Ölüme Doğru (2012)Deadfall
| |
95 dk
Yönetmen:Stefan Ruzowitzky
Senaryo:Zach Dean
Ülke:ABD, Fransa
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:09 Ocak 2013 (Fransa)
Dil:İngilizce
Müzik:Marco Beltrami
Çekim Yeri:Québec, Kanada
Nam-ı Diğer:Blackbird | Deadfall | Kin
Oyuncular
Eric Bana
Olivia Wilde
Charlie Hunnam
Dennis Lafond
Patrick Kerton
Özet
İki kardeş olan Addison ve Liza işlerin ters gittiği bir
kumarhane soygunundan ganimetle kaçarlar. Aynı sırada belalı eski boksör Jay
ailesi, June ve emekli şerif Chet ile Şükran günü yemeğine hazırlanmaktadır.
Birbiriyle alakasız bu insanların yolu kesişirse ne olur?
Avusturyalı yönetmen Stefan Ruzowitzky'nin yönetmenliğini
üstlendiği yapımın senaristliğini ise ilk profesyonel işine imza atan Zach Dean
kaleme almış. Başrollerde ise güzel yıldız Olivia Wilde, Eric Bana ve Charlie
Hunnam yer alıyor. |
Altyazı
Ev dediğin nasıl olmalı?
Bilmiyorum.
Vadide bir çiftlik
evi mesela.
Tıpkı Liza'yla benim büyüdüğümüz ev gibi.
Geceleri meyve
bahçesine saklanıp, pencereden eve bakardık.
Babamız uykuya dalsın
da, içeri girebilelim diye.
Bunları hatırlıyor
musun, Liza?
Hatırlıyor musun?
Sigarası elindeyken
sızıp, bütün evi yaktığını hayal
ederdim.
Meyve bahçesinin,
bütün vadininin yanıp tutuştuğunu.
Nasıl hissediyorsun,
Liza?
İlk büyük işinden
sonra Bilmem, heyecanlıyım.
Gerginim, sanki
kendimi değil de, pis işler yapan başka
bir kadını izliyor gibiyim.
Evet, o hissi iyi
bilirim.
Utanıyorum.
Sorun yok
kardeşim, kendini kötü hissediyorsan işler iyi demektir.
Liza.
Liza, beni duyuyor
musun?
- Liza.
- Evet, duyuyorum.
Bir yerin acıyor mu?
Hayır, iyiyim galiba.
Theo nasıl?
Keşke emniyet
kemerini takmış olsaydı.
Kahretsin.
131. Otoyol'da kaza
meydana gelmiş.
Liza.
- Hareket edebilecek
misin?
- Sanırım.
Arkamdan gel.
İyi misiniz?
Beni duyabiliyor
musunuz?
Bayım, umarım beni
affedersiniz.
- Addison.
- Liza.
Parayı al.
Hemen Liza!
Çantaya
doldurabildiğin her şeyi yanına al.
O polis memuru kesin
destek çağırmıştır.
Birazdan gelirler.
Hata yapma lüksümüz
yok, anladın mı?
Parayı aldın mı?
- Çoğunu aldım.
- İyi misin peki?
- Sanırım.
- Hadi oyalanmayalım.
Mills, hadi hazırlan.
Çıkıyorsun.
Belgelerin falan, her
şey hazır mı?
Sorun yok,
teşekkürler.
- Şükran Günü için
arkadaşlarınla mı buluşacaksın?
- Bilmiyorum.
Önce bir çıkayım da.
Efendim.
- Efendim?
- Baba, benim Jay.
Orada mısın baba?
Merhaba oğlum.
Nasıl gidiyor?
Bildiğin gibi.
Ben biraz meşgulüm
de, en iyisi anneni vereyim sana.
Kim arıyor?
Efendim.
Anne, benim.
Aman Tanrım, merhaba
canım.
Nasılsın?
- Tahliye oldum.
- Ne?
- Bu sabah, iyi
halden salıverildim.
- Tanrıya şükür.
Harika.
Yarın Şükran Günü'ne gelebiliyorsun
o zaman.
Eski günlerdeki gibi,
çok güzel olacak.
Babam ne olacak?
Baban seni seviyor
Jay.
Pek gösteremiyor ama
seviyor.
Eğer için rahat
edecekse, baban yarın sabah avda olacak.
O zaman rahat
konuşabiliriz.
Sakıncası yoksa, kır
evinin anahtarlarını almam lazım.
Tabii ki, istediğin
zaman gelip alabilirsin.
Paraya ihtiyacın var
mı?
- Başın dertte mi?
- Anne, kapatmam
lazım.
Yazıyı okusana.
Rahatsız Etmeyin Vay be.
Jay.
- Mohikan Mills.
- Jay.
Sadece Jay.
Zaman ne çabuk
geçiyor.
Benim için pek çabuk
geçmedi.
İçeri geçsene evlat.
Ben de yeni bir
dövüşçünün kasetini izliyordum.
Gerçekten çok
başarılıydın.
Bizden kimse senin
kadar ileri gidemedi.
Sen orada bile
değildin, Ronnie.
Madalyam neden sende
duruyor?
Sen çıkana kadar
bende kalsın dedim.
- Güvende olsun diye.
- Tabii.
Çok yakıştı evlat.
Ne zaman çıktın?
- Birkaç saat önce.
- Hemen buraya geldin
demek.
Vay be.
Boks komitesine bizi kim
ispiyonladı, Ronnie?
- Keşke bilseydim.
- Nasıl oldu da cezasını
çeken bir tek ben oldum?
Sen niye hiç
suçlanmadın bile?
- Soracak çok sorun
var.
- Düşünecek çok
zamanım oldu.
Bana borcun olan
parayı istiyorum.
Sana borcum olduğunu
da nereden çıkardın?
Senin için dövüştüm,
Ronnie!
Tamam, anladım.
Hatırlasana evlat.
Seninle baba oğul
gibiydik.
Şu an fazla param yok.
Az bir şey var.
Hiç yoktan iyidir,
değil mi?
Pek bir şey değil ama
şimdilik sadece bu var.
Geri zekalı, buraya
gelip bana atarlanabileceğini mi sandın?
Otur aşağı!
Dokunmaya kalkma bana!
Eğer adam olsaydın, seninle
birlikte çok para kazanabilirdik.
Aslında var ya, asıl
sen bana borçlusun.
Ronnie.
Aman Tanrım.
911, acil durumunuz
nedir?
Alo!
911.
Orada mısınız?
Telefonu kapatmayın
lütfen, duydunuz mu?
Adresinize hemen bir
araç gönderiyoruz.
Vay adamım, nasılsın?
Sonra konuşuruz.
Jay!
Derdin ne be?
Dikkat etsene!
Jay'e yarın sabah
uğramasını söyledim.
Anladım.
Yapma ama böyle, Chet.
Haksızlık ediyorsun.
O, ailesine sırtını
çevirdi.
Kim geldi acaba?
- Hoş geldin, Hanna.
- Merhaba.
Merhaba Şerif Mills.
Artık değil,
eskidendi o.
Sizi görmek çok güzel.
Ne kadar uzun zaman
oldu.
Şuna bak!
Ne kadar hoş bir
hanım olmuşsun.
Annenin kopyası
gibisin.
Ben küçükken, annemle
babamın Şükran Günü için beni buraya getirdiğini hatırlıyorum.
Jay'le beraber yemek
artıklarını alıp sizin koca domuzu beslemeye giderdik.
- Jay sürekli-- - Ee Hangi rüzgar attı seni buraya?
Biraz kötü bir
durumdayız da.
Belki yardım
edersiniz diye düşündük.
Kötü derken?
Dün gece geç
saatlerde şehirdeki kumarhanelerden biri soyulmuş.
Silahlı ve maskeli
iki şüpheli var.
Kimseye zarar
vermişler mi?
Bu sabah saat altı
sularında, güney bölgesinden bir kaza
ihbarı gelmiş.
Olay yerine giden
ekip polisin cesedini bulmuş.
Aman Tanrım!
Diğer şüpheli de
kazada ölmüş.
Burada, ormanda en az
bir şüpheli var yani.
Yollara barikatlar
kuruyoruz.
Arama ekipleri
oluşturuyoruz ama bizden kaçabilmesi mümkün.
Bu yüzden ailelerin
dışarıdaki tehlikeden haberdar edilmesi gerek.
Mesafe çok fazla,
Hanna.
Bu kadar kuzeye
yürüyerek gidemez.
Hava sıcaklığı da
gittikçe düşüyor.
Kar fırtınası
geliyormuş.
Bence bırakalım
soğuktan ölsün.
Çakallar cesedini bulur.
Neye bakıyorsun öyle
Addison?
Kusura bakma.
Sorun değil.
Sessiz ol, yerin
kulağı vardır.
Bu işe başlarken sana
ne söz vermiştim?
Kimsenin zarar
görmeyeceğini.
Şunu unutma sakın.
Sen kimseye zarar
vermedin.
Seçimi ben yaptım.
Ve işler değişti.
- Nasıl değişti?
- Ayrılacağız.
Senin varlığından
haberdar değiller.
Sen dikkat dağıtmak
için oradaydın.
Bu planı sevmedim.
Sevesin diye
söylemedim zaten.
Ayrılmamalıyız.
Beni dinle.
Şu yolu takip et, muhtemelen
yolu kesmişlerdir.
Aklını kullan, bir
arabaya atla ve kuzeye doğru git.
Hala Kanada'ya
kaçabiliriz.
Ama o zamana kadar birbirimizi tanımıyoruz.
Ben senin abin
değilim.
Her şey düzelene
kadar bu böyle.
Nasıl kullanacağını
öğretmiştim.
Telefonunu açık tut, akşam
seni arayacağım, tamam mı?
Sen benim küçük
kızımsın, tekrar et.
Ben senin küçük
kızınım.
Aferin.
Al bakalım.
Ya beni arayamazsan?
Ölmüşüm demektir.
Şükran Günü için bir
planınız var mı?
Yok, yemek yiyeceğiz
işte.
Sen ne yapacaksın?
Annenden haber aldın
mı, Hanna?
- Hayır, sen?
- Ben de almadım
canım.
Uzun süredir haber
yok.
Sizi görmek çok
güzeldi.
- Hoşçakalın.
- Güle güle.
Yarın akşam yemeğe
sen de gelmelisin.
Sağ olun ama şey Babamla konuşacaktım ben de.
Belki birlikte bir
şeyler yapmak ister diye.
- Görüşürüz.
- Görüşürüz.
N'aber Dorris, nasıl
gidiyor?
Bok gibi!
Ayrıca o bokun bir
yığını da içeride seni bekliyor.
- Becker mı?
- Ve adamları.
Bana mektup falan
geldi mi?
Daha gelmedi.
- Gelirse söylersin.
- Emredersiniz.
Diğer ilçeye gerekli
adamları ve arama ekipmanlarını siz sağlayacaksınız.
Kapayın lan şu kapıyı!
K-9'lar bu gece geç
saatte gelecek.
O zamana kadar benim
köpeklerimle idare edeceğiz.
Telsizinizi kullanın,
aklınızı kullanın, unutmayın çelik yeleğinizi takın.
Eğer bu herifle karşılaşırsanız haber verin.
Hepimiz akşam
yemeğinde evimize sağ salim gitmek istiyoruz.
Böyle giderse Şükran
Günü yemeğine yetişemeyeceğim.
Travis, sen bu sabah
karınla sikişmekle meşgulken bu herif
bir polisi suratından vurdu.
Polisin adı Alan Townsend'dı.
18 yıldır teşkilata
hizmet ediyordu.
Ve şimdi sonsuza
kadar aramızdan ayrıldı.
Tamam, sakin ol.
Özür dilerim.
Bu mesele ciddi,
beyler.
Anladınız mı?
Dinleyin millet!
İşte planımız: Travis,
Brice, Bill siz benimle birlikte kaza bölgesinin batısına doğru geleceksiniz.
Diğer dördünüz
Denny'le birlikte 75'in doğusuna
gideceksiniz.
Anlaşıldı mı?
Gidelim o zaman.
Ben ne olacağım?
Ne olmuş sana?
- Ben hangi ekipteyim?
- Hiçbirinde.
Nasıl yani?
Sen bir yere
gitmiyorsun.
Bunu yapamazsın.
Bu adamların
hayatından ben sorumluyum.
Neyi uygun görürsem,
onu yaparım.
Ayrıca, bu seferki
ciddi bir olay, pedini değiştirmen bile gerekebilir.
Alınmak yok, Şerif
Yardımcısı.
Gerekirse
değiştiririm, baba!
Kahretsin!
Hassiktir!
Hanımefendi!
Hanımefendi, iyi
misiniz?
İyi misiniz?
Çalışsana be!
Seni külüstür pislik!
Rüyamda eski karımı
görmüştüm.
Bana senin geleceğini
söylemişti.
Neredeyse hiçbir şey
göremiyorum.
- Buna beyaz körlük
diyorlar.
- Ne?
Burnunun ucunu bile
göremezsin.
Arabam bozuldu.
Kayboldum.
Buralarda mı
oturuyorsun?
Ailem, sınıra yakın
oturuyor.
Ben sadece geçiyordum.
Beni gideceğim yere
götürebilir misin?
Hayır.
Kusura bakma, olmaz.
Bir sonraki
benzinlikte bırakırım seni.
Eski bir filmin
içinde gibiyiz, değil mi?
Nasıl?
Bizi diyorum.
Kar fırtınasında
tanışan iki kişi.
Öyle galiba.
Adın ne?
Sen ne olmasını
isterdin?
Hadi ama, çocukken
böyle oyunlar oynamadın mı hiç?
Nasılsa tanışmıyoruz.
İstediğimiz kişi
olabiliriz.
Kim olayım?
- Hadi bir isim söyle.
- Kusura bakma ama
ben-- Bir isim söyle.
Patricia.
Hoşuma gitti.
Patricia.
Kötü kız.
FBI'dan geliyor!
Sınavı geçmişsin!
Seninle gurur
duyuyorum, canım.
Bilemiyorum.
Hanna, FBI ajanı
oluyorsun.
Nihayet bu boktan
yerden kurtulabileceksin.
Dön ve yüzüme bak
benim.
- O herif şerefsizin
teki, Hanna.
- Kim?
Kim olacak, Şerif
tabii ki.
Baban.
O kadar kötü değildir
aslında, inan bana.
Annemden ayrıldıktan
sonra çok kötü oldu.
Üstünden yıllar
geçti, Hanna.
Aslında FBI'ya
girmeye niyetin yok.
Niçin?
Babana bakabilmek
için mi?
Hayatında sadece ben
kaldım.
Bunu yürekten
söylüyorum canım; hayat senin hayatın.
Ve dünyaya bir kere
geliyoruz.
Sana iyi şanslar.
Beni kurtardığın için
teşekkürler.
Arkadaşlar, haberiniz
olsun Eyalet Polisi burada, yolu
kapatıyorlar.
Ciddi misin?
Kar fırtınası
yüzünden.
Yarın sabahtan önce
açılmaz.
İşinizi sağlama alıp,
bir tabure çekip oturun muhtemelen bütün gece buradasınız.
Ben de öyle yapacağım.
- Telefon var mı
burada?
- Var, şu arka
tarafta.
Merhaba, benim.
Buraya geldim, bu
gece buradayım.
Bir adam buldum, yol
için ideal.
Ailesi sınırın
yakınlarında oturuyormuş.
Beni oraya
götürmesini sağlayacağım.
Adres; 207 Old Mills
Çiftlik Yolu, Bear Gölü.
Oraya gelebilir misin?
Umarım iyisindir.
Neyse.
Hoşçakal.
Sana bir içki vereyim
mi?
- Yok, sağ ol.
- İlk seferler benden.
Kar fırtınasına özel
kampanya.
Karı koca mısınız?
İçki çok hoş olur.
Teşekkürler.
Ben Patricia.
Bu da kocam Addison.
Addison mı?
Değişik bir isim.
Babasının adı.
Uzun süredir mi
evlisiniz?
Hayır, yeni sayılır.
Ben de öyle
düşünmüştüm.
Neyse, benim adım da
Mandy.
Bu barın sahibiyim.
Boşanınca mekan bana
kaldı.
Eskiden kocam
işletirdi şimdi de ben, seviyorum burayı.
Hey, Mandy!
Bize biraz daha içki
getirsene.
Bu da eski görümcem
işte.
Bilirsin canım evleneceğin adamı seçebilirsin ama ailesini
seçemezsin.
Gel buraya canım.
Annene gel.
Gel buraya.
Lisa, eve dön çabuk!
Hemen!
Bırak gidelim!
Lisa, eve dön sen.
Yoksa ne olacağını
biliyorsun.
Annene gel lütfen.
Aynısı annen için de
geçerli.
Yoksa yarın geyikten
başka şeyler de vuracağım.
Bir yere gidemezsin
nasılsa.
Etrafta gidecek
hiçbir yer yok.
Bebek soğuktan
donacak.
Ben bekliyorum burada!
Sakın kıpırdama!
Ceketini alıp dışarı
çık sen.
- Kimsin sen?
- Kapa çeneni!
- Liza dışarı çık
hadi.
- Lisa onun adı.
Ayrıca, sadece benim
dediğimi yapar.
Sakın aklından
geçireyim deme.
Lisa, annen bebekle
birlikte dışarıda bekliyor.
Çok üşümüş ve
yardımına ihtiyacı var.
- Onun yanına
gitmelisin.
- Olduğun yerde kal,
Lisa.
Bunu senin yanında
yapacak cesareti yok.
Üvey babasının
öldürülmesini izlemek küçük bir kız için ne kadar kötü olur.
- Hadi yap, mahvet
kızın hayatını.
- Ben annemi
istiyorum.
Tepenin orada bebekle
birlikteler.
- Karımı siken herif
sensin, değil mi?
- Lisa, git hemen.
Ben annemi istiyorum.
Sensin değil mi o?
Biliyordum!
Biliyordum lan!
Hadi o zaman!
İstersen o küçük kaltağa
da sahip olabilirsin.
Amına koyayım!
Bana kendinle ilgili bir
şeyler anlatsana, Addison.
Ne bilmek istiyorsun?
Bilmem.
Ne iş yapıyorsun
mesela?
Niye bu kadar ciddi
görünüyorsun falan.
Ne olursa işte.
Eskiden boksördüm.
Şimdi o günler çok
eskide kalmış gibi geliyor.
Bildiğimiz ringe
çıkan boksörlerden mi?
Çocukluğumdan beri
babam beni çalıştırırdı.
Pekin
Olimpiyatları'na gitmemi sağladı.
O zaman çok iyi
olmalısın.
Gümüş madalya
kazandım.
- Bu o mu?
- Hassiktir - Üstünde mi taşıyorsun?
- Genelde taşımam ama
bugün öyle olmuş.
Bakabilir miyim?
- Çok güzelmiş.
- Altın değil tabii
ama İnanılmaz.
Ben hiçbir şeyde
başarılı olamadım.
Al bakalım.
Yardım etmen lazım.
Bebekle
ilgilenmelisin.
Bu küçük adamın sana
ihtiyacı var, tamam mı?
Sen olmadan hayatta
kalamaz.
Al bakalım.
Lisa, annenle ve
bebekle ilgilenmelisin.
Onları buraya
yatırıyorum.
Sen de geç, üstünüzü
örteyim.
Geç bakalım.
İyice sokulun
birbirinize.
Benim işlerim var.
Lisa, neler
hissettiğini anlamaya çalışıyorum.
Duyguların karışmış
olmalı.
Şu an sana dünyanın
hiçbir yeri güvenli gelmiyordur.
Üvey baban öldü.
Annen hasta.
Ormanın ortasında
yabancı bir adamlasın.
Eline ne oldu?
Şey Biriyle kavga ettim.
Kızıldereli Şefi'yle.
Parmağımı kesti.
- Onu öldürdün mü?
- Evet, öldürdüm.
Beni de öldürecek
misin?
Hayır.
Sen çocuksun.
Çocukların
korunmaya ihtiyacı vardır.
Melekler beni
koruyor.
Belki beni de
onlardan biri olarak düşünmelisin.
Fırtınanın
ortasından çıkıp gelen ve o herifi
hayatından çıkaran bir melek olarak.
Tek başına kır evine
gideceksin.
Sonra ne olacak?
Bilmiyorum.
Biraz düşünmeye
ihtiyacım var.
Ben buna
dayanamazdım.
Yalnız olmaktan
nefret ederim.
Beni korkutuyor,
eskiden beri.
Hala sınıra kadar
gitmek istiyor musun?
Keşke beni yoldan
almamış olsaydın.
Keşke senle eve
giden biri olsaydım.
Keşke bambaşka
biri olsaydım.
Sadece rol
yapıyoruz, değil mi?
Ben rol falan
yapmıyorum.
Becer beni Addison.
Büyüyünce ne olmak
istiyorsun?
Hemşire, anneannem de
bir hemşire.
Ben hep çiftçi
olmak isterdim.
Meyve çiftliğimiz
vardı, şeftali ekerdik çoğunlukla.
Babam alkolik
herifin tekiydi.
Yere yığılır
kalırdı hep.
Çocukken bütün
bunları düzeltmek isterdim.
Ve toprağı ekip
biçmek.
Bebeğin altını
değiştirebilir miyim?
Tabii.
Çok iyi bir hemşire
olacaksın.
Benim de küçük
kardeşim vardı.
Çocukken, aynı senin
gibi ben de onunla böyle ilgilenirdim.
Nerede o şimdi?
Umarım buralarda bir
yerdedir.
Bence kardeşini
yalnız bırakmamalısın.
Kızım için geldim.
Adı Amy, sen de
tanırsın.
Tabii ki, okulda
benden birkaç sınıf büyüktü ama tanıyorum.
Oturun lütfen.
O zaman yalnız kalmaktan
ne kadar korktuğunu da biliyorsundur.
- Babasıyla benim
hep-- - Bayan Woodward, neler olduğunu anlatın.
Kızım dün gece eve
gelmedi.
Benim evime
geleceklerdi.
Çocuklarıyla beraber.
Yeni kocası Bobby çok
kötü biri.
Şiddet yanlısı bir
adam, tanıyor musun onu?
Birkaç kere, olay
olduğu için evlerine gitmiştik.
Kızım, dün ona
boşanmak istediğini söyleyecekti.
- Telefon ettiniz mi?
- Hayır.
Ormanda, Bobby'in av
kulübesindeler, telefon falan hiçbir şey yok orada.
Lütfen, gidip kontrol
edebilir misiniz?
Her şey yolunda mı
diye bakmak için.
Yoksa rahat
edemeyeceğim.
Tamam.
Eve öğlene doğru
gelirim.
Tabii bir avın peşine
takılıp kalmazsam.
- Baksana.
- N'oldu?
Bu sabah çok
sessizsin, bir şey mi oldu?
Hayır.
Anne baba olmak kolay
bir şey değil, Chet.
Hiç kimse için değil.
- Sana bakınca
kolaymış gibi geliyor.
- Zor kısımları
gizlemekte ustayım da ondan.
Aynı zamanda
minnettarsın da.
Acıkırsan yanında
bulunsun.
- Emekli olduğunu
sanıyordum.
- İhtiyaç olmasa da
yanında taşımak iyidir.
Öyle olsun.
Üşütme kendini.
Bana ne yapacağımı
söyleme.
Hava kararıyor.
Neredesin?
Hayatta mısın?
Ölseydin hissederdim
galiba.
Hissetmem lazımdı.
Yoluma devam Devam etmem gerek sanırım.
Addison Her şey gittikçe gittikçe daha da karışıyor.
Sana bahsettiğim şu
adam pisliğin teki çıktı.
Beni atlattı.
Yani başka bir yol bulacağım.
Seni arayacağım.
Ya da sen beni
ararsın, neredesin?
Neyse, görüşürüz.
Hop!
- Ne oldu dostum?
- Komaya sokarım lan
seni!
Siktir git buradan!
- Ne yapıyorsun sen?
- Neye benziyor, dün
gece eğlendik bitti.
Neden ama?
- Bir oyundu sadece.
- Saçmalık bu.
Sen de biliyorsun.
Öyle mi?
Adımı bile
bilmiyorsun.
Söyle o zaman.
Ne farkeder.
Herhangi biri
olabilirim.
Benim için farkeder.
Niye böyle yapıyorsun?
Baksana Bill - Kahvaltı yaptın mı sen?
- Hadi, Travis.
Ne yapıyorsun burada
Hanna?
Becker canına
okuyacak.
Vicky Woodward kızı
için endişeleniyor.
Kulübeleri buradan
birkaç kilometre uzakta.
Becker nerede?
Bir saat kadar önce, eyalet
polisiyle kuzeye doğru gittiler.
Biz de seninle
gelelim mi?
Zahmet etmeyin.
Zahmet ne demek.
Babamın evimizin
önünde ölüp gitmesini izlediğimde on yaşındaydım.
Kollarıyla kendini
sürüklemeye çalıştı sonra çığlık attı ve öldü.
Vurulmuştu.
Ben ne yaptım bilmek
ister misin?
Bahçe hortumuyla
babamı yıkadım saçını taradım ve yanı başına oturup, birinin beni
bulmasını bekledim.
Kim buldu?
Abim.
Hortumu kapattı ve
beni yürüyüşe götürdü.
Sonra ne oldu?
Bir sürü yabancı
insan, polisler Hepsi, benimle ne
yapacaklarını düşünüyorlardı.
Babam çok gaddardı.
Hayvanın tekiydi.
Hayvan gibi de
geberip gitti.
Sözde yetişkin bir
kız olacaktım.
Kocam diyebileceğim
birini bulacaktım.
Bebeklerim olacaktı.
Ama ben her şeyi
batırdım.
Liza.
Gerçek adım Liza.
Benim de Jay.
Ne oldu Hanna?
Neden durduk?
Beyler, sanırım bunu
burada bırakmışlar.
- Tuhaf, değil mi?
- Ne olmuş yani.
- Becker, duyuyor
musun?
- Ne yapıyorsun sen?
- Destek için
Becker'a haber veriyorum.
- Ne gerek var bunun
için desteğe.
Siz tartışmanıza devam
edin, ben de gidip işimi yapayım.
Kontrol etmemiz lazım.
Tamam kontrol ederiz.
Ama ortada bir şey
yokken Becker'a haber verme.
- Sonra Brice'la bana
kızacak adam.
- Becker haber verin
dedi.
Arayacağım.
Becker, duyuyor musun?
- N'oluyor lan?
Bunu yapamazsın!
- Neyi yapamazmışım?
Geri zekalı.
Merhaba.
Bobby!
Orada mısın?
Ben polis memuruyum.
Kimse yok mu?
Başımızı derde
sokacaksın, Hanna.
Biliyorum saat çok
erken.
Birkaç soru sorup
gideceğiz.
Aman Tanrım!
Orada mısın?
Brice!
Çekil çabuk, bu o!
Brice?
- Artık melek falan
değilsin.
- Evet, değilim.
Brice, iyi misin?
Kaç!
Haydi!
Hassiktir!
İyi misin?
Senin burada olmamam
lazımdı, Hanna!
Kahretsin, Travis!
Travis!
Biliyor musun, bu
benim ilk kardan adamım.
Taşak mı geçiyorsun?
Alabama'ya pek kar
yağmıyor.
Bir gece, ben daha
çocukken kuzey ışıkları altında
babamla, boks maçı yapan kardan adamlar yaptık.
Birbirlerine yumruk
atan iki tane kardan adam.
O gece hiç uyumak
istemediğimi hatırlıyorum.
Eve kadar babam beni
kucağında taşımıştı.
Pekin'de, ödül
töreninde sahneye çıktığımda benimle
gurur duymuştu.
Sonra, soyunma
odasında ona profesyonel olmak için evi terkedeceğimi söyledim.
Ona eğer gerçek bir koçum olsaydı belki altın
madalyayı kazanabilirdim dedim.
Seni hala seviyor mu?
Evet, sanırım.
Ama Şanslısın o zaman.
Onunla görüşmelisin.
Eğer onu görmeye
gideceksem seni de onunla tanıştırmak
isterim.
Şükran Günü'nde böyle
yapılır.
Adettendir.
Gelmemi istemezsin,
Jay.
Emin ol.
Eminim zaten.
Patricia'ya ne olacak
peki?
O da gelecek mi?
Kim?
Sakın Patricia diye
biri yok deme.
Neyindi o senin?
Onun hakkında
konuşmak istemiyorum.
Biraz kişisel bir
mesele.
Ben de sana kişisel
şeylerimi anlattım ama, Jay.
Aralık Güzeli.
Ne?
Patricia, Aralık
Güzeli'ydi.
Playboy'un Noel
özel sayısında.
Kapak kızı mı?
Çıplak bir resim,
ha?
Aranızda bir
ilişki falan var mıydı?
Vardı tabii.
Çok anlayışlı
biriydi.
Hiç talepkar
değildi.
Peki sen ona sadık
kaldın mı, Jay?
Evet.
O benim
biriciğimdi.
Beni hiç aldatmadı.
Çifte kumrular.
Yollar açıldı.
Soruna cevap vereyim.
Patricia, Şükran
Günü'nde ailemle yemek yemek için evime gelemezdi.
İyi, kaltak senden
uzak dursa iyi olur.
Millet!
Baba!
Galiba vurdum onu.
Yaralandı galiba.
Siyah bir deri ceket
giyiyordu, ceketin üzerinde kuş ya da kartal,
evet kartal gibi bir şey vardı.
Kapa çeneni!
- Baba.
- Kapa çeneni dedim!
Sana ormandan uzak
dur demiştim.
İşe burnunu soktuğun
zaman neler oluyor, gördün mü?
İnsanlar ölmeye
başlıyor.
Travis nerede?
Arazide, 16 km kadar
batıda.
Öldü mü?
Eğer adamlarımdan
biri olsaydın, seni çok pis döverdim.
Eğer adamlarından
olsaydım, benimle gurur duyardın.
Herkesin buradan
gitmesini istiyorum, duydunuz mu?
- Ama ben-- -
Emrediyorum!
Kapatın çenenizi!
Chester Mills, umarım
evin içine botlarınla girmemişsindir.
Adın ne?
June.
June.
Elindekileri tezgaha
bırak.
Evde senden başka
kimse var mı, June?
Yok.
Geri çekil ve
sandalyeye otur.
Eve kim gelecek, June?
Kocam.
Chet.
Nerede şimdi?
Ava çıktı.
Silahlı mı?
Bir tüfeği var.
Niye bu kadar
sakinsin?
Panik içindeki bir
kadının kimseye faydası yoktur.
Sevdim seni, June.
Dediklerimi yaparsan
sana ya da ailene zarar vermeyeceğim.
Teşekkür ederim.
Acaba camı Camı açar mısın, lütfen.
Yarana bakabilir
miyim?
Sen benim annem
misin?
Birinin annesiyim.
Hay anasını!
- Ölmezsin.
- Sen durumu
değiştirmeye kararlısın galiba, June.
Çok sağ ol.
Sakın arkanı dönme.
Dediklerimi aynen
yapacaksın.
Ellerini yavaşça
başının arkasına koy, parmaklarını görebileyim.
Bunu yaparsam,
masanın üzerinden June'a doğrulttuğum silahtan elimi çekmek gerekir.
Ki böyle bir şey
olmayacak.
- Seni vurur oğlum.
- Yapabileceğini
sanmıyorum.
Beni deneme, evlat.
Hayır, kaybedecek çok
şeyi var.
Bayım, inanın bana
June'i sevdiğimi söylediğimde samimiydim.
İkimiz için
söylüyorum, lütfen geri çekilir misiniz?
Kahretsin!
Silahı boşaltıp yere
koy.
Karının yanına otur.
- Özür dilerim.
- Özür dilecek bir
şey yok.
Chet'ti değil mi?
Av nasıl geçti?
Ben çocukken, bizim
Springfield 20 marka bir tüfeğimiz vardı.
Ördek ve rakun
avlardık onunla.
Bu turtalar çok güzel
olmuş.
Şükran Günü için
yapmıştım.
Doğru ya, bugün
Şükran Günü.
Yemekte ben de size
katılsam olur mu?
Güzel bir yemek yemek
çok iyi olurdu.
- Aklını mı kaçırdın
lan sen?
- Çok isteriz.
- Ama hayatım.
- Chet, nasılsa
yiyeceğiz.
O da eşlik eder.
İşler daha da
karışmamış olur.
Teşekkür ederim, June.
Bana teşekkür etme, kazı
Chet avladı.
Teşekkür ederim, Chet.
Neye bakıyorsun?
- Hiçbir şeye,
öylesine - Polis falan var mı diye mi
bakıyorsun?
Kaçak bir insanı
gördüğüm zaman anlarım.
Her şeyin içine
sıçtım.
Benim hatam değildi
ama Hapse geri dönemem.
Yapamam.
Ev güvenli mi?
Bu gelen kim, June?
Aman Tanrım.
Bu bizim oğlumuz, Jay.
Bak sen şu işe.
Adımına dikkat et.
Basamaklar kaygandır.
- Merhaba anne.
- Jay.
- Misafir getirdim.
- Jay.
Beni dinle, evde bir
adam var.
Silahlı.
Yapma, yapma.
Baban elinde.
Lütfen içeri gelin,
ikiniz de.
Baba iyi misin?
İyiyim oğlum.
İyi günler.
Sen Jay olmalısın.
Ne istiyorsun?
- Bu da karın olmalı.
- Arkadaşım.
Bence bayan kendi
adına konuşabilir.
- Adın ne?
- Liza.
Liza.
Ne hoş bir isim.
Oturun.
İkiniz de.
- Yemek birazdan
hazır olur, değil mi June?
- Evet.
Harika.
Sizi bilmem ama ben
açlıktan ölmek üzereyim.
Chet, al biraz şarap
iç.
Yoksa hepsini ben
içeceğim, başıma vuracak.
Daha yemek yemem,
uyumam lazım.
Ayrıca bugün Şükran
Günü.
Beni mi sınıyorsun,
Jay?
Çünkü, bu çok kötü
bir fikir olurdu.
Şükran Günü'n kutlu
olsun anne.
Efendim.
Evet, burası Şerif'in
bürosu.
Ben Hanna Becker.
Tabii.
Detektif Frank Mac.
Detroit Polis
Teşkilatı'ndan.
Bir daha söyleyin.
Evet, aileyi
tanıyorum.
Evlerini biliyorum.
Beyin sarsıntısı mı?
İfadesine başvurmanız
gerek.
Anladım.
Oraya gidince size
haber veririm.
Size de iyi bayramlar.
Hayret bir şey.
June, Şükran Günü'nde
ne yaparsınız?
Şükür ederiz.
Nasıl oluyor o?
Ayağa kalkıp, minnettar
olduğumuz şeyleri söyleriz.
Ne kadar güzel.
Sen başlar mısın?
Lütfen.
Bu yemekten dolayı
minnettarım.
Tanrı'ya şükürler
olsun.
Ayrıca bana iki
harika adamı; kocamı ve oğlumu bahşettiği için de.
Güzel konuştun.
Chet, sıra sende.
June'a, hayatımın
aşkına sahip olduğum için minnettarım.
Vay be, çok tatlısın
Chet.
Peki oğlun?
Onun nesi var?
Kendisine soralım
bakalım.
- Jay, sen ne için
minnettarsın?
- Sana ne lan!
- Bak, anlamıyorsun
Jay.
- Sana hiçbir şey
söylemeyeceğim!
Jay, sıra sende.
Addison, lütfen bu
insanlarla uğraşmayı bırak.
Ağzından çıkanlara
dikkat et, küçük kız.
Nereye ait olduğunu
unutma.
Ne için minnettar
olduğunu söyle, Jay.
Düzgün bir şeyler
söylesen iyi edersin.
Senden korktuğumu mu
sanıyorsun?
Şu haline bak.
Silahın olmadan bir
hiçsin.
Peki ya bu an,
babanın hayattaki son anı olsaydı?
Ona neler söylemek
isterdin?
Jay, lütfen canım.
Özür dilerim baba.
Her şeyin içine
ettim.
O dövüş Ünvan maçına çıkmamın tek yolunun bu olduğunu
söylediler.
Pes ettim.
Adamın beni
dövmesine izin verdim.
Senin masana
oturmayı hak etmiyorum.
Bu senin de masan
oğlum.
Ayrıca her şeyin
içine eden de sadece sen değilsin.
Biraz daha, June.
Kaz gerçekten harika
olmuş.
Ne yapacaksın?
Biraz kırmızı şarap
içip karının yaptığı turtalardan
yiyeceğim.
Polisi diyorum.
Bilmiyorum, Chet.
Ben yerimden gayet
memnunum.
Merhaba, ben Hanna.
Hanna Becker.
Bu polisi tanıyoruz.
Aile dostumuzdur.
Şükran Günü için mi
geldi?
- Ben davet etmiştim.
- Planı bozmayalım,
June.
Söyle içeri gelsin.
- Olmaz.
- Dediğimi yap.
İçeri gel, Hanna.
- Rahatsız ettiğim
için özür dilerim.
- Masadaki herkesi
tanımıyorsun sanır-- O katil benim.
Hepinizin aradığı
kişi benim.
Özür dilerim, Hanna.
Ne yapacağımı
bilemedim.
Ben de bilemezdim.
Kemerini ver.
Otursana.
Hadi ama.
June.
Bize biraz turta
verir misin.
Balkabaklı mı, yoksa
elmalı mı?
Balkabaklı alayım.
Özel günler için daha
uygun.
Ee, Hanna burada ne
arıyorsun?
Teşekkür ederim.
Şükran Günü'ndeyiz.
Kutlayacak kimsen yok
mu?
Jay için geldim.
Selam.
- Uzun zaman oldu.
- Öyle.
Detroit'ten bir
dedektif beni aradı.
- Seninle konuşmak
istiyormuş.
- Bak sen.
Yoksa polisle başın
dertte mi, Jay?
Sizin için utanç
verici bir durum olmalı.
Ne kadar düzgün bir
aileniz var.
Ne yaptın dostum?
Seni neden arıyorlar?
- Çok merak ediyorum.
- Ne için minnettar olduğumu
söylemek istiyorum.
Ne içinmiş?
Abim için.
Neden?
Çünkü; küçükken, ben
daha kendimi koruyamazken beni hep o korudu.
Çok küçüktüm diye
hatırlamadığımı sanıyor ama her şeyi hatırlıyorum.
Silahın sesini, ayakkabılarıma
bulaşan kanı Abim şeytanı öldürdü.
Beni cehennemden
kurtardı.
Bunun için sonsuza
kadar ona minnettarım.
Bu yüzden onu çok
seviyorum.
Ama şimdi bir şimdi bir şansa ihtiyacım var.
Kendi hayatımı
yaşayabilmek için.
Abimden bir iyilik
istiyorum.
Gitmeme izin vermesi
lazım.
Yiyin.
Yesenize!
Birbirinize aşık
mısınız?
Seni sevdiğini mi
sanıyorsun?
Seni sevdiğini mi
sanıyorsun?
Bana bak.
Bana bak!
Dokunma lan kıza!
Otur!
Ellerini masanın
üstüne koy ki, görebileyim.
- Yapma!
Yapma!
- Otur yerine!
Otur dedim!
Lanet olsun sana.
Addison, hadi gel
gidelim biz.
Sadece ikimiz.
- Olmaz.
- Hadi, hadi gel.
Hemen.
- Geçti artık.
- Ben senin küçük
kızınım.
Yapma lütfen!
Siktin mi bu kızı,
Jay?
Söyle.
Seni umursadığını mı
sanıyorsun.
Bak şimdi erkek
arkadaşına!
Bak şuna!
- N'olur yapma!
- Ailene bak.
Neler yaptığına bak!
Şerif Becker acil
destek istiyor.
55'in orada, Mills
Farm yolundaki Mills Çiftliği'ne gidiyorum.
Aradığımız şüpheli o
olabilir.
Tarif edildiği gibi;
deri ceket giyiyor.
Üzerinde kartal
figürü var.
Muhtemelen yaralı.
Baba.
Oturma odasında.
Şükran Günün kutlu
olsun.
Gelmene çok sevindim.
Lütfen, yapma!
Hayır!
Jay!
Lütfen!
Lütfen!
Abim o benim.
Onu seviyor musun,
Jay?
Onu seviyor musun,
Jay?
Evet.
Seviyorum.
Sen git kızı al!
Hadi!
Tamamdır!
Addison.
İçeri giriyoruz!
Hanımefendi, çekilin
oradan!
Geri çekilmeniz lazım.
Lütfen, geri
çekilmelisiniz.
Hanımefendi!
Ambulansı getirin!
Haydi!
İşte bu!
Diğer polis, şerif
çelik yelek giymiyormuş.
Durumu kötü.
Akrabası falan var
mı, biliyor musun?
Ev dediğin nasıl
olmalı?
Bilmiyorum.
Vadide bir çiftlik
evi mesela.
Tıpkı Liza'yla benim büyüdüğümüz ev gibi.
« Prev Post
Next Post »