Antonioni / Gece 1961 /La notte
| |
Gece (1961) La notte
122 dk
Yönetmen:Michelangelo Antonioni
Senaryo:Michelangelo Antonioni,
Ennio Flaiano, Tonino Guerra
Ülke:İtalya, Fransa
Tür:Dram
Vizyon Tarihi:24 Ocak 1961
(İtalya)
Dil:İtalyanca
Müzik:Giorgio Gaslini
Çekim Yeri:Milan, Lombardia, İtalya
Nam-ı Diğer:La notte
Oyuncular
Marcello Mastroianni
Jeanne Moreau
Monica Vitti
Bernhard Wicki
Rosy Mazzacurati
Devam Filmleri
1960 - Serüven(25,785)7.9
1961 - Gece(17,567)8.1
1962 - Batan Güneş(17,098)7.9
Özet
Yazar Giovanni Pontano,
yaratıcılık krizinin yanısıra varoluşsal bir bunalım geçirmektedir. Karısı
Lidia'yla ilişkisi de yolunda değildir; aralarında iletişim sorunu vardır ve
yazarın dünyanın geri kalanıyla arasındaki başlıca sorun da budur zaten. Çift,
Giovanni'nin son kitabının piyasaya sürüldüğü gün, bir hastanede kanserden
ölmek üzere olan Marksist editör Tomasso'yu ziyaret eder. Daha sonra,
Giovanni'nin kendisi için çalışmasını isteyen Milano'lu bir sanayicinin evinde
verilen, erotik karşılaşmalarla dolu, gece boyunca süren uzun ve sıkıcı bir
parti, genç çiftin evliliğinin giderek anlamsızlaştığı gerçeğini daha da
belirginleştirir. Gecenin sonunda sorunlarına ancak yüzeysel bir çözüm
bulurlar…
Gece çağdaş insanın duygularının
belirsizliğini vurgulayan psikolojik bir dramdır. Filmde, boş ve çılgın bir
dünyanın simgeleri olan çeşitli temalar iç içe geçer: yalnızlık, düşmanlar,
ölüm, para, vs. Film bir günü ve bir geceyi anlatır. Şafak sökmeye
başladığında, çiftin katılmış olduğu parti de bitmektedir ve alışkanlıklar,
korku, yalnızlık ve acı, çifti son kez bir araya getirir.
«Gece», çağdaş sinemanın en büyük ustalarından Antonioni’- nin «Serüven» ve «Batan güneş» le birlikte meydana getirdiği üçlünün ikinci filmidir. Doğan, gelişen ve kopma noktasına varan bir aşkın öyküsü olan «Serüven» in son görüntülerinde, bu aşkı tazeleme çabaları anlatılıyordu. «Gece» de bu çabanın boşluğu anlatılır : Alışkanlık, bıkkınlık, duyguların geçiciliği, unutuş, insanlar arasındaki ulaşımsızlık... bu aşkın can çekiştiği «en uzun gece» ye varır. Para gücüne, lükse, ikiyüzlülüğe, modası geçmiş ahlâk kurallarına bağlı toplum bu can çekişmeyi hızlandırır, kolaylaştırır. Antonioni «Gece» de bir kez daha, çağdaş batı toplumundakl kadın - erkek ilişkilerini, çiftin yalnızlık, bunalım, mutsuzluğu temalarını büyük bir incelik, ustalık ve olgunlukla işliyor.«Gece» 1961 Berlin Filim Festivalinde Altın Ayı (Büyük Ödül) kazanmıştır. Aynı festivalde Uluslararası Sinema Basını (FIPRESCI) Ödülü almıştır.
Senaryo
Türkçesi Ülkü Tamer
Milano, öğle üstü. Yüksek Pirelli
yapısında cam silicileri çalışmaktadır; sokakları taşıtlarla dolu şehir
ayaklarının altındadır. Tapının içindekiler, öğle yemeği için yazıhanelerinden
ayrılmaktadırlar. Kaldırımlar kalabalıktır; polisler trafiği yönetmektedirler;
otobüsleri asık yüzlü, yorgun insanlar doldurmuştur.
Kırk beş yaşlarında bir adam olan
Tommaso Garani, gün ışığıyla aydınlanmış sevimli bir hastahane odasındaki
yatağında acıyla kıvran-maktadır. Canı yandıkça boğazından hayvansı iniltiler
çıkar. Bir doktorla bir hastabakıcı durmaktadır yatağının yanında. Hastabakıcı
bir iğne hazırlamaktadır.
Tommaso'nun yüzü acıyla
büzülmüştür. Hastabakıcı iğneyi doktora verir; doktor, hastayı yatıştırmak için
birkaç kelime mırıldanır.
DOKTOR: Rahat bırakın kendinizi.
Bir şeyiniz kalmaz şimdi.
Tommaso kıvranmaya devam eder,
ama biraz yatışmıştır; iğne psikolojik bir etki yaratmıştır çünkü. Umutsuzluk
içinde doktora bakar, mırıldanır:
TOMMASO: Ne yapacağım? Ne
yapacağım? Hastabakıcı iğneyi tepsiye koyar. Bu arada doktor, komodinin üstünde
duran bir derginin yapraklarını ilgisizce, ağır ağır çevirir. Tom- maso
pencereden, yakınlardaki bir ağacın üst dallarına bakar.
Ağaç, kocaman camlar ve alüminyum
çubuklarla yapılmış hastahanenin bahçesindedir.
Hastahane, korkunç
kusursuzluğuyla, taş yürekli bilimin somut bir örneğidir sanki.
Her yerde görülen arabalardan
biri yaklaşır hastahaneye; bah;eye girer, durur. îçinden Giovanni Pontano
çıkar. Otuz yedi yaşındadır Giovanni, kendini topluma kabul ettirmiş kimselerin
gösterişsiz savruk zarafetiyle giyinmiştir. Arabanın çevresini dolanarak öteki
kapıyı a;maya gider. O sırada, karısı Lidia, kapıyı açarak arabadan çıkar.
Lidia otuz yaşındadır, ince bir beğeniyle seçildiği belli olan sade bir elbise
giymiştir. İkisi, sessizce, hastahanenin merdivenlerini tırmanırlar.
Yapının içi de, dışı gibi, katı
bir mimarî beğenisini yansıtmaktadır. Girişte oturan kadın, Giovanni ile
Lidia'ya döner, dudaklarında kişiliksiz bir gülümseme vardır.
GIOVANNI: Garani. Tommaso Garani.
45 numaralı oda.
KADIN: Evet. Yedinci kat. Sizi
bekliyor.
Giovanni, Lidia'yı usulca
kolundan tutup asansöre götürür. îçeri girer girmez kapı arkalarından kapanır.
Asansörde bulundukları sürece
Giovanni ile Lidia gözlerini birbirlerinin gözlerinden kaçırırlar. Her
asansörde raslanan tatsız bir andır bu, ama kişiliksiz dekor yüzünden daha da
tatsız, daha da tedirgin edici olmuştur. Lidia tavana bakar; Giovanni ise
gözlerini kat düğmelerine dikmiştir. Sonunda uğultu kesilir; kapı kendiliğinden
açılır.
Lidia ile Giovanni asansörden
çıkıp uzun, soğuk, pırıl pırıl cilalanmış koridorda yürümeye başlarlar;
ayaklarının sesi yerdeki cilalı muşambaya adeta gömülür.
Koridorun yarısına gelmişlerdir
ki bir kapı açılır; genç, güzel bir kadın görünür. Kadın tatlı bakışlarını
boşlukta bir noktaya dikmiştir. Gizli, duygulu bir biçimde hafifçe gü-
lümsemektedir. Yüzünün en belirgin yanı, yumuşak, kadifemsi, hiç kıpırdamayan
gözleridir. Giovanni duraklar; genç kadının gülümsemesi birazcık daha yayılır
yüzüne.
GENÇ KADIN (alçak sesle):
Affedersiniz, benim odamdaki telefon bozulmuş. Bir türlü çalıştıramıyorum. Bir
bakar mısınız? Arkada kalmış olan Lidia'nın farkına varır birden. Hiç aldırmaz,
gülümseyişi bütün
yüzünü kaplar üstelik; sadece
sorusunu değiştirmekle yetinir. Sinsi bir fısıltıyla sorar:
GENÇ KADIN: Aşağıya bir haber
verir miydiniz ?
Giovanni tam cevap vereceği
sırada bir hasta-bakıcının ayak sesleri duyulur. Genç kadın usulca odasının
kapısını kapar; bu arada Giovanni ile Lidia'ya bitkin bir bakış fırlatır.
Giovanni ile Lidia koridorda
yürümeye devam ederler; yan koridorlardan bir hastabakıcı çıkar karşılarına.
Hastabakıcı onlara saygılı, ama kişiliksiz bir selam verir.
Birkaç dakika sonra 45 numaralı
odanın önün-dedirler. Giovanni tam kapıyı vuracakken kapı açılır, ilaç
arabasını sürerek bir hastabakıcı çıkar içerden. O da hafifçe selam verir
başıyla. Arkasından bembeyaz önlüğüyle doktor görünür. Yakışıklı bir adamdır,
saçları kısadır, ne düşündüğü yüzünden anlaşılmamaktadır. Odadan çıktıktan
sonra kapıyı kapatır. Lidia'yı görmezlikten gelerek Giovanni'ye bakar.
DOKTOR: Hâlâ morfinin etkisi
altında, ama daha uyanık. Girebilirsiniz.
GIOVANNI: Bir ameliyat sözü
ediliyordu... DOKTOR: Ameliyat etmemeye karar verdik.
Ameliyatın da bir faydası yok
artık. Özür dilerim, benim gitmem gerekiyor.
Doktor, Lidia'ya kaçamak bir
bakış 'fırlattıktan sonra dönüp gider. Giovanni de Lidia'ya bakar, bir an
duraklar, sonra kapıyı vurup odaya girer. Karısı arkasındadır.
Tommaso yatağında dinlenmektedir;
yüzü ra-hatlamıştır, gözleri duru ve parlaktır. Oturmuş, bir kitaba
bakmaktadır. Giovanni neşeli görünmeye çalışarak zorlukla gülümser.
GIOVANNI: Rahatsız etmiyoruz ya
Tommaso?
Tommaso hafifçe gülümser;
Lidia'yı görünce nedense gülümsemeyi bırakır.
TOMMASO: Yok canım. Gelin, gelin.
Önce Giovanni’nin, sonra da
gülümsemekte olan Lidia’nın ellerini sıkar.
LIDIA: Merhaba Tommaso.
TOMMASO: Sizin de başınıza bir
sürü dert açtım.
Tommaso da gülümsemektedir şimdi.
Gülümsediği zaman, olduğundan da genç görünmektedir. Dürüst, kendi kusurlarını
bilen bir adam izlenimini uyandırmaktadır; alçak gönüllü, temiz kalbli bir
kişidir aslında.
GIOVANNI: Nasılsın?
TOMMASO: Ameliyat başarılı geçti:
Hasta öldü. Otursana Lidia. Otursanıza.
Giovanni yatağın kenarına oturur.
Lidia bir süre ayakta durur, sonunda Tommaso’nun yatağının ayak ucuna yaslanır.
Bu arada Tommaso ağır ağır konuşur.
TOMMASO: Eee, ne var ne yok?
Bugün, yeni çıkan kitabın için kokteyl veriliyormuş ha? Gazetede okudum. Nasıl,
keyifli misin?
GIOVANNI: Hiç sözünü etme bunun.
TOMMASO: Neden? Ne yapsan böyle
şeylerden kurtulamazsın. Zaten önemli olan, senin kitabındır. Niye oturmuyorsun
Lidia? {İkisine birden). İsterseniz sigara içebilirsiniz.
LIDIA: Teşekkürler Tommaso.
Yorgun değilim.
Giovanni bir dergi verir
Tommaso'ya; Tom- maso, dergiyi komodinin üstüne koyar.
GIOVANNI: Europe Letteraria
getirdim sana, içinde Adorno üstüne yazın var.
'1 OMMASO: Bana daha önce
yollamışlar. Nasıl, beğendin mi yazıyı? Kitabıma alsam mı dersin?
GIOVANNI: Çok, çok güzel bir
yazı; sen de farkındasın. Şöyle bir göz gezdirdim, yine okuyacağım, ama çok,
çok güzel. Tabiî almalısın kitabına. Enfes bir kitap olacak.
TOMMASO: Öyle (Sessizlik.)
Üstünde biraz daha düşünmem gerek. Üç yıldır sadece şu son günlerde boş
kalabildim ancak, yine de kafamı pek çalıştıramadım. Ne tatil ya! Lidia, ne
güzelsin bugün! Lidia, kendini zorlayarak gülümser.
LIDIA: Marcello da gelmek istedi,
ama ben... TOMMASO: Doğru olan şeyi yaptın. Kimseyle görüşmek istemiyorum.
Bütün bu zoraki davranışlar beni nasıl sıkıyor, nasıl yoruyor, bilemezsiniz.
Size gelince iş değişiyor tabiî. Gelmenizi istiyordum zaten. Her şeyi daha açık
seçik görüyorum şimdi; o tatlı evinizde ne akşamlarınızı berbat etmişim, yeni
yeni anlıyorum.
GIOVANNI: Orası senin evin
sayılır.
TOMMASO: Sahi mi? (Sessizlik.)
Biliyorum.
I nsan yalnız kaldığı zaman o
kadar çok şeyin farkına varıyor ki; hem de yapılmamış, yapılması gereken
şeylerin. Beni ilgilendiren işlerin hep dolaylarında oyalanıp durmuşum galiba,
meselelerin temeline inecek cesareti gösterememişim. Kendimi hep nasıl
avuturdum, biliyor musunuz: Herhalde yeteri kadar zeki değilimdir diye.
GIOVANNI (gülümseyerek')-. Oh,
oh! Senin için durum böyleyse en iyisi ben de kalemimi kırıp bir iş aramaya
başlayayım. Şaka ediyorsun.
TOMMASO (gülerek.)-. İnsanın arada bir
kendi kendini eleştirmesi iyI
oluyor. Bir görüş açısı kazandırıyor adama, cesaret veriyor.
Giovanni, Tommaso'nun yatağın
üstüne bıraktığı kitabı alır; başlığına bakar.
GIOVANNI: Yoksa satın mı aldın?
TOMMASO: Sadece almadım, okumaya
bile başladım. Elli sayfa kadar okudum daha; inşallah bitirmeme fırsat
verirler. Bazı yerleri çok hoşuma gitti: O banyo bölümü... (Ciddî.) Yazdığın en
iyi bölüm. (Şakayla.) Tabii morfin yargılama gücümü uyuşturmadıysa ! Biliyor
musun, morfinle her şeyin anlamı değişiyor.
GIOVANNI: Mutlaka morfin yüzünden
sev- mişsindir o bölümü. Sahi, beğendin mi? TOMMASO: Evet, Giovanni, beğendim.
(Şakayla.) Sonunda çok ünlü bir yazar olacaksın.
GIOVANNI: Desene sonum kötü!
TOMMASO (gülerek): Bak işte! Gördün
mü erken ölmenin faydasını... İnsan ünlü olmaktan kurtuluyor.
Lidia, Giovanni, Tommaso
gülerler. Kapı açılır, yaşlı bir kadın girer. Düz bir elbise giymiştir; kolunda
kara bir şal, elinde de bir dua kitabı vardır. Tommaso'nun annesidir bu. Büyük
yorgunluğu da, çektiği acı da yüzünden belli olmaktadır. Tommaso, Giovanni ile
Lidia'- yı onunla tanıştırır.
TOMMASO: Annem.
ANNE: Nasılsın Tommaso?
TOMMASO: Zavallı anneciğim, yedi
saatlik yolu trenle tek başına geldin ha? Üstelik ne dinlenebileceksin, ne de
uyuyabileceksin burada.
Annesi başını sallayarak gidip
bir koltuğa ilişir.
TOMMASO: Bugün günlerden ne?
Cumartesi, değil mi?
LIDIA: Evet, cumartesi.
TOMMASO: Bana kendinizi anlatın
biraz.
Kimleri görüyorsunuz bugünlerde?
GIOVANNI: Doğrusunu istersen, pek
öyle kimseyi gördüğümüz yok. İnsanın içinden bir şey yapmak gelmiyor. Sadece
arabayla dolaşıp duruyoruz, o kadar. Gerçi bir değişiklik değil bu, ama başka
bir şey de yaptığımız yok.
TOMMASO: Yunanistan yolculuğu ne
oldu?
LIDIA: Gidelim mi, gitmeyelim mı,
karar veremedik.
GIOVANNI: Zaten senin fikrindi
bu. Artık iyileş de...
Tommaso, bu sözden tedirgin
olduğunu belirten ufak bir hareket yapar.
TOMMASO: Benimle bir hasta olarak
değil de, bir arkadaş olarak konuşun: Sonumun nereye varacağını pekâlâ biliyorum.
(Gülümser.) Affedersiniz. Ha, aklıma gelmişken... telif hakları konusunda
yayınevine gerekli bilgiyi verdim. Zaten hasta- hane masraflarımı da onlar
karşılıyorlar. (Ansızın acıyla kıvranmaya başlar). Yok, bir şeyim yok.
Affedersiniz.
Giovanni ile Lidia, çektiği acıya
rağmen yüzünü buruşturmamaya çalışan Tommaso'ya bakarlar. Lidia, yatağın yanına
yaklaşıp ona yardım etmek ister.
UDIA (yavaşça): Yorma kendini.
Hastabakıcıyı çağırayım mı? İstersen gidelim biz. TOMMASO: Yok yok! Kalın.
(Sessizlik. Neşelenir gibi olur.) Güzel yer, değil mi? Tiksindiğim ne kadar
eşya varsa hepsini koymuşlar buraya. Hayatımın böyle lüks içinde sona ereceğini
daha önce hiç dü-şünmemiştim doğrusu. İçimde hep birini kandırıyormuşum gibi
bir duygu var. Çok sürmez, hastahane odalarını da gece kulüplerine çevirirler.
İnsanlar sonuna kadar iyi vakit geçirmek istiyorlar.
Güzel bir hastabakıcı girer;
elindeki tepside bir şişe şampanya ile bardaklar vardır.
Tepsiyi tekerlekli bir masaya
koyar masayı yatağa yaklaştırır.
TOMMASO: Haa, şampanya! Bu
hastalığa yakalanan insanların canları şampanya istermiş meğer, biliyor
muydunuz? Düşünün bir kere: Hiç sevmem şampanyayı, ama ansızın canım
isteyiverdi. Bu- radakilerden kimse de şaşmadı buna.
HASTABAKICI: İyi gelir, ıçImzı ferahlatır.
(Gitmek üzere döner.)
TOMMASO: Affedersiniz. Daha önce
sormaya cesaret edemedim. Adınız nedir? HASTABAKICI: Elena.
TOMMASO: Elena. Teşekkür ederim.
Bizimle bir kadeh içmez miydiniz?
HASTABAKICI: Teşekkürler, olmaz.
Çok konuşup kendinizi yormayın.
Hastabakıcı odadan çıkar.
TOMMASO: Gördünüz mü bu sevimli
yaratığı? Hastaları neşelendirsin diye tutuyorlar burada. Elinden bir şey
geldiği yok; sadece güzel, o kadar. Ama bazı durumlarda, insanın neşesini
kaçıran bir şeydir güzellik. içkileri verir miydin Giovanni?
Giovanni kalkıp biraz şampanya
verir Tom- maso'ya, sonra şişeyi yerine koyar.
TOMMASO: Yalnız bana mı? Sen
içmeyecek misin Lidia?
LIDIA: Teşekkürler Tommaso.
İçmeyeyim daha iyi.
TOMMASO: Hadi Giovanni, bari sen
yalnız bırakma beni. Ya sen anne? Biraz şampanya iyi gelir.
ANNE: Çok az olsun ama.
Bu arada Giovanni iki bardağa
şampanya koyar; bardaklardan birini Tommaso’nun annesine verir. Tek kelime bile
söylemeden içerler; Lidia gözlerini Tommaso'ya dikmiştir. Tommaso istekle içer,
sonra arkasındaki yastıklara bırakır kendini. Giovanni içer gibi yaparak
dudaklarını ıslatır. Tommaso’nun annesi bardağı Giovanni'ye verir. Sessizlik.
TOMMASO: Boğazım hep kuru.
(Sessizlik.) Milano nasıl? Bu havada çok güzeldir her halde. Sizin yerinizde
olsam, göllere giderdim yarın. (Sessizlik.) Benim en iyi arkadaşlarım bunlar,
anne. Zaten başka arkadaşım yok.
GIOVANNI: İnanmayın. Bir sürü
arkadaşı var. Herkes çok sever onu.
ANNE: Evet, iyi çocuktur.
Yüzünü gizleyerek gözlerinde
birikmiş yaşı siler. Lidia, duygularını güçlükle saklamaktadır.
LIDIA: Gitmem gerekiyor Tommaso.
Giovanni, sen kal. Gitmem gerekiyor; yarın gelirim.
TOMMASO: Teşekkürler. Yarın.
Tommaso ciddileşir, Lidia'ya
dikkatle bakar.
TOMMASO: Senin de işin vardır
belki Gi- ovannı.
GIOVANNI: Yok, ben biraz daha
kalayım.
Giovanni, "Beni aşağıda
bekle" dercesine bir gö;:. atar Lidia'ya. Lidia, Tommaso'nun annesinin
elini sıkar, sonra Tommaso'ya döner.
TOMMASO: (usulca gülümseyerek):
Güle güle Lidia.
Elini uzatır. Lidia yaklaşıp
elini sıkar onun, fok duyguludur ama kendini tutmaktadır. Tommaso, yavaşça
Lidia’nın elini öper, gülümser.
LIDIA: Hoşça kal. Görüşürüz...
Yarın.
Tommaso, kaldığı yerden annesiyle
konuşmaya devam eder. Usul usul, kendini tutarak konuşmaktadır; sesi gittikçe
kesikleşir.
TOMMASO: Dünyadaki tek gerçek
arkadaşlarım bunlar işte. Ötekiler ya tanıdık, ya da sıradan okul arkadaşı.
Giovan- ni'yle Lidia gerçek arkadaşlarım, anne. Giovanni yazar... hem de ünlü
bir yazar. Günün birinde... görmeye gelirlerse seni... mutlaka gidin, ikiniz
de... seni görmeye gelirlerse güzel yemekler yaparsın onlara, bahçeye bakan
odayı verirsin...
GIOVANNÎ: Gitmemiz memnun
edecekse seni, gideriz. Söz.
Sessizlik..
TOMMASO: Teşekkürler. (Yüzünü
ekşiterek.) Morfin yerine su verdiler galiba bana. (Kendini zorlayarak.)
Backhaus konseri nasıldı Giovanni?
GIOVANNÎ: Gitmedim.
U:;.un bir sessizlik. Tommaso
bardağı alır eline, içkisini içer.
Lidia hastahanenin kapısından
çıkıp hızlı hızlı arabaya yürür. Titremektedir; ön koltuğa oturur. Çantasını
açıp sigara paketini arar; bir sigara yerleştirir dudaklarına. Sonra ansızın
fırlatıp atar sigarayı, kendini tutamaz, sarsıla sarsıla ağlamaya başlar.
Giovanni 45 numaralı odadan
çıkar; bir an kapının önünde duraklar Ölüm döşeğindeki arkadaşını yalnız
bırakıp bırakmamak konusunda kararsızdır. Duyduğu üzüntü yüzünden belli
olmaktadır; düşünceli düşünceli koridorda yürümeye başlar. Kulağına gelen bir
sesle irkilir.
GENÇ KADININ SESÎ:
Affedersiniz...
Yarı açılmış bir kapının
arkasında, daha önce gördükleri genç kadın durmaktadır. Sinirli, heyecanlı bir
hali vardır kadının.
GENÇ KADIN: Kibritiniz var mı?
Aklı iyice karışmıştır
Giovanni’nin. Durur. Başka bir şey düşünmektedir. Ceplerini karıştırıp sigara
paketini çıkarır, kadına uzatır. Genç kadın gülümser; dudakları hafifçe titremektedir.
GENÇ KADIN (fısıltıyla)-. Hayır,
Kibrit.
Giovanni sigarayı cebine koyup
kibrit çıkarır. Genç kadın kapının ardında kaybolmuştur; Giovanni merakla odaya
bakar. Oda Garani' - nin odası gibidir tıpkı, yalnız pancurlar yarı
kapanmıştır.
Genç kadın Giovanni’nin arkasına
geçip kapıyı kapar. Gözlerini onun üstüne diker. Tepeden tırnağa titremektedir.
Ansızın Giovanni'ye yaklaşır. Giovanni kaçmak ister, ama kadın yakalar onu;
soluk soluğa, yakasını ceketini öpmeye başlar. Önce, şaşkınlıktan kalakalır
Giovanni, sonra birdenbire kadını kendine çekip çılgıncasına öper onu.
Kapıya yapışmışlardır sanki.
Gölgeler arasında, kadının iç çekişleri, boğuk iniltileri duyu
lur. O sırada kapı vurulur; bir
el tokmağı çevirmektedir. Giovanni geriye sıçrar.
İkinci bir kapıdan bir doktorla
iki hastabakıcı girerler odaya. Hastabakıcılar kadını yatıştırmaya
çalışırlarken doktor hole açılan kapıdan çıkar. Giovanni saçlarını, boyunbağını
düzeltir, yatakta kıvranan kadına bakar. Kadın, başını kaldırmış, gözleri
kapalı, kendisini tutmakta olan hastabakıcıların kollarını öpmektedir. Doktor
odaya girer yeniden, Giovanni'ye döner.
DOKTOR: Gitseniz iyi olacak.
Giovanni, artık yatakta
hareketsiz yatmakta olan hasta kadına bir kere daha göz attıktan sonra odadan
çıkar.
Giovanni arabaya gidip ön sıraya,
bitkinlikten olduğu yerde kıvrılmış Lidia'nın yanına oturur. Hâlâ şaşkındır,
yan gözle karısına
bakar. Lidia, hif konuşmadan,
kocasına bakmadan gözlerinin yaşını siler. Giovanni motoru falıştırır, araba
hareket eder.
Günlerden cumartesidir, kalabalık
sokaklarda herkes bir yerlere koşuşmaktadır, trafik tıkalıdır. Otomobil, şehrin
aşağı bölgelerine yaklaş- tıkfa ağırlaşır, kaplumbağa hızıyla gitmeye başlar.
Giovanni'nin sinirleri iyice bozulmuştur artık; arada bir karısına bakar. ikisi
de konuşmazlar.
Dar bir sokağa saparlar. Trafik
adamakıllı tıkanmıştır, araba durur. Giovanni, Lidia'ya döner.
GIOVANNI: Bir bu kitabın
hamallığı eksikti şimdi.
Lidia kıpırdanır, yorgun bir
yüzle kocasına bakar.
GIOVANNI: Senin canın gitmek
istemiyorsa, ben kendim de giderim.
LIDIA: Neden istemesin...
GIOVANNI: Yorgun değil misin?
LIDIA: Evet, birazcık yorgunum
galiba.
Giovanni, başından gefen olayı
Lidia'ya anlatmadan edemez.
GIOVANNI: Lidia, sana bir şey
söylemem gerek. Aslında pek hoş bir şey değil... LIDIA: Mutlaka söylemen
gerekiyor mu? GIOVANNI: Evet. Mutlaka gerekiyor. Has- tahanede bir şey geçti
başımdan. Tatsız bir olay.
Lidia, ilgisiz görünmek
istemesine rağmen, meraklanmıştır. Giovanni kelimeleri ağzında gevelemektedir.
GIOVANNI: Hastahaneden çıkarken o
kızı gördüm yine.
LIDIA: Hangi kızı?
GIOVANNI: Koridordaki kızı. Ben
çıkıyordum; odasının kapısındaymış. Önce ne istediğini anlayamadım.
LIDIA: Odasına mı girdin yoksa?
GIOVANNI: Beni yakaladı... Bir
hayvan gibi yakaladı tıpkı. Öyle çılgıncasına yakaladı ki kendimi tutamadım.
Lidia, hiçbir şaşkınlık belirtisi
göstermeden, duy-gusuzca kocasına bakar. Giovanni ise sinirlidir.
LIDIA: Neden tatsız bir olay
diyorsun buna? GIOVANNI: Sence iğrenç değil mi bu? Düşünsene bir kere, o
zavallı yaratıkla karşı karşı- yayım... Önce bütün bunlara sebep benim sandım.
Korkunç bir şeydi. Hastabakıcılar geldi...
LIDIA: Böyle bir deneyden güzel
bir hikâye çıkarabilirsin. Adını da "Ölüler ve Diriler" koy.
GIOVANNI (sertçe): Bütün
diyeceklerin bu kadar mı?
LIDIA: Ne diyeyim istiyorsun?
Kötü bir şey mi yaptın diyeyim? Beni hayal kırıklığına mı uğrattın diyeyim? Yok
yok, anlıyorum seni: Şaşkınlıktan ne yaptığını bilmiyordun. istersen bu konuyu
bırakalım artık. Herhalde beni ilk defa aldatıyorsun.
GIOVANNI (şaşırmıştır): Ne demek
istiyorsun?
LIDIA: Sıkma canını, nasıl olsa
benim için farketmezdi.
Giovanni karısına bakar, onu
anlayamamıştır. Arabayı durdurur. İkisi de çıkıp büyük bir yapının kapısına
doğru yürürler. Yayınevidir burası; kapının merdivenlerini çıkarlar.
Salona girerler; kokteyle
çağrılanlar odaya dağılmış, aralarında hareketli hareketli konuşmamaktadırlar.
Elli kişi kadar vardır salonda: .Kadınlar, ünlü yazarlar, eleştirmenler,
fotoğraf ıtar. İki garson, ifkileri vermektedir.
Giovanni ile Lidia salona girince
hepsi kapıya döner konukların. Biraz alkış. Yayımcı onları karşılar. Bu
karşılama töreni Giovanni'yi şaşırtır önce; ama çok geçmez, kendini toplar,
başıyla selam vererek, gülümseyerek ortadaki büyük masaya gider. Masanın üstü
son kitabı “Mevsim'le kaplanmıştır. Yaşlı bir adam yaklaşır Giovanni'nin
yanına, ona tepeden bakarak konuşur.
NOBEL ÖDÜLÜNÜ ALMIŞ EDEBİYATÇI:
Büyüklüğün bekleme salonudur bu.
YAYIMCI (Giovanniye): Nobel
kazanmış sa-natçımıza bir kitap imzalar mıydınız?
GIOVANNI: Memnuniyetle.
ELEŞTİRMEN: Bakıyorum, sol tarafı
imza-lıyorsunuz.
GIOVANNI: Evet, öyle.
ELEŞTİRMEN: Okurken sağdaki
sayfaları atlar mısınız yoksa?
GIOV^NNI {gülümseyerek): Her
zaman atlamam.
ELEŞTİRMEN: İlginç doğrusu.
Sanatınızı da etkileyecektir bu.
YAYIMCI: Şimdi bir kitap da ben
istiyorum. GIOVANNI: Sizin için “Dostça” yazayım, yeter.
BİR KADIN: Bundan sonraki
kitabınızın konusu ne, Pontano?
GIOVANNI: Daha düşünmedim.
Lidia hala kapıdadır, göze
çarpmaktan kaçınmaktadır. Bu yapmacıklı davranışları saçma bulmaktadır. Güzel
giyinmiş bir kadın geçer yanından.
KADIN: Ah, ben de bir kitap
yazabilsey- dim keşke!
Lidia hafifçe gülümser. Kokteyli
filme alan bir sinema fotoğrafçısı Lidia’nın yanına gelir, Giovanni'nin
kitabını eline tutuşturur onun.
FOTOĞRAFÇI: Böyle durun lütfen.
Lidia durumu kavrayamamıştır
önce; kameraya, sonra da elindeki kitaba bakar. Kameranın çalışmakta olduğunu
görünce dönüp aceleyle merdivenleri iner. Artık sokaktadır. Ağır ağır,
kalabalığa aldırmadan, amaçsızca yürümeye başlar.
Giovanni'nin arabası, iki yanına
yeni apartmanlar sıralanmış bir caddeye girip bir kapının önünde durur. Bir
grup genç, az ilerdeki arabanın üstüne ufak bir kayık yerleştirmektedir.
Pantalonlu iki kız çıkar kapıdan. Caddede onlardan başka kimse yoktur. Giovanni
arabasından inip apartmana girer.
Giovanni ile Lidia'nın daireleri,
tipik bir aydının beğenisini yansıtan bir biçimde döşenmiştir: Duvarlarda
kitaplıklar, soyut resim- simler, desenler... Giovanni, karşılık ummadan,
fısıltıyla karısına seslenir.
GIOVANNI: Lidia.
Holü geçip mutfağın kapısını
açar; mutfak boştur.
GIOVANNI: Bianca, karım geldi mi?
BIANCA: Gelmedi efendim.
GIOVANNI: Telefon etti mi?
BIANCA: Hayır efendim. Benim
yapabileceğim bir şey var mı?
GIOVANNI: Hayır Bianca, yok,
karımı bekliyorum da. Sen istersen gidebilirsin.
Yatak odasına geçip ışığı yakar.
Odada her şey yerli yerindedir. Çalışma odasına gider sonra; alışkanlıkla
masaya doğru yürür, yazı makinasının yanında duran kağıtlara bir göz atar. İçki
dolabından bir şişe konyakla bir bardak alır. İçer. Yazı makinasının başına
oturur, sonra kalkıp divana uzanır; kitabını alır eline, sayfalarını çevirir,
usanmış gibi yere bırakır.
Tenha, aydınlık bir sokakta
Lidia, modern apartmanlar, iş hanlarına bakarak yürütmektedir. Soğuk yapılardır
bunlar; yüzleri yoktur. Lidia çevresinden kopmuş gibidir, yabancılaşmıştır.
Hava çok sıcaktır.
Güneş içinde bir yapı çarpar
Lidia’nın gözüme; çok az penceresi vardır yapının, pencerelerden sadece biri
açıktır. Üstüne gün ışığı vurmuş bir kadın görünür pencerenin ardında. Yarı
çıplaktır; Lidia'yı görür görmez perdeyi kapar.
Lidia yürümeye devam eder, geniş
pencereli, yüksek yapılar^ arasında bir arsaya varır. O ufacık arsa güneş
içindedir. Başını kaldırıp yapılar arasından görünen gök parçasına bakar.
Lidia, çevresini saran koca duvarlar arasından göğe uçmak, uçup gitmek
istiyordur sanki. Ansızın sokakları, arsayı korkunç bir gürültüye boğarak bir
jet geçer tepesinden. Lidia, korkmuş gibi adımlarını sıklaştırır. Ağaçlıklı bir
sokağa çıkar, peşinde biri varmış gibi arkasına bakar. Biraz durgunlaşmıştır,
ağır ağır yürümektedir artık. Bir yaprak koparır; inceler.
ikindi. Lidia bir taksiye atlayıp
şehrin kenar mahallelerinden birine, yapılar arasında çorak tarlaların
bulunduğu bir yere gider. Manzara sevimlidir. Lidia şoföre doğru eğilir.
LIDIA: Burada durun lütfen.
Arabadan çıkıp biraz dolaşır,
çevresîne bakar. Şoför şaşırmıştır, çamurluğa oturur. Onun varlığından tedirgin
olan Lidia, tarlalara doğru yürür. Her yer tam bir sessizlik içindedir,
kimseler yoktur ortalıkta.
Bir süre sonra daha yirmisine
basmamış 6-y kişi görünür yolda; hiç konuşmadan, acele acele yürüyerek bir
tarlaya saparlar. Kararlı, sessiz halleri gariptir. Tarlayı boydan boya
geçmezler, ansızın duvarın dibinde duruverir- ler. Çoçuklardan biri gömleğini
çıkarıp çıplak göğsüyle ortaya dikilir; bir başkası gidip karşısında durur
onun. Ötekiler, ikisinin çevresinde toplanırlar.
Kısa bir süre birbirlerine küfrettikten
sonra iki çocuk kıyasıya kapışırlar. Birkaç yumruk atılır, sarmaş dolaş yere
düşerler. Biraz yuvarlanırlar, sonra biri ötekinin üstüne çıkarak onun yüzünü
yumruklamaya başlar. Seyirciler hiç karışmazlar kavgaya; kimsenin ağzından tek
kelime çıkmaz. Duyulan tek ses döğüşen- lerin soluğudur. Kavga gittikçe
şiddetlenir.
Lidia, büyülenmiş gibi, onlara
bakmaktadır. Kırnak, bağırmak, kavgacıları ayırmak isteği vardır içinde. Ama
kıpırdamaz bile, olduğu yerde kaskatı kesilmiştir. Yerdeki çocuğun yüzünden kanlar
akmaya başlar. Üstteki, yum-ruklarını kıyasıya indirmektedir. insanüstü bir
güçle ayağa kalkar alttaki. Bu kere üste o geçmiştir. Düzenli düzenli soluyarak
yumruklarını indirme sırası ondadır. Bütün bunlar bir düş gibidir; Lidia,
duyulmaktan korkar gibi, kendi kendine mırıldanır:
1 1 1)1, \ Yeter; durun! Durun!
''.ocuklardan biri, onun
söylediklerini duyar, inilmeye başlar. Şimdi hepsi dönmüş, Lidia'ya bak
inakladırlar. Döğüşenler bile, kavgayı ke- ı <■!
in. Yüzü kanayan çocuk, topluluktan ayrılıp l.idia'ya doğru yürür; ötekiler dağılmakladırlar. Çocuk,
duvarın dibinde durur, çapkın- < a lıir sırıtışla Lidia'ya bakar. Lidia, ne
yapa- mi'iııı kestiremez; dönüp yürümeye başlar.
ı :t H . I I 1, Bekleşene.
l.ıdia, taksiyi araştırır
gözleriyle; şoförü gönü, ŞuJÖr, sırtını dönmüş, gazete okumakta- du. I aksiye
koşar Lidia. Tam arabanın kapısına varacaktır ki, şoför büyük bir durgunluk
içinde, Lidia'ya döner.
ŞOFÖR: Bekleyeyim mi efendim?
l.idianın dikkatini oyuncak
roketlerle oynayan çocuklar çeker. Çocuklardan ikisi, roketin başındadır;
oyuncağı ateşleyip kendilerini wrr. atarlar. Roket arkasında beyaz bir iz bı-
mkarak, kararmakta olan göğe yükselir.
i:l R 1 NCİ ÇOCUK: Yukarısı
rüzgârlıdır, ha?
1 I" l '\JCİ ÇOCUK:
Rüzgârlıdır. Sence...
ııl R l '\Cl ÇOCUK: Amma güzel,
değil mi? ( \ lıin metreye çıkacak.
l I" 11\< :1 ÇOCUK: Sen
olsan aya gider miy- dııı!'
I'>l R l '\JCİ ÇOCUK: Yok
canım!
l.ıılia büyülenmiş gibidir,
ansızın durgunlaşmışlar.
Alaca karanlık. Giovanni, divanın
üstüne uzanmış, karanlık çalışma odasında uyuklamaktadır. irkilerek uyanır
birdenbire, önce nerede olduğunu kavrayamaz. Herkes onu bırakıp gitmiştir
sanki, sıkıntıyla kalkar. Öteki odalardan hiç ses gelmemektedir, bütün ışıklar
sönüktür. Mutfağa, oradan da balkona geçer. Yan balkondan bir ses duyar.
LUCIA: Merhaba, sen misin?
GIOVANNI: Merhaba Lucia. Acaba...
LUCIA: Evde olduğunu bilmiyordum. GIOVANNI: Acaba...
LUCIA: Öyle canım sıkılıyor ki.
Paolo soğuk almış, hafta sonunu Milano'da geçirmek zorundayız.
GIOVANNI: Geçmiş olsun. Acaba...
LUCIA: Lidia'ya söyler misin, bir
ara bana gelsin.
GIOVANNI: Şimdi söyleyemem Evde
değil. Sizdedir sanıyordum.
LUCIA: Bizde mi? İki gündür
gördüğüm yok Lidia'yı.
GIOVANNI: Ben kaçıyorum.
Teşekkürler. Hoşça kal.
LUCIA: Güle güle.
Giovanni çalışma odasına döner.
Telefona gidip bir numara çevirmeye başlar, sonra fikrini değiştirir.
Pencereden dışarıya bakar. Çevredeki bütün evlerin ışıkları sönüktür.
Pencerelerden biri aydınlanır,
bir adam amaçsızca sarkar. Çevresine bakar. Giovanni'yi görür. Bir süre
bakışırlar. Karşıdaki adam da yalnız gibidir; belki o da birini beklemektedir.
Giovanni'nin canı daha da
sıkılır. Pencereden çekilir. Telefon çalar. Giovanni cevap vermek için koşar.
Yüzü biraz olsun aydınlanır; ama sesine sert bir ton vermeğe çalışır.
G1 OVANNI: Sen miydin? Neredesin?
Telefonun öteki ucunda Lidia
vardır. Kenar mahallelerden birinde bir dükkândan telefon etmektedir.
T .IDIA: Breda fabrikasının
önündeyim. O eski tarlada; çocuklar oynuyor. Görsen bayılırsın. Düşün bir kere,
roketleri var. Ateşleyip havaya fırlatıyorlar. Çok
güzel.
Merak etme, ben iyiyim. Yok yok!
Yok canım ben iyiyim dedim ya. Gelip beni alır mısın?
Lidia'nın konuştuklarını
dinlemeye çalışan süslü püslü, yaşlı bir kadın yaklaşıp esrarengiz bir sesle
bir şeyler fısıldar.
'ı \ŞU KADIN: Eğer birisiyle
buluşacaksanız, gizlice... Ben hemen şuracıkta oturuyorum.
Lidia, kadının buruşuk, boyalı
yüzüne, gözlerinin çevresindeki koyu kalın halkalara bakmak için döner.
Giovanni'nin sesi dikkatini telefona çeker yeniden.
1.1 IHA: Hemen gel. Bekliyorum.
Lidia, dükkândan ayrılıp taksinin
yanına gider.
LIDIA: Ne kadar?
ŞOFÖR: îki yüz liret.
Lidia, focuklann oynadığı tarlaya
döner.
Roketler pek uydurma değildir
öyle. Çocuklann fiğlıklan arasında oldukfa yükseğe çıkmaktadırlar. Son iki
roket de atılmıştır artık; hava kararmaya başlamıştır. Çocuklar oyuncakları
toplayıp giderler. Lidia tek başına kalmıştır; tarlanın ortasında ayakta durmaktadır.
Güneş batmıştır; ortalık bakımsız, ıssız bir hal alıvermiştir. Lidia kaldırıma
dönüp beklemeye başlar.
Bir süre sonra son hızla
Giovanni’nin arabası gelir. Arabadan çıkıp karısının yanına koşar Giovanni. Bir
şey soracakmış gibi bakar ona, ama ağzını bile açmaz.
LIDIA (biraz üzgün): Gittiler.
GIOVANNI: Kim gitti?
LIDIA: Çocuklar.
Giovanni omuzlarını silker,
karısına bir süre daha baktıktan sonra sabırsızlıkla sorar
GIOVANNI: Nerden aklına esti
buraya gelmek?
LIDIA (yalan söylediği
apaçıktır): Hiiç. Öyle geldim işte. Bir de baktım ki buradayım. Giovanni
fevresine bakar.
GIOVANNI: Tuhaf. Buralar hiç
değişmemiş.
Lidia, yıkık duvarların
arkasından görünen yüksek yapıları gösterir.
LIDIA: Değişir, değişir. Yakında.
Giovanni, yol kenanna yığılmış
taşların üstüne oturur.
GIOVANNI: Gel buraya.
Lidia gidip yanına oturur
Giovanni'nin. Bir süre, birbirlerine yakınlık duyarak, otururlar. Lidia kalkıp
birkaç adım yürür. Giovanni de kalkar, karısının arkasından gider. Paten kayan
iki çocuğu geçerek arabaya doğru yürürler. Hava daha da kararmıştır; ışıklar
yanar.
Akşam. Giovanni yatak odasında
giyinmektedir. Boyunbağını bağlamak için banyoya geçer. Lidia, küvette,
yıkanmaktadır. Giovanni karısına bakmaz bile.
LIDIA: Ne istiyor dersin?
G1 OVANNI: Bilmem. Belki bizimle
tanışmak istiyordur. Sadece birkaç kere gördüm onu. Ne olursa olsun, bizi de
çağırması güzel bir şey.
LIDIA: Çok insan olacak mı?
GIOVANNI: Herhalde.
LIDIA: Günümüzde her milyoner
kendine bir aydın bağlamak ihtiyacını duyuyor. Sen de onun seçtiği aydınsın
galiba. Süngeri verir misin?
Giovanni, balon biçiminde,
kocaman bir süngeri alıp suya bırakır.
GIOVANNI: Çabuk ol.
Lidia, kapıya doğru yürüyen
Giovanni'ye diker gözlerini. Giovanni, bir kocanın ilgisiz-
liğiyle bakmaktadır karısına.
Çık. r. Lidia, süngeri alıp yorgun hareketlerle yıkanmaya devam eder.
Bir süre sonra. Giovanni, koyu
renk bir elbise giymiş, elinde bardak, buzdolabının kapısını apnaktadır. Bir
şişe çıkarıp yarıya kadar viski dolu bardağına su koyar. Buzdolabını kapatır,
kapı kendi kendine açılır. Tine kapatır. yine açılır. Kapıyı diziyle hızla
iter. Arkasına döner, eşikte kendisine bakmakta olan Lidia'yı görür. Tuvalet,
çok çekici kılmıştır Lidia'yı. Giovanni'nin hoşuna gider bu; ama şaşırmadan da
edemez.
GIOVANNI: Bu ne güzellik!
LI DIA: Sırtımı ilikler misin?
Giovanni bardağı bırakır, Lidia'nın
sırtını ilikler.
l.IDIA: Ne düşündüm, biliyor
musun Ghe- rardini'lere gitmesek.
GIOVANNI: Niye?
LIDIA: Kendimiz bir yere gitsek.
Seninle baş başa olmak istiyorum.
Givanni bir öpücük kondurur
Lidia'nın ensesine; uzaklaşır.
GIOVANNI (isteksizce): Peki, sen
bilirsin.
Bardağı alıp içkisini içer.
Lidia ile Giovanni bir gece
klübünde oturmuşlardır. Çok a<. müşteri vardır. Bir kız strip tease
yapmaktadır. Lidia, strip tease'i seyredeceğine kocasına bakmaktadır. Giovanni
bunun farkında değilmiş gibi görünür önce; sonra kıza bakmayı bırakır, karısına
döner.
GIOVANNI: Bir şey mi var?
LIDIA: Çok eğlenceli bir şey seni
seyretmek. GIOVANNI: Ne demek eğlenceli?
LIDIA: Bilmem. Benimle beraberken
bazen öyle bir poz takınıyorsun ki.
GIOVANNI: Poz mu takınıyorum?
Saçma! Bak! Fena kız değil.
Strip tease'e döner. Lidia
parmağındaki nişan yüzüğüne bakar. Giovanni bunu görür, ama görmezlikten gelir.
Lidia, gülümseyerek Gio- vanni'nin bileğindeki kol düğmesine dokunur. Nişan
yüzüğündeki taşla kol düğmesinin üstündeki taş aynıdır. Lidia, kocasını ayrıntılarıyla
inceler: Yüzünü, saçlarını, elbisesini.
Sonunda Giovanni dayanamaz, içini
çeker; ama hemen kendini tutar.
GIOVANNI: Strip tease’i
seyretmemi istemiyorsun.
LIDIA: N’olursun, her zaman
küçültmeye çalışma beni. Benim de istediğim şeyleri düşünmeye hakkım var.
GIOVANNI: Şu anda ne
düşünüyorsun?
LIDIA: Şu anda aklımda bir şey
yok, ama bir şey gelebilir. Bekliyorum. Geldiğini duyar gibi oluyorum. işte
geliyor.
Çok kadınsı bir davranışla elini
başına götürür, saçlarını düzeltiyormuş gibi yapar. Sessizlik. Giovanni, strip
tease'i seyretmeye çalışır yine; ansızın döner.
GIOVANNI: Geldi mi?
LIDIA: Geldi.
GIOVANNI: Güzel bir şey mi?
LIDIA: Hayır.
GIOVANNI: Ne düşündüğünü söyler
misin? LIDIA: Hayır.
Lidia, cevap vereceğine kocasına
bakmaya devam eder; büyük bir titizlikle onun gömleğinin yakasını düzeltir.
LIDIA: Gherardini’ler nerde
oturuyor?
GIOVANNI: Evleri Brianza’da.
Arabayla yarım saat.
Strip tease'ci bütün bütüne
soyunmak üzeredir artık; ikisi de onu seyrederler. Gösteri bitmiştir.
GIOVANNI: Zevkler olmasa hayat
daha dayanılır hale gelirdi.
LIDIA (gülümseyerek): Sen mi
yazdın bunu? GIOVANNI: Hayır, aklıma yeni düşünceler gelmiyor artık, sadece
anılar geliyor. Bu cümlenin anlamını merak etmiyor- musun? Anlatayım mı?
LIDIA: Sonra. (Sessizlik)
Gherardini'lere gitsek...
GIOVANNI: Nasıl oldu da fikrini
değiştirdin?
l ,I DIA: Bilmem. İnsan boş
duracağına bir şeyler yapmalı....
Giovanni garsonu çağırır.
Giovanni'nin arabası bir kapıdan
geçip büyük bir bahçeye girer, gösterişli evin önündeki arabaların yanında
durur. Giovanni ile Lidia çıkıp hiç konuşmadan çevrelerine bakarlar bir süre.
<, 1 OVANNI: Herkes ölü mü
burada?
1. 11)1 A: Keşke ölü olsaydı.
l aş basamakları çıkarlar, sonra
kararsızca duraklarlar. Konuklar bahçede, bir atın çev- ıerinde
toplanmışlardır. Giovanni, merdivenin I, enarında kocaman bir kitap görür.
Eline alır Itlabı; Broch'un Uykuda Gezenler'idir bu. /, ılahı bırakır.
'.1 < )\ \NNI: Uykuda
Ge;;.enler'i kim okur bu- ı.. ıl ;ı, ?
l.ıdia bir şey anlamadan
Giovanni'ye bakar. Sııum başını konuklara çevirir. Bir kadın on- .uıı doğru
gelmektedir.
BAYAN GHERARDINI: Bay Pontano olacaksınız.
Elini uzatır. Giovanni hemen
elini öper Bayan Gherardini'nin. Bayan Gherardini, Lidia ile de selâmlaştıktan
sonra birazcık tepeden bakarak, ama içten bir sesle konuşur.
BAYAN GHERARDINI: Geldiğinize çok
sevindik. Bir çeşit aile toplantısı bu. (Atı gösterir.) îlk zaferini
kutluyoruz. îyi bir at. Kızımın.
LIDIA: Adı nedir?
BAYAN GHERARDINI: Volfango. Canım
Volfango, öyle iyi bir attır ki.
Ata doğru yürümektedirler. Bayan
Gherardini, başını Giovanni'ye çevirerek konuşur.
BAYAN GHERARDINI: Ne kadar gençsiniz!
Ben sanıyordum ki... Kitaplarınızı okuduktan sonra, insan, görmüş geçirmiş
yaşlı bir adamla karşılaşacağını sanıyor. GIOVANNI: Demek kitaplarımı okudunuz?
BAYAN GHERARDINI: Boş bir kadına mı benziyorum yoksa? (Güler.) Gelin, sizi
tanıştırayım.
LIDIA: Şimdi rahatsız etmesek
herkesi. Sonra yavaş yavaş tanışırız.
BAYAN GHERARDINI: Evet, öylesi
daha iyi galiba.
Neyse ki o sırada karanlıktan bir
kadının sesi duyulur.
BERENICE’ÎN SESİ: Lidia!
Atın yanında duranlar arasından
bir kadın görünür. Otuz beşinde bir kadındır bu; yüzü boyalarla kaplıdır, davranışlarında
bir çeşit “ucuzluk" vardır. Gülümseyerek Lidia'ya yaklaşır.
LIDIA: Merhaba Berenice.
BERENICE: Nasılsın?
BAYAN GHERARDINI: Siz tanışıyor
musunuz?
BERENICE (Bayan Gherardini'ye):
Hem de nasıl. İki yaşından beri birbirimizden nefret ederiz. (Giovanni'ye.)
Pontano! Sonunda görüşebildik.
Giovanni, nazik bir gülümseyişle
elini sıkar onun, tek kelime söylemez.
BERENICE: Sonunda evinden
çıkarabildik seni!
Bayan Gherardini, atı tutmakta
olan adama dönerek neşeyle seslenir:
BAYAN GHERARDINI: Hadi Antonio,
artık yatır onu.
Konuklardan bazıları karşı
koyarlar. Genç bir kadın, ata doğru bir adım atarak konuşur:
RESY: Daha götürmesin, öyle tatlı
ki!
BAYAN GHERARDINI: Ama uykusunu
alamazsa sinirleri bozulur.
RESY: Bir kerecik! Zaten bu parti
de onun şerefine verilmiyor mu?
Kahkahalar. Bayan Gherardini
kesinlikle karşı koyar.
BAYAN GHERARDINI: Olmaz, daha küçük
bu! iki yaşında. Hadi Antonio, doğru uykuya! Kötü huylar edinsin istemem.
Burada fazla kalırsa belki ahlakı bozulur. Hadi, Antonio.
Yine kahkahalar. Antonio atı
götürür. Bu arada Lidia, bir sigara yakmakta olan Berenice'e bakmaktadır. Onun
soluk, adeta korkunç yüzü Lidia'yı tedirgin etmektedir. Berenice kaba bir
hareketle bir nefes çeker sigarasından.
BERENICE: Allah aşkına, gözlerini
öyle dikme bana. Biliyorum, geçmiş yıllar yüzümden okunuyor. (Lidia'nın yüzünü
avuçlarının arasına alır.) Sen epey değiştin, düzeldin. Nasıl becerdin bu işi?
Öyle düz bir kadındın ki. Böyle konuştuğum için bana kızmıyorsun ya?
LIDIA: Bu sözleri ilk defa
duymuyorum.
Kolkola girmiş iki kadın geçer
yanlarından. Biri konuşmaktadır:
KADIN: Tıpkı bir orospu gibi
hareket ediyorsun!
öteki, tıkanacakmış gibi gülmeye
başlar.
Lidia, arkadaşının ellerinden
kurtarır yüzünü. Konuşmanın yönünü değiştirmek için sorar.
LIDIA: Evlendin mi?
Berenice başını "hayır"
anlamında sallar.
BERENICE: Tek başıma yaşıyorum.
Zaten tek başıma yaşamak için doğmuşum ben. Görüyorsun, ne kadar duygulu bir insanım...
Dişçim böyle derdi hep! (Güler.) Senin hayatın nasıl? Aydınlar arasında mı
geçiriyorsun vaktini? İkimiz de Milano’dayız, yine de birbirimizi gördüğümüz
yok.
LIDIA: Evden pek çıkmıyoruz.
Nasıl olduysa, bu akşam bir değişiklik yaptık: Yıllardan beri ilk defa gece
kulübüne gittik.
Gözleri yüzme havuzunun kenarına,
karanlıkta parıldayan mavi renge ilişir.
BERENICE: Bak, ne güzel renk!
(Lidia'ya döner.) Kimi görüyorum, biliyor musun? Grimaldi'yi. Hatırladın mı?
LIDIA: (sözünü keser Berenice'in)
Bana o kadının sözünü etme.!
Arkadaşının süslü yalnızlığına
bakarak susar.
BERENICE: Niye?
LIDIA: Eski anıları
canlandırmasan olmaz mı?
Berenice cevap vermez; gittikçe
artan bir sevgiyle Lidia'yı süz.er.
BERENICE: Ne güzelsin! Çok
kişiden duy- muşsundur bu sözü.
Lidia şaşırmıştır, karşılık
vermez.
Bahçenin bir başka köşesinde,
altmış yaşlarında, şık bir adam olan Gherardini, iki konuğa bir gül yatağını
göstermektedir. Elindeki şamdanla gülleri aydınlatır.
GHERARDINI: Şu ilerdeki duvara
kadar tam üç bin gül var. Geceleyin aldıkları şu nefis renge bakın.
BÎR KADIN: Siz de güllerin
geceleri uyuduklarına inanıyor musunuz, Bay Ghe- rardini?
GHERARDINI (gülümseyerek,):
İnanıyorum. Bütün gece uyurlar! (Yanındaki garsona döner.) Antonio, makas.
(Güzel bir gül kesip kadına verir.) Buyurun!
Ne gü
zel, değil mi? Şimdi uyandı işte.
Bir başka gül keser, o sırada
Giovanni ile birlikte yanına gelmiş olan karısına verir.
GHERARDINI: Al, Giorgina.
Filippo'ya verirsin. Bir o bilir yakasına gül takmayı.
Konuklardan bazıları gülerler.
BAYAN GHERARDINI: Bak kim
geldi...
Gherardini, Giovanni’ye bakar;
ilk bakışta tanımaz gibi olur onu. Giovanni elini uzatır.
GIOVANNI: İyi akşamlar.
GHERARDINI: Oo, siz miydiniz? Ne
güzel. Çok sevindim geldiğinize. Daha önce birkaç kere görmüş müydüm sizi?
GIOVANNI: Evet görüşmüştük. Ama
nerede görüştük, hatırlamıyorum.
GHERARDINI: Ben de.
Bu arada, Bayan Gherardini,
konuklardan bazıları ve Gherardini'nin gül verdiği kadınla birlikte uzaklaşır.
GHERARDINI: Giovanni, ikiniz de
eğle-nemiyorsunuz galiba.
GIOVANNI: Ne yapayım
istiyorsunuz? Havuza mı atlayayım?
GHERARDINI: Niye olmasın?
Elbiseyle mi, çıplak mı?
Gherardini, karşısındakini
değerlendirmek istiyormuş gibi, uzun uzun bakar Giovanni'ye. Giovanni'nin
görünüşünü beğenir; koluna girer.
GHERARDINI: Geldiğinize çok, çok
sevindim.
Giovanni şaşkınlıkla gülümser,
;evresine bakınır.
GIOVANNI: Kim yaptı burayı?
GHERARDINI: Mimar Vietti. Nasıl,
güzel mi? Cesarino, nerdesin Cesarino?
Taşlı bir adam, saygılı bir
tavırla yaklaşır.
CESARINO: Buyurun efendim.
GHERARDINI: Beyefendiye bahçeyi
göster.
GIOVANNI: Teşekkür ederim.
Giovanni ile Cesarino
uzaklaşırlar.
CESARINO: Yazık ki hava karanlık.
Koruyu göremeyeceksiniz; muhteşemdir.
Bu arada, Lidia ile Berenice,
bah;enin bir köşesine varmışlardır. Çimenlere oturmuş konuklara bakarlar.
BERENICE: Göteborg’a gidiyorum.
Bilir misin Göteborg’u?
LIDIA: Hayır.
BERENICE: Kuzeyde. Epey soğuk bir
yer. Ama benim yatım var.
LIDIA: Yatın mı?
BERENICE: Evet, bir yatım var.
Yaşlı bir adam Berenice'e selâm
verir.
BERENICE: Bu adam var ya, müthiş
zengindir. Borçları milyarı aşar.
Bu sözlerden rahatsız olmuştur
Lidia, adama yarım yamalak bir göz atar. O sırado dikkatini, otuz beş
yaşlarında, uzun boylu, şık bir adam çeker. Adam lüks arabasından yeni
inmiştir. Berenice, Lidia nın bu ilgisini gözünden kaçırmaz.
BERENICE: Tanıştırayım mı?
LIDIA: Yok canım! Şaka mı
ediyorsun? BERENICE: Çok değişik bir adamdır. Dur da buraya getireyim onu.
Roberto !
Lidia, uzaklaşmaya başlar.
BERENICE: Roberto! Bana bir kart
olsun göndermedin! Deli ediyorsun insanı.
ROBERTO: Nasılsın?
BERENICE: Eh işte.
ROBERTO: Döneli birkaç gün oldu.
BERENICE: Zavallıcık!
ROBERTO: İş için gitmiştim.
BERENICE: Hadi, hadi!
Lidia eve girer, holde biraz
dolaştıktan sonra merdivenlere oturmuş kitap okuyan siyah saçlı bir kıza,
Valentina'ya bakmak için durur. İki kadın uzaktan birbirlerini süzerler.
Giovanni ile Cesarino, bahçede bir kadınla karşılaşırlar.
( 'I.SARINO: Roma’lı büyük bir
hayırsever. Bay Pontano, sizi yetimlerin koruyucusu Bayan Gentili’yle
tanıştırayım.
Elinde bir paket sigara vardır
Giovanni'nin. Bayan Gentili'ye uzatır. Bayan Gentili, önce almak istemez, sonra
fikrini değiştirir.
1\ \YAN GENTILI: Peki, alayım bir
tane. Burada, Milano’da herkes içiyor, bari ben de içeyim.
O sırada boynu iyice açık bir
elbise giymiş güzel bir kadın, Resy, yaklaşır yanlarına. Giovanni, Resfnin
elbisesine, göğsüne bakmadan edemez. Tanışırlar.
<; IOVANNI: Ben Pontano.
RESY: Giovanni Pontano mu? Yoksa
siz... (Büyük bir sevinçle, hayranlıkla Giovanni'ye bakar.) Enfes bir kitaptı
doğrusu! Şimdiye kadar yazılmış en güzel kitaplardan biri.
(i IOVANNI: Şey....
Karşı koyarcasına ayak
değiştirir.
R ESY: Biliyor musunuz, tam üç
kere okudum kitabınızı. Adamakıllı tutuldum. En büyük hayranlannızdan biriyim.
İtalya’daki en büyük hayranınız.
Giovanni şaşkınlığını belirtir.
RESY: Tabii, tabiî! En büyük
hayranınız benim. Bu şerefi benden esirgemeyin.
Giovanni ister istemez keyiflenir
biraz. Titizlikle hazırlanmış zengin büfeye doğru yürümeye başlarlar. Resy, bir
çeşit güven duygusu kazanmıştır.
RESY: Şöyle bir roman okuyayım
isterdim: Bir kadın olsun, bir adamla karşılaşsın... Adam sevmesin kadını. Evet,
sevmesin.
Ama zekasını, havasını beğensin.
Birlikte yaşamaya başlasınlar. .. sonra... böyle bir roman nasıl biter?
GI OVANNI (şaşkınlıkla gülümser)
Çeşit çeşit bitebilir.
Resy, kendini konuya
kaptırmıştır.
RESY: Bana kalırsa, kadının
olağanüstü bir insan olması, kendini feda etmesi gerek. Roman böyle bitmeli.
Kadın, başka bir kadının mutluluğu uğruna kendini feda etmeli.
GIOVANNI: Niye feda etsin?
RESY: Bilmem böylesi insanı
ağlatır.
Lidia, hâlâ tek başınadır.
Bahçeye çıkmıştır yine. Orkestra bir parça çalmaktadır. Havuzun yanındaki
konukları seyreder Lidia. Giovanni yaklaşır.
GIOVANNI: Ne yapıyorsun burada?
Lidia, ne diyeceğini bilmez,
sadece omuzlarını silker.
GIOVANNI: Katılsana aralarına.
LIDIA: Katılırım. Birazdan.
Kocasına bakıp hafifçe alaycı bir
sesle sorar.
1.1 OIA: Nasıl, beğendin mi
burasını? iyi vakit geçiriyor musun ?
GI OVANNI: Eh işte. (Sessizlik.
Lidia'ya bakar.) Nasıl oluyor da sen bir türlü eğlenemiyorsun, anlamıyorum.
LIDIA (şaşırmıştır) Ben de böyle eğleniyo
rum işte. (Sessizlik. Evi
gösterir.) Orada da kendi kendine eğlenen biri var. Uykuda Gezenler’i okuyan
kız. Güzel de. Giovanni başını çevirir, Gherardinilerin kendilerine doğru
gelmekte olduğunu görür Ev sahipleriyle konuşmak istemeyen Lidia ustalıkla
sıyrılıp havuza doğru gider.
GI1ERARDINI: Eee Pontano, her şey
yolunda mı?
G1 OVANNI: Buradakilerden kimseyi
tanı- mıyormuşum meğer.
Lidia daha uzaklaşmak ister, ama
birdenbire Roberto'nun yaklaşmakta olduğunu görür. Gi- ovanninin yanına döner.
Giovanni, Gherardini’- lerle çimenlerin üstündeki şezlonglara oturmuştur.
(.1 !ERARDINI: Günümüzde
zenginliğin sözünü etmek saçma bir şey. Zengin adam kalmadı artık. Zengin
olmayı kafasına koy- rrıuş birine raslarsam, hemen şu öğüdü vereceğim ona:
Parayla ilgilenme. Kendini işine ver. Bir sanatçı, eserini yaratırken o eserin
kaç para getireceğini nasıl düşünmezse, sen de öyle yap, yalnız işini düşün,
diyeceğim. Ben fabrikalarımı birer sanat eseri olarak görürüm. Getirdikleri
para hiç önemli değildir. Önemli olan, şey yaratabilmektir. Kalıcı bir şey.
Giovanni, sıkıldığını, kızdığını
belli etmemeye çalışmaktadır. Bayan Gherardini gülümser. Lidia, Giovannınin
şezlonguna yaslanır.
BAYAN GHERARDINI: Evet canım,
doğru söylüyorsun ama herkes de kalıcı bir şey yaratamaz ki. Sen...
GHERARDINI (karısının sözünü
keser): Bir yazarı besleyen şey... söz gelişi seni ele alalım Pontano, seni
besleyen şey, kâr düşüncesi değildir, ihtiyaçtan doğan bir duygudur.
Başkalarının sana ihtiyacı olduğunu düşünerek yazıyorsun yazdıklarını, hattâ
kendi kendine bile muhtaç olduğunu düşünerek yazıyorsun.
BAYAN GHERARDINI: Ama insanın
karnı da doymak ister!
GHERARDINI: Aklıma bile gelmez
bu. Hayat ancak yarattığın şeylerle var olur. Sen Pontano, sen artık yazı
yazamaz olsaydın ne yapardın?
LIDIA: İntihar ederdi herhalde.
GIOVANNI (şaşkınlıkla karısına
bakarak): O kadar önemli biri olduğumu sanmıyor- rum; belki başka çıkış yolları
da vardır. (Sessizlik) Günümüz yazarının kafasını kurcalayan şeylerden biri de
şu: Yazmak, vazgeçilmez, ama modası geçmiş bir tutku mudur? Bir yalnızlık
sorunudur yazmak; binbir acıyla kelimeleri sıralayan bir ustanın işini
makineleştirmek imkânsızdır.
G HERARDINI: Siz de mi böyle
düşünüyorsunuz?
GIOVANNI: Hayır. Ama siz
sanayiciler ro-manlarınızı gerçek insanlardan, gerçek evlerden, gerçek
şehirlerden kurma şansına sahipsiniz. Hayatın akışı sizin ellerinizde. Gelecek
günler sizin ellerinizde.
LIDIA (kocası adına özür diler
gibi): Kocam çok kötü bir gün geçirdi bugün.
GIOVANNI (Lidia'ya): Haklısın
galiba.
Gherardini, “zaman her şeyi
halleder" gibilerden bir hareket yapar, sonra konuşmayı bağlar.
GHERARDINI: Siz de gelecek günler
için kuşkuya kapılan o bir sürü insandan biri misiniz yoksa? Ben kendi
geleceğimi kendim yaparım. Aslına bakarsanız, bugünle uğraşmaktan geleceği
düşünmeye hiç vakit kalmıyor. Gelecek günleri hiç yaşamayacağız belki de.
B:\YAN GHERARDINI: Geleceğin
nasıl olacağını görür gibiyim: Korkunç bir şey olacak. Değil mi? Yarın ne
yapacaksınız? Bu gece bizde kalsanıza.
GHERARDINI (yumuşak bir sesle)-.
Hep sözümü kesiyorsun şekerim.
BAYAN GHERARDINI: Affedersin
canım. (Lidia'fya.) İkisini yalnız bırakalım isterseniz. (Kocasına.) Devam
edebilirsin. Gelecek günleri hiç yaşamayacağız diyordun.
İki kadın bahçenin ortasına doğru
uzaklaşırlar.
GHERARDINI: Geleceğin bizim için
neler hazırladığını kim kestirebilir? İmtiyazlarımız elimizden alınacak, ama
iyi bir şey bu. Evet, iyi bir şey. Gençliğimde hep böyle bir dünya vardı
kafamda; çalışmaya başlarken de kendime amaç olarak aşağı yukarı böyle bir geleceği
aldım.
Lidia ile Bayan Gherardini büfeye
yaklaşırlar.
BAYAN GHERARDINI: Bir şey içer
miydiniz?
LIDIA: Konyak lütfen.
İki kadın yürümeye devam edip
köşeyi dönerler; bahçenin iki yapı arasında kalmış sessiz bir köşesine
gelmişlerdir. Yerde, otlar arasında eski heykellerin kalıntıları, parçaları
vardır. Parçalardan biri, göden açık olmasına rağmen uyuyormuş gibi duran bir
çocuğun başıyla omuzlarıdır. Bir kedi,yaklaşmış, garip garip heykele bakmaktadır.
Lidia'nın yaklaştığını duyar; döner, sonra aldırmaz, mermer parçasına bakmaya
devam eder.
BAYAN GHERARDINI: Sabahtan beri
şu heykele bakıyor. Gözlerinin içine bakıyor. Kimbilir. ne düşünüyordur? Belki
de uyanmasını bekliyordur. Anlıyabilir- sen anla kedileri.
Yaşlı bir adam olan Guido ile
Resy yaklaşırlar.
GUIDO (alçak sesle): Resy, biraz
olsun rahat bırak beni.
RESY: Niye?
GUIDO: Çekil başımdan!
Bu arada Bayan Gherardini,
Lidia'yı büfeye doğru iter.
BAYAN GHERARDINI: Bir saniye.
(Guido' nun yanına gider.) Sonunda yakaladım seni. GUIDO: Merhaba canım.
BAYAN GHERARDINI: Bir tanecik
Guido, nasılsın bakayım? iyi ki geldin.. Biraz kilo vermişsin galiba.
GUIDO: Öyle' mi?
BAYAN GHERARDINI: Nasıl becerdin
bunu?
GUIDO: Jimnastik...
BAYAN GHERARDINI: O kız kimdi Guido?
Benim pabucum dama mı atılıyor yoksa?
GUIDO: Neler söylüyorsun Allah
aşıkına?
Lidia, üstünde her çeşit içki ve
yiyecek bulunan masaya bakar. Bardağına biraz viski, biraz cin, biraz da votka
koyar. Yaptığı kokteylin tadına bakar. Berbat bir şeydir tabiî, bardağı masaya
bırakır. Büfeden tam ayrılacaktır ki, Roberto'nun kendisine bakmakta oldu-ğunu
görür. Bir an bakışırlar. Lidia, Rober- to’nun ne yapacağını merak etmektedir;
ama Roberto sadece bakmaktadır. Lidia ötelere çevirir gözlerini; ağaçlara doğru
yürür.
Oyun salonu. Giovanni,
Valentina’nın oynadığı oyuna bakmaktadır. Valentina başını çevirip konuşur.
VALENTINA: Benimle oynayacak
birini bulamaz mısınız?
GIOVANNI: Ben oynasam olmaz mı?
VALENTINA: Olmaz. Çok yaşlısınız.
GIOVANNI: Öyle ama, sizinle
oynamaya başlarsam gençleşirim belki de.
VALENTINA: Ben sizin yerinizde
olsam Gençleşmek istemezdim.
GIOVANNI (şaşırmıştır): Niye?
Bekler, ama cevap alamaz.
GIOVANNI: Niye istemezdiniz,
söylesenize.
Cevap yoktur. Valentina oynamaya
devam eder.
VALENTINA: Bakın, oynasak
kazanacaktım. Kazanmak için pudra kutusunu şu karelerden birinde durdurmak
gerekiyor... Son sıradaki karelerden birinde.
GIOVANNI: Nesine oynuyoruz?
VALENTINA: Herkes, kazanırsa ne
isteyeceğini aklında kararlaştırsın. Oyundan sonra ne kararlaştırdığımızı
birbirimize söyleriz. Benim adım Valentina.
GIOV ANNI: Bu oyunda hep kaybeder
misiniz Valentina?
VALENTINA: Şimdi çıkardım bu
oyunu. {Sessizlik. Sonra, ciddî bir havayla.) Bir keresinde her şeyimi kaybettim.
GIOVANNI: Hangi oyunda?
VALENTINA (anlamsız bir
hareketle)-. Yedi puan alan kazansın.
GIOVANNI: Açık konuşayım, ben
buraya sizinle tanışmak için gelmiştim.
Valentina gülümser, pudra
kutusunu yerdeki kareler üstünden kaydırır.
G 1 OVANNI : İyi bir atış. Bana
acımayın ama.
Pudra kutusunu kaydırır.
VALENTINA: Siz bana acıyorsunuz
galiba.
Valentina'nın kaydırdığı kutu son
sıradaki karelerin üstünde durur.
VALENTINA {neşeyle güler): Bana
bir puan! GIOVANNI: Sıra bende.
VALENTINA: Atın bakalım.
Giovanni, atışını yapmak için
hazırlanır, ama duraklar.
GIOVANNI: Korkuyorum.
VALENTINA: Hadi, hadi.
Kendine güvenini yeniden kazanır
Giovanni, atışını yapar; ama pudra kutusu karelerin ötesine düşer. Valentina
kutuyu almak üzere
giderken mücevherlerinden birinin
yerinde ol-madığını görür.
VALENTINA: Taşlardan biri düştü.
Bir yakut.
Giovanni, pudra kutusunun
bulunduğu yere gider.
GIOVANNI: Üzüldüm buna. Arayalım.
Yere diz çöküp taşı aramaya
başlarlar. Valen- tina da aramaktadır,
GIOVANNI: Pek uzağa düşmemiştir.
her halde, öyle değil mi?
VALENTINA: Kim bilir, belki de
bahçeye düşmüştür.
GIOVANNI: Daha neler!
GIOVANNI: Hipodrom değil burası.
Ben de at değilim.
VALENTINA: Daha neşeli bir at yok
mu burada?
Lıdia, üst katta, bir
taraçadadır. Roberto’nun aşağıdan kendisine baktığını görünce yerini
değiştirir. İçerdeki odalardan birinde bir telefon çarpar gözüne; elinde
olmadan telefona gidip ahizeyi kaldırır, bir numara çevirir.
LIDIA: Bay Garani'nin durumunu
soracaktım. 45 numaralı oda.
Ansızın bir acı, bir üzüntü
kaplar yüzünü. Titrek bir sesle sorar:
LIDIA: Ne zaman? (Kendi kendine
tekrarlıyor- muş gibi.) On dakika önce! ( Sessizlik. Bir şey tıkanmıştır
boğazına.) Annesi yanında mıydı?
Ahizeyi yerine bırakır; yaşlarla
ıslanmıştır yüzü. Aşağıdaki salondan çığlıklar, kahkahalar gelmektedir.
Aşağıda, merdivenlere doğru
ilerlemektedir herkes. Konuklar, artık çekilmek üzere olan ev sahiplerine iyi
geceler dilemektedirler. En arkada Valentina ile Giovanni kalır. Giovaınni
Valentina'yı durdurur.
GIOVANNI: Valentina, hayal
kırıklığına uğ-radım biraz.
VALENTINA: Benim yüzümden mi?
Nasıl bağışlatsam kendimi? Birlikte birkaç sayfa okuyalım mı?
Bir masadan Uykuda Gezenler’i
alır.
GIOVANNI: Eh, yaklaşmak için bu
da bir yol...
VALENTINA: Sevgiye mi ihtiyacınız
var? GIOVANNI: Sizin yok mu?
Sessizlik. Birbirlerine bakarlar.
GIOVANNI: Unutmayın, bir borcum
var size. Oyundan çekildim...
VALENTINA: Bırakın da önce bu
borcun tadım çıkarayım biraz.
GIOVANNI: Peki ama unutmayın.
Valentina yürümeye başlamıştır;
durur.
VALENTINA: Belli olmaz,
bugünlerde her şeyi unutuyorum.
Giovanni, cevap vereceği yerde
Valentina’yı usulca öper. Lidia, taraçadan onlara bakmaktadır. Valentina da
Giovanni'yi öper. Merdivenlere doğru yürürler.
Bahçeye inen basamaklarda bir an
dururlar. Konuklar ayrılmaktadırlar. Gherardini'ler yak-laşırlar. Valentina,
merdivenleri inip Bay Ghe- rardini'yi öper.
VALENTINA: İyi geceler baba.
Valentina Gherardini'nin kızıdır,
bunu ancak o zaman anlar Giovanni. Fabrikatöre bakarak "ne yapalım?"
gibilerden bir hareket yapar.
Valentina ile annesi bahçenin
ortasına doğru yürürler. Gherardini, Giovanni'nin koluna girer.
GHERARDINI: Pontano, bir teklifte
bul- nacağım size. Benimle çalışır mısınız?
GIOVANNI: Ne yapmamı
istiyorsunuz?
GHERARDINI: İşçiler için bir kültür
programı düzenledim fabrikamda. Bu bakımdan da faydalı olayım istiyorum. İdareyle
işçiler arasındaki bağın biraz zayıf olduğunu gördüm. Neden, biliyor musunuz?
Kimse şirketin tarihçesini bilmiyor da ondan. Şirketin kurucusunu, yani beni
gerektiği kadar tanımıyorlar. Ben de bir basın, reklam ve halkla ilişkiler
bölümü meydana getiriyorum; daha çok fabrikadaki işçileri ilgilendiren bir
bölüm olacak bu. Söz gelişi, ilk iş olarak şirketin tarihçesini anlatan bir
broşür bastıracağım...
GIOVANNI: O broşürü ben mi
yazayım istiyorsunuz?
GHERARDINI: Evet, ama sadece o
kadar değil... Fabrikanın idarecilerinden biri de siz olsanız...
GIOVANNI: Yani, sabahtan akşama
kadar sizin şirkette mi çalışayım?
GHERARDINI: Evet. Şirketin
kaderinde sizin de payınız bulunsun. Kusura bakmayın ama, ayda ne kadar
kazandığınızı soracağım. Karınız zengin bir aileden, değil mi?
GIOVANNI: Evet, ama benim de
param var biraz. Sonra gazetelere de bir sürü yazı yazıyorum.
GHERARDINI: Anlıyorum ama
bağımsız olmak istemez miydiniz?
GIOVANNI: Ne anlamda bağımsız?
GHERARDINI: Siz benim teklifimi
bir kere düşünün Pontano, bir kere düşünün. Son ra unutmayın ki benim
şirketimde yüksek bir aylık verilir herkese.
Valentina'yla annesi kolkola
girmiş, bahçede yürümektedirler. Yanlarında bazı konuklar da vardır. Golf
alanının kenarında dururlar.
BAYAN GHERARDINI: Geçenlerde
kuzen-lerimden biri bana ne getirdi, bakın. Amerika'dan yeni geldi de...
Eteğini kalçalarına kadar
kaldırır; jartiyerine iliştirilmiş fermuarlı ufacık bir para çantası gösterir.
BİR KONUK: Nedir o?
BAYAN GHERARDINI: Para çantası.
İçinde bir dolarlık bir banknot bile var!
Erkekler, Bayan Gherardini'nin
düzgün bacak-larına bakarlar. İçlerinden biri mırıldanır.
BİR KONUK: Şu doların da
girmediği yer yok!
Herkes güler. Evin hanımı
yaptığını beğenmiştir; çevresine bakınır, biraz ileride Lidia'yı görür.
BAYAN GHERARDINI: Neden yalnızsı
nız Bayan Pontano?
Valentina Lidia'ya bakar;
Giovanni’nin evli olduğunu öğrenmek hem şaşırtmıştır onu, hem de hayal kırıklığına
uğratmıştır. Lidia, topluluktan ayrılır. O sırada Giovanni belirir karısının
arkasında. Bir an bakışırlar. Lidia hâlâ duyguludur, Giovanni onun yanına
oturur.
GIOVANNI: Ne güzel yer, değil mi?
Söylediğinin boş bir şey olduğunu
anlar hemen ; karısına bir göz atar. Lidia, 1 ommaso'nun öldüğünü
söyleyecektir; yaş içindedir gözleri. Ama Giovanni kalkıp ordan uzaklaşır;
Lidia onu durdurmaz.
Valentina’nın eve doğru yürümekte
olduğunu görür Giovanni, arkasından gider. Lidia’nın önünden geçerken karısının
titrek, cılız sesini duyar; durur.
LIDIA: Nereye gidiyorsun?
GIOVANNI (güç durumda kalmıştır): Şimdi
gelirim.
Orkestra, bir parça çalmaya
başlar bahçede. Dans pisti kısa zamanda dolar. Konuklar, bir masanın önüne
dikilmiş, birşeyler yemektedirler. Giouanni, Valentina’nın atına bakan seyisi
görür.
GIOVANNI: Bayan Valentina'yı
gördün mü BİRİNCİ SEYİS: Ben görmedim efendim. İKİNCİ SEYİS: Ben de.
Giovanni uzaklaşır.
Lidia düşünceli düşünceli
yürümektedir. Or-kestranın yanına gelince durur. Çalınan parça onu da etkilemiştir.
Müzikle sallanmaya başlar. O sırada bir delikanlı yaklaşır yanına.
DELİKANLI: Dansedelim mi?
Lidia başıyla “evet” işareti
yapar; piste çıkıp dansetmeye başlarlar. Lidia, yüzünde bir şaşkınlık
belirtisiyle ansızın duraklar.
LIDIA: Dansetmeyi bilmiyorsunuz
ki! DELİKANLI: Evet bilmiyorum.
Katıla katıla güler. Lidia, sonra
kendi kendine danseder. Delikanlı, arkasında dolaşmaktadır onun.
Ansızın bir gök gürültüsü
duyulur. Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başlar. Konuklar kaçışırlar;
Berenice, Lidia’yı elinden tutarak içeri sürüklemek ister. Lidia kendini
tutarak, bazı konuklarla birlikte yüzme havuzuna koşar. Yüzme havuzuna
atlayanlar vardır konuklar arasında; bazıları elbiseleriyle, bazıları da,
kendilerini bir çeşit çılgınlığa kaptırıp soyunarak atlarlar suya. Li- dia da
onların yaptığını yapmak ister; tramplene tırmanır, ayakkabılarını çıkarır
ayaklarından, o sırada bir ses duyar.
ROBERTO: Aptallık etmeyin.
Lidia, Roberto'ya boyun eğerek
aşağı iner. Yağmur altında arabasına doğru koşarlar Ro- berto'nun. Lidia tam
arabaya girecekken durur. Sırılsıklam olmuştur.
LIDIA: Nereye götürüyorsunuz
beni? ROBERTO: Girin!
Girerler. Araba hareket eder.
Evin holü insanlarla doludur.
Konuklardan çoğu iskambil oynamaktadır. Elektrikler söner; arada bir çakan
şimşeklerle aydınlanır salon. Giovanni, kalabalığın arasında Valen- tina'vı
aramaktadır. Sinirli ve sabırsızdır.
Önüne Rey geçer birdenbire.
RESY: Nereye gidiyorsunuz
Pontano?
Giovanni anlamsız bir hareket
yapar.
RESY: Bekleyin biraz. Niye karşı karşıya
geçip konuşmuyoruz? Niye birşeyler söy-lemiyorsunuz bana?
GIOVANNI: Sonra. Sizi yatırır,
güzel bir masal anlatırım.
RESY: Yataktayım farzedin de
masalı şimdi anlatın.
GlOVANNI: Sonra anlatırım.
Dünyadan elini eteğini çekmiş bir adamın hikâyesini anlatırım. Aydın bir adamın
tabiî. Yıllarca dağ başında oturmuştur; kırağıyla doyurmuştur kamını. Sonra
kalkıp şehre gelir bir gün. Bir bardak şarap içirirler ona, o da alkolik olur.
Nasıl?
RESY: Berbat. Gerçek bir şey
anlatın bana; başınızdan geçmiş bir şey...
GIOVANNI: İnanın bana, bundan
daha berbat şeyler de geçti başımdan.
RESY (düşünceli): Keşke
anlayabilseydim... Yazarların akıllarından geçen şeyleri .. .
GIOVANNI (Resy’nin içtenliği
birazcık olsun duygulandırmıştır onu; gülümser): Adınız
nedir sizin?
RESY: Maria Teresa. Arkadaşlarım
Resy derler bana.
GIOVANNI: Resy, yalnız yazarları
mı anlamak istersiniz siz ?
RESY: Yok canım, başka insanları
da anlamak isterim.
GIOVANNI: Desenize işiniz çetin.
Sonra görüşürüz.
Valentina'yı aramaya devam ederek
uzaklaşır.
Roberto'nun spor arabası ıssız,
ağaçlıklı bir yolda ağır ağır gitmektedir. Arabanın içinde Lidia ile Roberto
gülerek konuşmaktadırlar. Bir demiryolu geçidine gelir araba; geçit
kapalıdır; durur. Roberto ile
Lidia çıkıp kocaman bir ağacrn altına sığınırlar. Birbirlerine bakarlar. Tiren
geçer. Geçit açılır.
Uzun bir sessizlikten sonra
Roberto elini uza tarak usulca okşar Lidia'yı, gülümser. Öpmek ister onu. Son
anda Lidia geri çekilir.
LIDIA: Olmaz. Affedersiniz.
Valentina ile Giovanni, oyun
salonunun ka-ranlığında karşılaşırlar. Dışarda hâlâ bardaktan boşanırcasına
yağmur yağmaktadır.
VALENTINA: Yuva yıkmak istemem.
Mantı-ğıyla hareket eden bir insanım ben.
GIOVANNI: Aslına bakarsanız,
karım yolladı beni size.
VALENTINA: Önemi yok. Bana olan
borcunuzu böyle ödeyin.
GIOVANNI (alayla): Valentina, her
yer karanlık içinde. Şimdi nasıl bulabilirim onu? VALENTINA (alayla): Tatsız
bir geceydi; sizinle oynarken neşelendim biraz. O tatsızlık, o hüzün yine
geliyor. Bilmiyorum neden... Bir köpeğin hüznü gibi bir şey bu..
Konuşmanın içten havasını bozmak
için bir çaba gösterir Valentina.
VALENTINA: Sigaranız var mı?
GIOVANNI: Hayır, ben sadece puro
içerim. VALENTINA: Bir saniye öyleyse. Gidip bir sigara alayım.
Merdivenlere doğru yürür.
Giovanni, yağmuru seyretmek, için olduğu yerde kalır.
Valentina odasına girip bir uşak
çağırır.
VALENTINA: Angelo!
ANGELO: Buyurun efendim.
VALENTINA: Bir mum daha getir.
ANGELO: Başüstüne efendim.
Uşak çekilir. Valentina bir
sigara yakıp düşünceli düşünceli durur. Başını çevirince kapıda durmakta olan
Giovanni ile yüz yüze gelir.
GIOVANNI: Öyle sanıyorum ki,
birbirimize söyleyeceklerimiz daha bitmedi.
VALENTINA: Tabiî, ama...
(Sessizlik. Odanın içinde birkaç adım dolaşır, sonra eski yerinde durur.) Aşk,
bazı engeller koyuyor insanın önüne. Çevresinde bir boşluk yaratıyor.
GIOVANNI: Ama içinde değil.
Romanlara bile yeniden girdi duygululuk.
VALENTINA: Şimdi anladım. Yeni
bir roman yazıyorsun bu gece.
GIOVANNI: Bundan böyle tek satır
yazabilecek miyim, onu bile bilmiyorum şim di. Ne yazacağımı bilmiyor değilim,
nasıl yazacağımı bilmiyorum. “Bunalım” dedik-leri bu olsa gerek. Günümüzde her
yazarın başına gelen bir şey bu. Ama benim içimi gizli gizli kemiriyor, bütün
yaşamamı değiştiriyor.
VALENTINA: Zayıf bir insansın.
Benim gibi. (Sessizlik.) Bunları neden anlatıyorsun bana? Belki de bir şey
anlamam dediklerinden. Zaten ben başka şeylerden hoşlanırım... Golf, tenis,
otomobiller, eğlenceler....
GIOVANNI: Yalnız bunlar mı var
hayatta? (Sessizlik.) Başka şeyleri sevmez misin?
VALENTINA: Severim. Her şeyi.
Kalkıp ufak bir teyp alır, yere
koyar. Giovan- ni, şaşkınlıkla izler onu.
VALENTINA (garip, hüzünlü bir
kahkahayla) : Söz ver benimle alay etmeyeceğine.
Teypi çalıştırır. Giovanni eğilip
dikkatle Va- lentina'nın sesini dinlemeye başlar.
V ALENTINA'NIN SESİ: Bugün oturma
oda-sından bir ses duydum, televizyonda gö- terilen filmin konuşmalarım:
"Durdur arabayı... Biraz daha viski alır mıydınız?.. Ben senin yerinde
olsaydım Jim, bunu yapmazdım." Bu cümleden sonra bir kö-peğin ulumasını
duydum; uzun uzun, güvenle uludu, sesi yükseldi yükseldi, sonra büyük bir
hüzünle sustu. Sonra bir de uçak sesi duydum galiba. Derken sessizlik...
Sevindim. Koru, seslerden yapılma bir sessizlikle örtülü. Kulağını bir ağacın
gövdesine daya, yeteri kadar beklersen bir ses duyarsın. Belki içinden gelen
bir sestir bu, ama ağaçtan geldiğini san, böylesi daha iyi. Sonra sessizlik,
çevremdeki ses dalgalarım kıran garip gürültülerle bozuldu. Duymak istemedim o
gürültüleri, pencereyi kapadım; ama o gürültüler dinmedi. Çıldırıyorum sandım.
Faydasız sesler duymak istemiyorum; gün boyunca o sesleri teker teker koparıp
toplayayım istiyorum. İnsan seslerini de, kelimeleri de. Duymak istemediğim ne
çok kelime var! İnsan onlardan kaçamıyor ki! Kendini o kelimelere bırakmak
zorundasın, ölmek üzereyken nasıl denizin dalgalarına bırakacaksan kendini...
Utanarak teypi susturur.
GIOVANNI: Bir kere daha
dinleyebilir miyim bunu?
VALENTINA: Sildim bile. Saçma.
GIOVANNI: Nasıl silersin?
VALENTINA: Yazdıklarımı ciddiye
almıyorum da ondan. Hem annem bütün gün odama kapanıp yazı yazmamın sağlığıma
zararlı olacağını söylüyor.
GIOVANNI: Bu yeteneğin harcanması
büyük • bir cinayet.
VALENTINA: Yetenekli değilim,
sadece dik-katliyim. Başka başka şeylerdir bunlar. Yazmak zorunda kalmadan
çevremi göz-lemek de yetiyor bana. Geçen yıl Ameri-ka'ya gitmiştik, Julia'yı
görmeye...
GIOVANNI: Kim bu Julia? VALENTINA:
Kasırga.
Giovanni güler. Dışarıya,
hafiflemiş yağmura bakarlar bir süre. Giovanni yeniden ciddileşir. GIOVANNI:
Valentina, biliyor musun ki bundan böyle belki sık sık görebileceğiz
birbirimizi?
Valentina merakla Giovanrıi'ye
bakar.
GIOVANNI: Baban, şirketinde
çalışmamı Is- tiyor.
VALENTINA (kendi düşüncelerine
dalmıştır): Geçen yıl da bir çocuğa âşık olduğumu sanmıştım, ama... Kim bilir?
Belki bende vardır bir şey. Zamanla değişirim her halde. Ne zaman biriyle...
(Uygun kelimeyi aramaktadır.) bir bağ kursam, aşk ortadan kayboluyor.
GIOVANNI: Umutsuzluğa o zaman mı
kapıldın?
VALENTINA: Yok canım!
(Sessizlik.) Niye babamın yanında çalışmak istiyorsun? Paraya ihtiyacın yok ki.
GIOVANNI: Öyle mi dersin?
VALENTINA: Seni gençleştirecek
bir kıza ihtiyacın var senin.
GIOVANNI: Bir kıza değil. Sana.
(Valentina geriler.) Korkma.
VALENTINA: Korkmuyorum.
Öpüşmek üzeredirler; tam o sırada
ışıklar yanar. Valentina kendini Giovanni’nin kollarından kurtarır.
VALENTINA: Gördün mü, boşuna
uğraşıyoruz.
Giovanni ile Valentina gülerek
odadan çıkıp bara inerler. Lidia ile Roberto gelirler;yağmurdan sırılsıklam
olmuşlardır. Lidia, en ufak bir şaşkınlık belirtisi göstermeden kocasıyla
Valentina’nın yanına gider. Giovanni de şaşırtmamıştır. Valentina bir an durakladıktan
sonra Lidia'ya yaklaşır.
VALENTINA: Gelin; odamda
kurulanabilirsiniz.
Nezaketle yol göstererek yatak
odasına götürür Lidia'yı. Giovanni, önce Valentina ile Lidia’ya, sonra
karısıyla gelen genç adama bakar. “Pardon," diye mırıldanır Roberto.
Giovanni bara geçer.
Resy sandviç yemektedir. Giovanni
arkasından yaklaşarak onu korkutur.
GIOVANNI : Ne kadar maddecisiniz
! Gecenin bu saatinde sandviç yenir mi? Resy, Giovanni'nin ne demek istediğini
kavramaya çalışır.
GIOVANNI: Biliyor muydunuz ki D’
Annun- ziç’nun kaplumbağası çok çiçek yemekten öldü? Hazımsızlıktan?
RESY: Bırakın Allah aşkınıza!
Giovanni başını sallayarak
uzaklaşır.
GIOVANNI: Amma komik! Yalan
söylersin, inanırlar. Doğru söylersin, inanmazlar. Lidia ile Valentina, yatak
odasına girerler. Valentina bir havlu verir Lidia’ya; ama Lidia havluyu
kullanma;:..
VALENTINA: Elbisenizi çıkarsanız.
Sırılsıklam olmuş.
LIDIA: Bakın Valentina. Adınız
Valentina’- ydı, değil mi? Bana yardım etmek için çevremde dört dönmeyin öyle.
Aklınızdan ne geçiyorsa açık açık söyleyin. Benim duygularımı düşünmeyin. Zaten
düşünecek bir insana benzemiyorsunuz ya...
Biraz arandıktan sonra bir saç
kurutma makinesi bulur Valentina; Lidia'ya uzatır.
VALENTINA: Aslına bakarsanız,
aklımdan bir şey geçtiği yok. Nasıl isterseniz öyle yapın. Kurulanmak
isterseniz, ne âlâ. Yok istemezseniz kurulanmayın. Merak etmeyin,
kurulanmadınız diye ısırmam SIZI.
Merakla Valentina'ya bakar Lidia,
sonra güler. Valentina da güler. Lidia saçlarını kurulamaya başlar.
Evin bir başka odasında, Giovanni
bazı konuklarla oturmaktadır. Odadakiler arasında Be- renice’in sözünü ettiği
milyoner de vardır.
MİLYON ER ( Giovanni'ye işaret
ederek): Yaza-rımız bir şey içmiyor mu?
GIOVANNI: Hayır, teşekkürler.
MİLYONER: Bir gün, ben
Venedik’teyken şu Amerikalı yazarı yemeğe çağırmıştım. Neydi adı?.. Canım
bilirsiniz, hep şu fil avına çıkan adam...
GIOVANNI: Hemingway.
MİLYONER: Tamam! Hemingway! Sanatçı
diye ona derim ben. "Mr. Heming- way,” dedim, "sizi o kadar sevdim
ki, bir gün Küba’daki evinize geleceğim." Ne cevap verdi, biliyor musunuz?
“Ufukta görür görmez sizi vururum, dedi. Herkes nezaketle güler.
MİLYONER: İşinin ehli adam. Şıkır
şıkır para kazanıyor. Milyonlarca dolar! Kimsenin de onun parasında gözü yok.
Aydınların bile.
GIOVANNI: Aydınların nede gözü
var, nede gözü yok, orasını kestirmek biraz zor galiba.
MİLYONER: Para gelsin de nasıl
gelirse gelsin.
Giovanni karşılık vermeden
içkisini içer. Milyoner omuzlarını silker. Bir kıyıda onların konuşmalarını
dinleyen Roberto ortaya çıkıp Giovanni'ye döner.
ROBERTO: Kötü bir çağda yaşıyoruz
efendim, düşünceye değer verilmeyen bir çağda. Kimse neyin değerli, neyin değersiz
olduğunu söylemeye cesaret edemiyor. Demokrasiye gelince, demokrasinin anlamı
da kısaca şu: İşleri oluruna bırak.
GIOVANNI: Ben de biliyorum bu
sözü; saygı duyduğum bir yazarındır. Ama burada, saldırgan bir anlamda
kullanıldı. Milyoner büyük bir şaşkınlıkla Giovanni'ye bakar.
MİLYONER: Sorabilir miyim, neden?
GIOVANNI: Çünkü yazarı bir
umutsuzluk duygusuyla yazmıştı bu sözü; burada ise başka bir havayla
söyleniyor.
MİLYONER: Ama önemli olan,
yazarın ne anlatmak istediği değil, söylediği sözdür. Lidia ile Valentina yatak
odasında oturmaktadırlar. Valentina, iki bardağa viski ile buz koyar.
VALENTINA: Olanları anlatayım mı
size, yoksa anlatmayayım mı?
LIDIA: Üstünde durmayalım.
VALENTINA: Böylesi benim için de
daha iyi. Zaten sıra itiraflara gelince dilim tutulur. (Sessizlik.) Niye yaptım
bunu acaba? Aşk yüzünden değil. Birtakım kötü huylar yüzünden de değil. Sürüyle
kötü huyum vardır gerçi, ama hiç biri alışkanlık haline gelmemiştir. Viskiden
bile hoşlanmam.
LIDIA: Ben tam aksiyim: Kendimi
rahatlatacak kötü bir huy edindim. Öyle sıcak, öyle iyi bir şey ki bu. (içer.)
Kaç yaşın- dasınız?
VALENTINA: Yirmi bir. Yirmi ikiye
basacağım yakında.
Giovanni kapıda belirir; Lidia
ile Valentina'- ya görünmeden onların konuşmalarını dinler.
LIDIA: İnsanın, sırtında geçmiş
yılların ağırlığını duyması nasıl bir şeydir, bilemezsiniz... boş yılların.
(Sessizlik.) Bu gece tek istediğim şey: Ölmek. Bu dayanılmaz acı son bulur hiç
olmazsa yeni bir şey başlar.
VALENTINA: Belki de bir şey
başlamaz. LIDIA. Evet, belki de.
Döner, Giovanni'yi görür. Sanki
biraz önce konuşan kendisi değilmiş gibi kalkar.
LIDIA: Gidelim.
Giovanni'nin farkında olmayan
Valentina başını kaldırır.
VALENTINA: Nereye? Burada
otursak...
Giovanni'yi görünce susar. Lidia
kocasının yanına gider; sonra Valentina'ya döner yeniden.
LIDIA: Biraz önce söylediğim gibi,
hiç kıs-kançlık duymuyorum. Hiç. Mesele de bu ya zaten.
Valentina şaşkınlıkla onlara
bakar.
VALENTINA (üzgün, biraz alaycı):
Beni evinize çağıracaksınız, değil mi ?
LIDIA: Evet, tatilden dönünce
gelin. Eylülde görüşürüz.
VALENTINA: Bu yıl çok daha geç
döneceğim. Çok daha geç.
Giovanni Valentina’ya yaklaşır,
uzun uzun, sevgiyle kucaklar onu; Lidia da yanağından öper. Sonra kapıya
giderler; dönüp Valentina' - ya bakarlar.
Balkon kapısının önünde
durmaktadır Valen- tina. Dışarda şafak sökmektedir.
V ALENTINA: Beni bitirdiniz bu
gece.
Giovamıi ile Lidia bahçeye
çıkmışlardır. Lidia durur.
LIDIA: Şöyle gitsek olmaz mı?
Arabanın bulunduğu yerin tam
karşısını gösterir. Yolu izlerler; orkestranın hâlâ çalmakta olduğu dans
pistinin yanına varırlar. Bir sıraya otururlar. İki kadın daha oturmaktadır
sırada: Berenice ile Resy. Resy sessizce ağlamaktadır. Berenice bir göz atar
ona.
RESY (içini çekerek): Bana bakma
sen. Budala-lığımdan ağlıyorum.
Lidia ile Giovanni oradan
uzaklaşırlar.
GIOVANNI: Güzel bir haber vereyim
mi sana? Valentina’nm babası bana iş teklif etti. İyi bir iş. Şirketinde
çalışmamı istiyor. LIDIA: Kabul edecek misin?
GIOVANNI: Etmeyeceğim galiba.
LIDIA: Niye? Senin için iyi bir
fırsat bu. Hem sonra, istediklerini yapabilmek imkânını da bulursun. (Uzun bir
sessizlik.) Hastahaneye telefon ettim bir ara. Tom- maso ölmüş.
GIOVANNI (şaşırmıştır): Ne zaman?
Niye daha önce söylemedin?
LIDIA: Aşağıda oynuyordun.
(Sessizlik). Ger-çekten iyi bir arkadaşın mıydı Tommaso? Benim için arkadaştan
da öte biriydi. Hep güçlü bir insanmışım, zeki bir insanmışım gibi davranırdı
bana; oysa ne güç- 1 üyüm ben, ne de zekiyim. Ama öyle inanırdı ki buna,
sonunda ben de inanır oldum. (Sessizlik.') Ne günlerini verdi... Oturur,
çalışmaya zorlardı beni. Onun söyledik-leriyle pek ilgilenmezdim, bazı küçük
meselelerim vardı, onları düşünürdüm sadece. Ama zorlardı; öyle zorlardı ki,
çıldıracağım sanırdım. Nerdeyse tiksinecek hale gelirdim ondan. Ama hiç... bir
kere bile... kendinden söz açmadı. Hep benden konuştuk, hep benden, hep benden.
O anlıyordu beni, ben kendim anlamıyordum. Öyle az şey biliyordum ki kendi
hakkımda. Gençken budala oluyor insan... öyle kararsız, öyle tez canlı oluyor-
ki, her şeyin bir sona varacağını düşünemiyor bile.
Bir ağacın altında kuru bir yer
bulur.
LIDIA: Oysa sen... tanışır
tanışmaz kendini anlatmaya başladın bana. Benim için yeni bir şeydi bu.
Öylesine mutluydum, bana verdiklerinin öylesine farkınday- dım ki, dünyada
bundan güzel bir şey olamaz diyordum. Seni sevdiğim için belki de. Seni
seviyordum... onu değil. Bu yüzden, bana gösterdiği ilgi tedirgin etmeye
başladı beni; ama senin hoşuna gidiyordu bu. Öyle değil mi?
GIOVANNI: Evet, ama o kadar da
fazla değil. Kolayca kırılabilen bir insandı Şafak ağır ağır sökmektedir. Gün
ışığı, ağaçlar arasından süzülmeye haşlar. Uzaktan orkestranın sesi gelmektedir
hâlâ.
LIDIA: Ölmek istiyorum, çünkü sem
sevmI- yorum artık. (Sinirli sinirli kıpırdanır). Onun için böyle çaresizim.
Yaşlı olsaydım keşke; bütün yıllarımı sana adamış olsaydım. Yaşamıyor olsaydım,
çünkü bundan böyle seni sevemem. Öğrenmek istiyordun : Gece klübünde sen
sıkıntılı sıkıntılı otururken ben bunları düşünüyordum işte.
GIOVANNI: Ama söylediklerin
doğruysa, gerçekten ölmek istiyorsan, beni hâlâ se-viyorsun demektir.
LIDIA: Hayır. Yazık ki
sevmiyorum.
Çimenlerin üstüne otururlar. Uzun
bir sessizlikten sonra, Giovanni kendi kendine konuşuyormuş gibi mırıldanmaya
haşlar.
GIOVANNI: Aslında hiç bir şey
verememişim sana. Ama farkında değildim bunun. Bir budala gibi harcamışım
yıllarımı; hep almışım, karşılığında bir şey vermemişim, ya da çok az şey
vermişim. Hâlâ öyleyim. Belki de verecek çok şeyim olmadığındandır bu. Anlatmak
istediğin buysa, haklısın.
Lidia da aynı hava içinde
konuşur:
LIDIA: Öğleden akşama kadar
yatağımda yatar, kitap okurdum. Tommaso gelince yatakta bulurdu beni; istese
kollarına alabilirdi... Karşı koymazdım. Ama karşımda oturup okuduklarımı
dinlemek de yeterdi ona. Bütün o saçma sapan kitaplar... Günde iki yüz sayfa. O
kadar hızlı okurdum ki.
Giovamıi büyük bir sevgiyle bakar
Lidıd'ya.
GIOVANNI: Bencillik etmişim.
Garip, ama bugün anlıyorum: Başkalarına verdikleri hep geri geliyor insanın.
LIDIA (orkestraya doğru işaret
ederek): Şu adamlar ne sanıyorlar acaba? Çaldıkları parçayla bugünü daha güzel
bir gün yapacaklarını mı?
GIOVANNI: N'olursun Lidia, bu
konuyu bı-rakalım artık. Gerçekçi olalım. Seni se-viyorum. Seni sevdiğime
eminim. Daha ne diyebilirim başka? Kalk eve gidelim. Lidia, çantasından
çıkardığı bir kâğıdı okumaya başlar.
LIDIA: "Bu sabah uyandığımda
sen hâlâ uyuyordun. Ağır ağır uyandım. O usul soluğunu dinledim; yüzüne düşmüş
saç-larının arasından görünen gözlerine bak tım... bütün duygularım ayaklandı.
Ağ-lamak, seni de uyandırmak istedim, çünkü öyle derin uyuyordun ki cansız
gibiydin. Kollarınla boynun nasıl titrek, nasıl ılık, nasıl nemli görünüyordu
gölgelerin içinde... Dudaklarımı o kollarına, o boynuna bastırmak, bastırmak
istedim. Ama uykunu bozmak, seni kollarımda yeniden uyanık bulmak düşüncesi
engel oldu buna. Kimsenin benden alamayacağı bir şeydi bu; böyle kalsın, daha
iyiydi; benim, yalnız benimdi: Senin o ölümsüz, o kalıcı yatışın."
Okudukça kendini duygularına
kaptırır Lidia. Gio- vanni, mektupta anlatılan kimsenin kim olduğunu anlamak
istercesine, Lidia'ya dikmiştir gözlerini.
LIDIA: "Duru, güzel bir
görüntü vardı yüzünün ötesinde; ikimiz de, hayatımın bütün yıllarını kaplayan,
gelecek yıllarını, hattâ sana raslamadan, kendimi sana rasla- mak için
hazırladığım yıllarımı kaplayan bir başka boyutla yansımıştık o görüntüye.
Yarattığı inanılmaz duygu da buydu zaten: Hep benim olmuştun, bunu ilk
anlamanın duygusu. Hiç bitmeyecekti bu gece, hep sürecekti, hep yanımda olacaktın
böyle... gövdeni sıcaklığıyla, düşüncelerinle, benim tutkularıma karışmış tutkularınla.
O anda seni ne kadar sevdiğimi anladım, gözlerim yaşardı. Böyle sürüp
gitmeliydi bu, yaşadı-ğımız sürece böyle kalmalıydık... Sadece birbirimizin
yanında değil, birbirimizin olduğumuzu da duyarak. Bu yaşamayı hiç kimse, hiç
bir şey yıkamazdı; tek tehlike senin bana, benim sana alışmamızdı. {Sessizlik.
Lidia'nın boğazına bir şey tıkanmıştır.) Uyanmaya başladın sonra, uyanırken
gülümsedin, kollarını boynuma doladın. Korkacak bir şey olmadığını anladım o
anda; hep böyle kalacaktık, birbirimize zamandan daha güçlü, alışkanlıktan daha
güçlü bir bağla bağlanmıştık." Giouanni şaşkınlıkla bakmaktadır karısına.
GIOVANNI: Kim yazdı bu mektubu?
L1 DIA (o da kocasına bakar. Bir
an sessizlikten sonra) : Sen.
Lidia bütün çıplaklığıyla ortaya
koymuştur geç- çeği: Artık aşk yoktur aralarında. Giouanni bu gerçeğin altında
ezilir; iyice sarsılmış karısına bakar. Sertçe omuzlarından tutup kucaklamak
ister Lidia'yı, zorla öper. Lidia kendini kurtarmaya çalışmaktadır.
LIDIA: Hayır! Hayır! Artık
sevmiyorum seni, artık sevmiyorum seni!
GIOVANNI: Sus. Sus.
LIDIA: Söyle... Beni sevmediğini
söyle! Niye söylemiyorsun?
GIOVANNI (usulca): Hayır,
söylemeyeceğim.
Gözlerini kapar Lidia, kendini
kocasının kollarına bırakır. Eski günlerden bildiği, ama bundan böyle hiç
tatmayacağı cinsel bir tutkuya kaptırır kendini.
Orkestra, bu yeni günün hüzünlü
şafağına uygun bir parça çalmaya baylar.
SON
« Prev Post
Next Post »