Print Friendly and PDF

Translate

İntikamın Saflığı (2018)Journal 64

|


119 dk
Yönetmen:Christoffer Boe
Senaryo:Jussi Adler-Olsen, Nikolaj Arcel, Bo Hr. Hansen
Ülke:Danimarka, Almanya 
Tür:Suç, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:01 Ekim 2018 (Danimarka)
Dil:Danimarkaca, İspanyolca, Arapça
Müzik:Anthony Lledo, Mikkel Maltha
Çekim Yeri:Copenhagen, Danimarka
Nam-ı Diğer:A 64-es betegnapló, The Purity of Vengeance
Oyuncular
Nikolaj Lie Kaas
Fares Fares
Nicolas Bro
Anders Hove
Devam Filmleri
2013 - Kafesteki Kadın(23,506)7.2
2014 - Sülün Katilleri(17,822)7.1
2016 - İnancın Tuzağı(14,796)7.0
2018 - İntikamın Saflığı(9,905)7.4

Özet

Bir grup inşaat işçisi Kopenhag’daki eski bir apartmanda korkunç bir keşfe imza atarlar.
Dairelerin birindeki sahte duvarın ardında bir yemek masasının etrafında dört sandalye ve üçünde oturan mumyalanmış üç ceset ve boş bir sandalye bulurlar. Şube Q dedektifi Carl Mørck ve yardımcısı Esad’a düşense mumyaların kime ait olduğu ve dördüncü sandalyenin kime ayrıldığıdır. Carl ve Esad daire sahibinin peşine düşer ve ipuçları dedektiflerimizi Sprogø’da bulunan sözde ahlaksız kızların yerleştirildiği bir kadın hapishanesine götürür. Sprogø’da, ihmaller ve zorunlu kısırlaştırmaların yapıldığı tıbbî deneyler günlük hayatın alışılmış bir parçası hâline gelmiştir. Sprogø’daki dehşet olayları Danimarka tarihinin bitmiş bir bölümü olsa da söz konusu deneylerin hâlâ devam ettiğini söyleyen tanıklar mevcuttur. Carl ve Esad daha fazla cinayeti ve tacizi önlemek için zamanla yarışa başlarlar.

Altyazı

JUSSI ADLER-OLSEN'İN ROMANINDAN UYARLANMIŞTIR.
Gelmeni beklemiyordum.
  - Tabii ki geldim.
  - Peki ya baban?
  - Umurumda değil.
  Koştum, koştum.
  - Sana o kadar âşığım ki! - Bebeğimiz olacağına inanamıyorum.
  Seni seviyorum.
  Lanet olası orospu! Kuzeninle düzüşüyorsun demek!?
  - Dur! - Orada kal! Bunun ceremesini çekeceksin, demedi deme! - Yürü bakalım! - Nete! Peşimizden gelirsen sen de okkalı bir kötek yersin.
  - Bırak beni! - Kes sesini.
  Carl  Carl.
  - Benim için yazdığın referansı okudum.
  - Evet.
  Abartılı mı olmuş?
  "Esad 2013'ten beri Şube Q'da personelim olarak çalıştı.
  Görevini beklendiği gibi yaptı.
  Carl Mørck.
 " Tam beş yıl Carl.
  Söyleyebileceğinin en iyisi bu muydu?
  Fark etmez.
  Nasıl olsa işi aldın.
  Affedersin! Burası bir iş yeri.
  - Sigara içmem gerek.
  - Carl, Şube Q'da bir haftam kaldı.
  - Gitmemde sorun yok mu?
  - Yok.
  O mahzende yeterince uzun süre kaldın.
  - Birlikte çalışmayacak olmamız tuhaf gelmiyor mu?
  - Esad   bir polis karakolundaki meslektaşlarız.
  Bir yıl sonra kantinde bile selamlaşmayız.
  Beş yıl sonra biri çıkıp "Carl Mørck'u anımsıyor musun?
 " dese   jetonun düşmesi için bir süre düşünmen gerekecek.
  Polis karakolundaki meslektaşlar demek.
  Biz bu muyuz yani?
  Evet   ama şu köpek gözlerini özleyeceğim.
  - İyi ki gidiyorum desene.
  - Harika.
  En olağan insan ilişkilerinde bile acınacak haldesin.
  Aksine, her şeyi gayet net görüyorum.
  Sinir bozucu olan da bu zaten.
  Sen kazandın Carl.
  İyi uykular.
  - Bize katılmaz mısın?
  - Hayır.
  - Senin için de yerimiz var.
  - Kes sesini Bak.
  Ne hakkında konuşacağız ki?
   Kapat şu lanet çeneni, kes! Dişlerini kırmamı mı istiyorsun?
   - Bok gibi zaten! - Affedersin.
   Sıçıp sıvayacağım şimdi.
  Kavşaklarda durakalan sürücülerden daha can sıkıcı şey yoktur.
  Elbette bisikletçiler hariç.
  Bisikletçiler cidden can sıkıcı.
  Ne dedin sen, dalyarak herif! Bir şey mi istiyorsun?
  Ne yapıyorsun sen be?
  Manyak herif! Siktir git başımdan! <b>Korsør Limanı 1961 Gel hadi.
  Yürü.
  - Merhaba Nete, Gitte Charles ben.
  Seni Sprogø'a götürmek üzere geldim.
  - Peki.
  - "Peki Bayan Charles.
 " - Peki Bayan Charles.
  - İyi misin?
  - Evet.
  Gidelim.
  - Hemşire sizinle hemen ilgilenecek.
  - Teşekkürler.
Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doktor Curt Wad, WADS KLİNİK - Adım Beate.
  - Nur.
  İşlemi yapacak olan Doktor Wad biraz sonra burada olur.
  Normalde hastanın CPR numarasını isteriz   ama siz bu ameliyatın isimsiz olarak yapılmasını kabul ediyorsunuz değil mi?
  Tamam.
  Lütfen üzerini değiş ve gelip seni alayım.
  Çizimler dairede olanlarla uyuşmuyor.
  Tuhaf duvarlar inşa edildiğini gördüm ama sahte duvarla kapatılmış odaya rastlamadım.
  Gayrimenkul sektöründeki 20 yılın ardından hiçbir şey beni şaşırtamaz.
  Şunu tutsana.
  Her şeyi gördüm.
  Belki de beklemeliydim.
  Burada yapayalnız, güvende hissetmiyorum.
  Nur her şey yolunda gidecek.
  - Sahi! Hamileliğinin sonlandırılmasını istediğini onaylıyor musun?
  - Evet.
  Tuhaf olan duvar işte bu.
  Evet, doğru.
  Duvar sahte.
  Giriş hadi Torsten.
  - Duvarı kırdık.
  - Dur da bir bakayım.
 JURNAL 64 ~ İntikamın Saflığı ~ Söylemem gerekirse, birlikte çalışması inanılmaz kolay biriyimdir.
  Daha çok trafik hizmetindeymişsiniz.
  Bu pek araştırma gerektirecek bir şey değil.
  Hayır ama detaylar söz konusu olduğunda tam bir tazıyım.
  Kız arkadaşım bir mücevher falan kaybetip "Tanrım! Nerede bu?
 " diye söylenirken   her zaman pat diye buluveririm.
  Çocukken bile televizyondaki katili teşhis edebiliyordum.
  "Katil bu.
 " derdim, ki henüz söylememiş olurlardı.
  "Bekle de gör.
 " Tam isabet! Daima malul olandır.
  - Barnaby tüm Blu-Ray koleksiyonuna sahibim.
  - Peki neden Şube Q?
  - "Mükemmel uyum sağlayabilirim" diye yazmışsınız.
  - Evet.
  Aramızda kalsın ama duyduğuma göre   işleri kitabına göre yürütmek sizin için söz konusu değil.
  Kitabı siktir et gitsin.
  Bana uyar.
  Kitabı sikeyim.
  - Rahatsız etmiyorum ya.
  - Hiç de değil, selam Back.
  İçeri girsene.
  Geldiğin için teşekkürler.
  - Cevabı e-posta ile mi yoksa  - Hayır, sizi ararız.
  - Çok başvuru var mı?
  - Hayır, geldiğin için sağ ol.
  - Şimdiden yeni bir Esad buldunuz mu?
  - Hayır, Carl hiçbirinden hoşlanmıyor.
  O herifi alayım demeyin sakın.
  Tam bir baş belası.
  Yapma ya! Hiç fark etmemiştim.
  Uyarın için sağ ol.
  - Sana yardım edebilir miyiz?
  - Hayır, arşivleri kontrol edeceğim.
  - Niye?
  - Az önce yüzyılın cinayet davasına atandım.
  Benden önce buna benzer vakalar olup olmadığını kontrol etmem gerek.
  - Bu sabah bir apartman dairesinde bulundular.
  - Vay anasını.
  - Vakayı Søerne'de mi buldunuz?
  - Evet, şaşırmış görünmüyorsun.
  - Carl.
  - Sisteminizdeki yolu bulmak mümkün değil.
  Arşiviniz çevrim içi mi yoksa burada mı?
  Nereye gidiyorsun?
  Carl  Bu dava benim.
  Carl! - Sorun ne?
  - Geri zekâlı herif davamı ele geçirmeye çalışıyor.
  Konuşmanın orta yerinde aniden çekip gitmesi seni de gıcık etmiyor mu?
  Carl! Neler oluyor?
  Bak onun davasını aldığını söylüyor.
  Böyle büyük bir davanın altından hayatta kalkamaz.
  Adam eskiden sudokudaki harfleri kullanmış.
  - Ne yapıyorsun?
  - Hâlâ bir haftam var.
  - Dairenin sahibi kim?
  - Selam Gunnar.
  - Bak burada olduğunuzu biliyor mu?
  - Evet, bir göz atmamı istedi.
  - Onun için biraz fazlaymış.
  - Gitte Charles kiracı.
  Kira sözleşmesindeki telefon numarasına ulaşmaya çalıştık ama nafile.
  Vay anasını! Menüyü duymak ister misiniz?
  Testisleriyle mumyalanmış bir penisimiz, burada da bir yumurtalığımız var.
  Buradaysa batın bölgesi var.
  - Ödünç alabilir miyim?
  - Tabii buyur.
  Siktir.
  Şu nedir?
  Bir aşk anahtarı.
  Başka birinin kalbinin anahtarının sende olduğunu temsil eder.
  Kalp şeklinde bir kolye.
  Beş para etmez.
  Emin misin?
  Sanki  - Eskiden benim de vardı.
  - Öyle mi?
  Şunu bana versene.
  - Peki sandalye böyle miydi?
  - Evet, devrilmiş vaziyetteydi.
  Bir kişi daha olması gerekiyordu.
 Sprogø Kadınlar Evi, 1961 Biraz daha aç.
  Dilini biraz daha çıkar.
  Evet, gayet sağlıklı ve temizsin Nete.
  En son ne zaman adet gördün?
 Sprogø Kadınlar Evi Hasta Defteri Nete Hermansen, Jurnal #64 Birkaç gün önceydi.
  Geleceğini nasıl görüyorsun Nete?
  Bir yıl sonra Tage 18 yaşına basınca onunla evleneceğim.
  - Tage kuzenin mi?
  - Erkek arkadaşım.
  - Evleneceğiz.
  - Peki.
  Peki ya çocuklar?
  Tage çok çocuklu bir aileden geliyor.
  Hiç değilse dört çocuk yapacağız.
  Peki, bu kadar çok çocuğu geçindirmek için Tage doktor ya da avukat olmayı mı düşünüyor?
  Çiftlikte babasına yardım ediyor.
  Gelecek yıl balığa çıkmaya başlayacak, böylece kendi teknesini edinebilir.
  Kendi teknesi demek.
  Sana bir şey göstereyim.
  Bunu adaya gelen bütün yeni kızlara gösteririm.
  Buraya gel.
  Gel.
  Otur hadi.
  Ne görüyorsun?
  - Onlar  ölmüşler.
  - Evet, ölmüşler.
  Daha başka ne var?
  Onurlarını korumuşlar.
  Bunu anlayabiliyorsun değil mi?
  Bu çok önemli bir şey Nete.
  Burada sana yardımcı olmaya çalıştığımız şey bu.
  Onurunu geri kazanman.
  Kurmayı istediğimiz refah toplumuna hepimiz katkıda bulunmak zorundayız.
  Anlıyor musun?
  Bu seninle ya da benimle alakalı değil, bizimle alakalı.
  - Doktor Wad akşam yemeği hazır.
  - Sağ ol sevgili Gitte.
  Nete.
  Baban kuruma tam velayetini verdi.
  Eve dönecek kadar olgunlaştığın kararına varmam uzun yıllar alabilir.
  O yüzden kendi iyiliğin için Tage'i de unutabilmelisin.
  Sağ ol Gitte.
   Bugünkü saat 12 haber bültenini    Kopenhag'taki tüyler ürpertici bir keşifle açacağız.
   Ne bulundu Elisabeth?
  İnşaat işçileri bugün Kopenhag'ın göbeğindeki bu mülkte ürkütücü bir keşfe imza attılar.
   Bir yemek masasının etrafında mumyalanmış üç ceset oturuyor.
   Yanımda olay yerindeki ilk kişi olan gayrimenkul temsilcisi Keld Sørensen var.
   - Olay hakkında ne düşünüyorsunuz?
  - Böyle bir şeyi hiç görmemiştim.
   Polis yetersiz bilgi aktarsa da    tam kapasite çalışarak failin izini sürdükleri kesin.
  Nete Hermansen.
  Ölüm ânında 60 yaşında.
  Cesedinin sıvıları akıtılmış   ve mumyalama işlemi cesedi kurumuş halde muhafaza etmiş.
  İç organlar alınmış ve batın çıkarılarak   etil alkol içinde ayrı bir cam kavonozda muhafaza edilmiş.
  - Ölüm sebebini biliyor muyuz?
  - Aşırı dozda Kara Banotu.
  Banotu  Önceleri Arap hastaneleri anestezik olarak kullanırdı.
  Ayrıca 1500'lü yıllara kadar Alman biralarında da kullanıldı.
  Küçük dozlarda sarhoş eder.
  Daha büyük dozlarda alınması   merkezi sinir sistemini felç ederek acı verici bir ölüme yol açar.
  Asıl soru genital organların ölümden sonra çıkarılıp çıkarılmadığı.
  - Ya da  - Hâlâ hayattayken mi?
  Evet.
  Bu herkesin kaldırabileceği bir şey değil.
  Ne düşünüyorsun?
  Yıllar alacak planlama gerekli, olay yerinde aşırı husumet seziliyor.
  Şube Q oluşturulduğundan beri   birbiri ardına sıralanan çözülmemiş davalara gömülüp durduk.
  Aslında Şube Q'nun davası değil bu.
  Mumyalanmış cesetlerin olduğu 12 yıllık bir vaka bu Børge.
  Ben Şube Q'ya aitim diye bağırıyor.
  Basın 7/24 saat koşuşturup duruyor.
  Manşetten yayınlanan mumyayla ilgili her makale binlerce tıklama alır.
  - Lütfen elimizde bir şüpheli var deyin.
  - Soruşturmayı yürütüyorduk  Kiracı ve emekli hemşire Gitte Charles.
  Agresif davranışları nedeniyle Holbæk Hastanesi'den kovulmuş.
  Ayrıca bir cenazecide çalışmış ve mumyalama işlemini biliyor.
  Pekâlâ! Umut verici görünüyor.
  Kadının yerini biliyor muyuz?
  Nanay.
  Kadını yıllardır gören yok.
  - Ancak kira her ay vaktinde ödeniyormuş.
  - Nanay mı?
  Biraz Danca argo kullanmayı deniyorum.
  Pekâlâ.
  Esas şüphelimiz Gitte Charles.
  Hemen bir arama emri çıkartın.
  - Çoktan halledildi.
  - Peki ya kurbanlar?
  Her üç cesedin de üzerinde ya sağlık sigorta kartı ya da ehliyet vardı.
  - Bu sefer çok kolay oldu.
  - Nete Hermansen 2005'te ortadan kaybolmuş.
  Philip Nørvig de 2006'da ortadan kaybolmuş.
  Diğer kadının ehliyeti okunaksızdı ama kızılötesi ve morötesi uyguluyoruz.
  Gitte Charles olabilir.
  Diğerlerini öldürüp sonra da kendini öldürmüş olabilir.
  Birkaç saniye düşün bakalım.
  Neden?
  Daha önce de oldu.
  - Kendini öldürüp duvarın içine mi gömdü?
  - Evet.
  - Dışarıdan mı?
  Philip Nørvig.
  Niye yabancı gelmiyor?
  - Çünkü dava senindi ama birkaç hafta sonra kapandı.
  - Doğru ya.
  Karısı başkasıyla kaçtığını söylediği için davayı kapatmamış mıydık?
  - Evet.
  - Öyle değilmiş.
  Karısıyla başlayalım.
  Esad! Kapıyı kapat.
  Geri kalan vaktini yeni işine hazırlanarak geçirmelisin diye düşünüyorum.
  Son haftamı orada geçirmek isterim.
  - Beş yıldır evim oldu  - Carl için orada olmak istiyorsun   ama kendini ve geleceğini düşün.
  Dolandırıcılık ekibindeki işler öyle kolay kolay gelmez.
  Özellikle  Özellikle kahverengi gözlü ve tuhaf aksanlı insanlar için.
  Pazartesiye hazır olurum.
  Sence karısı yalan mı söyledi?
  Bir kadının kocası hakkında ilk yalan söyleyişi olmazdı.
  - Mie Nørvig  - Evet.
  - Selam.
  - Selam.
  Beş dakika ayırabilir misiniz?
  Kocanız Philip'le ilgili.
  - Sonra görüşürüz.
  - Peki.
  - Evet.
  - 12 yıl önce kocanızın sevgilisiyle kaçtığını söylemişsiniz.
  - Evet.
  Niye ki?
  - Belki otursanız iyi olur.
  - Bu sabah cesedi bir apartman dairesinde bulundu.
  - 12 yıl önce ölmüş.
  Ne?
  Bu doğru olamaz.
  Basında bahsi geçen olay bu mu?
  - Onca yıl boyunca ölü müymüş?
  - Önce onun kayıp olduğunu bildirdiniz.
  Sonra da polise kaçtığını söylediniz.
  Hikâyeyi neden değiştirdiniz?
  - Ondan bir e-posta aldım.
  - E-posta mı aldınız?
  Evet.
  Ortadan kaybolmasından yaklaşık iki hafta kadar sonraydı   ve başkasına âşık olduğunu, onu aramamamı söylüyordu.
  Yani gitmesine öylece izin mi verdiniz?
  Hem de 40 yıllık evliliğin ardından.
  Otuz.
  - Mektubu sakladınız mı?
  - Hayır.
  Oğlum  Oğlumuz Malaga'daki bir internet cafeden yollandığını buldu.
  - Gitte Charles adı bir şey ifade ediyor mu?
  - Hayır, sanmıyorum.
  Elimizde onunla ilgili şeyler var.
  İkâmeti, çalıştığı yerler falan.
  Kadını Philip'le ilişkilendiren herhangi bir şey var mı?
  Sprogø.
  Sprogø'daki kadın evi.
  1958'den 1961'e kadar orada çalışmış.
  Peki sonrası?
  Kapandıktan sonra   kadınlar evi aleyhinde pek çok dava açılmıştı.
  Sanırım Philip onlardan birinin savunma avukatıydı.
  - Hangisinin?
  - Bilmiyorum.
  30 yıllık evliliğiniz boyunca hiç merak edip sormadınız mı?
  Yardımınız için teşekkürler.
  - Philip İspanya'dan e-posta mı yollamış?
  - Ne var ki Philip   ana yemek olarak kendi testislerinin olduğu Kopenhag'taki bir akşam yemeğindeydi.
  - Peki Sprogø bağlantısı ne olacak?
  - Az önce Rose'a gönderdim.
  - Nete kuzeniyle düzüşüyormuş  - Sessiz olun! Odayı Rita'yla paylaşacaksın.
  - Aptal mısın yoksa azgın mısın?
  - Ne demek istiyorsun?
  Yani niye buradasın?
  Aptal olduğun için mi, azgın olduğun için mi?
  Tage'i seviyorum yalnızca.
  Bundan kimseye bahsedeyim deme sakın.
  Balıkçılar bazen yasaklı mallar getirirler.
  - Karşılığında onlara bir şeyler sunarsak tabii.
  - Ne gibi?
  - Ne oldu?
  - Çok güzel gözlerin var.
  Sana göz kulak olacağım.
  - Su sızıntısını ne zaman giderecekler?
  - Son kurbanı bulduk.
  Fahişe Rita Nielsen.
  Funen'deki bir genelev tarafından 2006'da kayıp olduğu bildirilmiş.
  Peki Sprogø ile bağlantısı ne?
  Philip Nørvig'in savunma avukatı olduğu hiçbir Sprogø davası bulamadım.
  Belki kadın yanlış hatırlıyordur.
  - Gitte Charles'ın çalıştığı dönemde adada bulunan herkesin listesini çıkar.
  - Peki.
  Adadaki şu şey neydi?
  Sorunlu kadınlar için bir ev.
  Erkek egemen topluma göre.
  Aslında devletin "edepli" bulmadığı kadınlar için bir hapishaneydi.
  Yetişme çağında asi bir kızken, babam   "Şimdi doğduğun için şükret yoksa soluğu Sprogø'da alırdın.
 " derdi.
  Lanet olası hergele.
  Seni çocukken tanımadık.
  Belki seninle yaşamak dayanılmaz bir şeydi.
  - Burada sigara içme.
  - Bunu özlemeyecek misin?
  - Carl ve Esad arasındaki lakırdıları.
  - Lakırdı ne be?
  Sahi! Malaga polisine ulaştım.
  Gitte Charles'ın Malaga'da bir adresi ve her altı ayda bir   apartman dairesi için para transfer ettiği bir İspanyol bankasında hesabı var.
  En önemli şeyi niye başta değil de şimdi söylüyorsun?
  En önemli şeyle başlarsam   o zaman dakikasında Carl Mørck olup önemli kişileri araman gerekirdi   ve lafı ağzıma tıkardın.
  - Carl Mørck.
  Konuşmak istediğim  Ben aradım.
  İspanyol polisi onu almak için çoktan yola düştü.
  Önemli değil.
  Pekâlâ  Gitte Charles Nete, Rita ve Philip'i öldürür.
  Sonra odayı duvarla kapatıp İspanya'ya gider.
  Sonra da Philip'in karısına e-posta yollar ve adamı aramak için harekete geçer.
  İki kızı kimse aramayacağı için olay asla araştırılmayacaktır.
  - Hâlâ ihtiyacımız olan şey  - Bir sebep.
  Gitte Charles ve ölen üç kişi arasında bir bağlantı.
  - Durun, anahtar bende.
  - Hadi aç kapıyı.
  Polis! Evde kimse var mı?
  Polis! - Kimse var mı?
  - Gidin lütfen.
   Gitte Charles apartman dairesinde yokmuş ve bugün İspanyol bankasındaki hesabı kapatmış.
  - Peşinde olduğumuzu biliyor.
  - Evet, görünüşe göre öyle.
  Aramayı genişletmeliyiz.
  Interpol, havayolları, trenler, havaalanları, uluslararası otobüsler, hudut kapıları.
  - Peki.
  - Hem İspanya hem Kopenhag'taki taksiler.
  Beni dinliyor musun?
   Tabii ki dinliyorum.
  Banotu bu.
  Eski zamanlarda cadılar Bloksbjerg'e uçabilmek için kullanırmış.
  Gel buraya güzelim.
  - Biraz tatmak ister misin?
  - Bir şeyle uğraşıyorum.
  Hadi.
  Gel.
  Hadi iç biraz.
  Rita hayır! Gel buraya.
  Carl! Haklıydın.
  Gitte Charles ve kurbanlar arasındaki bağlantı Sprogø.
  Şimdi oraya gidiyoruz.
  Hadi.
  Nete Hermansen ve Rita Nielsen hasta, Gitte Charles ise personelmiş.
  1960'tan 1961'e kadar birliktelermiş.
  Gitte Charles ve Philip Nørvig arasındaki bağlantıyı hâlâ bulamadım.
  - Rose Knudsen.
  - Evet, benim.
  15.
 30'da demiştik ama şu an 15.
 37.
  Ben ta Kopenhag'tan onca yolu geliyorken, geç kalmanız son derece amatörce.
  - Evet.
  Kusura bakma  - Nereden başlamak istersiniz?
  - Nereden başlayalım?
  - Banotu.
  Sprogø'da banotu yetişir mi?
  Evet, peşimden gelin.
  Banotu ve patates, it üzümü familyasına dâhildir.
  Hadi dokun, hisset! Adadaki kızlar bunu uyuşturucu olarak kullanırmış.
  Bunun insanı öldürebileceğini sanıyordum.
  İnsan aşırı miktardaki her şeyden ölebilir.
  Kahve, avokado, çilek! Küçük miktarlarda alınan banotu mantarın ya da esrarın verdiği keyfi verir.
  Mantar denemedim ama biraz esrar çekmiştim ama sonra anksiyete nöbeti geçirdim.
  Yapma ya! Gidelim mi artık?
  Pek çok kız bir şeylerden muzdarip değildi.
  Sözüm ona ahlaki yönden özürlü, özgür fikirli kadınlar için hapishaneydi.
  50'li yılların totaliter düzeninde ülkede yaşanan son sarsıntı.
  Burası kızlardan birinin odasıydı.
  Aslanın inine girene kadar her şey oldukça masum görünür.
  Kızlar ve personel arasındaki ilişki nasıldı?
  Kızlar mahkûm, personel gardiyandı.
  Kızlardan biri olmadığınız sürece kadın çalışan için kötü bir yer değildi.
  Birlikte yemek yiyip sabah ilahileri söyledikleri yer burasıydı.
   Gelir güzel sahilden  Bu odadan nefret ediyorum.
  Gelin.
  Girin, girin hadi.
  Hadi cehenneme gelin.
  O zamanlar inanılmazdı.
  Cezalandırılmaları gerektiğinde bu tefekkür hücrelerine getirilirlerdi.
  Günlerce yiyecek verilmeden ve bağlanmış vaziyette burada tutulurlardı.
  Kaçmaya çalıştığı için iki hafta boyunca burada tutulan bir kıza dair hikâyeler var.
  Brandt?
 ! Danimarka devletinin kadınlardan hiç özür dilememesi akıl alır gibi değil.
  Doğru.
  Devlet, tazminat davaları açılır diye endişeleniyor.
  Pek çok vaka mahkemeye yansımadı.
  - Ne dedin?
  - Mahkemeye gelmediler.
  Yargıçlar davaları gizli duruşmalarda reddettiler.
  Aptal domuzlar! Peki duruşmalar polis arşivlerinde yer almıyor mu?
  - İyi de mevcut avukatlar olmalı! - Philip Nørvig.
  Dava dosyaları Ulusal Arşiv Dairesi'nde olmalı.
  Kapanış zamanınızı sordum mu?
  Ne zaman kapattığınızla ilgileniyor görünüyor muyum?
  - Rose ne oldu?
  İyi misin?
  - Bir şey yok  - Bu akşam bir randevum var da.
  - Vay! - Bol şans.
  - Sağ ol.
  Seni asla affetmeyeceğimi bilmeni isterim.
  Şu huysuz herifle beni yalnız bıraktın.
  Yoluma devam etmem gerek Rose.
  Kendi iyiliğin için beni kalmaya ikna ettiğini unuttun mu?
  "Carl'ın hayatında sahip olduğu tek kişisin, bense ikiniz için hayatî bir şeyim.
 " dedin.
  Değişir sanıyordum ama hep aynı.
  "Sana ihtiyacım yok Esad.
 " "Tek başıma halledebilirim.
  Yardım istedim mi?
 " "Buna kahve mi diyorsun?
  Bugün kafasını yanında getiren yalnızca ben miyim?
 " - Seni özleyeceğim.
  - Gel buraya.
  Kafasını yanında getiren yalnızca ben miyim?
  Ulusal Arşiv'di.
  Dava dosyalarını hemen görebiliriz.
  - Vaktin varsa.
  - Tabii var.
  Bunlar Sprogø'dan gelen son belgeler.
  Ne yazık ki birçoğu tamamlanmamış.
  Sağ olun.
  Bir kadın Sprogø'daki doktorlardan birine dava açmayı denemiş.
  Curt Wad.
  - Ne?
  - Ne mi?
  - Curt ne?
  - Ne?
  Adamın adı bu.
  Curt Wad.
  Philip Nørvig, Curt Wad'ın savunma avukatıymış.
  Yargıç dava için gerekçe bulamadığından mahkemeye hiç yansımamış.
  Dava konusu neymiş?
  Kadın, Wad'ın onu zorla kısırlaştırdığını iddia etmiş.
  Elimizdeki belgelerde kadının adını bulamıyorum.
  - Doktor Wad'ı bulup konuşmalıyız.
  - Evet.
  - Ciddi misin?
  - Lanet olsun.
  Hepinizin bildiği gibi, her koşulda bilim adına ant içerim   ama istediğim yine de bir hayır duayla karar verme şansı.
  Daha önce çocuk sahibi olamayan bu kadar çok Danimarkalı kadına hiç yardım edememiştik.
  Dijital bir çağdan bahsediyorsak doğurganlık yaşından da bahsedebilmeliyiz.
  Günümüzde, güçlü genlere sahip 50 yaşındaki sağlıklı bir kadın   25 yaşındaki genç bir kadınla aynı derecede iyi bir anne olabilir.
  Bizden ışık yılı daha ileride olan diğer birçok ülkede mevcut   ve bu yüzden tedavilerimizdeki yaş sınırlamasının kaldırılmasını   devletten, politikacılarımızdan rica etmek zorundayım.
  Parmağınızı yaşamın nabzında tutun.
  Teşekkür ederiz Curt.
  İlham vericiydi.
  Hem iyi hem kötü özellikleri var  Bunu hemen cevaplamam gerek.
  Affedersin.
   - Alo, Rose Knudsen konuşuyor.
  - Ben Sprogø'dan Brandt.
   Bazı önemli bilgilerim var.
  Yarın uygun bir yerde görüşebilir miyiz?
   12.
 14 ile 12.
 16 arasında limandaki meyhânede buluşalım.
  Çok geç kalmayın.
  Bak, ne hakkında olduğunu söylemek zorundasın.
   Hayatta olmaz.
   Normal bir telefon görüşmesinde kaç kişi dinleniyor haberiniz var mı?
  - Affedersin.
  - Kimdi?
  - İşle ilgiliydi.
  - Seni randevumuzdan kurtaracak emniyet subapın mı aradı?
  - Hayır, hayır.
  Hayır, yalnızca işti.
  Sprogø'dan kaçık bir bekçi.
  - Peki.
  Yani kalıyor musun?
  - Tabii.
  Gerçekten güzel içecek yapıyorlar.
  Peki şu kaçık bekçi ne istiyormuş?
  Selam Esad.
  N'aber?
  - Selam dostum.
  - Aleyküm selam.
  - Selam Nur.
  - Selam.
  - Hiç elma göremedim.
  - Depodan biraz getirebilirim.
  Evet, lütfen.
  - Neyin var?
  - Midem ağrıyor biraz.
  - Babana haber vereyim.
  - Bunu yapmana gerek yok.
  - Miden ağrıyor.
  - Hayır, iyiyim sorun yok.
  Bu durumdayken çalışmamalısın.
  Nur  - Sorun ne?
  - Babam beni öldürür.
  - Kimse seni öldürmeyecek.
  - Öldürür.
  - Ne oldu?
  Hamile misin?
  Evet  Aldırdım.
  Her şey yoluna girecek.
  Nur! Nur neler oluyor?
  Neler oluyor dedim! Pek iyi hissetmiyor.
  Sanırım gıda zehirlenmesi.
  - Hastaysan çalışmamalısın.
  - İyi misin Nur?
  - Selametle kal.
  - Sen de selametle kal.
  - Neyin var kızım?
  - Baba iyiyim ben.
  Eve gidip biraz yatsam geçer.
  Gitte Charles.
  Tanrı aşkına! Yalnızca yaşlı bir hanım.
  - Onu bulmak ne kadar zor olabilir ki?
  - Belki şu an kendi adını kullanmıyordur.
  Sprogø'dan Doktor Curt Wad'ın dördüyle de bağlantısı var.
  Gitte Charles adada onunla çalışmış.
  Nete ve Rita hastaları, Philip avukatıymış.
  - Curt Wad, Sprogø'da doktor muymuş?
  - Tanıyor musun?
  Danevang Araştırma Merkezi'nin sahibi.
  Karısıyla birlikte ülkenin en iyi fertilite kliniğini işletiyor.
  Bilmemiz gereken bir şey var mı?
  Diğer doktorlar çocuk sahibi olamayacağımızı söyledikleri halde Curt, Rie'yi tedavi etti.
  O olmasaydı, Jonas'a sahip olamazdık.
  Çok cömert ve alicenap bir adamdır, saygılı davranmanızı istiyorum.
  - Carl! Ona saygılı davranmanı istiyorum.
  - Peki.
  Zavallı Philip yüzünden burada olduğunuzu düşünüyorum.
  Güneşli sahillerde bir İspanyol güzelinin kollarında   gününü gün ettiğini sanıyordum ama ta en başından ölmüş.
  Nete Hermansen ve Rita Nielsen ile birlikte.
  - Gitte Charles'ın apartman dairesinde.
  - Gitte Charles!?
  - Aralarındaki bağlantı nedir?
  - Kızların mı?
  Hatırladığım kadarıyla, Sprogø'da kaldıkları sürece yakındılar.
  Bunu yapanın Gitte Charles olduğunu mu düşünüyorsunuz?
  Nerede olduğunu bilmiyor musunuz?
  Gitte Charles'ı 30 yıldır görmedim.
  - Neden üçünü de öldürmek istesin ki?
  - Hiç bilmiyorum.
  Çok grotesk bir hikâye.
  Kesinlikle hiçbir şey bilmiyorum.
  Bunun için çok üzgünüm.
  Vaktiniz boşa gittiyse kusura bakmayın.
  - Şu resimdekiler ölü mü?
  - Keskin gözleriniz var.
  Fertilite kliniğinde böyle bir resmin bulunması biraz vahşice.
  Ne yaparsınız!?
  Biz doktorların biraz marazi bir mizah anlayışına sahip olmak gibi bir şöhreti var.
  Her zaman bir yemek masasının etrafında oturan ölülerin olduğu bir resim hayal ettim.
  - Tuhaf değil mi?
  - Burada sebebini mi söylüyorsunuz?
  Öyle miydi?
  - Curt?
  Biz hazırız.
  - Beate.
  Evet, benim karım.
  İşimiz bitti mi?
  Zorla kısırlaştırmakla suçlandığınızda Philip Nørvig avukatınızmış.
  - Kadının iddiası buydu, evet.
  - Yani yalan söyledi.
  Hayır, doğru söylüyor olması mümkün.
  Ekstrem durumlarda bunu yaptık.
  Kanun bize yasal zemin sundu.
  Gurur duymadığım şeyler yaptık ve ahlaki zayıflık varsa pek çok kürtaj da yapıldı.
  Farklı bir dönemdi.
  Yasa dışı bir şey yapmadık.
  Ekstrem durumlar neydi?
  Kimdi mesela, ne yapmıştı?
  O zamandan beri uzun yıllar geçti, yani aslında anımsayamıyorum.
  Birbiriyle sıkı fıkı olan ikisi hasta, biri personel şu üç kızı anımsayabiliyorsunuz   ama sizi mahkemeye çıkarmaya çalışan kısırlaştırılmış kadını anımsayamıyorsunuz.
  Davayı kaybetti sonuçta.
  Bunun ışığında, şu nahoş ses tonunu rafa kaldırmamız gerektiği kanısındayım.
  Adamın aleyhinde bir halt olduğunu sanmıyorum.
  Geçmişteki kürtajlardan pişmanlık duyduğunu söylediğinde inandın mı?
  Pişman olmak zorunda mı?
  Ben de kürtaj edilmiş bir çocuğun babasıydım.
  Ne?
  Bunu bana hiç söylemedin.
  - Doğal olarak lafı açılacak bir şey değil.
  - Vigga'dan mıydı?
  - Çocuğu niye istemedin?
  - Zaten çocuğu vardı.
  Yeterli diye düşündüm.
  Bu beni katil mi yapar?
  - Bütün çocuklar yaşamayı hak eder.
  - Kimse beni babası olarak hak etmez.
  Bebeğe sahip olsaydın nasıl olabileceğini hiç düşündün mü?
  Sanırım şöyle düşünürdü: "Beni kancadan kurtardığın için sağ ol.
 " Carl bu yalnızca  Yerinde olsam onu saklardım.
  - Yüzünden okunuyor.
  - Ne okunuyor?
  Hamile olduğun.
  En kısa zamanda kurtulmaya bak.
  Wad ve Bayan Charles anlarsa bebeğine ne olur?
  İyi de buradan çıkamam ki.
  - Bir balıkçıyla gidebilirsin.
  - Hiç param yok.
  Paradan başka şeyler isteyen bir balıkçı tanıyorum.
  Bunu yapmayacağım.
  Tage'in çocuğuna hamileyim ben.
  Bacaklarını ayırmak dışında yollar da var Nete.
  İpi biraz gerer misin?
  Kapıyı aç.
  - Şimdi mi?
  - Usulca.
  - Merhaba Hans.
  - Selam Rita.
  Arkadaşın kaçmak istediğini söylüyor.
  - Hiç param yok.
  - Evet, bunu duydum.
  Ama eğlenmek istersin değil mi?
  Korsør'a gitmek istiyor musun, istemiyor musun?
  - Yalnızca ne yapacağımı söyle.
  - Ceketini çıkarabilirsin.
  - Külotunu çıkarıp buraya gel.
  - Ne?
  Çıkar külotunu.
  - Buraya gel de uzan.
  - Rita  Gel.
  Rita, Rita, Rita! Kes şunu! İlk kez olmuyor sonuçta.
  Ayır bacaklarını hemen! Ayır bacaklarını! - Hamileyim ben.
  - Ben de bunu söylüyorum ya! İlk kez değil.
  Ayır bacaklarını şimdi.
  Hayır! Hayır! Bırak gideyim.
  Ayır şu bacaklarını hemen! Bırak beni! Teşekkürler.
  Sanırım yeterince gördük.
  Tefekkür hücresine götürüyorum.
  - Nete.
  - Bırak beni! Neden Rita?
  Neden?
  Neden?
  - Sessiz ol.
  - Bırak beni lanet olası! Doğru olan şeyi yaptın.
  Yarın ailene yazıp   olgunluk gösterdiğini ve eve dönmeye hazır olduğunu söyleyeceğim.
  Bu tam bir zaman kaybı.
  - Selam.
  - Bize yeni bir bilgi mi getirdin?
  - Rose Knudsen nerede?
  - Karakolda.
  Rozetlerinize bakayım.
  Hadi, hadi.
  Hadi ama lanet olsun! Ek iş olarak Sprogø’da bekçilik yapmam tesadüf değil.
  Teyzem o adada kısırlaştırıldı.
  Çocuk sahibi olamadığı için sonunda canına kıydı.
  Danimarka devletinin sorumluluğu kabul etmesini sağlamak için şikâyette bulundum.
  3 Kasım 2003'te ilk dilekçeyi, sonra 5 Eylül 2005'te   8 Nisan 2006'da ve 4 Haziran 2007'de diğer dilekçeleri yolladım.
  - Peki sağ ol.
  Teyzeni kısırlaştıran doktor Curt Wad mıydı?
  Doğru.
  Polisin bir avuç amatör olduğunu düşünürdüm.
  Curt'ün yeni imparatorluğu sizi aldatmasın.
  Doğru toplum için mücadele veren iyi sosyal demokrat rolü kesiyor hâlâ.
  Ne demek istediğini anlayamadım.
  Curt hiç vazgeçmedi.
  Devletin 60 yıl önce yapmasını emrettiği şeyi hâlâ yapıyor.
  Daha açık olman gerek.
  Curt haberleri olmadan genç kadınları hâlâ kısırlaştırıyor.
  Sağlıklı İskandinav kızlarının çocukları olmalı.
  Ona göre aptal çocuklar doğuracak olan zayıf kızların çocuğu olmamalı.
  Odağında şimdi göçmen kızlar var ve bunda yalnız değil.
  Bunun için çok sayıda insanın büyük bir komploya dahil olduğundan şüpheleniyorum.
  Daha çok doktorlar ama avukatlar, polis memurları ve politikacılar da var.
  Bu en tepeye kadar gidiyor.
  Üzerinde çalıştığınız cinayet davası sizi Sprogø'ya yönlendirdiyse   olanları örtbas etmek için öldürüldüklerini söyleyebilirim.
  - Bu teorinin kanıtı var mı?
  - Hayır, maalesef yok.
  Öyleyse burada ne işimiz var?
  Bakın, ailelerinin haberi olmadan kliniğe giden genç kadınlar var.
  Ebeveyn onayı olmadan kürtaj yapılabilir.
  Yalnızca kürtaj konsültasyonu yoluyla ama Wads'ın kliniği isimsiz ve ücretsiz yapıyor.
  Tabandan gelen bir hareket bu, lanet olsun! Kızlar konuşmaya cesaret edemez.
  Oraya gittiklerinden ailelerinin haberi yok.
  Ne yapmamızı istiyorsun?
  Doktorlarının çoğu aynı savunma avukatına sahipti.
  Kim olduğunu biliyorsunuz.
  - Philip Nørvig.
  - Evet.
  Kayıtları muhtemelen bir bağlantıyı, bir şebekeyi kanıtlayacaktır.
  Ancak birlikte çalıştığı şirketten kayıtları alabilmem için   bir mahkeme emrine ihtiyacım var ama bunu elde etmem mümkün değil.
  Bunu biz de yapamayız.
  Kanıtımız olmadığı sürece imkânsız.
  - Sana ulaşmamız gerekirse Rose'da numaran var mı?
  - Var.
  Neler oluyor?
  Videodaki kızlardan birini tanıyorum.
  Benim sokağımda yaşıyor.
  - Selam Nur, ben Louise.
  - Selam.
  - Sana test yapmam gerekiyor.
  - Kendimi iyi hissediyorum.
  Hiçbir hata yapılmadığından emin olmak istiyoruz.
  - Üç buçuktan önce evde olmam gerek.
  - Tamam.
  Hiç sorun değil.
  Çabucak hallederiz.
  Esad kapının önünde bekler misin?
  İşte böyle.
  Başlangıçta biraz soğuk olabilir.
  - İyi mi?
  Güzel.
  - Neye bakıyorsunuz?
  Yalnızca her şey olması gerektiği gibi mi diye bakıyorum.
  Şüphelendiğin şey doğru.
  Esad ona söylememi ister misin?
  Ben hallederim.
  Nur belki otursan iyi olur.
  - Ailenin buraya gelmesi gerek.
  - Hayır.
  Onlarla konuştun mu yoksa?
  - Henüz değil.
  - Onlara bir şey söylemeyeceğine söz vermiştin.
  - Kürtajını kim yaptı?
  - Neden?
  - Bilmem gerek.
  - Niye bilmen gereksin ki?
  Doktorun adı neydi?
  - Ailemi aramayacağına söz vermeden sana hiçbir şey anlatmam.
  - Nur, lütfen.
  Tek kelime etmem.
  Bilmem gerekiyor.
  Esad.
  Onları aramayacağına söz ver.
  Söz veriyorum.
  Doktorun adı neydi?
   Curt Wad.
  - Emin misin?
  Bu çok önemli.
  - Evet.
  Danevang'tan Curt Wad.
  Esad neden?
  Neden bilmen gerekiyor?
  Öyle bir şey yaptı ki  Öyle bir şey yaptı ki, çocuk sahibi olamayacaksın.
  Hayır.
  - Çocuklarım olsun istiyorum.
  - Sana bir müdahalede bulunmuş.
  Kısırlaştırma işlemi.
  - O hâlde bunu düzeltmeniz gerek! - Bunu yapamam.
  Bu da neyin nesi?
  - Çocuk sahibi olamayacağımı söylemek için mi beni buraya sürükledin?
  - Hayır.
  Sana bunu yapanları durduracağız.
  Söz veriyorum.
  Doktor Wad ve birlikte çalıştığı herkes.
  - Söylemelisin  - Hemen eve gitmem gerek.
  - Nur polise olanları anlat.
  - Kimseye anlatamayacağımı biliyorsun.
  - Nur bu mesele  - Ağzından çıkan hiçbir şeye inanmıyorum!  Lanet olsun! Bunu yapanı durdurmak zorundayız.
  Evet.
  Hasta Şikâyetleri Kurulu'yla bağlantı kurmalıyız.
  Carl 1970'den beri kürtajlarda yapılan yanlışlıkların listesini istiyor.
  1970'ten ancak matbu kayıtlar olabilir.
  - Brandt'ın bahsettiği doktorların listesini bul.
  - Peki.
  - Ne olduğunu biliyorum.
  - Neler oluyor?
  Kısa sürede geldiğiniz için teşekkürler.
  Her zaman riskin farkındaydık.
  Şimdi giderilmesi gereken zorluklar var ama burada bulunan herkes   herhangi bir soruyu sessizlik duvarıyla karşılayabilirse bunun da üstesinden geliriz.
  Şu andan itibaren derhâl uyku haline geçiyoruz.
  Her zamankinden daha da güçlü olunca geri döneceğiz.
  - Alo?
  - Benim.
  - Brandt sen misin?
  - Evet.
   - Doktor listemi aldın mı?
  - Evet, aldım.
  İyi misin sen?
  Sanırım beni keşfettiler.
  Aynı yolu asla iki kez izlemem.
  O yüzden aynı adamı pat diye üç kez görüyorsam sorun var demektir.
   - Bu hiç iyiye işaret değil.
  - Tamam, sana geliyorum.
  - Tam zamanında burada olabilir misin?
  - Hemen geliyorum.
  İyi de tam olarak ne zaman burada olabilirsin?
   Hemen geliyorum.
  Rose, Brandt'ın listesindeki tüm doktorların avukatının Philip Nørvig olduğunu söylüyor.
  - Hasta şikâyetlerini toplamışlar.
  - Puşt herifler! - Nørvig'in karısıyla yeniden görüşmeliyiz.
  - Arabada sigara içme! Sakin ol.
  Onları durduracağız.
  Nasıl?
  Nur'a olan şey cinayetlerle bağlantılı mı?
  - Cinayetler için hâlâ bir sebebimiz yok.
  - Ya Brandt haklıysa?
  Gitte Charles   Curt'un yaptıklarını biliyorlar diye öldürdüyse, bunların arkasında Curt varsa! Tanıklardan kurtulmak istiyorsan, ceplerinde kimliklerle onları bir masaya oturtmazsın.
  Birilerinin istediği şey   kim olduklarını bilmemiz.
  - Ne düşünüyorsun?
  Carl! - Hiçbir şey.
  - İki günüm kaldı.
  - Ne güzel.
  Sabırsızlıkla bekliyorum.
  Sabırsızlanıyorum.
  - Burada ne işiniz var?
  - Selam.
  - Vaktiniz varsa son birkaç sorumuz daha olacak.
  - Tabii.
  Geçen defa oldukça kapsamlı sorduğunuzu sanıyordum.
  - Bu davanın dibine ulaşmak istiyorum.
  - Yeni bir şey mi oldu?
  Philip'in uzmanlığı kadınların mağdur olduğu ameliyatları yapan doktorları savunmaktı.
  - Evet.
  - Hemen sorayım.
  Philip'in Esad gibi insanları pek umursamayan   bir grup veya insan ağının parçası olup olmadığını biliyor musunuz?
  O görüşleri asla paylaşmadım.
  Asla! Ben düzgün bir insanım.
  Evde bunlardan asla bahsetmezdi.
  Bunu yapmaya izni yoktu.
  Philip'in ölümünün bir şekilde o grupla bağlantılı olduğunu düşünüyoruz.
  Üyelerin adları, mevkileri, doktorlar, hastalar anımsayabildiğiniz ne varsa olur.
  Gruptan hiç bahsetmezdi.
  İşi hakkında detaylı konuşmazdık.
  - Kesinlikle emin misiniz?
  - Bir şey bilseydim söylerdim.
  Hayatının o kısmını benden saklardı.
  Neden kayıtlarına bakmıyorsunuz?
  Onları bodrumda saklıyorum.
  - Çoğunlukla evde çalışırdı.
  - Yani hepsini burada mı tuttunuz?
  - Evet.
  - Evde mi?
  Merhaba! Merhaba?
 ! Brandt! Siktir! Vay anasını.
  - Elimizde ne var?
  Kısırlaştırma başarısızlıkları.
  - Curt Wad.
  - Ters giden doğumlar.
  - Curt Wad'ın karısı.
  Gizlemeye bile çalışmamışlar.
  Şu ana kadar kimse ne arayacağını bilmiyordu.
  - O nedir?
  - Jurnal 64.
  Nete Hermansen'in Sprogø hasta kayıt defteri.
  İlginç bir şey var mı?
  Carl! Kime yazıyorsun?
  - Takip et! - Hiçbir şey göremiyorum! Dikkat et! - İyi misin?
  - Çözemiyorum Esad! Sıkıştım.
  Geri geliyorlar.
  Geri geliyorlar! Arabadan çıkmak zorundasın.
  Siktir! Geliyorlar! - Silahını ver bana! - Al! Carl seni dışarı çıkaracağım! Seni dışarı çıkaracağım! Gidelim hadi lanet olsun! Bırak onu! Koş kahretsin! Carl koş!  Sonraki durak Puttgarden.
  - Rita hamile olduğunu söylüyor.
  - Yalan söylüyor.
  Karar vermek zorundayız.
  Şu an cezalandırılman gayet adil Nete.
  Bana dokunma.
  Dokunma bana.
  Sakın dokunma bana! Sakın! Sakın yapma! Yapma! Unutma, bu senin iyiliğin için.
  Cezalandırılmadan hiçbir şey öğrenemeyiz.
  Kulağım! Öbürünü de koparırım! Bırakın beni! O hâlde şimdi K.
 K.
  Steincke'ye sevgi dolu bir selam yollama vakti.
  1933'teki büyük sosyal reformun arkasındaki kişiydi.
  Steincke'ye müteşekkir olmamız gereken çok şey var.
  Steincke mantıklı bir şey söyledi.
  "Fazla kifayetsiz insana sahip olmamalıyız.
 " Bu yaptığımız refah toplumunu başarılı kılacak pratik bir tedbir yalnızca.
  Pekâlâ.
  Kürtaj ve kısırlaştırma işlemine hazırlanıyoruz.
  Sağ ol Gitte.
   Motosikletli kişiler aranıyor.
   Biri sol kolundan vuruldu.
  Silahlı oldukları düşünülüyor.
  Rose! Rose kahretsin, ne kadar güçlüsün! Gelebildiğine sevindim.
  - Nasılsın?
  - Berbat bir şey akşam geçirdim.
  - İyi misiniz?
  - İyiyiz.
  Elimizde neler var?
  Saldırgan Brandt'ın bilgisayarının peşindeydi.
  Adli ekip aldı.
  Ne yazık ki Curt Wad'ın bütün akşam için bir mazereti var.
  - Onlara söylemedin mi Rose?
  - Hayır.
  - Bir grup olduğunu düşünüyoruz.
  - Grup mu?
  Bir grup doktor yasadışı kürtaj yaparak fetüsleri öldürüyor   kadınları kısırlaştırıp genetik ayıklama yapıyorlar.
  Deli deli konuşmayın.
  Kulağımıza daha önce gelmiş olurdu.
  Her yıl polis aleyhinde takriben 2000 şikâyet davası açılıyor.
  Hepsini kazanıyoruz.
  Hiç hata yapmadığımızdan mı yoksa birbirimizi koruduğumuzdan mı?
  Aynı şey hastaneler için de geçerli.
  Saldırıya uğradık.
  Elimizdeki tüm kanıtların olduğu arabayı yakıp bizi uyardı diye Brandt'ı öldürdüler.
  Haklıydı.
  Curt Wad ve birkaç doktorundan çok daha büyük bir iş bu.
  Peki ya apartmandaki cesetler ne demeli?
  Gitte Charles da grupta mıymış?
  Delilik bu.
  Niye kimse Charles'ı bulamıyor?
  Bırakın artık şu işin peşini! İkiniz de gayet iyi duydunuz.
  Sizin iyiliğiniz için söylüyorum.
  Özellikle de senin için.
  Merdivenleri tırmanıyorsun.
  Bu da bıçak sırtında yürümek demek ve azami politik denge gerektirir.
  Elimizde suça dair yasal olarak %100 kesin bir kanıt olana kadar   kimse Curt Wad'ı, karısını ya da başka birilerini suçlamıyor   ya da tehdit etmiyor.
  Başınınız sallayın ki anladığınızı görebileyim.
  - Carl.
  - Anladım.
  - Teşekkürler.
  - Peki, elimizde neler var?
   Sonunda verdiğin ada rastladık.
  Kadın Almanya'da otobüse bindi.
   08.
 25 sularında Hovedbanen'e varacak.
  Carl! - Neler oluyor?
  - Şehir merkezine git, ben de sonra gelirim.
  - Nereye gidiyorsun?
  - Sana ne?
  Benden Gitte Charles'la ilgili bir şeyler saklıyorsun.
  - Ne olduğunu niye söylemiyorsun?
  - Söylemek istemiyorum.
  Artık bana güvenmiyor musun?
  Diğer insanlar gibi miyim?
  Bırak beni.
  Bırak kolumu.
  Esad kes şunu artık! Bıktım artık saçmalıklarından! Bundan böyle ekip falan değiliz.
  Tamam.
  Kalan 24 saatin için mi demek istiyorsun?
  - Siktir git! - Seni sinir etmesine izin verme.
  Ayrılmayı kolaylaştırmak için hır çıkarmaya çalışıyor yalnızca.
  Canın cehenneme.
   Hepimizi ilgilendiren üzücü bir duyurumuz var.
  Danimarka hükümeti Sprogø'daki evimizi kapatma kararı aldı.
  Cumartesiden önce odalar temizlenip eşyalar paketlenmiş olmalı.
  Burada başardıklarımızdan gururluyuz.
  Dışarıdaki dünyada da iyi olacaksınız.
  Nete?
  Nete değil mi?
  Herkes Gitte Charles'ı arıyor   o yüzden kendi pasaportunuzu kullandınız.
  Nete Hermansen.
  Her üçüne de kin güdebilecek yalnızca siz vardınız.
  Yani bir sebep.
  Sprogø'da sizin için tuttukları defteri okuyunca anladım.
  Curt Wad aleyhinde dava açan sizdiniz ama reddedildi.
  Curt Wad bebeğinizi öldürdü.
  Niye sizinle  İmdat! Çantamı çalmaya çalışıyor! - Neler oluyor burada?
  - Nete! Nete.
  Nete! Nete! Polis! Şu taksiyi takip et.
  Bas gaza be! Affedersiniz! - Ne yaptınız siz?
  - Sorun yok, ben ilgilenirim.
  - Ne istiyorsun?
  - Ne yaptınız bana?
  Çocuğum olmayacağını söylüyorlar.
  Mesele nedir bilmiyorum ama işimiz bitti zaten.
  Çarşamba günü görüşürüz.
  İçeri gir de biraz konuşalım.
  Yanlış anladığın bir şeyler olsa gerek.
  Gel, otur.
  Ne olduğunu anlat bana.
  Çocuk sahibi olamayacağını kim söylüyor?
  - Onu bulamıyorum.
  Nerede?
  - Nereden bileyim?
  Seninle konuşmam gerek.
  Nur'u arıyorum.
  Nerede olduğunu biliyor musun?
  - Nerede bilmiyorum.
  - Onu tanıdığını biliyorum.
  Tanıyorsun biliyorum.
  Kliniğe birlikte gittiğinizi biliyorum.
  Oraya mı gitti?
  Yalnızca iyi olup olmadığını bilmek istiyorum.
  Kliniğe mi gitti?
  - Evet.
  - Sağ ol.
  Sanırım bu size ait.
  Kalp anahtarınız.
  Banotunun tadı kokusundan daha iyiymiş.
  Yalnızca olayı deştim diye mumyalanıp üzerime duvar örülsün istemem.
  Philip Nørvig, Rita Nielsen ve Gitte Charles'ı öldürdünüz.
  Sonra da Gitte Charles'ın sizin gibi görünmesini sağladınız.
  Kimliğinizi ve kolyenizi ona verdiniz, boş sandalye de Curt Wads içindi.
  Affedersiniz ama burada ne işiniz var?
  Klinik bugün için kapalı.
  - Nur'u arıyorum.
  - Kimi?
  Kim olduğunu biliyorsun psikopat herif.
  Kıza ne yaptığını biliyorum.
  Burada mı?
  Duygusal açıdan dengesiz bir göçmen kız bugün buraya geldi   doktorlarımızdan biriyle konuştu, sonra da evine gitti.
  Mesele bu muydu?
  - Orada dur bakalım.
  - Derhâl buradan gitmenizi istiyorum.
   - Orada mıydı?
  - Eve gönderdiklerini söylüyorlar.
   Doğru değil bu.
  Telefonu hâlâ o civarda.
   - Demek hâlâ burada.
  - Dikkatli ol.
  Çok tehlikeliler.
  Esad! Ne oldu?
  Tage ve ben Sprogø'dan sonra bir süre birlikte olduk.
  Ancak artık o âşık olduğu Nete değildim.
  Hayali bir aileye, çocuklara sahip olmaktı   ama ona bunu veremezdim.
  Curt bunun icabına bakmıştı.
  Bu yüzden ondan ayrıldım.
  Onu da karanlığa çekmek istemedim.
  İçimde yaşattığım tek şey nefretti.
  İntikam almak istedim.
  Hayatımı yerle bir eden şeytanların yanına koymayacaktım.
  - Bunu anlayabiliyor musunuz?
  - Evet.
  Etkisini göstermeye başlıyor.
  O küçücük bardaktakiyle ölmezsin merak etme.
  - Birkaç nefes esrar çekmek gibi.
  - Peki  Tamam öyleyse.
  Davanın reddedilmesinden sonra onları öldürmeyi düşündüm.
  - Ama onlarca yıl beklediniz.
  - Uzun zaman boyunca yalnızca hayaldi.
  Vaktimi öylece tüketirken hayalini kurduğum bir şeydi.
  Meyhânede bir başımayken ya da yatağımda ölürcesine sarhoş hâlde yatarken.
  Kaybedecek bir şeyimin olmadığı birden kafama dank etti.
  Hayatım yoktu.
  - Hiç olmazsa denemeliydim.
  - Gitte Charles ilk miydi?
  Onu bağışladığıma inandırıp güvenini kazanmak altı yılımı aldı.
  Sonra orada oturup bana gülümsedi.
  Güldü.
  Mutluydu çünkü artık banotu yudumlarında kendinden geçecekti.
  Evet.
  - Hoş bir his öyle değil mi?
  - Evet, tıpkı   yeni bir arkadaş gibi.
  Yani ölmek zorundaydı.
  Daha fazla içmek istemiyorum.
  Neden bir masanın etrafında oturur vaziyette yerleştirdiniz peki?
  Curt'un gösterdiği bir resim bana bu fikri verdi.
  Ölmüş hâlde yatakta yatan bir ailenin resmi.
  Ben de ölmüş hâlde bir masanın etrafında öylece oturmaları gerektiğini düşündüm.
  Sonsuza kadar birbirlerine ve değersiz hayatlarına bakıp duracaklardı.
  Peki son sandalye Curt için mi?
  Curt'u apartmana çekmek zor olurdu.
  Eski hemşiresi Gitte Charles'la buluşacağını düşünürse başarılı olacağı aklıma yattı.
  Başladığınız şeyi niye bitirmediniz?
  Curt bunu herkesten çok hak etti.
  Nete olarak eski hayatımı silme sürecindeyken   Tage'dan bir mektup aldım.
  Denizci olmuş, dünyayı köşe bucak gezip dolaşmış.
  Onun da hiç çocuğu olmamış.
  Sonra günün birinde aniden   kapımın önünde dikilip beni dışarı davet etti.
  Konuştuk  Konuştuk, güldük.
  Dans ettik.
  Hayatımda hiç o kadar dans etmemiştim.
  Ertesi sabah uyandım, yatarken onu seyrettim.
  O zaman onca yılın heba olup gittiğini anladım.
  Hâlâ çok geç değildi.
  Ne öfkeme ne de intikam arzuma   tutunmak zorunda değildim.
  O yüzden peşini bıraktım.
  Tanrı öldü, durum vahim   ama sevgi hüküm sürüyor.
  Şayet  şansın varsa.
  Evet, son 12 yıl hayatımın en mutlu dönemiydi.
  Nete   Curt'u yakalayacağız, sana söz veriyorum.
  Seni hapse atmak için buraya gelmedim.
  Burada olduğumu kimse bilmiyor.
  Tage'in son arzusu küllerinin Øresund'a savrulmasıydı.
  - Carl neredesin?
  - Nete Hermansen öldü.
   Evet, 13 yıldan fazladır ölü zaten.
  Şimdi dinle beni lütfen.
  Esad şu an Danevang'ta.
  Nur'u alıkoyduklarını düşünüyor.
   Oraya gitmen gerek.
  Bir süredir ondan haber alamadım, çok gerginim.
   Carl ne dediğimi duydun mu?
  - Feribotu döndür, Kopenhag'a gidiyoruz.
  - Burada olmamanız gerek.
  Polis.
  - Esad! Kes şunu! - Ne işin var burada?
  Jacobsen seni alıp götürmemi söyledi.
  Seni polis şiddetinden ihbar ettiler.
  Kimse yok burada! Kapalı baksana.
  - Hadi.
  - Siktir.
  - Esad! - Şu kapıyı da hemen kontrol edeyim.
  Esad! Lanet olsun! Nur! Gunnar! Nabzı iyi.
  Yalnızca bayılmış.
  Otur oraya! Otur oraya! Ambulans ve destek çağır.
  "Soğuk Kış" teorisi nedir bilir misin?
  Hayır, tabii ki bilmezsin.
  Nispeten yeni sayılır.
  Bu teoriye göre, tarih öncesi zamanlarda insanlar   uzak, soğuk İskandinav bölgesine göç ederlerken   bizzat doğa tarafından ayıklanırlardı.
  Kuzeye ilerlerken yalnızca yüksek zekâya sahip olanlar hayatta kaldı.
  Yaşattığımız ve yaşatmamız gereken demokrasileri inşa ettiler.
  Demokrasi Yunanistan'da ve İtalya'da doğdu.
  Demek istediğim, son yıllarda buraya akın eden sizler   binlerce yıl süren aynı doğal ayıklanmaya maruz kalmadınız.
  Kesinlikle çok zayıfsınız.
  Muhakkak doğanın ellerinde ölürdünüz.
  Ancak sağlam toplumumuz sayesinde yapay olarak hayatta kalıyorsunuz.
  - Ne oldu?
  - Geliyorlar.
  Burada olan şey, Nur'un tarafımızdan kürtaj edilmesiydi.
  Yasa dışı olduğu muhakkak ama para cezasından fazlasıyla sonuçlanmaz.
  Bir kâfirin iyi bir Müslüman kızı kürtaj ettiği gerçeğiyle yaşayamazdın.
  Buraya geldin, çılgına dönüp beni tehdit ettin.
  Öfkeye kapılıp beni öldürmeye çalıştın.
  Neyse ki meslektaşın çabuk hareket edip seni kurtardı.
  Ancak ambulans vaktinde gelmedi ve ölümcül olmayan yara ölümcül hâle geldi.
  Evet! Sonuçta beni vurmaya çalışan sendin.
  Kızı götürüp işini bitirin.
  İntihar gibi görünmesini sağlayın.
  Klinikten mümkün olduğunca uzakta, şehrin öteki yakasında icabına bakın.
  - Arabayı getireyim.
  - Üç dakikaya oradayım.
  Tamam.
  Üç dakika.
  Sakin ol! Carl! Benim.
  - Ne işin var burada?
  - Esad kontrolden çıktı.
  - Nerede?
  - Burada, gel.
  Ne oldu?
  Kolun kanıyor.
  Motosikletli sendin.
  Vurdum seni.
  Pekâlâ, kalp krizi geçirmen için sana biraz yardım edelim.
  Yalnızca işleri biraz hızlandırıyoruz.
  Hepsi geçti, geçti.
  Küçücük bir acı hissedeceksin.
  Bu ne cüret! Esad  Esad bana bak.
  Bak bana.
  Hadi.
  Bilincini kaybetme, kaybetme sakın.
  Burada kal.
  Burada kal.
  Gitme, burada kal.
  Danevang Enstitüsü'ne acil devriye ekibi ve ambulans istiyorum.
  Hemen! Hadi Esad! Hayır, hayır, hayır bana bak! Hadi! Burada kal, benimle kal! Carl yanında.
   Kan basıncı stabil.
  Hâlâ kardiyak fibrilasyon var.
  - Bir gelişme var mı?
  - Yok.
   Cinayet Masası Komiseri Marcus Jacobsen basın toplantısı düzenledi.
   Her şey yıllar boyunca bir grup doktorun büyük bir istikrarla    muhtaç bir grup kadını kısırlaştırdığı gerçeğini işaret ediyor.
  Louise   - Öncelikli olarak farklı etnik kökenlere mensup kadınlar mı?
  - Evet.
   Eylem sonraki yıllarda farklı etnik kökenlere mensup kadınları hedef almış.
   Hepsi bu kadar, tamam.
  Başka soru yok.
   Danevang Araştırma Merkezi'nde yaşanan bir polisin öldüğü ve    diğerinin kritik bir durumda olduğu hararetli silahlı çatışmanın ardından    baş hekim Curt Wad ve iki çalışanı gözaltına alındı.
   Aynı şekilde eşi Beate Wad de gözaltında.
   Soğuk Kış grubunun üyeleri yalnızca doktorlardan ibaret değildi.
   Üyelik devlet aygıtının en derinlerine kadar iniyor    ki bu da bazı muhaliflerin "Derin Devlet" dediği şey.
   Wad suçlu olduğunu reddetse de, grubun kurbanlarından biri olan Nur Turan    hikâyesini kamuoyuyla paylaşınca dava beklenmedik bir şekle büründü.
   Bana olanları değiştiremem    ama başkalarının da başına gelmesine engel olabilirim.
   Olanları anlatmamın sebebi bu.
   Şu anda 60'tan fazla genç kadın benzer davalarla polisle temasa geçti.
   Bunun ardından yürütülen tahkikatla dört doktor daha tutuklandı.
   Cinayet Masası Komiseri Marcus Jacobsen'in dediğine göre    Soğuk Kış grubunun soruşturulması daha yeni başladı.
  Günaydın.
  İyileşme sürecindeyken, sizi yapay komaya sokmak zorunda kaldık.
  İçecek bir şey getireyim.
  Affedersiniz.
  Selam.
  Selam.
  Tanrım.
  - Kıl payı kurtuldun.
  - Evet.
  Pekâlâ  Sabah yine gelirim.
  Şube Q'ya geri dönmeni istiyorum.
  Rose'un sana ihtiyacı var.
  Rose'un bana ihtiyacı mı var?
  Evet  Hem benim de ihtiyacım var.
  Geri gel.
  Önce şu lanet komadan çıkmama izin verir misin?
  Elbette.
  Esad uyanmışsın! Şükürler olsun! - Dikkat et Rose.
  Rose, Rose! - Evet, biliyorum.
  Üzgünüm.
  Affedersin Esad.
  - Selam Rose.
  - Selam, nasıl hissediyorsun?
  Uyandın ya.
  Uyandığını neden söylemedin?
  Haber verebilirdin.
  - Az önce uyandı.
  - Seslenebilirdin pekâlâ.
  - Olmaz, orası olmaz.
  - Neden olmasın?
  Olmaz  Tamam.
  - Hadi bakalım.
  - Taş, kâğıt, makas! Kahretsin.
  - Taş, kâğıt, makas! - Taş, kâğıt, makas! Evet! Selam.
  - Buraya oturabilir miyim?
  - Tabii.

"Kifayetsiz kişilere itina ve sevgiyle bakıyoruz ama üremelerine engel oluyoruz.
 " Sosyal Demokrat K. K.  Steincke  Kifayetsiz kişiler:  "Zekâ özürlüler, deliler, sara hastaları, ruh hastaları, anti sosyaller    sapkın eğilimi olanlar, ayyaşlar ve diğer madde bağımlıları.
 " Doktor J. H.  Leunbach  1934 ve 1967 arasında, 11 binden fazla Danimarkalı kadın zorla kısırlaştırılmıştır.
 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar