A Good Woman Is Hard to Find (2019)
| |
97 dk
Yönetmen:Abner Pastoll
Senaryo:Ronan Blaney
Ülke:İngiltere, Belçika
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:25 Ekim 2019 (Birleşik Krallık)
Dil:İngilizce
Çekim Yeri:Belçika
Nam-ı Diğer:(Nie)dobra kobieta
Oyuncular
Sarah Bolger
Edward Hogg
Andrew Simpson
Jane Brennan
Caolan Byrne
Özet
Yakın zamanda dul kalmış olan Sarah hayatını çok sevdiği
çocuklarına adamış olan, dayanıklı bir annedir. Ancak yaşanacak olan olaylar
onu bir hayli zorlayacaktır. Eşinin gizemli cinayetinin ardındaki sırları
çözmeye kararlı olan Sarah, bir yandan da çocuklarını koruyabilmek için büyük
bir mücadeleye girişmek zorundadır... - Gönderen: Quaresmania
Altyazı
Ben, gel hadi, bugün olmaz.
Bırak şunu.
Teşekkürler.
Ben!
Ben, lütfen yapma
şunu.
Seninle ne yapacağım?
Çikolatayı çok
seviyor.
Pek konuşmuyor, değil
mi?
- Gel hadi seni
haylaz.
- Hey, hey tatlım.
Kasada lâzım olacak.
Ve - Bunu gezinirken yedi.
- Sabredemedin, değil
mi tatlım?
- 18,13 pound tuttu.
- Anne!
- Evet, sadece Aslında biraz param çıkışmadı galiba.
Paranın yettiğini
alabilirsin tatlım.
Hayır, ben Bir bakalım, bakalım.
Aslında şunları iptal
eder misiniz?
Hepimizin başına
geldi tatlım.
Oyunuzu Amy Taylor'a
verin.
Adalet, eşitlik ve
özgürlüğe ulaşın!
Amy Taylor gelecektir,
çocuklar!
Amy Taylor!
Amy Taylor!
- Evet, teşekkürler.
- Her şeyin
savunucusu olacak.
Umutları diriltecek!
Çok teşekkürler.
Lanet olsun adi herif.
Güzel.
Para iadesi yok,
pislik.
Ben, yemeğinle oynama.
Ben.
Dışarıdaki denizden
ötürü gemi pencereleri kararıp yeşil olduğunda
ve gemi sulara dalıp çıktığında ve
kamarot, çorba kasesinin içine düştüğünde
ve bagajlar kayıp savrulduğunda hemşire
yerde - Kıpırdamadan yatarken!
- Ve annecik sana - Bırak uyusun der!
Uyanmamış, yıkanmamış
ya da - Giyinmemişsin!
- O zaman anlayacaksın
- Tahmin etmediğini!
- Elli derece kuzey
ve kırk derece - Batı'dasın!
Evet!
Bu hikayeyi sevdin mi
Ben?
Pekala.
Yatma zamanı.
- Hikayeyi sevdim!
- Biliyorum!
Ben de sevdim.
Tamam, yat bakalım.
Yorganı çek, evet.
Pekala.
Seni seviyorum.
Seni de seviyorum.
Uyuyun.
Kahretsin.
Lanet olsun.
Lütfen, lütfen,
lütfen, lütfen, lütfen.
Çok şükür.
- Merhaba.
- İsim?
Dedektif Baker ya da
Barnes'la konuşabilir miyim lütfen?
- Beni tanıyorlar,
kocamın davasıyla ilgileni - İsmini
alayım canım.
Hayır, affedersin,
sanırım anlamadın.
Kocamın davasıyla
ilgileniyorlar.
- Stephen Collins.
- Tedbir kararı
meselesi mi?
Hayır.
- Sarah?
- Evet.
- Sana Sarah
diyebilir miyim?
- Evet.
İşi oluruna bırak.
- Suyu dökecek.
- Ben, Ben.
Bardağını düzgün tut.
Masa örtüsü daha yeni.
- Hâlâ duyuyor, değil
mi?
- Evet, duyuyor.
Anlamıyorum,
konuşabiliyorsa niye konuşmuyor?
Randevu ne zaman?
- Perşembe.
- Seninle gelirim.
- Gerek yok.
- Seni bilirim öylece oturup tepene çıkmalarına izin
verirsin.
Bu hayatta bir yere
varmak istiyorsan biraz şirret olmalısın.
Sen anlıyorsun bu
işten, değil mi anne?
Bazı cevaplar almayı
unutma.
Orada puding gibi
oturma.
Çok yumuşaksın Sarah.
Hep öyleydin.
Polisten bir şey
çıktı mı?
Hayır.
Şu mahalle.
Oradan asla iyi bir
şey çıkmaz.
- Stephen oradan
çıktı.
- Hayır, çıkmadı.
- Orada kaldı, sen de
ona eşlik ettin.
- Buna evlilik
deniyor.
Niye burada oturmaya
gelmediğini anlamış değilim.
Paraya ihtiyacın var
mı?
- Hayır, ben iyiyim.
Biz iyiyiz.
- İyi görünmüyorsun.
Ne dersin prenses?
- Büyükannenin
yanında yaşamak istemez misin?
- Şıllık!
Ben, bunları babaya
vermek ister misin?
Belki ona bir şey
söylemek istiyorsan söyleyebilirsin.
Olur mu?
Tamam mı?
Bu çok iyiydi.
Lanet olsun.
Hey!
Hey!
Lanet olsun!
Bir saniye!
Dur, dur, dur!
- Tek kelime etme!
- Hayır, defol!
Defol!
Defol!
Defol!
Gidelim.
Dur orada!
Tek kelime etme.
Lanet olsun!
Hayır.
Durun, durun, durun!
Durun.
Bu da ne?
Netflix mi?
- Dur.
- Burada başka kim
var?
- Burada başka kim
var?
- Sadece üçümüz.
- Güzel.
Bana bakmayı
kesebilirler mi?
Odalarına
götürebilirim, değil mi?
- Hemen şurası.
Şuracıkta.
- Git hadi.
Bir dakika burada
oturun, tamam mı?
Adam gidecek.
Kapıyı açmayın.
Söz verin, söz verin.
Burada hiç havlu yok.
- Tamam, beni
tanımıyorsun.
- Ben de seni
tanımıyorum.
Bu daha da iyi.
Beni tanımıyorsun.
Hiçbir şey görmedin.
Hiçbir şey olmadı.
- Anladın mı?
- Evet.
- Git lütfen.
- Gideyim mi?
Vay anasını.
Biraz daha şey olabilirsin
Lanet olsun.
Birazcık daha şey
olabilirsin Kahretsin.
Konukseverlik.
Konuksever!
Konuksever.
- Değil mi?
- Evet.
- Yürü.
- Bir saniye.
Baksana!
İki küçük.
- Tanrı aşkına.
Lanet olası kolum.
Zor bir gün.
Kahrolası geri
zekalı, gel hadi.
Gelir misin?
Tanrı aşkına.
Lanet olsun.
- Maalesef.
- Herhangi bir
mıntıkamızda çalışmıyor.
O halde burada ne
işiniz var?
Herkes bu işle
ilgileniyor.
O halde burada ne
işiniz var?
Şey düşündük - Gel hadi.
- Defolup gidelim mi?
En fakirleri kim daha
fakirleştirdi?
Genç işsizliğin daha
artmasına kim izin verdi?
Eşitsizliği kim daha
tırmandırdı?
Biz değil!
Bize yoksulluk nutuğu
çekmeye kalkma.
Ülkemizdeki en yoksul
insanlara yardım edemediniz.
Kapıyı aç.
Kapıyı aç.
Hadi ama.
Lanet olası kapıyı aç.
Kapıyı aç, yoksa
lanet camı kırarım, ben geldim!
Açıyorum, açıyorum.
Dur.
Dur, dur, dur.
En ufak katkı bile
işe yarar.
Bunun bir parçası
olmak istemiyorum.
Ben Ben Bu
panik ne?
Burada olduğumu kimse
bilmiyor.
Bunun burada olduğunu
kimse bilmiyor.
Bu muhteşem.
Bugün bunlardan on
tane alıp sattım.
Tanesi yirmi pound.
İki yüz pound.
Senin payını da
ayırdım.
Yüzde kırk, yardım
ettiğin için.
- Orada yüzde kırk
var.
- Hayır, hayır, hayır,
hayır.
Paranı istemiyorum.
Bunu burada
istemiyorum, gerçekten gitmeni istiyorum.
Hayır.
Bak, lanet bir
sorunum var.
Bunu saklamaya yerim
yok.
İki şerefsizle
yaşıyorum.
Gözünü dört açmalısın.
O yüzden burada
tutayım dedim, tamam mı?
Bir kereliğine gelir
giderim.
Beni kimse tanımıyor.
Beni kimse görmez.
Sen ve iki küçük
çocuğundan kimse şüphelenmez.
Harika.
Beş gün, tamam mı?
Payını veririm.
Herkes mutlu.
Süper, dostum.
Çok harika.
Bak, bunu istemiyorum.
Sadece gitmeni
istiyorum, tamam mı?
Dur, dur!
Dur!
Bu şekilde olacak,
tamam mı?
Yoksa senin ve iki
küçük yavrunun derisini yüzerim.
Ben.
Çok üzgünüm canım,
tamam mı?
Birazdan gideceğiz,
söz.
Şeyi hatırlıyor musun Şey olduğunda babanla burada mı duruyordun Seni oyun parkında bırakıp gitti mi?
Öyle mi?
Öyle mi oldu?
Babanın kimle
konuştuğunu ya da biriyle görüştüğünü hatırlıyor musun?
Tamam, üzgünüm.
Üzgünüm.
Sormayı bırakacağım.
Çok üzgünüm.
Lanet kapıyı aç.
Dışarısı buz gibi.
Bir tane ister misin?
Hayır.
Bir bira sana ne der,
değil mi?
Önce iş.
- Bugün bunlardan on
altı tane sattım.
Bu senin, yüzde
seksen.
- Kes şunu.
- İstemediğimi
söylemiştim.
- Yine başlama şuna.
Lanet olsun.
Şu pisliklere bak.
Işıl ışıl yüzleri.
Vay be.
Senin adam tüm
şerefsizleri havaya uçurmaya çalışmakta haklıymış.
Ona ne diyordun?
Şu şenlik ateşi
şerefsizi.
- O kelimeyi çok
seviyorsun.
- Ne?
Derdin ne senin?
Konuşmamdan
hoşlanmazsın, içki içmezsin.
- Sigara içiyor musun?
- Hayır, içmiyorum.
Tanrı ya da o tür bir
şeye mi düşkünsün?
Çarmıhtaki lanet,
küçük bebek İsa.
İnan bana orada
olsaydım çok farklı olurdu.
Ellerimi o çivilerden
çıkarıp tüm o Romalıların önünde uçardım.
Kim olduğunu gayet
iyi anlarlardı.
- Bence mesele bu
değil.
- Neymiş lanet olası
mesele?
Senin ufaklıklara
bunları aldım.
- Daha uyumamışladır
diye düşündüm.
- Hayır.
Uyuyorlar.
Yataklarındalar.
Kalktıklarında bunu
onlara ver.
Ya da onları kendin
ye.
Başka bir halt
yapmıyorsun.
Şeker seviyorsundur.
Sıska kızlar şeker
sever, değil mi?
Şişko kızlar pasta
sever.
Kaç yaşındalar, bu
arada?
Altı ve dört.
Çocukları severim.
Ben de istiyorum.
Doğru kadın olmalı,
ama gördüğün şu sürtüklerden değil.
Lanet olsun.
Bir hafta sonu şehre
gidiyorsun.
Hangisi fahişe,
hangisi iyi kız anlamıyorsun.
Onların yarısını
becerirsin.
Acaba sana bir şey sorabilir miyim?
- Tito.
- Pekala.
Tito, yani - Tito.
Lakabım değil.
O benim adım.
Değişik ama bir
bakıma hoşuma gitti.
Bilirsin, çocukken
tıpkı herkes gibi olmak istersin ama
büyüdüğünde farklı olmak istersin.
Sana nasıl hitap
edeyim?
- Sarah.
- Güzel isim.
Yaşlı kadın ismi gibi.
Teşekkürler.
Bak Televizyon niye hep çok boktan?
Hepsi yemekle ilgili
lanet programlar.
Hiç Stephen Collins
adında bir adam duydun mu?
Ünlü biri mi?
Hayır, benim - Benim kocamdı.
- Çekip gitti, değil
mi?
- Hayır, öldü.
- Kanserden mi?
Hayır, hayır, kanser
değildi.
Öldürüldü.
Bıçaklandı.
- Bu mahallede.
- Tanrım.
- Şuradaki o mu?
- Evet, evet.
- Bu sen misin?
- Evet.
- Şu an hiç öyle
görünmüyorsun.
- Teşekkürler.
- Öyle ama Kendini biraz toparlamalısın.
Kim öldürdü peki?
Bilmiyorum.
Ne olduğunu kimse
görmemiş ya da en azından gören kimse ortaya
çıkmadı.
Ve sadece Ben'i
bulmuşlar.
Babasının yanında
ağlıyormuş Affedersin, Ben onunlaydı.
Ben, benim oğlum.
Bir şey biliyor musun
diye merak ettim.
Ne olursa.
Ben mi?
Nereden bileyim?
Yediğin kaba
pislemezsin.
Tamam, o halde Dün ne oldu peki?
- Polis mi peşindeydi?
- Aptal falan mısın?
- Tanrım, hayır.
Tito, gerçekten kafam
çok karıştı.
Birinden kaçıyordun.
- Şeyden mi
kaçıyordun ?
- Miller'ın
çetesinden.
O çantayı Miller'ın
çetesinden çaldım.
Bir dükkandan şeker
çalmak gibiydi.
- Miller'ın çetesi mi?
- Evet, Leo Miller.
Şehirde meyhanesi var.
Tam, lanet bir hayvan.
- Leo Miller'dan mı
çaldın?
- Ben ne dedim?
Öyleyse seni ararlar,
değil mi?
Etrafa haber salarlar
ya da şey yaparlar Haber salmak mı?
Ciddi misin?
Hayır, bana sadece
birkaç gün lâzım ve sonra hazırım.
Beni yakalarlarsa
birkaç gizli sürprizim var.
Evimden gitmelisin.
Buraya geri gelemezsin.
Gerçekten olmaz.
- Şuna başlama yine.
- Hayır.
Tito, anla lütfen,
yapma ama.
İki küçük çocuğum
var, tamam mı?
Babalarını yeni
kaybettiler.
Ben sadece Evde uyuşturucu bulunduramam, yapamam.
- Adı ne demiştin?
- Stephen.
Evet.
Collins?
- Evet.
- Evet.
Onu duydum.
Gazeteye çıkmıştı.
Uyuşturucu satıyordu.
Stephen uyuşturucu
satmıyordu.
Torbacılık yapmıyordu.
Ördek gibi yürüyüp
ördek gibi konuşuyorsa o lanet bir
ördektir.
- Ben onun
yanındaydı, tamam mı?
- Öyle bir şey asla
olmaz.
- Zekice.
Çocuğu paravan olarak
kullanıyormuş.
Ne olmuş?
O bir torbacıydı, ne
olmuş?
Kocam lanet bir
uyuşturucu satıcısı değildi.
Lanet bir uyuşturucu
satıcısı mı?
Bu ne cüret lan?
Lanet bir uyuşturucu
satıcısıymış.
- Özür dilerim,
affedersin.
- Ona biraz saygı duy.
- Tamam.
- Yani yaptığımız iş
kolay değil.
Yaptığımız iş çok
zor, tamam mı?
Şimdi karşımdan
yıkılırsan şunu rahatça izleyebilir miyim?
Kahretsin.
- Evet, hadi al bir
tane.
- Onu mu seçtin?
Tamam!
Maaş günü mü tatlım?
Baksana, ücretin ne
kadar acaba?
Ne dedin sen?
Anne size spagetti
nasıl yenir gösterecek.
Kaşık.
Çatal.
Hayır Lucy,
parmaklarınla değil!
Anne!
"En iyi iki
adamım kim?
" dedim kendime.
Tabii ki
bulabileceğim tek cevabı buldum.
Terry.
Mackers.
Ve ikisi orada
arabada oturuyordu.
"Ben salak mıyım?
" diye düşündüm.
Elbette salak değilim.
Büyük bir iş
yönetiyorum.
İnsanlara iş
veriyorum.
Önemli bir adamım.
Elbette geri
dönecekler diye düşündüm.
En fazla iki saat.
Ve işte buradayız,
saat sekiz.
Atış sırası bende.
Ben?
Ben, yapma şunu Ben!
Lütfen yapma şunu.
Tamam, gel hadi.
Hadi, iyi misin?
Seni yıkayacağız, tamam
mı?
Hemen yıkayacağız.
Ben, bana bak.
Tamam, yıkayıp
çıkaracağım.
Hayır, hayır, hayır,
dur, dur.
Yıkayıp çıkaracağım.
İyi misin?
İyi misin?
Ben?
Sorun yok.
Hey, geçti, geçti.
Geçti.
Geçti.
Aferin.
Geçti.
Ben, kendini hasta
hissediyorsan bana söylemelisin.
Tamam mı?
Lütfen beni dinle.
Bana söylemelisin.
İyi hissediyor musun?
Öyle mi?
Hasta değil misin?
- Hayır, kıpırdama.
- Aç kapıyı, Sarah.
- Sarah, lanet kapıyı
aç.
- Lucy, kıpırdama.
Kapıyı kırdırma bana.
Aç kapıyı.
Lanet olsun.
Bak şimdi bana ne
yaptırdın.
Tanrı aşkına.
- Seni salak, lanet,
küçük sürtük.
- Tito.
- Ne?
Sorun ne?
Tito - Burada kalın.
Burada kalın.
- Tamam.
Tito, dinle.
Hayır.
Tito.
Tito, bu sadece bir
hataydı.
O daha çocuk, ne
yaptığını bilmiyordu.
Bak, parasını öderim.
Sahip olduğum ne
varsa sana veririm.
Bir hataydı.
Tamam mı?
Düzeltebilirim.
Hallederim.
Sen nasıl istersen.
Tito, Tito.
Dur lütfen.
Dur!
Dur!
Dur!
Dur.
Bırak beni!
- Beni ne kadar çok
istediğini söyle.
- Dur, lütfen.
Beni istiyorsun.
Beni istediğini söyle.
Beni çok istediğini
söyle yoksa hırsımı lanet küçük çocuğundan çıkarırım.
Seçim senin.
- İstiyorum.
- Beni istiyor musun?
- İstiyorum.
- Aferin.
- İstiyorum.
Seni istiyorum.
Seni istiyorum.
Benden hoşlandığını
hep biliyordum.
Hep farkındaydım.
- Çok feci seksisin.
- Becer beni.
- Seni becermemi mi
istiyorsun?
- Evet.
Lütfen becer beni.
- Seni incitmek
istemem.
- İncitilmek
istiyorum.
İncitilmek istiyorum.
Evet.
Seni çok seviyorum.
Seni seviyorum Sarah.
Sarah, seni çok
istiyorum.
- Seni istiyorum.
Evet.
- Sarah, seni çok
seviyorum.
Seni lanet, seksi,
kahrolası Lanet olsun!
Tanrım!
Lanet olsun!
- Seni lanet, küçük
sürtük!
- Dur!
Dur!
Dur!
Bırak beni!
Bırak beni!
Tüm o diğer lanet
kaltaklar gibisin, değil mi?
Değil mi?
Seni lanet, pis
kaltak!
Lanet olsun.
Aman Tanrım.
Lanet olsun.
Lanet olsun.
Lanet olsun.
Anne?
Aç kapıyı.
Hayır, kapıyı açmayın!
Sakın kapıyı açmayın!
- Anne!
- Kapıyı açmayın!
Anne geliyor.
Anne geliyor.
Kapıyı açmayın!
Kapıyı açmayın!
Lanet olsun.
Anne geliyor.
- Aman Tanrım.
- Anne, anne, anne!
Aman Tanrım.
Aman Tanrım.
Geliyorum!
Anne!
Adam, o düşüp başını çarptı.
Birazcık uzanacak.
Çok yorgun.
Oturma odasına gidip film
izlemek ister misin?
- Evet.
- Tamam mı?
- Ben, kardeşini
içeri götürür müsün?
Kapıyı kapatın.
Tito?
Tito?
Lanet olsun.
Lanet olsun.
- İyi misiniz?
- Evet.
- Adam gitti.
- Tamam.
Adam gitti.
Bayan Collins?
- Efendim?
Evet, kimsiniz?
- Polis.
- Bayan Collins,
değil mi?
- Evet?
Kapıyı açar mısınız
Bayan Collins?
Rahatsızlık ihbarları
aldık.
Lanet olsun.
Dediğim gibi, rahatsızlık
ihbarları aldık.
Ben Yeni, çok yoğun bir erkek mi buldun o halde
tatlım?
Affedersiniz Affedersiniz
Nereye gidiyorsunuz?
Bağrışma ihbarları
aldık.
Kavga da olabilir.
İçki mi içiyordun?
Bunu rapor etmem
gerek.
Söylemek istediğiniz
bir şey var mı?
Evet?
Fark eder mi?
Senin gibi kadınların
sorunu ne?
- Anlamadım?
- Dayak yemek hoşuna
gidiyor, değil mi?
- Defolun!
Defolun evimden!
Hemen evimi terk edin.
- Gidiyoruz.
Ama merak etme tatlım.
Geri geleceğiz.
Kendini toplasan iyi
edersin.
Onlar için.
Lucy, annenin yapacak
bazı işleri var canım.
- Tamam mı?
- Tamam.
Hay ben böyle işin.
Tayto?
Tito.
Lanet General Tito
gibi.
Yugoslavya, tüm o
şeyler olmadan öncesi.
Bazen beni
şaşırtıyorsun Mackers.
Dün Dunelm'daydı.
Bugün Grattan ve
Forestside.
- Tito - Reilly.
Şu an yerini
bilmiyoruz.
Ama bu bilgiye yarına
kadar sahip olacağız.
Tito Reilly.
Seni lime lime
edeceğim.
Anne.
Anne, anne.
- Sadece bu gecelik.
- Bar mı?
Evet, sadece birkaç
saat.
Camda bir levha
gördüm.
"Geçici eleman.
" Sadece bu gece.
Ve belki hafta
sonunda da bir gece.
Hangi bar?
Bir barda seni
tanımam Sarah.
Evet, bilmediklerin
seni üzmez.
Büyükannenizi üzmeyin.
- Güle güle!
- Hoşça kal canım!
Ben, seni seviyorum.
Randevun ne zaman?
- Hastane?
- Şey - Yarın.
- Unuttun mu?
- Hayır, hayır, hayır.
Bu Bu Bu
sadece İlk iş buraya geleceğim, tamam mı?
- Bu şeyi bu gece
unutmalısın belki.
- İlk iş, tamam mı
anne?
İlk iş.
- Sarah?
- Ne?
Ne?
Ne?
- Perişan
görünüyorsun.
- Anne, iyiyim.
- Hayır, değilsin.
İyi görünmüyorsun.
Çok yorgun görünmeni
saymazsak bir erkekle buluşacağını söylerdim.
- Anne, buna
gerçekten vaktim yok.
- Sağlığın için
vaktin yok mu?
- Sarah, iki çocuğun
var.
- Tanrı aşkına.
- Öylesine söylüyorum!
- Biliyorum, biliyorum.
Kendimi
toparlamalıyım diyorsun.
- Öyle söylemiyorum.
- Aynen öyle
söylüyorsun.
- Hayır!
- Anne, Stephen'ı
sevmiştim.
- Sevgi - Evet!
Evet, sevgi.
Ama bu senin anlayamayacağın
bir şey.
Kötü bir şarkı gibi
konuşuyorsun.
O sadece gelip küçük
kızını senden alan bir adamdı, değil mi?
Evet!
Önünde koca bir
geleceği olan küçük bir kız ve şimdi bir bak.
- Yetenekli bir kız!
O bir uyuşturucu satıcısıydı!
- Hayır.
- Öyleydi!
- Değildi!
- Öyleydi!
Gazeteler öyle yazdı
ve polis de öyle düşündü.
Adi bir uyuşturucu
satıcısından başka bir şey değil.
- Sabıkası vardı.
- Aynı şey değil.
Mantıklı bakmayacak
mısın Sarah?
Üzgünüm ama bunun
söylenmesi gerek.
Tamam, harika, artık
söylediğine göre defolup gidebilirsin.
Tito Reilly.
Onun hangi cehennemde
olduğunu bilmiyoruz.
Yemin ederim.
Gerçekten.
Geçen gece dönmedi.
Bak, onu aslında
zaten tanımıyoruz dostum.
Bana dostum deme.
Başka bir isim bul.
Ama bilmiyoruz.
O sadece gelip gider.
- O ismi tekrar söyle.
- O sadece gelip
gider - Bayım?
- Bu daha iyi.
Tito.
Şimdiye dek duyduğum
tek Tito, General Tito'ydu.
Yugoslavya başkanı.
Sonra öldü.
Ve ülke boku yedi.
Aynısı Irak'ta oldu.
Yaşlı Saddam bir
pislik olabilir ama onun mangal gibi
yüreğiyle ülke ayakta kaldı.
İnsanlar normal günlük
işlerine bakıyordu.
Şu anki Suriye'ye bak.
Ruslar niye rejimi
destekliyor?
Putin ve Esad.
İki pislik daha.
Ama liderlikten
anlıyorlar.
Ve korkudan.
Buna gerçek politika
diyorlar.
Gerçek politika
ilgini çekiyor mu?
Statüko tehdit
altında olduğunda hedefe giden her yol mubahtır.
Teşekkürler Terry.
Diğer bir deyişle, en
iyisini düşünmeliyiz beyler.
Bu durumdaki metaforu
anladınız, değil mi?
Metafor.
Bana bir metafor
söyle.
- Kara, kömür gibi
kara.
- Hayır, hayır, hayır.
Bu bir mecaz.
- Kömür gibi karaymış.
- Lanet olsun!
Yapma, lütfen yapma.
Lütfen!
Lanet olsun, lütfen,
lütfen!
Yüce Tanrım.
- Ayağıma bastın seni
pislik!
- Beni dinle, beni
dinle.
- Lütfen, lütfen.
- Yapma.
Yüzünü sil.
- Lütfen, lütfen.
- Yüzünü sil.
- Lütfen.
- Lütfen, lütfen,
lütfen olmaz.
Bu bir metafor değil.
Ben sana bir tane
söyleyeyim.
- Hapı yutmuş.
- Hayır, hayır,
lütfen!
Evet, evet.
Hapı yutmuş.
Birkaç bozukluktan
kurtulmamın sakıncası olmaz, değil mi?
Bozukluk hep lâzım
oluyor tatlım.
Sınır koymanın daha
kolay yolları var tatlım.
Vur tekmeyi gitsin.
Bunlardan daha iyi.
Bunu yapacağım.
Bunu yapacağım.
Tanrım.
Merhaba anne.
- Merhaba!
Merhaba.
- Anne.
- Merhaba canım!
Hazırsınız, değil mi?
- Evet.
- Büyükannenizle
konuşmam lâzım.
- Tamam.
Anne.
- Bak, dünle ilgili
ben sadece - Özrün ne faydası var?
Kızımın şey yaptığı
günü göreceğim asla aklıma gelmezdi
Bu oldukça kötü görünüyor.
- Deme ya!
- Bunu nasıl yaptınız
beyefendi?
Mas…basyon yaparken
oldu.
Kız kardeşinle
oynamayı seviyor musun?
Tito.
Tatlım o adam artık bizi rahatsız etmeyecek.
- Lütfen onun adını
anmayı bırak.
- Tamam.
- Tamam mı?
Uzun lafın kısası,
Bayan Collins, Ben yeniden konuşacak.
Kısaca söylemek
gerekirse, Ben olanlar hakkında konuşmak istemiyor.
Ya daha da kısacası, bunu
nasıl dile getireceğini bilmiyor.
Bunu mantığa
oturtamıyor.
Anlam veremiyor.
O yüzden beyni buna
kilit vurmuş.
Tozlu bir köşeye
kapatmış.
Ve bunun birlikte
konuşmasını da.
Beyni onun eskiden
konuştuğunu bildiği için o tozlu köşede gidip arayacak.
Ve şimdilik beyninin
onun üstesinden gelebileceğini sanmadığı bir şey bu.
Üzgünüm.
Bunun açıklama yapma olduğunun
farkındayım.
Çözüm sunma başka bir
şey ama gerçek bilim bu değil.
- Şimdi.
- Beyninin tozlu bir
köşesi mi?
Bu bir metafor, Sarah.
Bilirsin işte,
istersen Bana metaforun ne olduğunu
söyleme.
Metaforun ne olduğunu
biliyorum.
Tıpkı mantığa
oturtmanın ne demek olduğunu bildiğim gibi.
- Tito!
- Lucy, lütfen,
lütfen kes şunu.
- Tito.
- Tatlım, lütfen kes
şunu.
Gel hadi.
Eve gidiyoruz.
Tito yok.
Tito yok.
Nerede çarptılar sizi?
Mıntıkamızda olduğunu
biliyorum.
Yani tam nerede
çarptılar?
Bayan Collins?
Adım Emily Scott.
Sosyal
Hizmetler'denim.
- Şunu düzgünce tamir
etmelisiniz Bayan Collins.
- Evet, tamir
ediyorum.
Bakın, Sosyal
Hizmetler'in böyle ihbarları takip etmesi gerektiğine hak verirsiniz.
Ama bu sadece bir
sohbet, resmi bir şey değil.
Bakın, polis raporuna
göre bir rahatsızlık olmuş.
Ev darmadağınıkmış.
- Darmadağınık mı?
- Tertipli değilmiş.
Yemeği henüz
yapmıştım ve bulaşık yıkayacak vaktim yoktu.
İnanın bana, ben de
bir anneyim.
Evimizde yemekten
sonra mutfakta bomba patlamış sanırsınız.
Alkol alındığınıza
dair delil varmış.
- Yemekte şarap
içmiştim.
- Sizce ne kadar
içmişsinizdir?
Bu soruların
müdahaleci geldiğini biliyorum Bayan Collins
ama inanın, destek olma adına geldim.
Kocanızın öldüğünü
biliyorum.
- Öldürüldü.
- Çok üzüldüm.
Sizin için çok zor
olmalı.
Kocamın öldürülmesi
mi?
Evet, çok zor.
Yani baş etmek.
Ne, polisin katilini
bulmak için hiçbir şey yapmamasıyla mı?
- Çocuklarla baş
etmek istedim.
- Hayır.
Onlar benim
çocuklarım.
- Onların annesiyim
ve onları seviyorum.
- Eminim öyledir.
Evet, öyle.
Ve tüm bunlarda, en
önemlisinin onlar olduğuna hepimizin hemfikir
olduğuna eminim Sarah.
Geçen gece ne
olduğunu anlat Sarah.
- Tamam, bakın, ben - Evet?
Vibratör kullanıyor
musunuz?
- Ne kullanıyor muyum?
- Burada olan adam.
Rahatsızlık olayı.
Vibratörümü gözüne
sapladım.
- Anlamadım.
- Beni becermek istedi
ve ben istemedim.
O yüzden vibratörümü gözüne
saplamak zorunda kaldım.
Geçen gece olan bu.
Bunu raporumda
yazmamı ister misin?
Geçen gece olan bu.
İyi geceler.
İyi geceler canım.
- Hikaye!
- Hayır, annen çok
yorgun.
Balina, balina!
İstiyor musun?
Sana da uyar mı Ben?
Tamam.
- Ama kısa bir tane,
tamam mı?
- Tamam.
Eskiden büyükannen bu
kitabı bana okurdu, biliyor musun?
Hayır, bilmiyordum.
Okurdu.
"Bir zamanlar
denizde, ah benim canlarım bir balina
varmış ve balıkları yermiş.
Deniz yıldızı ve
zarganayı yemiş.
Yengeç ve yassı
balığı.
Pis balığı ve
akbalığını.
Vatoz ve
arkadaşını.
Uskumru ve
izmariti.
Ve aslında,
gerçekten kıvırım kıvrım yılan balığını.
Denizde bulduğu
tüm balıkları mideye indirirmiş.
Sonunda tüm
denizde tek bir küçük balık kalana dek.
Ve o küçük, zeki
bir balıkmış.
Ve zarar görmemek
için biraz balinanın sağ kulağının arkasında
yüzmüş.
Ve balina,
kuyruğunun üstüne dikilip acıktım demiş.
Ve küçük, zeki
balık küçük, zeki sesiyle 'Asil ve
cömert balina hiç insanın tadına baktın
mı?
' demiş.
'Hayır' demiş
balina.
'Tadı nasıl?
' 'Güzel' demiş küçük, zeki balık.
'Güzel ama pürüzlü.
' Geçen gece küçük bir hatuna şöyle dedim.
- Tamam.
- "Sevişme ve
pizza ister misin?
" "Ne?
" dedi.
Ben de "Pizza sevmez
misin?
" dedim.
Sen pis bir köpeksin
Mackers.
- Yakaladım.
- Nerede?
- Köşede.
Budur işte.
Telefon et.
Biraz dışarı
çıkacağız.
Tamam.
Evet, güzel ve sıcak.
Bu taraftan çıkacağız.
Bu taraftan gideceğiz.
Evet, evet, evet.
Hadi bakalım, hadi.
Üşüdün mü?
Hayır, bu tarafa
gideceğiz Erkek arkadaşın nerede?
Erkek arkadaşım mı?
- Tito.
- İçeride mi?
- Onun kim olduğunu
bilmiyorum.
Dur, Ben, Ben, Ben!
Ben!
Ben, dur!
- Sorun yok beyler.
- Burada neler oluyor?
Burada ne olduğu sizi
ilgilendirmez.
Akıllı adamlarsanız
kamyonunuza dönüp defolup gidersiniz.
Ama akıllı adamlar
değiliz.
Çöpçüyüz.
Çöpçüymüş.
Ve lanet bir pislik.
Ben, iyi misin?
Ne kadar
alçalabilirsin?
Ben, bu o mu?
O adam mı?
Öyle mi?
Öyle mi?
Kaçacağız.
Karanlıkta burada ne
yapıyorsun?
Hayır, kapalı kalsın.
Affedersin, lütfen.
Bir şey yemek ister
misin?
- Hayır.
- Yemelisin.
Bir deri bir kemik
kaldın.
Temel Reis'teki o
kadının adı neyse ona benziyorsun.
Safinaz.
Safinaz'a benziyorsun.
Hep kendince bir
şeyleri söyleme tarzın vardı.
Çok iyi hissetmemi
nasıl sağlayacağını hep biliyordun.
Laf olsun işte.
Çok iyi bir anneydin.
- Şimdi beni
korkutuyorsun.
- Hayır, bu doğru.
Öyleydin.
Değişmez biriydin.
Doğru kelime bu.
Sarılmak ve öpmek
sana göre değildi.
Ama hep yanımda oldun.
Yaşımı hissediyorum.
İlk defa bunu
gerçekten hissetmeye başladım.
İnsana şeyi sağlıyor Neler yaşadığınla alakalı çok az şey biliyorum.
Belki de hiçbir şey.
Baban öldüğünde Ne mi hissettim?
Evlendiğimizde birbirimizin son şansıydık.
Ben bebek istiyordum
ve ne bileyim, o seks istiyordu sanırım.
Yok artık, anne.
Ama onu sevdiğimi
sanmıyorum.
Belki bir zamanlar
ondan hoşlandım ama sevgi?
Elbette sen ve
Stephen gibi hiç değildi.
Üzgünüm.
Şimdiye dek gerçekten
sevdiğim tek kişi sensin.
Ve bu, bitkin yaşlı
kalbimi parçalıyor.
Biliyorum anne.
Bunu biliyorum anne.
Hiç bilmez miyim.
Dışarıdaki denizden
ötürü gemi pencereleri kararıp yeşil olduğunda
ve gemi sulara dalıp çıktığında ve
kamarot, çorba kasesinin içine düştüğünde
ve bagajlar kayıp savrulduğunda hemşire yerde - Kıpırdamadan yatarken!
- Ve annecik sana - Bırak uyusun der!
- Uyanmamış,
yıkanmamış ya da - Giyinmemişsin!
- O zaman
anlayacaksın - Tahmin etmediğini!
Ben, o adam bize bir daha zarar veremeyecek.
Anladın mı?
Ben, lütfen bana bak.
Lütfen.
Asla.
Uyanmamış, yıkanmamış
ya da giyinmemiş olduğunda o zaman
anlayacaksın tahmin etmediğini!
Elli derece kuzey ve
kırk derece Batı'dasın.
Evet.
Batı'dasın.
Aman Tanrım.
- Ne oluyor ya?
- Kapı açıktı.
- Sen nasıl - Kapı açıktı.
Güzel resimler.
Tito'yu mu istiyorsun?
Pekala, sana Tito'yu
vereceğim.
Ama bu iş sona erecek.
Benden ve
çocuklarımdan uzak durmalısın.
Çocuklarım ve ben.
Onun nerede olduğunu
söyle!
Bu kadar ayak direme
çok boşuna.
Onu getireceğim.
Bir saate kadar onu
evine getireceğim.
- Öyle mi?
- Şimdi evimden defol
git.
Bekliyorum.
Anne?
Anne?
Anne!
N'oldu?
Biriyle mi
konuşuyordun?
Hayır, hayır, kendi
kendime konuşuyordum.
Kendi kendime.
Buraya sık gelir
misin tatlım?
- Tatlım?
- Defol git.
Önden buyur.
Defol git Ray.
İçeri gir!
Reilly nerede?
Söylemiştim!
Aç Çantayı aç.
Tamam mı?
Çantayı aç.
Bu da ne?
Tito'yu istemiştin.
Değil mi?
Değil mi?
İşte burada!
O lanet bir psikopat.
- Ona bak!
- Ne?
- Ona bak lan!
Tanrım!
Kadına bak!
Yürekli kadınmış!
Ama ne?
Ne bekliyorsun?
Ne istiyorsun?
Kocamın adını
hatırlıyor musun?
Ne?
Kocamın adını
hatırlıyor musun?
- Ne?
Kocan kim?
- Stephen Collins.
Bir daha söyle.
Kocam Stephen
Collins'di.
Onu kestim!
Sence seni vurmam mı?
Bir saniye, dur!
Geri çekil!
Vurdun beni seni
sürtük!
- Bunu niye yaptın?
- Siktir git kaltak.
Kocamı niye öldürdün?
Burnunu ait olmayan
yerlere soktu, tamam mı?
Bana borcu olan bir
adamı arıyordum.
Onu buldum.
Adamın bizi gördü.
Merhametlilik
taslamaya kalktı, tamam mı?
En sevdiğim İncil
hikayesi değildir.
Bana sorarsan
aptalca, lanet bir hikaye.
Daha sonra her yere
haber saldım.
Polisler herkes gibi
değildir.
İnanmak istediklerine
inanırlar Canın cehenneme pislik.
Lanet kaltak.
Lanet olsun.
Lanet olsun!
Kaldı ki, polis
kaynaklarına göre bir yeraltı dünyası
cinayetinin tüm özelliklerini taşıyor.
Üçlü cinayet, çöp
atık merkezinin yakınındaki ceset
parçalarının bulunmasıyla bağlantılı.
Bu da rakip uyuşturucu
baronlarının arasındaki düşmanlığı ve
belki de paramiliter etkiyi gösteriyor.
Ben?
Lucy?
Ben?
Lucy.
Size ne demiştim?
Ha?
Hiç söz dinlemezler.
Gelin hadi.
Baksana, iyi para
ödeyeceksin galiba.
Şahsen tahrik bile
olabilirim.
Sevdiğin çikolatayı
almak ister misin?
Bir tane de Lucy'ye.
Şimdi nazik beye
teşekkür edin.
- Teşekkür ederim!
- Ne?
- Teşekkür ederim!
- Kasada bu lâzım
olur herhalde.
- Niyetin ne?
Bunu sen ödeyeceksin.
Yoksa doğruca ofise
gidip mağaza müdürünle görüşür ve penisini
çocuklarıma gösterdiğini söylerim.
- Ne?
- Nasıl bir laf o
öyle?
- Kesinlikle.
- Ama sana asla
inanmaz.
- Ama fark eder mi?
Gelin hadi.
Bu taraftan.
Penis!
||
« Prev Post
Next Post »