Print Friendly and PDF

Translate

İkinci Bir Şans (2014) En chance til

|

 


102 dk

 Yönetmen:Susanne Bier

Senaryo:Anders Thomas Jensen

Ülke:Danimarka  , İsveç  

Tür:Dram, Gerilim

Vizyon Tarihi:20 Mart 2015 (Türkiye)

Dil:Danimarkaca, İsveççe

Müzik:Johan Söderqvist

Nam-ı Diğer:A Second Chance

Oyuncular

Nikolaj Coster-Waldau

Ulrich Thomsen

Nikolaj Lie Kaas

Thomas Bo Larsen

Peter Haber

Özet

Andreas ve Simon, aynı zamanda mesleklerinde uzman birer dedektif ve yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen iki sıkı dostturlar. Samimiyetlerine rağmen ikili, birbirlerinden çok farklı hayatlar sürdürmektedirler. Andreas güzle eşi ve oğluyla birlikte mutlu bir aile tablosu çizmektedir. Yeni boşanmış olan Simon, ise boş içini düştüğü boşluğu çoğunu striptiz kulübünde dolanarak ve bol bol alkol tüketerek doldurmaya çalışmaktadır.

 

Bir gün şiddet ve uyuşturucu tabanlı bir olay için ikisi birden göreve çağrılır. Başta her şey sıradan bir suç mahalli gibi görünür, Andreas olay mahalindeki dolapta ağlayan bir bebek bulmasıyla birlikte işin rengi de değişmeye başlar. Bu olay her iki polisin de yanlış ve doğru arasındaki seçim kıstaslarını ve adalet arayışlarını derinden etkileyecektir. Susanne Bier’ın yönetmen koltruğuna oturduğu filmin orijinal senaryosu Anders Thomas Jensen’e ait. Filmde başrolleri ise Nikolaj Coster-Waldau ve Ulrich Thomsen paylaşıyor.

Altyazı

 

Tamam.

  -205 mi?

  -205.

  Kapa çeneni.

  Kapa lanet çeneni.

  Sus diyorum sana.

  Sen sus.

  Lanet olası.

  Gel buraya.

  Otur.

  Ne var?

  -Ne mi var?

  Tristan?

  S.ktir.

  Polisi mi aradın sen?

  Buraya gelmesinler.

  O herifler içeri girmesin.

  Şimdi mutlu musun?

  Şimdi mutlu musun?

  Tristan.

  Tristan, bizi içeri al ve konuşalım.

  Bu ülkede ne yapıyorsun?

  Burada ne mi yapıyorum?

  Burada yaşıyorum.

  Sen ne yapıyorsun?

  Ne arıyorsun?

  Neyin peşindesin?

  Neyin peşindeyim?

  Hiçbir şeyin.

  Çekil üstümden.

  Artık kendi malını mı kullanıyorsun?

  Lanet pislikler.

  Sizi yan odadaki cüce mi aradı?

  Asıl onu içeri alın.

  Bütün gece video oyunu oynuyor.

  O hiçbir şey yapmadı.

  Defolun.

  Siz ne yapıyorsunuz?

  Kapımı kırdınız.

  Kapımı kırdınız.

  Tristan, otur ve sakin ol.

  Duydun mu?

  Kapımı kırdınız dostum.

  Bu ne saçmalık?

  Yerinde kal.

  Arama emriniz var mı?

  Arama emriniz var mı?

  Orada ne var?

  Orada ne var dedim?

  Çekil.

  -Bırak!

  -Mutfağa git ve orada kal.

  -Benim evime girdiniz.

  -Sana yerinde kal dedim.

  -Simon, sosyal hizmetleri ara.

  -Arama emrinizi gösterin.

  Sana yerinde kal dedim, değil mi?

  Polis zorla evime girdi.

  -Andreas!

  -Bırak beni.

  Kesin şunu.

  Bırakın beni.

  Çekil üstümden.

  -Yerde kal.

  Beni duydun mu?

  -Ben hallederim.

  -S.ktir!

  -Bebek senin mi?

  -Evet.

  Benim bebeğim.

  S.ktiğimin herifi.

  Bebeğin mi var Tristan?

  Şaka gibi.

  Sakin.

  Gel buraya küçük adam.

  Gel buraya.

  Sakin ol.

  -Onu bana ver.

  Onu bana ver.

  -Çekil.

  Otur şuraya.

  Otur dedim sana.

  Adın ne?

  Sanne.

  -Sanne.

  Bu sapık heriften neden çocuk yaptın?

  Sana ne?

  -Sen de kullanıyor musun?

  Ne?

  -Hayır.

  Hayır.

  -Bebeğe morfin mi verdiniz?

  -Hayır.

  -Emin misin?

  -Evet.

  Bebek donuyor.

  Birkaç kıyafet getir.

  -Onu bana ver.

  Onu bana ver.

  -Emziriyor musun?

  Hayır.

  -Maması falan var mı?

  -Tristan yanlışlıkla içti.

  Kes sesini kaltak karı!

  -Sakin ol.

  Sakin ol.

  -Onu bana ver.

  Onu bana ver.

  Onu bana ver.

  Biliyorum, hiç hoş değil.

  Tamam.

  -Onu bana ver.

  -Merhaba.

  -Merhaba sevgilim.

  Çok güzel.

  Merhaba.

  Merhaba, küçük adam.

  Merhaba.

  -Neden aramıştın?

  -Sen çok güçlüsün.

  Benim aptallığım.

  Üzgünüm.

  -Sadece tuhaftı, hepsi bu.

  Bir telefon geldi, daha önce   Kopenhag'da tutukladığım bir adam için.

  Tristan.

  Herif pisliğin teki.

  Bir erkek bebeği olduğu ortaya çıktı.

  Çocuğun her yeri kendi pisliğiyle kaplanmıştı ve donuyordu.

  Sonra da, seni aramak zorunda kaldım.

  Evet, oldu.

  Benim güzel bebeği uyudu.

  Güzel oğlum.

  Uyandı.

  Huysuz musun sen?

  Onu biraz gezdireyim.

  Ben alırım.

  -Hayır, ben gezdiririm.

  Ben de gelsem?

  Ben de geleyim.

  -Hayır, sen uyu.

  Emziğini bulayım.

  Al bakalım.

  İşte oldu.

  Uyu bakalım.

  Seninle gezeceğiz ve sen uyuyacaksın.

  Çocuk kötü beslenmemiş, sağlıklı, o yüzden onu alamayız.

  Onu aldığımız yer tam bir çöplüktü.

  Onlar bağımlı.

  Kadının uyuşturucu testleri negatif çıktı.

  Neden Tristan'ın çıktığı bize söylenmedi?

  Tristan'ın kayıtlı adresi Varbro parkı.

  Eğer buraya   taşındıysa engel olamazlar.

  Bilgileri var   bize üç yıl boyunca şartlı tahliyede olduğu söylendi.

  Yine de bize bilgi verilmeliydi.

  Kayıtlarda çocuğun ebeveyni de değil.

  Ama öyle.

  Muhtemelen çocuğun nafakasını ödeyemez.

  Bakın.

  Kız arkadaşına işte böyle davranıyor.

  Hapse dönmesi gerek ve o çocuk   ellerinden alınmalı.

  O adam tam bir sapık.

  Onu bir yere kapatın.

  Bu adama çocuk   emanet edilemez.

  Sonunda ikisini de öldürür.

  -Andreas?

  -Evet?

  -Simon çıktı mı?

  -Evet, oğlunun doğum günü.

  Trine ve yeni kocasıyla yemeğe çıkacaklar.

  -Tanrım.

  Bunu nasıl yapacak?

  -Göreceğiz.

  Hadi bakalım.

  Acele et.

  Bir şeyler içmemin sakıncası var mı?

  Ne yaptığını sanıyorsun?

  Bu iyi bir anlaşma.

  Sen paranı aklıyorsun   ben de bedava içki alıyorum.

  İyi anlaşma.

  Değil mi?

  İyi bir anlaşma değil mi?

  Bu adamların hepsinin eşcinsel olduğunu biliyor musun?

  -Gerçekten mi?

  -Evet.

  Senin adın ne?

  -Pamela.

  Pamela, bunların hepsi eşcinsel.

  Onlardan ekstra ücret istemelisin.

  Ben sadece bir şeyler içmek istiyorum, hepsi bu.

  -Onu biraz gezdireyim.

  -Hayır, ben dolaştırırım.

  -Bırak biraz gezdireyim.

  -Hayır, senin uyuman gerek.

  -Evet?

  -Andreas?

  -Sen kimsin?

  -Gece kulübünden Klaus.

  Simon yine dağıttı ve sorun çıkarıyor.

  Gitmem gerek.

  Konu Simon.

  Evet, biliyorum.

  Ben de geleyim mi?

  Harika fikir.

  Sen ve Alexander striptiz kulübünde.

  Hemen dönerim.

  -Senin derdin ne?

  -Annenin bir fahişe olması 

Söylediklerin sana yediririm.

  Görürsün sen gününü.

  Şimdi konuş bakalım.

  -Nerede?

  -İşte orada.

  Kes şunu.

  Kesin şunu.

  Oturun, hepiniz.

  Oturun dedim.

  Tamam mı?

  Yeter!

  Onu ben alırım.

  -Hadi bir şeyler içelim.

  Tanrım, burası leş gibi, Simon.

  Neden ocak almıyorsun?

  -Yemek yapmıyorum ki.

  Bu çöplükte yaşarken Albert'i alamazsın.

  Albert gelmek istemiyor.

  Artık şu yüzme öğretmeni var.

  Yemek nasıldı?

  Aptalca bir şey söyledin mi?

  Hayır, aptalca bir şey söylemedim.

  Orada saatlerce oturdum ve gülümsedim.

  Yüzme öğretmenine dostça davrandım.

  Küçük hediyeler almak konusunda anlaşmıştık ama   onlar ona bir iPhone verdiler.

  Bense bir çift kaleci eldiveni.

  Ne olmuş?

  Kendine acımayı bırak ve kahveni iç.

  Ayrıca bu ne biçim bir iş?

  Herkes yüzme öğretebilir.

  Simon.

  Simon, git biraz uyu.

  Ben de yüzme öğretmeni olabilirim, eğer istediği buysa.

  Saat 09. 00'dan 17. 00'a ben de kulaç atarım.

  Uyumak için üç saatin var.

  Kendini toplaman gerek, tamam mı?

  Ve içkiyi de biraz azalt.

  Neden  Bak, birkaç günlüğüne adaya git.

  Annemin köy evine.

  Tuvalete gitmeliyim.

  Sonra bir bardak süt istiyorum.

  Olamaz.

  Bak.

  Bu çok güzel.

  Bunu kilise kabul töreninde giyebilir.

  Mükemmel.

  Giymeyeceğin şeyleri atacağı konusunda annene güven.

  -Uyuyor mu?

  -Evet.

  Şuna bak.

  Canım.

  İyi uykular.

  Burada olduğuna inanamıyorum.

  Ona sahip olduğumuza.

  Hâlâ inanamıyorum.

  Bence varlığını belli etmek konusunda çok iyi.

  Pişman mısın?

  Neden böyle söyledin?

  Neden böyle söyledin?

  Onu dünyadaki her şeyden   çok seviyorum.

  O hayatımdaki en önemli şey.

  Neden böyle söyledin?

  -Anna, Anna  Ben sadece beklediğimizden daha zor olduğunu kastettim.

  Hepsi bu.

  Özür dilerim.

  -Bu neredeyse hazır.

  -Sofus'u beslemeliyim.

  Burası hazır.

  Ona dokunma.

  Ona dokunma.

  O orada iyi.

  Gerçekten.

  Bırak onu.

  Ağlamaya başlayacak.

  O orada iyi.

  O orada iyi.

  Duymuyor musun?

  -Onu kucağıma alacağım.

  -Sanne, Tanrı aşkına.

  Sanne.

  Bırak onu.

  Bırak onu.

  Sanne.

  Canım benim.

  -Gel buraya.

  -Karnı aç.

  Neyi anlamıyorsun geri zekâlı karı?

  Neden anlamıyorsun?

  -Onu doyurmalıyım.

  -Onu doyurmalısın demek.

  Sana buradan çıkmanı söylemedim mi?

  Söylemedim mi?

  Beni duydun mu?

  Onu bana ver.

  Korkacak   bir şey yok.

  Korkacak bir şey yok.

  İşte oldu.

  Ağlama.

  Burada kal.

  Dur.

  Tamam mı?

  İşte oldu.

  Evet.

  Gel buraya.

  -Bırak beni.

  Hadi.

  Hadi.

  Gel buraya.

  Yat!

  Burada kal.

  Burada kal.

  Beni duydun mu?

  -İstemiyorum.

  Yoksa yumruğu yersin.

  Orada kal.

  Yat!

  Evet.

  Evet.

  Kal orada!

  Evet, işte bu çok güzel.

  Evet.

  Hayır, hayır, hayır.

  Hayır, hayır, hayır.

  Uyan, uyan.

  Uyan, uyan.

  Uyan, uyan.

  Uyan, uyan.

  Hadi!

  Hayır!

  Uyan!

  Uyan.

  Hayır!

  -Anna?

  -Anna?

  -Hayır!

  Anna?

  Çekil.

  Çekil!

  Bir şey yap.

  Bir şey yap.

  Bir şey yap.

  Bir şey yap.

  -Ambulansı ara.

  Ambulansı ara.

  Anna, ambulansı ara.

  Ambulansı ara.

  Ararsan, onu alıp götürecekler.

  -O öldü Anna.

  -Bunu nasıl söylersin?

  Sen hastasın.

  -O öldü.

  Haber vermeliyiz.

  -Onları arama.

  -Aramak zorundayım.

  Hayır.

  -Anna  -Hayır dedim!

  Onları aramam gerek.

  Onu götürürlerse, kendimi öldürürüm.

  -Anna?

  -Hayır!

  -Anna, buraya gel.

  -Hayır!

  Hayır!

  -Anna, otur şuraya!

  -Onları arama.

  -Hayır.

  Onu alırlarsa, kendimi öldürürüm.

  Kendimi öldürürüm.

  Ciddiyim.

  Ciddiyim.

  -Anladım.

  İstemiyor musun?

  Lütfen.

  Lütfen.

  Em hadi.

  Em hadi.

  Anna?

  Lütfen.

  Hadi.

  -Uyuman gerek sevgilim.

  İşte, bu ilaçları al.

  Uyumana yardımcı olur.

  Al bakalım.

  İşte.

  -Sağ ol.

  Güzel.

  İç bakalım.

  Tamam.

  Hadi.

  -Onları arama.

  -Aramam.

  Hadi uyu.

  -Onları aramayacaksın, değil mi?

  -Aramayacağım.

  Söz.

  Sağ ol.

  Emmeyecek.

  Lütfen sinyal sesinden sonra mesaj bırakınız.

  Küçük bebeğim.

  -Alexander?

  -O Alexander değil.

  Başka bir bebek.

  -Alex  -O değil.

  Sen  Ben, onların çocuğunu aldım.

  Anlattığım çift vardı ya.

  Tristan.

  Alexander'ı orada bıraktım.

  Onu aldım.

  -Ben Alexander'ı istiyorum.

  -O öldü.

  -O nerede?

  -O öldü.

  O öldü.

  O öldü Anna.

  Artık bir çocuğumuz yok.

  Artık Alexander yok.

  Ben Alexander'ı istiyorum.

  O nerede?

  O nerede?

  Merhaba Sofus.

  Sofus.

  Sofus.

  Sanne!

  Sofus.

  Sofus.

  Hadi.

  Sanne!

  Sanne!

  Buraya gel.

  -Sakin ol.

  Gel, gel, gel.

  Sanne, hadi!

  Sofus, Sofus.

  Sanne!

  -Tamam.

  Sakin ol.

  Kucağına al.

  Kucağına al.

  Kucağına al.

  Baksana nefes alıyor mu?

  Elbette nefes alıyor.

  Tanrı aşkına.

  -Nefes alıyor mu?

  -Ona ne yaptın?

  -Nefes alıyor mu diye bak.

  Nefes alıyor mu?

  Baksana nefes alıyor mu?

  Onu öldürdün.

  S.ktir!

  S.keyim, S.keyim.

  İkimiz de hapse gireceğiz.

  İkimiz de hapse gireceğiz.

  Bu olmuş olamaz.

  S.keyim, S.keyim!

  S.ktir!

  Bu adil değil.

  Onlar bu bebeği mahvederken biz Alexander'ı kaybedemeyiz.

  Çocuğumuzu kaybetmeye dayanamazsın Anna.

  Kaybettim bile.

  Alexander hâlâ ölü.

  Sevgilim.

  Kendini öldüreceğini söyledin.

  Kendini öldüreceğini söyledin.

  Tanıştığımızda, tek isteğinin bir çocuk olduğunu söylemiştin.

  O artık bizim.

  Simon.

  Yardıma ihtiyacım var.

  Bu mesajı alır almaz beni ara.

  Merhaba Simon.

  Ne?

  Hayır, her şey yolunda.

  Ne?

  -Bıraktığın şu mesaj.

  Sesin hayalet görmüş biri gibiydi.

  Şimdi her şey yolunda.

  Emin misin?

  Anna iyi mi?

  Alexander?

  Her şey yolunda.

  Gelmemi istemediğine emin misin?

  Sofus ölmedi.

  -Ne yapıyorsun?

  -O ölmedi.

  -Kapa çeneni.

  Kapa çeneni.

  -Sofus ölmedi!

  Hayır!

  -Sus.

  Sus.

  Beni dinle.

  Eğer bir daha bağırırsan, boğazını kesiveririm.

  Duydun mu?

  Duydun mu?

  Bu daha iyi.

  Bu daha iyi.

  Bu Sofus değil.

  -Sus.

  Saçmalama.

  Bu Sofus değil.

  İnsanlar öldüklerinde farklı görünürler.

  -Bu Sofus değil.

  -Beni dinle.

  Tekrar içeri girmeyeceğim, anladın mı?

  Senin yüzünden olmaz, duydun mu?

  Bu işi çözeceğiz.

  Bir planım var.

  Bir planım var.

  Ve plana uyacağız.

  Güven bana   bebeğim.

  Tamam mı?

  Tamam mı?

  Bırak onu.

  Bırak.

  Hadi.

  Hadi bebeğim.

  Hadi.

  Hadi.

  Güzelim.

  -Ne oldu?

  -Hiçbir şey.

  Hâlâ bildirmediler.

  -Neden ki?

  -Çünkü umurlarında değil Anna.

  Muhtemelen hâlâ kafaları iyidir.

  -Biri bunu fark edecektir.

  -Fark edecek bir şey yok.

  Olsa bile bizden şüphelenmezler.

  Gel bakalım.

  İşte oldu.

  Kusursuz suç.

  Bu bir suç değil.

  Suç olan Tristan gibi   birinin bir bebeği öldürmesine izin vermek.

  Biz onu kurtarıyoruz.

  Şimdi anlaması zor biliyorum ama öyle.

  Kurtarıyoruz, tatlım.

  Lanet olsun.

  Merhaba Simon.

  -Merhaba.

  Gelebilir miyim?

  Hayır.

  Biz de tam çıkmak üzereydik.

  -Telefonda sesin tuhaf geliyordu.

  -Her şey yolunda, iyi.

  -Her şey yolunda mı?

  Hiç de değil.

  -Git hadi.

  Olmaz.

  Berbat görünüyorsun.

  Seni daha önce böyle görmemiştim.

  Sorun Anna.

  O hiç iyi değil.

  İçeri dönmem gerek.

  -Peki.

  Tamam.

  Görüşürüz.

  -Çağırman yeter, tamam mı?

  -Tabii.

  Ona benim bir sorunum olduğunu mu söyledin?

  Öyle mi?

  Neden benim bir sorunum olduğunu söyledin ki?

  -Üzgünüm.

  -Böyle söyleme.

  Benim hiçbir sorunum yok.

  Sorun sensin.

  Sensin.

  Anna?

  Tamam!

  Aileni arayıp yardım istemeliyiz.

  -Hâlâ gelmediler mi?

  -Hayır.

  Yarın işe gidip neden rapor   etmediklerini öğrenmeye çalışacağım.

  Yani Alexander orada öylece yatıyor.

  Keşke becerebilseydim.

  Anne olmayı hak etmiyorum.

  -Öyle söyleme.

  -Yapamıyorum.

  Alexander'ı çok özledim.

  Ben de öyle.

  -Merhaba.

  -Merhaba.

  Nasılsın?

  Seni çevirelim de biraz uyu.

  Biraz uykuya ne dersin?

  Affedersiniz.

  Ateşiniz var mı?

  -Oldu.

  -Sağ ol.

  Evet.

  Ne?

  Kimden?

  Olamaz.

  Mümkün değil.

  -Neler oluyor?

  Ne?

  -Sofus'u kaçırdı.

  Oğlumu alıp kaçtı.

  -Kim?

  Polisi arayın.

  Dur!

  Geri dön!

  Geri dön!

  Sormam gerek.

  Anna nasıl?

  Neler oluyor?

  -Boş ver Simon.

  Tüm araçların dikkatine.

  Yedi aylık bir bebek   oyun parkında kayboldu.

  Muhtemelen kaçırma vakası.

  Araç beş, yoldayız.

  -Günaydın.

  -Günaydın.

  Olay yerini çevreledik.

  Bu tarafa kaçtığını düşünüyorlar.

  -Onların bebeği miydi?

  Arama ekibini çağırdın.

  Değil mi Tristan?

  Ne var?

  Olay yerini kapatmaya falan gerek yok.

  Söylediğim hiçbir şeye inanmayacak.

  Ben şurada   telefonla konuşuyordum, bir adam koşarak geldi   bebeğimi pusetinden aldı ve bu tarafa doğru kaçtı.

  Polisi aramalarını söyleyip peşinden koştum.

  Park halindeki bir arabaya binip   kaçtı ama uzaktı, plakayı göremedim.

  Doğu Avrupalıya benziyordu.

  -Hadi ama.

  -Ne?

  Peşinden koştum.

  -Burada bekle.

  Bana bak, Sanne.

  Bana bak.

  Sofus nerede?

  Biri onu kaçırdı.

  -Sofus nerede?

  -Bilmiyoruz.

  Biri onu kaçırdı, Tanrı aşkına.

  Biri mi kaçırdı?

  Belki de onu bir yerde unuttun.

  Tristan.

  Tristan, buraya gel.

  -Ne?

  -Gel buraya.

  Yalan söylediğini biliyorum.

  -Sen neden bahsediyorsun?

  Kendi iyiliğin için, bebeğe ne yaptığınızı söyle.

  -Oğlum kaçırıldı.

  -Söyle bana.

  Nerede o?

  Bu konuda yalan söyler miyim?

  Sana onun peşinden koştum diyorum.

  Ona ne yaptın?

  Ona ne yaptın söyle?

  Senin derdin nedir?

  Senin derdin nedir?

  Sakin ol.

  -Üzgünüm.

  Üzgünüm.

  -Sana ne oldu böyle?

  Sadece gerçek olamayacak kadar saçma.

  Emin olamayız.

  Herkes yalan söylediğini görebilir.

  Yalan söylediğini biliyorum.

  Sakin ol.

  Tamam.

  Bırak kadın gelsin.

  Onu iki saniyede konuştururum.

  Evet.

  Sanne, Tristan biliyor mu?

  Ona ne yaptınız?

  Bu işten çok sıkıldım.

  O kaçırılmadı.

  Biz aptal değiliz.

  Ayak üstünde kırk yalan söylüyorsunuz.

  O nerede?

  Ona ne yaptınız?

  Öldü mü?

  Onu öldürdünüz mü?

  -O ölmedi.

  -O ölmedi.

  Peki nerede?

  -O ölmedi.

  -Sofus'a ne yaptınız Sanne?

  -O değildi.

  -Ne?

  Sofus'a ne yaptınız?

  -O değildi.

  -Anlamıyorum.

  O değil miydi?

  Peki kimdi?

  Kimdi o zaman?

  Sanne, bak, Sofus'a zarar verdiğini düşünmüyoruz.

  Eğer Sofus'a bir şey olduysa, bu senin suçun olmayabilir.

  Ama Tristan'ın ona aptalca bir şey yapmasına   izin verdiysen, sana yardım edemeyiz.

  Benim gibilerin anne olmaması gerektiğini ve kötü   bir anne olduğumu düşünebilirsiniz   ama ona asla zarar vermedim.

  Evet, kötü bir anne olduğunu düşünüyorum   senin gibiler çocuk sahibi olmamalı.

  Bunun için hapiste çürümelisin.

  Ve öyle olacak.

  Ölseydi bilirdim.

  O ölmedi.

  -Merhaba.

  -Merhaba.

  Vay canına.

  Yemek mükemmel olmazsa, ailemi Noel yemeğine çağıramam.

  Bu bir deneme yemeği.

  Şerefe.

  Çok acıkmış olmalısın.

  -Evet.

  Otur, hadi yiyelim.

  Merhaba ufaklık.

  Uyanık mısın?

  -Andreas.

  Bu işi başaracağız.

  Başaracağımıza eminim.

  Anna?

  Anna?

  Neler oluyor?

  Bir sorun mu var?

  Lütfen onu al.

  -Ne?

  -Onu al.

  Üşümesin.

  Ağlayıp duruyor, ben de dışarı çıkardım.

  -Gidip polisi ara  -Hayır, hayır.

  Hastalanacak.

  Onu al.

  Lütfen, yardım et.

  Hastalanabilir.

  Onu al.

  -Tamam.

  Şimdi sakin olun.

  Onu kamyona götür.

  Al onu.

  Onu soğuktan kurtaracağım, sonra sizi eve götüreceğim.

  -Olur.

  -Olur mu?

  Olur.

  Sağ ol.

  S.ktir.

  Yardım edin!

  Lanet olsun!

  S.ktir.

  Alo.

  -Alo.

  Sen kimsin?

  Nasıl?

  Ona doğru yürüdüm, birden bebeği kucağıma verdi.

  Onu kamyona götürmek için döndüğümde   korkuluklara doğru koşup aşağıya atladı.

  Tam, buradaydı.

  Bebeği soğuktan korumamı istedi.

  Onu buldunuz mu?

  Lanet olsun, engel olamadım.

  İyi ki geldin.

  Bebekle birlikte yatak odasında.

  Bak Andreas, ben böyle zamanlarda ne diyeceğimi hiçbir zaman bilemem.

  Ben  Anna için çok üzgünüm.

  Gerçekten üzgünüm, Andreas.

  Sanki olan biteni biliyor gibi.

  Gözlerindeki ifade değişmiş.

  Git Simon.

  Git.

  Çık dışarı.

  Çık dışarı.

  Çık dışarı.

  Git buradan.

  -Tamam.

  Tamam.

  Git.

  Peki, ne olursa olsun, bana ihtiyacın   olursa yanında olacağımı bilmeni isterim.

  Sakin ol tatlım.

  Sakin ol.

  Küçük yavrum.

  Sakin ol.

  Geldiler.

  İçeri gelin.

  Kaybınız için çok üzgünüm.

  Hepimiz yıkıldık.

  -Biraz süt ister misiniz?

  -Hayır, sağ ol.

  Ingrid ve ben ahşap tabutun daha iyi olacağını düşündük.

  -Ama sana bağlı.

  -Elbette.

  Kurabiye isteyen?

  Ya da belki beyaz.

  Belki beyaz Danimarka'da daha yaygındır.

  -İkisi de uygun olur.

  Sadece  -Siz karar verin.

  İlahi ve çiçek konusuna gelince   düşündük ama Anna'nın en çok   hangi çiçeği sevdiğini hatırlayamadık.

  Ama Ingrid zambak sever, belki zambak kullanabiliriz?

  -Onu almamı ister misin?

  -Hayır.

  Çok büyümüş.

  Sanırım daha önce gelmeliydik.

  Evet.

  Bence birkaç hafta dinlenmelisin, en azından.

  Bu sorunu çözmenin pek çok yolu vardır.

  Simon, Thomas'la birlikte çalışacak, sen eve git ve dinlen.

  Bu davada Andreas'la çalışmayı tercih ederim.

  Sanne ve Tristan'la nasıl baş edeceğini o bilir.

  Caroline, ben hazırım.

  O bebeği bulmanın benim için anlamı büyük.

  Kameralarda hiçbir şey yok.

  Bir adamın bebeğini aldığını gören tek kişi sensin.

  Onu tarif de edemiyorsun.

  -Onu 20 kere tarif ettin.

  20 farklı adam tarif ettin, bir tahta bacaklı kaldı.

  Neyi anlamıyorsunuz?

  Neyi anlamıyorsunuz?

  Ben bir şey bilmiyorum.

  Benimle uğraşıyorsunuz   ama kurban benim.

  Suçluyu bulun.

  Bulacağız.

  Ve bil bakalım, yine içeri gireceksin.

  Siz zaten kararınızı vermişsiniz.

  Siz zaten suçlunun ben olduğuma inanmışsınız.

  Kapa çeneni.

  Sanne bize her şeyi anlattı.

  Ne yaptı dedin?

  Ne söyledi?

  Size hiçbir şey söylemedi.

  Yalan söylüyorsunuz.

  Polisin kurbana yanlış bilgi vermesi suçtur.

  Onu banyoda yerde ölü bulduğunuzu söyledi.

  Panikle onu alıp çıktığını söyledi.

  Şimdi, onu nereye götürdüğünü bilmek istiyoruz.

  Onu senin öldürdüğünü de söyledi.

  O nerede?

  Hadi ama Tristan.

  Hadi.

  Tamam, mesele şu ki, ben Sanne'yi korumaya çalışıyordum.

  Ben Sanne'yi korumaya çalışıyordum.

  Uyanır uyanmaz, banyoya gittim ve o da oradaydı.

  Sofus yerde ölü yatıyordu.

  Yemin ederim.

  Ben hiçbir şey yapmadım.

  Hiçbir şey.

  Sonra ne yaptın?

  Sanne benim bir şey yapmadığımı kabul edene   kadar başka bir şey söylemeyeceğim.

  Eğer benim yaptığımı söylüyorsa, yalan söylüyor.

  Banyoda yerde yatma meselesini nasıl bildin?

  Tahmin yürüttüm.

  -Merhaba.

  -Merhaba.

  Onunla beş dakika yalnız konuşabilir miyiz?

  Elbette.

  Kapıyı da kapatın lütfen.

  Nasılsın?

  Sanne, Tristan Sofus'un öldüğünü itiraf etti.

  O değildi.

  Tristan ölü bebeği saatlerce tutup   "Ben ne yaptım?

  Ben ne yaptım?

 " dediğini anlattı.

  Sen ne yaptın Sanne?

  Ne oldu?

  Sofus nasıl öldü?

  Nasıl Sanne?

  O değildi.

  İnsanlar öldüğünde farklı görünür.

  Bu böyledir.

  Sanne, sana bir şey olmayacak.

  Sadece bize doğruyu anlat.

  Nerede olduğunu bilmiyorum.

  Tristan onu gömdü.

  Neresi olduğunu söyledi mi?

  Nereye?

  Onu nereye gömdü?

  Onu nereye gömdü Sanne?

  Bilmiyorum.

  İçeride çocuk katillerine ne yaptıklarını bilmek ister misin?

  Birkaç kişinin kasığına kaynar su döktüklerini biliyorum.

  Sanne, bana bak.

  Başka bir şey söyleme.

  Yakında çıkacaksın.

  Tamam.

  Anne?

  Anne?

  Evet.

  Ne oldu?

  -Benim biraz dışarı çıkmam gerek.

  -Tabii.

  -Yapmam gereken işler var.

  -Tamam.

  Canım.

  Ben ilgilenirim.

  Sağ ol.

  Polis.

  Hastanızla konuşmam gerek, Sanne Thomsen.

  -Tabii.

  Bir dakika.

  -Sağ ol.

  Andreas Juhl.

  Sanne Thomsen'la konuşmam gerek.

  -Şimdi mi?

  -Şimdi.

  O uyuyor.

  Oturun.

  -Sağ olun.

  Onu geri istiyorum.

  Onu geri istiyorum.

  Hayır, bırak.

  O ölmedi.

  Sofus ölmedi.

  Bırakın beni.

  Bırakın.

  O ölmedi.

  Hayır.

  Oğlum ölmedi.

  -Sakin ol Sanne.

  -Şırınga burada.

  Onu geri istiyorum.

  Onu geri istiyorum.

  Evet Tristan.

  Nasılsın?

  Başın büyük dertte.

  Tristan, anlat hadi.

  Alexander'ın cesedine ne yaptın?

  -Alexander mı?

  Alexander da kim?

  -Sofus.

  Eğer ikinizin de anlattıkları doğruysa, şansın yok demektir.

  Olay ani bebek ölümüyse senin suçun yok.

  Ama biz cesedi bulup, otopsi yapana kadar   suçlu kabul edileceksin.

  Bunu biliyorsun.

  Sana bağlı.

  Düşün, Tristan.

  -Çocuğu ormana götürdüm.

  -Nereye?

  Onu ormana götürdüm.

  Sadece bir bisiklet alıp sürdüm.

  Gerçekten, tam olarak neresi bilmiyorum.

  Ne?

  Kendi oğlunu nereye gömdüğünü   bilmiyor musun?

  Sen ne tür bir adamsın?

  Kafam iyiydi, tamam mı?

  Size yerini gösteririm.

  Bulabilirsem, size yerini gösteririm.

  Benden ne yapmamı istiyorsunuz?

  Ama önce bir şey söylemeliyim.

  Önce bir şey söyleyebilir miyim?

  Sanne yaptı.

  Sanırım onu boğdu.

  Bunu pek çok kez denedi.

  Onu durdurmaya çalıştım.

  Pek çok kez onu durdurmaya çalıştım.

  Onu öldürmeye çalışmıyordu tabii.

  Zaten bir bebeği olmamalıydı.

  Müşterileriyle yatarken bile korunmuyor.

  Yani, o bir fahişe, biliyorsunuz.

  Şimdi de küçük bebeğimi öldürdü.

  Şimdi de oğlumu öldürdü.

  Andreas!

  Andreas, dur!

  Andreas!

  Andreas, dur!

  Kes şunu.

  -Eve git.

  -Üzgünüm, kendimi kaybettim.

  Eve git, bir uyku hapı al ve normal insanlar gibi uyu.

  Ve birileriyle konuş.

  Hiç olmazsa annenle.

  Eve git.

  Simon buradan sonrasını halleder.

  Herkes anlayış gösterecektir.

  Ve Tanrı aşkına, psikiyatrlarımızdan birine görün.

  Kanıtların ışığında, Tristan Markussens   dört hafta daha gözaltında tutulacaktır.

  Dört hafta ne için?

  Yapmadığım bir şey için   dört hafta?

  Sanne yaptı.

  -Tristan Markussens, beni dinle.

  -Sizin kafanız mı iyi?

  Tristan, beni dinle.

  Bu davanın haricinde   teyzenin evinde bir kilodan fazla eroin bulduk.

  -Benim odamda mı?

  Hayır.

  -Hayır, teyzende.

  Teyzeme lanet olsun.

  Bunun benimle ne ilgisi var?

  Kristen'ın ne yaptığından haberim yok.

  Ayrıca odanda, üzerinde parmak   izlerin olan dolu bir silah bulundu.

  Sadece bunun için bile altı yıl içerde kalacaksın.

  Tristan Markussens, dört hafta daha gözaltında tutulacaktır.

  -Orospu çocukları!

  -Sanığı dışarı çıkarın.

  -Bir şey buldum.

  -Gözün üzerinde olsun.

  Burası kazılmış.

  Yakınlarda.

  Andreas, ben Simon.

  Cesedi bulduk.

  Yarın otopsi raporu çıkar çıkmaz seni ararım.

  Andreas, orada mısın?

  Andreas, orada mısın?

  Andreas?

  Günaydın.

  Merhaba.

  Ditte.

  -Siz polisler çok erkencisiniz.

  -Sadece ben geldim.

  Daha sonra gelmemi ister misin?

  -Hayır, hayır.

  Görünürde hiçbir yaralanma yok ama tomografi   ve röntgenler pek çok şeyi açığa çıkardı.

  Bu bebeğin kafatası.

  Subdural hematomada taze hemarojin kalıntıları bulduk.

  Burada çok fazla kanıt var.

  Gördün mü?

  -Affedersin.

  Beyin zarının altında hemarojin bulduk.

  Ayrıca higroma ve sıvı akıntısı da var, bunlar da   daha önceki bir hemarojinin sonucu olmalı.

  Ama bu son hemarojin bebeğin ölümüne neden olmuş.

  Vücudunu görüntüledim.

  Bak, bu kaburga kırıkları kasıtlı sarsmanın belirgin bir sonucudur.

  Fail bebeği çok kuvvetli bir şekilde sarsmış.

  Bu bir sarsılmış bebek sendromu.

  Ben polis değilim ama bu bir cinayet davası.

  Cinayet davası.

  Andreas?

  Andreas?

  Andreas?

  Ne yapıyorsun burada?

  Neden burada oturuyorsun?

  İçeride miydin?

  Elin kanıyor.

  Eline ne yaptın?

  Neler oluyor Andreas?

  Senin için zor olduğunu biliyorum.

  Sana yardım etmek istiyorum.

  Andreas, lanet olsun.

  Çekil git.

  -Merhaba.

  -Merhaba tatlım.

  Andreas?

  Neler oluyor?

  Ne yapıyorsun?

  Ne yapıyorsun?

  Elin  -Anne, otur.

  Otur.

  Sus.

  -Neler olu  Andreas, bana neler olduğunu anlat.

  Andreas.

  Alexander'ın cesedine ne yaptın?

  -Alexander mı?

  Alexander da kim?

  -Sofus.

  O değildi.

  O ölse bilirdim.

  O ölmedi.

  Evet.

  Ne dedin?

  İşte benim oğlum.

  Çok güzelsin.

  Çok güzelsin.

  Benden kurtulmak istiyorsan, daha sert yumruk atmalısın.

  Sofus nerede?

  Daha önce anlamalıydım ama bunun düşüncesi bile delilik.

  Doğru olanın bu olduğunu düşündüm.

  Doğru olan buydu.

  Elbette doğru olan bu değildi.

  Anna'nın ne yaptığını nasıl  Gece onun çığlıklarına uyandığımda   yardım istiyordu.

  Yardım için çığlık atıyordu ve ben 

Herkes sana anlayış gösterecektir ama bebek annesine geri dönmeli.

  Ondan asla kurtulamayacak.

  O zaman bakımevine gider.

  Her şekilde   senin yapabileceğin bir şey yok.

  Senin elinde değil.

  Kovulacaksın ama hapse girmene gerek kalmaz herhalde.

  Pek çok hafifletici neden var, o yüzden   cezanı tecil edeceklerine eminim.

  Ona kendim söylemeliyim.

  Beni ona götür.

  Sofus.

  Merhaba tatlım.

  Merhaba.

  Sanne, özür dilerim.

  Kayıp mı oldun?

  -Hayır.

  -Annem vidaları unutmuş.

  Bir çekiç aldım.

  Ama çıkaramıyorum.

  Senin adın ne?

  Sofus.

  Kaybolmadığına emin misin?

  Burada çalışıyorum.

 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar