Kan Arzusu (2009) Bakjwi
| |
135 dk
Yönetmen:Chan-wook Park
Senaryo:Seo-Gyeong Jeong, Chan-wook Park, Émile Zola
Ülke:Güney Kore
Tür:Dram, Korku, Romantik
Vizyon Tarihi:19 Şubat 2010 (Türkiye)
Dil:Korece, İngilizce, Fransızca
Müzik:Yeong-wook Jo
Nam-ı Diğer:Thirst | Thirst | Untitled Chan-wook Park
Project
Oyuncular
Kang-ho Song
Ok-bin Kim
Hae-suk Kim
Ha-kyun Shin
In-hwan Park
Özet
Rahip Sang-hyeon (Song Kang-ho) hayatın anlamının bir
hastanede ölülere son görevlerinde yardımcı olmak ve hemşirelerin günah çıkarmaları
ile uğraşmaktan çok daha derin olduğuna karar verip, ne olduğu pek belli
olmayan bir hastalığa derman bulunmasına yönelik tıbbi bir deneyde gönüllü
olarak kobaylık yapmaya karar verir.
Daha önce yüzlerce insanı ölüme götüren bu hastalık rahibi
öldürmez, fakat bünyede ve ruhda bazı değişimlere yol açmaktan da geri durmaz.
Kader yolunu bir çocukluk arkadaşı ile kesiştirdiğinde, arkadaşın karısı
Tae-joo (Kim Ok-vin)’nun hayatında yol açacağı fırtınalardan da henüz
habersizdir.
Olaylar hızla gelişir, Sang-hyeon yaşamak için insan kanına
ihtiyaç duyan bir yaratığa dönüşürken, Tae-joo ile birlikte de dünyevi
zevklerin tadını almaktan geri durmaz. İnsanlığa faydalı olmak için, “iyi bir
şey” yapmış olmak için yola çıkan rahip kendi kötü yola düşmüştür. Vampirlik-insanlık
arasında gidip gelirken battıkça batar.
Altyazı
KAN ARZUSU
Sonra onu çıkardım
ve yedim.
Boyu resmen İşte bu kadardı.
Sarı renkli.
Tadı da süngere
benziyordu.
Onu bütün gün koynumda
taşımıştım.
Sonra, kızkardeşini
sırtında taşıyan bir kız gördüm.
Aç oldukları her
hallerinden belliydi.
Ciltleri öyle
solgun, vücutları öyle halsizdi ki çok
çaresizdiler.
Sonra, keki rahat
rahat yemek için arkamı döneyim dedim.
Ama sonra keki onlara verdim.
Bütün gün koynumda
taşıdığım için ısınıp iyice yumuşamış.
O kadar lezzetli bir
keki bir daha bulur muyum emin değilim.
Kız keki hemen
yalayıp yuttu.
Birazını da
kardeşine verdi.
Üstünden 30 yıl
geçti.
Tanrı bunu
hatırlar mı?
Şüphen olmasın.
Onun işi
hatırlamak zaten.
Çok haklısınız.
Sevgili Peder, o
şarkıyı tekrar çalar mısınız?
Lütfen.
Onu tekrar çalmanızı çok istiyorum.
Kalp masajı
biliyordunuz değil mi?
Haydi!
Durun.
Bir daha.
200 jul.
Yükleyin.
Tanrı'yla birebir
iletişim kurmaya çalışan insanlarda
kendilerinden nefret etme eğilimi hat safhada olur.
Şeytan senin
içini kemiriyor demektir.
Aziz Bruno ne demiş,
"İntihar etmek şeytanın yolunda ölmektir.”
Bu, birinci derece
cinayetten bile daha kötü birşeydir.
Cezası sonsuza kadar
cehennem olur.
Kutsal Meryem
duasını 20 kez oku, soğuk bir duş al, bir süre güneşe çıkma.
Tanrı'nın
yardımını bilimsel yollarla elde etmek istiyorsan da bir süre için bazı antidepresanlar
alabilirsin.
İntihar etme
fikrini hemen bugün kafandan sil.
Sana kötülük yapan o
pis adamı da unut.
Peki Peder pislik yapan adamlar ve dünya dertleriyle
mücadele edeceğim.
Yeter ki siz benim
için her zaman dua edin.
Piskopostan beni
Emmanuel Laboratuarı'na götürmesini rica et, olur mu?
Ama, Vatikan o
deneye sıcak bakmıyor bunu sen de biliyor olmalısın.
Sarah tam 8 tane
ameliyat geçirdi ama pazartesi günü öldü işte.
Hyo Sung da dün
komaya girdi zaten.
Onların ölüp
gittiğine tanık olmak inan ki beni de öldürüyor.
O laboratuarda
neler döndüğünü Tanrı'nın bir kulu doğru dürüst bilmiyor zaten.
Benim tek
istediğim insanları kurtarmak.
İnsanları
kurtaracak.
Sana neredeyse
bebekliğinden beri tıp oku dedim durdum.
- Ama baba benim
şimdi gidip içeride
- Tamam tamam.
Söylenmeyi bırak.
Sana günah çıkartacağım.
Değerli hastalar,
buradan sizi göremeden ayrılmanın büyük üzüntüsünü yaşıyorum.
Bu ani yolculuğun
hazırlıklarıyla ne zamandır uğraşıyordum.
Birkaç eşyamı
önceden toplamıştım zaten.
Ama "Sadece
vücudunu getir" dediler, manastır bana lüks bir otel ayarlamış bile.
Peder Emmanuel Biyokimya
Laboratuarları Böyle zamanlarda yaptığım işten büyük onur duyuyorum.
"EV"
yani "Emmanuel Virüsü.”
Buna
yakalananlarda görülen belirtiler
öncelikle uzuvlarda kabarcıklar oluşmasıdır.
Bunlar ağzın
çevresine, göz kapaklarına, burnun içine yayılır.
Ardından da
vücudun orta bölümlerine.
Tabii ki solunum
ve sindirim sistemi yollarıyla.
Kabarcıklar
yanyana geldikten sonra daha da büyür
ve patlarlar.
Eğer yaralar
kaslara kadar sıçrarsa çok daha büyük
yaralara ve kanamaya neden olur.
Eğer iç organlara
kadar ulaşırlarsa hasta kan kusmaya başlar.
Ve kısa bir süre
sonra aşırı kan kaybı nedeniyle ölür.
Eğer deney
sırasında buna yakalanırsan, tedavisi yok.
Evet Sıradan bir yanıt vermek yerine bu gönüllü deneye katılmaktaki gerçek
niyetinizi söyler misiniz?
Bazı insanlar
buraya sırf dualar işe yaramadığı için başvurabiliyorlar.
Buna dramatik bir
şekilde intihar etmek de diyebiliriz.
Bu bizim için
büyük bir üzüntü kaynağı.
Doğal olarak aziz olarak ölmek isteyenlerle intihara
meyilli olanları ayırt etmek zor.
Sizin böyle
olmadığınızı sanıyorum, doğru mu?
Bu konudan emin
misiniz?
- Benim dualarım
kabul oluyor.
- Lütfen kameraya
bakın ve öyle konuşun.
Peder Emmanuel
virüsü karantinaya aldığından beri 600 hastanın içinde tek bir Afrikalı çıkmadı.
Hepsi ya Kafkas ya
da Asyalıydı.
Ve aralarından yüzde
80'i misyonerdi.
Genelde bekar ve
erkektiler.
Bu yüzden de halk bu hastalığa "Bazira'nın Laneti" adını vermişti.
Bazira dulların
Tanrısı olarak bilinir.
Hastaya önce kendi
yaptığımız aşıyı uygularız sonra vücuda pasif EV virüsü enjekte ederiz.
Sonra da aşı
gerekeni yapıyor mu diye gözlemleriz.
Yüce Tanrım,
ettiğim bütün duaları İsa Peygamber adına kabul et.
Nasıl ki bir
cüzzamlının etini çürütüp parçalıyorsan
benim de bedenimdeki her şeyi al.
Sakat kalayım ki
uzuvları olmayan biri gibi başıboş kalmayayım.
Yanaklarımı kopar
ki gözyaşlarım üzerlerinden süzülmesin.
Dudaklarımı ve
dilimi kopar ki ağzımdan çıkan hiçbirşey günah olmasın.
Tırnaklarımı
söküp al ki ellerim kötü şeylere uzanmaya kalkmasın.
Omuzlarımı ve
sırtımı bük ki şu dünyada hiçbirşey bana yük olmasın.
Beynim içinde bir
tümör varmış gibi bana muakeme yeteneği tanımasın.
Başkasının
namusuna göz dikersem bedenimi paramparça et
beni onursuz biri kıl ve hayatımı utanç içinde geçireyim.
Bana kimse tek
bir dua etmesin, sadece Yüce İsa'nın merhameti üzerime olsun.
Tanrım, sadece
ona sığınmak istiyorum.
Bir ay çoktan geçti
gitti.
Dışarıdaki manzara
insana bazen televizyondan daha eğlenceli geliyor desem yeridir.
Otel sahibi en iyi
odasını bana verdi, güya nedeni yakışıklı olduğum içinmiş.
Güneşten derim
tamamen bronzlaştı ve artık pul pul dökülüyor.
Ölüm saati, 15:31.
"Yüce Tanrım,
ettiğim bütün duaları İsa Peygamber adına kabul et.
Nasıl ki bir
cüzzamlının etini çürütüp parçalıyorsan
benim de bedenimdeki her şeyi al.
- Derisi.
Derisine baksanıza.
- Sakat kalmak
istemiş.
ÇAREMİZ SİZİN
ELLERİNİZDE.
Dua edin Peder!
Biraz dua edin ne
olur.
Dua edin bize Peder.
Bir kez bacağıma
dokunun.
Sadece bir kez
Peder, ne olur.
Benim kızım lösemi
hastası.
Duydum ki herkes
bandajlara sarılı Peder'den sürekli dua talebinde bulunuyormuş.
Bu saçmalık nasıl
başladı ben de anlamadım.
Ama duyduğuma göre iyileşenler
de olmuş.
Bunun nedeni belki tamamen
psikolojiktir.
Ne de olsa 50
gönüllünün içinde bir tek sen hayatta kaldın.
Öyle değil mi?
- Çok şanslısın.
- Evet, çok
şanslısın.
Tatlım yavaş biraz.
Siz o 500 kişiden
hayatta kalan tek adamsınız öyle değil mi?
Yardım edin!
Oğlum kanser hastası!
Yalvarırım dua edin.
Lütfen.
Bu yalnız psikolojik
telkin olur.
Yapabileceğim hiçbir
şey yok.
- Kanal 9 çıkmıyor.
- Dua edeceğiz.
Peder?
Siz hiç Busan'da bulundunuz mu?
Bugün burada Kang
Woo için dua etmek üzere bir araya toplandık.
O yüreği senin
sevginle dopdolu olarak dünyaya geldi.
Yaralı bir sokak
köpeğini bile bağrına basacak kadar şefkatlidir.
İyilikleri
karşılığında ondan merhametini esirgeme.
Sana Yüce İsa'nın
adıyla yalvarıyoruz Tanrım.
- Şefkatin ve
merhametin bu hasta kulunun üstüne olsun.
Amen.
- Amen.
Ben aslında bunlara hiç inanmam.
Ama madem bu dua eski
bir dostumdan geliyor Evet, işte şimdi
seni hatırladım.
Üzgünüm sen artık
Peder'sin.
Peder çok özür
dilerim.
Eskiden erişte yemek
için uğrardın.
Kilisenin
yetimhanesindeydin.
Al bakalım.
Benim oğlum hem
sokak kedilerine iyi baktı hem de
yetimlere çok iyi davranan biriydi.
Gerçekten.
Kardeşi çok
utangaçtı, ne zaman gelsem hep bir yere kaçardı.
Ayaklarında nasırlar
çıkmıştı ve Kang Woo da onlara dokunmamı isterdi.
Annesiyle babası
bizim evdeki küçük odayı tutmuşlardı.
Babası dersen Liseden terkti.
Bu kanı bil ki senin
için akıttım, günahlarımı affetmen için.
Affet beni.
Bir gün kızı bana
bıraktılar.
Hemen döneceklerini
söyleyip çıkıp gittiler.
Ama bir daha
dönmediler.
Ben de 3 yaşındaki
kızı yanıma aldım ve hem çocuğum hem
köpeğimmiş gibi baktım ona.
Derken bir gün bana
"Anne" dedi.
Böylece üvey annesi
oldum.
Evlenirken de hiç
zorlanmadı.
Benim yatağımdan
çıkıp artık Kang Woo'yla uyumaya başlamıştı.
Neden yaptın?
Sebzeleri yine oradan aldın değil mi?
O adamın malları iyi
değil diyorum.
Hem kendisi de son
derece aşağılık ve pislik adamın teki, biliyorsun.
Ne oldu sevmez misin?
Nedense bu aralar kokulara
karşı fazla duyarlıyım.
Birden bir yerden kan
kokusu aldım sanki.
Kang Woo geldi.
Anne, nezle olmuşum!
Merhaba Sang Yhun.
Sana kalın giyin
demiştim.
Biz de buradayız.
Gördüm gördüm.
Sen de hoş geldin.
Bak, işte rahip
arkadaşım.
Bu da barajın
işletme müdürü ve yanındaki de eşi.
Şeref duydum.
Çok sevindim Peder.
Benim adım Young Du.
Eşim, Filipinlidir.
Yani Katolik oluyor.
Evelyn, merhaba de.
- Tae Ju!
- Nasılsın?
Tae Ju!
Polis şefimiz de
geldi.
Lütfen.
Ayrılalı uzun zaman oldu.
Bana artık böyle
hitap etmeseniz daha iyi.
Beyefendi barajın güvenlik
sorumlusu.
- Bu da Peder Khun,
haydi tanışın.
- Merhaba.
Balık tutmayı sever
misiniz?
Gözüne girerseniz
yasak bölgede balık tutabilirsiniz.
Gündüzleri biraz
tehlikeli ama gece rahat olursunuz.
Buyrun Peder, oturun.
Evet, buyrun lütfen.
Gerçi, Koreliler
Mahjong sevmez ama ben yine de getireyim dedim.
Peder, biraz
oynayalım mı?
Ben bu oyunu pek
bilmiyorum.
Anladım.
Peder Kang Woo için
çok dua etmiştir.
Bundan hiç söz ettim
mi?
Bir ara başucuna
oturmuştum, elini tutuyordum.
Derken Birden
elime tuhaf bir sıcaklık yayıldı.
Biri iğne
batırıyormuş gibi.
Elimde küçük küçük
karıncalanmalar başladı, gerçekten.
- Sonra oğlum
"Anne burası çok sıcak" dedi.
- Evet, evet.
Aslında sıcak falan
değildi ama ona sıcak geldi tabii.
- Sonra kanser
geldiği gibi aniden gitti.
- Aniden gitti mi?
Gerçi tansiyonum
yüzünden bazen başım dönüyor hem ben
yine de tedbirimi alıp yeniden biyopsi yaptırdım.
Evet.
Biyopsi sonucuna
göre, ona yemek borusu kanseri teşhisi kondu.
Bence kadınlar asla
endoskopiye girmemeli.
Doktorlar gizlice
tecavüz ediyorlarmış.
Ben kazandım.
Bir iki üç
tane 3'lü.
İşte bu kadar.
8 puan benim.
Affedersiniz,
kaloriferi biraz kısma imkanımız var mı?
Ben üşüyorum.
- Ellerimi soğuk
suyla yıkayayım bari.
- Kang Woo üşüyorum
diyor.
Evet, haydi bakalım.
Bizim için zevktir.
Gel!
Sen benim sıcak su torbam ol!
- Dükkânın
ışıklarını kapatmaya iniyorum.
- Dikkatli olun.
Karanlıkta demek istedim.
Mah Jong ekibimizi
beğendin mi?
Ekibe bir de isim
bulmalı.
Ben Oasis olsun
diyorum, senin bir önerin var mı?
Bir Katolik.
Veronica.
Arabanın biri kötü
bir şekilde vurup kaçmış.
Çok fazla kan
kaybetmiş.
Fazla zamanının
kaldığını sanmıyorum.
Bu kutsal su sana
vaftiz edilişini hatırlatsın.
İsa'nın tutkusuna ve
yeniden dirilişine senin de katılmanı sağlasın.
Haydi Veronica, bana
günah çıkar.
Tanrı, İsa, Kutsal
Ruh ve Havariler'in verdiği yetkiyle onların hoşgörüsüne sığınarak seni
kutsuyorum.
Tanrı'nın sevgisi
şefkati ve bağışlayıcılığı üstüne olsun Veronica.
Tanrı günahlarını
affetsin.
Amen.
Bu kutsal yağı Tanrı'nın
şefkati üzerine sana sürüyorum.
Kutsal Ruh seni hep
korusun.
Tanrı seni
günahlarından arındırıp ruhunu yüceltsin.
Onun sevgisi ve bağışlayıcılığı
üstüne olsun.
Tanrı, İsa ve Kutsal
Ruh'un kanatları altında ol.
Amen.
Tanrım onun
günahlarını bağışla.
Onun bütün
günahlarını bağışla.
Tanrım onu yanına
kabul et.
Bunca saattir
neredeydin merak ettim.
Eczanenin kapısında
uyanıverdim.
Yoldan birileri
geçiyordu.
Şu uyurgezerliğin
bir ilacı yok mu?
Bir daha kapını
dışarıdan kilitleyeceğim.
Bana da nezle ilacı
alsaydın ya.
Sen üşümüyor musun?
Hem sen hiç
hastalanmaz mısın?
Kız sanki bir
"Yeti.”
Gastrit olduğunda da aynı
böyle kokardın.
İlaçlarını
getireceğim.
Bana inanman için bu
şart mı?
Kalbimi çok sert
tutuyorsun, bu kadar sıkma lütfen.
Hyo-Sung'ın kanını
içtiğim an kabarcıklar birden yok oluverdi.
Kan emici hücrelerin
EV'i durdurdukları gibi.
Ama tabii bu öyle
uzun sürmeyecek.
Baba, dinle vücuduma
aktarılacak kanı ben seçmemiştim.
Biliyorsun ben oraya
iyi bir amaç için gittim.
Ama şimdi resmen günaha
susamış gibiyim.
Ama insanları
öldürmeden kanlarını başka nasıl elde edebilirim?
Bir kere Tanrı,
yiyecek bulup bulamayacağımızı dert etmememizi emreder.
O, kuşları gökte
uçarken bile besleyendir.
Al.
Kazandım galiba.
Harika.
Şuraya bak Dörtlü, kapalı, yarım floş İnanılır gibi değil, 30 puan.
Nasıl rahipmişsin
sen.
Macao'lu falan
herhalde.
500 hastanın içinde
hayatta kalabilen bir tek kendisi olmuştu.
500 mü?
Ne zaman dışarı
çıktın sen?
Hiç görmedim de, ondan
soruyorum.
Bu bir tür enfeksiyon
hastalığı.
Ürkütücü.
Gözlüklerin olmadan
ne kadar da farklı görünüyorsun.
Hastalık sana nasıl
bulaştı?
Bir öpücükle
bulaşmadığından emin olabilirsin.
Bugüne kadar
hayatımda hiçbir kızı öpmedim.
Evet.
Bugüne kadar.
Ben utangaç bir kız
sayılmam.
Senden kaçmamın
nedeni bu değildi.
Busan'dayken her
şeyden bıkmıştım.
Her şey üstüme
üstüme geliyordu.
Annem aptal oğlu ve
havasız bir ev.
Sürekli eski, hüzünlü
şarkılar çalardı.
Hiçbirini duymaya tahammül
edemezdim.
Senin gelmeni öyle
çok bekledim ki.
Yetim çocuk, seni
çok bekledim.
Neden beklerdim
biliyor musun?
Çünkü o salak sen gelince başımdan hemen giderdi.
Senin sayende beni
rahat bırakırdı yani.
Ben utangaç biri değilim.
Sokaklarda yalınayak
dolaşıyorsam nedeni bu cehennemden bir
an önce kurtulmak istememdir.
Bazen uykumda bile dışarı
çıkabiliyorum.
Bu yüzden uyur gezer
olduğumu sanıyorlar.
Ama ben o zamanlarda
hep uyanığım.
Sadece kalan diğer
zamanlarda uyurum.
Hayatım!
Hayatım!
Sıcak su!
Tae Ju!
Tae Ju!
Seni rezil yaratık!
Harika, işte yine
başladı.
Ben seni böyle yap
diye mi bunca yıl besleyip baktım?
Söyle ona, gidip
yatsın artık!
Kocanın sıcak su
torbasını değiştirmek zor mu geldi?
Sen kendini ne
sanıyorsun?
Bıktım artık, bıktım!
Yeter artık ben de
senden bıktım.
- Yettin artık sen!
- Evet ben kazandım.
Ne?
Bakabilir miyim?
Evet ben de bir
bakmak istiyorum.
Alın bakın, ne var?
İyi misin?
Midende bir sorun mu
var?
Çok uzun sürdü de o
yüzden.
- Sürekli
başkalarının parasını yemekten.
- Neyin var ben de
anlamadım.
Sen de mi?
Çok mu eğleniyorsun?
Çok ilginç.
Bu taşlara dokunmak
bile çok heyecanlı.
Baksana.
Evet ben de bunu bütün
bir gece yapabilirim.
Ne?
Sen oynamayı bile bilmiyorsun ki.
Öyle mi?
Biliyorum.
Bu taşlar alev alev
yanıyor.
Evet gelecek
Çarşamba'yı şimdiden bekler oldum.
Anne Evet?
Ben artık bu şekilde yaşayamayacağım sanırım.
Muhtaçlara ve
düşkünlere yardım etmek benim için daha iyi olacak gibi.
Belki hastane gibi
bir yerde gönüllü çalışabilirim.
Pazar günleri.
Geldiğin için sağol.
Ama bir daha gelme.
Ama ben muhtaçlara yardım
etmek için geldim.
Bu rahipler için çok
daha büyük bir günah.
Bir Katolik olmadığımı
söyledim sana.
Bence sen de yardıma
muhtaç bekar bir adamsın.
Ama bu yüzden cehenneme
gidebiliriz.
Ben inançısızım, cehenneme
falan gitmem.
Ama benim gerçekten ağır bir hastalığım var.
Olsun, benim
sağlığım gayet yerinde.
Bir kez hastalıktan yatağa
düşmek isterdim.
İşte Hyo Sung.
Merak etme, şu anda
koma halinde.
Durumu ümitsiz.
Hayati
fonksiyonlarında değişiklik yoksa gece kimse boş yere buraya gelmez.
Üzgünüm.
Üzgünüm.
Hayır.
Çok güzel.
Garip ama hoşuma
gitti.
Hoşuma gitmesi
normal mi?
Ne oluyor bana?
Benim gibi başka
kadınlar da var mı?
Böyle olan hiç var
mı?
Bir şeyler yedin mi?
Evet.
Ne dersin, yarın
sabahtan görüşebilir miyiz?
Ama sabah biraz Daha uzun birlikte oluruz.
Bir hastalığım var, senden
gizlemeyi doğru bulmuyorum.
Bak, bende Bir tür bir şey var.
Dinle Ben kimseyi öldürmem.
Bunu sen de
biliyorsundur.
Hyo Sung açlara
yardım elini uzatmayı seven biriydi.
Komada olmasaydı,
bana kanını içmemi kendisi teklif ederdi.
Keşke pandispanya
hikayesini sen de duymuş olsaydın.
Bir kazada yaralanan
birini kimse suçlu bulmaz değil mi?
Kansere yakalandığı
için eleştirilen kimse de olamaz.
Ben oraya yardım
niyetiyle gittim.
Ne olmuş yani, bir
vampir oldum.
Sen beni rahip olduğum
için mi sevdin?
Nedeni asla bu
olamaz, çünkü bu benim işim, mesleğim.
Vampir olmak çok
farklı bir şey.
Damak tadın farklı
oluyor.
Veya vücudun farklı
bir biyoritim sergiliyor.
Böyle düşün.
İki kişi
birbirlerini sevmişlerse, bunun bir önemi var mı?
Yani, demek
istediğim benden nefret mi ediyorsun?
Vampir olmasaydım
seninle rahat rahat yatabilir miydim?
Peki o zaman seninle
nasıl ilişkiye girecektik?
Söyle.
Haydi.
Lütfen benimle gel.
Seni bu cehennemden ancak
ben kurtarırım.
Benimle olmak
istiyorsun.
Kang Woo çok sıkıcı
öyle değil mi?
Tae Ju!
Ne oluyor?
Tuvaletin sifonu
bozulmuş.
Tamam şimdi tekrar
çalıştı.
Kapatalım.
Efendim?
Söyler misin, bir
insan nasıl olur da bir vampire dönüşebilir?
Bu cinsel ilişkiyle
mi bulaşan bir şey?
İstesem beni de vampir
yapabilir misin?
Bu vampirler doğrusu
düşündüğümden daha tuhafmışlar.
Bunu bükebilir misin?
Bunu neden yapayım?
Buradan aşağı
atlayabilir misin?
Çok yüksek değil mi?
Hazırım galiba.
Bunları Kang Woo mu
yaptı?
Seni dövüyor mu?
Sık sık dövüyor
desem yalan olur.
İstersen onu da o
bozuk para gibi iki parçaya bölebilirim.
Hayatım boyunca
kendimi onların köpeği gibi hissederek yaşadım.
O salağın karnını
doyur, banyo yaptır mastürbasyon
yapmasına bile ben yardım ederdim.
Aslında ben bakire
sayılırım bunu sen de biliyorsun.
Çünkü o Acıyor mu?
Böyle nasıl?
Gönüllü çalışmak
için sana başka bir yer arayamaz mıyız?
Akıl hastaneleri bana
çok ürkütücü geliyor.
Al, iç.
Laboratuara geri dönme
imkanın hiç mi yokmuş?
Belki bu işin
tedavisi vardır.
Bir araştırmak lazım
herhalde.
Güneş ışığı benim
için büyük bir engel, sen de biliyorsun.
Biliyorum.
Keşke ben de ölmeden güneşin denizin üstünden doğuşunu görsem.
Aklından ne
geçtiğini anlamıyorum.
Vampirler güneşe
asla bakamaz.
Farketmez, gece
vakti olsa da olur.
Ay, bütün o
yıldızlar hatta yanında bir de ateş
böcekleri.
Bana hünerini göster.
Şu kör adama yardım
et, gözleri açılsın artık.
Bana da vampir
kanından içir.
Biliyorsun o lanet virüsü bile o kanla yok
ettin.
Lütfen Sang Yhun.
Buraya gel, gitme.
Birazcık dedim sana,
birazcık.
Sang Yhun, yanıma
gel.
Sadece birazcık.
Birazcık diyorum
sana, beni kırma.
Lütfen.
Sadece birazcık.
Ben artık ne bir
rahip ne de keşişim tamam mı?
Kurallar da
Vatikan da artık umrumda bile değil.
Buralardan gidiyorum.
Yolunu neden
şaşırdığını gayet iyi biliyorum.
Ama elbet bunu da atlatacaksın
sen.
Küçükken sana öyle
acırdım ki, halin içime dokunurdu.
Erişte yemek için hep
kapıya gelirdin.
Şimdi de burada
dilediğin kadar kalabilirsin, Peder.
Rahat ol.
Teşekkür ederim.
Ne demek.
Bu arada Tae Ju'nun
kalbi çok temizdir.
Ona güveniyorum.
Dükkânımı ona
bırakacağım.
Buna karar verdim,
her şeyim ona kalsın istiyorum, Peder.
Umarım bu kez yine
çok sert davranmamışımdır.
Harikaydı.
O zaman bir daha
yapalım mı?
- İyi geceler Peder.
- Size de tatlı
rüyalar.
Aman Tanrım!
Aman Tanrım!
Çık dışarı.
Çık dışarı!
Git buradan!
Şimdi biri görecek!
Sakın yapma.
Sakın.
Tae Ju'nun
küçüklüğünü hatırlıyor musun?
Çok tatlıydı öyle
değil mi?
12 yaşında bir gece
yanıma geldi.
Beni uyandırdı ve
"Bak" dedi.
"Ben kan
işemeye başladım.”
Annem onu dikişlerle
uğraştırırdı.
Dikişlerle mi uğraştırırdı?
Bütün gece birlikte
ağlardık öyle değil mi?
Bütün gece buna
devam edecek misin?
Saat daha 9.
Hastane işleriyle
polis sorgusu saatler sürer öyle değil mi?
Ya güneş doğacak
olursa?
Hayır, sakın yapma!
Merak etme, sadece
birazcık.
İyi ama ya otopside farkına
varırlarsa?
İyi ama kan için neden başka birine gideyim ki?
Onun kanı burada, elimin
altında.
Bırak o bıçağı.
Evet, bence de bırak.
Hayır, yapma, üstüme
gelme, bırak.
Burada balık
tutmanıza izin verdiğimi sakın ağzından kaçırayım deme.
Gerisini de bana
bırakın, ben hallederim.
Sessiz ol.
Siz Peder Hyun'sunuz.
Sizi bize Tanrı
yolladı.
Şimdi bizim
günahlarımız yüzünden yeniden
hastalanıyor, inanabiliyor musunuz?
Bir cüzzamlının
etini çürütüp parçalıyorsan benim de bedenimdeki her şeyi al.
Sakat kalayım ki
uzuvları olmayan biri gibi başıboş kalmayayım.
Yüce Tanrım.
Yanaklarımı koparıp al ki gözyaşlarım
üzerlerinden süzülmesin.
Gölün altında küçük
bir ev vardı.
Daha doğrusu sular
altında kalmış küçük bir köy demeliyim.
Onu öldü sandım ama
benimle yüzeye çıktı.
Ben de onu yakaladım ve eve götürüp dolaba koydum.
Üzerine de büyük bir
taş yerleştirdim.
Oradan kurtulup peşime
düşüverirse ne yaparım?
Keşke dolap
kapağının üstüne de bir taş koymayı akıl etseymişim, Tanrım.
Ölüm yolun sonu
demektir, yanılıyor muyum?
Ölünce yok olmaz
mısın?
Söyle.
Vampirler ölümsüzdür
diyen çok yanlış biliyor.
Hâlâ kanımı içmeyi bu
kadar istiyor musun?
Bu karanlık dünyayı
görmeye hâlâ bu kadar hevesli misin?
Başkalarının kanıyla
beslenmeyi biliyorsun.
Ama benden bir damla
kanını esirgiyorsun, babandan.
Günahlarımı
bağışlarsan ne istersen veririm, baba.
Yüce Tanrım, ferman
her zaman senindir.
Sen ki oğlunun ölüp
yeniden dirilişiyle dünyayı tertemiz kıldın
ve Kutsal Ruh'u aramıza günahlarımızı affetsin diye yolladın Kilisemiz Yüce Tanrı'mız adına seni affedip
içine huzur versin.
Ben de böylelikle
seni Tanrı, Yüce İsa ve Kutsal Ruh adına
bağışlayıp günahlarından arındırıyorum.
Amen.
Şimdi birlikte
Tanrı'ya şükredelim.
Tanrı'nın özünde ebedi
merhamet vardır.
Rahat ol oğlum.
Yüce Tanrı
günahlarını bağışladı.
Evine dön ve dinlen.
Herhalde
yorgunsundur.
O benim tek
arkadaşım.
Onun için dua
ederseniz, biliyorum ki iyileşecek.
Lütfen.
Tanrı, Yüce İsa ve
Kutsal Ruh günahlarını affetsinler.
Amen.
Tae Ju için dua
ediyorum.
Uyanıp dualarıma bir tepki versin diye dua ediyorum.
Polislere KangWoo
bir şişe So-ju içtiği için sarhoş oldu demiştim sen de aynen böyle olduğunu anlat.
Bunları da atlattıktan sonra yeniden birlikte
olabileceğiz, ama şimdi bir süreliğine görüşmesek daha iyi.
Yüzüm her ne kadar
soğuk ve katı görünüyor olsa da bil ki
kalbim eğer çarpıyorsa sadece senin için çarpıyor.
Biliyorum ki bir
daha buluştuğumuz zaman seninle
birlikte ebedi mutluluğu yakalayacağız.
Sevgili Peder biliyor musunuz böyle yapınca sanki bundan böyle sizin içinizde yaşayacakmışım
gibi hissediyorum.
Dayanamıyorum.
Yeter artık.
Sürekli onu düşünüp
özlememelisin, hem polis dosyayı kapatmak için
önce onun cesedini bulmak durumunda.
Bildiğim kadarıyla Kang Woo yüzme bilmiyordu, değil mi?
Size tavsiyem artık
yavaş yavaş normal hayatınıza dönmeniz.
O yüzme biliyordu.
Peder Hyun hâlâ
telefonlara çıkmıyor galiba.
Çok sarsılmış olduğu
içindir.
Bence yine de cenazeye
gelmesi gerekiyordu.
Kang Woo!
Kang Woo!
Efendim, ben Peder
Sang-Hyun'um.
Islak olduğumun
farkındayım ama Zavallı yavrum.
Neden geç kaldın?
Neden bir telefon
bile etmedin?
Pislik herif!
Seni adi!
Seni rezil adam,
defol git!
- Bayan Ra!
- Bayan Ra!
Bayan Ra!
Kendinize gelin!
Su getir!
Tamam, geçti.
Geçti sakin olun.
- İçir.
İçir, durma.
- Sakıin olun İşte bu yüzden tansiyonumuza ne kadar dikkat
edersek o kadar iyi.
Tabii içtiklerimize
de.
Ayrıca, fazla tuzlu
da yememek gerekir.
Bayan Ra'ya enerji
verelim.
Ona Vahu stiliyle
pozitif enerji verelim.
Haydi bakalım Tae
Ju, sen başla.
Bakalım faydası
olacak mı?
Anne Ne kadar oldu?
Haydi, söyle.
- Sen neden bu kadar
ıslaksın?
- Ne?
Bir dakika yatak su sızdırıyor olabilir mi?
Bırak şimdi.
Gel buraya.
Bence psikolojik bir
şey bu hayatım.
Boş yere telaş yapma
da artık yanıma gel.
Onunla da burada
mıydınız?
Ne?
- Rahat dur!
- Defol, çekil git
üstümden!
Bırak beni!
Bırak dedim, bırak!
Aldırma.
Bu sadece bir yanılsama, anladın mı?
Psikolojiktir.
Mutlaka psikolojik
olmalı.
Gidiyor musun?
İnsan nasıl olur da arka
arkaya 5 kez yapabilir?
Evet Annem bana hiç doğumgünü partisi yapmamıştı
biliyor musun?
Kendine gel.
Yine de karnımı hiç
aç bırakmadığını da inkar etmemeliyim.
Öyleyse teşekkür et.
Teşekkür ederim.
Şu dedektifin peşine
düşmen sence de iyi olmaz mı?
Artık susamıyor musun?
Sana bu yıl güzel
bir doğumgünü partisi vereceğim.
Öyle mi?
Ama hangi gün doğduğumu bilmiyorum ki.
İyi ama söylesene seni kim patron ilan etti bakalım?
Olur olmaz her yerde sesini yükseltip, bana bağırıyorsun.
Kang Woo bana bir
kez olsun bana elini kaldırmamıştır.
Kang Woo seni dövdü mü dövmedi mi?
Sence bu o kadar
önemli mi?
Çocuk bu yüzden
canından oldu.
Bana böyle bahane
yaratma.
Onu nasıl olsa öldürmeyecek
miydin?
Böylece bana sen
sahip olmayacak mıydın?
Böyle değil miydi?
İnsanları öldürmek
için ne zorluklar çektim ben.
Sen bunları hayal
bile edemezsin.
İçimde kana susamış
bir canavar var ve her gün daha da büyüyor.
Ama kimseyi
incitmemek için hep başımı önüme eğiyorum.
Ben onu senin için
öldürdüm.
Seni kurtarmak için.
Beni kurtarmak için
mi?
Peki neden hâlâ bir
kabusu yaşıyorum?
Geceleri o soğuk eli hâlâ yüzüme değiyor gibi hissederek çığlıklarla
uyanıyorum, bunu biliyorsun.
Peki bu ne o zaman?
Anne Anne!
Anne ben mahvoldum.
Yardım et bana, o adam beni öldürecek.
Zavallı Kang Woo Zavallı annem, o canavarı oğlun gibi
sevmiştin.
Ama bak sana neler
yaptı.
Görüyorsun değil mi,
bak ne hale geldik!
Tek başıma mıydım?
Bu senin fikrindi.
Doğru.
Her şey onun
fikriydi aslında.
Hem annesini hem
oğlunu öldüreceğim" dedi.
Bu doğru!
Çok üzgünüm, çok.
Yalvarırım beni
affedin.
Sen buraya gelmeden
önce hepimiz bu evde mutlu yaşıyorduk.
Sen bir mikropsun!
Benden hoşlandığını
söylemiştin.
Seni fahişe!
Anne!
Bu şekilde ölemezsin.
Böyle ölemezsin anne!
Anne!
Beni affettiğini
söyle.
Lütfen bana bak ve
affettiğini söyle.
Beni affediyorsan,
yalvarırım hiç olmazsa bir kez gözlerini kırpıştır.
Bir kez olsun
gözlerini kırpıştır.
Haydi.
Anne, gidelim
buradan!
Bu şeytan senin de kanını emmeye kalkacak.
Gel Bırak!
Bırak!
Lütfen öldür beni.
- Kang Woo'nun
yanına gideyim.
- Öldüreyim mi?
Kocanın yanına
gitmek için mi ölmek istiyorsun?
Öyle mi?
Doğumgünün kutlu
olsun, Tae Ju.
Her yer bembeyaz.
Güneş ışığı gibi.
Aferin sana.
Ne güzel içtin işte.
Bundan sonra biz de
Amerikalılar gibi evin içinde ayakkabılarımızla
gezeceğiz.
Artık bu evde tamamen
benim sözüm geçiyor.
Gün boyunca burada yatacaksın.
Ben yokken
televizyona bakarsın.
Bir korku filmi
başlayacak.
Haydi, haydi, haydi Haydi, haydi!
Sende hiç utanma yok
değil mi?
Söylemiştim!
- Kan bulmak benim
işimdi!
- Hastanelerden mi
çalacaksın yani?
- Başka yerler de
var.
- Öyle mi?
İntihar etmek
isteyen insanlara yardımcı oluyorum.
Günah çıkarmaya
gelenlerden böyle çok insan olduğunu duyuyordum.
Hem onlar da biterse
internet sayesinde daha bir sürü bulurum.
Benim yardımımla en azından ölürken huzur içinde olmaları
mümkün olur.
Sana kendilerini öylece
verecekler demek.
Böylesi çok daha
eğlenceli.
Eğlencen için daha
kaç kişiye kıyacağız?
500 olsun.
500 size de uyuyor
mu Peder?
Söyleyin.
Artık rahip
olmadığımı söylemiştim!
Aman Tanrım, Peder'i
kızdırdık.
Bu kadar insancıl
olmanın bir yararı olmaz.
Sen insan bile
değilsin.
- Öyleyse neyiz biz?
- Ne miyiz?
İnsan yiyen
canavarlarız.
Tilki tavuk yediği
zaman günaha mı giriyor?
Seni kurtardığıma
pişman etme.
İster öldür ister
kurtar, iki türlü de pişman olacaksın.
Bu iş bitti artık.
Ben seni indireyim sen de beni böyle yere fırlat bakalım.
Sahip olduğum en
değerli varlık sensin.
Kadınlar bu
hastalığa yakalanmaz demiştin.
Senin kanın,
benimkiyle tamamen karışmış durumda.
Yani ben artık bir
kadın değil miyim?
Lütfen dayan.
Sana doktor
bulacağım.
Beni duyuyor musun?
Nasılsın?
Tae Ju Bugün günlerden ne, söyle bana.
Gözler çok
etkilidir, öyle değil mi?
Evei de Hayır'ı da
onlar ifade eder.
Ama sadece
"Evet" ya da "Hayır" ne
işe yarar ki?
İletişim kurmak için bir özne bir de yüklem olmalı.
Özne dediğin, baktığın
şeyi ifade eder.
Ve bir nesneye 4
saniyeden daha uzun bakarsan Diğer insanlar da gözlerini ona dikerler.
Bilimsel olarak
gerçekliği kanıtlanmış.
Böyle bir gerçek var.
Bir yerde
yayınlanmış mıydı?
Henüz yayınlatma
fırsatı bulamadım.
İki yıllık
evlilikten sonra göz okuma uzmanı oldum
diyelim.
Durumu özetlemem
gerekirse, böyle.
Annemin ne
söylediğini de tahmin edebilir misin?
Bunu kastettim ya
işte.
Tae Ju az önce Bayan
Ra'yı dikkatle gözlemlediğimi farketmişti.
Ve ben daha bir şey
söylemeden ne diyeceğimi bakışlarımdan
anladı.
Ne anladı, sizinle
paylaşacağım.
Bayan Ra az önce
bana bu taşı çekersem nihayet biteceğimi söyledi.
Ayrıca biraz votka
içmek istiyormuş, bunu da söyledi.
Votka.
Bittim.
Kapalı, eşit, hepsi
birden.
3 puan.
Üç çeşit ejderha.
Bayan Ra, çok
teşekkür ederim.
Siz de bizimle oynamak
ister miydiniz?
Olabilir, hatta
Evelyn'le eş olsunlar, nasıl fikir?
Pekâlâ.
Gözünüzü kırptığınız zaman, "Evet"
demek olsun.
Uzun süre yumduğunuz
zaman da "Hayır.”
Nasıl?
Haydi.
Anladıysanız şimdi
göz kırpın.
Haydi, at bakalım.
Bayan Ra geri döndü.
Evelyn, Votka ver.
"L".
"L" mi?
- "L" ne
oluyor?
- Anne parmağını
oynatabiliyor musun?
Tırnağına ne oldu
böyle?
Bu ne?
"T" mi?
- Ama bu harf başka
bir harf değil mi?
- Evet, bence de.
"L" ve
"T".
"T" ve
"L".
Önce "L"
dedi.
"TL".
Canı tatlı mı istedi
acaba?
O zaman bir yerde bir
"T" daha olmalı.
Buldum!
- "K" mi?
- "K" mi?
"TLK" Hale
bak.
Yaptığımız muhabbete bakar mısınız?
Bir dakika.
"L" sonda
olacak.
Bayan Ra "LKT"
mi?
- Gördünüz mü, hayır
dedi.
- "KTL" mi?
"KATİL" mi?
"KATİL" mi?
Evet.
Bakın, bilmişim.
Anladım.
Haydi, artık
oynumuza dönelim.
- Sıra kimde?
- Bir dakika Katledilen kim?
MahJong annemi
iyileştirecek gibi görünüyor.
Anne senin bir suçun
yok.
O senin yüzünden
ölmedi ki ama.
Haydi oyunu bırakıp
yatalım, bugün çok yoruldun.
Bayan Ra, kendinize
işkence etmeyi bırakın.
Bayan Ra, lütfen
bana bakın.
O bir kazaydı, Wang
Koo'yu kimse öldürmedi.
Tae Ju'yla Sang Hyun
öldürecek değiller ya!
İyi ama ben bu işten
gerçekten hiçbir şey anlamadım.
Şu işe bak.
İnsanların
bencilliği inanılmaz boyutlara varıyor.
Yas tutulan bir eve oyuna
gelebiliyorlar.
Nasıl olur?
Sen ne iğrenç bir
yaratıkmışsın.
Ben gidiyorum.
Ne demişler,
"Bazen pislik kokar ama kokutmaz.”
Bunu yapma.
Seni korkak.
Seni hazır kan emici korkak herif.
Öldüğü için böyle.
Kalbi kan pompalamaya devam etmediği için.
Ayak bileklerinden
kesip küvetin üstüne as, gerisini de bırak yerçekimi halletsin.
Kanı tüplere koyup
dolapta saklarız.
Gerçi aklımda
motorlu bir pompa vardı ama bu daha iyi olur sanırım.
Kanı biraz emdikten
sonra bütün vücudu bir yere fırlatıp atmak hayatı küçümsemektir.
İnsan hayatı hafife
alınacak şey değildir.
Yanıldığımı
düşünmüyorsun ya?
Evelyn eğer sen olmasaydın onca oyunu nasıl
öğrenirdim söylesene.
Tamam canım geçti artık.
Tae Ju, hayatım.
Beni çok iyi
dinlemene ihtiyacım var.
Neden kaçacakmışım
ki?
Burası benim evim.
4 kişinin kaybolduğu
öğrenildiği zaman evi aramayacaklarını mı sanıyorsun?
İçeri girmeden önce
sence ayaklarını paspasa silerler mi, ne dersin?
Evi ararlarsa
dolapları açarlar, sonra perdeleri de açarlar, o zaman ölür müyüz?
Söylesene?
Ne yapıyorsun sen
orada?
Sen yeterince içtin
öyle değil mi?
Böyle nereye
gidiyoruz?
Nereye gidiyoruz
dedim!
Güneş doğacak!
Sen sen ne yaptın?
Pislik herif!
Evelyn'in
kanından yeterince içmemiş miydin?
Biliyorsun ben
seninle sonsuza dek yaşamak istedim.
Artık cehennemde
buluşuruz.
Öldüğün zaman
zaten ölmüşsündür değil mi?
Çok güzeldi ||
« Prev Post
Next Post »