıcı bir oyun.

 Kurallar olmazsa oyunun zevki çıkmıyor.

 Ama kuralları sen koyuyorsun ya.

 Evet doğru.

 Sağol.

 Teşekkürler.

 Sence ben güzel miyim?

 Ne?

 Beni çekici buluyor musun?

 Fiziksel açıdan bakıldığında sadece.

 Tabii ki.

 Bu beni çok sevindirdi.

 Şey, neden sorduğunu anlamadım.

 Eski erkek arkadaşım, Orc, "Sende sevdiğim şey   çekici olmaman.

 İşte bu yüzden   seni kaybetmekten korkmuyorum" derdi.

 Peki, Orc nerede şimdi?

 Öldü.

 Su şişesine yüksek dozda GHB koydum.

 Halüsinasyonlar görmeye başladı, bilinci gitti, çırpınmaya başladı ve öldü.

 Seni fazla kızdırmamam gerektiğini hatırlat, Sarah.

 Sierra!

 Özür dilerim.

 Peki, beni çoktan kızdırmadığını nereden biliyorsun?

 Ne yapıyorsun miniğim?

 Akşam yemeğine hep birlikte El Cholo'ya gidebiliriz belki diye düşündüm.

 Şöyle mısırlı bir meksika yemeğine ne dersin?

 Geldiğinde babaya da soralım mı?

 O geri gelmeyecek.

 Sen nasıl  Nasıl yaparsın.

 Nasıl yaparsın

Nasıl yaparsın

Nasıl yaparsın Nasıl yaparsın?

 - Nasıl yaparsın?

 - Kes.

 Kendimi ne kadar pis hissediyorum, anlatamam.

 Tam sevdiğim gibi işte.

 Bekle.

 Bir terslik var.

 Hissediyorum  Bekle.

 Benim bir karım ve bir kızım var.

 Beni bekliyorlar.

 - Neredeler peki?

 - Geride arabadalar.

 Hani hangi tarafta?

 Kabul et, G.

 Onların nerede olduklarını bilmiyorsun.

 Kendinin nerede olduğunu da bilmiyorsun.

 Bir saattir daireler çizerek yürüyoruz.

 - Araban nerde?

 - Araba filan yok.

 Hepsi numaraydı, seni yalnız bırakabilmek için bir bahaneydi.

 Başın dönüyor mu?

 Suya koyduğum GHB'den olmuştur.

 Ne oluyor?

 Bu noktaya gelmek zorundaydı üzgünüm.

 G., söz veriyorum yakında bitecek.

 Beni öldürmeye çalışıyorsun.

 Hayır.

 Bu bir cinayet değil.

 Bu bir müdahale.

 Kendini erkek gibi hissettin mi bari?

 Değilsin!

 Seni buradan çıkarabilirim.

 Seni oyalıyordu.

 - Ondan vazgeçmen şarttı.

 - Melissa.

 - Çık-çık-çık-çıkın hepiniz.

 - Bu dünyada bir terslik var.

 Seni buradan çıkarabilirim.

 Ama bana güvenmek zorundasın.

 Kendini erkek gibi hissediyor musun?

 Çünkü sana küçük bir sır vereceğim.

 Değilsin, değilsin.

 Bunu bana neden yapıyorsun?

 Bunu kendine sen yaptın.

 Ve bunu kendine itiraf etmek ilk adımın olacak.

 Kafayı yedin sen, G.

 Mesele şu, bu gezegen ve bu insanlar   senin uyuşturucu tercihin.

 Bir evren yaratmak o kadar zor değildi.

 Önceleri, arada bir kontrol ediyordun   Neandertaller nasıl gidiyor diye bir bakıyordun.

 Bir kaç kıtanın yerini değiştirdin.

 Ama sonra kendini iyice kaptırdın Kendi karakterlerini oynatmaya başladın.

 Köleler.

 Krallar.

 Mesihler.

 Çok geçmeden 7/24 oyun oynar hale gelmiştin.

 Ben ne kadar zamandır  Dört bin yıldır yoksun sen.

 Tabii senin zamanın bizimkiyle aynı anlama gelmiyor.

 Sen beni aramaya geldin.

 Kızlar böyle yaparlar işte.

 Neden şimdi peki?

 Çünkü kim olduğunu unuttun.

 Bunun gerçek olmadığını unuttun.

 Ateşten arabalarla fırtına gibi gezemeyiz ki  Bu senin evrenindi.

 Biz senin kurallarına göre oynamak zorundaydık.

 Sana küçük dünyanın ne kadar sınırlı ve yoz olduğunu göstermek zorundaydık.

 Beni yanlış anlama, burası güzel bir yer.

 Hoş bir ortam.

 Peki nereden geldiğini hatırlıyor musun?

 Nereden geldiğini hatırlıyor musun?

 Sıcak ve rahat.

 Ve beyazdı.

 Şey gibi  İnsanların kelimeleriyle tanımlayamazsın.

 İnsanların düşünceleriyle düşünemezsin onu.

 Seni geri getirmek zorundayız.

 Bizimle birlikte.

 Benimle birlikte gel.

 Bu dünyayı tek bir kelimeyle yok edebilirsin.

 Yapma.

 Aklına esmesin öyle.

 Sadece bunu yapabileceğini bil.

 Gerçek şu ki, tüm kartlar senin elinde.

 İnsanlar dua ettiklerinde şunun bunun için yalvarmaz.

 Unutulmamayı isterler.

 Anlıyor musun?

 Noelle?

 Sana daha önce anlatabilirdim ama  Noelle?

Belki orada kesseydim, bu kadar karışmamış olsaydım  İkimiz de bunun işe yaramayacağını biliyoruz.

 Gelecek hafta buraya tekrar geleceksin.

 Kozalakları baştan tasarlayacaksın.

 Soğuk hindiden vazgeçmelisin.

 Yapamam.

 Yapabilirsin.

 Ama ayrıI diye zorlayamam seni.

 Bunu kendin istemelisin.

 Noelle!

 Hadi.

 Anneye cevap ver!

 Cevap ver!

 Burada.

 Sizi burada unutmadım çocuklar.

 Her şey yolunda mı?

 Evet, her şey yolunda.

 Kesinlikle.

 Hadi eve gidelim.

 İyi geceler, jöleli şekerim.

 Gitmen gerekiyor, değil mi?

 Hayır.

 Kalabilirim.

 Ne kadar?

 Sonsuza kadar mı?

 Burada kaldığın her gün ne kaçırdığını göreceksin.

 Gidersen ne olacak?

 En kötü ihtimal senaryosu mu?

 Her şey boşlukta alevler içinde yanıp yok olacak.

 Her şeyin sonu.

 Bu kadar mı?

 Büyük ihtimalle olmaz.

 Sanırım insan faktörü endişelendiyor beni daha çok.

 Siz çocuklar birbirinizi çok öldürdünüz.

 Doğrusu, çoğunlukla senin adına yaptılar bunu.

 Ayrıca iyice de becerikli bir hale geldik bunda.

 Ben bu dünyayı seviyorum.

 Burada sen ve Noelle ile birlikte yaşadığımız hayatı seviyorum.

 Ama bu gerçek değil.

 Ben gerçekte karın değilim senin.

 Sen de benim kocam değilsin gerçekte.

 Bir bakıma hepsi rol bunların.

 Kaç versiyon vardı?

 Doksan.

 Bu da sonuncusu.

 Tek bir düşüncemle milyarlarca insanı yok ettim.

 Hiçbir acı çekilmedi mi sanıyorsun?

 Dur.

 Bir açıklama yapmak ya da özür dilemek zorunda değilsin.

 Var olan her şey, senin sayende.

 Ve hepsi buysa, bu kadarı yeterli.

 Öyleyse.

 Öyleyse.

 Sanırım bavul hazırlaman gerekmeyecek.

 İyiyim böyle.

 Harikasın.

 - Seninle olmak çok güzeldi.

 - Benim için de.

 Seni seviyorum.

 Ben de seni seviyorum.

 Seni koca adam.

 Sen benim favorimsin.

  önce biz?

 Unumuz da burada.

 O zaman bana bir de yağ gerekiyor.

 Hindistan cevizine ihtiyacımız var.

 Tatlım, hindistan cevizimiz var mı?

 Olacaktı.

 Çok iyi.

 Tarçın da.

 - Bir atım olsaydı adını tarçın koyardım.

 - Öyle mi?

 Bir atım daha olsa  Hindistan cevizi?

 Hayır, Şimşek.

 Ne?

 Neden Şimşek?

 Ona Şimşek adını koyardım ki

Dünyanın en hızlı atı olsun.

 Yani bütün dünyaların.

 - Bütün dünyaların mı?

 - Evet, hem de tümünün.

 Hem de tüm dünyalar?

 Bu çok iyiydi.

 Ve çok da hızlıydı.

 Ve ben de prenses olurdum.

 Hayatım?

 Bu çok garip bir soru olabilir ama benim adım ne?

 Anne.

 Doğru.

 Kesinlikle öyle.

 O geri gelmeyecek

 Ama her şey yoluna girecek.

 Tüm parçaları bir araya getirecek.

 - Bu şey gibi 

- Olası dünyaların en iyisi.

 Tatlım, bunun böyle yapış yapış bir şey mi olması gerekiyordu?

 - En iyisi ona yardım edelim biz.

 - Hadi.

 - Gördünüz mü neden bahsettiğim şeyi?

 - Doğru kıvama gelmiş mi bakalım?

  Aman tanrım!

 Bu çok katı olmuş.

 Bunun katı olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz.

 Biraz süt katın.

 - Süt?

 - İşte burada Hazır?

 Aman, hayır.

 Altını üstüne getirme öyle.

 Mahvetme, mahvetme 

Bu benim hatamdı.

 Bir makine kullanmamız gerekmez miydi?

 - Kullanabileceğimiz bir makine yok mu?

 - Ben makineyim işte!

 Sen bizim makinemiz misin?

 - Tamam.

 - Hadi bakalım, makine.

 Sıkı tut

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar