Mutlak Güç (1997) Absolute Power
| |
121 dk
Yönetmen:Clint Eastwood
Senaryo:David Baldacci, William Goldman
Ülke:ABD
Tür:Aksiyon, Suç, Dram
Vizyon Tarihi:12 Eylül 1997 (Türkiye)
Dil:İngilizce, İspanyolca
Müzik:Lennie Niehaus
Oyuncular
Clint Eastwood
Gene Hackman
Ed Harris
Laura Linney
Scott Glenn
Özet
Luther Whitney işinde uzman ve mükkemmeliyetçi biridir.
Sessizliğe çok önem verir çünkü yaptıklarıyla böbürlenmek onu hapse düşürecek
kadar tehlikelidir: o bir hırsızdır...
Yıllarca hapis yatıp çıktıktan sonra, son bir işle
jübilesini yapmaya karar verir. Amerika'nın en zenginlerinden Walter
Sullivan'ın malikanesine girer. Ama Luther gibi usta bir hırsızı bile
şaşırtacak bir şey bu dünyada her zaman bulunur! Ucu beyaz saraya kadar uzanan,
çok ama çok önemli bir sır..
Altyazı
MUTLAK GÜÇ
Sakın vazgeçme.
Asla vazgeçmem.
Bakabilir miyim?
Ellerinle mi
çalışıyorsun?
RED'İN BARI
- Kızılkafa.
- Luther.
Video aletinin
kullanışını öğrensen, hayatın daha kolay olurdu.
Doğru.
Doğru söze can kurban.
Bu nedir?
Tamam, geldik işte.
Güzel.
Herşey yolunda.
O, burada değil.
Zaten O'na hasta olduğumu
söylemiştim.
Keyfine bakabilirsin.
Hemen döneceğim.
Sevdin mi?
Sahi mi?
Çok güzel.
Oynamak mı istiyorsun?
İyi misin?
Seni tokatlasam sever
misin?
- Sen vur - Vurma bana!
Seni sürtük!
Alan, ne yapıyorsun?
Alan!
Alan, acıtıyorsun!
Acısın, Allah'ın
belası.
Çok acıtıyorsun!
Allah'ın belası seni!
Dayak istiyor musun?
Döveceğim seni.
Hoşuna gitti mi?
- Yapma!
- Hoşuna gitti mi?
Sevdin mi?
Allah belanı versin!
- Piç!
- Çekil!
Buraya gel.
Buraya gel!
Dur!
Dur!
Alan!
Ne yapıyorsun?
Piç oynamak mı istiyorsun?
Sana göstereyim.
Orospu çocuğu!
Piç!
Sevdin mi?
- Gel buraya.
- Yapma!
Bırak beni!
Piç.
Beni kestin, Allah'ın
belası!
Orospu çocuğu!
Seni öldüreceğim!
İmdat!
İmdat!
Yardım edin!
O'nu öldürdün mü?
Başka çare yoktu,
efendim.
Ne yapacağım?
- Allah aşkına, Tim.
Ne yapacağız?
Başka çare yok.
Bu da neyin nesiydi?
Hay Allah!
Aman, Tanrım.
Aman, Tanrım.
Ne büyük bir belanın
içinde olduğumuzu biliyor musunuz?
Haydi, anlat onlara.
Anlatacak birşey yok.
Yardım için bağırdı.
O zamana kadar dehşet
çığlığı duymamış mıydınız?
Daha önceden
duymadığımız bir durum değildi.
- Polisi çağırsam iyi
olacak, galiba.
- Ah, Tanrım.
Ne?
Bill biraz düşünsene.
Biraz durup da düşün.
İyice bir düşün.
İyi bir fikir
olmayabilir.
Tamam.
Tamam.
Tamam, olay şöyle: Zavallı
Christy tek başına eve geldi ve bir
hırsızlığı engelledi.
Mantıklı mı?
Evet, tabii.
Burayı sterilize
etmeliyiz.
Alan.
Onunla yattın mı?
Bilmiyorum.
Bill, O'nu muayene
etmelisin.
- Ben jinekolog
değilim.
- Şimdi,
jinekologluğa başlayacaksın.
Tanrım!
O'nu bana ver.
- İkisinin de parmak
izleri var.
- Teşekkür ederim.
Gloria.
Gloria.
- O'nu öldürdüm mü?
- Herşey düzelecek,
Alan.
Merak etme.
- Aman, Tanrım.
- Şimdi dikkatli ol.
Sakın üstüne kan
sıçratma.
Ben herşeyle
ilgilenirim, olur mu?
Her zaman
ilgilendiğim gibi.
- Hay Allah.
- Ne?
Hanımefendinin
cüzdanı.
- Bayan Russell,
müsaade edin.
- Teşekkür ederim.
- Tuttum O'nu.
- Tamam.
Yavaşça, efendim.
Aman, Tanrım!
Bıçak yok!
- Ne?
- Bıçak nerede?
Yatak odasında.
- Haydi.
- Yukarıya çıkın!
Hay Allah!
Git!
Affedersin.
Numarayı aldım.
Hayret çocuklar, belki
de korkunç bir cindi o.
Yatağın altına bakın.
Bizi mahvetmiş
olabilirsin!
Ehliyet numarasını
aldım.
Oturup, bizi bekleyeceğini
mi sanıyorsun?
Bak, endişelenme.
Herkes sussun, anlaşıldı
mı?
Ne buldun?
Aman, aman.
İki taraflı ayna.
Ehliyet numarasını araştırsak
iyi olacak.
Elimizde olan tek o.
Mektup açacağı Onda.
Kan parmak izleri.
Tanrım!
O'nun ne
yapabileceğini düşün.
Adam bir hırsız.
Bir cinayeti gören
bir hırsız.
Görünüşe göre, epeyce
para almış.
Ne yapacağını
söyleyeyim.
Durmadan kaçacak.
Bizi yediye kazandılar.
Yediye mi?
Bu kimin aklına gelir?
Kate.
Kate.
Benim için biraz geç olmuştur,
herhalde.
Koşmak için, yani.
Sözü böyle başlamak aptalca
oluyor.
Ama seninle konuşmak
istemiştim.
Neyi?
Havaları.
Akşamları soğuk
oluyor.
Bu mevsimde böyle
olur.
Ben, havası daha iyi, yumuşak bir yere gitmeyi düşündüm.
Tek yakınım sen
olduğun için, bunu seninle konuşmak istedim.
Luther, ben senin yakının
değilim.
Okulda, babasını
ziyaret eden tek çocuk olmak nasıl bir
duygu, hiç biliyor musun?
Taşınacağım yerde
sürekli olarak kalacağım, anlıyor musun?
Zaten birbirimizi hiç
görmüyoruz.
Annemim ölümünden
beri hiç görüşmedik.
Bir yıl oldu.
Bana bak, sen
hayatını seçtin.
Bu senin hakkındı.
Benim için
ayakaltında değildin.
Güzel.
Senin ayakaltında
olma gibi bir planım yok.
Dur biraz.
Dur.
Yalan söylüyorsun,
değil mi?
Yine başlıyor musun?
Bu yüzden mi şu an
buradasın?
Sana inanmıyorum.
Aman, Tanrım!
Baba, yine ne yaptın?
Christy Sullivan?
Walter'ın karısı.
Herhalde eve, hırsız
varken tesadüfen geldi.
Hırsızlığa bak.
Keşke benim halılarım
da bu kadar temiz olsa.
Tek bir parmak izi bile
bulamadım.
- Sen ciddi misin,
Laura?
- Pamuk Prenses
gelmiş gibi.
Bay Sullivan, nerede?
Üzgünüm, Seth.
Sullivan'ların hepsi iki
gün önce Barbados'a gitti.
Desteğin için
teşekkürler.
Yok yok, bekle.
Durum daha da kötü.
Ateşler buradan
açılmış.
Hırsızlığa rast
gelmiş olsa, burada dururdu.
Ama tam, bulunduğu
yerde öldürülmüş.
Kan izleri bunu
gösteriyor.
Burada ne işi var?
Herhalde birisi
buraya oturmuş ama hiçbir iz bulamadım.
Yani sen, yaşlı
Sullivan'ın bu sandalyeye oturup, karısını
seyrettiğini mi söylüyorsun?
Öyle olmadığını ümit
ederim.
Kendi iyiliği için.
O çok iyi bir adamdır.
Araştırırken dikkat
et.
Görünüşe bakılırsa O'nu
boğmaya çalışmış.
Sonra kapıya gidip, O'nu
sırtından mı vurmuş?
Vajinasını da
yoklamış.
Ne yapmış, dedin?
Neden?
Belki, O'nu
becerdiğini unuttu.
Güçlü ama gerizekalı
bir hırsız.
Durumun apaçık olduğu
besbelli.
Yarın sıcaklığın en
düşük 10 en yüksek 21 derece olması beklenmektedir.
Turner, Cougar'ler
için oyunu başlatıyor.
Şu an, önü boş.
- Yenilecek bir adam
var.
- Tüm gücüyle deniyor!
Altı puan!
Bay Sullivan.
Rahatsız ettim.
Özür dilerim.
İsmim Seth Frank,
Middletown ilçesinden kıdemli cinayet detektifi.
Müvekkilim, konuşacak
durumda değil.
Olsun, Sandy.
Davayla, siz mi ilgileniyorsunuz?
Evet, efendim.
Size birkaç soru sormam
gerekiyor.
Ne istiyorsunuz?
Kimliğimi mi?
Evet O benim karımdı.
Başka birşey var mı?
İki gündür Barbados'daymışsınız.
İşçilerimi götürdüm.
Yılın bu zamanlarında
hep öyle yaparım.
Karınız sizinle
gelmemiş.
Gelecekti de.
Herşeyi planlamıştık.
Ama kadınları
bilirsiniz.
Fikrini değiştirdi.
Rebecca'yla, 47
yıllık evliydim.
O, ölünce bu acıyı bir daha yaşamak istememiştim.
Hep, Christy'nin benden sonra öleceğini zannederdim.
Bugünlük bu kadar yeter,
sanırım.
Efendim, size mahzeni
sormak zorundayım.
Mahzendekileri soracaksınız,
tabii.
Sandy, sen önden git.
- Walter.
- Yok, sahiden.
Ben iyiyim.
Sen görüşmene devam
et.
Gördüğün gibi, ben
gidemeyeceğim.
Herkes, anlayış
gösterecektir.
İçindekilerden bahsetmiyorsunuz.
Sandalyeyi
soruyorsunuz.
Sandalyeyi mi
sormanız lazım?
Evet, efendim.
O'nu soruyorum.
Neden?
Bağlantı mı var?
Birisi oraya oturmuş
ve cinayete karışmış olabilir.
Size büyük saygım var.
Buna mecbur kaldığım
için üzgünüm.
İnanın, bunların
hiçbiri benim çıkarıma olmayacak.
O'nu tatmin edebileceğimi
sanmıştım.
Ama sizin de
bildiğiniz gibi O'nun ihtiyaçları vardı.
Bana sırt çevirmek istemedi.
Sandalyeyi önerdi.
Oraya oturmak isteyeceğimi
düşünmüştü.
Oturmadım.
80 senedir, onurlu
bir hayat sürmeye çalıştım.
Yardım kuruluşlarına bir
milyar dolar bağışladım.
Bu konu mahkemeye
giderse bunların hiçbiri hatırlanmayacak.
Millet bana sadece gülecek.
Anlıyorum, efendim.
Elimden geleni
yapacağım.
Sızlanmamı dinler
miydiniz?
Özür dilerim, Bay
Frank.
İşinizi yapın yeter, ben
de benimkini yapacağım.
Peki, efendim.
Üzgünüm, efendim.
Bayanlar ve baylar, sayın
Başkan.
Sandy.
Sayın Başkan.
- Beraber yürüyelim.
- Tabii, efendim.
Walter'den anlat.
Nasıl, O?
80 yaşında ve yalnız,
Sayın Başkan.
Resmi olarak, elimin
kolumun bağlı olduğunu anlayışla karşıladı.
Evet, ama ilginize çok
memnun oldu.
Katilden haber var mı?
Neden yok?
Buranın sorumlusu kim?
En iyilerinden biri.
New York'da sekiz
sene cinayetlerle ilgilendi.
Duygularınızı
anlıyorum.
Sabırlı olmak çok zor.
Hissettiklerimi kimse
bilemez.
Güya güçlüyüm ama en eski arkadaşıma bile yardım
edemiyorum.
İkimiz de biliyoruz,
burada olmamın sorumlusu Walter Sullivan'dır.
Şimdi bana en çok ihtiyaç
duyduğunda Kendini terk edilmiş hissediyordur.
Bir basın toplantısı
yapacağım.
Walter'ı getirteceğim
ve tüm dünyanın önünde O'nu kucaklayacağım.
Çok hoşuna gidecek.
Ne cömertçe bir jest.
Teşekkür ederim,
efendim.
Teşekkür ederim.
Dirseğim, tenisten.
Daha da kötüleşiyor,
Gloria.
Bir doktorla görüşmek
istiyorum.
Bütün memleketin
bilmesi gerekir, Sayın Başkan.
Mahremiyet haklarıma
ne oldu?
Bir sinir incitmiş.
Burton, bir yara olduğunu
söylüyor.
Sen, ne zamandan beri
uzman oldun, Bill?
Sen hiç yaralandın mı?
Evet, efendim.
Birkaç kere.
Basın toplantısı konusunda
ciddi misin?
Ciddiyim, tabii.
Walter benim için bir
baba gibidir.
Bayan Richmond'u evine
getireyim mi?
Bayan Richmond'un Asya'daki
fakirlere yardım çalışmalarını rahatsız
etmemiz gereksiz.
Şimdiye kadar ne
bulduk?
Araba numarasını
araştırdık.
Arabayı, haciz
malları deposundan çalmış.
Karşımızdaki aptal
biri değil, değil mi?
Hiç aradı mı?
Burton, arayacağını zannetmiyor.
Ben de.
Öyle davrandığım için
özür dilerim.
Gelip giden biri.
O kadar.
Bana kalırsa, O'nun
bu işle hiçbir ilgisi olmayacak.
Bundan öteye
gidebilir, Alan.
Gördü.
Hiçbir şey görmedi.
Kaba seksi pek seven
sarhoş bir kadın gördü.
O bir hırsız.
O'na kim inanır?
Zaten, hiç bir kanıtı
yok.
O bir hırsız.
O'na kim inanır?
Zaten, hiçbir kanıtı
yok.
Walter Sullivan'ın Karısı
Öldürüldü Mücevher Hırsızı Aranıyor Sen, her zaman çok güzel kaybolurdun,
Luther.
Benim korkak olduğumu
mu söylüyorsun?
Hayır, şanslı olduğunu
söylüyorum.
Bazı müşteriler, ne
olursa olsun yine de göze çarpıyorlar.
Kaç pasaport
istiyorsun?
Dört tane işimizi
görür.
Görünüşler farklı,
ehliyetleri enternasyonal ve aynı mı olsun?
Kredi kartlarını da ilave
edeyim.
Yaptığım halılar işine
yarıyor mu?
Güzel.
Bıyık ve sakallar da.
Paranın karşılığını vermeye
çalışıyoruz.
Ülkeden temelli mi ayrılıyorsun?
Olabilir.
Nereye gittiğin fark
eder mi?
Asya ülkesi
damgalarından bıktım.
Hayır.
Avrupa yap.
Kışın Karayib
güzeldir.
Bu işler ne kadar
sürer?
Epey sürer.
Senin için biraz daha
çabuk yaparım.
Her zaman güvenilirsin,
Valerie.
Bak Luther neye bulaştığını bilmek istemiyorum.
Biliyorum ama sana
sormayacağım.
Buradan temelli
ayrılmak Ne var?
Kaçanlardan biri
olacağın aklıma gelmemişti.
Benden kaçanların
yüzde otuzu, beş yıl içinde intihar eder.
Şu an, beş yıl fena
gelmiyor.
Kendine iyi bak.
Görüşürüz.
Tamam, bakalım işe
yarayacak mı.
Ben Christy
Sullivan'ım.
İçeri girdim ve
hırsıza sürpriz yaptım.
Tamam, şimdi sen
mahzenden çıkan şaşkın hırsız ol.
Silahımı çektim.
Bum.
O'nu silahla vurmak
varken, neden boğdun?
O'nu soyduysam, neden
tekrar giydireyim?
Burada ben yardımcı
olabilirim.
Sen, eskiden kuru
temizleyiciydin ve güzel kıyafetlerden hoşlanıyorsun.
Çok teşekkürler.
Ve tekrar giydirdin
çünkü O iyi bir müşteriydi ve polisler geldiğinde,
sıkılmasını istemedin.
Kanında, 0.
21 oranında alkol bulundu.
Birşey fark etmez ya.
Araba kullanmamış.
Şoförler, kilometre mesafelerini
izlerler.
Barbados'a
gittiklerinden beri kullanmamışlar.
Bölgedeki bütün taksi
ve limuzin servislerine baktım.
Biri O'nu evine
götürmüş.
Kim?
Neden birşey
söylemediler?
Çünkü O'nu öldüren, evine
götüren kişidir, belki.
Belki.
Bu davaya bayıldım.
Teğmen?
Kusura bakmayın,
rahatsız ediyorum.
Telefon sorunu vardı
ya?
- Ben hallettim.
- Sağolun.
Görevimiz dahilinde.
Böyle konuşanlardan
nefret ederim.
Zaten işin o.
Duvardaki kurşun
deliğini hatırlıyor musun?
Tahmin et bakalım?
Kurşun yok.
Kadının kafasında
kurşun varken, neden duvardaki kurşunu alsın?
Vücudundakinden
farklı mı?
İki ayrı silah, iki
ayrı hırsız demektir.
İkisi birden mi
girmiş?
İkisi de, pencereden
mi çıkmış?
Saçma birşey!
Birde şu var: O veya
onlar, pahalı alarmı bozarak girmişken O
ya da onlar, neden pencereden çıksınlar?
- Hey, Seth.
- Evet?
Gizli Servis'ten Bill
Burton park yerinde.
Sağol, Bob.
Park yerinde ne
yapıyormuş?
Bill Burton.
Selam.
Selam.
Seth Frank.
Bu şerefi neye
borçluyum?
Sen çıldırıyor
olmalısın ama patron gelişmeyle yakından
ilgileniyor.
Belki birbirimize yardım
edebiliriz.
Düşündüğün ne?
Onunla Sullivan'ın ne
kadar yakın olduklarını biliyorsun, değil mi?
Yeni bilgilere sahip
olduğun an başkana bildiririm.
Bay Sullivan'ı ilk
uyaran O olur.
Bu O'nun için çok
hora geçecek.
Bu işlemde yardım
gerekirse, bana söylemen yeter.
Numaralarımı vereyim.
İpucu var mı?
Hala, ne olduğunu araştırıyoruz.
- Sherlock
Holmes'çuluğu severim.
- Siz böyle şeyler
yapar mısınız?
Hükümet işlerinden
önce, jandarmalık yapmıştım.
Dur.
Sen şu Bill Burton
musun?
- O zamanlar genç ve
aptaldım.
- Ben de gençtim.
Şimdi daha aptalım.
Teması kesme.
Aşçım, özellikle benim
için yapar.
Size söz veriyorum, çok
lezzetli.
Çok ikna edicisiniz, Bay
Sullivan.
Bu benim için yeni
oluyor.
Duyduğuma göre, kusursuz
ve muhteremmişiniz.
Bu yüzden sizi işe
almak istiyorum, Bay McCarty.
Anlaşıldı.
Hala, kimin peşinde olduğumu
bilmiyorum.
Öğrenene kadar Washington'da talimat bekle.
Bu imkansız.
Benim işim yaratıcı
değil.
Bu işi yapıyorum
çünkü kendi dışıma çıkıyorum.
Oturup, durmaya
dayanamıyorum.
Babam, ben 10 yaşındayken
ölmüştü.
Madenciydi.
Akciğer hastalığından
öldü.
Ben 25 yaşında zengin
oldum.
Yaptığım ilk iş, o
madeni satın alıp, kapatmak oldu.
Her madenciye de
50,000 $ emeklilik parası verdim.
Washington'da
bekleyeceksin, Bay McCarty.
Ve senin seçtiğin bir
İsviçre bankasına masrafların için bir
milyon dolar yatıracağım.
Zamanı gelince de her kurşun için iki milyon dolar.
Tam bir satıcısın,
bayım.
Günah satmak kolaydır.
- O kim?
- Luther Whitney dünyanın en büyük hırsızlarından biridir.
Bu dava beni
çıldırtıyor.
Bütün gece uyumadım.
İki hırsız olduğundan
bahsetmeni hatırladım.
Gün doğarken, kendi
kendime, "Ya hırsız tek kişiyse ama
iki kişiymiş gibi göstermeye çalıştıysa?
" dedim.
Bürodan, arkadaşımı
aradım.
Böyle şeyleri
izliyorlar.
Sullivan'ın işini yapabilecek
6 kişi varmış.
Hepsini izledim.
Burada oturan, tek
kişi Whitneymiş.
- Neden ondan hiç
haber almadım?
- Son 30 yıldır hiç tutuklanmamış.
Bu ne?
Harvard'dan mezuniyetinin
resmi mi?
O'nun geçmişi.
Serserinin biriymiş, bir
çetenin üyesi.
Başarısızın teki.
Dışarı çıktığından
beri O'na dokunan olmamış.
Önemli durumlarda,
sorguluyorlar ama arkasından birşey gelmiyor.
Ah, Seth.
Biz bunun arkasını
getiririz.
Bahse girerim; O,
bizim adamımız.
O mahalli.
Daha fazlasını
isteyemezsin.
Bir sorunumuz var.
Ne?
45 yıldır kimseyi
öldürmemiş.
Kore.
Ne olmuş?
O gazi.
Sadece gazi değil, malul
gazi.
Elimde O'nun savaş
raporları var.
Mücadeleler, takdirler,
neler neler.
Sakat sakat, tek
başına yaşıyor.
O da bunu söylüyor, zaten.
Ama O'nun katil olduğunu sanmıyorum.
Sadece büyük bir
hırsız.
Ayrıca, savaş kahramanlarıyla
çalışmam.
Vay be, çok akıllı
olmalısın.
Efendim?
Beni bulmanız genellikle
bir hafta sürer.
Ah, Seth Frank.
Resmini gazetelerde
görmüştüm.
Luther Whitney.
Tanıştığımıza
sevindim.
İmzalı bir itiraf mı
istersin yoksa önce bir kahve mi içmek
istersin?
Seni hapse
göndermeden önce, ifadeni okumam gerekir, herhalde.
Bir arkadaşım, Red
Bransford'la maç seyrediyordum.
Kasabada bir salon
işletir.
Bana maçı
sorabilirsiniz.
Yalan söylüyor
olabilirim.
Davayı takip ettiniz
mi?
Evet, ettim.
Cinayete bayılırım.
FBI, bu işi
üstlenebilecek sadece 5 kişi olduğunu söylüyor.
Elimde bir liste var.
Sen de dahilsin.
Keşke öyle olsa.
Bu kişi, gece yarısı ön
kapıdan girip pencereden iple dışarı mı
çıktı?
Ben öyle birşey
yapabilseydim AEB toplantılarının yıldızı olurdum.
- Bu ne?
Amerikalı - Emekliler Birliği.
Luther, neden bu o
kadar zordu?
Bu davayı çözmene yardım
etmemi mi istiyorsun?
Ne düşündüğünü merak
ediyorum.
Sen olsaydın ?
Başka türlü
söyleyeyim.
Bir insan, bu işi
nasıl ele alabilir?
Nasıl birini
aramalıyım?
İp numarasını
saymazsan benim gibi yaşlı birini.
Neden?
Sabırlı olmalısın.
İşin sırrı, araştırma
ve araştırma.
Bir kere okumuştum.
Nasıl bir araştırma?
Televizyonda
gördüğüme göre, çok geniş bir ev.
Bir mimarlık bürosu
olmalı.
Kütüphaneye gidip, halk
kayıtlarına bakıp bu mimarlık bürosunun
nerede olduğunu bulup ve içeriye girersin.
Planların kopyalarını
alıp, sabaha geri getirirsin.
Niye çalmıyoruz?
Oraya herkes
girebilir, mesele girdiğini başkalarına
çaktırmamak.
Bir umumi müteahhit
var.
Bir de güvenlik
şirketi.
Bu, güvenlik
şirketinin güvenliğini etkizisleştirmenin ustalığıdır.
O çocuklar bunu nasıl
beceriyor, anlamıyorum.
Bunca zahmet niye,
Luther?
Evin bir mahzeni var.
Oradan gizli bir
giriş olmalı.
Varmış.
Anlamadığım da bu
işte.
Ne demek istiyorsun?
Adam, bahsettiğin incelemeyi
muhakkak ki yapmış.
Mahzeni şuradaki
düğmeyle açabilecekken, neden kol
demirini kullanıyor?
Düğme mi?
Video aletinin uzaktan
kumandası gibi birşey.
Çok ilginç.
Bu mahzende bir sürü kıymetli
eşya olmalı.
Toplam değeri beş
milyona yakın.
Komik mi?
Sen bana bir sürpriz yapacaksın,
galiba.
Deniyorum.
- Teşekkür ederim.
- Birşey değil.
Haydi, bakalım.
Hırsız, maske takmış olabilir
mi?
Evet, olabilir.
Bu adamı tutmak
istiyorsan, kendini toparlayıp, hazırlanmalısın.
Biz de adam olduğunu
düşünüyoruz, zaten.
Yapayalnız, acayip
biri, hı?
Belki de sana
benzeyen biri.
Aslında ben, mükemmel
bir örneğim.
Ama aynı yüzü uzun
bir süre görünce olaylara bir anlam verebiliyorsun.
Bu yüzden, bu adamlar
kılık değiştirir.
Anladığım kadarıyla, bazıları
makyaj öğreniyor peruk ustaları tutuyorlar
falan.
Peruk ustalarından anlat
bana.
Anlatırdım Kalp pilimi kontrol ettirmem lazım.
Seninle konuşmak çok
zevkliydi.
1: Sende kalp pili
yok.
Ve 2: Yarın dönüyorum.
Yarın ne olur, kimse
bilmez.
Hoşçakal.
Kalp piliymiş,
kıçımın kenarı.
Ah, Katie.
Daha iyi beslenmeye başlamalısın,
canım.
Basın toplantısını burada
yapacağım çünkü Christine Sullivan'ın katili
burada bu mahkemede yargılanacak.
Bildiğiniz gibi ben
yoksul bir kasabada yaşayan, yoksul bir
aileden geliyorum.
Biz kapılarımızı
kilitlemeden yatardık.
Şimdi hepimiz, kapılarımızı
kilitliyoruz.
- Beni ilgilendiren
bu değil.
- Bir meşrubat.
Aynı zamanda, kalplerimizi
de kilitliyoruz.
Şunu kapar mısın?
- Bu bir kederdir.
- Bir dakika.
Bu bir kayıptır.
Biz, kalplerimizi üzüntüye
kapatıyoruz.
Kalplerimizi
kapıyoruz yoksullara ve acılarına.
Kardeşlerimiz kalplerimizi kapıyoruz kendimize bile.
Tekrar aç.
- Ama dedin ki - Biliyorum, aç.
Sofrada, şiddet ve
vahşete yer açmamızın gerektiğini zannediyoruz.
Yanlış birşey bu.
Amerika öyle değil.
Bu uğurda
savaşacağım.
Sevgili arkadaşım eski arkadaşım bu uğurda savaşacağız.
Fırsat nedir, kim
söyleyebilir?
Tanışmasaydık ben bugün Başkan olmayacaktım.
Christine
hastalanmasaydı şimdi beraber Barbados'da olacaktınız.
Walter, sen benim
için bir baba gibiydin.
Acını azaltabilmek
için, dünyaları verirdim.
Teşekkür ederim.
Kalpsiz kaltak.
Senden kaçacak falan
değilim.
Thomas Jefferson, Yeşil
Odayı yemek odası olarak kullanıyordu.
Duvarlar, aynı James
Monroe'un başkanlığı zamanındaki gibi,
yeşil ipek.
Bu odada bir sürü kıymetli
eşya ve tablo var.
Mavi Odaya geçeceğiz.
James Hoban, Başkan
Washington'u memnun etmek için Mavi
Odayı oval yapmış.
Tatil döneminde Beyaz Saray'ın Noel ağacı, tam ortada durur.
Pencereden görünen
manzarada Jefferson Anıtı da var.
Kırmızı Odaya
ilerliyoruz.
Kırmızı Odanın
duvarları kırmızı ipekle kaplı.
O binadaydı.
Tura katıldı.
Daha önce hiç şantaja
maruz kalmamıştım.
- Para istemiyor.
- Şimdi bir de akıl
okuyorsun.
Hayır, sadece arkasına
baktım.
Gördün mü?
"Para
istemiyorum.
" Onda hırsız cesareti var.
Keşke yanımızda olsa.
Söyleyeceklerin bitti
mi acaba?
Çünkü bunu nasıl ele
alabileceğimi öğrenmek istiyorum.
Zarf açacağını hallettiğin
gibi mi?
Hayret Bill bunda eleştiri kokusu alıyorum.
Benim, düşmanın mı olmamı
istiyorsun?
O gece polisi
aramalıydım ama metanetsizdim.
Sesimi çıkarmamaya ikna
ettin beni.
Pişman oldum.
Şunu bil ki: Yüzünü
her gördüğümde, boğazını sıkmak istiyorum.
İyi.
Sidik yarışını sen
kazandın.
Ne yapayım?
Hiçbir şey.
Hata yapıyor.
Zamanı olduğunu
sanıyor.
Yok.
Seth Frank hayırlıdır.
O, O'nu bulur.
Sonra ne olacak?
Sonra O'nu
öldüreceğim.
Bayan Whitney?
Teşekkürler.
Bayan Whitney?
Ben, Seth Frank.
Müsaadenizle.
Sağolun.
Katı bir savcı
olarak, kesinlikle şöhretinize yakışmıyorsunuz.
Bu iyi mi, kötü mü?
Bilmiyorum.
Bak teğmen, telefonda
söyledim.
Babamla pek iyi
geçinmem.
Bu yüzden zamanınızı boşa
harcıyorsunuz.
Buradan çıkıp, gitmemi
mi bekliyorsunuz?
Peki.
Peki.
Babanız ortadan
kayboldu.
- Yardımınıza
ihtiyacım var.
- Bana bakın.
Teğmen, adamı
tanımıyorum.
O hapishanedeydi.
Çıkınca da, biz
annemle kendi kendimize yaşadık.
Beni düşündüğü falan
yok.
Son bir yıl içinde, O'nu
bir kere gördüm.
Öyle mi?
Ne zaman?
Birkaç gün önce.
Kasabadan göçmeyi
düşünüyordu.
Yardım ettim.
Şimdi işime dönebilir
miyim?
- Nereye gidebilir,
fikrin var mı?
- Artık vaktimi
harcamayın.
O'nu bulmanızı istemiyor,
bulamayacaksınız.
Buradan tüydüğünü mü söylüyorsunuz?
O'nu tanımayacağınızı
söylüyorum.
Köşe başında olabilir.
- Gizli bir evi vardı.
- Nerede?
Hiç söylemedi.
Olduğunu nereden
biliyorsunuz?
Annem O'nu seviyordu,
anladınız mı?
O'nu terk ettiği
halde, ölürken bile babamı sayıklıyordu.
"Keşke
yapmasaydı.
- Keşke bunu
yapmasaydı.
" - Başka?
- Burada ne kadar
oturdu?
- Yıllarca.
Hiç gelmedim.
Burası, bir hırsızın
anahtar bırakması için tuhaf bir yer.
Hep bırakırdı.
Aceleyle gitmiş.
Acaba, profesyonel bir
hırsızı bu kadar korkutan nedir?
Bu yerlere hiç
gitmemişti.
Kolejden mezun oluşum hukuk fakültesinden mezun oluşum, annemle
kutlama yaptığımız gece, ilk işime
başlamıştım.
Tek başıma
merdivenlerdeyim.
İlk davamı
kazanmıştım.
Bazen düşünürdüm Bazen eve gittiğimde, O'nun geldiğini
hissederdim.
Buzdolabını kontrol
eder başını sallardı çünkü iyi
beslenmezdim.
Delice geliyor biliyorum
ama hep Hep yakınlarda olduğunu
hissederdim.
İyi birşey
yapabilirsiniz.
O'nu yakalamama yardım
edin.
Bir mesaj bırakın, O'nu
merak ettiğinizi söyleyin.
Olmaz.
Ama doğru.
Endişeleniyorsunuz.
Bu normal bir durum
değil.
Hayatı tehlikede.
Ararsanız, O'nu
kurtarabilirsiniz.
Gelmez.
Elbette gelir.
Siz O'nun
herşeyisiniz.
Kaçıyor ve korkuyor çünkü
yakalanacağını biliyor.
- Tehlikenin
derecesini bilmiyorsunuz.
- O katil değil.
Belki de masumdur.
Bu doğruysa, O'nu
birkaç saat içinde evine göndeririz.
Ya birisi şan olsun
diye, O'nu bulacak olursa?
Güvenliğini garanti
ediyorum.
Siz arayın, ben de
söz vereceğim.
O'na kavuşacaksınız.
- Seth Frank.
- Merhaba.
Mesaj bıraktım.
Bir saat sonra beni
aradı, yarın buluşacağız.
Nerede?
Ofisimin yanında, açık
havada, Alonzo lokantası.
Saat kaçta?
4'te.
Orası, o zaman bomboş
olacak.
Güzel.
Çok teşekkürler.
- Hoşçakal.
- Hoşçakal.
Baba, merhaba.
Benim, Kate.
Beni arayabilir
misin, lütfen.
Seninle konuşmak istediğim
şeyler var.
Mümkünse görüşsek, çok
iyi olur.
Tamam mı?
Teşekkür ederim, görüşürüz.
Hoşçakal.
Baba, merhaba.
Benim, Kate.
Beni arayabilir
misin, lütfen.
Seninle konuşmak istediğim
şeyler var.
Mümkünse görüşsek, çok
iyi olur.
Ne zaman, nereye
geleceğini biliyorsunuz.
Kaypak biri.
Yılan gibi.
Polis kokusu alınca, kayboluyor.
Ben söyleyinceye
kadar, kimse kıpırdamasın.
Sonra, O'nu yakalarız.
Whitney 4'te gelecek.
Kızı O'nu bekleyecek.
Önemli olan, O'nu
tutuklama emrini alana kadar yerlerinizde
durmanız.
Buyurun.
Biraz krema alabilir
miyim?
Toplanın, beyler.
Şüpheli, yerine
geçene kadar kıpırdamayacaksınız.
Sorusu olan?
Alonzo'da görüşürüz.
Patron minnettar.
Şahidin orada
olmasını, takdir edeceğini düşünmüştüm.
Bu bizim adamımız.
Değilse, hemen
ortadan kaybolmuştur.
Orada görüşürüz.
Şeker?
Bende var.
Haydi, Kate.
- Gelecek mi?
- Evet, burada olacak.
Bayan?
Ne alırsınız?
Hiçbir şey.
Teşekkür ederim.
Mecbursunuz.
Efendim?
Oturuyorsanız, birşey
almanız lazım.
Hay Allah, planımda
bu yoktu.
İnanılmaz.
Birini bekliyorum.
Oh, O da birşeyler almalı,
lütfen.
Alır.
Alırız.
Biz sonra Menünün yarısını ısmarlayacağız.
Ama hemen değil.
Belki bu O'dur, Çinli
kılığına girmiştir.
Şu şapkalı adama bak.
Bence bu, bizim adam.
Bütün birimler, şüpheli
yaklaşıyor.
Yerlerinizde kalın.
İşaretimi bekleyin.
O'nu ben öldürmedim.
Buna inanmanı
istiyorum.
Bekleyin.
Bırakın yerleşsin.
Buna inanmak
zorundasın.
Galiba hazırız.
Allah kahretsin!
Neredeyse.
İyi misin?
Neydi bu?
Bunların nereden geldiğini
gören var mı?
- Siz mi yaptınız?
- Hayır, biz yapmadık!
Ateşin nereden
açıldığını gören var mı?
Whitney nerede?
Durma burada!
Git bul O'nu!
Sakin olun.
Sakin olun.
Sakin olun.
Sakin olun Telaşlanmaya
gerek yok.
Herkes sakin olsun.
Çok düzensiz.
Bir kadının, bu
tarafını severim.
Al.
Burada birkaç numara
var.
En üstteki yerel polis.
Bu benim evimin, ofisimin,
çağrı cihazımın.
Ben de yalnız
yaşıyorum.
Her zaman
arayabilirsin.
Burada birini bırakmamı
ister misin?
Hayır, biraz uyumak
istiyorum.
Herşey bitene kadar, gözcü
dışarıda.
İçimde, seni
arayacağına dair bir his var.
Önsezilerin var,
herhalde.
Dinle, üzgünüm.
Dikkatini çeken
herhangi birşey olursa, hemen ara.
Rahatsız etmezsin.
Yalnız yaşıyorum.
Söylemiştin.
Bazen zayıfım.
Yol için birşey ister
misin?
Sudan başka birşeyim
yok.
Oldu.
Soda iyi olur.
O kadar komik olan ne?
Yanlış mı söyledim?
Yorgunum.
Sadece yorgunum.
Dinle söylemeyi unuttuğum birşey var.
Yalnız yaşıyorum.
Kapıyı arkamdan
kilitle.
- Nasıl?
- Gerçekten güzel.
Şimdi biraz uyu.
Teşekkür ederim.
Sana iki kez ihanet
ettim, Luther.
Bilmeni istedim.
Sen ilk değilsin.
Neden geldin?
Kızımın beni katil sanmasını
istemem.
Bugün öğleden sonrayı
kastettim.
Neden geldin?
Şüphelendin, ya da
hazırlıklı değildin.
Kızım beni görmek
istemişti.
Onlar gelene kadar soygun
iyi gidiyordu.
Sarhoştular.
Mahzene saklandım.
Ve seks sertleşmeye
başladı ve O'nu dövmeye başladı.
O'nu boğuyordu.
O'nu öldüreceğini
düşündüm.
Sonra kadın ondan
üstün çıktı.
Zarf açacağını adama
saplayacakken, iki kişi O'na ateş ettiler.
Bugün sana ateş eden
iki kişi.
Herhalde.
Eğer ateş eden Walter
Sullivan değilse.
Oldukça güçlü bir
düşman.
Çok iyi gidiyor.
Birleşik Devletler
Başkanı'ndan daha güçlü değil.
Doğru.
Sarhoş olan Alan
Richmond'du.
O iki adam, Gizli
Servis'tendi.
İşlemle uğraşan da Amir
Russell'dı.
O halde polise git.
Polise masum insanlar
gider.
Tabii.
Buraya gelen genç
adam bana Başkan'dan çok mu güvenecek
sanıyorsun?
Sana neden inanacak
mışım?
Çünkü sana yemin
ediyorum, Kate.
Mattie'nin mezarı
üzerine yemin ederim.
Doğru söylüyorum.
Annenin mezarı
üzerine.
Yalan söyleyeceğime
kendimi öldürürüm.
Aman Tanrım, Luther.
- Evet.
Biliyorum.
- Seni öldürecekler.
- Biliyorum.
- Kaçabilir misin?
Hep hazırdım.
Havaalanına bile
gitmiştim.
Sonra şu basın
toplantısı çıktı.
Richmond orada yaşlı
Sullivan'ı kullandı.
Christy Sullivan'ı
zaten kurtaramayacaktım belki ama denemedim bile.
Ne yapacaksın?
Birşeyler düşüneceğim.
Geçen yıl, bir davayı
savunmanı izlemiştim.
Kazandın.
Çok şükür zekan
annene çekmiş.
Dışarısı tehlikeli.
Hep öyledir.
THE WATERGATE OTELİ Affedersiniz.
Bunu Gloria Russell'a
verebilir misiniz?
- İmzalayacağım
birşey var mı?
- Hayır, dürüst bir
yüzünüz var.
Yardım için sağol AR Aman,
Tanrım.
Bu gece şahanesin.
Teşekkür ederim,
Sayın Başkan.
Ve teşekkür ederim,
Sayın Başkan.
Ne için?
Efendim?
Biliyorsun.
Öğleden sonra bana bunu
göndermiştin.
Tabii.
Hepiniz izin verir
misiniz?
Şefimle dans etme isteğimi
bastıramadım.
Benim için şunu tutar
mısın?
Bu saçmalık da ne?
Umarım bir açıklaması
vardır.
Hediyen, Alan.
Çok etkilendim.
Gönderdiğin not beni çok
memnun etti.
Ben not mu gönderdim?
Evet, evet.
Yazını tanımadığımı
mı sanıyorsun?
Bu akşam bunu giymemi
isteyeceğini düşündüm.
- Gloria, çok güzel.
- Evet.
Başka ne diyeceğim, biliyor
musun?
Ne, Alan?
Christy, öldürüldüğü
gece bunu takmıştı.
Bu ne demek, biliyor
musun?
Hayır.
Whitney'den haber
alanlar var.
Birinci defa değil.
Benden birşeyler mi
saklıyorsun?
Çok meşgul oldun da.
Sana söylemeye
kıyamadım.
Dün bana mektup
açacağının Polaroid fotoğrafını yolladı.
Bunu biraz
düşünmeliyim.
Sabah ofisime gel.
Bunun, anılarım
arasında ilginç bir yeri olacak.
Sahtekarın kim
olduğunu biliyor muyuz?
Seth Frank'la
konuştum.
Görünüşe göre,
Whitney, hapishanede öğrenmiş.
Yetenekli adam.
O'nu yakalamaya ne
kadar yaklaştık?
Gece gündüz
çalışıyoruz.
Bunu duymak güzel.
Bir hata yapacaktır.
Bunu duymak da güzel.
Dikkat etmemiz gereken
birşey daha var.
Bir kızı var, değil
mi?
Bunu yapmak
istediğine emin misin?
Efendim?
Kızı, genç bir avukat.
Avukatlar soru sorar.
Belki O'nun
bildiklerini kızı biliyordur.
İşe başlayalım,
çocuklar.
Ülkeni sevdiğini
göster.
Kate nasıl?
Neredesin?
Yeri tespit
etmesinler diye fazla konuşmayacağım.
Sadece cevap ver.
Daha emniyetli
ellerde olamaz.
Gizli Servis bizi
gözlüyor.
Alo?
Alo?
Dosyaların içinde
yazılı.
O'na verdiğimiz dozu 250'den
500'e çıkardık.
Hemşire, hemen bakar
mısınız, lütfen.
Nöbet geçiriyor.
Dr.
Kevorkian, sanırım.
Herhalde şu an tam, atardamarına
erişmiştir.
Biraz
sersemleyeceksin.
Ama gerisini de
verirsem beynin fıstık kadar olana
değin büzülür.
Bırak, şunu.
Luther O benim Başkanımdı.
Haklı, ya da haksız.
Bir hata yaptı.
Sen de bir hata
yaptın.
Kızımın peşinden
gitmeni kabul etmem mümkün değildi.
Merhamet.
Daha yeni başlıyorum.
Baba?
Uyu, canım.
Ah, Tanrım!
Tek bir soru.
W.
Sullivan, Christy'nin
Barbados'a neden gitmediğini söyledi mi?
Fikrini değiştirmiş.
Kimin yaptığını
biliyorsun, değil mi?
Sen de öğreneceksin.
Telefonlarına bak.
İyi geceler, Bay
Sullivan.
Kestirmeden mi
gidiyorsun, Tommy?
Bu akşam
şoförlüğünüzü ben yapacağım.
Tommy için
endişelenme.
O, iyi.
Ne acayip.
Adın ne?
Luther, efendim.
Evime nasıl
gidildiğini biliyor musun, Luther?
Biliyorum, efendim.
Bütün evlerinizin yerini
biliyorum.
Evinizi soyan adam,
benim.
Sen, beni öldürmeye çalışan
adamsın.
Başaramadığım için
üzgünüm.
Ben, Eski Ahit'e
inanırım, efendim.
Ortada iğrenç bir
durum varken, göze göz davranmanın bir
sakıncası yok.
Senin yaptığın gibi
birşey.
Sen buna inanmak
istiyorsun.
Buna inanmak, sana
kolay gelir.
Burada olmakla, ne
kazanacağım?
Hiçbir fikrim yok.
Beni yine soyacak
mısın?
Parana ihtiyacım yok,
Bay Sullivan.
Son zamanlarda mahzenine
indin mi?
Herşeyi geri getirdim.
Korkarım, aramızı yumuşatmak
için biraz geç kaldık.
Maceralı bir akşam geçireceğiz,
efendim Oyuncu olmak ister misin, istemez misin?
Ne olduğunu bilmek
istiyor musun, istemiyor musun?
Çünkü ben oradaydım.
Bilmek istiyorum.
Dinlemeye
dayanabilecek misin?
O'nu nasıl dövüp, boğmaya
çalıştığını mı?
Gerçekten, bilmek istiyor
musun?
Ben, ateşin içinden bile
geçerim.
Onlar geldiğinde, ben
mahzendeydim.
Sarhoştular.
O'nu evire çevire
dövüyordu.
O da karşılık
veriyordu.
Çok sert vurmaya
başladı.
O kendini korumaya
çalışıyordu.
Adam bağırmaya
başladı sümüklü, pişmiş kelle.
Evde başka kim vardı?
Gizli Servis.
O'nu vuran, onlardı.
Saçma.
İşlemlerle ilgilenen Gloria
Russell'dı.
Kes şunu!
Kimin yaptığını bilmek
istiyor musun?
Sen yaptın.
Yapma, Bay Sullivan.
İkimiz de bu saçmalıklar
için yeterince yaşlandık.
Kim yaptı, peki?
Biliyorsun.
Başını sallama.
Yalnızken, hırslanıp öç
almak istediğinde düşmanına nasıl bir
yüz takınırsın?
Durdur arabayı!
Dosdoğru gidiyoruz.
Bu çok korkunç.
Evet, öyle.
Alan'ın ne kadar
zampara olduğunu biliyordum ama beni
aldatmayı aklından geçirmezdi.
O'na Başkanlık
vermiştim.
Basın konferansını hatırlıyor
musun?
Sana sarılıp, Christy hastalanmasaydı, seninle Barbados'a gelirdi,
dediğini?
O'nun hasta olduğunu nereden
biliyordu?
Sen kimseye
söylememiştin.
Çünkü o gece O'na,
kendisi söylemişti.
Ben tam oradan
izliyordum.
Bu, kanıt sayılmaz.
Belki bu sayılır.
Bunu çalmış
olabilirsin.
Çaldım.
Ama ne üstündeki kan,
ne de parmak izi benim değil.
Bay Sullivan.
O'nu sevmiştim.
Hayret, Burton.
Çok üzgünüm Hala
çalışıyor mu?
Randevum yok ama O'nu
görmek istiyorum.
Randevu gerekmez.
Gidelim, Bayan
Russell.
Walter.
Gir.
Ulusu ve dünyayı müthiş
bir yükseliş öyküsüyle şaşkınlıktan dondurduk.
Beyaz Saray'dan, bir
saat önce trajik bir olay haberi geldi.
Şimdi muhabirimize
dönüyoruz.
Diane, bize neler
anlatabilirsin?
W. Sullivan'ın bu
akşam Başkan Richmond'u gördüğü
söyleniyor.
Bu, planlanmamış, özel
bir görüşmeymiş.
Sen hala buradasın.
Hala buradayım.
- Başkan olamazdım.
Christine
hastalanmasaydı seninle Barbados'da olacaktı,
şimdi bile.
Walter, sen benim
için bir baba gibiydin.
Bu, Başkanın, bir
hayırsever olan arkadaşı Sullivan'a bağlılığını vurguladığı son basın toplantısı.
Başkan, Sullivan'ın
karısının katilini bulmaya and içti.
Sullivan, Başkan'la
bir görüşme yaptı.
Ne görüştüklerini
bilmiyoruz.
Şimdi Beyaz Saray'la
canlı yayın bağlantısı kuruyoruz.
Başkan'ın neden
canına kıydığına dair bir fikriniz var mı?
Başkan, son zamanlarda
ofis stresini her zamankinden çok hissediyordu.
Bunu hep söylüyordu.
Ama neden kendini
bıçaklasın?
Bu soruyu, kendi
kendime hep soracağım.
Tabii O'nu durdurmaya
çalıştım.
Alan benim
oğlum gibiydi.
O Seth miydi?
Sen iyileşince bize
yemeğe gelir, herhalde.
Telaşlanmana gerek
yok.
Biliyorum.
Ben iyileşecek miyim?
Tabii.
Hepimiz düzeleceğiz.
« Prev Post
Next Post »