Hayatı Emen Karanlık (1993) The Dark Half
| |
122 dk
Yönetmen:George A. Romero
Senaryo:Stephen King, George A. Romero
Ülke:ABD
Tür:Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:23 Nisan 1993 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Christopher Young
Oyuncular
Timothy Hutton
Amy Madigan
Michael Rooker
Julie Harris
Robert Joy
Devam Filmleri
1993 - Hayatı Emen Karanlık(15,975)6.0
1993 - Lanetli Hediyeler(22,714)6.3
Özet
Şiddetli baş ağrıları çeken küçük Thad'in beyin röntgeni
çekilir ve ameliyata alınır. Kafatasını açan cerrahlar bir gözün kendilerine
baktığını dehşetle görürlerAnlaşılan o ki, Thad ana rahmindeyken daha zayıf
olan ikizini absorbe etmiştir. Ameliyat devam ederken Thad'in duyduğunu
söylediği uğultunun nedeni anlaşılır, nereden geldikleri belli olmayan bir
serçe bulutu hastaneyi abluka altına almıştır. Yirmi yıl sonrasına geldiğimizde
Thad Beaumont (Timothy Hutton) karısı, kızı ve ikiz oğullarıyla birlikte,
öğretmenlik yapmak üzere sakin bir kasabaya taşınmaktadır. Alexis Machine adlı
karakterin şiddet dolu öykülerini anlattığı romanları sayesinde de hatrı
sayılır bir ün kazanmıştır. Kimsenin bilmediğiyse, bu başarılı kitapların
yazarının aslında sadece bir takma addan (George Stark) ibaret olduğudur. Artık
Stark'a ihtiyacı kalmayan Beaumont, sırrını bilen gizemli bir yabancının
şantajıyla da karşılaşınca hayali ikizini emekli etmeye karar verir. Bir
fotoğrafçı tutarak karısıyla birlikte boş bir mezarın başında Stark'ın cenaze
törenini yapar ve mezartaşına şunu yazdırır: Pek de iyi bir adam değildi
Altyazı
# Bu gece yalnız mısın?
# Bu gece beni
özlüyor musun?
# Ayrıldığımıza
üzülüyor musun?
# Hatıran parlak
bir ışığa dönüştü.
Bayan Bird Castle Rock Lisesi Dedi ki Siyah Güzellik Neşeyle Yavaş ölüm Tuhaf hissediyor musun, evlat?
Kötü hissetmiyor
musun?
Bayılacakmış gibi?
- Hayır, bayım.
- İyi.
- Yazdığını
biliyorum Thad.
Bütün bunlar öyküler
yazmanla birlikte başladı.
Karanlıkta
otururken, görmek için gözlerini zorluyorsun.
Nedeni bu mu doktor?
Tüm bunların nedeni gözlerini yorması mı?
Olabilir ama fakat
bu sesler.
Bu, duyduğu kuş
sesleri.
Bazen bir ses ya da
koku, göz yorgunluğundan daha ciddi bir
şeye işarettir.
Sanırım acil bir
durum yok.
Fakat seni
izleyeceğiz, Thad.
Yazar olmak
istiyorsun, öyle mi?
- Evet, bayım.
- Çok kararlıysa,
ona bir daktilo almalısınız.
- Kullanılmış bir
tane arıyoruz.
Para biriktiriyoruz.
Belki de gidip almalıyız, ne dersin Thad?
Saat 7.
30 Thad.
Otobüsü kaçıracaksın.
Gidelim büyük yazar.
Thaddeus?
Ulu Tanrım.
Tüm bunları sabah mı
yazdın?
Burada Gerçekler
Gizli Thaddeus Beaumont Thaddeus.
Polly!
Polly!
Thad Beaumont'a bir şeyler oluyor.
Yerinizde kalın.
Yerinizde kalın.
Thad?
Sorun ne tatlım?
Kafatasının sol üst
kısmında 3'e 5 santim boyutlarında bir yer açın.
- Kan basıncı 1. 20'de
sabitlendi.
- Açıyorum.
Aman Tanrım.
- Hafif kanama var.
- Hillary, nerede
olduğunu unutma.
Solunumu normal.
65'te.
- Bu kötü.
Birini buraya getirin.
- Nedir o?
Hiçbir şey.
Bir zamanlar ikizi varmış.
Şimdi bir şey kalmamış.
- İkiz mi?
- Doğmamış.
Sisteme karışmış.
- 18 ünite valyumla
devam edeceğiz.
- Bir gözümüz, bir
burun parçamız iki dişimiz var.
Dişlerden biri çürük
görünüyor.
Bir yıl önce
saptanamazdı.
Bir şekilde yeniden büyümeye başlamış.
Kahretsin bu şey
büyümeye başlamış.
- İnanılmaz.
- Nedenini sorma.
- Tek bildiğim,
garip bir cins tümör saptadığımız.
- Ölümcül olabilirdi.
Bence tam zamanında
saptadık.
Kan basıncında hafif
yükselme var.
Hemşire odası Doktor
Buckanon, Doktor Buckanon, danışmadan bekleniyorsunuz.
Bu da ne?
- Washington DC'den
Boston'a kadar 23 yıl sonra sis hakim.
Atlanta'da hava iyi.
Rötar yok.
Dallas, Fort Worth şu anda fırtınalı.
Bazen çok şiddetli.
Bu bölgedekiler dikkatli olmalı.
Kasırgaya dönüşebilir.
Şiddetli fırtına Rockies'in merkezine de dönebilir.
Batı sahili
Dışarı!
Defolun
Zaman değişti, ama - Trafik
kasabada akıcı - Tatlım, onu annene ver.
- William, bunu
yapma evlat.
- Üzgünüm.
Doğuştan editör.
Kötü sayılmaz, değil
mi?
Evet, öyle.
Bir saniye, senin için bir şeyim var.
Çok sakarım.
İşte.
Bunlarla oyna.
- Ne düşünüyorsun,
annesi?
- Dur, son
sayfadayım.
- Pek iyi değil.
- Pek iyi değil mi?
Bu mükemmel.
- Pek fazla bir şey
yazamadım.
Bütün gece sadece
dokuz, berbat sayfa yazabildim.
- Dokuz mükemmel
sayfa.
Bu harika.
- En fazla satan
olur mu?
Kimin umurunda?
Yine de harika bir kitap olacak, Thad.
Yazıyorsun.
Gerçekten,
kesinlikle yazıyorsun.
Ama kolay olmuyor.
Biz İnsanlarız.
Çoğuluz.
Her birimiz iki
ayrı kişiyiz.
Biri dünyanın
gördüğü dış kişiliktir.
Çekingen, ürkek.
Çoğunlukla
patolojik bir yalancı.
Ve bir de iç
kişilik vardır.
Gerçek olan.
Tutkulu, girişken
ve azgın.
Çoğumuz iç
kişiliğini gizler.
Saklı tutar.
Bilim kurgu
yazarı bunu yapmayabilir.
Saklamak zorunda
değildir.
Hiçbir şeyden
sakınmamalıdır.
Onu sergilemeli,
açığa vurmalı, yaşatmalı, nefes aldırmalı.
Bırakın iç
kişiliğinizi, arabanın anahtarını verin, bırakın sürsün!
Evet!
Çift kişilik.
Aslında, bunu
yapmalıdır.
Bu gerekli.
Yazar iç
kişiliğini dışa vurmalı.
Eserlerinde onun
sesini duyurmalı.
Yoksa eserin
kendisi çekingen ürkek ve tutkusuz
olur.
Bir yığın yalan
olur.
Bence bugün dersi kısa
keselim.
Tüm gece çalıştım.
İç kişiliğim
uyutmadı.
Öykülerinizi
Çarşamba günü göreceğim.
Sakın unutmayın.
Affedersin?
Nerede?
Kitabını benim
için imzalar mısın?
Sadece Fred'e
diye.
Fred Clawson.
- Bu benim
kitabım değil.
- Değil mi?
Hayır, buraya
bak.
Resim sahte.
İsim de.
George Stark.
Sahte.
Her şeyi biliyorum.
Öykü anlatma sırası
bende tamam mı?
Diyelim ki bir yazar
var.
Ona Beaumont diyelim.
Yupiler ve
homolar hakkında bir sürü entelektüel
kitap yazar.
İyi eleştiri alır
ama hiç satmaz.
Ve o da tarzını
değiştirir.
Bu kez kadınlar ve maço adamları konu alır.
Bu maço karakteri
yaratır.
- Machine.
- Evet.
- Alexis Machine.
Kendine George Stark
diyor.
Böylece annesi bunları yazdığını bilmiyor.
Arkaya sahte bir
resim koyuyor ve kitap milyonlarca satıyor.
Üç kitap daha yazıp,
zengin oluyor.
- O kadar zengin
değil.
Bence yeterince
zengin.
Yeterince zengin.
Sonra ne yazar?
Bana büyük bir çek
yazar.
Ağzımı kapalı
tutmamı isterse tabii.
Ya istemezse?
Yaptığına aldırmazsa?
İster.
Aldırır.
O istemezse, yakınları ister.
Burada büyük bir
rezalet var.
Dışarıda bir
başka George Stark aldatmacasına güçlükle kazandıkları 29 doları vermek için bekleyen milyonlarca Amerikalı var.
George Stark'a inanıyorlar.
Bu pislikleri onun yazdığına inanıyorlar.
Zaten yapmış olduğu
pislikleri.
Kandırıldıklarını
anlarlarsa kitabına beş para vermezler
ve sen veya çevren bu riski göze almaz.
- Nasıl anladın?
- Yayıncı ile çalışan
bir kızdan.
New York'ta
yaşıyorum.
Bana bütün hikayeyi anlattı.
Machine'in
kitabındaki gibi.
"Saat 9'da geldi ve saat 10'da benimdi.
" Pislikler
hakkında çok yazdım Clawson, ama senin gibisini görmedim.
- Belki bir gün
kitabına koyarsın.
- Koyacağım ve
ölmeden önce sana acı çektireceğim.
Bak yetişmem gereken
bir otobüs var.
New York'a gidiyorum.
Bunu düşün.
- Fred'e miydi?
- Ne?
Evet.
Evet.
Bak dostlarınla
konuş.
Benim küçük hikayemi gazetecilerden gizli tutmaya değip değmeyeceğini sor.
Birkaç gün sonra
arayacağım.
Ödeme planını görüşürüz.
İmza için sağol.
- Thad, üzülme.
Çözüm yolu buluruz.
- Bu bir şantaj.
Bunu nasıl yapar?
Tanrım.
Tamam.
Haydi.
Bana yardım et.
İkisi de uyandı.
Kim en uslu çocuk?
En uslunuz kim?
Kimin altı ıslak?
Kimin?
Tamam, tamam.
İşte böyle.
Tamam, bir dakika,
kuzucuklarım.
Bu heriften nasıl
kurtulacağımızı biliyorum.
Onun aklını karıştıralım.
Onun aklını
karıştırmak isterim.
Bezini pisletmişsin.
Seni pis
kokulu, küçük fare.
Ona gitmeliyim.
Bu Alexis Machine'in yapacağı şey.
O da giderdi ve onun penisini kesip ağzına
sokardı.
Onu bulduklarında
bir gammazcı olduğunu anlarlardı.
- Onu nasıl
şaşırtabilirim?
- Basına kendin git.
Onlara "Ben
George Stark'ım" de.
Tamam gelin.
Evet iyi yiyin
çocuklar.
Annenizin bahsettiği şeyi yaparsam hepimiz ancak kedi maması yiyebiliriz.
- Sanırım Thad
Beaumont, ailesini sokakta bırakmayacak
kadar çok kitap sattı.
Ne dersiniz çocuklar?
Sizce George Amca'ya veda etme zamanı geldi mi?
Evet.
Sanırım aynı
fikirdeyiz.
Elveda.
- Elveda.
Hayır.
- Kahretsin.
- Sorun değil.
- Sanırım fazla
pişirdim.
- İyi olacaktır.
Hikaye böyle, Rick.
O pisliğe beş para vermem.
Sanırım kamuoyuna gerçeği açıklamalıyız.
Benimle aynı fikirde misin, bilmek istedim.
Stark sana benden daha
fazla kazandırdı.
Bunu yapmamı
istemezsen, biraz daha düşünürüm.
Evet.
Evet.
Hayır, kesinlikle.
Yapmak istediğime eminim.
- Miriam mı?
Orada mı?
- Şaka mı yapıyorsun?
- Evliliğiniz
sürecek mi?
- Hayır, boşanma
işlemini başlattık.
Fakat biliyorsun
Miriam benim ortağım.
Bu yüzden işte birlikteyiz.
Thad, yeni kitabın
ödül alacak ve iki yüz bin tane satacak.
George Stark kimin
umurunda?
Ondan kurtulmana yardım edeceğiz.
Bir basın duyurusu
yapacağım, şovlara katılabilirsin.
"Tanrı seni
korusun.
" derim.
- Miriam'ı duydun,
Thad.
Sonuna
kadar seninleyiz.
- Hoşçakal Thad.
Bebekleri öp.
- Hoşçakal.
- Yakında görüşürüz.
- Kahretsin!
- Ucuz roman
yazamasın.
Bize ucuz
romanla para kazandıracak başka yazarlarımız var.
Ucuz romanı
seviyorum.
George Stark okuyorum, çünkü eğlenceli.
Thad Beaumont'u da
okuyorum.
Ama iş icabı.
İşte bu yüzden
birbirimizden ayrı yaşıyoruz, Mitchell.
Haydi işimize
dönelim.
George Stark'ı
öldüreceğiz, öyle mi?
Tamam.
Stark'ı öldürelim.
Belki Beaumont'un
kitapları satmaya başlar.
Kim bilir?
Böyle garip şeyler
olur.
Böyle şeyler olur.
- İkna olmadın değil
mi?
- Konu para Liz.
Bak burada iyi yaşamaya alıştık.
Tüm bunlardan vazgeçtiğini düşün.
Dürüst ol, Thad.
George'tan vazgeçmek istemiyorsun.
Ona alıştın.
Evet.
Yani bu çok mu garip?
Onunla uzun süredir çalışıyorum.
Alıştım.
Onu hayatımdan
çıkaramam.
- Evet tabii.
Ne istersen yapmana izin verir, istediğin her şeyi.
O senin içki
arkadaşın.
- Liz, ben alkolik
değilim.
- George Stark öyle.
- Haydi.
- Sen gerçekten bu
kitapları yazdığın zaman neye benzediğinin
farkında değil misin?
Jekyll'ın Hyde'a
dönüşmesini izlemek gibi.
Biraz aşırı oldu.
Ayyaş değilim.
Barmenlere
sarkmıyorum.
Thad Beaumont
içmekten vazgeçti.
Sigarayı 3 yıl önce
bıraktı.
George Stark değil.
Ve girdiğin bu korkunç ruh halleri.
Bazen kaba
konuşuyorsun.
Bak, ben olduğum
gibiyim, Liz.
Bu benim.
Hepsi benim parçam.
Çirkinlik de
benim parçam.
Machine usturayı
çevirdi ve kayışı ikiye böldü.
Bir parçası kesilmiş bir dil gibi yere düştü.
"Onu kesin" dedi, Jack Rangely
hevesle.
Ben burada durup
izlerken onu kesin.
Kanın akışını görmek
istiyorum.
Halstead, gözlerini
sıkıca kapattı, fakat yararı yoktu.
Ustura usulca
sol göz kapağına kaydı ve pat diye göz yuvarlağının altını deldi.
"Döndüm"
dedi Machine.
"Ölümden döndüm ve siz beni gördüğünüze hiç sevinmediniz, sizi nankör, adi herifler.
" Umarım sosyal bir mesaj aramıyorsunuzdur, Bay Donaldson.
Çünkü bulamazsınız.
- New York'lusun.
Saçından anladım.
- Mike Donaldson.
People dergisinden.
- Fotoğrafçı mısınız?
- Evet, efendim.
Homer Gamache.
İstediğiniz
fotoğrafları çekeceğim.
Ve siz Thad
Beaumont'sunuz.
Sizi kasabada gördüm.
Siz ünlü birisiniz.
- Ünlü değilim.
George Stark ünlü.
- Bunu değiştirmek
için buradayız.
Haydi çocuklar.
Gidelim.
Thad çantamı getirir misin?
- Evet.
- Tamam.
Gidiyoruz.
Tamam.
Tamam, çocuk bezini
aldım.
- Tanrım, bu çok iyi
bir sayfiye evi.
- Teşekkürler.
- Gerçekten müthiş.
- Affedersiniz.
Thad ders verirken hiç gelemeyiz.
Kentte kalmak zorundayız.
Trudy geldiğin için sağol, çok meşguldük.
- Önemli değil.
Çocukların
fotoğrafını çektiler mi?
- Hayır.
İyi.
Etrafta çocuk kaçıranlar var.
Bu çocukların
fotoğraflarını görmeleri tehlikeli
olabilir.
- Merak etme.
Çocukların
fotoğrafları çekilmeyecek.
- Ben burada oldukça
asla.
Yasalar, bu adamları
etkilemez mi?
Haydi yukarı çıkalım.
Burada
sizin için hiçbir şey yok.
- Bir dizi fotoğraf
çekiyorum.
Tabutlarda yatan bu
ayıcıkların Fotoğraflarıyla ilgilenebilirsiniz.
Bunları kitaba
koyacağım.
Final, Amerikan tarzı ölümün mükemmel bir yorumu.
Tüm yarattığımız bu zırvalar.
Cenazeleri sevmem zırvaları da.
Bittiği zaman sana göstereceğim.
Kim bilir, belki bunu yazmak istersin?
- Pek manzara yok.
- Burada bir pencere
olsaydı oturup bütün gün göle bakardım.
Burası George
Stark'ın varolduğu yer.
Tam bu odada doğdu.
- Eski bir daktilo
dikkatimi çekti.
- Evet, çocukken
alınmıştı.
Hala kullanırım.
George kullanmaz.
- Şaka yapıyorsun.
Hayır.
George daktiloları sevmez.
George bunlardan
birini kullanır.
İlk günden beri
bunları kullandı.
- Sen gerçekten
ciddi misin?
Ciddiyim.
Gerçek bu.
- George Stark'ı
bulmak kolay mıydı?
- Hayır.
Bir akşam tam burada oturuyordum.
Bu kalemlerden bir tane aldım.
Onu tanımadan önce.
Gece yarısıydı ve 16
mükemmel sayfa yazdım.
George birden uyandı konuşmaya başladı.
Söylediklerimi affet
ama bu davranışlar şizofreninin klasik semptomları
olabilir.
- Evet, seni
affediyorum.
Ama George affetmez.
George böyle şeylerden hoşlanmaz, Bay
Donaldson.
Bu neşeli sabah
George'un fikri değildi.
Aslında, sanırım George kahvaltıda sizin testislerinizi yemek
isterdi.
- Thaddeus?
- Merhaba.
- Elizabeth.
- Merhaba, Digger.
Umarım, Deli Homer'a
aldırmazsınız.
Sahte bir mezar taşı
istiyormuş.
- Sahte mezar taşı
mı?
- "Bir ölünün
üstünde yürümek istemezsin"dedim.
"Kimsenin gömülü
olmadığı boş bir alan bulduğundan emin
ol.
" Ve sonra hatırladım,
Thad Beaumont'un bir tane vardı.
Babanız, annenizle yattığı yerin yakınında sizin için bir yer almıştı.
Ben de dedim ki
"İşte burayı kullan.
" Umarım
sakıncası yoktur.
Burası Homer'ın
hazırladığı yer.
Tam burası.
İşte bu.
Bu benim fikrimdi.
Buna kafa yorarken, bu ayıcıkların resmini çekiyordum.
Komik değil mi?
Fotoğraf çekeceğimi
söylemiştim.
Senin için garip
olmalı Thad.
Sanki kendi mezarına bakmak gibi.
- Hayır, bence,
bütün bunlar fazla.
- Evet.
- Bu çok - Komik mi?
New York buna bayılır.
Bekleyin ve görün.
- Amerikan tarzı
ölüm.
İşte bu.
Yaşlı George için biraz saçmalık.
Haydi şimdi içeri.
Işığı kaçırıyoruz.
- Neden sadece Thad
değil?
- Hayır, olmaz.
- Unut gitsin.
- Haydi.
- Tamam, peki.
Taşın yakınına gelin.
Ben birazdan geliyorum.
- Mezar gerçek
görünmüyor.
- Bunlar nedir?
İşte bu.
İşte bu.
Şimdi, neden siz ikiniz - Tamam, tamam.
- Tamam, daha iyi
oldu.
Tamam.
Siz ikiniz, el sıkışmaya ne dersiniz?
- El sıkışmak mı?
- El mi sıkışalım?
Evet, taşın üstünde
el sıkışın.
Haydi.
Haydi.
İşin eğlencesi bu.
İşte.
Şimdi gülümseyin.
Büyük bir gülümseme.
Bütün bunlardan hoşlanıyor gibi davranın.
- Evet.
- Tüm dünya görsün.
- Tamam.
- Bunu yaptığına
üzgün müsün?
- Sadece iki şey
için üzgünüm.
İlki, bir çift
aptala benziyoruz.
- Ya ikincisi?
Kamuoyundan
gizlenemeyeceğimizi biliyordum.
Ama biz de basının işini oldukça kolaylaştırdık.
- Bu ay gündemde
kalırsın ama yakında her şeyi unuturlar.
Hatta bir de
Pulitzer alırsın.
Başka?
- Başka bir şey yok.
- Emin misin?
Eminim.
# Dave adında yaşlı
bir pinti vardı, ölü bir fahişeyi mağarada saklardı.
# Dave dedi ki evet
ben bir pisliğim ama paraya gelince biriktiririm # Paraya gelin.
# Şaka mı
yapıyorsun, dostum?
Sabahın 1'inde?
Tıpkı ona benziyor.
- Neler oluyor?
- Amerikan tarzı
ölüm Homer.
Saçmalık falan yok.
Amerikan Posta Ofisi
Digger, sakin ol.
Hemen birini bulacağım.
Hemen.
Digger Holt.
- Yine hayalet mi
görmüş?
Evet.
- Norris nerede?
- Devriyede.
Onu bulmamı ister misin?
Hayır.
Kendim giderim.
Mezarlıkta olmam
gerek.
Tamam.
Burada olacağım.
Castle Rock Polisi.
Şerif Burada, Şerif.
Size bahsettiğim gibi değil mi?
Biri burayı kazmış ve kendini diri diri gömmüş gibi değil mi?
Biri senin
mezarlığında bir çukur kazmış.
Hepsi bu kadar.
Fakat orada biri
vardı, Şerif.
Oraya bakın.
Kendini elleriyle dışarı çıkarmak istemiş.
- Mezarı her kim
kazdıysa, bunu yapmak için aşağı inmiş.
Benim gördüğüm açık bir barbarlık.
Bu onların fotoğraf
için açtırdıkları mezar.
Dergideki.
- Evet.
Beaumontların resmi.
Gördüm.
- Burası Beaumont
mezarlığı.
Ve bu çukur tam da
mezar taşını kurdukları yerde.
Bu sadece zeminde
bir çukur.
Unut bunu Digger.
Bu lanet şeyi doldur.
Ve unut gitsin.
- Ben Pangborn.
- Evet Şerif, ben
Marty.
Ben ve
Norris, yaşlı Homer Gamache'ı bulduk tıpkı ezilmiş bir kedi gibi.
Arabayı izleyin!
- Tanrım.
- Yoldan geçen biri
Homer'ın dün gece durup, bir otostopçu aldığını
görmüş.
Saat 1'de.
Beyaz, erkek.
Sanırım kamyoneti için öldürdü.
Tarifini bildirdik.
Protez bacağı almış.
Lanet bacağını almış.
Hayır onu almamış, o
ordaydı.
Adamı bununla dövmüş.
Takma bacağıyla.
O sadece bir
ihtiyardı.
Aşağılık herif.
Neden ona bir kere vurup kamyonetini alıp çekip gitmezsin?
Bunun nedenini
umarım sorarım.
Herkesin bu
kamyoneti aramasını istiyorum.
O lanet herifi istiyorum.
Annen buna inanıyor
mu?
Arabayı böyle mi
sürmüş?
Maine'deki bütün
yollardan böyle mi geçmiş?
Annen buna inanıyor
mu, sor.
- New York nasıldı?
- Gürültülü.
Tanrım, bundan bıktım.
Hep aynı, eski
sorular.
"Bize kalemleri anlatın.
Neden onu
sabıkalı yaptınız?
Machine sizce neden bu kadar popüler?
" - Tamam.
Çok sağol, Donna.
- Bir şey değil.
Harikaydılar.
Evet, dinle
biliyorum ele avuca sığmıyorlar.
Annene selam söyle.
- Söylerim.
- Tamam.
- Elizabeth Beaumont
siz misiniz?
- Evet.
Alan?
- Kocanız evde mi,
Bayan Beaumont?
- Evet, Alan?
Bir sorun mu var?
Sorun yok.
Bu insanları tanıyorum.
Thad'la
konuşmalıyız, Liz.
Tabii, girin.
Onu çağırayım.
- Alan, Ludlow'da ne
yapıyorsun?
- Siz Thaddeus
Beaumont musunuz?
Evet.
- Neler oluyor, Alan?
- Sizi sorgulamak
için buradayız.
Sessiz kalma
hakkınız var.
- Aman Tanrım, bu da
ne demek?
Avukat tutma
hakkınız var.
Avukat tutacak paranız yoksa, ayarlanacak.
Bakın, bölgenizin
160 mil dışında ne işiniz var bilmiyorum ve
neden bana pislikmişim gibi baktığınızı da, fakat size şunu söyleyeyim, neler olduğunu anlatana kadar,
hiçbir cevap vermem.
- Haklı.
- Homer Gamache'la
ilgili.
- Şu fotoğrafçı.
Ne olmuş ona?
- Öldürülmüş.
- Tanrım, kim yapmış?
- Kanıtlara göre sen.
- Alan, bu bir şaka
mı?
- Cuma akşam 11'den Cumartesi saat 1'e kadar nerede olduğunu
söyleyebilir misin?
Evet.
New York'taydım.
Bugün, oradan biraz
önce döndüm.
Orada ne kadar
kaldın?
Cuma günü 4'te Bangor'dan
ayrıldım.
O gece biriyle
görüştün mü?
Bir şeyler yaptın mı?
Hayır.
Yayımcım Rick Cowley'yi aradım, sadece geldiğimi haber verdim.
- Onu aradın ama
görüşmedin.
- Ne yani, yalan mı
söylüyorum?
Her olasılığı
düşünmek zorundayım.
Seni tanıdığım
kadarıyla Thad sen böyle bir şey yapacak
bir insan değilsin.
Fakat hiçbir şey
işimi yapmamı engelleyemez.
Bak, hava alanını
ara, TWA'i veya oteli.
Sherry Netherland.
Otelde kaydım falan
olmalı.
Alan, haftalardır
Castle Rock'da değildik.
Anlamıyorum, Thad'i suçlamak için neden bu kadar ısrarlısınız?
Çünkü benim
yaptığımı düşünüyor.
Benim yaptığımı Thad, iyi misin?
Tatlım iyi misin?
- İyi misin?
- Evet.
İyiyim.
Bunda bir hata
varsa, ben şahsen kanıtları bulan adamı bulup
derisini yüzeceğim.
- Ne kanıtı?
Elinde hangi kanıt var?
Yani, neden?
Neden ben?
- İlk olarak, Homer
ile bağlantın var.
- Fotoğraflar.
- Biri Homeland
mezarlığında çekildi.
- Evet, ne olmuş?
- Cuma gecesi biri
Homeland'e gidip, senin aile mezarlığında
bir çukur kazmış.
Bir adamı gömecek
kadar.
Homer da bir mil
yakında öldürülmüş.
Hayır, bu olamaz.
Bak Thad bu olamaz.
Biri sana bunu yapıyor.
Bu o adi herif.
Clawson.
- Kim?
Bu, Fred Clawson.
New York'ta yaşıyor.
Nerede bilmiyorum.
George Stark
kitaplarını benim yazdığımı anladı ve şantaj
yapmaya başladı.
Ben de ona para vermektense gerçeği açıkladım.
New York polisine
bunu soralım.
Başka kanıt var mı
Alan?
Beni sadece lanet
bir çukur yüzünden suçladığına inanmıyorum.
Katil Homer'ın
kamyonetini almış.
Connecticut polisi
onu, eyaletin kuzeyinde bir hurdalıkta bulmuş.
Kamyonette parmak
izleri bulmuşlar.
Homerin kanına
bulanmış izler.
Bu izleri
bilgisayara girmişler ve senin kayıtların çıkmış.
Senin parmak
izlerinle tıpatıp aynı.
Kesinlikle.
Yüksek sesli pislik.
Umarım bu gece
yalnızsındır.
Birisi
"Dünya bir sahnedir.
" demişti.
Ve hepimiz kendi
rolümüzü oynarız.
Kader bana aşık
rolü verdi seni de sevgilim yaptı.
Birinci perde
tanışmamızdı.
Sana ilk bakışta
aşık oldum.
Rolünü çok güzel
oynuyordun.
Sonra ikinci perde
geldi.
Değiştin, gariptin ve nedenini bilmiyorum.
- Bayan Bird
neşeyle, dedi ki - Beni terk ettiğini
söylediğinde yalan söylüyordun.
Ve kendimi idare
ettim.
Burada buna,
soytarının numarası deriz.
- Ne demek orada?
- Endsville, Thad.
Demiryollarının bittiği yer.
- Boşluk her
yerdeydi.
- Her zaman
aptaldın, yaşlı Hoss.
- Artık perdeyi
indirebilirler.
# Kalbin acıyı
hissediyor mu?
# Yanına gelebilir
miyim?
- Liz?
- Seninle işim
bitmedi, pislik.
Unutma, benimle
uğraşmak istemezsin.
Çünkü uğraşırsan en iyisiyle uğraşırsın.
Clawson, polis seni
arıyor.
Clawson?
Bana iki haftalık
kira borcun var.
Bu herifler seni
götürmeden, onu istiyorum hemen!
Haydi bir bakalım.
Tanrım.
Aman Tanrım.
Serçeler yine uçuyor.
Serçeler yine uçuyor.
- O geri döndü.
Thad?
- O geri döndü.
- Kim geri döndü?
Alan Pangborn.
Sizinle oturup birer
bira içebilir miyiz, diye uğradım.
Hayır.
Evet.
Ben içerim.
Buraya iş için
gelmedim.
Sadece bir değil, iki
cinayetle suçlanan bir adamla sohbete
geldim.
- İki mi?
- Evet, dostun,
Frederic Clawson.
- Tanrım.
- Ne zaman?
- Önceki gece, New York'ta.
Yani sen hala
ordayken.
- Önceki gece.
Önceki gece
- Basın toplantısındaydın.
11'e kadar.
Clawson'un 9 veya 10 civarında öldürüldüğünü sanıyoruz fakat gece yarısı da
olabilir.
Clawson'ın
dairesinde parmak izleri bulduk.
Bir kez daha tıpatıp
seninkilere uyuyor.
- Tanrım, neler
oluyor Thad?
- Beni
tutuklamadığına şaşırdım.
- Hapse girmememin
nedeni ne?
- Sanırım benim.
New York'takiler
senin kodese atılmanı istiyor.
Elinde bu kadar
kanıt varken, neden beni tutuklamıyorsun?
Hayır.
Hala çok şüpheli birisin, Thad.
Ve bu insanları
öldürdüysen seni tutuklayacağım.
Sanırım hiçbir yere
gitmiyorsun.
Senin gibi birinin
saklanması zor.
Ben biraz daha
çalışırken, evinde uyumana izin veriyorum.
Bu arada kanıtlarımı
çürütmeye çalışıyor olmalısın.
Onları kanıtlamaya çalıştığımdan
daha fazla değil.
Clawson olduğundan
çok emindim.
Belki de kendini
öldürmüştür.
Thad yapmış gibi
gösterebilirdi.
- Bu tür bir ölümde,
bu imkansız.
Clawson'la bağlantın
olduğunu kimse biliyor muydu?
Clawson bilgiyi
yayıncım için çalışan birinden almış.
Tüm söylediği buydu.
İsmini bilmiyorum.
Clawson'ın nasıl öldürüldüğünden
bahsettin.
Evet.
Klasik çete işi gibi.
- Vurulmuş mu?
- Hayır.
Bir gevezeyi vurmazsın.
Onun kanını akıtıp,
acı çektirirsin.
Clawson'ın dili
kesilmiş.
Penisi kesilmiş ve
ağzına sokulmuş.
Tam olarak ona
yapmayı istediğimi söylediğim şey.
Şaka yapıyordum.
Eğer Alexis Machine
olsaydım aynen böyle yapacağımı söyledim.
Bu kitaplarından bir
karakter.
Alexis Machine.
Bu bir şakaydı.
Haydi, Alan.
Adamı öldürsem bunu sana anlatır mıydım?
Clawson'ın duvarında
bir yazı vardı.
Kurbanın kanıyla
yazılmış.
"Serçeler
tekrar uçuyor.
" Bu, size bir
şey ifade ediyor mu?
- Hayır.
- Thad?
Hayır.
- Emin misin?
- Bir anlamı yok.
Sır saklıyorsun,
Thad.
Bu iyi değil.
Asla da iyi olmadı.
Sapığın teki
tanıdığımız iki kişiyi öldürdü.
Ve bir şekilde sen yapmışsın
gibi gösterdi.
Bu adam senin
peşinde.
Tehlikede
olabileceğini hiç düşündün mü?
Hepimizin bu adamın listesinde
olabileceğimizi?
Haydi, Thad.
Bir şeyler saklamak için iyi bir zaman değil.
Hayır, iyi bir zaman
değil.
- Serçeler tekrar
uçuyor.
- Sana bir şey ifade
ediyor.
Ne?
Thad.
Neler oluyor?
- Dahası da var.
O sözleri yazdım ve yazdığımı
hiç hatırlamıyorum.
Bir tür transtaydım.
Ben çocukken
aldıkları tümör.
Baş ağrısı yaptığını
söylemiştim.
Seslerden hiç
bahsetmiş miydim?
- Sesler mi?
Hayır.
Beyin tümörü olan
insanlar bazen semptomlarla karşılaşırlar.
Algı bozulmaları.
Aslında var olmayan kokular alır, sesler duyarlar.
Ben de kuşları duyuyordum.
Yine duymaya
başladım.
Serçeler yine uçuyor.
Thad, gidip doktoru
görmelisin.
Belki başka bir
tümör vardır.
Bu sesleri açıklardı.
Peki ya geri kalanını?
Liz, bir
süreliğine tamamen kendimden geçtim.
O sözleri yazdım ve
bunu yaptığımı hatırlamıyorum.
Yani, ya başka şeyler
de yaptıysam?
Ya hatırlayamadığım
başka şeyler de yaptıysam?
Ve hatırlayamıyorsam?
Thad, seni
tutuklamadıklarına çok sevindim.
- Sanırım polis
seninle konuştu.
- İyi karakterli
biri olduğunu onaylamamı istediler.
Onlara iyi biri olduğun yalanını söyledim.
Başın dertte mi Thad?
- Evet, biraz.
Bir karışıklık ama beni
de içine çekiyor.
Yardım edebilir
miyim?
Bazı tuhaf şeyler
oluyor.
Sanırım senin gibi
yaşlı bir cadı doktordan yardım alabilirim.
- Gel.
Haydi konuşalım.
- Yapamam, Reggie.
Aklım karışık.
- İhtiyacın olursa,
beni ara.
Ararım.
Teşekkürler.
Aptallar tekrar
uçuyor.
Beni ara, Sissy.
Endsville.
Şimdi ve sonsuza dek.
Bıçak # Bu gece
yalnız mısın?
Siyah Güzellik # Bu
gece beni özledin mi?
# Ayrıldığımıza
üzülüyor musun?
Hayır!
Hayır!
Hayır!
Hayır!
Hayır!
Çeneni kapa, yoksa
seni kesmek zorunda kalacağım, Sis.
- Ne istiyorsun?
- Ne dedim ben?
Benim için bir
telefon edeceksin.
Hayır.
Ne düşündüğünü biliyorum.
Beni
kandırabileceğini düşünüyorsun.
İyi bir düşünce
değil.
İyi düşüncelerini
kaybeden insanlara ne olur, biliyor musun?
Hayır!
Gökyüzünden düşerler.
Şimdi, Thad
Beaumont'u arayacağız.
- Ne diyeceğim?
- Bir şeyler
düşünürsün.
Merhaba.
Şu anda telefona cevap veremiyoruz.
Ama isminizi ve
numaranızı bırakırsanız sizi en kısa
zamanda ararız.
Ona kim olduğunu
söyle ve burada olanları anlat.
Yap.
İki kez söyletme.
Yap yoksa bu şeyle aptal
kafanı keserim.
- Thad!
- Adını söyle.
- Burada bir adam
var.
Kötü bir adam.
- Adını söyle.
Miriam.
Lütfen yardım et!
Burada bir adam var.
Beni daha fazla
kesmesine izin verme!
Pangbornlar.
Elbette.
Baba?
Telefon!
Şunu biraz kıs,
evlat.
- Evet.
- Ben Thad Beaumont.
New York'ta bir
kadının acil yardıma ihtiyacı var.
- Devam et.
- Miriam Cowley.
Menajerimin
eski karısı.
Burayı aramış.
Evde değildim.
Telesekretere kayıt
bırakmış.
Ve bir adamın sesini
duydum.
Onu yaralamakla, kesmekle
tehdit ediyormuş.
Bir daha yapmaması için
bana yalvardı.
Aramaya çalıştım ama
ulaşamadım.
- Adresi nedir?
109 Batı 84.
Cadde.
New York polisini arayacaktım ama bir sürü şey açıklamak zorunda kalacaktım.
- Hayır, doğru olanı
yaptın.
Onları arayıp bu
saçmalığı durduracağım.
Sana dönerim.
Bana biraz izin ver,
evlat.
- Sorun mu var?
- Evet.
- Kötü mü?
- Umarım değildir.
Evet, ben Alan
Pengborn, Castle Kasabası şerifiyim ve Evet,
evet?
Alo?
Tanrım.
Miriam ölmüş.
Alan, sanırım
tehlikede olan başka insanlar var.
Rick Cowley.
Eminim şimdi Rick'in peşindedir.
129 Batı 68.
Cadde'de oturuyor.
Makaleyi yazan adam,
onun da peşine düşecektir.
Mike, Mike Donaldson.
New York'ta yaşıyor,
fakat nerede emin değilim.
- Başka neler
biliyorsun?
- Sanırım kim
olduğunu biliyorum.
- Söyle bana.
- Telefonda
söyleyemem.
Sana yarın burada söylesem
olur mu?
Bu gece bildiğin her
şeyi öğrenmem gerek.
- Yarın yüz yüze
gelip konuşsak?
- Bak, şu ana kadar
seni tutuklamamak için çok uğraştım.
Ama artık sınırımı
zorlama.
Sana bir tarif
verebilirim.
Doğru olduğundan
emin değilim, fakat doğruya yakın.
Benim ölçülerimde.
Benim gibi mavi
gözlü.
Saçları geriye
taralı.
Benim yaşımda.
Daha iyi durumda.
Güçlü, kaslı.
Oxford,
Mississippi'de yaşıyor ve biraz kötü bir aksanı var.
Onu genelde çılgın
olduğu zaman duyuyorsun.
Ve eski, siyah bir Tornado,
kullanıyor.
Şu beygir gücü fazla
olanlardan sanırım.
Arkasında şu yazılar
var, "Yüksek sesli pislik".
Bütün bunları
söyleyebiliyorsun, adını neden söylemiyorsun?
Bu gece adını
bilmenin kimseye yararı yok.
Bir başka isim
kullanıyordur.
Mesela George Stark adını
kullanabilir.
Kahretsin!
Kahrolası şehir.
Merdiven Hayır!
Merhaba, Mike.
Elveda, Mike.
Mikey, Mikey, Mikey.
Biri yardım etsin!
- Neler oluyor?
- Cinayet.
Biraz ister misin?
Sanırım iyi değilim.
- Ne halt oluyor
orada?
- Bilmiyorum.
Fenerin var mı?
- Şuna bak.
Yüce Tanrım.
- Sence adam bu mu?
- Adam bu mu dersin?
- Nereden bileyim?
- Tanrım.
- Bu gerçekten
pislik, dostum.
- Dur!
- O da kimdi?
- Bilmiyorum, gitti.
- Şu halta bak.
Yardım gerekli.
- Alo.
- Günaydın, Rick.
Ben kadınının gırtlağını
kesen adamım.
Ne?
Kimsin sen?
- Kim olduğumu Thad
Beaumont'a sor.
O her şeyi biliyor.
Ona ölü olduğunu söyle ve işimin henüz
bitmediğini.
Bir dakika.
Bir dakika.
Kimsin sen?
Bekle.
Tanrım!
Tanrım!
- İyi günler, dostum.
İyi günler.
- Yüce Tanrım!
Seni pislik!
- Defol git!
Söyle, Thad.
Bunu kimin yaptığını düşünüyorsun?
Bana bir isim ver.
Sana bir isim verdim.
İsmi George Stark.
Seni anladığımı
sanmıyorum.
Kocamın söylemeye
çalıştığı şey George Stark'ın bir şekilde
hayat bulduğu.
Bak, Alan, senin
böyle şeylere inanacak biri olmadığını biliyorum.
Ama elimizdeki tek
şans sensin.
Thad'in
söyleyecekleri var.
Ona inanmak zorunda
değilsin ama onun inandığına inanmalısın.
Çünkü inanmazsan bu
adam ya da her neyse öldürmeye devam
edecek ve bize ulaşana kadar da durmayacak.
Buna inanamıyorsun,
değil mi?
Tek bir kelimesine
bile.
Bu insanların bir
hayalet tarafından öldürüldüklerini söyleseydin sana inanmazdım.
Ama neredeyse bir
hayalet öyküsüne inanıyorum.
Bir hayaletten bile
değil, hiç olmayan bir adamdan bahsediyorsun.
Belki bana bu adamın
nereden geldiğini söylemek istersin Thad.
Onu bir gecede mi
doğurdun?
Bir serçe yumurtasından
mı çıktı?
Tam olarak nasıl
oldu?
- Ne zaman ayrı bir
kişilik olduğunu bilmiyorum.
- Öldürmeye
çalıştığımızda oldu.
- Bak, burada bütün
çılgınca ihtimalleri değerlendirmeye çalışıyorum.
Ama bana adamın
George Stark olduğunu söylediğinde, hayır.
George Stark
olduğunu düşünüyor olabilir.
Sana bunu veriyorum.
Ama o değil.
O olamaz.
O deli bir adam,
Thad.
Lanet olası bir
katil ve ben onu yakalayacağım.
Bekleyin, Bay Cowley.
İletişim bölümündekiler burada olmalıydı.
- Belki de
içeridedirler.
- Biri olabilir ama
diğerinin burada olması gerekirdi.
Bu standart prosedür.
Haydi.
- Belki de hiç
gelmediler.
- Telsizi deneyelim.
- Nereden geliyorlar?
Merkezden mi?
- Bilmiyorum.
Karakolu ara.
- Bak, biraz
uyumalıyım.
Ölü gibiyim.
- Burada olacağız.
Belki sonra Çin
yemeği getirtiriz.
Benden olsun.
Teşekkürler.
Daha fazla aptal
ölüyor.
Söyle ona.
Yüce Tanrım!
Menajerimi
değiştireceğim.
Üzgünüm, Rick.
Bu bir gırtlak kesme
işi.
Tanrım!
Rick öldü mü?
Buna inanmıyorum.
İnanamıyorum.
Yani lanet olası polis koruması böyle mi?
Saçmalık!
Saçmalık!
Korumadılar!
Korumadılar!
Ne düşündüğün
umurumda değil.
Düşünmek mi istiyorsun?
Sana söylediğimi
düşün.
George Stark'ı düşün.
Bunu düşün!
Ne istiyor?
Ne mi istiyor?
Aynı durumda olsak,
isteyeceğimizi.
Artık ölü olmak
istemiyor!
Tanrım.
Rick, Miriam.
Sıradaki kim?
Sanırım hepsi bu, Bay
Beaumont.
Bayan Beaumont
dışarıdan arayıp sistemin çalıştığına
emin olacağız.
- Tamam, güzel.
Teşekkürler.
Test aramasına gerek
kalmadı.
Kilerden kontrol
edeceğim.
Birisi cevap verecek
mi?
Bay Beaumont?
Sorun mu var?
- Bu o.
- O kim?
- Ne istiyorsun, adi
pislik.
- Sakin ol, Thad.
Heyecanlanma.
- Ne istiyorsun?
- Sana bittiğini
söylemeyi.
Sonuncuyu da bugün
hallettim.
Yayıncıyla çalışan
küçük kız.
Polisler onu bulur.
Bir kısmı yerde.
Kalanı da mutfak
masasında.
- Tanrım!
Güneye gidip biraz
balık avlayacağım.
Şehir hayatı yordu.
Yalan söylüyor.
Yalan söylüyorsun, lanet olası.
Niye Thad?
Bu hiç de hoş değil.
Sana zarar
vereceğimi mi düşündün?
Hayır.
Senin intikamını aldım.
Bunu yapması gereken
bendim.
- Sen ödlek bir
tavuksun.
- Yalan söylüyor.
Dinlediğinizi
biliyor olmalı.
- Rahatsız
etmeyeceğim, Thad.
Peşimize düşeceğini
biliyorum, George.
Peşime düşeceksin.
Ne istediğini
biliyorum.
Tamam, gel bakalım.
Geldiğini biliyorum.
Biliyorum çünkü kuşları
duyuyorum.
- Kuşlar mı?
Bu doğru.
Kuşları duyacağım ve bekliyor olacağım.
Seni parçalamak için
bekliyorum.
- Yüce Tanrım!
- Saçmalıyorsun,
Thad.
Ne kuşu?
- Serçeler.
Duymuyor musun?
Neden bahsettiğinin önemi
yok çünkü bitti.
- Çok temiz.
- Minibüsü kontrol
edelim.
Times Meydanı'ndaki
ödemeli bir telefondan aramış.
Sesin bir kayıt olup
olmadığını kontrol ediyorlar.
Ne yani, ben mi
yaptım?
Aramada kart numaran
kullanılmış.
Tanrım.
Tüm olanlardan sonra hala şüpheliyim.
Bak, dün geceki
olayı sana yıkamazlar.
Buradaydın.
Ama bir ortağın
olabilir.
- Bu duyduğum en
çılgınca şey!
Keşke ben de aynı
şeyi söyleyebilseydim, Thad.
Bana bir eşkal
verdin.
Hatırlıyor musun?
Donaldson'ın
şahitlerinden biri eşkali aynen doğruladı.
Siyah bir Toronado kullandığını
söyledin.
Homer'ın kamyonetini
buldukları yerden çalınmış.
Bu ve parmak izleri ve öldürülmelerinden önce kurbanları saydın.
Tanrım, insanların ne
düşünmesini bekliyorsun?
- Sen ne
düşünüyorsun, Alan?
- Bence bu sapık
senin peşinde.
Birisi kuyunu kazıp,
seni suçlu gösterecek kadar akıllı.
Ya bu ya da sensin,
Thad.
Tüm bunların arkasında
sen olabilirsin.
Bunu göz önüne
almadığımı sanma.
- Almasan iyi olur.
Bana bakmayı bırak
ve omzundan geriye bak.
Yapmazsan senin için
kötü olabilir.
- Nasılsınız, Bay
Beaumont?
- Daha iyi olmuştum,
Rosalie.
Daha iyi olmuştum.
Alo?
Size, Bay Beaumont.
- Selam, George.
- Thad.
Nasıl gidiyor?
- Ne istiyorsun?
- Bunun cevabını biliyorsun.
Bunu anladın ve
doğru anladın.
Yeni bir kitaba
başlama zamanı.
Hiç sanmıyorum.
Seninle işim bitti.
George Stark öldü.
Ben ölmedim, Hoss.
Daha yeni başladım.
Dediğimi yapsan iyi
olur yoksa senin için gelirim.
Daha önce hiç kimsenin
ölmediği gibi ölürsün.
Yeni bir kitaba
başla, evlat.
Eve git ve
kalemlerinin ucunu aç.
- Arayan var mı?
- Önemli bir şey yok.
Evde olacağım.
Sanırım aramam
gerekecek, şerif.
Tanrım.
Tanrım, Annie.
Üzgünüm.
Tatlım, üzgünüm.
Üzgünüm.
Sorun değil.
Tanrım.
Ne kadar aptalca davrandığımı fark etmedim.
Şu Beaumont işi.
Nasıl biri?
Beaumont.
Nasıl bilebilirsin
ki?
Asla bilemezsin.
Eyalet Polisi Onu
işe götürüyorum.
Evi gözlemesi için başka
birini göndermelisin.
Anlaşıldı.
Haydi.
Gel buraya.
Güzel.
İşte.
Al bak.
Hayır yapma.
Bak, bu en sevdiğin
oyuncağın.
Lütfen, susar
mısınız?
Susar mısınız!
Bir kaç saatte kadar
dönerim.
- Kahve ister misin?
- Termosum var.
Bırak gireyim,
George.
Haydi, George.
Gelmeme izin ver.
Bakalım neler
yapıyorsun.
Haydi, George.
Bırak gireyim.
Tanrım.
Bunlar gerçek.
Serçeler gerçek.
George Stark'ın yeni
kitabı.
Neden yeniden yazmak
istiyorsun?
Yazmazsam öleceğim.
Niye böyle diyorsun?
Ayrılmak.
Ayrılmak mı?
Ayrılmak.
Nasıl?
Ayrılmamız gerekli.
- Söyle, neden George?
Bitişik - Ne?
Canını yaktı değil
mi Thad?
Gerçekten canını
yaktı.
Umarım dayanırsın
dostum.
Şimdi, erkek gibi
davran.
Evet.
Erkek gibi.
- Nereye gidiyorsun?
- Bangor'a.
- Bangor'da ne var?
- Bilmiyorum.
Belki de hiçbir şey.
- Çocukken orada
ameliyat olmuştum.
- İşte.
Bunları al.
Gizlenmek için.
Değişmiş bir adam.
Arabamın anahtarları.
Umarım arabaya bir
şey olursa tamir parasını verme
inceliğini gösterirsin.
- Eve nasıl
döneceksin?
- Taksiyle, sanırım.
Bir fatura alıp
uygun bir zamanda sana veririm.
- Teşekkürler, eski
dostum.
- Macera getirdiğin
için teşekkürler.
Kitaplarda
serçelerle ilgili bir şey bulabilir misin, bak bakalım.
Serçeler mi?
Serçeler
Serçelerle ilgili bir şey var.
- Bir ikiz mi?
- Sana söylemediler
mi?
Hayır.
Hayır.
Bir tümör olduğunu söylemişlerdir.
Bir şekilde öyleydi.
Kafandaki sorun
farklı bir şeydi.
Bir şey görmüyorum,
Thad.
Ama yine sesler
duyuyorsan bir kaç film çekmeliyiz.
Pek çoğumuz
başlangıçta ikiziz.
En az onda bir muhtemelen
daha da fazlası.
Güçlü olan fetüs
diğerini emer ve tek çocuk olarak doğar.
Senin durumunda
fetüs tamamen emilmemişti ve ameliyatla
çıkartıldı.
Annen ve baban çok
sarsıldılar.
Ona bir insan
muamelesi yapılması ve nüfuslarına geçirilmesi
konusunda ısrar ettiler.
Gömmek istediler.
Gömmek.
Homeland Mezarlığı'nda, aile kabristanında.
Bilmiyorum.
Sana serçeleri anlattılar
mı?
- Serçeler mi?
Lanetli bir şeydi.
Ameliyat yeni bitmişti.
Koca bir sürü serçe toplandı, binlercesi.
Hastaneye doğru
dalışa geçtiler.
Bunun ne olduğunu kimse
anlayamadı.
Bir tür göç gibi bir
şeydi.
Ortalığı
karıştırdılar.
Camlar kırıldı.
Üç dört kişi
yaralandı.
Bayağı bir kanaman
var.
Bekle de yarana pansuman
yapalım.
Ne olduğunu
söylemiştin?
Kesik mi?
Hayır, ben kendimi
yaraladım.
Daima aklımda
kalacak.
Sen o kuş
seslerinden şikayetçiydin ve serçelerin saldırısına uğradık.
Sanki sesleri
kafandan çıkardık ve gerçeğe dönüştüler gibi.
Nasılsın, doktor?
Hatırladın mı?
Serçeler hastaneye
saldırdı.
Yerel ornitologlar,
kuşların, hastanenin pencerelerinin yansıttığı
parlak güneş ışığına doğru gittiğini açıkladılar.
Tanrım!
Seni pislik.
Tanrım.
- Alo?
- Oradan hemen
çıkmalısınız.
- Thad?
Sen neden
- O burada.
Stark burada, Bangor'da.
20 dakika mesafede.
Oradan hemen çıkın.
- Bangor'da ne
yapıyorsun?
- Liz, lütfen!
Sadece beni dinle.
Oradan çıkın, tamam
mı?
Zaman yok.
Doktor Pritchard'ı
öldürdü.
Senin ve çocukların
peşine düşecek.
- Tamam, tamam
gideceğiz.
- Hayır, bana söz
ver.
Söz ver.
- Söz veriyorum.
Hemen gideceğiz.
- Hiçbir şey alma.
Sadece gidin.
- Bekle.
Nasıl haberleşeceğiz?
Okuldan Reggie.
Ona nerede olduğunu veya nereye gideceğini
söyleme.
Ona iyi olduğunu
söyle.
Bana söyleyebilecek
hiç kimseye nerede olduğunu söyleme.
Bilmemeliyim.
Anladın mı?
Nerede olduğunuzu
bilmemeliyim.
- Tamam, gideceğiz.
Seni seviyorum, Liz.
Seni seviyorum.
Seni her şeyden çok
seviyorum.
Seni seviyorum.
Tamam.
Anneniz sizi küçük bir gezintiye çıkaracak Kahretsin.
- Ne istemiştiniz?
- Destek istiyorum.
Kod 6.
- Ambulans
çağırsanız iyi olur.
- Ambulans mı?
Bir ambulans çağırın.
Tamam mı?
Tanrı aşkına, burada
tehlikedeyiz, Alan.
Bebeklerim tehlikede.
Gitmenize izin
veremem.
İstesem de veremem.
- Ama Stark dışarıda
olabilir.
- George Stark diye
biri yok Elizabeth.
Öyle biri yok.
- Birisi var.
Thad görmüş.
Thad'in ne dediği
umurumda değil.
Kocan hapiste
olmalıydı.
Onu uzun zaman önce oraya
tıkmadığım için kendimi aptal
hissediyorum.
Sadece orada oturup
beklemelisiniz.
Bir şey olmayacak.
Polis
korumasındasınız.
- Koruma mı,
tutuklama mı?
İstediğin gibi
adlandır.
Üzgünüm, Liz.
Bu konuda çok
yumuşak davrandım.
Artık işi kitabına
göre yapmalıyım.
Şimdi oradaki
memurla konuşmama izin ver.
- Seninle konuşmak
istiyor.
- Evet, efendim.
- Orayı koruyun,
evlat.
Geceden önce
yerinize iki kişi göndereceğim.
Gözünüzü açık tutun.
Thad Beaumont
gelirse tutuklayın.
Birinci derece
cinayetten.
Evet, efendim.
Anlaşıldı, efendim.
Sanırım emilen fetüs
bir araçtı ya da çalınmış bir vücut.
Kaza eseri oradaydı
ve Stark onu kullandı.
Onu kendine aldı.
Stark bir sihir,
senin iradenin yarattığı bir varlık.
Hepimizin içinde
bir canavar vardır.
Ya onu gömer ya da
cesaretlendiririz.
Onu fazlasıyla
cesaretlendirdin.
Bilinçaltında
yaşamasını istedin.
O kadar çok
istedin ki gerçek oldu.
Yazdığın
karakterler hep, çok canlıydı, Thad.
Onun yaşamasını
istedim.
Tanrı beni
affetsin, bu doğru.
Bir yanım hep George
Stark'a imrendi.
Onun basit, vahşi doğasına
imrendi.
Başarısız olmayan,
asla zayıf ya da aptal görünmeyen bir adam.
Her şeye bir cevabı
olan bir adam.
- Evet.
Ama o bir pislik.
- Benim bir yarım
bir pislik.
Karanlık yarım.
George Stark benim karanlık yarım.
Evet ama onun hayatta
kalmasını istemiyorsun.
Yaptığı bunca şeyden
sonra ona imrenemezsin.
Hayır.
Onu istemiyorsan,
yaşayamaz.
Hayatı olan sensin.
Onu senden almaya
çalışıyor.
Ama vermek
istemezsen ne yapabilir ki?
Seni öldürmek mi?
Bu intihar olur,
değil mi?
Bunu neden
anlayamadım?
Bu yüzden
çevremdekilere zarar veriyor.
Kesinlikle.
Burada, Beringers'da
bir şeyler buldum.
Serçeler hakkında bir şey.
Serçeler dahil
bazı kuş türleri.
Psikopomptur.
- Ne?
- Yunanca
"ruh taşıyan" demek.
Bu durumda insan
ruhlarını bu dünyayla diğeri arasında taşıyorlar.
Alo?
Thad!
Bu sana.
Kitabını
yazamayacağım, George.
Sen ölüsün ve öyle
kalacaksın!
Yanılıyorsun, yaşlı
Hoss.
Başlamak
isteyeceksin.
Gece yarısı
başlamazsan pişman olacaksın, lanet olası.
Sen, tek
olmayacaksın.
Nereden aradığımı
tahmin et, Thad.
Hayır!
- Hızlıydı, Hoss.
- Onlara ne yaptın?
Hiçbir şey.
Henüz.
Seninkilere değil.
Evi gözleyen
polislere bir şeyler yapmak zorunda kaldım.
Ondan geriye
kalanlar, sinekleri kendine çekiyor.
Liz'le konuşmama
izin ver.
Zaman yok.
Gitmeliyim, dostum.
Ben ve aile
gitmeliyiz.
Sanırım nereye
gideceğimi biliyorsun.
Endsville'e, Thad.
Demiryollarının
bitiği yere.
Bu arada, buradaki dinleme
cihazını kestim.
Bence, bu ikimizin arasında, özel bir iş.
Cihaz.
Tanrım, dinleme
cihazı.
Aradığımı duydular
ve gitmesine izin vermediler.
Liz elinde, Reggie.
Çocuklarım da.
Dikkatli ol.
Hakkında, onun hakkında Bildiğinden daha çok
şey biliyor.
Seni kullanmasına
izin verme.
Birimizi almaya
geldiler, değil mi?
Ama hangimizi?
Kaybedeni, elbette.
Umarım sen değilsindir, Thaddeus.
George Stark'ın
senin yerine dersine girmesini isteyemem.
- Neden onların
farkında değil?
- Bilmiyorum.
Bunu iyi bir işaret olarak kabul edelim.
- Bunu bildiğini
düşünmüştüm.
Bilmiyorum.
Tanrı hariç, hiç kimse bilmiyor.
O da tatilde gibi.
Sonuçta, bu
inandığın şey.
Keşke sana verecek bir tılsımım ya da gümüş kurşunum olsaydı ya da kabine saplayacağın
bir kazık.
Ama bu kadar basit
değil.
- Bana tüm gerekeni
verdin.
Teşekkürler Reggie.
İyi şanslar.
Haftaya ofisinde kimin oturduğunu görmek
ilginç olacak.
- Ben olacağım.
- Kırmızı bir
karanfil tak ki tanıyabileyim.
Tüm birimler 3, 10
ve 4.
Ölü bir memur var.
Bu da sorun demek.
Beaumont'un yaptığına eminiz.
- Nereden biliyorsun?
- Çünkü o dışarıda.
Görünüşe göre
ailesini almış, onları öldürmediyse tabii.
Bangor'daki
doktoru öldürdü.
Resepsiyonist kimliğini onayladı.
Dinle eğer
oraya doğru geliyorsa artık onu durdursan iyi olur.
Anlaşıldı.
Güzel.
Haydi.
Kahretsin.
Sürmeye devam et.
Devam et.
Ben ve Thad biraz
işbirliği yapacağız, her zamanki gibi.
İş bittiğinde eğer
beni çok kızdırmadıysan gitmenize izin
verebilirim.
Ama anlıyorsun, bu o anki ruh halime bağlı.
Eğer iyi, barışçıl
bir moddaysam, neler olacağını kim bilebilir?
Her şey bittiğinde
buraya yerleşebilirim ve benden hoşlanmanı
isterim.
Burası hoşuma gidiyor.
Gerçekten.
Evet, burada rahat
edebilirim.
Hayal kur, seni
pislik.
Bu hayal değil, Beth.
Thad'ın bana borcu
var.
Belki benden önce de yazabiliyordu ama ben ona insanların okumak istediklerini yazmayı
öğrettim.
İnsanlar okumuyorsa yazmak
işe yaramaz.
Bu yüzden Thad bana
borçlu.
Sen de benim ve
çocukların peşine düşüyorsun.
Sen bir korkaksın.
Böyle şeyler
söylemesen iyi olur.
Bu sorunları ben
istemedim.
İster inan ister inanma bunu ben istemedim.
Bu yazma işini
yapmalıyız.
Kendi başıma yapmaya
çalıştım.
İyi de gidiyordu.
Ama sonra bu
fiziksel problem ortaya çıktı.
Sanırım fark ettin.
Endişelenme.
Yakında düzelirim.
Thad beni iyileştirecek.
Tek yapması
gereken son bir hikaye yazmak ve sonra tekrar Rock'n Roll yapacağım.
Elbette bu kadar
yakın çalışırken kendini biraz zayıf hissedebilir.
Bu çok yazık.
Ona zarar vermek istemiyorum.
Umarım farklı gelişir.
Ama birimizin
ayrılması gerekeceğini hissediyorum.
Ve iş oraya
geldiğinde o gitse daha iyi olur.
Tanrım.
Tanrım sen gerçekten Barışçıl ruh halimi bozuyorsun.
Barışçıl ruh halimi rahatsız
ediyorsun.
Barışçıl ruh halimi
çok rahatsız ediyorsun.
Sen de yalancısın.
Birisi dedi ki, dünya yerinde duracak.
Aşkım için
yalvaracağım.
- Liz.
- O benim her şeyim.
- Tanrım, Liz.
İyi misin?
İyi misin?
Çocuklar nerede?
- Tam burada, Hoss.
- Asla işaretleri
kaçırmadım.
Merhaba, Thad.
Nasılsın, eski
dostum?
Kötü görünüyorsun.
- Sen de iyi
sayılmazsın.
Eğer istediğini
yaparsam onları incitmeyeceğine söz ver.
İstediğini yaparsam
onları bırakacak mısın?
Bırakacağım.
Söz veriyorum.
Sözümü aldın.
Güneyli bir adamın
sözü hafife alınacak bir şey değildir.
- Bırak alayım
onları.
- Birini alabilirsin.
Liz, üzgünüm.
Tüm olanlar için üzgünüm.
- Onunla yukarı
gideceğim.
- Hayır.
Thad, yapamazsın.
Seçeneğimiz yok.
Bana zarar veremez.
Ama size verebilir.
Bağlarını çözmeye
çalışma, telefon etmeyi düşünme.
Sanırım aynı
frekanstayız, değil mi, Thad?
Ne olduğunu görmüyor
musun?
Ona bir bak.
Kitap yazmaya yardım
istemiyor.
Hayatını almak
istiyor.
Bunu görmüyor musun?
Ne istediğini
biliyorum.
Bilmediğim ve onun
da bilmediği bunun onu gerçekten kurtarıp
kurtarmayacağı.
Bence bu onu kurtarmayacak.
Bence işi bitti.
Neden biliyor musun?
Çünkü artık onu
istemiyorum.
- Kimin işinin
bittiğini anlamanın bir tek yolu var.
Öyle değil mi, Thad?
- Hazır mısın?
- Seni bekliyorum.
Evet.
Çelik Machine George
Stark Machine'in bir polis arabası çalmasıyla başlayacağım.
Evet, bu olur.
- Bana bir sigara
ver.
- Bıraktığını
sanıyordum.
Bırakmıştım.
Böyle zamanlar
dışında.
Beraber çalıştığımız
zamanlar.
Evet.
Neden denemiyorsun,
George?
İçeri girmelisin.
Korkuyorum, Hoss.
Biliyorsun ki
yapmanın tek yolu yazmaktır.
Yazıyorum.
Geliyor, Thad.
Kolayca geliyor.
Bunu yapabilirim.
Yapabilirim.
Benimle
uğraşmamalıydın, Hoss.
Ne düşündüğünü
bilmiyor muyum?
- Kes şunu, Thad.
Yoksa keserim.
- Beni kesemezsin,
George.
Bana bir halt
yapamazsın ve bunu iyi biliyorsun.
Evdekilere
yapabilirim.
Gerçekten çok çirkin şeyler yapabilirim.
Otur, Thad.
Kendin için
kolaylaştır.
Otur ve gözlerini
kapat.
Bak bakalım, yok
olup gidiyor musun.
- Cehenneme git.
Seni almaya geldiler,
George.
Seni Şeytan'a geri
götürmeye.
Thad?
Thad!
Tamam.
Burada oturun.
Ben kapıyı açacağım.
Böyle olmasını
istemezdim, Hoss.
Aklımda başka bir
şey vardı.
Evet, öyleydi.
Sonu yazmaya
geldiler, George.
Ya senin sonunu, ya
da benimkini.
Burası karışık,
George.
Sana bir şans
vereceğim, Thad.
Ne halt ediyorsan,
hemen kes.
Ben bir şey
yapmıyorum, Hoss.
Oturup neler
olacağına bakıyorum.
George Stark Machine'in
Yolu Kes şunu, Thad.
Kes şunu.
Üzgünüm, George.
Yapamam.
Sen de yapamazsın.
Sona geldik, öyle mi?
Bakalım bu sonu
sevecek misin, Hoss?
Hayır!
Hayır!
Alan!
Çabuk ol!
- Neler oluyor?
Nedir bu?
- Üst kattalar.
- Kim?
- Onları üst kata
götürdü.
- Thad nerede?
- Yukarıda.
Stark'la beraber.
- Dur!
- Çocuklar da
yukarıda.
Liz, hayır!
Hayır!
Bekle!
Burada bekle!
Liz.
« Prev Post
Next Post »