Print Friendly and PDF

Translate

Şüpheliler (2012)Columbus Circle

|

82 dk

Yönetmen:George Gallo

Senaryo:George Gallo, Kevin Pollak

Ülke:ABD

Tür:Suç, Dram, Gizem

Vizyon Tarihi:21 Şubat 2012 (Kanada)

Dil:İngilizce

Müzik:Brian Tyler

Oyuncular

Selma Blair

Amy Smart

Kevin Pollak

Jason Antoon

Robert Guillaume

Özet

Abigail Clayton yalnız yaşamaktadır. Aslında bu çekici kızı ve mirasçısı olan Abigail, Manhattendaki daireden yaklaşık 20 senedir ayrılmamıştır. Zengin bir sanayicinin kızı olan Abigail 18. yaş gününde mirasının açıklandıgı gün, tüm basın ve ailesinin gözleri önünden kayıplara karışır. Seneler boyunca Abigail sadece iki kişiyle iletişim kurmuştur; binanın kapıcısı Klandermann ki bu kişiyle de notlarla iletişim kurmaktadır ve aile dostu, sırdaşı Dr. Raymond. İnsanlardan kendisini soyutlayarak geçirdigi bu yıllar, yaşlı olan komşusunun öldürülmesiyle son bulacaktır. Yapılması gereken sorgu ve araştırma süreci onu strese sokar ve işler karışır..

Altyazı

 Bildiğim tek şey, nişan yüzüğü var ama kocası yok.

 Eğer adam buralardaysa onu bulmamız gerekiyor.

 Ailesi var mıymış?

 Masadaki fotoğraflara göre, evet var.

 Binada güvenlik kamerası var mı bir kontrol edin   son 12 saatte misafiri falan var mıymış diye.

 - Terliğinin diğer eşi burada.

 - Yani?

 Söylemek istediğim, birinin tek terlikle   aşağı kata inip yürümesinin olanaksız olacağı.

 Gece geç saatler, kadın tuvalete gitmek istiyor   ve terliğini unutuyor.

 Yolunu kaybetmiştir falan.

 Merdivenlerden yuvarlanarak değil de 3.

5 metre yukarıdan yere   düşmesinin şiddeti ve aldığı darbe buna yeterli olur.

 Haklısın.

 N'apıyorsun sen, Twitter'da mısın?

 Telefonu kaybet.

 Olanaklar göz önünde bulundurulduğunda   belki yukarıdan aşağıya atılmış olabilir.

 Değil mi ama?

Şimdi, koridorun karşısındaki daire boş.

Onu kendime almak için konuşmayı çok isterdim.

Bayan Lonnigan'ın aniden aramızdan ayrılmasından  yararlanmaktan bahsetmiyorum ama  itiraf edilmesi gereken bir şey var ki o da, tatlı tontonun iyi bir hayatı olduğu  ve gerçek şu ki, birçok insanın istediğinden çok yaşadı.

 New York Polisi.

 Kapıyı açın.

 New York Polisi.

Lütfen, ilk teklifi 2 yıl önce  ilk hastalığından sonra yaptığımı dikkate alın.

Sizin en kısa zamanda vereceğiniz cevabı beklemeliydim.

İyi dileklerimle, Abigail Clayton.

 Bayan Lonnigan'ın oradaki koridorun karşısında yaşayan   kiracılarla ilgili bana bir şeyler anlatabilir misin?

 Neydi isimleri?

 Tabii ya.

 Abigail Clayton.

 Abigail Clayton.

 Onun hakkında bana ne anlatabilirsin?

Aslında  Aslında hiçbir şey, efendim.

 Onunla hiç tanışmadım.

 Hiç tanışmadın mı?

 Hayır.

 Çok pardon.

 Klandermann.

 Evet.

 Aslında, anlattığımdan beri birkaç saat oldu.

 - Bir kahve alabilir miyim?

 - Zorunlu, evet.

 Bunun için çok üzgünüz  Evet.

 Rahatsız edici.

 Siz  Tabii, teşekkürler.

 Özür dilerim.

 Ne soruyordunuz?

 Koridorun karşısında yaşayan kiracıyla hiç tanışmadığınızı söylüyordunuz  Hayır, hiç tanışmadım.

 Burada  Burada 11 yıldır çalışıyorum.

 Aman Allah'ım.

 Ben gelmeden önce o dairede oturuyordu, tanışmadık hiç.

 11 yılda hiç onunla bir etkileşiminiz olmadı mı?

 Bu tam olarak doğru olmaz, efendim.

Her gün veya her gece belirli bir saatte  kapı altından bana bir mektup yollardı.

Binada onunla bağlantısı olan tek kişi bendim.

Yemek, giysi, ne derseniz işte, ben getirirdim.

Koridora bırakır, kapıyı çalar ve giderdim.

Hiç dışarı çıkmadı.

 Hiç.

Bu anlamdaysa, evet bağlantımız vardı.

 Biraz garipmiş.

 Burası, Columbus Circle, efendim.

 Buralarda hiçbir şey garip durmaz.

 Senden merkeze gelmeni istemem gerekiyor   işten çıkınca gelirsin.

 Kaçta çıkıyorsun?

 - Cidden mi?

 Tam olarak  9.30.

 9.30'da çıkıyorum.

 Tamam.

 Bir kez daha deneyeceğim.

 Bayan Clayton?

 Açın, lütfen.

 New York Polisi.

 Orada olduğunuzu biliyorum.

 Bakın, aramaya çalıştım.

 Sadece vaktinizden 2 dakikaya ihtiyacım var.

 Tamam, bunu iki şekilde yapabiliriz.

 Beni içeri alırsınız ve ben de kısa konuşup kibar olurum veya   eve giriş izni ve bir grup başka kişiyle sonra yine gelirim.

 Anladığım kadarıyla da, bundan pek hoşnut kalmazsınız.

 Tamamdır, izni çıkarttırayım ben.

 Manyak insanlar ya.

 Merhaba?

 Bayan, çok üzgünüm.

 Sadece sizinle, komşunuz hakkında konuşmam gerekiyordu.

 Onu tanımıyorum.

 Üzgünüm, şu an çok meşgulum.

 Birkaç saniyeliğine içeri gireceğim.

 Kapıyı kapayayım.

 Kimsenin başı belada değil.

 Sadece protokolleri uyguluyorum.

 Sadece vaktinizden birkaç dakikaya ihtiyacım var.

 Onun dairesinin tam karşısında yaşıyorsunuz.

 Evet.

 Çok güzel bir daireniz var.

 Polis kolejinde bunu mu öğretiyorlar?

 Yanlış bir ünden dolayı beni alıkoyup kahve içmek için oturuyor muyuz?

 Eğer teklif ediyorsanız, bir kahvenizi içerim.

 Buraya sabahın altısında geldim.

 Başka bir davadan geliyorum, tüm gece uyanıktım.

 Kahve harika olurdu.

 Yemek mi yapıyorsunuz?

 Evet.

 Bu saatte birini mi bekliyordunuz?

 Bence bunun cevabını zaten biliyorsunuz.

 Tamamdır, beni kaptınız.

 Dürüst değildim.

 Ortamı yumuşatmaya çalışıyordum.

 Ortam yumuşatma veya kısa bir konuşmayla meşgul olmak istemiyorum.

 Sabah sabah size nasıl yardımcı olabileceğimi söylerseniz memnun olurum.

 Kahve yok mu yani?

 Ne kadardır burada yaşıyorsunuz?

 Komşum hakkında konuşmamı istiyordunuz hani?

 Teşekkür ederim.

 Evet, haklısınız.

 Çok güzelmiş.

 Yaşlıydı ve anladığım kadarıyla uzun bir süredir hastaydı.

 Bilmiyorum işte.

 Ben de bir şeyler eklersem, onda çok daha fazlası vardı.

 Merdivenleri, asansöre tercih ediyordu.

 Taksi tutmak yerine yürümeyi tercih ediyordu.

 Eğer öyle diyorsanız 

Kapıcınız, dışarı çıkmayı pek sevmediğinizi söylüyor.

 Sanıyorum öyle.

 Siz  Neydi o?

 Açık alan korkunuz mu var?

 Eğer ısrar ediyorsanız  Hayır, bir şeyle suçlamıyorum.

 O konudan çok çektim.

 Cidden mi?

 Evet.

 Örümceklerin korkusudur.

 Bir ayakkabı kutusu tarantula için yapmayacağım şey.

 Dışarı çok çıkmayan bir bayan için epey esprilisiniz.

 Benden mi yoksa Hilary'den mi konuşmaya geldiniz?

 Hilary?

 Onun adıydı.

 Onu o kadar tanımadığınızı sanıyordum.

 Hayır, dedektif, tanımazdım.

 Eğer tanımıyorsanız niye ona ilk adıyla hitap ediyorsunuz?

 Pekâlâ, bitti mi?

 Hayır, birkaç dakika daha var.

 Son birkaç gün veya haftadan beri   yabancı misafirler veya dairesinde sıradan olmadığını fark ettiğiniz   bir durum oldu mu?

 Öldüğü gece hiç garip bir ses falan duydunuz mu?

 Gece mi gündüz mü öldüğünü bilmediğimden beri   ve dairesinden olağandışı ses duymadığımdan emin olduğuma göre   bence biz biraz şey olayına giriyoruz   laf kalabalığı olabilir mi?

 Tamam, hallettik.

 Kahve için sağ olun.

 Size birkaç kartımı vereyim.

 Eğer aklınıza bir şey gelirse, arayın beni.

 Teşekkür ederim.

 Arayacağım.

 Pekâlâ.

 Çok güzel bir vazoymuş.

 Biraz kafa karıştırıcı ama çok güzel.

 Eminim anlayabilirsiniz.

Adı, Justine Waters.

"Amerika'nın Küçük Biriciği" olarak tanınıyordu.

Waters servetinin tek varisi  ortada ortalama yüzlerce milyon dolar servet vardı  ama kendisi gizemli bir şekilde 17 yıl önce bu ay ortadan kayboldu.

Justine'in el kamerasıyla çekilmiş şu görüntülerine bakın.

New York'un dışındaki Waters ailesinin yazlığında çekilmiş.

Görebildiğiniz gibi, Justine'in hula hoop yetenekleri film ediliyor.

14 kesintisiz saat ile dünya rekorunu elinde tuttuğu zamanlar.

Şimdiyse, Justine'in nerede olduğuyla ilgili epey spekülasyon var.

Teorilere göre, Suudi bir prensle kaçıp cinayete kurban gitti.

Büyük ve güçlü Phillip Waters, 5 yıl önceki ölümüne kadar  kızını aramayı asla bırakmadı.

Justine'in 17 yıllık sessizliği, bugüne kadar kayıp olan gizemli ve  en çok konuşulan kişi olma özelliğini sürdürüyor.

Justine'in uzun yıllardır kayıp olmasının iddialarının gündeme geleceği  bu günlerde, 18 yaşındaki Justine Walters'ın, Prens Ahmed  Jordan Mustafi ile nişanlandığı söylentileri dolaşıyor.

Justine Waters'a ne oldu?

Ayrıca, onu tekrardan görebilecek miyiz?

Ben, Extra'dan Jerry Penacoli.

 Bana bu sembolü belirlememde   yardımcı olabilir misiniz?

 - İlginç.

 - Öyle mi?

 Nedenmiş o?

 Bir aile sembolü olabilir.

 Bu, "M" harfi, değil mi?

 Sormamın maksadı buydu.

 Çizim taslak olarak yapılmış.

 Nereden buldun bunu?

 Sana söyleyemem.

 Sadece ne olduğunu bulmam lazım.

 Tamam.

 Arkada bir kitabım var   almanak gibi bir şey, öyle konuşuruz.

 Orada bir eşleştirme bulunabilir.

 Sence ne kadar süre  Bir saniye.

 Efendim?

 Evet, istediğin tüm kanıtların üzerine gidiyorum.

 At bakayım onu.

 İndir ayağını oradan.

- Ee, ne buldun?

 - Çok bir şey değil.

 İlgini çekecek tek şey, ilaç raporları ama   kadın zaten yaşlı biri.

 Doktorun kim olduğunu biliyor muyuz?

 Evet, Westchester County'de bir doktor.

İsmini buldun mu?

 - Evet, Dr.

 Raymond Fontaine.

 - Tamam, bir saniye.

 Sana kartımı vereyim, bir şey bulunca beni ararsın.

 Pekâlâ, Frank.

 Kendine iyi bak.

 Tamamdır, sağ ol, Howie.

 Manzara şahaneymiş.

 Görebildiğiniz gibi, direk Columbus Circle'ı görüyoruz.

 Tüm noktalardan mesafeler, New York'a ve New York'tan   itibaren resmi olarak ölçülmüş ölçüler.

 Ev sahibi, tüm üniteleri son ve en iyi olanaklarla onarıp yeniledi.

 Pedini tarafından "Top of the Line" adında bir mutfak.

 Sadece çatı katı seviyesinde iki ünite var.

 24 saat hizmetli ve kapıcı.

 Tam pansiyon bir binadır.

 Ayrıca yarın için de başka bir teklif aldık, yani  Bence sizler doğru düşüncedesiniz.

 Sizin yerinizde olsam, birkaç adım atardım.

 - Ne düşünüyorsun?

 - Bayıldım.

 - Güzel.

 Daireyi kiraladılar.

 Bu nasıl olabildi?

Yarım düzine mektup yazdım!

 Katılıyorum sana, Abby, resmen rezalet.

 Benim telefonlarıma da cevap vermiyorlar.

 - Bunu durdurabilecek biri var mı?

 - Derhal ilgileneceğim.

 - Seni görmem lazım, Ray.

 - Abby, meşgulüm.

 Seni görmem lazım dedim, Ray.

 - Bir şeyin ortasındayım.

 - Raymond!

 Hemen!

 Polis buraya geldi.

 Benim evime.

 Elbette polis buraya gelecek, Abby.

 - Bu seni rahatsız etmiyor mu?

 - Polis, Hilary öldüğünden geldi.

 Öldü ve ölümünü soruşturuyorlar.

 Koridorun karşısında yaşıyorsun, elbette sana şüpheli bir   ses duydun mu diye soracaklar.

 Bir kere olayın kaza olduğunu anladıklarında, seni   bir daha hiçbir şekilde rahatsız etmeyeceklerdir.

 Dedektiflerden birisi bana kartını bıraktı.

 Ray, bunca yıldır kaç cüzdan eskittin?

 Abigail, ben buna bağımlıyım.

 Tıp Akademisi'ndeki ilk günümde annenin bana verdiği bir hediyeydi bu.

 Asla yanımdan ayırmadım.

 Sadece işlerin değişmesini istemiyorum.

 Tamam mı?

 Sadece işlerin olduğu gibi kalmasına ihtiyacım var.

 Sadece işlerin olduğu gibi   devam etmesine ihtiyacım var.

 Bu iş çok sinir bozucu.

 Eğer değişim, istemediğin şeyse, koridorun karşısındaki dairede   olanları soruşturmayı durdurmanı şiddetle tavsiye ediyorum.

 Bir tür teorik bir olay bu.

 Daire kiralandı bile.

 Onlarda, yaşamlarını Hilary'ninki gibi devam ettirecekler.

 Kimse dikizlemeyecek.

 - Ray.

 - Abigail.

 Bana güvenmen lazım, evlat.

 Sakinleşmen lazım.

 Sana söz veriyorum, her şey yoluna girecek.

 Ben her zaman senin arkanda değil miydim?

 Bu arada, "her zaman" derken hayatının büyük   bir kısmından bahsediyorum.

 Pekâlâ, hayatım.

- Günaydın, Bay Stanford.

 - Günaydın.

 - Merhaba, efendim.

 - Klandermann.

 Mr.

 Stanford, eğer bunu söylememi sorun etmeyecekseniz   sizi bir şekilde tanıdığıma dair bir his var içimde.

 - Gerçekten mi?

 - Evet, biz şey  Bilmiyorum, bir yerlerde falan tanışmışız gibi geliyor.

 Bunu epey duyuyorum.

 Heralde tanınmış yüzlerden birine falan benziyorum.

 Hadi ya?

 Muhtemelen öyledir.

 Sizin çatı katından güzel kokular geliyor sanki.

 - Sanıyorum ki, Bayan Lillian  - Evet, ailenin şef aşçısı olur.

 - Tabii.

 - Yüzlerce kilo gelmemem inanılmaz.

 Anlamadım aslında.

 - Piç kurusu!

 - Artık çok geç.

 Sen başlattın, Lillian!

 Seni piç kurusu!

 Lanet olsun!

 Neden bunu yapıyorsun?

 

 - Tanrım!

 - Bana bir daha sesimi   alçaltmamı söylersen, yemin ederim ki  - Yardım çağırmak istemiyorum.

 - Kim sikine takar?

 

 Sen bu haldeyken seninle konuşmayacağım!

 İçeri girmek istiyorum, tamam mı?

 Charlie  Sen hiçbir yere gitmiyorsun, kaltak karı!

 Küçük orospu seni!

 Lanet olsun, ben içeri giriyorum.

 - Bunu bitireceğiz.

 - Kes sesini!

 Yardım çağırmak istemiyorsun demek!

 Onların kulaklarını tıkayacak kadar para ödüyorum ben!

 Lanet olsun, sarhoşsun sen!

 İçeri girmek istiyorum ben!

 Hiçbir yere gitmiyorsun.

 Orospu!

 Sen demin bana mı vurdun?

 Demin vurdun mu sen bana?

 Sen bana vuramazsın!

 Orospu!

 Özür dilerim!

 - Charlie'ye asla vurma!

 - Tamam!

 - Anladın mı lan?

 

 - Evet!

 Nereden geldiğini hatırla!

 Hatırla, kaltak karı!

 Bayan?

 Yardım edin bana.

 Lütfen.

 911'i arayayım mı?

 Hayır.

 Hapse girmesini istemiyorum.

 Kalkman lazım.

 Kalk!

 - Yardım et bana.

 - Kalk!

Sorun yok.

 Sessiz ol.

 Lillian.

- Onu içeri alma.

 - Ben, Charlie.

 Özür dilerim.

 Lütfen kapıyı aç.

 Hadi ama, özür dilerim.

 Gel de konuşalım.

 Lillian!

 - Lanet olsun.

 Lütfen  - Lillian, aç kapıyı!

 Aç şu siktiğimin kapısını!

 Sağ ol.

 Teşekkür ederim.

 Üzgünüm, çok üzgünüm.

 - Ne için üzgünsün?

 - Bu işe dahil olduğun için üzgünüm.

 Bunun olmasını istememiştim.

 Üzgün olmana gerek yok.

 Çok çalışıyor ve çalıştığı zaman bazen stresli oluyor ve   çok baskı altına girdiğinde çok içiyor.

 Onu da ben kızdırdım sanırım, ne kadar istemesem de.

 Çok kötü hissediyorum.

 Neden onun için bahaneler uyduruyorsun?

 Çünkü onu tanımıyorsun.

 O aslında   çok güvenilir bir adam.

 - Onun için üzülmeyi kes.

 Kes şunu.

 Ona aşığım.

 Neden biri, bir kemancıyı öldürsün ki?

 Bu iş bazen hakikaten boka sarıyor.

 Neden 80 yaşındaki bir kadın evinin üst katından atlasın ki?

 Şunu gördün mü?

 Ben cinayet mahallimi böyle severim.

 Bir gövde, bir kafa ve tam şurada da bir  - Tanrım ya.

 - O da ne lan?

 Gördün mü, bir cinayet mahalli böyle gözükür işte.

 Yani bunun bir intihar olmadığını düşünüyorsun?

 Sen, dostum, hasta bir piçin tekisin.

 Tek söylediğim, dokuz yıldır bir işte çalışıyor ama bir çıkış falan yok.

 İlginç olan koridorun karşısındaki kız.

 Ne hakkında olduğunu anladım şimdi.

 Ne, seksi miymiş?

 - Evet, çekiciydi.

 - Bunu biliyorum zaten.

 Hayır, bir olay var.

 Onu sistemde arattım.

 Hakkında hiçbir bilgi yok.

 Sosyal güvenlik numarası falan yok.

 Ehliyeti yok, hiçbir şey yok.

 Onun gibi bir kadın, tüm bu parayla Columbus Circle'da mı yaşıyor yani?

 Bu pek gerçekçi olmaz.

 Dairesini yıllardır terk etmemiş.

 Burası New York.

 Burada kamyonla manyak var.

 Hayır, manyak gibi gözükmüyordu.

 Nasıl görünüyordu peki?

 Kurban gibi.

 Aman Allah'ım.

 Burada uyuyakaldığıma inanamıyorum.

 Saat kaç?

 Neredeyse 8.30 oldu.

 Hemen hemen 9 saat olmuş.

 Aman Allah'ım.

 Yerini işgal ettiğim için özür dilerim.

 Sorun değil.

 Biraz çay koymamı ister misin?

 Hayır, hayır, gerek yok.

 Gitmem lazım, yine de sağ ol.

 Lanet olsun, Charlie öldürecek beni.

 Dün gece zaten onu denemiş gibi.

 Kötü mü gözüküyorum?

 Aynan var mı?

 Şurada.

 Aptal gibi hissediyorum.

 Değilsin.

 Öyle hissediyorum, aptal gibi.

 Seni tanımıyorum bile ve burada seni bu işin içine sürüklüyorum.

 - Sorun değil.

 - Tanrım!

 Sorun yok, ağlama.

 Otursana.

 Sana biraz çay koyayım.

 Teşekkürler.

 Çok kibarsın.

 Çok üzgünüm.

 Charlie, kötü bir adam değildir.

 Ondan nefret etmeni istemiyorum.

 - Berbat bir ilk fikir oluşturdu bende.

 - Biliyorum, aynen öyle yaptı.

 Sana bir soru sorabilir miyim?

 Neden hiç misafir kabul etmiyorsun?

 Pardon, dikizlemek gibi anlama.

 Emlakçı söyledi sadece.

 Sanırım uzun zaman önce yalnızlığı seçtiğime dair bir karar aldım.

 O kadar da garip bir olay değil.

 Bazen koşarım ve beni   kimsenin tanımadığı bir yere giderim, böylece baştan başlayabiliyorum.

 Bilirim o şeyi.

 Peki sen ne yaptın?

Söyledim ya.

 Geri geldi.

 Ben de koridora çıkıp onu içeri aldım.

 Koridora mı?

 Sen koridora mı çıktın?

Bana şeyi hatırlattı  Biliyorsun işte, sen de oradaydın.

 Ben  O zamanlar küçük bir çocuktum  Neyse, orada dikilip olacakları izleyemedim işte.

 Sen de polisi aradın tabii.

 Hayır.

 Ne oldu?

 Bu sabah uyandığında "Uyandığında" mı?

 Yani sende mi yattı?

 Çok fena uyku bastırdı kadına, Ray.

 Yaralanmış ve kendinden geçmişti.

 Adı ne?

 Lillian.

Hâlâ orada mı?

 Değil.

 Gitti.

Orada güvende olacak mı?

 Bilmiyorum.

Abby.

 Şimdi n'apacaksın?

Bunu biri yaptığında genelde işlerin kötüleştiğini biliyorsun.

 Bilmiyorum.

 Benim sorumluluğum değil, değil mi?

 Belki ona yardım ettiğini ve muhtemelen yardım için   sana geri geleceğini göz önüne al.

Bir dahakinde ne yapacağını düşündün mü?

 - Hayır.

 - Bana bir dakika ver.

 - Schmear?

 - Evet.

 Sadece olaya dahil olmak istemediğimi biliyorum.

Bunun için biraz geç.

 Abigail, ona bir sefer yardım ve yataklık edip, diğer sefer de  kapını çaldığında onu reddetmek biraz adaletsiz.

Belki aktif olup onunla konuşup yardım etmelisin.

 Bilmiyorum.

Düşünmen gereken bir şey.

 Kadın senin komşun.

Ortak bir durumunuz var.

 Belki onu dairene yemeğe davet etmelisin.

 O fikir beni pek rahat ettirmez bence, Ray.

 - Bir düşün.

 - Pekâlâ.

 - Sen yemek mi yiyorsun?

 - Evet.

- Schmear'lı çörek.

 - Hoşça kal.

 Beni cidden fena patakladın.

 Özür dilerim.

Gerçekten.

 Seni seviyorum.

 Ben de seni seviyorum.

 - Sağ ol, Bubba.

 - Rica ederim, Bayan Hart.

 Bay Lillian, size yardımcı olabilir miyim, lütfen?

 - Çok üzgünüm, çok üzgünüm!

 - Hayır, bekle!

 - Aldım.

 - Hayır, yapma, dur.

 Orada eğleniyor musun bari, Klandermann?

 Hayır, efendim.

 Sadece yardım etmeye çalışıyordum.

 Şaka yapıyordum.

 Dur da yardım edeyim.

 İyi bari.

 Bunu görmemeliyim.

 Sorun yok, pekâlâ.

 Ben asansörü çağırayım.

 İşte geliyor.

 Çok özür dilerim.

 Yardım etmeye çalışıyordum.

 - Endişelenme.

 - Çok poşet vardı.

 - Düşünemedim  - Sorun yok.

 Hepsi benim için değil.

 Sana yeni bir kravat aldım.

 Yeni kravat demek?

Yeni kravat.

 Tabii Buraya mı, efendim?

 Tezgâha lütfen.

 - İzninizle.

 - Teşekkür ederim.

 Her şey yolunda mı, Klandermann?

 Evet, evet.

 Aslında, değil.

 Bu  Onu burada bulmuştum.

 - Kimi bulmuştun?

 - Bayan Lonnigan.

 Önceki kiracı.

 Ne demek istiyorsun?

 Onu burada bulan bendim.

 Tam burada.

 Merdivenlerden düştüğünü söylediler.

 - Bunu bilmiyordum.

 - Ayrıca çokta tatlı bir bayandı.

 Binadaki herkes onu severdi.

 Her zaman söyleyecek güzel bir şeyi vardı ve   her zaman insanların yüzünü güldürürdü.

 - Cidden, tüm bina onu severdi.

 - Çok üzücü.

 Daha önce birisinin öldüğünü görmemiştim.

 Ne demek istiyorsun?

 Onu bulduğumda henüz ölmemişti.

 Ölmemişti.

 Çağrı aldık, kiracı aşağı indi, Henderson  Çok gürültülü bir şey duymuşlar.

 Ben de hemen koştum.

 Kapı açıktı.

 Böyle bir binada alışılmadık bir olaydır, size anlatırım.

 Ama hâlâ konuşmaya çalışıyor gibiydi.

 - Ne demeye çalışıyordu?

 - Hiçbir fikrim yok.

 Bakın, hiçbir şey görmedim ve o, orada  Çok kötüydü, şu anda tam hatırlayamıyorum.

Evet, evet, çok kötü.

 Yani, bir fikrim var.

 Ama söylememeliyim.

 Daha önce kimseye söylemedim ama onu bulduğumda   demeye çalıştığı şey, "Niye?

" gibi bir şeydi.

 - "Niye" mi?

 - Ama, "Niye ben?

"di.

 "Bu niye bana oldu?

" O tarz bir "niye"ydi.

 Bu bir şeyi  Çok özür dilerim.

 Burada olmamalıydım.

 Zamanınızı aldığım için çok özür dilerim.

 Poşetleri yerleştirmede falan yardıma ihtiyacınız varsa  Sizi nereden tanıdığımı hatırlayacağım, Bay Stanford.

 Yemin ederim hatırlayacağım.

 Şu an hatırlayamadığım için özür dilerim.

 - Pekâlâ, hatırlayınca bana haber et.

 - Elbette.

Neyden bahsediyordu?

- Beni tanıdığını zannediyor.

 - Tanıyor mu?

Sanmıyorum.

 Merhaba.

 Pardon.

 Bu  Şeyden  - Size.

 - Sağ ol.

Lütfen, yalnız kalınca beni görmeye gel.

 -Abigail.

 Taşınmadan önce tüm zaman boyunca Bakersfield'da mıydın?

 Bakersfield, California.

 Annem içerdi, genelde babamdan uzaklaşmak için.

 Gerçi babam da içerdi.

 - Ağzı bozuk muydu?

 - Evet.

 Bu yüzden terk ettim.

 Çünkü artık dayanamıyordum.

 15 yaşındaydım ve   cebimde de 7.

20 dolar vardı.

 Ayrıca, Charlie'ye aşıktım ve benim üzerime çok düşerdi.

 Yapamazdım ben  Beni yaralayan birisiyle birlikte kalamazdım ben.

 İyi vakit geçiriyoruz ama ben aslında  Aslında, o olmadan hiçbir şeyim olmazdı.

 - Ben yine de yapamazdım.

 - Alternatifin nedir peki?

 - Biraz daha şarap ister misin?

 - Lütfen, evet.

 - Ee, ailen nerede?

 - Annem öldü.

 Peki ya baban?

 O da öldü.

 Onlarla yakın mıydın?

 Annemle yakındım.

 Babam  Babam genelde sarhoştu ve   kontrolünü kaybediyordu.

 Öfke nöbetine tutuluyordu.

 Ben annemi korumaya çalıştığımda ikimizi de döverdi.

 Babam her şeyi kontrol edebilirdi.

 Yani zengin şekilde mi büyüdün?

 - Öyle oldu.

 - Ben karavan otoparkında büyüdüm.

 Ne şanslıyım ama!

 - Kardeşin var mı?

 - Hayır.

 Tek ben.

 - Sen?

 - Hayır.

 Ben de tekim.

 Nasıl ortadan kayboldun?

 Ben, her zaman senin arkanda değil miydim?

 Babamın bir arkadaşı vardı.

 Babamın bir arkadaşı vardı ve babamın ne kadar kötü olabileceğini biliyordu.

 O da bana yardım etti.

 Bana yardım etti.

 Kasten yapmamıştım.

 Bir daha dışarı çıkmama olayını kasten yapmadım.

 Bakkala gittim, gece biraz dolandım sonra Central Park'a gittim.

Her şeyin bu kadar sessiz olmasına çok şaşırmıştım.

 - Çok büyük bir şehir.

 - Seni dışarı çıkarmak istiyorum.

 Çiçekçi dükkanı var.

 Bir blok ötede.

 Seni oraya götürmek istiyorum.

 İnanılmaz güzel kokuyor ve   ben de senin sevdiğin çiçeklerden almak istiyorum.

 Sonra bir blok ötede de misk gibi kokan eski kitapçı var.

 En müthiş kitaplar orada ve cam kenarında kitap alıp   okumak için bir yer var.

 Güvende hissedeceğimi sanmıyorum.

 Seninle olmak istiyorum, seni korumak istiyorum.

 Hayatının geri kalanını burada geçiremezsin.

 Kendine bir bak.

 Çok güzelsin.

Çarpıcısın.

 Seni dünyaya çıkarmak istiyorum.

 Lavantasını kokladın mı?

 Arka bahçede mi bir bakalım.

 Çok iyi bir ev.

 Doktor olmalıymışım.

 Merhaba?

 Boya kokusunu alıyor musun?

 Allah aşkına ya.

 Güzel ayakkabılarım benim.

 Annem krize girecek.

 - Verandayı yeni boyadım.

 - Çok üzgünüm.

 Düşünemedik.

 Çok pardon.

 Siz, Dr.

 Ray Fontaine olmalısınız.

 - Evet.

 - Ben, Dedektif Frank Giardello.

 Ortağım, Jerry Eaans.

 İki dedektifsiniz ve verandanın yeni boyandığını anlayamıyor musunuz?

 Çok üzgünüz.

 Bize birkaç dakika ayırır mısınız diye merak ediyorduk.

 Tabii.

 Burada konuşmamız uygun olur mu?

 Tabii, iyi olur.

 Sizinle, Bayan Hilary Lonnigan hakkında konuşmak istiyorduk.

 Tabii, n'olmuş ona?

 Eminim, birkaç hafta önce öldüğünden haberdarsınızdır.

 Elbette, ben onun doktoruydum.

 Evet.

 Sağlığı hakkında bize biraz söz edebilir misiniz?

 - Bir süredir hastaydı.

 - Evet, hastaymış.

 Neyi vardı?

 Kanser.

 Aslında, feragattaydı.

 Hiç sersemleme nöbeti falan oluyor muydu?

 Hiç bahsetmedi.

 Kendini zorlamaya meyilliydi.

 Ayakta durmak istemeyen insanlardan biriydi.

 Neden?

 - Fena yaralanmıştı.

 - Merdivenden düşmüş.

 - Ne ima ediyorsunuz?

 - Hayır, hiçbir şey ima etmiyoruz.

 Sadece, elimizdeki şey bir cinayet mi diye soruşturuyoruz.

 Eğer sorun olmazsa, sağlık kayıtlarını görmeyi isteriz.

 Elbette.

 Mahkeme iznini getirdiğiniz takdirde  - Doktor-hasta gizliliği.

 - Elbette.

 Neden size bir kartımı vermiyorum   böylece iletişimde oluruz.

 - Sağ olun, pekâlâ.

 - Sizinle tanışmak bir zevkti.

 - Aynı şekilde sizinle de öyle.

 - Köpeğinizin adı nedir?

 - Digger.

 - Digger mı?

 - Evet.

 - Pekâlâ, sağ olun.

 - Tamamdır.

 Bu arada, Abigail Clayton'ı tanıyor musunuz?

 Yine, memur bey.

 Doktor-hasta gizliliği.

 Tabii.

 Zamanınızı daha fazla almayalım.

 Teşekkürler.

 - Sağ olun.

 - İyi akşamlar beyler.

 - Size de.

 Dur bakayım.

 - N'oldu?

 - Ona, Abigail hastası mı diye sormadım.

 Onu tanıyıp tanımadığını sordum.

 Harika gidiyorsun.

 Güzel.

 Mükemmel, Abigail.

 Abigail!

 Lillian, neden bunu yapıyoruz ki?

 Ben çıkmak istemiyorum.

 Daireden çıkmak iyi olduğu için yapıyoruz.

 Çok güzel gidiyorsun.

 Kendine bir bak.

 - Yeter bu kadar, Lillian.

 - Hayır, hayır, hayır.

 Pekâlâ, pekâlâ  Harika.

 Harika gidiyorsun.

 - İyi hissetmiyorum.

 - Sorun yok, biliyorum.

 Yeteri kadar uzaklaştık.

 Harika gidiyorsun, ben senin için buradayım.

 Abigail.

 - Tut kapıyı!

 - Tuttum, efendim.

 Tuttum, gelin.

 Gelin.

 En az şuradaki masaya kadar gideceğiz.

 Hayır, bence yeteri kadar uzaklaştık.

 Her şey yolunda mı bu akşam, efendim?

 - Güzel.

 - Henüz hazır değilim.

 - Tamam mı?

 - Tamam.

 Tamam.

 Ben iniyorum.

 Şimdi hatırladım sizi nereden tanıdığımı.

 Tabii.

 Bir, iki, üç.

 Hadi, işte bu!

 Güzel!

 Harika, harika!

 Güzelim ya.

 Tanrım.

 Sen, Abigail olmalısın.

 İyi misin, tatlım?

 Dur, yardım edeyim sana.

 Dokunma ona.

 Dokunma ona, lütfen!

 Dokunma.

 Tamam mı?

 Dokunma, lütfen dokunma.

 Charlie, lütfen.

 İyi akşamlar bayanlar.

 Sadece bir saniyeliğine burada kal.

 Hayır, hayır!

 Lütfen oraya girme!

 - Lütfen girme!

 - Charlie, ne yapıyorsun?

 Onu, dairemde istemiyorum!

 - Burada kal.

 Sert bir adamdır.

 - Dairemde!

 Abigail!

 Onu daireden çıkardığında, bilgisayarına bir yazılım yükleyeceğim.

 Böylece internete girdiğinde, banka hesabına ulaşabileceğiz.

 - Tamam.

 - Anladın mı?

 - Anladım.

Bir hayaletin kimliğini çalmak gibi.

Aynen.

 Gizli saklı kalmak istiyor.

Parasını aldıktan sonra, kim olacak ki?

Hesap bilgisine, sosyal güvenlik numarasına, imzasına sahip olacağız.

Ama yine de senin sahte kimliğin lazım.

Mükemmel.

Yüzlerce milyon dolardan bahsediyoruz.

Artık kuruş hesabı yok.

Sadece gün batımı ve mimozalar, bebeğim.

Ve bir kere şifreyi aldık mı sayıyı yapacağız.

 - Mutlu yıllar.

 - Teşekkürler.

 Seni seviyorum, bebeğim.

 Ben de seni seviyorum.

 - Abigail, lütfen!

 - Benim dairemde n'apıyor?

 İçiyordur!

 Abigail!

 İçiyordur!

 Gidemezsin, hayır!

 Çok öfkelenir!

Sana vurmasını istemezsin.

 Nasıl hissettirdiğini biliyorsun.

 Burada kal.

 Burası benim dairem değil be!

 - Buradayım.

 Buradayım.

 Abigail.

 - Eve gitmek istiyorum.

 Ben burada yaşıyorum ve istediğim şey de bu.

 Yalnız olmak istiyorum.

 İstediğim şey bu.

 Bu akşam harika iş çıkardın, Abby.

 Hayatıma insanları sokamam.

 Hayatıma seni sokamam.

 Eğer o senin hayatındaysa, yapamam.

 Yalnız kalmak istiyorum.

 Yalnız kalmak istiyorum.

 Pekâlâ.

 Pekâlâ.

 - Charlie adına çok özür dilerim.

 - Özür dilemeyi kes.

 O tehlikeli biri ve sadece seni her zamankinden   daha çok yaralayarak buna bir son verecek.

 Lütfen git.

 Tamam.

 Lütfen git.

 Akşam yemeği için çok teşekkürler, Abigail.

İlk mesaj.

 Bugün 21.

17'de gönderildi.

Bay Stanford?

 Ben, Joe Klandermann.

Sanırım, geri dönersek, size Charlie diyebilirim.

Neyse, beni hatırlamada sorun yaşarsanız  12 yıl önceki tutuklama hücresini hatırlayın.

Rahway Hapishanesi?

 Hatırladınız mı?

Bir suçtan dolayı 5 yıl yemek üzereydiniz ve  ben de şeytanın bacağını kırmaya çalışıyordum.

İyi zamanlardı, tabii.

 Yeter bu kadar anı.

İşten çıktıktan sonra 59.

 Sokak'ın köşesindeki kahvecide buluşalım.

Konuşmamız gerekiyor.

Bana, ne sahtekârlık yapıyorsan pay vereceksin, Charlie.

Ne olduğunu bilmiyorum ama  burada yaşıyorsanız büyük oynuyorsunuz demektir.

Evet.

 Bekletme beni, ortak.

 Lanet olsun.

 Manyak herif bana saldırıyor!

 Sen öldün!

 Duydun mu beni?

 Sen öldü Bugünün flaş haberi, Columbus Circle'da  aranan suçlunun tuhaf ölümü.

Cinayet mahallindeki arkadaşımız Diane Weiss'e bağlanıyoruz.

Anlaşılan o ki, Diane, adama garip şekilde otobüs çarpmış.

Evet, Ginger.

 Polise göre, kurban tahminen bir saldırgandan kaçıyordu.

Ancak, kurban, Joseph Klandermann  gerçek adıyla Nathaniel Muskit, aranan bir suçluydu.

 Charlie?

Muskit, hemen hemen 12 yıl önce ortadan kaybolmuş ve  bu zamana kadar yetkilileri atlatmıştı.

 Charlie?

1998'de yatırımcıları Ponzi planıyla dolandırmaktan suçlandı.

 Klandermann'ı mı öldürdün?

 Charlie?

 Charlie, biz insan öldürmeyiz!

 - Lillian.

 - Hayır, Charlie.

 Bu o şanstı.

 Bu o beklediğimiz şanstı, Charlie!

 Bu şansı döndürebilirdi ama.

 Bizi korumak için karar vermem lazımdı.

 Aptalca bir seçim yaptın, Charlie.

 Ben polislerden kaçmak istemiyorum!

 Korkmana gerek yok, tamam mı?

 Düzelecek.

 Sorun yok.

 Ne yazıyor?

 - Bizi görmek istiyor.

 - Tabii.

 Klandermann öldü, Ray.

 Öldü.

Biliyorum, duydum.

 Sen iyi misin?

 Bilmiyorum, bilmiyorum.

 Ne yapacağım ben?

 Yeni bir kapıcı alacaklar.

 Ray, yeni bir kapıcıya güvenemeyeceğimi biliyorsun.

 Yeni bir kapıcıya güvenemem.

 Klandermann çok uzun süredir buradaydı.

 Nasıl yeni bir kapıcıya güveneceğim ben, Ray?

 Ray, seni görmem gerekiyor.

 Şu an gelemem.

 Sonra geleceğime söz veriyorum.

 Lütfen, Ray.

 Seni cidden görmem gerekiyor.

Akşama görüşürüz.

 Sadece rahatla biraz.

 Uzun bir nefes al.

 Benim için, tamam mı?

 Hoşça kal.

 Bu iş tamamen kontrolden çıktı.

 - Anlıyorum.

 - Hayır, ben pek öyle sanmıyorum.

 Her şey televizyonlarda.

 Bayan Lonnigan ilk ve sondu.

 Bu sefer olması gerekiyordu.

 - Klandermann'ın da.

 - Charlie?

 Ama Bayan Lonnigan konusunda bir hata vardı.

 - Ne diyorsun sen?

 - Ne diyor bu adam?

 Ne zaman söyleyecektin bana bunu, Charlie?

 Ne yeri ne zamanı.

 Ray, nasıl yani, ne hatası?

 Apaçık ciddi bir hata yapıldı.

 Bayan Hilary Lonnigan hakkında konuşmak istiyorduk.

 Polis buradaydı, cinayeti soruşturuyordu.

 82 yaşında bir kadının kayıp düşmesini değil!

 - Ben hata yapmam.

 - Görünüşe göre, yaparsın.

 Yapmasan bir cinayet soruşturması olmayacaktı, Charles.

 Yüce Tanrım.

 Şimdi bana şükret ki, Bayan Lonnigan uzun ve refah içinde yaşadı.

 Benim beklediğimden üç yıl daha uzun ama   beklenen zamanı sayılıydı.

 Ama bu, artık bitti.

 Bir kaçış stratejisi hazırlamamız gerekiyor.

 Hayır, kaçış stratejisi falan yok.

 Servetten sadece bir e-mail kadar uzaklıktayız.

 Charles, sence dairenin benim olduğunu bulmaları ne kadar sürecektir?

 Ben tüm bu şey için mi ödeme yaptım?

 O benim param!

 Bir kere anladıklarında, Abigail'in   kim olduğunu bulmaları çocuk oyuncağı olur.

 Sonra da sıraya biz geliyoruz.

 Bir kaçış stratejisi hazırlamamız gerekiyor.

 Haklı olabilir, Lillian.

 Yazık oldu.

 Eğer müsaade ederseniz, çiçeklerimi sulayacağım   Abigail'e gidip çöpünü atacağım, temizliğini halledeceğim   ve sakinleşmesi için ona ayak masajı yapacağım.

 Sağ ol be.

 Sanırım bu kadına hayatımın geri kalanında bakmakla lanetlendim.

 Ne yapacağız?

 Dur da onunla konuşmaya çalışayım.

 Lillian.

 Lütfen eve gidip eve hırsız girmiş gibi göster.

 Tamam mı?

 - Adamı sardın mı?

 - Evet.

 Telefonu aldın mı?

 Evde değil miydi?

 Hayır.

 - Tüm bilgilerimiz onda var.

 - Biliyorum.

 Kaçalım mı?

 Hayır.

 Hayır, kaçmayacağız.

 Çok yaklaştık.

 Para olmadan ne kadar uzaklaşabiliriz ki?

 İşler kötüye giderse diye yedek planımız olmalıydı, ve var da.

 Tamam mı?

 Elini zorlamalıyız.

 Tamam mı?

 Şimdi yapmamız lazım.

 Her şey düzelecek.

 Lütfen!

 Aç şunu, acele et, yardımına ihtiyacım var!

 Lütfen!

 Aç, beni içeri al!

 Kapıyı açıp beni içeri al!

 Öldürecek beni, Abigail!

 Lütfen!

 Lütfen, Abigail!

 Aç kapıyı, lütfen!

 Lütfen, Abigail!

 Lütfen!

 Aç kapıyı!

 Aç kapıyı!

 Aman Tanrım!

 Charlie, sakinleş!

 Sakinleş!

 - Beni terk edebileceğini mi sanıyordun?

 - Hayır, yemin ederim.

 Beni terk mi edecektin?

 Seni terk etmeyeceğim, Charlie!

 Lütfen!

 Özür dilerim, özür dilerim!

 Tamam mı?

 Hayır, hayır, hayır!

 Yapma  Orospu!

 Gel buraya!

 Ver bana silahı!

 Ver bana silahı!

 Silah!

 Bana ver onu!

 Seni vuracağım, Charlie!

 Seni vuracağım!

 - Vuracak mısın beni?

 - Seni vuracağım, Charlie!

 Vur hadi!

 Charlie.

 Dur!

 Aman Tanrım!

 Dur!

 Hayır!

 N'apıyorsun sen?

 

 Dur!

 Aman Tanrım!

 Hayır!

 Hayır!

 İn üstünden!

 Aman Tanrım!

 N'apıyorsun sen?

 

 N'apıyorsun?

 

 Charlie!

 Charlie, hayır!

 Charlie, olamaz!

 Charlie, uyan!

 Uyan, Charlie, bebeğim!

 Lanet olsun!

 Charlie, uyan!

 Uyan, Charlie!

 Öldürdün onu, Abigail!

 N'aptın sen n'aptın?

 

 - Hayır, yapmadım ben!

 - Evet, yaptın!

 Ona saldırdın!

 Hayır!

 Bebeğim.

 Charlie!

 - Birilerini aramam gerek.

 - Charlie, terk etme beni.

 Abigail, hayır, kimseyi arayamazsın.

 Çıldırdın mı sen?

 Kimse bunu bilemez.

 Hayır, Abigail!

 Demin Charlie'yi öldürdük.

.

 - Gitmemiz lazım, buradan gitmeliyiz!

 - Hayır, ben hiçbir yere gidemem.

 Servetten sadece bir e-mail kadar uzaklıktayız.

 Yalnızım ve ne yapacağımı veya nereye gitmem gerektiğini bilmiyorum.

 Lütfen, Abigail, yardım et bana.

 Alabildiğimiz kadar parayı almalıyız.

 Benim de buradan gitmem lazım.

 Param var.

 Hiç nakit param yok ama.

 Hesabımdan para aktarabiliriz.

 Ve bir kere şifreyi aldık mı sayıyı yapacağız.

 Keşke Ray'le konuşabilseydim.

 Hayır, Ray'le konuşamazsın.

 Kimse konuşamazsın.

 Ona güveniyorum.

 Bana bir bak.

 Şu an sadece birbirimize güvenebiliriz.

 Tamam mı?

 Tamam mı?

 Cidden mi?

 Kafa mı buluyorsun benimle?

 Buldun mu?

 Aynı adam mı?

 Ee, ne buldun?

 Sizi bana getirenin bu "M" harfi olduğunu sanmıyorum, Dedektif.

 - Ne demek istiyorsun?

 - Bence bu bir "W".

 Eğer öyleyse, Waters ailesinin sembolü olabilir.

 - Waters ailesiyle bir bağınız mı var?

 - Evet, elbette.

 Çok heyecan verici.

 Bu nerede gördüğünüzü bana söyeleyebilir misiniz acaba?

 Üzgünüm, söyleyemem.

 Bayan Lonnigan'ın kirasının bir şirkete ödendiğini öğrendim.

 Görünüşe göre, zengin bir ailenin dadısıymış.

 Tahmin et şirket kiminmiş.

 - Kimin?

 - Dr.

 Raymond Fontaine.

 Cidden mi?

 Hadi doktora bir ziyarete gidelim.

 Sağ ol, Howie.

 Her zaman, Frank.

 Veranda yeniden boyanmıştı.

 Bir şey var mı?

 Yok.

 Dr.

 Fontaine?

 Merhaba?

 New York Polisi!

 Ben şuraya bakacağım.

 Frank.

 Şuna bir bak.

 Ray, Ray.

 Benim değil.

Ben dışarı çıkıyorum.

 Neden bir duş alıp ben gelene kadar hazırlanmıyorsun?

 - Geri döneceğim.

 - Tamam.

 Sonra da şeyin çaresine bakacağız  Hiçbir yere gitme.

 Nereye gidebilirim ki?

Bayan Clayton, ben Dedektif Giardello.

 Evet, Dedektif?

 Pek iyi haberlerim yok.

 Ortağımla, Dr.

 Fontaine'i bulduk, bunu söylediğim için üzgünüm ama   ölü bulundu.

 Öldürülmüş.

Eğer düşündüğüm kişiyseniz  bence çok tehlikeli bir şeyin ortasındasınız.

- Üzgünüm, Bayan Clayton.

 - Ne yapacağım ben?

 Yoldayız.

 Bir saat içinde orada olacağız.

 - Gitmeyin ve kapıyı açmayın.

 - Sağ olun, Dedektif.

 Hadi gidelim.

 Sadece olaya dahil olmak istemediğimi biliyorum.

 Bence onu yemeğe çağırmalısın.

 Seni dışarı çıkarmak istiyorum.

 Bana şeyi hatırlattı  Biliyorsun işte, oradaydın.

Ben  O zamanlar sadece bir çocuktum.

 Hayır, Ray'le konuşamazsın.

 Kimseyle konuşamazsın.

 Bana güvenmen lazım, evlat.

 Affedersiniz.

 Hesap kapatma hakkında birisiyle görüşmek istiyorum.

 Bay Ross'la görüşebilirsiniz, banka yöneticisi.

 - Masası hemen şurada.

 - Sağ olun.

 Giardello.

 Dedektif, ben Abigail Clayton.

 Yoldayız.

 Her şey yolunda mı?

- Yolda mısınız?

 - Evet, son konuştuğumuzdan beri.

 Son konuştuğumuzdan beri mi?

 İki hafta önceden mi?

 Hayır, yarım saat önce falan konuştuk.

 Hata yapıyor olmalısınız, duştaydım.

 Kimseyle konuşmadım.

 - Konuştuğum kişi siz değil miydiniz?

 - Hayır.

 Aman Tanrım.

 - Nasıl yardımcı olabilirim?

 - Bir hesap kapatmak istiyorum.

 Pekâlâ.

 Şununla ilgilenebilirsiniz.

 Pekâlâ  Hesap kapatılıyor  Lütfen, şifrenizi alabilir miyim?

 Hulahoop14.

 Tamamdır.

 Pekâlâ, Bayan Clayton.

 Buradaki her şey kuralına uyuyor.

 Mükemmel.

 Şimdi, bitirmeden önce, size birkaç soru sormam gerekiyor.

 Üzgünüm, vaktinizden sadece birkaç dakika alacağım.

 Justine Waters, saklanmaktan vazgeçmeye karar verdi.

 Mürekkep bitmiş.

 O günlerden biri olacak.

 59.

 Sokak ve Broadway kesişimindeki Waters Banka'sında olacak.

 Pekâlâ.

 Hizmetimizden hoşnutsuz kaldınız mı hiç?

 - Hayır.

 - Duyduğuma sevindim.

 Abigail Clayton adını kullanacak ve  Paranızı geri çekmenizin nedenleri nedir diye sorabilir miyim?

 Siyah bir elbise giyecek.

 Ülkeyi terk ediyorum.

 Mükemmel!

 Avrupa'ya mı gidiyorsunuz?

 Geçenlerde nişanlımla birlikte Paris'teydim.

 Şeyde kaldık  Neydi o otelin adı?

 Harika bir yerdi.

 Şu kâhyalardan vardı ve  Neydi o otelin adı ya?

 Affedersiniz.

 Beyler, nasıl gidiyor?

 Pek meşgul bir gününüz değil gibi.

 Dışarıda canlı kaldınız mı bir emin olalım.

 Unutmayın, sadece kırmızı ışıkta ve mini eteklerde durun.

 Pekâlâ  - İyi misiniz?

 - Evet, evet  Acelem var, uçağıma yetişmem gerekiyor.

 İşleri son dakikaya bırakıyorsunuz demek.

 İkinci kadınımsınız.

 Babam her zaman derdi ki, "Eğer işi son dakikada yapmazsan   doğru yapmamış olursun.

" - Çok komikmiş.

 - Evet, komik bir adamdır.

 Son soru, sizce geliştirebileceğimiz bir şey var mı?

 - Hayır, harikaydınız.

 - Teşekkürler.

 Pekâlâ.

 Hesabınızı kapatmadan başka yanıtlayabileceğim bir soru var mı?

 Evet.

 Hesaptaki parayı söyleyebilir misiniz?

 Sorun değil.

 7-20.

 720 milyon dolar mı?

 Evet.

 Tek mi yiyeceksiniz bu parayı?

 - Fransa'yı falan mı alacaksınız?

 - Aman Tanrım.

 - 720 milyon.

 - Aman Tanrım.

 Keklendiniz.

 Hayır, 7.

20 dolar.

 Veznedarın fişine mi yazmamızı istiyorsunuz?

 7.

20 dolar.

 Bu  Tam kesin değil mi?

  cebimde de 7.

20 dolar vardı.

 Bayan Clayton, iyi misiniz?

 - N'apıyorsun sen burada?

 - Dışarı çıktım.

 Orada daha fazla kalamazdım.

 Bundan emindin.

 Bir yerlere gidip konuşabilir miyiz?

 Bunun için zamanın olduğunu sanmıyorum, Abigail.

 Birkaç telefon görüşmesi yaptım.

 - Telefon görüşmesi mi?

 - Evet.

 Bir grup insanı aradım.

 Uzun zamandır saklanıyordun.

 Bu senin büyük açılış partin, Abigail.

 Neden bana Abigail deyip duruyorsun?

 Adam senin adına böyle dedi.

 Değil mi?

 İstediğin şey de buydu.

 Hayatımı çalmak, bana benzemek, paramı çalmak.

 - Ya da belki Justine'dir.

 - Üzgünüm.

 Sana söyleyecek çok şeyim var.

 Tanrım, çok zamanımız olduğunu sanmıyorum   yani, umarım uzun bir hikaye değildir.

 Lütfen.

 Başka bir yolu olabilir.

 Gitmelisin.

 Git.

 Dairende bir ceset var.

Siyah elbise, siyah elbise.

 Affedersiniz.

 Affedersiniz, siz Justine Waters mısınız?

 Gidin!

 Hayır!

Nereye?

 - Kennedy Havalimanı.

 - Nedir tüm bunlar?

 Şu kızı bulmuşlar, Justine Walters.

 Hadi be.

 - Bavulunuz yok mu?

 - Hayır, yok.

 Peki nereye gidiyorsunuz?

 Güvenli ve sıcak bir yere.

 Güvenli ve sıcak.

 Ben de her zaman oraya gitmek istemişimdir, bayan.

 Hayır, hayır, "bayan" demeyin.

 Bana  Bana Lillian diyebilirsiniz.



Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar