Aç Gözünü (1997) Abre los ojos
| |
117 dk
Yönetmen:Alejandro Amenábar
Senaryo:Alejandro Amenábar, Mateo Gil
Ülke: İspanya, Fransa, İtalya
Tür:Dram, Gizem, Romantik
Vizyon Tarihi:11 Şubat 2000 (Türkiye)
Dil:İspanyolca
Müzik:Alejandro Amenábar, Mariano Marín
Nam-ı Diğer:Open Your Eyes | Open Your Eyes | Permanent
Midnight
Oyuncular
Eduardo Noriega
Penélope Cruz
Chete Lera
Fele Martínez
Najwa Nimri
Devam Filmleri
1997 - Aç Gözünü(63,063)7.8
2003 - Shena Kalla(37)5.2
Özet
Hayatının baharında, genç ve güzel yüzlü Cesar (Eduardo
Noriega) fazlasıyla güvendiği yüzünün şeklini bir kazada kaybedince yıkılır.
Bir gün bir partide Sofia (Penelope Cruz) ile tanışır ve ona tutkuyla bağlanır.
Lineer bir kurgu yapısına sahip olmayan filmde bir süre sonra Cesar korkunç
kabuslarıyla yüzleşecektir.
Altyazı
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini aç!
Gözlerini - Bu rüyayı neden bana anlatıyorsun?
- Sana ne istersem anlatabileceğimi söylemiştin, değil mi?
Pekâlâ, başlamadan
önce anlatmak istediğin bir şeyler daha var mı?
Bilmediğin şeyler var.
25 yaşında olmak
üzereydim.
Herkes gibi yemeyi
uyumayı ve sevişmeyi seviyordum.
Bilirsin, herkesin uyandığında
yapmaktan hoşlandığı şeyler.
- Nereye gidiyorsun?
- Dışarı çıkıyorum.
Telesekretere mesaj bırakmaktan
vazgeç.
Neden?
Sadece yapma.
Çünkü beni sinir
ediyor.
Hadi, lanet olsun!
- Canına okuyacağım.
- Göreceğiz.
Neden hep fakir
çocuğu oynamak zorundasın?
Üç araban var ve beni
hep bu külüstürle alıyorsun.
- Hadi çabuk ol,
acelem var.
- İptal etmesen iyi
olur; çünkü bunun için okula gitmedim.
Hayır; ama
ortaklarımdan biriyle toplantım var.
Sence nasıl
görünüyorum?
Neden?
Onlara bağırabilmek
için mi?
Bunu her seferinde
yapıyorsun.
- Ben kimseye
bağırmıyorum.
- Peki öyle olsun.
- Onunla seks yaptın
mı?
- Kimle seks yaptım
mı?
Dün akşam seni
aradığımda yanında biri vardı.
Dün akşam yalnızdım.
Ayrıca bundan sana ne?
Bana mı?
Hiç.
Hayatınla ne istersen
onu yapabilirsin.
- Çok teşekkür ederim.
- Konuyu
değiştiriyorsun.
- Onu becerdin mi?
- Tekrarlıyorum.
Yalnızdım.
Yani becerdin.
Bu, onun hakkında çok
konuştuğun olabilir mi?
- Kim?
- Şu Nuria.
Tanrım, buna
inanamıyorum!
Cesar bir kadınla bir
kereden fazla görüşüyor.
- Yatakta çok iyi
olmalı.
- Fena değil.
Aşağılık herif!
Bana sırrı ne zaman söyleyeceksin?
- Ne sırrı?
- Coca Cola'nın
sırrını.
- Şuna bak, tam senin
tipin.
- Hemen konuyu - Pekâlâ.
Bugün ne yedin?
- Hiçbir şey!
Sorun da bu zaten!
Bir şey yediğim yok!
Bir erkekte en çok
neyden hoşlandıklarını Bir şey yediğim
yok!
Bir erkekte en çok
neyden hoşlandıklarını sormak çok komik.
Zeki olmalı, dürüst
olmalı, nazik olmalı.
Hepsi saçmalık!
Benim gibi olsaydın,
çok sorun yaşardın.
Yine mi?
Sen çirkin falan
değilsin.
Milyonlarca insan
yüzünü seninkiyle değiştirmek isterdi.
Sorun bu işte.
Normal.
Yakışıklı değil.
- Yakışıklısın.
- Kabul edilebilirim.
Tabii, yanımda sen
durmuyorken.
Bak dostum.
Bir
"anoreksiya hastası" gibi
görünüyorsun.
Şişman olduklarını
düşünüp delirenler gibi.
Bir kız senin
gözünü kör ettiğinde hepimizin kısmeti açılacak.
- Evet, evet, evet!
- Neden olmasın?
Bir gün hayallerinin
kızıyla tanışacaksın.
Hayallerimin kızı yok.
Kahretsin!
Bunu nasıl kaçırdım.
Tanrı seni
söylediklerin için cezalandırdı.
- Seni yakalayacağım.
- Bunu kime
söylüyorsun?
- Tanrı'ya.
- Tanrı'ya inanır
mısın?
- Buna başlamayalım.
- Sadece bir soru
sordum.
- İstemiyorsan cevap
verme.
- Tanrı'ya
inanmıyorum.
- Sana olanları nasıl
açıklardın?
- Neyi?
- Yüzüne olanları.
- Bir açıklaması yok.
- Ben olduğuna
inanıyorum.
- Sen benim deli
olduğuma inanıyorsun.
Ben gördüğüme
inanırım.
Ve hala yüzünü
görmeme izin vermedin.
Göstermeyeceğim.
Gerçekten bir canavar
olduğuna mı inanıyorsun, Cesar?
Hadi.
İzin ver de göreyim.
Çek o ellerini!
Sakin ol sersem!
Hikâyelerinden bıktım!
- Beni rahat bırakın!
- Seni mahvedip
suyunu çıkaracağım!
- Beni rahat bırakın!
- Bakın, siz
içerdeyken çalışamıyorum.
Lütfen bizi yalnız
bırakın.
Sorumluluğu alıyorum.
Senin tek sorunun
şımarık ve zengin bir ailenin Benim
ailem öldü sersem!
Yaptıklarını itiraf
etmemek için hikâyeler uydurup duruyorsun!
- Bu doğru mu?
- Ne?
- Şımarık olduğun.
- Babamın bir
restoranlar zinciri vardı.
Bu benim hatam değil.
- Ne zaman öldüler?
- On beş sene önce.
Bir kazada.
- Sen de zenginsin.
- Öyle diyorlar.
Neden birine vekâlet vermediğini
anlamıyorum.
Bana en iyi şekilde
yardım edeceklerini söylüyorlar.
Ama tek istedikleri
ömür boyu burada kalmam.
- Onlar kim?
- Ortaklarım.
Çocukluğumdan beri kanımı
emdiler.
Şimdi her şey onların.
Beni buraya tıktılar.
- Bunu onlar değil,
ben yaptım.
- Umurumda değil.
Bakalım.
Cesar, neden burada olduğunu
biliyor musun?
Bir maske taktığım
için sanırım.
Hayır, buradasın;
çünkü birini öldürdün.
Yoksa hatırlamıyor
musun?
Söyle hatırlamıyor
musun?
Kahretsin!
Kes şunu!
Birbirimizi anlamak
istiyorsak bir şeyleri açığa kavuşturmalıyız.
Birbirimizi
anlamamızı istemiyorum.
Sence vereceğin cevap
bu mu?
Bu delikte sessizce
oturmak mı?
- Şimdi konuşmuyor
muyuz?
- İki ayın sonunda.
İki aydır seni
konuşturmak için buraya geliyorum.
- Raporları oku.
- Hepsini okudum.
Bana anlatmanı ve
mümkünse bir sandalyede oturmanı istiyorum.
- Yoksa orada mı
oturacaksın?
- Yerde oturacağım.
- Gerçek gibi görünen
tek şey o.
- Peki başka şeyler
nasıl görünüyor?
Diğer her şey yalan.
Bütün bunlar bir
yalan gibi.
Sen de öyle.
Beyaz bir gömlek bile
giymiyorsun.
Sence beyaz bir gömlek
mi giymeliyim?
- Onu doktorlar giyer.
- Doktor olduğumu
unutman için onu çıkardım.
Samimi değil mi?
- İşe yaramadı.
Bana tam bir saçmalık
gibi görünüyorsun.
- Evet.
Şimdi arkadaş
sayılırız.
- Benim arkadaşım yok.
Bana o gece neler
olduğunu anlat.
Ne kadar çabuk
konuşursan o kadar çabuk giderim.
Doğum günün kutlu
olsun ve bunun gibi bir şeyler işte.
Teşekkürler.
Teşekkürler.
Peki ya, bu kız?
Onu nereden buldun?
Okul kütüphanesinde.
Kitabımı çalmaya
çalıştı.
- O benim kitabımdı.
- Her neyse.
Cesar, Sofia.
Sofia, bu da Cesar.
- Merhaba.
- Doğum günün kutlu
olsun.
- Teşekkürler.
- İşte hediyen.
- Çok teşekkür ederim.
- Bu ikimizden sana.
Bu durumda ikinize de
teşekkür ederim.
- Onunla uğraşmayı
bırak da aç şunu!
- Hayır, hepsini
yarın açmayı planlıyorum - Her neyse.
- Bir şeyler içelim
mi?
- Elbette.
Yukarı çıkıp hemen döneceğim.
- Merhaba.
- Burada ne işin var?
- Doğum günün kutlu
olsun sevgilim.
- Teşekkürler.
Ama seni partiye
davet ettiğimi hatırlamıyorum.
Evet, bu küçük bir
detay.
Sana küçük bir hediye
de getirdim.
- Açmayacak mısın?
- Hayır teşekkürler.
- İçinde ne olduğunu
biliyorum.
- Dün gece bu kadar
çekingen değildin.
Bak Nuria.
Birdenbire ortaya çıkmandan
hoşlanmıyorum.
- Odama gelmenden de - Peki, özür dilemeli miyim?
Hayır.
- Gitmen gerek.
- Bunun ne olduğunu
biliyorum.
Bir kızla ikinci kez
görünmek istemiyorsun.
Ününü zedeler değil
mi?
- Tam üstüne bastın.
- Başka birini
bulduğuna eminim.
- Ben de eminim.
- Kim?
- Az önce konuştuğun
kumral kız mı?
- Fena biri değil.
Umurumda değil.
Seninle görünmeye
ihtiyacım yok.
Sarıl bana, sarıl!
Hadi küçük bir öpücük sadece!
Hadi ama!
Ne zaman görüşürüz?
Önümüzdeki pazartesi
mi?
Bensiz bir hafta sonu düşünebilir misin?
- Konuklarımla ilgilenmeliyim.
Aklında olsun.
O kumral biraz zaman
alır.
Öyle bir tip.
- Öyle bir tip mi?
- Evet.
Fermuarını bulmakta zorlanacak
bir tip.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Ne istemiştin?
- Şunu açmak
istiyorum.
- Dur.
Ben hallederim.
- Ne zamandır garsonluk
yapıyorsun?
İşimin bu sektörde
olduğunu bilmiyor musun?
- Bir sorun mu var?
- Gergin göründüğüm
söylenebilir mi?
- Biraz.
- Aslında küçük bir
sorunum var.
- Bir kız peşimi
bırakmıyor.
- Ciddi misin?
Evet.
Ondan kurtulabilmem
için biraz yardıma ihtiyacım var.
- Ben de sana yardım
etmeliyim.
- Lanet olsun, işte
orada!
- Nerede?
- Bakma, bakma!
İşte böyle.
- Evet, evet.
İşte buradayız.
- İşte buradayız.
Çok ciddi bir şeyden
bahsediyor gibi görünmeliyiz.
Sen de başını
sallayıp evet demeli ve bildiğini söylemelisin.
- Ne güzel bir sohbet.
- Çok güzel.
- Bu tarafa doğru
geliyor.
- Lanet olsun!
Hey, ne yapıyorsun?
Merak etme; sana
dümdüz gitmende rehberlik edeceğim.
- Ortalıkta
görünmüyor.
- Evet, pekâlâ.
İşte burada.
- İçeri gelin bayan.
- Oraya girmeyeceğim.
- Ben gireceğim.
- İçeride.
- Sen!
Pekâlâ.
Güvendeyiz.
Tek sorun burada
içecek bir şey olmaması sanırım.
Sanki bunun için beni
suçluyormuşsun gibi geldi.
Olabilir.
Ama bu ikinci sebep.
İlki ise kendimi
kurtarmak istemem.
Oraya gidip bunu
açıkça söyleyemez misin?
Umurunda olmayacaktır.
Asla yorulmaz.
- Güçlü şeyler
hissediyor olmalı.
- Evet, evet, tabii
ki.
Ne okuyorsun?
Pelayo gibi drama mı?
- Şimdilik.
- Senaryo mu
yazıyorsun?
- Oyunculuk.
- Gerçekten mi?
- Aktris olmak mı
istiyorsun?
- Aktrisim.
Bu bir sorun mu?
- Elbette.
Bundan utanmıyor
musun?
- Utanmak mı?
Neden utanayım ki?
Oyuncular, dürüst
insanlar değildir.
Hissetmediğin
duyguları gösterebiliyorsun ya da
uyduruyorsun.
Şu anda: "Sersem
herifin teki, bundan nasıl kurtulurum?
" diye
düşünüyor olabilirsin.
- Öyle mi sence?
Hatta her şeyden önce
bir aptal!
Küçük bir baş belası!
İyi bir aktris
olduğun için belli olmuyor.
- Hey Pelayo!
- Sizi yakaladım.
Gelsene.
- Nasıl gidiyor?
- Pekâlâ.
Ortamdan koptum.
- Yani sarhoşsun.
- Bu odada ne
yapıyorsunuz?
Sofia beni dışarıdaki
psikopat bir kızdan koruyordu.
- Tehlikeli
görünüyordu.
- Öyle mi?
- Peki sen?
- Ben mi?
İçiyorum.
- Beni kadınlar
kovalamıyor.
- Burada içecek bir
şeyimiz yok.
- İster misin?
- Lanet olsun!
Ben bir şeyler
getiririm.
Hepimize getireceğim.
- Sanırım gitsem iyi
olur.
- Neden?
Çok içtim ve kendimi
iyi hissetmiyorum.
Saçmalama Pelayo,
parti daha yeni başlıyor.
- Senin için öyle.
- Pelayo.
Gidemezsin!
- Sen benim şeref
konuğumsun.
- Sen tam bir
pisliksin, Cesar!
- Neden böyle
diyorsun?
- Partide bir sürü
kız var.
Ben tuvalete
gittiğimde siz konuşmaya başlıyorsunuz ve
- Ve ne?
- Ve hiçbir şey.
Ayrıca son derece
kötü görünüyorum.
Hayır, bana sorunun
ne olduğunu anlatır mısın?
Neden Sofia'yı
tavlamaya çalışıyorsun?
- Sofia'yı tavlamaya
çalışmıyorum.
- Evet ben de körüm
değil mi?
Biraz; ama sarhoş
olduğun kesin.
Sarhoşum; ama şunu söyleyebilirim
ki Sofia'dan hoşlanıyorum.
Hem de çok hoşlanıyorum
dostum.
O, hayallerimin kızı
olabilir.
Ama eğer dostluğumuzu
mahvederse ona cehenneme gitmesini
söylerim.
- Ben de öyle.
- Bundan eminim.
- Pelayo?
Nereye gidiyorsun?
- Eve.
- Hemen mi?
- Evet, buradaki işim
bitti.
- Bekle, ben de seninle
geleceğim.
- Acele etme, sorun
değil.
- Sen de gitmiyorsun
değil mi?
- Yarın erken kalkmam
gerekiyor.
- İstersen seni eve
bırakabilirim.
- Sen kal.
Güvenli ellerdesin.
- Nesi var?
- Sarhoş oldu.
- Bizi orada gördüğü
için mi üzgün?
- Sanmıyorum.
Emin misin?
Pek mutlu görünmüyor.
Yarın erken kalkman gerekmiyor
muydu?
Bu gece senin için
iğrenç şeyler yaptım.
- Belki bir anlamı
vardır.
- Evet sinirlerin çok
sağlammış.
Bu, sadece anlık bir
şey.
Onu çok önceden hayatımdan çıkarmam gerekirdi.
Burası da benim evim.
Eğer gülersen seni
dışarı atarım.
- Neden güleyim ki?
- Özel bir şeyi yok;
ama kirası ucuz.
- Palyaçolardan
hoşlanır mısın?
- Onlar palyaço değil.
Pandomim sanatçıları.
Panço?
Bir kedim var.
Kedilerden nefret
ederim.
Onlar da aktrisler
gibidir.
- Patron böyle
buyurdu.
- Kirayı nasıl
karşılıyorsun?
Ailen mi yardım
ediyor?
Yarım zamanlı bir
işin mi var?
Her şeye burnunu
sokuyor, değil mi Panço?
- Silah kaçakçısıyım.
- Öyle mi?
Bir silah
kaçakçısının nasıl yaşadığını hep merak etmişimdir.
Öğrendin işte.
Bunu size nasıl
anlatabilirim?
Anlamazsınız ki.
Ben bile anlamıyorum.
O kahve yaparken ben
de etrafı inceliyordum.
Birdenbire birçok
insanın hissettiği o saçma duyguyu
hissettim.
- Beğendim.
- Ne hissettin?
Ona âşık olduğumu.
Tanrım, söylemekten
bile utanıyorum!
- Ne dedin?
Duyamadım.
- Evini beğendiğimi
söylemiştim.
Ben de seninkini
beğendim.
Değiştirelim mi?
Yarın sabah
gördüğünde de beğeneceğini sanmıyorum.
Ayrıca dekorasyonu
beğendiğim için söyledim.
Seninki daha, daha
kişisel.
- Daha sıcak.
- Daha sıcak?
- Evet.
- Sence benim evim
soğuk mu?
- Biraz.
- Sence ben soğuk
muyum?
Bilmiyorum.
Ama evimi soğuk
bulduğuna göre bunun bir anlamı olmalı.
Eğer erdemlerini
kâğıda dökmemi bekliyorsan pek şansın yok.
Zeki olduğunu
düşünüyorsun, değil mi?
- Belki.
- Yanılmışsın.
Erdemlerimin neler
olduğunu bana söylemene gerek yok.
Ne olduklarını
bildiğine eminim.
Ama onları benim nasıl gördüğümü bilmek isterdin.
- Söyle o zaman.
- Böyle saçma bir konuda tartışmayacağım.
- Yine kaybettin.
- Öyle mi?
Ama ben de tartışmak
istemiyorum.
Hatta, tam tersini
teklif ediyorum.
- Tartışmayalım mı?
- Kusurlarımızı
gösterelim.
Harika.
- Umarım adil
davranıyorsundur.
- Hiç bu kadar
isabetli bir şey görmemişsindir.
Benimki bitti, al
bakalım.
Lanet olsun!
Beni böyle mi
görüyorsun?
- Çok mu ileri
gitmişim?
- İmzala.
Benimkini görelim.
Çok güzel.
Ama bu karikatür
değil.
- Öyle mi dersin?
- İyi çiziyorsun.
- Sana satabilirim.
- Öyle mi?
Ne kadara?
Senin için bir
öpücüğe mâl olur.
Bu gülümseme beni
öldürecek.
Bu akşam bir şey
yapmamız doğru olmaz.
- Neden?
- Pelayo hatırladın
mı?
- En iyi arkadaşın.
- Onun bilmesine
gerek yok.
Ayrıca o da aynısını
yapardı.
Önceliğinizin
arkadaşlık olduğunu görüyorum.
Öyledir.
O yüzden söylememeyi düşünüyorum.
Bazı insanlar
normal bir hayat düzeniyle mutlu olabileceklerini söyler.
Ama normal
dedikleri şeyler aslında insanların kendi
doğru kabul ettikleridir.
- Neye bakıyorsun?
ve doğrular her zaman
değişebilir.
- Televizyon
izliyorum.
Mesela Romalılar 25
sene yaşardı.
Ama bu sayı zamanla
üçe katlandı.
Bunun anlamı da bu
doğruların - Bu adam ne anlatıyor böyle?
biraz değişmiş
olduğudur.
- Daha önce de
yayınlanmıştı.
O zamanlar insanlara - Kroyoniklerden bahsediyor.
25 senelik bir ömür
normal geliyordu.
Ama artık 70, 80
senelik - Kroyo ne?
hayatlar bile bize
kısa gelmeye başladı.
Öldükten sonra
vücudunu dondurmak yani.
Walt Disney gibi.
- Çok soğuk!
- Dur, yakışıklı
yapma!
Burada durmanın
hiçbir tehlikesi yok; yer, son derece katı.
Ve - Gidiyor musun?
- Eve gidiyorum.
Numaram burada yazılı.
Seni yarın ararım.
- Ne için?
- Pekala aramam.
- Cesar?
- Ne oldu?
Gel buraya.
Sana bir sır vermek
istiyorum.
Gel.
- Merhaba sevgilim.
- Beni mi takip
ediyordun?
Elbette hayır.
Ama içimde karşılaşacağımıza
dair bir his vardı.
- Tabii.
- Kumral nasıldı?
Harika.
Neden?
Yüzündeki ifadeden
onunla yatmadığın anlaşılıyor.
Bırak tahmin edeyim.
Onunla yatmadın ve bu
umurunda değil.
Bu doğru.
Onu ele geçirmek için
istediğin kadar vaktin var.
Muhtemelen onunla yarın görüşeceksin.
- Muhtemelen.
- Aslında dahası var.
- Ne?
Partide başka birini
buldum; ama istediğim gibi değildi.
- Ben de hâlâ olaya
sıcak bakıyorum.
- Ve?
Bayan Evrenseli elde
etmeden önce biraz eğlenmenin zararı olmaz.
Hayır.
Eve gidip uyumayı tercih
ederim.
Hadi Cesar, bugün
doğum günün.
Bir hediyeyi hak
ediyorsun.
Hayır, istemiyorum.
Eve gideceğim.
Sorun ne Cesar?
Korkuyor musun?
- Partiden aldım,
biraz ister misin?
- Hayır, teşekkürler.
Tabii, şimdi de
masumu oyna.
Şu an mutlu olmak
için onlara ihtiyacım yok.
- Bunu görebiliyorum.
- Bunları araba
kullanırken almamalısın.
Ne yaparsan yap.
- Senin için mutluluk
nedir?
- Ne?
Benim için mutluluk
bu.
Burada seninle olmak.
Peki ya, senin için
ne?
Bilmiyorum, Nuria.
Şu anda böyle bir konuşmaya
aklımı veremem.
Çok uzaklarda bir
yerdesin, değil mi?
Belki de.
- Bir şey beni çok
rahatsız ediyor.
- Nedir o?
Benim hakkımda hiçbir
şey bilmiyorsun.
Sadece adımın Nuria olduğunu ve becerilmek için iyi olduğumu
düşünüyorsun.
- Bu ikisi çok önemli
şeyler.
- Adresimi ya da telefon numaramı bilmiyorsun.
Bir yerden
başlamalıyız.
Şimdi senin evine
gidiyoruz, o zaman.
Uzak değil.
Bana şunu söyle; "Tanrı'ya
inanır mısın?
" Hayır!
- Merhaba.
- Merhaba.
- Nasılsın?
- Günün nasıl geçti?
Şey, aslında kötü bir
rüya gördüm.
Hepsi bu.
Beni bir daha
göremeyeceğini mi hayal ettin?
Evet, evinden çıktım.
Arabama doğru gidiyordum
ve o iğrenç kadının beni takip ettiğini
gördüm.
- Kim?
Şu, Nuria mı?
Evet.
Gelip: "Eve
bırakmamı ister misin?
" diye sordu.
Çok ısrar etti ben
de: "Hayır.
" diyemedim.
Arabaya bindi ve hızlanmaya başladı.
Benle birlikte kendini
de öldürmek istedi.
- Çok ürkütücü.
- Ama bu en kötüsü
değil.
En kötüsü yüzümün
tamamen yok olmasıydı.
Operadaki hayalet
gibiydim.
Uyanamadım.
- Bir canavar
gibiydim.
- Zaten canavarsın.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Ben de bir canavarım.
Bak.
Evin nasıldı?
Kalan olmuş muydu?
- Neden biri kalsın
ki?
- Evinde bir parti
vardı hatırlamıyor musun, yoksa?
- Parti mi?
Rüya görmek iğrençtir.
Güzel bir rüyaymış.
Parkta oynayan çocuklar,
seni seven bir kız Bu yüzden
uyandığınızda ölmek istiyorsunuz.
İlk başta tepki
verecek gücüm bile yoktu.
Üç hafta komada
kalmıştım.
Şanslıymışsın.
Sen de Nuria gibi
ölebilirdin.
Keşke öyle olsaydı.
Bence gitmek daha iyi
olurdu.
Ayrıca onun cesedini gördünüz mü?
Kimse bana göstermedi.
- O ölmedi mi yani?
- Ben de sizin
gibiyim.
- Sadece gördüğüme
inanırım.
- Cesar.
Lütfen bana yüzünü
göster.
- Şimdi bunun ne
alakası var?
- Bak.
Bir kaza geçirdiğin
doğru.
Yüzünün bozulduğu da
doğru.
Ama şu anda mükemmel
bir - Hayır, hayır, hayır!
- Şunu indir ve
yüzüne bir bak.
Doktorlar seni
düzeltti.
Lanet doktorların bir
şeyden haberi yok!
Kazada sadece
derinizi değil bazı kaslarını da kaybetmişiniz.
Başınıza aldığınız
darbe çok kuvvetli olduğu için kafatasınız da
hasar görmüş.
Biz de bu yapıyı metalle
destekledik ve bazı kas dokularınızı
yenilemeye çalıştık.
Bu çok güzel; ama
hepsini biliyorum zaten.
Bunu bana 150 kere
anlattınız ama söylemediğiniz tek şey: "Ameliyatı
ne zaman yapacağınız!
" - İki aydır bekliyorum.
- Ama sizi üç kere
ameliyat ettik.
Bu ameliyat değil.
Ben buna ameliyat
demem buna ancak - Buna ne
diyebileceğimi bilmiyorum.
- Bakın.
Simetri mükemmel
olmayabilir.
Ama bizim yüzünüze
yaptığımız şey, tabirimi bağışlayın, bir sanatçının işi.
Yara kaplı bir deri
üzerinde çalışamayız.
Hayır, hayır!
Bunun başka bir yolu
olmalı.
- Ne peki?
- Ne mi?
Doktor olan sizsiniz
değil mi?
Bir doku nakli falan
olabilir.
Ne olursa!
Derideki yaralar ve
çıkıntılar; dolayısıyla size daha çok zarar veririz.
Milimetrik hesaplara
ihtiyacımız var.
Ve bu şu anda mümkün
değil.
Bakın ben aptal
değilim.
Artık insanlar
göğüslerini bile çıkartıp taktırabiliyorlar.
Saç ektirebiliyorlar.
Derilerinin rengini bile değiştirebiliyorlar.
Bana 2000 yılında bu
saçma sapan basit hatayı
düzelemediğinizi mi söylüyorsunuz?
- Bu basit değil
Cesar, unutma.
- Bana ahkâm kesmeyi
bırak!
Bana çocuk gibi davranmaktan
vazgeçin!
Ben herhangi bir
hasta değilim.
Burası da herhangi
bir hastane.
Size her miktarı
ödeyebilirim.
Burada patron
sizsiniz değil mi?
Alanınızda en iyisi olduğunuz
söyleniyor.
Lanet olsun, bir
şeyler keşfedin!
Üzerimde deney yapın.
Büyük yüz hatlarını
kaybeden hastalar gördüm.
Konuşamıyorlardı bile.
En azından siz kendi
gözlerinizin içine bakabiliyorsunuz.
Ne kadar iyi değil mi?
Aynaya her bakışımda
ölmek istiyorum.
Durumunuz o kadar
ciddi değil.
Bunu kabul etmeyi öğrenmeniz
gerekiyor.
Peki, beni kim kabul
edecek?
Bana sokakta
bakanlara bunu açıklayabilecek misiniz?
Bunun önemli
görünmediğini mi söyleyeceksiniz?
Güzelliğimin içeride
olduğunu mu?
Görmenizi istediğim
bir şey var.
Bu nedir?
Bunu sizin gibi
kabullenmekte zorlanan hastalar için kullanıyoruz.
- Bu, bu bir saçmalık!
- En iyi çözüm değil.
Ama şu anda elimizden
bir tek bu geliyor.
Ben bir yüz istiyorum!
Maske değil!
Bizden mucize yaratmamızı
beklemeyin.
- Aşağılık herif bana
böyle dedi!
- Ama sonunda
yaptılar.
- Neyi?
- Mucize yarattılar.
- Öyle görünüyor.
- Öyle görünüyor da
ne demek?
Bir şey ya öyledir ya
da değildir.
Yaptılar mı
yapmadılar mı?
- Yorgunum.
Neden gitmiyorsun?
- Haftaya salı
geleceğim.
Senin için bir şey
getirmemi ister misin?
- Hayır.
- Pekala.
- Salı günü görüşürüz.
- Bir defter ve kalem.
Ama bunu onlara
söyleme.
Bir şey borçlu
olduklarımı bilmelerini istemiyorum.
Çok değişmiş miyim?
Çünkü ben seni hâlâ
tanıyabiliyorum.
- Nasılsın?
- Nasılsın mı?
Şimdi bile bir oyun
oynuyorsun; ama ne olduğunu bilmiyorum.
Dudakların gülüyor;
ama gözlerinin içi titriyor.
Ne demek istiyorsun?
Çok iyi bir aktris
olduğunu söylüyorum.
Sana nasıl olduğunu
sordum.
İstemiyorsan cevap
verme.
Yaşıyorum.
Nasıl olmalıyım?
Ve yorgunum.
Arayıp en azından olanlar için üzüldüm demen için beklemekten
yoruldum.
- Çok yoğundum.
- Beni kandırmaya
çalışma!
Ararsam rahatsız
olabileceğini düşündüm; onun için aramadım.
Hayır, sen rahatsız
olacağını düşündüğün için aramadın.
Korktuğun için yüzüme
bile bakamadın.
Şimdiki gibi Bu doğru değil.
Çoğu zaman bu rüyayı
gördüm.
- Hangi rüyayı?
- Tekrar buluştuğumuz
anın rüyasını.
Rüyalarımda da böyle
bir parktaydık.
Sadece bir tek fark
vardı.
- Nedir o?
- Rüyamda yağmur
yağmıyordu.
- Gitmem gerekiyor,
Cesar.
- Yarın akşam ne
yapacaksın?
- Çalışmam gerek.
Çok meşgulüm.
- Peki ya bu cuma?
Buluşabiliriz.
Bilmiyorum.
Çok işim olduğunu
söyledim.
Pekala.
Görüşürüz.
Cesar!
İstersen
buluşabiliriz.
Nasıl istersen.
En ufak bir ölüm
belirtisi olduğunda ekip derhal devreye
giriyor ve hazırlıkları yapmaya başlıyor.
Müşterinin ölümü kesinleştiğinde ise bir kapsüle yerleştiriliyor.
Böylece işlem
prosedürü uygulanmış oluyor.
Arizona'da bulunan
bir klinikte ekibimiz vücudun donması için
son çalışmalarını yapıyor.
İlk olarak vücuttaki
bütün kan alınarak yerine organlar
dahil olmak üzere bir sıvı enjekte ediliyor.
Bu özel bir sıvı.
Ceset, bilim onu canlandırmayı başaracak hale gelene kadar
orada bekliyor.
Başarılı olup
olmadığını birlikte göreceğiz.
Dürüst olmak
gerekirse ben bunu biraz düşünürdüm.
Verilmesi oldukça zor
bir karar.
Bu olaya nasıl
bakmalıyız?
Hiç beklenmedik bir
gelişmeyle karşı karşıyayız ve bundan şüphe duyuyoruz.
İnsanlık için
zorlu bir mücadeleyle yüzleşiyoruz.
Bu pek anlaşılır
değil.
Genelde ilk tepki
reddetmek oluyor.
Ama artık
uzmanlara, yeterli teknolojiye ve her
şeyden önce manevi olgunluğa sahibiz.
Bu yeni adımın ne olduğunu anlayabilmek insan evriminin
geleceğe bakması demektir.
Bazı tabuları yıkması
bazı eski dinlerden ve eski anılardan ayrılması
demektir.
Pekala.
Bize konuk olduğunuz için
teşekkürler.
İzleyicilerimize de
teşekkür ederiz.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Bu da ne?
- Tam bir saçmalık
değil mi?
Enfeksiyon kapmamam
için takmam gerektiğini söylediler.
Öyle mi?
Pekala evlat.
Hayatında neler
değişti?
Bütün gün doktorlarla
tartışıyorum.
- Daha çok dışarı
çıkmalısın.
- Deniyorum.
Ne içiyorsunuz?
- Rom vekola.
İster misin?
- Evet.
Bekle, ben alırım.
Tuvalete gitmem gerek
hemen dönerim.
Tamam.
Hadi dostum çıkar
şunu.
- Neden?
- Anlamıyor musun?
- Yüzünü
gizleyemezsin.
- Sana mikrop
kapmamak için olduğunu söyledim.
- Elbette.
Eğer seni utandırıyorsam
git.
Kimse seni davet
etmedi.
- Sofia davet etti.
- Ne dedin?
- Seninle yalnız
kalmak istemedi.
- Neden?
- Cesar onu sefil
ediyorsun.
- Kendim de sefilim
de ondan.
O zaman bir
psikologla ya da benle konuş.
Her şeyi daha bir kere görüştüğün bir kıza yükleme.
Bunu sana söyledi mi?
Bunu sana söyledi mi?
Sürtük!
Cesar geri dön!
- Bir viski ve kola.
- Hangi viskiden?
- Ne dediniz?
- Hangi viskiden
olsun dedim.
Neden yüzüme
söylemiyorsun, aşağılık herif?
Ballantine's.
- Aynısından bir tane
daha.
- Bu seferkini ben
ısmarlayacağım.
- Neden?
- Öylesine.
Hey dostum, şu
maskeyi değiştirsene!
- Merhaba.
- Merhaba.
Nerelerdeydin?
Etraftaydım.
- Pelayo seni aramaya
gitti.
- Ben de seni aramak
için döndüm.
- Neden?
- Sana Hiç.
Sana içki ısmarlamak
için.
Bir şey içmek ister
misin?
- Hayır, teşekkürler.
- Gergin göründüğüm
söylenebilir mi?
Bir sorun var.
Bir kız peşimde ve ondan
kurtulamıyorum.
Yardıma ihtiyacım var.
Lanet olsun, işte geliyor!
Bakma!
Bakma!
Sorun değil, sanki
ben burada değilmişim gibi konuş.
Konuşmaya devam et.
Ne kadar güzel bir
sohbet.
Pekala.
O zaman, işte
buradayız.
Hayattan bahsedelim.
Kız arkadaşım gibi
yap.
Yeter artık!
- Nerede olduğunu
sorabilir miyim?
- Buralardaydım.
Ben gidiyorum.
Çok yorgunum.
İsterseniz ikiniz
kalın.
- Buradan ayrılacağım.
- Eve kadar gelseydik.
- Buradan sonrası
yakın.
- Motosikletim hemen
şurada.
- Hayır.
- Hayır da ne demek?
Evet.
Pelayo üstüne gitme.
Yalnız gitmek istediğini
fark etmiyor musun?
- Sen kes sesini!
Sarhoşsun!
- Sarhoş olabilirim;
ama aptal değilim.
Ayrıca sarhoş da
değilim.
Gerçekten benle
gelmenize gerek yok.
- Pekala istediğin
buysa.
- Asıl sarhoş olan
sensin.
Konuşup başka bir gün
yine görüşürüz.
Tamam.
Sinemaya gidebiliriz.
- Beni duydun mu?
- Elbette, harika.
- Tamam o zaman.
- Hayır beni öpme.
Alkollü nefesimden zehirlenebilirsin.
- Pekala.
Daha sonra görüşürüz.
- Elbette.
Görüşürüz.
Görüşürüz.
Hava soğuk bile değil.
- Şey, ben gidiyorum.
- Nereye gidiyorsun?
Motoru öbür tarafa
park ettiğimi hatırladım.
- Ben de seninle
geleyim.
- Hayır, gerek yok
dostum.
- Evin çok yakın.
Yarın görüşürüz.
- Hey Pelayo!
Bir dakika.
- Ne var?
- Ne mi var?
- Ne olduğunu
bilmiyorum.
- Dostum, çok içtin.
İstersen yarın konuşalım.
Yarın sabah
uyandığımda ölmüş olmak isteyeceğim.
İstemeyeceksin,
görürsün.
Biraz dinlen.
İhtiyacın olan şey bu.
Pelayo!
Sen benim en iyi
dostumsun.
Aşağılık herif!
Gözlerini aç.
Cesar?
Benim.
Sofia?
Burada ne işin var?
- Efendim?
- Neden?
Seni seviyorum.
- Hadi ama, sorun ne?
- Hiçbir şey.
Sadece bunun gerçek olduğuna kendimi inandıramıyorum.
Pelayo nerede?
- Bilmiyorum.
Seninle dönmedi mi?
- Evet, elbette.
Hadi.
- Tanrım, ne etki ama.
- Neyin etkisi?
Sana da bazen o anı daha
önce yaşamışsın gibi gelir mi?
- Evet.
- Bu neden olur?
Beyinden
kaynaklandığını söylüyorlar.
Buraya daha önce
gelmiştim.
Genelde birkaç saniye
sonra bu his kaybolur.
Kaybolmasını
istemiyorum.
Gördüğüm kadarıyla
zamanını iyi değerlendirmişin.
- Buradaki her şey
zaman.
- Çok güzel.
Bu Sofia mı?
- Daha ne kadar
burada kalacağım?
- Bunu bilemeyiz.
En kötü kabuslarımda
bile böyle bir yeri göremezdim.
Bu psikiyatrik bir
hapishane.
Ne fazla ne de eksik.
- Burada olmamalıyım.
- Cinayetten suçlu
olduğunu unutma.
- Ne yaptığımı bile
bilmiyorum.
- Bana şunu söyle: "Ellie
adı sana bir şey ifade ediyor mu?
" - Ellie mi?
- O isimde bir kız
tanıyor musun?
- Hayır, neden
sordunuz?
- Gardiyanlar o ismi sayıkladığını söyledi.
- Herhalde rüya
görüyordum.
- Ne görüyordun?
- Bilmiyorum,
hatırlamıyorum.
- Önemli bir şey
olabilir.
- Yapma nasıl önemli
olabilir?
- Bir bakalım.
Ne yaptığını
bilmediğini kanıtlayabilirim.
İlk önce bütün bunların
açıklamasını bulmalıyım.
Açıklaması olmadığını
size geçen gün anlattım.
Rüyanda ne gördün
Cesar?
Bilmiyorum.
Sadece bazı parçalar
hatırlıyorum.
Önce bir ofisteyim.
Bir sekreter beni
başka bir ofise götürüyor.
Ofiste bir adamın ve
gökyüzünün resmi var.
Sonra Bilmiyorum.
- Bana bir sürü kağıt
gösteriyorlar.
- Ne kağıdı?
- Bilmiyorum.
Kağıtları imzalıyorum.
- Bu bulunduğun şirketine mi ait?
- Hayır, tanıdık
değil.
Yani daha önce
gitmediğin bir yeri gördün.
Sanırım evet.
Bu çok olur değil mi?
Bu kağıtlar
doktorlarla imzaladıkların olabilir mi?
Hayır, doktorlarla
olanlar gerçek dışıydı.
Nasıl yani?
Bir gün beni aradılar
ve hastaneye gelmemi söylediler.
Gittiğimde bütün
cerrahlar beni bekliyordu.
Üç ay boyunca bu
insanlar bana tuhaf baktılar.
Ama o sırada
gülümsüyorlardı.
Benim durumuma
umutsuz diyen bir sersem bana
operasyonu anlatmaya başladı.
Hastaneye yeni bir sistem getirilmiş.
Devrim gibi bir şey.
İki hafta içinde
yüzün tamamen normale dönecek dediler.
- Sen de onlara
inanmadın?
Önce inanmadım.
Benden biraz daha para
koparmak için bir gösteri olduğunu
sandım.
Ama daha sonra bana
ameliyat için kullanacakları şeyleri gösterdiler.
Uzay mekiği gibiydi.
Kablolar ve düğmelerden
başka bir şey göremiyordum.
Gerçek olan şu ki
bana tam olarak ne yapacaklarını bilmiyordum.
Ama kaybedecek bir
şeyim yok diye düşündüm.
Bu insanlar yağ
almaya saç ekmeye silikon takmaya alışıklardı.
Benim işim daha zordu.
Bir haftadan kısa
sürede hayatım Bir gece yerde sarhoş bir
şekilde yatıp ölmek isterken, ertesi sabah
hayallerim gerçek oluyordu.
Filmlerdeki gibi.
Sofia beni seviyordu ve doktorlar bana bir çözüm buldu.
Bilemiyorum.
Açıkçası şüpheliydim.
- Şüpheli mi?
Kimden?
Neden?
- Bilmiyorum.
Hayat böyledir.
Mutluluk hiç beklemediğin
anda kapını çalar.
Dünyanın en yalnız
adamı olduğunu düşündüğüm biri evlendi
ve iki çocuğu oldu biliyor musun?
Tanrım, ne kadar sade
bir mutluluk anlayışın var!
Kişiye göre değişir.
Senin için mutluluk
nedir?
Senin için mutluluk
nedir?
Lütfen, bana böyle
aptalca sorular sorma!
O sırada mutlu
muydun, değil miydin?
Ne önemi var?
Şimdi mutlu olmadığım
kesin.
Sadece yiyip
işeyip uyuyup eski günlerimin hayalini kurabiliyorum.
Bunu hatırlaman güzel.
- Evet?
- Evet ne?
Aptalca davranma!
Bugün sargıları çıkaracaklarını
söylemiştin.
- Çıkardılar.
- Ve?
- Kulaklarım doğru
yerde.
- Cesar, beni
korkutma.
- Çıkar şunları!
- Sen çıkar!
Bunu nasıl yaptılar?
Dur.
Seni seviyorum.
Çok hızlı gidiyorsun?
Daha dün
tanıştığımızı unutma.
- Dün mü?
- Dün doğum günümdü.
İnanılmaz bir kızla
tanıştım.
Adı Sofia'ydı.
Ama bugün uyandığımda harika hissediyordum ve yanımda
aynı kız vardı.
Sorun nedir?
Ne oldu?
Hareket etmemi
istiyorsanız bozukluk atmalısınız.
İnsanlar hayatlarının
güzel anlarının kıymetini kaybedinceye kadar
bilmezler.
- Belki güzel anlar
olduğu içindir.
Çünkü onları düşünmek
için durmayız.
- Belki de.
- Peki Pelayo'ya ne
oldu?
- Ne oldu?
- Bekle dostum.
- İşte böyle.
- Zamanlama.
- İstediğiniz bir şey
var mı?
- Hayır, teşekkürler.
- Nasılsın Pelayo?
- İyiyim.
- Nasılsın Pelayo?
- İyiyim.
Emin misin?
Bak, belki inanmıyor
olabilirsin; ama göründüğüm kadar kötü hissetmiyorum.
Her zaman kazanmana
alışığım.
Ayrıca Sofia o kadar
da harika değil.
Hayallerinin kızı
olduğunu söylemiştin.
- Gerçekten mi?
Sarhoştum herhalde.
- Evet.
Ayrıca biz dostuz
değil mi?
Aptal.
- Yüzünün ifadesi
neden değişti?
- Ne?
- Dur, şurada bir
dikiş açılıyor.
- Ne diyorsun sen?
Sen bir aptalsın.
- Ne oldu?
- Rüya görmekten
nefret ediyorum.
Gıdıklanıyorum.
Sorun nedir?
Ne yapıyorsun?
- Sofia nerede?
- Ne?
- Sofia'ya ne yaptın?
- Sofia benim.
- Yalancı!
- Sen delirmişsin.
Nerede o?
Bir dakika içinde
polisi arayacağım.
Sofia ortaya çıkmazsa büyük bir sorun yaşayacaksın.
Kazadan sonra sağ
kalmışın.
- Ne kazası?
- Buldukları kimin
bedeniydi?
- Ben hiç kaza
geçirmedim.
- Evet elbette.
O kaza değil,
öldürmeye teşebbüstü.
Bana kalan yüzü
görmemen çok büyük şanssızlık fahişe!
- Cesar, bunu bana
neden yapıyorsun?
- Nasıl değiştim?
- Değişmedin.
Her zaman partide
rastladığım ve hayatımı mahveden kadın oldun.
Az önce seviştiğin
kadınım ben, Sofia'yım.
Bana Sofia olduğunu
söyleyip durma tamam mı?
Onun adını bir kere daha ağzına alma!
Bana onun nerede
olduğunu söylemeyeceksin değil mi?
- Asla
söylemeyeceksin!
- Cesar, seni
seviyorum.
- İyi akşamlar.
- İyi akşamlar.
Gidebilirsin, ben
bakarım.
Pekala.
Bakalım doğru mu
anladım?
- Dün gece
neredeydiniz?
- Evimdeydim.
Bunu şuradaki adama
çoktan söyledim zaten.
- Evdeydiniz.
Kimle?
- Bir kızla.
- Az önce
sorguladığım kızla mı?
- Hayır, hayır.
O başka bir kız.
- Ben Sofia'ylaydım.
- Konuştuğum kızın
adı Sofia'ydı.
- Evet öyle diyor;
ama bu yalan.
- O kim o zaman?
- O, Nuria.
- Nuria mı?
Nuria ne?
Bilmiyorum, bana
soyadını hiç söylemedi.
Bir bakalım.
Dün Sofia diye bir kızla
evdeydiniz.
Ve aniden Uyanıp banyoya gittim ve geri döndüğümde
Sofia'nın yerinde o vardı.
- O şimdi nerede peki?
- Nuria'ya sorun.
- Sofia gibi olmaya
çalışan o.
- Evet.
Soyadını bilmiyor
musunuz?
Neler oluyor?
Bana mı inanacaksınız,
ona mı?
Söyleyebileceğim tek
şey kızın belgelerinin düzenli olduğu.
- Gitmesine izin
verdik.
- Buna nasıl izin
verirsiniz?
- Gitmesine izin
verdik.
- Buna nasıl izin
verirsiniz?
Ayrıca adının Sofia
olduğundan da eminim.
"Sofia Cueto.
Quiros Caddesi numara 2.
Soldan ikinci.
" - Hayır!
- Hayır mı, ne?
- Evet doğru; ama o
başka bir kız.
Size söylüyorum.
Gerçek Sofia'yı
tanıyorum.
Ben de size nerede
olduğunu soruyorum.
Çünkü elimizdeki Ben de size nerede olduğunu soruyorum.
Çünkü elimizdeki bilgilere göre bu kız sadece sizin hayal
gücünüzden ibaret.
- Bunun olduğuna
inanamıyorum.
- Ayrıca kız zarar
görmüş.
O evimdeydi ve kız
arkadaşım gibi davranıyordu!
Bilmediğim bir
sebepten dolayı rapor istemedi.
Bilmediğim bir
sebepten dolayı rapor istemedi.
Lanet olsun!
Şimdi kurban o oldu!
Bana anlatın.
Uyuşturucu mu kullanıyorsunuz?
Tanrım!
Bakın, birkaç ay önce
psikolojik tedavi gördüğünüzü biliyoruz.
Çünkü onun sebep
olduğu bir trafik kazasında yüzüm parçalandı!
Şu anda yüzünüzün
gayet iyi göründüğünü söyleyebilirim.
Şu anda yüzünüzün
gayet iyi göründüğünü söyleyebilirim.
Çünkü Her neyse size söyleyecek bir şeyim yok.
Genç adam.
Size bir
psikiyatristle görüşmenizi öneririm.
- Sen aptal mısın?
- Ne demek istiyorsun?
- Sen aptal mısın?
- Ne demek istiyorsun?
Onu mahvetmek
istiyorsan bunun başka yoları da var!
Böyle bir şeye nasıl cüret edersin?
Pislik herif!
Bir daha Sofia'ya
dokunmayacaksın!
- O Sofia değil,
Pelayo!
Nuria!
- Nuria öldü!
İkiniz de sakin
olmazsanız geceyi bir hücrede geçirirsiniz!
Benimle bir daha
sakın bu şekilde konuşma sersem!
Benimle bir daha
sakın bu şekilde konuşma sersem!
Bak, polislerin sana
ne söylediğini bilmiyorum; ama Nuria yaşıyor.
- Polisler değil, Sofia
söyledi.
- Dinle, onunla
telefonda mı konuştun?
Bırak!
Nuria onun sesini
taklit edebiliyor.
Sahte bir kimliği bile var ve onun evine yerleşmiş.
- Telefonda
konuşmadık!
Onu evine ben
bıraktım.
Ve aynı böyleydi.
Onu evine ben
bıraktım.
Ve aynı böyleydi.
Güzel fotoğraf değil
mi?
Şimdi bana bunun
Sofia olmadığını mı söyleyeceksin?
Ama nasıl Bana şaka mı yapıyorsun sen?
- Adamım sen
delirmişsin.
- Ben mi delirmişim?
- Adamım sen
delirmişsin.
- Ben mi delirmişim?
Ben mi delirmişim?
Deli olan sizsiniz!
Hepiniz delisiniz!
- Bırak beni!
- Tanrım, neler
oluyor?
Ortaklarım değil mi?
Sana bunun için para
mı ödediler?
- Bu tamamen komplo!
- Kendine bir bak.
- Bu tamamen komplo!
- Kendine bir bak.
- Kazadan sonra çok
tuhaflaştın.
- Seni aşağılık!
Ne diyorsun sen?
Geçen akşam peşinden
gittiğin kız bu mu?
Hayallerinin kızı bu
mu?
Bana hemen bir cevap
ver!
Evet!
Ve sen onu çaldın!
Senin doktora gitmen
gerek!
- Sorunlar mı?
- Bakın, havamda
değilim o yüzden Hepsinin bir açıklaması
var, Cesar.
- Sen de kimsin?
- Beni televizyonda
gördün.
- Sen de kimsin?
- Beni televizyonda
gördün.
- Ne istiyorsun?
- Sana yardım etmeye
geldim.
- İlk olarak
sakinleşmen çok önemli.
- Sakinleşmem mi?
Korkularını aşmalısın.
Ve kontrolü yeniden
ele almalısın.
Ne kontrolünden
bahsediyorsun?
Ben iyiyim.
- Kim iyi değilsin
diyor ki?
- Diyorlar.
Hepsi bana
delirdiğimi - Kim iyi değilsin diyor ki?
- Diyorlar.
Hepsi bana
delirdiğimi söyleyip duruyorlar.
- Hayır, elbette
delirmedin.
Peki, ya sana
bunların bir hayal olduğunu söylesem?
- Hayır, hayır, hayır!
- Neden olmasın?
- Hayır, hayır, hayır!
- Neden olmasın?
Bak neyin gerçek
olduğunu biliyorum.
Ve bu gerçek.
Bunu nereden
biliyorsun?
Rüyalar uykudan
uyanılana kadar fark edilmez.
- Biliyorum işte.
- Benim rüyalarım
çok daha basit.
- Basit rüya denen
bir şey yoktur.
Şu insanlara bak.
İşleri hakkında konuşuyor
gibiler değil mi?
Şu insanlara bak.
İşleri hakkında konuşuyor
gibiler değil mi?
Şu anda rahatlıkla
görülebiliyorlar.
Çünkü sen orada
olduklarını düşünüyorsun.
Dahası onları hayal gücü sayesinde yok edebilirsin.
Hayal gücü her
şeyi yaptırır.
Benim istediğim
şey sessiz olmaları.
Benim istediğim
şey sessiz olmaları.
Gördün mü?
Burada neler oluyor?
- Biri bana gerçeği
anlatsın!
- Gerçeği mi?
Bunu
kaldıramayabilirsin.
- Biri bana gerçeği
anlatsın!
- Gerçeği mi?
Bunu
kaldıramayabilirsin.
Bu bir şaka olmalı.
Beni delirtebilmek için
yapılmış büyük bir şaka.
Hepsi birlikteydi:
"Nuria, Pelayo, polis, barmen " - Peki o adam kimdi?
- Bilmiyorum.
Onu televizyonda
görmüş olabileceğini söyledi.
Hangi programda?
Onu televizyonda
görmüş olabileceğini söyledi.
Hangi programda?
Bilmiyorum!
Bilmiyorum!
Şu ölüleri
dondurduklarını söyledikleri programda.
- Ölüleri dondurmak
mı?
Evet.
Kryoniks gibi bir şey.
Walt Disney'e
yaptıkları gibi yani.
Belki hatırlamana
yardımcı olurum Belki hatırlamana yardımcı olurum.
Bu bir tehdit mi?
- Uzan şöyle.
- O da ne?
Bir şırınga.
Rahatla.
Bir şırınga.
Rahatla.
- Kolum uyuşuyor.
- Bu sadece bir
yatıştırıcı.
Ne için?
- Bu saçmalık!
- Eğer
psikiyatrlara biraz daha güvenseydin şu
anda burada olmayabilirdin.
- Bu parmak sinirimi
bozuyor!
- Korkmana gerek yok.
- Korkmuyorum.
- Konuşma ve
konsantre ol.
Hadi!
- Korkmuyorum.
- Konuşma ve
konsantre ol.
Hadi!
- Lanet olsun!
Tuhaf hissediyorum.
- Hoşça kal Cesar.
Çok güzel.
Şimdi bana o rüyadan
bahseder misin?
Çok güzel.
Şimdi bana o rüyadan
bahseder misin?
- Rüyamda yağmur
yağıyor.
- Bana ofisteki
rüyanı anlat.
Ellie.
- Bana Ellie'nin kim
olduğunu anlat.
- Bir sekreter.
Bir sekreter mi?
Merhaba, nasılsınız?
Sizi bekliyorlar.
Beni içeri gönderiyor.
Beni bekliyorlarmış.
- Kim bekliyor?
- Televizyondaki adam.
- Merhaba lütfen
oturun.
- Bu bir kontrat.
Ellie - Merhaba lütfen oturun.
- Bu bir kontrat.
Ellie Cesar, Ellie kim?
- Pişman
olmayacaksınız.
İmzalayın.
- Ne imzalıyorsun?
- Ellie her şeyle
ilgilenir.
- Ne imzaladın?
Ne oldu?
Sorun nedir?
Cesar neden
ağlıyorsun?
- Öleceğim.
- Ölmeyeceksin.
Kaç tane olduklarını
bile bilmiyorum.
- Neyin kaç tane
olduğunu?
- Hapların.
Bekle biraz.
İlaç mı kullanıyordun?
Kaç tane almam
gerektiğini bilmiyorum.
Cesar, kendini daha
iyi hissetmek için hap mı kullanıyordun?
- İstemiyorum.
- Cesar, üçe kadar
saydığımda uyanacaksın.
Bir, iki Bana şimdiye kadar doğruyu söylediğini
sanıyordum.
Bana şimdiye kadar
doğruyu söylediğini sanıyordum.
- Bu da ne demek?
- Bir şey
kullanmadığını söylemiştin.
Cesar, sana son bir
kez soruyorum.
Uyuşturucu kullandın
mı?
- Lanet olsun, neden
bütün dünya - Yine saçmalamaya başlama.
Doğruyu söyle!
Ne aldığını bilmem
önemli.
Doğruyu söyle!
Ne aldığını bilmem
önemli.
- Bir şey
kullanmıyordum.
- Anlamıyor musun?
Beynin haplardan
zarar görmüş olabilir.
- Ben hap falan
almadım!
- Aldığını söyledin
ama!
Bu sadece bir rüya.
Neden olduğundan daha
çok önemsiyorsun?
Sence rüyalar
gerçeklerden mi gelir?
Bence öyle.
Öyle mi?
Beni güldürme.
Ölümden dönmen,
yüzünün yaralanması Öyle mi?
Beni güldürme.
Ölümden dönmen,
yüzünün yaralanması Operadaki hayalet
gibi hissetmen nedir peki?
Söyle bana.
Sofia'ya yaptıklarını
hatırlıyor musun?
- O Sofia değildi.
- Kim olduğu umurumda
değil.
Ona ne yaptın Cesar?
Hatırlıyor musun?
Ona ne yaptın Cesar?
Hatırlıyor musun?
Tanrım!
İçeri neden böyle
girdin?
Seni hırsız sandım.
Tanrım!
İçeri neden böyle
girdin?
Seni hırsız sandım.
- Sen kimsin?
- Sofia'yım.
- Sofia.
Sen Sofia değilsin.
- Cesar bunların
hepsi geçecek.
- Sofia.
Sen Sofia değilsin.
- Cesar bunların
hepsi geçecek.
Yeniden birlikte
olacağız.
Sen Nuria'yı
unutacaksın.
Susadım.
Susadım.
Sana biraz su
getireyim.
- Sofia.
- Evet, Cesar Sofia
benim.
Benim.
Seni görmek istiyorum!
Seni görmek istiyorum!
Seni görmek istiyorum!
Seni görmek istiyorum!
Bazen bir insanla
konuştuğunun hayalini kurarsın.
Mesela babanla.
Ve saniyeler içinde
onun annen olduğunu fark edersin.
Sen onu fark ettiğin
sırada hâlâ aynı kişiyle konuşmaya devam edersin.
Evde olduğunu
zannederken birden okulda olduğunu fark edersin.
Ya da hastanede.
Ya da hapiste.
Rüyalar böyledir.
Zihnimiz bazen bize rüyadaymışız gibi oyunlar oynar.
Düzensizlik nedir
biliyor musun?
Bunu bana yapma!
Aptal olabilirim; ama ne demek istediğini anlayabiliyorum.
O zaman bunun ne olduğunu
bana sen söyle; çünkü ben bilmiyorum.
Kız arkadaşını neden
öldürdüğünü de bilmiyorum.
Ellie denen kızın ve
o televizyondaki adamın kim olduğunu da
bilmiyorum.
- Hiçbir şey
bilmiyorum.
- Ben de öyle.
- Duruşmadan sonrada
gelecek misin?
- Beni görmekten
sıkılmadın mı?
- Onlara ne
diyeceksin?
- Neden soruyorsun?
İlk tanık dinleme
önümüzdeki hafta olacak.
Geçici zihin
düzensizliği.
Sanırım biraz hafif
kalacak.
Yardımı
dokunmayacaktır.
İnanmayacaklar.
Ben de inanmıyorum.
- Neye inanıyorsun?
- Bence çok hastasın
ve uzun süre burada kalmalısın.
- Endişelenme en az
20 yıl verirler.
- Cesar inanmıyor
olabilirsin ama seni önemsiyorum.
Hem de çok.
Bak evlat.
Dosyan ilgimi çekiyor.
Olanlar için de
üzgünüm.
Birinin senle oyun
oynuyor olabileceğini bile düşündüm ama
görevlerimin sınırlarını aşamam.
Ben sadece bir
psikiyatrım.
- Öyle görünmüyorsun.
- Neye benziyorum
peki?
Babama benziyorsun.
O da bana bütün gün
vaaz verirdi.
- Baban öldü.
- İşte böyle.
Bu arada evli ve iki
çocuğu olan adama ne oldu?
Görmeyeli uzun zaman
oldu.
Tavsiyemi dinle ve
kendine bir avukat tut.
Hoşça kal Cesar.
- Hoşça kal.
İspanya'nın
yatırımları bu konuda Avrupa'nın diğer ülkelerine göre daha düşüktür.
Özellikle Küba'da
Avrupa'nın etkisi daha fazladır Bazı
şeyler zamana göre farklılık gösterir.
Mesela Roma
İmparatorluğu'nda ortalama ömür 25
seneydi.
- Hayır!
Kumanda kimde?
Kumanda kimde?
Ver şunu bana!
Ver dedim!
Bu insanlara
bekledikleri şeyi vermekten başka şey değil.
- Ne oldu?
- Revirde internet
bağlantısı olan bir bilgisayar var.
Ama sensiz
kullanamayacağımı söylediler.
- Neden internete
girmek istiyorsun?
- Ellie'nin ne
olduğunu biliyorum.
Hadi.
- Bekle!
Ellie bir insan
değil, şirket ismi.
- Nereden biliyorsun?
- İngilizcede "L.
E" Ellie demek.
Bir Amerikan
şirketinin baş harfleri.
- Peki şimdi ne
yapıyorsun?
- İnternette sadece
kısaltmalarla arama yapan bir arama
motoru var.
Bize "E.
L"le ilgili
bildiklerini anlatacak.
- Lanet olsun!
- Tek tek kontrol
etmiş olmalılar.
- Dur biraz.
- Hayatı uzatmak.
Lanet olsun!
İçimde bunu daha önceden
yaptığıma dair bir his var.
Bu beynin
yanılgısından kaynaklanır.
Fonksiyonel bozukluk
gibi.
Hayır, bu sefer öyle
değil.
Lanet olsun, bu sefer
onlar!
- Rüyanda gördüğün resim
bu muydu?
- Önceden görmesem
rüyama girmezdi.
Kriyoniks.
Bir Kriyoniks fabrikası.
- Bunun çıktısını
alacağım.
- Dur biraz.
Bunun senin dosyana
nasıl bir önemi olduğunu anlayamadım.
Anahtar burada.
Lanet olsun!
Bak, Madrid'de bir
ofisleri var.
- Pekala onları
ziyaret edeceğim.
- Hayır, ben de
seninle geleceğim.
- Seni buradan
öylesine çıkaramam.
- Senin buna yetkin
var.
Bir şeyler yapmalısın.
- Bu, o kadar kolay
değil.
- Ama yapabilirsin.
Başka bir şey daha
biliyorsun, değil mi?
Hiçbir şey bilmiyorum.
Sadece içimde bir his
var.
- Nedir o?
- Sadece oraya
gitmeliyim.
Öyle ya da böyle.
Bak, açık konuşacağım.
Artık hastanede
değiliz ve bir silahım var.
Benim işim seni saçma
şeyler yapmadan önce durdurmak.
Yanlış bir şey
yaparsan seni vururum.
Burayı daha önce
gördüm.
- Beni takip edin.
- Kımılda!
- Yirmi dakikanız var.
- Tam rüyalarımdaki
gibi.
Merhaba, nasıl
yardımcı olabilirim?
Doktor Devernuıs'le
konuşmak istiyoruz.
- Bu oğlum.
Biraz çekingendir.
- Maalesef, kendisi
şu an yerinde yok.
Peki, siz
Kriyoniks'in ne olduğunu biliyor musunuz?
- Az çok.
- Bunları
alabilirsiniz.
Beklerken okumanız
için.
Arkadaşlarım sizinle
ilgilenecek.
Çok teşekkürler.
Limitsiz yaşayın.
Yarın görünmezdir.
Bu da ne böyle?
Kriyoniks hastaları
hayata bağlı tutmak demek.
Hastalarımızı geleceğe taşıyıp onlara yeniden yaşama şansı
veriyoruz.
Ömür boyu yaşamak
için para veriyorsun.
- Jules Verne'e de
gülmüşlerdi.
- Cesar, bu
kesinlikle imkansız.
Gelecek hakkında ne
biliyorsun?
Bu şirket asırlardır
kilisenin dediklerini yapıyor.
Sonsuzluk.
Elbette onlar rahipti.
- Bunlar ise paragöz.
- Peki bunun senle ne
ilgisi var?
- Sen donmuş değilsin.
Yaşıyorsun.
- Kontrat bu.
Belki bakmak
istersiniz.
Sistemimiz çok basit.
Her an ölebilirsiniz.
Bugün, yarın, 20 yıl
sonra Bizim için hiç fark etmez.
Resmi olarak
öldüğünüzde şirketimiz vücudunuzun
sorumluluğunu alıyor ve koruma alanıza götürüyor.
Orada sıfırın altında
78 derece donuyorsunuz.
Bu bütün paketimiz.
240.
000 dolar ediyor.
30.
000 dolar da donma aşaması için alıyoruz.
Aynı zamanda bakım ve
dirilmek işlemi için de bir miktar para ayırıyoruz.
- Eğer mümkünse.
- Bir gün
dirilebilmenin gerçek olacağına
inanıyoruz.
- Bu nedir?
- Hangisi?
- 14.
madde.
Yapay algı.
Bu şu an için tamamen
gelişimi tamamlanmamış bir aşama.
Bakın, bu bir hayat.
Doğum ve ölüm.
Diyelim ki ölümcül
bir hastalığınız var.
Elbette yaşamak
istiyorsunuz; ama gelecekte değil.
Sizi bu
ilgilendirmiyor.
Sizin için önemli
olan şu anda yaşadığınız.
Çok güzel.
Ölüyorsunuz.
Biz de sizi
donduruyoruz.
Dirilebilecek zamana
geldiğinizde ise size rüya gibi bir
dünya sunuyoruz.
İşte böyle.
Tamamen gerçek gibi
görünüyor.
Aileniz,
arkadaşlarınız, şehir, bu ofis Hepsi
yapay bir gerçeklik oluyor.
Dahası bu kontratı
imzalarsanız size öldüğünüzü de hatırlatmıyoruz.
- Nasıl?
- Çok basit.
Anılarınızı silerek.
Böylece hatırlayacak
bir şeyiniz kalmıyor.
En iyisi de
hayatınızı dilediğiniz gibi yaşayabilmeniz.
Her şeye siz karar
vereceksiniz.
- Peki ya hata olursa?
- Rüya kabusa
dönüşürse?
- Bilinçaltı kötülük
yaparak oyunlar oynayabilir.
Ama bir avuç kovboy değil,
ciddi bir şirketiz.
Bu durumda yapay
gerçeklik size birçok fırsat sunacaktır.
Bakın.
Dürüst olacağım.
Bu maddeyi imzalamak
cenneti yaşamak gibi.
Buna inanmak çok zor.
Ama Jules Verne'e de
gülmüşlerdi.
İzninizle.
Hey, bu kadar hızlı
nereye gidiyorsun?
- Tuvalete gitmem
gerek.
- Yavaşla da seni
görebileyim.
Ben de onunla
gidiyorum.
Sadece başı döndü,
endişelenecek bir şey yok.
- Cesar, sakin ol
lütfen!
- Bu bir rüyaymış.
- Tek açıklaması bu
mu yani?
- Bu bir rüya falan
değil!
- O adamın
söyledikleri imkansız!
- Belki 20.
yüzyılda imkansızdır ama 30.
yüzyılda öyle
olmayacak.
- 30.
yüzyılda değiliz,
1997'deyiz.
Öyle görünüyor.
Öyle görünmesi için
para ödedim.
Beni dinle, lanet
olsun!
Bu eğer bir rüyaysa,
dinle.
Bu eğer bir rüyaysa benim gerçek olmamam gerekir.
Tamamen bir yalan
olmalıyım.
- Sen sadece benim
kafamdasın.
- Hayır!
Cesar ben gerçeğim.
- Bunu nasıl bilebilirim?
- Rüyayı gerçekten
ayıramıyor musun?
Bu sana rüya gibi mi
geliyor?
Söyle bana bir rüya
gibi mi?
Bak Cesar, bu davaya
kendimi adadım.
Dava falan yok.
Gerçekte kimseyi öldürmedim.
Bu bir kabus.
Lanet olsun Cesar,
güven bana!
Sana bu rüya değil
diyorum.
- Bir hata yaptılar.
- Kim?
Bilmiyorum!
Bunu kim
programladıysa Sofia ve Nuria'yı karıştırmış!
- Bana ait olmayan
bir yüzüm var.
- Bunu duymaktan
sıkıldım.
Yüzün gayet iyi
durumda.
Gardiyan doğru
söylüyor.
O maskenin arkasına
bir çocuk gibi gizleniyorsun.
Kimi kandırıyorsun?
- Çıkar şunu artık!
- Kendimi görmek
istemiyorum!
Kendini görmek
isteyip istememen umurumda değil!
Ben istiyorum!
Gördüğünün bir anlamı
yok.
Önemli olan benim ne
gördüğüm.
Ne hayal ettiğim.
Çünkü benim rüyam.
Bir kere daha rüya
dersen seni buraya kilitlerim!
Yeter artık!
Bana yüzünü göster!
Bunu bana borçlusun.
Cesar aynaya bak ve
yüzünün düzgün olup olmadığını söyle!
Tanrım!
Neden orada olmayan bir
şeyi varmış gibi düşünüyorsun?
- İyisin.
- Bir canavarım!
Neden bahsediyorsun?
Birçok insan senin
gibi yüze sahip olmak ister.
- Tamamen normalsin.
Yakışıklısın.
- Hayır!
Beni dinle, belki de
Anoreksiya gibi bir hastalığın var.
Hayır!
Bazı kızlar şişman
olduklarını düşünüp sonunda delirirler.
- Hayır!
- Cesar!
Cesar!
Uyanmak istiyorum!
Uyanmak istiyorum!
- Uyanmak istiyorum!
- Sakin ol!
Lanet olsun!
- Lanet olsun!
- Orada kal!
- Ateş etme!
- Bu bir kabus.
Sen!
Bekle bir dakika.
Buradan öylece
gidemezsin.
Dur!
Dikkat edin, silahı
var!
Uyanmak istiyorum!
Uyanmak istiyorum!
- Kımıldama!
At silahını!
- Uyanmak istiyorum!
- At o silahını.
- Uyanmak istiyorum!
- Antonio?
Antonio?
- Ne var?
- Beni eziyorsun.
- Bence sırtımdan
vurulduğumu zannederlerken kalkmam iyi
olmaz.
- Nereden biliyorsun?
Çünkü Lanet olsun!
Lanet olsun, burada neler
oluyor?
Neler oluyor?
- Sana rüya olduğunu
söylemiştim.
- Kes sesini!
Kes dedim!
Tamam, tamam, tamam!
Bunun ne olduğunu
biliyorum.
Bir gizli kamera
şakası olmalı.
İyi iş çıkardınız!
Bayıldım!
- Ama şimdiden bu
kadarı yeter!
- Yukarıda biri var.
- Nerede?
- Yukarıda çatıda.
Ben bir şey
görmüyorum.
Nereye gidiyorsun?
Hadi Antonio kafanı
çok yorma; yoksa delireceksin.
Merhaba Cesar.
Sanırım kendimi tanıtmamın
vakti geldi.
Adım Serge Davernois.
Bu şirketin
temsilcisiyim.
- Seninle 150 sene
önce tanıştık.
- Ne diyorsun sen?
- Dünyadaki herkes
çıldırdı mı?
- Dünya diye bir şey
yok.
Hepsi bu delikanlının
kafasının içinde.
Sen ve ben de dahiliz
buna.
Elbette, yumruk atmamı
ister misin?
Denesene.
Seni de diğerleri
gibi bir anda yok edebilirler.
Onların kim olduğunu sorabilir
miyim acaba?
Şirketin sahipleri.
Konuştuğumuz her şeyi
biliyorlar.
Cesar'ın kafasından
ne geçtiğini bile biliyorlar.
Hem de aynı saniyede.
Peki bu insanlar
kayboluyorsa ben neden buradayım?
- Kanadımı mı
kaybettim?
- Bu çok yanlış
olurdu.
Onun hayatını
kurtardığın hafızasında duruyor.
- Yanlış mı?
Neyim ben aptal mı?
- Hayır, hayır
karakter anlaşmasında ona çok uygundun.
Cesar için çok
gerekli bir karakterdi.
- Karakter mi?
- Nereye gidiyorsun?
- Birilerine bakmaya.
- Şimdi kimse yoktur.
- Artık insanlar
gerekli değil.
- Neden beni
uyandırmadınız?
Sadece istemen
yeterliydi.
Ama bu elbette zor
bir karar.
Çünkü teorik olarak
ne hayal ettiğini bilmiyordun.
- Ne zamandan beri?
- Kulüpteki geceyi
hatırlıyor musun?
O gece kaldırımda
uyuyakaldığında sen seçilmiştin.
- Ne için seçilmiştim?
- 150 yıldır
buzluktasın ve bunu fark edemedin.
Çünkü ölüydün ve
donmuştun.
Uyandığında hiçbir
şey gerçek değildi.
Her şeyi hafızandan
sildik.
Ne?
Sofia'yı bir daha hiç
görmedin.
Doktorlar da yüzünü
hiç düzeltemedi.
Kaldırımda
uyandığında çok kötü şekilde akşamdan kalmaydın.
Eve gittin ve aylarca
kendini eve kapattın.
Ta ki bizim varlığımızdan haberin oluncaya kadar.
Firmamıza gelip
kontratı imzalaman yeterliydi.
- Daha sonra intihar
ettin.
- Bunun için para mı
verdim?
Nuria, Sofia olarak
dönsün.
Ben de bir canavar
olayım mı dedim?
Bu kabusu yaşamak
için mi para verdim?
İstediğini yaşamak
için para verdin.
Biz sadece
karakterlerin seçimini yaptık.
Sen kendi cehenneminizi
yarattın.
Seni biraz
yumuşatmaya çalıştım.
Bunun aklına bağlı
olduğunu söyledim.
Bu kadar istemiş
olmam yeterli mi?
Antonio'yu geri
isteyebilir miyim?
Binada kimse yok!
Dört milyon insanı
yok edemezler!
Korkularını yendin.
İstersen yeniden
deneyebiliriz.
Para, Sofia dostların, ne isterseniz, ne isterseniz,
hayal edin.
En güzel rüyalarından
birini yaşayabilirsin.
İstemen yeterli.
- Ben artık bir hayal
istemiyorum.
- Bu bir rüya değil.
Cesar beni dinle!
Bu adam gerçek.
Aşağı inip insanları
izleyelim.
Boş ver onu.
Belki böyle
davranması normal.
O sadece görüntüden
ibaret.
- Bir şey hissedemez.
- Ben bir şey
hissetmiyor muyum?
Hissetmiyor muyum
sersem?
Sen nerden bileceksin?
- Dinleme onu Cesar.
O gerçek değil.
- Gerçeğim!
Eşim ve iki çocuğum
var!
Bunları söylemesi
için programlandı.
Kızlarım var.
Tanrım!
Cesar şirketin yeni
bir önerisi var.
1997'de yüzünü
yenilemekti.
Ama şimdi 2145.
Cerrahların neler yaptıklarını
görmelisin.
İstersen kalkıp
geleceğin sonuna kadar normal biriyle yaşayabilirsin.
- Gelecekte mi?
- Seçim yapmalısın.
- Nasıl uyanacağım?
- En kötü kabusundan
nasıl uyanırdın?
Hayır Cesar, onu
dinleme.
Bu ortaklarının
uydurduğu bir şey.
Kendini öldürmeni
istiyorlar.
- Zaten bir kere
intihar etti.
- Şimdiki sadece
formalite.
- Bunu yapacağım.
Pekala.
Ölmeden önce son bir
dileğin var mı?
Zihnimi okuyanlar.
Sen gerçekte kimsin?
- Bilmiyorum.
- Acı çekmeyi bırak.
Hepsi psikolojik.
Bunların hepsi senin
kafanda olup bitiyor.
- Hadi Cesar!
- Ben uyanırsam
onlara ne olacak?
Bu vedalaşmayı
uzatmak saçma.
Onları dostların
sanıyorsun; ama sadece görüntüleri var.
O adam gerçekten
ağlamıyor.
Yükseklik korkum olduğunu
hatırlamıyordum.
Bakma o zaman.
Hoşça kal Cesar.
Rahatla!
Sakin ol!
Gözlerini aç!
||
« Prev Post
Next Post »