Print Friendly and PDF

Translate

Poker Night (2014)

|


104 dk

Yönetmen:Greg Francis

Senaryo:Doug Buchanan, Greg Francis

Ülke:Kanada, ABD

Tür:Aksiyon, Suç, Korku

Dil:İngilizce

Müzik:Scott Glasgow

Oyuncular

Beau Mirchoff

Ron Perlman

Giancarlo Esposito

Titus Welliver

Michael Eklund

Özet

Dedektifliğe yeni terfi eden polisimiz Stan Jeter, Indiana'da geleneksel hale gelmiş ritüeli yerine getirmek için işlerinde en iyi dedektiflerin oluşturduğu bir grupla poker oynamaya gider. Poker masasında eski dedektifler geçmişteki yaşadıkları olayları anlatırlar. Yeni dedektifimiz oyun masasından kalktığında acımasız bir psikopat tarafından yakalanıp gözlerden ırak bir bodrum katında hapsedilir. Hem kendini hem de kendisiyle birlikte hapsedilmiş genç kızı kurtarabilmesi için poker masasında dinlediği hikayeleri kullanarak kiminle karşı karşıya olduğunu bulmak zorundadır

Altyazı

Doğrusunu isterseniz, bilgelik ve kafanın sonradan dank etmesi  piç kalmış üvey çocuklar gibidir.

Bu ikisine ihtiyacın olduğunda ulaşamazsın.

Sıkıntılı bir durumda fayda sağlamazlar.

Ancak iş işten geçtikten sonraki hadise için fikir edinmiş olursun.

Tecrübeyle gelen bilgelikten bahsediyorum.

Yani eşin seni gece çalışmaya zorluyorsa  büyük ihtimalle bunun bir nedeni vardır.

Dahası sonradan farkına varacağın bir tecrübedir.

Dikiz aynasından bakmak gibidir.

Arabayla geçip gidene kadar, neyi geçtiğini göremezsin.

Sonradan dank etmesi şuna benzer; "İçkiyi biraz fazla kaçırdım da ne demek?

"Herşey yoluna girecek.

"Bilgelik ve sonradan edindiğimiz tecrübe.

Tehlike çanları çaldığında anlamazsınız  ancak daha sonrası için işe yararlar.

Ama gelecek bir gün ötededir.

Bugün  bugün boka batmış durumda ve ben sağ salim çıkamayabilirim.

Bu nedenle sizi, başladığı noktaya götüreyim.

Çünkü hikayemden bir hikmet çıkarmanın tek yolu  geriye dönüp bakmaktan geçiyor.

 

Artık resmiyet kazandın.

 Şu poker gecesinin üstesinden de gelirsen, burdan kaptırıp gidersin.

 Tabi senin yalaka, yavşak bir dalkavuk olduğunu düşününce   aslında zaten, başardın da denebilir.

 Çocuklar, potansiyelinin olduğunu düşünüyorlar.

 Onayını aldığını duymak beni memnun etti teğmen.

 Onayladığımı söylemedim dangalak.

 İçine etme tamam mı?

 Namımızı lekeleme.

 Şu göz zevkini bozan şeyden de kurtul.

 Detektif olacaksın, detektif gibi araba kullanmaya başlayacaksın.

 Yarın ilk işim o olacak.

 Hey, teşekkürler teğmen.

 Defol.

10-16.

10-16 bölgesinde iç karışıklık.

4..1..3 Doğu Morris.

Bu bölgede görevli varsa ilgilensin lütfen.

 10-76 bölgesindeki 4…3…3..4 birimi tarafından durum anlaşıldı.

Gecenin bu vaktinde, dışarıda beladan başka birşey olmaz.

Aslında gidip bakmak için bir nedenin de yoktur.

Ama artık beni evde bekleyen kimse yoktu.

Hey!

 İşte buydu.

İlk işaret.

Eğer aklımı kullansaydım, olacakları sezebilirdim ama olmadı.

Kaç kez başıma geldiğinin bir önemi de yok.

Orada mısın?

 Bunu bir türlü öğrenemeyeceğim.

 Hay anasını.

 - Git, koş!

 - Hayır.

 Tekrar yapma.

 Lütfen.

 Ama demiştin ki İlk hatam anonsa cevap vermekti.

Kimse için iyilik yapmamıştım.

2. hatam, kafamın kıyak olmasıydı.

Dışarı çıkmak için havamda değildim, tepkim çok yavaştı ve sağlıklı düşünemiyordum.

Burası telefonun çekmediği bir alandı  ancak arabada telsizim vardı.

Buna rağmen destek istemeden ilerlemeye karar verdim.

 Bu da 3. hatamdı.

- Ve 4. hata ise  - Git, koş!

Amy'di.

O zaten başlı başına bir hataydı.

 - Kahretsin!

 Amy?

 Neredeyim?

 Sen kimsin?

3 gün oldu ve pazar gününden beri kayıp olan detektif Stan Jeter'in  nerede olduğu konusunda hala net bir bilgi yok.

Arabası gölün kenarında bulundu, ancak herhangi bir boğuşma izi yok.

Son 2 gündür, ekipler suyun dibini arayıp taradılar.

Teğmen Calabrese, dedektif Jeter hakkındaki son durum nedir?

Onu bulana kadar vazgeçmeyeceğiz.

Eğer gören ya da duyan olursa, lütfen merkezle irtibata geçsin.

Kanal 9 izleyicileri Stan Jeter'i, Terence Alby adlı şahsı tek başına vuran  kahraman polis olarak hatırlayacaktır.

 Çıkar beni buradan, pislik herif.

 Hey, beni dinle, beni dinle, beni dinle.

 Polis olduğumu biliyorsun değil mi?

 Polisi alıkoydun, peşini bırakmayacaklar.

 Ve, ve, asla gözünün yaşına bakmayacaklar.

 Beni şimdi serbest bırakırsan, bunu halledebiliriz.

 Herşeyin bir nedeni vardır dedektif.

 Bunu unutma.

 Aklının bir köşesine yaz.

 İnsanlar senin görmek istediğin şeyi görürler.

 Seni, burada değil   nehirde arıyorlar.

 Bir hafta içerisinde, arayıp soran kimse kalmayacak.

 Kimse seni hatırlamayacak.

 Aslında, çoktan unutuldun.

 Ne saçmalıyorsun?

3 gün.

 Tanrı yardım etsin.

Bu odada 3 gün.

Kayıp 3 gün.

Poker gecesinden beri 3 gün.

 Bakın kim burdaymış Onur konuğu.

 Böylesi dahi bir kahramanla hergün vakit geçirmiyoruz değil mi?

 - Evet, pekala.

 - Ne getirdin?

 Haydi, haydi.

 Dinle.

 Elindekileri bırak ve dinle.

 - Diyordum ki

Tam hikayenin ortasındaydım.

 - Özür dilerim.

 Pekala.

 Nerede kaldım?

 "Bir varmış bir yokmuş" kısmında koptum.

 Evet, evet, hatırladım.

 Yaklaşık 2 yılımı bu adamı takip ederek geçirdim.

 Nereye giderse, ben de gidiyordum.

 Aile toplantısına giderdi, ben de damlardım.

 Aile toplantısı derken otel odasında, bir fahişe ile düzüşmesinden bahsediyorum.

 Yandaki odada, duvara dayadığım bir bardakla onları dinliyordum.

 Bu tüyler ürpertici.

 O kadar yakındım ki, o işediğinde benim ayaklarıma sıçrıyordu.

Ama hiçbir şey olmadı.

 Havamızı aldık.

 Kodamanların da bu olaydan yorulduğunu ve kafayı yediklerini söyleyebilirim.

 Fazladan yaptığım mesailerde kartımı sisteme okuttuğum her an   görevliler, bana "boşuna çabalıyorsun" bakışı atıyorlardı.

 Ama umurumda değildi.

 Çünkü ben biliyordum.

 Bu puştun Franklin ve Meyers'ı gömen kişi olduğunu ta içimden hissediyordum.

 O adam orada olduğu sürece, asla normal bir uyku çekmeyeceğimi biliyordum.

 Ve sonra o gün geldi çattı.

İşimizin tamamlandığını söylediler.

Dava düşmüştü.

Artık ek süre vermeyeceklerdi.

2 yılımız geçmişti.

 Ama finito.

 - Gerçekten mi?

 - Teşekkürler.

 - Elimizden gelen bu muydu?

 - Evet.

En iyisi miydi?

 Hepsinin canı cehenneme.

Çilden çıkmıştım.

 Ben, ben ortalığı yıkıyordum.

Herşeyi fırlatıyordum.

Eve gidiyordum.

Öfkeliydim.

Spike's barının yanından geçiyordum ve O şerefsizin kamyoneti orada duruyordu.

İçeride, bira mı ne içiyordu.

2 arkadaşım bir çukura gömülüydü ve sadece bu puşt herif nerede olduklarını biliyordu.

Arabayı durdurdum ve gözlerimi oraya diktim.

Bir plan bulmaya çalışıyordum.

 Ve o plan aklıma geldi.

 İçeri girip, herifi mi dövdün?

 Onu dışarı çıkarıp orada dövdün değil mi?

 Çok gerzeksiniz.

 Bence adamı dışarı çıkardın   ve Onu kendine dövdürdün.

 Sizi gidi veletler, akademide size birşey öğretmiyorlar mı?

 Pekala, hayır.

 Görüyor musun?

 Hikaye anlatmaya çalışıyorum ve ilgilendikleri tek şey ucuz bir kahkaha.

 Bu hikayede ölmüş 2 polis olduğunu unutmayın olur mu?

 - Hey, güzellik.

 - Merhaba.

 Merhaba, duble viski istiyorum.

 Arkadaşa da aynısından ver.

 - Teşekkürler.

 - Rica ederim.

 Neden bu kadar mutlusun?

 Hayatımın en güzel gününü kutluyorum.

 Neymiş o anlat bakalım.

 Pekala.

 Ben bir polisim.

 Son birkaç yıldır her günümü, kalpsiz bir piçin katlettiği   iki arkadaşımın cesetlerini aramakla geçiriyordum.

 Hiçbir şey bulamadım.

 Ama bu sabah cesetlere ulaştım.

 Buradan çok uzakta olmayan bir ormanda.

 Sonunda tatile çıkabilirim.

 O'na bir tane daha doldur.

 Üstü kalsın.

 Kendine iyi bak arkadaşım.

On dakikadan fazla bekleyemeyecek durumdaydım ki O geldi.

Etrafa bakınıyordu ve çok gergindi.

Kamyonetine bindi ve sinsice orayı terketti.

Ben de çaktırmadan arkasından gittim.

Bu gerizekalı ormanının ortasına doğru ilerledi.

Açık bir alana doğru yürüyordu.

Sanki birşeyini kaybetmiş gibi etrafta kıpır kıpır dolanmaya başladı.

Bir süre sonra, bizim hata yapmış olabileceğimizi farketti ve orayı terketti.

Ben de amire telefon ettim.

 Hey, yüzbaşı.

 Ben Cunningham.

 Cesetleri buldum.

 Ertesi gün ikisini de gömüldükleri yerden çıkardık.

 Bu dallama çifte müebbet yatıyor şimdi.

 İşte herşey bundan ibaret.

 Bu durum, mesleğe yıllarını vermekle alakalı.

 Öğretmekle olacak iş değil.

 Poker gecesinin tek amacı da budur genç adam.

 Dinlersin, öğrenirsin, gidersin ve aynısını yaparsın.

 Her zaman en iyi silahını kullan.

 Beynini.

 Her daim kalbine güven.

 Evet, teşekkürler Konfüçyus.

 Ortalık gözyaşlarına boğuldu.

 Kâğıt mı oynayacağız yoksa çene mi çalacağız?

 Bu yüzden buradayız.

 Pekala.

 Paranızı kaybetme vakti.

 Hey.

 Hey mi?

 Burada olmandan mutlu değilim.

 Eğer söz hakkım olsaydı, bu terifiyi alamazdın.

 - Dinle, Maxwell

 - Ordan bakınca kadın gibi mi görünüyorum?

 Sözümü kesme.

 Kurallarımı biliyordun.

 Kurallarımı yıktın.

 Eğer herşey tersine giderse   seni mahvederim.

 Kızlar, herşey yolunda mı?

 Sorun yok.

 Bunlardan birkaç tane daha yudumladım mı, yağmur gibi duru olacağım.

 Haber var mı Floyd?

 Hayır ama telefonum yanımda.

 Biliyorsun karım beni sokağa attı.

 Onu deli ettiğimi söylüyor.

 Kısa bir seyahatteyim.

 - Kâğıt oynamak ister misin?

 - Paranı almayı sevdiğimi biliyorsun.

 - Bunun farkındayım.

 - Paranı almaya bayılıyorum.

 - Fazla nakit getirdim.

 - İyi.

 Bu ara sıkışığım.

 Hey, başlamadan önce bir 20'lik borç verebilir misin?

 Tabii ki de.

 Oturun.

 Gelin bakalım beyler.

 Bu işler böyle çocuk.

 Sen rakibimizsin.

 Eli biz alırsak, hikaye anlatacağız.

 Dinlesen iyi edersin.

 Bu hikayeler bir yılda sokakta edineceğin tecrübelere bedel.

 Kendini bizim yerimize koy.

 Bizim düşündüğümüz gibi düşün.

 Bir gün kendini çıkmazda bulduğunda   sana ne öğrettiysek onu hatırlayacaksın.

 Umarım bu zor durumdan canlı çıkarsın.

 Biz hatalarımızla varolduk.

 Dinledikçe, öğrenirsin.

 Aynı şeyleri yapmak zorunda değilsin.

 Bu hikayeler dışında, pek iyi bir haltımız da yok.

 Bunlar, siz genç çocuklara katkı sağlamak için elimizde kalan tek şey.

 Kendi adına konuş yaşlı budala Calabrese.

 Kıçlarına tekmek atıp, canlarını okumak için hala buradayım.

 Seni de gördük, Calabrese.

 Sırtımda Bernard ile senden daha hızlı topallarım.

 Tuvaletimi senden daha hızlı yapabilirim.

 Hey.

 Hey.

 Defolun gidin sizi gidi pislik herifler.

 Huysuz adamlar.

 Şimdi burda hepinizin dersini vereceğim.

 - Hadi be.

 Gel ve otur Calabrese.

 - Pekala, oturacağım.

 Yaşça büyüksün.

 Sinirlenince sağa sola ateş püskürtmek yerine, olgun olman gerekiyor.

10 yıl önce, şef, kıdemlileri göreve getirme konusunda bir karar almıştı.

Küçük bir kasabaydık ama suç oranı artıyordu.

Emekliliği gelmiş, büyük şehirde yaşayan birkaç veteranı getirip  acemileri eğitmeleri için onlara belli bir süre vereceğini belirtmişti.

Böylece acemiler de iyi bir eğitimden sonra olaylara müdahale edebileceklerdi.

Onların en iyilerini bulmuştu.

Jason Cunningham.

Richmond'daki uyuşturucu olaylarından sağ çıkmış, 300'den fazla çalışanı altetmişti.

Namuslu ve içine kapanık.

Memphis'in en iyilerinden biri, A.J. Bernard.

A.J. 45'ten fazla cinayeti çözmüş ve 7 yıl önce burada emekli olmuştu.

Gelmiş geçmiş en iyi poker oyuncularından biridir.

Chicago Polis Departmanı'ndan Byron Davis.

Karşılaştığım en çetin polis.

4 yıl önce bir kaza geçirmiş ve daha iyi bir iş bulmuştuCephede 15 yıl geçirmiş Floyd Maxwell.

Çok konuşmaz ancak konuştuğunda dinlersin.

O'na "Şahin" diyorlar ve "Şahin" beni izliyordu.

Teğmen Mike Calabrese.

Belki de en değerli kıdemli memurlardan biri.

Adamlarını hep gözünden sakınır.

 Yardım eli uzatmak için hazıroldadır.

Geçen sene hayatımı kurtarmıştı.

 Çakıl ocağının olduğu yerde  Ateş ediyor.

 Lanet olsun.

 Dikkatini topla Jeter!

 Teşekkürler.

 Buralardan ayrılma.

 Teğmen.

 Size teşekkür etmek istiyorum.

 Hayatımı kurtardınız.

 Siz kurtardınız.

 Bedenim yerin dibine gömülmüş olabilirdi.

 Şu ağlak yüzünü de al ve git burdan.

 Gözyaşların birana dökülüyor.

 Şu kadın kılıklıya elbise almak isteyen var mı?

 Bana teşekkür etme.

 Daha iyisini yap.

 Artık bu meslektensin.

 Dikkatini verdikçe, öğreneceksin.

 Bir dahaki sefere, yeni elemana sen yardımcı olacaksın.

Onun hayatını kurtaracaksın.

 Bana bunlarla teşekkür et.

 Hey, çocuklar, şuna bir bakın.

 Bu sarhoş bize içki ısmarlamak istiyor.

 - Hey!

 - Bak sen şu işe.

 Hemşire.

 - Başlıyoruz.

 - Nasıl bu kadar şanslı olabildim?

 - 5 kart draw.

 Sıralı.

 - Bekle, bekle.

 Bekle bir dakika.

 - Ah, işte başlıyoruz.

 - Aman tanrım.

 Tanrı aşkına, şaka yapıyorsun.

 Daha oyuna başlamadık bile, ne yani soru mu soracaksın?

 Hey, hey.

 Bu iş böyle gitmez.

 Soruları biz sorarız, biz konuşuruz ve sen de dinlersin.

 Tamam ama ciddiyim.

 Bir sorum var Yalnızca bir tane.

 Tanrı aşkına emekli maaşlarımız suyunu çekmeden sor şu lanet olasıca sorunu.

 Peki ya ben kazanırsam?

 Bak, 10 yıllık poker gecelerinde, bir çaylak hiç kazanmadı, kazanmayacak da.

 Tamam ama ya kazanırsam?

 Yani bunu, bu büyük eli alırsam, peki ya sonrası?

 Hey, buraya bak.

 Eğer sen kazanırsan, tüm dengeler değişir.

 Oldu mu?

 Sen hikayeler anlatırsın ve bu sefer biz ders çıkarırız.

 Sana bu kadar iyi kâğıtlar dağıtırsak da, demek ki çok kötü hilebazlarız.

 Pekala.

 İlk ders.

 Eline bakmıyordum.

 Sadece seni dikizlerken yakaladım.

 Basit olanlardan bir tane.

 Bakış açısı hakkında.

 Zamanımızın %97'lik bölümünde, nüfusun %3'ü ile başa çıkıyoruz.

 Dünyadaki herkes, serseri, yalancı   hain ya da onun bunun çocuğu değildir.

 Ama uğraştığımız kişiler çoğunlukla bu kesimden.

 Hepsi senden daha zeki olduklarını düşünürler.

 Al işte alınacak ders; senden daha zeki değillerdir.

 Tabii gerçekten de zeki olanlar dışındakiler.

 Bu şerefsizleri yakalamak zordur.

 Sadece onlar yokmuş gibi davranıyoruz.

Ama bu kişiler bazen hayatın içindedirler.

Kabuslarından gelen canavarlardır.

Gerçektirler ve uyanamazsın.

 İşte burdasın, anlat bakalım dedektif.

 Kaç yaşındasın?

 25 mi?

 26 mı?

 Biraz ordan biraz burdan.

 - Haklı mıyım?

 - Neden bahsettiğini bilmiyorum.

 Anlaşma sağlayabilirim olur mu?

 Bağlantılarım var.

 - Anlaşma mı?

 - Evet.

 Peki.

 Ben de bir zamanlar senin gibiydim.

Normal bir hayatı olan normal bir adamdım.

 Her gün ama her gün normal işine giden biri.

Tahmin uzmanıydım, Stan.

Davranışları önceden tahmin eden ve duruma göre ayarlamalar yapan  etrafta vızıldayarak çalışan arılardan biriydim.

Asla iki yakamı biraraya getiremiyordum.

Artık bardağı taşıran son noktaya gelmiştim Stan.

Başkasının verdiği komutla sürü halinde ilerleyen   koyun misali insanlardan biri olmayacaktım.

Kararımı oracıkta vermiştim, yaşamımı değiştirecektim.

Bunu yapmak için de hedeflere ihtiyacım vardı Stan.

Kendime karşı dürüst olmam biraz zaman aldı.

İç dünyama inmem gerekiyordu Stan.

Derine bakmam gerekiyordu.

Daha sonra hedeflerimi buldum.

2 taneydi.

1.Küçük kızlarla birlikte ol.

 2. Bu uğurda yoluna çıkacak herkesi öldür.

Kural koymak kolaydı.

Bir çocukla bir erkeği birbirinden ayıran şey sınırı aşma becerisidir.

Ama ben gayretliydim.

Çok çalışkandım.

 Evet, Stan, buna başka bir zaman devam etmemiz gerekiyor.

 - Bekle.

 - Ne?

 - Bunu yapmak zorunda değilsin.

 - Evet zorundayım.

 Hayır, değilsin.

 - Değilsin.

 - Üzgünüm Stan.

 Birinci sıradaki hedefim beni çağırıyor.

 Aman tanrım.

 Amy!

 Hey, yapma.

 Onu rahat bırak.

 Hey, çocuk.

 Nasılsın?

 - İyi görünmüyorsun.

 - İyiyim.

 Gece vardiyasındaydım, resmen anam ağladı.

 Bu konuyla bir ilgin var mı?

 Biraz konuşalım.

 Merhaba baba.

 Hayır, şu an herşey yolunda.

 Onu almak için nazik bir memur geldi.

 Evet, tıpkı bana öğrettiğin gibi.

 Artık hiçbir kızın penceresini dikizlemeyecek.

 Aferin.

 Jeter.

 Nereye daldın?

 - Özür dilerim.

 - Bak Stan.

 Aramızda kalacak.

 Sen iyi bir polissin.

 Harika bir polis de olabilirsin.

 Şu Amy konusu nedir?

 Hadi ama teğmen.

 - O küçük bir çocuk.

 - Pekala.

 Senden duymak istediğim de buydu.

 - Neyi?

 - İkiniz arasında birşey olmadığını.

 Birşey bilmiyorum teğmen.

 - Sana doğruları söylüyorum.

 - Birşeyler dönüyor.

 Burayı aradığını ve seni sorduğunu biliyorum.

- Jeter.

 - Merhaba, memur Jeter mi?

Ben Amy.

 Merhaba Amy.

 Bak, beni burdan aramamalısın.

Biliyorum, biliyorum.

 Belki  Beni biraz dışarıya çıkarırsın diyordum.

 Kanunlar dünyasına birincil kaynaktan tanık olma imkanı verir belki.

 Babanın bu durumdan pek hoşnut olacağını düşünmüyorum.

Yapma ama, babamdan korkmuyorsun değil mi?

Ayrıca istediğim herşeyi yaparım.

 Ben bir yetişkinim.

 Hemen hemen bir yetişkin.

Hadi ama Stan.

 Eğlenceli olacak.

Kaldı ki, eğer beni almazsan, kimbilir neler gelir başıma.

Öyle ya da böyle birisi zaten polisi arayacak.

 Bilmiyorum.

 Ben de.

 Ama ben bu durumu sevdim.

 Herkes mutlu, etraf aydınlık.

 Çok hoş.

 - Evet, evet.

 - Evet.

 Bilmem gerekiyor.

 Bu departmanda ya da senin hayatında herhangi bir problem olsun istemiyorum.

 Beni anladın mı?

 Gerçekleri söylüyorum teğmen.

 Onu hiç görmedim.

 Bunun bir skandala dönüşmesine izin verme Jeter.

 Burada kahraman bir polissin, haftaya da dedektif olacaksın.

 Bunlara leke getirme.

 Stan?

 Stan, beni duyabiliyor musun?

 Evet.

 - Oh, şükürler olsun.

 - İyi misin?

 Lütfen, burdan gitmemiz gerek.

 - Ne kadar zamandır oradasın?

 - Olayın başından beri.

 - Seni nasıl yakaladı?

 - Telefon etti.

Bana senin başının belada olduğunu söyledi.

 - Sen misin?

 - Evet.

 Gel hadi gidelim.

 Bin arabaya.

 Yabancıların arabasına binmem.

 Pekala şu kanı görüyor musun?

 Fazla vakti kalmadı.

 Anladın mı?

 Seni soruyordu.

 Hadi gidelim.

Dur, dur bir dakika.

 Seni tanıdığımı biliyor muydu?

Ama sen beni buldun, Stan.

 Polisler de nerede olduğumuzu biliyorlardır değil mi?

 Hayır, bana telsizden bir anons geldi.

 Yolumun 8 kilometre ilerisideki bir olay için.

 Telefonum çekmiyordu.

 Ama 2 haftadır ortada yoktum.

 Hiçbir ipucu ortada yok muydu?

 Hayır, onlar   benim de işin içinde olabileceğimi düşündüler.

 Lütfen Stan, Onu durdurman gerekiyor.

 Sürekli odaya geliyor.

 Zor olduğunu biliyorum.

 Onu durduracağım.

 Burdan çıkmanın yolunu bulmaya çalışacağım.

 Sen zincirleri sökebilir misin?

 Hayır, hayır denedim.

 Herşeyi denedim.

 Yapamadım.

 Eğer çıkacaksak, o yokken gitmemiz gerekiyor.

 - O yokken mi?

 - Evet, evet.

 O yokken.

 Bazen gidiyor.

 Evden çıkıyor.

 Gittiğinde arabasının sesini duyabiliyorum.

 Pekala.

 Beni çok dikkatli dinlemen gerekiyor.

 Birşeyler duyarsan, bana haber ver.

 Geri gelirse bilmem gerekiyor tamam mı?

 Pekala.

 Pekala sen dağıt topal.

 Dikkat et kabadayı.

 Kıçına sopayla vurup, neşeme neşe katacağım.

 Evet ama önce beni yakalaman gerek.

 Ben hiç senin başına üşüşmedim.

 Affedersiniz.

 Alo.

 Haber var mı?

 Evet.

 Araştırma devam ediyor.

 Evet gelebilirim.

 Evet.

 Pekala, teşekkürler.

 Görüşürüz.

 Her şey yoluna girecek.

 Endişelenme.

 Oyun ne?

 Texas Hold'em.

 Beni iyi dinle.

 Kendini bizim yerimize koyman gerekiyor.

 Hikayeyi kafanda resmetmeye çalış.

 Ne yaparsın?

 Ne düşünürsün?

 İsmi Misty'di.

Eğer düşünemezsen, göremezsin.

 Göremezsen, öğrenemezsin de.

 Görüyor musun?

 - Evet.

 - Olay yerini incele o zaman.

 Arkadaşlar, kurban nerede?

 - Orada.

 - Şu tarafta.

 Jim, fazladan bir çift eldivenin var mı?

 - Al bakalım.

 - Her zaman olduğu gibi.

Önemli olaylardan biri.

Cinayet.

Uzun bir süre cesede bakarsın.

 Ta ki kafana kazınana kadar.

 Kim yaparsa yapsın, sen olmadan herkes olaydan sıvışır.

 Onun öcünü almada sen sorumlusun.

 Tanrının yapacağı işi sen yapacaksın.

Ortalık dağınıktı.

Heryerde DNA izleri.

Bu adam sperm fışkırtma makinesi gibiydi.

Kanıtımız vardı.

Ve bunu eşleştirmemiz gerekiyordu.

Soruşturma başladı ama son bulmadı.

Ailesi, arkadaşları, erkek arkadaşları ve iş arkadaşları ile başladı.

100 kişiden sonrasını takip edemedim.

Bir yıl derken üç yıla kadar devam etti.

Ama bir sonuç alamadık.

Ailesi sürekli beni arayıp, gelişmeleri soruyorlardı.

Söyleyecek pek birşey yoktu.

 Ama bu adamı yakalayacaktım.

Gitmesine izin vermeyecektim.

Pes etmeyeceğim konusunda ailesine söz vermiştim.

8 yıl sonra, arızalı bir kalorifer kazanı için bir tamirci arandı.

Birşeyler hava deliğini tıkıyordu.

 Ve bil bakalım ordan ne çıktı.

Kadın iç çamaşırları.

 Yığınla kadın çamaşırı.

 Buyrun buradan yakın.

Bu çamaşırların her yerinde sperm vardı.

Çamaşırlardaki sperm ile Misty'nin evindeki spermler uyuşuyordu.

Bu çamaşırlara spermleri bulaştıran ile Misty'yi öldürenle aynı kişiydi.

Çamaşırların bulunduğu ev, Misty'nin evinden 3 blok ötede kiralık bir evdi.

8 yıl önce orada kimin yaşadığını bulduk.

Özenti bir aktör parçasıydı  ama film sektörüne en fazla yakınlaşabildiği iş bu olmuştu.

İhtiyacım olan tek şey bir bez parçasıydı.

Bana bakışı  bunca zamandır olayı benim ortaya çıkarmamı bekliyor gibiydi.

Sanki yaşamı boyunca, birisinin sırrını ortaya çıkarabileceği korkusuyla yaşamıştı.

Savaşmadan yenilmeyecekti.

 Hey, dur.

 Sana durmanı söyledim.

 Dur.

 Dur, dur.

 Pardon.

 Çekilin, polis.

 Tanrım.

 Kahretsin.

 Hey, dur!

 Kafanı eğ.

 Lanet olsun.

 Hey, çık arabadan.

Hepsi buydu.

Bu benim son koşuşumdu.

 Bir daha asla bastonsuz yürüyemeyecektim.

Ancak savaşı bırakmadım.

8 yıldır bu adamı kovalıyordum.

Onu kaybetmeyecektim.

 Ve üstesinden geldim.

 Tıpkı şu an siz piç kurularını alt ettiğim gibi.

 Seni pislik.

 Yarış hep böyle hızlı gitmez.

 Acele etme.

 Kanıtları topla ve   asla vazgeçme.

 - Bir defolun.

 - Bak bu doğru.

 Bu da günün sözü.

 Davis tüm bu olayları neden kadın iç çamaşırlarıyla çözüyor?

 Peki sizin olaylar neden çıplak, vücudu terli muhbir çocuklarla çözülüyor?

 - Bildiğimden şaşmam.

 - Bana Maxwell'in hikayesini hatırlatıyor.

 Pekala.

 - Sadece kâğıt oynayalım, çok teşekkürler.

 - Pekala.

 Hayır, hadi ama.

 Şu hikayeyi anlat, hadi.

 Hadi ama.

Buraya kadar.

Büyük an.

Anı yaşa.

Yap gitsin.

Asla pes etme.

 Lanet olsun.

 Lanet olsun.

 Kahretsin.

 Amy?

 Stan!

 - Amy?

 - Beni duyabiliyor musun?

 - Amy!

 - Stan!

 Sesimi takip et.

 Stan!

 - Beni duyabiliyor musun?

 - Evet, seni duyabiliyorum.

 Sesime gel.

 Neredesin?

 Buradayım, içeride.

 Stan?

 Amy?

 Stan!

 Lütfen.

 Aman tanrım.

 - İyi misin?

 Ne oldu?

 - Evet iyiyim.

 - Noldu?

 - Bekle.

 Dur.

 Devasa bir şey  İşe yaramıyor.

 İşe yaramıyor.

 - Beni çıkar.

 Beni burdan dışarı çıkar.

 - Tamam Amy.

 - Beni dışarı çıkar.

 - Beni dinle.

 Bunları çözemiyorum.

 Birşeyler bulmam lazım.

 Polisi arayıp, onları buraya yönlendirmem gerek.

 - Birkaç dakikalığına yukarı çıkacağım.

 - Hayır, hayır, hayır.

 Beni bırakamazsın, tekrar gelecek.

 Seni kurtaracak birşeyler bulamazsam, ikimizi de öldürecek.

 Oldu mu?

 Tamam.

 Geri geleceğim.

 Söz veriyorum.

 Hay anasını.

 Lanet olsun.

 Kahretsin.

İhtimal vardı.

İhtimal vardı ve riske girdim.

Kimse beni bundan suçlu tutamazdı.

Ama tekrar bu riske girmeden önce zor bir gün geçireceğimi biliyordum.

Aklımda, kaçmaktan daha önemli şeyler vardı.

Hayatta kalabilmek için konsantre olmam gerekiyordu.

 Stan!

 Oyunun adı "Maça Kızını Bul".

 Eminim ki hepinizin bildiği bir oyun.

 Maça kızı ve ondan sonra gelen her kart joker olur.

 İki kapalı bir açık.

 İki açık, bir kapalı, bir açık.

 Elim berbat.

 Bu aptal maça kızları ve jokerleri takip edemiyorum.

 Hey, Bernard.

 Neden hikayene başlamıyorsun?

 Ben de bu arada gidip bir su dökeyim.

 - Sene 1979'du.

 - Vay canına.

 79 yılında, altım hala bezliydi.

 O zamanlar size silah vermiyorlardı değil mi?

 Kulübünüz vardı.

 Kötü adamların başlarına vurup, sonra da mağaranıza sürüklüyordunuz.

 79'da ilk eşimle evliydim.

 Ah evet, Cleopatra.

 1979 yılıydı.

 İki tane cinayet vardı.

 Korkunç iki cinayet.

 Tanık yok ama bir şüpheli vardı.

 Erkek çocuk.

 Shawn.

 Beni ara.

 Eğer bir yere gidersen, beni ara, haber ver.

 - Tamam yaparım.

 - Bunu hissediyor musun?

 Bir yere gideceğimi sanmıyorum.

 - Neyi?

 - Birşeylerin doğru gitmediğini.

 - Hepsi bu.

 - Teşekkürler efendim.

 Konuşulanlar değil   konuşulmayanlar.

 Peki ne yapmalıyım?

 Ona kelimeleri bulmasında yardımcı ol.

 Hey, çocuk.

 Hey.

 - Ne oldu?

 - Dur bakalım, gel buraya.

 Olur.

 Birkaç soru sormak istiyorum.

 Detektife bildiğin herşeyi anlattım.

 Gidebileceğimi söyledi.

 - Gözlerinde.

 - Evet, evet biliyorum.

 Biliyorum, bir kez daha konunun üstünden geçeriz diye düşündüm.

 Sadece birkaç dakika sürecek.

 Eminim öyledir.

 Yanımda avukat falan olması gerekiyor mu?

 İşte bu.

 Saklayacak şeylerim varsa, ben de bir avukat isterdim.

 Eğer yanlış birşeyler yapmadıysan   sana bağlı.

 Avukata ihtiyacın olduğunu düşünüyor musun?

 Hayır.

 Sanırım hayır.

 - Peki o zaman hadi gidelim.

 - Gitmek mi?

 Onu arabaya götür.

 Araba mı?

 Aman tanrım.

 Araba yolculuğu olamaz.

 Jones bir fincan kahve almıştı.

 Douglas ağlama duvarındaydı.

 Peki ya A.J. Bernard?

 Uzun bir yolculukta.

 Uzun bir yolculuk gerekiyordu.

 Eğer yol kısa olsaydı, olayı çözemezdi.

 Doğru, sene 1979'du.

 Sessizlik bunun bir parçasıdır.

 Ancak sana düşünmek için zaman da verir.

 Biraz da olsa kafalarının içine girmeye   ne olduğunu kavramaya zaman tanır.

 Dur bakalım.

 Neden burdayız?

 Büyükannemin evine gideceğimizi söyledin.

 Senin bize aşama aşama anlattığın gibi, ben de konuyu tekrar incelemek istiyorum.

 Gitmek istiyorum.

 Biliyorum ama son birkez daha anlat.

 Lütfen.

 Pekala.

 Durum bu.

 Katillerin hep bir nedeni vardır.

 Eğer nedeni biliyorsan, yolu yarıladın demektir.

Senden anlamanı isterler.

Tüm bu şeyleri bir amaç için yapmışlardır.

Nedeni anlarsan  suçluyu buldun demektir.

 Beni oraya götür Shawn.

 Ne görüyorsun?

Bu mesleğin özü de bu aslında.

Sonu yoktur.

Düşündüğün an, herşeyi görürsün.

Dibe vurursun.

 Daha kötü bir an yoktur   sadece cehennemle tanışırsın.

 Ne oldu?

 Shawn?

 Ne olduğunu söyle bana.

 İçeri girdiğimde, biri onlara vuruyordu.

 Kim?

 O kimdi Shawn?

 Onlar iyi insanlardı.

 Kim annenle babanı öldürmek istesin ki?

 Hayır, düşündüğün gibi değillerdi.

 Ne düşünmem gerekiyor?

 Ailenin iyi olduğunu sen bana söyledin.

 Niye birisi bu iyi insanları öldürmek istesin ki?

 Onları tanımıyordun.

 - Onlar  - Onlar ne?

 Aç.

 Kapıyı aç.

Sana bağırıyorlar mıydı?

Seni dövüyorlar mıydı?

Annen seni yanıbaşında mı tutuyordu?

 Evet.

 Bunların hepsini yaptılar.

 Peki bu konuda ne yapacaksın Shawn?

 Sana bu şekilde davranmalarına izin mi vereceksin?

 Yapman gereken şeyi niye yaptığını anlıyorum Shawn.

 Bu şekilde ebediyen devam edemezdi.

 - Ne olduğunu söyle bana.

 - Söyle Shawn.

 Söyle ne oldu.

 Hayır.

 Onları ben öldürdüm.

 O bendim.

 Onları ben öldürdüm.

 Her zaman istediğini alamazsın.

 Kırık bir çenem ve 18 dikişim vardı.

 Ama itiraf etti.

 Bazen adalet için bir bedel ödersin.

 Nasılsın adamım?

 Gel buraya.

 Sorun yok.

 Ben burdayım.

 Sorun yok, sorun yok.

Çalışma hayatımda  bazı şeyler gördüm.

 - Bunu sana kim yaptı?

 - Benden hiçbir şey alamayacaksınız adiler.

 - Sakin ol ahbap.

 - Bunu yapacağım.

 - Hayır, hayır, hayır.

Kötü şeyler.

Görülmemesi gereken şeyler.

 Yemek.

Bunlarla her gün yüz yüze geldiğinde, başa çıkmanın yollarını buluyorsun.

En iyi çözümler olmayabilirler.

Akademideyken, Tanrı için çalıştığımız söylenirdi.

Dünyayı kötü adamların tiranlığından koruyacak en son savunma hattıydık.

Bunun aptalca geldiğini düşündüğümü hatırladım.

Bilmiyorum.

Ama şu an kötülüğün nasıl göründüğünü biliyorum.

Çok yakın ve kişisel olarak tecrübe ettim.

 Yerinde olsam böyle yapmazdım.

 Bana ne yaptın böyle?

Bazı şeylere ikinci kez baktığımda, aynı gözle göremem.

 Bir adamı duvara yapıştırmak için kaç tüp Krazy yapışkanının gittiğini biliyor musun?

 34 tane olduğuna inanabiliyor musun?

 Düşündüğümden de fazla.

 Lütfen istediğini şeyi söyle.

 Elimden gelen herşeyi yapacağım.

 Kes sesini.

 - Elbet ihtiyacın olan şeyler vardır.

 - Yaklaşmıştın.

 Çok yakındın.

 Bir dahaki sefer, kaçmaya çalışırsan, canın yakarım.

 Gerçekten de yakarım.

 Bana inanmıyor musun?

 Al bakalım.

 Ne demek istediğimi anladın mı?

 Sen hastasın.

 Teşekkürler.

 Onu rahat bırak.

 Ah.

 Çok acıklı.

 Gerçekten de senden hoşlanıyor.

 Çok kötü.

 Tam bir çıtır.

 Bırak Onu gitsin tamam mı?

 İstediğin benim öyle değil mi?

 Düşündüğümden de çok ortak yönümüz var dedektif.

 Buna rağmen   bu kızın benim için çok yaşlı olduğunu düşünüyorum.

 Neden bunu yapıyorsun?

 Neden?

 Bu durum nereye gidiyor?

 Deneme ve akıllı ol.

 Senden hep beş adım öndeyim.

 Senin görmeni istediğim şeyi görüyorsun.

 Senin bilmeni istediğim şeyi biliyorsun.

 Sen iki yakanı bir araya getirmeye çalışırken   ben bir sonraki ay için planımı yapıyorum.

 Hey, iki dakika bekle.

 Peki ya ailen?

 Onları neden öldürdün?

 Çok şeffafsın ama   adımlarını sağlam atıyorsun.

 Neden olmasın?

 Nerede kalmıştık?

Ah evet, yeni hedeflerim.

İnsanları öldürmek istiyor  ve bunun bedelini ödemek istemiyorsan  biraz araştırma yapman gerekir.

Bu gibi berbat şeyler konusunda bilgi almak için nereye gidersin?

Discovery Channel'a tabiiki de.

Tamamen cinayete adanmış kanalları var.

Bu kanalı izlemek cinayet alanında doktora yapmak gibidir.

Ve tabii internet.

 Parmaklarının ucundaki zamparalığın dünyası.

O ana kadar bilmeyi istediğin sapkın ve hastalıklı herşey  bir tuş uzağındadır.

Her gece daha da fazla şey öğreniyordum.

Tartışma, bilgi paylaşımı.

En özel kulübün üyesi olmak gibiydi.

Özgürdüm.

Hayatımda ilk kez kendimi yalnız hissetmiyordum.

Fakat  daha fazlasına ihtiyacım vardı.

Birşeyleri paylaşacağım, birşeyler öğreneceğim  ve yeteneklerimi yontmaya yardım edecek birine.

Bir kılavuza ihtiyacım vardı.

Bu şimdiye kadar en çok istediğim şeydi.

Beni sarıp sarmalayacak, geldiğim yeri anlayacak biri.

O, bugünki ben olmama yardım eden kişiydiOlup olabileceğim herşey olmama katkı sağlayan kişiydi.

Ancak öyle bir an gelir ki büyümen gerekir.

Aileni hiçe sayacağın ve evi terkedeceğin zaman gelir.

 Ne kadar da aptalca.

O an geldiğinde, hazır olduğumu farkettiğim andı.

Kendi ayaklarımın üstünde durmaya hazır olduğum an.

 Akıl hocana ne oldu?

 Sen kendine detektif mi diyorsun?

 Benim hakkımda bu kadar bilgi yeter.

 Şimdi biraz da senden bahsedelim.

 Sende potansiyel görüyorum dedektif.

 Benim gibisin.

 Tuzağa düşürülmüş.

 Serbest kalmak için ne yapmak zorunda olduğumu gördün.

 Senin de aynı şeyi yapmanı istiyorum.

 Lütfen.

 Bırak da gideyim.

 Bunu sen yap.

 Kendini kendini serbest bırak.

 Birşeyler konusunda düşünmeni istiyorum dedektif.

 Bu kadar insanın içinde neden sen?

 Niçin sen?

 Bana karşı gelecek özelliklere sahip olduğunu mu düşünüyorsun?

 Yeterince akıllı olduğunu mu sanıyorsun?

 Ben öyle düşünmüyorum.

 Beklentileri karşılamadığın kanaatindeyim.

 Beklentilerin çok altındasın.

 Oyun bitmek üzere dedektif.

 Aslında burada dönen şeylerin   sana reva olmadığını düşünüyordum.

 Seni, dedektifi yakalamak için kullandım, O şimdi elimde.

 Artık sana ihtiyacım yok.

 Kafayı yemiş durumdayım.

 Bunu şu an anlıyorum.

 Bunu yapmaya devam edemem.

 Senden aileni aramanı   onlara iyi olduğunu ve seni almaya gelmelerini söylemeni istiyorum.

 Anlaştık mı?

 Ne?

 Fakat  Pekala.

 Pekala.

 İşte burada.

 Baba?

 Beni duyabiliyor musun?

 Evet yaşıyorum.

 Buraya gelip beni almanı istiyor.

 Beni bırakacağını söyledi.

 Hayır.

 Baba.

 Merhaba Amy'nin babası mısın?

 Nasılsın bakalım?

 - Yerinde olsam böyle konuşmazdım.

 - Yeter!

 - Kızın elimde farkındasın değil mi?

 - Baba.

 Onu dinleme.

 Dinleme Onu.

 - Elini çabuk tut.

 - Evet, kızındı.

 Pekala.

 Gayet basit.

 Yanına 100.000 dolar alacaksın  arabana binip, Nehir Yolu'na doğru devam edeceksin.

 8 kilometre devam ettikten sonra oradaki eve gireceksin.

 Anladın mı?

 Saat 3'te.

 Polisi karıştırma.

 Polisi karıştırma yoksa kızın ölü ve hamile olarak geri gelir.

 Benden bu kadar gençler.

 Paraları görelim.

 Neden bahsediyorsun?

 Saat 11:30.

 En sevdiğimiz hikayeyi duyana kadar bir yere gitmiyorsun.

 - Beni azad edin.

 - Hayır, hayır, hayır.

 Burada kalıp bize küçük, seksi bir hikaye anlatacaksın.

 - Düşününce bile içim gıcıklanıyor.

 - Eminim öyledir.

 Floyd.

 Hadi ama.

 Viagram bitmiş.

 Küçük hanım da bir taraftan sıkıştırıyor.

 Sana ihtiyacım var kardeşim.

 Çok şerefsizsiniz.

 Meslekte 35.

Yılım.

 Donanımlı bir dedektifim.

 Sadece bir hikayem mi var sanıyorsunuz?

 Milyonlarca var.

 İşte onlardan biri.

 - Bu adam  - Hayır!

 Hey!

 Hayır.

 Hayır.

 Haydi, anlat Floyd.

- Hikaye istiyoruz.

 - İstiyor musunuz?

Evet, hikaye.

 Evet!

 Sizin sapkın şehvetiniz aşkına anlatacağım.

 Pekala.

 Teşekkürler.

 Hoş bir polis işi masalından sizi mahrum etmeyeceğim.

 Ve bunun gibi şeyler.

 Kısa bir zaman önceydi.

 Saçımda çok beyaz yoktu.

 Sanırım Members Only ceketi giyiyordum, emin değilim.

 Uzun lafın kısası, 3 ceset vardı.

 Biri suda.

Biri ormanda.

 Biri de çöp kutusunda.

O zamanlar bu büyük bir meseleydi.

Çünkü bölgedeki ilk seri katildi.

Kurbanların her biri farklı yerde öldürülmüştü.

Kurbanlardan hiçbirinin serçe parmağı yoktu.

Bu yüzden o adama "serçe parmak hırsızı" diyorduk.

Tüm kurbanlar dolandırıcıydı.

En yüksek teklifle dolandırıcılık yapan adamlar.

Tek ortak nokta ise, hepsinin aynı adamdan korkuyor olmalarıydı.

Nate Munson adında bir namussuzdu.

Saçma sapan bir fotoğrafçıydı.

Adamları, çekici fotoğraflar çekme sözüyle ağına düşürüyordu.

Çünkü hepsi modellere, aktörlere ya da işte her ne diyorsanız onlara özeniyorlardı.

Bu cinayetlerden dolayı bu adam favorimizdi.

 Ne kadar da güzel bir gece.

 Onları, kendi belirlediği aşk yuvası olan ormana doğru   peşinden sürüklüyordu.

 Adımına dikkat et.

 Yosun kaygan.

 Bu adamın, onları orada öldürdüğünü ve cesetleri imha ettiğini düşündük.

 Bu kişinin, aradığımız adam olduğunu gösteren bir kanıt göremiyorum.

- Aradığımız adam.

 - Biliyoruz ki bu aradığımız adam.

- Biliyorum.

 Bunu hissedebiliyorum.

 - Her sahne çok bariz.

Kanıt olmadan Onu alamayız.

Yürüyüşe çıkacaktı.

 Biz haklıysak, birini daha öldürecekti.

 Eğer bu adamı bildiğimiz ortaya çıkarsa, fırçayı yiyecektik   ve O da ölümlere devam edecekti.

 Bunu doğru şekilde yapmanın tek yolu  birinin kılık değiştirmesiydi.

 Kısa çubuğu ben çektim.

Beni kablolarla doladılar  parola ise şuydu: "Kanımı kaynatıyorsun.

 ""Kanımı kaynatıyorsun.

 "Berbat bir kelime seçimi.

Emir üst mercilerden gelmişti.

Bizi, yerel "Özel Silahlar Ve Taktikler Birimi" ile birleştirerek  talihsiz bir taktiksel karar verdiler.

Bu adamlar birinci sınıf ahmaklardı.

İşe yaramaz 1.

İşe yaramaz 2.

İşe yaramaz 3.

 Bu sensin.

 2 numaralı nişancı Johnson, şurada.

 Keskin nişancılar üç tarafımı çevrelemiş ve adamı her an yere sermeye hazırdılar.

 Güzel.

 Adam beni okşuyordu ve ben de bunu yapan bir erkek   olmasaydı diye kendi kendime düşünüyordum.

 Eğer adam seks için ordaysa, hapsi boylamayacaktı   çünkü Onu hemen oracıkta serbest bırakacaktım.

Bir süre sonra azmaya başladı.

 Kelepçeler.

 Ah, hey.

 Hey.

 - Bu da ne?

 - Bakalım kontrol kimdeymiş?

 Ne yapıyorsun?

 Gel buraya, gel buraya.

 Gel buraya, gel buraya.

 Hey.

 Ah, evet.

 Evet.

 Değişiksin.

 Çok garipsin.

 Haydi ama.

 Sen, sen kanımı kaynatıyorsun.

 Neden  - Kanımı kaynatıyorsun.

 - Neden  Kanımı kaynatıyorsun.

 Kanımı kaynatıyorsun.

 Sen, sen kanımı  Kahretsin.

 Hey, kanımı kaynatıyorsun.

1 numaralı işe yaramaz, telefonda karısıyla konuşuyordu.

Kavga ediyorlardı.

2 numaralı işe yaramaz, esrar kullanan iki genci yakalamıştı.

3 numaralı ise, öğlen yemeğinde Meksika yemeği yemiş ve ishal olmuştu.

 Beni  Kanımı kaynatıyorsun.

 Hey, hey.

 Kanımı kaynatıyorsun.

 Bu sırada, Munson arkama geçti.

 Parmağımı keseceğini biliyordum.

 Kendimle başbaşa olduğumu anlamıştım.

 Yardım gelmeyecekti.

 Bir adamın yapabileceği en mantıklı şeyi yaptım.

 Hey, hey, hey, hey.

 Bekle.

 Gel buraya, gel buraya.

 Öpmesini istedim.

 Beni öpsene.

 - Seni tahrik mi etti?

 - Evet.

 Gel buraya.

 Evet.

 Ah, evet.

 Gel.

 Evet.

 - Onu devirdi.

 - Kalk!

 Neredeydiniz?

 Aşağılık herif.

 Haydi.

Demem o ki, pisliğin içindeysen   tek başınasındır.

 Kendi oyununu kendin planlarsın.

 Haklısın.

 Bir ders daha evlat.

 Eğer başaramazsan da, öpücük istersin.

 Hareket etme lavuk.

 Tamam, tamam.

 Ellerini havaya kaldır.

 Pekala, pekala.

 Kaldır.

 Kızım nerede?

 - Nerede?

 - Ne kızından bahsediyorsun?

 Neden bahsettiğini bilmiyorum.

 Benimle alay etme yoksa seni öldürürüm.

 Şimdi bana Onun nerede olduğunu söyle.

 Dur yapma.

 Burada neler olduğunu bilmiyorum.

 Köpeğimi gezdiriyordum ve seni evin önünde gördüm.

 Buraya da evde kimse olmadığını söylemeye geldim oldu mu?

 Evde değiller.

 Evde değilller.

 Yalan söyleme.

 Beni cep telefonumdan sen aradın aşağılık herif.

 - O nerede?

 - Yapma, lütfen.

 Dinle beni.

 Neler olduğunu bilmiyorum.

 Neden bahsettiğini de bilmiyorum.

 Lütfen beni öldürme olur mu?

 Yapma, beni öldürme.

 Benim de çocuklarım var.

 Seni lanet olası  Lütfen.

 Lütfen.

 Ah, kahretsin.

 Özür dilerim.

 Elini indirebilirsin.

 Elini  Ayağa kalk.

 - İyi misin?

 - Evet.

 Üzgünüm.

 Sen iyi misin?

 Polisi falan arasan iyi olur.

 Sana yardım edebilirler.

 Ben de polisim.

 Sorun yok.

 Eminim her şey yoluna girecek.

 Yani öyle işte.

 Umarım çocuğunu bulursun.

 Teşekkürler.

 Bak olanlar için üzgünüm.

 Önemli değil.

 Yardımın için teşekkürler.

 Rica ederim.

 Haydi ama.

 - Stan.

 Stan, beni duyabiliyor musun?

 - Evet.

 Stan!

 İyi misin?

 Evet, iyiyim.

 O orada mı?

 Have you been down?

 Hayır, gitti, gitti.

 Babamı aradı.

 Ne yapıyorsun?

 Stan, orada neler oluyor?

 Sana ne yaptı böyle?

 Hayır, hayır.

 Yatağın arkasına geç.

 Otur.

 Hareket edersen ölürsün, anladın mı?

 Lanet olsun.

 Amy!

 Bugün işte zor bir gündü.

 Beni rahatlatacak birşeyler kullanabilirim.

 Sanırım bunun ne olduğunu biliyorsun.

 Hayır, yapma.

 Dur.

 Kes şunu.

 Hayır.

 Hayır, yapma.

 Bu çok aptalcaydı dedektif.

 Hayır.

 Hayır.

 Seni şerefsiz.

 Sorun ne?

 Durum o kadar da kötü değil.

 Kahretsin.

 Bunun bedelini ödeyeceksin.

Görev başında iken 3 kez silahın tetiğine bastım tabi sonuçları farklıydı.

Bir.2.3. ise gerçekten de kariyerimin hikayesiydi.

Herşey bir telefonla başladı.

Bu sefer de Fisher adında yabancı bir adam.

Adam treyler tesisinde çalışıyordu.

Geçen ayki telefon faturası %700 artmış görünüyordu.

 Neden bilmiyorum.

 3,700 kuruş değil, 3,700 dolar.

 Altı üstü bir telefon faturası, mortgage ödemesi değil tanrı aşkına.

Birdenbire, 8 hat ve yüzlerce uluslararası arama için faturalandırılmıştı.

İlk olarak bunu yapanın, orada çalışan ve özel hatları arayan  müdür Johnson olduğunu düşündü.

Johnson olsa da olmasa da arama yapılmıştı.

 Telefon şirketi yardım etmeyecekti.

Onun imzasının olduğu faturaların ellerinde olduğunu söylemişlerdi  ve imzası da çok açık görünüyordu.

İmza uyuşuyordu.

 Fisher kendi imzası olmadığına yemin ediyordu.

Etrafı kolaçan edebileceğimi söyledim.

Belki de bazı çocuklar hatta girip dalga geçiyorlardı.

Arabada oturmak sıkıcı gelmişti.

Sessiz bir geceydi.

 Hava güzeldi.

Yürüyüş için iyi bir geceydi.

Dolunay.

Birşeyler dikkatimi çekti.

 Ne olduğunu bilmiyorum.

Ama arabaların üstünden bakınca aşağıdaki şeylerin nasıl göründüklerini merak ettim.

Tırmanmaya karar verdim.

Bu geceyi binlerce kez yaşamıştım.

Kariyerimdeki dönüm noktasıydı.

Gerçek şu ki, herşey şans eseriydi.

Bazıları bulundukları yere gelmek için çaba sarfederler.

Bazıları da paralı biriyle evlenip, o yeri elde ederler.

Ayın nasıl göründüğüne bakmak için bir sürü arabayı tırmanarak buraya geldim.

 Tanrım.

O gece gördüğüm şeyi tarif edemiyorum.

Orada olan şeylerin mümkün olabileceğini düşünemezdim bile.

Gözlerimi kapattığımda, o resimler beni ürküterek hala orada duruyorlar.

 Lanet olsun.

 Bu iyi.

 Gerçekten de çok iyi.

 Polis.

 Kıpırdama.

Terrence Alby.

Terrence Alby'yi vurmuştum.

O ana kadar silahımı bir insana ateşlememiştim.

Onu öldürdüm.

Bana kahraman dediler.

 Beni dedektif yaptılar.

Fakat yapacak birşeyim yoktu.

Sadece şanslıydım.

 Aya bakmak istemiştim.

3 kez tetiği çektim.

Fakat asla masum bir insana ateş edip, o insanı öldürmemiştim  ta ki bugüne kadar.

 Aman tanrım.

 Bu da ne?

 Kalkma, seni tembel haylaz.

 Kilo vermek istiyorsan, içkiyi bırakmalısın.

 Pekala.

 İyi olacaksın.

 Yardım çağıralım ve seni buradan çıkaralım.

 Lanet olsun.

 Birşeylerin ters gittiğini biliyordum.

 Hayvan herif.

 Nasıl yardımcı olabilirim?

 Warsaw polis teşkilatından, Detective Calabrese.

 Mahallede kapı kapı geziyoruz.

 Pek de mahalle sayılmaz.

 En yakın ev 4 kilometre ötede.

 Sen iyi misin?

 Evet.

 Sadece biraz üşütmüşüm Bulaşıcı.

 Biz  Birkaç hafta önce bir Jeter adında bir dedektifimiz kayboldu.

 Evet, evet.

 Olayı takip ediyorum.

 - Evet.

 - Evet.

 Bu bölgede çalışıyordu, burada görevliydi.

 Burada birşey görmedim.

 Herhangi bir araba ya da şüpheli kimse?

 Tanımadığın biri kapına gelmedi mi?

 Senin dışında başka biri mi demek istiyorsun?

 Vakit ayırdığınız için teşekkürler bay  James.

 İçeri gelmemin bir sakıncası var mı?

 Neden?

 Sadece rutin bir kontrol.

 Buna yetkiniz var mı?

 Almam gerekiyor mu?

 Hayır.

 Dışarıdaki araçta başka arkadaşınız var mı?

 - Neden?

 - Kahve koyacaktım.

 Kaç fincan yapmam gerek onu bilmek istedim.

 Hayır.

 Sadece ben.

 Lütfen içeri geçin.

 Yaklaşık bir hafta önce 911'den bir çağrı geldi.

 911.

 Lütfen durumunuzu bildirin.

Operatör çağrıya cevap verdiğinde  karşı tarafta kimse yoktu.

 Orada mısınız?

 Bu olağandışı birşey mi?

 Aslında değil.

 Ancak çağrıyı sonlandıracağı sırada, düğmeyi ıskalamıştı.

 O sırada Kardashian'lar hakkında bir habere dalmıştı.

 Herneyse, bağlantının kesilmediğini farketmedi.

 Orada mısınız?

 Beyefendi?

 Orada mısınız?

 Beni duyabiliyor musunuz?

Ne oldu?

 Sonunda bağlantı kesildi   ama hikaye bitmedi.

 Hayır, hikaye bitmedi.

 Çağrının izini sürdük.

 Yani kısmen.

 Gariptir ki, o çağrı buradan bir yerden yapılmıştı.

 İlginç.

 Evet.

 Bir hafta önce, polisler burayı incelemeye geldiler.

 Ama o polislerden biri geri dönmedi.

 O zaman o iki polis buralarda bir yerlerde.

 Evet.

 Jeter buralarda bir yerde.

 Arama buradan yapılmış.

 Başka bir tane polis daha burada kayboldu.

 Kafamda çok fazla soru var.

 Neyse, ben de etrafı kolaçan etmem gerekebilir diye düşündüm.

 Lanet olası cep telefonları Zar zor çekiyor.

 Öldü mü?

 Kim?

 Adam.

 Öldü mü?

Hayır, hayır.

 Hayır hala yaşıyor.

Ama Onu çok iyi bağladım.

 Hiçbir yere gidemez.

 Ne kullandın?

 Kahretsin.

 Ne?

 45'liğimi kullandım.

 Hayır, Onu orada tutmak için ne kullandın?

 Kelepçe.

En vahşi rüyalarımda bile böyle olmamıştı.

Beklenen şey bu değildi.

 Eğer bana sorsaydı  kelepçelerin yeterli olmadığından çok emindim.

 Çok yavaştım.

Çok çok yavaş.

Bu olamazdı.

 - Lanet olsun!

 - Seni piç kurusu!

 Lanet olsun!

 - Sen.

 - Hayır!

 Vur hadi.

 Arkadaşlar, şunlar bakın da zırlayın.

 Hadi be.

 Kahretsin.

 Full papaz.

 Aslar joker.

 Siz istediniz.

 Bekle, dur bakalım.

 Daha çocuğun elindekini görmedik.

 Sorun olmaz değil mi çocuk?

 Çiftli.

 Bir çiftli daha.

 Yapılacak birşey yok.

 İşler karışıyor.

 Yapma be.

Lanet olsun.

 Çocuk 4 çiftli ile seni yendi.

 Çiftli mi?

 Nasıl oluyor?

 Kim dağıttı kâğıtları?

 Vay canına.

 Bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz?

 Ne?

 Soruları sen soracaksın çocuk.

 Bu delilik.

 Tanrı aşkına sizler ölüsünüz.

 - Sen de, Maxwell.

 - Evet ikisi de öldü.

 Bir hiç uğruna mı öldüklerini bilmek istiyoruz.

 Hayır, bilmiyorsun.

 Bu lanet olası odada haftalarca kapatılan siz değildiniz.

 Orada oturdunuz, sigaranızı içtiniz ve bana bu hikayeleri anlattınız.

 Ama bunun bana ne yararı olacak ha?

 Yapabileceğim herşeyi yaptım.

 Duvara yapıştıysam, tabii ki de oradan kurtulamazdım.

 Bir seferde tek adım at Jeter.

 Bir adım.

 Kızımı kurtaracaksın.

 O şeresizi yere serip kalbine bir kazık saplayacaksın.

 Ne yaparsan yap, pes etme.

 Sen bir savaş içerisindesin.

 Lanet olası bir şavaşta.

 Ben, ben sadece bunun bitmesini istiyorum.

 Yapma evlat.

 Bir düşünsene.

 Tüm ipuçları elinde.

 Onları sadece biraraya getirmen gerekiyor.

 Ne ipucundan bahsediyorsun?

 O adam buraya geldi, beni sürükledi ve beni eşek sudan gelinceye kadar dövdü.

 Şunu bir düşün.

 Seni yakalamak için Amy'yi alıkoydu.

 Amy senden iki hafta önce ortadan kayboldu.

 O adamın bir planı vardı.

Issız bir yer.

Bodrum katında bir sürü düzeneğin olduğu odalar vardı.

 Bu rasgele bir kaza değildi.

Hadi ama.

 Bu düzeni senin için kurmuştu.

 İstediği sendin.

 Kes şunu.

 Lütfen kes şunu.

 Seni o an öldürebilirdi ama yapmadı değil mi?

 O zaman bir düşün bakalım neden yaşamana izin verdi?

 Sana birşeyler söylemeye çalışıyor.

 - Senin anlamanı istiyor.

 - Bunu yapamam.

 Evet, yapabilirsin.

 Şimdi bunu düşün.

 Şifre neydi?

 O adam senin bunu zaten bildiğini söyledi.

 Bu adamın kim olduğunu bilmezken şifreyi bulmamı nasıl beklersiniz?

 Akıl hocası.

 İşte bu.

Kim olduğu konusunda fikrim yoktu.

Maskesiz bir hiçti.

 Söyle şimdi.

 Söyle bunlar neden?

 Neden ben?

 Ne?

 Alby yüzünden mi?

 Aklı hocanı öldürdüm diye mi?

 Çok iyi dedektif.

 Sana bir bir anlatsaydım, sonunda zaten farkına varacağını biliyordum.

 Sadece beklediğimden uzun sürdü.

 Nedir bu olanlar seni hasta ruhlu?

 Şu araba deposu benim hayatımın işiydi.

Herşeyi Onun için, Onu mutlu etmek için yaptım.

Ertesi gün yola çıkacaktım.

Benim alanımdaki insanların değerini bilen yer olan Kaliforniya'ya gidecektim.

Gitmeden önce Onun görmesini istedim.

Benim de bir erkek olduğumu Ona göstermek istedim.

Ama sen beni bundan mahrum bıraktın.

Tüm işlediğim suçlarım kenara itilip, ölü bir bedene  her yönden üstün olduğum bir adama maledildiOndan sonra çok zor zamanlarım oldu.

Yataktan çıkamadım, telefonlara cevap veremedim.

 Defol.

 - Hey.

 - Hey, nasılsın?

Arkadaşlarım beni dışarı çıkardılar, kızlarla tanıştırmaya çalıştılar.

 Bak arkada.

 Kesinlikle çok iyi biri.

- Annen buralarda mı?

 Değil mi?

 - Hiçbirşey yoktu.

Daha sonra aklım başıma geldi.

Başlangıç noktasına dönmem gerekiyordu.

Birşeyler ne kadar basitse, o kadar aşıkardır.

Amacımın özeti.

Dur bir düşüneyim.

Yoluma kim taş koymuştu?

Ah evet, Dedektif Stan Jeter.

Zaferimin en güzel anının çalan adam.

Bu adamın bedelini ödemesi gerekiyordu.

 Bravo, dedektif.

 Tüm cevaplar sende   ama çok fazla vaktinin kalmaması kötü tabii.

 Neden bahsediyorsun?

 Bunların hepsiyle başa çıkabileceğimi düşünmedin değil mi?

 Hayır.

 Bir adam uğruna çok fazla işim yarım kaldı.

 Benim de artık kendi çırağım var.

 Her an gelebilir.

 Amy?

 Amy, beni duyabiliyor musun?

 Amy.

 Amy.

 Ah, Amy.

 Kahretsin.

 Amy, uyan.

 Amy.

 Amy, uyan.

 Hadi.

 Sorun yok.

 Buradan gidiyoruz.

Kes şunu.

Hayır.

 Dur.

 Buradayım.

 Teslim olmak yok.

 İçeri girelim.

 - Polis yardıma ihtiyacım var.

 - Silahı bırak.

 Millet yardıma ihtiyacım olduğunu söyledim.

 Birisi yardım etsin.

 Nefes alıyor.

 - Silahını bırak.

 - Hayır, O bodrumda.

Bu da benim hikayem.

Keşke mutlu sonla bittiğini söyleyebilseydim.

Bilgelik ve sonrasında gelen tecrübe.

Bunu mu ima ettiler bilmiyorum ama  adam haklıydı.

İnsanlar görmek istediklerini görürler.

 - Hepsi bu mu?

 - Aşağı yukarı böyle.

 Bu kadar fiziksel kanıtla başa çıkmak zordu.

 İkisi benim silahımdan çıkan kurşunla öldürülmüş 3 polis.

 Bu şekilde çözüme kavuşturmak zor gibi.

 Ve şu küçük porno olayı.

 Jüri bundan pek hoşlanmayacaktır.

 Hey, orada ne yapıyor?

 Ama sen masum olduğunu iddia ediyorsun.

 Ya peki şu adam kaçıran gizemli kişi kim?

 Söylenenlere göre tüm bu sürede seni bodrumda rehin almış.

 Ya peki O?

 - O gitti.

 - Peki ya bu adamın hayali olduğunu   söyleyenlere ne diyeceksin?

 - Bu o kadar da önemli değil öyle değil mi?

 Peki ya Amy Maxwell?

 3 aydır komada.

 Süreniz doldu.

 - Birkaç sorum daha var.

 - Zaman doldu.

Hala oradaydı.

Ve kimse, Onu benden daha iyi tanıyamazdı.

İşlerini kapasitesi doğrultusunda yönetirdi.

 Asla pes etmedim.

Bir gün özgür olacağım.

Onun bana yaptığını, ben de Ona yapacağım.

Daha sonra herşey değişti.

Amy uyandı ve konuşuyordu.

Aleyhime olan kanıt yeni bir boyut kazandı ve karar gecikmedi.

Özgür olmak sadece bir başlangıçtı.

İlk poker gecesinde öğrendiğim herşeyi tekrar düşündüm.

O zamanlar sadece hikayeydiler, ancak şimdi benim rehberim oldular.

Beni, yolculuğumun sonuna, O adama götüren bir harita.

Aklımı kullanıyor ve kalbimi takip ediyordum.

Çok fazla başarısız adımlar ve yanlış dönüşler oldu.

Ancak sabırla ilerliyor ve yaklaştığımı biliyordum.

Bu adamı herkesten daha iyi tanıyordum.

Nasıl düşündüğünü, ne aradığını biliyordum.

Nedenlerini biliyordum.

 Bu da Onu yakalayabileceğim anlamına geliyordu.

 Şu küçük kızın bağırışını duydum ve neler olduğuna bakmak için oraya gittim.

 - Benziyor mu?

 - Evet, kesinli  Hepsi bu mu yani?

 Peki Onu yakaladı mı?

 O bir polis.

 Bu Onun işi.

 Tek vuruş, tam kalbinden.

 Ve ben de diyorum ki, huzur içinde çürüsün.

 Bu piç kurusu yüzünden en iyi iki adamımızı kaybettik.

 Tek bir seçenek vardı.

 Yüzbaşınızdı.

 Birimin gururuydu.

 Onun için iki tören düzenlendi.

 Aklından çok duygularıyla hareket ederdi.

 Benim gibi bir polisti.

 Kimmiş o?

 - Hey!

 - Sen değilsin.

 - Sonunda, hadi bakalım.

 - Geciktin.

 Otur.

 - Saatin yok mu?

 - İşte burada.

 Hadi, hadi hadi.

 Oyunu başlatalım.

 Şerefe.

 Hep böyleler mi yüzbaşı?

 Her zaman.

 Böyle olacağını söylemiştim.

 Söylediği tek bir kelimeyi bile dinleme.

 Bu adam ilk gecesinde, senden daha kötüydü, altına ediyordu.

 Oyun oynayamadı.

 Hikaye anlatamadı.

 - O zamanlar da şimdiki gibiydi.

 - Yeni doğmuş bebek.

 Çene çalmayı bırakın.

 Dağıtmaya başla.

 Haydi biraz kağıt oynayalım.

 Sızlanman bitti mi?

 Pekala.

 Başlıyoruz.

 5 kâğıt stud ve joker yok.

Bilgelik ve tecrübe.

Poker gecesinin amacı da buydu.

Gelecek elemana hatalarından ders çıkartmayı öğretmek.

 Zamanımızın %97'lik bölümünde, nüfusun %3'ü ile başa çıkıyoruz.

Ve hepsi senden zeki olduklarını düşünürler.

Ama değillerdir.

Gerçekten de zeki olanlar hariç.

Bu şerefsizleri yakalamak zor.

 Sadece onlar yokmuş gibi davranıyoruz.

İbret alınacak dersler vardı ve bunu kendi kendine öğrenmen gerekir.

  


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar