Print Friendly and PDF

Translate

Asura (2016)

|

 


136 dk

Yönetmen:Sung-su Kim

Senaryo:Sung-soo Kim

Ülke:Güney Kore

Tür:Aksiyon, Suç

Vizyon Tarihi:01 Ekim 2016 (ABD)

Dil:Korece

Müzik:Jae-jin Lee

Nam-ı Diğer:Asura: The City of Madness

Oyuncular

    Woo-sung Jung

Jung-min Hwang

    Joo Ji-Hoon

Do Won Kwak

    Man-shik Jeong

Özet

Dedektif Han Do Kyung'un karısı son evre kanserdir. Karısı için asla yapmayacağı bir şey yapar ama yakalanır. Han Do Kyung savcılığın baskı altındayken Park Sung Bae'yi tutuklamaya çalışır.

Altyazı

BAŞ YAPIMCI JEONG TAE SUNG  YARDIMCI YAPIMCI MICHELLE KWON  YAPIMCI HAN JAE DUK  İnsanlardan haz etmem.

  Polis olarak çalıştığım bu Annam şehri insandan bozma insanlarla tıka basa dolu.

  Bu günlerde yeniden yapılandırmanın gelişiyle    herkes birbirinin boğazına sarılmış durumda.

  Bilhassa Annam Belediye Başkanı Park Sung Bae.

  Öyle bir insan ki Annam'ı tek başına mideye indirmek istiyor.

  Şükür ki rakipleri buna seyirci kalmayacaklar.

  Gün be gün savaş üstüne savaş.

  Bana gelince; kazananın tarafını tutarım.

  Bizim Belediye Başkanı sessizce arayıverir beni.

  Şahsi av köpeği olarak görüyor beni ne de olsa.

 Ben değilim!

 Cidden ben değilim!

 Öyleyse kim?

 Baban mı?

 - Bana bak, cidden de reşit değil misin sen?

 - Anpyung Kız Lisesi son sınıf öğrencisi.

 - Lanet olsun!

 - Tut şunu.

 Daha yakın dursana!

 Hadi.

 Çalıyor, çalıyor  Şurada yazılanları oku.

 Alo, benim.

 - Mızırdanma!

 - Neredesiniz?

 Özür dilerim ama bu defa temyiz mahkemesinde tanıklık etmeyeceğim.

 Daha önce savcıya verdiğim bilgilerin hepsi   tamamen uydurmaydı.

 Savcıya üzgün olduğumu söyleyin!

 Harika!

 Bir harikaydın!

 Seni öpebilirim!

  Annam Kamu Görevlisi Seçim Kanunu uyarınca geçen senenin Ağustos ayında    Belediye Başkanı Park Sung Bae hakkında dava açılmasının ardından    neredeyse belediye başkanlığı görevinden alınıyordu.

  Ancak bugünkü temyiz duruşmasında, Yüksek Mahkeme kendisinin masum olduğuna hükmetti.

  Rastlantı eseri savcılığın sağladığı tanık da    bugün erkenden birdenbire tanıklık etmekten vazgeçti.

  Şimdi Annam Belediye Başkanı Park'a kulak verelim.

 Yargı sistemiyle hüküm verilmesi azıcık rahatlatıcı olsa da  Savcılığın hiçbir tanık olmaksızın yaptığı bu saldırı  Bu, bu, akıl alır şey mi bu?

 Hı?

 Bu, 480 bin nüfuslu Annam'ın   onuruna ve gururuna yapılan bir hakarettir!

  Doğru!

 - Bir dakika müsaade edin.

 - Yol verin.

 Savcı Oh, çok sıkı çalıştınız.

 Tanığın geri çekilme sebebini acaba biliyor musunuz?

 Bilmem, belki de o yalanlar vicdanını sızlatmıştır.

 Bir sebep olmaksızın tanıklık etmeyi reddetti.

 Sizin gibilerin hukukun üstünlüğüne sıçtığındandır belki.

 Bu şekilde görev döneminizi tamamlayabileceğinizi mi sanıyorsunuz?

 Vay canına.

 Savcım tehdit mi ediyorsunuz?

 Vay be.

 Kendi dönemimle kendim ilgilenirim.

 - Bu kadar yeter!

 - Lanet olası orospu çocuğu!

 Nereye dokunduğunu  - Efendim, herkes bize bakıyor.

 - Kapa çeneni.

 Seçimle başa gelmiş bir belediye başkanını mı hedef alıyorsunuz?

 Hı?

 Şu çağda siz haydutlar gücünüzle caka mı satıyorsunuz?

 - Haydut mu?

- Efendim, ne olur gidelim.

  Dışarıya kadar eşlik edin.

 Abi, gittiğinde seni çok özleyeceğim.

 Her gün takım elbise giyinmek zorunda kalacaksın.

 Rahatsız edici olmaz mı sence de?

 Bir deneyip bakarım.

  Abi!

 Öyleyse gümüşi takım elbise çekip git.

 - Git de uyu.

 - Sadakat!

 Lee Min Seob, Filipinlere vardığında beni aramanı söylemiştim.

 Neden aramadın?

 O koca götlü piç tozutup   Filipinlere gitmek istemediğinden onu zorla uçağa bindirmem gerekti.

 Yani dün vardı, değil mi?

 Bugün gitti.

 İlacın etkisi azcık geçsin dedim önce.

 Bugün mü?

 Kafana göre plânı mı değiştirdin?

 Her şeyi ben hallederim, abi.

 Bana güven yeter.

 Dikkat!

 Doğru dürüst dur.

 İnsandan mı sayıyorsun kendini?

 - Köpek bokunun tekisin.

 Neymişsin?

 - Köpek  Burnunu sil.

 Bana bak.

 Lee Min Seob'a dikkat etmen lazım, anlıyor musun?

 - Bana bak, bana!

 Bir de sayacak mısın?

 - Tamamdır.

 Dışarıda beklemeni söylemiştim.

 İşten ayrılmak üzere olan birisi polis gözetimine gittiğinde anlamıştım.

 Ne için gelmiştiniz?

 Bana bak Keş!

 Hâlâ Filipinleri ziyarete gidiyor musun?

 Bir sene önce satmayı bırakmışken ne diye oraya gideyim ki?

 Gözünü dikip de bana bakmasana, sik kafalı seni!

  Durun, abi!

 Neyiniz var böyle?

 Belediye Başkanı Park'ın keyfi yerinde mi?

 Ne?

 Orospu çocuğu seni, hepsini tek başına mideye indirme.

 Olup biten her şeyi biliyorum.

 Birdenbire neden bahsediyorsunuz?

 Savcılığın tanığından.

 O piçle sen o herifin icabına bakmadınız mı?

 Şu avukat zımbırtısını okumadan beni kelepçelemeniz yasadışı değil mi?

 Ha?

- Piç herif!

 - Abi, abi!

 Abi.

 Ne olur diyeceklerimi bir dinleyin.

 Bana bak, şu piçi karakola getirirsem benim de ucundan otlanacağımı biliyorsun.

 - Peki, peki.

 Önce şunun kelepçelerini bir  - Abi!

 Şefim!

 Sadakat!

 Bu da ne?

 Seni piç  Abi, durun azcık!

 - Yakalarım onu!

 - Bana bak, bana bak!

 Seon Mo!

 Hay böyle işin  Moon Seon Mo!

 Bu piç birdenbire ne bok yemeye ortaya çıktı?

 Orospu çocuğu.

 O esrarkeşe dokunmamalıyız, lanet olsun!

 O puşt nereye saklanıyor?

 Keş herif!

 Keş!

 Oradasın, değil mi?

 Şu piçe bakın hele!

 - Ne var?

 - Ne var da ne demek?

Peşinde bir polis var!

 Sesini çıkarma.

 Lanet olası Keş!

 Esrarkeş burada!

 Polisi arayın!

 Kapa çeneni, lanet herif!

 - Onu yakaladın mı?

 - Seon Mo  - Sorun ne?

 - Yok bir şey.

 Bu pezevenk uyuşturucu almış.

 - Kapa çeneni!

 - Geri bas!

 - Kımıldama!

 Kımıldayayım deme!

 - Seon Mo, ne diye çıkardın onu?

 Yerine koy şunu.

 - Kımıldama!

 - Piç kurusu, onu nereye doğrulttuğunu  - "Kımıldama!

 Kımıldama" - Kes sesini orospu çocuğu!

 - İn oradan aşağı.

 - Seon Mo, bununla ben ilgi  - Kafadan kontak piç seni!

 - Öldün oğlum sen!

 Seon Mo, bekle!

 Amma da boktan bir gün, cidden!

 Lanet olsun!

 Orospu çocuğu!

 Şerefsizler sizi!

 Bir şerefsiz bana iş verir öbür şerefsiz de peşime düşer!

 Orospu çocuğu!

 Dur yoksa ateş ederim, orospu çocuğu!

 Ye bunu.

 Kurusıkı olduklarını biliyorum.

 Gerçek mermi bunlar, aşağılık herif!

 Hareket etme yoksa ateş ederim, ateş!

 Bana bak, yapma!

 Sana diyorum!

 Bana bak, kapat şu vanayı.

 Manyak pezevenk!

 Daha erken gelemez miydin?

 Hop, hop, hop!

 Dur bir dakika!

 - 119'u aramalıyız ama.

 - Onu yakaladınız mı?

 Piç seni  - Şu nakit paraya bakın hele!

 - Abi!

 - Abi, şunu bir konuşalım.

 - Konuşacak ne varmış?

 Söylesene.

 Keş sizin para da benim.

 Değil mi?

 Seon Mo, pay ister misin?

 İstemiyor musun?

 Ver şunu, abi!

 - Bırak!

 - Lanet olsun!

 Lanet olası orospu çocuğu, cidden!

 - Ne diye bana küfrediyorsunuz?

- Ne?

 Ne o, küfredemem mi sana?

 - Orospu çocuğu!

 Cidden.

 - Orospu ne, ne, ne?

 Ne yanlış yapmışım?

 Çalmayın demem o kadar mı yanlış bir şey?

 Do Kyung, Belediye Başkanı Park'dan durmadan bahşişleri cebe indirip duruyorsun.

 Kaç defa bana da koklat diye yalvarmadım mı sana?

 Öyleyken bu parayı ben mideye indirsem olmaz mı?

 Sana eyvallah da bana olmaz mı?

 Para da size ait değil o herif de size ait değil.

 - Anladık.

 Karışma öyleyse sen!

 - Lanet olası aşağılık  - Seon Mo.

 - Bunu sahiden de çekmem lazım, abi.

 Bunu rapor etmemiz gerekmiyor mu, abi?

 Abi, bunu rapor etmemiz gerekmiyor mu?

 Geber o zaman!

 - Şaka mı sanıyorsun bunu?

 - Aklınızı mı kaçırdınız cidden?

 Lanet olası, bırak!

 - Ne bok yemeye vurdunuz ona?

- Seni orospu çocuğu!

 - Kesecek misin şunu?

- Bırak lan  Kes şunu, orospu çocuğu!

 Yapma!

 Bırak şunu, bırak!

 Kes şunu, lanet olası!

ASURA

Şef Hwang'ın orada olduğunu ilk başta bilmiyordun ve   kendisi soruşturma yapmak istediğini söyledi.

 Oldukça tuhaf.

 Ben de merak ediyorum bunu neden yaptığını.

 Polis ne de olsa.

 Sabıka kaydı olsun istemiyordur.

 Her şey çok hızlı geliştiğinden başka bir seçeneğim olmadığını söylemiştim.

 Şunu bir kere daha baştan alalım.

 - Yine mi?

 - Son defalığına.

 Telefonda konuşması uyuşuk gibi geliyordu.

 Uyuşturucu etkisinde olduğunu düşündüm.

 O piç uyuşturucu aldı mı tehlikeli olur.

 Bir olay çıkmadan önce onu yakalamaya gittim.

 Neredeyim ben?

 Bir polisi mi öldürdün?

 Bir polisi mi öldürdün, aşağılık herif?

 İğrenç pislik seni!

 Abi, kes şunu!

 Dedektif Han Do Kyung ben.

 Acil bir durum var.

 Memurlardan biri yaralandı.

 Derhâl buraya bir ambulans gönderin.

 Polis memurunu öldürme suçundan tutuklusun.

 Sessiz kalma ve avukat tutma hakkın var.

 Ne kadar ani olsa da üç polis bir adamla başa çıkamaz mıydı?

 Çitin dayanıksız olması benim suçum değildi ya.

 - Ne kadar uzaklıktaydın?

 - Dört-beş metre.

 O Keş onu öyle sert itti ki  - Mal seni.

 Bu keşin bir ismi yok mu?

 - Kime mal diyorsun?

 Pes.

 O çeneni açma demedim mi sana?

 - Dedektif Han?

 - Ne var?

 - İşimiz bitti, gidebilirsin.

 Ayağınıza sağlık.

 - Ne dik dik bakıyorsun?

 Yakışıklı mıyım?

 - Evet.

 Polisliği bırakıyor musun?

 - Neden?

 - Bırakmak istedim de ondan.

 Yani neden bırakmayı istiyorsun?

 Bana uymuyor artık da ondan.

 Şu Keş ile ne işin olduğunu bana söyleyemez misin, abi?

 Yemeğimizi yiyelim.

 Belediye Başkanı Park ile bir bağlantısı var mı?

 Her şeyi olduğu gibi anlatsak ne olur?

 Yanlarına gidip "Onu ben öldürdüm.

 Yalan söyledim.

" Bu mu yani?

 Onu demek istememiştim.

 Gözlerini çevir ve dosdoğru bana bak.

 - Özür dilerim, abi.

 - Ne için özür diliyormuşsun?

 Ne için üzgünmüşsün?

 Yanlış anladım sanırım.

 Elbette ki yanlış anladın!

 Başka çarem olmadığını kaç defa söyledim sana?

 Benim hatam mıydı bu?

 - Peki, senin hatan mıydı?

 - Hayır!

 Yemeğimizi yiyelim.

  İşleri toparlamak hiç de kolay değil.

  Ancak şu an bocalamam cidden ilerde başımı derde sokacaktır.

  Bir dahaki hafta Belediye Başkanı için çalışmaya başlamam lazım.

  Yeni bir başlangıç yapacağım.

 Daha ölmedim.

 Birkaç tane TV programı indirdim.

 Canın sıkıldığında izlersin.

 Hemşireyi çağırayım mı?

 - Başkan Park yine para gönderdi.

 - Ne kadar?

 20 bin dolar.

 Fazladan 5 bin dolar göndermiş.

 Parayı kabul etmek zoruna gidiyor, değil mi?

 Hayır.

 Taziye parası olarak 800 dolar verdim.

 Tamamdır, değil mi?

 Hwang'ın karısı için üzülüyorum.

 Şimdi daha iyi hissedeceksiniz.

 Soruşturma tamamlanmamış mıydı?

 - O değil, başka bir şey bu.

 - Başka ne?

 Neymiş bu başka şey?

 Soruları ben sorarım.

  "Savcılık" - Kapatsanıza şunu.

 - Yasalar bunu gerektiriyor.

 - Kaydetmesenize!

 - Kaydetmemiz lazım.

 Annam Belediye Başkanı'na karşı ifade verecek tanığı biliyorsun, değil mi?

 Kim?

 Lee Min Seob'dan bahsediyorum.

 Mahkemeden kaçıp sırra kadem basan herif.

 Böyle birisini ben nereden tanıyabilirim?

 Onu kaçırıp sonra da bizi araması için onu zorladın ya.

 Şimdi de göz göre göre iftira atmaya mı başladınız ama  Kayıtlara göre Lee Min Seob ile dört defa görüşmüşsünüz.

 Beraber içki içmişsiniz, motele gidip gününüzü gün etmişsiniz  Tanık ifadelerine göre   Annam Batı Polis Karakolu'ndan çok iyi tanıdığı bir dedektif varmış.

 Bu adamı ömrüm boyunca görmedim.

 Filipinlerdeki Malate'de bu adamın cesedi bulunmuş.

 Bu sabah.

 Ne olmuş?

 - Geç kalmışım.

 - Geldiniz mi?

 - Gözlerimi acıtıyorsun.

 - Kapatıyorum.

  Gyeonggi Bölge Savcısı Kim Cha In.

 - Dosyayı göstermişsiniz ona.

 - Evet.

 Peki, havaalanı otoparkı fotoğrafı?

 Orası en çarpıcı kısmı.

 Lee Min Seob'u kolundan tutup götüren bu Keş de senin muhbirin.

 O gece senin tarafından tutuklanıp ölümüne dayak yemişti.

 Öyle değil mi?

 Şefimizi öldüren piç olduğu için   canlı canlı dersini yüzmek istemiştim.

 Gangsterlere yaraşır sinirinin söylentisini duymuştum ama  Bir harikaymışsın valla.

 Kanıt bile olmaksızın dürüst bir polis memurunu bu şekilde tehdit etmek  İstifa edip Annam Belediye Başkanı'nın koruma ekibine katılacakmışsın.

 Seçilir miyim bilmiyorum.

 Başvuru yaptım sadece.

 Laf anlamaz pezevenk  Yalan söylemeye devam mı edeceksin?

 Belediye Başkanı Park ile 22 defa görüşmüş olduğunun kapı gibi kaydı var.

 İstifa mektubun bu, değil mi?

 Hwang davası yüzünden istifan ertelenmiş.

 Ama senin için hallederim.

 - Ne?

 - Senin için hallederim bunu.

 Anlama özürlü falan mısın?

 Yukarıdakilerin halletmesi gereken bir şey değil mi bu?

 Yukarıdakilerin de yukarısındayım ben.

 Kahve  Ağzına sıçtığımın piçi   Gözlerini indirsene.

 İndir!

  İt oğlu it!

 Gözlerini indir!

 Tamam mı?

 Gözlerini indir!

 Gözlerini indir!

 Seni puşt!

 Bırakın lan beni!

 Bırakın beni, orospu çocukları!

 Sana gününü göstereceğim, orospu çocuğu!

 Bırakın beni!

 Bırakın lan beni.

 Pekâlâ, şimdi iki şeyi hatırlayalım.

 Tamam mı?

 Birincisi; zamanın yok.

 Kasımın 20'sine kadar yaşayabilirsin ancak.

 İkincisi  Bırakın bir onu.

 O zamana dek Park Sung Bae'nin   tanık Lee Min Seob'u kaçırma emri verdiğinin sesli kanıtını getir.

 Kalk ayağa.

 Kalk ayağa da otur.

 Bu zamana değin senin, Park Sung Bae'nin iyiliği için işlediğin o suçların kaydı   kolum kadar olsa da   Park Sung Bae hepsinden yırtar ama sen kesinlikle yırtamazsın.

 Neden biliyor musun?

 Bütün pis işlerle bizzat sen uğraştın da ondan.

 Seni soruşturursak en aşağı üç seneni hapiste geçirirsin.

 Bu işte cidden iyiyimdir.

 Amerikan ordusunun üssü olarak kullanılmış   o altın arazinin 4 sene boyunca ziyan edilmesi kimin yüzünden?

 Şehrin web sitesine bir vatandaş:  "Annam'ın kalkınması Kalkınma Komitesi tarafından engelleniyor" yazmış   ve 500 cevap gelmiş buna!

 - Bir dakika, bir dakika!

 Şükür ki Kalkınma Komitesi bu ayın sonunda dağıtılmış olacak.

 Ne kadar sevindirici.

 Belediye Başkanı!

 Belediye Başkanı!

 Bir başınıza konuşabilesiniz diye mi bizi buraya çağırdınız?

 Şu an konuşma saati, soru-cevap faslını bekleyin lütfen.

 Kalkınma Komitesi başından beridir iş plânı üstünde hemfikir olmuşken   plânın iptali için bastıran kimdi?

 Annam kalkınma plânına sekiz senemizi vermişken   bir günde her şeyi tersine çeviren kimdi diyorum!

 Ha?

 - Başkan Vekilim, ben de bir soru sorabilir miyim?

 - Ne?

 Gerçekte o sekiz yıl sizler için iktidarı ele geçirme değil miydi sadece?

 - O ifadenizi derhâl geri alın!

 - Evet, geri alın!

 Durun, durun, durun!

 Topluca kalkıp gidelim.

 Duymaya değecek bir şey yok burada.

 Bu ekmeğin tadı da bok gibi!

 Gidelim hadi!

 İşini yapan bu Belediye Başkanı'ndan kurtulmak için   ne diye böyle yırtınıyorsunuz anlamıyorum.

 Belediye Başkanım, bu kadar abes olduğunuzu bilmiyordum.

 Siz, Yeni Şehir kalkınmasından vazgeçmemiş miydiniz?

 Amerikan ordusunu geri davet edelim.

 Bu "herifi" dinlemeyelim.

 "Bu herif" mi?

 Şimdi "bu herif" mi dediniz?

 Şurada resmi bir toplantı yapıyoruz.

 Hiç terbiyeniz yok mu?

 Öyle korkutucu çıkıyor ki sesiniz gördüğünüz gibi kalkıp altıma işedim.

 - Hadi kalkalım.

 - Böyle yapacaksanız bir daha bizi çağırmayın.

 Benimle çalışmak istemiyor musunuz?

 Ne kadar zamandır beklediğim bir iş bu.

 Yakında istifa etmiş olacağım.

 Şef Hwang'ın davası kapanmadan nereye gidiyorsun dediklerinden   öyle olsun dedim, davayı kapatıp istifa edeceğim.

 Gerçekte neler oluyor?

 Hepsi bu.

 Beni de deli ediyor.

 Bu şekilde işlerin karışması.

 Ben var ya; seni hem seviyor hem de nefret ediyorum.

 Neden ki acep?

 İşler zaten hareket hâlindeyken sen yoluna koymayacaksın da kim yoluna koyacak?

 Bu yüzden bir çözüm yolu arıyorum ya.

 Keş ne âlemde?

 Dün bilinci geri gelmiş diye duymuştum.

 İşleri böyle karışık hâle getirme.

 - Hiç sana göre değil.

 - Elimden geleni yapacağım.

 Sayın Belediye Başkanım.

 Sekreter Eun!

 Bir bakayım.

 Ağ kısmı hâlâ ıslakmış.

 Biraz daha kurutmaya çalışın.

 Baksanıza, az evvel milletin önünde yaptığım şaka nasıldı?

 Şakanız herkesi gülmekten çatlattı!

 Ne herkesi?

 Herkesi de değil canım.

 - Cidden mi?

 - Elbette.

 Bu herif cidden hiç laf dinlemiyor.

 Baksana, Do Kyung!

 Keş'i sahiden de köpeklere yem mi edeceksin?

 Bağımlının teki olması yüzünden değil bir polisi öldürdüğü için.

 Öyleyse ellerin armut toplayacağına ona engel olsaydın ya, engel.

 - Beni görmeye gelmemiş miydin?

 - Doğru.

 Bu şekilde görüşmeyelim demiştim.

 Sen ve ben karşı taraflardayız, karşı taraflarda.

 Düşman.

 Biliyorum.

 Fakat bu günden sonra bu maskaralığa bir son vereyim diyorum.

 Ne son vermesinden bahsediyorsun?

 Orada sana ihtiyacım var.

 O piçler beni sırtımdan vurmak ve   800 milyon dolarlık anlaşmayı mideye indirmek istiyorlar.

 Beni fark ettiler sandım.

 Devam edersek ifşa olacağız.

 Sonra inşat sözleşmesini imzalarsam iki taraftan da linç yerim.

 Güvenin yok.

 Bu işleri benim için zorlaştırıyor.

 Karşı taraf Savcı Oh'u yanlarına çekmiş diye duydum.

 O halde bizim de Başsavcı'yı yanımıza çekmemiz gerekmez mi?

 Ben de bunu istiyorum!

 20 milyonum olsaydı hemen adam tutabilirdim!

 Ancak nakit param bitti dedin!

 Kafayı yiyeceğim!

 Yine para mevzusu!

 Param gerçekten bitti!

 Bu sene kaç para harcadın haberin var mı?

 Sikeyim!

 Sinirlerimi bozuyorsun!

 Yani tek bölgede mi inşat yapmak istiyorsun?

 Kaç kere diyeceğim?

 Büyük ölçekli bir arazi için   dört ilçeden onay olana kadar dişimizi sıkmalıyız salak herif!

 Hayır diyorum ki belediye karşı çıkarsa hiç inşat yapamayız.

 Temyizi kazandığın için sert konuşuyorsun.

 Akıllıca davranmıyorsun.

 İtme çekme taktiği uygulamalısın.

 İtme çekme.

 Politikadan hiç anlamıyorsun.

 Sözümden caymayacağım.

 Ama Belediye Başkanı hakkında korkunç dedikodular var.

 Dedikodulara güvenme.

 Seni aramıza alırsa ne kadar cömert olduğunu anlarsın.

 Ayda eline ne kadar para geçiyor?

 İki bin iki yüz falan mı?

 En az dört bin alacaksın.

 Teşvik primleri de cabası!

 Para, para, para!

 Bunu para için yapmıyorum.

 Sadece senin tavsiyene güveniyorum.

 %100.

 Her seferinde bana güvendiğini söylüyorsun.

 Yine de minnettarsın değil mi?

 Göt herif!

 Çok çok minnettarım.

  - Ne vardı?

 - İstifanı geri çekmişsin.

  - Ne yaptın da Dış İlişkiler Bölümü devreye girdi?

 - Karın ağrınızı söyleyin.

  Ofisimiz sessiz yerdedir.

 Yarın bize katıl.

  - Çok şey istiyorsunuz.

 - Gel ve sıkı çalış.

  Sabırsız olduğumuzdan Belediye Başkanı'nı hemen yakalamak istiyoruz.

  20 Kasım'a az kaldı.

  - Cezaevine gitmek istemiyorsan bir şeyler kaydedip getir.

 - Elbette.

 Bakar mısınız?

  Herkes Belediye Başkanı kaybedecek sandı.

  Ancak yeniden seçildikten sonra    imar haklarını ele geçirmeyi denedi bu yüzden muhalefet safları sıklaştırdı.

 Sorun Tae Byung Jo'nun karşı tarafta olması.

 Tae Byung Jo kirli parasıyla fon sağlıyordu.

 Belki de şov yapıyorlardır.

 Şu adam biliyordur.

 O ikisi ne dolaplar çeviriyor?

 Doğru cevap ver.

 İstifanı geri çektiğini biliyor.

 Kaydettin mi?

 Neden?

 Ben kimseye tanık kaçırma emri vermedim.

 Önce şu herifi pataklayalım.

 Yani harika fikrin kendi yerine Moon Seon Mo'yu göndermek miydi?

 Gitmek istiyorum dedi.

 Ne yapabilirim ki?

 Kıç kadar arabanda epey zorlanıyorsunuz.

 Tamam.

 Kartlarımızı açalım.

 Belediye Başkanı'nı illegal yollarla soruşturdunuz.

 Bunu internete ve televizyona yayacağım.

 - Heyecanlanma.

 Otur.

 - Nasıl bir şerefsiz olduğumu bilmiyorsunuz.

 - Otursana.

 - Sonuna kadar gideceğim.

 Yalan söylemiyorum.

 Karının telefon numarası 0103348   4982 değil mi?

 Bunu göndereyim mi?

 - Gönderme.

 - Ne?

 Duyamadım.

 Ne dedin?

 - Lütfen göndermeyin.

 - Neyi?

 - Ölüm döşeğinde!

 Madem öyle hasta karını bırakıp el alemle s.kişiyor musun?

 Karından özür mahiyetinde göndere neden kendin basmıyorsun?

 - Bunu neden yapıyorsunuz?

 - Bas!

 Bas.

 Bas haydi.

 Göndere bas.

 Bas.

 - Bas!

 - Savcı bey lütfen!

 - Bas!

 Bas!

 Bas!

 Bas!

 Bas!

 - S.keyim!

 - Bas!

 Bas!

 O kadarına gerek yok.

 Mutlaka kaydedeceğim.

 - Neyi?

 - Kaçırma emrini Belediye Başkanı'nın verdiğini.

 Tae Byung Jo ile birlikte organize suçlar kanunuyla yakalamamız daha hızlı olabilir.

 Park Sung Bae ile bağlantısını bulmalıyız.

 Paralarının izini sürmek için mahkeme emrine ihtiyacımız var.

 Eli kolu bağlı oturmaz.

 İstihbaratları bizden bir adım önde.

 - Fazla içirmiyor musun?

 - İçebiliyor.

 - Bir bardak daha doldurayım mı?

 - Evet.

 - Savcı bey.

 Bir soru sorabilir miyim?

 - Evet.

 Sorun varsa sor.

 Savcı Oh için Park Sung Bae'ye karşı diyorlar.

 Öyleyse siz de onun yalakası mısınız?

 Yalaka mı?

 Hepsi dedikodu.

 Buna soru mu diyorsun kaltak?

 Kendisi soru sorabilirsin dedi mankafa.

 - Gel buraya.

 Kalk dedim!

 - Tamam!

 İkiniz de oturun.

 Sabret.

 Dedektif Han!

 Dedektifler suçları çözene dek sabrederler.

 Biz de öyle yaparız.

 - Birbirimize saygı duyup güvenelim.

 Tamam mı?

 - Kes numarayı.

 Eceline mi susadın?

 Savcı olmasaydın seni gebertene kadar döverdim!

 - Sakinleş.

 - S.ktir!

 Dedektif Han bu ruhunu sevdim!

 Havalısın be adam!

 - Kıçımı öp.

 - Kapa çeneni!

 - Kahretsin.

 - Yardım edeyim mi?

 - Gerek yok.

 Yine mi yaralandınız?

 Daha dikkatli olun.

 Kadınlar arasında hâlâ popülersin.

 Selam dur!

 - 5 dakikaya gelir.

 - Gümüşi renk bu mu oluyor?

 Artık kim gri giyiniyor ki?

 Giorgio Armani.

 İndirimden aldım.

 Şu dikişlere bak.

 Onun için çalışmak zor değil mi?

 Taşın suyunu çıkarıyor.

 Delinin teki.

 Ancak burada çalışmayı çok seviyorum.

 Politikacılardan hep nefret ettim.

 Fakat yakından görünce harikalar.

 Birbirlerine saldırmaları  Cebini de dolduruyorlar değil mi?

 İnanamıyorum!

 Projeksiyon makinası alacağım.

 - Neden daha önce bu odaya aldırtmadın?

 - İstemedi ama zorla getirdim.

 Yıkamalısın.

 Kokuyor.

 Aman be.

 - O morluk nereden çıktı?

 - Neden uzanmıyorsunuz?

 İyi geldi!

 O savcının adı Kim Cha In mi?

 Taşrada hukuk okumuş.

 Güney taraflarından değil.

 Ezip geçmek zor olmaz.

 Özel savcıdan mı bahsediyorsunuz?

 Arkadaşımız Tae Byung Jo'nun o kadar kirli çamaşırı var ki zarar görebilir.

 Bu yüzden Başkan Tae'den uzak durun deyip duruyorum.

 Yine de on seneden fazla süredir bekçi köpeğim.

 Kötüye yormayalım demek istiyorum.

 Yine de bir son vermelisiniz.

 Bana tavsiye verme.

 Sanki emir veriyormuşsun gibi geliyor.

 Ben sadece sizin bakış açınızla düşünüyordum.

 İnsanlar genelde başkasının bakış açısıyla düşünmez.

 Sadece kendilerini düşünürler.

 - Sen hariç.

 - Elbette.

 - Sonra çağıracağım.

 - Bir saniye hanımefendi.

 - Özür dilerim.

 Lavaboya kadar gitmiştim.

 - Telefonu ona ver.

 Eski bir çiftçi adına kayıtlı.

 Sen, ben ve Sekreter Eun.

 Üçümüz kullanalım diye.

 Bundan sonra ondan ara.

 - Tamam.

 - Ben dahil dört.

 - Kardeş gibiymişsiniz.

 - Evet.

 - Evet.

 Erkek kardeşler birbirine sadıktır.

 Evet.

 Sana rahat davran dediğimde gerçekten de rahatlarsan   hayatta ne kadar ileri gidebilirsin?

 - Özür dilerim!

 Daha çok çalışacağım!

 - Bu çocuk tatlıymış.

 Gidelim.

 - Tamam.

 Ona iyi bak.

 - İçebilir mi bilmiyorum gerçi.

 - Teşekkür ederim.

 Do Kyung o gangsteri öldürsem mi?

 - Başkan Tae'yi mi?

 - Sen yapar mısın?

 Ne?

 İstemiyor musun?

 Korkak tavuk.

 Şaka yapıyorum, şaka.

 Ses Kaydı 001  Dosya silinsin mi?

 - Kıyafete yapışan mini kayıt cihazı ister misiniz?

 - Ben hallederim.

 - Onunla konuşma.

 Fazla asabi biri.

 Pilavımı paylaşmak ister misiniz?

 - Neden?

 - Acıdım da.

 - Bana vuruldun mu?

 - Yesinler.

 En nefret ettiğim tipsiniz.

 Çin yemeği mi sipariş ettiniz?

 Acıktınız demek.

 Millet gizli üssümüzü öğrensin istediniz herhalde salaklar!

 Zaman kazanalım dedik.

 Bay Han Do Kyung!

 Karınız Park Sung Bae'nin üvey kardeşiymiş?

 Kayınçon!

 Onunla hastanede konuştunuz değil mi?

 Tanık hakkında hiçbir şey demedi.

 Nasıl kaydedebilirim?

 Sormalıydın deli karı!

 Bir saniye.

 Sessizlik.

 Evet efendim.

 Buyurun.

 Ne?

 - Burayı toparlayın diyor.

 - Ne?

 - Şimdilik merkeze dönüyoruz.

 - Savcı Oh değil miydi?

 - Yukarıdan baskı varmış.

 - Lanet olsun.

 Bittin sen!

 - Ondan değil.

 Sevgili Belediye Başkanımız, Han Do Kyung'un kayınçosu, daha yukarıya erişmiş.

 İyi oldu.

 Dinleniriz.

 Toplanalım.

 Toplanın!

 Toplanın!

 Toplanın!

 Toplanın!

 Toplanın!

 Toplanın!

 Toplanın!

 Kocam hesap cüzdanını görmeme izin vermiyor.

 Önemli değil.

 Bir numarayı işaretleyin.

 Şanslı Do Kyung!

 Güzel kadınlarla haşır neşir oluyor.

 - Evet.

 Bayılıyorum buraya.

 Ne olmuştu?

 - Tuhaf bir şey oldu.

 Keş şerefsizi ifadesini geri çekti.

 Ben öldürmedim dedim!

 Hwang'ın öldüğünden haberim bile yoktu.

 Nasıl ölmüş?

 - Şeker mi?

 Siroz mu?

 - Onu ittiğini gördük.

 - Hikâyeni Seon Mo ile prova edip uydurdun.

 - Roman mı yazıyorsun?

 Romanı yazan sensin.

 Meyve deposundan bahsetsem mi?

 Keş olduğuna inanmayanlar vardır diye saçmalamaya başlamışsın.

 Dedektif dediğinin sesi titrer mi?

 - Ne yapıyor?

 - Piç herif!

 - Gel buraya büzük!

 - S.ktir git!

 - Sakinleş!

 - İn lan aşağı!

 Sakinleş.

 Neden bu kadar sinirlendin?

 Bir hatan yok sonuçta.

 Kirpi balığı yemeliydik.

 Beş liralık yemeklerden bıktın sanıyordum.

 Az önce neden öyle yaptın?

 Gözüme görünme demiştim.

 Torbacıya kim inanır?

 Son zamanlarda cesaretini kaybettin.

 - S.kik ibne.

 - Neden küfrediyorsun?

 Seon Mo.

 Hayatta kalmak için ne yapman gerek demiştim?

 - "Yerini bil ve asla sınırı geçme.

" - "Sınırın önünde dur!

" - Kendi işime bakarım ben.

 - Otur.

 - Gitmem lazım.

 - Otur dedim!

 - Belediye Başkanı senin için yarın gelsin dedi.

 Para kazanmak için ülkenin diğer ucundan gelen fakir halk orada toplandı.

 İlk başta ekmek parası kazanmak deveye hendek atlatmak kadar zordu.

 Ancak 1980'lerde Bundang'da   {\a6}"Annam, 2.

 Bundang"  Yeni Şehir adında bir imar programı yürürlüğe girdi.

 Şimdi ne oldu?

 Şimdi ne oldu?

 Şimdi cennetin üzerinde Bundang var.

 Annam'ımız ileride nasıl olacak bekleyip görün.

 Ülkenin milyonerlerinin dolacağı zengin bir şehir.

 - Nasıl bir şehir?

 - Zengin!

 - Duyamıyorum.

 Nasıl bir şehir?

 - Zengin!

 Ben, Park Sung Bae, bu ellerimde inşa edeceğim!

 - Araba için para mı biriktiriyorsun?

 Bunu da ekle.

 - Dün alındın mı?

 Yemek ısmarlasan yeter ahmak.

 - Sırıtma.

 Cüzdanına koy.

 - Tamam.

 - İstif etmene sebep olduğum için pişmanım.

 - Neden?

 Senin yüzünden bırakmadım ki.

 Kıçımı öp.

 Metropol Annam'a bir bakın!

  "Metropol Annam" Çok havalı.

 - Herkes hazır olsun.

 - Bugünkü etkinlik ne?

 - Başkan Tae'nin adamları olay çıkaracak.

 - Neden önceden demedin?

 - Vaktim mi oldu?

 - Gitmem lazım.

 - Hemen anlat ki yardım edebileyim.

  Söyleyemem.

 Belediye Başkanı'nı biliyorsun.

 "Mümkün olduğunca az insan duysun.

" Muhabir Kim!

 - Gözlerimi aldı.

 - Kameraları kapayın!

 - Çekmeyin.

 - Kameraları kapatın dedim.

 - Adamlarımız şu andan itibaren hiçbir şey yapmasın.

 - Şunu neden temizlemiyorsunuz?

 - Millet buraya toplanın.

 Ne yapıyorlar?

 Neden durdular?

 - Başlamalarını söyle.

 - Kamerayı indirin.

 Hemen başlayın diyorlar.

 Senin şu Başkan beni hep boka batırmaya çalışıyor.

 Akşam haberlere çıkalım istiyor herhalde.

 Sen olsan yapar mıydın?

 - Yine de hemen yapın.

 - Çatlak herife bak!

 Tavuk boku kılıklı.

 Çok istiyorsan kendin yap mankafa.

 Ver şunu.

 - Sen dene.

 Becerirsin bence.

 - Başkanım!

 Dokunma.

 Sözünüzü yerine getirin.

 Do Kyung artık şu divanenin emirlerine uymayacağım.

 Gidelim!

 Bekleyin!

 Efendim!

 Efendim!

 Ne yaptığınızı sanıyorsunuz?

 - Başkanım!

 - Sorun yok.

 Bırakın.

 Bırakın beni!

 Burada nasıl olay çıkartabilirsiniz?

 Başkan Tae!

 Bu şekilde gidemezsin.

 Kavga etmeyin!

 Kavga etmeyin!

 Kavga edemezsiniz!

 Kavga etmeyin!

 Bırak geri zekalı!

 Kavga etmeyin lütfen!

 Lütfen kavga etmeyin!

 Görmelerine izin verme.

 Başkanım!

 Başkanım!

 Çekilin!

 Kimse dokunmasın!

 Kameralar!

 Bu adam yaptı!

 Bu adam!

 Suçlu bu adam!

 Ben iyiyim!

 Ben, Park Sung Bae, sonuna kadar sizinle olacağım!

  Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

  Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

 Park Sung Bae!

  "Belediye Başkanı Park'a Suikast Girişimi" - Elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız?

 - Bunu kim ister sanıyorsunuz?

 - Bir çeşit cevaba ihtiyacımız var.

 - Birileri işini yapmamış.

 - İlçelerde kıyamet koptu.

 - Şov yaptıklarını biliyordun.

 - Özür dilerim.

 20 Kasım'a kadar yakala demiştim.

 Söz verdiğin gibi elini eteğini çekmelisin.

 Savcı Oh biraz daha zaman verin lütfen.

 - Onu mutlaka yakalayacağım.

 - Aman be.

 Bir boka isabet ettiremiyorum.

 - Neden bu kadar üzgünsün?

 - Ben de ailedenim ama bir tek benim haberim yoktu.

 Herkes bilirse şov olur, politika değil.

 Çek.

 Kulaklarım acıyor.

 - Ne oluyor?

 - 50 mermiyi harcadınız.

 - Neyse.

 Stresimi attım.

 Sekreter Eun.

 YTN Haber'in ana sayfasına çıkmışım.

  "Saldırı Sırasında Amerikan Büyükelçisi'nden Daha Cesurdu" - Kim?

 Ben mi?

 - Basın çıldırıyor.

 - Bakalım mı?

 - Burada Do Kyung iyi iş çıkardı.

 - Hayır.

 Seon Mo arka çıktı.

 Senin gibi olabilmek için kırk fırın ekmek yemesi gerek.

 Birazdan Başkan Tae gelecek.

  - Belediye Başkanı Park'ın popülaritesi  - Bir süre   Başkan Tae'ye bulaşmamak iyi olabilir.

 Savcılar- - Do Kyung!

 Ben ödleğin tekiyim.

 Beni korkutma.

 Olur da bir açığınızı bulurlarsa  Keş, baklayı ağzından çıkardı mı yani?

 O adam, Lee Min Seob'u havaalanına kadar götürdüğünü itiraf etmişe benziyor.

 Keş kesinlikle bir şey söyleyemez.

 O herif bir cinayet davasına karıştı çünkü.

 Masum ayaklarına yatma, lanet olası.

 Sen ve şu Keş   Şef Hwang cinayet davası yüzünden birbirinize girmişsiniz diye duydum.

 Efendim, taşıyıcı ile ilgili mesaj geldi.

  Meyve kasaları hazır mı yani?

  Evet, paketleme sırasında bizzat başlarında durdum.

 Öyleyse Çinli gangsterler  Bana bak, polis!

 Dışarı çıkıp orada bekle.

 Dışarı çık dedim.

  Fakat Minpyeong-dong'da izleyen çok fazla göz varken sağ salim   Yarın geceye kadar teslim edin.

 Cidden  Abi, bir başına gel dememiş miydim?

 Alışkanlık işte.

 Bana bak, burada bekle.

 Yerel yardımlaşma derneğine istifa etmeni isterlerse istifa edeceğini söylemişsin.

 Amanın, sözlerinle beni üzüyorsun ama.

 Bir anlığına kontrolümü kaybetmiş olsam da   tekrardan düşünmek için bolca vaktim oldu.

 Madem ilan ettin böylesi senin için belki de çok daha iyi olur.

 Yani bir kahraman olup çıktıktan sonra   ben, Tae Byung Jo'yu lağıma mı göndermek istiyorsun?

 Öyle plânlıyorum.

 Üzgünüm, abi.

 Sana tavsiyede bulunayım ister  Yapma, yapma.

 Tavsiye falan verme.

 Bıktım usandım.

 Bu yüzden ben de sana tavsiye vermeyeceğim.

 Cidden!

 Haydutlardan para almayıp   bir kez olsun temiz siyaset yapmayı denemek istiyorum.

 Sırttan bıçaklamaya çalışma işiyle o kadar zaman geçiriyorsun ki   psikopat bir piç mi misin belediye başkanı mı karıştırır olmuşsun.

 Anladık, piç kurusu!

 Bundan böyle sahiden de karşı tarafa katılacağımdan   o lanet olası beynini güzelce çalıştırmaya bak.

 Aksi takdirde canından olabilirsin.

 Sekreter Eun!

 Başkan Tae gidiyor.

 Bana bak.

 Daha konuşmamı bitirmemişken nereye gidiyorsun?

  Park Sung Bae, dur durduğun yerde, piç kurusu!

 - Silah ver.

 - Efendim?

 - Silah ver dedim!

 Silah mı?

 Hwang Seon, sen de şunu ver bakayım!

 - Çabuk ver, piç kurusu!

 - Hiç kurşun yok.

 Mankafa, gel bakayım buraya.

 Canlı canlı derini yüzeceğim.

 Yok bir şey.

 Bir sus da sakin ol!

 Ne o?

 O şeyle beni bıçaklayacak mısın?

 Tabii ki orospu çocuğu!

 Yapamam mı sanıyorsun?

 Anca küfretmeyi bilirsin sen.

 - Bana bakın gangsterler, defolun!

 - Gangster mi?

 - Politikacı mı sayıyorsun kendini, orospu  - Defolun dedim!

 Dur durduğun yerde, orospu çocuğu!

 Bırak lan beni  Ya birisi yaralanırsa?

 - İn aşağı!

 - Abi!

 Abi, gördün mü?

 - İn aşağı dedim!

 - Kendi başıma yaptım, abi!

 - İn aşağı, in aşağı!

 Öldü mü?

 Hı?

 Ölmüş mü?

 Aman ya, yaşıyormuş hâlâ.

 Lanet olsun!

 Bunu ben de yapabilirim, piç kurusu!

 Vurma ona!

 Vurma ona dedim!

 Çek şu ellerini üstünden!

 Geri bas, orospu çocuğu!

 Ayağa kalk.

 Kalk bakayım ayağa.

 - İyi misin?

 - Evet.

 - Söyle bakayım?

 - Evet!

 - Bir yerine bir şey olmadı ya?

 - Olmadı.

 Senin gibi deli herifleri severim.

 Bizim Seon Mo cidden erkek adammış.

 Gidelim.

 Gerçekte ne mi oldu?

 Bırakın lan beni!

  O ikisi kavga ediyordu.

 Ben de tam burada duruyordum.

 Ben   Burada bilinçsizce yatıyordum!

 Belediye Başkanı aramalarımı görmezden falan mı geliyor?

 Belediye Başkanı'nın emri mi bu?

 Nasıl istiyorsan öyle düşün.

 Ne diye sorup duruyorsun?

 Saygısız olma.

 Ölümüne sebep olabilir bu.

 Peki.

 Başkan Tae'nin çetesinden herhangi bir haber yok mu?

 Koruma sayısını artır ve tetikte ol.

 Karının durumu nasıl?

 Bir gelişme falan var mı?

 Aklını başına devşir, beyin özürlü.

 Ne yaptığının farkında mısın?

 Lanet olsun, amma can sıkıcısın.

 Durmadan aşağılayarak konuşuyorsun benimle.

 Bana bak, hâlen çocuksun sen.

 Dün tüm geceyi Belediye Başkanı ile içki içerek geçirdim.

 Ve Belediye Başkanı bu "çocuğun" hayat boyu ortağı olmasını istedi.

 - Ne olmuş?

 - Bil diye söylüyorum sadece.

 Başkan Tae'yi arabayla ezdin diye kendini bir şey mi sanmaya başladın?

 Abi, git saygınlık kazan dediğinden herkesten daha fazla uğraş verdim.

 Böyleyken ne hata işlemişim ben?

 Kim deli gibi davran dedi?

 Ben mi dedim?

 Abi.

 Kıskanmak kaybetmek demektir.

 Seni orospu çocuğu!

  Buraya bak, Han Do Kyung!

 Ne yapıyorsun orada?

 Bu yeniden canlandırmayı senin için yapıyoruz!

  Oyun oynamaya mı geldin?

  Şurada kıçımı yırtıyorum ben de.

 Son günlerde savcılıkla görüştüğüne dair söylentiler duyuyorum.

 Doğru mu?

 Gerçek sanırım.

 Belediye Başkanı'na haber versem iyi olur.

 Yoksa kendin mi yapmak istersin?

 Abi, ne olursun  Aptalca bir şey yapma.

 İnsanlar Park Sung Bae'yi korumak için dört bir yandan atlıyorlar.

 Sekreter Eun'un telefonu da saatlerdir kapalı.

 Ona bir şey çıtlattın mı çıtlatmadın mı diye merak ediyor  Belediye Başkanı Park cumartesi günü Tae Byung Jo'yu ortadan kaldırdı.

 Plân değişikliği mi?

  - Dinliyor musun?

 - Evet.

  - Başkan Tae'nin durumunu öğrenip bana haber ver.

 - Emredersiniz.

 Park Sung Bae’nin para olmadan başı dertte demektir.

 Parayı nereden elde edecek?

 Ne zamana değin yardım edeceğim ki buradaki işim bitsin?

 Dava sonlanana dek elbet.

 Altı üstü yemim.

 Büyük balığı yakaladıktan sonra beni salmayacak mısınız?

 Bu yüzden mi kaydediyorsun bunu?

 Her şeyi kaydetmemi söyleyen sizdiniz.

 Ben; Gyeonggi Savcılığı'ndan Özel Savcı Kim Cha In.

 Dava numarası; 2016-6359.

 Han Do Kyung bize kritik bilgiler verirse tüm suç kayıt  Kâğıda dökün.

 Bilginin değerine bağlı bu.

 Sekreter Eun, Minpyeong-dong'dan bahsetmişti kayıtta, değil mi?

 Hepinizi dinliyorsunuz, değil mi?

 Görüşmenin yeri ve görüşmenin içeriği.

  Şimdi ne demiştim ben?

  Lanet bir hata mı yapıyorum?

 Cidden bilmiyorum.

  Hayır, doğru bu.

 Pişmanlık duymuyorum.

 - Bu günlerde canını sıkan bir şey mi var?

 - Yok bir şey.

 Son günlerde iyi bir koca gibi davranman ne iş peki?

 Nasıl iyi?

 Yatağa çakılı kalmak iyi de olabilir.

 Bu şekilde yaptığın kötülüklerin çoğu  Cenaze törenimde bu fotoğrafı kullan.

 Ölmeyeceksin.

 Taburcu olduğunda Phuket'e gidelim.

 Ölürsem sakın ağlama.

 Kötü adamsın çünkü.

 Yoon Hee!

 Bu yatak cehennem gibi.

 İstemiş olduğun gibi ameliyat olacak sonra da öleceğim.

 Kötü şeyler yapma.

  Senin yerine benim cezalandırılacağımı biliyorsun, değil mi?

 Sekreter Eun'u buldunuz mu?

 Peşimden gelin.

 Onu getirdim.

 Ne kadar düşünürsem düşüneyim bizzat girip emin olmamız daha iyi olur gibime geliyor.

 Abi, bir şey buldunuz mu?

 Evet, şu şapka takmış adam Sekreter Eun gibi görünüyor.

 İçeri gireceğim ben.

 Bana bak, böyle bir kıyafetle içeri girmen tuhaf kaçmaz mı sence?

 - Ben girerim.

 Dinleme cihazını yerleştirin.

 - Peki.

 Sen de göze batmaz mısın?

 Do Kyung daha iyi olmaz mı?

 Deli miyim ben, ne diye içeri girmek isteyeyim?

 - Ben giderim.

 Hadi şunu  - Yem olduğunu söylemiştin.

 Değil mi?

 Git de balık yakala.

 Hı?

 Şimdi ne yapmamı bekliyorsunuz?

 Şimdi gidip bir casus olduğumu ilan edip kendi ipimi mi çekeyim?

 Balık tutmaya git!

 Balık getir diyorum.

 Sahiden de Sekreter Eun ise bize haber verin.

 Bana verdiğiniz sözü mutlaka tutun.

 - Aramızda bir güven hissi oluşmadı mı?

 - Azıcık olsun güvenmiyorum size.

 İşte güvenin.

 Kopyası, sende kalsın.

 Tutuklama emrin uzatıldı.

 Han Do Kyung'a sahiden de muafiyet mi tanıyorsunuz?

 Kore'de öyle bir sistem yok.

 Bunu bilmiyor musun?

 Bu yüzden o herifi kullanmamalısınız.

 Savcıyım ben, hallederim.

 - Çekil yolumdan.

 - Bana bak, piç kurusu?

 Neyin nesisin, lan sen?

 Söylesene.

 - Lanet olsun!

 - Arka bahçen mi burası?

 - Cidden  - Kimsiniz lan siz?

 - Polismiş, polis.

 - Sana ne bundan?

 - İndir o gözünü, piç kurusu!

 - Hiçbir şey bilmiyor o.

 - Bilmediği neymiş?

 Polis misin sen?

 Yok daha neler!

 Polisim ben, piç kurusu!

 Sekreter Eun!

 Kancha, durun!

 Kımıldamayın, orospu çocukları!

 Yoksa hepinizi vururum!

 Buraya gel, seni puşt!

 Gel buraya, seni orospu çocuğu!

 Han Do Kyung!

 Bu arkadaş tanıdığım birisi.

 Bırakıver onu, ha?

 Oyuncak değil gerçek silah bu!

 Ne olursun, yalvarırım.

 Bırakıver onu, olur mu?

 Siz puştlar, öldünüz oğlum!

 Belediye Başkanı beni buraya gönderdi.

 Sen de biliyorsun ya.

 Belediye Başkanı öğrenirse başımız büyük derde girer cidden.

 Dışarıda savcılığın olduğunu biliyor muydun?

 - Ne dedin?

 - Savcılardan birisini görür görmez tanıdım.

 Sahiden mi?

 Ne yapacağız?

 - Polismiş?

 Hadi oradan!

 - Hayır, yapma!

  Öldün sen!

  Orospu çocuğu!

 Silahımı geri verin!

 Kesin şunu!

 İlk olarak bizi buradan çıkartın!

 - Annam çevre yolunu biliyorsun, değil mi?

 - Annam çevre yolunu duydun mu?

  Acele etmelisin!

 Yürü, çabuk!

 Bırak oyalanmayı!

 Hemen gitmelisin!

 Anladım!

 Bu da ne?

 Takip etmeli miyiz?

 Sekreter Eun arama yapıyor!

 Arka kapıdan çıkmak istiyormuş.

 Adamın birinin gelip onu almasını istedi.

 Millet kımıldayın, çabuk!

 Geldin mi?

 Neredesin, yakınlarda mısın?

 Sekreter Eun orada!

 Dur!

 Yakalayın onu!

 Dedektif Han Do Kyung, ne oldu?

 Sekreter Eun ile görüştünüz mü?

 - Ne var?

 Silahım nerede?

 - Ne silahı?

 O piçler nerede?

 Onları yakalamalıyım!

 Dedektif Han Do Kyung!

 Bir saniye bekleyin!

 Çekilin yoldan!

 Hangi cehennemde bu orospu çocukları?

 - Silahımı geri ver, it oğlu it!

 Seni elime geçirirsem cidden  - Canın cehenneme!

 Puşt herif, kavga mı istiyorsun?

 Piç kuruları, kenara çekin!

 Kafa mı buluyorsun, orospu çocuğu?

 Geri verin lan silahımı!

 Canın cehenneme!

 Cidden mi?

 Bana ateş mi ediyorsunuz?

 Harbiden mi?

 Bu da ne?

 Bu da ne?

 Cidden!

 Öldünüz siz!

 Peki, hep beraber ölelim!

 Göt herif, silahım nerede?

 Hay orospu  Bana bak, kristal meth mi teslim ediyorsunuz siz?

 Patronunuz kim, seni kahpenin dölü?

  Eşi benzeri görülmemiş kazada Pangyo'nun 20 bin sakini    neredeyse metamfetamin dumanına maruz kalıyordu.

  Dün gece saat 10'da Annam çevre yolunda    ıslak zeminde kayan bir minibüs dört aracın kaza yapmasına sebep oldu.

  Daha şaşırtıcı olanı ise    ters dönen minibüsün içinde bulunan 30 milyon dolarlık metamfetamindi.

 Park Sung Bae'nin sekteri olarak 20 senedir çalışıyorsunuz, değil mi?

 Hâl böyleyken 30 milyon dolarlık uyuşturucu işini tek başınıza mı yürütüyorsunuz yani?

 Park Sung Bae emretti bunu, değil mi?

 Belediye Başkanı bir hayli sinirli, değil mi?

 Hayır, oldukça rahata benziyordu.

 Sana da birkaç soru soracak.

 Ne sorusu?

 O lanet olası savcıyla görüştün, değil mi?

 Görüşmüş olsam görüştüm derdim!

 Piç kurusu, bilmiyor musun beni?

 Unut gitsin.

 Belediye Başkanı'na sinirini hoplatacak şeyler söyleyeyim deme.

 Öyle bir şey yapar mıyım sanıyorsun?

 Şuna tarafsız bir gözle bakalım bir.

 Bu uyuşturucu olayının öylece unutulup gideceğini mi düşünüyorsun?

 Söylesene.

 Cidden.

 Güldürüyorsun beni.

 Sen bilmiyor olsan da   bu yılın başından beridir Belediye Başkanı, savcılığın hedefi hâlinde.

 Bu defa yırtmasının imkânı yok!

 Bu yüzden de sessizce bir an önce buralardan tüymeli yurt dışında falan gitme  Beyinsiz pezevenk, cidden.

 Doğru, senden bahsediyorum.

 Orospu  Baksana, Moon Seon Mo.

 Takım elbise giyiyor ithal araba sürüyorsun diye hayatın güzelleşti mi?

 Belediye Başkanı'na ihanet etme.

 Diğerlerini bilmem ama böyle bir şey yapmışsan cidden pisliksindir.

 Hiç anlamıyorum, çatlak hergele.

 Bu kadar mı heveslisin av köpeği olmaya?

 Anlama o zaman!

 Abi, anlayıp anlamaman beni ırgalamıyor hiç.

  "ABD Ordu Üssü Yeniden Geliştirme Şantiyesi"  Savcılıkla bir aydır görüşüyormuşsun.

 Neden hiç bahsetmedin bana?

 Unuttuğundan mı?

 Doğrusu, Lee Min Seob cinayetinden ötürü soruşturuluyordum.

 Savcılardan biri enseme binmiş olsa da   sizden bir kez olsun bahsedilmedi.

 Cidden mi?

 Lee Min Seob hakkında sorular sordular ama benim ismim hiç geçmedi mi?

 Evet.

 Beni sırtımdan vurduğunun düşüncesi bile   kalbimi acıtıyor.

 Nasıl, nasıl bir it, sahibini ısırır?

 Şef Hwang'ı öldüren Keş değilmiş, öyle mi?

 Bu uyuşturucu bağımlısı piç: Lee Min Seob'un ölümüyle ilgili senin isminle benim ismimi savcılığa verirse   o zaman tehlikede olur muyum ben?

 No, pezevenk seni!

 Yalnızca gelip geçici bir fırtına bu!

 Ne kadar güçlü eserse essin asla devrilmeyeceğim!

 Bu badire, ben Park Sung Bae'yi daha güçlü kılar anca!

 - Fakat sağ çıkmayabilirim ben.

 - Elbette ki!

 Ne var ki buna izin vermeyeceğim.

 Neden peki?

 Benim itimsin de ondan.

 Abin her şeyi yoluna koyacak.

 Bana yardım edeceksin, değil mi?

 Evet.

  - Bu tarafa bakın, lütfen!

 - Bay Eun!

 Hass.ktir!

 - Belediye Başkanı iyi, değil mi?

 - Evet.

 Arabayı durdur.

 Bay Eun düştü.

 Tamam mı?

 Abi, benim.

  Her şeyin icabına bakıldı.

 Bir süre arama.

  "Uyuşturucu Davasının Sanığı İntihar Etti" - Demem o ki  Evet, doktoru olarak son bir defa ameliyat etmek istiyorum.

 Ancak ameliyatı intörnlerin yapmasına izin veremezsiniz.

 Bu ameliyatın yapılmasını siz istediniz.

 Hiç umut olmadığını  Bu yüzden adamakıllı yap, orospu çocuğu!

 Parası neyse vereceğiz dedik ya!

 Her ne eleştiri olursa olsun bundan kaçınmayacağım.

 Dövülmem gerekiyorsa ceza kırbaçlarını tamamıyla kabul edeceğim!

 Kurtarın onu lütfen, kurtarın.

 Bugün sizlerin karşısında   alnım açık bir şekilde durabilmek   kalbimi dolup dolup taşırıyor   Topunun canı cehenneme!

  Gazetelerde yazan her şey gerçek olsaydı    Kore Cumhuriyeti yüzyıllar önce topu dikmiş oldurdu.

 - Otur.

 - Ayakta duracağım.

 - Otur aşağı dedim.

 Bana verdiğiniz bu muafiyet belgesi var ya  Araştırdım ve işe yaramaz bir kâğıt parçası olduğu ortaya çıktı!

 Ben de senin kaydettiğin Park Sung Bae'ye dair tüm kayıtları dinledim ama   düzenlemenin ardından kullanabileceğimiz tek bir şey bile yoktu!

 Neden hep böyle oluyor?

 İlk olarak yüzde yüz güvenliğimi sağladığınızdan emin olmam gerekiyor!

 İşte o zaman doğru dürüst bir kayıt yapabilirim!

 Yani onunla birlikte dibi boylayacaksam deli miyim ki hayatımı tehlikeye atayım?

 - Bu ne be, pezevenk?

 - Oldukça eğlenceli bir şey.

 Benim   senin lanet olasıca kurtarıcın olduğum kafana dank ediyor mu?

 Otur.

  Sana doğru dürüst muamele edersem anlarsın sanmıştım!

 Nerede o günler?

 Benim hatam.

 Kusuruma bakma.

 Çok fazla insancıldım ben.

 Asla böyle olmayacak bundan böyle!

 Orospu çocuğu.

 Sizler, Park Sung Bae'den korktuğunuzdan onu yakalayamıyorsunuz!

 Orospu çocuğu  Bu da ne?

 Orospu çocuğu, çıkar şunu!

 Savcı tarafından satın alındığımın zaten farkında.

 Siz emirlere uyarken neden kurban giden hep ben oluyorum?

 Bana bakın, bana bakın!

 Çıkarın şunu!

 - Yapın bakalım.

 - Bu da ne?

 Yapmayın, lanet olasıcalar!

 Kımıldaman dur.

 Sıkıca tutun onu.

 Sıkıca tutun.

 Yeter.

 Yeter.

 En çok neden nefret ederim bilir misin?

 Ne bileyim, orospu çocuğu?

 Git de anana sor.

 Ağzına geldiği gibi konuşanlardan.

 Hele de karşımda.

 Dikkat et de ellerin yaralanmasın.

 Tutun onu.

 Bırakın.

 Kelepçeleri çözün.

 Silecek bir şeyler getirin!

 Bırakın beni!

 Bırakın beni, lanet olasıcalar!

 Kendi kavganızı kendiniz verin  Ne duruyorsunuz?

 Onu yerine oturtun.

 Amirim.

 Park Sung Bae'yi yakalamadığımız sürece bu asla sona ermeyecek.

 Bu cehennemde yaşamaya devam mı etmek istiyorsun?

 Savcım   elden çıksam olmaz mı?

 Park Sung Bae'nin; Eun Choong Ho'nun, Başkan Tae'nin   tanık Lee Min Seob'un cinayet emirlerinin kanıtını getirmedikçe  Cidden ölsem de bunu başaramam.

 Tamam mı?

 Yani ölüm döşeğindeki karın hapishaneye ziyaretine ambulansla gelecek.

 Ölüm döşeği mi?

 Bilip bilmeden konuşma lan!

 Han Do Kyung, dur durduğun yerde hele.

 Islak mendil ver bakayım.

 - Sen de bir sandalye veriver.

 - Peki.

 Cidden nedir bu böyle, cidden?

 Fazlasıyla üzülüyor   ve canın yanıyor, değil mi?

 Evet.

 Bu yüzden   sana hayatta kalasın diye son bir şans vereceğim.

  Polis içgüdülerim:  Ne kadar çabalarsan çabala    sonsuza değin bu cehennemde kalacaksın diyordu.

  Senin için hiçbir şey yapamadığımı söylesen yeridir.

  Üzgünüm, Yoon Hee.

  Gerçekten üzgünüm.

  Cenaze Evi

- Özür dilerim!

 - Zavallı kocam!

 Çok üzgünüm.

 - Seni görmeyi beklemiyordum.

 - Saygılarımı sunacağım.

 Niyetini anlıyorum ama sessizce gitsen iyi edersin.

 Niyetimi nereden biliyorsun?

 Ne fısıldaşıyorsunuz?

 Geldiysen içeri gir de yemek ye.

 Bu et güveci fabrikada yapılıyor ve illere dağıtılıyor.

 Epey lezzetli.

 Cenazelere bunu yemek için gidiyorum desem inanır mısın?

 Herkesin bir yaşama amacı vardır.

 Seon Mo!

 Dikilme.

 Otur.

 - Bir şeyler ye.

 - Tamam.

 Yoon Hee'nin ameliyatı uzun sürecekmiş?

 Başhekime   en iyi cerrahı ayarla dedim.

 Teşekkür ederim.

 Dünyada iki tür hastalık vardır.

 Biri öldürmez.

 Diğerinde ölmekten başka çaren yoktur.

 Anladın mı?

 Umut yok dediler.

 Kocası olarak elinden geleni yaptığını düşün.

 Kelimeleriniz biraz nezaketsiz.

 Hiç samimi değilsiniz.

 - Buraya saygılarını sunmaya mı geldin, içki içmeye mi?

 - Büyüklük taslamayı kesin.

 İmajınız için yapmış olabilirsiniz ama üvey kardeşiniz.

 Yoon Hee hâlâ yaşıyor.

 Bu yüzden bütün pis işlerini ben yaptım.

 Eşitlenmiş olmuyor muyuz?

 - Lee Min Seob'u bu yüzden kaçırdım.

 - Çeneni kapa.

 Abi!

 İştahım kaçtı.

 Ne zaman öleceğim?

 Bugün neden bu kadar komiksin?

 Ölecek miyim yaşayacak mıyım onu deyin.

 Zamanı geldi mi herkes geberir.

 Sekreter Eun da öleceğini biliyor muydu?

  Han Do Kyung şöyle konuşma.

 Adamı kışkırtma manyak herif.

 Bana göre Han iyi iş çıkarıyor.

 Tae'yi de sorsun.

 - Konuşma tarzı beni rahatsız ediyor.

 - Güvenelim.

  Han Do Kyung.

 Savcı sana güveniyor ama ben güvenmiyorum.

  Bu yüzden işin içine sıçma.

 Çeneni kapar mısın?

 Ben halledeceğim.

 Karışıp durma.

 Kiminle konuşuyorsun?

 Savcı Kim Cha In.

 Sıçtık.

 Bitirelim.

  Han Do Kyung oradan hemen kaç!

 - Dışarı çık orospu!

 - Bekle.

 Park Sung Bae ile konuşmak istiyorsa sessizce konuşacaktı.

 Niye bize duyuruyor?

 Şu andan itibaren ne duyuyorsam onu diyeceğim.

 Ben Özel Savcı Kim Cha In.

 Sakladığımız böcekler sayesinde Sekreter Eun ve Keş'in cinayet emirlerinin   ve uyuşturucu naklinin somut kanıtlarını elde ettik.

 O savcı alığın teki.

 İllegal yolla elde edilen kanıtın mahkemede kullanılamayacağını bilmiyor mu?

 Öncelikle ses kaydını en iyi üç gazeteye göndereceğiz.

 Yayınlamazlarsa internete vereceğiz.

 - Sizi canlı canlı yakacağız.

 - Beni yakalamak için hepiniz öleceksiniz.

 - Genç savcının adanmışlığını sevdim.

 - Şu an dışarıda.

 - Dilim tutuldu.

 - Sür.

 İnin.

 - Çökün!

 - Herkes dışarı!

 - Ses çıkarmayın.

 - İçeride olduğunuzu biliyorum!

 - Destek çağıralım mı?

 - Panik yapmayın.

 - Her şeyi çek.

 Burada kaydedilen her şey kanıt olarak kullanılacak.

 Her şeyi çekeceğiz!

 Savcım.

 Asla dışarı çıkmayın.

 Cha Seung Min burada kal.

 Ne oluyor?

 Kapa şunu.

 Ayağa kalk.

 Kaltak!

 - Bir kişi bile ayrılmaz.

 - İlçe savcılığından geliyoruz.

 Annam Belediye Başkanı'nın illegal yollarla telefonu dinleniyor.

 Cenaze evinin otoparkına hemen polis gönderin.

 Moon Seon Mo.

 Acemilik etme.

 Tutuklarız bak.

 Silahları da var.

 Kendilerine memur diyorlar ama çete gibiler.

 Beş dakika içinde gelin.

 - O veledi zina ne dedi?

 Beş dakikaya gidebilir misin?

 - Gitmeliyiz.

 Halkın seçtiği popüler belediye başkanına böcek ve gizli kamera yerleştirdiniz.

 Yanınıza kâr kalır mı sandınız?

 Yemin ederim Kim Cha In.

 İstifa edeceksin.

 - Cevap yok mu?

 - Savcı bey bir şeyler deyin.

 Han Do Kyung ne yapıyorsun?

 Kendini bitirmeye mi niyetlisin?

 Erkek gibi yüz yüze görüşmek istiyor.

 Oraya gelmemi mi istiyor?

 Noksan aklıyla zekice hareket etmeye çalışıyor.

 - Çıldıracağım.

 - Birden aklıma geldi.

 İçeride.

 Tanıştığımıza memnun oldum.

 Buranın et güvecini denediniz mi?

 O zaman Sekreter Eun'a saygı sunmadınız.

 Dünyadaki en utanmaz insansın.

 Senin gibi bir kahpeyi ezip geçeceğim.

 Kan kusmanın ne anlamı var?

 İkiniz neden sohbet etmiyorsunuz?

 Şu bakışlara bak.

 Dünyada iki tür insan vardır.

 Biri laftan anlayan itler.

 Diğeri ne dersen de bir bok anlamayan itler.

 Siz tür hangi itlerdensiniz?

 Umarım başlangıçta uzun uzun konuşan itlerden değilsindir.

 Bense böyle şeylerin   devlet memurlarına eziyet etmek için kullanılmamasını umarım.

 Hepimiz meşgul insanlarız.

 Açık açık konuşsak?

 Savcı bey.

 Buna karışmamalısınız.

 Karışmak derken?

 Sadece konuşacağız.

 Sorun yok.

 - Dışarıya çık.

 - İyi!

 Fiyatın ne?

 Seni satın almak istiyorum.

 Sen de devlet memurusun.

 Maaşımı biliyorsundur.

 Ucuzum.

 Tek istediğim cinayet emri verdiğinin kanıtı.

 Gerçekten mi?

 Bu paradan daha mı önemli?

 Dünyada parayı sevmeyen biri varsa ortaya çıksın!

 Ben de araştırmamı yaptım.

 Patronun Savcı Oh ondan bundan rüşvet almış.

 Belediye Başkanı Park öylece ölmez.

 Gideceksem de herkesi yanımda götürürüm.

 Büyük konuşuyorsun.

 Belediye Başkanı'mız reklam kadar cafcaflı!

 Hayat kısa.

 İnsan dürüst yaşamalı.

 Açık ol.

 Beni ne kadara almayı planlıyordun?

 Rakamı merak ettim.

 5 ile başlıyor.

 Sonra da sıfırlar var.

 - Vay be.

 - Sizi daha önce tanıştırmalıydım.

 - Anlaşacağınızı biliyordum.

 - Çakal herif!

 Bugün damarıma basıyorsun!

 Parayı alınca bana minnettar kalacaksınız.

 - Bizi tanıştırdığın için harçlığı hak ettin.

 - Hayır Başkanım.

 Gerek yok.

 Savcı beyi mutlaka ikna edin.

 Çok zorlandım.

 Artık git gel yapamayacağım.

 İkiniz muhabbet edin.

 Zavallı.

 İçeride kalın.

 Piç!

 - Olay çıkaramazsın.

 - Onları neden çağırdın?

 Seninle konuşmam gereken bir şey var.

 Tüm samimiyetimle söylüyorum.

 Numara sanma.

 Otur.

 Savcı Oh olmadan bir hiçsin.

 Ancak   istersem seni başsavcı bile yapabilirim.

 Bir gün en tepede olmak istemez misin?

 Gözü pek konuşuyorsun.

 Beni kolayca elde edebileceğini mi sandın?

 Beni buraya gömmek için getirdin, yaşamak için ne yapmam ki?

 Gönlünü kazanmak için  Beni kurtarman için   dereyi geçene kadar ayıya dayı diyeceğim.

 - Bakışların   güvenilecek birinin bakışları değil Başkan.

 Samimiyetimi kabul etmiyorsun.

 Yazık oldu.

 Kim Cha In'i ikna etmeye niyeti yok muydu?

 Durumu anlamıyor musun?

 Saçma bir şey yaparsan hepimiz ölürüz.

 - Adam savcı.

 Onu yenemezsin!

 - Başkan herkesi yener.

 Aynen.

 Çünkü her seferinde kendi yerine bir kurban buluyor.

 Bu sefer kim olacak?

 Sekreter Eun'ı sen öldürdün değil mi?

 Sen mi öldürdün diyorum.

 Böyle işin içine edeyim.

 Ben öldürdüm.

 Ne var?

 Neden bu boktan duruma düştüm biliyor musun?

 Senin yüzünden.

 Beni ikna ettin!

 Şimdi kaçacak yerim de yok.

 Seon Mo!

 Hayatımızın geri kalanında bizi kullanacak.

 Halimi görmüyor musun?

 Filipinler'de it gibi öldürülmemi mi istiyorsun?

 İkimiz buradan kaçalım.

 Tamam mı Seon Mo?

 Bırakalım onlar kavga etsin.

 Kim Cha In bizim peşimizde değil.

 Akıllı havalarına giriyorsun ama hiçbir şey bilmiyorsun!

 Belediye Başkanı bana ne dedi biliyor musun?

 "Do Kyung hain.

 İşini bitir.

" Haklıydı.

 - Senden mi istedi?

 - Bana soru sorma.

 - Gerçekten vurabilir misin?

 - Elbette.

 O zaman vur.

 Orada dur!

 Hareket etme!

 Beni vuracak mısın?

 Seon Mo.

 Beni vuramazsın.

 Çok safsın.

 Vuramam mı sanıyorsun?

 Vurayım mı?

 Vur ulan!

 Vur.

 Bırak.

 - Vursana mankafa.

 - Vuracağım.

 Tetiği çek.

 Tetiği çek.

 Vursana, vur!

 Bırak.

 Köpek herif.

 Kahretsin!

 Özür dilerim tamam mı?

 - Özür mü diliyorsun?

 - Evet diliyorum, s.k kafalı.

 Deli herif.

 Bütün bunların sorumlusu sensin.

 Biliyor musun?

 Ne yapmalıyım?

 Moon Seon Mo o puşt Park Sung Bae'ye bir daha asla güvenme.

 - Bırak!

 - Moon Seon Mo!

 Tamam.

 Buraya kadar.

 Bu Kore mahkemesinin izniyle kaydedildi.

 - Yakında mahkeme celbi alırısın.

 - Yine mi hile yaptın?

 Bu ülkede hukuktan anlayan herkes göt.

 - Gidelim!

 - Çekilin.

 Çekilin.

 - Ne oluyor?

 - Gelin.

 - Hemen gidelim.

 - Savcım.

 Gidelim.

 Toplanın.

 Başkan Park savcıya böyle davranırsan ömür boyu hapis yersin!

 Silahınıza davranın.

 Akıllısın sanmıştım ama etraflıca düşünemezmişsin.

 Kolumun birini kestirebiliriz.

 Minpyung'daki kaçak işçilerin zorlu tahliyesini biliyorsun değil mi?

 Oradaki adamlar bana terör saldırısı yapmaya geldi.

 Delirdin mi?

 Ha?

 Ancak siz de buradaymışsınız.

 Kusura bakma.

 - Uyarı atışına gerek yok.

 Ateş edin gitsin.

 - Bu dürzü ne diyor?

 Vur.

 Vursana.

 Korkacak bir şey yok.

 Yap!

 Ne yapacağız?

 Seon Mo ne yapacağız salak herif?

 S.keyim.

 Ne yapmalıyım?

 Bana gerçekten ateş ettin mi?

 İyi olacaksın.

 Ölmeyeceksin.

 Abi.

 Sıçtım değil mi?

 Hayır kerata.

 Seni kurtaracağım, söz veririm.

 Kıçımı öp.

 Seon Mo.

 Lanet olsun.

 Bıktım usandım.

 Gel lan buraya.

 Vurmayın.

 Artık vurmayın.

 Bu ülkenin savcısıyım!

 Diz çök adi herif.

 Belediye Başkanım büyük bir hata yaptım.

 Tamam.

 El sıkışalım.

 - Elini kesmeden önce çek.

 - İndir.

 Şimdi samimiyetimi hissedebiliyor musun?

 Belediye Başkanım son şans diye bir şey yok mudur?

 Yok ibne.

 Kim Cha In iyi bak.

 Koluma.

 - Kolumu kes.

 - Ne?

 Kolumu kes lavuk!

 Tut!

 Tut!

 Tut!

 - Belediye Başkanım.

 - Sıkı tut!

 Adam gibi tut.

 - İyi izle Kim Cha In!

 - Belediye Başkanım!

 Belediye Başkanım!

 Belediye Başkanım!

 Belediye Başkanım!

 Belediye Başkanım!

 Neden kendinize zarar veriyorsunuz?

 Size sadık kalacağım.

 Yemin ederim.

 Kendimi kurtarmak için böyle demiyorum.

 Kolunuz size kalsın.

 Metropolis Annam da.

 Sadakat.

 Bakalım benim adamım olabilecek misin?

 İşini sen bitir.

 Bitir.

 Kamerayla çek.

 Tamamdır.

 Kamera çalışıyor.

 Savcı bey.

 Belediye Başkanım.

 Sözünüzü tutmalısınız.

 İyi.

 Kaltağın ağlaması sinirlerimi bozuyor.

 İşini çabuk bitir!

 - Kim o?

 - Han Do Kyung.

 Do Kyung sen misin?

 Seon Mo ile konuşman kötü gitti herhalde.

 Evet.

 Öldürdüm.

 Senin yüzünden olanlara bak!

 Kardeş gibiydiniz.

 Ama onu öldürmüşsün.

 Savcıyı da vurmuşsun.

 Dışarı gelin.

 Beni de mi öldüreceksin?

 - Gerçekten de canavarsın!

 - Park Sung Bae dışarı gel!

 - Gel dedim!

 - Yürü!

 Ne olacak?

 Mermin bitti!

 Seni öldüreceğim it oğlu it!

 Neyle?

 Beni nasıl öldüreceksin?

 Dokunma köpek.

 Dikkatli dinle.

 Burayı nasıl temizliyorum iyi izle.

 Çatlak herif.

 Bayan!

 Nereye gittin tatlım?

 Neredesin?

 Buradasın.

 Tamam.

 Hop, Park Sung Bae!

 Kapışalım götveren!

 Orospu evladı kiminle konuştuğunun farkında mısın?

 Seni gebertmek istiyorum da   yapacak çok işin var.

 Ambulans çağırın.

 Ambulans çağırın!

 Ambulans çağırın!

 Savcı Kim.

 İyi dinle.

 Önce bu kargaşayı nasıl temizleyeceğimizi düşünmeliyiz.

 Lütfen ambulans çağırın.

 Yavaş yavaş!

 - Domuz.

 - Vuruldum!

 Vuruldum!

 Bir hikaye uydurdum.

 Han Do Kyung'un, Hwang'ın katili olduğu anlaşıldı.

 Sonra delirdi.

 Bu yüzden sen de vuruldun.

 Ben de kurbanım.

 Ambulans çağırırsanız sizi destekleyeceğim.

 Tamam mı?

 Sen de benim gibiymişsin.

 Sinir bozucu.

 Ödüm koptu.

 Sorunun ne biliyor musun?

 Evet, evet.

 Bir sürü sorunum var.

 Biliyorum.

 Senin gibi ufak tefek biri için kocaman bir öfken var.

 Kıçımı öp kalleş!

  Şeytan, krallığın yıkılmalı  Şeytan, krallığın yıkılmalı  Hz. İsa'nın bunu söyleyen sesini duydum  Şeytan, krallığın yıkılmalı  Krallığını alaşağı edecekleri güne dek dua edeceğim  Dua edeceğim krallığını alaşağı edecekleri güne dek  Hz. İsa'nın bunu söyleyen sesini duydum  Şeytan, krallığın yıkılmalı  Böyle olacağını biliyordum.

  Buna rağmen elden bir şey gelmezdi.

Şeytan, krallığın yıkılmalı 

Şeytan, krallığın yıkılmalı  Hz. İsa'nın bunu söyleyen sesini duydum  Şeytan, krallığın yıkılmalı||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar