Print Friendly and PDF

Translate

İskelet Anahtar (2005) The Skeleton Key

|


 104 dk

Yönetmen:Iain Softley

Senaryo:Ehren Kruger

Ülke: ABD, Almanya

Tür:Dram, Korku, Gizem

Vizyon Tarihi:26 Ağustos 2005 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Fransızca

Müzik:Ed Shearmur

Web Sitesi:Universal [us]

Oyuncular

Kate Hudson

Gena Rowlands

John Hurt

Peter Sarsgaard

Joy Bryant

Özet

Caroline(Kate Hudson) New Orleans 'ın dışındaki köhne bir malikanede yaşayan yaşlı bir kadının(Gena Rowlands) hasta kocasına bakıcılık yapan genç bir hemşiredir.Boş zamanların birinde Caroline bir gün tüm kapıları kilitli olan bu malikanenin tavan arasında ölümcül ve korkunç bir sırla karşılaşır.Aslında her şey o zaman başlayacaktır.

Altyazı

"Bildiklerimi anneme anlatmak için hiç vakit kaybetmedim  " ve kendimizi birdenbire çetin ve tehlikeli olayların içinde bulduk.

   "İşler bir an evvel çözümlenmeliydi.

  Sonunda anladık ki  "komşu köye  "birlikte gidip yardım istemeliydik.

  "Hiç vakit kaybetmeden, apar topar yola koyulduk.

  "Akşamın alacakaranlığının ve dondurucu sisin içinde kaçıverdik.

  "Köy çok uzakta olmamasına rağmen   "dağın diğer yamacında olduğundan göremiyorduk.

   "Beni asıl cesaretlendiren şey  "oranın kör adamı gördüğüm yerin  "aksi istikametinde olmasıydı.

  "Kapılarda ve pencerelerde güneş ışıltılarını  "gördüğümde ne kadar sevindiğimi asla unutmayacağım.

   "Ama bu   "o civarda alabileceğimiz en iyi yardımdı.

   "Bizimle dönmeyi   "kabul etmediklerinden adamların   "kendilerinden utanacaklarını  "

Audrey?

  Bakar mısın?

  Bay Talcott vefat etti.

  Tamam.

  Yakınları gelirse eşyaları verirsin.

  Epey bekleyeceksin gibi görünüyor tatlım.

  Nasıl yani?

  Kimseyi aramadık mı?

  Ailem var demişti.

  Doğru.

  Ama onunla ilgili bir şeye karışmak istemiyorlarmış.

  Onları atabilirsin.

  Kişisel Eşyalar

- TESLİM ALAN YOK

 Stephanie Higgins - Kişisel Eşyalar

YATALAK HASTAYA BAKlCl ARANlYOR

 Terrebonne Bölgesi - Tam Zamanlı, Yatılı, Haftalığı 1000 dolar

Pekâlâ, şuna bir bak.

  İş görüşmesi yarın.

  İşin ne olacak?

  Oradan bıktım artık.

  -Neden, ne oldu?

  -Buyurun, biranız.

  -Sağ ol.

  -Bir şey değil.

  Bugün bir hastam öldü.

  Bay Talcott.

  -Üzüldüm.

  -Onu görmeliydin.

  Adam ölür ölmez  onu oradan çıkarmaya can attılar.

  Bu, onlar için sadece bir iş.

  Evet bir iş.

  En azından sen yanındaydın.

  Hayır.

  İşin, insanlarla ilgilenmek olması gerekir.

  Ama ilgilendikleri falan yok.

  Dur biraz.

  Burası Terrebonne Bölgesi'nde.

  Orası bataklık.

  Okula girmem için gerekli çalışma saatini doldurup para kazanacağım.

  Birine yardım edeceğim.

  Kendi yöntemlerimle.

  Bataklıkta timsahlar varmış.

  Adamların da ağzında diş yokmuş.

  Dans etmeyecek miyiz?

  Cary, bekle biraz.

  Bu iş seni biraz değiştirmedi mi sence?

  25 yaşımdayım.

  Biraz değişikliğin ne zararı var?

  ÖZEL MÜLK - GİRMEK YASAKTlR

Tanrım.

  Kimse yok mu?

  Kimse yok mu?

  İşte aşk böyle olur.

  Tıpkı şu eski aşklar gibi.

  Hani kitaplarda okuruz ya.

  Caroline'sın, değil mi?

  Affedersiniz, kapı açıktı.

  Ben de içeri girdim.

  Önemli değil.

  Burası büyük bir ev.

  Seni duymadım.

  Önemli değil.

  İşlerini halletmek epey yorucu.

  Affedersin.

  Adım Luke Marshall.

  Mülk avukatıyım.

  Telefonda konuşmuştuk.

  Hatırladım.

  Doktorlar bir ay ömür biçti.

  Artık son demlerinde.

  Anlıyorum.

  Karısı epey zor günler geçiriyor.

  Çoğu insan aynı şeyi yaşardı.

  Violet, bir ziyaretçiniz var.

  Bayan Caroline Ellis ile tanıştırayım.

  New Orleans'taki bakım evinde çalışıyor.

  Caroline, bu Violet Devereaux.

  Eviniz çok güzel.

  Affedersin.

  Kabullenmek zor.

  Bir yabancıyla aynı evde  Anlıyorum, gerçekten.

  Eski kafalı bir güneylidir.

  Kadınlar hâlâ reverans yapar sanıyor.

  Demek konuşamıyor, ha?

  Hayır.

  Kriz onu felç etti.

  -Hangi yanı etkilendi?

  -Her iki yanı da.

  Bir ay önce, çatı katında olmuş.

  Karısı onu orada bulmuş.

  Ben?

  Bir ziyaretçin var.

  Bayan Caroline Ellis ile tanış.

  Merhaba Ben.

  Adım Caroline.

  Civardan biri değil.

  Evimi anlamayacaktır.

  New Orleans'lı.

  New Orleans'ta büyümemiş.

  Konuşmasını duymadın mı?

  -Kim bilir nerelidir?

  -Hoboken, New Jersey'liyim.

  Ne yani, güneyli aksanı mı olsun?

  Sonuncusu bırakıp gitti Violet.

  Pekâlâ.

  Ama evi anlamayacak.

  Son kız bırakıp gitti ha?

  Dur biraz.

  Onunla konuşur, işleri yoluna koyarım.

  Yardımımı istemeyen birine yardım edemem.

  Yardımını istiyor.

  Sadece korkuyor.

  Neden korkuyor?

  Kibarlıktan mı?

  Hayır.

  Adam hayatının aşkıydı ve ölüyor.

  Yıllardır birlikteler.

  Kadın can yoldaşını kaybediyor.

  Seni bilmem ama bu benim yüreğimi epey burkuyor.

  Ne kadar romantiksin.

  Bak.

  Son kız işi bıraktı.

  O günden beri görüştüğü beşinci kişisin.

  Hepsini reddetti.

  Kişisel bir şey değil.

  Ama burada olman adamın ölüyor olduğunu gösterir.

  Olsam da olmasam da ölecek zaten.

  Ev hakkında kastettiği neydi?

  Ne?

  Evi anlamayacağımı söyledi.

  Bunu neden söyledi?

  Tek bildiğim çeklerinin karşılıksız çıkmadığı.

  Boş ver.

  Kendini iyi hissedeceksen, ben de hayalimdeki işi arıyorum.

  Tamam.

  Onunla konuşsan ne derdin?

  Ne kadar ararsa arasın  senden iyisini bulamayacağını söylerdim.

  Böylece sana hak ettiğin gibi davranırdı.

  Sana kurallarımı söyleyeyim.

  Örgü örmem.

  Briç kulübüne katılmam.

  Tombala oynamam.

  Güzel.

  Bana uyar.

  Ciddiyim.

  Seni de o eski kafalı dünyalarına sürükleyecekler.

  Bir saatten bile daha yakın.

  Her zaman gelirim.

  Her neyse, sen bilirsin.

  İkinci Dünya Savaşı'nı görmemiş biriyle konuşmak istersen  Tanrım, yaşlı insanlarla alıp veremediğin nedir?

  Gel buraya.

  Seninle gurur duyardı.

  Bunu biliyorsun.

  Kimse yok mu?

  Benzinin parasını vereceğim.

  Arkada biri var mı?

  Affedersiniz.

  Özür dilerim.

  Benzinin parasını vereceğim.

  Tanrım.

  Benzin için 1 7 dolar.

  Üstü kalsın.

   Bayan Devereaux?

  Ben yerleştim.

  Merhaba Ben.

  Beni hatırladın mı?

  Adım Caroline.

  Bir süre sana ben bakacağım.

  Burada fazla ışık yok, değil mi?

  Blues müziğini seviyorsun ha?

  Benim  Bırak beni.

  Ben, canımı yakıyorsun.

  Demek buradasın.

  İlaç vakti.

  Kenara çekil çocuğum.

  Sabahları 9'da, akşamları 7'de.

  İlaçlarını toz hâlinde alıyor.

  Nasıl yapacağını gösteririm.

  Hepsini içmesini sağla.

  -Hangi ilaçlar?

  -Coumadin ve birkaç ilaç.

  Bazen titreme geçirir.

  Sakın korkma.

  Öpeyim ki ilaçlar acı gelmesin.

  Tahminimden daha sıskasın.

  Yine de tatlı bir kızsın.

  Eminim her tarafın çizik içindedir.

  -Çizik mi?

  -Yazılar çizgiler falan.

  Siz gençlerin, mürekkep  ve iğnelerle, oranızı buranızı deldiğinizi biliyorum.

  Sen de üzerine yazdırdın, değil mi?

  Görebileceğiniz bir yere değil.

  Neyse.

  Her gün banyo olur, çarşafları değişir.

  Ev işlerini düşünme.

  Onlarla sadece ben ilgilenirim.

  Siz ne kadar zamandır burada yaşıyorsunuz?

  Bir düşüneyim.

  Savanah'dan buraya 1962'de geldik.

  Bu evi iki kardeşten satın aldık.

  Anne babalarından çok uzun zaman önce miras kalmış.

  Ta çocukluklarından beri burada yaşamışlar.

  Bunlar onlar.

  Martin ve Grace.

  Hoş insanlardı.

  Başları sıkışınca evi satmak zorunda kalmışlar.

  Resimlerini saklıyor musunuz?

  Evet.

  Evin hatıralarına saygı göstermeyi severim.

  Justify Baba ve Cecile Anne Pekâlâ.

  Gel bakalım.

  Burası yemek odası.

  Odaların sadece yarısını kullanıyoruz.

  Diğer odalar Ben'in antikaları için.

  Satamadıklarını buraya getirdik.

  Tavan arası hariç.

  Orada kristaller ve yemek takımları var.

  Hepsinin sayısını çok iyi bilirim, aklında bulunsun.

  Toplamda 30'dan fazla oda var.

  Eskiden, her bir oda için ayrı anahtar yaparlarmış.

  Ev sahibindeyse bir maymuncuk anahtar olurmuş.

  Bütün kapıları açan bir anahtar.

  Bu seninki.

  Bende de bir tane var.

  Kiler de bu tarafta.

  Arada bir kasabaya inmeni isteyeceğiz.

  Burada önceden ayna var mıydı?

  Banyolarda da ayna olmadığını gördüm.

  Çocuğum, bizim kadar yaşlı ve kırış kırış olsaydın  bunu hatırlatacak bir şey istemezdin.

  Kendin için küçük bir ayna istiyorsan  bana uyar.

  -Onları ne yaptınız?

  -Attık.

   Çocuk senin sigara içmediğini söyledi.

  Ama ben içerim.

  Hem de çok içerim ve çok da hoşuma gider.

  Umarım bu bir sorun olmaz.

  Olmaz.

  Güzel.

  Şunu bil ki, çoğu durumda  sen, ev ahalisinden değilmişsin gibi yaşayacağım.

  Ne de olsa akraba falan değiliz.

  Anne baban hayatta mı?

  Annem ben küçükken ölmüş.

  Beni babam büyüttü ve o da geçen yıl öldü.

  Tanrım.

  Ona da böyle baktın mı?

  Bakardım.

  Daha vaktim olduğunu düşünüyordum.

  Hayatının geriye kalan kısmını çok fazla düşünürsen  hayatın kendisini yaşayamazsın.

  Kocama iyi davran.

  Eve iyi davran.

  İlaçlar saat 9'da.

  Bir, iki, üç.

  Eminim, New Jersey'de böyle bahçeler göremezsin.

  Aslında, oraya Bahçelerin Eyaleti derler.

  Bundan biraz şüpheliyim.

  Bahçeden daha güzel bir şey olamaz.

  Her kış gider, her bahar geri gelir.

  Dindar mısın?

  Açık fikirli olmaya çalışırım.

  Güzel.

  Bu çok güzel.

  Zambaklarım nerede?

  Bunlar da hep beni bulur.

  Bana bir iyilik yapar mısın çocuğum?

  Benim için tavan arasına gider misin?

  Merdivenlerin yanındaki bir kutuda tohum torbalarım olacaktı.

  Neden geciktin?

  Affedersiniz.

  Anahtarın her kilidi açtığını sanıyordum.

  Anahtar mı?

  Hangi anahtar?

  Ev için bana verdiğiniz anahtar.

  Tavan arasında bir kapı var.

  Onu açmıyor.

  Tavan arasındaki demek.

  O hiç açılmadı.

  -Uğurlu zambak köklerim buradaymış.

  -Neden açılmadı?

  -Orada ne var?

  -Hiçbir fikrim yok.

  Biz taşındığımızdan beri kapalı.

  Bunları ekmeliyim çünkü yağmur geliyor.

  Bayan Devereaux  felç geldiğinde, Ben tavan arasındaydı, değil mi?

  Orada ne yapıyordu?

  Kendisine sormalısın çocuğum.

  Gidip onunla ilgilenir misin canım?

  Canı buzlu çay istiyor olabilir.

  Kapısı kilitliydi.

  Ben!

  Ben!

  Dur orada Ben!

  Kımıldama!

  Dur!

  Ben!

  Bayan Devereaux!

  Ben!

  Ben, ne yapıyorsun?

  Benim!

  Tanrı aşkına!

  Burada ne işi var?

  Pencereden çıkmış.

  Yatalak olduğunu söylemiştin.

  Spazm geçiriyor.

  -İlaçlarını vermedin mi?

  -Verdim.

  Hepsini içti mi?

  Sanırım.

  -Ben, ne yaptılar sana?

  -Kapısı kilitliydi.

  Gidip tekerlekli sandalyesini getir.

  Onu götürelim.

  Doktor çağırmayalım mı?

  Sabah çağırırız.

  Şimdi tekerlekli sandalyeyi getir hadi.

  YARDlM ET

Caroline!

  Ne halt yemeye geciktin?

  Elimden geldiğince çabuk geldim.

  İlaçlarını iki katına çıkarmalıyız.

  Aklıma başka çözüm gelmiyor.

  Caroline yardım et.

  Onu kaldıralım.

  Hadi.

  Böyle.

  Acaba nereye gitmeye çalışıyordu?

  Sadece iki gündür buradasın ve Ben kendini öldürmeye çalıştı bile.

  Hastalarına karşı tutumun epey başarılı olmalı.

  Birçok iyi özelliğimden biri de budur.

  Tam olarak ne oldu?

  Vasiyetini güncellemeye geldim.

  Doktora düştüğünü söyledi.

  Düştü.

  Nasıl yani?

  Tekerlekli sandalyeden falan mı?

  Ciddi olamazsın.

  Oradan mı?

  Ta oradan düştü yani?

  Nasıl?

  Yürüyemiyor bile.

  İşi bırakıyorum deme sakın.

  Her şeye baştan başlamam gerekir.

  Kapıyı kapatır mısın?

  Sana bir şey göstereceğim.

  Annem ne derdi biliyor musun?

  Seni odasına davet eden bir hanım, pek de hanım sayılmaz.

  Güneylilerin hepsi bu kadar bilge mi oluyor?

  Bunu dün gece  Ben'in odasında buldum.

  Ne bu?

  Çarşafı mı?

  Hayır, üzerinde  -Tam burada  -Ne?

  Burada  Üzerinde  Boş ver.

  Bunun üzerinde  Ne gördüğümü bile bilmiyorum.

  Sana hayranım.

  Yani, yaptığın işe.

  Tanrım, ben kendi anne babama bile bakamazdım.

  Pişman olurdun.

  Arkadaşların müzik grubuna katılmak için okulu bıraktım.

  Geceleri dışarıdaydım, hep geziyordum.

  Babama göre, hayatımı ziyan ediyordum.

  Konuşmadık, görüşmedik.

  İlişkimizin sonunda inatçı ve gururluyduk.

  Yani  Evet.

  Öldüğünde, hasta olduğunu bile bilmiyordum.

  Galiba beni hastalığın üzüntüsünden uzak tutmak istedi.

  Bu yanlış bir şey mi?

  Kimse yalnız ölmemeli.

  Bana az evvel ne söyleyecektin?

  Ben hakkında.

  Sana da  yardımımızı istiyormuş gibi geliyor mu?

  -Yardımımı mı?

  -Bakışlarıyla  ya da dokunuşlarıyla.

  Bay Marshall?

  Ne cehennemde bu çocuk?

  Caroline  Bay Marshall'ı  Şey  Çocuklar çoktan kaynaşmışlar bile.

  Yapma Violet.

  Hayatımdaki tek kadın sensin, biliyorsun.

  Hiçbir şey bilmiyorum.

  Ayrıca terli ellerini üzerimden çek.

  Doktor gitti.

  Ben de emlâk işlerini  konuşmak için hazırım.

  Tabii eğer  az evvelki işin bittiyse.

  Pekâlâ.

  Vakit bulunca ararsın.

  Justify Baba'nın ve Kutsal Öğretilerinin Günlüğü Tebeşir, Kükürt, Kan, Saç

Kutsal Korunma Büyüsü Caroline?

  Çay demliyorum.

  İster misin?

  Caroline?

  Justify Baba'nın Kurban Büyüsü 24 Ağustos 1920, New lberia Bölgesi

 "Kurban. "

Evde misin?

  Caroline?

  Unutkan çocuk.

   Zamanı geldi Tanrım.

   Kuru topraktan   bu zincirlerden   şeytanın evinden.

   Zamanı geldi Tanrım   beni kuru topraktan   ve bu zincirlerden kurtarmanın zamanı geldi.

   Şeytanın evinden çek kurtar beni.

   Karanlıktan kurtar beni.

   Bu körlükten kurtar.

   Bu kederden kurtar.

   Lânetlenmekten kurtar.

   Yalvarıyorum Tanrım.

   Zamanı geldi Tanrım.

   Beni kuru topraktan, bu zincirlerden   ve şeytanın evinden kurtarmanın zamanı geldi.

   Kurtar beni 

Yerel bir grup.

  Bana bir içki ısmarlamaya ne dersin?

  Orası kesinlikle normal bir tavan arası değil.

  Oraya taşındıklarından beri kilitli olduğunu söyledi.

  Demek bir Hoodoo odası buldun.

  -Bir ne?

  -Hoodoo.

  Hoodoo nedir, bilir misin?

  Voodoo gibi bir şey mi?

  Hayır.

  Voodoo bir dindir.

  Afrikalı köleler tarafından Haiti'ye getirilmiş.

  Tanrı'ya taparsın.

  Cennet ve cehennem vardır.

  -Hoodoo'nun farkı ne?

  -Büyüdür.

  Amerikan folklöründeki büyüdür.

  Yani, Tanrı'yla pek ilgisi yoktur.

  -Büyü mü?

  -Evet.

  Biraz Afrikalı, biraz Avrupalı, biraz da Amerikan Yerlileri'ne özgü.

  Vatanı da New Orleans'tır.

  Burada doğmuştur.

  Nola Teyzem ilgilenir.

  Algiers'te bir dükkândan alışveriş yapar.

  Oranın tarihî bir ev olduğunu söylemiştin, değil mi?

  -Hoodoo zararsızdır.

  -Nasıl yani?

  Psikolojik bir şeydir.

  İnanmazsan, sana zararı dokunmaz.

  Teyzenin alışveriş yaptığı şu yer.

  Orayı hiç gördün mü?

  Ya bu sokaktaydı, ya bundaydı  ya da bundaydı.

  Kalite

- YlKAMA ve KURUTMA

Orası.

  Orası mı?

  Orası bir çamaşırhane.

  Bildiğim bu işte.

  Teyzem oraya giderdi.

  Gelmiyor musun?

  Gelmiyorum.

  Buna inanmadığını sanıyordum.

  İnanmıyorum.

  Bu işe bulaşmak istemiyorum, o kadar.

  Girmek istiyorsan git gir.

  Korkuyorsun.

  -Gözüpek Jill korkuyor demek.

  -S.ktir oradan.

  Bunu asla unutmayacağım.

  Ta buraya kadar geldik  Korkmuyorum.

  İyi geceler Caroline.

  İyi geceler.

  Ayna meselesini konuşmuştuk.

  Anlamıyorum.

  Burası kendi evin değil.

  Onları buldum.

  Banyomda aynaya ihtiyacım  Sana söyledim ve sen de duydun.

  Ayna yok.

  Ayna yok!

  Odayı gördüm.

  -Hangi odayı?

  -Hiç görmediğini söylediğin odayı.

  Artık kilitli değil.

  Hayır çocuğum.

  Ne gördüğünü bilmiyorsun.

  Bana hemen anlatacaksınız.

  Yoksa giderim.

  Sen güneyli değilsin.

  Anlamazsın.

  O odaya öylece girip, içindeki eşyaları  istediğin gibi dışarı çıkaramazsın.

  Nerede bulduysan orada bırakmalısın.

  Bu ev, bizim olduğu kadar onların da evi.

  Ev kimin?

  Odadaki eşyalar kimin eşyaları?

  Pekâlâ.

  90 yıl kadar önce  burada bir banker yaşarmış.

  Adı Thorpe'muş.

  Fakirleri dolandırarak para kazanırmış.

  Alçak ve zalim bir herifmiş.

  Ailesi ve uşakları  Cecile Anne ve Justify Baba ile burada yaşarmış.

  Otur bakalım.

  Duyduğum kadarıyla, bizim Thorpe  Justify Baba'nın, "iki başlı doktor" olduğunu bilmiyormuş.

  Bir büyücüymüş.

  Cecile de öyleymiş.

  -Yaptıkları şey ise

-Hoodoo'ymuş.

  Evet.

  Orası onların odasıymış.

   Nehir boyunca tanınıyorlarmış.

   Hastaları iyileştirir, zalimleri cezalandırırlarmış.

   Zencilerin deyişiyle, "Belâlarını vermek için bir yol bulurlarmış. "

Ama bizim Thorpe, onları uşak olarak görürmüş.

  Onları çok sıkı çalıştırırmış.

  Çok kötü davranırmış.

  Anlatılan hikâyeye göre, bunlar, bir geceki  bir partiye kadar sürmüş.

   Bankanın yıldönümüymüş.

  Bütün kodamanlar oradaymış.

   Politikacılar, şeker baronları, taşımacılık şirketi patronları.

   İçki, dans   ve fuhuş gırla gitmiş.

   Derken, ayrılma vakti geldiğinde   misafirlerden bazıları çocuklara veda etmek istemiş.

   Ama kimse onları bulamamış.

  Saatlerdir onları gören olmamış.

   O içkili kafayla, bir oyun oynamaya başlamışlar.

   "Çocukları bulalım.

  " oyunu.

   Bir odadan diğerine koşmuşlar.

   Nihayet, biri müzik sesi  Martin?

  Grace?

    ve insan sesi duymuş.

   Tavan arasından geliyormuş.

   Şeytanın evinden.

   Zamanı geldi Tanrım.

   Uşaklar, orada çocuklarla berabermiş.

   Onlara, Hoodoo büyüsünün nasıl yapılacağını öğretiyorlarmış.

  Elini tut.

   Thorpe ve misafirleri deliye dönmüşler.

   Bu kâfirlik ne kadar zamandır devam ediyordu acaba?

   Çocuklar, kendi hataları olduğunu, öğrenmek istediklerini söylemişler.

   Ama onlara kulak asmamışlar.

   Tüm o güç, öfke ve çılgınlık.

   Parti sona ermiş.

  Korkunç bir şeymiş.

  Korkunç.

  Söylentiler yayılmış ama tutuklanan ya da mahkemeye çıkan olmamış.

  Para işleri halletmiş.

  Aileye ne olmuş?

  Banka batmış.

  Thorpe önce karısını vurmuş, sonra silahı kendine doğrultmuş.

  Bataklık halkı bunun, Justify ve Cecile'in intikamı olduğunu söyler.

  1962'ye kadar çocuklar burada kalmış.

  Ama o odanın neden kilitli olduğunu hiçbir zaman söylemediler.

  Ya da neden evde hiç ayna olmadığını.

  Artık biliyoruz.

  Neyi biliyoruz?

  Onları aynalarda görebilirsin.

  Kimi?

  Uşakları.

  Bazı Hoodoo kitapları okudum.

  Yazılanlara göre  yere tuğla tozu serpersen kötülüğü uzak tutarmışsın.

  Ben de evin etrafına tozdan koca bir çember yaptım.

  Aynada hayalet gördüğünüze inanmamı bekleyemezsiniz.

  Hayaletler şimdi buradalar.

  Ona her ne yaptılarsa  bana da yapmalarına izin vermeyeceğim.

  Artık gidebilirsin  tıpkı diğerleri gibi.

  Karın, çok batıl inançlı biri Ben.

  Tavan aranızda hayaletler var sanıyor.

  Ürkütücü, değil mi?

  Bekle biraz.

  Hemen gelirim.

  Onların aynada göründüğünü söylüyor.

  Aynadaki hayaletler.

  Affedersin Ben.

  Ben, kes şunu.

  Sakin ol.

  Çok  Çok üzgünüm.

  Çok üzgünüm.

  Onları sen de görüyorsun.

  Şehre gidiyorum.

  Alışverişe.

  Neden gidiyorsun Caroline?

  Caroline, neden gidiyorsun?

  Göreceğiz.

  Seni bir daha dövmeyecek.

  Cynthia Anne, beni dün gece dövdü.

  Senin için hazırlayacağım bu iksiri kullanırsan  bir daha olmayacak.

  Söz veriyorum.

  -Korkuyorum.

  -Korkma.

  -Sence yapabilir miyim?

  -Biliyorum.

  İşe yarayacak.

  Dediğim gibi yap yeter.

  Korkma.

  İşe yarayacak ve bir daha olmayacak.

  Merak etme.

  Sana bir daha vurmayacak.

  Bu iksiri kullan yeter.

  İçinde bir sürü şey var.

  Tıpkı söylediğim gibi kullan.

  -Sana güveniyorum Anne.

  -Düzelecek.

  Kapıdaki tuğla tozu nasıl işe yarıyor?

  Yere bir çizgi çekersin.

  Sana zarar vermek isteyen biri onu geçemez.

  Düşmanlarını böyle bellersin.

  Bu tıpkı ipnotizma gibi, değil mi?

  Telkinde bulunma gibi.

  İşe yaradıysa, işe yarayacağına inandığın içindir.

  Eğer sihrin seni  hasta edeceğine inandıysan  iyileştireceğine de inanırsın, değil mi?

  Hepsi zihninde olsa bile.

  Biri sana büyü yapmış.

  Diyelim ben birini tanıyorum.

  O inanıyor ki  -Lanetlenmiş.

  -Lanetlenmiş.

  Lanetin kalkacağına da inanır mı?

  Ne durumda?

  Konuşamıyor.

  Neredeyse hiç hareket edemiyor.

  Felçli.

  Ama onu bu hâle birinin getirdiğini düşünüyor.

  Sen de ona ne olduğunu bilmek mi istiyorsun?

  Evet.

   Oraya gittin demek.

  Gerçekten gittin yani.

  Aklını mı kaçırdın?

  Hadi ama.

  Zihinsel tedavi diye bir şey duymadın mı?

  Evet.

  Ama bu o değil.

  Bir hastanın iyileşmesinin ne kadarı buna inanmasına bağlıdır?

  Ne iyileşmesi?

  Adam felçli.

  Bu adamın ölmesine yardım etmelisin.

  Bu şeylere inanıyor.

  Ne olmuş?

  Adamın senin için anlamı ne ki?

  Boş ver.

  Hayır, sen boş ver.

  Adam baban değil.

  Bu değil, bundan önceki de değildi.

  İkinizin bu kadar bağlanmasının sebebi ne?

  Affedersin Cary.

  Bilesin diye söyleyeyim, bağlanmamam  onu ihmal etmemi gerektirmez.

  Bağlanmak daha iyi.

  Biliyorum.

  Cary, özür dilerim.

  Tamam mı?

  Şu hâline baksana?

  Hemşire olmak istiyorsun ama bir cadı doktorundan geliyorsun.

  Bunlar benim için değil.

   Meteoroloji uzmanları gece başlayarak   deltaya ilerleyecek   fırtınanın kıyı kesimine 30 cm yağış bırakacağını söylediler.

   Radar, sahil kesimindeki yağışın arttığını   ve hızla kuzeye doğru ilerlediğini gösteriyor.

   Meteoroloji uzmanlarını asıl düşündüren şey  Merhaba Ben.

  Sana bir şey göstereceğim.

  Bu bizim sırrımız olacak.

  İkimizin arasında.

  Violet tavan arasında felç geçirmediğini söyledi.

  Bazı hayaletlerin büyü yaparak  seni bu hâle getirdiğini söyledi.

  Sen de böyle mi düşünüyorsun?

  Çünkü ben de bir büyü biliyorum Ben.

  Seni iyileştirecek bir büyü.

  Tek yapman gereken buna inanmak.

  Geriye doğru.

  Bu adamı arındır.

  Bu odayı arındır.

  Bu evi arındır.

  Sözcükler zihninde kaybolmuş.

  Su aksın  ve hastalığını alıp götürsün.

  Dili boğazında düğümlenmiş.

  Su aksın  ve sıkıntısını alıp götürsün.

  Sesini serbest bırak.

  Su aksın  ve onu 

Caroline.

  Caroline.

  Hepsi zihninde.

  Yardım et.

  Yardım et.

  Ben, konuş benimle.

  Devam et.

  Yardım et.

  Yardım mı edeyim?

  Nasıl Ben?

  Beni buradan çıkar.

  Caroline?

  Beni buradan çıkar!

  Hassiktir.

  -Caroline!

  -Bir dakika.

  Caroline, kapıyı aç!

  Ona ne yapıyorsun?

  Ben, neden?

  Neden buradan çıkarayım?

  -Caroline!

  -Bir dakika!

  Caroline, kapıyı aç!

  Yardım edeceğim, söz veriyorum.

  Konuş benimle.

  Tavan arasında ne oldu?

  Kimden korkuyorsun?

  Sen ne yaptın?

  Nedir bu?

  -Uykusunda debeleniyordu 

-Çekil şuradan.

  -Çekil.

  -Debeleniyordu.

  Bir şeyi yok.

  Su getirmiştim.

  Onunla konuşuyor muydun?

  Sakinleştirmek için hikâye anlatıyordum.

  -Ne hikâyesi?

  -Öylesine bir hikâye.

  Hayalet yoktu.

  Bu gecelik yeter Caroline.

  Sağ ol.

  Daha sonra gelip kontrol 

Hayır, gerek yok.

  Bu gecelik yeter.

  İyi geceler.

   Zamanı geldi Tanrım.

   Zamanı geldi Tanrım.

  Grace.

   Caroline?

  Caroline?

  Bayan Devereaux?

  Ona da, hayalet saçmalığına da   Tavan arası bunlarla dolu.

  Tarifler.

  Büyüler.

  Kitaplar.

  Plaklar.

  Endişeni anlıyorum.

  Ama benim ailem de batıl inançlıdır.

  Biz Baptistiz.

  -Bu farklı bir şey.

  -Hoş bir şey.

  Yöresel bir şey.

  Sen de Ben için endişelendiğini söylemiştin.

  Artık senin için endişeleniyorum.

  Hemşire misin yoksa dedektif mi?

  Devereaux'larla ne zaman tanıştın?

  Ben'in felç geçirmesinden hemen önce.

  Vasiyetlerini yenilemek için avukat arıyorlardı.

  Kadının, Ben'e bir şey olacağını  bildiğini düşündün mü hiç?

  Nasıl?

  Tarot kartlarında mı yoksa rüyasında mı görmüş?

  Benden önceki kızın işi neden bıraktığını bilmeliyim.

  Hallie.

  Seninle görüşmek isteyenler var.

   Batıl inançlı mısın Caroline?

  Pek sayılmam.

  Anneme nerede çalıştığımı anlattım.

  Bana, o evde kan ve gözyaşından başka bir şey yok, dedi.

  Son sahipleri zengin iki kardeşmiş.

  Söylentiye göre deliymişler.

  Evi sattıktan sonra felç geçirip ölmüşler.

  Belki de bulmamaları gereken bir şey bulmuşlardı.

  Belki şimdi de Ben buldu.

  O odada bir şeyler olabilir.

  Ama o adama hayaletler büyü yapmadı.

  Kadın yaptı.

  -Buna mı inanıyorsun?

  -Sen inanmıyor musun?

  Ama sana zarar vermez diye duydum.

  Yani, eğer inanmazsan sana zarar vermez.

  O hâlde sana, inanmadan evvel evden ayrıl derim.

  Tanrı aşkına, bu çılgınlık.

  Adam felçli.

  O niye öyle düşünmüyor peki?

  Onu karısından kaçıracak mısın yani?

  -Buna inanmanı 

-İnanmıyorum.

  Hayır.

  Asıl mesele, Ben'in inanması.

  Arabayı durdur.

  -Neden?

  -Arabayı durdur.

  Buraya daha önce geldim.

  Sana göstereyim.

  Sadece onlar değil.

  Kapının oradaki çizgiyi görüyor musun?

  Tuğla tozu.

  Hoodoo.

  Düşmanlarının içeri girmesini önler.

  Asılı kemiklere bak.

  Bu insanlar bunlara bel bağlamışlar.

  Evet, ama bunlar gerçek değil.

  Gerçek olmamaları önemli değil.

  Onlara göre bu gerçek.

  Ne oldu?

  Bu müzik.

  Bunu biliyorum.

  Sence bu iyi bir fikir mi?

  Kimse yok mu?

  Annem beni beyefendi olarak yetiştirdi.

  Kimse yok mu?

  Affedersiniz bayan?

  Müziği duyduk da.

  Plağınızı.

  Acaba  Burada kimseye verecek plağım yok.

  Justify adında bir adamın plağı var mı?

  O ismi nereden biliyorsun?

  Seni kim gönderdi?

  Başka kim var orada?

  -Başka biri var mı?

  -Ben varım bayan.

  Kesin şunu.

  Hiçbirine   Kurban Büyüsü adında bir plak duydunuz mu?

  Bu plak bende var.

  Sende olsaydı, söylemezdin.

  Biliyorsunuz.

  Tüm büyülerin en güçlüsüdür.

  Justify'ın onu keşfettiğini  ama yapmayı öğrenemeden öldürüldüğünü söylerler.

  Onun ve zavallı karısının.

  Plak bulunamadı.

  Ne işe yarıyor?

  Ölmeni engelliyor.

  Sonsuza dek değil, sadece bir süreliğine.

  Nasıl?

  Birini kurban etmelisin.

  Böylece, onun kalan ömrünü kendininkine ekliyorsun.

  Acele et!

  Ben onunla yalnız!

  Dur Caroline!

  Bekle!

  Siktir!

  Şimdi korkuttun işte beni.

  Ben'e zarar vermeye çalıştığını kanıtlarsam, yanımda olur musun?

  -Yani öldürmeye çalıştığını mı?

  -Olur musun, olmaz mısın?

  İçindeki sesi dinle.

  Güzel.

  Hoşça kal.

  Ne yapacaksın?

  Ben'i kaçıracak mısın?

  Aralarında ters bir şeyler olduğunu biliyorsun.

  Bırak birkaç telefon edeyim.

  Belki, bir tedbir kararı aldırabilirim.

  Nasılsa yarına kadar arama emri çıkaramayız.

  O hâlde bu gece hallederim.

  Ben'in sahip olduğu tek kişi benim Luke.

  Benim.

  Kanıt bul.

  Tamam mı?

  Bayan Devereaux, ben geldim.

  Olamaz.

  Plak nerede?

  Buradaydı.

  Bayan Devereaux, biraz gelebilir misiniz?

  Caroline, senin için endişelenmeye başlamıştım.

  Uzun süredir yoksun.

  Evet, dışarıda feci bir yağmur var.

  Bütün gece dökecek galiba.

  Böyle devam ederse, bataklık taşacak  ve çiçeklerim berbat olacak.

  Benimle görüşmek mi istemiştin?

  Evet, şuna bakabilir misiniz?

  Buradan su damlıyor da.

  Evin her tarafı böyle.

  Sadece yağmur.

  Evet, ama yakından bakarsanız

 İçeri gelin.

  Size yakından göstereyim.

  Fırında yemek var.

  Onun başına döneyim.

  -Birkaç saniye sürer.

  -Buradan gayet güzel görüyorum.

  Bunu mu istiyorsun?

  Olur.

  Odaya gelir misiniz lütfen?

  Sadece birkaç saniye sürer.

  Size gördüğüm şeyi göstereyim.

  Çok garip birisin Caroline.

  İkimize çay yapayım.

  Caroline?

  Bay Devereaux'nun ilaçlarını verdikten sonra  yaşlı bir kadına yemekte eşlik etme nezaketini gösterir misin?

  -Şey, ben  -Harika!

  Bunu günler önce yapmalıydık.

  Çok güzel bir şey yaptım.

  Bu gece gidiyoruz.

  Caroline!

  Yemek hazır.

  Gumbo çorbası nasıl olmuş?

  Henüz yemedim.

  Çayına şeker ister misin?

  Sen zahmet etme.

  Hayır, bu gece şeker istemiyorum.

  Ama şekeri sevdiğini sanıyordum.

  Çayını her zaman şekerli içersin.

  Bunağın biri olduğumu sanıyorsun, değil mi?

  Tavan arasında hayaletler.

  Kocama yapılan büyüler.

  Anlamıyorum.

  Bu hayaletler ona yaptılar da neden bana büyü yapmadılar?

  Ben de o odaya girdim.

  Belki de sen inanmadığın içindir.

  Belki tüm evlerde ruhlar vardır  ama onları göreceğimize inanana kadar göremiyoruzdur.

  O kadar da aç değilim.

  Kımıldama.

  Mum getireyim.

  Gumbo'nu ye.

  Bunlar da hep beni bulur.

  Mum ışığında yemek.

  İşte oldu.

  Fırtına yüzünden mi, hayaletler yüzünde mi kesilmiş?

  Ruhlar hakkında ne istersen de.

  Onlardan öğrenemeyeceğimiz  bir şey olmadığını düşünmüşümdür.

  Meselâ büyü mü?

  Kocana büyük saygım var.

  Ona her ne olduğunu düşünüyorsa, o şeyle savaşıyor.

  Ona ne oldu Violet?

  Gumbo'na dokunmadın.

  Ona ne yaptın?

  Senin için yaptım ama sen dokunmadın.

  Ne yaptın?

  O benim kocam ve ben de karısıyım.

  Ne istersem onu yaparım.

  Bu evde güvende değil.

  Bu da ne?

  Bir şey yaptın.

  Bu evde güvende değil.

  Seninle güvende değil.

  -Burası benim evim.

  -Onu götürüyorum Violet.

  Hayır!

  Çok geç.

  Tekrar olmamalı.

  Seni küçük orospu.

  O benim.

  Adamı evde tut.

  Adamı evde  O benim!

   "Koruma.”

 Plak nerede?

  Tanrım.

  Buldum.

  Seni sürtük.

  Gitme zamanı.

  Hadi Ben.

  Seni buradan çıkaracağım.

  Dayan biraz.

  Kahretsin!

  Adamı evde tut.

  Sıkı tutun.

  Caroline?

  Siktir!

  Caroline.

  Hadi Ben.

  Seni saklamalıyız Ben.

  Yardım getireceğim.

  Seni bırakıp gitmem.

  Tamam mı?

  Caroline?

  Onu evden çıkarabileceğini mi sandın?

  Benden daha güçlü olduğunu mu sanıyorsun?

  Ne kadar güçlü olduğumu bilmiyorsun Caroline.

  Caroline!

  İşleri daha da zorlaştırıyorsun!

  Neredesin?

  Kaçamazsın Caroline.

  Anladın mı?

  Buradan asla çıkamazsın çocuğum.

  Caroline?

  Dur orada!

  Sağ olun.

  Luke!

  Tanrım.

  Beni öldürmeye çalıştı.

  Silahı var.

  Bildiğimi biliyor.

  Ben'in başı belâda.

  Hâlâ evde.

  Polisi ara Luke.

  Ben'i orada bıraktım.

  Oraya gitmeliyiz.

  Hayatta olmaz.

  Ben'i orada bıraktım.

  Kimseyi bırakmadın.

  Tamam mı?

  Sakinleş.

  Ne olduğunu anlat.

  Seni öldürmeye mi çalıştı?

  Affedersin.

  Bayan Devereaux.

  Bu saatte aramanızı  Caroline'ı gördüm mü?

  Neden buraya  Neler oluyor?

  Tamam.

  Bu gece ne oldu?

  Biraz bekler misiniz?

  Bunu kaydetmeliyiz.

  Ona zarar mı veriyor?

  Nasıl?

  Ne demek istiyorsunuz?

  Neden bahsediyorsunuz?

  Sizi dinliyorum.

  Yeni Başlayanlar İçin Hukuk Temel Veraset Hukuku Emlâk Hukukunun Temelleri İyi geceler çocuğum.

  Acayip bir şey, değil mi?

  Baktığın her yer  etrafındaki yepyeni bir dünya.

  Doğmak gibi.

  Ya da ölmek.

  Tabii ölmenin nasıl bir şey olduğunu bilemem.

  Sakin ol tatlım.

  Zor olduğunu biliyorum.

  Biz geldik!

  Ben kayıp.

  Bir yere saklamış.

  Nerede o Caroline?

  Aradığı o değil, benim.

  Beni kurban etmek istiyorsun.

  Nerede o Caroline?

  Ona neden yardım ediyorsun?

  -Her şey hazır mı?

  -Hayır.

  Nerede olduğunu bilmeden başlayamam.

  Eğer Ben kaçarsa, ne hikâye uydururuz?

  Caroline  bana kocamın yerini söyleyeceksin.

  Artık ona kimsenin faydası dokunamaz.

  Boşuna uğraşma.

  Nerede?

  Nerede Caroline?

  Bahçe kulübesinde.

  Ona daha fazla zarar verme.

  Sana öğretiyor.

  Beni öldürmesine yardım edeceksin.

  O da sana öğretecek.

  Ben bunu biliyor, değil mi?

  Bu kadar yeter Caroline.

  Beni vurmak istiyorsan vur.

  Orada kal Caroline!

  Babamın resmini istiyorum.

  Yanımda olsun.

  Lütfen.

  Tanrım.

  Pekâlâ.

  Madem istiyorsun, lanet resmini getiririm.

  Siktir!

  Violet, dışarı çıktı!

  Violet!

  Burada!

  Acele et!

  Yakala onu!

  Yardım et!

  Hadi.

  Geçişi kapattı!

  Violet, yukarı çıkamıyorum!

  Benim numaralarımı üzerimde mi deniyorsun?

  Üzerimde mi, ha?

  Hayır!

   91 1 ilk yardım.

  Adım Caroline Ellis.

  Şu anda 1 750 numara  Chapelet Bataklığı'ndayım.

  Terrebonne Bölgesi'nde.

  Polise ve ambulansa ihtiyacım var.

  Yaralanmış insanlar var.

  Burada kısılı kaldık.

  Lütfen acele edin.

   -Saat kaç?

  -Jill.

   -Jill.

  -Cary?

  Jill, başım belâda.

  Caroline?

  Hepsi gerçek.

   -Hem de hepsi.

  -Neredesin?

  Ne?

  Devereaux'ların evindeyim.

   Gerçek olan ne?

  Ne  Jill?

  Caroline!

  Kaçamazsın Caroline.

  Tanrım, olamaz.

  Caroline.

   "Tebeşir, kükürt, kan, saç.”

 Kükürt.

  Mum.

  Tebeşir.

  Çabuk!

  Çember.

  Gözler.

  Dört göz.

  Yukarı ve aşağıya.

  Çabuk!

  Tanrım, lütfen.

  Sıradaki ne?

  Saç.

  Çocuğum  galiba bacaklarımı kırdın.

  Bana dokunamazsın.

  Bana yaklaşamazsın.

  Görüyor musun?

  Bu senin koruma büyün.

  Büyü mü yapmaya başladın?

  Peki o büyüyü sana kim verdi?

  O çemberin amacı  dışına çıkmanı engellemek.

  Yaklaşma!

  Seni öldürürüm!

  Uzak dur!

  Biz de bunu bekliyorduk Caroline.

  İnanmanı bekliyorduk.

  İnanmazsan işe yaramaz.

   Zamanı geldi Tanrım.

   Kuru topraktan, bu zincirlerden.

  İnanmıyorum.

  İnanmıyorum.

  Bence inanıyorsun.

  Beden zayıflıktır.

  Beden, beden.

  İnanmıyorum.

  İnanmıyorum.

  Beden.

  Cansız vücut.

  İnanmıyorum.

  Narin.

  Zayıf.

  İnanmıyorum.

  İnanmıyorum.

  Hayır.

  Tanrım.

  İnanmıyorum!

  İnanmıyorum!

  İnanmıyorum!

  İnanmıyorum!

  Sağ ol çocuğum.

  Cecile?

  İyi misin?

  İyiyim Justify.

  Avukattan daha çetin çıktı, değil mi?

  Her seferinde daha da zorlaşır.

  Artık eskisi gibi inanmıyorlar.

  İyice bir kıvama getirmek gerekiyor.

  Bu sefer zenci olsun demiştim.

  Zenciler kalmazlar, biliyorsun.

  Misafir umduğunu değil bulduğunu yer.

  Bence bu gayet güzel oldu.

  Violet'ten daha iyi.

  Hatta Grace'ten bile iyi.

  Alışırız.

  Her zaman alıştık.

  İnsanların, kurban edilmekte anlayamadıkları  Çıkarın beni buradan.

   bunun bir çeşit ticaret olduğu.

  Çıkarın beni buradan.

  Hayır!

  Uslu ol Caroline.

  Basit bir düşme sandık.

  Ama şimdi yürüyemiyor, hatta konuşamıyor.

  Felç gibi bir şey.

  Cary?

  Tanrım.

  Beni aradın.

  Seni mi aradım?

  Yardım istedin.

  Hatırlamıyor musun?

  Cary şu anda kendinde değil.

  Adım Luke Marshall.

  -Devereaux'ların avukatıyım.

  -Adım Jill Dupay.

  Oda arkadaşıyım.

  Jill, evet, seni aradım.

  Bunlar da hep benim başıma gelir.

  Ne oldu bilmem.

  Önemli değil.

  Artık buradayım.

  İyi bir bakıma ihtiyaçları var.

  Burada kalamazlar.

  Hepsi benim hatam.

  Hayır Cary.

  Hayır, senin hatan değil.

  Değil.

  Biri onlarla hastaneye gitmeli.

  Belki  Jill, sen gider misin?

  Orada buluşuruz.

  Elbette.

  Nasıl istersen.

  Cary onlar için çok önemliydi.

  Burada bulunması.

  Çok uzun süre kalmadı ama  onu çok sevdiler.

  Bunu neden söyledin?

  Vasiyetlerinde yazdılar.

  Evi Cary'ye bıraktılar.

 

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar