Bipolar (2014)
| |
Yönetmen:Jean Veber
Senaryo:Jean Veber
Ülke:ABD
Tür:Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:25 Mayıs 2014 (ABD)
Dil:İngilizce
Çekim Yeri:Los Angeles, California, ABD
Nam-ı Diğer:Harry & Mr. Grey | Side Effects
Oyuncular
Andrew J. West
Emma Bell
Lenny Jacobson
Taylor Nichols
Claire Demorest
Özet
Harry Poole, uzun zamandır Bipolar hastalığı ile mücadele
etmektedir. Tedavisi için elinden gelen çabayı göstererek iyileşmenin bir
yolunu aramaktadır. Günün birinde Dr. Lanyon isimli biriyle tanışır ve doktorun
bulduğu alternatif yöntemle başladığı tedavi ilginç sonuçlar verir; karakteri
tamamen değişerek Edward Grey isimli bambaşka birisi olur. Tedavinin ilerleyen
aşamaları tehlikeli sonuçlar doğurmaya başlar. Sona yaklaşırken Harry ve Edward
arasında gerilim dolu olaylar yaşanır.
Altyazı
Merhaba, benim adım Dr. Steven Lanyon.
Alta Vista
Araştırma Merkezi'nin yöneticisiyim.
Bipolar bozukluk
günümüzde 5 milyondan fazla
Amerikalı'yı etkilemektedir.
Bununla birlikte,
olası tedavi seçeneklerine odaklanan
araştırmalar günden güne artmaktadır.
Siz ya da
tanıdığınız birisi bipolar bozukluktan muzdaripse, Alta Vista Araştırma Merkezi yeni bir çalışma için katılımcılar arıyor.
Ciddi duygudurum
semptomları yaşayan hastalara, bu klinik
çalışmanın bir parçası olma fırsatını sunuyoruz.
Katılımcıların
ayırdıkları zaman ve yolculuk
masrafları tarafımızca karşılanacaktır.
Katılmak için 18
yaş veya üzerinde olmanız gereklidir.
Daha fazla bilgi
için, lütfen ekranın altındaki numarayı arayın.
Adım Harry Poole.
26 yaşındayım.
Merhaba, Harry.
Neden kendin hakkında
biraz daha bilgi vermiyorsun?
Öğrenciyim ve benden 5
yaş büyük abim John ile aynı dairede
yaşıyorum.
Peki, bugün kendini nasıl
hissediyorsun Harry?
İyiyim, sanırım.
Sadece Sadece başım gerçekten çok ağrıyor.
Uykuların nasıl Harry?
Pek de Pek de iyi değil.
Ailende bipolar
bozukluğu olan başka kimse var mı?
Bildiğim kadarıyla
yok.
Daha önce hiç intihar
düşüncen oldu mu, Harry?
Ya da herhangi bir
girişimin?
Bir defa.
Duygu
dalgalanmalarının nasıl olduğunu tarif eder misin biraz?
Bunu yapmak zorunda
mıyız?
Ben sadece bazı yeni
ilaçlar için denek olacağımı düşünmüştüm.
Deneyimlerin hakkında
ne kadar bilgi sahibi olursak sana o
kadar yardımcı Ne bilmek istiyorsunuz?
Duygu dalgalanmaları
işte, tamam mı?
Yukarı, aşağı,
yukarı, aşağı.
Yeterince açık, değil
mi?
Tamam, Harry.
Seni duyuyorum.
Eklemek istediğin başka
bir şey var mı?
Peki, bugünlük bu kadar
yeter.
Harry, bu hemşire
Miller.
Tedavinde bana yardımcı
olacak.
Merhaba.
- Nasılsın ufaklık?
- İyi.
- Al bakalım.
- Teşekkür ederim.
Rica ederim, Harry.
Peki, güzel.
Şimdi biraz dinlen.
Bir şeye ihtiyacın
olursa, hemşireden isteyebilirsin.
Bana Anna
diyebilirsin.
Bizim daireye de şu otomatlardan
almak lazım.
Ne şekil olurdu değil
mi?
Neye gülüyorsun?
Ha!
Şu an bir
hastanedesin, rezil yemekler yiyorsun, seni
iktidarsız yapacak, saçını kaybettirecek,
ya da memelerini büyütecek ilaçlar alıyorsun.
Ağlıyor olman lazım
lan.
Nasıl gidiyor
kardeşim?
İyi.
Ee, tedavi nasıl
gidiyor?
Bilmiyorum.
İyi, sanırım.
Daha geçen gece
başladık.
Herhangi bir
değişiklik fark ettin mi?
Ağız kuruluğu ve
kabızlık.
İyi ki sormuşum.
Vay!
Kamera da neyin nesi?
O, tedavinin bir
parçası.
7/24 gelişimimi gözlemlemek
istiyorlar.
Biri bizi gözetliyor.
Merhaba, Harry.
Öğle yemeği vakti.
Merhaba.
Selam.
Domuz gevreği?
Ben John, Harry'nin abisiyim.
Ve sen de?
Tahmin et.
Aa, hem güzel hem
eğlenceli.
Hey, hemşire, koridordaki
otomatlardan almak istiyorum, nerden
bulabilirim?
Umarım yemeğini beğenirsin
Harry.
Hoşçakal.
Şaka mı bu?
Böyle hemşireler
sadece pornolarda oluyor sanıyordum.
Galiba aşık oldum,
adamım.
İyi olacaksın.
Nasılsın evlat?
Dinle, senin için
sorun olmazsa, doktorunla konuşmak istiyorum.
Tedavinle ilgili
birkaç soru soracağım.
Sadece oğlumla
adamakıllı ilgilenildiğinden emin olmak
istiyorum.
Bu şeyin güvenli
olduğundan emin misin Harry?
Evet.
Buraya neden geldin?
Ne istiyorsun?
Oğlum hastanede
yatıyor.
Onu görmeye gelmem gayet
normal.
Beni ziyaret etmene gerek
yok.
Geçen gün eski odanı
temizliyordum.
İlk İncil'ini buldum.
İsa seni seviyor.
Ve ben de seni
seviyorum.
Bazen Bazen sürüden ayrılan kayıp kuzu gibi
olmasaydın ne olurdu diye merak
ediyorum.
Bazen burada olmanın gerçek
sebebi, inancını kaybetmen olabilir mi
diye düşünüyorum.
Merhaba, peder.
Son vaazını vermeye
mi geldin?
Yoo, aslında şu anda öğle
tatilindeyim.
Seni görmek güzel.
Oturmak ister misin?
Geçen gün babanı kilisede
gördüm.
Yanına uğramamı
istedi.
Annem ben 9
yaşındayken öldü, intihar etti.
- Kazara aşırı dozdan
dediler.
- Biliyorum, Harry.
Ama ben onun ölümünün
kaza eseri olmadığına inanıyorum.
Babam, anneme ve bize
canavar gibi davranırdı.
Annem de kurtulmak istedi
muhtemelen.
Ve anlıyorum da.
Anlıyorum.
Berbat bir hayatı
vardı, o da yapması gerekeni yaptı.
Anlıyorum, ama bütün
bunları daha önce konuşmuştuk Harry.
Sizinle konuşmuyorum
Peder.
Doktorumla
konuşuyorum.
Bu şeyleri ona
söylerken kendimi hiç rahat hissetmiyorum ama,
bunları sana söylediğimde hep rahat hissediyorum.
Sanırım ona açılmam
konusunda bana yardımın dokunuyor.
Faydalı olabildiğime
sevindim.
Peki, tedavinle
ilgili bir sonuç var mı?
Arada yine geliyor
ama, nispeten daha iyi hissediyorum.
Kim bilir?
Belki de işe yaramaya
başlar.
Güzel Harry, güzel.
İşte ruh budur.
Tabii, Kutsal Ruh.
Teşekkürler, bütün hafta
buradayım.
Seninle vakit
geçirmek güzeldi, Harry.
Son vaaz hakkında şaka
yapmıyordum, Peder.
Eski Harry'i
unutacağım, artık başka birisi olacağım Peder.
Biliyorum, bunu
yapabilirim, bu benim içimde var.
Harry Poole
gidecek, Edward Grey gelecek.
Edward Grey?
Evet, neden olmasın?
Yeni insan, yeni
isim, öyle değil mi?
Uyanığım.
Yemeğini getirdim.
Uyuyup uyumadığından
emin değildim, o yüzden Gel, otur bir
dakika.
Elma püremi seninle
paylaşacağım.
Teşekkür ederim, ama
işime dönmem gerek.
Anlıyorum.
İyi geceler Anna!
Tamam, sadece birkaç
dakika.
Ama ben buradayken
birisi ölürse, suç senin Harry.
- Daha iyi
görünüyorsun.
- Daha iyi
hissediyorum.
Sende kesinlikle farklılık
var, Harry.
Aslında bugün Harry değilim,
Edward'ım.
- Gerçekten mi?
- Evet.
Edward Grey.
- Bu güzel bir isim.
- Beğendiğine
sevindim.
Öyleyse sana Edward
mı demeliyim?
Evet.
Harry ve onun bütün problemleri
uçtu gitti.
Bunu sevdim.
Edward.
Ve ben de parfümünü
sevdim.
Pekala, tedavi olumlu
sonuçlar veriyor gibi görünüyor.
Akşam yemeğinde ne
var?
Biftek, kızarmış
sebze ve tatlı olarak da elma püresi.
Ama yarısını
alıyorum, unutma.
Ne yapıyorsun, Edward?
Yani Harry.
Sanırım gitmem gerek.
Sonra görüşürüz.
Vay anasını.
Günaydın, Harry.
İlacımı alabilir
miyim?
Evet, ama önce birazcık
konuşalım.
Bunu başka bir zaman yapabilir
miyiz lütfen?
Bugün kendimi hiç iyi
hissetmiyorum.
Uzun sürmeyecek.
Sadece birkaç soru
sormam gerekiyor.
Şimdiye kadar
herhangi bir değişiklik fark ettin mi, Harry?
Dün kendimi biraz daha
iyi hissediyordum.
Güzel.
Uykusuzluğun ne
alemde?
Biraz daha iyiye
gidiyor mu?
Evet.
Artık ilaçlarımı alabilir
miyim lütfen?
Sadece birkaç soru
daha.
Uzun sürmez.
Hala baş ağrıların
oluyor mu?
Hayır.
Herhangi bir intihar
düşüncesi Tanrım!
Artık şu lanet hapı
verir misiniz!
Özür dilerim, doktor.
Biraz haddimi aştım.
Sadece çok
heyecanlıyım, çünkü tedavinin işe yarayabileceğini düşünüyorum ve başa dönmek istemiyorum.
Önemli değil, Harry.
Seni anlıyorum.
Ama bu görüşmeleri yapmamız
ve duygularını yakından takip etmeye
devam etmemiz önemli.
Tamam.
Bugünlük burada
durabiliriz.
Umarım canını çok
yakmamışımdır.
Şunu tut lütfen.
Günden güne daha iyi
olduğunu gördüğüm için mutluyum.
Erkek arkadaşın var
mı?
Hayır.
Güzel.
İşime dönmem lazım.
Sonra görüşürüz.
Kötü haberlerim var,
Harry.
Maalesef tedaviyi
yarıda bırakmak zorunda kalacağız.
Ne?
Son dönemde ilacın formülü
üzerinde biraz daha çalışılması gerektiği
dikkatimizi çekti.
Siz neden
bahsediyorsunuz?
Hayatım boyunca hiç bu kadar iyi hissetmemiştim.
Biliyorum, Harry.
Ama güven bana sana bir şey söylüyorsam, bu sadece senin
iyiliğin içindir.
Ve şimdi,
araştırmalarımıza sil baştan başlamamız gerekiyor.
Ama işe yarıyor,
doktor!
Ben bunun yaşayan
kanıtıyım.
Bize çok yardımcı oldun
Harry.
Ve tabii ki
harcadığın zaman ve emek telafi edilecektir.
Prozac, Zoloft, Paxil, Efexor.
Adını siz koyun, her
şeyi denedim.
Şu ana kadar hiçbir
şey bunun kadar etkili olmadı.
Bunu bana neden yapıyorsunuz
doktor?
Bu senin kendi
güvenliğin için Harry, ve ben Neden!
Neden!
İşte nedeni bu.
Diğer
katılımcılarımızın bir kısmında öfke
nöbetleri ve konfüzyon gibi etkiler gördük.
İlaç henüz hazır değil,
Harry.
Özür dilerim.
Gerçekten özür
dilerim.
Bana ne oluyor
bilmiyorum.
Temas halinde
olacağız.
Söz veriyorum seni bırakmayacağım.
Beni istediğin zaman
arayabilirsin.
Sana küçük bir veda hediyesi
getirdim.
Teşekkürler.
Bir konu hakkında bana
söz vermelisin.
Hediyeni eve gidene kadar
açmayacaksın.
Tamam, söz.
Hoşlanacağını
düşünüyorum.
Merhaba doktor, eve
döndüm ve kendimi gözlemeye devam
etmeye karar verdim.
İki kamera
kullanacağım.
Buralarda işler
oldukça heyecan verici olacakmış gibi
hissediyorum ve sizin de gösteriyi
kaçırmanızı istemiyorum.
Size bunları nereden
bulduğumu söylemeyeceğim ama, tedavime
kendi başıma devam edeceğim.
Biliyorum ki bir gün bu
videoları izlediğinizde tedaviye son
vermenin ne kadar yanlış olduğunu anlayacaksınız.
Ve ne kadar iyi bir
doktor olduğunuzun farkına varacaksınız.
Kim bilir?
Belki de Nobel ödülü
bile kazanabilirsiniz.
Peki.
Bu 1.
gün.
- Merhaba, Larry
değil mi?
- Hayır, Harry.
- John evde mi?
- Hayır dışarıda.
Has.
iktir!
Biraz ot lazım bana.
Sen ayarlayabilir
misin?
Yok, ben içmem.
İstersen onu
bekleyebilirsin.
Edward'la tanışana kadar
bekle, doktor.
Eve döndün demek!
Ne oldu?
Kovdular mı yoksa
seni?
Sen ot mu içiyorsun,
Harry?
Hayır, ama belli ki Edward
içiyor.
Kim?
Ha, Edward.
Doğru, doğru.
Geri döndüğüne
sevindim adamım.
İyi görünüyorsun!
Çek, çek, bırak
yapacaksın.
Bunun olayı budur.
Bunları kayıt mı ediyorsun
sen?
Evet.
Doktor bir süre daha kendimi gözlemlemeye devam etmemi istedi.
Değil mi, doktor?
Doktor senin ot çekmeni
mi izlemek istiyor?
Reçetesiz
kullanmıyoruz en nihayetinde, değil mi?
Evet, aynen öyle.
Ve bu da kayıtlara
geçsin lütfen, bu ancak tıbbi
sebeplerden ötürü kullanılmaktadır.
Demek istediğim,
benim bel fıtığım var ve kardeşim de
korkunç bir uykusuzluk çekiyor.
Kes sesini de uzat
şunu.
Edward, ha?
Bu ikinci kişiliğin
çağı, John.
Bu Avatar'ın çağı.
O maviş pilice her
türlü çakardım.
Yani, onun o maviş
poposunu aletimin üstüne yaklaştırır ve
sonra aniden bitiştirip yek vücut olurdum.
İçtiğin şey bayağı
güçlüymüş.
Çok fena başım ağrıdı.
12 yaşındaki Fransız
bir çocuğa yeniliyorum şu anda.
Fransızca'da 's.
ktir git' nasıl deniyor?
Babam hastaneye, beni
görmeye geldiğinde sarhoştu.
Saklamaya
çalışıyordu, ama nefesinin kokusundan belliydi.
Bana bilmediğim bir
şey söyle.
S.ktir oradan, seni küçük
kurbağa.
Puşt herif, bir el
bombası attı, uçurdu beni.
Niye hala uğramaya devam
ediyor, bilmiyorum.
Hayatımızdan defolup
gitsin, başka da bir şey istemiyorum.
Şunu açacak mısın?
Önümden geçmeden!
Erkencisin.
Özür dilerim.
Seni uyandırdım mı?
Hayır, hayır, ben de tam
hazırlanmak üzereydim.
Hey, n'aber hemşire?
- Abim John'u
hatırlıyorsun değil mi?
- Evet.
Şimdi çıkıyorum.
Seninle sonra görüşeceğiz,
küçük pislik.
- Ne?
- Yok, yok.
Şu anda 12 yaşındaki Fransız çocukla konuşuyorum.
Döndüğüm zaman seni lime
lime edeceğim.
Üstüme bir şeyler giyip
geliyorum.
Evet, anlamadım
dediğini.
Pekala.
Yumuşak şeker?
Almalısın.
Yumuşak şeker candır.
Bana daha çok kaldı.
Pekala.
Görüşürüz çocuklar.
Harry, kendini nasıl
hissediyorsun?
Oldukça iyi.
Senin sayende.
Hediye için teşekkür ederim,
Anna.
Hadi gidelim.
Açlıktan ölüyorum.
Tamam.
Beni bir dakika dışarıda
bekler misin?
Sadece John'a bir not
bırakacağım.
Tabii.
Hemşirenle çıkıyorum.
Süper değil mi?
John burada mı?
- Gary idi, değil mi?
- Hayır.
Edward.
John'u beklememin bir
sakıncası var mı?
- Burası güzel
kokuyor.
- Yemek pişiriyorum.
Teşekkürler.
Sende bir farklılık
var ama ne bilmiyorum.
Parfümümü değiştirdim.
- Tüttürecek bir
şeyler var mı?
- Hayır.
Peki, ne pişiriyorsun?
Risotto.
Vay canına!
Keşke ezik erkek
arkadaşım da senin gibi yemek pişirebilseydi.
- Saçlarını mı
kestirdin?
- Hayır.
Ha, buldum!
Sakallarını kesmişsin.
O krakerlerden çok
yeme.
- Ne?
- Karbonhidrat.
Ne olmuş?
Şişman olduğumu falan
mı düşünüyorsun?
Dostum senin derdin
ne ha?
Bir kadınla bu
şekilde konuşulur mu!
Sakin ol.
Büyütülecek bir şey
yok, öylesine söyledim.
Sence ben şişman
mıyım?
Seni incitmek
istemedim, oldukça güzelsin.
Özellikle sinirli olduğun
zaman.
- Kardeşimle
tanışmışsın herhalde.
- Evet, puştun önde
gideni.
Ot var mı?
Teşekkür ederim.
- Şaka mı bu adamım?
- Ne?
Ne?
Şu kıza çakmak için aylardır
uğraşıyorum, sen şu Edward dalaveresiyle
bir geliyorsun, bam!
Hay s.keydim!
Nasıl becerdin bunu
lan?
Big Lebowski gibi
giyinmeyi bırakırsan senin de olur.
- S.ktir oradan.
- Dalga geçiyorum
sadece, bu halinle gayet iyisin.
Dostum, bana birkaç taktik
öğretmelisin.
Tabii.
Umarım açsındır, çünkü dehşet bir Risotto yaptım.
Ben her zaman açım.
O zaman hemşire de
benim olsun.
Vay canına, şuraya
bak.
Çok yakışıklısın,
Harry.
Edward.
Harry dilenci gibi
giyiniyor.
Peki o zaman
Edward, bu geceki plan nedir?
Bir değişiklik
yapıp evde oturabiliriz.
Biliyor musun, seni
bazen hemşire üniformanla da görmek
isterim.
Elbisemle ilgili bir
sorun mu var?
Yok.
Hiç de bile.
Özür dilerim, Anna.
Kaba olmak
istememiştim.
- John evde değil mi?
- Hayır.
Bu gece kız
arkadaşının evinde kalacak.
Sen benim yatak odamı
görmedin daha, değil mi?
- Yavaş ol bakalım,
Edward.
- Gerçekten mi?
Evet, gerçekten.
Sadece, biraz hızlı
gidiyoruz.
Seni daha iyi tanımak
istiyorum.
Anlıyorum.
Umarım sen de öyle
düşünüyorsundur.
Çünkü gerçekten senden
hoşlanıyorum.
Ben de senden hoşlanıyorum.
Pekala.
Flört hakkında hiçbir
şey bilmiyor musun?
Çok değil.
Eminim Harry bayağı
bilgi sahibidir.
Kızların kötü
çocuklardan hoşlanması gerekmiyor mu?
Kötü çocuk olmakla, pislik olmak
arasında ince bir çizgi vardır.
Kibar çocuklar
sona kalırmış, duymadın mı?
- Harry'i daha çok
seviyorum sanırım.
- Harry korkağın teki.
Bilmiyorum, ama o nazikti,
terbiyeliydi.
Bırak şu eziği.
Gel buraya.
Belki o ezikten bir
iki şey öğrenebilirsin.
Sonra konuşuruz.
"Merhaba, ben
Anna.
Lütfen mesajınızı
bırakınız.
" Merhaba Anna, benim.
Dinle, sana karşı bir pislik gibi davrandığım için özür
dilerim.
Ne düşünüyordum, bilmiyorum.
Lütfen hatamı
düzeltmek için bana bir şans ver.
Söz veriyorum, bir
dahaki sefere böyle bir şey olmayacak.
Tanrım.
Ne salağım.
Çok, çok, çok özür
dilerim.
Pekala, birazcık
heyecanlandım ama mesele değil.
Sadece ondan çok
hoşlanıyorum, ama sanırım Edward bazen
biraz sabırsız olabiliyor.
Selam, kardeşim.
Şampiyonların
kahvaltısı.
Megan birkaç gece
önce toplarımı traş etmemi istedi.
Beni bilirsin;
insanları kıramam.
Ben de onu kırmadım.
Ama şimdi toplar oldu
fırça gibi.
Felaket kaşınıyor.
Pizza sipariş
edeceğim.
Bir şey istiyor musun?
Hava durumunu sunan
bayan bugünün yağmurlu geçeceğini
söyledi.
Elita.
Gökyüzü bulutlu, meme
yağma ihtimali mevcut.
- Şu çeneni kapar
mısın?
- Ne?
Beni duydun.
Öğleden sonra 2'de
uyanıyorsun.
Ot çekiyorsun, bütün
gün bilgisayar oynuyorsun.
Bu ne boktan bir yaşam
tarzı?
Vay.
Bugün birileri yatağın
tersinden kalkmış.
S.ktir oradan, şişko
pislik!
- Sen, sen iyi misin
Harry?
- Hayır!
Değilim!
İyi değilim.
Özür dilerim, özür
dilerim.
Öyle demek
istememiştim.
Önemli değil, adamım.
Önemli değil.
Her şey yoluna
girecek.
Gerçekten uzun
zamandır bu kadar kötü hissetmemiştim.
Sanırım ilacımın
dozunu arttırmam lazım.
Bu konuyu doktoruna danışman
gerekmiyor mu?
Evet, danışacağım.
Seni seviyorum, John.
Sana gerçekten saygı duyuyorum,
biliyor musun?
Asıl ben sana saygı duyuyorum,
kardeşim.
Kendine bir bak.
Hayatını düzene
koymaya çalışıyorsun.
Bunun için
savaşıyorsun.
Sen bir savaşçısın
adamım.
Ve bu arada,
haklısın.
Şu yağlarımdan bir
an önce kurtulmam lazım.
Bugün sokağın
altındaki spor salonuna yazılacağım.
Gün bugündür.
Evet, tabii.
Tanrım, bu çok iyi.
Bu, şu ana kadar
yediğim en iyi elmalı turta.
Bunu kendi başına yaptığından
emin misin?
Böyle pişirmeyi nereden
öğrendin?
Annem strese
girdiğinde yemek yapardı ve babamın
olduğu bir yerde annem sürekli strese girerdi.
Bu yüzden, işin
gerçeği annem hayatını mutfakta geçirirdi.
Onu izleyerek,
ondan bir şeyler kapmış olmalıyım.
Ve itiraf etmeliyim ki, yemek yapmak
iyi de terapi oluyor.
Senin terapi beni
şişmanlatıyor.
- Bu olağanüstü bir
film.
- Evet.
Pekala, neden hemşire
olmaya karar verdin?
İnsanların
hayatlarını kurtarmak ve ağrılarını hafifletmek için.
İyiymiş.
Yok be, çalışma saatlerinin
esnekliği ve gelirinin iyi olması
yüzünden.
Hep küçüklüğümden
beri hayalim olduğunu söylerim ama gerçek
şu ki, kendimi bildim bileli aktris olmak istemişimdir.
Ben küçükken hep
süper kahraman olmak isterdim.
Gizli bir kimliğe
sahip olmanın, pelerin giymenin, kötülerle
savaşmanın çok havalı olduğunu düşünürdüm.
Kısmen olmuşsun da.
Çocukluk hayalini
yerine getirmiş sayılırsın.
Çünkü; Harry, Clark
Kent ve Edward da Superman, değil mi?
- Kriptonitin ne peki?
- Sensin.
Vay be, harika
görünüyorsun!
- Merhaba, Anna.
- Merhaba, John.
Artık ben John
değilim.
Bana Tyler Falcon de.
Kim?
Elmalı turta ister
misin?
Hayır.
Tyler Falcon tatlı yemez.
Burası çok aydınlık.
Siz çılgınsınız.
- N'aber?
- Pek iyi değil.
Mesajımı aldın mı?
Beni geri arayabilirdin.
- İşim vardı.
Geçen günden beri, seni düşünmeden edemiyorum.
- Biliyorum.
Seni özledim, Edward.
Hayırdır, ne oluyoruz?
Bana acı mı çektireceksin,
Edward?
Kalbimi kıracaksın
değil mi, şerefsiz.
Ben küçük, hassas
bir kızım.
Öpsene beni.
Hayat gökkuşağı ve
tek boynuzlu atlardan ibaret değildir, Ivy.
Büyüleyici
prensler, zırhları parıldayan şovalyeler yoktur.
Vampirler sen
uyurken, sana sevgi dolu gözlerle bakmazlar.
İstedikleri seni
kollarına alıp, kurt adamlardan korumak değildir.
Vampirler bundan fazlasını
isterler.
Vampirler senin
kanını emmek isterler.
Şu anda seninle
sevişmeyi o kadar istiyorum ki.
Bu da kim?
Mike!
Ne yapıyorsun!
Seni buraya kadar
takip ettim küçük kahpe!
Beni dinle!
Bir daha kız
arkadaşımın yanında görürsem seni
mahvederim, şerefsiz herif!
Buraya gel, seni
küçük fahişe!
Bir bayanla böyle
konuşulmaz!
- Ayrıca onun pek de
öyle olmadığını düşünüyorum.
- Ne?
- Ayrıca kız gibi
yumruk atıyorsun.
- Ne?
Edward!
Ne yapıyorsun?
Dur!
Onu öldüreceksin!
Aman Tanrım!
Aman Tanrım!
Bilmiyorum, çok özür
dilerim!
Ben Bana ne oldu bilmiyorum.
Bu ben değilim.
- Aman Tanrım, o öldü.
- Hayır, hayır.
Hala nefes alıyor.
Banyonun oradaki
ilkyardım çantasını getirsene.
İyi olacaksın, tamam
mı?
İyi olacaksın.
Çok özür dilerim.
Bana ne oldu
bilmiyorum.
Beni duyabiliyor
musun?
Mike?
Mike?
Mike?
Beni duyabiliyor
musun?
Gördün mü, doktor.
Sanırım, Edward'ı
daha çok seviyor.
- Ha?
- Yok bir şey, devam
et.
Kameraya en seksi pozunu
ver bakalım.
Ne düşündüğünü
biliyorum.
Gördün mü ben sana
söylemiştim, ilaç henüz hazır değil, hala
üzerinde çalışılması gerekiyor demiştim,
diye düşünüyorsun.
Ne dememi bekliyorsun!
Önce o başlattı!
Beni o kışkırttı.
Birisi gelip yüzüne
vursa sen ne yapardın doktor, ha?
Diğer yanağını da mı
uzatırdın?
O Harry idi.
Edward'ın oyun
oynamaya hiç niyeti yok.
Bay cici çocuk yok
artık.
Ve sana bir şey daha söyleyeyim
mi, o şerefsiz, Harry'i kolayca alaşağı edebilirdi.
Ama Edward?
Edward o pisliğe
patronun kim olduğunu gösterdi.
Ben yenilmezim,
doktor.
Merhaba, Harry.
- Ne istiyorsun?
- İçeri gelebilir
miyim?
Yüzüne ne oldu?
Viski bile tedavi
edemiyorsa, tedavisi yok demektir.
Bugün buraya geldim
Harry çünkü seninle yeniden iletişime
geçmek istiyorum.
Seninle ve abinle.
Hayattaki tüm
varlığımız ailemizdir, değil mi?
Kötü haberlerim var,
Harry.
Hastayım.
Kanser
Söyleyecek bir şeyin yok mu?
Olur böyle şeyler.
Senin derdin ne, ha?
İlaç mı aldın sen
Harry?
Öyle de denilebilir.
Şu gülümsemeyi
yüzünden silsen iyi olur evlat.
Yoksa?
Annene biraz taze çiçek
götürelim.
Bunun bir şeyleri değiştireceğini
mi düşünüyorsun?
- Yeter, Harry.
- Hayır, sana yeter.
Haklıydın, doktor.
İlacın bazı yan
etkileri var.
Bugün korkunç şeyler
yaptım.
Aslında yapmak
istememiştim.
Ne düşünüyordum
bilmiyorum, çok hızlı oldu ve doktor,
kendimi cin çarpmış gibi hissediyorum.
İlaç almayı
bırakmaya ve kendi halime dönmeye karar verdim
ve ben, ben ne olacağını bilmiyorum ama,
birilerine zarar vermeden bu şeye
bir son vermem gerektiğini biliyorum.
Seni dinlemeliydim,
doktor.
Biliyor musun?
O herif de çok sinir
bozucuydu.
Demek istediğim,
gitmişim, annemle konuşuyorum.
Adam çıkıp geliyor,
saatini gösterip diyor ki, 6:00'da
kapatıyoruz.
Saat 5:50.
Yani bu çok kaba
değil mi?
Gelip bu şekilde
sözümü kesmesi.
Şişko parmaklarıyla
saatine dokunup, gözlerini bana dikmesi.
Hayır, hayır, hayır.
Hayır, bunun özrü
olamaz.
Yaşanan şey çok
korkunçtu.
O bunu hak etmedi, hak
etmedi.
Bu korkunç, değil mi?
Biliyorum gülmemem gerek
ama tahmin et ona ne dedim.
Ona etraftaki tüm
mezarları gösterdim ve dedim ki, onlar
sonsuza kadar buradalar ve siz 6:00'da kapatıyorsunuz ha?
Herif söylediğimi
anlamadı bile.
Sadece orada dikildi ve
beni o boş bakışlarla ve yüzündeki o
salak gülümsemeyle izlemeye devam etti.
Yani, düşünün doktor,
orada durmuş annenizle konuşuyorsunuz, küçük
acınası bir mezarlık çalışanı paldır
küldür araya giriyor.
Saatini gösteriyor ve
sana 6:00'da kapattıklarını söylüyor.
Demek istediğim, siz
de biraz kendinizi kaybedebilirsiniz.
Her neyse, orada bir,
orada bir kürek vardı, tamam mı?
Yeni kazılmış bir mezarın
yanında.
O küreği aldım ve
kafasına çok sert bir şekilde vurdum, yavşak
herif çizgi film karakteri gibi döndü, boing.
Direk çukurun içine
düştü.
Ve sonra onu kendi mezarlığına gömdüm.
Bu şiirsel adalet
hakkında ne düşünüyorsun doktor?
Neyse, bu tamamen bir
kazaydı.
Muhteşemliğe giden yolda
ufak bir tümsek.
Allah kahretsin!
Seninle biz müthiş
bir takımız.
Şimdi seninle
konuştum ya, kendimi daha iyi hissediyorum.
Ve deminki çöküş mü dersin
neyse işte onun için de senden özür
dilerim.
Ve haplar hakkında söylediğim
şeyleri de unut.
Onları almaya devam
edeceğim.
Sen çok tatlı bir çocuksun,
Harry.
Hiç değişme, seni bu halinle
çok seviyorum.
Kötü bir çocuk oldum
doktor.
Bu gece bir fahişe
tuttum, ama düşündüğün gibi değil.
Sadece yanımda
konuşacak birisi olsun istedim.
Sonra o rezalet otel
odasına gittik ve bana dedi ki, senin
olayın bu mu yani, fahişelerle konuşmak?
Ona kadınlarla
konuşmayı çok sevdiğimden, zamanında
annemle sürekli gevezelik ettiğimizden ve
ne yazık ki ben çocukken annemin
intihar ettiğinden bahsettim.
Umursamaz bir şekilde
yüzüme baktı.
Belli ki söylediğim
şeylerle pek de ilgilenmiyordu.
İyi.
Neyse.
Konuşmaya devam ettim.
Annem beni, iğrenç
babamın yanına bıraktığında başlarda
ona ne kadar sinirlendiğimi, ama
sonrasında bunun annemin suçu olmadığını anladığımı, onun beni çok sevdiğini ve asla beni incitmek istemediğini söyledim.
Ve ben ona bunları
anlatırken, o orospu el çantasından malzemelerini
çıkardı ve makyajını tazelemeye başladı.
Tamam.
Aldırmadan laflamaya devam
ettim.
Yıllar geçtikçe annemin
kendini neden öldürdüğünü anlamaya
başladığımı, ve sonuç olarak annemi affettiğimi
söyledim.
Lanet saatine baktı
ve dedi ki; 'Tik-tak'.
İnanabiliyor musun?
'Tik-tak'.
Peki ben ne yaptım?
Daha fazla para mı
istiyorsun!
İşte sana para, al!
Hepsini al, umrumda
değil!
Şerefsizin birinden
çaldım zaten.
Bana baktı, tamamen sersemlemişti.
Güldüm ve sakin olmasını
söyledim; her şey yolunda, rahatla.
Parayı alabilirsin, senindir,
gerçekten.
Geldiği yerde daha
çok var.
Lanet kafasını yakaladım
ve yatağın kenarına tekrar tekrar
vurdum.
Kafasını yatağın
kenarına art arda vururken ona ne
söyledim biliyor musun doktor?
Dedim ki; 'Tik-tak', 'Tik-tak'.
Ee, doktor.
Tedaviyi sonlandırmak pek de kötü bir fikir değilmiş gibi görünüyor.
Ama ne var biliyor
musun, bunu yapamam.
Yani, yaparım da yapmak
istemiyorum.
Artık Harry olmak
istemiyorum.
Sanırım Edward olmayı
daha çok seviyorum.
Harry depresif, intihara
meyilli, küçük bir kurbanlık gibiydi.
Ama Edward daha
enerjik, özgüveni daha yüksek.
Velhasıl doktor şöyle
bir sonuca vardım.
O zavallı, neşesiz
Harry olarak öleceğime, Edward olarak
cehennemde yaşarım daha iyi.
Ve tabii ki ona dönüşmeden
önce yaptığım şeylerden de utanç
duyuyorum.
Ama hemen o senin
beni Edward gibi hissettiren ekstazi
haplarından bir tane sallıyorum ve
bütün o utanç ve suçluluk duyguları eriyip gidiyor.
Ve biliyor musun,
ciddi ciddi düşündüğün zaman, o acınası
mezarlık görevlisi ve o küçük fahişe ölmeyi
hak etmişlerdi.
Onlar anneme saygısızlık
yaptılar, onlar bana saygısızlık yaptılar,
doktor.
Her neyse, sadece bir
çift aşağılık insandı işte.
Bana sorarsan, ben onlara
iyilik yaptım.
Ve çoğu insanın beni bir
canavar olarak nitelendireceğini
biliyorum.
Ama bu, Edward olmak
için ödenecek küçük bir bedel.
Teşekkürler doktor, yaptığın
her şey için.
Sen olmasaydın bu
potansiyelime asla ulaşamazdım.
Aslında sen
olmasaydın, muhtemelen şimdiye çoktan
ölmüş olurdum.
Ve bu yolculuk nereye
kadar sürecek hiçbir fikrim yok, ama bu
yolculuğun her adımında senin de
yanımda olmanı istiyorum.
O yüzden senin için
bu kayıtları çekmeye devam edeceğim.
Beraber başladık, beraber
bitireceğiz.
Harry öldü.
Çok yaşa Edward.
Lütfen çekme, berbat
görünüyorum.
- Sen hiçbir zaman
berbat görünmezsin.
- Teşekkürler.
Tada!
Sırtıma güneş kremi
sürer misin?
Biraz kendine de
sürmelisin.
Yanacaksın.
- Tamam.
- Seni seviyorum,
Harry.
- Ben de seni
seviyorum.
Yatağa gelsene,
Edward.
Seni bekliyorum.
Sorun ne, bebeğim?
Benimle yatak odasına
gel de, şu asık yüzü tersine çevireyim.
İlk tanıştığımız
zamanı hatırlıyor musun?
Evet.
Evet, makarna ya da onun
gibi bir şey pişiriyordun.
Ve o sevdiğim kıyafeti
giyiyordun.
Gerçekten çok iyi görünüyordun.
Hayır, ondan önce.
İlk tanıştığımız
zaman.
Bilmiyorum, seni fark
etmeye başladığım ilk zaman oydu
sanırım.
Aynen öyle.
Ondan önce senin için
görünmezdim.
Beni dinle.
İlk tanıştığımız
zaman ben Harry'dim.
Harry senin için
hiçbir anlam ifade etmiyordu.
Ama diğer yandan
Edward, ona doyamıyorsun.
Lafımı kesme.
Harry ile asla
çıkmazdın.
Şimdi ise tek
istediğin Edward'la sevişmek.
Şu anda zil zurna
sarhoşsun.
Kes sesini!
Dur!
Canımı acıtıyorsun
Edward!
Sakın bir daha bana elini
kaldırayım deme.
Şuradaki küçük kutuyu
görüyor musun?
O senin için.
Al hadi.
Al dedim sana.
Aç.
Bu benim için mi?
Edward, bu çok güzel.
Bayıldım.
Bu bir söz yüzüğü.
Sana söz
veriyorum, beni terk etmeye kalkarsan
seni öldüreceğim.
Şimdi git odada beni
bekle.
Birazdan geliyorum.
Lavaboya bir süre
girmeyin.
Öyle bir sıçtım ki eşi
benzeri yok.
Siz biraz önce kavga
mı ediyordunuz?
Ivy'nin bağırdığını
duydum.
Seni ilgilendirmez.
Dur söyleme.
Edward, değil mi?
Artık sigara içiyorsun
öyle mi?
Bu aralar sana ne
oluyor?
Deli gibi içip, tüttürüyorsun.
İnsanlara bok gibi davranıyorsun.
Bütün gece ortadan kayboluyorsun.
Kendinde değilsin
adamım.
Yapma ya.
Artık seni çok az
görüyorum, Ivy.
Ne oluyoruz?
Hadi bu gece beraber dışarı
çıkalım.
Kevin da partide
olacak.
Söz veriyorum, çok
eğleneceğiz.
Eminim eğlenceli
olur, Sarah, ama gelemem.
Gelemezsin, çünkü ondan
korkuyorsun.
Ben kimseden
korkmuyorum.
Hediye ettiği yüzük güzelmiş,
morluklar da.
Birisi bana öyle dokunsa
ben var ya Balım, ben geldim.
Kiminle konuşuyorsun?
Bu benim arkadaşım,
Sarah.
Tanıştığıma memnun
oldum, Sarah.
Ben Edward Grey.
Merhaba.
Ben artık gitsem iyi
olur.
Hayır, hayır, hayır.
Bu ilginç olabilir.
Üçümüz arkadaşça
konuşup birbirimizi daha iyi
tanıyabiliriz.
Seni sonra ararım,
Ivy.
Sarah, bir ara ben
evdeyken buraya uğramalısın.
Benden pek
hoşlanmadığının farkındayım, ama göreceksin.
Cana yakın bir
insanımdır.
- Hoşçakal, Ivy.
- Güle güle, Sarah.
Sarah çok tatlı bir
kız değil mi?
Evet, öyle.
O yüzden mi bu kadar korkmuş
görünüyorsun?
Ondan hoşlanmamdan korkuyorsun
değil mi?
Canımı acıtıyorsun.
N'olur bırak.
Bebeğim benim.
Sakin ol.
Şaka yapıyorum sadece.
Pekala.
Benim küçük prensesim
bu akşam ne yapmak istiyor bakalım?
Dışarı çıkabilir
miyiz?
Dışarı.
Klübe falan mı gitsek?
Felekten bir gün
çalarız.
Evet.
Eğlenceli olabilir.
Bir bakalım.
Nereye gidebiliriz?
'Totem' diye yeni bir
yer açılmış.
Duyduğuma göre çok eğlenceliymiş.
Oraya gidelim mi?
Olur.
Dışarı çıkmayı
gerçekten çok istiyorsun değil mi?
Evet.
Ben gidip hazırlanayım.
- Gitmiyoruz.
- Ne?
Pekala, yapacak başka
bir şey düşünmemiz lazım değil mi?
Ev gibisi yok vallahi.
Harry?
Merhaba bebeğim.
- Ters giden bir şey
mi var?
- Hayır.
Tanımadığım bir çocuk
Facebook'ta beni dürttü, iğrenç.
Facebook'ta birini
dürtmek; bu aklıma gelebilecek en ilkel
iletişim şeklidir herhalde.
Ben çay yapacağım.
Sen de ister misin?
- Ha?
- Çay ister misin,
çay?
Sen iyi olduğuna emin
misin?
Bugün hiç kendin gibi
davranmıyorsun.
Yorgunum sadece.
Gel buraya, yanıma
otur.
Hayırdır?
- Sana bir soru sorabilir
miyim?
- Tabii.
- Beni ne kadar
seviyorsun?
- Ne?
Diyelim ki benim bir
hırsız olduğumu fark ettin, beni yine de
sever misin?
- Niye, bir şey mi
çaldın?
- Sadece cevap ver.
Evet.
Tabii ki.
Diyelim ki ben bir
suçluyum.
Yine de sever misin?
Bilmiyorum, ne garip sorular
bunlar.
Ben bir katilim, Anna.
Ben Harry'i öldürdüm.
Sen komik bir çocuksun,
Harry.
Hayır, hayır, şaka yapmıyorum.
Harry öldü.
Edward'ı başlarda çok
da sevmediğini biliyorum, ama göreceksin.
O aslında çok eğlenceli
birisi.
Abinin piposundan mı tüttürüyorsun
sen?
Çünkü biliyorsun ki,
bunu yapmandan nefret ediyorum.
Anna, senden benim
için bir şey yapmanı istiyorum.
Biraz daha hapa ihtiyacım
var.
Bana verdiklerin bitmek
üzere ve onları almaya devam etmemin çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Sana bununla alakalı bir
şey söylemem gerekli.
Sana verdiğim haplar plaseboydu,
Harry.
Ne?
Haplar diyorum,
plaseboydu.
Neden?
Plasebo derken ne
demek istiyorsun?
Seni üzgün görmeye dayanamıyordum ve kendini kaybetmiş görünüyordun.
Sana yardım etmeye çalışıyordum.
Bana şeker mi verdin?
Sana deneysel bir ilaç
veremezdim, hele ki bu kadar tehlikeli olabilecek
bir ilacı.
Ben bir hemşireyim,
böyle bir şey yapsam işimden olabilirdim,
ya da daha kötüsü, sana zarar verebilirdim.
Bunun ne demek olduğu
hakkında en ufak bir fikrin var mı?
Vay be.
Bu güzel bir hediyeydi
işte.
Lütfen Harry, bunu
yapma.
Anlamıyorsun.
Artık Harry yok, artık
sadece Edward var.
Başından beri ben
oydum ve o da bendi.
Bana neden o plaseboları
verdin?
Üzgünüm, Harry, çok
üzgünüm, bak, ben değildim.
- Doktor Lanyon verdi.
- Ne?
Sana acıdı ve kötü
bir şey yapabileceğinden korktu ve benden
bu hapları sana vermemi istedi, ben
başta kabul etmedim ama o ısrar etti,
ben de en sonunda dediğini yaptım.
Doktor Lanyon bana
plasebo vermeni mi söyledi?
Bana kızdın mı?
Hayır.
Sana değil.
Dinle, ani tepki
gösterdiğim için özür dilerim.
Sadece yalan
söylenilmesinden hoşlanmıyorum.
Neyse, önemli değil.
Önemli olan bu işte.
Anna, hayatımın geri
kalanını seninle geçirmek istiyorum.
Benimle evlenir misin?
Ne?
Şimdilik yok ama söz,
en kısa zamanda sana bir yüzük alacağım.
Duydunuz zilin sesini.
Bunu bu kadar erken beklemiyordum
Harry.
Yani, henüz değil.
Daha birbirimizi yeni
tanıyoruz gibi hissediyorum.
- Bu bir hayır mı?
- Bu bir belki.
Seni ne kadar
sevdiğimi biliyorsun Harry ve şu anda
çok mutlu oldum ve gururum okşandı.
Ama?
Bence böyle şeyleri
aceleye getirmemeliyiz.
Biraz düşünmeye ihtiyacım
var.
Seninle konuşmam
lazım.
Bitti, Edward.
Seni sadece arayabilirdim
de, ama buraya bizzat gelmem gerekliydi.
Sen gerçekten zavallı
bir insansın ve bana bu şekilde
davranmana izin verdiğime inanamıyorum.
Pekala, işte yüzüğün.
İşte, al.
Artık senden korkmuyorum,
Edward.
Harika zamanlama.
Tam da evlenme teklif
ediyordu ve yüzüğe ihtiyacı vardı.
- Ne?
- Sakin ol, anlamadan
dinlemeden Eşyalarımı almak için gelirim
sonra.
Bu da kimdi?
Biliyor musun?
Umrumda değil.
Ben gidiyorum.
Ben o yüzüğü sana bir
söz karşılığı vermedim mi?
S.
ktir git seni İçinde
her an patlamaya hazır bir volkan varmış!
Sevdim bunu.
Seni öpsem mi
öldürsem mi bilemedim şimdi.
Sanırım seni
öldüreceğim.
Edward!
Ne yapıyorsun!
- Kameraya bak.
- Ne?
Kameraya bak dedim!
- Şimdi de ki; 'Teşekkürler
doktor'.
- Ne?
- 'Teşekkürler
doktor' de.
- Teşekkürler doktor.
Onu seviyordum.
Onu çok seviyordum.
Özür dilerim evlat.
Bu ailenin başına
açtığım her şey için özür dilerim.
Sen bunu hak etmedin.
Sen ve abin iyi insanlarsınız.
Ve anneniz Anneniz de iyi bir kadındı.
O hapların hepsini benden kurtulmak için yuttuğunu biliyorum.
Gayet iyi biliyorum, onu
ben öldürdüm.
Ve inan bana, keşke o
çukura o değil de ben girseydim diye
düşünmediğim tek bir gün bile geçmiyor.
Kemoterapi almaya başlayacağım.
Doktor saçlarımı ve
iştahımı kaybedeceğimi söylüyor.
Alkol almayı da bırakmamı
söyledi.
Haftalardır seni öldürmeyi
düşünüyordum.
Şimdi fark ettim ki
sana yapabileceğim daha kötü bir şey
var; yaşamana izin vermek.
Geliyorum, Selma.
Doktor Lanyon, ben Harry
Poole.
Dinle, kendimi hiç iyi
hissetmiyorum.
Gerçekten yardımına ihtiyacım
var.
Beni bırakmayacağına söz
vermiştin.
Lütfen, en kısa
zamanda beni görmeye gelebilir misin?
Merhaba?
Hey, Harry.
Harry?
Kimse yok mu?
Merhaba!
Amerika'da ev telefonu
kullanan son doktor olmalısın.
Lütfen ismini ve yaşını
söyler misin?
Bu ne, Harry?
Ne yapıyorsun?
Merhaba Doktor
Lanyon, neden kendin hakkında bize biraz
daha bilgi vermiyorsun?
Sen neden
bahsediyorsun, Harry?
Neden bu sandalyeye
bağlıyım?
Peki, Doctor Lanyon.
Bugün kendini nasıl
hissediyorsun?
Ne diyorsun lan sen?
N'oluyor?
Unutma, duygularını
yakından izlememiz çok önemli doktor.
Ve lütfen, bana
Edward de.
Bütün bunlar ne için,
Harry?
Telefonunu aldım,
gelebildiğim kadar hızlı geldim.
- Plasebo mu, sen
ciddi misin?
- Ne?
Bana acıdın ve bana plasebo
mu verdin?
Hey hemşire Anna.
Şu şerefsize biraz şeker verelim, bu onu rahatlatacaktır.
Farkı anlamaz bile.
Acımak mı!
Lanet olsun doktor.
Bekle.
Bunu ilk kez duyuyorum,
Harry.
Neden bahsettiğini
bilmiyorum!
Harry'e yalan
söyledin.
Onu kandırdın ve çocuk gibi tedavi ettin.
Ama biliyor musun
doktor?
Harry şimdi büyüdü ve
adı Edward.
Ve sana şöyle
söyleyeyim, Edward çok sinirlenmiş durumda.
Ben sana hiçbir şey
vermedim.
Sana niye plasebo vereyim
ki?
Zırvalama!
Anna senin yaptığını
söyledi.
Anna yalancı bir
orospu!
Yemin ederim!
Sana hiçbir şey
vermedim!
Onun hakkında bu şekilde
konuşamazsın!
O benim hayatımın
aşkı ve bana yalan söylemez.
Sensin yalancı!
Acımakmış.
Bundan daha iğrenç bir
şey düşünemiyorum.
Edward merhamet kabul
etmez.
Ve Edward merhamet göstermez
de.
Tamam, Harry.
Lütfen sakin ol.
Bana sakin olmamı
söyleme!
Sen kim olduğunu sanıyorsun, seni küçük kendini beğenmiş aşağılık doktor.
Hepiniz aynısınız.
Bir canavar
yarattığını düşünüyordum.
Senin şeytani kuklan olduğumu
düşünüyordum.
Şimdi ipler benim elime
geçti.
Pekala, doktor.
Şu önündeki iki küçük
küp şekeri ve ilaç şişesini görüyor musun?
Bu aralar kendi küçük
araştırmam için katılımcılar arıyorum.
Ve sen de bu
çalışmaya dahil edildin.
Ha, harcadığın tüm
zaman ve yolculuk masrafların karşılanacaktır.
Ve, 18 yaşından
büyüktün değil mi, doktor?
Şişede ne var, Harry?
Liserjik asit
dietilamid.
Piyasada LSD diye
bilinir.
Küçük deneyimizi şöyle
yürüteceğiz; küp şekerlerden biri asite
batırılmış, diğeri ise sadece bir
plasebo.
Ben sana hiçbir zaman
plasebo vermedim!
Her neyse, %50 şans
fena değil yine de değil mi?
Bu küpte ne kadar LSD
var?
Harry, beni
öldürebilirsin.
Evet.
İşin gerçeği, bilmiyorum.
Ama güzel bir seyahat
için yeterli olacağından adım gibi
eminim.
Dinle çocuk.
Sana yardım
edebilirim.
Birlikte
çalışabiliriz.
Hastalığının
tedavisini bulacağım.
Bunun için birazcık
geç.
Bunu yapmak için
yeterince zamanın vardı.
Bu sen değilsin,
Harry.
Kendine bir bak.
Ne hale geldiğine bak.
Canavara dönüşmüşsün.
Daha hiçbir şey
görmedin.
Çok acı çektiğini anlıyorum.
Ama bu şekilde olmak
zorunda değil.
Sana yardım edebilirim,
evlat.
Biliyorum.
Henüz çok geç değil.
Hala bir geleceğin
var.
Parlak bir gelecek.
Salakça bir şey yapıp
bunu mahvetme.
Lütfen beni çöz de
gideyim.
Söz, söz veriyorum kimseye
söylemeyeceğim.
Hayır, sanmıyorum.
İmdat!
Yardım edin!
İmdat!
Hayır.
Bununla bir yere
varamazsın.
Sağlam düğüm attım
vallahi.
Seni öldüreceğim!
Seni sapık!
Seni öldüreceğim!
Şu haline bak!
Asıl canavar kimmiş?
Pekala, hangisini
seçeceğine karar verdin mi?
Hala emin değilsin.
Belki de joker
hakkını kullanmak istersin.
Hani telefonla arama joker
hakkı falan.
Sen manyaksın.
Sen tam bir manyaksın.
Son kararınız mı,
doktor?
Bu boku ağzıma atacağımı
sanıyorsan, bir daha düşünmelisin.
Hadi ama, ne biçim deneksin
sen?
Koca bir bebek gibi
burnunu sıkıp zorla mı yedireyim?
- Sağdaki olsun!
- Aferin sana!
Pekala, emin misin?
Evet, sağdaki mi?
Beni öldürebilirsin.
Bu şeyi ağzıma
almamın mümkünatı yok.
Başlayacağım ama.
Hadi yapalım şunu.
Aç bakalım.
Hadi!
Aç ağzını.
Hadi, doktor.
Aç, aç, hadi.
Hadi, aç ağzını.
İşte oldu, işte oldu.
O kadar da kötü değilmiş,
değil mi?
Üzgünüm, lollipop yok
vallahi, olsa verirdim.
Hangisiydi bu?
Plasebo mu?
Sürprizleri sevmez
misin?
Tanrım, çok perişan
görünüyorsun.
Bu benim kalbimi
kırıyor.
Pekala, sanırım
söyleceğim.
Doktor, görünen o ki ikisi de plasebo değildi.
Eyvah!
Sadece seninle dalga
geçiyordum.
Nasıl hissettirdi?
İyi yolculuklar
doktor.
Nasıl zevk veriyor, değil
mi?
Evet, yolculuk
başladı.
Yok, yok, kıyamam.
Ağlama.
Her şey yoluna
girecek.
Sana bir şey olmasına
izin vermeyeceğim.
İşte bunu daha çok
sevdim.
Nefes Nefes alamıyorum.
Beni Beni çözmen lazım.
Beni çözmelisin.
Nereye gidiyorsun?
Hadi, gel.
Gel sen de partiye
katıl.
Lütfen beni öldürme.
Lütfen beni öldürme.
Ölmek istemiyorum!
Lütfen!
Ölmek istemiyorum!
Ölmek istemiyorum!
Evde doktor var mı?
Evde doktor var mı
dedim!
Ben aslında doktor
değilim.
Hayır, sadece TV'de birisini
oynuyorum!
TV'deyim adamım!
Doktoru oynuyorum Merhaba, ben Harry Poole.
Çocukken babam beni
döverdi!
Bu çok üzücü.
Çok üzgünüm, çünkü
annem, annem kendini öldürdü.
Ben çocukken annem kendini
öldürdü.
Ben çok üzgünüm!
Ben bipolarım!
Ben bipolarım!
Harry Poole, ne aptal
ama!
Ne aptal ama!
Harry Poole.
Sen bir aptalsın.
Bir şeyler yap.
Aman Tanrım.
Kuşa bak, Harry.
Şu kuşa bak.
İnanılmaz güzel.
Küçükken bir kuş kurtarmıştım.
Yuvasından düşmüş, kanadı
kırılmıştı.
Onu eve getirdim ve
iyileştirdim.
Onu birkaç gün
besledim ve sonra serbest bıraktım.
Seni
iyileştiremediğim için üzgünüm, Harry.
Seni
iyileştiremediğim için üzgünüm.
Biraz havaya
ihtiyacım var.
Biraz havaya
ihtiyacım var.
Böylesi daha iyi.
Muhteşem, değil mi
Edward?
Günbatımı.
Çok güzel.
Hadi içeri girelim, hava
soğudu.
Dur bir dakika.
Aman Tanrım!
Şu kuşa bak, kocaman!
Dostum, beni bekle!
Harry Poole yargılandı
ve ömür boyu hapse mahkum edildi.
Hapiste fazla kalmadı
ve akıl hastanesine gönderildi.
Psikiyatristler onu
iyileştirmek için ellerinden geleni yaptı,
ama Edward Grey isminde tedavi edilemez bir vaka ile karşı karşıyalardı.
Çeviri: quduz_qunduz||
« Prev Post
Next Post »