Fidye (1996) Ransom
| |
121 dk
Yönetmen:Ron Howard
Senaryo:Cyril Hume, Richard Maibaum, Richard Price
Ülke:ABD
Tür:Aksiyon, Suç, Gerilim
Vizyon Tarihi:21 Şubat 1997 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:James Horner
Oyuncular
Mel Gibson
Rene Russo
Brawley Nolte
Gary Sinise
Delroy Lindo
Özet
Tom Mullen, zengin ve başarılı bir uçak şirketi sahibidir.
Karısı Kate ve oğlu Sean ile mutlu ve yolunda giden bir hayat yaşarlarken bir
gün oğullarının kaçırılması ile herşey tepetaklak olur. Sıradan kaçırılma
olaylarının hepsinde olduğu gibi kaçıranlar fidye karşılığı çocuğu
bırakacaklarını söylemektedirler. Buraya kadar herşey bildik bir şekilde
giderken Tom'un birdenbire vermiş olduğu son derece riskli ve kaçıranlar dahil
herkesi kitleyen kararı ile bütün dengeler altüst olur. Artık sadece Sean
değil, fidye isteyenler de av durumuna düşmüştür
Altyazı
Peter, seni gördüğüme çok sevindim.
- Merhaba, nasılsın?
- Harikayım.
Sen?
İyi.
Tam parti gecesi,
değil mi?
Tamam arkadaşlar, reklam
filmini buldum.
- İçeri gelin.
- Sabırsızlanıyorum.
Bu kez kurtulamaz.
Bunu seyredeceğiz.
- Gösteri zamanı.
Gelin.
- Susun!
New York'un mütevazi
bir semtinde büyüdüm ve doğrusunu
isterseniz, daha önce uçağa hiç binmemiştim.
69'da Hava
Kuvvetleri'nde uçmayı öğrenene kadar.
Hava Kuvvetleri'nde 28
görevde bulundum.
71 de zor bir yıldı.
Bütün paramı charter
hizmetlerine yatırdım.
Başladığımızda, altı
kişilik bir de DC-3'ümüz vardı.
Her yere uçuyorduk.
Gökyüzünün sarı
taksileri gibiydik.
1979'da, Endeavor'ı
kurduk.
Dört farklı şehre uçuyorduk ama bence yolcular uçmaktan aldığım keyfin
farkındaydı.
İşi büyüttük.
37 şehre seferler
yapıyoruz.
Bazı açılardan hala
küçük bir şirketiz.
Ama ben hiçbir zaman en
büyük olmak istemedim.
En iyi olmak istedim.
Bugünlerde benim için
en önemli şey aile.
Benim, sizin.
Havayolunun en iyi
yanı bu.
Birçok güzelliğin
yanısıra aileleri yakınlaştırıyor.
Bu da bana büyük
keyif veriyor.
1971.
Tanrım!
O zamanlar şeytanla iş
birliğindeydim.
Ama artık çok
değiştim.
Sayılır.
Tamam, konuşun
beleşçiler.
Başlayın,
eleştirilere hazırım.
- Ne zaman
yayınlanacak?
- Aslında sormaya
korkuyorum.
Çok naziksiniz.
Yayına girmeden intihar
etmeyi düşünüyorum.
Kocam çok utangaçtır.
Gelecek ay
bilbordlarda iç çamaşırı reklamında göreceksiniz.
Yüzündeki ifadeyi
görmeliydin.
Nereden ögrendiğimi
çözemedi.
- Nereden ögrenmiştin?
- MIT'de kasa açma
dersi aldım.
- Adam inanamadı,
yemin ederim.
- Sean, bir şey yedin
mi?
Gerçekten.
Adam kaçıktı.
İnan bana, delinin
teki.
İşi konusunda her
şeyi bilmezsen iş teklifini kabul etmeni
nasıl bekler?
Neyse, David
inanılmazdır.
Yatma saatin geldi
evlat.
- Mutfak karosunu
nereden aldınız?
- Bu soruyu Kate'e
soracaksın.
Ben alanımla ilgili
sorulara cevap veririm, mesela, "testerem niye bozuk?
" "Günün hangi saatinde boz ayı vurulur?
" Tam size göre bir sorum var.
Jackie Brown'ın
hapisaneden size dava açmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sean, sen dişlerini
fırçala, birazdan gelirim.
David, Bob'ı bulur
musun?
Kimsiniz?
Soruma yanıt verin,
Brown teknisyen grevini engellemesi için
kendisine rüşvet verdiğinize dair delil olduğunu söylüyor.
Bu yeni bir şey
değil, aylardır söylüyor.
Biliyorum.
Ama rüşvet imanıza dair
delili olduğunu söylüyor.
Daily News'dan Sammy
Adler.
Sizinle bir iki
dakika görüşebileceğimi umuyordum.
- Bob Stone, Daily
News'dan Sammy Adams.
Beyefendiyi evine
kadar götürün.
- İki dakika
görüşemez miyiz?
- Biz sizi ararız.
- Bakın, gazeteciyim,
tamam mı?
- Kim olduğunuzu
biliyoruz.
Patronunuz bu konuyla
çok uğraşacak.
- Jackie Brown
tuzaktı diyor.
- Konuşacak başka
birini bulun.
- Mütevazı bir semtte - Kes!
Burada değil galiba.
Gelmesini beklerken biraz
uzanayım bari.
Tanrım yorgan amma
sert.
Ses de çıkartıyor,
saçları da var.
Ne garip yorgan, gıdıklanmak
istiyor galiba.
Gülmek yok.
Sen yine çekim hatalarını
mı izliyorsun?
Çok komik.
Babanın
konuşamadığını bilmek harika bir duygu olmalı.
Dünya mı?
Küçülen dünya?
- Yukarıdaki adam
sana kızdı mı?
- Hayır, kızgın
değildi.
Sadece merak etmiş.
Ama işi bu.
Sürekli sana kızan birileri
oluyor.
Öyle mi görünüyor?
Ama sanırım sen
kızmıyorsun, değil mi?
Bu durumu
değiştirebilirim.
Yatmadan önce seni sandviç
yapacağım.
- Kapa çeneni!
- Ne istiyorsun
benden?
Sakin ol!
Götür onu buradan!
Maratoncu musun?
Arabaya geç.
Bin çabuk.
Sakin ol!
Tamam mı?
İyi misin?
Yukarı çıksan iyi
olacak.
Belediye Başkanı
gidiyor.
Şükürler olsun.
Sen iyi misin?
- Dişlerini
fırçaladın mı?
- Sabah fırçaladım ya.
Hayır, şimdi de fırçalayacaksın.
- Bu ne, mink mi?
- Satın almak mı istiyorsun?
Tanrım, çok yoruldum.
O adam neredenmiş, Daily
News'dan mi?
- Bir şey değiştirir
mi?
- Hepsini gebertmek
istiyorum.
Seninle ugraşırken bizimle
de uğraşıyorlar.
Burası çok soğuk.
- O ustayı gebertmek
istiyorum.
- Önce onu bulman
gerekir.
Burası buz gibi.
Bu çok iyi geldi.
Seni üzmelerine izin
verme.
İstedikleri bu.
Huzurlarınıza bu
harika olayın yaratıcısını çağırmak istiyorum.
Mükemmel bir hanım,
ayrıca, bu Liseler Bilim Fuarı'nın Başkanı, Bayan Katherine Mullen.
Teşekkürler sayın başkan.
Geleneksel New York
Liseler Bilim Fuarı'nın onuncusuna hoşgeldiniz.
Bugün 54 genç
mucitimiz yarışacak.
Baba?
Ben niye
katılamıyorum?
Bu doğru olmaz.
Annen seçici kurulda.
Kazanırsan ne
düşünürler?
Niye farklı bir
isimle katılmıyorum?
- John Smith adıyla
mı?
- Hayır.
Profesör X olabilir.
Bence yalanın hemen
ortaya çıkar.
Profesör X.
Profesör olamayacak
kadar küçüksün.
Kel ve gözlüklü olman
gerekir.
Buldum.
Profesör Von X.
Üçüncü Jüri üyesi
ise, ben Catherine Mullen 125'nci geleneksel Central Park yarışması başkanı ve Evander
Lisesi'nin eski biyoloji ögretmeni.
Yarışma başlasın.
- Güzel, gidiyor işte.
- Bence en güzel
proje bu.
- Bu kazanır değil mi?
- Şuna bakın!
Harika!
Rüzgar sürüklüyor.
Soldakini çek.
Saat 1 'de tüm kazananları
ödüllerini vermek üzere kürsüye çağıracağız.
Hepinize iyi şanslar.
Bu haksızlık.
Çok uğraşmıştım.
Biliyorum çok
çalıştın ve harika bir şey yarattın.
Ama bunu konuşmuştuk,
değil mi Sean?
Hadi biraz neşelen, tadını
çıkar.
Aranızda kayıt olmayanlar
varsa hemen şimdi kaydını yaptırsın.
Bu son şansınız.
- PS 41.
- Evet, PS 41.
Harika.
Bu güneş sistemi mi?
Peki şuradaki büyük
şey ne?
Güneş!
- Güneşin etrafında
kaç gezegen var?
- Dokuz!
Mars'ı gördüm.
Kate, balonlara bak.
İnanılmaz biri.
Yani gerçekten çok
çalıştı.
Bu kadar enerjiyi nereden
buluyor bilmem.
- Peki turuncu renkte
olan ne?
- O Venüs.
Venüs demek.
- Dünya nerede?
- İşte burada!
İzninizle.
Sean?
- Ne diyorsun, Kate?
Puan?
- Ben puanımı verdim.
- Sandra, Sean'u gördün
mü?
- Hayır.
Kate, iyi misin?
Sean Mullen, lütfen jüri
masasına gel.
Lütfen Tanrım.
Yarışmaya
katılamadığı için bizi cezalandırıyordur.
Aramadığımız kim
kaldı?
E-posta'nız var.
- Oğlun elimde.
- Tanrım.
50 ve 100'lük
banknotlar halinde 2 milyon dolar istiyorum.
Seri numaraları
birbirini izlemeyecek.
Yeni ve işaretli
banknotlar olmayacak.
Para iki çantanın
içine yerleştirilecek çanta model numarası 260.
Polisi ya da FBI'ı
karıştırmayın.
Karıştırırsanız, çocuğu
öldürürüm.
Basına bilgi vermeyin
çocuğu öldürürüm.
Paralarda, çantalarda
yer saptama cihazı olmayacak çocuğu
öldürürüm.
Parayı hazırlamak
için 48 saatiniz var.
Tekrar temas
kuracağım.
Ağzını aç.
Ağzını açar mısın?
Yut hadi!
Seni küçük sersem!
- Ne yapıyorsun?
- Tişörtünü temizlesene.
- Bunu konuşmuştuk.
- Evet, unutmuşum.
Sürtük.
Kimi arıyorsun?
Polis yok dedi, ararsanız
öldürürüm dedi.
- Parayı üç saat
içinde toplarım.
- Bunu niye yaptın?
- Niye onu bıraktın?
- Bırakmadım.
Seni gördüm.
Bırakıp gittin.
- Polisi arayacağım.
- FBI'ı ara.
- Bırak parayı
ödeyeyim.
- Lütfen, FBI'ı ara.
FBI beni hapsetmek için
üç ay uğraştı.
- Umurlarında mıyız
sanıyorsun?
- Tom, bizi
biliyorlar.
Bizi tanıyorlar.
Lütfen?
Peki.
- Lennan Boyacılık.
- Durun.
Ne?
Mullen'ların dairesine
gidiyoruz.
Çalışma odasını
boyuyoruz.
Evet, haber
vermişlerdi.
Girebilirsiniz, tamam.
- Bay ve Bayan Mullen
sizi bekliyor.
- Teşekkürler.
Bay Mullen,
nasılsınız?
Lonnie Hawkins.
Bu Kimba Welch.
Jack Sickler.
David Levin, Ron
Lambert.
Beylere istedikleri
her şeyi göster.
- Bu da Paul Rhodes.
- Memnun oldum.
- Merhaba, nasılsınız?
- Paul size en çok
benzeyen kişiydi.
Size tavsiyede
bulunma yetkim yok ama parayı ödemeye - karar verirseniz - Şurada.
İşte şurada.
- Para mı?
- Evet, iki milyon
dolar.
- Parayı Paul
götürebilir.
- Tamam.
- Bob sana bir şeyler
getirmiş.
- Kayıp Çocuklar
Merkezi'nden - bulabildiğim bunlar.
- Güzel.
- Ajan Hawkins, bu
David Torres.
- Lexes dosyasını
buldun mu?
- Telefon paneliniz
nerede?
- Hiç bilmiyorum.
- Tamam, biz buluruz.
- Kusura bakmayın ama
anlayamadığım bir şey var, bu insanlar, bu adam, kadın her neyse oğlumu
burnumun dibinden kaçıracak kadar zeki ama sadece iki milyon dolar istiyorlar.
- Servetimi
bilmiyorlar mı?
- Sadece kafasını kullanıyor.
İşi kolaylaştırıyor.
O kadar paranız
olduğunu biliyor.
Bu parayı bulmakta zorlanmayacağınızı
biliyor.
Belki o kadara
ihtiyacı var.
Bir şey söyleyebilir
miyim?
Burada polisin değil
sizin olma nedeniniz, karım ve benim bu
olayın teknisyen greviyle bağlantısı olabileceğini düşünmemizdir.
Ve Jackie Brown.
Başka bir havayolu
şirketiyle sözleşme görüşmeleri yaparken aldığı rüşvet banta çekilmiş.
Infinite Havayolu.
Bu bir tuzaktı.
Ve olan oldu, yakalandı
ve FBI'a "Bir şey yapabilir miyiz?
" dedi.
Ve şimdi de beni
suçluyor.
Sendikayla uzlaşması
için Tom'un ona 250 bin dolar verdiğini
söyledi.
- Bizi araştırdılar,
soruşturdular.
Beni, şirketimi,
ailemi.
Ailemi ve FBI'ın
muhbirleri sayesinde gazetelere manşet olduk, ama hiçbir şey bulunamadı.
Ve Jackie Brown ait
olduğu yerde, hapiste ve sinirlendi.
Bence suç ortağı olan
insanlar ortada dolaşıyor.
Bay Mullen, Jackie
Brown olayının farkındayız.
- İncelemeye devam
ediyoruz.
- Bence biraz daha
dikkatli Bir öneride bulunabilir miyim?
Bütün bunları
araştıracağız.
Siz şimdilik sakin
olun, sabredin.
Bize biraz zaman
tanıyın.
- Nasıl yapacağım?
- Tom, bırak da
bitirsin.
- Önemli değil.
- Özür dilerim.
Benim çocugum
kaçırılsaydı, ben de aynı durumda olurdum.
Hiç önemli değil.
Zor olduğunu
biliyorum.
Ama dayanmalısın.
Kaç çocuk kaçırma olayında
çalıştınız?
Toplam 33.
Aile, çete ve
bağımlıları çıkartırsak toplam 10.
Son beş yılda tam on
klasik tarzda fidye amaçlı çocuk kaçırma olayı.
Büyük bir sayı.
İnanmayacaksınız ama
ender olarak fidye isteniyor.
Peki, on olay içinde kaç
çocuk kurtuldu?
- Yedisini kurtardık.
- Diğerlerinde ne
aksilik oldu?
- Hayat.
Büyük bilinmeyen
faktörü.
- Büyük bilinmeyen
faktörü ne?
- Hazır mıyız?
- Hayır!
Kahretsin!
Sunduğu her şartı
kabul et.
Kozların elinde
olduğunu düşünsün.
Önemli olan şey
oğlunu kurtarmak.
Oğlunu onlardan
kurtar.
Anladın mı?
Ama, bize biraz zaman
tanımalısın.
Oğlunla konuşmak
istediğini söyle.
Yaşadığına dair bir
belirti bilgi almaya çalış.
Alerjisi olduğunu
söyle.
Tedavi gördüğünü
söyle.
Nasıl bir havada
olduğunu sor.
İçeride mi?
Dışarıda mı?
Hazır mıyız?
- Tamam!
- Oğlunu onlardan
kurtar.
İptal et.
Belirledik.
Brenda Chanse 4108
Utopya Parkway.
- Bu sekreteri.
- Biliyoruz.
Oğlumuz öldü mü?
Bunu aklından bile
geçirme.
Ağzını aç.
Korkma, yiyecek bir
şey.
Çölde neden aç
kalınmaz?
Çünkü bir sürü kumpir
vardır.
Ne yapıyorsun?
- Tanrı aşkına ne
yapıyorsun?
- Çocukla
şakalaşıyordum.
- Bunda ne var?
- Çocuğu çok mu
sevdin?
Yakından tanışmak mı
istiyorsun?
İlişki kurmak mı
istiyorsun?
Bunun
kolaylaştıracağını mı düşünüyorsun?
- Neyi
kolaylaştıracak, Marris?
- Bu ciddi mi?
Evet, ciddiyim sürtük.
Sen ciddi misin?
- Niye sakin
olmuyorsun?
- İşine bakarsan
sakin olurum.
Buraya gel.
Dinle beni.
Çikolata falan
vermek, kaçan treni kovalamak gibi bir şey.
Beni anlıyor musun?
Ama Clark, çocuk çok
yalnız.
Hiçbirimizi teşhis
edemez.
Hem onlara ne
söyleyebilir ki?
Lanet olsun Clark,
bana çocuk öldüreceğinizi söylememiştiniz.
Neler olduğunu
anladın mı?
Çocukla şakalaşma.
- Onunla oynama.
Onunla konuşma.
- Kardeşimle böyle
konuşma.
O senin köpeğin değil.
Durum ciddi.
Kardeşimle böyle
konuşma.
Ona bir şey
söyleyemezsin.
Kendini ne sanıyorsun?
Kendini liderimiz mi
sanıyorsun?
Hayır, ben değilim sevgilim
liderimiz.
Ama bir sorun
olduğunda konuşurum.
Anlıyorum.
İtiraf etmeliyim, bu
kız bazen beni de çok korkutuyor.
- Sen yine mi içtin?
- Ama sorun olmaz çünkü
çocukla birlikte içmiyorum.
Bir şey söyleyeceğim.
Sanırım bilmen
gerekiyor.
- Ona para verdim.
- Biliyorsun, rahip
değilim, psikolog değilim, avukat değilim.
Tom, bu konuşma aramızda
kalmayabilir.
Anlıyorum.
Büyüklerin hepsi
havayollarını satın aldı.
Ama ben almadım.
Hayır, ben Endeavor'ı
sıfırdan yarattım.
Ve benim.
İşimi kimse elimden alamaz,
ne sendika, ne hükümet ne Jackie Brown gibi serseriler.
Rüşvet teklif ettim.
İşimi yapmalıydım.
İki bin personelim,
bir o kadar müşterim vardı, teknisyen greviyle
oyalanamazdım.
Teklifimden ve
yaptığım şeyden sonra, o hapise girdi, ben girmedim.
Sana sormaya
çalıştığım şu oğlumu Jackie Brown mı
kaçırdı?
- Bunu kendisine
soralım mı?
Ben de seni
düşünüyordum.
- Oğlum nerede?
- Ne?
Hapise girmenin
başına gelebilecek en kötü şey olduğunu mu sanıyorsun?
- Ne demek istiyorsun?
- Oğlum nerede?
Biri oğlunu kaçırdı, ve
benden şüpheleniyorsun.
Nasıl?
Benimle bir ilgisi
yok.
Dışarıda dostlarım
yok.
İşim yok.
Param yok.
Ama sen beni
suçluyorsun aşağılık herif!
Tam altı çocuğum var ve
onlar için canımı veririm.
Senin yüzünden hapise
girdim ve çocuklarımı göremiyorum!
Niye sen hapiste
değilsin?!
Burada olması gereken
sensin!
Kime rüşvet verdin?
Seninle işim bitmedi
daha serseri!
Geberteceğim seni!
Kime para yedirdin de
dışarıdasın!
Hadi, bir daha söyle.
Tekrarla hadi.
- Dükkandan koşarak
çıkmadım dedim.
- Kaçmıyor muydun?
Lanet olsun, onunla
birlikte kaçmadım.
Ben ondan kaçıyordum çünkü
peşimdeydi.
Gözümün içine bakarak
tekrarla.
- Koşuyordum, ama ben
ondan - Silahı bulduk Jimmy.
Şuna bak.
Bunu daha önce gördün
mü?
- Üstünde parmak
izini bulursam?
- Hayır.
Hayır mı?
Torbala.
Jimmy, bir sorun var.
Adam dükkanı kapatmak
istemiyor.
Boşver bunu şimdi.
Bana arkadaşından söz
et.
Daha önce hiç
görmedim.
Onu ilk defa gördüm.
- Tanrım, deli gibi
çarpıyor.
- Kalp rahatsızlığın
var mı?
Koştum dostum.
Normal.
Burnuma yalan kokusu
geliyor.
Bence beni kandırmaya
çalışıyor.
- Bence yalan
söylüyor.
- Yalan mı
söylüyorsun?
İçi köpüklü
çikolatalarından var mı?
Beni kovalıyordu,
kaçtım.
Bana avukat
vereceksiniz değil mi?
Avukatın olacak
kahrolası.
- Bu kelepçeler çok
sıkı.
- Yeni de ondan.
Gevşer.
- Biraz zaman tanı.
- Hadi bin.
- Pizza ya da sosisli
ister misin?
- Kahven.
Hadi, gidelim artık.
Buraların bilinen serserilerinden
misin?
Başını salla.
Hadi.
Dün tanınmış bir
çocuk kaçırıldı.
Olayla kim
ilgileniyor biliyor musun?
Polis mi?
FBI mı?
Söyle.
Başını salla.
Bilmiyorsun.
Peki ne yapıyorsun?
Senin gibi bir
serseri, polislerle dolu bir dükkana
giriyor ve çocukların yediği çikolatadan istiyor?
Seni tanımıyorum ama
bence geri zekalının tekisin.
Ne dersin?
Video kasetlerini ne
yapacaksın peki?
Çocuğun gözleri
bantlı, geri zekalı.
En azından dinlerdi.
Bir daha salaklık
yapma.
- Rüyamda seni
görüyordum.
- Güzel miydi?
Hayır, rüyamda babam
geri dönmüştü ve yine beni dövüyordu.
Sen oradaydın ama hiçbir
şey yapmadın.
Öylece durup
seyrediyordun.
Ama hayatım,
biliyorsun sadece bir rüya.
- Onu içeri attım,
unuttun mu?
- Evet, biliyorum.
Nerede kaldın?
Burada aklımı
kaçıracağım.
Her şey yolunda.
Bu adamlar manyak.
Beni dinlemiyorlar.
Saygı duymuyorlar.
Onlara güvenmiyorum.
Sen onları düşünme, benden
korkuyorlar.
- Onlara ihtiyacımız
yok ki.
- Bu işi yalnız
yapamayız.
Ayrıca bu çocuktan çok
korkuyorum.
Bence hemen işini
bitirmeliyiz, gebertelim gitsin.
- Saatli bomba gibi.
- Dinle.
Çocuktan korktuğunu
sanıyorsun ama aslında korktuğun ne biliyor musun?
İnsani duyguların.
Kendi insanlığın.
Çünkü sen iyi
birisin, bundan korkma.
Sana bu yüzden ihtiyacım
var.
Zamanı geldiğinde,
çocuk senin değil benim sorunum olacak.
Bana hala
güveniyorsun değil mi?
Bunu başaracağımı biliyorsun,
değil mi?
Güzel.
Parayı almamızın zamanı
geldi.
Raporlarda bir şey
var mı?
Bildiğimiz bir sürü
şey var.
Bilmediğimiz şeyler,
bilmek istemeyeceğimiz şeyler.
İnsan kendine yalan söylüyor,
mesela her şeyi ailem için yapıyorum
diyor.
Güvence için, gelecek
için.
Kendini masalların
kralı ilan ediyor.
Hepsi yalan.
Gözümün önüne oğlumun
kelepçeli hali geliyor ve, ona yardım edemiyorum.
Yardım edemiyorum.
- Yukarıdan!
- Kate!
Tom nerede?
Hadi dostum telefonu
aç.
Hadi, çabuk!
Planı unutma.
- Harekete hazır
mısınız?
- Neye hazır mıyım?
Arabana bin, harekete
geç.
Batı 96.
Yalnız gel.
Batı Otoyolu'ndan
kuzeye dön.
Parayı
toparlayamadım, daha zamana ihtiyacım var.
- Hazırlayacağım.
- Benimle oyun oynama.
- Oğlumla konuşmak
istiyorum.
- Yalnız geleceksin.
Sean'un astımı var.
Oldukça ciddi ve Buranın havası nasıl?
Yağmurlu mu?
Rutubetli mi?
Tavan arasında mı?
Dağ tepesinde mi?
Oğlumda yükseklik
korkusu var.
- Dil uzmanları
aksanımı çözdü mü?
- Ne?
Burada kimse yok.
Tek başımayım.
Emin misin?
Beni aptal mı
sanıyorsun?
Bu işin bitmesini
istiyorum.
Çok güzel.
Kimseye haber verme.
- Oğlumu nasıl geri
alacağım?
- Parayı verecek
misin?
Vereceğim tabii.
Öyleyse sorun yok.
Seni arayacak.
Peki ne zaman?
Kim?
Hayır, sen
arayacaksın yani.
- Ne zaman?
- 96'ncı sokak.
Yalnız gel.
- Kahretsin!
- Evet, sorunsuz
halledildi.
Bloke ettiler, bir
şey yapamadık.
Belirleyebildiniz mi?
Nereden arıyorlar?
Bilgisayarı bozdular.
Doğru adam seçmişim
değil mi?
Söylememiş miydim?
Parayı alacağız.
- Paul'e cihaz
takalım.
- Hayır, ben
götüreceğim.
Ben götüreceğim.
Lütfen.
- Becerebilecek mi?
- Harikadır.
- Öyle mi?
- Evet.
Umarım.
Bir sorun var.
Yasal olarak sana
engel olamam.
Ama bu adamın nasıl
biri olduğunu bilmiyorum, ancak bence profesyonel.
Beklenmedik şeyler
yapmaya başlarsa, plansız hareket etmemiz gerekir.
Sizi
koruyamayabiliriz.
Parayı bizden birinin
götürmesi daha akılcı olur bence.
- Sen gitmesen.
- Yapabilirim.
Başarabilirim.
Benden istediğini yapmak
istiyorum.
Bak, bitmek üzere
evlat.
Seni ailene
kavuşturacağım.
- Söz veriyorum.
- Ne zaman?
- Yakında.
- Ne zaman?
Çantalarda yer
saptama cihazları var.
- Lonnie paketleri
istiyor.
- Arabayı cihazlarla
donattık.
- Sorun çıktığında
orada olacağız.
- Yalnız gitmemi
söyledi.
Sadece parayı takip
edeceğiz.
Güvenli uzaklıkta
olacağız.
Sana bir tavsiye.
Bunu iş alışverişi
olarak düşün tamam mı?
Sen de iş adamısın, o
da.
Bunu iş olarak
görürsen gerilmezsin.
Oğlumuzu getir.
Operasyon birimlerine.
Tüm ekipler 269 Batı
125'nci caddeye.
500 metre gerideyiz.
Objeyi net görüyoruz.
Dinle.
Bir kere söyleyeceğim.
125'nci caddeden çık,
üç blok ilerideki Casarda Merkezi'ne git.
Çantalarla birlikte
içeri gir.
Bizi uğraştırıyor.
Yüzme havuzunda, bir
dolap anahtarı var, havuzun dibinde bulacaksın.
Seni izleyen birileri
olacak.
Sen onları
göremeyeceksin ama onlar görecek.
Anahtarı almanı
istiyorum.
Havuza soyunmadan
gireceksin.
Saatini bile
çıkartmaya kalkarsan oğlun ölür.
Anahtarı aldıktan sonra
dolabı bul.
- Yedi dakikan var.
- Dediğin her şeyi
yapacağım.
Sadece bir kere daha tekrarlamanı
istiyorum.
Yedi dakika.
Oraya varmak için mi,
havuza girmek için mi?
Lanet olsun.
Tanrım.
- Engelledik.
- Ne yaptı?
- Bizi engelledi.
Çıkalım mı?
- Hayır.
Tekrar deneyin.
Listeye bilgisayar farelerini
de ekleyelim.
Teknolojiden
anlayanları.
Askerlik geçmişi polislik geçmişi, güvenlik eğitimi almış
olanları rehin kurtarma uzmanlarını
tarayalım.
- Havuz nerede?
- Şu tarafta.
Kahretsin, kaybettik.
Binadan çıkan herkesi
takibe alın.
Çok yavaşsın, biraz
hızlan.
Oradaki şapkayı tak,
kıyafetleri giy.
Oradaki torbaları al,
saunaya git.
Duşun yanındaki merdivenleri
kullan.
Paraları o torbaların
içine koy.
Sonra binadan çık ve Monte
Carlo bul.
Telefona yapışık bir
anahtar var.
Telefonu çantaların
yanında bırak ve Holland Tüneli'ne git.
Seni izliyoruz, Tom.
Çantalardan sinyal
alıyoruz.
Çantalar çıkmadı.
Binanın tamamen boşaltılmasını
istiyorum.
Operasyon birimi 500.
Takipteyiz.
Arabayı görüyoruz.
Araba olduğu yerde.
Ekip 15'ten merkeze.
Çantaları bulduk.
Boşaltılmış.
Tarife uyan dört araç
bulundu.
Birinin arka farı
kırık.
Araçların tarifini
verin.
Ekipler dağılıp
araçları arasın.
Beni eline al sersem.
Şimdi ne yapacağım?
- Ne alemdesin?
İyi yüzdün mü?
- Fena degil.
Sen nasılsın?
Çok iyiyim.
İlgin için
teşekkürler.
Sean nasıl?
Hayatının en güzel günlerini
yaşıyor.
Reklam filmini izledim,
fena değil.
Ama bir şey soracağım.
İndirimli bilet
sistemin var mı?
Eğer varsa, bu iş
bittikten sonra kaçmak için Endover havayolunu kullanabilirim.
- Neden?
Neden ben?
- Neden mi?
Çünkü sen özgürlüğünü
satın aldın.
Öyle değil mi?
Sendikacıyla olan
hikayeni okudum.
Yaptığından dolayı
hapise girmeliydin.
Ama herhalde iyi bir
yalancısın.
Seni televizyonda
izledim, herkese masum olduğunu söylüyordun.
Gözlerine baktım.
Sen adi bir
yalancısın dostum.
O adama rüşvet
verdiğini biliyorum.
Para dağıtıyorsun.
Bir kere yaptın.
Şimdi bir daha
yapacaksın.
- İyi misin?
- Evet.
Bak Cub, benim
yapmamı ister misin?
- Jimmy benim yapmamı
söyledi.
- Jimmy'nin dediğini
boşver.
Ne yapacağımı
biliyorum.
Clark, çocuğu
bırakana kadar Jimmy'ye parayı vermeyeceğim.
- Vermeyeceğim inan.
- Ne saçmalıyorsun,
Cub?
Sinemaya gider misin?
Zaman Makinesi
filmini gördün mü?
Geleceğin ülkesini
anlatıyor, tamam mı?
Dünyada sadece iki
tür insan kalmış.
Morlocklar ve Eloilar.
Eloilar toprağın
üstünde yaşıyor.
Pelerin giyiyorlar.
Hepsi sarışın.
Üzüm gibi şeyler
yiyorlar.
Yaşadıkları yer
cennet gibi.
Yani tek yaptıkları
yatmak, arp falan dinlemek.
- Oğlumu nasıl geri
alacağım?
- Ama Morlocklar, yer
altında yaşıyor.
İri, kıllı çirkin
yaratıklar maymundan beterler.
Tüm aletler onların
kontrolü altında.
Bütün işi onlar
yapıyor.
Eloilar'ın yeterli
yiyecek ve - giyecek bulması için ugraşıyorlar.
- Cevap verecek misin?
Eger bir Eloi'ysan
her şey harika.
Ama bir sorun var.
Arada bir, bir
Morlock yukarı çıkıyor ve bir Eloi'u kaçırıyor.
Sonra onu aşağı
indiriyor.
Soruma yanıt alıncaya
kadar duracağım.
Ama Morlocklar üzüm
yemiyor.
Onlar yamyam.
Eloilar'ı yiyorlar.
Anlayacağın, Zaman
Makinası filmini düşündüğümde aklıma hep New York geliyor, biliyor musun?
Bak, sen bir Eloi'sun.
Sen ve arkadaşların aşağıda neler olup bittiğini bilmeden
ortalıkta hayalet gibi dolaşıyorsunuz.
Bu durumda ben bir
Morlock muyum?
Kendimi öyle düşünmek
istemiyorum.
Ama sanırım
Morlock'um.
Ve arada bir,
içinizden biri kaçırılıyor.
Ne şehir ama.
Whitney'de görüşürüz.
Four Seasons'ta görüşmek
üzere.
Operada görüşürüz.
Görüşürüz.
Görüşürüz.
- Arabayı sürüyor
musun, Tom?
- Evet.
Peki, iyi dinle.
Bir buçuk kilometre
sonra yol ayrılıyor.
Saddle River
Yolu'ndan çık.
Taş ocağına kadar git.
Saatte 15'le
gideceksin.
Söylediğin her şeyi
yapıyorum.
Oğlumu nasıl geri
alacağımı Değiştireceğiz.
Sen bana çantaları vereceksin,
ben de sana adresi.
İyi şanslar dostum.
Arabaya bin hemen!
Anahtarı at.
Parayı ver.
Adresi ver.
- Parayı ver dedim
sana.
- Adresi vereceğini
söylemiştin.
Ne?
Oğlunu tekrar görmek istiyor
musun?
Parayı ver!
Adresi söyle lanet
olası!
- Aptallık yapma
dostum!
- Kıpırdama, FBI!
Silahı at ve araçtan
uzaklaş.
Ellerini kaldır!
Mullen, geri çekil.
Yere yat.
300'den merkeze.
Yardıma ihtiyacımız
var.
Takviye istiyoruz,
açığa çıktık.
Motorlu bir
şüphelinin peşindeyiz.
- Beyaz erkek silahlı
ve - Onu görüyoruz.
Kim bu?
Hadi Cub, çabuk ol.
Kaçamazsın, FBI!
Kaçacak yer yok!
Silahını at.
Hemen teslim ol!
Atla!
Özel timden merkeze.
Takipteyiz, yere
iniyoruz.
Özel timden merkeze.
Bir ajanımız vuruldu.
Şüpheli öldürüldü.
Kim vuruldu?
Vurulan kim?
Oğlum nerede?
Ne yaptınız ona?
Ne?
Hadi, konuş.
Geri çekilin.
- Bir şey söylemeye
çalışıyor.
- Lütfen çekilin!
Kaldıralım.
Oğlumun yerini
söylemeye çalışıyor, eminim.
Ne yapıyorsunuz?
Size böyle bir yetki
vermedim.
- Emirleri
uyguluyoruz.
- Aşağılık yalancı!
Tanrım, lütfen
ölmesin.
- Kahretsin!
- Ne oldu?
İş bitti.
Öldü.
Sean'u nasıl bulacağım
şimdi?
Oğlumu öldürdünüz.
Mümkün olduğunca
bilgi topla.
Şartlı tahliyeyle
çıkmış olmalı.
- Tahliye memurunun
adını öğren.
- Polis karışmayacak
demiştim!
- Hani parayı takip
edecektiniz!
- Parayı takip
ediyorlardı.
Adam sana silah çekti.
Başka seçenekleri
yoktu.
- Tehlikede olduğunu
düşündüler.
- Durun.
Aksilik ne demek?
Oğlum öldü mü yani?
Öldüyse öldü deyin.
Aksilik oldu demeyin,
oğlun öldü deyin!
Kate, yaşadığını
varsayarak hareket ediyoruz.
Bilmiyorsunuz yani!
Nerede olduğunu
bilmiyorsunuz!
Yaşadığını
bilmiyorsunuz!
FBI'sınız ama hiçbir
şey bilmiyorsunuz!
O aşağılık herifi
öldürdünüz ne olacak şimdi?
Gidin buradan.
Taş ocağındaki adamın
yalnız olmadığını biliyoruz.
Ayrıca kimlerle
çalıştığını da tahmin ediyoruz.
Size bir şey
göstereceğim.
Taş ocağındaki Cubby
Barnes, hırsızlıktan iki kere içeri girmiş.
- Teknik ustalığı yok.
- Ama buradaki adam.
Kate?
Tom?
Onu tanıyor musunuz?
Tanıyor musunuz?
Bakın, bu Clark
Barnes, ölenin ağabeyi.
Onu araştırdık ve
oğlunuzun parktaki video çekimlerinde olduğunu saptadık.
Ailede kafası çalışan
bu adam.
Ayrıca suç dosyası da
epey kabarık.
New York polisine
göre bu Clark ve kardeşi Cubby ayrılmaz
ikiliymiş.
- Sizi temin ederim, bunu
iyice araştıracağız ve biri daha ortaya çıkacaktır.
Bu arada yapmamız
gereken şey Kahretsin, fotoğrafçı var.
New Jersey büromuzdan
yeni bir haber geldi.
Polis kaynaklarına
göre bir fidye olayında bir kişi vurularak öldürüldü.
Bir havayolu sahibi
olan multi milyoner Tom Mullen'ın da olay yerinde olduğu söylentiler arasında.
Ayrıntılı bilgi için,
Mullen'ın evinin önündeki Donna
Hannover'a bağlanıyoruz.
- Lanet olsun.
Kurbanın kimliği ve
Sean Mullen'ın kaçırılmasındaki rolü konusunda resmi bir açıklama yapılmadı.
Bu konuda önümüzdeki
saatlerde bilgi alabilmeyi umuyoruz.
Ancak polis ve FBI
kaynakları bilgi verme konusunu ağırdan alıyorlar.
Yarın sabah Günaydın
New York programında tüm gelişmeleri aktaracağız.
Mullen'ın evinin
önünde bir gelişme olduğu takdirde - Ne
yapıyorsun?
- Annemi arayacağım.
Bunu yapamazsın.
Bu telefondan olmaz.
- Çekil şuradan!
- Bırak o telefonu.
Ne o?
Annemin oğlunun
öldüğünü bilmesini istemiyor musun?
- Kapat şu
televizyonu!
- Senin
beceriksizliğin yüzünden değil mi?
Adam salak çıkmadı,
değil mi Jimmy?
Sakin ol, o lanet
olası telefonu da bırak.
O daha çocuktu.
Sakin ol!
Saçmalama!
Sakin olmamı mı
istiyorsun?
Şu anda beni
aradıklarının farkında mısın Jimmy?
Beni arıyorlar!
Normal hayat
sürdüremeyeceğim!
- Ne yapmamı
istiyorsun?
- Sus lütfen.
Kardeşinin cenazesine
de gidemezsin artık.
Kapa çeneni sersem!
O çocuk ölecek Jim.
O kadar.
Paranın canı
cehenneme.
Çocuk öldükten sonra
gideceğim.
- Dur bir dakika.
- Haklı.
Nasıl olsa
öldürecektin.
Kapa çeneni!
- Nereye gidiyorsun?
- Çekil yolumdan.
Nefes al.
Hadi.
Nefes al.
Zeki ve cesur olduğun
için bu iştesin.
Düşün!
O çocuk ona
ihtiyacımız kalmadığında ölecek.
Kahrolası kafanı
kullan.
Git çocuğu kontrol et.
Bir şey yok.
Git hadi.
Kardeşini öldürdüler
ama sen pes mi ediyorsun?
Bunu kimler yapar bir
düşün?
Bu iş daha bitmedi.
Yemin ederim bu adam
şimdi tüm yaptıklarının bedelini çok
ağır ödeyecek.
Bana çikolata verir
misin?
- Seni tanıyorum.
- Hayır, tanımıyorsun.
Bana bakma!
Çikolataymış!
Kendini tatilde mi
sanıyorsun?
Babanın gelip seni kurtaracağını
mı sanıyorsun?
Ama gelmeyecek.
Kimse gelmeyecek,
tamam mı?
Anladın mı?
Kimse gelmeyecek.
Çünkü sonun geldi.
Tanınmış iş adamı Tom
Mullen'in oğlu Sean'un kaçırılmasıyla ilgili haberimize geçiyoruz.
New York polisi- Zenciler
buna ne der biliyor musun?
Yine mi sorun, der.
Kahretsin ya, yine mi
sorun?
İyisi mi bugün evden
çıkmayalım.
Hiç duydun mu?
Yine mi sorun?
Sorunlu.
- İyi misin?
- Evet, iyiyim.
- Kimba, şunu dinle.
- Öyleyse sorun yok.
Öyleyse sorun yok
derken, altta ne duyuyorsun?
Bir dakika, başa al.
Öyleyse sorun yok.
- Korna sesine
benziyor.
- Korna olduğunu
biliyorum ama ne?
- Sis borusuna
benziyor sanki.
- Çok hızlı, feribot
olamaz.
Öyleyse sorun yok.
Kızımı benim için
sıkıca kucakla.
İsterse uyansın sen
kucakla.
Hayır uyandırma
sakın, şakaydı.
Sevgilim, iyi ki
zengin değiliz.
Sahip oldukların için
şükretmelisin.
Ben de seni seviyorum.
Kapatmalıyım, yine
ararım.
Niye Niye bu adam, bu insanlar Ben ne yaparsam yapayım oğlumu bıraksınlar ki?
Parayı ödeyeyim,
ödemeyeyim, canınız cehenneme diyeyim.
Niye oğlumu geri
versinler ki?
Oğlum oradaki her
şeye şahit.
Boşuna uğraşıyoruz.
Bunlar Onda yedi.
Neler söylüyorsun?
Morlock parasını alsa
da Sean'u bir daha görebileceğimizi sanmıyorum.
Tabii hala hayattaysa.
Parayı vermeyeceğini
mi söylüyorsun?
- Hayır, parayı
vereceğiz.
- Dinleyin.
Morlock, parayı
alacak adamın Sean'un adresini vereceğini söylemişti.
Oraya gittim, adam
bana silah doğrulttu.
Parayı istiyorsan
adresi söyle dedim.
Yüzünü görmeliydiniz.
Ne dediğimi
kesinlikle anlamamıştı.
Kesinlikle.
Bu onun için iş değil.
Kişisel bir şey.
Aileler parayı
öderse, onda yedi ihtimal var.
Ona istediğini
verirsek Sean'u öldürecek.
İhtimalleri göz
önünde bulundurmalısın.
Bu işi 18 yıldır
yapıyorum.
Bahis oynuyor
olsaydım her koşulda parayı ödeyenin üstüne oynardım dostum.
Geriye ceset
aldıklarında da bahse girmiş miydin bilmiyorum.
Çocuğunu tekrar görmek
istiyorsan, yardımcı olmalısın.
Yerlerinize!
Bana oyun oynayıp
paranı kurtaracağını mı sanıyorsun?
Kontrolüm dışında
gelişti.
Ben senin dediğini
yaptım.
Öyle mi?
Böyle mi oynamak
istiyorsun?
Beni
kandırabileceğini mi sanıyorsun?
Karşında kim var
sanıyorsun?
Sana sadece parayı
takip edeceklerini söylediler, değil mi?
Orada sözünü
dinlediğin sersem kim?
Ajan mı?
Polis yok, FBI yok, parayı
ödersen sorun olmaz demiştim.
- Şimdi durum biraz
değişti.
- Ne söyleyeceksen
söyle.
- Para.
- Oğlumla konuşmak
istiyorum.
FDR yolundan
Williamsburg Köprü çıkışına gel.
- Biliyorum oğlumu
öldürdün.
- Hiçbir şey
bilmiyorsun!
FDR yolundan
Williamsburg Köprü çıkış.
- Oğlum öldü!
Canın cehenneme!
- Ne yaptın?
Lütfen Tanrım.
Baba?
Williamsburg Köprüsü.
Telefonu dinleyen
sersemler, eğer kokunuzu alacak olursam çocuğun boynunu kopartırım.
Yalnız gideceğim.
Anlaşıldı mı?
Helikopter yok, cihaz
yok.
Sadece ben.
- Telefonu aldın mı?
- Evet, aldım.
Sorun yok, değil mi?
Hayır, sorun yok.
- John, çekmeye devam
et.
- Tanrım, bu
gerçekten harika!
Şu anda neredesin?
Bilmiyorum.
Houston Broadway'e
git.
Beni duydun mu?
Planda değişiklik
yaptım.
Ne?
Televizyonunu aç,
beşinci kanalı.
Mutlaka seyret.
Bir saat bile sürmez.
Söylediğimi anladın
mı?
Mullen, ne yapmaya Benimki.
WNYW'dan Don
Campbell'ı bul.
- Pekala.
- Güzel.
Bob, konuşabilir
miyiz?
Tamam.
Hazırlar.
Bay Mullen, sizi
şuraya alalım.
Yakanıza mikrofon
takacağız.
Kameranın yanından
size işaret vereceğim.
Hazır mıyız?
5, 4, 3 İyi akşamlar, özel bir haber vermek üzere
programımıza ara veriyoruz.
Bildiğiniz gibi bir
gündür Mullen'in oğlunun kaçırılma -
olayını takip ediyoruz.
- Programımıza devam
edeceğiz ancak şu anda, sadece
kanalımızda izleyebileceğiniz bir haberle karşınızdayız.
Tom Mullen, Sean
Mullen'ın babası.
Tom, yayındasın.
Artık tüm dünya oğlum
Sean Mullen'ın üç gün önce fidye amacıyla kaçırıldığını biliyor.
Bu oğlumun son
fotoğrafı.
Sean şu anda
izliyorsan seni seviyoruz.
Bu da, oğlumu kaçıran
adamı bekleyen şey.
Bu senin istediğin
fidye.
Dediğin gibi seri
numaraları alınmamış iki milyon dolar.
Ama bu parayı eline alamayacaksın.
Bu paranın bir doları
bile senin olmayacak çünkü oğlum için fidye ödemeyeceğim.
Tek kuruş bile.
Bu parayı, senin
başın için ödül olarak koyuyorum.
Ölü ya da diri.
Tebrik ederim, iki
milyon dolarlık piyango bileti oldun.
Ama seni bulmak
piyangoda kazanmaktan daha kolay.
İki milyon dolar için
seni ele vermeyecek birini tanıyor musun?
Hiç zannetmiyorum.
Yoktur.
Yani, nereye gidersen
git ne yaparsan yap bu para sürekli peşinde olacak.
Bunu garantiye almak
için, ilgiyi canlı tutmak için her Pazar günü tüm büyük gazetelere tam sayfa ilanlar
vereceğim.
Sen ele geçene kadar.
Ama bu son şansın.
Oğlumu sağ olarak
geri verirsen, bu ödülü geri çekeceğim.
Şansın varsa,
buharlaşıp yok olursun.
Anladın mı, bu parayı
hiç göremeyeceksin.
Bir dolarını bile.
Doğru olanı yapmak
için hala fırsatın var.
Yapmazsan Tanrı
yardımcın olsun çünkü başka hiçkimse olmayacak.
Bu kadar.
Çok ilginç, bu şok
bir gelişme.
Fidye iki milyon
dolarlık bir kelle ödülüne dönüştü.
- Çok tehlikeli bir
şey olduğu açık.
Her şey olabilir.
Tabii biz Bay
Mullen'a iyi şanslar diliyoruz.
Fark ettin mi, çocuğu
kaçıranı iki milyon dolarlık piyango bileti olarak tanımladı.
Çok riskli bir durum.
Şunu kapatır mısın?
Televizyonu kapatır
mısın?
Mullen, sen manyaksın!
- Çocuğu nereye
götürdüler?
- Biliyorsun.
Konuştuğumuz yere.
- Bunu yapmak
zorundaydım.
- Yapmak zorunda
mıydın?
Yapmak zorunda mıydın?
Kate, lütfen.
Çok korkuyorum.
Ama biliyorum parayı
verirsem Sean'u öldürecek.
- Ben olsam
öldürürdüm.
- Ne dedin sen?
Onun açısından
bakmaya çalış.
Kendini akıllı
zannediyor.
Herkesi idare ediyor.
Her şeyi hallettiğini
düşünüyor.
- Benimle oyun mu
oynuyorsun?
- Sonra bir anda
kalakalıyor asla olmayacağını düşündüğü bir
şey oluyor.
- Buna bir son
vermeliyiz.
- Ne yapıyorsun?
!
Fidye yok, para yok,
kar yok, hiçbir şey, sadece hayal kırıklığı.
Çünkü çocuğun babası
çıkıyor.
Televizyona çıkarak
bir deli gibi konuşuyor.
- Onu da kandırdın
değil mi?
- Bu adam iki milyon
dolar?
Anında harcayabilir
ama sorun yaratmak için her şeyi göze
alır.
Böyle bir manyakla
nasıl uzlaşırsın?
Uzlaşamazsın.
Ve dengeni yitirirsin.
Yere yat.
Yat dedim!
Sonsuza dek orada
kalmak ister misin?
- Paramı alabildim mi?
- Kısa süre sonra
çocuğu sağ salim teslim etmediğin sürece,
yeryüzündeki en çok aranan adam haline
geleceğini anlarsın.
Ve bu manyak seni yakalayana kadar asla pes etmez.
Kimse beni terk
edemez.
Beni bilirsin.
Bu benim işim.
Bittiği zaman
söylerim.
Sözünü geri al.
Hata ettiğini söyle.
Kate, hayır, yapamam.
Başka yolu yok.
O benim de oğlum, parayı
vermeni istiyorum.
Onu öldürürler.
Lütfen.
Bizim kimsemiz yok.
Onların umurunda mı
sanıyorsun?
Bu işte yalnızız.
Oğlumu istemiyor
muyum sanıyorsun?
Onu geri almak için canımı
bile vermez miyim sanıyorsun?
Kolumu keserim.
Oğlumu geri almak
istiyorum.
Bana destek olmazsan
dayanamam.
Bana inancını yitirme.
Bence yaptığın
yanlıştı.
Oğlunu daha büyük
tehlikeye attın.
O ödülü geri çekmeni
istiyorum, o herife parayı öde.
Ben oğlunu geri
alacağına inanıyorum.
Oğluna kavuştuğunda o
aşağılık herifi yakalayacağız.
Ama, Tanrı esirgesin,
eğer oğlun Sana yemin ediyorum, başka
işte çalışmayacağım.
Gerekirse FBI'dan
ayrılırım senin özel güvenlik danışmanın olurum ve sağlığım elverdiği sürece bu
olay üstünde çalışırım.
Sen ve Jackie
Brown'dan, olayın gerçek yüzünden hiçkimseye söz etmedim.
Belki de hiç
söylemeyeceğim.
Hapise girmekten korktuğumu
mu sanıyorsun?
Belediye Başkanı
Baressi bugün Tom Mullen'ın kararına katılmadığını açıkladı.
Son bilgileri ister
misin?
Son iki saat içinde
eşinin televizyona çıkmasından sonra, dört bin kişi aradı.
Kaç kişi doğru
ipuçları verdi dersin?
- Kaç kişi?
- Hiç.
Ve bu paragöz
sersemler aradıkça, ajanlarım telefona yanıt verdiği için oğlunuzu aramaya
fırsat bulamıyor.
İnan bana, bugün
kocanın yaptığı kadar inanılmaz bir olay yaşamadım.
Bu bir ailenin
çocuğunun bulunmasını sabote etmekten başka
bir şey değildir.
Artık her şey senin
elinde.
Kocanla konuş.
Ödülü geri çekmesini
söyle yoksa başımız büyük derde girecek.
- Peki ya haklıysa?
Ya Sean'u geri
vermeye niyetleri yoksa Kocama güveniyorum.
- Ona güveniyorum.
- Güveniyor musun?
Evet.
Ben ona inanıyorum.
Tom'un yanındayım biz her zorluğun üstesinden geldik.
Her zorluğun Jackie
Brown olayında olduğu gibi mi?
Kocan Jackie Brown konusunda
sana ne anlattı?
- Biraz konuşabilir
miyiz?
- Evet, tabii.
Hawkins iki milyon
bulabilirsem, parayı benim götürebileceğimi söyledi.
Sadece yarım milyon
bulabilirim.
Özel fondan para çekebileceğini
biliyorum.
Tanrım, Kate dinle
lütfen.
Bunu Tom'la
konuşmalısın.
Söz konusu olan Tom
değil, Sean.
Kate, bunu yapamam.
Bana para vermemeni söyledi,
değil mi?
O benim patronum,
biliyorsun.
Ye şunu.
Teşekkür ederim.
Tekrarlıyorum, benim çocuğum
olsaydı öderdim.
Ben bu fikri tuttum, parayı
istiyorsan gel al.
Parayı almaya
geldiğinde onu gebertirler umarım.
Bronx'taki dostlarımı
toplardım.
Gebertinceye kadar
döverdik.
Bence oğlunun
hayatını tehlikeye atıyor.
Bence aptallık.
Oğlunun hayatı tehlikede.
Öde ve oğlunu kurtar.
Gerekirse dilenirim,
çalarım, borç alırım.
Bence ödemeli.
Bugün bir adam evime
telefon etti.
Posta kutuma bakmamı
söyledi.
Bunu sizden başkasına
vermememi söyledi.
Polisin bundan haberi
olursa Bay Mullen'ın haberi olursa, - Sean'u öldüreceklerini söyledi.
- "Anne, öğlen
2'de.
Yalnız gel" Kimsiniz?
Çok basit.
Bu saçmalıktan fazlasıyla
sıkılmaya başladım.
Her şey sana bağlı.
Kocanın ödülü geri
çekmesini paramı vermesini sağla, yoksa New York'un her tarafından oğlunun
parçalarını toplarsın.
Kurşun harcamayacağım.
Sadece bıçağımı bileyeceğim.
Sesini hiç
yükseltmedi mi?
Hayır, fısıltıyla
konuştu.
Çok alçak sesle.
Laboratuvara
göndereceğiz.
İşini kurtarmak için
para verdin.
Oğlunu kurtarmak için
niye vermiyorsun?
Ben evlilik danışmanı
değilim.
Oğlunu kurtarmak için
buradayım.
Özür dilerim.
Umarım beni
bağışlayabilirsin.
Şimdi yapacaklarım
için de.
Bunu laboratuvara
gönderin.
Kan grubunun dışında şeylere
de baksınlar.
Nereye gidiyorsun?
Harekete geçmeden önce
biraz düşün.
Bir açıklama
yapacağım.
Söyleyeceğim şu.
Daha önceki
açıklamamın boyutunu büyütüyorum.
Ve ödül parasını
arttırıyorum.
İki milyon dolar
arttırıyorum.
Oğlumu geri istiyorum.
Teşekkürler.
Son haberlere göre,
Tom Mullen oğlu için koyduğu ödül parasını iki milyon dolar arttırdığını
açıkladı.
Nereye gidiyorsun?
Hayatımı mahvettin.
Bunu kim için yapıyorum
sanıyorsun?
Bu akşam şaşırtıcı
bir gelişme oldu ve Tom Mullen ödül parasını ikiye katlayarak Ne?
- Oğlunla konuşmak
ister misin?
- İsterim tabii.
Baba?
- Nasılsın, oğlum?
- Dinlemek istiyorum.
- Bu kadar yeter.
- Hayır, oğlumu ver.
- Onunla konuşmak
istiyorum.
- Konuştun ya.
Şimdi, beni çok iyi
dinle.
Parayı vermek için
son şansın yoksa bir daha onunla konuşamazsın.
Artık oyun
istemiyorum.
Bu son fırsatın.
Kararın ne?
Hayır.
Ödemeyeceğim!
Ona elini süremezsin o kadar aptal değilsin.
Sana çektireceklerimi tahmin edebiliyor musun?
- Karına bak!
Suratına bak!
Oğluna neler
yapabileceğimi anlarsın.
Aradığın yer karanlık
mı?
Perdeler çekili mi?
Mahzen gibi bir yer
değil mi?
Mağara gibi.
Alışsan iyi olur.
Karanlıkta sürünmeye
alışmalısın çünkü ülkenin en iyi ödül avcılarını peşine takacağım.
Ömrümü seni bulmaya
adayacağım.
- Anladın mı?
- Aklını başına topla!
Tehdit edebileceğini
mi sanıyorsun?
Karşında kim var
sanıyorsun?
Parayı öde!
Senin de paranın da canı
cehenneme!
Seninle aynı dili konuşmuyor
muyum geri zekalı!
- Para mara yok!
- Beni dinle.
Şu anda acı çektiğini
mi sanıyorsun?
Acı çekmenin ne
olduğunu bilmiyorsun.
Parayı bir saat
içinde almazsam, çocuk ölecek!
Oğlumu geri
alamazsam, kısa süre içinde intihar et daha iyi.
Çünkü seni
yakaladığımda, işkence ederek öldüreceğim.
Seninle işim
bittiğinde, keşke hiç doğmasaydım diyeceksin.
Kelleni kazığa
çakacağım.
Anlaşıldı mı?
Canın cehenneme!
Çocuğu hemen
öldüreceğim!
Onu öldürürsen,
kendini de öldür aşağılık herif!
Oğlumu ver bana!
- Oğlunu mu
istiyorsun?
- Evet!
- Oğlunu mu
istiyorsun?
!
- Baba!
Tanrım.
Hayır!
Geberteceğim seni Mullen!
Seni aşağılık herif!
Oğlumu öldürdün!
- İkiniz de beni
dinleyin!
- Onu sen öldürdün!
- Onlar değil sen
öldürdün!
- Tamam.
Bir şey yok.
Sadece onunla
konuşmak istemiştim.
Konuşacaksın hayatım.
- Çocuğu ne yapacağız?
- Beni
ilgilendirmiyor artık.
Kimseyi teşhis edemez
nasıl olsa.
Tanrım.
Lütfen yardım et.
Tamam, ağlama artık.
Güney 44'ten merkeze.
Güney 44 dinliyorum.
2627, 18'nci cadde.
Acil durum, yardıma
ihtiyaç var.
Evde silahlı adamlar
var, çocuk kaçırma olayı olabilir.
Tekrarlıyorum, çocuk
kaçırma olayı.
Acil durum, sivil polis
memuru.
- Polis!
- Kahretsin!
- Hemen arabadan inin!
- Gazla dostum.
Hadi!
Silahını at!
Çabuk!
Temiz!
Polis!
Kıpırdama!
Durun!
Ben polisim!
Ateş etmeyin!
Ben polisim!
Çocuk iyi.
Ben polisim.
FBI.
Yol açın.
Yanımdan ayrılmayın.
Oğlum nerede?
Aman Tanrım!
- Oğlum nerede?
Sean nerede?
- Evde.
İçeride.
Ben babasıyım.
Kimsiniz?
- Benim.
Baban.
- Baba?
Oğlum iyi mi?
Kaldırabilir miyim?
Sarılabilir miyim?
Bir şeyi yok.
Sadece elinde kesik
var.
- Şu an kendinde
değil.
- Tamam oglum, bir
şey yok.
- Yanımızdasın,
bizimlesin artık.
- Merhaba, anne.
- Merhaba birtanem.
- Bitti artık.
- Beni eve götürün.
- Elbette.
- Beni eve götürün.
- Tamam canım.
- Seni seviyorum.
- Ben de seni.
Annen yanında, Sean.
Her şey yolunda.
- Yarası ağır mı?
- İyileşecek.
Kenara çekilin.
Bay Shaker?
Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim.
Tom, benimle gel.
Onu tanıyor musun?
Evet, tanıyorum.
Aman Tanrım, benimle
çalışıyordu.
İyi misin?
Işığı açın!
Tamam, oğlum.
Karanlıktan
korkuyorum.
Karanlığı sevmiyorum.
- Tamam.
- Işık açık kalsın.
Tamam, açık bırakırız.
Sürekli açık olur,
tamam mı?
Sonra tek
hatırladığım, biri bana ateş etmeye başladı.
Diğeri ise, arabayı
üstüme sürdü.
Ben de yapmam
gerekeni yaptım.
Peki ya kadın?
Yediğim kurşunun etkisiyle
döndüm.
O ana kadar kadın olduğunu
bilmiyordum.
Jimmy dürüst bir
polistir.
Harika bir iş başardı.
Hayır, bir tane.
Diğerini iptal et.
Hayır.
Yalnızca gidiş.
Evet, Bay Kene.
Teşekkürler.
Mullen'ın
kaçırılmasıyla ilgili olayda Maris Connor çelişkisi devam ediyor.
Daha önce suç kaydı olmadığından,
yetkililer ailesini ve arkadaşlarını sorguya aldı, diğer şüphelilerle olan bağlantısı
çözülmeye çalışılıyor.
Bugün yapılan
açıklamaya göre incelemeler devam ediyor.
Diğer şüphelilerin araştırılması
da bitmiş değil.
Dedektifler Mullen
olayının elebaşısının hala serbest dolaşıyor olabileceğini düşünüyor.
Becerebilecek mi?
- Üşüdün mü canım?
- Evet, ellerim üşüdü.
- Eve gidelim mi?
- Hayır.
Emin misin?
Gözünü kapatıyorsun.
Güneş rahatsız mı
etti?
Şunları tak.
Gidip eldivenlerini
getireyim.
Sen çalış, hemen
dönerim.
Bak bakayım.
Gözlükler sana çok
yakıştı.
Benimkine bak.
Görebiliyor musun?
Tıpkı babana benzedin.
David şu anda buna
konsantre olmam çok zor.
Bekleyemez mi?
Boşver öyleyse.
İstediğini ver.
Dinle, Sean parkta
bekliyor.
Sonra ararım David.
Az önce kapıdan
aradılar.
Bay Shaker görüşmek
istiyormuş.
- Rahatsız ettiysem
üzgünüm.
- Hayır, kesinlikle.
Girin.
Sizinle konuşmak
istiyorum.
Buyrun.
Omzunuz nasıl?
- Önemsiz bir şey,
ölmem.
- Bu kadar çabuk
ayağa kalkmanıza şaşırdım.
Fatima, bu Jimmy
Shaker.
- Çok memnun oldum.
Onur duydum.
- Teşekkürler.
- Oğlunuz nasıl?
- İyi sayılır.
Olanları düşünürsek, iyi
sayılır.
Affedersiniz, ben
Pazartesi görüşeceğimizi sanıyordum.
- Karıştırmış
olabilirim.
- Haklısınız.
Pazartesi demiştik.
Bakın, hakkımda
yanlış fikirler edinmenizi istemem ama bugün halledebileceğimizi umuyordum.
Yani ödül işini?
Çünkü itiraf
etmeliyim ki çok sıkıldım, basın sürekli peşimde.
Anlıyorum.
Hepsi delirmiş.
Hiç sorun değil.
Benimle gelin.
Böyle şeylere alışık
değilim.
Buradan gitmek
istiyorum.
Ben yalnızlığı
severim.
Doğrusunu isterseniz
daha önce kimseyi öldürmemiştim.
Alışmakta
zorlanıyorum.
Buna üzüldüm.
Bunu yapmış olmanıza
seviniyorum.
Ama durumunuza
üzüldüm.
- Oturun lütfen.
- Teşekkürler.
- Adınız Jimmy mi?
James mi?
- James.
James yazın.
- Özel bir şey
sorabilir miyim?
- Tabii.
Fidyeyi niye ödemediniz?
Çünkü karşımda bir
pislik vardı.
Hiçbir şey onları tatmin
etmeyecekti.
Komik olan, anlaşmaya
sadık kalacaklarını hissetsem on katını
öderdim.
- Gerçekten mi?
Gerçekten.
Beni asıl üzen ölen
kadın.
Bir sene içinde bu
eve beş altı kere geldi.
İyi biriydi.
İnsanlar belli
olmuyor.
İnsanlar nasıl bu
kadar soğukkanlı ve ikiyüzlü olabiliyor
anlamıyorum.
Sürtük.
Ölülerin arkasından
konuşulmaz ama hepimiz biraz ikiyüzlüyüz.
Hayatta kalma
mücadelesi.
Bilmem anlatabiliyor
muyum?
Bir polis olarak yıllardır
duyduğum lafları bir bilseniz.
Tom, eldivenleri
boşver.
Eve gelmek istedi.
Bay Shaker burada.
Tanrı sizi korusun.
Teşekkür ederim.
Rica ederim.
Sean'la
tanışmalısınız.
Gidip getireyim.
Hayır, yeterince
heyecan yaşadı.
Onu rahat bırakalım.
Doğru, yeterince
heyecan yaşadı.
- Bir şey ikram
edebilir miyim?
- Hayır, teşekkürler.
- Ne kadar teşekkür
etsek azdır.
- Rica ederim.
Önemi yok.
Peki.
Aşağıdaki eşyaları
almama yardım eder misin?
Hemen geliyorum.
Evet, oldukça yüklü bir
paranız olacak.
Sorun olmaz.
Herhalde gitmek
istersiniz.
Sizin için
yapabileceğim başka bir şey yoksa tabii.
Güzel.
Asalakların sizi çıldırttığını
biliyorum.
Arka kapıdan
çıkabilirsiniz, gazetecilerle karşılaşmak
Bu çekin değeri yok Tom.
Çekip gideceğimi mi
sandın?
Arkamdan telefon
edeceksin.
Çeki paraya
çevirirken şehrin tüm polisleri beni bekleyecek.
Yalanlarını bana
yutturamazsın.
Kapa çeneni!
Kahretsin!
Kim olduğumu
biliyorsun.
Şimdi yerine otur.
Herkes kazançlı
çıkacaktı.
Ama ne olduğunu çözmen
gerekiyordu, değil mi?
Bu yüzden şimdi küçük
bir sorun yaşıyoruz.
Fidyeyi neden
ödemediğini tekrar söyle şimdi.
- Bence anlaşabiliriz.
- Söyle!
Karşındaki adam neydi?
- Oğlumu kaçırmıştın.
- Pisligin ne
olduğundan haberin yok aşağılık herif!
Sen ne dediğinin
farkında mısın?
Hiç zannetmiyorum.
Oturduğun şu eve bir
baksana.
Havayolu şirketi
sahibi.
Tek çocuğu için bir
dolar bile ödemeyi reddediyor.
- Oğlumu geri
alabilecek miydim?
Gazeteleri okudun mu?
Televizyon seyrettin
mi?
Ben vuruldum.
Oğlunu kurtarmak için
hayatımı tehlikeye attım.
Kurşun yedim ama sen
beni paramdan etmeye çalışıyorsun.
- Burada ne var?
- Nereye gidiyorsun?
- Karın ve ufaklık
nerede?
- Ödeyeceğim.
Hemen!
Ödeyeceksin tabii.
Hemen şimdi.
Parayı aktarabileceğim
bir hesabın var mı?
Her şeyi planlamış
olmalısın.
Aptal biri değilsin.
Şimdi birlikte,
bankama gideceğiz parayı hesabımdan hesabına aktaracağız.
Bir dakika sürmez,
çok kolay.
Birlikte bankaya
gideceğiz ve aktaracağız.
Telefon et.
Buradan aktar.
Hayır, bankaya gidip
yapacağız.
Paranı alacaksın.
Karşılığında tek
istediğim evimden hemen çıkman.
- Kararları sen
veremezsin.
- Peki ne duruyorsun?
Hadi vur beni öyleyse!
Lanet olsun!
Canın cehenneme!
Telefon falan
etmeyeceğim.
Anladın mı?
Etmeyeceğim.
İstersen öldür.
Hadi ateş et.
Beni öldürsen de
öldürmesen de bir şey değişmez.
Her koşulda yakalanmayacaksın.
Ama benimle birlikte
bankaya gelip dört milyonla kaçabilirsin ya da beni öldürüp cüzdanındaki parayla
kaçarsın.
Karar senin.
Hadi Jimmy, bankaya
gidelim.
Yüce Tanrım.
Ben istediğimi elde
ettim.
En önemlisi oğluma
kavuştum.
Ve onu sen kurtardın.
Özel uçağım var.
Seni istediğin yere
götürebilirim.
Hala kazanabilirsin.
Düşün, kazanma şansın
var.
Dediğin gibi olsun, bankaya
gidiyoruz.
Bir terslik olursa,
arkanı döndüğünde orada olmam.
Böyle bir şey olursa,
bundan böyle, oğlun her evden çıktığında, okula gittiğinde, oyuna gittiğinde arkadaşlarıyla
gittiğinde, bir kitap almaya gittiğinde kendi kendine "acaba bugün Jimmy
Shaker'ın günü mü" diye soracaksın?
Bir kere kaçırdım, tekrar
kaçırırım.
Kaçırdığımda ise, senden
para istemem artık.
- Bilmem anlatabildim
mi?
- Evet.
Bu Maris için.
Havaalanını ara.
- Nereye gidiyoruz?
- Meksika.
Guadelahara.
David, ben Tom.
Uçağı hazırlat.
Guadelahara'ya
gideceğim.
Evet, bir iş çıktı.
Şu anda bankaya
gidiyorum.
- Çocuğu kaçıran
yanında mı?
- Elbette.
Sonra açıklarım,
Kate'ye haber ver.
Hoşçakal.
Anton, Mullen'ın
evini ara.
Sean ne oldu canım?
Sağıma geç.
Ne yapıyorsunuz?
Oraya park
edemezsiniz.
Bankaya gireceğiz, beş
dakikada çıkarız.
Shaker?
Nasılsın Jimmy?
Tanıştığımıza
sevindim.
- Evet, ben de.
- Nasılsınız Bay
Mullen?
- Memnun oldum.
- Elini sıkmak
isterim patron.
- Seninle gurur
duyduk.
- Ben sadece görevimi
yaptım.
- Nasıl polis ama Bay
Mullen?
- Ne diyebilirim?
Çok başarılı.
Peki arkadaşlar, kendinize
iyi bakın.
Bay Mullen, bu ne
güzel sürpriz.
Hoşgeldiniz.
Bankada hala param
var mı?
Bay Shaker'la küçük
bir işim var.
Bay Shaker, elbette.
Buyrun efendim.
Harika.
Tamam bu kadar yeter.
Artık paralarını
verelim.
Anlayışınız için çok
teşekkürler.
Tüm ekiplere,
Dedektif James Shaker aranıyor.
Beyaz erkek, 41
yaşında, üstünde siyah ceket, beyaz gömlek var.
Madison ve 90'ncı
sokakta olduğu ihbar edildi.
Şüpheli silahlı bir New
York polisi.
Enter'a bastığınız
anda, para sizin.
Dört milyon.
- Tebrik ederim.
- Teşekkürler.
Shaker!
Neler oluyor?
Az önce bir ihbar
geldi.
Bugün benim doğum
günüm, arkadaşlar bir sürpriz hazırlamış.
- Merak etmeyin ben
hallettim.
- Biraz konuşabilir
miyiz?
Seni teslim etmek
zorundayız.
Shaker kıpırdama!
Burada!
Silahını at!
Silahını yere at!
Silahını at hemen!
Tom!
Benim Lonnie!
FBI!
Ateş etmeyin.
Silahı yere at.
Silahı at Tom, oradan
uzaklaş!
Mullen, o lanet olası
silahı yere at!
- Çekil Mullen!
- Hadi Tom!
Hadi at o silahı.
Hadi, bana doğru yürü.
Aptalca bir şey yapma.
Silahını bırak Tom.
Yere yat Shaker!
Yere yat!
Tom, silahı at hemen!
Çok güzel.
Şimdi uzaklaş, Tom.
Tom Mullen bizimle
çalışıyor!
Çekilin!
Hayır!
||
« Prev Post
Next Post »