Kırılgan (2005) Frágiles
| |
101 dk
Yönetmen:Jaume Balagueró
Senaryo:Jaume Balagueró, Jordi Galceran
Ülke:İspanya, İngiltere
Tür:Gerilim, Korku
Vizyon Tarihi:22 Haziran 2007 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Roque Baños
Oyuncular
Calista Flockhart
Richard Roxburgh
Elena Anaya
Gemma Jones
Yasmin Murphy
Özet
Yaklaşık yüzyıldır hizmet vermekte olan Mercy Falls Çocuk
Hastanesi kapatılmak üzeredir. Fakat, bir tren kazası nedeniyle, çevredeki
hastanelerde yer kalmadığı için tahliye işlemi bir süre ertelenmiştir. Hastanedeki
koşullar iyice zorlaşmış, personelin çoğu gitmiş, birçok bölüm kapatılmış ve
cihazlar yerlerinden sökülmüştür.Hastanedeki çocuklar tedirgindir. Görünmeyen,
dokunulamayan birşeyden korkmaktadırlar. Aslında var olmayan ama acı veren
birşeydir bu... Nefret doludur... Bazıları ona ?Mekanik Kız' demekte, ikinci
katta yaşadığını iddia etmektedirler.
Altyazı
Mercy Falls Hastanesi kaza mahalline çok yakın olmasına
rağmen kapanmak üzere olduğundan yaralıların tamamının adanın ortasındaki Saint James Hastanesinde tedavi edilmesi
gerekiyor.
Bu durumun imkanları zorlamasından
endişe ediliyor.
Zira yaralı sayısı
şimdiden 35'e ulaşmış durumda.
Kurtarma çalışmaları
24 saat boyunca devam ettiğinden yaralı
sayısının ciddi oranda artması da mümkün.
Ölü sayısının 10
kadar olabileceği rivayeti dolaşmakla birlikte
şu ana kadar yetkili makamlar ne ölü sayısıyla ilgili ne de adanın tarihindeki gelmiş geçmiş en
üzücü, en korkunç kazanın nedenlerini
açıklayan resmi bir açıklama yapmış
değiller.
Demiryolu uzmanlarınca
yapılan ilk incelemede raylarda
herhangi bir hasar veya mania olmadığı saptandı.
Bu da insan hatasını
en güçlü kaza nedeni olarak akla getiriyor.
Ancak, kazada
makinist de öldüğünden bu durum ancak
araştırma sonunda ortaya konabilecek.
Adanın temel geçim
kaynağı turizm olduğundan ölenlerin
çoğunun yabancı turistler olmasından endişe ediliyor.
Susan.
Burada ne arıyorsun?
O geliyor.
Sana bunu artık
konuşmak istemediğimi söylemiştim.
Ama hissedebiliyorum.
Yatağına geri dön.
Bu bizim son gecemiz.
Yarın hepimiz
taşınacağız.
Hadi ama.
-Acıyor.
-İyileştireceğiz seni.
Ne oldu?
Bilmiyorum.
Birdenbire çığlık
atmaya başladı.
Kesinlikle bir
terslik var.
Sana söyledim, burada
ters bir şeyler var.
-Niye beni kimse
dinlemiyor?
-Susan,lütfen ama.
Bir, iki, üç Pekala, bir süre kıpırdama, tamam mı oğlum?
Yatağından
düşmediğine eminsin, değil mi?
Tabi ki eminim.
Düşse yerde bulurdum
herhalde.
Pekala, devam et.
Aferin sana,
harikasın.
Çok cesur bir
çocukmuşsun.
Şimdi aynısını tekrar
yapacağız oldu mu?
Ama bunun nasıl
olduğunu söylemen çok önemli bizim için.
Bilmiyorum ki.
Bilmiyorsun ha?
Pekala.
Bilmiyormuş.
Ya da öyle söylüyor.
Tanrım!
-Bu çok anlamsız!
-Anlamsız.
Hiç anlamı yok.
Söylemiştim sana!
Tamam, yok bir şey.
Pekala, Simon.
Hareketsiz kal.
İKİ GÜN SONRA Bayan
Nichols!
-Selam.
-Amy miydi?
-Evet.
-Adaya hoş geldiniz.
-Hoş bulduk.
-Ben Roy.
Özür dilerim,
geciktim.
Şunu almam gerekti.
Sizce mahsuru yoksa bunu
siz alın - sizinkini ben taşıyayım.
-Olur.
-İyi bir yolculuk
geçirdiniz mi?
-Evet.
Amerikalı olduğunuzu
söylememişlerdi bana.
Uzun zamandır
İngiltere'de misiniz?
Anlatması uzun sürer.
Çocuklar için bir
filmim var çantada.
Manchester'dan
haftada bir getirtiyorum.
Eski usül filmler
işte.
Videoların yerini
tutmaz ama -Beğenir misiniz onları?
-Eh, eğer güzellerse.
Uzun bir yola hazır
olun.
Mercy Falls kuzeyde
kalıyor.
Bayağı bir yolun dışı
yani.
Gerçi, artık bunun
pek bir önemi kalmadı.
Aslında birkaç gün
önce kapatmış olmamız gerekirdi.
Çocukların çoğu
çoktan adanın merkezindeki St.
James'e gönderildi
bile.
Ama o tren kazasından
dolayı çocuklar çok tedirgin oldu.
Beklemekten başka
seçeneğimiz yoktu.
Bayan Folder sizi
görevlendirecek.
O bizim
başhemşiremizdir.
Çeviri:Puck:Robin puck198@hotmail.
com Apar topar çağırdığımız için kusura bakma.
Personelimizden biri
iki gece önce hasta raporu alıp ayrıldı.
Açıkçası yerine
birini tayin etmemiz gerekeceğini düşünmüyordum.
Ama gördüğün gibi hala
buradan çıkamadık.
-Roy sana bilgi vermiştir.
-Eh, az çok.
Neyse, umarım sadece
birkaç gün yetecek bilgi vermiştir.
Senin de
görebileceğin gibi sadece ortopedist kadromuz var.
Şartlar hiçbirimiz
için hiç de rahat değil.
Kalan çocuklar yukarı
katta.
Tüm katlar hemen
hemen boşaltılmış durumda.
Sadece çok gerekli
malzemeleri bıraktık.
Telefon açman
gerekirse, cep telefonunu kullanmalısın.
Telefonlar dün
kapandı.
-Bunu nereye
götüreyim?
-Şuraya, birazdan
geliyorum.
İkinci katın düğmesi
yok.
Şimdiden kullanıma
kapatıldı mı?
Bunda şaşıracak bir
şey yok.
1959'dan beri kapalı.
O zamanlar
boşaltmadılarsa şimdi de uğraşmanın alemi yok.
O gün bugündür
kullanılmıyor.
Bayan Perez, bu Bayan
Nichols.
Burası kapanana kadar
gece nöbetini tutacak.
-Merhaba, memnun
oldum.
-Merhaba.
Bayan Perez sana
işler nasıl yürüyor gösterecek.
-Yedi numaralı odaya
yerleştir onu.
-Peki.
Benim aşağıya inmem
gerekiyor.
Müsaadenizle.
-Bana Helen
diyebilirsin.
-Ben de Amy.
Sana etrafı
göstereyim.
Aslında görecek pek
de bir şey kalmadı ya.
Evet, söylemişlerdi.
Burası oyun odası.
Gördüğün gibi burada
bolca meşgul oluyorlar.
Dolayısıyla pek
zahmet yaratacak zamanları kalmıyor.
Aslında, bugün
özellikle çok sessizler.
-Niye?
-Ziyaret günü.
Aileleri daha yeni
ayrıldı.
-Kaç çocuk kaldı
geriye?
-Sadece sekiz.
Akciğer vakaları.
Daha sonra detaylı
bilgi veririm.
Çalışmaya başlamadan
önce dosyalarını görsem iyi olurdu.
Acele etme, buna
vaktin olacak.
Hadi gel de seni
çocuklarla tanıştırayım.
Çocuklar, beni
dinleyin.
Size Amy'i
tanıştırmak istiyorum.
Biz buradan taşınana
kadar, sizin gece hemşireniz olacak.
Merhaba.
-Susan Abla'ya ne
oldu?
-Susan'ın gitmesi
gerekti, canım.
Eee, nasılsınız?
Hastayız.
Senin adın ne bakayım?
Maggie.
Reynolds.
Bugün ailenle
görüştün mü?
Benim ailem yok.
Benim de yok.
Bu küplerin hepsiyle
tek başına oynamak eğlenceli olmalı.
Bunlar oyun için
değil.
Ya ne için?
Konuşmak için.
Kiminle?
Pekala.
Toparlanma zamanı.
Beş dakika içinde
akşam yemeği gelecek.
-Bir daha
söylettirmeyin.
-Sonra görüşürüz,
Maggie.
Sen de onları yerine
kaldır.
Her yerde küp
görmekten bıktım usandım artık.
Hepsini buraya
topladık.
Böylece diğer odalar
boşaltılabiliyor.
Zaman zaman
diklendikleri oluyor, ama bu açıkçası işleri kolaylaştırıyor.
Bu David.
-Merhaba, David.
-Merhaba.
Ve bu da Richard.
Üç haftadan beri solunum
cihazına bağlı.
Ama gün geçtikçe
iyileşiyor.
-Değil mi Richard?
-Ne kadar sıklıkla
kontrol etmek gerekiyor?
Arada bir.
Cihaz otomatik.
Öyle endişe etmeye
gerek yok.
-Helen, bir el atar
mısın?
-Hadi buyur bakalım.
çok hevesliydin.
Hepsi senin.
Üç deyince, tamam mı?
Bir, iki, üç Hoppala.
-Ben Amy, yeni gece
hemşiresi.
-Evet, biliyorum.
Şimdi biraz dinlen,
oldu mu?
Helen, Simon'ın bazı
testler için yarın Londra'ya gitmesi gerekiyor.
Öğle yemeğinden hemen
sonra hazırla onu.
-Hoş geldin, Amy.
-Teşekkür ederim.
Ne oldu sana bakayım?
Simon geçen gece
bacağını kırdı.
Ama iyiye gidiyor
şimdi.
Nasıl oldu bu?
İyi soru.
Kırk saniye daha.
"Zaman
doldu" dedim mi ben?
-Bu kız beni deli
ediyor.
-Hangisi?
Maggie.
Demek bulmuşsun
onları.
Bir süre meşgul eder
seni.
Ya, evet.
Matt.
Işıkları beş dakika
sonra kapat.
Pekala.
Bir şey gerekirse, Matt
bütün gece aşağı katta.
Robert da neredeyse
gelir.
Nöbetçi doktor.
Eminim ikiniz iyi
anlaşacaksınız.
-Ben kaçtım, hadi
kolay gelsin.
-Sağ ol.
Maggie -Niye uyanıksın?
-Uyuyamıyorum.
Çok hoş.
Küçük bir kızken
benim de bir tane vardı.
Biliyor musun ne
derdim ona?
Bay Uykucu.
Çünkü benim uyumama
yardım ediyordu.
Hadi bakalım şimdi Charlotte
Efendim?
Küpler.
Charlotte'la
konuşmama yarıyor.
-Charlotte kim?
-Bence o bir kız.
Konuşamıyor mu?
Hayır, o farklı biri.
O mekanik.
Hmm, mekanik bir kız!
-Ne hakkında
konuşuyorsunuz?
-Hiiç.
Zar zor konuşuyor
artık.
Anladım, belki gidip
görmeliyiz onu.
Sen biliyor musun
nerede o?
Üst katta.
Üst katta kimsenin
kaldığını sanmıyorum.
Bak sana ne diyeceğim.
Bu Charlotte geri
dönerse sen ve ben onunla biraz
laflarız, tamam mı?
Oldu.
İyi geceler.
Hayda.
BENİM Yok bir şey.
Herkes yatağına,
haydi.
Hadi canım, yok bir
şey.
-Richard canım, tamam.
-Neydi o?
Bilmiyorum, borular
falan herhalde.
Oydu bu.
Söylemiştim sana.
Kızgın.
On dakikadır seni
çağırıyorum.
-Bir şey mi oldu?
-Bilmiyorum.
Bir şey duydum.
Belki sen de duymuşsundur
dedim.
-Yoo, yok bir şey.
-Emin misin?
Ne duymam gerekiyordu?
Bilmiyorum, sanki
ikinci kattan geliyormuş gibiydi.
-İkinci kat mı?
-Korkuttu beni de,
çocukları da.
Bu eski bir bina.
Tavan havalandırma
kanallarıyla dolu.
Alışırsın.
-İstersen Dr.
Kerry'yi arayabilirim.
-Yo, hayır.
Yok bir şey.
Yaşasın, ne güzel.
Hey millet, azmayın,
abanmayın cama da.
Biz de helikoptere
binecek miyiz?
Korkarım hayır.
Selam Amy.
Nasıl gidiyor?
Bu gece şu filmi
izlettireceğim çocuklara.
Bu sonuncusu, o
yüzden çok özel olmalı.
Umarım sen de
katılırsın.
Tabi, orada olurum.
Bir şeyin mi var, Amy?
-Galiba biraz
endişeliyim.
-Daha dur, yeni
geldin.
Küçük bir kız var da,
onunla ilgili.
Üst katta birinin
yaşadığına kafayı takmış durumda.
Ha, şu mesele.
Yine Charlotte, değil
mi?
Dert etme sakın.
Bu ilk defa olmuyor.
Ben fi tarihinden
beri buradayım.
Her seferinde onu
gördüğüne yemin eden bir çocuk çıkar.
Charlotte bir
hurafeden ibaret.
Çok fazla kafaya
takma sen bunu.
Sonra görüşürüz.
Helikopter umurumda
bile değil.
Tek istediğim derhal
buradan gitmek.
Biraz daha beklemen
gerekecek.
Sabırlı ol, tamam mı?
-O korktu.
-Hiç de bile!
Saçmalama.
Korkacak ne var?
-Geçen gece.
-Ne olmuş?
Bir şey olmadı.
Borular çığırından
çıktı, biz de biraz huzursuz olduk.
-Sen nasılsın,
alıştın mı biraz?
-Evet.
Maggie ve ben biraz
birbirimizi tanımaya başladık.
O kıza dikkat et.
Biraz zor biri.
Neyse hazır
buradayken, azıcık yerime bakabilir misin?
-Tabi.
-Sağol.
Hadi Simon'cığım,
kabanını giyelim.
Dışarısı buz gibi.
Gitmeye hazır mıyız?
Neredeyse hazırız.
Sen Amy olmalısın.
Dr.
Kerry.
Robert.
-Memnun oldum.
-Ben de.
Bildiğim kadarıyla
gece nöbetçiydiniz.
Aslında öyle, ama bir
hoşça kal demeden Simon'ın gitmesine
gönlüm razı olmadı.
-Biz eski dostuz, öyle
değil mi?
-Evet.
Matt'in söylediğine
göre dün gece cümbüş varmış burada.
Yok canım, bir şey
yoktu.
Sadece ürktüm.
Burada geceleri biraz
ürkütücü olabilir.
Ama genelde inanılmaz
sıkıcıdır.
Bir dahakine ara beni.
-Beş dakika, Helen.
-Oldu.
Çocuklar, gelin de
Simon'a hoşça kal deyin.
Daha önce hiç
helikoptere bindin mi?
-Yok.
-Ben de.
-Sonra görüşürüz, koç.
-Artık filmlerini
izleyemeyeceğim.
Aman canım sen de.
Zaten hepsi uyduruktu.
Surat asma.
İyileşiyorsun.
Evet.
Amy!
Hemşireler tuvaletini
kullanma, suları akmıyor.
Şimdi mi söylüyorsun?
Susan, sen iyi misin?
Hayır.
Ne oldu?
Bilmiyorum.
Hey!
Roy!
İşte gidiyoruz.
Yanlış yöne gidiyor.
Merak etme.
Şimdi inmeye başlar.
Roy!
Simon?
Ne oldu, Amy?
Neler oluyor be?
Gidip anahtarları
getireceğim, tamam mı?
Sen burada kal.
Kal öyle.
-Simon, oksijen tüpün
nerede?
-Çıkmak istiyorum!
Simon, oksijen tüpün
nerde?
Peki, tamam.
Normal nefes al,
pekala.
Hadi be!
Hayda!
-Beni incitmek
istiyor.
-Ne?
Mekanik kız.
Maggie bahsetti bana.
Tanrı aşkına!
Kımıldamayın!
-Sizi almaya
geleceğiz, tamam mı?
-Sakın kımıldamayın!
Tutun Amy!
Sıkı tutun!
-Neler oluyor?
-Dr.
Marcus'u çağır.
-Amy -Yok bir şey.
Kıpırdama.
Tanrım.
Sakin ol, Amy.
Tamam mı?
Hareket etmeyin, Amy.
Tanrı aşkına, hareket
etmeyin.
Hadi, aşağı kata.
Hadi!
Çocuklar yatıştı en
sonunda.
-Üzgünüm.
-Saçmalama.
Bu olanlarda senin
bir suçun yok.
Allahtan benim başıma
gelmedi.
Ne yapardım
bilmiyorum.
Bir kere asansörde
kalmıştım.
Altı saat kadar!
Üstüne üstlük annem
de yanımdaydı.
-Bir bilsen annemi.
-Bayan Perez -Çocuklara bakmaya gider misiniz?
-Ama oradan geliyorum
zaten.
O zaman tekrar bakın.
Biraz dinlenmen gerek.
Senin nöbetine ben
bakarım.
Yok, ben iyiyim.
-Eksik olmayın.
-Peki.
Nasıl istersen.
Bazı türler Matt?
Amy.
Ne yaptığını
biliyorum.
Ne gündü ama?
Affedersin, korkuttum
mu seni?
Ne var?
Yok bir şey.
Yok, önemli bir şey
yok.
Neler yapıyorsun?
Hiç.
Yardım lazım mı?
Çocuklarla nasıl
gidiyor?
Her şey yolunda mı?
İyi, her şey güzel
gidiyor.
Özellikle Maggie ile.
Evet, gerçekten bir
umut oldun ona, değil mi?
O kimsesizdi değil mi?
Ve kistik fibrozu var.
Kaderin cilvesi işte.
-Evet -Gerçekten çok acı.
Tek yapabildiğimiz
elimizden geldiğince onu rahatlatmaktan ibaret.
Sanırım Susan'la çalışmak pek yardımcı olmadı.
Nasıl yani?
Maggie ona gerçekten
çok düşkündü ve öyle kolay kolay
arkadaşlık kuramaz.
Ben biraz üşüdüm.
Gidip bir hırka
geçireyim sırtıma.
Maggie!
-Ne yapıyorsun burada?
-Onu gördün mü?
Maggie, yapma ama!
Bu konuyu artık
konuşmak yok.
Ama sen asansörle
yukarı çıktın.
Onu görmüş olmalısın.
Görmedim, çünkü
görecek kimse yoktu.
Öyle biri yok.
Sadece burada var.
Uydurmuyorum, Amy.
Simon'ı yaralayan
oydu.
Kimse Simon'ı
yaralamadı.
Öyleyse neden olanları
kimse açıklayamıyor?
Susan'a sor.
Sana anlatacaktır.
Robert, bana neler
olduğunu anlatmanı istiyorum.
Simon'a neler
olduğunu.
Uyluk kemiğini kırmış.
İki yerden.
Neden sordun?
Peki, bu ilk röntgen.
Bir kırık var.
Sadece bir kırık.
Bu da üç dakika sonra
çekilmiş.
Burada iki kırık var.
Bunu nasıl
açıklıyorsun?
Bak, başına ne geldi
bilmiyoruz.
Bu yüzden gözetim
altındaydı ve Londra’ya gönderildi.
Susan korktuğu için
gitti, değil mi?
-Nereye varmaya
çalışıyorsun?
-Söyle bana.
Tamam, belki
korkmuştur.
Ben, şey Rahatsız ettim, kusura bakmayın.
Susan ile
görüşecektim.
Tamam, yok bir şey.
Teşekkürler.
Kusuruna bakmayın.
Susan'ın arkadaşı
mısınız?
Hayır, aslında
kendisini tanımam.
Sadece onunla biraz
konuşmak istiyorum.
Ben hastanede
çalışıyorum.
Susan dün öldü.
Arabası yoldan çıkmış.
Acımız büyük.
Başınız sağ olsun.
Siz de endişelisiniz,
değil mi?
Susan öyleydi.
Küçüklüğünden beri her problemini anlatırdı bana.
Bana güvenirdi.
Ama son zamanlarda
kaçamak konuşuyordu.
Bir şeyden korkmuştu
diyebilirim.
Bana bir şey
söylemedi.
Sorunu her neyse, bir başka yolla yardım aramaya kararlıydı.
Ne çeşit bir yardım?
Mutlu yıllar, genç
prenses.
Seni bulmak çok uzun
zamanımı aldı, ama işte buradasın.
Onaltına bastığına
göre seni tamamen büyümün etkisine
almanın zamanı geldi.
Rose Rose!
Sakın hiçbir şeye
dokunma!
Hiç kimsenin ölümünü engellemesine
izin vermeyeceğim.
Kızının cesedini sana
teslim ederken suratınızın halini görmek
için sabırsızlanıyorum.
Rose.
Uyan, Rose.
Uyan.
Yüce Tanrım, çok
korkunç.
Hiç bilmiyordum.
Sen niye onu görmeye
gittin?
Anlam veremiyorum.
O kadar korktuğu şeyi
öğrenmek istedim.
Sen neden
bahsediyorsun?
Asansörde olanları
gördünüz.
-Ve duyduğum şeyler.
-Neyler?
Herhalde
hayaletlerden bahsetmeyeceksin?
Şimdi izin verirsen
Susan'ın ailesine bir başsağlığı
mektubu yazacağım.
Charlotte'un kim
olduğunu biliyor musun?
Kızlardan biri,
Maggie diyor ki Bayan Nichols.
Eminim sizin de fark
ettiğiniz gibi Maggie çok özel bir kız.
Hayal gücü onu bu
şekilde yönlendiriyorsa kendi haline bırak gitsin.
Ama sen böyle şeyler
için biraz büyük değil misin?
Sanırım birinin artık
sorumluluk alması gerekiyor.
Sorumluluk mu?
Güldürme beni.
Bayan Nichols, kim
olduğunuzu gayet iyi biliyorum.
Siz de farkındasınızdır
ki sicilinize şöyle bir bakarak sizi
görevlendirmezdim.
Öyleyse, beni aldığım
karar yüzünden pişman etmeyin.
Pekala millet,
eğlendiniz mi?
O zaman yatma zamanı
şimdi.
Hadi bakalım, hepiniz.
Hadi çocuklar.
Buna inanamıyorum.
Maggie Bay Uykucusuz
yatmış!
-Ne düşünüyorum,
tahmin et?
-Ne?
Bence prens onu
kurtardı, çünkü aşıktı.
-Ben de öyle
düşünüyorum.
-Bu yüzden onu öptü.
Ama bu bir aşk
öpücüğü olmalı.
Aşk öpücüğü mü?
Evet.
Sen aşk öpücüğünü de
nereden biliyorsun?
Çünkü dudaklarından
öptü.
Simon geri mi döndü?
Amy!
Ona dokunma.
Neler oluyor?
-Çocuklara
sorabilirsin.
-Sordum zaten, Amy.
Hepsi de senin
kontrolü kaybettiğini görmüş.
-Korkmalarına
şaşmamak gerek.
-O odada bir şeyler
oldu.
-Niye bana
inanmıyorsun ki?
-İnanıyorum.
Ama bunların mantıklı
bir açıklaması olduğundan da eminim.
-Maggie onu gördüğünü
söylüyor.
-Maggie daha çocuk,
tamam mı?
Maggie muhtemelen
görmüştür.
Örtünün altında bir
şey vardı!
Amy, aklını başına
topla.
Çocuklar şimdi iyi.
-Başka bir şeye
ihtiyacın var mı?
-Hayır, teşekkürler.
Aşağı katta olacağım.
İstersen, senin
yerine ben O zımbırtıların faydası yok
bence.
Sen nerden bileceksin
be, beni tanımıyorsun bile.
Seni tanımadığım
doğru.
Ama sana ne olduğunu
biliyorum.
Folder bana söyledi.
Ve evet, küçük bir
kusurdu.
Küçük bir kusurdu.
Evet.
Annesine söylemem gereken
buydu -Yapma -Küçük bir kusurdu.
Allah kahretsin,
Robert.
Ciddi bir ihmaldi.
Boktan bir ihmaldi.
-Kes sesini.
Dokunma bana!
-İşimiz zordur bizim.
Allah biliyor
işimizin zor olduğunu.
Bazan işimiz ıstırap
verebiliyor.
Hepimiz hatalar
yapabiliriz.
Ben de bir sürü
hatalar yaptım, ama sen böyle - tüm
hayatına mal edemezsin ki.
-Lütfen.
Lütfen bana nasıl
hissetmem gerektiğini söyleme, olur mu?
Demek istediğim belki
bu yüzden korkuyorsundur.
Sürekli bir şeyleri yanlış
yapmaktan korkuyorsundur.
Dinle beni.
O olaydan sonraki ilk
işin bu.
Henüz atlatamamış
olman kesinlikle çok doğal.
Bunları benim
uydurduğumu mu ima etmeye çalışıyorsun?
Tamamen çıldırdığımı
mı?
Demek istediğim,
çocuklara aşırı koruyucu davranıyor olabildiğin.
Çünkü korkuyorsun.
Kendinden korkuyorsun.
Bilemiyorum, anlamaya
çalışıyorum.
İster inan ister
inanma, sana yardım etmeye çalışıyorum!
Cehenneme kadar yolun
var.
Gerçekten çok hoş.
Nedir bu?
Maalesef size cevap
veremez.
Adam otistiktir.
Umumiyetle bizi fark
etmez.
Peder Tom bizi
arayabileceğinizi söylemişti.
Gözüyle görmeden
inanmayan şahısları bize meylettirdiğini zannetmeyin sakın.
Bana Susan'la
konuştuğunuzu söyledi.
Susan birkaç hafta
önce bizi ziyarete geldi.
Birçok insan
korktuğunda ya da cevaplara ihtiyaç duyduğunda gelir.
Lakin bu işler o
kadar da kolay değil.
Hayat nedir bilir
misiniz, Bayan Nichols?
İki dünya
arasındaki seyahatten başka bir şey
değildir.
Bizimki,
yaşayanların dünyası, ve ölülerin
dünyası.
Her iki dünya
müstakildir.
Bu dünyanın
fertleri olan bizler, diğer dünyadakileri göremeyiz.
Ne kadar arzu
etsek de.
Bize göre değil
şimdilik.
Lakin öyleleri var
ki öteki dünyaya yakın olduklarında bu dünyaya yaklaşmış bazı şeyleri görebilirler.
Susan tam
huduttaydı.
Ölüyordu.
Bu yüzden
görebiliyordu.
Charlotte Korkarım o hastanede diğer dünyadan bir şey
var.
Bazı sebeplerden
ötürü bizlere yaklaştı.
Ölümünü kabul
edememesinden .
ya da
ölümünü idrak edememesinden ötürü.
O hastahanede ölen
birisi mi?
Bu nerede öldüğün,
ya da yaşadığınla alakalı değil.
Bundan çok daha
basit.
Sadece
sevdiklerinin yanında kalmak isterler.
Onları burada
tutan şey budur.
Adam!
Görünen o ki senin
farkındaymış.
Daha önce hiç kimseye
bir hediye vermemişti.
Onu görebildiğini
söyleyen birisi var.
Biliyorum, Susan
söylemişti.
O küçük kızın senin
sevgine ihtiyacı var.
Gerçekten buna muhtaç.
-Nefes alma güçlüğü
var.
-Bu doğru.
-Folder seni arıyordu.
-Ne oldu?
Maggie Sadece bir dakika rica ediyorum.
Tamam, bir şey yok.
Şimdi iyi durumda.
Yine bir kriz geçirdi.
Açıkçası artık buna
alıştık.
Selam.
Selam.
Nasılsın?
-İyiyim sağ ol.
-İyi.
-Dışarıya park ettim.
-Eksik olma.
-Roy.
-Efendim?
Bana bahsettiğin
çocuğu hatırlıyor musun, Charlotte'tan
bahseden?
Senden bir iyilik
daha isteyeceğim.
Amy Bunun doğru olduğundan emin değilim.
Bu dosyalar gizli.
-Umurumda değil.
-Peki Sanırım aradıklarımız Marvin Jones.
Yıllar önceydi.
Sürekli ondan
bahsederdi.
Hala hatırlıyorum.
Zavallı küçük
yavrucak, ameliyat masasında öldü.
Zavallı çocuk.
Evelyn Thomas.
1980'lerden.
Tam bir melekti.
"Gizli
arkadaşım" derdi ona.
Neyse, boş ver.
Önemli değil.
Amy, neler oluyor?
Hala bilmiyorum.
Maggie, sana birkaç
soru soracağım.
Bana doğruyu söylemen
gerekiyor.
Şimdi söz ver.
Charlotte hakkında Onu gerçekten gördün mü?
DOKUNMA SANA AİT
DEĞİL Biz gidiyoruz.
-Çocuklar nasıl?
-Helen'le beraberler.
Bir şeyden haberleri
yok gibiler.
Aman aman, daha iyi.
Ya Maggie?
O iyi.
Yatakhaneye götürdük.
Diğerleriyle
birlikteyken sakin olacaktır.
Buna ne diyorsunuz?
-Bunu nasıl
açıklayacaksınız?
-Yapmayın, Bayan
Nichols.
Adam öldü ve kimse
nasıl olduğunu açıklayamıyor!
-Ya Simon?
Ve diğerleri -Amy Senin
ne düşündüğün umurumda bile değil!
Bu çocukları buradan
çıkarmalıyız!
-Bu hastahanede
şeytani bir şey var.
-Yeter bu kadar!
Hepimiz tüm bu
olanlar için endişeleniyoruz.
Elimizden geleni
yapıyoruz.
Kendine gelsen iyi
olur.
Belki de seni işe almakla
hata yaptım.
-Allahım sabır ver!
-Amy.
-Dinle.
-Ne var?
Milletin tepesinin
tasını attırarak, hiçbir şeyi yoluna sokamazsın.
O zaman ne yapmamı
istiyorsun?
Tıka basa hap içip sonra da sizler gibi hiçbir şey olmamış gibi
mi davranayım?
Susan gibi kaçayım mı?
Yağma yok, Robert, hiç
öyle yapmaya niyetim yok.
O çocukların
düşmesine izin vermeyeceğim, bu sefer değil.
Tekrar yüzüme gözüme
bulaştırmayacağım.
Helen.
Şu işe bak.
Daha sabah çıktığımda
hava iyiydi.
Ama bak şimdi, bardaktan boşalırcasına yağıyor.
Burada hep yağmur
var, hep yağmur.
Keşke Madrid'ten hiç
ayrılmasaydım.
Şemsiyem bile yok.
Eve kadar yürümek
zorundayım.
Yapmayı istediğim son
şey bu aptal, Allahın cezası önlüğü yıkamak.
Helen, Allah aşkına.
Neler olduğununun farkında
değil misin?
Roy öldü.
Biliyordun -Susan sana söylemişti değil mi?
-Hayır.
-Susan deliydi.
-Hayır.
Değildi.
Hiçbir şey olmuyormuş
numarası yapmayı kes.
Bunun bize faydası
olmaz.
Şimdi lütfen.
Benim görevimi devral.
-Emin misin?
-Evet, ben iyiyim.
Dr.
Kerry ne zaman
istersem kalkabileceğimi söyledi.
Orası.
-Nerden biliyorsun?
-Susan söylemişti.
Maggie, senin
yatağına dönmen gerekiyor.
Hayır, Maggie.
Hala pek iyi
sayılmazsın.
Yürü.
Amy, kaç.
Kaç!
-Yatağına gir.
-Siz hangi cehennemdeydiniz
be?
-Folder nerede?
-Eve gitti.
-Bay Uykucu'm nerede?
-Maggie, hiç sırası
değil, yatağına.
-Amy -Sen burada kal.
Lanet olsun, şuna bak
Robert.
Amy bu sadece bir
fotoğraf.
Charlotte adında bir
sürü kız var.
Mekanik kız.
Lütfen.
Charlotte diye biri
yok.
Roy'un projeksiyon
cihazı nerede?
Nedir bu?
Osteogenesis
imperfecta.
Cam kemik hastalığı.
Nadir bulunur.
Kemik dokusunun bir
çeşit bozulması.
Kemikler anormal
derecede kırılgan olur ve kolaylıkla
kırılır.
Tanrım.
Kuşkusuz o günlerde
pek bilinmiyordu.
Tedavisi epey
ilkelmiş.
Aman Tanrım.
Öfke nöbetleri bu
koşullarda çok doğal.
Acı öfkeye dönüşüyor.
Robert.
Nasıl olduğunu
bilmiyorum, ama bu kız hala burada.
-Lütfen -Hayır, Maggie doğru söylüyordu.
Onu gerçekten gördü.
Susan da öyle.
Bu yüzden gitti.
Pekala neden sadece
onlar?
Hiç anlamı yok.
Susan ölüyordu.
Görebilmek için ona
yakın olmalıydın ve o da öyleydi.
Ve Maggie Zaten biliyorsun.
Bir düşün.
Olan biten her şeyi
bir düşün.
Herkesin kendisi gibi
acı çekmesini istiyor.
Bu yüzden kemikleri
kırıyor.
Öfkeyle dolu.
-Tekrar oluyor.
-Amy, bu 50 yıl
önceydi.
-Öyleyse neden şimdi
oluyor?
-Neden bilmiyorum.
Ama bildiğim şu ki, o
burada.
Bu çok saçma.
Buna inanmamı bekleme.
Onu ben de gördüm.
-Ne?
-Oradaydı.
Gözümün önünde.
Pekala, çıkalım
buradan.
St.
James'i arayacağım.
Marcus orada.
Ona acil bir durum
olduğunu söyleyeceğim.
Gelip bizi alırlar.
Hey Allahım.
Helen'le yukarı çıkıp
çocukları hazırlamanızı istiyorum.
-Gidiyoruz.
-Neler oluyor?
-Siktir!
Telefon çekmiyor.
-Hadi be!
-Fırtınadan olmalı.
-Siktir!
Folder hemen sahilin
aşağısında oturuyor.
-Onun telefonunu
kullanacağım.
-Olmaz.
Ben giderim.
Haydi çocuklar,
paltolarınızı giyin!
-Gidiyor muyuz?
-Evet, öyle.
-Helikopterle mi?
-Hayır, bu gece
değil, Nicholas.
-Amy nerede?
-Maggie?
Emma, gel buraya!
-Helen -Geliyorum tatlım.
Jimmy!
-Ne oluyor be?
-Bilmiyorum.
Gittikçe sinirleniyor.
Richard'ın soluk alma
makinesi.
Taşınabilir bir
üniteye ihtiyaç var.
Bodruma bir bak.
Sanırım hala bir tane
olmalı.
-Bir dakikaya kadar
dönerim.
-Ben de şunu
çıkarayım.
Ne işin var senin
burada?
-Neden çocukların
yanında değilsin?
-Onları buradan
çıkartmak zorundayız.
Hemen St.
James'i arayıp gelmelerini
istemelisin!
Delirdin mi sen?
Lütfen Tamam.
Enjektör kırıldı
sadece.
Çıkaracağım şimdi,
merak etme.
Geri çekilin!
Uzak durun dedim!
Oldu işte!
Cam kızdı demek.
Olanları dikkate
almalıydın.
-Beni dinlemeliydin.
-Bunu benden nasıl
beklersin?
Hepsi o kadar saçma
ki.
O olay olduğunda ben
daha yeni başlamıştım.
Skandal patlak
vermişti.
-Sen neden
bahsediyorsun, Allah aşkına?
-Hemşiresi Ona göz kulak olsun diye görevlendirilmişti.
-Sonra ne oldu?
-Tam olarak
bilmiyorum.
Kız iyileşmeye
başlamıştı.
Doktorlar onu başka
bir hastahaneye göndereceklerdi.
Ama durumu aniden
kötüleşti.
Ne olduğu
anlaşılıncaya kadar herkes yanıldı.
Nasıl yani?
Hemşire çocuğun
kırıklarından sorumlu tutuldu.
Hemşire kızı alıp
götürmelerini istememiş, saplantı haline getirmiş.
Soruşturma açıldı ve
hemşire kovuldu.
Çocuklardan ayrı
kalma fikrini kabullenememiş.
-Ve olan olmuş.
-Ne yapmış?
Kızı boğmuş.
Hemşire ortopedi
aparatlarını kendine takıp, asansör boşluğuna atlamış.
Hengameyi hayal bile
edemezsin.
Hastahaneyi neredeyse
kapatıyorlardı.
En sonunda yalnızca
ikinci katı kapattılar ve her şey unutulup gitti.
Hadi, hadi ama!
Helen?
-Neredeydin?
-Herkes gitmek için
hazır mı?
Richard hariç.
Matt bodruma indi.
Taşınabilir solunum
cihazı bakıyor.
Lütfen Richard'la kal.
Robert?
Robert nerede?
Bilmiyorum!
Robert nerede
bilmiyorum.
Sen neredeydin onu da
bilmiyorum.
Hiç kimse nerede
bilmiyorum.
Çocukları çıkart ve
yanlarında kal yeter.
Matt?
-Amy.
-Robert, neredeydin?
O kız değil.
Kızın ismi Mandy
Phillips'miş.
Her şey burada yazıyor.
Hemşiresinin ismi Charlotte
Rivers.
O farklı.
Mekanik.
Sevdiklerinin yanında
kalırlar.
Şimdi başlamasının
nedeni bu işte.
Nedenmiş?
Hemşire kızın
kemiklerini kırıyordu, böylece kızı götürmeyeceklerdi.
Şimdi aynısını tekrar
yapıyor.
Yıllardır buradaydı, çünkü
çocuklara ihtiyacı var.
Yürü, hadi gidiyoruz.
Her şey tahliye ile
başladı.
Yürü gidiyoruz!
Helen!
Ne?
Tamam, iyi olacaksın.
-Gitmelerine izin
vermeyecek.
-Onları burada
tutmalıyız.
Hadi.
Koş çabuk!
-Helen, hayır!
-Ne?
-Geri dön!
-Onları buraya bırak!
-Buradan çıkmamız
gerek.
-Helen, bize
güvenmelisin.
-Yanılıyor olmayalım?
-Hayır!
Acil durum çağrısı
aldık ve tahliye edeceğiz.
Robert, bir şeyler
yap!
Bu çocukları buradan
çıkaramazsınız!
Hayır!
Ben sorumlu çocuk
doktoruyum.
Bu çocuklar
tehlikedeler diyorum size.
-Oksijen maskesi
nerede?
-Burada.
Bir dakika.
Neden hiçbir şey
olmuyor?
Bilmiyorum.
Anlamadım gitti.
Belki geçmiştir.
Bırak ben alayım.
Hadi Dr.
Kerry, lütfen gelin.
Maggie nerede?
Onu bulamadım.
Helen.
Maggie nerede?
Helen, Maggie nerede
dedim?
Battaniyesini
istemişti.
Aman Tanrım.
-Üst katta!
-Ne?
Bu yüzden hiçbir şey
yapmıyor.
Maggie'yi aldı.
Maggie!
Amy!
Amy!
Bay Uykucu'yu
istemiştim.
Tamam, meleğim.
Her şey geçti.
Biz şimdi Hayır!
-Gitmeme izin vermez -Bir şey yok.
Her şey yolunda,
Maggie.
Kıpırdama.
Hayır, her şey
düzelecek.
Şimdi beni dikkatle
dinle.
Burada kalman
gerekiyor.
Tamamdır, tatlım.
Sana çok iyi bakacak.
-O çok nazik.
-Hayır.
Amy, lütfen!
Burada çok mutlu
olacaksın.
Bay Uykucu'ya tutun.
Olabildiğince sıkı.
Bodrumda bir erkek
hastabakıcı bulduk.
Birçok ciddi kırığı
bulunuyor.
Hala hayatta.
Maggie Maggie
Hayır, lütfen Amy!
Hayır!
O O öldü!
Sana yardım etmesi
için birini yollayacağım.
Önemli değil.
Artık bitti.
Çocuklar gittiler.
Onu burada tutacak
bir şey yok.
Gitti.
Onu gördüm.
Demek ki öleceğim.
Ne gördüğün umurumda
değil.
Seni buradan
çıkaracağım, tamam mı?
Çok fazla kan
kaybetmiş.
Üç ünite gerekli.
Nefes almıyor.
Elektroşok kullanmam
lazım.
Hazır mı?
-Başlayalım.
-Onu kaybediyoruz.
İkiyüze çıkarın.
Açılın!
Allahım yardım et!
360 ve açılın.
Siktir.
Tamam, kalp masajı.
Hadi Amy!
Hadi Amy!
Geri dön, hadi, Amy!
Faydasız.
Tanrım.
Tekrar 360.
Açılın.
-Allah kahretsin!
-Öldü.
Lanet olsun.
Tekrar 360 ve açılın.
Hadi Amy!
Tekrar 360.
-Bırak artık.
-Lanet!
İzin verin devam
etsin.
Tekrar 360 Ne düşünüyorum biliyor musun?
Bence prensesin kurtulmak için bir öpücüğe ihtiyacı var.
Bir sevgi öpücüğü.
360 ve açılın.
Amy!
Nasıl hissediyorsun?
Ziyaretçilerin var.
Haberi televizyondan
seyrettik.
Doktor bize sana
neler olduğunu anlattı.
Verilmiş sadakan
varmış.
Neden?
-Hala buradasın.
-Hayır.
Nasıl oldu da onu
görebildim?
Görmemeliydim
Bazen sual sormamak daha iyidir.
Şimdi biraz dinlense
iyi olacak.
Güle güle.
Robert?
Başka kimse geldi mi?
Bildiğim kadarıyla
hayır.
Neden sordun?
Amy, bu sefer kendini
suçlayamazsın.
O kızın sana ihtiyacı
vardı.
Sen de sonuna kadar
yanındaydın.
Üstelik o bunu biliyor.
Biliyorum.
Çok uzaklara gitme
Öldükleri yerle ilgili değil.
Yaşadıkları yerle de
ilgili değil.
Çok daha basit.
Sevdikleri kişinin
yanında kalırlar.
Onları burada tutan
şey budur.
Başka bir şey değil
« Prev Post
Next Post »