Lizzie Borden Took an Ax (2014)
| |
91 dk
Yönetmen:Nick Gomez
Senaryo:Stephen Kay
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:25 Ocak 2014 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Tree Adams
Oyuncular
Christina Ricci
Clea DuVall
Gregg Henry
Stephen McHattie
Shawn Doyle
Özet
Babası ve üvey annesinin cinayetlerinden beraat etmiş genç
bir kadın olan Lizzie Borden'ın gerçek hikayesi
Altyazı
Merhaba, Patty.
Güzel konuşmaydı, Reverend.
Teşekkür ederim, Bay
Borden.
Çok güzel bir gün.
Çokta sıcak.
Anderson'ların yeni
arabasını gördün mü?
Babam yürümemizi
ister.
Bay Borden, işler
nasıl gidiyor?
İyi, iyi, gayet iyi.
Kızların çok güzel.
Güzel mi?
O kadar güzellerse, neden
hâlâ bir torunum yok?
Öğle yemeğinde yine koyun
etimi yiyeceğiz?
Yemek zorunda
değilsin.
Hepimiz hasta
olacağız diye endişeleniyorum.
Ya önüne konulanı
yiyeceksin ya da aç kalacaksın.
İzninizle kalkabilir
miyim?
Hayır, Lizzie,
kalkamazsın.
İzninle, baba.
Ben odadayken gürültü
yapmamanızı söylemedim mi size.
Affedersiniz.
Burada ne işin var, Sousa?
Bir daha sakın evime
gelme.
Adamlarıma ödeme
yapmam gerekiyor.
Bizi atlatamazsın,
Bay Borden.
Bıktık artık.
Yaptığın işin
karşılığını ödedim, daha fazlasını ödemem.
Bunu senin yanına
bırakmam.
Bayan Borden, kilise
sürekli para sıkıntısı çekiyor.
Babam, gitmeme engel olabileceğini
sanıyor.
Ne yapacakmış?
Odana mı
kilitleyecekmiş?
İnan, elinden gelse
yapardı.
Emma nasıl?
Kardeşimi seviyorum
ama kafasını kuma gömmeyi tercih ediyor.
Ben her zaman onun
isteklerinden, çok daha fazlasını istedim.
Keşke, hayalini
kurduğum hayatı yaşama özgürlüğüm olsaydı.
Hayallerine kimse karışamaz,
Lizzie.
O evde hayal
kurmak çok zor.
Bazen, Alice, evde çok kötü bir şey olacakmış gibi bir
hisse kapılıyorum.
Ne demek istiyorsun?
Babamın bir sürü düşmanı
var.
Çok fazla tartışma ve
tehditler var.
Biri ona zarar
verecek diye korkuyorum.
Bayan Borden,
anneniz, onun izni olmadan size kredi
açmamızı söyledi.
Ne utanç verici.
O zaman, nakit
ödeyeceğim.
Bu harika olur.
Teşekkür ederim.
Hepsi hazır, Bayan
Borden.
Harika.
Bunları alması için Bridget'ı
göndereceğim.
Elbette.
Umarım partide çok
eğlenirsiniz.
Teşekkür ederim.
Baba?
Ne yapıyorsun?
Baban çok kızgın.
Butikten aynamı
çaldın sen?
Sahibi butikten ayna
çaldığını söyledi.
Bu saçmalık.
Bana neden yalan
söylüyorsun, Lizzie?
Yalan söylemiyorum.
Herkese yalan
söylüyorsun.
Peki, babam ne yaptı?
Parasını ödedi,
elbette.
Biraz konuşabilir
miyiz lütfen?
Yanlışlıkla oldu.
Ayna, çantaya kazayla
düşmüş olmalı.
Bu gece partiye
gitmeyi aklından bile geçirme.
Tabii ki gidiyorum.
Sana kim eşlik edecek?
Oraya tek başıma
yürüyebilirim.
Kimseye ihtiyacım yok.
Fall River'da gece
vakti tek başına dolaşmana izin veremem.
Yalnız başına
gidemezsin.
Ama baba.
Seni çok seviyorum.
Ama artık o küçük kız
değilim.
Hayır, hayır, hayır.
Cevabım hayır.
- Lizzie.
- Alice.
Yeterince dans ettim.
Stanley Jefferies.
Lizzie Borden.
Gerçekten burada
mısın?
Bence hayal
gücünün bir oyunu.
Lizzie, seni fazla
tanımıyorum.
Kilisede karşılaştık
ama hiç konuşma şansımız olmadı.
Pazar Okulu
öğretmenisin, değil mi?
Sadece pazar günleri.
- Lizzie.
- Nance.
Lizzie Borden.
Seni tanıştırmak istediğim
birileri var.
Lizzie?
Uyan hadi.
Aşağıdan çağırıyorlar.
Lizzie, şey
Bir soygun olmuş.
Bayan Borden'nın
altın saati, zinciri ve 20 doları
çalınmış.
O saati annem ölmeden
önce bana vermişti.
Korkunç bir şey.
Ne olmuş olabilir, bir
fikrin var mı?
Tabii ki yok.
Memur Bey.
Dediğim gibi, Bay
Borden, içeriye zorla girildiğini gösteren bir iz yok.
Hizmetçiniz birinin
içeriye girdiğini ne görmüş, ne de
duymuş.
Yani?
Bunun başka bir
açıklaması, olabilir aslında.
Memur Fleet,
yardımınız için teşekkür ederiz, konuyla
ilgili başka bir şey öğrenirsek, ilk iş
olarak, size haber vereceğiz.
Senin söylemen
gereken bir şey var mı Lizzie?
Açık konuş, baba, aklından
ne geçiyor?
İçeriye birini nasıl almış
anlayamıyorum.
Öyle mi?
Kendi ailesinin
eşyalarını nasıl çalabiliyor?
O şeyleri ben
çalmadım, baba.
Hatta aklımdan bile
geçirmedim.
Böyle çekip gidemezsin,
Lizzie.
Bırak gitsin.
Daha fazla canını
sıkmayalım!
Kızımla nasıl
konuşacağıma karışma, lütfen.
Beni hırsızlıkla
nasıl suçlayabilir ki?
Hem de bizim evimizde?
Hırsız olan o.
Senden, benden ve
Emma'dan çalıyor.
Senin kanını emiyor.
Borç istemek için
ailesi sürekli sana geliyor.
Onlara tepedeki o
güzel evi aldın, ama Emma ve ben bu
berbat evde hapis hayatı yaşıyoruz.
Başının üstünde bir
çatı olduğu için şükretmelisin.
Sizin için dua
ediyorum.
Sizi koruyorum.
Harcamalarınızı ben
karşılıyorum.
Ama sen beni bir baba
ve bir Hristiyan olarak utanç içinde bıraktın.
Hayatın boyunca hiç
şükretmeyi bildin mi?
Kendi hayatımın
olmasını istemiyorsun, öyle değil mi?
Burada seninle
yaşamamı istiyorsun.
Hayır, bu Bu Saçmalık.
Saçmalık.
Bu sana çok yakışıyor.
Bunu bana verdiğin
günü hatırlıyorum.
Birini bulacaksın.
Seni olduğu gibi
sevecek zeki birini bulacaksın.
Evlenmek için mi?
Peki, evlenmek
istemiyorsam?
Yalnız mı yaşlanmak
istiyorsun?
Kız kurusu mu
olacaksın?
Kastettiğim bu değildi.
Unut gitsin.
Lizzie?
Ben Fairhaven'a
gidiyorum.
Arkadaşım Greta'nın
bebeği oldu, gideyim de ona bir faydam olsun.
En fazla bir ya da iki
gün kalırım.
Evet, birkaç gün
kalmalısın.
Lizzie, sen iyi misin?
Kesinlikle.
Bridget, havalar çok
ısınmadan şu camların hepsini iyice temizle.
Tamam, hanımım.
Kim var orada?
- Günaydın.
- Günaydın.
Bridget?
Ne zamandan beri bu
evin kapısı kilitli?
Kapı kilitli miydi?
Hayır, değildi,
Bridget, içimden kendi evimin kapısını biraz
çalmak geldi.
Özür dilerim, Bay
Borden.
Bayan Borden nerede?
Emin değilim.
Belki Annem dışarı çıktı.
Dışarı mı?
Hasta bir
arkadaşından haber geldi.
Onu görmeye gitmesi
gerekti.
Baba?
Lizzie?
Lizzie, bu kadar
yeter.
İyi misin sen?
Evet.
Neden bu kadar
terliyorsun?
Hava çok sıcak.
Eve gelmene sevindim.
Baba?
Ne var?
Biraz uyumak ister
misin?
Olur.
- Merhaba, Patty.
- Merhaba.
- Nasılsın?
- İyiyim, teşekkürler.
Bayan Lizzie?
Bir şey mi oldu?
Babam ölmüş.
Biri içeriye girip
onu öldürmüş.
İmdat!
İmdat!
Doktor Bowen, yardım
edin!
Doktor Bowen, lütfen!
Doktor Bowen!
Bridget.
Tanrım, ne olmuş sana?
Bay Borden.
Onu öldürdüler.
Bayanlar.
Memur Bey.
Oturmak ister misiniz
Bayan Lizzie?
Ona su götürür müsün
Bridget?
Tamam, hanımım.
Lizzie, ne oldu?
Neler oluyor burada?
Babam öldü.
Ne?
Biri eve girip onu
öldürmüş.
Babanı mı?
Aman tanrım, Lizzie.
Aman tanrım.
Annen nerede?
Kim?
Bayan Borden nerede?
Hasta bir arkadaşına gideceğini
söylemişti.
Ben çıktığını
görmedim.
Neden yukarıya bir
bakmıyorsun?
Misafir odasında.
Burayı boşaltmamızı ister
misin?
Beyler, fotoğraf
çekmemiz gerekiyor.
Geri çekilin, lütfen.
Beyler, lütfen.
Doktor.
Eve bu kadar insanın sığabileceğini
pek bilmiyordum.
Bayan Lizzie.
Mümkünse, size birkaç
soru soracağım.
Bugün burada neler
olduğuna, dair her şeyi öğrenmek istiyorum.
Ben Ahırdaydım, neler olduğunu bilmiyorum.
Ahırda ne
yapıyordunuz?
Balık tutma malzemelerini
arıyordum.
Haftaya balığa
gidecektik.
Bir armut yedim.
Anlayamadım?
Armut yedim.
Üç tane yedim, sonra eve geldim ve babamı gördüm.
Belki de yarın
konuşsak daha iyi olur, aklınızı toparlamış
olursunuz.
Olur mu?
Şu an aklım gayet
başımda.
Bir dakika izninizle.
Onları nereye
götürüyorlar?
O adli tabip.
Otopsi yapacak.
Yemek odasında mı?
Evet.
Lütfen.
Bayan Lizzie, bana
ellerinizi gösterir misin?
Bunun için özür
dilerim.
Evdeki herkes için
uygulamam gereken bir prosedür.
Anlıyorum.
Kan var mı diye
bakıyorsunuz.
Çevirin.
Teşekkür ederim.
Bayan Lizzie, bu ne
lekesi?
Sanırım, yahni lekesi.
Yahni mi?
Anladım.
Lütfen, kollarınızı
kaldırın.
Eyalet Savcısı
Knowlton.
Memur Bey.
Bu insanlar da kim?
Komşular.
Haber çabuk yayılıyor.
Adli Tabip, ölüm
zamanını belirleyebildi mi?
Kadının bu sabah 9:00
gibi, yaşlı adamınsa bir saat kadar sonra,
öldürüldüklerini düşünüyor.
Boğuşma olmuş mu?
- Olay yerlerinde hiç
dağınıklık yok.
- Bir şey çalınmış mı?
İlk bakışta, göze çarpan
bir şey yok.
Memur Bey, bölgeyi
kapatın.
Bütün bu insanları
gönderin ki, biz de doğru dürüst bir araştırma
yapalım.
Gitmeden önce bir not
geldi demişsiniz?
Evet.
O notu bulduk mu?
Not sizde mi?
Neden olsun ki Hayır.
Bridget, not sende mi?
Hayır, hanımım.
Bayan Borden'da
olabilir.
Bayan Borden üvey annenizdi,
değil mi?
Evet, öyleydi.
Bayan Borden'ı yani
üvey annenizi sever miydiniz?
Bu nasıl soru böyle?
Elbette severdim.
Memur Bey, bu
sorgulamayı bitirebilir miyiz artık?
Emma, sorun değil.
Bay Knowlton, başka
ne bilmek istiyorsunuz?
Babanızı sever
miydiniz?
Ama Babam anlaşılması güç ve zor bir adamdı, ama onu seviyordum.
Her kızın babasını
sevdiği gibi.
Bu gece burada mı kalmamız
gerekiyor?
Ben sizinle kalırım, yani
isterseniz.
Sağ ol, Alice.
Eve gidip biraz yemek
getireyim.
Kuzu rostomuz
olacaktı.
Aslında ben acım.
Hemen dönerim.
Bence buradan hemen
taşınalım.
Maplecroft'ların evi
satılıktır.
Şimdi bunları
konuşmazsak?
Biliyorsun, Lizzie, her zaman senin yanındayım ve seni korurum.
Bana söylemek
istediğin bir şey var mı?
Ne söylemek isteyebilirim
ki Emma?
Babamın öldürüldüğünü gördüğün zaman neden kaçmadın?
Neden kaçacaktım ki?
Evde kimsenin
olmadığını biliyor muydun?
O psikopat hâlâ evde
olabilirdi, ve seni de öldürebilirdi,
Lizzie.
Sanırım ben evde biri
varmış gibi hissetmedim.
Bundan nasıl emin
olabilirsin?
Sana olanları
anlattım.
Bir şey sakladığımı
mı düşünüyorsun?
Hayır, elbette, hayır.
İyi.
Buna çok sevindim.
Niye kaçmadım biliyor
musun?
Niye?
Çünkü düşündüm ki, "Bunu katiller yapar.
Onlar kaçar.
" Katil gibi görünmek istemedim.
Kayıp bir balta, bir
kırk balta sapı, sapı olmayan bir balta
ucu, aslında.
İki daha büyük balta,
ikisi de ahır baltası.
Bir perçin çekici, bir
büyük bahçe makası.
İyi günler.
Size nasıl yardımcı
olabilirim?
Benim adım Andrew
Jennings.
Bay Jennings.
Babanızın arkadaşı ve
iş ortağıydım.
Başınız sağ olsun.
Biz de çay içiyorduk.
Sizi rahatsız ettim.
Hayır, katiyen.
Siz de buyurun.
Daha önce taşınmamız olmamıza
şaşırdım, Bay Jennings.
Babanızı son olarak Wilson Tanning ve Dye davasında görmüştüm.
Evet, berbat bir
davaydı.
O insanlar, babam
için çok kötü şeyler söylediler.
Evet, şimdi
hatırlıyorum.
Siz avukatıydınız,
değil mi?
Evet.
Aslında, ben ailenin
avukatıyım.
Bütün ailenin.
Yani, teknik olarak
sizin avukatınızım.
Ama bu bir cinayet
davası.
Siz ceza avukatı
mısınız?
Evet, Ceza Hukuku
uzmanlık alanım.
Ceza avukatına mı
ihtiyacım var?
Cinayet sırasında suç
mahallindeydin.
Hayır değildim.
Siz de tahmin
edersiniz, Bayan Borden, polisin üstünde
bu korkunç suçun failini ortağa çıkarması ve bir suçlu bulması için, büyük bir baskı var.
Söyler misiniz Bay
Jennings, kimi suçlayacaklar?
Hiçbiri cinayet
silahı değil mi?
Hayır, Başkanım, üzerlerinde
ne bir kan ne de doku parçası var.
Peki, ya yevmiyeli
işçi, Bay Sousa?
Şu an, Tiverton'da
polis tarafından sorgulanıyor.
Sen ne düşünüyorsun,
Hosea?
Çocuklarının üstünde durmalıyız.
İki kızının mı?
Ciddi misin?
Evet.
Cinayet sıralamasına baktığınızda, Bayan Borden, Bay Borden'dan önce öldürüldü.
Neden bu kadar önemli?
Çünkü önce Andrew ölseydi, mirasın tamamı Abby Borden'nın ailesine gidecekti,
kızlarına değil.
Kızlardan biri kasaba
dışında değil miydi?
Evet.
Ama Lizzie evdeydi, yalnızdı, olay esnasında, evdeydi.
Abby Borden 9:00'da
öldürülmüş, Andrew ise 11:00'de.
Vahşi bir cinayet.
Yabancı biri eve
girdi, Abby'i öldürdü, ve hiç fark edilmeden iki saat orada gizlendi, buna
inanabilir miyiz?
Bu hiç de inandırıcı
değil.
Yani, kızın yaptığını
mı söylüyorsun?
Evet.
Bence Lizzie Borden, bir
baltayla büyük soğukkanlılıkla, anne ve
babasını öldürdü.
Biz, bu sevgi dolu ruhları
geri getiremeyiz, ancak onlar gibi
onurlu, haysiyetli ve tanrıya şükrederek
yaşarsak onları mutlu edebiliriz.
Ayrıca, biz bir
kilise ve toplum olarak, bu trajediyi
yaşayan kızlarımıza sevgimizi ve desteğimizi
sürdüreceğiz.
Her ikisi de huzur
içinde uyusun ve tanrının sevgisi onlarla
olsun.
Amin.
Dur şurada.
Ben neler oluyor
gidip bir bakayım.
Beyler.
Burası özel bir mülk.
Neden buradasınız?
Saygısızlık
etmiyoruz, Peder, ancak bize verilen
emir cesetleri çıkarmamız yönünde.
Burası kilisenin
mülkü.
Peder, elimizde bu
cesetleri mezarlardan çıkarılması için
mahkeme emri var.
Cesetler Cambridge'a
götürülecek.
Cesetleri mezardan geri
çıkarıyorlar.
Ama bunu nasıl
olabilir?
Gömülmüş cesetleri
çıkarabilirler mi?
Tamam, benden bu
kadar.
Alice, sen okur musun?
Gözlerim çok yoruldu.
"Teklif edilen
Ödül.
Ödül 5,000 dolar.
" "Yukarıda belirtilen ödül Andrew Borden ve eşinin ölümü ile ilgili
olarak kişi ya da kişilerin yakalanmasına ve tutuklanmasına yardımcı
olacak kişilere verilecektir.
" "İmza, Emma L. Borden ve Lizzie A. Borden."
Başkanım.
- Başkanım.
- İyi günler,
Başkanım.
İyi günler, hanımlar.
Bu Belediye
Başkanımız Coughlin.
Sayın Başkan, bunlar Lizzie
ve Emma Borden.
Sizlerle tanıştığıma memnun
oldum lütfen taziyelerimi kabul ediniz.
Teşekkür ederiz.
Bugün buraya gelmemin
sebebi şu, eyalet hâkimleri anne ve babanızın öldürülmesiyle ilgili resmi bir yürütme kararı aldı.
Yarın sabah 9:00'da gelmeniz
isteniyor.
Sizi emniyete
getirmesi için bir memur gönderilecek.
Çok iyi.
9:00.
Sadece bir formalite.
Hepsi bu.
Peki, öğlen yemeği?
- İçimiz öğlene kadar
biter.
- Ama Ve hemen evinize getirileceksiniz.
Teşekkür ederim,
Başkan.
Tanıştığımıza
sevindim.
Teşekkür ederim.
Başkan evimizdeydi.
Sence bu ne anlama
geliyor?
Lizzie, kes artık!
Onu duymadın mı?
Yarın emniyete gitmek
zorundayız.
Sadece formalite,
Emma.
- İlginç.
- İlginç mi?
- Sence değil mi?
- Hayır, değil.
Anne ve babamız
öldürüldü!
İyi geceler, Emma.
İyi geceler.
Şuraya bakın.
Basına söyleyecek bir
şeyiniz var mı?
Herald Gazetesinden.
Tam adınızı söyleyin.
Lizzie Andrew Borden.
Doğum tarihiniz,
lütfen?
19 Temmuz 1860.
Anneniz hayatta,
değil mi?
- Hayır, efendim.
- Ne zaman öldü?
Öldüğünde ben iki
yaşındaydım.
Onu
hatırlamıyorsunuz, o zaman?
Hayır, efendim.
Babanızın serveti
hakkında bir fikriniz var mı?
Hayır, efendim.
Hiç fikir yürüttünüz
mü?
Katiyen.
Üvey annenizle
ilişkiniz iyi olduğunu söyleyebilir miyiz?
Evet, efendim.
Yakın mıydınız?
Yakınlıktan neye
kastettiğinize bağlı.
Cinayet günü hangi elbiseyi
giyiyordunuz?
İşlemeli mavi koton bir
elbiseydi.
Elbisede hiç kan var
mıydı?
Hatırlıyor musunuz?
Sanıyorum, Memur Bey
kan lekesi bulmak için inceledi.
Memur Hilliard mı?
- Evet.
- Bunu ne zaman yaptı?
Hepinizin evde olduğu
gün.
Yani, cinayetin
olduğu gün mü?
Evet, o gün.
O elbisede kan bulundu,
Bayan Borden.
Bu bilgi bana
verilmedi.
O elbise şimdi nerede?
Hiçbir fikrim yok.
Evde, sanırım.
Kanıt olarak o
elbiseyi almamız gerekiyor.
Bu ne anlama geliyor?
Bir mahkeme memuru
elbiseyi almaya gelecek ve delil olarak
bize teslim edecek.
Lizzie?
Ne yapıyorsun?
O yaktığın ne?
O elbise, işte.
Onu emniyete vermen gerekmiyor
muydu?
Bu seni ilgilendirmez,
Emma.
Lizzie, elbiseyi
almak istediklerini söylediler.
Onu yakamazsın.
Delili yok ettiğini
düşünecekler.
Sen gidip yatsana!
Hapishaneye mi girmek
istiyorsun?
Bu yüzden başın derde
girecek!
Gidip yat, Emma!
Affedersiniz, Emniyet
Müdürüyle konuşmaya geldim.
- İçeriye girin,
hanımefendi.
- Sağ olun.
Delili almaya gittik, ama memura elbisenin artık olmadığını
söylendi.
Olmadığını mı
söylendi?
- Bunun anlamı nedir?
- Elbiseyi yaktı.
Sayın Yargıç, sucunu örtbas etmek amacıyla kasten delil
yok etti.
Elbiseyi istedik ve
onu yok etti.
Bir yere atmadı.
Elbiseyi yaktı.
Bu benim için onu
suçlu göstermeye yeter.
Ben bunu yaptığına
inanmakta zorlanıyorum.
Kadın olduğu için mi?
Tımarhaneler deli
kadınlarla dolu.
O deli bir kadın.
Ebeveynlerini öldürdü.
Onu resmen suçlamak istiyor
musun?
Hayır, itiraf
ettireceğim.
Fazla hırslı
konuşuyorsun, Hosea.
O kadın ebeveynlerini
baltayla öldürdü.
Bunun hırsımla ilgisi
yok.
Siz ahırdaydınız, balık tutma malzemelerini arıyordunuz ancak balığa gitmenize daha bir hafta vardı.
Kaldı ki bulunacak
bir olta da yoktu ortada ne Bridget
Sullivan ne de kardeşiniz bir oltanız
olduğunu biliyor.
Siz oradayken, bir değil,
üç tane armut yemek için, sıcak, tozlu bir ahırda hatta, pis bir güvercin kümesinin yanında
duruyorsunuz.
O sabah bodruma
indiniz mi?
Hayır.
Bodrumdan bir balta
aldınız mı?
Hayır, efendim.
Yukarıya çıkıp Abby
Borden'la tartıştınız mı?
Hayır.
Kendi ailenize ait
malları ele geçirmek için birileriyle cinayet planı yaptınız mı?
Kesinlikle hayır!
Kanepede ölmüş
babanızın yüzünü gördünüz mü?
Yüzünü gördünüz mü?
Evet.
Evet, gördüm.
Onun için üzüldünüz
mü?
Ben Ben o anda şoktaydım.
Pişmanlık?
Pişmanlık mı?
Anlamıyorum.
Babanı baltayla
kestiğin için pişmanlık duydun mu?
Susun!
Bunu söylemeyin!
Sen bir katilsin.
Bu kurula yalan
söyledin Bu suçlamalar saçma ve temelsiz.
Lütfen susun artık.
- Delili yok ettin.
- Susun.
Ebeveynlerini .
.
miras için öldürdün.
Susun lütfen.
Yeter!
Bu adamı susturun!
Sayın Savcı.
Hanımım.
Beni korkuttunuz.
Affedersin, Bridget.
Anladığım kadarıyla
ben emniyetten ayrıldıktan bir süre
sonra polis seninle konuşmuş.
Öyle, hanımım.
Benim nerede olduğumu
bilmek istediler, şey sırasında O gün
işte.
Ne söyledin onlara?
Tabii ki camları
temizlediğimi söyledim.
Bu benim yapmış
olabileceğimi sordular mı?
Sizin böyle bir şey yapmayacağınızı
söyledim.
Çok teşekkür ederim.
Bridget, evdeki
durumlar artık değişti.
Elimizdeki paraya
baktık, Emma ve benim seni daha fazla çalıştırmamızın
imkanı yok.
Burada yeterli para
var.
Üç aylık maaşın kadar.
Beni işten mi
çıkarıyorsunuz Bayan Lizzie?
Evet, demek istediğim
de bu.
Çok yorulmuş
olmalısın.
Uzun bir
sorgulamaydı, Doktor Bowen.
Sabah 9:00'dan öğlene
kadar.
Şimdi biraz dinlen,
bakalım.
O ilaç nedir?
Sadece morfin.
Hiç emniyete
gitmemiştim.
Senin için küçük dozlar
bırakıyorum.
Endişe anı çok
arttığında bunları kullan.
- İki günde bir tane
sadece.
- Çok iyi.
Teşekkür ederim,
Doktor.
Emma?
Sence gerçekten
elbisemde kan var mıydı?
Bilmiyorum, Lizzie.
Hadi.
Uzan biraz.
Uyu biraz.
Kim var orada?
New York Times'ten.
Davayla ilgili ne
söyleyebilirsiniz?
O sabah kahvaltı
yaptınız mı?
O sabah kahvaltınızı ahırda
mı yaptınız?
Ahırda yediğinizi söylemiştiniz,
değil mi?
Evet doğru, ahırda
yedim.
Evet, ahırda yedim.
Sonra ne yaptınız?
Perdeleri kapatmasını
istedim çünkü hava çok sıcak ve güneşliydi.
Kimden istediniz?
Bayan Borden'dan
istemiş olmalıyım.
Babanız geldiğinde
mutfakta olduğunuzdan emin misiniz?
Eve geldiğinde, ben
üst kattaydım.
Bayan Borden, babanız
eve geldiğinde aşağıda olduğunuzu
birkaç kez söylediniz.
Ne söylediğimi
bilmiyorum.
Bana çok fazla soru
soruldu, bu yüzden kafam çok karıştı.
Demek üst kattaydınız.
Bayan Borden'la
mıydınız?
Artık hiçbir şey
bilmiyorum.
- Bridget'la
mıydıniız?
- Hayır.
Hayır.
Bridget dışarıdaydı.
- Üst katta annenizi
gördünüz mü?
- Sayın Savcı, lütfen.
Üst katta annenizi
gördünüz mü?
Bayan Borden, annenizi
sever miydiniz?
O benim annem değildi!
- Lizzie.
- Bayan Lizzie, beni Yargıç
Blaisdell gönderdi.
"Lizzie A.
Borden, Massachusetts
Eyaleti tarafından kasten, planlayarak
ve keskin bir aletle, Andrew J.
Borden'nın kafasına vurmak suretiyle ölümüne
sebebiyet vermekle suçlanıyorsunuz.
" - Lütfen, susun.
- Bu tam olarak ne
anlama geliyor?
Sizi göz altına
almamız gerekiyor.
- Hangi yetkiyle?
- Mahkeme kararıyla
gönderildim.
Ne düşündükleri
ortada.
Avukatınız, Bay
Jennings, sizi bekliyor.
Bu neden oluyor?
Lizzie, şu anda tutuklusun.
Resmi olarak seni
suçluyorlar.
Ebeveynlerini
öldürdüğüne inanıyorlar.
Buna nasıl
inanabilirler?
Savcı çok kararlı.
Neden buraya
getirildim?
Çünkü Fall River'da
kadın hükümlüler için hapishane yok.
Sen burada
tutulacaksın.
İhtiyaçlarını biz
getireceğiz, yemeğini, her şeyini.
Şimdi bana ne olacak?
O eski elbiseyi
yaktığım için mi tutuklandım?
Hayır.
Ama bu hareketinle
kasıt ve gerekçeyi belirttiğini düşünüyorlar.
Elbiseye bakmışlardı.
Benden saklamamı
istemediler ki.
Tabii ki hayır.
O kabul edilebilir
bir kanıt değil.
O elbise niyet ve
gerekçe kanıtlamıyor.
Mesele elbisenin
yakılması, Lizzie, bu şüphe yaratıyor.
Hakkımda yalan
söylemeye devam ediyorlar!
Söyledikleri her şey
yalan.
Ellerinde sadece uydurdukları
hikâye var.
Sorgulamada verdiğin
ifade mahkemede kabul görmez.
- Söylediğim her şey
mi?
- Mahkemede
kullanılamaz.
Sana haklarını
bildirmediler.
İtiraf edeceğini
düşündüler.
- Bunu neden yapayım
ki?
- Kesinlikle.
Gerçekler ve yasalar bizden
yana.
Ama bunu düşünmen lazım.
Dava, gazetelerin manşetlerinde
artık.
Söylediğin her şey, her
hareketin, gözlenecek, incelenecek, ve yaptığın her şeyle yargılanacaksın.
Bu nefret ettiğim
fotoğrafım.
Bu suçlamaların
ağırlığının farkında mısın?
Bu suçun cezası
idamdır.
Ama ben masumum.
Ben masumum!
- İşte orada!
- Açıklama yapacak
mısınız?
Ben Boston Globe'den size
bir sorum olacak.
İşte orada!
Bunu o yapmış olamaz.
Çok güzel.
Kimseyi öldüremez.
- İyi misin Lizzie?
- İyiyim.
Tarih 4 Ağustos, yaşlı bir adam ve bir kadın, yani koca ve
karı, ikisinin de bilinen düşmanları
yok ancak bu eyaletin en kalabalık kasabasının, en işlek caddesindeki kendi
evlerinde, önce biri, iki saat sonra da
diğeri yasaları hiçe sayan biri
tarafından öldürülmüş.
Gerçek ve kurgu herkesin kafasında sebep yaratılarak ve suç örnekleriyle desteklenerek
birleştirilmiş.
Ama, hiçbiriniz bu
davanın gizemini göz ardı ettiğini hiç
sanmıyorum.
Bugün burada, iyi bir sosyal konuma sahip ve Hristiyan
kilisesinin üyesi olup güzel işler
yapan, kurbanlardan birinin öz kızı
olan ve mahkemede karşınızda oturan bu
kadın, yüce jüri tarafından bu suçlarla itham ediliyor.
Kurbanlardan birinin
öz kızı olan, bu genç hanıma yönelik yapılan
gaddarca ve gözü dönmüş, kişilik
tanımlanması yapılması sadece gerçek
suçlunun hazırladığı bir kurgudan
ibarettir.
Bu inanılmaz bir
suçtur.
Vahşi ve akıl almaz
bir suçtur.
Çünkü içerdiği
acımasızlık ve soğukkanlılık bize bir
kadın tarafından işlendiğini gösteriyor.
Anne ve babasına
garez duyup vahşice öldürmesi size göre
böyle bir şeyin asla cezasız
kalmayacağına inanabilirsiniz.
Hatta, o ruhunun içinde nasıl kötü bir yüreğin
olduğunu merak edebilirsiniz.
Ancak, o kötü yüreğin
şu anda, bu salonda olduğunu söyleyebilirim size.
Babasına sadece tek
darbe indirmedi.
Bir kez değil.
İki kez değil.
Üç kez bile değil.
Yüzüne bir baltayla tam
11 kez vurdu.
Harry?
Dava avukatları, kısa
bir ara vereceğiz.
Sizi odamda
bekliyorum.
Sayın Yargıç,
cinayetteki gerçeklere bakın.
Kadın kurban,
baltayla çok fazla darbe almış ancak hırsızlık yok.
Katil evin içinde
gizlenmiş.
Günün aynı saatinde, aynı
yöntem uygulanmış.
Ama şüphelimiz
hapishanede tutulurken olmuş.
Bütün gerçekleri
bilmiyoruz.
Bir tutku cinayeti
miydi bilmiyoruz.
Hiçbir şey bilmiyoruz.
Yargı bu kadına dava açmak
için aylarca uğraştı.
Bir benzerlik
yüzünden davayı durduramazsınız.
Yani, demek
istediğiniz şu mu aynı kasabada, aynı
yöntemi kullanan başka bir baltalı katil daha mı var?
Size katılıyorum, Bay
Knowlton.
Harekete geçirdiğimiz
çarkı durdurmamız saçma olur.
Dava devam edecek.
Bayan Borden, itham
edildiği suçtan yargılanacak.
Bayan Bridget
Sullivan, başsavcı dava için sizi çağrıyor.
Doğruyu, yalnızca
doğruyu söyleyeceğine tanrının huzurunda
yemin ediyor musunuz?
Ediyorum.
Sizinle görüşmemiz
esnasında söylediğiniz bir şey benim ilgimi
çok çekti.
Çalıştığınız onca yıl
boyunca Lizzie'nin babasına bir hediye vermediğini
söylemiştiniz.
Bu sözleriniz doğru
mu?
Hayır.
Bir yüzük hediye etmişti.
- Bir yüzük.
- Sanırım, okuduğu
liseden verilmişti.
Bu yüzük haricinde, bildiğiniz kadarıyla babasına başka bir
hediyesi oldu mu?
Onlar öyle bir aile
değildi.
Peki, onlar nasıl bir
aileydi?
Sayın yargıç,
tanıktan böyle bir kapsamlı bir soruyu
cevaplaması mı bekleniyor?
Sayın Savcı.
Cinayet sabahında,
siz evde miydiniz?
Evdeydim.
Bayan Borden'nın o
sabah 9:30 civarında öldürüldüğünü belirledik.
O esnada Lizzie evde
miydi?
9:30'da mı?
Evet, o saatte
evdeydi.
Sonra, Bay Borden
10:30 civarında eve geldiğinde, Lizzie'yi
de gördünüz, doğru mu?
Doğru.
Bayan Borden'nın
nerede olduğunu o zaman mı konuştunuz?
Evet.
Hasta bir arkadaşına gitmesi
gerektiğini söyledi senin de camları silmen
gerekiyordu.
Hasta bir arkadaşına
gidecekti.
- Arkadaşının adını
söyledi mi?
- Hayır, efendim.
Lizzie, sana notu
gösterdi mi?
Hayır.
Bayan Borden'nın çok
arkadaşı var mıydı?
- Hayır, yoktu.
- Yok muydu yoksa hiç
mi yoktu?
Belki bir tane.
Kendisini yardımsever
biri olarak mı tanırdınız?
Pek sayılmaz.
Bayan Borden, size
hasta bir arkadaşına gideceğini söylendiğinde,
üst kattaki misafir odasında, yerde
ölmüş halde yatıyordu, bu doğru muydu?
Doğru muydu?
Evet.
Ben üst kattayken camdan dışarı bakıyordum onun arkaya
gittiğini ve elbiseyi bahçedeki kazana koyduğunu
gördüm.
Elbiseyi yaktı mı?
Evet.
Size sebebini söyledi
mi?
Hayır.
Raporunuzda,
elbisesinde küçük bir leke olduğunu belirtmişsiniz.
Belirttim ama.
Emindiniz kan değildi.
Gördüğüm, eski bir
leke gibi görünüyordu ve hiç kana
benzemiyordu.
Lekeyi incelerken ne
yaptınız?
Bayan Borden'a lekeyi
sordum o da bana yahni lekesi olabileceğini
söyledi.
Bunu duymak sizin için
yeterli miydi?
Az ötede, vahşice
öldürülmüş iki ceset vardı.
Yahni denen leke kan
olabilirdi ve siz üstünde durmadınız!
Jüriye açıklar
mısınız Second Caddesindeki 92 numaraya
gittiğinizde, göreviniz neydi Bay
Hilliard?
Davada geçen, suç
mahallindeki evi korumaya aldım ve olay
yerinde bulunanlarla, ve görgü tanıklarıyla
konuştum.
Bayan Borden'la
konuştunuz mu?
Konuştum.
Sizin ifadenize göre,
o niye tanık olmuştu?
Andrew Borden'nın cesedini
o bulmuştu.
Öz babasının cesedini
bulmuştu.
Bayan Borden'nın
üzerinde herhangi bir kan izi olup olmadığına
baktınız mı?
Evet, kan ve kesik olup
olmadığına baktım.
Bayan Lizzie, bana
ellerinizi gösterir misin?
Bunların hiçbirini buldunuz
mu?
Bulamadım.
Kayıtlarda küçük bir
leke bulduğunuzu gösteriyor.
Saldırının mahiyetine
bakarsak tek bir küçük lekeden daha çok
kan lekesi çıkabilirdi.
Gereksiz yorum!
İfadeniz bilinenleri
mi yoksa varsayımları mı içermeli?
Böyle kanlı bir olay
yerine ilk gidişiniz mi?
Hayır değil.
Peki, böyle kanlı bir
suç mahallinin fail üzerinde kan
bırakacağı önermesi sizin kendi
fikriniz mi?
Evet, bu genel bir
durumdur.
Second Caddesindeki, 92
numaraya ulaştığınızda, evdekilerin
üzerinde kan buldunuz mu?
- Hayır bulmadım.
- Teşekkür ederim.
Lizzie Borden,
ebeveynlerinin ölümünden önceki gün eczanenize
hiç geldi mi?
Geldi.
Ne satın almak istedi?
Potasyum siyanür, çok
toksik bir zehirdir.
Bir bakar mısın Bay
Bence.
Bu toz tavan arasındaki
fareleri öldürür mü?
Fare sorunu için istediğini
söylemişti.
Borden'lar, ölmeden
önce şiddetli gastrointestinal sıkıntılar
yaşamışlar.
Bunun nedeni siyanür zehirlenmesi
olabilir mi?
Evet, olabilir.
Bay Bence, Bayan
Borden'a potasyum siyanür sattınız mı?
Hayır.
Satmadım.
Abby ya da Andrew
Borden'da boğuşma izi var mıydı?
Her ikisinde de yoktu.
Ellerinde iz ya da kesik
var mıydı?
Hayır, yoktu.
Kurtulmak için boğuşmaların
olduğuna dair bir iz var mıydı?
Yoktu.
Buradan, Andrew
Borden'nın aldığı ilk darbeyle öldüğü sonucunu
çıkarabilir miyiz?
Evet.
Kesiğin derinliği 10
santim kadar, sol göz çukurundan
başlayıp, alt çenenin alt ucuna kadar
uzanıyor.
Burun, üst dudak, alt
dudak kesilmiş ve kemiğe kadar inmiş.
Yani, ilk darbe öldürücü
olmuş, öyle mi?
Benim fikrime göre,
evet.
Peki, kaç darbe almış?
11.
Bir tek balta darbesi
onu öldürmüştür ve daha sonra on darbe daha almış.
Olay mahallinizden gelen
otopsi raporunuz göre, Abby Borden'nın sabah
9:30'da Andrew ise 11:00 civarında öldürüldüklerini
belirtmişsiniz.
Bu belirlemeyi nasıl
yaptınız?
Cesetteki
katılaşmaya, yaraların durumlara ve kanın
dokusuna bakarak yaptım.
İki ölüm arasında bir
saatten daha fazla zaman olduğunu söyleyebilirim.
Dolayısıyla
gördüğünüz resim olayı anlatmaya başlıyor.
Biri Abby Borden'ı
vahşice öldürmüş.
Bir şekilde, bir yerde, iki saat beklemiş.
Daha sonra, ikinci
kurbanını öldürmek için harekete geçmiş.
Bunlar olurken, evde
bulunan iki kadın tarafından hiç fark
edilmemiş.
Sayın Yargıç,
bildiğiniz gibi, cesetleri mezardan çıkardık
ve size göstermek için bazı
parçalar getirdik.
- Sessizlik!
- Lizzie!
Sessizlik!
Mahkemede sessizlik.
Sessizlik!
Binada üç çıkış
kapısı var.
Ön kapıdan, kaldırıma
çıkılıyor.
Pekâlâ.
Tahminen 11:00'de, Andrew
Borden'a biri saldırmış ve balta
benzeri bir aletle 11 darbe vurmuş.
Darbeler tam 10cm
derinlikte, bunun neticesinde üst ve alt
çenenin kemiğine kadar büyük yarıklar açmış.
Teşekkür ederim.
Alice Russell'a bir not
gönderdim artık evimizde istenmediğini
söyledim.
Bugün benim ifademi
alacaklar.
Bay Knowlton seni
korkutmaya çalışacak.
Hazırlıklı ol.
Çok korkuyorum.
Yanlış bir şey
söylemek istemiyorum.
Yanlış ne
söyleyebilirsin ki?
Katil olabileceğimi
mi?
Herkes böyle bir şey yapamayacağımı
bilir.
Onlara hakikati söyle.
Günaydın, Emma.
Mahkeme üyeleri için, sanıkla aranızdaki ilişkiyi anlatır mısın?
O benim kız kardeşim.
Lizzie hayatı boyunca
hiç şiddet eğilimi ya da mantıksız davranışlar
gösterdi mi?
Katiyen.
Peki, onu nasıl
tanımlarsınız?
İyi yürekli, nazik ve
fedakâr.
Kiliseye çok derinden
bağlıdır ve orada gönüllü çalışır.
Ya, ebeveynlerinle
ilişkisini nasıl tanımlarsınız?
Onlara hayırlı bir
kız olmuştur.
İtaakar, hürmetli ve
sevgi dolu.
Bu, babanızın
dördüncü parmağına taktığı yüzük mü?
Evet, efendim.
- Lizzie'nin hediyesi
miydi?
- Evet.
Onu sık takar mıydı?
Parmağından hiç
çıkarmazdı.
Lizzie, babanızı
sever miydi?
Hem de çok.
Babanız, Lizzie'yi
sever miydi?
Elbette.
Onları kardeşinizin
öldürdüğüne inanıyor musun?
Hayır.
İnanmıyorum.
Teşekkür ederim.
Dediniz ki,
"elbette," kardeşiniz babanızı severdi, çünkü her çocuğun babasını sevmesi beklenir.
Ama evinizde beş
yıldır çalışan Bridget Sullivan, Lizzie'nin
babasını içeriye hiç almadığını söyledi.
Bridget Sullivan,
dünyanın en güvenilir insanı değildir.
Tanık kürsüsünde yalan
mı söyledi?
Ailemizin içinde olan
her şeyi bilemez.
Bilemez tabii.
Size, 15 Eylül kardeşinizin elbiseyi yaktığı geceyi,
sormak istiyorum.
Tamam.
Elbiseyi yakarken onunla
mıydınız?
Evet, onunlaydım.
Elbiseyi neden yaktığını
size söyledi mi?
İkimiz de elbisenin yakılmasını
istedik.
- İkimiz mi dediniz?
- Evet.
Bir sürü kötü anıyı hatırlatıyordu.
Evde bulunmasını
istemedik.
Ve ona dedim ki, "Bu
şeyden kurtulmalıyız." Lizzie, elbiseyi almak istediklerini söylediler,
onu yakamazsın.
Delil yok ettiğini
düşünecekler.
Polisin, o elbiseyi
görme talebinde bulunduğu, size söylenmiş miydi?
Hayır, bunu ertesi
gün öğrendim.
Lizzie söylemedi mi?
Sen gidip yatsana.
Hayır.
Elbisenin yakıldığı
gün ona talimat verdiniz.
Elbisede kan lekesi
olduğunu biliyordunuz ve onu yok etmek için
işbirliği yaptınız mı yapmadınız mı?
Hayır, yapmadım.
Cinayet kanıtını yok
etmek için elbiseyi yaktınız mı
yakmadınız mı?
Hayır, yakmadım.
Lizzie, o elbiseyi
yakarak yanlış bir şey yaptıysa, bu
benim hatamdır.
Yakmasını ona ben
söyledim Neden yakmasını istediniz?
Çünkü, eski ve
kötüydü, elbiseden kurtulmak istedik.
Çünkü, eski ve
kötüymüş, ve elbiseden kurtulmak
istediniz.
Emma?
Bize hakikati
söyleyin, Bayan Borden.
Onlara ne söylediniz?
Emma?
Ne olduğunu söyleyin?
Lizzie suçlu mu?
Korkunç ve imkansız bir cinayetti.
Ancak bu cinayet
gerçekleşti.
Bayan Borden keskin ve korkunç bir aletle öldürülmüş.
Başına 18 darbe almış
13 tanesi de kafatasını parçalamış.
Önünüzde oturan
mahkum, bir kadın.
Bu suçu bir kadının işlemiş olabileceğine inanmak oldukça zor.
Kan konusunda bir şey
söylemem gerekmiyor çünkü hiç kan bulunamadı.
Fiziki delillerle
ilgili bir şey söyleyemem çünkü hiç
fiziki delil bulunmadı.
Lizzie Andrew
Borden'ı bu cinayetle bağlandıran hiçbir
delil yok.
Bunu bir hırsız
yapmadı.
Sıradan bir saldırgan
da yapmadı.
O darbelerde tek bir
şey yoktu, nefret, nefret ve öldürme
arzusu vardı.
Cinayet günü evin çevresinde görülen bir yabancının
ifadesini dinledik.
Evdekilerln hiçbiri ondan
şüphelenmemiş.
Ancak tanınmayan
kişilerin mülke girebildiği gerçeğini
şüphe uyandırmaya yeter de artar bile.
Şayet, bu cinayetleri
başka birinin işlemiş olabileceği gibi başka bir hipoteze de inanabiliyorsanız, o zaman aklınızda mantıklı bir şüphe oluşmuş
demektir.
Lizzie Borden, sevgi
dolu bir kız, o merdivenlere hiç
çıkmadı, o merdivenlere, o sabah hiç çıkmadı.
Başka bir şey çıktı,
o merdivenleri.
Kötü ve duygusuz biri
çıktı.
Aklımızın bile
anlayamayacağı bir şey çıktı.
O zavallı kadını, üst
katta öldüren kişi Lizzie Borden'dı ve sonra, elinde baltayla, doğru zamanı bekledi aynı şeyi babasına da yaptı.
Bu sanığı böyle bir canavarla bir tutmak yüreğinin nefretle karardığını, varlığının şiddet ve suçla örüldüğünü
düşünmek bu cam gibi kırılgan kızı
suçlu bulmak ta mümkündür.
Ancak bunu yaptığı
için, sizin, jüri üyelerinin, aklınızdan
geçmesi gereken tek şey şu, o sadece
bir katil değil, patolojik derecede, hasta
ruhlu bir kasap.
Bayan Lizzie Andrew
Borden, sizi avukatınız aracılıyla dinlemiş
olsak da, jüriye söylemek istediğiniz bir şeyler varsa şimdi söyleyebilirsiniz.
Ben masumum.
Benim adıma konuşmak
için avukatım yetkilidir.
Pekâlâ.
Beyler, dava artık
sizin ellerinizde.
Mahkemeye karar
verilene kadar ara veriyorum.
Bir saat, on dakika.
Demek ki, başından
beri her şeyi biliyorlardı.
Asılacak.
Herkes ayağa kalksın.
Onların çabuk
dönmeleri kötüye mi işaret?
Soğukkanlılığımızı korumamız
gerekiyor.
Lizzie Andrew Borden,
ayağa kalkın.
Sayın jüri üyeleri, bir
karara vardınız mı?
Vardık.
Lütfen, kararı mahkemeye
bildirin.
Sayın jüri sözcüsü, mahkuma
bakın.
Mahkum, jüri
sözcüsüne bak.
Lizzie Andrew
Borden'a yöneltilen suçlamayla ilgili kararınız
nedir, sayın jüri sözcüsü?
Suçlu değil.
Sessizlik!
Sessizlik lütfen!
Dava sonuçlanmıştır.
Kasabada mı kalacaksınız?
- Günaydın, hanımlar.
- Günaydın, Memur Bey.
Burada istenmiyorsun.
"Cesaretli olun,
evlatlarım, tanrıya yalvarın o sizi
düşmanın kötülüğünden ve gücünden koruyacaktır.
" "Size sürekli edeceğim dualar sayesinde yüce koruyucunuz " tarafından bağışlanacaksınız.
" "Üzüntülü ve gözü yaşlı halinizi, tanrı görecek ve size sonsuza dek neşe ve mutluluk verecektir.
" Herkes, içsin.
Yeni Yıla az kaldı.
Nance, gelebilmene çok
sevindim.
- Bunu nasıl
kaçırırdım ki?
- Seni özledim.
On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir!
Mutlu Yıllar!
İstediğin hayat gerçekten
bu mu?
Neden sinirlisin?
Neden bu kadar
düşüncesiz olabildiğini anlayamıyorum.
Hangi nedenden dolayı
düşüncesiz olduğumu söylüyorsun?
O insanlar, dostların
değil, Lizzie.
- Saçmalık bu.
- Seni sevdikleri
için gelmiyorlar.
Partin onlara cazip
geliyor.
Cinayeti senin
işlediğini düşünüyorlar.
Sen ne düşünüyorsun?
Lütfen.
- Bilmek ister misin?
- Lizzie, kes şunu.
Lizzie?
Bayan Lizzie?
Bir şey mi oldu?
Babam ölmüş.
Biri içeri girip onu
öldürmüş.
# Yaptığı şeyi
anlayınca # Babasına vurmuş 41 kere # Lizzie Borden almış baltayı # Annesine
vurmuş 40 kere # Yaptığı şeyi anlayınca # Babasına vurmuş 41 kere # Lizzie
Borden almış baltayı # Annesine vurmuş 40 kere Emma Borden, Fall River'dan
ayrıldı.
Kız kardeşler bir daha
hiç görüşmediler.
Andrew ve Abby Borden
cinayetlerinden hüküm giyen hiç kimse olmadı.
ÇEVİRİ; ghost201||
« Prev Post
Next Post »