Print Friendly and PDF

Translate

Bang Bang You're Dead (2002)

|


87 dk
Yönetmen:Guy Ferland
Senaryo:William Mastrosimone
Ülke: ABD, Kanada
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:07 Haziran 2002 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Reinhold Heil, Johnny Klimek
Oyuncular:Tom Cavanagh, Ben Foster, Randy Harrison
Janel Moloney, Jane McGregor
Tüm Kadro
Özet
Okullarda şiddet son yıllarda sadece ülkemizde değil tüm dünyada tartışılan bir olgu. Michael Moore, Bowling For Columbine (Benim Cici Silahım) isimli belgeselinde 20 Nisan 1999'da Columbine Lisesi’ndeyaşanan okul cinayetini enine boyuna incelemiş ve bu belgesel hayli ilgi uyandırmıştı. Bang, Bang, You're Dead ise okulda şiddeti belgesel anlatımdan uzak sinemasal bir dille, sürükleyiciliğini her daim koruyarak işliyor. Guy Ferland, yarattığı Trevor karakterini tanıtarak bizi okul koridorlarına sokuyor. Trevor ile başkalarının arızalı olarak nitelendirdiği, uyumsuz bir öğrenci portresi çiziliyor. Tüm arkadaşları, okul yöneticileri hatta ailesi ona yüz çevirirken öğretmeni Val onu anlamaya çalışıyor. Öğretmen, Trevor’ı tanıdıkça okuldaki şiddetin boyutlarının farkına varıyor. Tam da okulda Columbine Lisesi benzeri bir okul cinayeti yaşanmak üzere… William Mastrosimone’un yazdığı muhteşem senaryo ve sürükleyici kurgu bir araya gelince, film didaktik olmadan gençlere, eğitmenlere ve ailelere önemli hayat dersleri veriyor. Erkenden yetişkin olmaya çalışan ergenlerin kendilerini kanıtlamak isterken neler yapabileceğine tanık oluyoruz
Altyazı
Kâbusa hoş geldiniz.
 - Trevor, şu sırt çantana bir bakalım.
 - Olası sebeplerden mi?
 - Evet, bu konuda ünün var.
 - Şimdi sırt çantana bakalım.
 - Çöp Kutusu!
 - Bakın kimler gelmiş, deli bombacı değil mi bu?
 Son zamanlarda hiç okul havaya uçurdun mu?
 Senin sayende her sabah X- ray'den geçiyoruz.
 Yerinde olsam tuvalette tek başıma yakalanmazdım, Çöp Kutusu.
 - Pardon.
 - Görüşürüz salak  Tebrikler, ilk sıfır toleransın zayiatını vermiş bulunmaktasınız.
 Pekala, millet herkes dinlesin!
 Dinleyin dedim size.
 Herhangi bir şiddet şüphelisi   fiziksel ya da sözlü   fark etmez hemen okuldan uzaklaştırılacak   ya da atılacak.
 İşte bu sıfır toleranstır!
 Tama, gidebilirsiniz.
 Bay Adams, dersten önce odam da konuşabilir miyiz?
 Günaydın, Trevor.
 - Yazın nasıl geçti?
 - Harikaydı.
 Trevor, şu kamerayı bir tarafa koyar mısın, lütfen?
 Harika olan neydi?
 Danışmanım   ve tekrar ettiğim yaz okulum   haricinde harikaydı.
 Bildiğin gibi Trevor   birçok aile patlaman için senin kovulmanı istiyor   ama Bay Olson ve diğerleri   yeniden geri gelmeni destekliyor.
 Madem bana karşı bu kadar naziksiniz   diğerlerinin adının yazılı olduğu listeyi bana verin de   onlara zevkle teşekkür kartı göndereyim.
 Neden buradasın, Trevor?
 Ailemin ödediği vergiler onlara   bir devlet okulundan bedava yararlanma hakkı veriyor.
 Seninle öfke kontrolü seanslarına devam etmek istiyorum   ama bu sana bağlı.
 Belki sana   zorlandığın konularda yardım edebilirim.
 Selam ver ona.
 - Asla olmaz.
 Beni havaya uçurabilir.
 - O bizden biri dostum.
 Çok kıyak.
 Amerikan edebiyatının genel araştırmalarını incelemeye başlayacağız.
 Hawthorne, Poe, Twain ve James.
 Bunları arkaya uzat.
 Bay Adams?
 Poe, Twain, James, Bay Adams.
 Dinlediğiniz şeylerin üniversite sınavında   size yardımcı olacağından kuşkuluyum, Bay Adams.
 Piramitlerin tepesinden mi, Bay D?
 Neredeyse yarıda ikiz kaslarım çekiliyordu, dostum.
 Üstesinden gelmeliydiniz Bay D.
 Sadece bir merdiven değil miydi?
 Tabii her merdivenin uzunluğu 1.
80 metre uzunluğunda.
 Ben de öyle dedim.
 Trevor, bekle!
 Seni yeniden görmek güzel.
 Nasıl gidiyor?
 Yaz okulu, lanet okul, ha?
 Dinle, içine edilmiş ders programı senin mi?
 Seni   video dersimde görüyorum ama tiyatroda göremiyorum.
 Evet, tiyatroyla işim bitti.
 Fikrini değiştirirsen her zaman tiyatro sınıfı sana açık, tamam mı?
 Deli bombacı, nasılmış?
 Hadi ama benden daha iyi biliyorsun, sadece gelip geçici bir hevesti.
 Tabii, genç terörist evresini gözden geçirdiğimde bunu aklımda bulundururum.
 Bomba yapıp   okulumuzu havaya uçuracak tarifleri indiriyor internetten.
 Bomba gerçek değildi.
 Evet, tek şey patlayıcı olmayışıydı.
 Bir hatadır yaptı.
 İkinci bir şansa ihtiyacı var.
 Sana yemin ederim ki o çocuğun gözlerine baktığımda  -  geri sayım sesi duyuyorum.
 - Yüzüğün nerede?
 Nişanı attık.
 Bitti demek.
 Üzüldüm.
 Dikkat et de timsah gözyaşlarında boğulmayasın.
 - Pardon?
 Öylece istediğin yere oturamazsın.
 - Neden?
 - Kimlerle takılıyorsun?
 - Kimlerle mi?
 Okul takımındaysan ya da amigoysan buraya oturabilirsin.
 Bunu herkes bilir.
 Şu masa keşlerin, otçuların, kaybedenlerin, bunalımdakiler ve hippilerin.
 Şuradaki hazırlık sınıflarının.
 Şurada da kaykaycılar ve onların hatunları var.
 İnekler ve teknolojiciler.
 Duvarın karşısında da   afrolar, rapçiler, köylüler, gotikler   ve ucubeler, sorunlular, kaybedenler, fahişeler, eşcinseller, enayiler  -  ve holiganlar.
 - Holiganlar mı?
 Holiganlar, ucubelerin ucubesidirler!
 Peki yemek yemek için nereye oturmalısın?
 - Ben Brad, benimle oturmak ister misin?
 - Teşekkürler, kalsın.
 - Geçen yıl iyiydi.
 - Neden?
 Onlara karşı koyman.
 - Bizimle oturmak ister misin?
 - Hayır, teşekkürler.
 Sorun değil, dostum.
 Bu oyunu internetten buldum.
 Bu oyundan gerçekten hoşlandım.
 Bu oyunu oynatmak istiyorum.
 - Senin başrolü oynamanı istiyorum.
 - Dalga mı geçiyorsun?
 - Hayır.
 Bu insanların önüne çıkmayacağım.
 - Neden?
 - Beni çöp kutusuna atmaları için başka bir sebep vermemek için belki.
 - En azından oyunu okuyabilir misin?
 - Okumam için bir sebep göremiyorum.
 Beni neden görmek istemiştiniz?
 - Selam, Jenny.
 Jenny bu Trevor.
 Trevor, Jenny.
 - Merhaba!
 Jenny, Kaliforniya'dan buraya yeni taşındı.
 Geçen yıl   onu görmeliydin.
 Çok harika bir Julliet'ti.
 Başrol kadın karakteri Katie'yi okuyacak.
 - Neyse, okumaktan bir zarar gelmez.
 - Evet.
 Yemek nöbetine döneyim.
 Görüşlerini bana bildirirsin.
 Görüşürüz.
 - Oturabilir miyim?
 - Yer var.
 Biraz önce buradaki hiyerarşik sıralamayı öğreniyordum.
 Peki senin bu hiyerarşideki yerin neresi?
 - En alt.
 - Nasıl en alt oldun?
 Aklımı kullanıp azimle devam ederek.
 - Tebrikler!
 - Teşekkürler.
 - Tüm masayı kendine almışsın.
 - En alt olmanın bazı avantajları var.
 - Okuldan sonra oyunu okuyacak mıyız?
 - Evet.
 Videolarınız 10 dakikadan uzun olmasın.
 Giriş, gelişme ve sonuca sahip olmalı   ve bunu üç haftada yapacaksınız.
 Şimdi başlarsanız boş zamanınız olacaktır.
 Hayal gücünüzü kullanmanıza izin verdiğimi unutmayın.
 Fantezinizi keşfedin, sizin için her neyse.
 Kutunun dışında olun.
 Kameranın aklınıza girmesine izin verin.
 Erkekler, kızlara iyi davranın, kızlar siz de erkeklere.
 - Hayır.
 - Tamam ama neden?
 - Bu yıl yeterince ağır olacak zaten.
 - Tamam.
 Trevor, neden senden önce biri rolü kapmadan önce kara vermiyorsun?
 - Kimlerle takıldığına dikkat et.
 - Pardon?
 Kimse yemek yediğin adamın yakınında olmak istemiyor.
 Kendi iyiliğini düşünüyorsan onunla ilişkini kesersin.
 Eğer bu okulda arkadaş da istiyorsan.
 O adamın bildikleri seni öldürebilir.
 - Josh'ı anlamıyorum.
 - Çocukları falan öldürmekten mi bahsediyorsun?
 Hayır, o kısmı anladım.
 Sadece, sevdiği kızı nasıl öldürebildiğini anlamadım.
 - Onun tarafından ihanete uğramadı mı?
 - Evet, tabii.
 Peki sen hiç öyle hissettin mi?
 - Benim hakkımda bir şey biliyor musun?
 - Çocuklar bazı şeyler söylüyor.
 - Ne gibi şeyler?
 - Futbol takımını tehdit edip onları havaya   uçurmaya çalıştığın hakkında çılgınca şeyler.
 Bu doğru.
 Bu noktaya nasıl geldin?
 - Hiç zayıf hissettin mi?
 - Depresyondaki gibi mi?
 Bazen ama futbol takımlarını havaya uçurmayı düşünmedim.
 Jenny, köpeğin öldüğünde hissettiğin depresyondan bahsetmiyorum.
 Kaybedecek bir şeyinin kalmadığında hissettiğini kastediyorum.
 Yaşayıp yaşamamayı umursamadığın   türünden depresyonu.
 Hiç öyle hissettin mi?
 - Hayır.
 - Ama ben hissettim.
 Görünüşe göre oyun için gereken ödevi yapmışsın bile.
 Benimle takılmaya devam edersen   havalılar takımına giremeyeceğini düşünüyorum.
 O zaman kendi takımımızı oluşturmalıyız.
 - Merhaba, Bay D.
 - Hey, Trevor.
 - Kız tuzaktı.
 - Aynen öyle.
 Düşünüyordum da oyuna  Oyuna bir şans vermek istiyorum.
 Gerçekten mi?
 - Tanrım  Trevor.
 - Evet.
 Keşke daha önce söyleseydin, gördüğün gibi ben   zaten birini seçtim.
 Tamam.
 Nasıl yardımcı olabilirim?
 - Pardon, bir sorun mu var?
 - Başka bir yere gitmeyi tercih ederim.
 Kaç işi senin yüzünden kaybettiğimi merak ediyorum.
 Arkaya geç.
 - Trevor, günün nasıldı?
 - Video sınıfı iyiydi.
 Ve?
 İnsanlar bana dik dik baktı.
 Çantamı iki kez kontrol ettiler.
 Biri dolabıma tükürdü.
 Yaptıklarının bedelini ödemelisin.
 İnsanların sana yeniden güvenmesi biraz zaman alacak.
 - Bir oyunda oynamamı istiyorlar.
 - Trevor, bu harika.
 Evet ama provalar okuldan sonra.
 Bekle bir dakika, okuldan sonra sana dükkanda   ihtiyacım var, o saatlerde çok yoğun oluyorum.
 - Belki ben Trevor'ın yerini doldurabilirim.
 - Bunu nasıl yapacaksın?
 Bilmiyorum, programımdaki bazı şeylerin yerini değiştirebilirim.
 Daha geç mi yemek yiyeceğiz?
 Unutun.
 Tamam mı?
 Eline geri dönmek için bir şans geçti.
  Oyunda oynayacak ve cezasından kurtulacak demek.
 Kafamı fırına sokarsam işte böyle görünür.
 Bu gelecekte, havalı olabilir.
 Yüksekliğim düşüklüğüme kıyasla milyonda bir.
 Tamam, bu doğru değil biraz abartılı oldu.
 Daha çok beş yüzde bir gibi.
 Hey, Trevor.
 Sırt çantana bir bakalım.
 Şu şeyi önümden çek.
 Git buradan.
 Seni baş belası.
 Git buradan!
 Beni her gördüğünde "Jingle Bells"i söylemezsen canın yanacak.
 Canın yanacak, canın yanacak.
 Çekil, çekil.
 Sorunu kökten çözeceğim.
 Bu yolda şehit olacağım.
 Gidip bu piçlere bir ders vereceğim.
 En sonunda bunu tamamen çözeceğim.
 - Ya bu?
 - Evden kaçtığım zamandan.
 Peace Corps için mi?
 Dünyayı kurtarmak falan için mi?
 Aslında dünya beni kurtardı.
 - Bu?
 - Broadway'de finalini oynadığım oyun.
 Bir yoruma göre   Broadway'de oynayabileceğim en son oyunmuş ve işte buradayım - Peki ya bu?
 - Seattle'da tek kişilik bir oyun.
 Eleştiriler sanki annem tarafından yazılmıştı.
 Onlar da New York'tan bir oyuncu getirdiler.
 Ondan çok para kazandılar.
 Biraz daha şarap ister misin?
 - Öğretmenler odasında çok konuşuluyorsun.
 - Öyle mi?
 Herkes, o deli bombacıyı neden Bang Bang Sen Artık Cesetsin'de   soğukkanlı bir katil rolü için seçtiğini merak ediyor.
 Doğrusu Bang Bang Sen Öldün ve onu deli bombacı olarak çağırmanın   ona yardımcı olacağını düşünmüyorum.
 Bu olanlardan önce Trevor'ı tanımış olsaydın   ona bir şeyler öğretebilmek için can attığın bir çocuk olduğunu görürdün.
 Ve böyle buyurdu, Don Kişot.
 Şimdiye kadar çalıştığım en dürüst çocuk.
 Dürüst mü?
 Aynı çocuktan mı bahsediyoruz?
 Alevli sarımsaklı ekmek spesiyalitem.
 Tamam, hadi başlayalım.
 Josh, cinayet sahnesi   sahneye çıkın lütfen.
 Yaptığımız şey de   kelimeleri önemsemiyoruz.
 Josh'un sahnesiyle ritimli bir şekilde başlıyoruz.
 Gergin olmanız doğal.
 Ve  Kim var orada?
 - Ben hapisteyim ve bunlarda sabah öldürdüğüm çocuklar, değil mi?
 - Evet.
 Öyleyse oyun kafamda gerçekleşiyor.
 Hayal gücünün uydurması beş ölü.
 Kafamdaysalar neden onlarla konuşuyorum?
 O zaman tüm oyun kafamın içinde gerçekleşiyor.
 Öyleyse kendi vicdanımla savaşıyorum.
 Bana yalnızca işkence edeceklerini bildiğim halde neden onları hatırlıyorum?
 Duyalım hadi.
 Jingle bells, jingle bells, jin  Seni tetikleyen şeylerden bahsedelim, kafanı bozan şeyleri falan.
 Tetikleyiciyi bilirsen başını belaya sokmadan önce   onu durdurabilirsin.
 Hadi o zaman   bana, seni gerçekten kızdıran şeyi anlat.
 - Bu çok zor  - Biliyorum, biliyorum.
  çünkü   herkesi seviyorum.
 Sen kendini bana açana kadar bu işe yaramaz, tamam mı?
 Bana karşı kullanasınız diye mi açayım kendimi?
 Konuşmak istemiyorsan bu zamanı ders çalışmak için kullanabilirsin.
 Tamam.
 Çok teşekkürler.
 " onları kıvrandırıyor.
 Söyleyememek beni bitiriyor.
" Tamam, sadece söylemek  - Anladın mı?
 - Hayır.
 Okuldan sonra pizza yiyelim.
 - Hazır mısın?
 - Evet.
 - Ne yapıyorsun?
 Daha fazla kameraya çekilmek istemiyorum.
 Yapacak çok işimiz var.
 Hadi.
 Hadi.
 Josh, tüfek alamazsın.
 Beni dinliyor musun, anne?
 Önce bilgisayarın oldu sonra da bilgisayar oyunların  -  ve şimdi de dizüstü bilgisayarın.
 - Okul içindi, baba.
 - Beni mi görmek istediniz?
 - Evet, Val, otur.
  Merhaba, seri cinayetler işleyen    bir çocuk hakkında bir oyun düzenlediğinizi duydum.
  Oğlumu okulunuzdan aldıracağım.
  Bayan Meyers, kızım Bang Bang Sen Öldün    adlı oyunda oynadığını söyledi.
 Bunu neden yaptığınızı anlaya--  Merhaba, ben Komiser Bud McGee.
  Okulunuzda gösterime girecek katil bir çocuğu anlatan    oyun dedikoduları hakkında bilgi almak için aramıştım.
 - Anladım.
 - Daha fazlası var ve hiçbiri iyi değil.
 - Senaryoyu okudun mu?
 - Okumama gerek yok.
 Adı başlı başına sorun çıkarıyor.
 Oyunun prodüksiyonu binlerce dolar değerinde.
 Okulun kapısına kurulumu 11.
000 dolar tutan metal dedektörü takıldığında   Bang Bang Sen Geberdin'in oynanmasına sıra gelmez.
 Bang Bang Sen Öldün.
 Ne öneririsiniz?
 Belki de   Romeo ve Juliet sahnelemeliyiz, iki gencin intiharını falan.
 Tam üstüne bastın Val.
 Daha uygun bir eğlence bulalım.
 Aslında bunu demek istemedin.
 - Prova yapıyoruz.
 - Pardon çocuklar   saat 4.
00'te burada olacağımız yazıyor.
 - Tamam ama daha vakit var, kapat kapıyı.
 - Evet, üç dakikanız var.
 Çalışmamızı böldüğün için bunu beş dakika yapalım.
 - Okul için baba.
 - Her üç ayda bir aldığın yeni moda ayakkabılar gibi mi?
 Başka bir yerde devam edelim.
 Sorunun ne bilmiyorum dostum ama beni korkutmuyorsun.
 Sorunumun ne olduğunu biliyor musun?
 Burası tiyatro prova odası.
 Oyunumuzu futbol alanında oynayamayız, değil mi?
 - Amigo çalışmamız var.
 - Gerçekten mi?
 Harika o zaman.
 Sakinleş.
 Yine mi Trev'e bulaşıyorsun?
 Bir dahaki sefere başın belaya girecek.
 Tek başına kalınca da böyle kötü konuştuğunu görmek isterim.
 Arkamızda birilerinin olmaması  -  sert olmayacağımız anlamına gelmiyor.
 - Bir dakika ne dedin?
 Trevor, gidiyoruz.
 - Amonyumnitat  - Ne?
  gazyağı, fitil, kibrit, bom!
 Gerçekten korkutucusun Çöp Kafa.
  Sporcular 0 Holiganlar 1.
 Hey, Trev!
 Öfke kontrolü seansına gitmeliyim.
 Bizim de öfkemizi kontrol etmek için gittiğimiz bir yer var.
 Gelmek ister misin?
 - Ne düşünüyorsun?
 - Git.
 Çabuk ol.
 - Pardon, pardon, üzgünüm adını bilmiyorum.
 - Yeni kız.
 Ben de iki kere yirmi iki ama bana kırk dört diyebilirsin.
 Gülmek seni öldürmez.
 Prova odasında olanlar için üzgünüm.
 Bizim Brad'in içinde sahada çıkan bir şeytan var   ama bazen çıkacağı yeri kaçırıyor.
 Hepimizin öyle olduğunu düşünmeni istemiyorum.
 Önceden düşünüyordum ama şimdi düşünmüyorum, hoşça kal.
 Hoşça kal çok çirkin bir kelime.
 Yarın yemekte görüşüz  -  demeni tercih ederim.
 - Teşekkürler, kalsın.
 Formalara da karşı mısın?
 Hayır, sadece onları giymek için bir sebep bulamadım.
 - Buna sevindim.
 Cumartesi günkü oyuna gelecek misin?
 - Hayır.
 Sana ne diyeceğim bak, sen cumartesi günkü maça gel ben de oyuna geleyim.
 - Bu adil değil.
 - Neden?
 Senin kültür ve bilgi düzeyin artacak   bense bir grup magandanın birbirlerinin kafasına vurmasını izleyeceğim.
 Hoşça kal.
 - Şu oyunun nasıl gidiyor?
 - Ailesini ve sınıfından beş kişiyi   öldüren birini canlandırıyorum.
  Dizlerinin üstünde, hadi yap.
 Şunu bil ki; herkesi buraya getirmeyiz.
  Bira ister misin?
 Burada kendimiz olabiliyoruz.
 Saygı görmek gibi hissettiriyor.
 Hoşuma gitti.
  Görüşürüz, Trev.
  - Bana bu şekilde davranamazsın!
 - Sakinleş.
  Gecenin bu saatine kadar hangi cehennemdeydin?
  Oyununun iptal edildiğini sanıyordum?
  Oyununun iptal edildiğini sanmıştım, bu saate kadar dışarıda ne halt ediyordu?
 Pardon!
  Rivervale Halk Tiyatrosu Bir kez daha.
 Josh silahıyla ve  - Bu hissi sev!
 - Sev.
 - Arzula.
 - ihtiyaç duy.
 Silahın varsa kontrol ellerindedir.
 Hep düşman sınırının arkasındaki özel   kuvvet paraşütçüsü olmayı istemiştim, o zamandan beri yanımda   - Mantar tabancası.
 - Su tabancası.
 - Havalı tüfek.
  - Mantar tüfek.
 - Pompalı.
 - 12 mm'lik.
  - 38 mm'lik.
 - 45 mm'lik.
 - Silah insanı canlı hissettiriyor.
 - Saygılı.
 - Dikkatli.
 - Herkesin çekildiği.
 Bu da ne?
 Yanlış masa bayanlar.
 Gitme zamanı kızlar.
 Burası erkeklerin masası   ve sen benim masama oturuyorsun.
 Neden sen ve   senin şu küçük ucubelerin kalkıp gitmiyorsunuz?
 - Sorun ne küçük ucube?
 - Canımız istemiyor çünkü.
 - Dışarıda halledelim mi?
 - Tam karşındayım.
 - Vur bana, hadi.
 - Senden korkmuyorum  Sean, sorun yok.
 Gidelim beyler.
  - Silahın olduğunda  -  kimse sana dokunamaz  - Kimse seninle alay edemez - Silahın olduğunda  - İstediğinin icabına bakabilirsin.
 - İstediğinin.
  -  güreş şampiyonu  -  tüm güreş takımının   -  kötü dostları.
 -  sinirlileri.
 - Gir içeri dostum!
 - Çıkarın beni!
 Silahın olduğunda insanlar seninle güzel bir şekilde konuşur.
 Silahın olduğunda insanlar sana birinci sınıf muamele gösterir.
 - Farklı yürürsün  -  silahın olduğunda.
 - Farklı konuşursun  -  silahın olduğunda.
 - Farklı düşünürsün  -  silahın olduğunda.
 - O kadar güzel ki  -  silahın olduğunda.
  Kesin çözümdür  - Yükselirsin  -  inersin  -  hepsi bir olur.
 - Şu askeri duruş güzel.
 - Şansın yok.
  Sporcular 2 Holiganlar 3  Saygı duy.
 - Müdire Mayer'in ofisi.
 - Saat 2.
00'de bomba patlayacak.
  - Dikkatli ol!
 - Kenara çekil.
 İstediğin her şeyi yapabilirsin   çünkü elindeki silah tüm olayların çözümü.
 İşte budur.
 Josh'la tanıştın.
 Trev, bu sana.
 - Artık bizden birisin.
 - Teşekkürler.
 Trev, geçen yıl gerçekten futbol takımını   havaya uçuracak mıydın yoksa sadece söylenti miydi?
 Danışılacak türden biri değilim.
 O zaman gerçek bombanın nasıl yapıldığını bilmiyorsundur herhalde?
 Tehlikeli mi?
 Sadece burada durursan.
 Kabloyu kesiyorsun.
 Tetikleyiciyi alıyorsun.
 Tetikleyiciyi kabloya takıyorsun.
 Tamam, arabayı görüyor musunuz?
 Pimi çekiyorsun.
 Artık iki saniyemiz var.
 Tanrım, harika!
 Bir kamyon dolusunu düşünün bir de.
 - Nasılsın?
 - İyiyim.
 - Bileğin nasıl?
 - Acıyor.
 - Şu holiganlarla beraber oturuyordun.
 - Kovanları bulduk.
 Takım karşıtlarıyla mutlu musun?
 Duvarda yazılanlar ne hakkında?
 Halka açık bir yerde panik yaratmanın cezasını biliyor musun?
 Altı aydan başlar.
 Ben yapmadım.
 Kimin yaptığını da bilmiyorum.
 Tüm söyleyeceklerim bu kadar.
 Tamam, gidebilirsin.
 Jenny, ne oldu?
 Hadi ama Trevor, tam orada oturuyordun.
 - Bileğin iyi mi?
 - Çoğundan şanslıyım.
 Sadece bileğim burkuldu.
 Yapabileceğim bir şey var mı?
 Beni bu konuda uyarmadığını söyleyemem.
 Her gün seninle takılan çocukların kederini hissettim.
 Jenny, bunu ben yapmadım, tamam mı?
 - Trev!
 Trev!
 Öfke kontrolüne gelmek ister misin?
 - Gelemem.
 Hayır, elimizde hiç şüpheli yok.
 Bakın, belki bu zararsız bir eşek şakasıdır   belki de bir uyarı atışıydı.
 Belki de suçlu bizden yardım istiyordu.
 Peki ya Adamsların çocuğu?
 Hepimiz onun yaptığını biliyoruz.
 Hayır, üzgünüm.
 Bunu bilmiyoruz.
 Neden bir şans veridiniz ki ona?
 Kovun onu!
 Onu kovacak yetkiniz var!
 Şüpheli diye onu okuldan atamayız yoksa dava ediliriz.
 Kendi güvenliğimiz şüphelileri yakından izliyor.
 Siz onu okuldan atmadan önce ne yapması gerekiyor?
 Güvenliğiniz o kadar iyiyse kurşunu nasıl metal dedektöründen geçirebildiler?
 - Yüzde yüz çalışmıyor.
 - Kahrolası dedektör hiç çalıştı mı ki?
 Buranın yaşamak için güzel bir yer olması gerekiyordu.
 Artık burası da diğer yerler gibi.
 Görünüşe göre tüm eğitim bir çocuk yüzünden durduruldu.
 Elinde Trevor Adams'ı bu olayla ilişkili gösterecek   delili olan varsa konuşsun yoksa sessiz olsun.
 Bay Duncan iyi bir noktaya değindi.
 Lafı açılmışken Bang Bang Seni Öldürüyorum olayı da neyin nesi?
 Bang Bang Sen Öldün, doğrusu.
 Burada hiç kontrol yok.
 Neden öyle bir oyun sergileniyor?
 "Selam, Oyuncak Bebek"i doğru söyleyemediğimiz için.
 - Bay Duncan.
 - Özür dilerim.
 Burada oyunu okuma zahmetinde bulanan kimse var mı?
 Oyunun bu okulda oynanmasına izin verilmedi.
 Okulun tiyatro kulübündeki öğrencilerle devam ediyor.
 Ben kızımı çekene kadar kızım da oradaydı.
 Evet, oyunu boş zamanlarda prova ediyoruz ama okulun mülkünde değil.
 Bunun hakkında bir şey yapılmazsa çocuğumu okuldan çekeceğim.
 Okula olumsuz şekilde yansımadığı müddetçe kendimizi ifade özgürlüğümüz var.
 Ahlaksız ya da yasadışı bir şey yapmıyoruz.
 - Beni bilgilendirmen gerekirdi.
 - Sadece bir oyun.
 Oyunun cevapları yok.
 - Herhangi bir cevabın var mı?
 - Bu oyun çocukların duygularını   harekete geçiriyor ve onları yalnızlaştırıyor.
 Metal dedektörü mü cevap?
 Okula metal dedektörü koydurarak   tüm öğrencileri şüpheliye çevirdiniz.
 Başka ne yapabilirdik bilemedik.
 İşinin zor olduğunu biliyorum, anlıyorum.
 Ama çocuğun   sırt çantasındaki şey onu tehlikeli yapmaz.
 Kalbindeki şey bunu belirler.
 Bu oyun, bir çocuğun kalbine   nasıl bakmamız gerektiğini gösteren en iyi yol.
 İyi şeyler yaptığını biliyorum ama senden   bunlara bir son vermeni istemek zorundayım.
 Bunu yapmayacağımı biliyorsun.
 O zaman sen de bana kurula ve okul aile birliğine   gitmekten başka seçenek bırakmadın.
 Okul oyunu yasakladı ama   tiyatro öğretmeni bunu görmezden geldi   ve şimdi halk tiyatrosunda oyunu prova ediyor.
 O tiyatro şehrin desteğini alıyor ve bizler oyunun iptal edilmesini istiyoruz.
 Oyun iptal edilmediği takdirde avukat tutup şehri dava edeceğiz.
 Neye kara verdiler?
 Bizi sepetlemişler.
 Tamam, işte burası.
  Teşekkürler.
 Hey!
 Bu hoşuna gidiyor mu?
 Hayatının geri kalanında nasıl bunu yapmak istersin?
 Eğer kovulursan sonun burası olacak!
 Tamam o zaman, kızlar erkeklere karşı, değil mi?
 Bazen farkı söylemek oldukça zor oluyor.
 Aferin, sıradaki kim?
 Trevor.
 Tamam, şimdi geri kalanlarınız   eleştirilerini puanlama ile yapacağını hatırlasın.
 Eleştirilerinizin nesnel olmasını istiyorum.
 Düşünüyorum, hissediyorum ya da bana göre tabirlerini kullanmanızı istemiyorum.
 - Bu ölüm tehdidi.
 - Sadece fantezi, gerçek değil.
 Bunun 32 numaraya karşı yani Brad'e karşı   bir tehdit olduğunu düşünmüyor musun?
 Evet filmde öyle ama gerçekte değil.
 Val, Trevor hâlâ Trevor.
 Hadi ama Ellie, bunun azıcık da olsa önyargı olabileceğini düşünmüyor musun?
 Neden bana gösterdin?
 Çünkü şüpheye düştün ve bu şüphende de haklısın.
 Trevor'a o kadar çok bağlısın ki onun   nasıl biri haline geldiğini göremiyorsun.
 Bunu bildirmelisin.
 Bunu bildirirsem beni de diğer aptal yetişkinler gibi görecek.
 Tam da ilerlemenin eşiğindeyken bir de.
 Fikrimi istemiyorsan sorma o zaman.
 - Öyle demek istemedim.
 - Bu şekilde söylemedin.
 Şu Don Kişot'luk şeyini yapmaya ihtiyacın olduğunu biliyorum.
 Bu neydi şimdi?
 İğneleme miydi?
 Hayır, iltifatı, Val.
 Çok akıllı birisin   ama bazı kişiler profesyonellik sınırını geçtiğini söyleyecek.
 O kişilere söyle ki onların profesyonellik dediklerine   açık tribünde oturmak diyorum.
 O kişilere söyle buraya gelmesinler   çünkü burada büyük bir yalnızlık var.
 - Beni mi kastediyorsun?
 - Kimi kastettiğimi bilmiyorum.
 Sanırım biliyorsun.
 - Haklısın.
 - Filmi gördüm mü görmedim mi?
 - Ne demek istiyorsun?
 Çocuklar ailelerine söyleyecekler ve aileleri de   okulu arayacak, neden bunu bildirmediğimi sormalarını istemiyorum.
 Hayır, bunu görmedin.
 Bunu ben bildireceğim.
 Zaman ayırdığın için teşekkürler.
 Merhaba.
 Selam oyucular.
 Vahşi gençlik.
 Hepiniz sahnede olacaksınız.
 Trevor, seninle konuşabilir miyim?
 Geç otur şöyle.
 Dinle   filmini okul müdürlüğüne teslim ettim.
 Şiddete sıfır tolerans meselesiyle ilgili olabileceğini düşündüm.
 Sana söyleyeyim dedim.
 Meyer, yarın seni zorlayabilir.
 Dört gözle bekliyorum.
 Aptal, aptal, aptal, aptal, aptal!
 Keşke biri beni bu acıdan kurtarsa.
 - Kim var orada?
 - Bom!
 - Artık acı yok.
 - Kim dedi bunu?
 - Sen dedin.
 - Hayatın sona erdi, Josh.
 - Sona erdi.
 - Sona erdi.
 Oturma odasında git de ailene günlerini göster.
 - Ne demek istiyorsun?
 - Beyinlerini duvara saç.
 - Kötü hissetmelerini sağla.
 - Av tüfeği dolapta kilitli.
 Kilidi kır.
 - Artık acı yok.
 - Bu aptalca.
 - Yalnızca sen onları durdurabilirsin, Josh.
 - Nasıl?
 - Nasıl yapacağını biliyorsun.
 - Ne demek istiyorsun?
 Tek bir kurşun onları sonsuza dek susturabilir.
 Kafandaki seslerin acısını dindirebilirsin.
 - Bunu düşünmek istemiyorum.
 - Onlara kim olduğunu göster.
 Tüm okul senin önünde saygıyla eğilecek.
 - Yıllarca efsane olacaksın - Sesleri öldür, Josh.
 - Acıtacak mı?
 - Kafaya kurşun mu?
 Hiçbir şey hissetmeyecekler.
 Korkuyorum.
 - Bunu nasıl yapmalıyım?
 - Yüzüne bir maske tak.
 Yüzünü gizleyecek bir maske.
 - Acının gizlendiği bir yüz.
 - Kalbini yiyen tüketen acı.
 Kimsenin bilmediği bir kalp.
 İşte başlıyoruz.
 Ama bundan vazgeçebilirim.
 Alay konusu olacaksın: Hey, Josh'u duydunuz mu?
 İntihar etmeye çalıştı ama eline yüzüne bulaştırdı.
 Artık, sonsuza dek acınası bir halde olacak.
 - Ne oldu?
 - Bu aptalca.
 - Neden aptalca?
 - Bilmiyorum işte aptalca geliyor sadece.
 Lafı dolaştırıp milletin zamanını harcamak yerine   neden aptalca olduğunu bana söyleyebilir misin?
 Adam sevgilimi çalıyor, öfkeleniyorum ve intihar etmeyi düşünüyorum.
 Ailemi ve bir grup çocuğu öldürüyorum.
 Bunlar bana çok saçma geliyor.
 Geçen yıl okuldu bombayla tehdit ettiğinde oldukça mantıklı geliyordu.
 Ne demek istediğini anlamadım.
 Neyden bahsettiğimi çok güzel anladın.
 Okulda bomba korkusu oluşturdun.
 Bir sürü çocuğun yaşamını tehlikeye soktun.
 Öldürmek için ilk adımı attın.
 - Kimse öldü mü?
 - Noktayı kaçırıyorsun.
 - Hangi noktayı?
 - O adımı attığın noktayı.
 - Bomba boştu.
 - Ve mükemmelce yapılmıştı.
 - Tamamen zararsızdı.
 Çoğu kişi bunu atladı ama.
 Yapmıştın.
 Diğer aşamaya geçmeyeceğini kim söyleyebilirdi ki?
 - Daha ileriye gitmedim.
 - Ama Josh gitti.
 Josh gitti.
 Peki neden?
 Neden, Trevor?
 Josh'u diğer aşamaya geçirten neydi?
 Neden Josh'un yaptığını yapmadın, Trevor?
 Cezalandırılma korkusu mu, vicdanın mı?
 Belki de Tanrı korkusudur.
 On emirdendir belki de.
 O her neyse ona X diyelim.
 Şimdi Trevor söyle bana   ruhuna ulaşıp X'i silebilseydin ne olurdu?
 Josh olurdum.
 Evet, Josh olurdun.
 Bay ve Bayan Adams, tüm bu olanlar için üzgünüm.
 - Yapabileceğim bir şey varsa-- - Evet, var.
 Oğlumuzu artık oyununa dahil etme.
 Tüm saygımla Bay Adams, şöyle düşünü-- Trevor, tam da uslanmaya başlamışken   sen ona bir katil rolü verdin.
 Sonra da ondan bir katille ilgili film yapmasını istedin   bak şimdi de buradayız.
 İstediğim şey aslında tam olara-- Daha dikkatli olabilirdin.
 Biz öyle bir lükse sahip değiliz.
 Nasıl hissettiğinizi anlıyorum.
 - Hiç çocuğun var mı?
 - Hayır, efendim yok.
 O zaman nasıl hissettiğimizi anlayamazsın.
 Böyle şeyler Trevor'ın hayatını mahvedebilir   bu yüzden sen ders vermeye devam et biz oğlumuzu yetiştiririz.
 İşler kesatlaşmaya başladı.
 Dükkana artık müşteri gelmiyor.
 Alış veriş yaparken insanlar bana dik dik bakıyor.
 Bir kadın, benim anne olmaya uygun olmadığımı, söyledi.
 Şu mermi olayının altından da sen çıkarsan hiç şaşırmam.
 - Her zaman bodrumdasın.
 - Ne zaman aşağı insen  - Her zaman internettesin.
 - Seni artık tanıyamıyoruz.
 Tuvaletteki işaretler  Polisler evimizi basıyor ve her şeyimizi araştırıyor.
 Seni hangi üniversitenin alacağını düşünüyorsun?
 Ağabeyin senin yaşındayken onur listesindeydi.
 - Trevor, hadi konuşalım.
 - Yatacağım.
 - Sana nasıl yardım edeceğimizi bilmiyorum.
 - Edemezsiniz zaten.
 Kafanın içinde neler olduğunu bilirsem   sana nasıl yardım edebileceğimi bulabilirim.
 Yapabileceğin bir şey yok.
 Silahın nerede olduğunu biliyor musun?
 Uyumadan önce onunla konuşmak ister misin?
 Ne yararı var ki daha önce de bunu yapmıştık.
 Başka bir yerden silah bulabilir mi sence?
 Her şey mümkün.
 - Aramak için çok mu geç?
 - Hayır.
 - Hapishane kötü müydü?
 - Hayır, aslında  -  sandviçleri oldukça güzeldi.
 - Polis bizi aradı.
 Senin hakkında bazı sorular sordular   aptalca şeyler işte.
 Ailem bayağı korktu.
 - Film hazırlamıştım sen de birkaçında vardın.
 - Birkaçında mı?
 - Evet ve bazı şeyler söylemiştim - Ne gibi şeyler?
 Senin hakkında şeyler.
 Kötü şeyler değil.
 - Okuldan atılacak mısın?
 - Bilmiyorum.
  Oyunda oynayacak mısın?
 Beni ele veren Bay D'ydi  - Neden böyle bir şey yapsın ki?
 - Hiçbir fikr--  Trevor, iyi misin?
 Trevor, sorun ne?
 İyi misin?
 Ayağım kaydı.
 - Alo?
 - Benim baba.
 - Kimle konuşuyorsun?
 - Bir arkadaşla.
 - Kim olduğunu biliyorum.
 Ona veda et ve bir daha burayı aramamasını söyle.
 - Yarın görüşürüz.
 - Özür dilerim.
 - Aradığına sevindim.
 - Ben de.
 O sorunlu çocukla neden ilgileniyorsun?
 Onu tanımıyorsun bile.
 Tatlım, okul oyununuzu oynatmak istemiyor.
 Kasaba oyununuzun oynanmasını istemiyor.
 Neden bunu bu kadar istiyorsun ki?
 Başkalarının benim yerine karar vermemesi için.
 Ona anlatamazsın.
 O çocuk da olduğu müddetçe o oyunda oynayamazsın.
 Bakın kim gelmiş: Holiganların başı.
 - Holiganların Başı, ne zamanı biliyor musun?
 - Yüzme zamanı!
 İşte başlıyor!
 Evet, hadi gidelim!
 Rüzgâr değirmenine karşı koyamazsın değil mi, Don Kişot?
 Silah kimin?
 Trevor, iyi insanlar gerçeği söyler.
 Silah taşımak için yaşı tutmayan biri, değil mi?
 Kendini çok zor bir duruma sokuyorsun, Trevor.
 - Otuz iki ne anlama geliyor?
 - Sadece bir numara.
 Okulun futbol takımında   defansta oynayan oyuncunun numarası.
 Neden sen ve Brad Larkin arasında bir düşmanlık var?
 Bir anlaşma yaptım.
 Şu anlaşmada tam olarak ne vardı?
 İşte anlaşmanın taslakları.
 Trevor'dan tam olarak ne istediysem onu yaptı.
 Sadece istediklerinizi yaptıysa neden onu ihbar ettiniz?
 Okulun filme bakmasını istedim.
 Bu okulumuzun prensibi.
 Bu doğru.
 Öğretmenlerden her türlü   tehdidi bildirmelerini istiyoruz.
 Neden şu, Bang Bang Herkes Ölüyor'u devam ettiriyorsunuz?
 Bang Bang Sen Öldün, doğrusu.
 Ayrıca oyunda yer alan öğrenciler   bir katilin atmosferine maruz kalmıyorlar mı?
 Onu oyuna aldığında hiç korkmadın mı?
 Bir çorcucuğu risk olarak görürseniz çocuk risk teşkil eder, kanısındayım.
 Trevor, Josh karakterini oynuyor, kendiyle yüzleşiyor ve bu iyi bir şey.
 Bu durumda ne zaman okulun bir günah keçisine ihtiyacı olsa   Trevor sorgulanmak için ofise götürülür ve işte bu   insanı her türlü oyundan daha fazla kızdıran bir şeydir.
 Trevor, filmini nasıl açıklayacaksın?
 Çoktan kararınızı verdiniz.
 Lütfen Trevor, sadece anlamaya çalışıyorlar.
 Hiçbir çocuk zorbalara maruz kaldığını itiraf etmiyor.
 Arkadaşlarının gözünde   küçük hissettirir.
 Kendi başına zorlukların   üstesinden gelemeyen küçük bir çocuk gibi gösterir.
 Bazı çocuklar konuşmak yerine dayak yemeyi yeğlerler   eğer gerçekleri duymak istiyorsanız Brad Larkin'i buraya çağırın.
 Ondan, bu filmin nasıl bu hale geldiğini açıklamasını isteyin.
 Brad Larkin'in bu filmle bir ilgisi yok.
 Brad Larkin, bunu yapmaya itti.
 İlham verdi.
 Bu odadaki herkesin bir yıl önce Trevor'un   örnek öğrenci olduğu gerçeğini hatırlaması gerekiyor.
 Bay Larkin nasıl ve neden Trevor'un değiştiğini açıklayabilir.
 Bay Duncan, teşekkürler.
 O kasetlerde ne olduğunu görmek istiyorum.
 Trevor'ın eşyaları arasında şunları bulduk.
 Her gün okulu filme almayı seviyor gibi görünüyor.
 Önce şu kasetlerde ne var ona bakalım.
 Neden her gün okulu filme alıyordun?
 Sizin silahla çalışıp insanları vurmanızla aynı sebepten.
 Trevor, seni kötü adam olarak görmeleri   kötü adam olduğun anlamına gelmiyor.
 Şu çöp parçasına da bakın.
 Ne yapıyorsun?
 Güzel kamera, inek.
 Okulumuzdan defol.
 Gittiğimde tüm olanları düşüneceksiniz   belki de neden bunları yaptığımın farkına varacaksınız.
 Diğer çocukların önünde hafif bir itiş bile çok önemlidir   özellikle de her gün sizin başınıza geleceğini biliyorsanız.
 Her gün.
 Aslında bu olduğunda rahatlıyorsunuz.
 Her zaman bir dahaki saldırıyı bekliyorsunuz.
 Selam, Çöp Kutusu.
 Ergenliğe girmedin mi daha?
 Yala bakalım!
 Sadece çocukları incitmiyorlar, kendilerini de incitiyorlar.
 Buna iki yıl daha katlanamayacağım.
 Bana her çılgın bombacı deyişlerinde   kendilerinden daha fazla korkuyorlar.
 Neler yapabileceğimi bilmiyorlar.
 Ne yapabildiğimi.
 Tabii bir de sığınağım olan evim var.
 - Şu çimleri biçmeni daha kaç kez söyleyeceğim?
 - Tamam, keseceğim.
  - Tamam diyorsun ama yapmıyorsun.
 - Ne oluyor orada?
 Bir kaç dakikasını ayırıp çimleri biçmesini istemekle  -  çok şey mi istiyorum?
 - Yapacağım dedim işte.
 Tamam diyorsun ama hâlâ evdesin.
 Haftada kaç saat çalıştığımı biliyor musun?
  Çimleri biçmek neredeyse bir saat sürer.
 Kaç saat süreceği umurumda bile değil.
  - Baba, yapacağım dedim işte!
 - Git yap o zaman!
 Oyun tamam o zaman.
 Değil mi?
  Bay D, çok iyi.
 Neden hiç rahatsız olmuyor?
  Çok geç olduğunu bilmiyor mu?
  Bazen, bazı şeyleri görebiliyorum    keşke sandığı kişi olabilseydim.
  Çocuklar dünyadaki en acımasız insanlardır.
  Olağan üstü bir şekilde zalim olabiliyorlar.
 Kes şunu!
 Çek şunu gözümün önünden!
 Erkek ol!
 Erkek ol!
 Bazen sadece ağlamak istiyorsunuz.
  Bazen dünyadaki tek gerçek şey nefretmiş gibi geliyor.
  Birini sevmeyi bırakabiliyorsunuz ama    nefret sonsuza kadar devam ediyor.
  İnsanlar nefrete karşı saygı gösteriyorlar.
  Karşısında konuşuyorlar, titriyorlar.
 Hey, dostum izin ver de yardım edeyim.
  Bazı insanların sizi incitmek için silaha ihtiyacı yoktur.
  Arkanızdan konuşuyorlar, size gülüyorlar   ya da ölümünüzü izlemekten zevk alıyorlar.
 Çöp kutusuna benziyorsun.
  Uzaktan bakıp ağlamamaya çalışmanızı    yutkunamamanızı, kızarmanızı ve ağlama isteğinizi izliyorlar.
  Ve size isim takıyorlar.
  Çöp kutusu  kabak surat  ezik  ibne.
  Ezik  ucube  inek  geri zekalı  O ismin bir parçanız haline geldiğini biliyorsunuz.
 Bu, kim olduğunuzu değiştiriyor.
 Hücrelerinize kadar sizi değiştiriyor.
 Ve bir gün uyanıp da   aynaya baktığınızda artık kendinizi tanıyamıyorsunuz   çünkü  Siz de onlara inanmaya başlıyorsunuz.
 Onlar kazanan, siz kaybedensiniz.
 Ağlamak istediğinizde sizi yalnız   bırakmalarını istersiniz ama sizi dinlemezler.
 Çünkü hiç kimse sizi umursamıyor.
 Çünkü artık adınız yoktur.
 Çünkü adınızı sizden almışlardır.
 Ve bir gün isminizi söylerler.
 Ve bazı patırtılar duyarsınız.
 Hey, Çöp Kutusu.
 Ne yapabileceğinizin farkına varırsınız.
 İsminizi geri kazanmanız gerekiyor.
 Ve bunu tüm okulunu önünde yapmalısınız   çünkü adınızı tüm okulun önünde aldılar.
 Bunu yapmalısınız.
 Herkes bunu hatırlayacak.
 Tüm bunlar adaletle ilgili.
 Bir süre sonra aklınıza sadece bir yol gelir   Jonesboro  Springfield   Paducah  Columbine  Bir silah, bir bomba   anında adalet sağlar.
  Neden kilometrelerce sarı bandı çekmede    bu kadar acele ederler ki?
  İşimi bitirdiğime ikna olmayacaklar.
  Bu koridorlar kanla dolduğunda    bu koridorlar onların cesetleriyle ve    ceset torbalarıyla dolup taştığında    hepiniz şunu söyleyeceksiniz: Ne büyük bir trajedi.
  Muhtemelen benim filmlerimi izledikten sonra    bu kadar kolay karar veremeyeceksiniz.
  Belki de bu yüzden dünyaya gelmişimdir.
 Son sözümü ve vasiyetimi düşünün.
 Tamam, durduralım, lütfen.
 Bay Duncan kimi çağırmak istiyorsunuz?
 - Ne oluyor?
 - Bilmiyorum.
 - Tamamen aptallık bu.
 - Saçmalıktan ibaret.
 Sanırım Meyer beni arzuluyor.
 - Herkes birbirine sataşır.
 - Sözle mi fiziksel olarak mı?
 - İkisi de.
 - Arkadaşlar arasında da mı?
 - Bilmiyorum sadece oluyor işte.
 - Ne oluyor?
 - Boğuşmalar falan işte.
 - Boğuşmalar mı?
 Evet, herkes birbiriyle boğuşur.
 Hiyerarşik bir şeydir.
 Okulun bir parçasıdır.
 - Kimseyi incittin mi?
 - Hayır.
 - Asla.
 Peki ya elimizde çocukları tartakladığınızı   dolaba kilitlediğinizi ve kafalarını tuvalete   soktuğunuzu gösteren filmler var desem?
 Mark, sence neden Trevor'ın futbol takımına karşı özel bir kini var?
 Sanırım tüm bunlar onun başını çöp kutusuna sokmamızla başladı.
 Biraz daha açıklar mısın, lütfen?
 Geçen yıl final maçından önce kutlama tarzı bir şey yapıyorduk.
 Eyalet şampiyonluğuna katılıyorduk   ve herkesin oyuna gelmesini istiyorduk.
 Heyecanlıydık.
 Mark, o günden beri   Trevor'ın hayatı cehenneme döndü desem ne dersin?
 Üzgün olduğumu söylerdim ama neden   bu şekilde hissettiğini anlamlandıramıyorum Hiç kimseyi incitmek istemedik.
 Üst sınıflar beni çöp kutusuna   soktuklarında, bunun utanç verici ve aşağılayıcı olduğunu düşünmüştüm   ama bu size onların üstesinden gelmeyi öğretiyor   bu yüzden bunun bu kadar kötü olduğunu düşünmüyorum.
 Trevor'ı çöp kutusuna sokmana kim yardım etti?
 Söylemek istemiyorum.
 Ama tüm sorumluluğu üstleneceğim.
 - Gerçekten çok üzgünüm, dostum.
 - Ondan özür dileme.
 Ben yaptım aslına bakarsanız fikir de bana aitti.
 Hepimiz çöp kutusuna sokulduk.
 Şurada oturan terörist haricinde   hiçbirimiz okulu havaya uçurmakla tehdit etmedik.
 - Brad, kes şunu.
 - Görmüyor musun, o bir terörist.
 Okula ne yaptığına bakın?
 Rivervale'e biraz saygınlık getirdik derken şu terörist   tüm itibarımızı yerle bir etti.
 Hiç kimse ondan özür dilememeli.
 Tehlikeli biri ve bu okula ait de değil.
 Bu bizi kötü adam yapmaz.
 Tabii okulu takımı gol attığında ya da maç kazandığında   ilgilenmiyor diye tehlikeli oldu   buradaki çocuklar bunlardan ziyade günlerini atlatmaya çalışıyor.
 Bence Trevor, bunları çocuklar onunla uğraşmasın diye yaptı.
 Beyler hepinizi dersten sonra odamda   görmek istiyorum, okuldan uzaklaştırılmanızı   ve muhtemelen atılmanızı tartışacağız.
 Bay Duncan, sizi daha önce dinlemediğim için özür dilerim.
 Filmde her ne yaşandıysa geçti gitti artık.
 Trevor, okulumuza daha dikkatli bakmamızı sağladın.
 Ama yine de bu bizim tehlikeye sıfır tolerans prensibimize bahane değil.
 Seni okuldan atmaktan başka çarem yok   ve psikolojik değerlendirmeye girmelisin.
 Bay ve Bayan Adams, Oğlunuzu silah   kullanmasıyla ilgili polis memuru McGee   bir avukat tutmanız hakkında benimle hemfikir.
 Ayrıca kişisel olarak şunu belirtmeliyim ki;  bu, okulda vermiş olduğum en zor karar.
 Dolaptan kitaplarımı toplayıp   eve yürüyerek geleceğim, tamam mı?
 Hey, Trev   provada görüşecek miyiz?
 - Atla.
 - Ne oldu?
 Silahları metal dedektöründen geçirmeliyiz.
 Yarın silah çantalarını okuldaki ağaçların arkasına saklayacağız.
 Öğle arasında, Zach, erkekler tuvaletini kilitleyecek.
 Hademeyi oraya getirip kapıyı kilitleyeceksin.
 - Sonra biz gireceğiz.
 - Kar maskesiyle, değil mi?
 Hayır, yüzümü görmelerini istiyorum.
 Trevor, bizim hikâyemizi yapacak.
 Trevor, herkese hikâyemizi anlatacak.
 Onların hikâyemizi gizlemediğinden emin olmak için.
 Kurt, sen hademenin odasına gideceksin   oradan da kazan dairesine geçeceksin.
 Orada, dışarıya açılan bir kapı var.
 Sonra da beni içeri alacaksın.
 Kurt?
 Al şunları.
 Hadi, koş.
 Koş!
 Şimdiye yemekhanede olman gerekirdi.
 Git!
 Anne, baba   sizi bu yaşanan pisliğe çekmeye çalışacaklardır.
 Harikaydınız.
 Ama şu anda tek bir çıkış yolu var.
 Sadece şunu anlamanızı istiyoruz ki   bu pisliği daha fazla devam ettiremeyecekler.
 Anne, geçen hafta silahı çantama sokmaya   çalışırken neredeyse beni yakalıyordun.
 Paintball silahı olduğunu söylediğimde   bana inanmıştın, bunun için özür dilerim.
 Ne diyebilirim ki baba?
 Hiçbir şeyi doğru düzgün yapamayacağımı söylemiştin.
 Sadece yarınki haberleri izle.
 Merhaba, anne.
 Sana bağırmama katlanmak zorunda kalmayacaksın artık.
 Sonunda huzur bulacaksın, baba her neredeysen   yalnızca tek bir şeyden pişmanlık duyuyorum;  kafana bir kurşun sıkamadığıma.
 Kendi aramızda yaptığımız oylamada teslim olmayacağımıza karar verdik.
 SWAT timinin bizi öldürmekten başka seçeneği olmayacak.
 Üç temiz vuruş.
 - Ailemin yüzünü görmek istemezdim.
 - Yarından sonra   çocuklar bizim söylediklerimizi dinleyecek.
 Onları ezenler de bunu izleyecek.
 Tamam, bu kadar yeter.
 Anne, baba sizi seviyorum.
 Hakkımızda film yapacaklar.
 Bu kadar yeter.
 - Selam, aramak için çok mu geç?
 - Sanırım birazcık.
 Bay D.
 bugünkü provayı iptal etti.
 - Neredeydin?
 - Ufak bir sorunum vardı.
 Aramalıydın.
 Yarın okulu ekmeye ne dersin?
 Okulu ekeyim mi?
 Okulu ekmem.
 Okulda olmalıyım, yarın sınavım var.
 - Provamız var.
 - Evet ama düşünmüştüm ki   bir şeyler yapabiliriz ya da bir yerlere gidebiliriz.
 Ne oluyor?
 Yani olanlar dışında başka ne oluyor?
 - Sadece seni görmek istiyorum yarın.
 - Randevu gibi mi?
 - Okulu ek.
 - Bu hafta sonu bir şeyler yapabiliriz.
 Jenny?
 Bu saatte arayan kim?
 Jenny, buradan gitmelisin.
 Buradan gitmeliyiz!
 - Burada ne yapıyorsun?
 - Konuşabilir miyiz?
 - Evet, tabii.
 - Dışarıda konuşabilir miyiz?
 - Neden burada konuşmuyoruz ki?
 - Dışarı çıkalım, dışarı çıkalım hadi.
 Neden dışarı çıkmak istiyorsun ki?
 İyi misin?
 Git hadi, git, git.
 - Burada ne yapıyorsun?
 - Konuşmamız lazım.
 Provada konuşuruz, tamam mı?
 Görüşürüz.
 Herkesi dışarı çıkarabilir misin?
 Neden bahsediyorsun?
 - Neden bahsediyorsun, Trevor?
 - Holiganların silahı var.
 Silahları mı var?
 Millet, beni dinleyebilir misiniz lütfen?
 Hemen acil durum çıkışından çıkmanız lazım.
 Kapıyı her kim tutuyorsa ya bırak ya da seni öldürürüm.
 - Kapıyı kim tutuyor?
 - Ben tutuyorum.
 Ne yapıyorsun?
 Bırak şunu!
 Hadi, acil durum çıkışından çıkın!
 Ne yaptığını sanıyorsun?
 Bırak!
 Sean, vazgeçmelisin.
 Sean, lütfen silahını indir.
 Sean, silahını indirip beni dinle!
 Sean, lütfen silahını bırak.
 - Bıraktım.
 - Bıraktın mı?
 Hepimiz bıraktık kapıyı açabilirsin artık.
 Yürü.
 - Yapamam.
 - Yapacaksın.
 Bana sataştıklarında yardım etmiştin bana.
 Sadece iyiliğinin karşılığını veriyorum, Sean.
 Bana iyilik yapmıyorsun.
 Her şeyi mahvediyorsun.
 Bundan daha iyisini hak ediyorsun.
 Trev, çekil.
 Yoksa seni vururum, yemin ederim seni vururum.
 Kantin boşaltıldı.
 Herkes gitti.
 Tuttum, tuttum.
 Başım çok büyük dertte.
 Benim de seninle beraber.
 Kim var orada?
 Neden ben?
 Neden beni öldürdün?
 Arkadaşlarla bilgisayar oyunu oynamaktan daha keyifliydi.
 - Peki neden ben Josh?
 - Neden olmasın?
 Dünya nüfusu artmıştı ben de üzerime düşeni yapmak istedim.
 - Ama benden hoşlanmıştın.
 - Çok uzun zaman önceydi.
 - Neden beni öldürdün?
 - İyi hissetmek için, tamam mı?
 - Neden ben?
 Seni tanımıyorum bile.
 - Yanlış zamanda yanlış yerdeydin.
 - Neden ben?
 - Herkes bir gün ölecek, değil mi?
 Neden ben?
 Umarım bu sabah seni kantinde   hayal kırıklığına uğratmamışımdır, Josh.
 Umarım senin için iyi bir şekilde ölmüşümdür.
 Bazı avukatlar beni çıkaracak.
 On sekize girdiğimde   tüm bu şeyler sicilimden temizlenecek.
 - Hepiniz kâbustan ibaretsiniz.
 - Bazen kâbuslar gerçeğe dönüşür.
 - Ne istiyorsunuz benden?
 - Cevaplara ihtiyacımız var, Josh.
 Katie, bu hafta sonu çıkabiliriz.
 Daha fazla görüşebileceğimizi sanmıyorum.
 Bana ikinci bir şans verebilir misin?
 Artık başka birini seviyorum.
 Geciktiğim için üzgünüm.
 Selam Josh.
 O mu?
 Onunla mı?
 Arkadaş olduğumuzu sanmıştım.
 Sadece gitsek olmaz mı?
 Bu sınıftaki   herkes   artık ölü   bir cesetten ibaret.
 Tahtaya yazılan yazıyla İngilizce dersinde yazdığın   son makalenin yazısını karşılaştırdık.
 Yazın birebir uyuşuyor.
 Sıfır tolerans prensibimiz, seni gelecek yıla kadar   okuldan uzaklaştırmaktan başka seçenek bırakmıyor.
 Tahtaya birkaç aptal kelime yazdım diye  -  sınıfı mı tekrar edeceğim?
 - Yaz okuluna gitmek istemezsen tabii.
 Gitmeyeceğim.
 Gitmeyeceğim!
 Gideceksin.
 Diğer çocuklar tatilin keyfini çıkarırken   ben ateş gibi sıcak olan sınıfta mı oturacağım?
 Yaz geceleri ders mi çalışacağım?
 Bunu tahtaya yazmadan önce düşünecektin.
 - Ölmeyi yeğlerim.
 - Gerçekten öyle demek istemedin.
 Sınırlarımı zorladığımı göreceksiniz.
 Biraz sakinleşmelisin.
 Biliyor musunuz, ikinizden de nefret ediyorum.
 Keşke ikinizde ölseniz de   artık size katlanmak zorunda kalmasam.
 Sana güzel bir yaşam sunmaya çalıştık, Josh   ama tüm yaptıklarımız isteklerini yerine getirmek oldu!
 Yarından itibaren psikologla görüşmeye başlıyorsun!
 Anne, baba, beni kendinizi öldürtmek zorunda bıraktınız.
 Sizi öldürmek istedim ama ölmenizi istemedim.
 Yoksa başka türlü aklımdan geçenleri siz bölmeden nasıl söyleyebilirdim?
 Hiç kimse olmamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyorsunuz.
 Nereye uygunum?
 Anne, nereye uygunum?
 Hiç kimse olmanın yüküyle nereye gidebilirim ki?
 Okula gittiğimde öğretmenler bu testi   ve şu kâğıtları verdiler ve "şunu yap, şunu yapma" dediler   sonra eve geldiğimde ise her zaman   yapmadığım bir şey vardı ve hiçbir zaman yeterli olamadım.
 Sanırım sizi bunca zaman hayal kırıklığına uğratmaktan bıktım.
 Baba, bana beysbol eldiveni aldığın zamanı hatırlıyor musun?
  ve onunla küçükler liginde o topu yakalamıştım   sen de beni omuzlarına almıştın hani.
 Neden hep böyle olmadık?
 Neden şimdi seninle konuşmak bu kadar kolay?
 Beni neden kalbimden vurdun?
 Peki sen beni neremden vurdun, biliyor musun?
 Orada yokmuşum gibi davranmandan nefret ediyordum.
 Ailem, ben yokmuşum gibi davranıyor.
 Okuldaki çocuklar ben yokmuşum gibi davranıyor.
 Sanki görünmezim.
 Neden beni başımdan vurdun?
 Bunu beni iterken düşünecektin.
 - Neden karnımdan vurdun beni?
 - Daha önümde uzunca bir zaman vardı.
 - Benim de.
 - Her zaman   af dileyenin affedilmesi gerektiğini düşünmüştüm   ama kalbinde gerçekten nelerin geçtiğini   bilmeyene kadar seni affedemem, Josh.
 Kendine itiraf edişini duymak istiyoruz.
 Bazen yaşamaktan nefret ediyorum ama ölmekten de çok korkuyorum.
 Ölü olmanın neyinden nefret ediyorum   biliyor musun?
 Pizza siparişi veremiyorsun.
 Karanlıkta yatağımda uzanıp yeni CD'mi dinlerken uykuya dalmayı özlüyorum.
 Kızlar tarafından ümitlerimin boşa çıkarılmasını özlüyorum.
 Size çıkma teklif edeceğini bildiğiniz   bir çocuğun gözlerine bakmayı özlüyorum.
 Annemin kahverengi gözlerini özlüyorum.
 Okuldan geldiğimde köpeğimle oynamayı özlüyorum.
 Kafeini özlüyorum.
 Bir çift kot pantolon alıp onları deneme kabinlerinde denedikten sonra   mükemmel bir şekilde bana üzerime uyuşunu izlemeyi özlüyorum.
 Okul başladığında kitabı açıp onu bükmeyi özlüyorum.
 Ağlayıncaya kadar gülmeyi özlüyorum.
 Futbol karşılaşmasında bağırmayı özlüyorum.
 Evde yalnızken mikrodalgada mısır patlatıp   uzaktan kumandayla kanalları dolaşmayı özlüyorum.
 - Yatağımı özlüyorum.
 - Duş alırken şarkı söylemeyi özlüyorum.
 Kardeşimle kavga edip beş dakika sonra   sanki hiçbir şey yaşanmamış gibi davranmayı özlüyorum.
 Annemi nefesi kesilene kadar güldürmeyi özlüyorum.
 Gökyüzünün kararmasını izlemeyi özlüyorum.
 Ve aydınlanmasını.
 Bunları sizlerden aldığımı hiç düşünmemiştim.
 Bunun bir bilgisayar oyunu gibi olacağını düşünmüştüm.
 Yeniden başlat tuşunu kullanabilecektim.
 Hiçlik hakkında ne bilirsin ki?
 Yapmak istediğim şeyleri bir daha  -  hiçbir zaman yapamayacağım.
 - Görmek istediklerimi   bir daha hiç göremeyeceğim.
 Bilmek istediklerimi bir daha hiç bilemeyeceğim.
 Broadway'de çıkma şansım bir daha hiç olmayacak.
 Babam bir daha benimle gurur duyamayacak.
 Fiziğin doğru olup olmadığını hiçbir zaman öğrenemeyeceğim.
 Paris'i göremeyeceğim.
 İşten eve gelince çocuklarımın kolumu tutarak bana sarılmaları   ve beni öpmelerinin nasıl bir duygu olduğunu bilemeyeceğim.
 - Bir daha asla evlenemeyeceğim.
 - Aşık olamayacağım.
 - Aşık olunmayacağım.
 - Zengin bir hayat süremeyeceğim.
 Benden ne istiyorsunuz?
 Sizi hayata geri getiremem.
 Her şey bitti artık.
 - Bizim için bitti, Josh.
 - Ama senin için daha yeni başlıyor.
 Sen ölene kadar kafanın içinde olacağız.
 - Ve bizi tekrar tekrar  -  tekrar  -  tekrar göreceksin.
 Tıpkı bugün bizi kantinde gördüğün gibi.
 Ölü.
 Bunun sonsuza dek süreceğini bilmiyordum.
 Bunun sadece Bang Bang Sen Öldün tekrar, gibi olacağını düşünmüştüm.
 Sizi öldürdüğümde tüm olasılıklarımı da öldürdüm Bir daha asla hiçbir şeyi merakla bekleyemeyeceğim.
 Asla.
 Hayatımın geri kalanı böyle mi olacak?
 Aman Tanrım!
********
 Oyun hakkında kısa bir yazısı var  "Bang Bang Sen öldün" 7 Nisan 1999'da Oregon, Eugene'de gösterime girmiştir.
 O zamandan beri oyun yüz bin üzerinde indirilmiştir   okullarda, halk evlerinde ve kiliselerde   Amerika'da ve dünyada yüzlerce prodüksiyon gerçekleştirilmiştir.
||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar