İspiyoncu (2009) The Informant!
| |
108 dk
Yönetmen:Steven Soderbergh
Senaryo:Scott Z. Burns, Kurt Eichenwald
Ülke:ABD
Tür:Biyografi, Komedi, Suç
Vizyon Tarihi:07 Eylül 2009 (İtalya)
Dil:İngilizce
Müzik:Marvin Hamlisch
Oyuncular
Matt Damon
Lucas McHugh Carroll
Eddie Jemison
Rusty Schwimmer
Craig Ricci Shaynak
Özet
Eski New York Times muhabiri Kurt Eichenwald’ın aynı adlı
kitabından uyarlanan İspiyoncu, Amerika tarihinde şirket sırlarını sızdıran en
üst düzey yönetici olan şizofreni hastası Mark Whitacre’in hikayesini anlatan,
kara komedi öğeleri içeren bir gerilim filmi…
Filmin kadrosu tam bir yıldızlar geçidi: "Trafik"
filmiyle En İyi Yönetmen Oscar’ını kazanan yetenekli yönetmen Steven
Soderbergh, yürütücü yapımcı George Clooney ve başrolde Soderbergh’in favori
oyuncularından aynı zamanda senarist ve yapımcı Matt Damon.
Altyazı
Bu film gerçek olaylara dayansa da bazı olaylar ve karakterler kurgudur ve diyalog sonradan yazıImıştır.
İşte karşınızda.
THE INFORMANT
Her sabah içtiğiniz portakal suyunun içinde ne var dersin?
Mısır.
Kreplerinizin üzerindeki akçaağaç pekmezinde ne var?
Tadını o kadar güzel yapan ne?
Mısır.
İyi biriyseniz ve çöp konusunda yardım
ediyorsanız büyü, yeşil torbaları doğada çözünebilir kıIan nedir?
Biliyor musun?
Mısır.
Mısır nişastası.
Ama onu babanın
şirketi bulmadı.
DuPont buldu.
Porsche mu, Porsche mi?
İkisini de duydum.
Almanya'da 3 yıI kaldıktan sonra bilmeliydim.
Mısırın Almancası neydi?
En sevdiğim Almanca sözcük "kugelschreiber".
"Kalem" demek.”
Kalem" için onca harf.
Archer Daniels Midland.
Çoğu kişi bizi
duymamıştır bile.
Muhtemelen bizim parmağımız olmayan bir öğün yememişlerdir.
Paketin kenarını okuyun.
O biziz.
Şimdi ADM mısırdan glikoz alıp lizin denen
amino aside çeviriyor.
Hepsi çok bilimsel.
Hissedarsanız tek önemli olan, bir köşeden mısırın girip
diğer köşeden karın çıkması.
Dünyanın en büyük lizin tesisine sahibiz.
Girdiğim yer orası.
- Selam, Kirk.
- Mark.
- Ne zaman top
oynayacağız?
- Ne zaman istersen.
Kirk'e ne zaman para öderler?
Öyle bir adam ne
alır?
Kesin yüz bin dolar alıyordur.
Sadece o masada oturup geleceğe yatırım yapıyor.
Good morgen.
DECATUR, ILLINOIS EKİM
1992
- Günaydın, Mark.
- Günaydın.
Lizin sonuçları
geldi.
Harika.
Glikoz seviyelerini
tekrar ayarladık ama virüs çıkıp duruyor.
Bu defa
engellediğimizi sanmıştım
Yeni bir dizi kültür
başlattık.
ANORMAL Hallederiz.
Sadece biraz azaltmalıyız.
Virüsler şeker
yiyor, biz de onlara bunu veriyoruz.
Şekerle dolu sıcak
bir yer.
Lanet şeyin, yıIda
113. 000 ton üretmesi gerekiyor.
Buna
yaklaşamayacağız bile.
Orada 150 milyon
dolar masrafımız var, beyler.
Japonların böyle
sorunları var mı?
Japonlar umurumda
değil.
Lanet lizin
böceklerine biraz glikoz yedirip para
sıçtırmalısın.
- Bu virüsle sorun
yaşıyoruz.
- Virüsü duymak
istemiyorum.
Ayda ne kadar
kaybediyoruz?
Yedi milyon kadar
zarardayız.
Bu böyle gitmez.
Gelecek ay babama bu
işte avcumuzu yaladığımızı söylemek ister misin?
Ben istemem.
500 Varlıklı
listesinde 44'üncüyüz, Mark.
Bunun bizi 45'e
düşürmesini istemiyorum.
Düzelt bunu.
Tavuğu mısırla beslerseniz hastalanır, ilk göçmenlerin
yaşadığı gibi.
Pellagra hastalığı.
Niyasin
yetersizliği.
Onlara her tür sorunu yaratıyor.
Dermatit, ataksi,
hatta bunama.
Tavuğu mısır ve lizinle beslerseniz, yumurtadan çıktıktan
altı ay sonra süpermarkete piliç olarak gider.
Mark?
Aklın nerede?
Hey, harika
görünüyorsun.
Bugün ahırın ilk
duvarını yaptılar.
Gördün mü?
Suda bitki
yetiştirmede yeni bir şey deniyorlar.
Şimdi büyük
karidesleri lizinle besliyorlar.
Düşünebiliyor
musunuz?
Kocaman bir
karidessin, bir gün mısırın biri yanında yüzüyor.
Bunun hakkında ne
düşünürdün?
Tuhaf, değil mi?
Meksika'daki tesisin
açıIışı var.
Oraya gidip bir
şeyler düzenlememi isteyebilirler.
Meksika'yla ilgili
ne düşünüyorsunuz?
Atlar alacağımızı
sanıyordum.
Toro.
İspanyol boğa güreşçileri öyle der.
Ama Japonlar da son teknoloji suşiye öyle der.
Toro.
Çiğ balık.
Bunu ilk kim bulmuştur?
Lzgarası olmayan
adam.
Tokyo'ya gittim.
Şehrin en önemli
caddesinde Ginza'da falan, otomatlarda küçük kız iç çamaşırı satıyorlar.
Takım elbiseli adamlar kullanıImış kız donu alıyor.
Bunun neresi doğru?
Evet.
Ajinomoto Corporation'dan Bay Nakawara arıyor.
Onu tanıyormuşsunuz.
Sizinle konuşmak
istiyor.
Evet, bağla.
Japonlar.
Nakawara diye bir adam var.
Ajinomoto'da çalışıyor.
Birkaç hafta önce
buradaydı.
Onunla tanıştın.
Onunla bazen işten, bazen
de saat farkından ötürü evden
konuşuyorum.
Mick, bu adam her
şeyi biliyordu.
Her şeyi.
"Mayıs, Haziran
ve Temmuz'daki kâbusunuzu söyleyeyim mi?
" dedi.
Neden bahsettiğini
sormadan devam etti: "O aylarda ADM lizin işinden ayda 7 milyon dolar
kaybediyordu.
" Mick, inanamadım.
En çok maaş alan çalışanlarımızdan
birinin aslında Ajinomoto çalışanı
olduğunu tesisi baltaladığını söyledi.
Glikoza virüs
enjekte edip her şeyi kirletiyorlarmış.
Sorun bu.
İnan bana, Mick,
Rising Sun gibi bu.
Crichton'ın romanı
gibi.
Aynen.
"Neden bana
söylüyorsun?
" dedim.
Ne dese beğenirsin?
Evet, ne dediğini
biliyorum.
Ne kadar istiyor?
On milyon dolar.
On milyon.
Ama karşıIığında
sabotajcının adını.
gizli kimliğini ve
virüse bağışık yeni bir lizin böceği öğreneceksin.
Tesisi üç günde
yoluna sokarız.
Bu adamı ne kadar
iyi tanıyorsun?
Oradayken tanıştım.
Beş, altı kez
telefonda konuştum.
Yani pek iyi değil.
Pek iyi mi?
Hayır, bunu söyleyemem.
Bir daha haber
gelirse indirim yaptır.
En az kaç paraya anlaşabileceğini
öğren.
Virüse dayanıklı bir
mikrop bulabilirsek belki buna değer.
Ama bunu gizli tut.
Bir köstebek varsa, peşinde
olduğumuzu bilmesin.
Kesinlikle.
Burası fabrika satış mağazası için harika bir yer olurdu.
Güney Illinois'den, belki Missouri'den insanlar akın ederdi.
Ünlü markalar ve cihazlar günde yüzde 50'ye kadar tasarruf
sağlardı.
Belki Meksika yemekleri de olan bir yemek alanı.
Kuşlar böcekleri, arabalar kuşları, pas arabaları- ve yeni
inşaat pası yer.
- Corky!
Alexander odasında
bir yarasa olduğunu söylüyor.
FBI mı?
Tanrım, hayır.
Onunla fiyatı
düşürmek için konuşmamı söyledin, ben de konuşuyordum.
Arkamıza dayanıp
Japonların bizi kazıklamasına izin veremeyiz.
Anlamıyorum.
Kimseye demeyecektik, şimdi o işin içine mi
girdi?
Elbette girdi.
Köstebek varsa, bu bir güvenlik meselesi.
Ben FBI'ı
bilgilendireceğim.
Sana söylenecek her
şeyi söyledim.
Ne anlamı var ki?
Mark.
Sakin ol.
Tamam mı?
Biz de FBI ile
görüşme fikrinden hoşlanmıyoruz.
Sadece adamın
telefonlarını kaydedip sana sorular soracaklar.
Abartma.
Sorular mı?
Tanrım.
Mark?
FBI mı?
Neden FBI'la sen
konuşuyorsun?
Tesis onların.
Bırak FBI'la onlar
konuşsun.
Bebeğim, bu konuda
çok huzursuzum.
Burada bir şeyler
dönüyor.
NasıI
"şeyler"?
Yani Dikkatli
olmalıyız.
Ne yaparsan yap,
Corky, ne olursa olsun sadece dürüst ol
ve onlara doğruyu söyle, olur mu?
Paranın İsviçre'de ve daha sonra Karayip'te numaralı bir
hesaba havale edilmesini istedi.
Onunla en son ne
zaman konuştunuz?
İki gün önce.
Ama sanırım
şüpheleniyor.
Bu işi çok yaydım.
Bence harekete
geçmezsek Buradan elini eteğini çekmiş
bile olabilir.
Bu telefonlar ev
hattınıza da geliyor mu?
Evimde bir ADM hattı
var.
İş hattı.
İş hattına
geliyorlar.
Sanırım öncelikle telefonunuza bir kayıt cihazı bağlayarak
başlamalıyız.
Bachrach's'ta ucuzluk var.
Kimsenin almadığı Oscar de la Renta kravatlarından
satıyorlar.
Bir hafta daha bir alana bir bedava mıydı?
Boynunuzdan sarkan çapraz renk şeritleri.
Hoş Brioni kravatlarına hiç ucuzluk yapmazlar.
Tüm kravatlarımı Paris'ten alıp bir iki kez takıp vergiden muaf
bir çantaya tıkmalıyım.
Kimse gümrükte kravat için durdurulmaz.
Bu konuda yardım
edebilirim.
Evet o zaman bu kadar.
Gidebilir miyim?
Dinle.
Neden?
Yarın gelip
telefonunuzla ilgilenmek isterim.
Tabii.
Sorun değil.
- Zaman ayırdığınız
için sağ olun - Sağ ol.
Doğruyu söyledin,
Mark.
Yapabileceğin tek
şey buydu.
Bu fırsatı
yakalayamadım.
Sürekli beni
izliyorlardı.
Cheviron odadaydı.
Mick Andreas'ın vaftiz babası Amerikan başkan yardımcısı.
Şükran Günü'nde Richard Nixon'ın evine gider.
Ne ailesi araba kazasında ölmüş ne de o yetimhaneye düşmüş.
Mick'in babası Nixon kampanyası için çek yazmış.
Bu Watergate hırsızlarının hesabında çıkmış.
Bunu itiraf etti mi?
Sanmıyorum.
Ayrıca ADM muhtemelen FBI'ı ele geçirmiştir.
Muhtemelen Crichton romanındaki gibi dinleme cihazlarıyla
donattıklarından Dwayne'in eski evine taşınmamı istemişlerdir.
Marty Allison aradı.
Sid Hulse akşam
yemeğini 7 buçuk yerine 7'ye alıp alamayacağını sordu.
Küpelerin harika,
Ginger.
Umarım pırıItıları uzaydan
bile görünür.
Mark yurtdışından
aldı.
Nereden olduğunu
hatırlamıyorum.
Nijerya mı?
Hiç komik değil, Sid.
Bana mı diyorsun?
Sid, yarın izne
çıkıyor musun?
Nereye?
Batı Sahili.
Oraya gidip birkaç
Japon kıçı tekmelerim dedim.
FBI 22.
00'de gelecek.
Seni iki hafta
görmeyecek miyim?
Ginza'da kaybolursam
daha uzun olabilir.
İyi yolculuklar, Sid.
Onlara her şeyi
anlat.
Gideriz.
Bu şirketin sana
yaptıkları hoşuma gitmiyor.
Bu, yeni bir yerde başlamak
için bir şans.
Meksika demiştin,
hatırladın mı?
Bir ara söylerim.
Ama şimdi şirket hattını dinletmeliyim.
Mark sen söylemezsen, ben söylerim.
Söyleyemem.
Şimdi olmaz.
Merhaba.
Buyurun.
Ajan Shepard, karım,
Ginger.
Hanımefendi.
Zor olduğunu
biliyorum.
İşim ancak bir
dakika sürer.
Harika.
Ajan Shepard'a kahve yapabilir misin?
Tamam.
Söz konusu hattı
gösterirseniz Şuradaki.
Bir televizyon dizisi var.
Adam evi arıyor,
kendisi çıkıyor.
Cevap veriyor, kendiyle konuşuyor ama aslında başkası.
Bir şekilde ikiye bölünmüş ve ikinci yarısı çekip gitmiş.
Dizinin konusu, adamı bulmaya çalışmasıydı.
Yarın ararım.
Deneme yaparız.
Harika.
Peki.
Geldiğiniz için sağ
olun.
- İyi geceler.
- İyi geceler.
İyi geceler, Bayan
Whitacre.
İyi geceler.
- Söyleyecek misin,
ben mi söyleyeyim?
- Yapma.
Brian?
Hey, bir dakikan var
mı?
Arabada konuşabilir
miyiz?
Tabii.
İstersen içeri
girebiliriz.
Dinletiyor
olabilirler.
Burası daha güvenli.
Dinletmek mi?
Ne?
Kim?
Bizi mi?
Bildiğim şeyler var.
Sana anlatmayı
seçersem bana dava açılabilir mi?
Sana dokunulmazlık
veremem ama bir suç faaliyetine karıştığına
dair bir bilgi vereceksen federal
savcıIıkta uygun bir ışık altında konuşabiliriz.
Pekâlâ.
Dün Nakawara'yla ilgili tüm söylediklerim
doğruydu.
Tamamen.
Bir şey hariç.
Beni hiç iş
hattımdan aramadı Neden bana öyle dedin?
Dün seninle
konuşmadan önce ADM'dekiler, ev hattımdan değil iş hattımdan aradığını söylememi
tembihlediler.
Neden?
Sana birazdan
söyleyeceğim şey çok mühim.
Bu Nakawara haracı
olayı, onun yanında hiçbir şey.
Bu, lizin işinde sabit
fiyatlandırma ile ilgili.
- Şimdi - Bekle.
Birkaç not alayım.
- Tamam, devam et.
- Lizin işinde sabit
fiyatlandırma.
Son birkaç ayda
Japon ve Koreli rakiplerimizle birçok toplantıdaydım.
Toplantıların tek
amacı sabit fiyatlandırma yapmaktı.
ADM beni o
toplantılara gönderdi.
O yüzden yalan
söylememi istediler.
Çünkü Nakawara telefonları
ev hattımdan geliyordu ama fiyatları
sabitlediğimiz diğer insanların telefonları da öyle.
Bunları duymanızı
istemiyorlar.
Nakawara
telefonlarının ADM hattımdan geldiğini söylememi tembihlediler.
Ama fark ettim ki, siz
kayıtları incelemeye başlayınca Japonya'ya
edilen telefonları göreceksiniz.
Bundan korktum.
Kimse benden çok
telefon almıyor.
Yani sabit
fiyatlandırma işini öğrenirseniz, ben suçlu çıkacağım.
Bu sabit
fiyatlandırma görüşmelerine katıImanı kim söyledi?
Mick ve Dwayne
Andreas'ın yönetiminde çalışıyorum.
Çok iyi bir adama benziyor.
Umarım Ajan Shepard yerine Brian dememe bozulmamıştır.
Bri'yi bile deneyebilirim.
Bu onun için çok farklı olmalı.
Banka soyguncusu ya da uyuşturucu satıcısı yerine benimle
konuşmak.
Birlikte balık bile tutabiliriz.
Ne güzel dinledi.
Böyleleriyle her gün karşılaşmıyorsunuz.
Günaydın.
Günaydın.
Dün gece ne oldu?
NasıI yani?
Hiçbir şey.
Telefona bir kayıt cihazı taktılar.
O kadar mı?
Evet.
Nakawara aradığında bir düğmeye basıp konuşmayı kaydetmemi söyledi.
Evet?
- Bağla.
- Mutlaka öyle yap.
Bir şekilde kontrol
ederler.
Tabii.
Selam, tatlım.
Ne?
Yavaş ol, tatlım.
Yavaş Ne?
Ne?
Yarım kilo pastırma,
fıstık ezmel sandviç, vitaminler.
SPRINGFIELD,
ILLINOIS ADM'nin içinde olduğu her şey sabitlendi.
Öyle diyor.
Yani temel olarak Yani bu ülkedeki herkes kahvaltısını
bitirdiğinde birleşmiş bir suçun kurbanı
oluyor.
Otomobil şirketleri galon başına 160 km yapan araba
üretemezler mi sanıyorsunuz?
Kanallar sezon başlamadan Dünya Serisi şampiyonunu bilmiyor
mu sanıyorsunuz?
Paranoya, sizden yararlanmak isteyen insanların gardınızı
düşürtmek için size dedikleri bir şey.
Bunu uçaktaki bir dergide okumuştum.
ADM ile
ilerlememizde gördüğüm tek sorun, Cheviron denen adam.
Yaptığımız her şey
konusunda bilgilendirilmek istiyor.
Mark Whitacre ile
tanışmak istiyorum.
Sadece bir hattı
dinleteceklerini söyledin.
Bir hattı.
- Sadece bir hattı
denetliyorlar.
- Yalan.
Külliyen yalan.
Demin karımla
konuştum.
Telefon şirketinden
Regina diye bir kadın arayıp iki
hattımın da dinlendiğini söylemiş.
Ev hattımın da.
Yapma, Mark.
Telefon şirketi insanları arayıp şöyle demez: "Merhaba,
FBI hatlarınızı dinliyor.
Haberiniz olsun.
" O zaman Regina neden öyle demiş?
O dememiş.
Sen söylüyorsun.
Karımı ara -
Regina'yı ara.
- İyi.
Mark.
Ararım.
Tamam mı?
Ararım Güzel.
Ciltte yün hoşuma gitmiyor.
Chicago'daki Marshall Field'da sattıkları merinos yünü bile.
Ginger vücudu sardığı için seviyor ama o avokado da seviyor.
O tadı kim sever ki?
Regina adlı birini kim uydurur?
Saskatchewan'ın
başkenti.
FEDERAL ARAŞTIRMA
BÜROSU ABD ADALET BAKANLIĞI FBI, Shepard.
- Brian.
ADM'den Mark Cheviron.
- Evet, Mark.
Birkaç gün önce Mark
Whitacre'ın evindeki hangi hattı
dinleyeceğinizi sormuştum ve sadece iş
hattı olmasında anlaşmıştık.
Yani sadece onu dinliyorsunuz, değil mi?
Buna cevap veremem.
Peki.
Teşekkürler.
Bir daha hiçbir FBI
talebini yerine getirmemeye karar verdik.
Biliyordum.
Biliyordum.
Size dedim, dinlemediniz.
"Sadece ofis
hattı, Mark" dediniz.
Belli ki bize de
yalan söylemişler.
Belli ki FBI'ın ne
yaptığını bilemezsiniz.
Evet?
Beklediğin telefon geldi, Mark.
Bağla onu.
Üzerinde çalıştığım
bir İsveç anlaşması.
- Mark Whitacre.
- Selam, Mark, ben
Brian Shepard.
Shepard'a artık
onunla çalışmayacağımızı söyledim.
Merhaba.
Senden haber almak güzel.
Amirimi seninle
tanıştırmak istiyorum.
Bu hafta sonu olur
mu?
Harika olur.
Bay Andreas şu an
ofisimde.
- Tamam.
- Sonra konuşuruz.
- Tamam.
- Güzel.
Ya Shepard denen
adam ararsa?
Bana söyle, babama
söylerim.
Ama asla onlarla
konuşma.
Elbette.
Pekâlâ çocuklar, kuralları
sayıyorum.
Koşmak, itişmek, havuzun
yanında şakalaşmak yok.
Bütün yaprakları
çıkardığınızda garaja gidip havuzun
örtüsünü alın.
İşi bittiğinde
babanızı çağıracağım ve gelip teftiş
edecek.
- Ne dedin, tatlım?
- Zaten söylemiştin.
Tatlım, yeniden
söylüyorum.
Bütün telefonlarımın
dinlenmesi ne demek oluyor?
Tek dinleme aygıtı kayıt
cihazıydı, Mark.
Ev telefonunda
kaynak izleme cihazımız var ama onu dinleyemeyiz.
Fakat telefon
şirketinin karını arayıp istihbarat
topladığımızı söylemesi O konuda
mahcubum.
Olmamalıydı.
- Gider raporlarını
getirdin mi?
- Evet.
Evet.
Pekâlâ, bu Mexico
City, Paris, Hong Kong, Tokyo.
Geçen hafta
Florida'da Mısır İşçileri Birliği'nin toplantısı vardı.
Mick ve Terry oraya
gittiler.
Gündüz normal
toplantılara katıIıyor, gece ise rakiplerimizle
toplanıp sabit fiyatlandırmayı çözmeye
çalışıyorlardı.
İzleyin.
Altı ay sonra gazozun litre fiyatı beş sent fazla olacak.
- Bir sonraki
toplantı ne zaman?
Ocak'ta.
Asya'da bir yerde.
Mark, sana
sormalıyım.
Bunu neden
yapıyorsun?
Telefon hattıyla
ilgili yalan söylediğini, korktuğunu biliyoruz.
Ama şimdi birden tüm
bunları anlatıyorsun.
Nedenini sormalıyım.
Çünkü işler tasvip
etmediğim şekilde gidiyor.
Ben biyo-kimyagerim.
Teknik işlerin
adamıyım.
Beni işin ticaret
alanına çektiler ve birden yasa dışı
işlerin yürüdüğünü gördüm.
ADM ile büyümek
istiyorsam ticaret kısmını öğrenmeliyim.
Birden yalan
söylemeye başladım.
Bana yalan
söyletiyorlar.
Size yalan
söyledim.
Bundan çok
rahatsızım.
Kendini beyaz
şapkalı onları siyah şapkalı mı görüyorsun?
Kesinlikle.
Öyle bir şey.
Çocukken ailem bir
otomobil kazasında öldü.
6 yaşındayken
Ohio'lu zengin bir adam beni evlat edindi.
Adamın lunaparkları
vardı.
Durumu çok iyiydi.
Orada büyük bir şans
yakaladım.
İyi bir okula gittim.
Sonra iki çocuğumu
evlat edindim.
Doğru olanı yapmaya
çalışıyorum.
Mark bize yardım etmekte biraz daha ileri gitmek
ister misin?
NasıI yani?
Bir dinleme cihazı takar mısın?
Şu an başka
kaynağımız yok.
Bizim yardımına ihtiyacımız var.
Biz hep yanında
olacağız.
Kolay olmayacak.
Görüşme ayarlamak
istediğimde çağrı cihazımdan sinyal yollayacağım.
Bunu duyunca Tamam mı?
beni ara.
İşyerinde çok
yakında izlemiş ve ADM'nin, evine
dinleme cihazı döşemiş olması kuvvetle muhtemel.
Büyük baskı altında.
Bu adama acımak
gerek.
Bize doğruyu
söylüyor ve ertesi gün kalktığında çifte
hayatı oluyor.
Önemli olan uyanıp doğruyu
söylemeye karar vermesi.
Orta
Amerika'da bazı kelebekler var.
Mavi,
turuncu ve sarılar.
Kanatlarında zehir var.
Bir
kuşun kalbini öldürecek kadar.
Ama
kuşlar bunu bir şekilde biliyor ve onları yemiyorlar.
Bir
de başka kelebekler var.
Onlar
da turuncu, mavi ve sarı ama zehirli kanatları yok.
Sadece
tehlikeli görünerek uçuyor, görüntüleriyle işi götürüyorlar.
Selam, Mark.
- Selam, Brian.
- Telefon etmeye
hazır mısın?
- Beklesene, mal.
- Burada mı
yapacağız?
Bir odaya geçemeyiz.
Bazı sorunlar var.
Bilmiyorum, biraz
tuhaf geldi.
Şu an elimden ancak bu
kadarı geliyor.
Tamam.
Sadece Mikrofonu ahizeye tut, ben de kayıt cihazını
tutarım.
009 454 58822.
Teşekkürler.
- Hayır, hayır,
ahizeye koy.
- Bay Yamamoto,
Iütfen.
Ahize.
- Ahizeye koydum.
- Ahizeye.
Duyduğun yere.
Beklemedeyim.
Merhaba, Bay
Yamamoto.
Ben Mark Whitacre.
Merhaba, efendim.
NasıIsınız?
Hayır, bu hafta çok
seyahat ediyorum, çok.
Satışlar nasıI?
Kesinlikle, şey
açısından Büyük müşterilerimiz açısından kesinlikle iyi bir fiyat düşünmeliyiz, değil
mi?
Diğer ülkelerde 2.
50 dolarlık, Amerika'da
1. 05 dolarlık bir fiyat koymak en
iyisi.
Ve işte sabit
fiyatlandırma.
Harika, Mark.
Bu, söylediğin her
şeyi doğruluyor.
Evet.
- Teşekkürler.
Çok teşekkürler.
- Ne demek.
Kapalı havuzu seviyorum.
YıI boyu
kullanılabilir.
Kışın buhar çıkarmasını seviyorum.
Buharı çok gizemli
oluyor.
Marty ADM'de çalışmaya başladığında ne kadar maaş
istedin?
50 bin istedim.
Ama ben Terry'ye
"Bu adamı 75'ten aşağı alamayız" dedim.
- Evet.
- Ben ayarladım.
İIk işe alınan
sendin.
Bana karşı hep çok
cömerttin.
Ve buna müteşekkirim.
Yapmanı istediğim şu.
Bir isim yazmanı
istiyorum.
Peki.
Ne ismi?
Nordkron Chemie.
Ne bu, Nijeryalı
ismi falan mı?
Ellerimi severim.
Herhalde vücudumda en sevdiğim organlardır.
Bence sosyal durumlarda bu durum lehime işleyebilir.
İnsanları ellerime odaklayabilirsem, bir toplantıda iyi
sonuç alırım.
Göz teması da çok önemli.
Hey, mesajlarıma
bakacağım.
Bir mesajınız var.
Telefonum kesildi.
Tesisle görüşüyordum.
Ankesörlü telefon
falan var mı?
- Lobinin ilerisinde.
- Tamam.
- Mark, bu önemli
bir biyo-ürün - Biliyorum.
Merhaba, Dave.
Holly nasıI?
- İyi.
- Harika.
Tesisten arıyorlar.
- FBI.
- Brian, ben Mark.
Söyledim ya, bu
hafta iş için şehir dışındayım.
Vaka, Büro'nun ilgisini çekti.
Benimle çalışan bir ajan daha var.
Şu an konuşamam.
Bir toplantım var.
Beni bekliyorlar.
Hoşça kal.
Buradayım, Dave.
İki şeyi bir arada yapabilmek, başarının büyük bir
parçasıdır.
Karın egzersizleri yapmaya çalışırım İzometrik.
bir toplantıdayken
bile.
Sıkma.
Tutma.
Sonra bırakma.
Duşta saç kremini kafamda bekletirken dişlerimi iple
temizlerim.
Bu tip şeyler büyük zaman tasarrufu sağlayabiliyor.
Selam, Kirk.
Avrupa'ya gideceğim.
ABP işi için bu
raporu bizzat vermek istedim.
Hatırlatır mısın?
ABP işi mi?
Treonin mikrobu.
Kayda değer
gelişmeler yapıyorlar.
Piyasaya girmek
istiyoruz.
Fatura bu.
Bir gecede
hallederiz.
Bu Thorstensson
denen adamı göreceğim, ona veririm.
ZÜRİH
Metrik sistem hiç başarıIı olmadı.
Bir ucunda inç diğer
ucunda santimetre olan cetvellerimiz var.”
Santimetre" yerine "sentimetre" derdim, kimse
düzeltmezdi.
Aptal durumuna düşerdim.
Hiç geçmediğimize
üzülmüyorum gerçi dönüşümleri bilmek faydalı oluyor.
Litreli şişe popüler oldu çünkü "litre"
"kuart"tan daha güzel bir kelime.
Kuart.
Kuart.
Mark, ben yine Marty.
MEXICO CITY ARALIK
1992
Mesaj silindi.
FBI, Ajan Shepard.
Brian, ben Mark.
Bak, şu an yurt
dışında olduğum için çağrılara cevap
vermem zor.
Nakawara ile tekrar
görüşüp görüşmediğini öğrenmeliyiz.
Adamın aramayı bıraktığını söylemiştim.
Peki ya sabit fiyatlandırma?
Başka bant
çekebildin mi?
Sanırım sizin
etrafta dolanmanız herkesi korkuttu.
Şu an her şeyi kitabına
göre yapıyoruz.
Mick bittiğini
söyledi.
Artık sabit
fiyatlandırma yokmuş.
Ne?
Bu konuşma ne zaman geçti?
Her şey değişti.
Lizini düzene soktum.
Virüs yok oldu.
Mick beni ofisine
götürdü, oturttu.
"Whitacre,
bundan sonra işleri senin yönteminle yapacağız" dedi.
Mark.
Bak, Mark, FBI
suçları biliyor.
Her halükarda
araştıracağız.
Her halükarda mı?
NasıI "her
halükarda"?
Buluşmamız gerek.
Artık farklı bir
yaklaşım var.
Söylüyorum sana, her
şeyHer şey değişti.
Uçağım kalkıyor.
Kapatmalıyım.
Kapatmalıyım.
- Her şey yolunda mı?
- Evet, yolunda.
Çocuklar.
- Nerede kalmıştık?
- İkramiyelerden
bahsediyorduk.
Ferrari'lerden
bahsetmeliydik.
Gömleğinizde Fullfederhaltertinte
var.
Japonlardan biri bir hikâye anlatmıştı.
Bir lizin satıcısı, ConAgra'dan ya da başka şirketten
biriyle toplantıdaymış.
Müşteri öne eğilip demiş ki: "Kravatlarımız aynı, sadece deseni ters. " Sonra
yüz üstü masaya çakıIıp ölmüş.
Hayattayken, birden ölüvermiş.
Beyin ödemi.
Belki herkesin böyle bir cümlesi vardır.
Küçük bir zaman bombası.”
Kravatlarımız aynı, sadece deseni ters.
" ÖIü.
Son sözü.
Şunun gibi: Yüksek früktozlu mısır pekmezi.
İşte yine burada.
Andreas onu bir
pazarlama toplantısına çağırmış.
Gecikebilirmiş.
Gelmezse, hükümet
oda parasını ondan çıkarmalı.
Ve işte geliyor.
Shepard.
Bu gece otele gelemem.
Hala işteyim.
Mark, bu üçüncü oldu.
Kapatmalıyım.
İşlerim var.
- Mark, iptal edip duramazsın.
- Bak, çifte hayat
süremem.
100. 000 dolarlık
zam teklif ettiler, tamam mı?
Sizin yüzünüzden işimi
kaybedemem.
Bir ailem var.
Yolun karşısında
ahır yaptırıyorum.
- Ama bize dedin ki
- Sabit fiyatlandırma
bitti.
Bitti.
Selam, Mick.
Şimdi kapatıyorum.
Mark, beni dinle.
Yapabileceğin tek makul şey işbirliği yapmak.
Yapmazsam ne olur?
O zaman başkası yapar ve sonunda davalı olursun.
Bantlarda bir şey yok çünkü bitti.
Mick söyledi.
Yepyeni bir
politikamız var.
İyi, bu onun sözleri.
O zaman bandı dinlemeliyim.
Bantlar lazım, Mark.
- Pekâlâ, banda almadım.
- Mark.
Banda almadım çünkü bantlarda
bir şey olmayacaktı.
Çünkü bitti ve banda
almak saçma olurdu.
- Mark, yapma.
- Bak, nasıI?
NasıI
kanıtlayabileceğimi söyle, kanıtlayayım.
Mick Andreas ve babası benim için asla yalan söylemezlerdi.
Bu işte birlikte olduğumuzu söylüyorlar.
Ne saçmalık.
Wisconsin'deki bir gölde ofis dışı ekip oluşturma
toplantıları.
Yasaları çiğniyorlarsa bu adamları koruyamam.
Ama denedim.
Seçeneklerimi herkes
görebilirdi.
ADM için elimden geleni yaptım.
Sandalyede onları
görmüyorsunuz.
Hey, nasıIdım?
Mark, bazı
sorunlarımız var.
Bir dakika.
Ona bakmadım bile.
İbre oynamadı bile.
Mark, yalan
makinesini okumayı bilmiyorsun.
Öncelikle, yüzde 100
doğru olmuyorlar.
Mark, mürekkep
duvarlara fışkırdı.
Yapma.
Haraççılar isim ve numaraların bırakıp öylece
yok olmazlar.
Zor olduğunu
biliyorum hepsini içine atman, sır
olarak saklaman.
Ama senin için tek
bir iyi seçenek var.
Hep öyleydi.
Bize söylemediğin
bir şey var ama kendini korumanın tek
yolu tamamen dürüst olmak.
Tamam.
Tamam.
Biliyorsun tüm bunlar mahkemede aleyhine delil olarak
kullanılabilir.
Hepsini yazacağım, sen
de imzalayacaksın.
Neler olduğunu
öğreneceğiz, Mark.
Neler olduğunu
anlatana dek bu odadan çıkamazsın.
O yüzden daha fazla
soru cevaplamadan önce Ginger'ı, aileni
ve kariyerini düşünmeni istiyorum.
Nakawara ile neler
oldu?
Bir köstebek mi var?
Evet, bence önceden
kesinlikle ADM'de bir köstebek vardı.
- Hepsini uydurdum.
- Tanrım, Mark.
Mecburdum.
Tesiste virüslerle
sorunlarımız vardı ve tahminlerimizin
çok gerisindeydik.
Dwayne işleri
durdurmayı düşünüyordu ve herkes benden medet umuyordu.
"Bütün suç
Whitacre'ın.
" Orada durum bu.
İşimden bahsediyoruz.
Avrupa'da geldim,
ailemle yerleştim.
Beni başkan
yardımcısı yaptılar.
Peki ya sabit
fiyatlandırma?
Bitmedi, değil mi?
Yeni bir yaklaşım
yok, değil mi?
Üç hafta öncesine
kadar devam ediyordu.
Hiçbir şey değişmedi.
Sadece lizin de
değil.
Sitrik, glükonat Bir adam yapmadığı için zorla işten çıkarıIdı.
Glükonatçı, işten
çıkarıIdı.
Geçen ay Chicago'da Ajinomoto
çalışanlarıyla görüştüm.
Tek amaç, hacim
seviyelerini belirlemekti.
Hacim seviyelerini
belirler, piyasayı tespit eder sonra
uygulanabilir fiyatları düşünürsün.
Gelecek ay bir
toplantımız daha var.
Eklemek istediğin
bir şey varsa şimdi tam zamanı.
Başka ne olabilir?
Saat 7. 30. 17 Mart 1993.
Arabayı park ettim.
Ofisin girişine
yaklaşıyorum.
Giriş geçildi.
Terrance Wilson.
Mısır işlerimizin
başkanı.
Dün gece Japonya'dan
arkadaşımız aradı mı?
Hayır, yoktu.
Ben Mimoto'yla konuştum.
Çok kızgındı.
Üretimi söz
verdiğimiz seviyeye indirene dek lizin
işinde huzur sağlanamayacağını söyledi.
1992'de, hacim
açısından yapacağımız söylediğimizi, aynen yaptık.
Aynen öyle.
Şimdi söz yok.
Seninle konuşmak
istiyormuş.
Öyle mi?
Ona şöyle derim: "Beni dinle, seni ürkek
hergele.
" Bu
Terry Wilson'dı ve Japon rakibimiz Ajinomoto Corporation'la hacim ve fiyat seviyelerini
belirleme konusunda konuştu.
Bu arada dün gece Mimoto ile konuşmadım.
Sadece örnek amacıyla söyledim.
Tekrarlıyorum, Mimoto ile konuşmadım.
- Günaydın, Mark.
- Günaydın, Liz
Taylor, sekreter.
TOKYO - Lütfen,
girin.
- Merhaba.
Günaydın.
Günaydın.
Merhaba.
Günaydın.
Günaydın.
Latin Amerika'yı ele
almadan önce rakam alışverişi yapmakta anlaşmalıyız.
Bu iş ancak böyle
yürür.
Herkesi hedefe
odaklayın.
Bu mümkün.
Çok dikkatli olmalıyız.
Telefonlarınızı
kontrol etmelisiniz.
Affedersiniz,
ihtiyaç molası vermeliyim.
İzninizle.
İkinci taraf, bant
bir.
İkinci taraf, bant
bir.
Herhalde iki milyonu aşkın uçuş puanım olmuştur.
Uçaklarda yıIdız sayıIırım.
Her yıI genel müdürden teşekkür mektubu alırım.
Standart bir mektup.
Sanırım onu
imzalıyor.
Herhalde getiriyorlar ve telefonla konuşurken yüz tane falan
imzalıyor.
PARİS EKİM 1993 Harikaydı.
Sanırım 1. 25 dolarda tutmayı başaracağız.
Şimdi ne olacak?
Uçakta bir bakteri
soluyorsun şimdi onun ellerinde, bardakta, telefonda.
Muhtemelen çocuklarından kaptı, şimdi hafta sonu ben
çekeceğim.
İşe gidemeyeceğim, Alexander'ın ateşi çıkacak, peki parası?
FBI yardımcı tanık için ne zaman bu işle ilgilenecek?
Havayla geçen kirleticilere maruz kalmakla ilgili ne diyecek?
Yedinci bant, ikinci
taraf.
Chicago O'Hare.
Bir kez daha ADM'yi
Terry Wilson temsil ediyor.
Eurolysine'i temsil
edenler, Alain Crouy ve Philippe Rollier.
Bir Fransız şirketi.
Burada büyük bir savaş var.
Kesinlikle Seçenek yok, tartışma yok.
Karıncasın, yiyeceksin.
dünyanın bir
kısmında işe yarıyor, diğer kısmında yaramıyor.
Sürmeyecek.
- Terry, Alain,
Philippe.
- Merhaba.
Biz oyuna gireriz.
- Ama Koreliler ve
Japonlar
- Hile yapıyorlar.
O zaman olmaz.
Diğer bölümlerde
olmasını sağladın Anlat.
Terry beni pek sevmiyor.
Lekeli cildi var.
Lekelere sebep olan nedir?
Tıbbi bir anlamı olmalı.
Felç geçirecek ve biri "Lekeleri vardı.
Normal" diyecek.
Avrupa'da fiyatlar
artarsa önce Meksika'da konuştuğumuz için.
Doğru.
Bunu siz sağladınız.
Bizim için bir
zevkti.
Mark, bunlar tam ihtiyacımız
olan bantlar.
Andreas'tan
tezkeremizi alıyoruz.
Gördünüz mü?
Doğrudan tepeye.
Bu bantların
kalitesini geliştirmeliyiz.
Hey, Rusty.
Şuna baksana.
Ne düşünüyorsun?
Güzel bir evrak
çantası.
Ama bekle.
Fazlası var.
Bu bir Nagra SN. Büro'ya kendime özel yaptırdım.
Mark Whitacre, gizli
ajan 0014.
Neden 0014?
Çünkü 007'den iki
kat akıllıyım.
Tekrar teşekkürler.
Bizim için çalışan
kız ne oldu?
California'ya
taşınmamış mıydı?
Adı neydi?
Tina mı?
Tina.
Evet, evleniyor.
Tina'm evleniyor mu?
İki, üç hafta sonra
evleniyor.
Uzun sürmez.
Biraz şıpsevdi.
Geri döner.
Umarım hamile kalıp o
vücudunu mahvetmez.
Çok hoş bir vücudu
vardı.
Memeleri mahvolur.
Kutup ayıları, buzdaki bir deliğin başına çömelip fok
bekleyerek avlanır.
Patilerinden birini görünmesin diye burunlarına koyarlar çünkü
burunları siyahtır.
Burunları olmasa hiç dikkat çekmezler.
AsıI soru şu, burunlarının siyah olduğunu nereden biliyorlar?
Diğer kutup ayılarına bakarak mı?
Suda yansımalarını görüp, "Şu olmasa görünmez
olurdum" mu diyorlar?
Bir ayının kafasının bu kadar çalışacağını sanmam.
IRVINE, CALIFORNIA Toplantıdan
önce dinleme cihazı araması yapın.
- Ne?
- Yeni politika.
Japonlar ile
buluştuğumuzda.
Şaka yapıyorsun,
değil mi?
Bana uyarı gelmedi.
- Bana da öyle bir
uyarı gelmedi.
- Dalga geçiyor.
Sakin ol, Mark.
ADM ile dalaşacak cesaretleri
yok.
Bu iş bittiğinde, ADM yönetim kurulu anlayacaktır.
Düştüğüm durumu anlayacaklar.
Herkesin menfaatine
hareket ettim.
Varabilecekleri tek sonuç bu.
Ben en genç bölüm başkanlarıyım.
Birçok dili akıcı olarak konuşuyorum.
Kahve ya da meyve
ister misiniz?
Hayır.
Hayır.
Mark, hayır.
- Hayır.
- Kameran lambada
dedim.
Lizinde daha iyi bir
piyasa durumu yakalamak için zaten bir yıI harcadık.
Bunu Paris'te biraz
konuştuk ama hacimle ilgili bir
anlaşmaya varmalıyız.
- Kamu hissedarlarımız var.
- Acaba Biraz daha genişlet.
Birlikte
çalıştıklarını göstermeliyiz.
Şimdi asıI soru şu: Piyasa
büyürse, kim ne alır?
Eğer Kyowa Hakko,
Miwon ve Cheil Corporation 2000'er ton alırlarsa geri kalanını bölüşebiliriz.
Eğer stabilite
yakalarsak.
Bize Belirli rakamlar lazım.
Kabul etmek istiyor
musunuz?
AsıI soru bu değil
mi?
ADM zaten bütün ürettiklerini yedi.
Kullanmadığımız daha çok kapasitemiz var.
20. 000 ton üretebiliriz.
Değil mi, Mark?
- Giriyorum.
Bu işi bitirmeliyiz.
- Hayır, bekle.
- Verilerine ihtiyacım var.
- Sanırım halletti.
ADM'ye tahsis edilecek olan, son üretimi ve - Paris'teki toplantıdan bahsediyorlar.
- Anlamıyorum.
- Büyük bir yönetim kurulumuz var.
- Büyük bir yönetim
kurulları var.
Ve hissedarları.
Hepsi birlikte
muzdaripler.
Anlaşma nerede?
Bu sadece konuşma.
Anlaşma yoksa, orada
ne yapıyorlar?
Kelimelere
takıIıyorsun.
Eylemlere bak.
Olanlara bak.
Tamam mı?
Ne yaptığını görüyor
musun?
Evet, baktım ve tek
gördüğüm, bir çizelge ve tonla söz.
Orada rakam bile
görmüyorum.
Ben anlaşma tespit
edemedim.
Daha ne istiyorsun?
Adam orada durmuş piyasayı bölüşüyor, gün gibi ortada.
Sadece bir teklif
olabilir.
Diğer şirketler
orada değil.
Kimse
"anlaşma" lafını kullanmıyor Sadece söylüyorum.
Adalet Bakanlığı'nın gözünde yeterli değil.
Lizinle ilgili
sorunları çözmek için bir toplantı daha yapacağız.
Bazı piyasalar için
hacimleri bölüşüp fiyatlar belirlemeliyiz.
Yine mi Avrupa.
Avrupa bitti.
Orada çimento
üretimiyle ilgili bir sabit fiyatlandırma soruşturması var.
Herkes diken
üstünde, orada gitmeyeceğiz.
Japonya'da banda
çekemeyiz.
İşimize yaramaz.
Hawaii.
- Hawaii mi?
- Hawaii.
MART 1994
Tamam.
HerkesLanet olsun, Mark.
Şunun boyutuna bak.
Saçmalık.
- Evet.
- Daha büyük bir oda
ayarlar mısın?
- Tek odaları bu.
- Onları arar mısın,
Iütfen?
Ararım.
Ararım.
Keyfinize bakın, Iütfen.
Ararım.
Bizim için biraz
daha ferah bir süitiniz var mı?
Makuaha Odası.
Evet.
En büyük odanız mı?
Kulağa büyük geliyor.
Ama öyle, anladım.
Bütün gün için mi?
Tamam, anlaşıIdı.
Buraya mahkûmuz.
Tamam, o zaman idare
edeceğiz.
Teşekkürler.
AnlaşıIan burada kalacağız o yüzden yerleşelim ve başlayalım.
Ah, hayır.
Ah, hayır.
Herkese hoş geldiniz demek istiyorum.
Bana İzin verin
Iütfen.
Bence sandalyenizi çekersem daha rahat
edersiniz.
Aferin, Mark.
ADM'de eski bir
lafımız vardır.
Sanırım buraya
uyuyor.
"Fillerin çadırın içinde dışarıya
işemesi " çadırın dışında içeriye işemelerinden iyidir.
"
Çişin dışında mı?
Grubun parçası olmak daha iyidir.
Söylediği, müşteriler düşmanımız.
Rakipler dostumuz.
O yüzden Cheil
Corporation dahil tüm üreticileri toplamalıyız.
Geçmişte neden
birliğin dışında bırakıIdığımızı merak ediyorum.
Bunun bir parçası
olmalıyız.
- Evet.
- ADM'in anlaşıIan
seviyelerde kalacağından nasıI emin
olacağız?
Sadece birbirimize
güvenmemiz öncelikli tercihimiz.
Birinin yalan
söylediğini öğrenirsek onu temizlemesi
için mafyayı devreye sokarız.
Şaka bir yana birbirimize güvenemezsek bu iş yürümez.
Bunu kabul ediyor
musunuz?
Evet.
Bence sorun yok.
Yani ne diyorsunuz?
Dil sorunun mu var,
Mark?
O zaman hepimiz - Anlaştık.
- Evet.
Anlaşma.
Duydunuz.
- Tebrikler.
- Jüri buna
bayılacak.
Aferin.
Başardınız.
Tanrım.
Peki ya bu Whitacre?
Onun hikâyesi ne?
- NasıI yani?
- Amacı ne?
Adam yıIda 350 bin
kazanıyor, her şeyi bırakıp muhbir mi oluyor?
Bu nasıI olabilir?
Para mı basıyor?
İş seyahatlerinde
görüştüğü çocuklu bir kadından falan mı?
Hikâyesi ne?
Size bunu göstermek
istedik.
Bu Mark Whitacre ile
ailesinin fotoğrafı.
Bunu hep yanımızda
taşıyoruz.
Ona muhtaç gerçek
bir ailesi olan, gerçek bir insan olduğunu
sürekli hatırlamak için.
Bu bantları ele
geçirmemizin tek nedeni bu adam.
Şunu bilmek
istiyoruz, zamanı geldiğinde işini
kaybederse hükümet onun arkasında
duracak mı?
- Mark, sen aptal
mısın?
- Ginger, sadece ben
kalacağım.
Mick gidecek.
Terry gidecek.
Dwayne gidecek.
Hem bilim adamıyım hem
ticaret kısmından anlıyorum.
ADM'yi yönetebilecek
tek kişi benim.
Mark, bu çok
mantıksız.
Şirketi batırdıktan
sonra orada nasıI kalabilirsin?
Çünkü şirketi
yönetmem için bana ihtiyaç duyacaklar.
Öncelikle şirket
için son derece değerliyim.
İkincisi de, doğru
olanı yaptım.
Tamam mı?
Kurul bunu görecek buna saygı duyacak.
FBI beynini yıkıyor,
değil mi?
Onunla çalışmaya
devam edesin diye Brian Shepard bunları kafana sokuyor.
Sana söylüyorum,
beni ADM'nin yeni başkanı yapacaklar.
27 HAZİRAN, 1995 -
Demek bu kadar, ha?
- Evet.
Ailen nasıI?
İyiler.
Siz işinizi yaparken bir lunaparkta olacaklar.
Yarın ne olursa
olsun, sadece senin menfaatini temsil
edecek bir avukat tutman yararına olur.
- Şimdi avukat mı
tutayım?
- Hayır, şimdi değil.
Önce şirket
avukatları, tüm yöneticilere seçmeleri için
bir avukat listesi getirecekler.
Şunu anlamalısın, bu
avukatların parasını ADM veriyor.
Seni temsil etmezler.
O avukatlardan
birini seçme.
Kendi avukatın
olduğunu söyle.
Onlara hükümetle işbirliği
yaptığını söylemelisin.
İşbirliği yapman son
derece makul.
Sanırım Decatur'da
bir avukat tanıyorum.
Onunla konuşurum.
Kasaba çok küçük.
Eminim iş ilişkileri
sırasında bunu halledecek bir avukatla tanışmışsındır.
Kesinlikle.
Mark?
Mark?
Bu başladığı andan
itibaren yoğun olacak.
İçeriden birinin
bizimle çalıştığın anlayacaklar.
Kim olduğunu
öğrenmek için her şey yapacaklar.
Ama yine de
şirketteki yerim sağlam olacak, değil mi?
Kötüleri
indireceksiniz ama bana bir şey olmayacak, değil mi?
Bence önceden ve şimdi
konuştuklarımızı hatırlaman çok önemli yani onlara, hükümetle işbirliği yaptığını söylemen.
- Biliyorum.
Ama şirketteki
yerimin sağlam olup olmadığını soruyorum.
Şirket ortamı senin
için biraz değişecek.
Bence de.
- Evet.
- Biz baskına
odaklanmalıyız.
- Değil mi?
- Evet.
- Mark, uyduruyorsun.
- Hayır, Archer,
ADM'nin A'sı 1947'de bir lades kemiği
ile boğuldu.
Gerçek.
Gerçek.
İşte, Ph. D. Mark
Whitacre'dan inciler.
Ph. D. 'nin anlamını söyleyeyim mi?
Yüksek lisans.
Tahmin edeyim.
Daniels'ı domuz öldürdü, Midland'i de inekler
kaptı.
Archer'ı tavuk öldürdü.
50 yıI sonra Tyson Farms, Foster Farms'la işlerimizde ölü sayısı kaç?
Bay Wilson, Bay
Whitacre, Ben Bob Herndon, FBI ajanıyım.
- Bu da Özel Ajan
Shepard.
- Neler oluyor?
- Bay Whitacre,
benimle gelir misiniz?
- Benim - Konuyla ilgili hiçbir bilgim yok.
- Bay Whitacre,
Iütfen.
- Bizimle gelir
misiniz?
- Avukata ihtiyacım
var mı?
- Avukat mı?
Terry.
- İzninizle.
Bir kere Hong Kong'ta restoranda bir adamın hayatını
kurtardım.
Boğuluyordu ve sırtına vurup kemiği çıkarmasını sağladım.
Bayramlarda hep teşekkür kartı gönderir.
Çocuklarının ne okuduğunu yazar.
Beni hatırlar.
Yerel itfaiyenizden ilkyardım dersleri alabilirsiniz.
İkimizi bir
müşterinin önünde utandırmak için nedeniniz var mı?
Bu ciddi bir konu.
Sabit fiyatlandırma
ile ilgili uluslararası bir soruşturmayı içeriyor.
Sizi ve patronunuz Mick
Andreas'ı rakiplerinizle sabit
fiyatlandırma planı yaparken gördük.
Diğerlerine bunu
yapmalarını söylediğinizi gördük.
Suçlamalar olacak.
Arama emirleri
çıkarıIdı Tanıdığınız ve birlikte çalıştığınız bazı kişiler hapse girecek.
Şuna bak.
Şuna bak.
Terry ile Bob'a bak.
Keşke o duvarda bir
sinek olabilseydim.
İyiydim, değil mi?
Cidden korkmuş gibi
değil miydim?
Gerçekten de korktum.
Sana söylediklerimizi
unutma, tamam mı?
Öncelikle onlara işbirliği
yaptığını söyle ve avukatlarını sakın
alma.
- Hayır.
- Seninkine ne dedin?
- Hiçbir şey demedim.
Yavaşla.
Ben de.
Hiçbir şey demedim.
Sabit fiyatlandırma
bantları varmış.
O da neyin nesi?
Eminim telefonları dinletmişlerdir.
Bunu hep söyledim.
Telefonlar.
Dwayne Andreas'ı zokaya
getirdiklerine inanamıyorum.
Bak, ara sıra
telefonlar alıyorum.
Biliyorum, biliyorum.
Tanrım.
Avukatlara gidiyoruz.
Telefonları
kullanmak istemiyorum.
Gördün mü?
Telefonlar.
Herkesi almışlar.
Babam, Schmidt,
Randall.
Lanet olsun.
Hayır, bir bant
kaydımı gösterdiler.
Lanet Japonlarla bir
toplantıda.
Avukatları aradım.
- Oraya gideceğiz.
- Öyle mi?
Bant göstermişler.
- Banda nasıI
almışlar?
- Bence ellerinde
pek bir şey yok.
Onlar için tüm
yaptıklarımız göz önüne alınınca avukatları
on yıI oyalar.
Belki de sadece ceza
kesilir.
En fazla bu olur.
İnanın.
- NasıI gidiyor?
- İyi.
FBI.
Evet, burada.
Ajan Temples, Avukat Mutchnik'i arıyor.
Ben James Mutchnik.
Bir ADM çalışanı Kirk Schmidt'i sorguladım.
Schmidt geleceğimizi biliyormuş.
Baskını günler
önceden biliyormuş.
Whitacre söylemiş.
Teşekkürler.
- Seni pencerede
görüyor - Bob.
Brian.
Sizinle biraz konuşabilir
miyim?
Muhteşemdi.
Görmeliydiniz.
Terry çok korktu, Mick
ve avukatlar da - Öfkeden kudurdular.
- Şahane.
Beni bayağı
hırpaladığınızı sandılar.
"İyi misin?
" dediler.
"Evet" dedim.
- Banda çektin mi?
- Evet, çektim.
Harika oldu.
Çok güzel.
Yani bitti.
Mark kime söyledin?
- Ne?
- Baskından başka
kime bahsettin?
Şey Sekreterime bahsetmek zorundaydım.
Beyler, biyo-ürünler
bölümü müdürüyüm.
Bana nerede
ulaşacağını bilmeliydi.
Ona aylar önce
söyledim.
Tek söylediğim, "Liz,
FBI'la bir iş yapıyorum.
Bir süre bana
ulaşamayabilirsin.
" O kadar.
Vakamızla ilgili hiçbir fikri yok.
Bölümümdeki Kathy
Dougherty'ye bir iki kez bahsettim.
Kathy bir dost.
Güvenilir bir
müttefikimiz.
Korkmasını istemedim
Bunu neden söyledin, Mark?
Neden Dougherty'ye
söyledin?
Çünkü korkmasını
istemedim.
Ona güveniyorum.
- Beyler, Kathy'ye
güvenebilirsiniz.
- Başka kime?
Bizimle oynama, Mark.
Kirk Schmidt.
Yani Schmidty
Bakın, size bir şey demeyeceğinden korktum.
Bana sadık olduğu
için susacağından korktum.
Bütün operasyonu
mahvedebilirdin.
Ters giden bir şey
oldu mu?
Yeter.
Yeter.
Yeter.
Mark, yaptığın şeyin
bizim gözümüzde yanlış olduğunu biliyordun.
- Sır olması
gerekiyordu.
- Bak, bunu aşabiliriz.
Ama bilmemiz gereken
başka bir şey var mı?
Hayır.
Hayır, aklıma
gelmiyor.
Kendi avukatını
tutacağını söylemeyi unutma.
Avukatları
biliyorum, Brian.
Mark Whitacre,
Aubrey Daniel.
Tanıştığımıza
sevindim.
Bu hususta ADM'yi
temsil ediyorum.
Tamam.
- Bu meslektaşım
John Dowd.
- Günaydın, John.
Dwayne buradaki sorumluluklarınızdan
bahsetti.
Aubrey, Vietnam'daki
My Lai katliamından sonra Teğmen Calley'yi
mahkûm ettirdi, yani bu onun için çocuk oyuncağı.
John'la konuşmak için
vaktin olduğunu umuyorduk.
- Tabii.
- ADM arkanda, Mark.
Babam ve ben, tüm
önemli çalışanlarımızın yasal
masraflarını karşılayacağımız bilmesini istiyoruz.
Harika.
Teşekkürler, bu
harika.
O halde Biz sizi baş başa bırakalım.
Tamam.
- NasıIsın, Mark?
Teşekkürler.
- İyiyim.
Lütfen, otur.
- John, bir şey
sorabilir miyim?
- Tabii ne olursa.
Sana bir şey
söylesem, Mick ve Dwayne'e söyler misin?
Geliyorlar.
FBI ile işbirliği
yapacağımı söylemek istiyorum.
Ellerinde yüzlerce
bant var.
Lizin hakkında her
şeyi biliyorlar.
John da başka bir
avukat tutmam konusunda bana katıIıyor.
Kesinlikle.
Tüm olanlar için üzgün
olduğumu söylemek istiyorum.
Üzgün mü?
Bu da neydi?
Konuşmak, her şeyi açığa kavuşturmak iyi geldi.
Bir süre sonra balon gibi oluyorsunuz.
Patlayıp baskıyı azaltmak için bir iğne arayan bir balon.
İnsan içine atmaktan hastalanabilir.
Tümörü falan
çıkabilir.
Ben bunu istemedim.
Okuldan avukatlık bürosu olan bir arkadaşım var.
Vakaları hakkında konuşamadıklarını anlatır durur.
The Firm'deki gibi.
Onlara her şeyi
anlatabilirsin.
Saklamaları gerekir, yoksa başları derde girebilir.
Hapsolurlar.
Öyle derler:
Hapsolmak.
Yani sabotajcı yoktu.
Bunu uydurdun mu?
Belki de vardı.
Olabilirdi yani.
Tamam.
ADM Japonlardan teknoloji
çalıyor o yüzden Japonların da bize aynı
şeyi yapması zor değildi.
Ama FBI'a o kısmı
uydurduğumu söylediğimde işbirlikçi bir
tanık olmaktan başka seçeneğim olmadığını söylediler.
Sen de bant çekmeye
başladın?
Kaç bant çektin?
200 küsur.
Dünyada çok iyi, yardım etmek isteyen insanlar var.
İyi komşular, iyi dinleyiciler.
Mesela Mississippi'de sel olduğunda insanlar her şeylerini
kaybedip bir spor salonunda uyurken onlara sıcak bir mont ya da ev yapımı yemek
getiren biri daima olmuştur.
O yüzden Ginger'la ikimiz, belkemiği yaralanan kız bir
bilgisayar aldık.
Bu tip şeyler büyük fark yaratıyor.
Jim bana öyle biri gibi geliyor.
Yüzde bir bulunan bir adam.
Acil odasına
geldiğinizde nöbetçi olduğuna şükredeceğiniz bir adam.
yasa dışı kampanya
katkıları, her neyse.
Neden bahsediyorsak.
Sonra geri gelirdik.
Haftada iki gece
falan Brian, Bob ve ben bir araya gelir
ve Üzerinde çalışırdık.
Soruşturmayı
oluştururduk.
İhtiyacımız olan her
şeyi, tüm bilgileri toplardık.
Sonra Adalet
Bakanlığı'na gittik, avukatları bilgilendirdik
ve birden ADM'e baskın yaptık, her yerin altını üstüne getirdik.
Ne kadar süre muhbir
olarak çalıştın?
İki buçuk yıI.
İki buçuk yıI.
Hep düşünmüştüm ki Bu iş bittikten sonra yine de ADM'de kalabileceğimi
düşünmüştüm.
Orada hala birçok
arkadaşım var.
Birçok.
Hey, Mark bunu başka kimseyle paylaşmaman davan için
çok önemli.
Tamam mı?
Çalıştığın insanlar,
arkadaşların sonunda tanıklık edebilirler.
Bundan sonra sadece Bob
ve benimle bunu konuşacaksın.
Tamam mı?
Şunu bil ki, bize her şeyi anlatabilirsin.
- Tamam.
Evet.
- Tamam mı?
Eve gelip durdular
ve hikâyeyi sadece ADM'nin ağzından biliyorlar.
The Wall Street Journal'a konuştun mu, Mark?
Ne dedin?
Basınla konuşmaman çok önemli.
Ben mi?
Yorumum olmadığını söyledim ama önemi yoktu.
Hikâyeyi zaten
biliyorlardı.
Çizim portremi
gördün mü?
Oldukça iyi.
Kahretsin.
Televizyondaki
iddialarla ilgili bir yorum rica ediyorum.
Kısa bir yorum.
Ne diyeceksiniz?
Şu an basınla
konuşamayacağımı söylemek için çıktım.
En azından
eylemlerinizin ADM'nin düşen borsa fiyatlarındaki etkisi hakkında yorumunuz nedir?
Banda çekilen
arkadaşlarınızın tepkileri nelerdi?
Devam eden bir
soruşturmada şüpheli kişiyim.
Siz ve aileniz Decatur'da
kalabilir misiniz?
Hükümet yerinizi
değiştirmek için ayarlamalar yaptı mı?
Hala tehdit
telefonları alıyoruz.
Ve çok iyi biliyorum
ki, Dwayne ve Terry onun iyi ve
güvenilir bir çalışan olmadığını etrafa yayıyorlar.
Mark'a söyledik.
Beklenmeyeni beklemesi
gerektiğini saldırıya uğrayabileceğini bunun onu popüler yapmayacağını söyledik.
Bütün gün burada dolaşıp
duruyor.
Haberleri izliyor, kendi
görüntülerini arıyor.
Ya da ADM'den
birilerini arayıp son dedikoduları soruyor.
Belki de duruşmalar
başlamadan önce şehirden ayrıIsanız iyi olur.
İnsanlarla konuşmayı
bırakmalı.
FBI beni asla
işbirliğine zorlamadı.
Brian Shepard'a doğruyu borçlu değilim.
Brian Shepard iki buçuk yıIımı verdim ve bunun ceremesini ben
çekiyorum.
Bu işte iyi adam, ADM ile savaşan adam benim.
Brian Shepard bunun için işini, yaşam tarzını kaybedecek mi?
Kariyer gününde bir okula gidip çocuklara biyokimyadan ve
kariyer fırsatlarından bahsettim.
Brian Shepard ve Bob
Herndon bunu söyleyebilirler mi?
Ben beyaz şapkayım.
Brian Shepard için yeterince çalıştım.
Benimle kim
ilgilenecek?
Mark Whitacre Çevresel Ödülleri'nde kim plaket alacak?
Whitacre düştüğünde dostları nerede?
Sıcak mont ve yemek nerede?
AĞUSTOS 1995 ADM ABP
INTERNATIONAL EMRİNE ABP INTERNATIONAL
Nereye yapıştırdığı görülüyor.
Adam kalpazan.
- Mark Whitacre.
- Merhaba, Mark.
Ben Aubrey Daniel.
Mick Andreas'ın
ofisindeyim.
Bir şeyi merak ettik.
Lennart Thorstensson
adı sana bir şey ifade ediyor mu?
Peki ya Nordkron Chemie?
Bir şey hatırlattı
mı?
O konuda birine seni
aratacağım.
Tabii.
Arat.
- Bize geri dönecek.
- Tabii.
ÇİN YEMEĞİ ÇİN ÇAY
BAHÇESİ
Avukatım sizlerle
konuşmamamı söyledi ama sizinle
konuşmak istediğim bir şey var.
Bize hiçbir şey
söyleme.
Artık bir avukatın
var ve önceki gibi değil.
Biz sana sormuyoruz.
Tamam, ortaya birkaç
varsayım atsam?
Bazı finansal
durumlardan söz edeyim siz de yanlış ve
ciddi olup olmadıklarını söyleyin.
Tamam, mesela diyelim ki
şirket, bir yöneticisine araba verdi.
Şirket arabası.
O arabayla işe
gitmek yerine özel arabasıyla işe
gitti, şirket arabasını kızına verdi.
Sorun olur mu?
Bu kadar mı?
Varsayım bu mu?
Sorun olmaz.
Tamam.
Peki ya bir şirket
uçağı varsa ve yönetici bunu özel
amaçları için kullanıyorsa?
Temel olarak aynı
şey.
Belki Gelirler
Dairesi ile sorun yaratır ama Tamam.
Peki ya ADM'de standart bir uygulama olarak yöneticiler düzenli olarak nakit rüşvet
kabul ediyorsa?
Ne kadar paradan bahsediyoruz, Mark?
Brian, varsayımsal
olarak, 500. 000 dolar.
- Ne kadar?
- Orada işler öyle
yürüyor.
Tamam mı?
Tek yapan ben
değildim.
Herkes yapıyor.
Bu ne zaman başladı,
Mark?
Aralık 1991.
Sana Para nasıI ödendi?
Çekle.
Çek, çeşitli hesaplara
yatırıIdı ve daima 10. 000 doların
altında meblağlardaydı.
Biz tanıştıktan
sonra bu çeklerden hiç aldın mı?
Olabilir.
Mark Whitacre ADM
işi için İsviçre'deyken oradaki bir
hesaba 2. 5 milyon dolar yatırıImış.
ABP
Corporation'dan Bay Lennart
Thorstensson'ın yeminli ifadesine göre bu
kontratı hiç görmemiş ve imzası taklit edilmiş.
Bu çek ne onun ne de
şirketinin eline geçmiş.
Şimdi eminiz ki,
Mark Whitacre sınır tanımayan ADM'yi ele
geçirme hırsı yüzünden üstlerine, kendi
karıştığı bir sabit fiyatlandırma
komplosu ile tuzak kurmuştur.
Hükümetle olan
işbirliği yalanını, hilesini,
hırsızlığın saklamak için bir paravandır.
Ayrıca elimizdeki ek
bilgiye göre Başsavcı Reno ile
paylaşmaya hazır olduğumuz bir bilgi var.
Bu para daha sonra, Whitacre'ın
FBI ortaklarının bilgi ve suç ortaklığı
ile Grand Cayman'a aktarıImıştır.
Beni neyle
suçluyorlar?
Detayları istiyorum.
Adamla ortak
çalıştığımı mı söylüyorlar?
Whitacre ile
anlaşmamızır 8. paragrafında eylemlerinden, FBI'ın ve Amerikan
hükümetinin doğrudan sorumlu
tutulabileceği belirtiliyor.
Bizim
sorumluluğumuz altında 2. 5 milyon dolar çaldığını söylüyorlar.
Ama ne yaptığını
nereden bilebilirdik?
O bize geldi.
"Biz nasıI
bilebilirdik?
" Diye
sormuyorlar.
Soru şu: "Neden
bilmiyorduk?
" Hayır.
Soru şu: "Sabit fiyatlandırma yapıyorlar
mıydı?
" Soruşturma
ADM'den Whitacre'a kaydı.
Elbette.
ADM, Whitacre'ın bizimle çalıştığını öğrenince hırsız olduğuna karar verdi.
Paralarını kim
sayıyor?
Yıllarca 2. 5 milyon
kayıp ve birkaç saat içinde buluyorlar
mı?
- Mark'ı aramalıyız.
- Bunu yapmanızı
istemiyorum.
- Sizi görevden
alıyoruz.
Bu kadar mı?
İşimiz bitti mi?
FBI'ın bir tanığı
asla ortada bırakmayacağını sanırdım.
Artık tanık değil,
hedef.
Sadece 1. 5 milyon
dolarını aldım Ve Mick biliyordu.
Bunların olduğunu
biliyordu.
Bana kim öğretti
sanıyorsunuz?
Bu insanlara
bulaşıImaz.
Ne bildiklerini kim
bilir?
Bütün hikâyeyi
bilmemiz gerek.
İtiraf edeceğini
söyler ve etmezsen senin için işler kötüleşir.
Yanarsın.
Hepsi bu.
Sadece
önünüzdekiler, hepsi bu.
Bütün banka
raporlarını, her kaydı buldum.
Neden sizden bir şey
saklayayım?
Hepsi bu.
Size bütün gerçekleri anlatmadım ama orada açıklayacağım.
- Ne?
- Hayır, seni
buradan götürmeliyiz.
Hayır, hayır,
anlatmak istiyorum.
Bay Whitacre'ın
hareketi, Amerikan hükümetiyle anlaşmasının
ihlalidir.
Artık işbirlikçi bir
tanık değildir.
Bu inanıImaz bir şey.
Müvekkilim size
yıllarını verdi.
Hata yaptığı ortada ama
size bir dava sundu.
ADM aleyhindeki
davadan bahsetmeye gelmedik.
Bay Whitacre, adım
Ed Herbst ve FBI'ın Ekonomik Suçlar Bölümü'ndenim.
Bunlar Mary Spearing
ve Don McKay.
Adalet Bakanlığı, DolandırıcıIık
Bölümü'nden.
ADM'deki suç eyleminizin ne zaman başladığın öğrenmek istiyoruz.
1992'nin başında orada Mick Andreas tarafından işlerin nasıI
yürütüldüğünü öğrendim.
Kendisi bana,
parayı vergiden muaf kıImak için zimmete
geçirme ve rüşvet almayı öğretti.
Müvekkilim
gönüllü olarak Hayır, yaptığım
dolandırıcıIığıı yanlış olduğunun farkındayım
ve sorumluluğu kabul ediyorum.
Parayı nasıI aldınız?
Çekle.
Çeki, Decatur'daki hesabıma yatırırlardı.
Rüşvetleri çekle mi
ödüyorlardı?
Hangi şirket rüşveti
çekle öder?
Şirketin adını
hatırlamıyorum.
Agra Danışmanlık ve
Ticaret gibi bir şeydi.
Size çek veren şirketin
adını hatırlamıyor musunuz?
Şu an hatırlamam zor.
Gazetelerde okudunuz
mu bilmem ama hayatımda birçok şey olup bitiyor.
Size geldik.
İşbirliği yapıyoruz.
Parayı geri alacağız.
Sanırım bu
hafızanızı tazeler.
Bunları nereden
aldınız?
Taklit imzaları
gösteren ADM belgeleri.
Bu insanlar The Firm filmini izlememiş mi?
Kitabını okumamış mı?
Hepsi orada.
Bana yaptıkları her şeyi Tom Cruise'a da
yaptılar.
Kızmaları gereken tek kişi ben değilim.
Artık seninle görüşemeyiz.
Bizi arayıp davayla ilgili konuşursan, yüzüne kapatmak
zorundayız.
Bizimle hislerin hakkında konuşabilirsin o kadar.
Mark, Iütfen anla.
Bu bizim isteğimiz
değil.
Başka seçeneğimiz
yok.
İşin özü şu, tüm
öfkem, tüm hüsranım sizinle çalışmamdan
kaynaklanıyor.
Gazetelerdeki tüm bu
saçmalıklar Archer-Daniels'taki
Köstebeğe Seni Adi Sıçan, Dedi Decatur, III.
Çocuklarım bunları
görüyor.
ADM Davasında Bantlar
ABD'ye Yaradı "Vurun Mark Whitacre'a" oldu.
Hatırlasana Mark, dava
kamuoyuna duyurulduğunda sonuçları
tahmin etmenin imkânsız olduğunu söyledik.
Bize 5 milyon dolar
aldığını hiç söylemedin.
Bunun sabit
fiyatlandırmayla ilgisini göremedim.
İki buçuk yıI
sizinle çalıştı.
Kariyerini, evini
tehlikeye attı şimdiyse ona sırt
çevirdiniz ve bizi ortada bıraktınız.
Evet, Ginger.
Bugün buraya
gelmemizin nedeni senin ve Mark'ın
iyiliğinden endişe etmemiz.
Yarın
Washington'dakilere her şeyi anlatmalısın.
Yüzde yüz.
Onsuz hiçbir şey
elde edemezdiniz, biliyorsunuz.
Hükümet tarafından
kullanıIıp atıIdı çünkü Andreas'tansa,
Mark Whitacre'ın peşine düşmek daha kolay.
Bir defasında çocukları Rönesans festivaline götürdük.
Beyaz şövalye olabilirsiniz.
Çocuklar ata binip karanlık güçlere karşı savaşabilir.
Beyaz şövalye hep kazanır.
Karanlık güçlerse
yenilir.
Biri kopuzla orta çağdan bir şarkı çalar.
Gittiğimiz gün 35 dereceydi, sıcaklık ve nemden radyoda ne
dediğini bile hatırlamıyorum.
Sırada biz vardık ve kısrak yere yığıIdı, çok kötü
görünüyordu.
Ginger şeker yiyordu, düşürdü.
Çocuklar ağIıyordu.
Bir çiftçi kamyonetinde silah olduğunu söyledi.
O kadar.
Beyaz şövalyeden, kamyonetteki silaha.
Hayvanı vurmadan önce herkese arkasını döndürdüler.
Ama göremeseniz de duyuyordunuz.
Bunu nasıI geri alabilirsiniz?
Bunun neresi adalet?
Bir şeyler satın
alıp durdu.
Sekiz arabamız vardı.
Üçü hiç kullanıImadı.
Başka nasıI
değişiklikler geçirdi?
Asabi olan hep
bendim.
Corky mutlu
olanımızdı.
Ama bu da değişti.
Hong Kong'ta bir
tane var.
Sonra İsviçre ve
Grand Cayman'da hesaplar var.
Evet, evet.
Başka şeyler.
New York'ta milyonlarca dolarım elinde olan
bir avukat var.
Avukatına bunlardan
bahsettin mi?
Hayır, bahsetmeme
gerek Mark, avukatına bu hesaplardan bahsetmelisin.
Malları yasal olarak elde ettim.
Ona güvenebilir
miyim bilmiyorum.
Ailende bipolar
bozukluk teşhisi konan biri var mı?
Yani manik depresif?
Öyle bir teyzem var.
Öyle mi?
Annemle babam
konusunda emin değilim.
Annemle babam ben 6
yaşındayken bir araba kazasında öldüler.
Ohio'lu zengin bir
adam beni evlat edindi.
Adamın lunaparkları vardı.
Orada büyük bir şans
yakaladım.
Müvekkilim işbirliği
yapmak için burada.
Ajan D'Angelo,
sorunuz varsa.
Bu, her şeyi
açıklama fırsatınız.
Bu, kefaretinizi
ödeme fırsatınız.
Ama yüzde yüz dürüst
olmayacaksanız hiç konuşmayın.
Anlıyorum.
Sadece kendimi kötü
hissettiğimi söylemek istiyorum.
Çok üzgünüm.
Son konuştuğumuzda büyük
stres altındaydım.
Doğru olmayan şeyler
söyledim.
Bunları açıklığa
kavuşturmak istedim.
İIk rüşvet
1992'deydi.
Mick her şeyi
biliyordu.
Bana rüşvet almak
için fırsatlar çıkacağını söyledi.
Asya ve Avrupa'dan
çıkan bazı ADM kontratlarından.
Başka karışan var
mıydı?
Bay Richter, şimdi burada, burada ve burada hesabınızdan para çıkıyor.
Ve Whitacre'ın
hesabına gidiyor karısı Ginger'ın
hesabına gidiyor ve bu da Whitacre'ın ailesinin
hesabına gidiyor.
Dediğim gibi, bunlar
borç.
Bana Nordkron Chemie
diye bir şirket kurdurdu ve ADM'ye
sahte faturalar kestirdi.
Hamburg'da bir banka
hesabı vardı.
Mesela 200 bin
dolarlık bir çek alırdım ve çoğu Mark'a
giderdi.
Tamam, bakın.
Arkadaşınız Mark'ı
kolladığınız biliyorum ama hikâyeniz
doğru görünmüyor.
Haklısınız, doğru
değil.
Bütün para Mark'a
gitti.
Ne zaman başladı?
Mark kendisine
postayla Nijerya'dan gelen bir şeyden bahsetti.
Nijerya
mektuplarıyla yapıIan entrikaları biliyor musunuz?
419 dolandırıcıIığı
mı?
Evet, her gün
görüyoruz.
Nijerya'da bir yetkiliden
mektup geliyor.
Birkaç bin yardım istiyor.
- Paranın yüzdesini
teklif ediyorlar.
- Kesinlikle.
Böyle bir şeye
kanacak kadar aptal birini tanıyor musunuz?
Bu çok utanç verici.
Yasa dışı
faaliyetlerinizden ne kadar para elde ettiniz?
7. 7 milyon dolar.
Ama dediğim gibi, Mick
hepsini biliyordu.
Böyle davranışları
onaylıyordu.
Yani 5 değil, 7.
7 milyon mu?
7. 7. Jim, özel ilgini anlıyoruz ama adamını köşeye
sıkıştırdık.
Bunlar suçlamada bulunabileceğimiz
davalar.
45 havale
dolandırıcıIığı kara para aklama ve
vergi kaçırma.
Bize açıklar mısın, nerede
esneklik gösterilebilir?
Aptal değilim.
Mark suç işledi.
9 milyon dolar çaldı.
Bu savunulamaz.
Ama ADM'deki bu
adamlar dünyanın dört bir yanındaki masum
insanlardan yüz milyonlarca dolar çalmış.
Mark, bu takım
elbiseli adamların bir araya geldiği yerin
toplantı değil, suç mahalli olduğunu kanıtladı.
Size söylemekle
kalmadı, kanıtlayacak delil verdi.
Ajanlar FBI için
gizli çalışırken stres için eğitilirler.
Bunu hep duyarız.
Eğitimli bir ajanın bile çökmesi kolaydır.
Mark eğitimsiz bir
sivil.
Ama siz onu bu işe
soktunuz.
Çökmemesini
sağlayacak hiçbir eğitim vermeden bunu yapmasını söylediniz.
Bebeğim.
Ginger.
Ginger.
Beni kaçırdılar.
Bir arabaya koyup 20
dakika etrafta dolandırdılar.
- Bırakmadılar.
- Aman Tanrım.
- Bacağım.
- Ah, Mark.
Kramp girdi.
Kim yaptı?
Kim kaçırdı seni?
Çok açık.
Ceketime bak.
Bu insanlar ciddi.
KaçırıIdım.
İki cani tarafından
açık kahverengi bir Dodge Dynasty'nin arkasına atıIıp 20 dakika etrafta
gezdirildim.
Bana söylenen şuydu bantta olmayan her şeyi unut.
Sakın mahkemede ya da medyada dile getirme.
Adamlar kendilerini tanıttı mı?
Sanırım onları kimin
gönderdiğini biliyoruz.
Mafya üyeleri gibi
kapının kilitlerini testereyle kesmişler.
Evet, iki taraftan
da.
Kapana kısıIdım.
Kapana kısıIdın.
Pencereleri de
açamadın.
Hayır.
FBI tüm bunların
neresindeydi?
Bence Bizce insanlar
şunu anlamalı.
FBI da aynı şeyi yaptı.
Kocamı bir soruşturmayla kapana kıstırdılar ve ailemizi üç
yıI boyunca oradan oraya savurdular.
- Üç ila beş yıI mı?
- Evet.
Hapiste mi?
Ama kötü olan ADM.
Nereye gitsek aynı
hikâye.
Vurun Mark
Whitacre'a.
Odaklanmalısın.
9 milyon dolar
çaldın ve bu konuda yalan söyledin.
Belki kendine
göre iyisin.
Onlara göre çok
para çalan ve bu konuda yalan söyleyen adamsın.
Ginger ve ben
Brian Shepard ve Amerikan hükümeti aleyhinde
bir dava açmayı düşünüyoruz.
Aman Tanrım.
Neye dayanarak, Mark?
Bana bir evrak
çantasıyla vurdu.
Mark, yapma.
Davaya yardımı
olmayan bantları yok etmemi istedi.
Brian Shepard neden
bunu yapsın?
Belki de şunu
sormalısın, Brian Shepard ne saklıyor?
Pekâlâ.
Sana şunu söyleyeyim.
Suçu kabul et.
Teşekkürler, Jim,
ama biz farklı bir yol izleyeceğiz.
- Evelyn?
- Ne?
RAVENNA, OHIO
Washington Post'tan bir muhabir arıyor.
Corky ile ilgili
soruları var.
Muhabir.
Ben Evelyn Whitacre.
Evlat mı edinilmiş?
Annesi olarak sizi
temin ederim ki kocamla bir araba
kazasında ölmedik ve Mark'ı zengin
insanlar evlat edinmedi.
Mark insanlara
bizim araba kazasında öldüğümüzü ve onu zengin insanların evlat edindiğini söylüyormuş.
Bundan ne
çıkarıyorsun?
Çok tuhaf.
Cornell'deyken TIME dergisinde bir araştırma okudum.
Bir Ivy League okuluna asla giremeyeceğimi düşünenler vardı.
Belki sadece 8. sınıfta tanıştığım Ginger inanırdı.
Araştırmaya göre, insanlar evlat edinilen kişilere daha
iyi hisler besliyor ve daha iyi davranıyorlardı.
Ben daha iyi muamele görmek için evlat edinilme
hikâyesini uydurdum.
Bir iş bulduğumda, profesörlerimden biri, Ralston
Purina'dakilere evlatlık olmama rağmen bu kadar başarıIı olduğumu söylemişti.
Yani hikâyeyi yayan başkalarıydı, ben değil.
Başlatmakla hata ettiğimi biliyorum ama başkaları devam
ettirdi.
Hatta ADM'dekiler bile.
Yeni avukatım bunu anladı.
Bu yıllar öncesine
dayanıyor.
Çoğumuz doğmadan
önceki zamanlara.
Hepimizden daha
büyük ve devam ediyor.
Şüpheli baktığınızı
biliyorum ama ben gördüm.
Müvekkilim Mark Whitacre
bana gösterdi.
Belki Taylorville,
Hiçbir Yer, Illinois'li ezilmiş bir avukatım
ama size söylüyorum baş
kuklacının kimliğini biliyorum.
- Kimin?
- Baş kuklacının.
Ve düşündüğünüz kişi
değil.
Mark'ta, hükümetin
duymamızı istemediği bantlar var.
Brian Shepard'ın eylemlerini
ortaya koyan bantlar.
Kendisi, Mark
hükümetle işbirliği yaptığı sırada Mark
Whitacre'a evrak çantasıyla vurmuştur.
Müvekkilimin
psikiyatristinden bir mektup Brian
Shepard'ın gösterdiği zulmü belirtiyor ve doğruluyor.
Psikiyatristinden
bir mektup müvekkilimin tüm suçlarını temize
çıkarıyor.
"FBI'ın size
karşı davranışlarında bazı büyük hatalar
yaptığı ortadadır.
" Bu ifade "Büyük hatalar.
" bir doktorun ağzından.
"Biri
intihardan bahsediyorsa, bu kırmızı alarmdır.
NasıI intihar
edeceğini söylüyorsa, çok ama çok ciddidir.
Ayrıca FBI'ın sizden
ADM'ye karşı etik olmayan eylemde bulunmanızı
istemesi, sizi manik depresif duruma
sürükleyen bir başka büyük hatadır.
Yapmamaları
gerektiğini bilmeli, tıbbi bir sorun olduğunu belirtmeliydiler.
Tıbbi bir bakış
açısıyla, FBI'in yaptığı sizi öldürmeye teşebbüstür.
Yasal açıdan ise,
avukatınızın ne yapacağına ve terminolojinin
ne olduğuna karar vermesi gereklidir.
Sizi her konuda
desteklerim.
Siz ve aileniz,
hükümetle çok fazla kargaşa yaşadınız.
Bunu yapmamaları gerektiğini
bilmeliydiler.
" Bu Dr. Miller.
Mektubu okudum, Mark.
Ama sorun şu ki mektup yalan.
Neden bahsediyorsun,
Brian?
Onun antetli kâğıdı.
Onun imzası.
- Neden
bahsediyorsun?
- Alan kodu, Mark.
Antetteki alan kodu
847 ya?
Mektup Kasım 1995'te
yazıImış.
O alan kodu o
zamanlar yoktu.
Tamam, ama
değişeceğini duyurmuşlardı.
Bunu ben bile
hatırlıyorum.
- Kırtasiye
malzemeleri önceden gelir.
- Bunu da düşündüm.
Telefon şirketine
sordum.
Yeni 847 alan kodunu
bildiren basın açıklaması bu.
Mektubun yazıIdıktan
altı gün sonra.
Miller bunu
bilemezdi.
Fortune'dan Ron
Henkoff, Dr. Miller'ı aradı ve Miller
mektubu doğruladı.
Henkoff'la konuşursan Fortune dergisinden Ron Henkoff Dr.
Miller'a mektubu doğrulattı.
- Dr. Miller'la ben konuştum, Mark.
- Yapamazsın Bu doktor hasta gizliliğinin ihlali olur.
Bu doktor hasta
gizliliğimin tamamen ihlali olur.
Miller'ı arayamazsın.
Doktor hasta
gizliliği kalpazanlıkta geçmiyor.
O zaman niye Fortune
dergisi hikâyeyi yayınladı?
Neden Fortuna
dergisinden Ron Henkoff kapak hikâyesi
yaptı?
Kes şunu, Mark.
Henk Henkoff'la konuşursan Kendine bunu yapmayı bırakmalısın.
Neden yalan söylemeye
devam ediyorsun?
Bilmiyorum.
Belki de en iyisi
hastaneye dönmem.
EKİM 1997 Dava
97-2001, Amerika Birleşik Devletleri, Mark Whitacre'a karşı.
İsterseniz ifade
verme hakkınız var.
Teşekkürler.
Buraya çıkıp birkaç
söz söyleme fırsatı için müteşekkirim.
Ne eğlence ama.
Koskoca beş yıI oldu.
Birçok anı.
Bu odada bulunan ve
bulunmayan birçok kişiden, hareketlerimden
ötürü özür dilemek istiyorum.
Artık ilaç
kullanıyorum ve her şeyi biraz daha net
görebiliyorum.
Tek istediğim Birçok insanı incittiğimi biliyorum ve şunu
söylemek istiyorum: Çok ama çok üzgünüm.
Hareketlerimden
ötürü özür diliyor ve sorumluluğu kabul
ediyorum.
Bu kadar.
Teşekkürler.
Bay Whitacre'ın
alışıImış suçlulardan olmadığını söylemek yetersiz kalır.
Kendisi eğitimli sevgi dolu bir eşi ve ailesi var.
Toplum içinde saygın
bir yere sahip.
Zaman içinde Archer
Daniels Midland'in genel müdürü
olabileceğini tahmin etmek zor değil.
Ancak bu mahkemede Bay Whitacre'ın manik depresif hastalığı ile suçlandığı 45 suç arasında ortalama bir hırs
haricinde hiçbir bağlantı
görülememiştir.
Bay Whitacre'ın
doğru söyleyip söylemediğini ayırt etmek zor.
Bence Mick ve Terry
ile karşılaştırıIdığımda bana haksızlık
edildi.
EKİM 2002
Gidip yerel bakkal dükkânını soysanız belki beş yıI hapis alırsınız.
Mick ve Terry
dünyadaki tüm bakkalları soyup üç yıI yediler.
Benim dokuz yıI
yememin neresi adil?
Bu af talebini
incelerken bunu düşünmelisiniz, Sayın
Başkan.
Ayrıca bu fırsatı hem kendi adıma hem eşim Ginger adına, Özel
Ajan Brian Shepard'dan özür dilemek
için kullanmak istiyorum.
Bana asla çantayla
vurmadı ya da bantları yok etmemi söylemedi.
Onu dava etme fikri ADM'nin
içinde birinden geldi.
Dinlememeliydim.
Kim olduğunu bile
hatırlamıyorum.
ADM'de o kadar çok hayat yaşadım, kim olduğumu bilmiyordum.
Bugün kim olduğumu ve hayattan ne beklediğimi daha iyi
biliyorum.
Hapisteyken üç
yüksek lisans derecesi tamamladım bir
JD, yani hukuk derecesi jüri seçimi
psikolojisi üzerine bir başka ileri derece.
Hapishanede
yıllardır olmadığı kadar iyi uyudum.
Karım Ginger beni
affetti.
Aslında ADM ile olan
bu olayın 20 küsur yıllık evlilikte bizi
daha da yakınlaştırdığına inanıyor.
Umarım buradan
çıkmama izin verirsiniz böylece
ailemle, ikisi evlatlık olan üç çocuğumla
olan hayatıma kavuşabilirim.
Özellikle de, büyük
ölçüde benim ifade dayanarak Amerikan
hükümetinin büyük şirketlerden sabit fiyatlandırma için bir milyar dolar ceza tahsil ettiği gerçeği
göz önüne alınırsa.
Bu kadar.
Teşekkürler.
Af için iyi şanslar,
Mark.
Teşekkürler, Bob.
Her şeyi hatırlamama yardım ettiğin için sağ
ol.
Keşke Brian da
gelebilseydi.
- O hala çok kızgın.
- Evet.
Ona çok üzgün
olduğumu söyle.
Olur mu?
Elbette, Mark.
İşin ironisi şu, gizli
iş çevirmesem asla 11. 5 milyon
çalmazdım.
Benim çıkış yolumdu.
Benim tazminatımdı.
Başka ne yapabilirdim?
Kendim yazmalıydım.
İş detayı.
Görüşürüz, Bob.
- 11. 5 milyon mu -
Ne?
Ben 9. 5 sanıyordum.
- Ben ne dedim?
- 11. 5 dedin.
ADM'dekilerin senin
köstebek olduğunu düşündüklerini biliyorsun.
Virüsü senin enjekte
ettiğini ve geçirdiğini düşünüyorlar.
11. 5 faizlerle
birlikte.
Mark, 9. 5 mu, 11. 5
mu?
Bilmiyorum, Bob.
Sen söyle.
FBI, Devlet Gelirleri
Dairesi ve ADM'nin araştırması ile tüm
tartışmalı paraların hesabı çıkarıIdı.
Whitacre sonunda
zimmete geçirmenin kendi fikri olduğunu itiraf etti.
ADM davalar ve
hükümet cezaları için 500 küsur milyon dolar harcadı.
Şu an yeni bir
yönetim altındalar.
Mick Andreas ve
Terry Wilson üç yıI hapis yattılar.
2002'de serbest
bırakıIdılar.
EDGEFIELD, GÜNEY
CAROLINA ARALIK 2006
Mark Whitacre şu an Cypress Systems, Inc. 'in Baş İşletme Sorumlusu ve Faaliyetler Müdürü'dür.
Kendisi başkan tarafından
af görmemiştir.
||
« Prev Post
Next Post »