Kanlı Hasat (2011) Husk
| |
83 dk
Yönetmen:Brett Simmons
Senaryo:Brett Simmons
Ülke:ABD
Tür:Dram, Korku, Gerilim
Vizyon Tarihi:28 Ocak 2011 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Bobby Tahouri
Çekim Yeri:Des Moines, Iowa, ABD
Oyuncular
Devon Graye
Wes Chatham
C.J. Thomason
Tammin Sursok
Ben Easter
Özet
After Dark Horror film festivalinin yeni temsilcilerinden
olan Husk filminin konusu:
Beş arkadaş haftasonu tatili için çıktıkları yolculukları
sırasında "Isolated Farmland" çiftliğinin yakınlarında bir grup
kuzgunun saldırısına uğrar. Burada kuzgunlar tarafından öldürülen insanların
aslında çiftlikteki korkulukların kurbanı oldukları onlara kurban edildikleri
ve böylece korkulukların yeniden canlanmalarını sağlayacaktır.
Altyazı
Bu sene göle atlayacağım.
Ne dedin?
Bu sene göle
atlayacağım.
Ben de bunu dediğini
düşünmüştüm.
Bunu her yıl diyorsun.
Evet, ama bu sefer
ciddiyim.
Sonuçta hayata bir
kez geliyorsun, değil mi?
Evet.
Kocaman bir kayanın
üstüne çıkıp, göle atlayacağım.
Oraya çıkacaksın, aşağı
bakacaksın, sonra da her zamanki gibi korkup
aşağı ineceksin, dostum.
Yüksek yerleri
sevmediğimi bilirsin.
Yapmalısın, Johnny.
Çok eğlenceli.
Ben bile yaptım.
Evet, ama Brian seni
itmişti.
Yine de sayılır.
O fıstıkları bu sene
de görür müyüz dersin?
Biraz striptiz poker
oynarız.
Muhtemelen görmeyiz,
dostum.
Onları Brian
ayarlamıştı.
Brian'ı
yakalattıracaksın.
Sanki bir şey
farkedermiş gibi, dostum.
Bunlar geçen sene
oldu.
Daha çıkmaya
başlamamışlardı bile.
Bir şeyleri
değiştirecek değil ya - Johnny?
- Scott, iyi misin?
Evet, gözlüklerim.
Evet, sanırım.
Nat.
Natalie.
Natalie.
Nat?
- Ne oldu?
- İyisin.
Bir şeyin yok.
- Herkes nerede?
- Bana bak.
Kaza yaptık.
Yaralandın mı?
Sanmıyorum, bebeğim.
Ne yani?
- Kaza mı yaptık?
- Her şey yolunda.
- Chris!
- Dışardayım.
- İyi misin?
- Evet.
Ama araba iyi değil.
Haydi, çıkmana yardım
edeyim, bebeğim.
Bir şey çıktı mı?
- Hayır.
- Hayır mı?
Hiçbir şey yok.
Ne kadar baygın
kaldık sence?
Bilmem.
Birkaç dakika
olabilir.
Sence Johnny nereye
gitti?
Yol boyunca koşup, benzin
istasyonu falan arıyordur.
Onu tanırsın, Bay
İzci.
Sence buradan mı
gitti?
Biri buradan gitmiş
olmalı.
Bu nasıl oldu?
Sorun yalnızca
arabada, değil mi?
En azından herkesin
durumu iyi.
Evet, Johnny hariç
herkes iyi.
Onu bulamıyorlar.
- Selam.
- Merhaba, bebeğim.
Bana kızdı mı?
Hayır.
Arabası mahvolduğu
için kızgın.
Hayır, hep böyle.
Benimle iki laf
etmedi.
- Cidden çabalıyorum,
bebeğim.
- Biliyorum, bebeğim.
Biliyorum, harika
gidiyorsun.
Ona bir şans vermen
lazım, tamam mı?
- Benim için yapar
mısın?
- Tamam.
Gelirken durduğumuz
benzin istasyonuna koşup, bir çekici getireceğim.
- Tek başına mı?
- Evet, hemen dönerim.
Bir şey olmaz.
- Tamam.
- Haydi bakalım.
1600 metreyi en iyi
kaç dakikada koşabilirsin, bebeğim?
5:47.
- Öyle mi?
- Evet.
Tamam, benzin
istasyonu aşağı yukarı 96 kilometre uzaklıkta.
Bu senin bir dört
saatini alır sanırım.
Daha iyi bir fikir
bulursan haber ver, olur mu?
Millet.
Galiba Johnny'nin nereye
gittiğini biliyorum.
Bunlar gerekecek mi
cidden?
Uzun kollu bir şey
gitmezsen kollarını kestirirsin.
Neden Johnny'nin
yardım getirmesini beklemiyoruz?
Johnny gideli bayağı
bir olduğu için.
Bizim de çekicinin
karanlık çökmeden gelmesine ihtiyacımız var.
Sadece Gitmeni istemiyorum, tamam mı?
Bu mekânla ilgili içimde
kötü bir his var.
Hemen döneceğim,
bebeğim.
Tamam mı?
Söz mü?
Söz veriyorum.
Güle güle.
- Hazır mısın?
- Dalga mı geçiyorsun?
Mısıra bayılırım.
Gözün yolda olsun,
tamam mı?
İyi misin?
İz Sürme Kulübü.
Satranç Kulübü.
Tamam, dostum.
Haydi ama, bunu
başarabilirsin.
Sence ne zamana
gelirler?
Brian'a sigara
içtiğimi söyleme.
Brian'a sana sigara
verdiğimi söyleme.
- Anlaştık mı?
- Anlaştık.
Bugün olanlar için
üzgünüm.
Haklısın.
Altı üstü bir araba.
Arabanın önemsiz
olduğunu düşündüğümden değil Hayır,
haklısın.
Dedem eskiden şöyle
derdi: "Yer yüzünde geçen her gün güzel bir gündür.
" Eskiden bu laftan nefret ederdim.
Şimdi anlamaya
başladım.
Bir şey olmaz.
Bize sadece bir
telefon lazım.
Arabayı çekecek
birini bulur, göl kıyısındaki eve giden
bir araba bulur, sonra da buz gibi
birer bira açarız.
Tamam da, eve
gittikten sonra nasıl döneceğiz?
Pazartesi ilk iş, işe
gideceğim.
Rahatla.
Araba kiralarız.
Hiç sorun değil.
Düşünüyordum da Natalie arkadaşlarını çağırabilir mi sence?
Doğum günü partindeki
şu kızı mesela.
O kızı hatırlıyor
musun?
Adı neydi?
- Adı - Doğru yolda mıyız?
Güneş o tarafta Evet, doğru yoldayız.
Egzotik bir ismi
vardı sanki.
Aleksandra olabilir
mesela.
İşte bu ilginç.
Scott, gel de şuna
bir bak.
Brian.
- Evet.
- Buraya gel.
Şuna bir bak.
Beni kaldırsana.
Niye?
Çiftçiler,
korkulukları genellikle mısır çok büyüdüğünde
yollarını bulabilmeleri için baştanbaşa dizerler.
Çok okurum da.
- Tamam.
- Bir şey görebiliyor
musun?
Hayır.
Yapma bunu.
Ağabeyim gibisin.
Tamam, özür dilerim.
Tanrım, bu şey çok
kötü kokuyor.
Evet, neredeyse
varmışız.
Üst kattaki camlardan
birinde ışık yanıyor.
Sanırım içeride biri
var.
Gidelim.
Tamam.
Dur biraz.
- Ne?
- Ne oldu?
Bunu gördün mü?
Neyi?
Bir erkek çocuğu vardı.
Tam buradaydı, yemin
ederim.
Merhaba.
Evde kimse yok mu?
Merhaba?
Ne diyorsun?
Evlerine pek iyi
bakmamışlar.
İşte bu çok garip.
Burada kimsenin
yaşadığını sanmıyorum.
Merhaba?
- İyi misin?
- Aman Tanrım!
Ne oldu?
Dişleri var.
Bunun içinde bir
insan mı var?
- Çok kötü kokuyor.
- Ne?
- Ne o?
- Hayır, insan
olduğunu sanmam.
Korkuluğa benziyor.
- Kuşları korkutmak
için koymuşlardır.
- Burada ne arıyor?
Tarlada falan olması
gerekmiyor mu?
- Gördüğün şey bu
muydu?
- Hayır, sana
söyledim ya.
- Bir oğlandı.
- Tamam.
- Bana bakıyordu,
tamam mı?
- Sana inanıyorum.
- Bunu sana
söylemiştim.
- Natalie.
Natalie, bir
dakikalığına oturur musun?
Brian'ı bulmalıyım,
tamam mı?
O ne yapılacağını
bilir.
- Az sonra döner,
yardım arıyorlar.
- Bunu bilmiyor.
- Ona anlatmalıyım.
- Neyi?
Yolunda gitmeyen bir
şeylerin olduğunu, Chris.
Hay canına yandığım.
Beni bekle.
Johnny?
Brian!
Natalie!
Brian!
Johnny.
Sen ne Brian!
Merhaba!
Kimse yok mu?
Merhaba!
Natalie!
Natalie!
Natalie!
Neredesin?
Natalie.
Natalie?
Natalie!
Brian!
- O nerede?
- Merhaba.
- Brian.
- Sessiz ol.
Onu gördüm.
Biri onu götürdü.
- Götürüldü mü?
- Evet.
Gidelim!
Tamam.
Brian.
Aman Tanrım!
- Scott!
Scott!
- Chris, sen Ne oldu?
Sen iyi misin?
Mısırların arasında
biri var.
- Ne?
- Orada biri var.
- Bizim peşimizdeler.
Hemen gitmeliyiz.
- Chris.
Brian.
Kahretsin!
Lanet olsun, Brian!
Brian.
Sen iyi misin?
- Aman Tanrım, koluna
ne oldu?
- Onu yakaladılar.
Kim?
Kim yakaladı?
Lanet olsun.
Kahretsin!
Etrafımız sarılı.
Etrafımızı sardılar.
- Ne sardı?
- Kahrolası mısırlar.
Her yer onlarla dolu.
Johnny öldü.
Dur biraz, ne?
Nasıl yani?
Onu buldunuz mu?
Evet, üst katta dikiş
odasındaydı.
Orada ne arıyordu?
Dikiş dikiyordu.
İşte.
Burada güvende
olduğumuzu sanmıyorum, beyler.
Haydi ya.
Hayır, burayı diyorum.
Evin içinde güvende
değiliz.
Dışarıdan daha
güvenlidir.
Nereden biliyorsun?
Yola dönmenin bir
yolunu bulmalıyız.
"Etrafımız
sarılı" cümlesinin neresini anlamadın?
Dışarı çıkmayacağız.
Hayatta olmaz.
Bir yolunu bulmalıyız.
Natalie'yi
katlettiler.
Kızı paramparça
ettiler, dostum.
Koluna baksana.
Bunu tüm vücuduna yaptıklarını
bir düşün.
Yine de dışarı
çıkmayı istiyor musun?
Sen sapasağlam çıktın.
Onu gördün.
Ama bir şey yapmadın.
Brian.
Brian, haydi ama
dostum.
Ben de senin
gördüğünü gördüm.
Feneri bana ver.
Ne yapıyorsun?
- Geliyor musun?
- Dışarı mı?
Hayatta olmaz.
Ben ona söylüyordum.
Gözlerini dört aç.
Bir şey görürsen
bağır.
Brian, nereye
gidiyoruz?
Şunu gördün mü Kahretsin!
Anahtarları ara.
Hiç umut yok.
İyi misin?
Kanamam azaldı.
Benim kastettiğim o
değildi.
Natalie'ye olanlara
üzüldüm.
Bu kullanılabilir
gibi duruyor.
Anahtarlarını
bulmamız gerek.
Bir şey bulabildin mi?
Brian?
Ne oldu?
Görmedin mi?
Neyi?
Sana öğrettiklerimi
aklından çıkarma.
Önce karnı.
Sonra butları, ondan
sonra da sırtı.
Haydi.
Haydi ama, Alex.
Güzel.
Durma, kanını kurut.
Güzel.
Haydi be oğlum.
Seninle gurur
duyuyorum, evlat.
Sen ne yaptığını
sanıyorsun?
Sen yap.
Haydi.
Scott, Scott.
Sana ne oluyor böyle?
Brian.
Scott.
Natalie.
Chris.
Chris.
- Chris.
- Scott.
- Chris, iyi misin?
- Scott.
- Chris!
- Beni buradan çıkar.
Uğraşıyorum.
Aç şu lanet kapıyı,
dostum.
İçeriden kilitlenmiş.
Haydi ama dostum, yapmalısın - O burada.
- Ne?
Elinizden ne gelirse
yapın.
Kapıyı falan kırın.
Çekil.
Natalie.
Natalie.
Brian, nereye
gidiyorsun?
Neler oluyor?
- Gitti.
- Gitti mi?
Hayır!
Bu işe yaramıyor.
Başka bir yol
bulmalıyız.
Sundurma var, değil
mi?
Hayatta olmaz, dostum.
Olmaz işte.
Başka şansın yok.
Dışarıda görüşürüz.
Ağır ol, ağır ol.
Adımına dikkat et.
Kahretsin!
Aman Tanrım!
Chris.
Chris, iyi misin?
Aman Tanrım.
Tanrım!
Brian.
Brian, Chris az önce Brian.
Nereye gidiyorsun?
Brian!
Ağır ol, ağır ol.
O nerede?
Ne?
O nerede?
Nereden bileyim,
dostum.
Çatıdan düştüm.
Nasıl görünüyordu?
Ölü gibi!
O Yürüyor, benim onu bulmam gerek.
Sevgilin geberdi.
Artık buradan nasıl
çıkacağımıza odaklanmamızın zamanı geldi.
Bir kamyonet bulduk.
Kullanılabilir gibi
duruyor, değil mi?
Sadece çalıştırmanın bir
yolunu bulmamız gerek.
Dur biraz, Chevy mi?
Evet, öyleydi.
Neden?
Sebebi bu.
Tek yapmamız gereken,
arabaya atlayıp buradan çekip gitmek.
Henüz gidemeyiz.
Dur biraz, ne?
- Ciddi misin?
- Onsuz gitmem.
Dalga geçiyor
olmalısın.
Sizi buraya ben
getirdim.
Buradan götüren de
ben olacağım.
Hepinizi götüreceğim.
Herkesten geriye bu
kadar kaldık zaten.
Anahtarları ver.
Brian, bir saniye.
Sizi bırakmam.
Anahtarları ver.
- Brian, o öldü.
- Kapa çeneni!
Bu işi nasıl
halledeceğiz?
Ya benimsin, ya da
toprağın mı diyoruz?
Anahtarları ver dedim.
En iyi eserin
sayılmaz.
En kötüsü de değil.
Dur!
İmdat!
Brian!
Brian!
Biri bana yardım
etsin!
Chris, yardım et!
Yardım edin!
Tanrım!
Tanrım!
Aman Tanrım, hayır.
Dur!
Yürüyebilir misin?
Aklından ne geçiyordu?
Lanet olsun!
İçeriden bir şeyler
getir.
Brian, koluna bak,
dostum.
Ona yardım et.
Onun durumu daha
beter.
İşte, al şunu.
Senin sorunun ne?
Bir şeyler görüyorum.
Ahırdayken çiftçiyi
gördüm.
Sonra da çocuğu
gördüm.
Genç bir çocuk.
Mısırların içine
girdi.
Peşinden gittim.
Deliriyordum.
Natalie yolda birini görmüştü,
beyler.
Ben de gördüm.
- Nerede?
- Bilmiyorum.
Şeydeydi Kilerin yanında, mutfaktaydı.
Bu işi sen bitir.
Brian, böyle
yapamazsın Ne yapıyorsun?
Aklını yitirmeye
başladı.
Ona yardım et, olur
mu?
Hayır, olmaz.
Bana bak.
Natalie iyi bir kızdı
ve ondan hoşlanmıştım.
Başına korkunç şeyler
geldi.
Ama öldü.
Brian'ın bu işi
halledemeyip ölümümüze sebep vermesine izin veremem.
O da kız kadar ölü.
İkimizi buradan
kurtarabilirim.
Ancak bir seçim
yapmalısın.
Onunla burada mı
kalacaksın?
Yoksa benimle mi
geleceksin?
Sen ona yardım
etmezsen ben ederim Brian, bekle.
Ne oldu?
Ne olursa olsun,
seninle kalırsam daha güvende olacağım galiba.
Bunlar da ne?
Gitmeme izin
vermeyecek!
Gitmeme izin vermiyor!
Dur, benim.
Yine o çiftçi çocuğu
mu gördün?
Bu o.
Chris'in kimi
gördüğünü bilmiyorum.
Ama bu o değil.
Gitmeme izin
vermeyecek, dedi.
Bir yolunu bulmuş
anlaşılan.
Bu Chris!
Haydi!
Haydi ama!
Lanet olsun!
Haydi be.
Ne oluyor be?
Johnny!
Hemen gitmeliyiz.
Koş, ben seni korurum.
- Kaçabiliriz Yol -
Gitmiyoruz, Scott.
Koş!
Gel bakalım, namussuz
herif.
Natalie?
Bebeğim?
Bir şey söyle.
N'olur.
Natalie.
Corey.
Ağabeyin nerede?
İşini bitiriyor musun?
İyi misin?
Brian nerede?
Brian nerede?
Hayır.
Hayır, hayır.
Düşünüyordum da.
Tarladan
çıkamadıkları için burada güvende olduğumuzu biliyoruz.
Tarlaya girildiğinde,
giren kişiye saldırdıklarını da biliyoruz,
değil mi?
O zaman Brian'la ilk
girişimizde neden bize bir şey olmadı?
Ne fark eder ki?
Dalga mı geçiyorsun?
O şeylerden biriyle
aramızda birkaç santim vardı ama kıpırdamadı bile.
Bence Johnny
yüzündendi.
Üst kattaki odadaydı.
Camdan ışığını gördüm.
Ne olmuş?
Yani Bir de şöyle düşün.
Bunlar biziz.
Tamam mı?
Bunlar da onlar.
Tarladalar.
Johnny tarlaya girdi ve saldırıya uğradı.
Ama sonra Brian'la
birlikte girdiğimizde bir şey olmadı.
Peki neden?
Johnny'ye ne
saldırdıysa, o şey onu bir korkuluğa dönüştürmekle
meşguldü.
Satrançta buna
piyonun vezir olması diyoruz.
Johnny yukarıda vezir
olurken Brian'la birlikte tarlayı
güvenli bir biçimde geçebildik.
Tamam ama Johnny
yukarıdayken diğerleri ne yapıyordu?
Niye kıllarını bile
kıpırdatmadılar?
Çünkü Keramet onlarda değil.
Bu çocuk, ağabeyini
öldürdü.
Sonra da bir korkuluk
kılığına sokup, tarlaya sakladı.
Şimdi de ağabeyinin
ruhu tarlada mahsur kaldı.
Tarlaya birinin
girmesini bekliyor, sonra da bir
korkuluktan diğerine atlayarak girenleri
öldürüyor.
Ancak bu ruh, her
seferinde yalnızca bir korkuluğa hükmedebiliyor.
Aynı anda, hepsi
birden üstümüze yürüyemez.
Birini öldürdükten
sonra üst kata çıkarıyor ve bir dahaki
sefere kullanabilmek için onu bir
korkuluğa dönüştürüyor.
Şansımızı
yitirdiğimiz mi söylüyorsun?
Hayır, birini
yukarıya götürüp onunla ilgilendiğinde hamle
yapma sırası bize geliyor.
Bu yaşananlar, bir
daha başka birinin başına gelmemeli.
Ne yapacağız?
Brian.
Dostum, beni
duyuyorsan n'olur, izin ver de
Bulabildiğimi aldım.
Değişelim.
- Devam edebilir
misin?
- Denerken ölmeye
hazırım.
Haydi, neredeyse
vardık.
- Ne yapıyorsun?
- Pompalıyı arıyorum.
- Bu onları durdurmaz
ki.
- En azından
yavaşlatır.
Bulmama yardım et.
Lanet olsun!
Hayır!
Buldum.
Haydi gidelim.
Haydi gidelim!
Scott, iyi misin?
Başaramayacağım
galiba.
Devam etmeliyiz.
Neden gelmeyi
bıraktılar?
Bırakmadılar ki.
Devam edebilir misin?
Hiçbir faydası yok.
Ayrılmalıyız.
Yeterince uzaklaştık.
Bir tane olmalı.
İkimize birden karşı
gelemez.
Evet.
Sen o taraftan git.
Ben bu taraftan
gideyim.
- Olur mu?
- Peki.
Scott!
Yola çıkınca
görüşürüz.
Evet, tamam.
Üzgünüm, Brian.
Kaç!
Kaç, kaç!
Kaç!
Kaç!
Kaç!
Merhaba, orada kimse
var mı?
Dostum!
İyi misin?
« Prev Post
Next Post »