Print Friendly and PDF

Translate

Aç Gözünü (1997) Abre los ojos

|


117 dk

Yönetmen:Alejandro Amenábar

Senaryo:Alejandro Amenábar, Mateo Gil

Ülke: İspanya, Fransa, İtalya

Tür:Dram, Gizem, Romantik

Vizyon Tarihi:11 Şubat 2000 (Türkiye)

Dil:İspanyolca

Müzik:Alejandro Amenábar, Mariano Marín

Nam-ı Diğer:Open Your Eyes | Open Your Eyes | Permanent Midnight

Oyuncular

Eduardo Noriega

Penélope Cruz

Chete Lera

Fele Martínez

Najwa Nimri

Devam Filmleri

1997 - Aç Gözünü(63,063)7.8

2003 - Shena Kalla(37)5.2

Özet

Hayatının baharında, genç ve güzel yüzlü Cesar (Eduardo Noriega) fazlasıyla güvendiği yüzünün şeklini bir kazada kaybedince yıkılır. Bir gün bir partide Sofia (Penelope Cruz) ile tanışır ve ona tutkuyla bağlanır. Lineer bir kurgu yapısına sahip olmayan filmde bir süre sonra Cesar korkunç kabuslarıyla yüzleşecektir.

Altyazı

 

Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini  Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini aç!

 Gözlerini  - Bu rüyayı neden bana anlatıyorsun?

 - Sana ne istersem   anlatabileceğimi söylemiştin, değil mi?

 Pekâlâ, başlamadan önce anlatmak istediğin bir şeyler daha var mı?

 Bilmediğin şeyler var.

 25 yaşında olmak üzereydim.

 Herkes gibi yemeyi uyumayı ve sevişmeyi seviyordum.

 Bilirsin, herkesin uyandığında yapmaktan hoşlandığı şeyler.

 - Nereye gidiyorsun?

 - Dışarı çıkıyorum.

 Telesekretere mesaj bırakmaktan vazgeç.

 Neden?

 Sadece yapma.

 Çünkü beni sinir ediyor.

 Hadi, lanet olsun!

 - Canına okuyacağım.

 - Göreceğiz.

 Neden hep fakir çocuğu oynamak zorundasın?

 Üç araban var ve beni hep bu külüstürle alıyorsun.

 - Hadi çabuk ol, acelem var.

 - İptal etmesen iyi olur; çünkü   bunun için okula gitmedim.

 Hayır; ama ortaklarımdan biriyle toplantım var.

 Sence nasıl görünüyorum?

 Neden?

 Onlara bağırabilmek için mi?

 Bunu her seferinde yapıyorsun.

 - Ben kimseye bağırmıyorum.

 - Peki öyle olsun.

 - Onunla seks yaptın mı?

 - Kimle seks yaptım mı?

 Dün akşam seni aradığımda yanında biri vardı.

 Dün akşam yalnızdım.

 Ayrıca bundan sana ne?

 Bana mı?

 Hiç.

 Hayatınla ne istersen onu yapabilirsin.

 - Çok teşekkür ederim.

 - Konuyu değiştiriyorsun.

 - Onu becerdin mi?

 - Tekrarlıyorum.

 Yalnızdım.

 Yani becerdin.

 Bu, onun hakkında çok konuştuğun olabilir mi?

 - Kim?

 - Şu Nuria.

 Tanrım, buna inanamıyorum!

 Cesar bir kadınla bir kereden fazla görüşüyor.

 - Yatakta çok iyi olmalı.

 - Fena değil.

 Aşağılık herif!

 Bana sırrı ne zaman söyleyeceksin?

 - Ne sırrı?

 - Coca Cola'nın sırrını.

 - Şuna bak, tam senin tipin.

 - Hemen konuyu  - Pekâlâ.

 Bugün ne yedin?

 - Hiçbir şey!

 Sorun da bu zaten!

 Bir şey yediğim yok!

 Bir erkekte en çok neyden hoşlandıklarını  Bir şey yediğim yok!

 Bir erkekte en çok neyden hoşlandıklarını   sormak çok komik.

 Zeki olmalı, dürüst olmalı, nazik olmalı.

 Hepsi saçmalık!

 Benim gibi olsaydın, çok sorun yaşardın.

 Yine mi?

 Sen çirkin falan değilsin.

 Milyonlarca insan yüzünü seninkiyle   değiştirmek isterdi.

 Sorun bu işte.

 Normal.

 Yakışıklı değil.

 - Yakışıklısın.

 - Kabul edilebilirim.

 Tabii, yanımda sen durmuyorken.

 Bak dostum.

 Bir "anoreksiya hastası"   gibi görünüyorsun.

 Şişman olduklarını düşünüp delirenler gibi.

 Bir kız senin gözünü kör ettiğinde hepimizin kısmeti açılacak.

 - Evet, evet, evet!

 - Neden olmasın?

 Bir gün hayallerinin kızıyla tanışacaksın.

 Hayallerimin kızı yok.

 Kahretsin!

 Bunu nasıl kaçırdım.

 Tanrı seni söylediklerin için cezalandırdı.

 - Seni yakalayacağım.

 - Bunu kime söylüyorsun?

 - Tanrı'ya.

 - Tanrı'ya inanır mısın?

 - Buna başlamayalım.

 - Sadece bir soru sordum.

 - İstemiyorsan cevap verme.

 - Tanrı'ya inanmıyorum.

 - Sana olanları nasıl açıklardın?

 - Neyi?

 - Yüzüne olanları.

 - Bir açıklaması yok.

 - Ben olduğuna inanıyorum.

 - Sen benim deli olduğuma inanıyorsun.

 Ben gördüğüme inanırım.

 Ve hala yüzünü görmeme izin vermedin.

 Göstermeyeceğim.

 Gerçekten bir canavar olduğuna mı inanıyorsun, Cesar?

 Hadi.

 İzin ver de göreyim.

 Çek o ellerini!

 Sakin ol sersem!

 Hikâyelerinden bıktım!

 - Beni rahat bırakın!

 - Seni mahvedip suyunu çıkaracağım!

 - Beni rahat bırakın!

 - Bakın, siz içerdeyken çalışamıyorum.

 Lütfen bizi yalnız bırakın.

 Sorumluluğu alıyorum.

 Senin tek sorunun şımarık ve zengin bir ailenin  Benim ailem öldü sersem!

 Yaptıklarını itiraf etmemek için hikâyeler uydurup duruyorsun!

 - Bu doğru mu?

 - Ne?

 - Şımarık olduğun.

 - Babamın bir restoranlar zinciri vardı.

 Bu benim hatam değil.

 - Ne zaman öldüler?

 - On beş sene önce.

 Bir kazada.

 - Sen de zenginsin.

 - Öyle diyorlar.

 Neden birine vekâlet vermediğini anlamıyorum.

 Bana en iyi şekilde yardım edeceklerini söylüyorlar.

 Ama tek istedikleri ömür boyu burada kalmam.

 - Onlar kim?

 - Ortaklarım.

 Çocukluğumdan beri kanımı emdiler.

 Şimdi her şey onların.

 Beni buraya tıktılar.

 - Bunu onlar değil, ben yaptım.

 - Umurumda değil.

 Bakalım.

 Cesar, neden burada olduğunu biliyor musun?

 Bir maske taktığım için sanırım.

 Hayır, buradasın; çünkü birini öldürdün.

 Yoksa hatırlamıyor musun?

 Söyle hatırlamıyor musun?

 Kahretsin!

 Kes şunu!

 Birbirimizi anlamak istiyorsak bir şeyleri açığa kavuşturmalıyız.

 Birbirimizi anlamamızı istemiyorum.

 Sence vereceğin cevap bu mu?

 Bu delikte sessizce oturmak mı?

 - Şimdi konuşmuyor muyuz?

 - İki ayın sonunda.

 İki aydır seni konuşturmak için buraya geliyorum.

 - Raporları oku.

 - Hepsini okudum.

 Bana anlatmanı ve mümkünse bir sandalyede oturmanı istiyorum.

 - Yoksa orada mı oturacaksın?

 - Yerde oturacağım.

 - Gerçek gibi görünen tek şey o.

 - Peki başka şeyler nasıl görünüyor?

 Diğer her şey yalan.

 Bütün bunlar bir yalan gibi.

 Sen de öyle.

 Beyaz bir gömlek bile giymiyorsun.

 Sence beyaz bir gömlek mi giymeliyim?

 - Onu doktorlar giyer.

 - Doktor olduğumu unutman için   onu çıkardım.

 Samimi değil mi?

 - İşe yaramadı.

 Bana tam bir saçmalık gibi görünüyorsun.

 - Evet.

 Şimdi arkadaş sayılırız.

 - Benim arkadaşım yok.

 Bana o gece neler olduğunu anlat.

 Ne kadar çabuk konuşursan o kadar çabuk giderim.

 Doğum günün kutlu olsun ve bunun gibi bir şeyler işte.

 Teşekkürler.

 Teşekkürler.

 Peki ya, bu kız?

 Onu nereden buldun?

 Okul kütüphanesinde.

 Kitabımı çalmaya çalıştı.

 - O benim kitabımdı.

 - Her neyse.

 Cesar, Sofia.

 Sofia, bu da Cesar.

 - Merhaba.

 - Doğum günün kutlu olsun.

 - Teşekkürler.

 - İşte hediyen.

 - Çok teşekkür ederim.

 - Bu ikimizden sana.

 Bu durumda ikinize de teşekkür ederim.

 - Onunla uğraşmayı bırak da aç şunu!

 - Hayır, hepsini yarın açmayı   planlıyorum - Her neyse.

 - Bir şeyler içelim mi?

 - Elbette.

 Yukarı çıkıp hemen döneceğim.

 - Merhaba.

 - Burada ne işin var?

 - Doğum günün kutlu olsun sevgilim.

 - Teşekkürler.

 Ama seni partiye davet ettiğimi hatırlamıyorum.

 Evet, bu küçük bir detay.

 Sana küçük bir hediye de getirdim.

 - Açmayacak mısın?

 - Hayır teşekkürler.

 - İçinde ne olduğunu biliyorum.

 - Dün gece bu kadar çekingen değildin.

 Bak Nuria.

 Birdenbire ortaya çıkmandan hoşlanmıyorum.

 - Odama gelmenden de  - Peki, özür dilemeli miyim?

 Hayır.

 - Gitmen gerek.

 - Bunun ne olduğunu biliyorum.

 Bir kızla ikinci kez görünmek istemiyorsun.

 Ününü zedeler değil mi?

 - Tam üstüne bastın.

 - Başka birini bulduğuna eminim.

 - Ben de eminim.

 - Kim?

 - Az önce konuştuğun kumral kız mı?

 - Fena biri değil.

 Umurumda değil.

 Seninle görünmeye ihtiyacım yok.

 Sarıl bana, sarıl!

 Hadi   küçük bir öpücük sadece!

 Hadi ama!

 Ne zaman görüşürüz?

 Önümüzdeki pazartesi mi?

 Bensiz bir hafta sonu   düşünebilir misin?

 - Konuklarımla ilgilenmeliyim.

 Aklında olsun.

 O kumral biraz zaman alır.

 Öyle bir tip.

 - Öyle bir tip mi?

 - Evet.

 Fermuarını bulmakta zorlanacak bir tip.

 - Merhaba.

 - Merhaba.

 - Ne istemiştin?

 - Şunu açmak istiyorum.

 - Dur.

 Ben hallederim.

 - Ne zamandır garsonluk yapıyorsun?

 İşimin bu sektörde olduğunu bilmiyor musun?

 - Bir sorun mu var?

 - Gergin göründüğüm söylenebilir mi?

 - Biraz.

 - Aslında küçük bir sorunum var.

 - Bir kız peşimi bırakmıyor.

 - Ciddi misin?

 Evet.

 Ondan kurtulabilmem için biraz yardıma ihtiyacım var.

 - Ben de sana yardım etmeliyim.

 - Lanet olsun, işte orada!

 - Nerede?

 - Bakma, bakma!

 İşte böyle.

 - Evet, evet.

 İşte buradayız.

 - İşte buradayız.

 Çok ciddi bir şeyden bahsediyor gibi görünmeliyiz.

 Sen de başını sallayıp evet demeli ve bildiğini söylemelisin.

 - Ne güzel bir sohbet.

 - Çok güzel.

 - Bu tarafa doğru geliyor.

 - Lanet olsun!

 Hey, ne yapıyorsun?

 Merak etme; sana dümdüz gitmende rehberlik edeceğim.

 - Ortalıkta görünmüyor.

 - Evet, pekâlâ.

 İşte burada.

 - İçeri gelin bayan.

 - Oraya girmeyeceğim.

 - Ben gireceğim.

 - İçeride.

 - Sen!

 Pekâlâ.

 Güvendeyiz.

 Tek sorun burada içecek   bir şey olmaması sanırım.

 Sanki bunun için beni suçluyormuşsun gibi geldi.

 Olabilir.

 Ama bu ikinci sebep.

 İlki ise kendimi kurtarmak istemem.

 Oraya gidip bunu açıkça söyleyemez misin?

 Umurunda olmayacaktır.

 Asla yorulmaz.

 - Güçlü şeyler hissediyor olmalı.

 - Evet, evet, tabii ki.

 Ne okuyorsun?

 Pelayo gibi drama mı?

 - Şimdilik.

 - Senaryo mu yazıyorsun?

 - Oyunculuk.

 - Gerçekten mi?

 - Aktris olmak mı istiyorsun?

 - Aktrisim.

 Bu bir sorun mu?

 - Elbette.

 Bundan utanmıyor musun?

 - Utanmak mı?

 Neden utanayım ki?

 Oyuncular, dürüst insanlar değildir.

 Hissetmediğin duyguları gösterebiliyorsun   ya da uyduruyorsun.

 Şu anda: "Sersem herifin teki, bundan nasıl kurtulurum?

"   diye düşünüyor olabilirsin.

 - Öyle mi sence?

 Hatta her şeyden önce bir aptal!

 Küçük bir baş belası!

 İyi bir aktris olduğun için belli olmuyor.

 - Hey Pelayo!

 - Sizi yakaladım.

 Gelsene.

 - Nasıl gidiyor?

 - Pekâlâ.

 Ortamdan koptum.

 - Yani sarhoşsun.

 - Bu odada ne yapıyorsunuz?

 Sofia beni dışarıdaki psikopat bir kızdan koruyordu.

 - Tehlikeli görünüyordu.

 - Öyle mi?

 - Peki sen?

 - Ben mi?

 İçiyorum.

 - Beni kadınlar kovalamıyor.

 - Burada içecek bir şeyimiz yok.

 - İster misin?

 - Lanet olsun!

 Ben bir şeyler getiririm.

 Hepimize getireceğim.

 - Sanırım gitsem iyi olur.

 - Neden?

 Çok içtim ve kendimi iyi hissetmiyorum.

 Saçmalama Pelayo, parti daha yeni başlıyor.

 - Senin için öyle.

 - Pelayo.

 Gidemezsin!

 - Sen benim şeref konuğumsun.

 - Sen tam bir pisliksin, Cesar!

 - Neden böyle diyorsun?

 - Partide bir sürü kız var.

 Ben tuvalete gittiğimde siz konuşmaya başlıyorsunuz ve  - Ve ne?

 - Ve hiçbir şey.

 Ayrıca son derece kötü görünüyorum.

 Hayır, bana sorunun ne olduğunu anlatır mısın?

 Neden Sofia'yı tavlamaya çalışıyorsun?

 - Sofia'yı tavlamaya çalışmıyorum.

 - Evet ben de körüm değil mi?

 Biraz; ama sarhoş olduğun kesin.

 Sarhoşum; ama şunu söyleyebilirim ki   Sofia'dan hoşlanıyorum.

 Hem de çok hoşlanıyorum dostum.

 O, hayallerimin kızı olabilir.

 Ama eğer dostluğumuzu mahvederse   ona cehenneme gitmesini söylerim.

 - Ben de öyle.

 - Bundan eminim.

 - Pelayo?

 Nereye gidiyorsun?

 - Eve.

 - Hemen mi?

 - Evet, buradaki işim bitti.

 - Bekle, ben de seninle geleceğim.

 - Acele etme, sorun değil.

 - Sen de gitmiyorsun değil mi?

 - Yarın erken kalkmam gerekiyor.

 - İstersen seni eve bırakabilirim.

 - Sen kal.

 Güvenli ellerdesin.

 - Nesi var?

 - Sarhoş oldu.

 - Bizi orada gördüğü için mi üzgün?

 - Sanmıyorum.

 Emin misin?

 Pek mutlu görünmüyor.

 Yarın erken kalkman gerekmiyor muydu?

 Bu gece senin için iğrenç şeyler yaptım.

 - Belki bir anlamı vardır.

 - Evet sinirlerin çok sağlammış.

 Bu, sadece anlık bir şey.

 Onu çok önceden   hayatımdan çıkarmam gerekirdi.

 Burası da benim evim.

 Eğer gülersen seni dışarı atarım.

 - Neden güleyim ki?

 - Özel bir şeyi yok; ama kirası ucuz.

 - Palyaçolardan hoşlanır mısın?

 - Onlar palyaço değil.

 Pandomim sanatçıları.

 Panço?

 Bir kedim var.

 Kedilerden nefret ederim.

 Onlar da aktrisler gibidir.

 - Patron böyle buyurdu.

 - Kirayı nasıl karşılıyorsun?

 Ailen mi yardım ediyor?

 Yarım zamanlı bir işin mi var?

 Her şeye burnunu sokuyor, değil mi Panço?

 - Silah kaçakçısıyım.

 - Öyle mi?

 Bir silah kaçakçısının nasıl yaşadığını hep merak etmişimdir.

 Öğrendin işte.

 Bunu size nasıl anlatabilirim?

 Anlamazsınız ki.

 Ben bile anlamıyorum.

 O kahve yaparken ben de etrafı inceliyordum.

 Birdenbire birçok insanın   hissettiği o saçma duyguyu hissettim.

 - Beğendim.

 - Ne hissettin?

 Ona âşık olduğumu.

 Tanrım, söylemekten bile utanıyorum!

 - Ne dedin?

 Duyamadım.

 - Evini beğendiğimi söylemiştim.

 Ben de seninkini beğendim.

 Değiştirelim mi?

 Yarın sabah gördüğünde de beğeneceğini sanmıyorum.

 Ayrıca dekorasyonu beğendiğim için söyledim.

 Seninki daha, daha kişisel.

 - Daha sıcak.

 - Daha sıcak?

 - Evet.

 - Sence benim evim soğuk mu?

 - Biraz.

 - Sence ben soğuk muyum?

 Bilmiyorum.

 Ama evimi soğuk bulduğuna göre bunun bir anlamı olmalı.

 Eğer erdemlerini kâğıda dökmemi bekliyorsan pek şansın yok.

 Zeki olduğunu düşünüyorsun, değil mi?

 - Belki.

 - Yanılmışsın.

 Erdemlerimin neler olduğunu bana söylemene gerek yok.

 Ne olduklarını bildiğine eminim.

 Ama onları benim   nasıl gördüğümü bilmek isterdin.

 - Söyle o zaman.

 - Böyle saçma bir   konuda tartışmayacağım.

 - Yine kaybettin.

 - Öyle mi?

 Ama ben de tartışmak istemiyorum.

 Hatta, tam tersini teklif ediyorum.

 - Tartışmayalım mı?

 - Kusurlarımızı gösterelim.

 Harika.

 - Umarım adil davranıyorsundur.

 - Hiç bu kadar isabetli   bir şey görmemişsindir.

 Benimki bitti, al bakalım.

 Lanet olsun!

 Beni böyle mi görüyorsun?

 - Çok mu ileri gitmişim?

 - İmzala.

 Benimkini görelim.

 Çok güzel.

 Ama bu karikatür değil.

 - Öyle mi dersin?

 - İyi çiziyorsun.

 - Sana satabilirim.

 - Öyle mi?

 Ne kadara?

 Senin için bir öpücüğe mâl olur.

 Bu gülümseme beni öldürecek.

 Bu akşam bir şey yapmamız doğru olmaz.

 - Neden?

 - Pelayo hatırladın mı?

 - En iyi arkadaşın.

 - Onun bilmesine gerek yok.

 Ayrıca o da aynısını yapardı.

 Önceliğinizin arkadaşlık olduğunu görüyorum.

 Öyledir.

 O yüzden söylememeyi düşünüyorum.

 Bazı insanlar normal bir hayat düzeniyle mutlu olabileceklerini söyler.

 Ama normal dedikleri şeyler aslında insanların   kendi doğru kabul ettikleridir.

 - Neye bakıyorsun?

  ve doğrular her zaman değişebilir.

 - Televizyon izliyorum.

 Mesela Romalılar 25 sene yaşardı.

 Ama bu sayı zamanla üçe katlandı.

 Bunun anlamı da bu doğruların  - Bu adam ne anlatıyor böyle?

  biraz değişmiş olduğudur.

 - Daha önce de yayınlanmıştı.

 O zamanlar insanlara  - Kroyoniklerden bahsediyor.

  25 senelik bir ömür normal geliyordu.

 Ama artık 70, 80 senelik  - Kroyo ne?

  hayatlar bile bize kısa   gelmeye başladı.

 Öldükten sonra vücudunu dondurmak yani.

 Walt Disney gibi.

 - Çok soğuk!

 - Dur, yakışıklı yapma!

 Burada durmanın hiçbir tehlikesi yok; yer, son derece katı.

 Ve  - Gidiyor musun?

 - Eve gidiyorum.

 Numaram burada yazılı.

 Seni yarın ararım.

 - Ne için?

 - Pekala aramam.

 - Cesar?

 - Ne oldu?

 Gel buraya.

 Sana bir sır vermek istiyorum.

 Gel.

 - Merhaba sevgilim.

 - Beni mi takip ediyordun?

 Elbette hayır.

 Ama içimde karşılaşacağımıza dair bir his vardı.

 - Tabii.

 - Kumral nasıldı?

 Harika.

 Neden?

 Yüzündeki ifadeden onunla yatmadığın anlaşılıyor.

 Bırak   tahmin edeyim.

 Onunla yatmadın ve bu umurunda değil.

 Bu doğru.

 Onu ele geçirmek için istediğin kadar vaktin var.

 Muhtemelen   onunla yarın görüşeceksin.

 - Muhtemelen.

 - Aslında dahası var.

 - Ne?

 Partide başka birini buldum; ama istediğim gibi değildi.

 - Ben de hâlâ olaya sıcak bakıyorum.

 - Ve?

 Bayan Evrenseli elde etmeden önce biraz eğlenmenin zararı olmaz.

 Hayır.

 Eve gidip uyumayı tercih ederim.

 Hadi Cesar, bugün doğum günün.

 Bir hediyeyi hak ediyorsun.

 Hayır, istemiyorum.

 Eve gideceğim.

 Sorun ne Cesar?

 Korkuyor musun?

 - Partiden aldım, biraz ister misin?

 - Hayır, teşekkürler.

 Tabii, şimdi de masumu oyna.

 Şu an mutlu olmak için onlara ihtiyacım yok.

 - Bunu görebiliyorum.

 - Bunları araba kullanırken almamalısın.

 Ne yaparsan yap.

 - Senin için mutluluk nedir?

 - Ne?

 Benim için mutluluk bu.

 Burada seninle olmak.

 Peki ya, senin için ne?

 Bilmiyorum, Nuria.

 Şu anda böyle bir konuşmaya aklımı veremem.

 Çok uzaklarda bir yerdesin, değil mi?

 Belki de.

 - Bir şey beni çok rahatsız ediyor.

 - Nedir o?

 Benim hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun.

 Sadece adımın Nuria   olduğunu ve becerilmek için iyi olduğumu düşünüyorsun.

 - Bu ikisi çok önemli şeyler.

 - Adresimi ya da   telefon numaramı bilmiyorsun.

 Bir yerden başlamalıyız.

 Şimdi senin evine gidiyoruz, o zaman.

 Uzak değil.

 Bana şunu söyle; "Tanrı'ya inanır mısın?

" Hayır!

 - Merhaba.

 - Merhaba.

 - Nasılsın?

 - Günün nasıl geçti?

 Şey, aslında kötü bir rüya gördüm.

 Hepsi bu.

 Beni bir daha göremeyeceğini mi hayal ettin?

 Evet, evinden çıktım.

 Arabama doğru gidiyordum ve o iğrenç kadının beni   takip ettiğini gördüm.

 - Kim?

 Şu, Nuria mı?

 Evet.

 Gelip: "Eve bırakmamı ister misin?

" diye sordu.

 Çok ısrar etti ben de: "Hayır.

" diyemedim.

 Arabaya bindi ve   hızlanmaya başladı.

 Benle birlikte kendini de öldürmek istedi.

 - Çok ürkütücü.

 - Ama bu en kötüsü değil.

 En kötüsü yüzümün tamamen yok olmasıydı.

 Operadaki hayalet gibiydim.

 Uyanamadım.

 - Bir canavar gibiydim.

 - Zaten canavarsın.

 - Gerçekten mi?

 - Evet.

 Ben de bir canavarım.

 Bak.

 Evin nasıldı?

 Kalan olmuş muydu?

 - Neden biri kalsın ki?

 - Evinde bir parti vardı   hatırlamıyor musun, yoksa?

 - Parti mi?

 Rüya görmek iğrençtir.

 Güzel bir rüyaymış.

 Parkta oynayan çocuklar, seni seven bir kız  Bu yüzden uyandığınızda ölmek istiyorsunuz.

 İlk başta tepki verecek   gücüm bile yoktu.

 Üç hafta komada kalmıştım.

 Şanslıymışsın.

 Sen de Nuria gibi ölebilirdin.

 Keşke öyle olsaydı.

 Bence gitmek daha iyi olurdu.

 Ayrıca onun cesedini   gördünüz mü?

 Kimse bana göstermedi.

 - O ölmedi mi yani?

 - Ben de sizin gibiyim.

 - Sadece gördüğüme inanırım.

 - Cesar.

 Lütfen bana yüzünü göster.

 - Şimdi bunun ne alakası var?

 - Bak.

 Bir kaza geçirdiğin doğru.

 Yüzünün bozulduğu da doğru.

 Ama şu anda mükemmel bir  - Hayır, hayır, hayır!

 - Şunu indir ve yüzüne bir bak.

 Doktorlar seni düzeltti.

 Lanet doktorların bir şeyden haberi yok!

 Kazada sadece derinizi değil bazı kaslarını da kaybetmişiniz.

 Başınıza aldığınız darbe çok kuvvetli olduğu için kafatasınız da   hasar görmüş.

 Biz de bu yapıyı metalle destekledik ve bazı kas   dokularınızı yenilemeye çalıştık.

 Bu çok güzel; ama hepsini biliyorum zaten.

 Bunu bana 150 kere anlattınız   ama söylemediğiniz tek şey: "Ameliyatı ne zaman yapacağınız!

" - İki aydır bekliyorum.

 - Ama sizi üç kere ameliyat ettik.

 Bu ameliyat değil.

 Ben buna ameliyat demem buna ancak  - Buna ne diyebileceğimi bilmiyorum.

 - Bakın.

 Simetri mükemmel olmayabilir.

 Ama bizim yüzünüze yaptığımız şey, tabirimi bağışlayın, bir sanatçının işi.

 Yara kaplı bir deri üzerinde çalışamayız.

 Hayır, hayır!

 Bunun başka bir yolu olmalı.

 - Ne peki?

 - Ne mi?

 Doktor olan sizsiniz değil mi?

 Bir doku nakli falan olabilir.

 Ne olursa!

 Derideki yaralar ve çıkıntılar; dolayısıyla size daha çok zarar veririz.

 Milimetrik hesaplara ihtiyacımız var.

 Ve bu şu anda mümkün değil.

 Bakın ben aptal değilim.

 Artık insanlar göğüslerini bile çıkartıp   taktırabiliyorlar.

 Saç ektirebiliyorlar.

 Derilerinin   rengini bile değiştirebiliyorlar.

 Bana 2000 yılında bu saçma sapan   basit hatayı düzelemediğinizi mi söylüyorsunuz?

 - Bu basit değil Cesar, unutma.

 - Bana ahkâm kesmeyi bırak!

 Bana çocuk gibi davranmaktan vazgeçin!

 Ben herhangi bir hasta değilim.

 Burası da herhangi bir hastane.

 Size her miktarı ödeyebilirim.

 Burada patron sizsiniz değil mi?

 Alanınızda en iyisi olduğunuz söyleniyor.

 Lanet olsun, bir şeyler keşfedin!

 Üzerimde deney yapın.

 Büyük yüz hatlarını kaybeden hastalar gördüm.

 Konuşamıyorlardı bile.

 En azından siz kendi gözlerinizin içine bakabiliyorsunuz.

 Ne kadar iyi değil mi?

 Aynaya her bakışımda ölmek istiyorum.

 Durumunuz o kadar ciddi değil.

 Bunu kabul etmeyi öğrenmeniz gerekiyor.

 Peki, beni kim kabul edecek?

 Bana sokakta bakanlara bunu   açıklayabilecek misiniz?

 Bunun önemli görünmediğini mi   söyleyeceksiniz?

 Güzelliğimin içeride olduğunu mu?

 Görmenizi istediğim bir şey var.

 Bu nedir?

 Bunu sizin gibi kabullenmekte zorlanan hastalar için kullanıyoruz.

 - Bu, bu bir saçmalık!

 - En iyi çözüm değil.

 Ama şu anda elimizden bir tek bu geliyor.

 Ben bir yüz istiyorum!

 Maske değil!

 Bizden mucize yaratmamızı beklemeyin.

 - Aşağılık herif bana böyle dedi!

 - Ama sonunda yaptılar.

 - Neyi?

 - Mucize yarattılar.

 - Öyle görünüyor.

 - Öyle görünüyor da ne demek?

 Bir şey ya öyledir ya da değildir.

 Yaptılar mı yapmadılar mı?

 - Yorgunum.

 Neden gitmiyorsun?

 - Haftaya salı geleceğim.

 Senin için bir şey getirmemi ister misin?

 - Hayır.

 - Pekala.

 - Salı günü görüşürüz.

 - Bir defter ve kalem.

 Ama bunu onlara söyleme.

 Bir şey borçlu olduklarımı bilmelerini istemiyorum.

 Çok değişmiş miyim?

 Çünkü ben seni hâlâ tanıyabiliyorum.

 - Nasılsın?

 - Nasılsın mı?

 Şimdi bile bir oyun oynuyorsun; ama ne olduğunu bilmiyorum.

 Dudakların gülüyor; ama gözlerinin içi titriyor.

 Ne demek istiyorsun?

 Çok iyi bir aktris olduğunu söylüyorum.

 Sana nasıl olduğunu sordum.

 İstemiyorsan cevap verme.

 Yaşıyorum.

 Nasıl olmalıyım?

 Ve yorgunum.

 Arayıp en azından   olanlar için üzüldüm demen için beklemekten yoruldum.

 - Çok yoğundum.

 - Beni kandırmaya çalışma!

 Ararsam rahatsız olabileceğini düşündüm; onun için aramadım.

 Hayır, sen rahatsız olacağını düşündüğün için aramadın.

 Korktuğun için yüzüme bile bakamadın.

 Şimdiki gibi  Bu doğru değil.

 Çoğu zaman bu rüyayı gördüm.

 - Hangi rüyayı?

 - Tekrar buluştuğumuz anın rüyasını.

 Rüyalarımda da böyle bir parktaydık.

 Sadece bir tek fark vardı.

 - Nedir o?

 - Rüyamda yağmur yağmıyordu.

 - Gitmem gerekiyor, Cesar.

 - Yarın akşam ne yapacaksın?

 - Çalışmam gerek.

 Çok meşgulüm.

 - Peki ya bu cuma?

 Buluşabiliriz.

 Bilmiyorum.

 Çok işim olduğunu söyledim.

 Pekala.

 Görüşürüz.

 Cesar!

 İstersen buluşabiliriz.

 Nasıl istersen.

 En ufak bir ölüm belirtisi olduğunda ekip derhal devreye   giriyor ve hazırlıkları yapmaya başlıyor.

 Müşterinin   ölümü kesinleştiğinde ise   bir kapsüle yerleştiriliyor.

 Böylece işlem prosedürü uygulanmış   oluyor.

 Arizona'da bulunan bir klinikte ekibimiz vücudun donması   için son çalışmalarını yapıyor.

 İlk olarak vücuttaki bütün   kan alınarak yerine organlar dahil olmak üzere bir sıvı enjekte   ediliyor.

 Bu özel bir sıvı.

 Ceset, bilim onu   canlandırmayı başaracak hale gelene kadar orada bekliyor.

 Başarılı olup olmadığını birlikte göreceğiz.

 Dürüst olmak gerekirse ben bunu biraz düşünürdüm.

 Verilmesi oldukça zor bir karar.

 Bu olaya nasıl bakmalıyız?

 Hiç beklenmedik bir gelişmeyle karşı karşıyayız ve bundan şüphe duyuyoruz.

 İnsanlık için zorlu bir mücadeleyle yüzleşiyoruz.

 Bu pek anlaşılır değil.

 Genelde ilk tepki reddetmek oluyor.

 Ama artık uzmanlara, yeterli teknolojiye   ve her şeyden önce manevi olgunluğa sahibiz.

 Bu yeni adımın   ne olduğunu anlayabilmek insan evriminin geleceğe   bakması demektir.

 Bazı tabuları yıkması bazı eski   dinlerden ve eski anılardan ayrılması demektir.

 Pekala.

 Bize konuk olduğunuz için teşekkürler.

 İzleyicilerimize de teşekkür ederiz.

 - Merhaba.

 - Merhaba.

 - Bu da ne?

 - Tam bir saçmalık değil mi?

 Enfeksiyon kapmamam için takmam gerektiğini söylediler.

 Öyle mi?

 Pekala evlat.

 Hayatında neler değişti?

 Bütün gün doktorlarla tartışıyorum.

 - Daha çok dışarı çıkmalısın.

 - Deniyorum.

 Ne içiyorsunuz?

 - Rom vekola.

 İster misin?

 - Evet.

 Bekle, ben alırım.

 Tuvalete gitmem gerek hemen dönerim.

 Tamam.

 Hadi dostum çıkar şunu.

 - Neden?

 - Anlamıyor musun?

 - Yüzünü gizleyemezsin.

 - Sana mikrop kapmamak   için olduğunu söyledim.

 - Elbette.

 Eğer seni utandırıyorsam git.

 Kimse seni davet etmedi.

 - Sofia davet etti.

 - Ne dedin?

 - Seninle yalnız kalmak istemedi.

 - Neden?

 - Cesar onu sefil ediyorsun.

 - Kendim de sefilim de ondan.

 O zaman bir psikologla ya da benle konuş.

 Her şeyi daha bir   kere görüştüğün bir kıza yükleme.

 Bunu sana söyledi mi?

 Bunu sana söyledi mi?

 Sürtük!

 Cesar geri dön!

 - Bir viski ve kola.

 - Hangi viskiden?

 - Ne dediniz?

 - Hangi viskiden olsun dedim.

 Neden yüzüme söylemiyorsun, aşağılık herif?

 Ballantine's.

 - Aynısından bir tane daha.

 - Bu seferkini ben ısmarlayacağım.

 - Neden?

 - Öylesine.

 Hey dostum, şu maskeyi değiştirsene!

 - Merhaba.

 - Merhaba.

 Nerelerdeydin?

 Etraftaydım.

 - Pelayo seni aramaya gitti.

 - Ben de seni aramak için döndüm.

 - Neden?

 - Sana  Hiç.

 Sana içki ısmarlamak için.

 Bir şey içmek ister misin?

 - Hayır, teşekkürler.

 - Gergin göründüğüm söylenebilir mi?

 Bir sorun var.

 Bir kız peşimde ve ondan kurtulamıyorum.

 Yardıma ihtiyacım var.

 Lanet olsun, işte geliyor!

 Bakma!

 Bakma!

 Sorun değil, sanki ben burada değilmişim gibi konuş.

 Konuşmaya   devam et.

 Ne kadar güzel bir sohbet.

 Pekala.

 O zaman, işte buradayız.

 Hayattan bahsedelim.

 Kız arkadaşım gibi yap.

 Yeter artık!

 - Nerede olduğunu sorabilir miyim?

 - Buralardaydım.

 Ben gidiyorum.

 Çok yorgunum.

 İsterseniz ikiniz kalın.

 - Buradan ayrılacağım.

 - Eve kadar gelseydik.

 - Buradan sonrası yakın.

 - Motosikletim hemen şurada.

 - Hayır.

 - Hayır da ne demek?

 Evet.

 Pelayo üstüne gitme.

 Yalnız gitmek istediğini fark etmiyor musun?

 - Sen kes sesini!

 Sarhoşsun!

 - Sarhoş olabilirim; ama aptal değilim.

 Ayrıca sarhoş da değilim.

 Gerçekten benle gelmenize gerek yok.

 - Pekala istediğin buysa.

 - Asıl sarhoş olan sensin.

 Konuşup başka bir gün yine görüşürüz.

 Tamam.

 Sinemaya gidebiliriz.

 - Beni duydun mu?

 - Elbette, harika.

 - Tamam o zaman.

 - Hayır beni öpme.

 Alkollü nefesimden zehirlenebilirsin.

 - Pekala.

 Daha sonra görüşürüz.

 - Elbette.

 Görüşürüz.

 Görüşürüz.

 Hava soğuk bile değil.

 - Şey, ben gidiyorum.

 - Nereye gidiyorsun?

 Motoru öbür tarafa park ettiğimi hatırladım.

 - Ben de seninle geleyim.

 - Hayır, gerek yok dostum.

 - Evin çok yakın.

 Yarın görüşürüz.

 - Hey Pelayo!

 Bir dakika.

 - Ne var?

 - Ne mi var?

 - Ne olduğunu bilmiyorum.

 - Dostum, çok içtin.

 İstersen yarın konuşalım.

 Yarın sabah uyandığımda ölmüş olmak isteyeceğim.

 İstemeyeceksin, görürsün.

 Biraz dinlen.

 İhtiyacın olan şey bu.

 Pelayo!

 Sen benim en iyi dostumsun.

 Aşağılık herif!

 Gözlerini aç.

 Cesar?

 Benim.

 Sofia?

 Burada ne işin var?

 - Efendim?

 - Neden?

 Seni seviyorum.

 - Hadi ama, sorun ne?

 - Hiçbir şey.

 Sadece bunun   gerçek olduğuna kendimi inandıramıyorum.

 Pelayo nerede?

 - Bilmiyorum.

 Seninle dönmedi mi?

 - Evet, elbette.

 Hadi.

 - Tanrım, ne etki ama.

 - Neyin etkisi?

 Sana da bazen o anı daha önce yaşamışsın gibi gelir mi?

 - Evet.

 - Bu neden olur?

 Beyinden kaynaklandığını söylüyorlar.

 Buraya daha önce gelmiştim.

 Genelde birkaç saniye sonra bu his kaybolur.

 Kaybolmasını istemiyorum.

 Gördüğüm kadarıyla zamanını iyi değerlendirmişin.

 - Buradaki her şey zaman.

 - Çok güzel.

 Bu Sofia mı?

 - Daha ne kadar burada kalacağım?

 - Bunu bilemeyiz.

 En kötü kabuslarımda bile böyle bir yeri göremezdim.

 Bu psikiyatrik bir hapishane.

 Ne fazla ne de eksik.

 - Burada olmamalıyım.

 - Cinayetten suçlu olduğunu unutma.

 - Ne yaptığımı bile bilmiyorum.

 - Bana şunu söyle: "Ellie adı sana bir şey ifade ediyor mu?

" - Ellie mi?

 - O isimde bir kız tanıyor musun?

 - Hayır, neden sordunuz?

 - Gardiyanlar o ismi   sayıkladığını söyledi.

 - Herhalde rüya görüyordum.

 - Ne görüyordun?

 - Bilmiyorum, hatırlamıyorum.

 - Önemli bir şey olabilir.

 - Yapma nasıl önemli olabilir?

 - Bir bakalım.

 Ne yaptığını bilmediğini   kanıtlayabilirim.

 İlk önce bütün bunların açıklamasını bulmalıyım.

 Açıklaması olmadığını size geçen gün anlattım.

 Rüyanda ne gördün Cesar?

 Bilmiyorum.

 Sadece bazı parçalar hatırlıyorum.

 Önce bir ofisteyim.

 Bir sekreter beni başka bir ofise götürüyor.

 Ofiste bir adamın ve gökyüzünün resmi var.

 Sonra  Bilmiyorum.

 - Bana bir sürü kağıt gösteriyorlar.

 - Ne kağıdı?

 - Bilmiyorum.

 Kağıtları imzalıyorum.

 - Bu bulunduğun   şirketine mi ait?

 - Hayır, tanıdık değil.

 Yani daha önce gitmediğin bir yeri gördün.

 Sanırım evet.

 Bu çok olur değil mi?

 Bu kağıtlar doktorlarla imzaladıkların olabilir mi?

 Hayır, doktorlarla olanlar gerçek dışıydı.

 Nasıl yani?

 Bir gün beni aradılar ve hastaneye gelmemi söylediler.

 Gittiğimde bütün cerrahlar beni bekliyordu.

 Üç ay boyunca bu insanlar bana tuhaf baktılar.

 Ama o sırada gülümsüyorlardı.

 Benim durumuma umutsuz diyen   bir sersem bana operasyonu anlatmaya başladı.

 Hastaneye yeni   bir sistem getirilmiş.

 Devrim gibi bir şey.

 İki hafta içinde yüzün   tamamen normale dönecek dediler.

 - Sen de onlara inanmadın?

 Önce inanmadım.

 Benden biraz daha para koparmak   için bir gösteri olduğunu sandım.

 Ama daha sonra bana ameliyat için kullanacakları şeyleri gösterdiler.

 Uzay mekiği gibiydi.

 Kablolar ve düğmelerden başka   bir şey göremiyordum.

 Gerçek olan şu ki bana tam olarak ne yapacaklarını bilmiyordum.

 Ama kaybedecek bir şeyim yok diye düşündüm.

 Bu insanlar yağ almaya saç   ekmeye silikon takmaya alışıklardı.

 Benim işim daha zordu.

 Bir haftadan kısa sürede hayatım  Bir gece yerde sarhoş bir şekilde yatıp ölmek isterken, ertesi sabah   hayallerim gerçek oluyordu.

 Filmlerdeki gibi.

 Sofia beni seviyordu   ve doktorlar bana bir çözüm buldu.

 Bilemiyorum.

 Açıkçası şüpheliydim.

 - Şüpheli mi?

 Kimden?

 Neden?

 - Bilmiyorum.

 Hayat böyledir.

 Mutluluk hiç beklemediğin anda kapını çalar.

 Dünyanın en yalnız adamı olduğunu düşündüğüm biri   evlendi ve iki çocuğu oldu biliyor musun?

 Tanrım, ne kadar sade bir mutluluk anlayışın var!

 Kişiye göre değişir.

 Senin için mutluluk nedir?

 Senin için mutluluk nedir?

 Lütfen, bana böyle aptalca sorular sorma!

 O sırada mutlu muydun, değil miydin?

 Ne önemi var?

 Şimdi mutlu olmadığım kesin.

 Sadece yiyip işeyip uyuyup eski günlerimin hayalini kurabiliyorum.

 Bunu hatırlaman güzel.

 - Evet?

 - Evet ne?

 Aptalca davranma!

 Bugün sargıları çıkaracaklarını söylemiştin.

 - Çıkardılar.

 - Ve?

 - Kulaklarım doğru yerde.

 - Cesar, beni korkutma.

 - Çıkar şunları!

 - Sen çıkar!

 Bunu nasıl yaptılar?

 Dur.

 Seni seviyorum.

 Çok hızlı gidiyorsun?

 Daha dün tanıştığımızı unutma.

 - Dün mü?

 - Dün doğum günümdü.

 İnanılmaz bir kızla tanıştım.

 Adı Sofia'ydı.

 Ama bugün   uyandığımda harika hissediyordum ve yanımda aynı kız vardı.

 Sorun nedir?

 Ne oldu?

 Hareket etmemi istiyorsanız bozukluk atmalısınız.

 İnsanlar hayatlarının güzel anlarının kıymetini kaybedinceye   kadar bilmezler.

 - Belki güzel anlar olduğu içindir.

 Çünkü onları düşünmek için durmayız.

 - Belki de.

 - Peki Pelayo'ya ne oldu?

 - Ne oldu?

 - Bekle dostum.

 - İşte böyle.

 - Zamanlama.

 - İstediğiniz bir şey var mı?

 - Hayır, teşekkürler.

 - Nasılsın Pelayo?

 - İyiyim.

 - Nasılsın Pelayo?

 - İyiyim.

 Emin misin?

 Bak, belki inanmıyor olabilirsin; ama göründüğüm kadar kötü   hissetmiyorum.

 Her zaman kazanmana alışığım.

 Ayrıca Sofia o kadar da harika değil.

 Hayallerinin kızı olduğunu söylemiştin.

 - Gerçekten mi?

 Sarhoştum herhalde.

 - Evet.

 Ayrıca biz dostuz değil mi?

 Aptal.

 - Yüzünün ifadesi neden değişti?

 - Ne?

 - Dur, şurada bir dikiş açılıyor.

 - Ne diyorsun sen?

 Sen bir aptalsın.

 - Ne oldu?

 - Rüya görmekten nefret ediyorum.

 Gıdıklanıyorum.

 Sorun nedir?

 Ne yapıyorsun?

 - Sofia nerede?

 - Ne?

 - Sofia'ya ne yaptın?

 - Sofia benim.

 - Yalancı!

 - Sen delirmişsin.

 Nerede o?

 Bir dakika içinde polisi arayacağım.

 Sofia ortaya   çıkmazsa büyük bir sorun yaşayacaksın.

 Kazadan sonra sağ kalmışın.

 - Ne kazası?

 - Buldukları kimin bedeniydi?

 - Ben hiç kaza geçirmedim.

 - Evet elbette.

 O kaza değil, öldürmeye teşebbüstü.

 Bana kalan yüzü görmemen çok   büyük şanssızlık fahişe!

 - Cesar, bunu bana neden yapıyorsun?

 - Nasıl değiştim?

 - Değişmedin.

 Her zaman partide rastladığım ve hayatımı mahveden kadın oldun.

 Az önce seviştiğin kadınım ben, Sofia'yım.

 Bana Sofia olduğunu söyleyip durma tamam mı?

 Onun adını   bir kere daha ağzına alma!

 Bana onun nerede olduğunu söylemeyeceksin değil mi?

 - Asla söylemeyeceksin!

 - Cesar, seni seviyorum.

 - İyi akşamlar.

 - İyi akşamlar.

 Gidebilirsin, ben bakarım.

 Pekala.

 Bakalım doğru mu anladım?

 - Dün gece neredeydiniz?

 - Evimdeydim.

 Bunu şuradaki adama çoktan söyledim zaten.

 - Evdeydiniz.

 Kimle?

 - Bir kızla.

 - Az önce sorguladığım kızla mı?

 - Hayır, hayır.

 O başka bir kız.

 - Ben Sofia'ylaydım.

 - Konuştuğum kızın adı Sofia'ydı.

 - Evet öyle diyor; ama bu yalan.

 - O kim o zaman?

 - O, Nuria.

 - Nuria mı?

 Nuria ne?

 Bilmiyorum, bana soyadını hiç söylemedi.

 Bir bakalım.

 Dün Sofia diye bir kızla evdeydiniz.

 Ve aniden  Uyanıp banyoya gittim ve geri döndüğümde Sofia'nın yerinde o vardı.

 - O şimdi nerede peki?

 - Nuria'ya sorun.

 - Sofia gibi olmaya çalışan o.

 - Evet.

 Soyadını bilmiyor musunuz?

 Neler oluyor?

 Bana mı inanacaksınız, ona mı?

 Söyleyebileceğim tek şey kızın belgelerinin düzenli olduğu.

 - Gitmesine izin verdik.

 - Buna nasıl izin verirsiniz?

 - Gitmesine izin verdik.

 - Buna nasıl izin verirsiniz?

 Ayrıca adının Sofia olduğundan da eminim.

 "Sofia Cueto. Quiros Caddesi   numara 2.

 Soldan ikinci.

" - Hayır!

 - Hayır mı, ne?

 - Evet doğru; ama o başka bir kız.

 Size söylüyorum.

 Gerçek Sofia'yı tanıyorum.

 Ben de size nerede olduğunu soruyorum.

 Çünkü elimizdeki  Ben de size nerede olduğunu soruyorum.

 Çünkü elimizdeki   bilgilere göre bu kız sadece sizin hayal gücünüzden ibaret.

 - Bunun olduğuna inanamıyorum.

 - Ayrıca kız zarar görmüş.

 O evimdeydi ve kız arkadaşım gibi davranıyordu!

 Bilmediğim bir sebepten dolayı rapor istemedi.

 Bilmediğim bir sebepten dolayı rapor istemedi.

 Lanet olsun!

 Şimdi kurban o oldu!

 Bana anlatın.

 Uyuşturucu mu kullanıyorsunuz?

 Tanrım!

 Bakın, birkaç ay önce psikolojik tedavi gördüğünüzü biliyoruz.

 Çünkü onun sebep olduğu bir trafik kazasında yüzüm parçalandı!

 Şu anda yüzünüzün gayet iyi göründüğünü söyleyebilirim.

 Şu anda yüzünüzün gayet iyi göründüğünü söyleyebilirim.

 Çünkü  Her neyse size söyleyecek bir şeyim yok.

 Genç adam.

 Size bir psikiyatristle görüşmenizi öneririm.

 - Sen aptal mısın?

 - Ne demek istiyorsun?

 - Sen aptal mısın?

 - Ne demek istiyorsun?

 Onu mahvetmek istiyorsan bunun başka yoları da var!

 Böyle bir şeye   nasıl cüret edersin?

 Pislik herif!

 Bir daha Sofia'ya dokunmayacaksın!

 - O Sofia değil, Pelayo!

 Nuria!

 - Nuria öldü!

 İkiniz de sakin olmazsanız geceyi bir hücrede geçirirsiniz!

 Benimle bir daha sakın bu şekilde konuşma sersem!

 Benimle bir daha sakın bu şekilde konuşma sersem!

 Bak, polislerin sana ne söylediğini bilmiyorum; ama Nuria yaşıyor.

 - Polisler değil, Sofia söyledi.

 - Dinle, onunla telefonda mı konuştun?

 Bırak!

 Nuria onun sesini taklit edebiliyor.

 Sahte bir kimliği   bile var ve onun evine yerleşmiş.

 - Telefonda konuşmadık!

 Onu evine ben bıraktım.

 Ve aynı böyleydi.

 Onu evine ben bıraktım.

 Ve aynı böyleydi.

 Güzel fotoğraf değil mi?

 Şimdi bana bunun Sofia   olmadığını mı söyleyeceksin?

 Ama nasıl  Bana şaka mı yapıyorsun sen?

 - Adamım sen delirmişsin.

 - Ben mi delirmişim?

 - Adamım sen delirmişsin.

 - Ben mi delirmişim?

 Ben mi delirmişim?

 Deli olan sizsiniz!

 Hepiniz delisiniz!

 - Bırak beni!

 - Tanrım, neler oluyor?

 Ortaklarım değil mi?

 Sana bunun için para mı ödediler?

 - Bu tamamen komplo!

 - Kendine bir bak.

 - Bu tamamen komplo!

 - Kendine bir bak.

 - Kazadan sonra çok tuhaflaştın.

 - Seni aşağılık!

 Ne diyorsun sen?

 Geçen akşam peşinden gittiğin kız bu mu?

 Hayallerinin kızı bu mu?

 Bana hemen bir cevap ver!

 Evet!

 Ve sen onu çaldın!

 Senin doktora gitmen gerek!

 - Sorunlar mı?

 - Bakın, havamda değilim o yüzden  Hepsinin bir açıklaması var, Cesar.

 - Sen de kimsin?

 - Beni televizyonda gördün.

 - Sen de kimsin?

 - Beni televizyonda gördün.

 - Ne istiyorsun?

 - Sana yardım etmeye geldim.

 - İlk olarak sakinleşmen çok önemli.

 - Sakinleşmem mi?

 Korkularını aşmalısın.

 Ve kontrolü yeniden ele almalısın.

 Ne kontrolünden bahsediyorsun?

 Ben iyiyim.

 - Kim iyi değilsin diyor ki?

 - Diyorlar.

 Hepsi bana delirdiğimi  - Kim iyi değilsin diyor ki?

 - Diyorlar.

 Hepsi bana delirdiğimi   söyleyip duruyorlar.

 - Hayır, elbette delirmedin.

 Peki, ya sana bunların bir hayal olduğunu söylesem?

 - Hayır, hayır, hayır!

 - Neden olmasın?

 - Hayır, hayır, hayır!

 - Neden olmasın?

 Bak neyin gerçek olduğunu biliyorum.

 Ve bu gerçek.

 Bunu nereden biliyorsun?

 Rüyalar uykudan uyanılana   kadar fark edilmez.

 - Biliyorum işte.

 - Benim rüyalarım çok daha basit.

 - Basit rüya denen bir şey yoktur.

 Şu insanlara bak.

 İşleri hakkında konuşuyor gibiler değil mi?

 Şu insanlara bak.

 İşleri hakkında konuşuyor gibiler değil mi?

 Şu anda rahatlıkla görülebiliyorlar.

 Çünkü sen orada olduklarını düşünüyorsun.

 Dahası onları   hayal gücü sayesinde yok edebilirsin.

 Hayal gücü her şeyi yaptırır.

 Benim istediğim şey sessiz olmaları.

 Benim istediğim şey sessiz olmaları.

 Gördün mü?

 Burada neler oluyor?

 - Biri bana gerçeği anlatsın!

 - Gerçeği mi?

 Bunu kaldıramayabilirsin.

 - Biri bana gerçeği anlatsın!

 - Gerçeği mi?

 Bunu kaldıramayabilirsin.

 Bu bir şaka olmalı.

 Beni delirtebilmek için yapılmış büyük bir şaka.

 Hepsi birlikteydi: "Nuria, Pelayo, polis, barmen " - Peki o adam kimdi?

 - Bilmiyorum.

 Onu televizyonda görmüş olabileceğini söyledi.

 Hangi programda?

 Onu televizyonda görmüş olabileceğini söyledi.

 Hangi programda?

 Bilmiyorum!

 Bilmiyorum!

 Şu ölüleri dondurduklarını   söyledikleri programda.

 - Ölüleri dondurmak mı?

 Evet.

 Kryoniks gibi bir şey.

 Walt Disney'e yaptıkları gibi yani.

 Belki hatırlamana yardımcı olurum Belki hatırlamana yardımcı olurum.

 Bu bir tehdit mi?

 - Uzan şöyle.

 - O da ne?

 Bir şırınga.

 Rahatla.

 Bir şırınga.

 Rahatla.

 - Kolum uyuşuyor.

 - Bu sadece bir yatıştırıcı.

 Ne için?

 - Bu saçmalık!

 - Eğer psikiyatrlara biraz daha   güvenseydin şu anda burada olmayabilirdin.

 - Bu parmak sinirimi bozuyor!

 - Korkmana gerek yok.

 - Korkmuyorum.

 - Konuşma ve konsantre ol.

 Hadi!

 - Korkmuyorum.

 - Konuşma ve konsantre ol.

 Hadi!

 - Lanet olsun!

 Tuhaf hissediyorum.

 - Hoşça kal Cesar.

 Çok güzel.

 Şimdi bana o rüyadan bahseder misin?

 Çok güzel.

 Şimdi bana o rüyadan bahseder misin?

 - Rüyamda yağmur yağıyor.

 - Bana ofisteki rüyanı anlat.

 Ellie.

 - Bana Ellie'nin kim olduğunu anlat.

 - Bir sekreter.

 Bir sekreter mi?

 Merhaba, nasılsınız?

 Sizi bekliyorlar.

 Beni içeri gönderiyor.

 Beni bekliyorlarmış.

 - Kim bekliyor?

 - Televizyondaki adam.

 - Merhaba lütfen oturun.

 - Bu bir kontrat.

 Ellie  - Merhaba lütfen oturun.

 - Bu bir kontrat.

 Ellie  Cesar, Ellie kim?

 - Pişman olmayacaksınız.

 İmzalayın.

 - Ne imzalıyorsun?

 - Ellie her şeyle ilgilenir.

 - Ne imzaladın?

 Ne oldu?

 Sorun nedir?

 Cesar neden ağlıyorsun?

 - Öleceğim.

 - Ölmeyeceksin.

 Kaç tane olduklarını bile bilmiyorum.

 - Neyin kaç tane olduğunu?

 - Hapların.

 Bekle biraz.

 İlaç mı kullanıyordun?

 Kaç tane almam gerektiğini bilmiyorum.

 Cesar, kendini daha iyi hissetmek için hap mı kullanıyordun?

 - İstemiyorum.

 - Cesar, üçe kadar saydığımda   uyanacaksın.

 Bir, iki  Bana şimdiye kadar doğruyu söylediğini sanıyordum.

 Bana şimdiye kadar doğruyu söylediğini sanıyordum.

 - Bu da ne demek?

 - Bir şey kullanmadığını söylemiştin.

 Cesar, sana son bir kez soruyorum.

 Uyuşturucu kullandın mı?

 - Lanet olsun, neden bütün dünya  - Yine saçmalamaya başlama.

 Doğruyu söyle!

 Ne aldığını bilmem önemli.

 Doğruyu söyle!

 Ne aldığını bilmem önemli.

 - Bir şey kullanmıyordum.

 - Anlamıyor musun?

 Beynin haplardan zarar görmüş olabilir.

 - Ben hap falan almadım!

 - Aldığını söyledin ama!

 Bu sadece bir rüya.

 Neden olduğundan daha çok önemsiyorsun?

 Sence rüyalar gerçeklerden mi gelir?

 Bence öyle.

 Öyle mi?

 Beni güldürme.

 Ölümden dönmen, yüzünün yaralanması  Öyle mi?

 Beni güldürme.

 Ölümden dönmen, yüzünün yaralanması  Operadaki hayalet gibi hissetmen nedir peki?

 Söyle bana.

 Sofia'ya yaptıklarını hatırlıyor musun?

 - O Sofia değildi.

 - Kim olduğu umurumda değil.

 Ona ne yaptın Cesar?

 Hatırlıyor musun?

 Ona ne yaptın Cesar?

 Hatırlıyor musun?

 Tanrım!

 İçeri neden böyle girdin?

 Seni hırsız sandım.

 Tanrım!

 İçeri neden böyle girdin?

 Seni hırsız sandım.

 - Sen kimsin?

 - Sofia'yım.

 - Sofia.

 Sen Sofia değilsin.

 - Cesar bunların hepsi geçecek.

 - Sofia.

 Sen Sofia değilsin.

 - Cesar bunların hepsi geçecek.

 Yeniden birlikte olacağız.

 Sen Nuria'yı unutacaksın.

 Susadım.

 Susadım.

 Sana biraz su getireyim.

 - Sofia.

 - Evet, Cesar Sofia benim.

 Benim.

 Seni görmek istiyorum!

 Seni görmek istiyorum!

 Seni görmek istiyorum!

 Seni görmek istiyorum!

 Bazen bir insanla konuştuğunun hayalini kurarsın.

 Mesela babanla.

 Ve saniyeler içinde onun annen olduğunu fark edersin.

 Sen onu fark ettiğin sırada hâlâ aynı kişiyle konuşmaya devam edersin.

 Evde olduğunu zannederken birden okulda olduğunu fark edersin.

 Ya da hastanede.

 Ya da hapiste.

 Rüyalar böyledir.

 Zihnimiz bazen   bize rüyadaymışız gibi oyunlar oynar.

 Düzensizlik nedir biliyor musun?

 Bunu bana yapma!

 Aptal olabilirim; ama   ne demek istediğini anlayabiliyorum.

 O zaman bunun ne olduğunu bana sen söyle; çünkü ben bilmiyorum.

 Kız arkadaşını neden öldürdüğünü de bilmiyorum.

 Ellie denen kızın ve o   televizyondaki adamın kim olduğunu da bilmiyorum.

 - Hiçbir şey bilmiyorum.

 - Ben de öyle.

 - Duruşmadan sonrada gelecek misin?

 - Beni görmekten sıkılmadın mı?

 - Onlara ne diyeceksin?

 - Neden soruyorsun?

 İlk tanık dinleme önümüzdeki hafta olacak.

 Geçici zihin düzensizliği.

 Sanırım biraz hafif kalacak.

 Yardımı dokunmayacaktır.

 İnanmayacaklar.

 Ben de inanmıyorum.

 - Neye inanıyorsun?

 - Bence çok hastasın ve uzun   süre burada kalmalısın.

 - Endişelenme en az 20 yıl verirler.

 - Cesar inanmıyor olabilirsin   ama seni önemsiyorum.

 Hem de çok.

 Bak evlat.

 Dosyan ilgimi çekiyor.

 Olanlar için de üzgünüm.

 Birinin senle oyun oynuyor olabileceğini bile düşündüm   ama görevlerimin sınırlarını aşamam.

 Ben sadece bir psikiyatrım.

 - Öyle görünmüyorsun.

 - Neye benziyorum peki?

 Babama benziyorsun.

 O da bana bütün gün vaaz verirdi.

 - Baban öldü.

 - İşte böyle.

 Bu arada evli ve iki çocuğu olan adama ne oldu?

 Görmeyeli uzun zaman oldu.

 Tavsiyemi dinle ve kendine bir   avukat tut.

 Hoşça kal Cesar.

 - Hoşça kal.

 İspanya'nın yatırımları bu konuda Avrupa'nın diğer ülkelerine   göre daha düşüktür.

 Özellikle Küba'da Avrupa'nın etkisi daha fazladır  Bazı şeyler zamana göre farklılık gösterir.

 Mesela Roma İmparatorluğu'nda   ortalama ömür 25 seneydi.

 - Hayır!

 Kumanda kimde?

 Kumanda kimde?

 Ver şunu bana!

 Ver dedim!

 Bu insanlara bekledikleri şeyi vermekten başka şey değil.

 - Ne oldu?

 - Revirde internet bağlantısı   olan bir bilgisayar var.

 Ama sensiz kullanamayacağımı söylediler.

 - Neden internete girmek istiyorsun?

 - Ellie'nin ne olduğunu biliyorum.

 Hadi.

 - Bekle!

 Ellie bir insan değil, şirket ismi.

 - Nereden biliyorsun?

 - İngilizcede "L.

 E"  Ellie demek.

 Bir Amerikan şirketinin baş harfleri.

 - Peki şimdi ne yapıyorsun?

 - İnternette sadece kısaltmalarla   arama yapan bir arama motoru var.

 Bize "E.

 L"le ilgili bildiklerini anlatacak.

 - Lanet olsun!

 - Tek tek kontrol etmiş olmalılar.

 - Dur biraz.

 - Hayatı uzatmak.

 Lanet olsun!

 İçimde bunu daha önceden yaptığıma dair bir his var.

 Bu beynin yanılgısından kaynaklanır.

 Fonksiyonel bozukluk gibi.

 Hayır, bu sefer öyle değil.

 Lanet olsun, bu sefer onlar!

 - Rüyanda gördüğün resim bu muydu?

 - Önceden görmesem rüyama girmezdi.

 Kriyoniks.

 Bir Kriyoniks fabrikası.

 - Bunun çıktısını alacağım.

 - Dur biraz.

 Bunun senin dosyana nasıl bir önemi olduğunu anlayamadım.

 Anahtar burada.

 Lanet olsun!

 Bak, Madrid'de bir ofisleri var.

 - Pekala onları ziyaret edeceğim.

 - Hayır, ben de seninle geleceğim.

 - Seni buradan öylesine çıkaramam.

 - Senin buna yetkin var.

 Bir şeyler yapmalısın.

 - Bu, o kadar kolay değil.

 - Ama yapabilirsin.

 Başka bir şey daha biliyorsun, değil mi?

 Hiçbir şey bilmiyorum.

 Sadece içimde bir his var.

 - Nedir o?

 - Sadece oraya gitmeliyim.

 Öyle ya da böyle.

 Bak, açık konuşacağım.

 Artık hastanede değiliz ve bir silahım var.

 Benim işim seni saçma şeyler yapmadan önce durdurmak.

 Yanlış bir şey yaparsan seni vururum.

 Burayı daha önce gördüm.

 - Beni takip edin.

 - Kımılda!

 - Yirmi dakikanız var.

 - Tam rüyalarımdaki gibi.

 Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?

 Doktor Devernuıs'le konuşmak istiyoruz.

 - Bu oğlum.

 Biraz çekingendir.

 - Maalesef, kendisi şu an yerinde yok.

 Peki, siz Kriyoniks'in ne olduğunu biliyor musunuz?

 - Az çok.

 - Bunları alabilirsiniz.

 Beklerken okumanız için.

 Arkadaşlarım sizinle ilgilenecek.

 Çok teşekkürler.

 Limitsiz yaşayın.

 Yarın görünmezdir.

 Bu da ne böyle?

 Kriyoniks hastaları hayata bağlı tutmak demek.

 Hastalarımızı   geleceğe taşıyıp onlara yeniden yaşama şansı veriyoruz.

 Ömür boyu yaşamak için para veriyorsun.

 - Jules Verne'e de gülmüşlerdi.

 - Cesar, bu kesinlikle imkansız.

 Gelecek hakkında ne biliyorsun?

 Bu şirket asırlardır kilisenin   dediklerini yapıyor.

 Sonsuzluk.

 Elbette onlar rahipti.

 - Bunlar ise paragöz.

 - Peki bunun senle ne ilgisi var?

 - Sen donmuş değilsin.

 Yaşıyorsun.

 - Kontrat bu.

 Belki bakmak istersiniz.

 Sistemimiz çok basit.

 Her an ölebilirsiniz.

 Bugün, yarın, 20 yıl sonra  Bizim için hiç fark etmez.

 Resmi olarak öldüğünüzde şirketimiz   vücudunuzun sorumluluğunu alıyor ve koruma alanıza götürüyor.

 Orada sıfırın altında 78 derece donuyorsunuz.

 Bu bütün paketimiz.

 240.

000 dolar ediyor.

 30.

000 dolar da donma aşaması için alıyoruz.

 Aynı zamanda bakım ve dirilmek işlemi için de bir miktar para ayırıyoruz.

 - Eğer mümkünse.

 - Bir gün dirilebilmenin gerçek   olacağına inanıyoruz.

 - Bu nedir?

 - Hangisi?

 - 14.

 madde.

 Yapay algı.

 Bu şu an için tamamen gelişimi tamamlanmamış bir aşama.

 Bakın, bu bir hayat.

 Doğum ve ölüm.

 Diyelim ki ölümcül bir hastalığınız var.

 Elbette yaşamak istiyorsunuz; ama gelecekte değil.

 Sizi bu ilgilendirmiyor.

 Sizin için önemli olan şu anda yaşadığınız.

 Çok güzel.

 Ölüyorsunuz.

 Biz de sizi donduruyoruz.

 Dirilebilecek zamana geldiğinizde   ise size rüya gibi bir dünya sunuyoruz.

 İşte böyle.

 Tamamen gerçek gibi görünüyor.

 Aileniz, arkadaşlarınız, şehir, bu ofis  Hepsi yapay bir gerçeklik oluyor.

 Dahası bu kontratı imzalarsanız size öldüğünüzü de hatırlatmıyoruz.

 - Nasıl?

 - Çok basit.

 Anılarınızı silerek.

 Böylece hatırlayacak bir şeyiniz kalmıyor.

 En iyisi de hayatınızı dilediğiniz gibi yaşayabilmeniz.

 Her şeye siz karar vereceksiniz.

 - Peki ya hata olursa?

 - Rüya kabusa dönüşürse?

 - Bilinçaltı kötülük yaparak oyunlar   oynayabilir.

 Ama bir avuç kovboy değil, ciddi bir şirketiz.

 Bu durumda yapay gerçeklik size birçok fırsat sunacaktır.

 Bakın.

 Dürüst olacağım.

 Bu maddeyi imzalamak cenneti yaşamak gibi.

 Buna inanmak çok zor.

 Ama Jules Verne'e de gülmüşlerdi.

 İzninizle.

 Hey, bu kadar hızlı nereye gidiyorsun?

 - Tuvalete gitmem gerek.

 - Yavaşla da seni görebileyim.

 Ben de onunla gidiyorum.

 Sadece başı döndü, endişelenecek bir şey yok.

 - Cesar, sakin ol lütfen!

 - Bu bir rüyaymış.

 - Tek açıklaması bu mu yani?

 - Bu bir rüya falan değil!

 - O adamın söyledikleri imkansız!

 - Belki 20.

 yüzyılda imkansızdır   ama 30.

 yüzyılda öyle olmayacak.

 - 30.

 yüzyılda değiliz, 1997'deyiz.

 Öyle görünüyor.

 Öyle görünmesi için para ödedim.

 Beni dinle, lanet olsun!

 Bu eğer bir rüyaysa, dinle.

 Bu eğer bir rüyaysa   benim gerçek olmamam gerekir.

 Tamamen bir yalan olmalıyım.

 - Sen sadece benim kafamdasın.

 - Hayır!

 Cesar ben gerçeğim.

 - Bunu nasıl bilebilirim?

 - Rüyayı gerçekten ayıramıyor musun?

 Bu sana rüya gibi mi geliyor?

 Söyle bana bir rüya gibi mi?

 Bak Cesar, bu davaya kendimi adadım.

 Dava falan yok.

 Gerçekte kimseyi öldürmedim.

 Bu bir kabus.

 Lanet olsun Cesar, güven bana!

 Sana bu rüya değil diyorum.

 - Bir hata yaptılar.

 - Kim?

 Bilmiyorum!

 Bunu kim programladıysa Sofia ve Nuria'yı karıştırmış!

 - Bana ait olmayan bir yüzüm var.

 - Bunu duymaktan sıkıldım.

 Yüzün gayet iyi durumda.

 Gardiyan doğru söylüyor.

 O maskenin arkasına bir çocuk gibi gizleniyorsun.

 Kimi kandırıyorsun?

 - Çıkar şunu artık!

 - Kendimi görmek istemiyorum!

 Kendini görmek isteyip istememen umurumda değil!

 Ben istiyorum!

 Gördüğünün bir anlamı yok.

 Önemli olan benim ne gördüğüm.

 Ne hayal ettiğim.

 Çünkü benim rüyam.

 Bir kere daha rüya dersen seni buraya kilitlerim!

 Yeter artık!

 Bana yüzünü göster!

 Bunu bana borçlusun.

 Cesar aynaya bak ve yüzünün düzgün olup olmadığını söyle!

 Tanrım!

 Neden orada olmayan bir şeyi varmış gibi düşünüyorsun?

 - İyisin.

 - Bir canavarım!

 Neden bahsediyorsun?

 Birçok insan senin gibi yüze sahip olmak ister.

 - Tamamen normalsin.

 Yakışıklısın.

 - Hayır!

 Beni dinle, belki de Anoreksiya gibi bir hastalığın var.

 Hayır!

 Bazı kızlar şişman olduklarını düşünüp sonunda delirirler.

 - Hayır!

 - Cesar!

 Cesar!

 Uyanmak istiyorum!

 Uyanmak istiyorum!

 - Uyanmak istiyorum!

 - Sakin ol!

 Lanet olsun!

 - Lanet olsun!

 - Orada kal!

 - Ateş etme!

 - Bu bir kabus.

 Sen!

 Bekle bir dakika.

 Buradan öylece gidemezsin.

 Dur!

 Dikkat edin, silahı var!

 Uyanmak istiyorum!

 Uyanmak istiyorum!

 - Kımıldama!

 At silahını!

 - Uyanmak istiyorum!

 - At o silahını.

 - Uyanmak istiyorum!

 - Antonio?

 Antonio?

 - Ne var?

 - Beni eziyorsun.

 - Bence sırtımdan vurulduğumu   zannederlerken kalkmam iyi olmaz.

 - Nereden biliyorsun?

 Çünkü  Lanet olsun!

 Lanet olsun, burada neler oluyor?

 Neler oluyor?

 - Sana rüya olduğunu söylemiştim.

 - Kes sesini!

 Kes dedim!

 Tamam, tamam, tamam!

 Bunun ne olduğunu biliyorum.

 Bir gizli kamera şakası olmalı.

 İyi iş çıkardınız!

 Bayıldım!

 - Ama şimdiden bu kadarı yeter!

 - Yukarıda biri var.

 - Nerede?

 - Yukarıda çatıda.

 Ben bir şey görmüyorum.

 Nereye gidiyorsun?

 Hadi Antonio kafanı çok yorma; yoksa delireceksin.

 Merhaba Cesar.

 Sanırım kendimi tanıtmamın vakti geldi.

 Adım Serge Davernois.

 Bu şirketin temsilcisiyim.

 - Seninle 150 sene önce tanıştık.

 - Ne diyorsun sen?

 - Dünyadaki herkes çıldırdı mı?

 - Dünya diye bir şey yok.

 Hepsi bu delikanlının kafasının içinde.

 Sen ve ben de dahiliz buna.

 Elbette, yumruk atmamı ister misin?

 Denesene.

 Seni de diğerleri gibi bir anda yok edebilirler.

 Onların kim olduğunu sorabilir miyim acaba?

 Şirketin sahipleri.

 Konuştuğumuz her şeyi biliyorlar.

 Cesar'ın kafasından ne geçtiğini bile biliyorlar.

 Hem de aynı saniyede.

 Peki bu insanlar kayboluyorsa ben neden buradayım?

 - Kanadımı mı kaybettim?

 - Bu çok yanlış olurdu.

 Onun hayatını kurtardığın hafızasında duruyor.

 - Yanlış mı?

 Neyim ben aptal mı?

 - Hayır, hayır karakter anlaşmasında   ona çok uygundun.

 Cesar için çok gerekli bir karakterdi.

 - Karakter mi?

 - Nereye gidiyorsun?

 - Birilerine bakmaya.

 - Şimdi kimse yoktur.

 - Artık insanlar gerekli değil.

 - Neden beni uyandırmadınız?

 Sadece istemen yeterliydi.

 Ama bu elbette zor bir karar.

 Çünkü teorik olarak ne hayal ettiğini bilmiyordun.

 - Ne zamandan beri?

 - Kulüpteki geceyi hatırlıyor musun?

 O gece kaldırımda uyuyakaldığında sen seçilmiştin.

 - Ne için seçilmiştim?

 - 150 yıldır buzluktasın ve   bunu fark edemedin.

 Çünkü ölüydün ve donmuştun.

 Uyandığında hiçbir şey gerçek değildi.

 Her şeyi hafızandan sildik.

 Ne?

 Sofia'yı bir daha hiç görmedin.

 Doktorlar da yüzünü hiç düzeltemedi.

 Kaldırımda uyandığında çok kötü şekilde akşamdan kalmaydın.

 Eve gittin ve aylarca kendini eve kapattın.

 Ta ki bizim varlığımızdan   haberin oluncaya kadar.

 Firmamıza gelip kontratı imzalaman yeterliydi.

 - Daha sonra intihar ettin.

 - Bunun için para mı verdim?

 Nuria, Sofia olarak dönsün.

 Ben de bir canavar olayım mı dedim?

 Bu kabusu yaşamak için mi para verdim?

 İstediğini yaşamak için para verdin.

 Biz sadece karakterlerin   seçimini yaptık.

 Sen kendi cehenneminizi yarattın.

 Seni biraz yumuşatmaya çalıştım.

 Bunun aklına bağlı olduğunu söyledim.

 Bu kadar istemiş olmam yeterli mi?

 Antonio'yu geri isteyebilir miyim?

 Binada kimse yok!

 Dört milyon insanı yok edemezler!

 Korkularını yendin.

 İstersen yeniden deneyebiliriz.

 Para, Sofia   dostların, ne isterseniz, ne isterseniz, hayal edin.

 En güzel rüyalarından birini yaşayabilirsin.

 İstemen yeterli.

 - Ben artık bir hayal istemiyorum.

 - Bu bir rüya değil.

 Cesar beni dinle!

 Bu adam gerçek.

 Aşağı inip insanları izleyelim.

 Boş ver onu.

 Belki böyle davranması normal.

 O sadece görüntüden ibaret.

 - Bir şey hissedemez.

 - Ben bir şey hissetmiyor muyum?

 Hissetmiyor muyum sersem?

 Sen nerden bileceksin?

 - Dinleme onu Cesar.

 O gerçek değil.

 - Gerçeğim!

 Eşim ve iki çocuğum var!

 Bunları söylemesi için programlandı.

 Kızlarım var.

 Tanrım!

 Cesar şirketin yeni bir önerisi var.

 1997'de yüzünü yenilemekti.

 Ama şimdi 2145.

 Cerrahların neler yaptıklarını görmelisin.

 İstersen kalkıp geleceğin sonuna kadar normal biriyle yaşayabilirsin.

 - Gelecekte mi?

 - Seçim yapmalısın.

 - Nasıl uyanacağım?

 - En kötü kabusundan nasıl uyanırdın?

 Hayır Cesar, onu dinleme.

 Bu ortaklarının uydurduğu bir şey.

 Kendini öldürmeni istiyorlar.

 - Zaten bir kere intihar etti.

 - Şimdiki sadece formalite.

 - Bunu yapacağım.

 Pekala.

 Ölmeden önce son bir dileğin var mı?

 Zihnimi okuyanlar.

 Sen gerçekte kimsin?

 - Bilmiyorum.

 - Acı çekmeyi bırak.

 Hepsi psikolojik.

 Bunların hepsi senin kafanda olup bitiyor.

 - Hadi Cesar!

 - Ben uyanırsam onlara ne olacak?

 Bu vedalaşmayı uzatmak saçma.

 Onları dostların sanıyorsun; ama   sadece görüntüleri var.

 O adam gerçekten ağlamıyor.

 Yükseklik korkum olduğunu hatırlamıyordum.

 Bakma o zaman.

 Hoşça kal Cesar.

 Rahatla!

 Sakin ol!

 Gözlerini aç!

||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar