Print Friendly and PDF

Translate

Lizzie Borden Took an Ax (2014)

|

 


91 dk

Yönetmen:Nick Gomez

Senaryo:Stephen Kay

Ülke:ABD

Tür:Suç, Dram, Gizem, Gerilim

Vizyon Tarihi:25 Ocak 2014 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:Tree Adams

Oyuncular

Christina Ricci

Clea DuVall

Gregg Henry

Stephen McHattie

Shawn Doyle

Özet

Babası ve üvey annesinin cinayetlerinden beraat etmiş genç bir kadın olan Lizzie Borden'ın gerçek hikayesi

Altyazı

Merhaba, Patty.

Güzel konuşmaydı, Reverend.

 Teşekkür ederim, Bay Borden.

 Çok güzel bir gün.

 Çokta sıcak.

 Anderson'ların yeni arabasını gördün mü?

 Babam yürümemizi ister.

 Bay Borden, işler nasıl gidiyor?

 İyi, iyi, gayet iyi.

 Kızların çok güzel.

 Güzel mi?

 O kadar güzellerse, neden hâlâ bir torunum yok?

 Öğle yemeğinde yine koyun etimi yiyeceğiz?

 Yemek zorunda değilsin.

 Hepimiz hasta olacağız diye endişeleniyorum.

 Ya önüne konulanı yiyeceksin ya da aç kalacaksın.

 İzninizle kalkabilir miyim?

 Hayır, Lizzie, kalkamazsın.

 İzninle, baba.

 Ben odadayken gürültü yapmamanızı söylemedim mi size.

 Affedersiniz.

 Burada ne işin var, Sousa?

 Bir daha sakın evime gelme.

 Adamlarıma ödeme yapmam gerekiyor.

 Bizi atlatamazsın, Bay Borden.

 Bıktık artık.

 Yaptığın işin karşılığını ödedim, daha fazlasını ödemem.

 Bunu senin yanına bırakmam.

 Bayan Borden, kilise sürekli para sıkıntısı çekiyor.

 Babam, gitmeme engel olabileceğini sanıyor.

 Ne yapacakmış?

 Odana mı kilitleyecekmiş?

 İnan, elinden gelse yapardı.

 Emma nasıl?

 Kardeşimi seviyorum ama kafasını kuma gömmeyi tercih ediyor.

 Ben her zaman onun isteklerinden,   çok daha fazlasını istedim.

 Keşke, hayalini kurduğum   hayatı yaşama özgürlüğüm olsaydı.

 Hayallerine kimse karışamaz, Lizzie.

 O evde hayal kurmak çok zor.

 Bazen, Alice,   evde çok kötü bir şey olacakmış gibi bir hisse kapılıyorum.

 Ne demek istiyorsun?

 Babamın bir sürü düşmanı var.

 Çok fazla tartışma ve tehditler var.

 Biri ona zarar verecek diye korkuyorum.

 Bayan Borden, anneniz, onun izni olmadan   size kredi açmamızı söyledi.

 Ne utanç verici.

 O zaman, nakit ödeyeceğim.

 Bu harika olur.

 Teşekkür ederim.

 Hepsi hazır, Bayan Borden.

 Harika.

 Bunları alması için Bridget'ı göndereceğim.

 Elbette.

 Umarım partide çok eğlenirsiniz.

 Teşekkür ederim.

 Baba?

 Ne yapıyorsun?

 Baban çok kızgın.

 Butikten aynamı çaldın sen?

 Sahibi butikten ayna çaldığını söyledi.

 Bu saçmalık.

 Bana neden yalan söylüyorsun, Lizzie?

 Yalan söylemiyorum.

 Herkese yalan söylüyorsun.

 Peki, babam ne yaptı?

 Parasını ödedi, elbette.

 Biraz konuşabilir miyiz lütfen?

 Yanlışlıkla oldu.

 Ayna, çantaya kazayla düşmüş olmalı.

 Bu gece partiye gitmeyi aklından bile geçirme.

 Tabii ki gidiyorum.

 Sana kim eşlik edecek?

 Oraya tek başıma yürüyebilirim.

 Kimseye ihtiyacım yok.

 Fall River'da gece vakti tek başına dolaşmana izin veremem.

 Yalnız başına gidemezsin.

 Ama baba.

 Seni çok seviyorum.

 Ama artık o küçük kız değilim.

 Hayır, hayır, hayır.

 Cevabım hayır.

 - Lizzie.

 - Alice.

 Yeterince dans ettim.

 Stanley Jefferies.

 Lizzie Borden.

 Gerçekten burada mısın?

 Bence hayal gücünün bir oyunu.

 Lizzie, seni fazla tanımıyorum.

 Kilisede karşılaştık ama hiç konuşma şansımız olmadı.

 Pazar Okulu öğretmenisin, değil mi?

 Sadece pazar günleri.

 - Lizzie.

 - Nance.

 Lizzie Borden.

 Seni tanıştırmak istediğim birileri var.

 Lizzie?

 Uyan hadi.

 Aşağıdan çağırıyorlar.

 Lizzie,   şey 

Bir soygun olmuş.

 Bayan Borden'nın altın saati, zinciri   ve 20 doları çalınmış.

 O saati annem ölmeden önce bana vermişti.

 Korkunç bir şey.

 Ne olmuş olabilir, bir fikrin var mı?

 Tabii ki yok.

 Memur Bey.

 Dediğim gibi, Bay Borden, içeriye zorla girildiğini gösteren bir iz yok.

 Hizmetçiniz birinin içeriye girdiğini ne görmüş,   ne de duymuş.

 Yani?

 Bunun başka bir açıklaması, olabilir aslında.

 Memur Fleet, yardımınız için teşekkür ederiz,   konuyla ilgili başka bir şey öğrenirsek,   ilk iş olarak, size haber vereceğiz.

 Senin söylemen gereken bir şey var mı Lizzie?

 Açık konuş, baba, aklından ne geçiyor?

 İçeriye birini nasıl almış anlayamıyorum.

 Öyle mi?

 Kendi ailesinin eşyalarını nasıl çalabiliyor?

 O şeyleri ben çalmadım, baba.

 Hatta aklımdan bile geçirmedim.

 Böyle çekip gidemezsin, Lizzie.

 Bırak gitsin.

 Daha fazla canını sıkmayalım!

 Kızımla nasıl konuşacağıma karışma, lütfen.

 Beni hırsızlıkla nasıl suçlayabilir ki?

 Hem de bizim evimizde?

 Hırsız olan o.

 Senden, benden ve Emma'dan çalıyor.

 Senin kanını emiyor.

 Borç istemek için ailesi sürekli sana geliyor.

 Onlara tepedeki o güzel evi aldın,   ama Emma ve ben bu berbat evde hapis hayatı yaşıyoruz.

 Başının üstünde bir çatı olduğu için şükretmelisin.

 Sizin için dua ediyorum.

 Sizi koruyorum.

 Harcamalarınızı ben karşılıyorum.

 Ama sen beni bir baba ve bir Hristiyan olarak utanç içinde bıraktın.

 Hayatın boyunca hiç şükretmeyi bildin mi?

 Kendi hayatımın olmasını istemiyorsun, öyle değil mi?

 Burada seninle yaşamamı   istiyorsun.

 Hayır, bu  Bu  Saçmalık.

 Saçmalık.

 Bu sana çok yakışıyor.

 Bunu bana verdiğin günü hatırlıyorum.

 Birini bulacaksın.

 Seni olduğu gibi sevecek zeki birini bulacaksın.

 Evlenmek için mi?

 Peki, evlenmek istemiyorsam?

 Yalnız mı yaşlanmak istiyorsun?

 Kız kurusu mu olacaksın?

 Kastettiğim bu değildi.

 Unut gitsin.

 Lizzie?

 Ben Fairhaven'a gidiyorum.

 Arkadaşım Greta'nın bebeği oldu, gideyim de ona bir faydam olsun.

 En fazla bir ya da iki gün kalırım.

 Evet, birkaç gün kalmalısın.

 Lizzie, sen iyi misin?

 Kesinlikle.

 Bridget, havalar çok ısınmadan şu camların hepsini iyice temizle.

 Tamam, hanımım.

 Kim var orada?

 - Günaydın.

 - Günaydın.

 Bridget?

 Ne zamandan beri bu evin kapısı kilitli?

 Kapı kilitli miydi?

 Hayır, değildi, Bridget,   içimden kendi evimin kapısını biraz çalmak geldi.

 Özür dilerim, Bay Borden.

 Bayan Borden nerede?

 Emin değilim.

 Belki  Annem dışarı çıktı.

 Dışarı mı?

 Hasta bir arkadaşından haber geldi.

 Onu görmeye gitmesi gerekti.

 Baba?

 Lizzie?

 Lizzie, bu kadar yeter.

 İyi misin sen?

 Evet.

 Neden bu kadar terliyorsun?

 Hava çok sıcak.

 Eve gelmene sevindim.

 Baba?

 Ne var?

 Biraz uyumak ister misin?

 Olur.

 - Merhaba, Patty.

 - Merhaba.

 - Nasılsın?

 - İyiyim, teşekkürler.

 Bayan Lizzie?

 Bir şey mi oldu?

 Babam ölmüş.

 Biri içeriye girip onu öldürmüş.

 İmdat!

 İmdat!

 Doktor Bowen, yardım edin!

 Doktor Bowen, lütfen!

 Doktor Bowen!

 Bridget.

 Tanrım, ne olmuş sana?

 Bay Borden.

 Onu öldürdüler.

 Bayanlar.

 Memur Bey.

 Oturmak ister misiniz Bayan Lizzie?

 Ona su götürür müsün Bridget?

 Tamam, hanımım.

 Lizzie, ne oldu?

 Neler oluyor burada?

 Babam öldü.

 Ne?

 Biri eve girip onu öldürmüş.

 Babanı mı?

 Aman tanrım, Lizzie.

 Aman tanrım.

 Annen nerede?

 Kim?

 Bayan Borden nerede?

 Hasta bir arkadaşına gideceğini söylemişti.

 Ben çıktığını görmedim.

 Neden yukarıya bir bakmıyorsun?

 Misafir odasında.

 Burayı boşaltmamızı ister misin?

 Beyler, fotoğraf çekmemiz gerekiyor.

 Geri çekilin, lütfen.

 Beyler, lütfen.

 Doktor.

 Eve bu kadar insanın sığabileceğini pek bilmiyordum.

 Bayan Lizzie.

 Mümkünse, size birkaç soru soracağım.

 Bugün burada neler olduğuna,   dair her şeyi öğrenmek istiyorum.

 Ben  Ahırdaydım, neler olduğunu bilmiyorum.

 Ahırda ne yapıyordunuz?

 Balık tutma malzemelerini arıyordum.

 Haftaya balığa gidecektik.

 Bir armut yedim.

 Anlayamadım?

 Armut yedim.

 Üç tane yedim,   sonra eve geldim ve babamı gördüm.

 Belki de yarın konuşsak daha iyi olur,   aklınızı toparlamış olursunuz.

 Olur mu?

 Şu an aklım gayet başımda.

 Bir dakika izninizle.

 Onları nereye götürüyorlar?

 O adli tabip.

 Otopsi yapacak.

 Yemek odasında mı?

 Evet.

 Lütfen.

 Bayan Lizzie, bana ellerinizi gösterir misin?

 Bunun için özür dilerim.

 Evdeki herkes için uygulamam gereken bir prosedür.

 Anlıyorum.

 Kan var mı diye bakıyorsunuz.

 Çevirin.

 Teşekkür ederim.

 Bayan Lizzie, bu ne lekesi?

 Sanırım, yahni lekesi.

 Yahni mi?

 Anladım.

 Lütfen, kollarınızı kaldırın.

 Eyalet Savcısı Knowlton.

 Memur Bey.

 Bu insanlar da kim?

 Komşular.

 Haber çabuk yayılıyor.

 Adli Tabip, ölüm zamanını belirleyebildi mi?

 Kadının bu sabah 9:00 gibi, yaşlı adamınsa bir saat kadar sonra,   öldürüldüklerini düşünüyor.

 Boğuşma olmuş mu?

 - Olay yerlerinde hiç dağınıklık yok.

 - Bir şey çalınmış mı?

 İlk bakışta, göze çarpan bir şey yok.

 Memur Bey, bölgeyi kapatın.

 Bütün bu insanları gönderin ki,   biz de doğru dürüst bir araştırma yapalım.

 Gitmeden önce bir not geldi demişsiniz?

 Evet.

 O notu bulduk mu?

 Not sizde mi?

 Neden olsun ki  Hayır.

 Bridget, not sende mi?

 Hayır, hanımım.

 Bayan Borden'da olabilir.

 Bayan Borden üvey annenizdi, değil mi?

 Evet, öyleydi.

 Bayan Borden'ı yani üvey annenizi sever miydiniz?

 Bu nasıl soru böyle?

 Elbette severdim.

 Memur Bey, bu sorgulamayı bitirebilir miyiz artık?

 Emma, sorun değil.

 Bay Knowlton, başka ne bilmek istiyorsunuz?

 Babanızı sever miydiniz?

 Ama  Babam anlaşılması güç ve   zor bir adamdı,   ama onu seviyordum.

 Her kızın babasını sevdiği gibi.

 Bu gece burada mı kalmamız gerekiyor?

 Ben sizinle kalırım, yani isterseniz.

 Sağ ol, Alice.

 Eve gidip biraz yemek getireyim.

 Kuzu rostomuz olacaktı.

 Aslında ben acım.

 Hemen dönerim.

 Bence buradan hemen taşınalım.

 Maplecroft'ların evi satılıktır.

 Şimdi bunları konuşmazsak?

 Biliyorsun, Lizzie,   her zaman senin yanındayım ve seni korurum.

 Bana söylemek istediğin bir şey var mı?

 Ne söylemek isteyebilirim ki Emma?

 Babamın öldürüldüğünü   gördüğün zaman neden kaçmadın?

 Neden kaçacaktım ki?

 Evde kimsenin olmadığını biliyor muydun?

 O psikopat hâlâ evde olabilirdi,   ve seni de öldürebilirdi, Lizzie.

 Sanırım ben evde biri varmış gibi hissetmedim.

 Bundan nasıl emin olabilirsin?

 Sana olanları anlattım.

 Bir şey sakladığımı mı düşünüyorsun?

 Hayır, elbette, hayır.

 İyi.

 Buna çok sevindim.

 Niye kaçmadım biliyor musun?

 Niye?

 Çünkü düşündüm ki,  "Bunu katiller yapar.

 Onlar kaçar.

" Katil gibi görünmek istemedim.

 Kayıp bir balta, bir kırk balta sapı,   sapı olmayan bir balta ucu, aslında.

 İki daha büyük balta, ikisi de ahır baltası.

 Bir perçin çekici, bir büyük bahçe makası.

 İyi günler.

 Size nasıl yardımcı olabilirim?

 Benim adım Andrew Jennings.

 Bay Jennings.

 Babanızın arkadaşı ve iş ortağıydım.

 Başınız sağ olsun.

 Biz de çay içiyorduk.

 Sizi rahatsız ettim.

 Hayır, katiyen.

 Siz de buyurun.

 Daha önce taşınmamız olmamıza şaşırdım, Bay Jennings.

 Babanızı son olarak   Wilson Tanning ve Dye davasında görmüştüm.

 Evet, berbat bir davaydı.

 O insanlar, babam için çok kötü şeyler söylediler.

 Evet, şimdi hatırlıyorum.

 Siz avukatıydınız, değil mi?

 Evet.

 Aslında, ben ailenin avukatıyım.

 Bütün ailenin.

 Yani, teknik olarak sizin avukatınızım.

 Ama bu bir cinayet davası.

 Siz ceza avukatı mısınız?

 Evet, Ceza Hukuku uzmanlık alanım.

 Ceza avukatına mı ihtiyacım var?

 Cinayet sırasında suç mahallindeydin.

 Hayır değildim.

 Siz de tahmin edersiniz, Bayan Borden, polisin üstünde   bu korkunç suçun failini ortağa çıkarması ve bir   suçlu bulması için, büyük bir baskı var.

 Söyler misiniz Bay Jennings, kimi suçlayacaklar?

 Hiçbiri cinayet silahı değil mi?

 Hayır, Başkanım, üzerlerinde ne bir kan   ne de doku parçası var.

 Peki, ya yevmiyeli işçi, Bay Sousa?

 Şu an, Tiverton'da polis tarafından sorgulanıyor.

 Sen ne düşünüyorsun, Hosea?

 Çocuklarının üstünde durmalıyız.

 İki kızının mı?

 Ciddi misin?

 Evet.

 Cinayet sıralamasına baktığınızda,   Bayan Borden, Bay Borden'dan önce öldürüldü.

 Neden bu kadar önemli?

 Çünkü önce Andrew ölseydi,   mirasın tamamı   Abby Borden'nın ailesine gidecekti, kızlarına değil.

 Kızlardan biri kasaba dışında değil miydi?

 Evet.

 Ama Lizzie evdeydi,   yalnızdı, olay esnasında, evdeydi.

 Abby Borden 9:00'da öldürülmüş, Andrew ise 11:00'de.

 Vahşi bir cinayet.

 Yabancı biri eve girdi, Abby'i öldürdü, ve hiç fark    edilmeden iki saat orada gizlendi, buna inanabilir miyiz?

 Bu hiç de inandırıcı değil.

 Yani, kızın yaptığını mı söylüyorsun?

 Evet.

 Bence Lizzie Borden, bir baltayla   büyük soğukkanlılıkla, anne ve babasını öldürdü.

 Biz, bu sevgi dolu ruhları geri getiremeyiz,   ancak onlar gibi onurlu, haysiyetli ve tanrıya şükrederek   yaşarsak onları mutlu edebiliriz.

 Ayrıca, biz bir kilise ve toplum olarak,   bu trajediyi yaşayan kızlarımıza   sevgimizi ve desteğimizi sürdüreceğiz.

 Her ikisi de huzur içinde uyusun   ve tanrının sevgisi onlarla olsun.

 Amin.

 Dur şurada.

 Ben neler oluyor gidip bir bakayım.

 Beyler.

 Burası özel bir mülk.

 Neden buradasınız?

 Saygısızlık etmiyoruz, Peder,   ancak bize verilen emir cesetleri çıkarmamız yönünde.

 Burası kilisenin mülkü.

 Peder, elimizde bu cesetleri mezarlardan çıkarılması   için mahkeme emri var.

 Cesetler Cambridge'a götürülecek.

 Cesetleri mezardan geri çıkarıyorlar.

 Ama bunu nasıl olabilir?

 Gömülmüş cesetleri çıkarabilirler mi?

 Tamam, benden bu kadar.

 Alice, sen okur musun?

 Gözlerim çok yoruldu.

 "Teklif edilen Ödül.

 Ödül 5,000 dolar.

" "Yukarıda belirtilen ödül   Andrew Borden ve eşinin ölümü ile ilgili olarak   kişi ya da kişilerin   yakalanmasına ve tutuklanmasına yardımcı olacak kişilere verilecektir.

" "İmza, Emma L. Borden ve Lizzie A. Borden." Başkanım.

 - Başkanım.

 - İyi günler, Başkanım.

 İyi günler, hanımlar.

 Bu Belediye Başkanımız Coughlin.

 Sayın Başkan, bunlar Lizzie ve Emma Borden.

 Sizlerle tanıştığıma memnun oldum   lütfen taziyelerimi kabul ediniz.

 Teşekkür ederiz.

 Bugün buraya gelmemin sebebi şu,   eyalet hâkimleri anne ve   babanızın öldürülmesiyle ilgili   resmi bir yürütme kararı aldı.

 Yarın sabah 9:00'da gelmeniz isteniyor.

 Sizi emniyete getirmesi için bir memur gönderilecek.

 Çok iyi.

 9:00.

 Sadece bir formalite.

 Hepsi bu.

 Peki, öğlen yemeği?

 - İçimiz öğlene kadar biter.

 - Ama  Ve hemen evinize getirileceksiniz.

 Teşekkür ederim, Başkan.

 Tanıştığımıza sevindim.

 Teşekkür ederim.

 Başkan evimizdeydi.

 Sence bu ne anlama geliyor?

 Lizzie, kes artık!

 Onu duymadın mı?

 Yarın emniyete gitmek zorundayız.

 Sadece formalite, Emma.

 - İlginç.

 - İlginç mi?

 - Sence değil mi?

 - Hayır, değil.

 Anne ve babamız öldürüldü!

 İyi geceler, Emma.

 İyi geceler.

 Şuraya bakın.

 Basına söyleyecek bir şeyiniz var mı?

 Herald Gazetesinden.

 Tam adınızı söyleyin.

 Lizzie Andrew Borden.

 Doğum tarihiniz, lütfen?

 19 Temmuz 1860.

 Anneniz hayatta, değil mi?

 - Hayır, efendim.

 - Ne zaman öldü?

 Öldüğünde ben iki yaşındaydım.

 Onu hatırlamıyorsunuz, o zaman?

 Hayır, efendim.

 Babanızın serveti hakkında bir fikriniz var mı?

 Hayır, efendim.

 Hiç fikir yürüttünüz mü?

 Katiyen.

 Üvey annenizle ilişkiniz iyi olduğunu söyleyebilir miyiz?

 Evet, efendim.

 Yakın mıydınız?

 Yakınlıktan neye kastettiğinize bağlı.

 Cinayet günü hangi elbiseyi giyiyordunuz?

 İşlemeli mavi koton bir elbiseydi.

 Elbisede hiç kan var mıydı?

 Hatırlıyor musunuz?

 Sanıyorum, Memur Bey kan lekesi bulmak için inceledi.

 Memur Hilliard mı?

 - Evet.

 - Bunu ne zaman yaptı?

 Hepinizin evde olduğu gün.

 Yani, cinayetin olduğu gün mü?

 Evet, o gün.

 O elbisede kan bulundu, Bayan Borden.

 Bu bilgi bana verilmedi.

 O elbise şimdi nerede?

 Hiçbir fikrim yok.

 Evde, sanırım.

 Kanıt olarak o elbiseyi almamız gerekiyor.

 Bu ne anlama geliyor?

 Bir mahkeme memuru elbiseyi almaya gelecek   ve delil olarak bize teslim edecek.

 Lizzie?

 Ne yapıyorsun?

 O yaktığın ne?

 O elbise, işte.

 Onu emniyete vermen gerekmiyor muydu?

 Bu seni ilgilendirmez, Emma.

 Lizzie, elbiseyi almak istediklerini söylediler.

 Onu yakamazsın.

 Delili yok ettiğini düşünecekler.

 Sen gidip yatsana!

 Hapishaneye mi girmek istiyorsun?

 Bu yüzden başın derde girecek!

 Gidip yat, Emma!

 Affedersiniz, Emniyet Müdürüyle konuşmaya geldim.

 - İçeriye girin, hanımefendi.

 - Sağ olun.

 Delili almaya gittik,   ama memura elbisenin artık olmadığını söylendi.

 Olmadığını mı söylendi?

 - Bunun anlamı nedir?

 - Elbiseyi yaktı.

 Sayın Yargıç,   sucunu örtbas etmek amacıyla kasten delil yok etti.

 Elbiseyi istedik ve onu yok etti.

 Bir yere atmadı.

 Elbiseyi yaktı.

 Bu benim için onu suçlu göstermeye yeter.

 Ben bunu yaptığına inanmakta zorlanıyorum.

 Kadın olduğu için mi?

 Tımarhaneler deli kadınlarla dolu.

 O deli bir kadın.

 Ebeveynlerini öldürdü.

 Onu resmen suçlamak istiyor musun?

 Hayır, itiraf ettireceğim.

 Fazla hırslı konuşuyorsun, Hosea.

 O kadın ebeveynlerini baltayla öldürdü.

 Bunun hırsımla ilgisi yok.

 Siz ahırdaydınız,   balık tutma malzemelerini arıyordunuz   ancak balığa gitmenize daha bir hafta vardı.

 Kaldı ki bulunacak bir olta da yoktu ortada   ne Bridget Sullivan ne de kardeşiniz   bir oltanız olduğunu biliyor.

 Siz oradayken,   bir değil,   üç tane armut yemek için, sıcak, tozlu bir ahırda hatta,   pis bir güvercin kümesinin yanında duruyorsunuz.

 O sabah bodruma indiniz mi?

 Hayır.

 Bodrumdan bir balta aldınız mı?

 Hayır, efendim.

 Yukarıya çıkıp Abby Borden'la tartıştınız mı?

 Hayır.

 Kendi ailenize ait malları ele geçirmek için   birileriyle   cinayet planı yaptınız mı?

 Kesinlikle hayır!

 Kanepede ölmüş babanızın yüzünü gördünüz mü?

 Yüzünü gördünüz mü?

 Evet.

 Evet, gördüm.

 Onun için üzüldünüz mü?

 Ben  Ben o anda şoktaydım.

 Pişmanlık?

 Pişmanlık mı?

 Anlamıyorum.

 Babanı baltayla kestiğin için pişmanlık duydun mu?

 Susun!

 Bunu söylemeyin!

 Sen bir katilsin.

 Bu kurula yalan söyledin  Bu suçlamalar saçma ve temelsiz.

 Lütfen susun artık.

 - Delili yok ettin.

 - Susun.

 Ebeveynlerini  .

.

miras için öldürdün.

 Susun lütfen.

 Yeter!

 Bu adamı susturun!

 Sayın Savcı.

 Hanımım.

 Beni korkuttunuz.

 Affedersin, Bridget.

 Anladığım kadarıyla ben emniyetten ayrıldıktan   bir süre sonra polis seninle konuşmuş.

 Öyle, hanımım.

 Benim nerede olduğumu bilmek istediler, şey sırasında  O gün işte.

 Ne söyledin onlara?

 Tabii ki camları temizlediğimi söyledim.

 Bu benim yapmış olabileceğimi sordular mı?

 Sizin böyle bir şey yapmayacağınızı söyledim.

 Çok teşekkür ederim.

 Bridget, evdeki durumlar artık değişti.

 Elimizdeki paraya baktık,   Emma ve benim seni daha fazla çalıştırmamızın imkanı yok.

 Burada yeterli para var.

 Üç aylık maaşın kadar.

 Beni işten mi çıkarıyorsunuz Bayan Lizzie?

 Evet, demek istediğim de bu.

 Çok yorulmuş olmalısın.

 Uzun bir sorgulamaydı, Doktor Bowen.

 Sabah 9:00'dan öğlene kadar.

 Şimdi biraz dinlen, bakalım.

 O ilaç nedir?

 Sadece morfin.

 Hiç emniyete gitmemiştim.

 Senin için küçük dozlar bırakıyorum.

 Endişe anı çok arttığında bunları kullan.

 - İki günde bir tane sadece.

 - Çok iyi.

 Teşekkür ederim, Doktor.

 Emma?

 Sence gerçekten elbisemde kan var mıydı?

 Bilmiyorum, Lizzie.

 Hadi.

 Uzan biraz.

 Uyu biraz.

 Kim var orada?

New York Times'ten.

 Davayla ilgili ne söyleyebilirsiniz?

 O sabah kahvaltı yaptınız mı?

 O sabah kahvaltınızı ahırda mı yaptınız?

 Ahırda yediğinizi söylemiştiniz, değil mi?

 Evet doğru, ahırda yedim.

 Evet, ahırda yedim.

 Sonra ne yaptınız?

 Perdeleri kapatmasını istedim çünkü hava çok sıcak ve güneşliydi.

 Kimden istediniz?

 Bayan Borden'dan istemiş olmalıyım.

 Babanız geldiğinde mutfakta olduğunuzdan emin misiniz?

 Eve geldiğinde, ben üst kattaydım.

 Bayan Borden, babanız eve geldiğinde   aşağıda olduğunuzu birkaç kez söylediniz.

 Ne söylediğimi bilmiyorum.

 Bana çok fazla soru soruldu,   bu yüzden kafam çok karıştı.

 Demek üst kattaydınız.

 Bayan Borden'la mıydınız?

 Artık hiçbir şey bilmiyorum.

 - Bridget'la mıydıniız?

 - Hayır.

 Hayır.

 Bridget dışarıdaydı.

 - Üst katta annenizi gördünüz mü?

 - Sayın Savcı, lütfen.

 Üst katta annenizi gördünüz mü?

 Bayan Borden, annenizi sever miydiniz?

 O benim annem değildi!

 - Lizzie.

 - Bayan Lizzie, beni Yargıç Blaisdell gönderdi.

 "Lizzie A.

 Borden, Massachusetts Eyaleti tarafından   kasten, planlayarak ve keskin bir aletle,   Andrew J. Borden'nın kafasına vurmak suretiyle   ölümüne sebebiyet vermekle suçlanıyorsunuz.

" - Lütfen, susun.

 - Bu tam olarak ne anlama geliyor?

 Sizi göz altına almamız gerekiyor.

 - Hangi yetkiyle?

 - Mahkeme kararıyla gönderildim.

 Ne düşündükleri ortada.

 Avukatınız, Bay Jennings, sizi bekliyor.

 Bu neden oluyor?

 Lizzie, şu anda tutuklusun.

 Resmi olarak seni suçluyorlar.

 Ebeveynlerini öldürdüğüne inanıyorlar.

 Buna nasıl inanabilirler?

 Savcı çok kararlı.

 Neden buraya getirildim?

 Çünkü Fall River'da kadın hükümlüler için hapishane yok.

 Sen burada tutulacaksın.

 İhtiyaçlarını biz getireceğiz, yemeğini, her şeyini.

 Şimdi bana ne olacak?

 O eski elbiseyi yaktığım için mi tutuklandım?

 Hayır.

 Ama bu hareketinle kasıt   ve gerekçeyi belirttiğini düşünüyorlar.

 Elbiseye bakmışlardı.

 Benden saklamamı istemediler ki.

 Tabii ki hayır.

 O kabul edilebilir bir kanıt değil.

 O elbise niyet ve gerekçe kanıtlamıyor.

 Mesele elbisenin yakılması, Lizzie, bu şüphe yaratıyor.

 Hakkımda yalan söylemeye devam ediyorlar!

 Söyledikleri her şey yalan.

 Ellerinde sadece uydurdukları hikâye var.

 Sorgulamada verdiğin ifade mahkemede kabul görmez.

 - Söylediğim her şey mi?

 - Mahkemede kullanılamaz.

 Sana haklarını bildirmediler.

 İtiraf edeceğini düşündüler.

 - Bunu neden yapayım ki?

 - Kesinlikle.

 Gerçekler ve yasalar bizden yana.

 Ama bunu düşünmen lazım.

 Dava, gazetelerin manşetlerinde artık.

 Söylediğin her şey, her hareketin,   gözlenecek, incelenecek,   ve yaptığın her şeyle yargılanacaksın.

 Bu nefret ettiğim fotoğrafım.

 Bu suçlamaların ağırlığının farkında mısın?

 Bu suçun cezası idamdır.

 Ama ben masumum.

 Ben masumum!

 - İşte orada!

 - Açıklama yapacak mısınız?

 Ben Boston Globe'den size bir sorum olacak.

 İşte orada!

 Bunu o yapmış olamaz.

 Çok güzel.

 Kimseyi öldüremez.

 - İyi misin Lizzie?

 - İyiyim.

 Tarih 4 Ağustos,   yaşlı bir adam ve bir kadın, yani koca ve karı,   ikisinin de bilinen düşmanları yok ancak   bu eyaletin en kalabalık   kasabasının, en işlek caddesindeki kendi evlerinde,   önce biri, iki saat sonra da diğeri   yasaları hiçe sayan biri tarafından öldürülmüş.

 Gerçek ve kurgu   herkesin kafasında sebep yaratılarak   ve suç örnekleriyle desteklenerek birleştirilmiş.

 Ama, hiçbiriniz bu davanın   gizemini göz ardı ettiğini hiç sanmıyorum.

 Bugün burada,   iyi bir sosyal konuma sahip ve Hristiyan kilisesinin üyesi olup   güzel işler yapan, kurbanlardan birinin   öz kızı olan ve mahkemede   karşınızda oturan bu kadın,   yüce jüri tarafından   bu suçlarla itham ediliyor.

 Kurbanlardan birinin öz kızı olan, bu genç hanıma yönelik   yapılan gaddarca ve gözü dönmüş,   kişilik tanımlanması yapılması   sadece gerçek suçlunun   hazırladığı bir kurgudan ibarettir.

 Bu inanılmaz bir suçtur.

 Vahşi ve akıl almaz bir suçtur.

 Çünkü içerdiği acımasızlık ve soğukkanlılık bize   bir kadın tarafından işlendiğini gösteriyor.

 Anne ve babasına garez duyup vahşice öldürmesi   size göre böyle bir şeyin asla   cezasız kalmayacağına inanabilirsiniz.

 Hatta,   o ruhunun içinde nasıl kötü bir yüreğin olduğunu merak edebilirsiniz.

 Ancak, o kötü yüreğin şu anda, bu salonda olduğunu söyleyebilirim size.

 Babasına sadece tek darbe indirmedi.

 Bir kez değil.

 İki kez değil.

 Üç kez bile değil.

 Yüzüne bir baltayla tam 11 kez vurdu.

 Harry?

 Dava avukatları, kısa bir ara vereceğiz.

 Sizi odamda bekliyorum.

 Sayın Yargıç, cinayetteki gerçeklere bakın.

 Kadın kurban, baltayla çok fazla darbe almış ancak hırsızlık yok.

 Katil evin içinde gizlenmiş.

 Günün aynı saatinde, aynı yöntem uygulanmış.

 Ama şüphelimiz hapishanede tutulurken olmuş.

 Bütün gerçekleri bilmiyoruz.

 Bir tutku cinayeti miydi bilmiyoruz.

 Hiçbir şey bilmiyoruz.

 Yargı bu kadına dava açmak için aylarca uğraştı.

 Bir benzerlik yüzünden davayı durduramazsınız.

 Yani, demek istediğiniz şu mu aynı kasabada,   aynı yöntemi kullanan başka bir baltalı katil daha mı var?

 Size katılıyorum, Bay Knowlton.

 Harekete geçirdiğimiz çarkı durdurmamız saçma olur.

 Dava devam edecek.

 Bayan Borden, itham edildiği suçtan yargılanacak.

 Bayan Bridget Sullivan, başsavcı dava için sizi çağrıyor.

 Doğruyu, yalnızca doğruyu söyleyeceğine tanrının   huzurunda yemin ediyor musunuz?

 Ediyorum.

 Sizinle görüşmemiz esnasında söylediğiniz bir şey benim   ilgimi çok çekti.

 Çalıştığınız onca yıl boyunca Lizzie'nin   babasına bir hediye vermediğini söylemiştiniz.

 Bu sözleriniz doğru mu?

 Hayır.

 Bir yüzük hediye etmişti.

 - Bir yüzük.

 - Sanırım, okuduğu liseden verilmişti.

 Bu yüzük haricinde,   bildiğiniz kadarıyla babasına başka bir hediyesi oldu mu?

 Onlar öyle bir aile değildi.

 Peki, onlar nasıl bir aileydi?

 Sayın yargıç, tanıktan böyle bir kapsamlı   bir soruyu cevaplaması mı bekleniyor?

 Sayın Savcı.

 Cinayet sabahında, siz evde miydiniz?

 Evdeydim.

 Bayan Borden'nın o sabah 9:30   civarında öldürüldüğünü belirledik.

 O esnada Lizzie evde miydi?

 9:30'da mı?

 Evet, o saatte evdeydi.

 Sonra, Bay Borden 10:30 civarında eve geldiğinde,   Lizzie'yi de gördünüz, doğru mu?

 Doğru.

 Bayan Borden'nın nerede olduğunu   o zaman mı konuştunuz?

 Evet.

 Hasta bir arkadaşına gitmesi gerektiğini söyledi   senin de camları silmen gerekiyordu.

 Hasta bir arkadaşına gidecekti.

 - Arkadaşının adını söyledi mi?

 - Hayır, efendim.

 Lizzie, sana notu gösterdi mi?

 Hayır.

 Bayan Borden'nın çok arkadaşı var mıydı?

 - Hayır, yoktu.

 - Yok muydu yoksa hiç mi yoktu?

 Belki bir tane.

 Kendisini yardımsever biri olarak mı tanırdınız?

 Pek sayılmaz.

 Bayan Borden, size hasta bir arkadaşına gideceğini   söylendiğinde, üst kattaki misafir odasında,   yerde ölmüş halde yatıyordu, bu doğru muydu?

 Doğru muydu?

 Evet.

 Ben üst kattayken   camdan dışarı bakıyordum onun arkaya gittiğini ve elbiseyi   bahçedeki kazana koyduğunu gördüm.

 Elbiseyi yaktı mı?

 Evet.

 Size sebebini söyledi mi?

 Hayır.

 Raporunuzda, elbisesinde küçük bir leke olduğunu belirtmişsiniz.

 Belirttim ama.

 Emindiniz kan değildi.

 Gördüğüm, eski bir leke gibi görünüyordu   ve hiç kana benzemiyordu.

 Lekeyi incelerken ne yaptınız?

 Bayan Borden'a lekeyi sordum   o da bana yahni lekesi olabileceğini söyledi.

 Bunu duymak sizin için yeterli miydi?

 Az ötede, vahşice öldürülmüş iki ceset vardı.

 Yahni denen leke kan olabilirdi ve siz üstünde durmadınız!

 Jüriye açıklar mısınız   Second Caddesindeki 92 numaraya gittiğinizde,   göreviniz neydi Bay Hilliard?

 Davada geçen, suç mahallindeki evi korumaya aldım ve   olay yerinde bulunanlarla,   ve görgü tanıklarıyla konuştum.

 Bayan Borden'la konuştunuz mu?

 Konuştum.

 Sizin ifadenize göre, o niye tanık olmuştu?

 Andrew Borden'nın cesedini o bulmuştu.

 Öz babasının cesedini bulmuştu.

 Bayan Borden'nın üzerinde   herhangi bir kan izi olup olmadığına baktınız mı?

 Evet, kan ve kesik olup olmadığına baktım.

 Bayan Lizzie, bana ellerinizi gösterir misin?

 Bunların hiçbirini buldunuz mu?

 Bulamadım.

 Kayıtlarda küçük bir leke bulduğunuzu gösteriyor.

 Saldırının mahiyetine bakarsak   tek bir küçük lekeden daha çok kan lekesi çıkabilirdi.

 Gereksiz yorum!

 İfadeniz bilinenleri mi yoksa varsayımları mı içermeli?

 Böyle kanlı bir olay yerine ilk gidişiniz mi?

 Hayır değil.

 Peki, böyle kanlı bir suç mahallinin   fail üzerinde kan bırakacağı   önermesi sizin kendi fikriniz mi?

 Evet, bu genel bir durumdur.

 Second Caddesindeki, 92 numaraya ulaştığınızda,   evdekilerin üzerinde kan buldunuz mu?

 - Hayır bulmadım.

 - Teşekkür ederim.

 Lizzie Borden, ebeveynlerinin ölümünden önceki gün   eczanenize hiç geldi mi?

 Geldi.

 Ne satın almak istedi?

 Potasyum siyanür, çok toksik bir zehirdir.

 Bir bakar mısın Bay Bence.

 Bu toz tavan arasındaki fareleri öldürür mü?

 Fare sorunu için istediğini söylemişti.

 Borden'lar, ölmeden önce şiddetli gastrointestinal   sıkıntılar yaşamışlar.

 Bunun nedeni siyanür zehirlenmesi olabilir mi?

 Evet, olabilir.

 Bay Bence, Bayan Borden'a potasyum siyanür sattınız mı?

 Hayır.

 Satmadım.

 Abby ya da Andrew Borden'da   boğuşma izi var mıydı?

 Her ikisinde de yoktu.

 Ellerinde iz ya da kesik var mıydı?

 Hayır, yoktu.

 Kurtulmak için boğuşmaların olduğuna dair bir iz var mıydı?

 Yoktu.

 Buradan, Andrew Borden'nın aldığı ilk darbeyle öldüğü   sonucunu çıkarabilir miyiz?

 Evet.

 Kesiğin derinliği 10 santim kadar,   sol göz çukurundan başlayıp,   alt çenenin alt ucuna kadar uzanıyor.

 Burun, üst dudak, alt dudak kesilmiş ve kemiğe kadar inmiş.

 Yani, ilk darbe öldürücü olmuş, öyle mi?

 Benim fikrime göre, evet.

 Peki, kaç darbe almış?

 11.

 Bir tek balta darbesi onu öldürmüştür ve daha sonra on darbe daha almış.

 Olay mahallinizden gelen otopsi raporunuz göre,   Abby Borden'nın sabah 9:30'da   Andrew ise 11:00 civarında öldürüldüklerini belirtmişsiniz.

 Bu belirlemeyi nasıl yaptınız?

 Cesetteki katılaşmaya,   yaraların durumlara ve kanın dokusuna bakarak yaptım.

 İki ölüm arasında bir saatten daha fazla zaman olduğunu söyleyebilirim.

 Dolayısıyla gördüğünüz resim olayı anlatmaya başlıyor.

 Biri Abby Borden'ı vahşice öldürmüş.

 Bir şekilde,   bir yerde, iki saat   beklemiş.

 Daha sonra, ikinci kurbanını öldürmek için harekete geçmiş.

 Bunlar olurken, evde bulunan   iki kadın tarafından hiç fark edilmemiş.

 Sayın Yargıç, bildiğiniz gibi, cesetleri mezardan çıkardık   ve size göstermek   için bazı parçalar   getirdik.

 - Sessizlik!

 - Lizzie!

 Sessizlik!

 Mahkemede sessizlik.

 Sessizlik!

 Binada üç çıkış kapısı var.

 Ön kapıdan, kaldırıma çıkılıyor.

 Pekâlâ.

 Tahminen 11:00'de, Andrew Borden'a biri saldırmış   ve balta benzeri bir aletle 11 darbe vurmuş.

 Darbeler tam 10cm derinlikte, bunun neticesinde üst ve alt   çenenin kemiğine kadar büyük yarıklar açmış.

 Teşekkür ederim.

 Alice Russell'a bir not gönderdim artık   evimizde istenmediğini söyledim.

 Bugün benim ifademi alacaklar.

 Bay Knowlton seni korkutmaya çalışacak.

 Hazırlıklı ol.

 Çok korkuyorum.

 Yanlış bir şey söylemek istemiyorum.

 Yanlış ne söyleyebilirsin ki?

 Katil olabileceğimi mi?

 Herkes böyle bir şey yapamayacağımı bilir.

 Onlara hakikati söyle.

 Günaydın, Emma.

 Mahkeme üyeleri için,   sanıkla aranızdaki ilişkiyi anlatır mısın?

 O benim kız kardeşim.

 Lizzie hayatı boyunca hiç şiddet eğilimi   ya da mantıksız davranışlar gösterdi mi?

 Katiyen.

 Peki, onu nasıl tanımlarsınız?

 İyi yürekli, nazik ve fedakâr.

 Kiliseye çok derinden bağlıdır ve orada gönüllü çalışır.

 Ya, ebeveynlerinle ilişkisini nasıl tanımlarsınız?

 Onlara hayırlı bir kız olmuştur.

 İtaakar, hürmetli ve sevgi dolu.

 Bu, babanızın dördüncü parmağına taktığı yüzük mü?

 Evet, efendim.

 - Lizzie'nin hediyesi miydi?

 - Evet.

 Onu sık takar mıydı?

 Parmağından hiç çıkarmazdı.

 Lizzie, babanızı sever miydi?

 Hem de çok.

 Babanız, Lizzie'yi sever miydi?

 Elbette.

 Onları kardeşinizin öldürdüğüne inanıyor musun?

 Hayır.

 İnanmıyorum.

 Teşekkür ederim.

 Dediniz ki, "elbette," kardeşiniz babanızı severdi,   çünkü her çocuğun babasını sevmesi beklenir.

 Ama evinizde beş yıldır çalışan Bridget Sullivan,   Lizzie'nin babasını içeriye hiç almadığını söyledi.

 Bridget Sullivan, dünyanın en güvenilir insanı değildir.

 Tanık kürsüsünde yalan mı söyledi?

 Ailemizin içinde olan her şeyi bilemez.

 Bilemez tabii.

 Size, 15 Eylül   kardeşinizin elbiseyi yaktığı   geceyi,   sormak istiyorum.

 Tamam.

 Elbiseyi yakarken onunla mıydınız?

 Evet, onunlaydım.

 Elbiseyi neden yaktığını size söyledi mi?

 İkimiz de elbisenin yakılmasını istedik.

 - İkimiz mi dediniz?

 - Evet.

 Bir sürü kötü anıyı hatırlatıyordu.

 Evde bulunmasını istemedik.

 Ve ona dedim ki, "Bu şeyden kurtulmalıyız." Lizzie, elbiseyi almak istediklerini söylediler, onu yakamazsın.

 Delil yok ettiğini düşünecekler.

 Polisin, o elbiseyi görme talebinde bulunduğu, size söylenmiş miydi?

 Hayır, bunu ertesi gün öğrendim.

 Lizzie söylemedi mi?

 Sen gidip yatsana.

 Hayır.

 Elbisenin yakıldığı gün   ona talimat verdiniz.

 Elbisede kan lekesi olduğunu biliyordunuz ve onu yok etmek   için işbirliği yaptınız mı yapmadınız mı?

 Hayır, yapmadım.

 Cinayet kanıtını yok etmek için elbiseyi   yaktınız mı yakmadınız mı?

 Hayır, yakmadım.

 Lizzie, o elbiseyi yakarak   yanlış bir şey yaptıysa, bu benim hatamdır.

 Yakmasını ona ben söyledim Neden yakmasını istediniz?

 Çünkü, eski ve kötüydü, elbiseden kurtulmak istedik.

 Çünkü, eski ve kötüymüş,   ve elbiseden kurtulmak istediniz.

 Emma?

 Bize hakikati söyleyin, Bayan Borden.

 Onlara ne söylediniz?

 Emma?

 Ne olduğunu söyleyin?

 Lizzie suçlu mu?

 Korkunç ve   imkansız bir cinayetti.

 Ancak bu cinayet gerçekleşti.

 Bayan Borden   keskin ve korkunç bir aletle öldürülmüş.

 Başına 18 darbe   almış   13 tanesi de kafatasını parçalamış.

 Önünüzde oturan mahkum,   bir kadın.

 Bu suçu bir kadının   işlemiş olabileceğine inanmak oldukça zor.

 Kan konusunda bir şey söylemem gerekmiyor çünkü hiç kan bulunamadı.

 Fiziki delillerle ilgili bir şey söyleyemem   çünkü hiç fiziki delil bulunmadı.

 Lizzie Andrew Borden'ı   bu cinayetle bağlandıran hiçbir delil yok.

 Bunu bir hırsız yapmadı.

 Sıradan bir saldırgan da yapmadı.

 O darbelerde tek bir şey yoktu,   nefret, nefret ve öldürme arzusu vardı.

 Cinayet günü   evin çevresinde görülen bir yabancının ifadesini   dinledik.

 Evdekilerln hiçbiri ondan şüphelenmemiş.

 Ancak tanınmayan kişilerin mülke girebildiği   gerçeğini şüphe uyandırmaya yeter de artar bile.

 Şayet, bu cinayetleri başka birinin   işlemiş olabileceği gibi   başka bir hipoteze de   inanabiliyorsanız,   o zaman aklınızda mantıklı bir şüphe oluşmuş demektir.

 Lizzie Borden, sevgi dolu bir kız,   o merdivenlere hiç çıkmadı, o merdivenlere, o sabah hiç çıkmadı.

 Başka bir şey çıktı, o merdivenleri.

 Kötü ve duygusuz biri çıktı.

 Aklımızın bile anlayamayacağı bir şey çıktı.

 O zavallı kadını, üst katta öldüren kişi   Lizzie Borden'dı   ve sonra, elinde baltayla,   doğru zamanı bekledi   aynı şeyi babasına da yaptı.

 Bu sanığı böyle bir   canavarla bir tutmak   yüreğinin nefretle karardığını,   varlığının şiddet ve suçla örüldüğünü düşünmek   bu cam gibi kırılgan kızı suçlu bulmak ta mümkündür.

 Ancak bunu yaptığı için, sizin, jüri üyelerinin,   aklınızdan geçmesi gereken tek şey şu,   o sadece bir katil değil,   patolojik derecede, hasta ruhlu bir kasap.

 Bayan Lizzie Andrew Borden,  sizi avukatınız aracılıyla dinlemiş olsak da,   jüriye söylemek istediğiniz   bir şeyler varsa şimdi söyleyebilirsiniz.

 Ben masumum.

 Benim adıma konuşmak için avukatım yetkilidir.

 Pekâlâ.

 Beyler, dava artık sizin ellerinizde.

 Mahkemeye karar verilene kadar ara veriyorum.

 Bir saat, on dakika.

 Demek ki, başından beri her şeyi biliyorlardı.

 Asılacak.

 Herkes ayağa kalksın.

 Onların çabuk dönmeleri kötüye mi işaret?

 Soğukkanlılığımızı korumamız gerekiyor.

 Lizzie Andrew Borden, ayağa kalkın.

 Sayın jüri üyeleri, bir karara vardınız mı?

 Vardık.

 Lütfen, kararı mahkemeye bildirin.

 Sayın jüri sözcüsü, mahkuma bakın.

 Mahkum, jüri sözcüsüne bak.

 Lizzie Andrew Borden'a yöneltilen suçlamayla ilgili   kararınız nedir, sayın jüri sözcüsü?

 Suçlu değil.

 Sessizlik!

 Sessizlik lütfen!

 Dava sonuçlanmıştır.

 Kasabada mı kalacaksınız?

 - Günaydın, hanımlar.

 - Günaydın, Memur Bey.

 Burada istenmiyorsun.

 "Cesaretli olun, evlatlarım, tanrıya yalvarın   o sizi düşmanın kötülüğünden ve gücünden koruyacaktır.

" "Size sürekli edeceğim dualar   sayesinde yüce koruyucunuz "  tarafından bağışlanacaksınız.

" "Üzüntülü ve gözü yaşlı halinizi,   tanrı görecek ve   size sonsuza dek neşe ve mutluluk verecektir.

" Herkes, içsin.

 Yeni Yıla az kaldı.

 Nance, gelebilmene çok sevindim.

 - Bunu nasıl kaçırırdım ki?

 - Seni özledim.

 On,   dokuz, sekiz, yedi, altı, beş,   dört, üç, iki, bir!

 Mutlu Yıllar!

 İstediğin hayat gerçekten bu mu?

 Neden sinirlisin?

 Neden bu kadar düşüncesiz olabildiğini anlayamıyorum.

 Hangi nedenden dolayı düşüncesiz olduğumu söylüyorsun?

 O insanlar, dostların değil, Lizzie.

 - Saçmalık bu.

 - Seni sevdikleri için gelmiyorlar.

 Partin onlara cazip geliyor.

 Cinayeti senin işlediğini düşünüyorlar.

 Sen ne düşünüyorsun?

 Lütfen.

 - Bilmek ister misin?

 - Lizzie, kes şunu.

 Lizzie?

 Bayan Lizzie?

 Bir şey mi oldu?

 Babam ölmüş.

 Biri içeri girip onu öldürmüş.

 # Yaptığı şeyi anlayınca # Babasına vurmuş 41 kere # Lizzie Borden almış baltayı # Annesine vurmuş 40 kere # Yaptığı şeyi anlayınca # Babasına vurmuş 41 kere # Lizzie Borden almış baltayı # Annesine vurmuş 40 kere Emma Borden, Fall River'dan ayrıldı.

 Kız kardeşler bir daha hiç görüşmediler.

 Andrew ve Abby Borden cinayetlerinden hüküm   giyen hiç kimse olmadı.

 ÇEVİRİ; ghost201||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar