Şeytan Duymadan Önce (2007) Before the Devil Knows You're Dead
| |
117 dk
Yönetmen:Sidney Lumet
Senaryo:Kelly Masterson
Ülke:ABD
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:15 Şubat 2008 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Carter Burwell
Oyuncular
Philip Seymour Hoffman
Ethan Hawke
Albert Finney
Marisa Tomei
Aleksa Palladino
Özet
Maddi zorluğa düşen borsa simsarı Andy'nin, kardeşi Hank'i
anne ve babalarının sahip olduğu mücevherci dükkânını soymaya ikna etmesiyle
başlayan "Şeytan Duymadan Önce"nin öyküsünde, Andy ve Hank'in
şansları pek iyi gitmiyor. Andy ve Hank'in babaları, peşinde olduğu suçluların
oğulları olduğundan habersizce adaletin yerini bulmasını beklerken kardeşler,
Andy'nin eşi Gina ile birlikte başarısız soygun girişimlerinin tüm sonuçlarıyla
yüzleşmek zorunda kalıyorlar.
Altyazı
Oh, Tanrım.
Ne oldu bilmem.
- Biz evleneli çok
oluyor ha?
- Hıhı.
Evet.
Ottan mı acaba?
Sanmam, onu New
York'tan getirmiştik.
- Evet.
- Aynı maldı.
Neydi Şu eski film neydi?
Rio'nun Kerameti
miydi?
Evet, öyle olmalı.
Kalbime bak.
Akşam yemeğine kadar dayanabilir
misin?
Yemekten sonrasına da.
Oh, Tanrım.
Tanrım, hep böyle
yaşamak isterdim.
Evet.
Bana uyar.
Ömür boyu Brezilya'da
kalmamıza yetecek paramız var mı?
Bunu düşüneceğim.
Tamam.
Sence evden uzakta
olduğumuzdan mı?
- Evet.
- Öyle mi?
Bebeğim.
Ne oldu?
Böyle yapma lütfen.
Her şey harika.
Her şey harika.
Evet.
Buradayken kendimi
rezil gibi hissetmiyorum.
Hepsi bu.
YARIM SAATLİĞİNE
CENNETTESİN ŞEYTAN DUYMADAN ÖLEBİLİRSİN
- İyi şanslar.
- Fazla gecikmem.
Seni seviyorum.
Tamam.
Hiçbir şeye dokunma, hiçbir
şey söyleme.
Çekil.
Işıkları söndür.
Söndür dedim! Alarmı
aklından bile geçirme.
Geç köşeye.
Para burada mı?
Aç şunu.
Aç! Çabuk buraya gel!
Buraya gel! Vurayım mı seni ha?
Aç hadi! Aç! Köşeye
geç! Köşeye geç! Eller aşağıda.
İndir ellerini dedim!
Tamam mı?
Buraya gel.
Gel de seni
görebileyim.
Gel, köşede dur.
Buraya gel.
Ellerini indir.
Ellerini indir.
Kahretsin, hepsi bu
mu?
Seni izliyorum.
Alarmdan uzak dur,
tamam mı?
Hepsi bu ha?
Köşeye geç.
Köşeden ayrılayım
deme.
Tamam, ellerini
kaldırma.
Seni izliyorum.
Seni vururum, tamam
mı?
Tereddüt etmeden
vururum.
Bir bok yok burada.
Pırlantalar.
Bu vitrinin anahtarı
nerede?
Bu vitrinin anahtarı
nerede dedim?
- Çekmecede.
- Kapa çeneni, tamam
mı?
Bunlar mı?
Kıpırdayayım deme,
tamam mı?
Kıpırdama.
Ne bunlar, hepsi aynı
mı?
Baş belası kaltak.
Gözüm üzerinde.
Hangi anahtar?
Hangi anahtar dedim! Saçmalık
bu! Ne bu böyle?
Lanet olası cam.
Nesi var bu adi camın?
İçine edeyim.
İçine edeyim.
Hay lanet olsun.
Lanet.
Ne demeye ateş ettin
ki, geri zekalı karı.
Tanrım.
Silahım nerede?
Lanet olsun! Andy! Nasıl
bu kadar aptal olabilirim! Cehennemin dibine git Andy! Olamaz.
HANK: SOYGUNDAN 3 GÜN
ÖNCE
Bebeğim.
Harika vuruşlar
yaptın! Mükemmeldin.
Hayır baba, onların
atıcısının hatasıydı.
- Hayır efendim, tam
yerinde bir vuruştu.
- İyi oyundu tatlım.
Hey çocuklar, daha
isteyen var mı?
Andy Amca, bir tane
daha alabilir miyim?
Sen böyle oynamaya
devam et, sana bütün tezgahı alırım.
Annesi abur cubur
yemesini istemiyor.
Aranızda paylaşın.
Abur cubur değil ki,
sosisli sandviç.
Pekala, borcumuz
nedir?
Hey, hey, senin paran
burada geçmez Hank.
Param var, tamam mı.
- Param var.
- Emin misin?
- İyi maçtı, değil mi?
- Evet, evet öyleydi.
Hey, hadi bir öpücük
ver.
Gelecek hafta sonu
görüşürüz tatlım.
Uslu dur.
Topunu al.
- Abur cubur
yedirmedin, değil mi?
- Hayır.
Tabii ki yedirmedim.
Kötü yeme
alışkanlıkları geliştirsin istemiyorum.
- Tombik görünüyor.
- Hiç de bile.
- Sen tombik
görünüyorsun.
- Hadi oradan.
- Güneş koruyucusu
sürdü mü?
- Hava bulutluydu,
Martha.
Güneş ışınları
yakıyor Hank.
Hey, paramı getirdin
mi?
Yapma, Martha.
Okul bana kaça
patlıyor haberin var mı?
O okula gitmesini
isteyen sendin.
Evet, çünkü iyi bir
okul ve kızımız da oraya gitmek istedi.
- Bana üç ay
borçlusun.
- Sana değil.
- Danielle'e
borçluyum.
- Lafları çarpıtma
Hank.
- Hoşça kal.
- Nisan, mayıs ve
haziran.
Tamam halledeceğim dedim
ya.
Söz veriyorum.
Ne haber, Hank?
Olacak şey değil! Kahretsin.
Cep telefonunu ödünç
alabilir miyim?
Cep telefonum yok ki.
Beyin kanseri yapıyor.
Tuvaletin orada
ankesörlü var.
Tamam, acelesi yok.
Senin neyin var?
Sıkı biri olduğunu
sanıyordum ama artık emin değilim.
Olabilir, ama
gerektiğinde kullanmasını bilirim, tamam mı?
Evet.
Çok zekice, çok komik.
İnce zekanı hep
takdir etmişimdir.
- Çok adisin, biliyor
musun?
- Hep öyleydim.
- Bakalım kalmış mı?
- Ne?
Sertlik tabii.
Paraya ihtiyacın var.
Benim de öyle.
Bu meseleyi
halledelim.
- Ne demek istiyorsun?
- Soyabileceğimiz bir
yer var.
Avucumuzun içi gibi
bildiğimiz bir yer.
Bu iş çok kolay
olacak.
Ne diyorsun sen?
Tam olarak 600.
000 papel eder.
Üstelik sigortalı,
yani kurbanı olmayan bir suç olacak.
Mızmız vicdanın
başını ağrıtmasın diye söylüyorum.
Dolar başına 20 sent
alsak adam başı 60.000 eder.
Aşağı yukarı.
Bunları söylediğine
inanamıyorum Andy.
İnan o zaman.
Üstelik güvenli.
Kimsenin canı
yanmayacak.
Herkes kazanacak.
Mükemmel.
Neden?
Neden mi?
- Sana para lazım
değil mi?
- Elbette lazım Andy.
Ama bu ciddi bir suç.
Bana göre değil.
Benim bir çocuğum var.
Hadi oradan.
İşin bitmiş durumda.
Kendin söylüyorsun.
Hem de her gün.
Biliyor musun, sandığın
kadar da ciddi değil.
Sen benim kardeşimsin.
Güven bana.
Tanrım, Andy.
Tabii ya, beni bu
yüzden aradın.
Bu yüzden günü
birlikte geçirdik.
- Beni kafalamak için.
- Bu yüzden aradım
tabii.
Seni kafalamak için.
Neresiymiş burası?
Olur demeden tek
kelime alamazsın.
İnanmıyorum.
Sen çok oldun ama.
Karın nasıl?
Naber dostum?
Hey bak, benim bir
randevum var.
- Birazdan dönerim,
tamam mı?
- Tabii, bugün
perşembe.
- Erkencisin.
- Elbette Bilirsin, çok meşgulüm.
Bana düşüneceğini
söyle.
Düşündüm ve senin delirdiğine
kanaat getirdim.
Seninle nereye
giderim?
Bir kere nafakan var.
Danielle'in okulu
var, kira var.
Oturdukları dairenin
ipoteği var.
Borç içinde
yüzüyorsun, Hank.
Bunu halledebilirim.
Halledebileceğimi
biliyorum.
Ne zaman
büyüyeceksin, Hank?
Güzel bir şey
yakaladın.
Tadını çıkarmaya bak.
Yatakta çok iyiyiz,
benim başka da bir talebim yok.
Seni seviyorum.
Daha fazlasını
istiyorum.
Evet, Oliver Twist de
aynen böyle diyordu.
Biraz daha ister
misin?
Yoksa illa geri
dönmen mi gerekiyor?
Bu üzüntülü
zamanın ağırlığına boyun eğmeliyiz.
Söylememiz
gerekeni değil, ne hissediyorsak onu söylemeliyiz.
En büyükler çok
çektiler.
Genç olan bizler,
ne o kadar göreceğiz ne o kadar
yaşayacağız.
Bravo! Bravo! Tatlım.
Seninle gurur
duyuyorum.
Hayatım, bir
harikaydın.
Dedenle ben sana
bayıldık tatlım.
İzin verir misiniz.
İzin verir misiniz lütfen.
Bir imzanızı alabilir
miyim?
- Baba, yapma.
- İnanılmazdın.
- Lütfen kes şunu.
- Ne oldu ki?
- Bazı replikleri
karıştırdım.
- Hiç de bile.
Ben fark etmedim.
- Sen fark ettin mi?
- Hiç fark etmedim.
Mükemmeldin tatlım.
Anne, bu hafta Aslan
Kral'ı görmeye gidebilir miyim?
- Bütün sınıf gidiyor.
- Babana sordun mu?
- Gidebilir miyim
baba?
- Tabii.
Sana para vereyim mi?
130 dolar.
Ama gece kalacağız, konaklama
filan ücrete dahil.
Peki, olur.
Elbette.
- Efendim?
- Merhaba.
Konuşabilir miyiz?
- Neredesin?
- Bu kattayım.
Kahve içiyorum.
- 30 saniye sonra
odamda ol.
- Tamam.
Hank, Riverside
111'deki bina sorumlusu aradı, kazan bozulmuş.
Sana ihtiyacı varmış.
Hey?
Evet?
- Sözünü ettiğin şu
yer - Hangi yer?
- Hani bizim gidip de - Soyacağımız yer mi?
- Evet?
- Şu işi bir
anlatsana.
Varım demeden tek
kelime söylemem.
Bir kere evet dedi
mi, caymak yok.
Varım.
Ellerini göreyim.
- Şimdi bir daha varım
de.
- Bu da ne böyle?
Bir daha varım de.
Varım.
Çocukken yaptığımız o
saçma hareketi yaptın mı diye baktım.
Hani parmakları çaprazlayınca
sayılmıyordu.
Varım dedim.
Ne yapıyoruz?
- Ne zaman yapıyoruz?
- Mücevher dükkanı.
- Biraz çaktın mı?
- Hayır.
Bir yanda foot Locker diğer yanda Claire's Aksesuar var desem?
Evet orası.
Anladın.
Dinle şimdi.
Tiffany's'i soyacak
değiliz.
İşlek bir yerde ufak
bir aile işletmesi.
Cumartesi günü bir
haftalık hasılat kasada olacak.
İkimiz de orada
çalıştık, kasanın şifresini biliyoruz.
Hırsız alarmlarını
biliyoruz, her şeyin yerini biliyoruz.
Haftalık hasılatı mücevherleri ve kasayı sayarsak 500.
000 dolarlık bir voli bu.
Belki de 600.
000.
Dükkanda çalışan
ihtiyar kadın öğlene kadar yalnız.
Sorun çıkarmayacaktır.
Andy.
Evet?
Orası annemle babamın
dükkanı.
Söylemiştim.
Ufak bir aile
işletmesi.
- Hayır.
Bunu yapamazsın.
- Evet, elbette
yaparız.
Bir düşünsene.
Mükemmel.
Bir dakikada işi
bitirip çıkacağız.
Sigortanın ödeyeceği
tazminatla bizimler zarar da görmez.
Kimse umursamaz.
Bir hafta sonra
polisler dosyayı unutur.
Tanrım, Andy Beni niye yanında istiyorsun ki?
Bilmiyorum.
Sorunlarımızı çözmek
için.
Senin çözülecek ne
sorunun var?
Bak.
Sorunumuz aynı.
Para lazım.
Yeniden başlamam
lazım.
Ne demek istiyorsun?
Sana ne?
Bu seni ilgilendirmez.
Buradan kurtulmak
istiyorum, tamam mı?
Bu arada da kardeşime
yardım etmek istiyorum.
Hadi ama.
Bak, ben bunu yapabileceğimi sanmıyorum.
Bunu yapamam.
Evet, yaparsın.
Bu olmaz.
Burada iki bin dolar
var.
Avans olarak.
Bak, bu bile ne kadar
işe yarayacak.
Bir de gerisini düşün.
Beş, altı, yedi,
sekiz, dokuz yüz dolar.
Tamam mı?
Mayıs ve hazirandan
hala borcun var.
Pazartesiye, tamam mı?
Hepsi pazartesiye
hazır.
- Söylediğim gibi.
- Zavallının tekisin.
Rezil bir herifsin.
Yapma Martha.
900 dolar getirdim ya.
- Kendim için istesem
neyse.
- Yeter artık.
- Mayıs ve haziran,
gerzek.
- Hoşça kal,
görüşürüz.
Danielle, yemeğe gel.
Hayır, beni
bekletmeyin.
Tanrım.
- Hey, Bobby.
- Ne var?
- Sana bir içki
ısmarlayayım.
- Çalışıyorum.
- Artık sana borç
veremem, tamam mı?
- Hadi ama, param var
dostum.
- Bahiste mi kazandın?
- Onun gibi bir şey.
Yarın sabah işin
yoksa sana bir teklifim olacak - Konuşuruz.
- Tamam.
- Ya güvenlik
görevlisi varsa?
- Yok.
- Yok mu?
- Yok.
Bu aile içi bir
işletme.
Yapma.
Öyle mücevherci mi
olur?
- Sen ne
saçmalıyorsun?
- Bak dostum.
Bu dükkan banliyöde.
Şehirde değil.
Bilmem ki.
Bak, oraya gidip bir
bakalım.
Gözümüz kesmezse basar
gideriz tamam mı?
Yani boş ver deyip
eve döneriz.
Öyle mi diyorsun?
Ama para bende
kalacak, tamam mı?
Peki, tamam.
Para sende kalsın.
- Hanson?
- Evet, benim.
Teşekkürler.
- Tanrım.
- Bobby, Tanrı aşkına.
- Bobby, gitmemiz
gerek.
- Tamam, geliyorum.
Sen gir, hemen
giyinirim.
Bir saniye sürmez.
Gitmemiz gerekiyor
dedim.
- Acele et.
- Tamam, tamam.
Bobby, daha çok erken
değil mi?
Boo uyanırsa sen
ilgilenirsin.
- Bir iş çıktı dedim
ya.
- Ne olduğu umurumda
değil.
Chris bu saatte uyanmaya
pek alışık değil.
Tanrım.
Al canım.
- Sağ ol bebeğim.
- Gürültü etme, tamam
mı?
Boo uyanırsa canına
okurum.
- Tamam.
- Bu senin için de
geçerli.
Hadi ama.
Tamam, hadi gidelim.
Geldik mi?
Tamamdır.
Kılık mı değiştirdin?
Bak, orada çalıştım,
tamam mı?
Orada çalıştım.
Beni tanımaları
riskini göze alamam.
Bak, böyle gülme.
- Bu işi daha önce
hiç yapmadın, değil mi?
- Evet, ne olmuş?
Biliyor musun dostum.
Tam bir salak gibi
görünüyorsun.
Bu işi tek başıma
yaparım.
Sahi mi?
Arabayı sen kullan.
Gerisini ben
hallederim, tamam mı?
- Peki ya yardıma
ihtiyacın olursa?
- Buna başvururum.
Ateş edilmeyecek.
- Ben kaşınmam.
- Ateş edilmeyecek
dedim.
- Arabayı kullan.
- Hey.
- Gerisini ben
hallederim.
- Ateş etmek yok
dedim.
Bunu yapacak kadar
cesur biri değilsin.
Bende o yürek var.
- Silahım da var.
Anlaşma böyle.
- Ateş etmek yok
dedim.
- Yoksa ben de yokum.
- Tamam, dur! Sadece
ateş etme, tamam mı?
Pekala, on dakika
daha.
Hey, bu da ne böyle?
Geri dönerken yine o
berbat müziğini dinleriz.
Şu anda belli bir ruh
haline ihtiyacım var.
- Tamam mı?
- Tamam.
Pekala.
İşte burası.
Hazır mısın?
Araba önde, kapı açık.
Atlıyorum,
gazlıyorsun.
- Bu kadar basit.
Tamam mı?
- Tamam.
- Tamam mı?
- Tamam.
- Hadi bakalım.
- Pekala.
İyi günler, merhaba.
Andrew Hanson'la
görüşebilir miyim lütfen?
Mooney.
Mooney.
Tamam mı?
Evet, Mooney arıyor
deyin.
- Evet?
- İkinci hatta Bay
Mooney diye biri var.
- Bana çatlağın teki
gibi geldi.
- Tamam.
Tamam, ben hallederim.
Her şey mahvoldu Andy.
Aman Tanrım, Andy.
Şimdi ne yapacağım
ben?
ANDY: SOYGUNDAN 4 GÜN
ÖNCE
Hayır hayatım.
Merak etme.
Bir yanlışlık olmalı.
Bankanın hatasıdır veya
benim hatam.
Ortak hesabımıza yeterince
para koymamışımdır.
Yoo, yoo.
Sakın merak etme.
Tabii ki paramız var.
Ben arayıp hemen
hallederim, tamam mı?
Evet.
Tamam mı?
- Andy?
- Evet?
Konferans salonunda
seni bekliyoruz.
Tamam.
Hemen geliyorum.
Tanrım.
Pekala, sıradaki konu.
Denetimciler.
Aranızda vergi
denetimine gireceğimizi duymuş olanlar vardır.
Pazartesi gelecekler.
Her bölümde bir veya
iki gün kalacaklar.
Maaş ödemeleriyle
başlayacaklar.
Yani ilk sana
gelecekler Andy.
Tamam.
Güzel.
Sorun yok.
Nasılsınız efendim?
Çok teşekkürler.
Aç mısın?
Bir şeyler iç.
Tamam.
Tonik olsun.
Biliyor musun emlak muhasebesinde sayfanın altına ve yanına toplama yaparsın.
Her şey birbirini
tutar.
Her gün, her şey
birbirini tutar.
Toplam, her zaman
parçaların toplamıdır.
Temiz, net, açık
seçik, mutlak.
Ama benim hayatım
Tutarsız.
Yani hiçbir şey hiçbir şeye bağlanmıyor.
Sanki parçalarımın
toplamı değilim.
Parçalarım bir
bütüne ulaşmıyor ya da bir tek ben
yokum.
Kendine bir psikolog ya
da bir kadın bul.
- Karım var.
- O zaman doktor bul.
Affedersin.
Kusura bakma.
Benim yüzümden mi
tatlım?
Ne fark eder ki?
Yine tutturamadık
işte.
Yemin ederim çok şey
fark ederdi.
- Benim tek istediğim
sensin.
- Yaa Berbat bir aşçıyım, ev pislik içinde.
Yatakta berbatım.
Beni neden isteyesin
ki?
Rio'da öyle değildin.
Nasıl değildim?
Yatakta berbat
değildin.
Dediğin gibi, Rio'nun
kerameti.
Oraya dönmemizi
sağlayabilirim.
Nereye?
Rio'ya.
- Yaşamak için mi?
- Kesinlikle.
- Ne?
Delirdin mi sen?
Bu delilik.
- Neden delilik olsun?
Rio'da emlak pazarı
gelişiyor, yani taze para var.
Herkes Amerika'da
emlak almak istiyor.
Ben de buradaki
pazarı iyi tanıyorum.
Dillerini bile
konuşmuyorsun.
Öğrenirim, ne olacak
ki?
Beni tanıdığında Westchester'de bir alışveriş merkezinde küçük
bir mücevher dükkanının varisiydim
değil mi?
Burası Trump Plaza
değil, biliyorum.
Ama bugün nasıl
yaşadığımıza baksana! O emlak bürosundaki berbat işe girdiğimde ayak işlerini yapıyordum.
Artık yüz binler
kazanıyorum.
Zekiyim.
Püf noktalarını
biliyorum.
- Evet.
- Öyle.
Bundan eminim.
Ne demek istiyorsun?
Brezilya ile Amerika
arasında suçluların iadesi anlaşması yok.
Bunu nereden
biliyorsun?
Bir filmde görmüştüm.
Galiba ben de aynı
filmi görmüşüm.
Ne düşünüyorsun peki?
Ne düşünüyorsun?
Ne düşünüyorsun?
Ne sen sor, ne ben
söyleyeyim.
Tek isteğim seninle
oraya dönmek.
Orada cenneti gördüm
Gina.
Yaşamak için mükemmel
bir yer.
Tamam mı?
İster misin?
- Orada hangi dili
konuşuyorlar?
- Portekizce.
Biraz İspanyolca
biliyorum.
Üzgünüm canım.
Aynı şey değil.
- Evet, öyle.
- Hayır, değil.
- Evet, öyle.
Öyle işte.
- Hayır.
- Evet, öyle.
- Cómo se Ilama?
- Me Ilamo - Cómo?
Me Ilamo Gina.
47. C ADDE ELMAS
ALIM-SATIM
Neden bana geldin?
Seni eskiden beri
tanırım.
Yani neler yaptığını
biliyorum.
Sen polissin.
Hayır, polis değilim.
Hala bu işlerle uğraştığından
emin olmak istedim.
Yakında sana bir
şeyler getireceğim.
Sen bilirsin ama alacağını biliyorum.
Polise çalışıyor
olabilirsin.
Beni araştır.
Geri döneceğim.
Burada iki bin dolar
var.
Avans olarak.
Bak, bu bile ne kadar
işe yarayacak.
Gerisini sen düşün.
Pekala, nasıl
başlayacağız?
Biz değil, sen.
Ben mi?
Mücevher dükkanı
soymaktan ne anlarım ben?
Öğrenirsin.
İşi yaparken
öğrenirsin.
Kes şunu Andy.
Bu ciddi bir şey.
Biliyorum, kalp krizi
kadar ciddi.
Bir kere - Ben oraya gidemem.
- Neden o?
Üç ay önce bir Home Depot temsilcisiyle o civara
gitmiştim.
Epeyce bir yer satın
almak istiyorlardı.
Alışveriş merkezinde
çok yerimiz var.
Bir sürü insanla el
sıkıştım.
"Andy'ciğim,
nasılsın?
" "Uzun zamandır seni göremiyoruz.
" Falan filan.
Bütün bunlar, büyük
mağaza zinciri yer satın alacak biz de
köşeyi döneceğiz diye düşündüklerinden.
Beni kolayca
tanıyabilirler.
Peki, biz de biraz
erteleriz.
Evet.
Olabilir.
Bir yıl bekleyelim mi?
Seni bilmem, ama ben
köşeye sıkıştım.
Tanrım, Andy.
Yapma! - Nereden
başlayacağımı bile bilmiyorum.
- Bir bebek gibi
davranmayı bırakabilirsin.
- Bebek gibi
davranmıyorum.
- Evet, bebek gibisin.
Bir silah al.
Oyuncak silah.
Oyuncakçı dükkanından.
Cumartesileri çalışan
ihtiyar kadın var ya, adı neydi?
- Doris?
- Evet, Doris,
annemin arkadaşı.
Sanırım altmışlık,
yetmişlik bir kadın.
Gözü görmüyor.
Bana bak.
Gözü görmüyor.
Oyuncak silahlar o
kadar sahici görünüyor ki, polisler bile aldanıyor.
Sabah 8'de dükkan açılırken
orada ol.
Kadını arka odaya sok.
Kasayı boşalt.
Nakit parayı,
mücevherleri bir torbaya doldur.
Tamam mı?
Çok titizlenmene
gerek yok.
Tanrım Andy,
bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Bilmiyorum.
Bunu yapabilirsin.
Bunu yapabilirsin.
Yapabilirsin.
Herkes yapabilir.
- Bir düşünsek - Biliyorum ama düşünmek için çok geç.
Çok geç.
Bu bizim geleceğimiz.
Peki.
- Evet?
- İkinci hatta Bay
Mooney diye biri var.
Bana çatlağın teki
gibi geldi ama Ben hallederim.
Her şey mahvoldu Andy.
Aman Tanrım Andy.
Ben şimdi ne
yapacağım?
Başka bir bölümde
olabilir mi?
Sesinizi alçaltır
mısınız bayım, size yardımcı olmaya çalışıyorum.
- Burada ne işin var?
- Biraz sessiz olun.
Babam aradı, tamam mı?
Az önce geldim.
Babamız burada
olabilir.
- Ben hallederim.
- Peki hallet o zaman.
Size söyledim burada Charles
Hanson diye biri yok.
Durun biraz, Nanette
Hanson var.
- Ne?
- Nanette Hanson diye
biri var.
- Üç saat önce
getirilmiş.
- Ne?
Kurşun yarası.
- Nerede?
- Şimdi yoğun bakımda.
Hey, durun.
Akrabası mısınız?
Bayım?
Bakar mısınız?
Baba?
Bilinci yerinde değil.
Onlar O Onlar Diyorlar ki
CHARLES: SOYGUNDAN 1 GÜN ÖNCE
Kendini nasıl hissediyorsun?
Yaşlandım artık.
Bütün hafta çalıştım,
hiçbir şey aklıma girmiyor.
Endişelenme, çok
başarılı olacaksın.
Doğum günümü böyle aptal
sınavlarla geçireceğim.
Kardeşlerinle
konuştun mu?
Birkaç hafta önce.
Öyle mi?
Nasıllarmış?
Meşgul.
Bilirsin baba, Hank
Hank'tir, Andy de Andy.
Son anda çalışmayı
bırak doğum günü çocuğu.
Sınav günü geldi
çattı.
Doris ne zaman
dükkanda olacak?
En geç 12'de.
Torununa bakmak
zorundaymış.
Sınavdan sonra gelir
seni alırım.
Hadi, hadi.
Tamam, tamam, tamam.
- Mükemmel bir puan
aldınız.
- Yaşasın! Tebrikler.
Şimdi bunu C kabinine
götürün.
Göz testinden geçeceksiniz.
Orada bu kadar
başarılı olamam.
- Çok çalışmıştım
tabii ondan.
- Pekala.
- Özür dilerim bayım,
kimse giremez.
- Orası benim
dükkanım! Ne oldu?
Burada neler oluyor?
Bayım, sarı hattı
geçmeyin lütfen.
- Neler olduğunu
bilmek istiyorum.
- Sarı hattı geçmeyin.
- Karım nerede?
Karım nerede?
- Sakin olun lütfen.
Sakin olun bayım.
Seni seviyorum.
Yapabileceğimiz başka
testler de var, ama gördüğümüz kadarıyla hiç ümit yok.
Beyin faaliyeti
durmuş durumda.
İstatistiksel olarak iyileşme
ihtimali çok düşük.
Annem neden
dükkandaydı?
Artık dükkanda
çalışması gerekmiyor sanıyordum.
Katherine öyle
demişti.
Doris torununa
bakacaktı, benim de göz testine girmem gerekiyordu.
Bugün benim doğum
günüm.
Kardeşin nerede?
O Buna dayanamazmış.
Bir yardımı olur mu
diye aradım ama onu böyle görmeye dayanamam dedi.
Mücevherci Soygununda
Ölen Hırsızın Kimliği Belirlendi 28 yaşında.
Red Hook'lu kahrolası
bir serseri.
Red Hook.
Burada ne işi varmış?
Ne işi varmış?
Ne?
Duvara bir harita
asıp üstüne dart oku mu atmış?
O kadar saçma ki! Öylesine
seçilmiş gibi.
Neden ben?
Neden o?
O aşağılık herifin
derdi neymiş?
Umarım cehenneme
gider.
Evet.
Anlıyorum.
Teşekkür ederim.
Arayıp randevu
alsanız iyi olur.
Tamam mı?
Burada beklemeyi
yeğlerim.
Lütfen.
Steve.
Bakar mısın?
Baba.
Bir karar vermen
gerekiyor baba.
Silah Teksas'ta satın
alınmış.
Teksas'tan çalıntı
bir ehliyet.
Kimlik sahte.
Silah bir sene sonra New
York'ta ortaya çıkıyor.
- Annem için bir
karar vermen gerekiyor.
- Andy, onu rahat
bırak.
Bir şeyler yapılmalı.
Bir karar vermeli.
Biraz kendi haline
bırak onu.
- Annem İsa’nın
ellerinde.
- Neden şu saçmalığa
bir son vermiyorsun?
Babamı istemediği bir
karar almaya zorlamamalısın.
Ama bir karar vermeli.
Selam, Patrick.
Zor olduğunu
biliyoruz Bay Hanson.
Bırakın gitsin.
Bırakın gitsin.
Bırakın gitsin.
Her şeye kadir Tanrım.
Kızın Nanette'e bu
dünyada bahşettiğin şefkati şimdi de
ondan esirgeme.
Onu azizlerin katına
al.
Bizler kardeşimizin istirahatgahını
hazırlarken yas içindekilere de teselli
ver.
Tanrı, Nanette'i yanına
çağırmaya karar verdi.
Bedenini toprağa
veriyoruz, çünkü tozdan geldik, toza döneceğiz.
Başınız sağ olsun.
Anneniz çok iyi bir
kadındı.
- Nanette harika bir
kadındı.
- Teşekkürler.
Gerçekten çok üzüldüm
Andy.
O çok iyi bir dosttu.
Annen çok iyi bir
kadındı.
Başınız sağ olsun.
Tanrı sizi korusun.
Bu sahneyi
kaldıramayacağım Andy.
Hep böyle çocuk
gibiydi.
Evet?
Şu anda konuşamam.
Olmaz.
Kapatmam gerek.
Andy'nin bana
ihtiyacı var.
22inci Bölge Karakolu.
Dedektif Barrett,
lütfen.
Bir dakika efendim.
Özür dilerim, şu anda
burada değil.
Nanette Hanson
vakasıyla ilgilenen biri var mı orada?
- Kim arıyordu?
- Charles Hanson
arıyor.
Bir dakika efendim.
Komiser muavini
Sullivan.
Günaydın.
Dedektif Barrett'a
ulaşmaya çalışıyordum ama telefonlarıma yanıt vermiyor.
Mesaj bırakmak ister
misiniz?
Hayır, bir mesaj daha
bırakmak istemiyorum.
Orada kimsenin
umurunda değil mi?
İşini yapan kimse yok
mu orada?
Mesaj bırakmak ister
misiniz bayım?
HANK: SOYGUN GÜNÜ Benim
için ne kadar önemli olduğunu bilmiyor musun?
Biliyorum.
Ben sadece Halledebileceğimi sanıyordum.
Ama Ama parayı denkleştiremedim işte, anlıyor
musun?
Bütün arkadaşlarım
geleceğimi sanıyor.
Onlara ne diyeceğim?
Başka okul gezileri
de olacaktır.
Aslan Kral olmayacak
ama.
Madem para
vermeyecektin, söyleseydin bari.
Ben de arkadaşlarıma
senin ne sefil biri olduğunu anlatmak zorunda kalmazdım.
Ben Hank.
Dışarıdayım, sinyalden
sonra mesaj bırakın.
Orada olduğunu biliyorum.
Aç şu telefonu.
Aç telefonu.
Aç şu telefonu
kahrolası pislik.
- Andy, dinliyorum.
- Nerelerdeydin?
Buradayım.
İşten izin aldım.
O gerizekalıyla ne
işin vardı?
- Korkmuştum.
Ben - Silah hesapta yoktu değil mi?
Kahretsin.
Konuşmamız gerek.
Andy.
Mooney'nin yerinde
buluşalım.
Anneme gitmeyecek
misin hala?
- Ne diyeceğim?
- Hiçbir şey söyleme
kahrolası.
- Başka kim biliyor?
- Hiç kimse.
- Kimseye söylemedin
mi?
- Hayır.
- Bobby'yle
konuştuğunu gören oldu mu?
- Hayır.
Kimsenin seni
görmediğini ne biliyorsun?
Kalabalıktı, kimse
görmedi tamam mı?
Görmedi.
- Arabayı kiralarken
yanında mıydı?
- Ne?
O kahrolası arabasını
birlikte mi kiraladınız?
- Hayır, hayır.
- Pekala.
- Onu evden sen mi
aldın?
- Evet.
Seni orada gören oldu
mu peki?
- Seni orada gören
oldu mu?
- Hayır, hayır.
- Evde seni gören
olmadı mı?
- Hayır.
Arabayı temizledin mi?
- Arabayı sildin mi?
- Evet.
Köşe bucak.
- Arabada bir şey
bıraktın mı?
- Tabii ki bırakmadım.
Sorun yok sanırım.
Arabayla aramızda bir
ilişki kurmazlarsa sorun yok demektir.
Ne yaptım ben! İşe
dön, normal görün.
Acayip bir şey Andy.
Çok fenayım.
Bunu atlatabileceğimi
sanmıyorum.
Kapa çeneni.
- Onu öyle çok
severdim ki.
- Kapa çeneni dedim.
İlla birini
öldürecekse neden babamı öldürmedi?
Bir yeni mesajınız
var.
Ben Oto Kiralama'dan
Mike Steuben.
Henry Hanson'u
arıyorum.
Bay Hanson, geçen gün
bir araba bırakmıştınız.
İçinde kişisel
eşyalarınızı unutmuşsunuz.
Lütfen beni arayın.
555-2649'dan Mike
Steuben'u isteyin.
Tekrarlıyorum,
555-2649.
Teşekkürler.
Mesajların sonu.
Tamam.
Evet.
Evet.
Merhaba, Oto
Kiralama'ya hoş geldiniz.
- Mesai saatlerimiz - Lanet olsun.
Lanet! Tamam, pekala.
Sorun yok.
Sorun yok.
Tamam.
Affedersiniz?
Doğru.
255 artı vergiler.
17 dolar daha
verirseniz lüks sınıfa yükseltebilirim.
Evet.
Doğru, orta sınıf.
255 artı vergiler.
Tabii eğer spor araba
isterseniz Affedersiniz bakar mısınız Mike
Steuben burada mı?
Spor araba istiyor
musunuz?
Hayır, hayır, orta
sınıf tamamdır efendim.
Hayır.
Aradığınız için
teşekkürler.
Özür dilerim.
Nasıl yardımcı
olabilirim?
Ben Mike Steuben'dan
bir mesaj aldım.
Cumartesi teslim
ettiğim arabada bir şeyler unutmuşum.
Sanırım bir CD.
Bay Steuben'la
konuşmalısınız.
Yöneticimiz oluyor.
Evet, biliyorum.
Onunla konuşabilir
miyim lütfen?
Kusura bakmayın,
burada değil.
Tekrar gelmeniz
gerekecek.
Ne zaman gelir peki?
Sanırım bugün
gelmeyecek.
Belki siz yardımcı
olabilirsiniz.
Hayır imkansız.
Üzgünüm efendim.
Özür dilerim.
Kusura bakmayın.
- Şey, acaba - Özür dilerim.
- Yarın gelecek mi
acaba?
- Oto Kiralama,
buyurun.
Hayır.
Hayır, öyle demedim
efendim.
Bunu ben bilemem.
Hayır.
Hey, bir tane daha
alabilir miyim?
Sağ ol.
Şu adam.
İşte orada.
Merhaba dostum.
- Bu adam mı?
- Evet.
Cumartesi günü Bobby
Lasorda'yla birlikte miydin?
- Ne?
- Sana bir soru
sordum.
Evet.
Evet, duydum, evet.
- Adın ne?
- Hank.
- Hank, ne?
- Bu da ne demek?
Hey, benimle
gelsenize bir dakika.
Hadi ama.
Gelsenize.
Şurada konuşabiliriz.
- Hadi oturun, oturun.
- Buraya mı?
Evet.
Tabii, olur.
Pekala Mesele nedir?
Kız kardeşim diyor ki - Kendisi dul kaldı bu arada.
- Evet.
Bobby'yle bir iş
çevirmişsiniz.
Evet, Bobby iş
demişti.
Vurulup öldüğü bir iş.
Ama sen vurulup
ölmedin.
Hayır, ben sadece ona
araba temin ettim.
- Bakın, çok üzgünüm.
- Ne demek bu?
Bobby araba kiralamak
istiyordu ama Cuma gecesiydi.
Kredi kartı yoktu.
Ben de arabayı
kiralayacağımı söyledim.
Ona borcum vardı.
Hepsi bu.
Yemin ederim hepsi bu.
Gerçekten çok üzüldüm.
- Ne yani, ancak bunu
mu bulabildin?
- Hayır.
Bobby'ye araba
gerekse çalardı, tamam mı?
Chris, sen dışarıda
bekle.
Ben hallederim.
Ehliyetin var mı?
Neyim?
Araba kiralarken
ehliyet verdin mi?
Evet.
- Peki, göster
bakalım.
- Tamam.
Tabii.
İşte burada.
- Henry Hanson.
- Evet.
Bu adres, değil mi?
Evet, doğru.
Açık konuşacağım,
chico.
Sana chico diyebilir
miyim?
Şey aslında bana Hank
derler.
Bobby pisliğin
tekiydi.
İkimiz de biliyoruz.
Mesele o değil.
Mesele o pisliğin, yeğenimin
babası olması.
Faturaları o ödüyordu.
Şimdi öldü ve
faturaları kim ödeyecek diye düşünüyorum.
Çok üzgünüm.
Üzgün olmanın faydası
yok, chico.
Biliyorum, biliyorum.
Konuşup anlaşalım.
Öneride bulun.
10 bin.
Tamamdır.
Ödeşmiş oluruz.
10 olmazsa 15 olsun.
- Hayır.
- Kardeşim seni
öldürmemi istiyor.
Polis de
çağırabilirim.
Ama polislerden
hoşlanmam.
Üstelik kardeşimin
faturalarını ödemezler.
Bence anlaşmamız her
bakımdan daha iyi olur.
- Ertesi güne, chico.
- Nereye?
Buraya gel.
Saat 8'de.
Delirdin mi sen?
Belki ödemeden geriye
bir şeyler kalmıştır diye umuyordum.
Sana borç vermek ha! Senin
bana 2000 dolar borcun var.
Böyle bir şey
istemene çok şaşırdım.
Martha.
Başım dertte.
Derdinin ne olduğu
umurumda değil.
Bir daha geldiğinde paramı
getirsen iyi olur.
Danielle'e onu
sevdiğimi söyle.
Onu seviyor olsan nafakayı
doğru düzgün öderdin.
Başın sağ olsun.
Harika bir insandı.
Harika bir insandı.
Muhteşem bir kadındı.
Tanrı sizi korusun.
Bu sahneyi daha fazla
kaldıramayacağım, Andy.
Hep böyle çocuk
gibiydi.
Evet?
- Merhaba, Gina.
- Şu anda konuşamam.
Kapatmam gerek.
Andy'nin bana
ihtiyacı var.
Gina, Gina.
Affedersiniz.
Mike Steuben burada
mı?
Öğlene kadar
gelmeyecek.
Ben yardımcı olabilir
miyim?
Evet.
Geçen cumartesi bir
araba teslim etmiştim.
Galiba bir şey
unutmuşum.
Hanson?
Doğru, Hanson.
Evet sanırım bir
CD'ymiş.
Biraz bekleyin.
Buyurun Bay Hanson.
- Harika.
- Kimlik görmem
gerekiyor.
Evet, şey Ehliyetimi kaybettim.
Arabayı kiralarken
kullandığınız kredi kartı yanınızda mı?
Evet.
- Evet.
İşte bu.
- Tamam.
Tamam.
Harika.
- Teşekkürler.
- Kendinize iyi bakın.
- Alo?
- Benim.
Tanrım! Andy, başımız
büyük dertte.
ANDY: SOYGUN GÜNÜ
Merhaba Andy, ben ofisten Jake.
Rahatsız ettiğim için
özür dilerim ama denetimciler yarın geliyor.
Birkaç sorun fark
etmişler.
Durum acil.
Mesajı alınca beni
ara.
Bu gece biraz
uyumalısın.
Dükkanı ne yapacağını
düşündün mü?
Bunu düşünmen lazım,
biliyorsun.
İstersen ben açarım, yani
sen hastanedeyken.
Günde birkaç saat.
Böylece insanlar bir
yere gitmediğini bilir.
O kahrolası dükkanı
ateşe versek yeridir.
Andy, ben Jake.
Umarım mesajlarını
kontrol ediyorsundur.
Çünkü burada işler
gerçekten çok karıştı.
Denetimcilerin
dediğine göre senin bölümde işten çıkan
iki eleman hala çek alıyormuş.
Ödenmemiş sigorta
primleri de varmış.
Bizi hemen aramalısın.
Yarın şirkete gitmem
gerekiyor.
Bir sorun çıkmış.
Sabah gideceğim.
Sonra hemen dönerim.
Tamam mı?
Annesi ölürken işe mi
gidecekmiş?
Evet! Telefonu aç.
Orada olduğunu
biliyorum.
Aç şu telefonu
kahrolası ibne.
Andy.
Buradayım.
Burada ne işin var?
Randevu almadın.
- Anlaşmayı
biliyorsun.
- Bak ben sadece - Aklına esince gelemezsin.
- Biliyorum.
Özür dilerim.
Bir saat sonra gel,
tonikçi.
Annem ölüyor.
Ne fena.
Gelecek sefere
randevu al.
Seni gerizekalı herif.
Benimle böyle konuşma.
Ne o?
Sertleşecek misin?
Canımı mı yakacaksın?
Silah nereden çıktı?
Silahın orada ne işi
vardı?
Sana gereken tüm
bilgileri vermiştim.
Bobby Lasorda orada
ne arıyordu?
- Neden?
- Tek başıma
yapabileceğimden emin değildim.
Seni gebertmeliyim.
Arkanda bıraktığın
pisliği nasıl temizleyeceğiz şimdi?
Şimdi düşün bakalım, başka
kim biliyor?
Onun bedenini toprağa
veriyoruz.
Çünkü tozdan geldik,
toza döneceğiz.
Ama İsa bizim fani
bedenlerimizi kendisi gibi kutlu kılacak.
Kız kardeşimiz
Tanrı'ya emanet olsun.
Mangal yapmamdan
nefret ederdi.
İstediğin gibi biri olamadığım
için özür dilerim.
Duygularımdan söz
etmeyi hiç beceremedim.
Sana şefkat
gösteremedim, bu şekilde destek olamadım.
Özür dilerim.
İstediğin gibi bir
baba olamadığım için.
Ama senin benden daha
iyi olmanı istedim.
Düşündüm ki, eğer
seni zorlarsam Senin için pek bir şey
ifade etmeyebilir ama bilmeni isterim ki
seni gerçekten seviyorum.
Ben çok özür
dilerim Andy.
Çok özür dilerim.
İstediğin gibi bir
oğul olamadım.
Elinden geleni
yaptın.
Yine de Hank'i daha çok sevdin.
O benden de
beterdi.
- O küçüktü.
- Evet.
- Bize daha çok
ihtiyacı vardı.
- Evet, size daha
çok ihtiyacı vardı.
Şirinliği,
bebeksiliği yüzünden olmasın sakın?
Sen ilk çocuktun.
İlk çocukların işi
hep zordur.
Evet, bunu
duymuştum.
Hiçbir zaman
sizden biri olamadım.
Siz dört kafadar.
Senin oğlun
olduğumdan emin misin?
Gina'yla benim şehre
dönmemiz gerekiyor.
Andy?
Babam.
Andy.
Baksana.
Neden kenara
çekmiyorsun?
O benim babam.
Tanrım! Haksızlık
bu! Haksızlık! Hayatım boyunca onun gibi olmaktan korktum.
Hayatım boyunca! Seninle
birlikteliğim boyunca ve bu haksızlık.
Özür dileyerek
paçayı kurtaramaz.
Artık çok geç.
O kadar basit
değil! Haksızlık bu! Bu büyük bir haksızlık! Hayır, baba.
Aman Tanrım!
Bunu yapamaz!
Andy.
Andy.
- Birazdan dönerim.
- Nereye gidiyorsun?
Birazdan dönerim.
Halletmem gereken bir
şey var.
Neler oluyor?
Ya geldiğinde beni
bulamazsan?
Gitmen gereken bir
yer mi var?
Patronun telefon etti.
Hemen aramanı istiyor.
Başın dertte mi?
Eksikliğimi
duyuyorlar.
Nereye gidiyorsun?
Bir şeyler değişmeli.
- Ne demek istiyorsun?
- Bu iş yürümüyor.
- Yürümeyen nedir?
- Sürdürdüğümüz hayat.
Rio'dan önce de
kötüydü, şimdi daha da beter.
Artık neler olduğunu hiç
anlatmıyorsun.
Anlamıyorum.
Ben de öyle.
Dün arabada olanlar
neydi öyle?
Yardım edebilirdim.
Yardıma ihtiyacım yok.
Farkında mısın bilmem
ama biriyle ilişkim var.
Bu da ne demek oluyor?
Başka bir adamla
yatıyorum.
Her perşembe kardeşin
Hank'le buluşup sevişiyoruz.
Dahası da var, beni
seviyor.
Beni hala çekici
buluyor.
Her zaman.
Sadece tatillerde
değil.
Hank?
Evet, Hank.
Bir şey demeyecek
misin?
Kızmayacak mısın?
- Nereye gideceksin?
- Anneme gidecektim.
Oraya nasıl
gideceksin?
Taksi çağıracağım.
Para versen iyi
olurdu.
Ben sonra bankaya
giderim.
Al.
Merhaba, Gina ve
Andy'nin evi.
Mesaj bırakın.
Hadi.
CHARLES: SOYGUNDAN 1
HAFTA SONRA
Şu işe bak! Seni yeniden göreceğimi hiç sanmazdım.
Charlie Hanson.
Hala üçkağıtçılık
yapıyor musun?
Buraya bana hakaret
etmek için mi geldin?
Westchester Alışveriş
Merkezi'ndeki soygunu duydun mu?
Westchester'la ne
işim olur ki benim?
Orası senin gibi seçkin
vatandaşlara göre.
Bir şey duydun mu?
Nereden duyayım?
Tanrı aşkına ben
elmas satıyorum dostum.
- Çalıntı mal alıyor
musun?
- Asla! Bobby Lasorda
adında bir adamı tanıyor musun?
Yanlış adama
soruyorsun Charlie.
Serseriler soygun
sırasında karımı vurdular.
Öldü.
Çok üzüldüm.
Kirli işlerin
umurumda değil.
Bunu yapan adamı
bulmak dışında hiçbir şey umurumda
değil.
Bildiğin bir şey var
mı?
Charlie Hanson'un bu
sokakta işe başladığı zamanı hatırlıyorum.
Genç ve ukalaydı.
Elması iyi keserdin.
Uzun zaman önceydi,
Charlie.
Benden nefret ederdin.
Bana üçkağıtçı derdin.
Ama dünyanın nasıl döndüğünden
haberin yoktu.
Bazı insanların para
için neler yapabileceğini bilmezdin.
Sanırım artık biliyorsundur, Charlie.
Dünya kötü bir yer,
Charlie.
Bazılarımız bu sayede
para kazanırız.
Bazıları da bu yüzden
mahvolur.
Buraya geldi.
Biraz sana benziyor
Charlie.
Geldi ve görür görmez
tanıdım onu.
Alo?
Benim.
Aman Tanrım, Andy.
Başımız büyük dertte.
Ne demek
"dertte"?
Bobby'nin kız
arkadaşının berbat bir abisi var, tamam mı?
Adam bana şantaj
yapıyor.
Polise gideceğini
veya beni öldüreceğini söylüyor.
Benden 10.000 dolar
istiyor.
Tamam.
Sen orada kal, ben
hemen geliyorum.
Bir şeyler
düşüneceğim.
- Andy, adamın hiç
şakası yok.
- Tamam, bir şeyler
düşüneceğim.
Andy, Jake seninle
görüşmek istiyor.
Denetimcilerle
konferans salonundalar.
Senin hesaplarını
inceliyorlar.
Boşver.
Babamın evine gitmem
gerekiyor.
Buraya geldiğini onlara
söylemek zorundayım.
Tanrı aşkına, bir şey
söyle.
Tamam.
Başımız belada.
Akla gelebilecek en
büyük bela bu.
Farkındasın, değil mi?
Halletmeye
çalışacağım.
Başka seçenek yok.
Her dediğimi
yapacaksın.
Hem de sorgusuz
sualsiz.
Daha önce dediğin
gibi yaptım, o yüzden şu anda başım belada.
Seni kendine acıyan
zavallı pislik.
Cehennem ol.
Cehennem ol.
Tek başıma yaparım.
Sen de burada oturup hapse
girmeyi beklersin.
Ömür boyu bunun
acısını çekersin.
Ne yapacağımı söyle.
Ne düşünüyorsun?
Özür dilerim.
Aklında ne var?
Bobby'nin kız
arkadaşının adı ne?
Chris.
Evet, Chris.
Chris.
Onu ara, ağabeyini
evine çağırsın.
- Neden?
- Onunla görüşeceğiz.
Ona 10.
000 borçlu olduğunu düşünüyor.
Bunu halletmek
zorundayız.
Nasıl halledeceğiz?
Duruma göre bakacağız.
Belki parayı veririz.
Asla peşimizi
bırakmayacaktır.
Hayat boyu ona para ödemek
zorunda kalacağız.
Nihayet kendi kendine
bir şey akıl edebildin.
Parayı alalım da,
bakalım neler olacak.
10.
000 doları nereden bulacağız?
Bilmiyorum.
Çok da zor
olmayabilir.
Chris'i ara.
Taksi! Andy, Tanrım! Onu
öldüreceksin! Gel benimle.
Lanet olsun.
Hadi gel.
Çantayı tut.
Tut şu çantayı! Böyle
aç.
Böyle açık tut! Tamam,
tamam, tutuyorum.
- Bunları da istiyor
musun?
- Çantaya koy! Çantaya
koy! - Hadi durma.
- Şimdi çık.
Aman Tanrım, Andy.
- Bir şeye dokundun
mu?
- Delirdin mi sen?
- Bir şeye dokundun
mu?
- Sen aklını mı
kaçırdın?
- Bir şeye dokundun
mu dedim?
- Onu öldürmen
gerekmiyordu.
Nasılsa polise
gidemeyecekti.
Uyuşturucu satıyor o!
Evet, başka satıcılara ve tedarikçilere gidecek.
Ömür boyu, on Güney
Amerikalı tarafından kovalanmak
istemiyorum.
Bir şeye dokundun mu?
Sanmıyorum.
- Sanmıyor musun?
- Evet sanmıyorum.
Hayır! - Dokunmadım!
Dokunmadım! - Söylesene Hank! Düşün! Düşün! - Bundan hoşlanmıyorum Andy! - Bir
şeye dokundun mu?
- Bundan hoşlanmıyorum.
- Kapa çeneni! Kapa
çeneni! - Bir şeye dokundun mu?
- Hayır.
Yani sorun yok.
Gidelim o zaman.
Parayı getirdin mi,
chico?
Boşuna gelmiş
olmayayım.
Mutlu görünmüyorsun.
Sana Suratsız
diyebilir miyim?
Diyebilirsin.
- Manzara hoşuna
gitti mi?
- Hem de çok.
- Ayağa kalk! Kalk! -
Tamam.
Tamam.
- Arkanı dön! - Tamam.
Tamam.
Şimdi nasıl yapacağız?
Memnuniyetle parayı
veririm.
Bende çok var.
Bundan sonra bizi ele
vermeyeceğini ne bileceğiz?
Hayır, sadece Chris'e
bakmama yetecek kadar para istiyorum.
Ne güzel.
Kardeşim bana böyle
bakmazdı.
Merhaba.
Ne diyorsun Chris?
Bu adama güveneyim mi?
- Evet.
- Yüksek sesle söyle.
Evet.
Hiç sanmıyorum.
Hayır, Andy, yapma - Ne dedin?
- Bunu yapamazsın.
Buna izin veremem.
- İzin veremez misin?
- Hayır, artık olmaz.
Onu öldürürsen beni
de öldürmen gerekir.
Fena fikir değil.
Hatta gayet iyi bir
fikir.
Bildiğimi biliyorsun.
Neyi biliyorsun?
Biliyorum.
Özür dilerim.
Her şeyi berbat ettim.
Hadi yap.
Yap.
Hadisene.
Hadi.
Bana iyilik etmiş
olursun.
Hadi.
Defol buradan.
Defol buradan, hadi! Tamam,
gidiyorum! Hank! Hank! Yolu açın lütfen.
Yolu açın! Aracınızı
çekmeniz gerekiyor.
Yoldan çekilin.
Merhaba Bay Hanson.
Bir bakın.
Eğer uyandıysa yanına
gidebilirsiniz.
Baba?
Anneme bir şey olsun
istemezdim.
Sadece paraya
ihtiyacım vardı.
Silah
kullanılmayacaktı.
Dükkanda olmaması
gerekiyordu.
Her şey ters gitti.
Tamam, Andy.
Sorun yok.
UYARI
Hemşire.
Kalp monitörü bir an
devre dışı kaldı.
Hep olur, merak
etmeyin.
Bir daha olursa
baştan başlatın.
Baba.
Hemşire! Mavi alarm.
Acil servis personeli.
Mavi alarm.
Acil servis personeli.
« Prev Post
Next Post »