Print Friendly and PDF

Translate

Birkaç İyi Adam (1992) A Few Good Men

|

 138 dk

Yönetmen:Rob Reiner

Senaryo:Aaron Sorkin

Ülke:ABD

Tür:Dram, Gerilim

Vizyon Tarihi:09 Aralık 1992 (ABD)

Dil:İngilizce

Müzik:Marc Shaiman

Bütçe:$40,000,000 / Hasılat: $243,240,178

Oyuncular

Tom Cruise

Jack Nicholson

Demi Moore

Kevin Bacon

Kiefer Sutherland

Özet

Hiç mahkeme salonuna girmemiş olmasına rağmen 60 ın üstünde dava kazanmış ve rahat kişiliği ile tanınan Donanma Avukatı Daniel Kaffe'ye Küba sınırında bir askerin öldürülmesi ile ilgili bir davanın gelmesi ile bütün sorunlar başlar. Müvekkilleri ile devamlı anlaşma yoluna gittiği için hiç mahkeme salonuna gitmeden dava kazanan Kaffe, bu sefer askerlerin cinayeti kabul etmemesi ve verilen emri uyguladıkları iddiası üzerine ve JoAnne Galloway isimli diğer donanma avukatı da işin içine girince davayı mahkemeye taşımak zorunda kalacaktır.

Altyazı

ABD Deniz Kuvvetleri, Guantanamo Körfezi, Küba

Albay, bu davaya avukat olarak atanmak konusundaki  Atanan kişinin ben olması  Hayır, benim atanan kişi olmam  Ben atanan kişi olmam.

 Ne kadar güven verici!

 Gramerin harika.

 Askeri Mahkeme Savcısı General Kıtası, Washington.

 DC - Deniz Binbaşı Galloway.

 - Albay West sizi bekliyor.

 Jo, gir.

 Binbaşı Galloway.

 Yarbay Lawrence'ı tanıyor musun?

 - Beni kabul ettiğiniz için sağolun.

 - Oturmaz mısın?

 - Küba'da sorun mu çıktı?

 - Evet, efendim.

 Geçen Cuma.

 Onbaşı Dawson ve Er Downey, Er William Santiago'ya saldırmış.

 Santiago bir saat sonra hastanede ölmüş.

 Deniz İstihbarat Örgütü'ne göre   Santiago'nun Dawson'u ihbar etmesini engellemek istemişler.

 - Duruşma saat 16:00'da.

 - Sorun nedir?

 Her ikisi de örnek denizciler.

 Santiago ise kötü bir asker.

 - Kızıl Kod gibi gözüküyor.

 - Tanrım!

 Onlar için bir avukat atanmasını istiyorum.

 Hem hukuk becerisine sahip, hem de orduyu tanıyan biri.

 Size önerim, bu kişinin ben   onları temsil edecek kişinin ben olması.

 - Kahve alsana.

 - Sağolun, efendim.

 Böyle iyiyim.

 Odadan çık ki senin hakkında arkandan konuşalım.

 - Kızıl Kod hala uygulanıyor mu?

 - Orada ne döndüğünü kim bilebilir?

 Biz bilsek iyi olur.

 Binbaşı Galloway'e ne diyorsunuz?

 Bir yıldır İçişleri'nde bir dairede çalışıyor.

 - İki yılda, üç davaya baktı.

 - Çok hızlı sayılmaz!

 - Davavekili olarak iyi değildir.

 - Ama mükemmel bir araştırmacıdır!

 Anladım, çok istekli ama kurnaz değil.

 Çağırın.

 Jo.

 Onları buraya nakledip, bir avukat atayacağız.

 Ama  Başka birini mi?

 Sen beş dakikalık bir ceza indirimi görüşmesi   ve bir haftalık evrak işi için harcanmayacak kadar değerlisin.

 - Bu davanın daha geniş bir  - Tümen doğru kişiyi bulacaktır.

 Haydi!

 İki atalım!

 - Pardon.

 - Topu yakalamaya bak.

 Gözlerin açık olursa, topu tutma şansın artar.

 - Kaffee!

 - Çıldırmış gibisin.

 McDermott davasını geciktiriyorsun.

 Hemen görelim, yoksa onu serene asarım.

 - Hala serene adam asılıyor mu?

 - Sanmıyorum.

 Sherby hala bunun yapıldığını sanmıyor.

 Uyuşturucu bulundurmakla suçluyorum.

 Suçu kabul et, 30 günle kurtarsın.

 - Sadece kekikmiş!

 - Ama o marihuana sanmış.

 Müvekkilim aptal.

 Bu suç değil.

 - Onu suçlayacağım!

 - Baharat bulundurmaktan mı?

 - Davanın reddi için dilekçe vereceğim.

 - Kazanamazsın.

 Delil niteliğinde karar isteyip, kefaletle tahliye için başvuracağım  Biraz kekik içen biri için üç aylık büro işi yapacaksın.

 - 20 gün hapis.

 - 15 gün sınırlı görev.

 - Niye kabul edeyim?

 - Çünkü yılların tecrübesine sahipsin.

 Günaydın.

 Bebek nasıl, Sam?

 - Yakında ilk kelimesini söyleyecek.

 - Nereden biliyorsun?

 Söyleyeceği bir şey varmış gibi bakıyor.

 - Özür dilerim, geç kaldım.

 - Kötü bir mazeret duymak istemem.

 - Sağolun, efendim.

 - Senden başlayalım.

 Dış dünyaya çıkıyorsun.

 Tümen seni istiyor.

 - Ne için?

 - Guantanamo Körfezi, Küba.

 Dawson adında bir Deniz Piyade Onbaşı, hattın üzerinden Küba'ya ateş etmiş.

 Hat ne demek?

 - İyi adamlarla kötü adamları ayırır.

 - Komutanın gözdesidir.

 Santiago, Dawson'u Deniz İstihbarat'a ihbar etmekle tehdit etmiş.

 Dawson ve Er Louden Downey   Santiago'yu bağlayıp, boğazına bir bez tıkmışlar.

 Bir saat sonra ölmüş.

 Bezde zehir varmış.

 - Beze zehir mi dökmüşler?

 - Kendileri kabul etmiyor.

 Yarın buraya gelecekler.

 Çarşamba 06:00'da Küba'ya gideceksin.

 Daha önce Binbaşı JoAnne Galloway'le görüş.

 - Sorun var mı?

 - Uçak, sabah 06:00'da mıydı?

 Kurallara harfiyen uyacağız.

 İkinci bir avukat atayacağım.

 - Gönüllü var mı?

 - Hayır.

 Masamda dosyalar yığılı.

 - Kaffee'yle çalışacaksın.

 - Dört günlük bir iş için mi?

 Çeşitli idari işlerle uğraşırsın.

 Yani hiçbir sorumluluğum yok.

 Tam bana göre!

 Evet, ama Çarşambaya kadar o raporu almalıyım.

 - Merhaba!

 - Bekle.

 Merhaba.

 Daniel Kaffee.

 Benden   Binbaşı Galloway'i görmem istendi.

 - Bir brifing için.

 - Seni sonra ararım.

 - Avukat sen misin?

 - Evet, bu da Sam Weinberg.

 - Hiçbir sorumluluğum yok.

 - Buyurun, oturun.

 - Ne zamandır donanmadasın?

 - Dokuz ay oldu.

 - Ne zaman mezun oldun?

 - Bir yıl önce.

 - Anlıyorum.

 - Yanlış bir şey mi yaptım?

 Avukat isteğimi ciddiye almalarını bekliyordum.

 Hakaret olarak almıyorum.

 En iyi avukatımızdır.

 Dokuz ayda 44 ceza indirimi görüşmesi yaptı.

 - Yakında bıçak seti kazanacağım.

 - Hiç mahkemeye girdin mi?

 Ehliyetime el konduğunda.

 Zaten onlara avukat değil, papaz lazım.

 Hayır, onlara avukat lazım.

 Dawson'ın ailesine bildirildi.

 Downey'nin sadece bir teyzesi var.

 - Onunla görüşmeli miyim?

 - İstiyorsan görüş.

 Albay Jessep'le görüşeceksiniz.

 Adını duymuş muydun?

 Kim duymamıştır ki?

 Gazetelerde Ulusal Güvenlik Konseyi'ne atanacağı yazıyor.

 - Santiago bunları GITMO'dan göndermiş.

 - Yani Guantanamo Körfezi.

 Bütün yüksek rütbeli subaylara, hatta senatörüne yazmış.

 Oradan nakledilmek istiyormuş.

 Kimse onu dinlememiş.

 Dinliyor musun?

 Nakil için hat ötesi ateşle ilgili bilgi vermeyi teklif etmiş.

 Tamam.

 Bu kadar mı?

 Müvekkilinin Santiago'yu öldürmek için bir sebebi var.

 - Anladım.

 Santiago kimdi?

 - Maktul.

 Mektuplarda Deniz Piyade Kıtası'ndaki yaşam kötüleniyor, öyle mi?

 Araştırma, Ulusal Güvenlik'teki adam için kötü olabilir, öyle mi?

 - Albay Jessep  - 12 yıl.

 Suçu " komplo" ve "uygunsuz davranışa" indirirsek, 12 yıl.

 - Daha hiçbir şey bilmiyorsun.

 - Harikayım, değil mi?

 - Daha fazlasını yapmak zorundasın.

 - Bu davada yetkiniz var mı?

 İşim, işini yapmanı sağlamak.

 Yani, benim yetki alanım sen olacaksın.

 Mektupları oku.

 Küba'dan dönünce rapor ver.

 - Gidebilirsin!

 - Bunu hep unutuyorum.

 Biraz dalgın.

 Haftaya bir beysbol maçı var.

 Orada şirinlik yapmasın.

 Guantamo'daki deniz piyadeleri fanatiktir.

 - Hangi konuda?

 - Deniz piyadeliği konusunda.

"Ben Birinci Sınıf Er William Santiago   Piyade Muhafız Bölüğü Rüzgar Kanadı, 2.

 Bravo Takımı.

Bu mektubu Küba'da yaşadığım sorunları anlatmak için yazıyorum.

Baş dönmesi ve bulantı yüzünden, koşularda daha önce de düşmüştüm.

Ama 18 Mayıs'ta kayalık bir yokuşta 20 yard kadar geride kalmıştım.

Ü stçavuşum beni itti, sonra gözlerim karardı ve düştüm.

Hastanede, sıcaktan yorgunluk teşhisi kondu.

Yardımınıza ihtiyacım var.

 PMB 'nden nakledilmem gerekiyor.

Saygılarımla, Er William T.

 Santiago, ABD Deniz Piyadesi.

 ""Not.

 Naklim karşılığında   2 Ağustos'taki ateş olayı hakkında bilgi vereceğim.

 " Er William T.

 Santiago da kim?

 2.

 Bravo Takımı'ndan, efendim.

 Burada, Shangri-la'da pek mutlu değil galiba.

 Noel Baba dışında herkesten nakil isteminde bulunmuş.

Şimdi de hat ötesi ateş hikayesi uydurmuş.

 Matthew?

 - Dehşete düştüm, efendim.

 - Dehşete düştün.

 Bu çocuk kendi birliğindeki birini ispiyonluyor.

Üstelik düşmeden, iki metre koşamayan bir ABD deniz piyadesi.

 - Bravo takımında neler oluyor?

 - Özel olarak konuşabilir miyiz?

 Ben durumla ilgilenirim, efendim.

 Curtis Bell'le ilgilendiğin gibi mi?

 Sözümü kesme, ben senin amirinim!

 Ben de senin, Matthew.

 Bu konuda ne yapacağız?

 - Hemen nakledilmeli.

 - Çocuk o kadar kötü mü?

 Mektupta yazanlar duyulursa, başına bir şey gelir.

 Santiago'yu nakletmek mi?

 Haklısın.

 Onu nakledelim.

 Bir dakika!

 Daha iyi bir fikrim var.

 Bütün mangayı nakledelim.

 Hatta bütün tümeni üstten nakledelim.

 Jon, söyle çocuklara eşyalarını toplasınlar.

 Tom!

 Başkanı bağla.

 Küba'dan çekiliyoruz.

 Bir saniye, Tom.

 Belki bunu tekrar düşünmeliyiz.

 Gidebilirsin, Tom.

 Sadece sesli düşünüyorum: Belki Santiago'yu eğitmek bizim sorumluluğumuzdur.

 Belki bu ülkeye karşı, onu koruyanların eğitimli   profesyoneller olmasını sağlama sorumluluğumuz vardır.

 Bunu bir yerde okumuştum.

 Yarbay, bence Santiago'yu nakletme teklifiniz   kolay ve sorunsuz bir yol   olmakla birlikte Amerika'ya yakışan bir çözüm değil.

 Santiago olduğu yerde kalacak.

 Çocuğu eğiteceğiz.

 Bu senin görevin, Jon.

 Santiago bir sonraki yeterlilik belgesinde 4.

6, 4.

6 almazsa   seni sorumlu tutarım ve seni öldürürüm.

 Bence hata yapıyorsunuz, albay.

 Matthew, istediğin özel konuşmayı şimdi yapacağız.

 Bu kadar.

 "O" salonunda görüşelim.

 William'ın eğitimini konuşalım.

 - Önerileriniz benim için değerlidir.

 - Gidebilirsin.

 Matthew, otur.

 Lütfen.

 - Kendrick hakkında ne düşünüyorsun?

 - Görüşümün  Bence sinsi bir tip.

 Ama çok iyi bir subay ve iş konusunda anlaşıyoruz.

 İşimiz, hayat kurtarmak.

 Ciddiyet gerektiren bir iş.

 Bu iş için yeterli olmayan bir deniz piyadesini nakledersek   birçok canı tehlikeye atarız.

 Otur, Matthew.

 Akademiye birlikte gittik, Vietnam'da birlikte savaştık.

 Ama ben senden daha başarılı oldum ve daha hızlı yükseldim.

 Bu seni sıkıyor veya utandırıyorsa senin sorunun.

 İşimiz, hayat kurtarmak, Yarbay Markinson.

 Asla başka bir subayın önünde emirlerimi eleştirme.

 Bütün belgeler tamam.

 Orada dur.

 - Hal, burası Washington D.

C.

 mi?

 - Hadi, yürüyün.

 Seninle Dawson ve Downey hakkında konuşmak istiyorum.

 - Kim dedin?

 - Dawson ve Downey.

 - Tanıdık geldi, ama  - Müvekkillerin.

 Küba olayı!

 Evet, hatırladım.

 Yine yanlış bir şey yaptım.

 Onlar hücrelerinde beklerken sen niye top oynuyorsun?

 - İdman yapmalıyız.

 - Komik değildi.

 Başka bir avukat atanmasını istesem hakaret mi olur?

 - Niye?

 - Yeterli olmadığını düşünüyorum.

 Beni tanımıyorsun.

 Genelde yetersiz olduğumu anlamak saatler sürer.

 İşte bu komikti!

 Yanılıyorsun.

 Seni tanıyorum.

 Daniel Alistair Kaffee, 8 Temmuz 1964, Boston doğumlu.

 Baban Lionel Kaffee, eski başsavcı, 1985'te öldü.

 Harvard'a gittin, sonra baban istediği için donanmaya girdin.

 Zorunlu hizmetini bitirinceye kadar zaman geçiriyorsun.

 Beni ilgilendirmez, kimseye söylemem.

 Ama bu davayı da aynı gevşek tavırla ele alırsan   bir yerde bir şey ters gider.

 Sen mücadeleyi sevmediğin için Dawson   ve Downey'in fazladan hapis yatmalarına göz yumamam.

 Vay be!

 Cinsel açıdan tahrik oldum!

 Bence cinayet değildi.

 Kasıt yoktu.

 Santiago akut laktik asit fazlalığı yüzünden boğuldu.

 Bu zehir olasılığını güçlendiriyor.

 Nedir bilmiyorum ama kötü bir şey.

 Öldüğünde, doktor sebebini bilmiyordu.

 - İki saat sonra "zehir" dedi.

 - Katil Prof.

 Plumb, yer kütüphane mi?

 Amirinle konuşacağım.

 Sütunlu büyük beyaz binada.

 Bence fazla şansın yok.

 Tümende beni seviyor olmalılar.

 İlgini ve coşkunu takdir ediyorum, ama bunu kendim hallederim.

 Kızıl Kod ne demek biliyor musun?

 Çok yazık.

 Subay var!

 Dikkat!

 Onbaşı Dawson, efendim!

 PMB Bölüğü Rüzgar Kanadı!

 "Başkalarıyla iyi geçinemiyormuşsun", Harold!

 Er Louden Downey, efendim!

 Ben Daniel Kaffee, bu da Sam Weinberg.

 Oturun.

 Senin imzan mı?

 Efendim deme.

 Bu da senin mi?

 - Efendim, evet, efendim!

 - Hiç değilse iki kez söylemeyin.

 - Kızıl Kod nedir?

 - Bir disiplin cezası.

 Kurallara uymayan bir piyadeyi diğerleri yola sokar.

 - En bilinen örneği?

 - Efendim?

 "Efendim" dedikçe babam burada sanıyorum.

 Danny, Daniel veya Kaffee.

 Tipik bir Kızıl Kod örneği ver.

 Bir deniz piyadesi banyo yapmazsa ona asker duşu aldırtırız.

 - Nasıl?

 - Tahta fırçası, çelik ovma teli.

 Santiago'ya saldırmanız Kızıl Kod muydu?

 Bu konuşur mu?

 Doğrudan kendisine yönelttiğiniz soruları cevaplar.

 - Kumaş zehirli miydi?

 - Hayır, efendim.

 - Terebentin, antifriz falan?

 - Başını tıraş edecektik.

 - Sonra aniden  - Ağzından kan geldi.

 Yüzü kan içindeydi, Dawson ambulans çağırdı.

 - Çağırdığınızı gören oldu mu?

 - Hayır, efendim.

 - Geldiğinde orada mıydınız?

 - Evet, o sırada tutuklandık.

 2 Ağustos tarihinde hattın üzerinden Küba'ya ateş ettin mi?

 Evet, efendim.

 Aynam saldırdı, efendim.

 Her Amerikalı nöbetçinin karşısında bir Kübalı vardır.

 "Ayna" denir.

 Santiago, mektubunda yasadışı olarak ateş ettiğini söylüyor.

 Ona göre "ayna" hareket etmemiş.

 Harold?

 Beni anladın mı?

 Başka niye Kızıl Kuralı uygulayasınız?

 Komuta zincirini bozdu.

 Birliğinin dışına çıktı.

 Sorununu bana anlatmalıydı, sonra çavuşa, sonra  Yeter.

 Santiago'yu öldürmek istediniz mi?

 - Hayır, eğitmek istiyorduk.

 - Ne için eğitmek?

 Kendinden önce birliğini düşünmesi, yasaya saygı duyması için.

 - Yasa nedir?

 - Birlik, Güç, Tanrı, Ülke!

 - Pardon?

 - Birlik, Güç, Tanrı, Ülke, efendim.

 Devlet sizi cinayetle itham ediyor.

 Savcıya 'Birlik, Güç, Tanrı, Ülke' mi diyeceğim?

 Bu bizim yasamız, efendim.

 Bu sizin yasanız.

 Tekrar geleceğiz.

 - İhtiyacınız var mı?

 Kitap, gazete?

 - Hayır, efendim!

 Alışmanız gereken bir şey var.

 - Efendim?

 - Tek dostunuz benim.

 - Eğlenceye hoşgeldin!

 - Sence öyle mi?

 Umarım hukukta beysbolda olduğundan iyisindir.

 Maalesef en iyi yaptığım iş beysbol.

 Küba'ya gidiyorum, Janelle!

 Castro'ya selam söyle.

 Suçu kabul ederlerse 20 yıl alır, 10 yıl yatarlar.

 - 12 yıl.

 Ambulans çağırmışlar.

 - Bir deniz piyadesini öldürdüler.

 Raporlarda kumaşın zehirli olduğu kesin değil.

 Dahiliye bölümünün başkanı bundan emin.

 - Kızıl Kod hakkında ne biliyorsun?

 - Yapma  Gayrıresmi olarak mı konuşuyoruz?

 Sana 12 yılı veririm.

 Ama o gün Teğmen Kendrick'in   özel olarak Santiago'ya bir şey yapmamalarını söylediğini bilmelisin.

 - Yarın basketbol oynayacak mısın?

 - Anlaştık mı?

 Ben dönünce konuşuruz.

 - Beni aldırmayı başardın mı?

 - Herkesle arkadaşsın.

 Barışmaya geldim.

 Ne diyorsun, dost muyuz?

 Downey'ye istediği çizgi romanları getirdim.

 Niye tutuklandığını bile anlamamış.

 - Bak, Binbaşı  - Bana JoAnne de.

 Veya Jo.

 Müvekkillerimle izinsiz görüşürsen, seni meslekten attırırım.

 Dost muyuz?

 Teyzesi Ginny Miller'dan yetki aldım.

 - Ginny teyze yetki mi verdi?

 - Onu aradım.

 - Bir saat kadar konuştuk.

 - Ginny teyze yetki vermiş.

 - Bu, yetki alanımda.

 - Duruşmayı da onun ambarında yaparız.

 Kostümleri ben dikerim, Goober amca hakim olur.

 Yarın Küba'ya ben de geliyorum.

 "Darbeler artarak geliyor.”

 - Nasıl gidiyor, Luther?

 - Bir gün daha geçti işte.

 - Boşver, takma.

 - Hayat devam ediyor.

 - Sağlığım yerinde.

 - Her şeyin yerinde.

 Görüşürüz!

 Bakalım, ilk kim görecek.

 Şahidimsin, bebek konuştu.

 İlk kelimesini söyledi.

 - Bir ses çıkardı.

 - Yapma.

 Açıkça bir kelimeydi.

 Onu duydun.

 Parmağını uzatıp "baba" dedi.

 - Bir posta kutusunu gösterdi.

 - Evet.

 "Baba!

 Bak, posta kutusu.”

 - Jack Ross bana 12 yıl önerdi.

 - İstediğin bu değil miydi?

 - Bilmiyorum.

 Herhalde kabul edeceğim.

 - Yani?

 - Sadece 45 saniye sürdü.

 - 12 yılı kabul et.

 Bu bir hediye.

 Onlara inanmıyorsun.

 Sence müebbet almaları lazım.

 Her sözlerine inanıyorum ve bence müebbet almaları lazım.

 Yarın görüşürüz.

 - Beyazları giymeyi unutma.

 - Beyazları sevmiyorum.

 Küba'ya gidiyoruz.

 Dramamine'ın var mı?

 - Serin mi tutar?

 - Hayır, uçakta miden bulanıyor.

 Kazadan korktuğum için.

 Dramamine işe yaramaz.

 Bende biraz kekik var, o işe yarıyormuş.

 Tam çıkarken Ross garip bir şey söyledi.

 Teğmen Kendrick adamlarına Santiago'ya dokunmamalarını söylemiş.

 - Yani?

 - Kendrick'i tanımıyorum bile.

 Her neyse.

 Yarın görüşürüz.

 Ben Onbaşı Barnes, sizi üsttün rüzgar kanadına götüreceğim.

 Kamuflaj ceketi giymenizi öneririm.

 Hattın yakınından geçiyoruz.

 Kübalılar beyazlı bir subay görürse ateş edebilirler.

 İyi fikirmiş, Sam.

 Şimdi vapura bineceğiz.

 - Vapura mı?

 - Körfezi geçmek için.

 Kimse vapurdan bahsetmedi.

 Bayıldığımı söyleyemem.

 - Sen bir Donanma subayısın!

 - Onu kimse sevmez.

 Nathan Jessep.

 Girin.

 Daniel Kaffee, avukat.

 Binbaşı JoAnne Galloway.

 Gözlem ve değerlendirme.

 Yüzbaşı Weinberg, yardımcım.

 Bu Yarbay Markinson, ve Takım Komutanı Teğmen Kendrick.

 Yüzbaşı Kaffee.

 Babanla tanışmıştım.

 Bizim lisede konuşmuştu.

 - Lionel Kaffee mi?

 - Evet, efendim.

 Jon, bu adamın babasının bir zamanlar çok düşmanı vardı.

 Jefferson'a karşı Madison County Okul Bölgesi davası.

 Beyazların okuluna zenci bir kızı almak istemediler.

 Lionel Kaffee "Buna son vereceğim" dedi.

 - Baban nasıl, Danny?

 - 7 yıl önce öldü.

 - Kendimi bok herif gibi hissettim!

 - Önemli değil, efendim.

 - Sizin için ne yapabiliriz?

 - Fazla bir şey yok.

 Sadece formalite.

 - Herkesle görüşmemizi istiyorlar.

 - Hukuk bölümü bu konuda hassas.

 Jon görmek istediklerinizi gösterecek, sonra yemek yeriz.

 O gün adamlarınla konuştun.

 Ne söyledin?

 Bir ihbarcı bile olsa   Er Santiago'ya bir şey yapılmayacağını söyledim.

 - Saat kaçta?

 - 16:00.

 Yani, saat dörtte.

 Bunların ailesine gönderilmesini sağlamalıyız.

 - Tğm.

 Kendrick, Jon diyebilir miyim?

 - Hayır.

 - Seni kızdırdım mı?

 - Hayır, donanmacı çocukları severim.

 Bizi savaşacağımız yere götürürsünüz.

 Sence cinayet mi?

 Ben Tanrıya ve İsa'ya inanırım, o yüzden şunu söyleyebilirim: Santiago'nun ölümü bir trajedi.

 Ama yasa tanımadığı ve onursuz olduğu için öldü.

 Tanrı izliyordu.

 - Bu teoriye ne diyorsun?

 - Fena değil.

 Araştırma yapacak mısın, yoksa rehber eşliğinde gezecek misin?

 Ben kendim geziyorum.

 Sallayacak beyaz bir şey bulmak için koşuşturuyorlardı.

 Bazıları bir CNN ekibine teslim oldu.

 Yavaşça yürüyün ve bir zırhlı tank tümeni taşıyın derim.

 Yemek çok güzeldi.

 - Birkaç soru sormam gerekiyor.

 - Sor bakalım.

 Bir ajan, size Santiago'nun bir hat ötesi ateş olayını bildiğini söyledi.

 Santiago nakledilmesi karşılığında faili söyleyecekti.

 Atladığım bir detay varsa, eklemekten çekinmeyin.

 Teşekkür ederim.

 Yarbay Markinson ve Teğmen Kendrick'i ofisinize çağırdınız.

 Sonra?

 Kendi güvenliği açısından nakledilmesine karar verdik.

 Santiago nakil mi edilecekti?

 ABD'ye kalkan ilk uçakla.

 Ertesi sabah 06:00'da.

 Meğer beş saat gecikmişiz.

 Peki, hepsi bu kadar.

 Zaman ayırdığınız için teşekkürler.

 Onbaşı sizi götürecek.

 - Bir dakika, benim de sorularım var.

 - Hayır, yok.

 Olay sabahı Dr.

 Stone'la görüştünüz mü?

 - Elbette.

 Bir adamım ölmüştü.

 - Bak, ölmüş işte.

 Gidelim.

 - Kızıl Kodu hiç duydunuz mu?

 - Evet, duydum.

 Şubatta, Filo Komutanından rütbesiz askerlerin kendi disiplin   kurallarını uygulamamaları konusunda uyarı aldınız.

 Bu uyarıyı yazan, bir Küba AK-47 tüfeğiyle hiç karşılaşmamış.

 Ama uyarıyı dikkate aldım.

 Ne demek istiyorsun, Jo?

 Bir şey demek istemiyor.

 Huyu böyledir.

 İyi günler!

 Kızıl Kodu hala uygulanıyor demek istiyorum.

 Doğru mu?

 - Albay cevap vermek zorunda değil.

 - Evet, zorunda.

 Albay?

 Şimdi fark ettim.

 Jo'nun rütbesi daha yüksek, Danny.

 Sana bir şey diyeceğim.

 İyi dinle.

 Çok şanslı adamsın.

 Sabah bir kadına selam vermekten daha seksi bir şey olamaz.

 Hepsinin rütbesini yükseltmek lazım.

 Bir üstün sana oral seks yapmamışsa   yaşamamışsın demektir.

 - Burada hala Kızıl Kodu geçerli mi?

 Albay olduğum için bir kadın Başkan seçilene dek duş almayı sürdüreceğim.

 - Cevap bekliyorum.

 - Ses tonuna dikkat et, Binbaşı.

 Ben makul bir adamım, ama bu sıcak beni çıldırtıyor.

 Kızıl Kodu soruyorsun.

 Resmi cevabım, bunu önlemeye çalıştığım.

 Gayrıresmi cevabım, eğitimin vazgeçilmez bir parçası olduğu.

 Bilgim haricinde oluyorsa olsun.

 Birliğimi böyle yönetiyorum.

 Hakkımda soruşturma yapmak istiyorsanız deneyin.

 Öldürmeye eğitilmiş 4000 Kübalıdan 300 yard uzaktayım.

 Buraya gelip, bana hesap soramazsınız.

 Gidelim.

 Albay, nakil emrinin kopyasına ihtiyacım var.

 Santiago'nun nakil emri.

 Dosya için.

 - Dosya için, öyle mi?

 - Evet.

 Elbette bir kopya alabilirsin.

 Size her konuda yardım edeceğim.

 Bana inanıyor musun, Danny?

 Her konuda yardım edeceğime?

 Onbaşı sizi Personel Dairesine götürecek ve emri verecek.

 Ama benden kibarca istemelisin.

 - Pardon?

 - Kibarca istemelisin.

 Mermi, bomba, kan bana vız gelir.

 Ne para ne madalya istiyorum.

 İstediğim şey, beyaz ibne üniforman ve Harvard'lı konuşmanla   karşıma geçtiğinde bana biraz nezaket göstermen.

 Benden kibarca istemelisin.

 Albay Jessep, nakil emrinin bir kopyasını edinmem mümkün mü?

 Efendim.

 Sorun değil.

 - Kim o?

 - Benim.

 Seni özlemiştim.

 Üç saattir görüşmüyoruz.

 Markinson kaybolmuş.

 İzinsiz Devamsız konumundaymış.

 - Ne zaman?

 - Bugün biz ayrıldıktan sonra.

 - Onu sabah bulurum.

 - Ben denedim.

 "Devlet soruşturmasına müdahale etme" suçu işliyorsun.

 Artık Louden Downey'nin avukatıyım.

 Ginny teyze beni tanıyor gibiymiş.

 Davayla daha doğrudan ilgilenmeyi önerdim.

 Bir saat önce Louden'a belgeleri imzalattı.

 Herhalde sırf canımı sıkmak için bunları uydurmuyorsun.

 - Sen hala baş avukatsın.

 - Ne güzel.

 Bence Kızıl Kodu Kendrick emretti.

 Sen de öyle düşünüyorsun.

 Kalk!

 Kızıl Kodu Kendrick mi emretti?

 Bana efendim deme.

 Sorumu duydun.

 Santiago'ya Kızıl Kodu uygulamanızı Tğm.

 Kendrick mi emretti?

 Evet, efendim.

 - Öyle mi?

 - Evet, efendim.

 - Niye daha önce söylemediniz?

 - Sormadınız, efendim.

 Ne kadar hapis yatacağınız sizin sorununuz.

 Ben paramı alırım.

 - Biliyorum, efendim.

 - Canın cehenneme, Harold!

 Sakinleşin.

 Şu işi halledelim.

 6 Eylül günü takım toplantısı vardı.

 Teğmen Kendrick size Santiago'ya dokunmayın dediğini söyledi.

 Bu doğru mu?

 Rahatça konuşabilirsiniz.

 Doğru.

 Ama sonra takımı serbest bıraktı.

 - Sonra ne oldu?

 - Teğmen Kendrick odamıza geldi.

 Toplantının bitiminden beş dakika sonra.

 16:20'de.

 Sonra?

 Santiago'ya Kızıl Kodu uygulamamızı emretti.

 Jack!

 Emir almışlar.

 - Jack  - Birazdan gelirim.

 - Emir aldıklarını biliyor muydun?

 - Jo Galloway, Downey'nin avukatı.

 - Beni neyle suçluyorsun?

 - Biliyor muydun?

 Bilmiyordu, bilseydi bize söylemek zorundaydı.

 Müvekkillerimiz suçsuz olduklarını ve emir aldıklarını söyleyebilir.

 Kendrick "Santiago'ya dokunmayın" dedi.

 Sonra Dawson ve Downey'ye "Kızıl Kodu uygulayın" dedi.

 23 deniz piyadesi ve çok parlak bir teğmen böyle düşünmüyor.

 - Markinson niye kayboldu?

 - Bilemeyiz.

 Markinson 17 yıl, karşı istihbaratta çalıştı.

 Markinson gitti.

 Artık Markinson diye biri yok.

 Bak Danny, Jessep'in yıldızı yükseliyor.

 Tümen, onun ve Deniz Piyade Gücü'nün lekelenmesini istemiyor.

 Kaza sonucu ölüme sebebiyete indiririm.

 2 yıl.

 Olmaz, mahkemeye gideceğiz.

 Kaybedersiniz.

 Bütün suçları mahkemeye getirmek zorunda kalırım.

 Cinayet, komplo, uygunsuz davranış.

 Danny burada beni köşeye sıkıştırabilir, ama mahkemede değil.

 Altı ayda kurtulmak varken müebbet almalarını istemez.

 Pazarlık bitmiştir.

 Duruşmada görüşürüz.

 Dinleyin.

 Kaza sonucu ölüme sebebiyet önerdiler.

 2 yıl.

 Altı ay sonra evinizdesiniz.

 Vay be!

 Sen dünyanın en büyük avukatısın!

 Nasıl teşekkür edeceğiz?

 Duydunuz mu?

 Altı ay sonra evdesiniz.

 Maalesef kabul edemeyiz, efendim.

 Anlaşma yapamayız.

 Sadece işimizi yaptık.

 Sonuçlarına katlanırım.

 Ama suçlu olduğumu kabul edemem, efendim.

 - O mu aklınızı çeldi?

 - Bir yasamız var, efendim.

 Yasanızla birlikte suçsuz olduğunuzu iddia edin, müebbet alın.

 Dediğimi yaparsanız altı ay sonra evinizdesiniz.

 Sözümü dinle, Harold.

 Altı ay hiçbir şey değil.

 - Konuşmam için izin  - Konuş!

 Tanrım!

 Altı ayın sonunda ne yapacağız?

 Bizi ordudan atacaklar.

 - Muhtemelen.

 - Sonra ne yapacağız, efendim?

 Belli bir yasaya göre yaşamak istediğimiz için deniz piyadesi olduk.

 Onursuz olduğumuzu, piyade olmadığımızı söylememizi istiyorsunuz!

 Yanlış bir şey yaptıysam, cezama katlanırım.

 Ama işimi yaptığıma inanıyorum.

 Altı ayda eve gitmek için   kendimin, birliğimin ve Piyade Gücü'nün onurunu çiğneyemem!

 Efendim!

 Onbaşı Dawson'la yalnız görüşmek istiyorum.

 Üstçavuş!

 - Başka bir odaya geçmek istiyoruz.

 - Otur.

 Beni pek sevmiyorsun, değil mi?

 Boşver, önemli değil.

 Biliyorsun  Downey sana tapıyor.

 Sen ne yaparsan aynısını yapacak.

 Bir yasa yüzünden buna göz yumacak mısın?

 Haklı olduğumuza inanıyor musunuz?

 İnanıyor musunuz?

 Kaybedeceğinize inanıyorum.

 Sen bir korkaksın.

 Sana nasıl üniforma verdiler?

 Bundan sorumlu değilim.

 Hayatınızı hapiste geçirmek istiyorsanız bana ne!

 Bir subay odadan çıkarken selam verilmez mi?

 İnanamıyorum!

 Beni kızdırmak için hapse giriyor!

 Kendini uçuruma atacaksa, atsın.

 Elini tutacak değilim.

 - Avukat nasıl değiştirilir?

 - Duruşmada.

 Hakime yeni avukat atanmasını istediğini bildirmen yeterli.

 Ama şunu unutma.

 Nazik bir şekilde iste.

 - Benden ne bekliyorsun?

 - Bir savunma ileri sürmeni.

 Bu My Lai'de Calley'yi, Nuremburg'de Nazileri kurtaramadı.

 İki çocuğun zararlı olmadığını sandıkları   bir emri yerine getirmesi aynı şey mi?

 Onlar Nazi değil.

 Farkında değilsin ama bir savunma ileri sürüyorsun.

 Yeni bir avukat atanmasını isteyeceğim.

 Neden korkuyorsun?

 Babanın beklentilerinden mi?

 Psikanaliz saçmalıklarını bırak!

 Sadece avukatları değişecek.

 Sana ihtiyaçları var.

 Nasıl kazanacağını biliyorsun.

 Davayı bırakırsan kaderlerini belirlemiş olacaksın.

 Kaderleri Santiago öldüğünde belirlendi.

 - Bir kanıt olduğuna inanıyor musun?

 - Sen ve Dawson hayalcisiniz.

 Neye inandığım değil, neyi kanıtlayabildiğim önemli.

 Bana ne bilip ne bilmediğimi anlatma.

 Ben hukuku biliyorum!

 Sen işin kolayına kaçıyorsun.

 Rütbeli bir fırsatçısın.

 Bir hiçsin.

 Bunu kabul et.

 Duncan'a dedim ki: "Bunu mahkemeye götürürsem   90 yaşında biri Sigorta Yasasını yanlış   anladı diye bir yıl büro işi yaparsın.”

 On beş dakika sonra bir anlaşma önerdi.

 Herkes kalksın.

 - Dava nedir?

 - Duruşma no: 411275 VR/5.

 ABD ile Onbaşı Dawson ve Er Downey arasındaki dava.

 Sanıklar; cinayet, komplo ve uygunsuz davranışla suçlanıyorlar.

 Savunma bir iddiada bulunacak mı?

 - Sanıklar suçsuzdur.

 - Sanıklar suçu inkar ediyorlar.

 Bugünden üç hafta sonra, saat 10:00'a ertelendi.

 Hiçbir deneyimi olmayan bir yüzbaşı niye bir cinayet davasına baksın?

 Mahkeme salonunu görmemesi için mi?

 Benim evimde çalışacağız.

 Jo, hukuk defteri ve kalem getir.

 Sam, tıbbi kayıtları incelemeye başla.

 Jo, Dawson'un, Downey'nin ve Santiago'nun davranış raporlarını bul.

 Süt ve mısır gevreği dışında bir şey yok, yemeğinizi getirin.

 Demek mahkeme salonu böyle bir şeymiş!

 İstihbarattaki arkadaşınla konuştun mu?

 Markinson bulunmak istemezse bulunamaz dedi.

 Ben Markinson olsam, anlayamazmışsın.

 - Sen Markinson mısın?

 - Hayır.

 Ben de değilim.

 İki kişi elendi.

 Ne var?

 Artık JoAnne var.

 Hala bana ihtiyacın var mı?

 Emir almışlar, Sam.

 Yasadışı olduğunu bilmiyorlardı.

 - Herhangi makul bir insan  - Emirleri eleştiremezlerdi.

 Bu nasıl oluyor?

 Ben de emir veriyorum, kimse takmıyor.

 Burada beysbol ve bandolar var.

 Onlar namluyla karşı karşıya.

 Bana lazımsın.

 Araştırmada benden iyisin.

 Ve bir şahidi hazırlamayı biliyorsun.

 Tıbbi raporlar ve Çin yemeği getirdim.

 Önce yemek yiyelim.

 Ne oldu?

 Kung pau tavuğu da var mı?

 Zehir olduğunu kanıtlayamazlar.

 Kızıl Kod, Guantanamo için normal.

 Bir emir verildi.

 Emri Kendrick verdi.

 Seçenekleri yoktu.

 - Ya cinayet sebebi?

 - Bu suçlu olduklarını göstermez.

 Ona sonra geleceğiz.

 Santiago'nun başka bir nedenden ölmüş olabileceğini göstermeliyiz.

 Jo, laktik asit fazlalığı hakkında bilgi topla.

 Ben Binbaşı Galloway, Yarbay Markinson'ı bulmaya çalışıyorum.

 Doktor, herhangi bir yara izi var mıydı?

 Çizik?

 Kesik?

 Bere?

 Kırık kemik?

 Herhangi bir şiddet göstergesi?

 - Ceset dışında mı?

 - Hep aynı hatayı yapıyorum.

 Bana ve Dawson'a, Willy'ye Kızıl Kod uygulamamızı emretti.

 Daha çabuk cevap vermeli.

 Düşünüp buluyormuş gibi oluyor.

 Er Santiago de.

 Willy dersen bir annesi olduğu hatırlanır.

 Jüride yedi erkek, iki kadın var.

 Hepsi de deneyimli subaylar.

 Kadınların çocuğu yok.

 Bu çok kötü.

 Babam, jürili bir duruşmada kimin suçlanacağı önemlidir, derdi.

 Santiago öldü.

 Kim suçlu bilmek istiyorlar.

 Biz Kendrick diyoruz.

 Hukuk değil avukatlar kazanır.

 Hiçbir şey belli etmeyin.

 Beklemediğimiz bir şey olursa başınızı eğmeyin veya yazı yazmayın.

 Beklediğiniz bir şeymiş gibi davranın.

 - Bana belge uzatırken   "hızlı ama soğukkanlı görünün.”

 Bu parfüm konsantrasyonumu mahvediyor.

 Yarın sürme.

 Sam'e söyledim.

 - Saat kaç?

 - Eve gidip, uyuma saati.

 - Beni bırakır mısın?

 - Tabii.

 - Sen iyi birisin, Charlie Brown.

 - Mahkemede görüşürüz, sayın avukat.

 Ne söyleyeceğini biliyorum.

 Farklıyız.

 İstemediğimiz şeyler söyledik.

 Bana biraz saygı duymaya başladıysan, bu beni sevindirir.

 Ama büyütmeyelim.

 Beni sevdiğini söylemen gerekmez.

 Sadece uygun çoraplar giy, diyecektim.

 Tamam.

 Yerinde bir uyarı.

 - Hazırız.

 - Buna inanman iyi.

 Bizi mahvedecekler.

 - Oğlumuzu kurtaracak mısınız?

 - Elimden geleni yapacağım.

 Danny, bu Ginny Miller, Louden'in teyzesi.

 Siz Ginny Teyze misiniz?

 - Daha yaşlı birini bekliyordum.

 - Ben de öyle.

 - Son şans.

 Yazı tura atalım.

 - Çok geç.

 Bu mahkemeyle ilgisi olan herkes kendini tanıtsın.

 Mahkeme başkanı Albay Julius Randolph'tur.

 İddia makamı bir başlangıç beyanında bulunacak mı?

 Sanıklar, 6 Eylül günü Er Santiago'nun odasına girmişlerdir.

 Onu uyandırıp, bağlamışlar ve boğazına bir bez sokmuşlardır.

 Laktik asit fazlalığı akciğer kanamasına yol açmıştır.

 Kendi kanında boğulmuş, saat 00:37'de ölmüştür.

 Bunlar davayla ilgili tartışma götürmeyen gerçekler.

 Buraya kadar anlattıklarımı Onbaşı Dawson   ve Er Downey de tam olarak kabul ediyor.

 Ayrıca, bez parçasına zehir sürdüklerini ve Santiago'nun   odasına öldürme isteği ve amacıyla girdiklerini de göstereceğiz.

 Yüzbaşı Kaffee birazdan cambazlık gösterisi yapacak.

 Yanlış bilgiler vermeye çalışacak.

 Şaşırtıcı adetlerden bahsedecek.

 "Kızıl Kod" gibi resmi sanılacak sözlerle kandırmaya çalışacak.

 Birkaç subaya bile saldırabilir.

 Elinde hiçbir kanıt yok, ama eğlenceli olacak.

 Bütün bu cambazlıklar Willy Santiago'nun ölü olduğu   ve onu Dawson ve Downey'nin öldürdüğü gerçeğini örtemez.

 - Bunlar tartışma götürmeyen gerçekler.

 - Yüzbaşı Kaffee.

 Zehir veya öldürme amacı olduğunu kanıtlamaya çalışmak boşuna.

 Dawson ve Downey Santiago'ya öç almak için saldırmadı.

 Eğlence peşinde de değillerdi.

 Bunu yapmaları emredildi.

 Tekrarlıyorum: Bunu yapmaları emredildi.

 Gerçek dünyada, veya burada, Washington'da bu çok önemli değil.

 Ama Küba'da, Guantanamo Körfezi'ndeki denizciler   emirlere uymazlarsa bavullarını toplarlar.

 Dawson ve Downey, işlerini yaptıkları için burada.

 - İlk şahidi çağırın.

 - Şahidimiz R.

C. McGuire.

 Lütfen sağ elinizi kaldırın.

 Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?

 Ederim.

 Adınız ve işiniz.

 Robert C.

 McGuire, Özel Ajan, Deniz İstihbarat Örgütü.

 3 Eylül'de Er Santiago'dan bir mektup aldınız mı?

 Evet.

 Mektupta birliğinden bir askerin hattın ötesine ateş ettiği yazıyordu.

 Adı belirtiliyor muydu?

 Hayır.

 Albay Jessep'a soruşturma yapacağımı bildirdim.

 Sadece bir nöbetçinin mermisi eksikti.

 - Bu kimdi?

 - Onbaşı Harold Dawson.

 - Dawson bu konuda ne dedi?

 - Düşmanın saldırmaya hazırlandığını.

 - Ama ona inanmadınız?

 - Bu benim  Dawson niye ceza almadı?

 - Yeterince kanıt yoktu.

 - Teşekkürler.

 Neden yeterli kanıt yoktu?

 Elinizde mektup vardı.

 Tek şahit Santiago'ydu.

 Onunla görüşme şansım hiç olmadı.

 - Ve artık öğrenemeyeceğiz, değil mi?

 - Hayır.

 - Başka sorum yok.

 - Şahit gidebilir.

 Onbaşı Carl Hammaker, RS C Windward, 2.

 Bravo Takımı.

 6 Eylül'de Teğmen Kendrick'in düzenlediği toplantıya katıldınız mı?

 - Evet, efendim.

 - Ne söylendi?

 Teğmen Kendrick, aramızda bir ihbarcı   olduğunu, Santiago'nun takımdan birini şikayet ettiğini söyledi.

 - Öfkelendiniz mi?

 Açıkça söyleyin.

 - Evet, efendim.

 - Ne kadar öfkelendiniz?

 - Santiago yasamızı çiğnedi.

 Diğerleri de öfkeli miydi?

 Dawson ve Downey?

 İtiraz ediyorum!

 Müvekkillerimin 6 Eylül'de ne hissettiği soruluyor.

 Kabul edildi.

 Teğmen Kendrick toplantıda size bir daimi emir verdi mi?

 Meseleyi çözmeye kalkmamamızı söyledi.

 - Emir neydi?

 - Santiago'ya dokunulmaması.

 Soru sorabilirsiniz.

 Bundan beş dakika sonra Dawson ve Downey'nin odasında mıydınız?

 - Teşekkürler.

 Başka sorum yok.

 - Şahit gidebilir.

 Onbaşı Raymond Thomas.

 Yüzbaşı Ross bütün takımı çağırmak istiyor.

 Takım komutanının talimatları, konuyla yakından ilgilidir.

 Savunma 22 askerin de Hammaker'ı doğrulayacağını kabul ediyor.

 Ama hiçbiri 16:20'de Dawson ve Downey'nin odasında değildi.

 - Yüzbaşı?

 - İddia makamı bunu kabul ediyor.

 Erteliyoruz.

 Diğer şahidinizi yarın çağırabilirsiniz.

 - Tekrar doktora yöneleceğiz.

 - Yanlış bir yöntem.

 3:00'da Santiago'nun ölüm nedenini bilmiyordu.

 Jessep'la görüştükten sonra zehir dedi.

 Yalan söylüyor.

 Aman ne güzel!

 "Yalancı, yalancı, sana kimse inanmaz" deriz.

 Zorlamayı kanıtlayamayız.

 Elimizdekini kullanalım.

 Er Santiago 00:12'de hastaneye kaldırıldı.

 00:37'de öldüğü açıklandı.

 Doktor, laktik asit fazlalığı nedir?

 Kaslar ve hücreler oksijen yerine şeker yaktığında ortaya çıkar.

 Bu akciğerlerinin kanamasına yol açtı.

 Kaslar ne kadar sürede şeker yakmaya başlar?

 - 20-30 dakika.

 - Santiago'da niye daha hızlı oldu?

 - Bir zehir yüzünden.

 - Şahit spekülasyon yapıyor!

 Şahit tıp uzmanıdır.

 Sözlerine spekülasyon denemez.

 Ama kriminolog değil, dahiliyeci.

 Tıbbi deliller yetersiz.

 Ama şimdilik görüşünü kabul etmemizin sizce sakıncası yoktur.

 Elbette, efendim.

 - Willy Santiago zehirlendi mi?

 - Kesinlikle.

 Ama adli tabibin raporunda zehre rastlanmadı.

 İzine rastlanamayacak çok sayıda zehir var.

 Burada belirleyici faktör asit fazlalığının biçimi.

 Bir kişide asit fazlalığını hızlandıran özellikler olabilir mi?

 - Bu mümkün mü?

 - Mümkün.

 Bu özelliklere örnek verir misiniz?

 Bir kalp hastalığı bunu hızlandırabilir.

 Bir kalp hastalığım varsa ve biri ağzıma bir bez sokarsa   bez çıkarıldıktan sonra da şeker yakmayı sürdürür müyüm?

 Hastalık çok ciddiyse.

 Böyle bir hastalığın semptomları başlangıçta   rutin bir muayenede gözden kaçabilir mi?

 - Yine de bazı semptomlar görülür.

 - Ne tür semptomlar?

 Göğüs ağrısı?

 Nefes tıkanması?

 Yorgunluk?

 Elbette.

 - Bu sizin imzanız mı?

 - Evet.

 Bu Santiago'ya sınırlı görev uygulanması için bir emir.

 Yorumlarınızı okur musunuz?

 "Hasta; göğüs ağrısı, nefes tıkanması ve yorgunluktan şikayetçi.”

 "Beş milden uzun mesafe koşamaz.”

 Hızlı kimyasal reaksiyonun nedeni zehir değil   bir kalp hastalığı olabilir mi?

 - Hayır.

 - Bu mümkün değil mi?

 Hayır.

 Santiago'yu tepeden tırnağa muayene edip, sağlıklı belgesi verdim.

 O zaman zehir olmalı.

 Birine sağlıklı belgesi verirseniz   ve o ölürse başınız derde girer, değil mi?

 - İtiraz ediyorum!

 Kayda girmesin!

 - Kabul edildi.

 Başka sorum yok, sayın hakim.

 17 yıldır doktorsunuz.

 5426 kişiye hizmet veren bir hastanede   Dahiliye Bölümü başkanısınız.

 Santiago'nun zehirlenmesi konusunda mesleki görüşünüz nedir?

 Doktorun şahitliğinin kayıtlardan çıkarılmasını talep ediyoruz.

 - Mahkeme şahitliği göz ardı etmeli.

 - İtiraz geri çevrildi.

 Şiddetle itiraz ediyor ve itiraz konusunda karar vermeden önce   sizinle özel olarak görüşmek istiyoruz.

 - İtiraz geri çevrildi.

 - Tekrar gözden geçirilsin.

 Şahit bir uzmandır ve mahkeme görüşünü dinleyecektir!

 Willy Santiago'nun zehirlenmesiyle ilgili uzman görüşünüz nedir?

 - Zehirlenmiştir.

 - Sağolun, efendim.

 Başka sorum yok.

 Çıkabilirsiniz.

 İddia makamı başka şahitler çağırma hakkını saklı tutarak ara vermektedir.

 Duruşma, savunmanın ilk şahidini çağıracağı Pazartesiye ertelenmiştir.

 "Şiddetle itiraz ediyorum.”

 Böyle mi yapacağız?

 "Geri çevrildi!

" "Ama şiddetle itiraz ediyorum!

" - O zaman gözden geçirelim!

 - Kayıtlara girmesini sağladım.

 Bir kez itiraz ettin, kriminolog olmadığını söyledik.

 Bunu sürdürürsen avukat hilesi gibi algılanır.

 - Hakime bile uzman dedirttin!

 - Sam, hata yapabilir.

 Karımı arayacağım.

 Akşam görüşürüz.

 - Onlardan niye nefret ediyorsun?

 - Güçsüz birini dövdüler.

 Gerisi entel saçmalığı.

 Güçsüz birine işkence ettiler!

 Hızlı koşamıyor diye onu öldürdüler!

 - Bu gece tatil yapalım.

 - Özür dilerim.

 Günde 20 saat çalışıyoruz.

 Bu geceyi karınla ve kızınla geçir.

 Jo, sen de git.

 Bizimle değilken ne yapıyorsan onu yap.

 Yarın Cumartesi mi?

 Saat onda başlarız.

 Sen niye onları bu kadar çok seviyorsun?

 Çünkü orada durup " Ben nöbetteyken size bir şey olmayacak" diyorlar.

 Doktoru boşver.

 Asıl duruşma Pazartesi başlıyor.

 Rahatsız ediyorum.

 Önceden aramalıydım.

 Öylesine maç seyrediyordum.

 Girsene.

 Seni yemeğe götüreyim mi?

 Çıkacak mıyız?

 Bana çıkma teklifinde bulunuyorsun gibi geldi.

 Deniz mahsullerini sever misin?

 İyi bir lokanta biliyorum.

 Üçüncü davam "sarhoşluk ve asayişi bozma" idi.

 9 hafta sürdü.

 - 9 hafta mı?

 Savcı kaç gün istemişti?

 - 15 gün.

 - Çok aceleye getirmişsin.

 - Sonra beni İçişlerine kaydırdılar.

 Ama orada iki madalya ve iki takdirname aldım.

 Niye hep özgeçmişini anlatıyorsun?

 - İyi avukat olduğumu düşünmen için.

 - Öyle düşünüyorum.

 Hayır, düşünmüyorsun.

 Sen mükemmel bir avukatsın.

 Mahkemede saygı uyandırıyorsun.

 Jüriyi ikna edeceksin.

 Dawson ve Downey'nin hayatını kurtaracaksın.

 Jo  Kaybetme fikrine alışmalısın.

 Ross'un söyledikleri doğruydu.

 Emir almaları önemli bir şeyse bile, bunu kanıtlayamam.

 Cinayetle suçlanan iki kişinin tanıklığından başka kozumuz yok.

 - Markinson'ı bulacağız.

 - Çok fena kaybedeceğiz.

 Onbaşı Barnes, Rüzgar Kanadı Kışlası, Guantanamo Körfezi, Küba.

 Hangi durumlarda Kızıl Kod uygulanır?

 Geç kalmak, asayişi bozmak, koşuda geride kalmak 

- Size uygulandı mı?

 - Evet.

 Tüfeğimi düşürmüştüm.

 Hava 38 derecenin üstündeydi.

 Avuçlarım terledi.

 Reçine sürmemiştim.

 - Ne yaptılar?

 - Üstüme battaniye attılar.

 Kollarımı yumrukladılar ve ellerime tutkal sürdüler.

 İşe yaradı.

 Daha sonra hiç tüfeğimi düşürmedim.

 Er Santiago geç kalır mıydı?

 Odası düzensiz miydi?

 Koşuda geride kalır mıydı?

 6 Eylül'den önce ona Kızıl Kural uygulanmış mıydı?

 Hayır, hiç.

 Ter yüzünden size uygulandı.

 Niye Santiago'ya uygulanmadı?

 - Dawson izin vermedi, efendim.

 - Dawson izin vermedi.

 Atıp tutuyorlardı ama Dawson'dan çok korkuyorlardı.

 - İtiraz.

 Tanığı yönlendiriyor.

 - Santiago'ya ceza vermek istediniz mi?

 - Niye yapmadınız?

 - Dawson beni pataklardı.

 Yüzbaşı Ross da size soru soracak.

 Onbaşı Barnes, bu Deniz Piyadesi Elkitabı.

 Biliyor musunuz?

 Okudunuz mu?

 Güzel.

 "Kızıl Kod" bölümünü okur musunuz?

 - Efendim?

 - Kızıl Kodun anlatıldığı sayfa.

 "Kızıl Kod" GITMO'da aramızda kullandığımız bir laf.

 Bakın burada ne var!

 "Standart Çalışma Prosedürü. PMB, Guantamo Körfezi, Küba.”

 - "Kızıl Kod" burada var mı?

 - Hayır, efendim.

 Ben bir deniz piyadesiyim.

 Görevlerim arasında Kızıl Koda uymak   olduğunu belirten bir talimatname veya kitap yok mu?

 Hiçbir kitap, efendim.

 Başka sorum yok.

 Yemekhanenin yerini gösteren sayfayı bulur musunuz?

 Kitapta yok, efendim.

 - Hiç yemek yemediniz mi?

 - Günde üç kez, efendim.

 Kitapta olmadığı halde yemekhaneyi nasıl buldunuz?

 - Kalabalığı takip ederek.

 - Başka sorum yok.

 Onbaşı Barnes, gidebilirsiniz.

 Bu gece Kendrick dosyasını tekrar çalışacağız.

 Onu ezmek istiyorum.

 - Merhaba, Luther.

 - Büyük dava nasıl, amiral?

 - Başımı kaşıyacak vaktim yok.

 - İşleyen demir ışıldar.

 Perde kapanmadan oyun bitmez.

 - Tekrar söyle.

 - Perde kapanmadan oyun bitmez.

 Tuzağa düştüm.

 - Tanrı aşkına!

 - Kapıyı açık bırakmışsın.

 Ödümü patlattın.

 Mahkemeye çağırılmış durumdasın.

 Biliyorum.

 O iki piyadenin hayatı senin elinde.

 Yardım etmeliyim.

 Ne biliyorsun?

 Kızıl Kod muydu?

 Emri Kendrick mi verdi?

 Buna şahit oldun mu?

 - Hayır.

 - O zaman bir şey bilmiyorsun.

 Santiago nakledilmeyecekti.

 - Jessep "eğitilmesini" istedi.

 - Ama nakil emrinde senin de imzan var.

 Küba'ya geldiğin gün imzaladım.

 Santiago'nun ölümünden 5 gün sonra.

 Sana dokunulmazlık sağlayacağım.

 4 gün sonra bunu mahkemeye anlatırsın.

 Seni bir motele yerleştireyim.

 Baştan başlayacağız.

 Anlaşma istemiyorum.

 Dokunulmazlık da.

 Geçmişte ve şu an yapmakta olduklarımdan gurur duymuyorum.

 - Nerede?

 - Downtown Motelinde.

 - Güvenlik şifrem 4115273.

 - Benim güvenlik şifrem yok.

 Jessep ilk uçağın 6:00'da olduğu konusunda da yalan söylüyormuş.

 Markinson yedi saat önce başka bir uçak olduğunu söyledi.

 Duydun mu, Jo?

 - Uçuşların bir kaydı yok mu?

 - Kontrol kulesinin kayıtları lazım.

 - Kazanacağız.

 - Jo, henüz bir şey bilmiyoruz.

 Sen Downey'yle ilgilen.

 Ben Ross'la konuşayım.

 Merhaba, Danny.

 Bugün çok iyiydin.

 Barnes'ta yaptığın manevra.

 - Markinson'ı buldum.

 - Nerede?

 Northeast'te bir motelde.

 Korunuyor.

 Nakil emri sahteymiş.

 Jessep ilk uçak konusunda da yalan söylemiş.

 Kendrick'i şahit sandalyesine oturtup biraz eğleneceğim.

 Kendrick veya Jessep'ı kanıt göstermeden suçlarsan   askeri mahkemede yargılanırsın ve bu siciline işlenir.

 Markinson deli, bir şeyi değiştirmez.

 Sana yardım etmek için söylüyorum.

 Bence deli olan sizsiniz, onur yasanız da saçmalık!

 Kendrick ve Jessep konusunda üstüme gelme.

 Müvekkillerin hapse girmemeli, ama bu benim kararım değil.

 Ben önyargısız olarak devleti temsil ediyorum ve müvekkilimin kanıtı var.

 Kanıt göstermeden bir subayı   suçlamanın sonuçları konusunda seni uyarıyorum.

 Bunu duydum.

 Seni zorla o salona soktular.

 Herkes.

 Dawson.

 Galloway.

 Kahretsin, seni kışkırttım.

 Ve ölü bir hukukçunun anısı da seni zorluyor.

 Berbat bir beysbol oyuncususun, Jack!

 Senin çocukların sonu geldi.

 Artık bunu durduramam.

 - Santiago iyi bir piyade miydi?

 - Vasattı.

 Tüm yeterlilik ve davranış raporları vasatın altında olduğunu gösteriyor.

 Vasatın altındaydı ama ölünün arkasından konuşmak istemedim.

 - Anlıyorum, ama yemin ettiniz.

 - Yeminimin farkındayım.

 Bunlar Onbaşı Dawson hakkında hazırladığınız son üç rapor.

 İki kez mükemmel sonuç almış, ama 9 Haziran'da vasatın altındaymış.

 - Bunu konuşmak istiyorum.

 - Güzel.

 Dawson Piyade Okulunda son derece başarılıydı.

 Ama sınıfındaki çoğu kişi gibi terfi ettirilmedi.

 - Nedeni bu rapor muydu?

 - Eminim öyleydi.

 - Niye bu notu aldı, biliyor musunuz?

 - Hayır.

 Çok adamım var.

 Bir sürü rapor yazdım.

 Er Curtis Bell olayını hatırlıyor musunuz?

 - Subay Lokalinden bir şey çalmıştı.

 - Evet.

 Bunu yetkililere bildirdiniz mi?

 Yatağımın yanında iki kitap vardır: Deniz Piyade Yasası ve İncil.

 Albay Jessep ve Tanrı dışında yetkili tanımam.

 Yani bu mahkemeyi yetkili bulmuyorsunuz?

 - İtiraz ediyorum.

 Yargılayıcı.

 - Kabul edildi.

 Dikkatli ol.

 - Bell konusunda rapor verdiniz mi?

 - Onu çok beğeniyordum.

 - Suçlamak istemedim.

 - Birlik içinde mi halletmek istediniz?

 - Evet, kesinlikle.

 - Kızıl Kodu biliyor musunuz?

 - Bunu hiç emrettiniz mi?

 - Hayır.

 Er Bell'e bir hafta süreyle su dışında bir şey verilmemesini emrettiniz mi?

 Gerçeği saptırıyorsunuz.

 Koğuş cezası almıştı.

 Su ve vitamin alıyordu.

 Sağlığı tehlikede değildi.

 Eminim hoş bir şeydir.

 Ama sizin emrinizle oldu.

 - Yiyeceği yasakladınız mı?

 - Evet, yasakladım.

 - Buna Kızıl Kod denebilir mi?

 - Hayır.

 Diğer 478 deniz piyadesi bunu Kızıl Kod olarak görür mü?

 Şahit başka 478 kişinin ne düşündüğünü bilemez.

 Bunlar polemiğe yönelik, konuyla ilgili olmayan sorular.

 Kabul edildi.

 Size şahidin   mükemmel bir hizmet sicili olduğunu hatırlatırım.

 Dawson, Er Bell'e yiyecek verdiği için mi vasatın altına düşürüldü?

 - İtiraz ediyorum!

 - Bekleyin.

 Teğmen?

 Dawson, bir suç işlediği için vasatın altına düşürüldü.

 Suçu neydi?

 Teğmen Kendrick, Dawson aç birine yiyecek verdi.

 - Suç bunun neresinde?

 - Emre itaatsizlik etti.

 Yani, bir deniz piyadesinin sağlığının emrinizle çeliştiğine   karar verdiği için cezalandırıldı.

 Dawson emre itaatsizlik etti!

 Ama bu gerçek bir emir değildi.

 Savaşta değiliz.

 Düşman hattına girmesi istenmemişti.

 Onun kadar yetenekli bir deniz piyadesi önemli emirlerle   ahlaki açıdan şüpheli emirleri ayırt edebilir.

 Dawson hangi emirlere uyacağına karar verebilir mi?

 - Hayır, veremez.

 - Böylece bunu öğrenmiş mi oldu?

 - Öyle sanırım.

 - Bunu biliyorsunuz, değil mi?

 Son soru: Dawson'a, Santiago'ya Kızıl Kod uygulamasını emretseniz

 - Ona dokunmayın dedim!

 - İtaatsizlik edebilir miydi?

 - Cevaplamayın!

 - Başka sorum yok.

 Dawson ve Downey'ye, Kızıl Kural uygulamalarını emrettiniz mi?

 - Teğmen Kendrick 

- Hayır, etmedim.

 Ne oldu?

 Kontrol Kulesinin kayıtlarını buldum.

 Jessep doğru söylüyormuş.

 - Hala çalışıyorsunuz, yüzbaşı.

 - Evet  Saat 11 'de uçak yokmuş!

 İlk uçak 23:00'te ayrıldı ve 2:00'de Andrews'a ulaştı.

 Peki niye kayıt defterinde yok?

 - Jessep.

 - Kayıtları mı değiştirdi?

 Uçağın indiğini kanıtlarım.

 Andrews'taki kayıtları bulacağım.

 - Bulamazsın.

 - Bir uçuşu ortadan kaldırabilir mi?

 Jessep, Güvenlik Konseyi'ne girmek üzere.

 Mayınlardan kaçmayı bilir.

 - Senden kaçamayacak.

 - Hala şahitlik yapmamı istiyor musun?

 Perşembe sabahı.

 Saat onda.

 Birisi uçuşu biliyor olmalı.

 Günde kaç uçak inip kalkıyor biliyor musun?

 - Kimse hatırlamaz.

 - Uçuşu boşverelim.

 Markinson, nakil emrinin sahte olduğuna şahitlik edecek.

 Bu ve Downey'nin şahitliği yeterli olacak.

 O gece niye Santiago'nun odasına gittiniz?

 - Kızıl Kod için.

 - Bunu niye yaptınız?

 Teğmen Jonathan James Kendrick bize emir verdi.

 Başaracaksın.

 - Yakında takımımıza dönebilecek miyiz?

 - Kesinlikle.

 Soruların sırasını unutma.

 Gösterişli kelimeler kullanma.

 Ağır ol.

 Ve onu bir an önce kurtar.

 Ne oldu?

 Her şey iyi olacak.

Sayın Bay ve Bayan Santiago, William'ın ikinci komutanıydım.

Onu sadece ismen tanıdım.

Yakında onu öldüren iki kişinin mahkemesi bitecek   ve jüri oğlunuzun ölümünü açıklamaya çalışacak.

Gerçeği ortaya çıkarmak için elimden geleni yaptım.

Ama oğlunuz, engellemeye gücüm yetmediği için öldü.

Yarbay Markinson, ABD Deniz Piyade Gücü.

 Son kez söyler misiniz: 6 Eylül gecesi niye Santiago'nun odasına gittiniz?

 Takım Komutanımız Kendrick Kızıl Kod emri verdi.

 Teşekkürler.

 Şahide soru sorabilirsiniz.

 Kayıtlara göre 16:00'ya kadar 39.

 nöbet kulübesindeydiniz.

 - Kayıtlar çok iyi tutulur.

 - 39. kulübe kışladan ne uzaklıkta?

 - Yürüyerek uzak.

 - Ciple ne kadar uzaklıkta?

 Ne yapmaya çalışıyor?

 On onbeş dakika falan, efendim.

 - Hiç yürüdünüz mü?

 - Evet, efendim.

 O gün.

 Çapkın erin, öyle deriz   çünkü kızlarla arası iyidir.

 39. kulübede lastiği patladı, kışlaya koşarak dönmek zorunda kaldık.

 Ciple 10-15 dakikaysa, koşarak bir saat falan olmalı.

 - 45 dakikada vardık, efendim.

 - Fena değil.

 Santiago'ya saldırmanızı Teğmen Kendrick'in emrettiğini söylediniz.

  16:20'de odanızda, öyle mi?

 - Evet, efendim.

 - Ama kışlaya 16:45'te döndünüz.

 16:20'de nasıl odanızda olabilirsiniz?

 Şey, efendim, lastik patlamıştı  Teğmen Kendrick'in Kızıl Kod emri verdiğini duydunuz mu?

 - Hal dedi ki 

- Emri duydunuz mu?

 - Hayır, efendim.

 - Duruşmanın ertelenmesini istiyorum.

 - Şahidin hakları var.

 - Kendisine hakları okundu.

 Niye Santiago'nun odasına gittiniz?

 Bunu Dawson mı istedi?

 - Ona bakmayın!

 - Yüzbaşının sorusunu cevapla.

 Evet.

 Onbaşı Dawson'dan emir aldım ve uyguladım.

 Sence nerede?

 Downey için emir Kendrick'ten gelmişti.

 - Danny, özür dilerim  - Boşver.

 Zımni emirin ne demek olduğunu açıklayacak birini bulmamız yeterli.

 Belki önce Downey'i çağırmalıyız.

 Dawson'ı Kennedy suikastıyla suçlamaya ne dersin?

 - Sarhoş musun?

 - Zilzurnayım.

 Sana kahve yapayım.

 Kahve mi yapacak?

 Ne hoş.

 Downey odasında bile değilmiş.

 Sence de önemli bir bilgi değil mi bu?

 Danny, bu olumsuz bir durum.

 Ve özür dilerim.

 Bunu halledip, Markinson'a geçeriz.

 Markinson öldü.

 O mareşallerin hakkını vermek zorundasın.

 Kendini asmamış.

 Bıçakla kendini doğramamış.

 Giyinip kuşanmış, nikel kaplama tabancasını çekmiş   ve ağzına kurşunu sıkmış.

 Şahidimiz kalmadığına göre biraz kafayı çekeyim dedim.

 - Bence hala kazanabiliriz.

 - Sen de biraz iç.

 Yarın sabah 24 saat erteleme isteyeceğiz.

 - Niye?

 - Jessep'i mahkemeye çağırmak için.

 Hayır, Jo!

 Tutkun heyecan verici ama faydasız.

 Louden Downey'nin artık bir davavekiline ihtiyacı var.

 Seni korkak!

 Kaçmak için bahane arıyorsun.

 Her şey bitti!

 Niye Jessep'tan nakil emri istedin?

 - Gerekiyordu!

 - Ondan istemek zorunda değildin.

 Aslında Jessep'ın tepkisini merak ediyordun.

 Sezgilerin doğruydu.

 Jessep'ı çağıralım, bu iş bitsin.

 - Bu ne işe yarar?

 - Kızıl Kod emrini o verdi.

 Öyle mi?

 Ne kadar güzel!

 Elinde kanıt da vardır herhalde.

 - Fakültede bu dersi kaçırdın galiba.

 - Kanıtı o sağlayacak.

 O mu sağlayacak?

 Tabii, hemen yapalım öyleyse.

 Kızıl Kod emri vermemiş miydiniz, albayım?

 Süreniz doldu!

 Kaybedenlere ne ceza verelim?

 Sanıklara Fort Leavenworth'ta müebbet!

 Savunma avukatına ne çıktı?

 Askeri mahkeme!

 Başarılı bir subayı komplo ve yalancı şahitlikle suçlayan   Kaffee, kadınlar okulunda daktilo   öğretmenliği kariyeri yapabilir!

 "Galaksi Aptalının Tavsiyelerini Dinleme" yarışmasını izlediniz.

 Bıçak seti kazanmanı engelledim, özür dilerim.

 Boşver, toplama.

 Sam, toplamayı bırak.

 - İçer misin?

 - Evet.

 Baban seninle gurur duyuyor mu?

 Eminim duyuyordur.

 Eminim komşuların kafasını şişirmiştir: "Sam büyük bir davaya bakıyor.

 Savunma yapıyor.”

 Babam Hukuk Fakültesinden mezun olduğumu görse sevinirdi.

 Çok hoşuna giderdi.

 Öğrenciyken baban üzerine bir ödev yazmıştım.

 - En iyi davavekillerinden biri.

 - Evet, öyleydi.

 Ama Dawson ve Downey'nin yerinde olsam ve ikiniz arasında   seçim yapsam, seni seçerdim.

 Keşke kendini Kendrick'e saldırırken görebilseydin.

 - Jessep'ı şahit olarak çağırır mıydın?

 - Hayır.

 - Sence babam çağırır mıydı?

 - Bu kanıtlarla mı?

 Asla.

 Ama şu noktayı görmezden gelemeyiz: Bu davanın baş avukatı ne Lionel Kaffee ne de Sam Weinberg.

 Tek bir şey önemli: Sen ne yapardın?

 Jo, arabaya bin.

 JoAnne, lütfen arabaya bin!

 JoAnne!

 Özür dilerim.

 Kızgındım.

 Söylediklerim için özür dilerim.

 Jessep'ı mahkemeye çağıracağım.

 - Önerin nedir?

 - Sahte nakil emrini kullanmak.

 - Buna tanıklık edecek kişi öldü.

 - Beceriksiz bir avukat için bir sorun!

 Dün gece viskide boğulacaktı, şimdi Süpermen oldu!

 Eski gücüme kavuştum.

 İkiniz de oturun.

 Jessep, Kendrick'e Kızıl Kod emri verdi.

 Kazanabilmemiz için, Jessep'ın emri verdiğini söylemesi lazım.

 - Ona bunu söyletebilecek misin?

 - Bence kendisi söylemek istiyor!

 Bir karar verdi ve her şey bitti!

 Öldürmeye eğitilmiş 4000 Kübalıdan 300 yard uzakta.

 Birliğini nasıl yöneteceğini ona kimse öğretemez.

 Hele ben asla.

 Onu zaten gitmeye can attığı yöne sürükleyeceğim.

 Plan bu mu?

 Bunu nasıl yapacaksın?

 Hiçbir fikrim yok.

 Sopam nerede?

 Onunla daha iyi düşünüyorum.

 Dolaba koydum.

 Ayağıma takılıyordu.

 O sopayı asla dolaba koyma!

 - Ben büroya gidiyorum.

 - Sopayla daha iyi düşünüyor!

- Alo.

 - Sam, senden bir şey isteyeceğim.

 - Ne oldu?

 - Andrews'a gidiyorum.

 - Sam adamları getirdi mi?

 - Evet.

 Biraz konuşabilir miyiz?

 Nasılsın?

 Sanırım Jessep oldukça meşgul olacak.

 Dinle Danny, bugün duruşmada   eğer onun söylemeyeceğini hissedersen   fazla üsteleme.

 Başın derde girebilir.

 Ben İçişlerindeyim.

 Biliyorum.

 Hayati bir şahidi köşeye sıkıştırmamamı mı öneriyorsun?

 Eğer yapamazsan, evet.

 Herkes ayağa!

 - Sam nerede?

 - Yolda.

 - Nerede kaldı?

 - Endişelenme.

 Yüzbaşı!

 Şahidinizi çağırın.

 Savunma, albay Nathan Jessep'i çağırıyor.

 Lütfen sağ elinizi kaldırın.

 Gerçeği, yalnızca gerçeği söyleyeceğinize yemin eder misiniz?

 - Evet.

 - Lütfen oturun, efendim.

 Adınızı, rütbenizi ve görevinizi bildirin.

 Albay Jessep, Küba Guantanamo Körfezi Üsttü Komutanı.

 Hala gelmedi.

 Santiago'nun mektubundan haberdar olunca   subaylarınızla bir toplantı yaptınız, değil mi?

 Takım Komutanı Kendrick ve Yarbay Markinson'la.

 Ve Markinson şimdi ölü, değil mi?

 - Avukat neyi ima ediyor?

 - Sadece Markinson'ın ölmüş olduğunu.

 Albayın bunu doğrulaması gerekmiyor.

 Markinson'ın iki gün önce intihar ettiğini bilmiyor olabilirdi.

 Şahit biliyor, mahkeme biliyor ve jüri de öğrendi.

 Teşekkür ederiz.

 Devam edin, yüzbaşı.

 Kendrick'e bir emir verdiniz, değil mi?

 Adamlarına, Santiago'ya dokunmamalarını söyle dedim.

 Markinson'a bir emir verdiniz mi?

 Santiago'nun derhal nakledilmesini emrettim.

 - Niye?

 - Hayatı tehlikede olabilirdi.

 - Ciddi bir tehlike mi?

 - Ciddi olmayan tehlike olabilir mi?

 Sizin ve Markinson'ın imzasını taşıyan emir burada.

 Santiago'nun ertesi sabah 6'da gönderilmesi emrediliyor.

 - Bu ilk uçak mıydı?

 - Evet, öyleydi.

 Buraya bugün uçakla geldiniz, değil mi?

 - Üzerinizde resmi üniforma var.

 - Sizin de öyle.

 - Uçakta da üzerinizde miydi?

 - Bu, konuyla ilgili mi?

 Mahkemeden bir parça serbestlik talep ediyorum.

 Çok az miktarda serbestlik.

 - Uçakta gündelik kıyafetleydim.

 - Yanınızda üniforma mı getirdiniz?

 Diş fırçası, tıraş kutusu, iç çamaşırı?

 İç çamaşırı devlet sırrı mı?

 Biraz acele etseniz iyi olur, yüzbaşı!

 Yanımda yedek giysi ve bazı kişisel eşyalar getirdim.

 Dawson ve Downey tutuklandıktan sonra Santiago'nun eşyaları kaydedildi.

 Dört kamuflaj pantolonu, üç haki gömlek, postal.

 - Dört çift çorap  - Sayın hakim, soru sorulacak mı?

 - Yüzbaşı, sorunuzu sorun.

 - Santiago niye hazırlanmamıştı?

 Buna döneceğiz.

 Bu, üstten dışarıya edilen telefonların kaydı.

 Son günlerde üç arama yapmışsınız.

 Bu numaraları biliyor musunuz?

 Albay Fitzhughes'u arayıp, buraya geleceğimi söyledim.

 İkincisi Kongre üyesi Richman'la randevu ayarlamak için.

 - Üçüncüsü de kız kardeşime.

 - Onu niye aradınız?

 Onu bu akşam için yemeğe davet ettim.

 Bunlarsa 6 Eylül'deki kayıtlar.

 Bunlar da Santiago'nun dokuz ay içinde yazdığı ve   nakledilmek için yalvardığı 14 mektup.

 Ama nihayet bu olduğunda kaç kişiyi aramış   biliyor musunuz?

 Sıfır!

 Hiç kimse.

 Ailesini veya bir arkadaşını arayıp, geliyorum dememiş.

 Altıda uçağı olduğunu söylüyorsunuz, ama gece yarısı uyuyordu.

 Bütün eşyaları dolabında ve sandığındaydı.

 Bir gün için hazırlanıp, üç kez telefon ettiniz.

 Santiago hayatının geri kalan kısmı için gidiyordu.

 Ama kimseyi aramadı ve eşyalarını hazırlamadı.

 Bunu açıklayabilir misiniz?

 Santiago için bir nakil emri yoktu, değil mi?

 İtiraz ediyorum!

 Kaffee, yüksek rütbeli bir subayı usulsüzlükle   suçlayıp, puan kazanma umuduyla lekelemeye çalışıyor.

 Kendisinin kınanarak, tanığın gitmesine izin verilmesini öneririm.

 - Reddedildi.

 İtiraz not edildi.

 - Albay?

 - Bu komik mi, efendim?

 - Hayır, trajik.

 - Cevabınız var mı?

 - Kesinlikle.

 Hiçbir fikrim yok.

 Belki erken kalkacaktı.

 Belki hiç arkadaşı yoktu.

 Tahsilli biriyim, ama Santiago'nun seyahat alışkanlıklarını bilmiyorum.

 Ancak 06:00'da gitmesinin kararlaştırıldığını iyi biliyorum.

 Buraya bu soruları cevaplamak için mi çağırıldım?

 Umarım başka soruların vardır.

 Bu iki denizci müebbet hapisle yargılanıyorlar.

 Avukatlarının umutlarını, telefon kayıtlarına bağlamadığını söyle.

 Bana başka sorun var mı, avukat bey?

 Teğmen Kaffee?

 Teğmen, tanığa başka sorunuz olacak mı?

 - Sağol, Danny.

 Washington'a bayıldım.

 - Gidebilirsiniz, demedim.

 - Nasıl?

 - Bitirmedim.

 Oturun.

 "Albay.”

 Bana "albay" ya da "efendim" desin.

 Bunu hak ediyorum.

 - Ona "albay" veya "efendim" deyin.

 - Bu nasıl bir birim?

 Tanık da bana "Sayın hakim" desin, ben de bunu hak ediyorum.

 Yerinize oturun, albay.

 Neyi tartışacağız?

 En sevdiğim rengi mi?

 Albay, sabah 6.

00'daki ilk uçak mıydı?

 Andrews'a yedi saat önce bir tane daha yok muydu?

 Bu açıklığa kavuşmuştu.

 Bunlar Guantanamo Körfezi ve Andrews uçuş kayıtları.

 Gece 11:00'de kalkıp, sabah 2:00'de inen uçak yok.

 Kanıt olarak kabul ediyorum.

 - Ama bu uçuş hiç varolmadı!

 - Olduğuna inanıyoruz, efendim.

 Andrews Hava Üsttü'nden havacı O'Malley'yle Rodriguez'i çağırıyoruz.

 - Listede adları yok.

 - İddiayı çürütecek tanıklar.

 - Onlara izin veriyorum.

 - Saçmalık bu!

 - Kayıtlara bakın, Tanrı aşkına!

 - Birazdan buna geleceğiz.

 Kendrick'e Santiago'ya dokunulmaması emrini verdiğinizi söylediniz.

 - Bu isteğinizi iyi anladı mı?

 - Kesinlikle.

 - Emri umursamamış olabilir mi?

 - Emri umursamamak mı?

 - Ya da unutmuştur.

 - Hayır.

 "İhtiyar yanılıyor.”

 diye düşünmüş olabilir mi?

 Askerler Kendrick'in emrini umursamamış olabilir mi?

 Piyade bölüğünde görev yaptın mı, evlat?

 Ön saflarda hizmet ettin mi?

 Canını başka ellere teslim ettiğin, başka canları emanet aldığın oldu mu?

 Biz emirlere uyarız, evlat.

 Yoksa insanlar ölür.

 Bu kadar basit.

 Anlaşıldı mı?

 - Anlaşıldı mı?

 - Kesinlikle.

 Havacı O'Malley ve Rodriguez'i çağırmadan önce son bir soru.

 Santiago'ya dokunulmaması emrini verdiyseniz   ve emirlerinize daima uyuluyorsa   Santiago neden tehlikedeydi öyleyse?

 Onu üstten nakletmeye neden gerek görüldü?

 Yetersiz bir denizciydi.

 Bu yüzden nakledilecekti  Tehlikede olduğu için nakledileceğini söylediniz.

 "Hayati tehlike mi?

" dedim, siz de  Kayıtlara bakabiliriz.

 - Ne dediğimi biliyorum!

 - Öyleyse neden iki emir?

 - Kendi başlarına iş yaparlar diye.

 - Ama sizin adamlarınız yapmaz.

 Emirlere uyarlar.

 Santiago tehlikede değildi, öyle değil mi?

 Seni küstah piç.

 - Ara talep ediyorum.

 - Cevabı bekleyeceğiz.

 Teğmen Kendrick, Santiago'ya dokunulmaması emrini verdiyse   neden nakledilmesi gerekiyordu?

 Kendrick, Kızıl Kod emri verdi, çünkü öyle emrettiniz!

 Sonuç kötü olunca, sahte bir nakil çıkarıp, kayıtları ayarladınız!

 Doktora baskı yaptınız!

 Albay Jessep, Kızıl Kod emri verdiniz mi?

 - Cevap vermek zorunda değilsiniz.

 - Cevap mı istiyorsun?

 Gerçeği istiyorum!

 Gerçeği kaldıramazsın!

 Evlat, duvarları korunması gereken bir dünyada yaşıyoruz.

 Bunu kim yapacak?

 Sen mi?

 Yoksa sen mi Teğmen Weinberg?

 Aklının alamayacağı kadar çok sorumluluğum var.

 Santiago için ağlayıp, denizcileri lanetliyorsun.

 Benim bildiklerimi bilmiyorsun.

 Santiago'nun ölümü hayat kurtardı.

 Sana akıl almaz gelse de, benim de varlığım hayat kurtarıyor!

 Ama aşağılarda, eğlenceden söz edilmeyen yerlerde   o duvarı korumak için bana ihtiyacınız var.

 Onur, kural, sadakat gibi kelimeler kullanırız.

 Onlar bizim hayatımızın bel kemiği.

 Seninse sadece kapanış konuşman!

 Hem benim korumama ihtiyaç duyan, hem de yöntemlerimi   sorgulayan bir adama açıklama yapmaya   ne zamanım ne de niyetim var.

 Bana teşekkür etmen gerek.

 Ya da eline silah al ve bir mevziye dikil.

 Ama hakkın olduğunu sandığın şeyler hiç umurumda değil!

 - Kızıl Kod emri verdiniz mi?

 - Evet, aynen öyle yaptım!

 Jürinin toplanmasını ve Madde 39a oturumuna geçmeyi öneriyorum.

 - Tanığın hakları var.

 - Yüzbaşı Ross?

 Jack?

 Mahkeme üyeleri karar için toplansın.

 Ne oluyor burada?

 İşimi yaptım, yine yaparım.

 - Üssüme geri dönüyorum.

 - Hiçbir yere gitmiyorsunuz.

 Muhafızlar, albaya eşlik edin.

 - Yüzbaşı Ross.

 - Sessiz kalma hakkınız var.

 Bir suçtan tutuklanıyor muyum?

 Bir suçtan tutuklanıyor muyum?

 Bu tam bir saçmalık.

 Senin gözlerini oyup, kafatasına işeyeceğim!

 Albay Jessep, haklarınızı anladınız mı?

 Siz aptalların ülke savunması hakkında hiçbir fikriniz yok.

 Tek yaptığın ülkeyi zayıflatmak, Kaffee!

 İnsanların hayatını tehlikeye attın.

 Tatlı rüyalar, evlat.

 Bana evlat deme.

 Ben bir avukat ve donanma subayıyım.

 Sen de tutuklusun, aşağılık herif!

 Tanık gidebilir.

 Ayağa kalkın!

 - Bir karara vardınız mı?

 - Evet, efendim.

 Onbaşı Dawson ve Er Downey.

 Cinayet suçundan, jüri üyeleri sanıkları   suçsuz buldu.

 Cinayet işlemek üzere ittifak etmekten   jüri üyelerince sanıklar suçsuz bulundu.

 Amerikan denizci olarak uygunsuz hareket suçundan   mahkeme üyeleri, sanıkları suçlu buldu.

 Cezanız hizmet sürenize sayıldı.

 Deniz Komutanlığından onursuz sıfatıyla atıldınız.

 Bu askeri mahkeme davası kapanmıştır.

 Bu ne demekti?

 Hal?

 Ne demekti bu?

 Albay Jessep, Kızıl Kural emrettiğini söyledi.

 - Biz neyi yanlış yaptık?

 - O kadar basit değil.

 - Biz yanlış bir şey yapmadık!

 - Evet, yaptık.

 Bizim görevimiz, kendisi için savaşamayanlar adına savaşmaktır.

 Willy için savaşmamız gerekirdi.

 Teğmen Kaffee, bu adamları bazı evrak işi için götürmeliyim.

 Harold?

 Teğmenim?

 Onur sahibi olmak için koluna arma gerekmez.

 Dikkat!

 Subay var.

 O'Malley'yle Rodriguez, ne için tanıklık edecekti?

 Muhtemelen hiçbir şey hatırlamadıklarını söyleyeceklerdi.

 - Güçlü tanıklarmış.

 - Hem de yakışıklı.

 - Gidip Kendrick'i tutuklamalıyım.

 - Benden selam söyle.

 Söylerim.

 


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar