Print Friendly and PDF

Translate

Dolandırıcılar (1990) The Grifters

|

 

 


110 dk

Yönetmen:Stephen Frears

Senaryo:Jim Thompson, Donald E. Westlake

Ülke:ABD

Tür:Suç, Dram, Gerilim

Vizyon Tarihi:01 Şubat 1992 (Türkiye)

Elmer Bernstein

Oyuncular

    Anjelica Huston

John Cusack

    Annette Bening

Jan Munroe

    Robert Weems

Özet

Küçük numaralar ile geçimini sağlayan Roy'un hayatı, uzun zamandır görmediği Lilly'nin ortaya çıkması ile karışır. İlk karşılaştıkları andan itibaren birbirlerinden hoşlanmayan Lilly'nin ve sevgilisi Myra'nın arasında kalan genç adam, ya dolandırıcılığı bırakacak ya da büyük tezgâhlar planlayacaktır. Hangi tarafta yer alacağına karar veremeyen Roy, kimin kimi dolandırdığının belli olmadığı bir oyuna sürüklenecektir.

Altyazı

 

 Ülkenin dört bir yanında   bahisçiler yarış bahislerinde kazananlara para öderler.

 Sürpriz bir atın kazanması tehlikelidir.

 Tabii yarışlarda bu bahisleri düşürecek bir adamınız yoksa.

 Bahse girerim bunu çeyreklikle yapamazsın.

 Dalga mı geçiyorsun?

 Elbette yapabilirim.

 Her çeyreklik için 10 sent veririm.

 -Anlaştık.

 Çeyrekliğin var mı?

 -Bayım?

 -Buyurun?

 -Bir bira alabilir miyim lütfen?

 Geliyor.

 20'lik üzeri.

 Üç, dört, beş.

 Beş daha 10 oldu, 10 daha 20.

 Teşekkürler.

 Sıradaki.

 Pekâlâ, bir dolar alayım.

 Hepsini dizdim.

 Evet, haklısın.

 Sana borcum olan bir dolar.

 -Anlaşmamız buydu.

 -Her çeyreklik için 10 sent.

 MUHTEMEL BAHİS ORANLARI

Üçlü bahis için 5000, lütfen.

 Teşekkürler.

 Üçlü bahis için 2000.

 -Bayan.

 Langtry, üzgünüm.

 -Neden?

Sorun ne?

 -Siz kıymetli bir müşterimizsiniz.

 -Ama sorun ne?

 Anlayamıyorum.

 Neredeyse anlaşılmayacak bir şey.

 Nedir o?

 Bu gördüğüm en iyi telkari platinlerden biri.

 Ama taşlar  Hayır, bunlar elmas değil Bayan Langtry.

 Ama öyle olmalı!

 Camı kesiyor.

 Camı cam da keser Bayan Langtry.

 Neredeyse her şey keser.

 Benimle gelin.

 Size gerçek bir elması anlamanın yolunu göstereyim.

 Alın bunu.

 Üzerinde suyun nasıl sıçradığını görüyor musunuz?

 Nasıl tabaka halinde kaydığını?

 Gerçek elmaslarda böyle olmaz.

 Küçük damlacıklar halinde yüzeye yapışırlar.

 Anlıyorum.

 Umarım sizi fazla hayal kırıklığına uğratmamışızdır, Bayan Langtry.

 -Sizin suçunuz değil.

 -Umarım   ilgilenebileceğimizi düşündüğünüz bir şeyiniz olur da   size tekrar yardımcı olma fırsatını bize verirsiniz.

 Şu an elimde sadece bir şey var.

 İlgilenir misiniz?

 Görmek isterim elbette.

 Görüyorsunuz zaten.

 Şu an tam karşınızda duruyor.

 Bayan Langtry   böyle şeyler çok nadir olur.

 İyi bir işçilik, genelde değerli taşlar anlamına gelir.

 Öyle olmadıklarını anlamak beni her zaman üzer.

 Her zaman yanılmış olmayı umarım.

 Bira alabilir miyim lütfen?

 -Fazla mı kaçırdınız, bayım.

 -Ne?

 Arabadan uzaklaşın.

 Ehliyetinizi görebilir miyim?

 Hiç iyi görünmüyorsunuz Bay Dillon.

 Sanırım karides bozuktu.

 Yerken anlayamadım.

 -Atlatmaya çalışıyorum.

 -Sizi doktora götüreyim mi?

 Hayır, şimdi iyiyim.

 Teşekkürler.

 Görmem gereken daha bir sürü müşterim var.

 -Acele etmeyin.

 -Etmem, teşekkürler.

 İyi günler.

 BOBO JUSTUS JUSTUS EĞLENCE HİZMETLERİ, BALTIMORE

-Merhaba Lilly.

 -Merhaba.

 Burada işim bitti.

 Baltimore'a dönebilir miyim?

 Hayır.

 Bobo La Jolla'ya gitmeni istiyor.

 La Jolla mı?

 Ben California'ya gitmem.

 Buradan 1500 kilometre uzakta.

 Hadi Lilly.

 Bobo'yla tartışırsın.

 Oradaki işi halledecek birine ihtiyacı var.

 Belki yolda Los Angeles'tan geçerim.

 İki-üç günün var.

 Oraya gittiğinde ara.

 Peki.

 Tamam.

 Anlayacağın, diyelim ki bir kadına kiraladım.

 Banyolu bir odası olması lazım   yoksa bütün gün koridordaki banyoyu meşgul eder.

 Sürekli lanet saçını, çamaşırlarını ve aklına gelen her şeyi yıkar.

 İlk otelimi 37 yıl önce Teksas, Witchita Falls'ta açmıştım.

 Kadınlar hakkındaki tecrübelerimi o zaman edindim.

 Düzenli olarak böyle bir yeri karşılayacak parayı kazanamazlar.

 Bunu yapabilmelerinin tek yolu vardır: Kendilerini satmak.

 Sahip oldukları tek kumbaralarını kullanırlar.

 -Bay.

 Dillon.

 -Bay Simms.

 Müstakbel komşunuz.

 -Bayan Langtry uğrayabilir.

 -Hemen size gönderirim.

 İşte bana göre burası için ideal olan insan tipi.

 Eminim siz de öylesinizdir.

 -Beni görmek istemiyor musun?

 -Elbette istiyorum.

 Barda buluşuruz.

 -Hayır, tatlım.

 Oraya gidemem.

 -Aklında ne var?

 -Hadi, 20 dakikaya burada olursun.

 -Bilmiyorum Roy.

 Oraya gelmek için onca trafiği atlatmam lazım.

 Hemen bekliyorum.

 Yazı mı tura mı?

 Tura.

 Yazı mı tura mı?

 Yazı.

 Ne istiyorsun evlat?

 -Bana bunu nasıl yaptığını göster.

 -Defol.

 Evine git.

 Gidemem.

 Evi yeni terk ettim.

 Çok gençsin.

 Okulda olman gerek.

 Okuldayım zaten.

 Maça beşli.

 Maça beşli.

 -Beşli nerede?

 -Diğer elinde.

 Güzel.

 Bir şeyler öğrenmişsin.

 Hoşça kalın.

 Her şeyi öğrenmek istiyorum.

 Dolandırıcı mı olmak istiyorsun?

 Dolandırıcı mı?

 Evet.

 Ortağın olmayacak.

 Bu ilk dersin olsun.

 Kazandığını ikiye bölersin.

 Tam ortadan.

 Daha da kötüsü, ortağın olursa kendi kafana elma koymuş   diğerinin eline de silah vermiş olursun.

 Demek dolandırıcı olacaksın.

 Olursun.

 Dolandırıcılar zeki olan adam olmak için dayanılmaz bir istek duyarlar.

 Bir aptalı kandırmak kolaydır.

 Aptallar kandırılmak içindir.

 Ama başka bir profesyoneli, hatta seni tanıyan   gözü üzerinde olan ortağını kandırmak, gerçek bir başarıdır.

 Ne pahasına olursa olsun.

 Birkaç numara mı öğrenmek istiyorsun?

 Sana öğreteceğim.

 Ama elin benim cebime girmeyecek.

 Anlaştık.

 Roy.

 Pekâlâ, büyük vurgunları unut.

 Karşındaki uyanırsa yakalanırsın.

 Hapsi boylarsın.

 Asla hapse girme.

 -Böyle gösterişli giyinme.

 -Neden?

 Fazla gösterişli de ondan!

 Bir kör bile seni fark edebilir.

 Bana 20 dolar ver.

 Yarın buralarda ol.

 Seni tekrar kandırayım.

 Aman ne güzel!

 Birbirimizi daha iki aydır tanıyoruz   şimdiden beni beklerken uyuklayacak kadar sıkılmışsın.

 Sen burada değilken tek yapabildiğim seni düşlemek Myra.

 İğrençsin.

 Senden nefret ediyorum.

 İkizler çok uykusuz görünüyor.

 Onları yatağa mı yatırsak acaba?

 Ne yapacağım biliyor musun?

 Seni boğacağım.

 Ölüm, nerede senin dikenin?

 Güzel kokuyorsun Myra.

 Seradaki bir sürtük gibi kokuyorsun.

 Sevgilim!

 Ne güzel şeyler söylüyorsun öyle!

 Belki de güzel kokan sen değilsindir.

 Benim.

 Az önce öyle söyledin.

 Elbiselerinden geliyor olmalı.

 Benden geliyor.

 -Kanıtlamaya mecbur muyum?

 -Doğal olarak.

 Ne?

 Ben Simms, Bay Dillon.

 Buyurun Bay Simms.

 Size nasıl yardımcı olabilirim?

 Bir ziyaretçiniz var Bay Dillon.

 Çok çekici genç bir bayan.

 Anneniz olduğunu söylüyor.

 Yukarı gönderin.

 İçeri gel, Lilly.

 Merhaba Lilly.

 Roy.

 Seni görmeyeli uzun zaman oldu.

 Sekiz yıl.

 Kahve yapıyordum.

 İster misin?

 Hemen hazır olur.

 İyi olur.

 İşte hazır.

 Gel, otur Lilly.

 Bugünlerde ne işler çeviriyoruz?

 Hâlâ yarışlarda bahis oranlarını düşürmekle meşgulüm.

 La Jolla'daki yarışlar biter bitmez Baltimore'a geri döneceğim.

 Yani hâlâ aynı bahisçiye mi çalışıyorsun?

 Evet.

 Rahat bir hayat.

 Genelde.

 Manzaran harika Roy.

 Herhalde noel kartlarımı almışsın.

 Her zaman iyi bir espri anlayışın vardı.

 Seni görmek güzel, Lilly.

 Uğramasaydın üzülürdüm.

 Ben de seni gördüğüme sevindim, Roy.

 Ama senin ne işler çevirdiğinden emin değilim.

 İş çevirmek mi?

 Benim bir iş çevirdiğim yok, Lilly.

 Yapma Roy, beni kandıramazsın.

 Benden çok daha uyanıksın.

 Bunun insana ne yaptığını  Lilly, sen kendi lanet işine bak!

 Roy, neyin var?

 Bir şeyim yok.

 Tanrım!

 Buz gibisin.

 -Bana gülme.

 -Gülmek mi?

 Gülmüyorum, tatlım.

 -Biri sana bir şey mi yaptı, Roy?

 -Birkaç gün önce karnıma vurdular.

 -Bakayım!

 Bakayım!

 -Hayır.

 Olmaz!

 Doktor Mitchell?

 Ben Lilly Dillon, doktor.

 Baltimore'daki Justus Eğlence Hizmetleri için çalışıyorum.

 Ne?

 Beni başından savmaya kalkma sakın!

 Bobo Justus'u aratırsam  Bayan Dillon, telefondaki yanlış anlaşılma için özür dilerim.

 Oğlunuz için gerçekten çok üzgünüm.

 Bu kocaman delikanlının sizin oğlunuz olduğuna inanmak zor.

 -Fazla uzatma da onunla ilgilen.

 -Ama onun  Oğlunuzun iç kanaması var.

 Ölümüne kanıyor.

 Durdur o zaman.

 Kan basıncı 100'ün altında.

 Üstesinden gelebileceğini hiç  -Kime çalıştığımı biliyorsun.

 -Yapabileceğim pek bir şey yok.

 Oğlum iyi olacak.

 Olmazsa kendini ölmüş bil.

 Ciddi olamazsınız!

 Siz Roy'un annesi misiniz?

 -Bu imkansız!

 -Pek değil.

 Ama ben sizin im olduğunuzdan pek emin değilim, Bayan   Langtry'ydi değil mi?

 Ben Roy'un arkadaşıyım.

 Evet, pek çok kişiye arkadaşlık ettiğinizi tahmin edebiliyorum.

 Şimdi oldu.

 Işıkta bakınca   Roy'un annesi olabilecek kadar yaşlı olduğunuz anlaşılıyor.

 -Hepimiz öyle değil miyiz?

 -Güzel oynayın.

 Kavga etmeyin.

 -Sevgilim!

 -Roy!

 -İyi olacaksın.

 -Eminim.

 Burada ne işim var?

 İç kanama geçirdin hayatım.

 Yaralanmıştın, hatırlıyor musun?

 Sen de doktor çağırdın, öyle mi?

 Aslında hayır, Roy.

 Annen çağırdı.

 Öyle mi?

 Teşekkürler.

 Buradan ne zaman çıkabilirmişim?

 Roy, annen hayatını kurtardı.

 Evet.

 Sana ikinci kez hayat verdim.

 Ben Lilly için   zamansız gelen bir çocuktum.

 Doğduğumda sadece 14 yaşındaymış.

 Aslında ben onun erkek kardeşi olmaya alışkınım ya da o öyle derdi.

 Pekâlâ, sanırım artık iyisin.

 İki saatlik yolum var.

 Geç kaldım.

 Yarışa yetişmem lazım.

 -Teşekkürler, Lilly.

 -Rica ederim.

 -Sanırım sana hayatımı borçluyum.

 -Her zaman öyleydin.

 Yarışa mı?

 La Jolla'ya.

 Bir iş için.

 Hakkındaki her şeyi öğrenmek istiyorum.

 Lanet olsun!

 Yarışı kazanması beklenmeyen yedi numaralı, "Troubadour" un   bahis oranı hâlâ değişmedi, 70/1.

 70/1.

 Başlangıç kapısındaki "Blues Bay", 5/2 veriyor.

 2/1 veren favori at "Celedon Star" yerini alıyor.

 Şu an başlangıç kapısına giren "Troubadour" hâlâ yüksek bir oranda.

 70/1.

 Ve yarış başladı!

 Başlangıçta "Troubadour"   "Otis Blue", "Buck Myster" ve "Uncle Louis" var.

 Gerilerden "Celedon Star" iki boy farkla öne geçiyor.

  "Call Me Hap" ise ikinci sırada.

 "Six Dreams" üçüncü sıraya geçiyor.

 -"Troubadour" dış kulvardan geliyor.

 -Hayır, "Troubadour" yapma.

 İlk düzlüğe giriyor.

 "Celedon Star" önde.

 "Call Me Hap" ikinci.

 "Six Dreams"'in atağa kalkmasıyla   "Blues Bay" gerilere düşmeye başladı.

 "Troubadour" dış kulvardan cesur bir atak yapıyor.

 Atlar son düzlüğe girerken "Celedon Star" önde.

 "Troubadour" koptu geliyor.

 "Call Me Hap"' hemen yanı başında.

 Bu iki at ikinci sırada koşuyorlar.

 "Celedon Star" hâlâ önde.

 "Troubadour" tempoyu arttırmaya başladı.

 "Celedon Star" liderliğini koruyor.

 "Troubadour" ona yaklaşıyor.

 "Troubadour" dış kulvardan atağa kalktı.

 "Troubadour" dış kulvardan liderliği ele geçiriyor.

 "Troubadour" yarım boy farkla yarışı kazanıyor.

 Sonuçlar şöyle: İnanılmaz bir başarı hikayesi.

 Sürpriz at "Troubadour" 70/1 oranla birinci oldu.

 İkincilik  Roy  Buradan çıktığında ne olacak?

 Geçit töreni düzenlenecek, şehrin anahtarını verecekler   ve bebeğimle sevişeceğim.

 Sıradan şeyler işte!

 -Bu kadar mı?

 -Başka ne olacak?

 Ben de onu soruyorum.

 Biz bu kadar mıyız, Roy?

 İlişkimiz sevişmekten mi ibaret?

 Şikayetçi olduğumdan değil ama hepsi bu mu?

 Nereye varmaya çalışıyorsun Myra?

 Evliliğe mi?

 -Ben öyle demedim.

 -Ama onu demeye getirdin.

 Sanmıyorum.

 Ben çok gerçekçi bir kızım   ve kimseye aldığımdan fazlasını vermek niyetinden değilim.

 Bu belki bir kibrit satıcısına ya da her neysen garip gelebilir.

 Herkes kibrite ihtiyaç duyar.

 -Sen ne satıyorsun gerçekten?

 -Özgüven.

 Tanrı biliyor, sende fazlasıyla var.

 Yarın görüşürüz.

 Öpücük yok mu?

 -Merhaba Bayan Langtry.

 -Merhaba.

 Dinlenme vakti.

 Seni Carol'ın güvenli ellerine bırakıyorum.

 Bugün daha iyi görünüyorsunuz.

 Ama siz bugün kötü görünüyorsunuz.

 Öyle miyim?

 Yatmanız gerek Bayan Flynn.

 -Yatağımı paylaşabilirim.

 -Paylaşamazsınız.

 Ama ihtiyacınız var.

 Daha önce de böyle görünen kızlar gördüm.

 Onlara iyi gelecek tek şey yataktır.

 Akşam yemeği yemeden yatmak da size iyi gelebilir.

 Terbiyeli olsanız iyi olur.

 Yoksa size iyi geceler öpücüğü vermem, üzülürsünüz.

 Siz terbiyeli olmazsanız ben de sizi annenize söylerim.

 Bunun olmasını istemeyiz, değil mi?

 Merhaba Myra.

 Seni fark etmedim.

 Eminim fark etmemişsindir.

 Myra buradaymış.

 -Myra'dan neden hoşlanmıyorsun?

 -Kim olsa hoşlanmaz.

 Kaldığın yere uğrayıp postalarını aldım.

 Sadece faturalar var.

 Ben öderim.

 Kendi faturalarımı ödeyebilirim, Lilly.

 Nasıl istersen.

 Kaldığın yerdeki müdür patronunun aradığını söyledi.

 Anlaşılan herkesi kandırmayı başarmışsın.

 Neden bahsediyorsun?

 Bir işim var benim.

 Olamaz mı?

 Dalga geçme benimle.

 Dört yıldır Los Angeles'tasın   ve yapabildiğin en iyi iş fıstık satmak mı?

 -Buna inanmamı mı bekliyorsun?

 -Ne var bunda?

 Patronum aramış.

 Kendin söyledin.

 Yaşadığın çöplük, duvarlardaki palyaço resimleri  -Onları seviyorum.

 -Sevmiyorsun.

 Roy Dillon, aptal palyaço resimleri, pazarlamacı numaraları  Hepsi göstermelik.

 Bir işler çeviriyorsun.

 Çevirmediğini söyleme çünkü ben bu işin kitabını yazdım.

 Söyleyene bak!

 Hâlâ bir çete için bahis işleri yapıyorsun.

 Ben buyum.

 Böyle biriyim.

 -Sen hiç büyük işler yapmadın Roy.

 -Nereden biliyorsun?

 Yeterince sert değilsin.

 Senin kadar sert değilim, öyle mi?

 Karnına o yumruğu nasıl yedin, Roy?

 -Akıllı birini hafife aldım.

 -Dolandırıcılığı bırak Roy!

 Neden?

 Yeterince cesur değilsin.

 Sorun yok, Carol.

 İçeri gel.

 Doktor Mitchell Cuma günü çıkabileceğinizi söylüyor.

 Ama seninle ilgilenecek biri gerekiyordu, ben de Carol'ı tuttum.

 -Sen mi tuttun?

 -Geri ödersin, biliyorum.

 Lilly uzun zamandır kendi kararlarımı kendim veriyorum ben.

 Roy, seni ziyarete gelen genç bir bayanı geri çevirmezsin herhalde.

 Carol!

 Annem seni neden tuttu, biliyor musun?

 Elbette.

 Öğleden sonraları size gelip iyi olup olmadığınıza  Seninle yatmam için tuttu.

 Beni kötü tesirlerden uzak tutmak için.

 Doğru değil mi Lilly?

 Değil.

 -Bayan Dillon, belki de ben  -Koridorda bekle!

 Fazla uzaklaşma!

 -Bunu yapmak zorunda değildin.

 -Zorunda hissettim.

 Yani benden hiçbir şey kabul etmeyeceksin, öyle mi?

 O şey ilişki mi?

 Sana ilişki öneren yok, seni küçük serseri!

 Onu kastetmemiştim.

 Tanrı aşkına, Lilly!

 O utangaç kızı üzerime salmanın sebebi   Myra'dan hoşlanmamış olman.

 Myra bir hiç!

 Bir hiç bile değil.

 Seni neden bu kadar rahatsız ediyor?

 Kıskanıyor musun?

 Neyini kıskanacağım?

 Madem kendini ona layık buluyorsun  -En azından benim seçimim.

 -Devam et, Roy.

 Teşekkürler anne.

 Haklısın.

 Ben sana sadece hayat verdim.

 O hayatta ne yapacağın sana kalmış.

 Aynen öyle.

 Ben Myra.

 Üzgünüm beni kaçırdın.

 Sana nasıl ulaşabileceğimi söylersen geri dönerim.

 Bebeğim ben bugün buradan çıkıyorum.

 Yeter.

 Dinle, bu öğleden sonra La Jolla'ya gidelim.

 Plaja gider   biraz eğleniriz, olur mu?

 Kafa dinleriz.

 Bütün bu saçmalıkları unuturuz.

 Myra!

 Dur, söyleme.

 Sen Seattle'dan Addison Simms'sin!

 1902 sonbaharında birlikte yemek yemiştik.

 Myra, dinle!

 Myra, lanet olsun!

 Dinle!

 Myra!

 Joe.

 Kasık bölgen nasıl?

 Kuytu köşelerinde gizlenmiş mikroplar var mı?

 Pekâlâ, bu sana son uyarım.

 Bugün ödeme yapmak zorundasın.

 Joe, her zaman ödemelerimi yapmıyor muyum?

 O ya da bu şekilde.

 Bu sefer sadece tek bir yolu var.

 Geceleri uykun kaçmasın.

 Sen de dans etmeyi öğrenebilirsin.

 Gereken tek şey sihirli bir adım.

 Bir-iki-üç!

 Bu kadar basit.

 İşte hesabın.

 Bu çok fazla, Joe.

 Şişirmedin değil mi?

 O paranın her kuruşunu borçlusun.

 Belki bu parayı karından alabilirim, ne dersin?

 Belki çocukların kumbaralarını kırarlar.

 Aileme bir adım yaklaşırsan, yemin ederim 

Hemen korkma, Tanrı aşkına!

 İçeri gel Joe!

 Para!

 Şurada.

 Otomatik debriyaj, Joe.

 Lüks döşemelerle birlikte geliyor.

 Ve yüksek randımanlı hassas bölge.

 Myra, lütfen  Sana çok iyi davrandım.

 -Aylarca burada kalmana izin verdim.

 -Olamaz, Joe.

 Tüm yolcuların girişte paralarını ödemeleri gerek.

 Ücretsiz geçiş ya da indirim olamaz.

 Bu Cinsel İlişki Komisyonunun çok katı bir kuralıdır.

 -Tanrım!

 -Alıcının tek seçeneği vardır: Ya bayan, ya da para.

 Hangisini seçeceksin?

 Katlı havlu ile temiz bir havlu arasındaki fark   çamaşırhaneye gidip gitmedikleridir.

 Banyoları temizlerken şunu yap.

 Havluyu al iyice salla, bak ve kendine şunu sor: "Kendimi bu havluyla kurular mıyım"?

 -Cevap "evet" ise, katla.

 -Ya ıslaksa?

 Bay Dillon, hoş geldiniz.

 -İyi görünüyorsunuz.

 Gayet iyi.

 -Teşekkürler Bay Simms.

 -İyi hissediyorum.

 -Daha iyi olmanıza sevindim.

 -Hastalık hepimizin başına gelir.

 -Haklısınız Bay Simms.

 Ne zaman, hangi sebepten, nasıl geleceğini asla bilemeyiz.

 Bildiğimiz tek şey, en uygunsuz ve beklenmedik zamanda geleceğidir.

 Mesela tam Dünya Şampiyonası'na bilet aldığın sırada.

 Bu hep böyle olur.

 Tabii.

 Bu adam kongre üyesi olabilirmiş.

 Islaksa katlama.

 Salla ve düzgünce yerine as.

 Peki efendim.

 -Neye gülüyorsun?

 -Hiçbir şeye.

 Yok bir şey.

 Boş ver, Joe.

 Sadece öğle yemeği menüsünde yazan şey aklıma geldi.

 Şöyle yazıyordu: "Günün spesiyali: Kızarmış sera domatesi üstüne   büyük bir dilim olgunlaştırılmış peynir.

 Merhaba Bobo.

 O elbiseyi sana ben almadım mı, seni pislik?

 Senin için çalıştığıma göre sanırım öyle.

 -Benim için çalışıyorsun, öyle mi?

 -Evet.

 Bu durumda üzerine sifonu çekebilirim.

 Beni otelime götür.

 Troubadour!

 Yaptığının yanına kalacağını nasıl düşünürsün?

 -Kalacağını düşünmüyorum Bobo.

 -Haklısın, kalmayacak!

 O ihtiyat at için sana ne kadar verdiler?

 Yoksa beni kandırdığın gibi onlar da seni mi kandırdılar?

 O atın üstüne düştüm Bobo ama belki gerektiği kadar düşmemiş olabilirim.

 -Çok fazla hareket vardı  -Sana tek bir şey soruyorum!

 Bu hikayeden mi yoksa dişlerinden mi vazgeçeceksin?

 -Dişlerimden vazgeçemem.

 -Pekâlâ.

 Bir soru daha: Orada bağlantılarım olmadığını mı sanıyorsun?

 O ihtiyar at neredeyse açılış parası kadar kazandırdı.

 İlk tahminlerden sonra tabelada en ufak bir hareket olmadı.

 Tabelada zerre kadar bile hareket olmamışken   sen bana 10.000 kazandığını iddia ediyorsun.

 Kazıklayabileceğin lanet bir bahisçiymişim gibi   bana 10.000 dolar gönderiyorsun.

 -Hayır, Bobo.

 Bana gerçeği söyleyecek misin?

 Oğlum.

 -Neyin?

 -Oğlum hastanedeydi.

 Ne oğlundan bahsediyorsun sen?

 Uzun zaman önce evi terk etmişti.

 Los Angeles'ta hastanedeydi.

 Gerçekten çok hastaydı.

 Annelik.

 Daha önce işleri hiç batırmadım, Bobo.

 Arabada giyecek uzun bir şeylerin var mı?

 Evde elbisenin üzerine giyilen türden bir şey?

 Hayır.

 Sana bir yağmurluk ödünç vereceğim.

 Siz biraz yürüyüşe çıkın.

 Banyodan bana havlu getirir misin?

 Portakallarla neler yapılabileceğini duydun mu Lilly?

 Sigorta dolandırıcılığından mı bahsediyorsun?

 Bana portakallardan bahset Lilly.

 Bir yandan da onları havlunun içine koy.

 Havluya sarılmış portakallarla birine vurursan   kocaman, kötü görünen çürükleri olur.

 Ama doğru yaparsan pek acıtmaz.

 Sigorta şirketlerini dolandırmak için kullanılan bir yöntemdir.

 Peki yanlış yaparsan?

 İç organlarını mahveder.

 Şeye sebep olabilir  Neye?

 Kalıcı hasara.

 Bir daha asla doğru düzgün tuvaletini yapamazsın.

 Bana havluyu getir.

 Hayır!

 Hayır!

 Hayır!

 Hadi kalk!

 Git temizlen.

 Palto yatağın üzerinde.

 Neredeyse unutuyordum.

 10.000 dolar, senin.

 "Troubadour"?

 -Bir içki ister misin?

 -Tanrım!

 Sorun olmazsa almasam daha iyi.

 -Daha Los Angeles'a gideceğim.

 -Oğlunu görmeye mi?

 Çok hoş, Lilly.

 Bu yanını hiç bilmiyordum.

 İyi bir çocuktur.

 Pazarlamacı.

 -Demek dürüst biri.

 -Evet.

 Bugünlerde ne durumdasın?

 Çok çalıyor musun?

 Senden mi?

 Ailem aptal çocuklar yetiştirmedi.

 Hiç dolap çevirmiyor musun, Lilly?

 Bilirsin, biraz oradan, biraz buradan.

 -Fark edilecek kadar değil.

 -Doğru.

 Biraz al, biraz bırak.

 Kendine bakamayan biri başkasına bakamayacak kadar aptaldır.

 Ebeveyn olmak sorumluluk ister, değil mi Bo?

 Yüzde bin doğru, Lilly.

 Yoksa dolandırıcı olurdu.

 Az çalmıyorsa çok çalıyor demektir.

 Haklısın Lilly!

 Biliyor musun, bu takımını sevdim Bobo.

 Neden bilmiyorum ama   bir şekilde seni uzun göstermiş.

 -Öyle mi?

 Evet.

 -Gerçekten öyle mi düşünüyorsun?

 -Evet.

 Pek çok kişi aynı şeyi söyledi.

 Öyleyse onlara bence de haklı olduklarını söyleyebilirsin.

 En iyisi ben gideyim.

 Roy merak eder.

 Annesini merak ediyor, öyle mi?

 Ona benim için de sarıl.

 Sarılırım.

 Teşekkürler Bobo.

 Görüşürüz Bobo.

 Neden trenle gittiğimizi anlamıyorum.

 Oradayken başka bir yere gitmek istersek ne olacak?

 -Araba kiralarız.

 -Çok cömertsin!

 -Daha hiçbir şey görmedin.

 -Neden bu kadar kalabalık?

 La Jolla'daki yarışlara gidiyorlar.

 Annenin olduğu yere mi?

 -Onu görmeyeceksin, değil mi?

 -Hayır.

 Plaja gider, güzel yemekler yeriz.

 Bu bana yeter.

 Ben biraz bacaklarımı esneteceğim.

 Gelmek ister misin?

 -Hayır.

 -Bir şey içer misin?

 -Hayır.

 -Birazdan görüşürüz.

 Bir senin için, bir de Gunnerson'ın ölmüş büyük annesi için içelim.

 -Tamam, tamam.

 -Ama ufaklık süt içecek.

 -Süt mü?

 -Bir süt alabilir miyim?

 Çıkıyorum!

 -Affedersiniz.

 -İyi misin dostum?

 -Evet.

 -Bütün içkilerinizi döktüm.

 -Önemli değil.

 -İyi olduğuna emin misin?

 -Ne içiyordunuz, bira mı?

 -Hiç önemli değil.

 Hemen dönerim.

 Dört bira.

 Hemen atladı.

 "Merak etmeyin, Çavuş.

 Ben onu götürürüm.

 Fıttırmış resmen.

" Fıttırmış mi dedin?

 Bu kelimeyi daha önce hiç kullanmamıştım.

 -Başınız ciddi belaya girebilirdi.

 -Olamaz!

 Dalga mı geçiyorsun?

 Daha önce duymuş muydun?

 İnanamadım.

 -Bunu siz mi düşürdünüz?

 -Hayır.

 Ben değil.

 Ben yine de sorayım dedim.

 -Bize!

 -Hadi bakalım!

 -Bir tur daha.

 Ben alırım.

 -Yapma, her seferinde sen alamazsın.

 -Sıra bizde.

 -Hadi, bir sürü paramız var.

 -Bu sefer biz alalım.

 -Bakın, size ne diyeceğim!

 Zar atalım.

 -Peki.

 -Küçük atan alır.

 -Çok iyi.

 -Dördünüz adına sen at.

 -Hadi ufaklık!

 -Atıyorum!

 -Dört geldi.

 -Tamam, olur.

 -Ben alırım demiştim.

 -Bu bana hiç adil gelmedi.

 Bana bir şans verin, dönüşümde ödeşiriz.

 -Anlaştık.

 -Soğuk olsun.

 -Hadi ama!

 -Hadi, hadi!

 Kimde 20 dolar var?

 Hadi, hadi!

 -Bahse girmek istemiyorsan, girme.

 -Hadi!

 Hadi bakalım!

 20 dolarımı geri istiyorum.

 -Ben kazandım.

 -Tanrım!

 -Götür dostum!

 -Evet.

 Şansın açıldı dostum.

 Bir kez daha denemek ister misin?

 Bende dört var.

 Dört için bir şeyin var mı?

 Evet.

 Bende üç var.

 -Bana borç verin.

 -Sana borç falan vermem.

 -Hadi çocuklar!

 -Dört dolar.

 -Çeneni kapayacak mısın dostum?

 -Hadi devam, devam!

 -Ne düşünüyorsun?

 -Bir mi iki mi?

 Bir mi iki mi?

 Hadi!

 -Altı.

 -Olamaz!

 -Hiç şansım yok.

 -Hadi, hadi!

 Giderek daha da kötüye gidiyoruz.

 Bak, ne diyeceğim.

 Al bunları.

 Hepsi senin.

 Tanrı aşkına!

 Bir süreliğine kaçtığımız iyi oldu, değil mi?

 Gelecek hafta işe geri dönerim.

 İşe geri döndün zaten.

 -Ne?

 -Seni izledim.

 O denizci çocukları nasıl dolandırdığını gördüm.

 -Ne yaptığımı?

 -Yapma Roy.

 Dolandırıcılıktan bahsediyorum.

 Geçimini sağladığın şeyden.

 -Ben bir pazarlamacıyım.

 -Sen bir dolandırıcısın.

 Benim gibi.

 Myra, neden bahsettiğini anlamıyorum.

 Roy, küçük dolandırıcılıklar yapıyorsun ve bence gayet iyisin.

 Beni diğer eziklerle karıştırma.

 Dilinden anlıyorsun.

 Olayın nedir?

 -Uzun süreli işler.

 Büyük vurgun.

 -Kimse bunu tek başına yapamaz.

 10 yıl boyunca bu işte bir numara olan bir ekiple çalıştım.

 Cole Langley.

 -Adını duymuştum.

 -Çok güzeldi.

 Ve her seferinde daha da iyiye gidiyordu.

 -Öyle mi?

 -Öyle Roy, sen de orada olmalıydın.

 Ne kazanıyorsun?

 Haftada 300-400 dolar mı?

 -Biz o parayı bahşiş diye verirdik.

 -Vay canına!

 Ve şimdi, şu an, tam zamanı.

 Bu işe girdiğimden bu yana en iyi zaman.

 Güneybatı'nın her yerinde şu iş adamlarından vardı.

 Herkesin çok para kazandığı zamanlarda onlar da kazanmıştı.

 Bu yüzden kendilerini akıllı sanıyorlardı.

 Sonra da zarar gördüler.

 Petrol fiyatlarıyla birlikte onlar da düşmüşlerdi.

 Hâlâ paraları vardı ama daha fazlasına ihtiyaç duyuyorlardı.

 Günaydın.

 Girebilirsiniz.

 Petrol iyi kazandırıyorken dikilen bütün o binaların   artık yarısı boştu.

 Taşınmanız için her türlü kolaylığı sağlıyorlardı.

 İlk iki ay ücretsiz, yeniden dekorasyon, ne isterseniz.

 İşi kurmana yardımcı oluyorlardı.

 Ben tuzağa düşüren kişiydim.

 Gidip onları bulur, getirirdim.

 Günaydın beyler.

 Gloucester Hebbing, seni borsacım   Henry Fellows'la tanıştırmak istiyorum.

 Gloucester.

 Bugün burada olanlar, Mary Beth, kesinlikle aramızda  Bay Hebbing'e her şeyi anlattım.

 Ona özel müşterilerine para kazandırmak konusunda ne kadar   zeki olduğundan bahsettim.

 Umarım bildiklerinizi sağda solda çok fazla konuşmuyorsunuzdur.

 Elbette hayır!

 Ama Bay Hebbing güvenim sonsuzdur.

 Değil mi sevgilim?

 Sanırım bu konuda sözünüze güvenmek zorundayım.

 Değil mi?

 İşte para.

 Harika!

 İzin verin, yardımcı olayım.

 Bir kez parayı gördüler mi, oltaya takılırlardı.

 O yüzden ben de görmelerini sağlardım.

 Çok güzel değil mi?

 Sonrasında Cole'a sadece hikayeyi anlatmak kalırdı.

 Gloucester   burada yasaları çiğnemekten bahsediyoruz.

 Anladığından emin olmak istiyorum.

 Kimseni canı yanmayacak ama yasalar çiğnenecek.

 Yasalar çiğnenmek içindir, değil mi?

 Beni endişelendiren şey boşboğazlık.

 Çenemi tutabilirim.

 Gloucester, gel otur şöyle.

 Tokyo borsası bizim dokuz saat gerimizde.

 New York borsası ise bizden bir saat ileride.

 İki borsanın da aynı anda açık olduğu bir saat bile yok.

 Bilgiler aktarılır ama beklemeleri gerekir.

 Benim için çalışan bir dostum var.

 Hacker'ın ne olduğunu bilir misin?

 Evet, elbette.

 Bilgisayar uzmanı gibi bir şey.

 Bir dahi.

 Çok güzel.

 Ve bu çocuğun yapabildiği şey   Tokyo ve New York arasındaki ana bağlantıya girmek   ve ihtiyacımız olduğunda bu bilgilerin aktarımını   yedi saniye geciktirmek.

 Bu ne demek, biliyor musun?

 Bilgileri New York'tan önce aldığınızı anlayabiliyorum.

 Ara sıra büyük bir değişiklik olur.

 Ve bu bilgi Tokyo'dan aktarılmadan hemen önce   bizim New York'taki bilgisayardan alış ve satış emri vermemiz için   yedi saniyelik bir avantajımız olur.

 -Uzun bir zaman değil.

 -Hayır, hazır olmamız gerek.

 Paramız olmalı, bilginin ne anlama geldiğini bilmeli   ve çok hızlı hareket edebilmeliyiz.

 Ama işe yaradığında harika olur!

 Yedi saniye, öyle mi?

 -Nasıl yapacaksınız, anlamadım.

 -Makineler!

 Makineler, Gloucester!

 Arkada makinelerle dolu   koca bir oda var.

 Görmek ister misin?

 Gel hadi!

 -Henry, hayır.

 -Hadi gel, bak.

 Burada bir oda dolusu bilgisayar var.

 Hiç ilgimizi çekmiyor, Henry!

 Çok güzeller.

 -Hayır, Henry.

 -Bir dakikanızı almaz.

 Hadi gel, Gloucester!

 Seslerini dinle.

 Henry, Mr. Hebbing'in sabrını zorlama.

 Emin misiniz?

 Pekâlâ.

 Tamam o zaman.

 -Cole risk almayı seviyordu demek.

 -Risk olduklarını düşünmüyordu.

 İşinde o kadar iyiydi ki Roy, artık oyun oynardı.

 Öyle sahtekardı ki, çorbayı tirbüşonla bile içebilirdi.

 -Ya işler ciddiye bindiğinde?

 -Parayı nakit olarak isterdi.

 Böylece borsa komisyonu paranın izini süremezdi.

 Çok para olması gerekiyordu ki zahmete değsin.

 Aldığımız en düşük miktar 40.

000 dolardı   en yükseği ise 185.

000 dolar.

 Sadece tek bir enayiden!

 Bu insanların iflas ettiğini sanıyordum.

 Hayır, Roy.

 Sadece nakitleri yoktu.

 Tasarruf hesapları, satılacak hayvanları   ipotek edilecek evleri vardı.

 Eşlerinin mücevherlerini satarlardı.

 Akılları çelindikten sonra paraları dökerlerdi.

 Ya da ben akıllarını çeldikten sonra.

 Bir ay sonra o enayi polisi arar, siz de kaçak olurdunuz.

 Hayır, hayır!

 Asla polisi aramazdı.

 Ona yaptıklarımızdan sonra arayamazdı.

 -İşte bu!

 -Paranız.

 -Sanırım memnun kalacaksınız.

 -Evet.

 -Hadi ver şunu bana!

 -FBI!

 Herkes olduğu yerde kalsın!

 -Geri çekil!

 -Benim bununla bir ilgim yok.

 -Kanıtlar burada!

 -Başınız büyük belada.

 -Sen yaptın, değil mi?

 -Hayır!

 -Lanet ağzını tutamadın!

 -Hayır!

 Yemin ederim, ben bir şey söylemedim.

 -Henry, hayır!

 -O koca ağzını kapatacağım.

 Hayır!

 Kımıldama!

 Geri çekil!

 Kimse kımıldamasın!

 Orada kal!

 Tanrım!

 Sen benimle gel!

 -Hayır!

 -Kimse kımıldamasın!

 Kimse!

 Hadi gidelim!

 Koş, koş, koş!

 Asla geri dönmezler.

 Para içinde yüzer, istediğimiz yerde yaşar   yılda sadece iki-üç iş yapardık.

 Harikaydı!

 Harika!

 Harika!

 Cole'a ne oldu?

 -Emekli oldu.

 -Emekli mi?

 Nerede?

 Taşrada.

 Hangi taşrada?

 Atascadero'da.

 Her yer boşluk.

 Hayır, bebeğim.

 -Yine mi?

 -Her yer boşluk.

 Hareket edemiyorum.

 -Cole  -Her yer boşluk.

 Hareket edemiyorum.

 Edemiyorum.

 -Hareket edemiyorum.

 -Geçecek tatlım.

 Sadece strese girdin.

 Bir tatile çıkarız.

 Hareket edemiyorum.

 -Cole  -Hareket edemiyorum.

 Cole, böyle olduğunda beni korkutuyorsun.

 Hareket edemiyorum.

 Hayır, hayır!

 Geri çekil!

 -Geri çekil!

 -Cole, lütfen!

 Lütfen!

 Orası cezai ehliyeti olmayanları tuttukları bir yer, değil mi?

 Emekli oldu, o kadar!

 Ama ben olmadım.

 Hâlâ görüp görebilecekleri en iyi avcıyım.

 Eminim öylesindir.

 Şimdi de beni avlamaya çalışıyorsun.

 Seninle çalışmak istiyorum!

 Senin gibi güzel bir kadının yalnız yememesi gerek.

 Git buradan.

 Neden yalnız yemek istiyorsun?

 -Biraz daha kahve alabilir miyim?

 -Geliyor!

 Birlikte kahve içebiliriz.

 Benim adım Kenny.

 -Arkadaşın seni çağırıyor.

 -Kendine başka güzel kadın bulsun.

 -Bu adam sizi rahatsız mı ediyor?

 -Evet.

 Neden yerinize geçip oturmuyorsunuz?

 Buraya oturacağım.

 -Yaptın yapacağını.

 -İyi misin?

 -Bunu yapmak zorunda değildin.

 -Zorunda hissettim.

 Arkadaşına sahip çıkmalıydın.

 -Gidelim buradan!

 -Pekâlâ.

 Bir bayanın burada rahatsız edilmeden yemek yiyememesi üzücü!

 Bir daha olmayacak hanımefendi.

 Sonra görüşürüz.

 Neden ayrı odalar tuttuk?

 -Baban falan mı gelecek?

 -Ayrı banyolar, sevgilim.

 Bütün makyaj malzemelerime çarpıp düşürmene izin vermeyeceğim.

 Bir erkeğin bilmemesi gereken şeyler.

 Sakıncası yok, değil mi Roy?

 Harika bir akşamdı.

 Sanırım halim kalmadı.

 Elbette.

 Ben de çok yorgunum.

 Büyük vurgunu unut, çünkü dolandırılan ben olurum.

 Bu sesin canı cehenneme!

 -Evet?

 -Kapıyı aç!

 -Ne içim?

 -Açarsan öğrenirsin.

 Çekil yoldan!

 Umarım kusura bakmazsınız bayım.

 Çamaşırlarımı yıkadım da.

 O halde giyemezdim.

 İyi geceler dediğimde yüzünün halini görseydin!

 Öyle  -Roy!

 -Girebilir miyim?

 Elbette.

 La Jolla'da ne işin var?

 Dün Myra'yla geldik, bu gece gidiyoruz.

 Yarışa giderseniz beni tanımıyorsunuz.

 Yarışa gitmeyeceğiz.

 -Nedir bu?

 -4000 dolar.

 Hastane için.

 Yeter mi?

 -Roy, paranı istemiyorum.

 -Borcuma sadığımdır.

 -Öyle mi?

 -Evet!

 Birini mi bekliyordun?

 Hayır.

 Mesele de bu zaten.

 -Nasıl oldu bu?

 -Kaza.

 Şu arayı geri al.

 İstemiyorum.

 Hayır.

 Ben   birbirimize karşı dürüst oluruz sanmıştım.

 Sanırım değiliz.

 Sanırım dürüstçe yapabileceğin bir iş de bulmayacaksın.

 -Bu hafta değil.

 -Hiçbir zaman değil!

 Bana kalmış.

 Kesinlikle küçük işler yapıyorum.

 Yalnızca küçük işler.

 İstediğim zaman bırakabilirim.

 -Daha önce de duymuştum.

 -Evet ama kontrol bende.

 Tabii.

 Daha 25 yaşındasın   ve şimdiden umurunda olmadan 4000 dolardan vazgeçebiliyorsun.

 Dolandırıcılık da diğer işler gibidir, Roy.

 Yerinde durmazsın, ya iner ya çıkarsın.

 Ama er ya da geç dibe vurursun.

 Öyleyse sürpriz olsun.

 Buradan doğuya mı gideceksin?

 İş bittikten sonra Baltimore'a döneceğim.

 Seni tekrar görmek güzeldi.

 Seni küçük pislik!

 -Tamam mı?

 -Hayır, onu görüyorum.

 Bekle.

 Dur.

 Takip ettiğimiz adam buydu.

 Bekle sen!

 Affedersiniz?

 Dürbününüzü ödünç alabilir miyim?

 Teşekkürler.

 Affedersiniz.

 Bütün öğleden sonra tek başına ne yaptın?

 Yarışa gittim.

 Yarışta ne işin vardı?

 Annemle karşılaştın mı?

 Hayır, nasıl karşılaşayım?

 Kulüp binasındaydım.

 Lilly kulüp binasında olamazdı, değil mi?

 -Nereden biliyordun?

 -Pekâlâ, onu gördüm.

 Yani o seni görmedi mi?

 Onu orada gördüm ve ilgimi çekti.

 Biliyorsun, bana her zaman iğrenç davranıyor.

 Her fırsatta sana beni kötülediğini biliyorum.

 Baltimore'dan bir arkadaşımı aradım.

 Artık kim olduğunu biliyorum.

 -Çok bilgili arkadaşların olmalı.

 -İyi bağlantılarım var, Roy.

 Cole ben bir sürü kişiyle tanıştırdı.

 Çok faydalı kişiler.

 İkimiz için de faydalı.

 Borsacı tezgahın için mi?

 Harika bir ekip olacağız!

 Pişman olmayacaksın, Roy.

 Neden dolayı?

 Kabul ettiğimi söylemedim ki!

 Neden kabul etmeyesin?

 -Anlaştığımızı sanmıştım.

 -Anlaştığımız falan yok.

 -Annen seni doldurdu, değil mi!

 -Onun bu meseleyle ilgisi yok.

 -Kararlarımı kendim veririm!

 -Lilly öyle düşünmüyor.

 Onun ne düşündüğü kimin umurunda?

 Ne düşünürse düşünsün!

 17 yaşımda kendi paramla aldığım şeyler dışında   yanıma bir şey almadan evden ayrıldım.

 Lilly'den hiçbir şey almadım.

 Sevgilim tahmin et, ne oldu?

 Hemen anlatmak zorundaydım.

 Tulsa'daki bir dostumu aradım, hani şu şoförümü oynayanı.

 Orada tam bize göre bir enayi olduğunu söylüyor.

 Ve iş yerini yeni kapatan bir borsacı varmış.

 Hiçbir değişiklik yapmadan ofislerini kullanabiliriz!

 Şimdi, uğraşırsam 10.000 dolar toplayabilirim.

 Elimde birkaç kozum var.

 Gerçekten değecek bir şey için kullanabileceğim kozlar.

 Sen de 15000 ya da 20000 koyarsın.

 Bu hafta sonu başlayabiliriz.

 Enayiyi yola getirmek  Dur bakalım!

 Çok yüksek rakamlardan bahsediyorsun.

 O kadar param olduğunu nereden çıkardın?

 Olmalı.

 Olduğunu biliyorsun, Roy.

 Belki ben böyle iyiyimdir.

 Belki ben değilim.

 Cole'la 10 güzel yıl geçirdim ve o günleri geri istiyorum.

 Bir ortağa ihtiyacım var.

 Hep aradım ve inan bana   bir sürü lanet kurbağa öptüm!

 Ve sen benim prensimsin!

 -Benim de söz hakkım var mı?

 -Hayır.

 Çünkü  Ben de onu diyorum!

 Diyorum ki "Hayır.

 Biz ortak değiliz." Bu da ne böyle?

 Neler oluyor?

 Neden birlikte çalışmak istemiyorsun?

 Aklıma gelen en iyi sebep beni korkutuyor olman.

 Senin gibi kadınları daha önce de gördüm, bebeğim.

 Çok sağlam ve keskin zekalısınızdır.

 İstediğiniz şeyi mutlaka alırsınız.

 Ama sonsuza dek sürdüremezsiniz.

 Er ya da geç şimşekleri üzerine çekersin.

 Ve o zaman ben yanında olmayacağım.

 Vay canına!

 Annen.

 -Lilly!

 -Ne?

 Elbette o.

 Bu yüzden birbirinize böyle garip davranıyorsunuz.

 -Neden bahsediyorsun?

 -Bana masum numarası yapma!

 Sen ve öz annen mi?

 Demek geldiğin yerde olmak hoşuna gidiyor.

 -Ağzını topla!

 -Evet, ne yaptığınızı biliyorum.

 Daha önce fark etmem gerekirdi seni adi herif!

 Nasıl söylesene?

 Hoşuna gidiyor mu  Dur!

 Dur!

 Bu ben değilim.

 Ben böyle şeyler yapmam.

 Bu yüzden birlikte çalışamayız.

 İğrençsin.

 Kafanın içi öyle pis ki sana bakmakta bile zorlanıyorum.

 Güle güle.

 Farkında bile değilsin.

 Annesi, annesi.

 Bir tanecik annesi!

 Sen görürsün gününü!

 Evet.

 -Evet?

 -Lilly, ben Roy.

 Lilly, acaba  Acaba konuşabilir miyiz?

 Bilirsin, muhabbet etmek gibi.

 Belki ikimiz de büyümüşüzdür.

 Belki sadece konuşabiliriz.

 Elbette Roy.

 -Seni almamı ister misin?

 -Hayır.

 Peki.

 -Bu gece oraya gelirim.

 -Güzel.

 Bekliyorum.

 -Ev yemeği olmayacak ama.

 -Bu iyi haber.

 Bir çocuk annesiyle konuşmazsa kiminle konuşacak?

 -Roy?

 -Dinle Lilly, ben Irv.

 Bana karşı hep dürüst oldun.

 Burada kendimi riske atıyorum.

 Biri seni Bobo'ya ispiyonlamış.

 Para dolu arabayı öğrenince  Lilly?

 Lilly?

 Lilly hadi!

 Lilly!

 Bobo arabadaki paradan haberdar.

 Ondan çaldığın paradan.

 Siyah ve altın rengi Cadillac.

 -Merhaba!

 -Merhaba!

 Phoenix'e hoş geldiniz.

 Bu gece için tek kişilik bir oda istiyorum.

 Her şey aynı ölçüde, aynı fiyata.

 Uykum çok hafiftir.

 Trafik gürültüsünden uyuyamam.

 Kamyonlar.

 Sizi anlıyorum.

 Arka tarafta, yola bakmayan bir odanız var mı?

 Size 19 numaralı odayı vereyim.

 Çok sessizdir.

 Çöle bakar.

 Kulağa mükemmel geliyor.

 Arabamı arkaya park edebilir miyim?

 Odanın önüne park edebilirsiniz.

 Bir sorun mu var?

 Affedersiniz.

 Sizi diğer bayanla karıştırdım.

 Hayır, ben o değilim.

 Size altı numarayı vereyim.

 Güzel bir oda.

 Çok kullanışlı.

 Ön tarafta, havuzun hemen yanında.

 Arka tarafta bir odanız var mı?

 Daha sessiz bir yerde?

 Bu gece herkes arka tarafı istiyor!

 Sanırım herkes mahremiyet istiyor.

 Roy Dillon?

 Teğmen Pierson, Phoenix polisi.

 Arabam şurada.

 Annenizin arabasında gizlenmiş paralar bulundu.

 -Öyle mi?

 -Yüklü bir para!

 -Haberiniz var mıydı?

 -Hayır.

 -Çok şaşırdığınızın farkındayım.

 -Daha çok inanmıyorum.

 -Çok normal.

 -Hayır.

 Yani gerçekten inanmıyorum.

 Annemi tanıyorum.

 Lilly intihar edecek biri değildir.

 Hiçbir güç ona bunu yaptıramaz.

 Üzgünüm ama oydu.

 -Hatta kendi silahıyla.

 -Kendi silahı mı?

 Sizi uyarmam gereken bir konu var.

 Normalde başka seçenek varsa teşhisi en yakın akrabasına yaptırmayız.

 Dosyada ne bir parmak izi   ne de yaranın bulunduğu yer dolayısıyla bir diş kaydı yok.

 Silah yüzünde patlamış!

 Üzgünüm.

 Bu sizi sarsabilir.

 -Bu odada pek gülen yok anlaşılan.

 -Pek yok.

 Kaldır şunu, tam teşhis istiyoruz.

 -Tanrım!

 -Şüphen yok sanırım.

 Yok.

 -Öyleyse hepsi bu kadar.

 -Evet.

 Hepsi bu kadar.

 Annem.

 BRYSON APARTMANI

Modern şeyler arasında hoşuma giden son şey mini etekti.

 Şimdi teknolojiden kimse anlamıyor.

 İşin gerçeği bu.

 İyi akşamlar, Bayan   Langtry.

 Merhaba Lilly.

 Roy beni korkuttun.

 -Bir yere mi gidiyorsun?

 -Başka bir yere gideceğim kesin.

 -Phoenix'ten geliyorum.

 -Öyle mi?

 -İşe yaramış mı?

 -Çok sağlam görünüyor Lilly.

 -Otur biraz.

 Anlat.

 -Gerçekten gitmem gerek.

 Sen ölüsün, Lilly, işe yaramış.

 Evet ama uzun sürmez.

 Polisler yemiş olabilir ama Bobo emin olmak için para harcayacaktır.

 Öyle olsa bile rahatla biraz.

 Otur!

 Sadece bir dakika.

 Bırak şunu.

 -Myra seni takip etti demek.

 -Evet.

 Sanırım beni Bobo'ya ispiyonlayan da oydu.

 Beni kaçırmak için.

 Zulamı ona sen mi söyledin?

 -Hayır.

 -Peşinde olduğu şey oydu.

 -Phoenix'te ne oldu?

 -Roy.

 Korkunçtu.

 İnsanların birbirlerini öldürdüklerini okuyoruz.

 Ama yaşayınca  Tanrım!

 Geceliğini giymişti.

 Eski bir dolandırıcı numarasıdır.

 Gecelik ve buz kovasıyla yanlışlıkla başka odaya girmiş gibi yapar.

 Onunla orada oturdum.

 "Ne yapacağım şimdi?

" diye düşündüm?

 Kaçsam hem Bobo hem de polis peşimde.

 -Kalsam nasıl açıklayacağım?

 -Mükemmeldi.

 Öyleydi, değil mi?

 Yıllardır bu işten kurtulmak istiyordum ve şimdi kurtuldum.

 -Yeni ve temiz bir sayfa açıp  -Yeni bir sayfa açtın bile.

 -Ama temiz mi, bilmiyorum.

 -Üzgünüm Roy.

 -Paranı almaktan nefret ediyorum.

 -Almıyorsun zaten.

 Roy, o paraya ihtiyacım var.

 Para olmadan kaçamam.

 Ve kaçamazsam ölürüm.

 -Biraz paran olmalı.

 -Sadece birkaç dolar.

 -Myra'nın eşyaları?

 -Onun kredi kartlarıyla   ne kadar uzağa gidebilirim?

 -Yeterince.

 San Francisco, St Louis.

 Yen bir yer, yeni bir başlangıç.

 -Nasıl?

 -Zekisin, iyi görünüyorsun.

 Bir iş bulmakta zorlanmazsın.

 Bir iş mi?

 Hayatım boyunca yasal bir işim olmadı benim!

 Bunu atlatmak istiyorsan başlarsın.

 Düzgün bir iş bulup sessiz bir hayat yaşarsın.

 Yarışlarda ya da eğlence yerlerinde görünecek olursan   Bobo'nun adamları seni yakalar.

 Roy, bana ne yapacağımı söyleme.

 Dışarıda kocaman bir dünya var.

 Artık yok.

 Lilly, benden sana iyi bir tavsiye.

 Kendim de uyguluyorum.

 Neymiş?

 Bu işleri bırakmamı istiyordun.

 Sanırım bırakıyorum.

 Roy, çok güzel.

 Ama bunun için vaktim yok.

 -Bobo peşimde!

 -Benim için mutlu olursun sanmıştım.

 -Bunu yapmamı söyleyen sendin.

 -Bobo senin değil, benim peşimde.

 Ve bu işte iyidir ama ben de öyleyim.

 Lanet paramı alıp gitmene müsaade edeceğimi nereden çıkardın?

 Hayatta kalmam için paraya ihtiyacım var.

 Ve bu parayla kalabilirim.

 Hayır!

 Bir içki ister misin?

 Hayır!

 Muhtemelen sen de içmemelisin.

 Evet ama çok susadım.

 Buzlu su?

 Olur, kulağa hoş geliyor.

 Ben getiririm.

 İstediğini al.

 Bunu yapmazsın.

 Neler yapabileceğimi bilmiyorsun.

 Hiçbir fikrin yok.

 -Yaşamak için.

.

 -Yaşayacaksın Lilly.

 Elbette canını sıkan şeyin ne olduğunu billiyorum.

 Öyle mi?

 Ben bilmiyordum.

 Çocukken sana iyi annelik edemedim.

 Benim için çok kötüydü sanırım.

 Hem çocuk olup hem de çocuk büyütmek.

 Tanrı aşkına, Lilly!

 Sana iki kez hayat verdim.

 Senden bir kerecik vermeni istiyorum.

 Paraya ihtiyacım var Roy.

 Olmaz.

 Demek dolandırıcılığı bırakıyorsun, öyle mi?

 Bırakabilirim.

 Güzel.

 Zaten bu dünyaya ait değildin.

 -Değil miydim?

 -Dolandırıcı olarak kalsaydın   benim yaşıma gelir miydin sanıyorsun?

 Neden gelmeyeyim?

 Sanırım yanlış anlamışım o zaman.

 Tam olarak senin yaşında bir adamın karnına   neredeyse onu öldürecek sağlam bir darbe aldığını duymuştum.

 -Yani  -O farklıydı.

 -Sayılmaz.

 -Gerçekten işi bırakıyor olmamın   bir önemi yok, değil mi?

 Bırakıyor musun?

 Doğru yolda mısın?

 Paraya da ihtiyacın yok demektir.

 Öyleyse neden alamıyorum?

 Lilly param sana ömür boyu yetmez.

 Sonra ne olacak?

 Yine bu işlere bulaşacaksın.

 Seni hırpalayıp elinde delikler açan başka bir Bobo Justus ile.

 Hayatını şimdi, hâlâ genç denebilecek yaşta değiştirmezsen   50 yaşına geldiğinde ne yapacaksın?

 Doğru yoldan gitmek zorundasın.

 Yerleştiğinde bana kart at.

 Belki arada sırada yardımcı olurum.

 Roy  Ya sana gerçek annen olmadığımı söylesem?

 Kan bağımız olmasa?

 Ne?

 Hoşuna giderdi, değil mi?

 Elbette giderdi.

 Söylemek zorunda değilsin.

 Nesi hoşuna giderdi Roy?

 Neden bahsediyorsun?

 Elbette annemsin.

 Elbette öylesin.

 Roy  -Roy  -Konuşacak başka bir şey yok.

 O parayı istiyorum Roy.

 İhtiyacım var.

 Almak için ne yapmam gerek?

 Onu bana vermeyecek misin Roy?

 Verecek misin   vermeyecek misin?

 Almak için ne yapabilirim?

 -Yapabileceğim hiçbir şey yok mu?

 -Lilly, Tanrım!

 Ne yapıyorsun?

 Hiçbir şey.

 Hayır!

 Hayır!

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar