Print Friendly and PDF

Translate

Banka İşi (2008) The Bank Job

|

 


111 dk

Yönetmen:Roger Donaldson

Senaryo:Dick Clement, Ian La Frenais

Ülke:İngiltere, ABD, Avustralya

Tür:Suç, Dram, Romantik

Vizyon Tarihi:21 Mart 2008 (Türkiye)

Dil:İngilizce, Latin

Müzik:J. Peter Robinson

Çekim Yeri:Kent, İngiltere, Birleşik Krallık

Oyuncular

Jason Statham

Saffron Burrows

Stephen Campbell Moore

Daniel Mays

James Faulkner

Özet

35 seneden daha fazla bir süre önce Londra'da meydana gelen olağandışı gerçek bir olaydan, cesur ve çözülememiş bir soygundan esinlenilmiştir. Yönetmenliğini Roger Donaldson'ın yaptığı, başrollerde Jason Statham ve Saffron Burrows'un yer aldığı bu heyecan dolu gerilim filmi, entrika, skandal ve tehlikenin içiçe geçtiği bir bileşim olup, yapımcıları tarafından "cinayet, seks ve yolsuzluğun inanılmaz söylenmemiş hikayesi" diye tanımlanmaktadır.

Altyazı

Karayipler.

 1970.

 Çeviri; Emre Bekman & Dante66 Banka İşi.

 Gerçek bir hikâyeye dayanmaktadır Doğu Londra, 1971.

 Bir "Terry Leather düşük kilometreli arabası" daha hazırdır.

 Keyfin yerinde, yarınki düğünün için bütün işleri hallettin mi?

 Evet elbette, Terry.

 2 düğmeli yeni bir takım, 42 numara düğün ayakkabısı.

 Güzel.

 Ingrid bayılacak.

 Demek yarın evleniyorsun, Ingrid.

 Umarım.

 Burada durma, eve git.

 Gidip güzelliğine güzellik kat.

 Eğer mümkünse tabii.

 Terry.

 Eddie'nin zil zurna sarhoş olmasına engel ol, olur mu?

 Partide.

 Sadece bara gideceğiz.

 Bir iki bira içip şarkı söyleyeceğiz.

 Kahretsin.

 Lanet olsun, senin derdin ne böyle, ha?

 Jessul'un parası hazır.

 Parayı bu arabalar getirecek   ama siz pislikler onları mahvediyorsunuz.

 Bay Jessul'un senin malın mülkünle işi olmaz.

 - Bay Jessul parasını alıp alamayacağına bakar.

 - Hepsini ödeyeceğim, yemin ederim, Perky.

 Sen bana ne dedin?

 Perky dedim, Perky.

 Herkes sana Perky diyor, ona da Pinkey.

 - Pinkey ve Perky mi?

 - Evet.

 Onlar çizgi filmdeki domuz karakterler.

 İnsanlar bize arkamızdan domuz mu diyor yani?

 Yüzünüze söyleyecek halimiz yok, değil mi?

 Demin söyledin ya.

 Sen de çok üstüme geldin.

 Korkudan öyle dedim.

 Bir daha getirtme bizi buraya.

 Her müşteri memnun ayrılmıyor dükkândan.

 Buraya hangi rüzgâr attı seni, sevgili Martine?

 Bu gece ne yapıyorsun?

 Bu gece.

 Eddie'nin bekârlığa veda partisi var.

 Onu biraz sarhoş edeceğiz.

 Neden?

 Sana bir teklifim olacak, Terry.

 Teklif mi?

 Partiye gitmeden önce benimle Player Kulüp'te buluşur musun?

 Ayrıntıları konuşuruz.

 Saat 9'da.

3 hafta önce.

 - Günaydın, Gale.

 - Günaydın, Tim.

 En üst kat ha?

 Kodamanlar mı çağırdı?

 Onun gibi bir şey.

 Yeni metresinle hafta sonun nasıl geçti?

 Neden bahsettiğini bilmiyorum, ben evli bir adamım.

 Ne dersin, şık mıyım sence?

 Kravattan pek emin değilim, canım.

 Bu da ne?

 "Sevgi ve Barış" mı?

 Bu kadar tutarsızlık olmaz, ikimiz de bir işler çeviriyoruz sanırım.

 Michael Abdul Malik.

 Kendine Michael X diyor   ve Amerikalı destekçileri onu liderleri olarak görüyor.

 Liberal basın Michael X'i, fakir ve mazlum hakları için   savaşan bir kahraman olarak gösteriyor.

 Ve Notting Hill'in siyah Robin Hood'u.

 Biraz daha zengin, beyaz ve ünlü olsa herkes tepesine biner.

 İşin aslı, o yıllar önce hapse girmesi gereken bir   mülk sahibi, uyuşturucu satıcısı ve kadın tüccarı.

 Kardeşlerimden çok yüksek kiralar alıyormuşsun, Bay Brown.

 Mal sahibi arkadaşın Lew Logel'in aynısını alıyorum.

 O bok yuvaları için haftada 10 pound çok fazla.

 Biliyor musun   oldum olası adı Brown olan beyaz biriyle tanışmak istemişimdir.

 Bu nedir, bilir misin?

 Köle tasması.

 Beyazlar, atalarımı isteklerine boyun eğdirmek için bunun kullandılar.

 Seni isteklerime boyun eğdirebilir miyim, Bay Brown?

 Bundan çok sadık bir köpek olur, Michael.

 Michael, bence çok fazla umutlanmamalıyız.

 Adam kaçırma, gasp   Brown'a saldırman   bir de üstüne eski suçların eklenince   10 ila 20 yıl arası ceza alabilirsin.

 Hiç sanmıyorum.

 Beyazların sandığından daha akıllıyım ve arkam sağlam.

 Herkes ayağa.

 Görünüşe göre Michael X, kraliyet ailesinden birine ait   resimleri ortaya çıkarma tehdidinde bulunarak hapisten kurtulmayı başardı.

 Bu fotoğrafları elimize geçirene dek polisin eli kolu bağlı.

 Başsavcı bir şey yapmayacak ve   İçişleri Bakanlığı olaya karışmak istemeyecek.

 Bu fotoları gören var mı, peki?

 Evet, ama konumum itibariyle kimin gördüğünü   söyleme yetkisine sahip değilim.

 Michael X'i bir süredir takip ediyoruz.

 Marylebone'daki Lloyd Bank'ta kiralık bir kasası var.

 Fotoğrafların orada olduğunu sanıyoruz.

 Durum yeterince açık.

 Bankaya bir ekip gönderirim ve kasada ne varsa aldırırım.

 Bunun için tepedekilerin onayı olması gerekir ve bu onayı alamazsın.

 Sorunumuzu anlayabiliyor musun?

 Özel servisin bu işte parmağı olmamalı.

 Yani bir şeyler ayarlayıp, sorumluluğu başkasına yüklememi istiyorsunuz.

 Önerilere açığız, Tim.

 Ve ters giden bir şey olursa, başı yanan ben olacağım sanırım.

 Sen genç ve hırslı birisin, Tim.

 İşte sana nam yapman için bir fırsat.

 Teşekkür ederim, efendim.

 Affedersiniz, bayan.

 Bir dakikanızı alabilir miyim?

 Buyurun.

 - Nereden geliyorsunuz?

 - Fas'tan.

 - İç çamaşırlarınızı da kontrol etmek zorundayım.

    - Elbette.

 - Aradığımızı bulduk.

 - Ne buldunuz?

 Ne arıyordunuz?

 Tim, Tanrı'ya şükür.

 Gümrükte başım dertte.

 - Ne var ne yok?

 - Aynı.

 Sende?

 Ben Fas'taydım.

 - İş amaçlı mı tatil mi?

 - İkisi için de.

 İçkiler benden.

 Bütün gece burada oturup havadan sudan mı konuşacağız?

 Seni tanırım, Terry.

 Arkadaşlarını da.

 Siz her zaman büyük bir vurgun peşindesiniz.

 Her şeye anlam katacak bir vurgun.

 - Ben bir tane biliyorum.

 - Ne?

 - Bir banka.

 - Banka mı, soymak için mi?

 Sen bankadan ne anlarsın?

 Şirket sahibi biriyle beraberim.

 Güvenlik sistemleri üzerine bir şirket.

 Gelecek hafta, Marylebone'daki bir bankaya yeni alarmlar takacaklar.

 Geçen trenler, kasa dairesindeki alarmları etkinleştirdiği   için hepsini kapatmak zorunda kalmışlar.

 Yani bir haftalığına alarm falan olmayacak.

 Peki, bütün bunları neden sana anlatsın?

 Bunlar laf arasında konuşulan şeyler.

 "Düşünsene, Londra'daki kötü adamların yarısı bunu bilseydi ne olurdu?

" dedi.

 Ben de içimden, "Londra'daki kötü adamların yarısını tanıyorum" dedim.

 Bazılarıyla birlikte büyüdüm.

 Bak, ben ve arkadaşlarım bundan önce birkaç pis işe bulaştık.

 Ama sence silah kuşanıp haydutlar gibi banka soyacak insanlar mıyız?

 Kasiyerin kafasına silah dayama falan olmayacak.

 Direk kiralık kasaların olduğu zemin kata gireceğiz.

 Saklı hazineler.

 Para ve mücevherler.

 Çalmak için çok güvenli.

 - Çünkü kimse ihbar edemez.

 - Hayır, hayır.

 Bunu konuşma yeri burası değil.

 Bu eline bir kez geçebilecek fırsatlardan, Terry.

 Es geçemeyiz.

 Senden böyle bir şey beklemiyordum, Martine.

 Ne bekliyordun?

 Bunu bir düşüneceğim.

 Partine gitsen iyi olur.

 İçki için sağ ol.

 Eddie, kardeşinin seni düğüne davet ettiğini söyledi.

 - Gelecek misin?

 - Orada görüşürüz.

 - Campari ve soda lütfen, buzsuz.

 - Hemen, efendim.

 Teşekkürler.

 Tim, ne düşünüyorsun bakalım?

 - İlgileniyor mu?

 - Galiba.

 Şerefine, güzelim.

 - İçeri gelmez misin?

 - Bilmem ki, geç oldu.

 Küçük bir çocuk gibi eve mi gitmek zorundasın?

 Sanırım biraz vaktim var.

 - Sen tam olarak ne iş yapıyorsun?

 - Benim işim belli olmuyor.

 Hakim ile nasıl tanıştınız?

 Hakim ile geçen bahar Los Angeles'ta tanıştım.

 Siyahların okuduğu Montessori Okulu için para topluyor   ve hayat hikâyesini yazıyordu.

 - Ne müthiş bir hayat hikâyesidir o.

 Kitabın adı "Sıfırdan başlamak, Malcolm X ve ben" idi.

 Bizzat el yazısını okudum.

 Hakim bir şairdir.

 Siyah ruhun sesidir.

 Bir arkadaşım Hakim'in kitabı şerefine haftaya parti verecek.

 Hepiniz davetlisiniz.

 Hakim, bize kitabından bahsetsene biraz.

 Amerika'da siyah olmak ile ilgili bir kitap.

 Aranızda bu dünyaya siyah olarak gelmenin nasıl bir şey olduğunu bilen var mı?

 Peki ya siz beyaz kadınlar, dünyaya siyah bir bebek   getirmenin nasıl bir şey olduğunu bilir misiniz?

 İyi akşamlar, bayım.

 Siz kafayı mı yediniz?

 Bunu mevzu bahis etmemiz bile hata.

 Biz  Biralarınız geldi.

 Biz banka soyguncusu değiliz.

 İşte belki bu yüzden bunu başarabiliriz.

 Bu biraz korkutucu, sence de öyle değil mi?

 Beni asıl korkutan ne, biliyor musun?

 Hayatta kayda değer bir şey yapmadan ölmek.

 Mozart ilk bestesini yaptığında kaç yaşındaydı biliyor musun?

 - Bilmem.

 - 5. Adam 5 yaşında beste yapmış.

 Peki, sen bunu nerden biliyorsun, Terry?

 Deminki striptizcinin kıçındaki dövmede yazıyordu.

 Nerden bildiğimi ne yapacaksınız?

 Bu bir gerçek ve sen önemli noktayı kaçırıyorsun, Kev.

 Anlatmak istediğim şu ki   artık tırnaklarımızın altındaki pislikleri temizlemeye bir son vermeliyiz.

 Sessiz olun, beyler.

 Saat 12 yönünde aynasızlar.

 Siz ikiniz burada ne arıyorsunuz?

 Ayak işlerine bakmayı bıraktığını sanıyordum, Jerry.

 Dostun Sonia Bern randevuevinin fiyatlarını yükseltmiş.

 - 100 pounddan 120'ye çıkarmış.

 - Mesele nedir peki?

 Bu zam tarifeyi değiştirir, ahbap.

 Sanırım bize borcun var.

 - Bakarsın Sonia'nın mekânı da basılır.

 - Yaparsınız, değil mi?

 - Altın yumurtlayan tavuğu kesersiniz.

 - Bu büyük aptallık olurdu, değil mi?

 Ne de olsa herkes polislerin aptal olduğunu bilir.

 Bari benim için şunu yapın.

 Sizinkilerin gelip kulüplerimde sabahlamalarını engelleyin.

 İffetsizler, gürültü yapıyorlar ve bedava oral seks istiyorlar.

 Bu iğrenç bir durum.

 Onların çoğunun bir ailesi var.

 Söylediklerini iletiriz.

 Lew, asıl sen açgözlü aynasızlarına söyle haraç kesecek başka bir yer bulsunlar.

 Beni rahatsız etmesinler.

 Patronlarım bu saksocuların hepsinin icabına bakabilir.

 Bence sen parayı vermeye devam et ve huzuru koru.

 Haftada 5 pound fazladan isterim.

 - Benim teklifim bu.

 - Kabul.

 - Drysdale.

 - Urquhart.

 Lord Drysdale, odanıza geçmeden önce size bir içki ikram edebilir miyim?

 Çok naziksin, Sonia.

 - Seni görmek güzel.

 - Seni de Urquhart, seni de.

 Akıllı kız.

 Daha sıkı.

 Aferin kızım.

 - Her şey yolunda mı?

 - Evet.

 Daha yüksek.

 Daha yüksek!

 Hadi.

 Öpücük istiyor, versene.

 - Yapamam.

 - Hadi ama.

 Ver ona bir öpücük, bebeğim.

 - Merhaba.

 - Geçen seni bir dergide gördüm?

 Sahildeki Campari reklamında.

 Güzeldi.

 Eski olmalı.

 Artık modellik yapmıyorum.

 Niye ki?

 Hâlâ taş gibisin.

 - Sen neler yapıyorsun, Dave?

 - Ben mi?

 Film işindeyim.

 Ek iş olarak, anlarsın.

 Peki, sen Kevin?

 Sanırım hâlâ fotoğraf işindesin.

 Düğün fotoları mı?

 Hayır, sadece aile için çekiyorum.

 Ben moda işindeyim.

 Moda ve pasaport.

 - Ve tutarsız kocaların resimlerini çekmek.

 - sağ ol, Dave.

 Son karar nedir, çocuklar?

 İlgileniyoruz.

 Öncelikle mekânı bir kolaçan etmeliyiz.

 - Belki bir kasa da biz kiralarız.

 - Ben kiraladım bile.

 Yarın gidip bakarız.

 Yarın o zaman.

 Dikkat, millet.

 - Bu küçük çok şeker.

 - Uyuyakaldı.

 Büyüğü ise yeni açan bir çiçek gibi göz alıcı.

 - sağ ol.

 Adı Catherine.

 - Sana imreniyorum.

 - Kev, dans etmek ister misin?

 - Tabii, buyur.

 Sizi görmek güzeldi.

 - Hoşça kalın.

 - Güle güle.

 - Görüşürüz, dostlar.

 - Görüşürüz.

 Bana imreniyormuş.

 İğneleme mi yaptı acaba?

 Bence içinden geleni söyledi.

 Para bizim sahip olduğumuzu şeyi satın alamaz.

 Sen onunla çıkmamış mıydın?

 Hayır, hayatım.

 O Kevin'di.

 Ona vurgundu.

 - Sen değildin demek.

 - Hayır.

 Ben sana ilk görüşte âşık oldum.

 Tabi tabi.

 Senin ve arkadaşın Audrey'i diskoda gördüğüm o geceyi hatırlıyorum.

 Dar eteğin içindeki o muhteşem popo dikkatimi çekmişti.

 Sonra, "o popo benim olmalı" diye düşündüm.

 Ama Audrey'i elden kaçırınca, seni aldım.

 - Utanmaz pislik.

 - Baba.

 Gel dans edelim.

 Hadi baba.

 Çek ellerini.

 Günaydın.

 Kasama giriş yapmak istiyorum.

 - Martine Love.

 L-O-V-E.

 - Emredersiniz, hanımefendi.

 - Sen aktörsün, değil mi?

 - Evet.

 Sizin birkaç filminizde de oynamıştım, Bay Vogel.

 Evet, doğru.

 Hangi filmlerde oynamıştın sen?

 Boş ver.

 Hadi ama.

 Aslında buna halk arasında   porno diyorlar.

 - Dalga geçiyorsun.

 - Hayır.

 Yani pantolonunda 30 santimlik bir parça ile mi dolaşıyorsun?

 Bunda utanılacak bir şey yok.

 Güzelmiş.

 Sahte.

 Hafta sonu katılacağım lüks bir parti için.

 İşte burası.

 Kiralanabiliyor da.

 Sonunda.

 - Nasıl çıkmışım, iyi mi?

 - Daha iyi hallerin de olmuştu, Dave.

 İşte.

 Bu yeri soymak nerden aklına geldi, Martine?

 Güvenlik şirketi sahibi bir herifle çıkıyor.

 Herif mi?

 Ciddi misiniz?

 Evlilik var mı ufukta?

 O zaten evli.

 En iyiler hep kapılmış.

 Başlayalım.

 Marylebone Yolu ve Baker Sokağı.

 Köşede banka var   yanında Chicken Inn ve 189'da da Le Sac.

 Arkada, dükkânların zemin katlarından direk geçiş yapılabilecek bir yeraltı otoparkı var.

 Sokakta dikkat çekmemek için doldur boşalt işlerini   Glenworth sokağından otoparka girerek halledebiliriz.

 Tüneli dükkânın zemin katından başlatacağız   Chicken Inn'in altından geçip kasa dairesine çıkacağız.

 Bir sorum olacak.

 Biz tünel kazmaktan ne anlarız?

 Hiçbir şey.

 Ama anlayan birini tanıyorum.

 - Neye hükmettin, Bambas?

 - Hükmüm  Sizleri tanıyorum, ama onu tanımıyorum.

 Martine'i dert etme sen, sağlamdır.

 Onu eskiden beri tanırım.

 Terry, zamanında birkaç yaramazlık yaptın.

 Ama bu.

 Bu iş ciddi, dostum.

 Sence bu iş seni aşmaz mı?

 Belki de basamak atlamanın zamanı gelmiştir.

 Kasa dairesinin altında güçlendirilmiş beton olacak.

 Bir hava delgisine, jeneratöre, ısıl deliciye, ışığa, ipe   kabloya ve tesisata ihtiyacımız olacak.

 Bankaya varmak için yaklaşık 12 metre kazacağız.

 Kazmaları için Camden Town'dan birkaç İrlandalı kiralayabiliriz.

 Harika bir fikir, Dave.

 İstersen sigorta katkı paylarını da ödeyelim.

 Sonra da hapishane giysilerimizi giyeriz.

 Buraya bakar mısın, Michael?

 Bir tane daha.

 Teşekkürler, çok güzel.

 - Planınız nedir?

 - Trinidad'a   kardeşlerimi İngiliz himayesinden kurtarmaya gidiyorum.

 Size karşı yapılan suçlamalar ne olacak?

 İngiltere'den nasıl çıkacaksınız?

 Onlar korkak ve yalancı.

 Eğer ellerinde bana karşı bir şey olsaydı   şimdiye tutuklanmıştım.

 Sonra görüşürüz, Bambas.

 Bu işte paravan birine ihtiyacımız var.

 Dükkânı kiralayacak ve iş yapacak biri.

 Ben birini tanıyorum, Guy Singer.

 Kendisine Binbaşı der.

 Ağırlığı olan biri.

 Ayrıca afili bir aksanı olduğundan kimsenin şüphelenmeyeceği bir tip.

 Sanki kollar biraz dar oldu, ne dersin?

 Bu geleneksel kesim, efendim.

 Kimse ellerini başının üstüne kaldıramaz.

 Teslim olurken ani hareketi önlemede birebirdir.

 Hemen dönerim, efendim.

 Sen burada ne arıyorsun, Tanrı aşkına?

 Sana bir iş teklifim olacak, Guy.

 İlgini çekecek.

 Otur yerine, güzelim.

 Ne yapıyorsunuz siz?

 Test sürüşü için bir tane araba alıyoruz.

 Patronuna söyle, Bay Jessul'a borcunu ödedikten sonra arabasını alabilir.

 Hemen ödese iyi eder.

 Yoksa dizkapaklarına birkaç operasyon düzenleriz.

 Ben yerinizde olsam, yeni bir iş aramaya başlardım.

 Güzel.

 - Şerefe.

 - Şerefe.

 Çıkar bakalım ağzındaki baklayı.

 Pazartesi gecesi bu akşam yemeğinin altında ne gizli?

 Bak, güzelim.

 Önümüzdeki birkaç hafta sıkıntılı günler yaşayabiliriz.

 Ne yapacağımı sorma, çünkü yalan söylemek istemiyorum.

 Ne yapacaksın?

 Biliyorsun, araba satamadığım için sorunlu zamanlar yaşıyoruz.

 Tek yapmaya çalıştığım bize rahat bir yaşam sunmaktı.

 - İşte bu iş bize o yaşamı sağlayacak.

 - Öyle mi?

 Evet.

 Daha iyi bir yere geleceğiz.

 Bu hepimiz için.

 Sen ve çocuklar için.

 Peki, ne kadar korkmalıyım, Terry?

 Bir süre teyzenlerin yanında kalmak en akıllısı olur.

 İşlerin kötü gitme ihtimaline karşı.

 Anlaştık.

 Trinidad'dan dönene dek kızlarımı çalıştırman için %25.

 Sorun değil, gözün arkada kalmasın.

 Senin küçük kuşlarına kendi kızlarımmış gibi bakarım.

 Tabii onların senin olmadığını unutmaman şartıyla.

 Lew, Trinidad'dan döndüğümde   senin için kaliteli mal nakliyatı ayarlayabilirim.

 İlgilenmiyorum.

 Sana fikrimi söyleyeyim.

 Bütün bu uyuşturucular ülkemiz gençlerinin   zihinsel ve fiziksel gelişimini olumsuz etkiliyor.

 Seks, seks, daha fazla seks.

 - Benim ilgi alanım bu.

 - Kafanı kullan.

 Bu mallarla hem iyi para kırarsın, hem de polisi parmağında oynatırsın.

 Yeterince fazla kazanıyorum zaten.

 Ama sanırım senin buradan çıkışına   izin verilmesi için ödediğin kadar fazla değil.

 Tek kuruş ödemedim.

 Bende çok daha özel bir şey var.

 Kimseye para yedirmem.

 - Peki, nedir o özel şey, Michael?

 - Kusura bakma, Lew.

 Peki.

 Her neyse, sakın kaptırayım deme.

 Umarım güvenli bir yerdedir.

 Olabilecek en güvenli yerde.

 Senin tavsiye ettiğin bir yer.

 - Geciktin.

 - Affedersin.

 Bu Binbaşı.

 Binbaşı Guy Singer.

 Ekibimizin son üyesi.

 Ben bunu tanımıyorum.

 Kimsin sen?

 Seni ilgilendirmez.

 Burada gizli saklı yok.

 Binbaşı dolandırıcıdır.

 Tercihi yaşlıca dullardır.

 Bunu söylemesen olmazdı, değil mi?

 Kendisi Le Sac'in yeni sahibi olur.

 Zeki kadınlar için el çantaları ve deri aksesuarlarımız mevcuttur.

 Güzel.

 Bölge Planlamacılara yeniden tadilat yapacağımı söyledim.

 Bana çevrenin kanalizasyon, yakıt ve elektrik hatlarının şemasını verdiler.

 Bu bölgeden kazmaya başlayacağız.

 Bu ne için?

 O bir ısıl delici.

 Beton ve metali delmeye yarar.

 Bunu yapacağız.

 Resmen bunu yapıyoruz.

 Bakalım bu neler yapabiliyormuş.

 İyi fikir, Kev.

 Bize küçük bir gösteri yap, Bambas.

 Peki, tut şunu.

 Şuradan.

 Kevin oksijen tüpünün oraya git.

 İşte başlıyoruz.

 Kapat şunu.

 Kahretsin.

 - İşten anlayan insanlar, değil mi?

 - Kesinlikle.

 İşinin eri suçlular.

 - En kötü durum senaryosu nedir?

 - Yakalanıp hapse girmeleri.

 Bizimle en ufak bir bağlantıları olmadan.

 Peki, senin götürdüğün şu model?

 Ona bu iş için ne gibi vaatlerde bulundun?

 Yerine getirilemeyecek şeyler değil.

 Soyguna o da dahil olmuş durumda.

 Eğer işler ters giderse, düğümü çözmek için tek bir makas darbesi yetecek.

 Şu Gale Benson neyin peşinde?

 Sanırım Michael X'in örgütünün içine sızmaya çalışıyor.

 - Şunu imzalar mısınız, lütfen?

 - Sonunda onları bir araya getirdim.

 Baba!

 Gelmene çok sevindim.

 Seni babamla tanıştırayım.

 Sir Leonard Plugge.

 Gale'in arkadaşlarıyla tanışmaktan mutluluk duyarım.

 Onun yeni adı Halekimga.

 İsimlerimizin harflerinden oluşan bir kelime.

 Hakim ve Gale.

 - Senin adın  - Hakim.

 Hakim Jamal.

 Evet.

 Affedersiniz.

 Selam, güzelim.

 Yazar nerede?

 Orada, imza dağıtıyor.

 Neden bu hafta ziyarete gelmiyorsunuz?

 Bay Jamal'ı annenle tanıştırırsın.

 Üzgünüm baba, olmaz.

 Bir süreliğine adalara gideceğiz.

 - Sana bir içki alayım.

 - Kitabın için iyi şanslar.

 - Kitabını okudun mu?

 - Dalga mı geçiyorsun?

 Doğru, muhtemelen sen İngiliz hayat   tarzını tehdit eden siyah gücü inceleyen gizli bir ajansın.

 Çok komik.

 Söyle bakalım, operasyonda yolunda gitmeyen bir şey var mı?

 Hazırlıklar tüm hızıyla sürüyor, Tim.

 Dükkânı cuma günü devralacağız.

 Bir terslik olsa anlarım.

 Ben bunlarla büyüdüm.

 Dükkânın önüne mavi bir transit yanaştı.

 Kenarında "Clacy Builders" yazıyor.

 Ve dükkâna bir adam giriyor.

 İnşa ekibi, Le Sac'e.

 Tadilat var.

 Yakında hizmetinizde.

 Bir sorum var.

 Tünelden çıkardığımız onca toprağı ne yapacağız?

 O sorun halledildi, Dave.

 Şurada bir çukur daha kazıp içine koyacağız.

 Tamam.

 İşi, pazartesi günü banka açılmadan önce bitirmeliyiz   o yüzden elimizi çabuk tutalım.

 Bu şerefe nail olmak ister misin, Martine?

 İşte bu.

 Başlıyoruz.

 Tırnaklarına dikkat et, Martine.

 Evet.

 Hadi şu dükkânı sallayalım.

 - Bir yerlerde cümbüş mü var?

 - Kahretsin, neler oluyor?

 Dave, al şunu ahbap.

 Dave, sen biraz dinlen.

 Ben devam ederim.

 sağ ol, Binbaşı.

 Geliyor.

 - Dave nerede?

 - Hiç bilmiyorum.

 Neredeydin sen?

 Kapı kilitli mi diye kontrol ediyordum.

 Tabii kilitli olacak, Dave.

 Ben bizzat kilitledim.

 Dur bir dakika.

 Biri geliyor.

 Polis.

 Lanet olsun, oraya girmez herhalde, değil mi?

 - Ben bakarım.

 - Dave, Dave, gel buraya.

 - Ben kapıya  - Durun.

 Bir dakika durun.

 Kapıda biri var.

 Durun.

 Kapıda biri varmış.

 Bambas!

 Bambas!

 Dur.

 Kapıda biri varmış.

 - Ben bakardım.

 - Bu benim işim.

 Polis.

 Aynasızlar.

 İyi akşamlar.

 Geç saate kalmışsınız.

 Tam gün çalışıyoruz, efendim.

 Dükkânı genişletiyoruz da.

 Yeniden açılış için toptan bir yenileme  Müsaadenizle, beyefendi.

 Bakar mısınız?

 Delgiyi siz mi kullanıyorsunuz?

 Evet.

 Şikâyet mi aldınız, memur bey?

 Evet, yan tarafınızdan.

 Daha sessiz olmaya çalışırız, oldu mu?

 Peki.

 Bundan nasıl kurtuldular acaba?

 Tim, ben Quinn.

 Demin dükkâna bir polis girdi.

 Nedenini bilmiyorum.

 Ama şimdi gidiyor.

 Tehlike geçti.

 Bize bir gözcü gerek.

 Herhangi bir çatıya koyarız.

 - Telsizimiz de var.

 - Eddie'ye ne dersin?

 İyi bir adamdır.

 Ona güvenebiliriz.

 Hayır, başka ortak alamayız.

 Ganimete ortak etmeyeceğiz.

 Ona araba dükkânını veririz.

 En azından o baş ağrısı yerden kurtulmuş olurum.

 - Tanrım, yine mi?

 - Çık bak, Binbaşı.

 Örtün şunu.

 Polis değil.

 - Nasıl yardımcı olabilirim.

 - Dave Shilling'e bir sipariş var.

 - Nedir o?

 - Tavuk patates.

 Anlıyorum.

 - Bay Shilling'e bir paket var.

 - sağ ol.

 - Ciddi olmazsın.

 - Açlıktan ölüyordum.

 Telsiz ve dürbün çantada.

 Bu binanın en üst katında bir pansiyon var.

 Bir haftalığı ödendi.

 Çatıya çıkan bir merdiven var.

 Liverpool'dan geldin, iş arıyorsun.

 - Liverpool aksanım yok ki.

 - O zaman kimseyle konuşma Eddie.

 Çatıdayım ve   görüş açısı çok iyi.

 Her yön görünüyor, tamam.

 Mevzide misin, çobanaldatan?

 Karargâh konuşuyor.

 Tamam.

 Evet, mevzideyim.

 Bankanın önünü   Marylebone yolunu   Baker Sokağını, her yeri çok iyi görüyorum.

 Batı kanadı temiz, Guy.

 Tamam.

 - İsim söylemek yok, Eddie.

 - Affedersin, Dave.

 Seni ihmalkâr herif.

 Ne dedim ben sana?

 Gereksiz çene çalmak yok.

 Affedersin, T  Tamam.

 Lanet olsun.

 Uyanın, beyler.

 Bundan sonra ben burada duracağım.

 Siz Glentworth Sokağı'na gidin.

 Kapalı otoparkın çıkışını tutun.

 Tamam.

 Çobanaldatan konuşuyor.

 Biri dükkâna doğru yanaştı.

 Bir dakika.

 Durun, tamam.

 Gidiyor, gidiyor.

 Gitti.

 Tamam.

 Anlaşıldı, Çobanaldatan.

 Tamam.

 Ben bara gidiyorum.

 Bir sigara molası vereceğim.

 Bir şey ister misiniz?

 Bir paket Senior.

 İçkiniz, bayım.

 2 paket Rothmans,   2 paket Senior ve 8 kutu patates cipsi.

 - Pekâlâ.

 Selam, güzelim.

 İşler yolunda mı?

 Dün gece ödümüz koptu.

 Bir polis kapıya geldi.

 Gücünü kullanıp bunun bir daha olmamasını sağlayamaz mısın?

 Hayır, ortaya çıkamayız.

 Bizler görünmeziz, unuttun mu?

 - Keşke ben de öyle olsaydım.

 - Arkadaşın Terry'den ne haber?

 Ganimeti nerede bölüştürmeyi düşünüyor?

 Kahretsin.

 - Bir bira, şef.

 - Ne oldu?

 Mola verdim.

 Konuştuğun adam kimdi?

 Ben konuşmuyordum.

 O bana yazılıyordu.

 Bu sık olur, bilirsin.

 - Doğru.

 - Buyurun.

 - Sağ olun.

 Üstü kalsın.

 - Teşekkürler.

 Burada ne arıyorsun?

 Beni takip mi ediyorsun?

 Hayır.

 - Sadece bira içmeye geldim.

 - İç o zaman.

 - Selam, Gale.

 - Nerede kaldın?

 Dostumuz Hakim'den oldukça etkilendin, değil mi?

 Biliyorum, kural 1: "Duygusal yakınlık kurma.

" Bu işimi severek yapamayacağım anlamına gelmiyor.

 Sen severek yapıyorsun.

 Baban bu radikallerle içli dışlı olman konusunda ne düşünüyor?

 Aramız limoni.

 Herhalde olayın gerçek yüzünü bilseydi kalp krizinden giderdi.

 İşte.

 Kredi kartları ve nakit.

 Eğer fotoğrafların kopyaları ve negatifi ondaysa, saklıyordur.

 Onları bul ve yok et.

 Sonra oradan tüy.

 Michael X Trinidad'da güvende olduğunu düşünüyor.

 Eğer başarırsak, işler değişecektir.

 Unutma Gale, o herif tekin biri değil.

 O sadece deli, esrarkeş, kafadan sakat, pezevenk bir zorba, o kadar.

 Her şey yolunda mı, Çobanaldatan?

 Kayda değer bir şey var mı?

 Asayiş berkemal, ahbap.

 Dinle, ya çişim falan gelirse ne olacak?

 Bilmiyorum.

 Hayal gücünü kullan.

 Polis falan görmediğin sürece, telsizi kapalı tut, tamam mı?

 Peki, tamam.

 Eğer polis görürsem size haber ederim.

 Sonra görüşürüz.

 Tamam.

 Hey, Bambas.

 Bu tuğla parçaları da ne böyle?

 Bilmiyorum.

 Bu planda yoktu.

 Terry.

 Lanet olsun.

 Terry!

 Bambas!

 Terry, konuş benimle.

 - Terry!

 - Lanet olsun.

 Terry, konuş benimle!

 - İyi misin?

 - Sanırım.

 Ne oldu?

 Zemin çöktü.

 Lanet olsun, Terry.

 Bunu bir daha yapma.

 - Öldün gittin sandım.

 - Işığı ver, Dave.

 Ne var orada?

 - İskelet yığını.

 - Dalga geçiyorsun.

 Umarım onlar bu bankayı soymaya çalışan son hırsızlar değildirler.

 Latince.

 Kabaca tercüme edersek   "Hazreti İsa, günahlarımızı affet.

" - Latince biliyor musun?

 - Katolik Okulu.

 Sonsuz ıstırap çeken The Bleeding Heart rahibeleri.

 İlginç bir tarih, 1665.

 Bu tarihin anlamını biliyorsunuz, değil mi?

 West Ham'ın son şampiyon olduğu yıl.

 Büyük Londra Felaketi.

 Burası bir defin odası olmalı.

 - Ölülerin gömüldüğü bir kilise mahzeni.

 - Eğer bu zavallılar hastalandılarsa   bize de bulaşabilir.

 Hiç sanmam, Dave.

 Bu mahzen doğruca bankaya çıkar.

 Oraya çok daha çabuk ulaşabiliriz.

 O zaman buradan gidiyoruz.

 Beton.

 Kasa dairesi.

 - Alın terimizin karşılığını alma vakti.

 - Evet.

 Yanlışlıkla restorana çıkarsak, boğazımıza kadar kızarmış tavuğa batarız.

 Dua et de kanalizasyona çıkmayalım.

 Ne zaman ulaşacaksınız şu bankaya?

 Kıçım dondu burada, tamam.

 Orduda, askerler kan akışlarını hızlandırmak   için ellerini sıkarlar.

 Öyle yap.

 Sen hangi taburdaydın, Ahmaklar Kraliyet Taburunda mı?

 Tamam.

 Evet, yeni üyelere açığız.

 Anlaşıldı, tamam.

 Acil durum santrali.

 Nereye bağlanmak istersiniz?

 - Polis, lütfen.

 - Hemen bağlıyorum.

 Polis, nasıl yardımcı olabilirim?

 Ben amatör radyo operatörüyüm.

 Ve sanırım şu an devam eden bir soyguna tanıklık ediyorum.

 Tamamdır.

 Dave, merdiveni getir.

 Biraz ara verdikten sonra kasa dairesine gireceğiz.

 Duman dağılsın hele.

 Dalga mı geçiyorsun?

 Hadi, hemen girelim.

 Dave, kasaların kaçtığı yok.

 Nefes bile alınmıyor doğru dürüst.

 - Çobanaldatan orada mısın, tamam?

 - Buradayım, tamam.

 İçerdeyiz.

 Tamam.

 Nerede, kasa dairesinde mi?

 Evet, kasa dairesinde.

 Tamam.

 Harika, harika.

 Harika bir haber.

 Tamam.

 Mola veriyoruz, çok yorgunuz.

 Bir süre uyuyacağız.

 Duman dağılana kadar biraz kestireceğiz.

 Tamam.

 Ne şanslısın.

 Benim gözler cin gibi kalmak zorunda.

 Tamam.

 Paranın kokusunu alabiliyoruz.

 Tamam.

 Bak, sene paraya tapıyor olabilirsin ama ben değil, tamam mı?

 Ben sadece sıcak bir duş ve bir fincan çay istiyorum.

 Çayını içeceksin.

 Ama boş zamanında.

 Ne şanslısın.

 Benim gözler cin gibi kalmak zorunda.

 Tamam.

 Paranın kokusunu alabiliyoruz.

 Tamam.

 Sizden önce 4 karakolu daha aradım ama kimse beni ciddiye almadı.

 Eşek şakası olduğunu sandılar.

 Sinyal ne kadar güçlü, Bay Addey?

 17 kilometre yarıçapta bir alandan geliyor.

 Bu alanda onlarca banka olmalı.

 En son ne zaman duydunuz onları?

 Bir saat falan önce.

 İsterseniz kayıtları TV ve radyolara verelim.

 Belki seslerini tanıyan çıkar.

 Hayır, olmaz.

 Kendilerini radyoda duyarlarsa, konuşmayı keseceklerdir.

 En iyisi dinlemeye devam edelim.

 Belki nerede olduklarını ağızlarından kaçırırlar Alfie, burada Bay Addey ile kal.

 Ben merkeze dönüyorum.

 Bir şey duyarsan hemen beni ara.

 Merhaba.

 Ödümü kopardın.

 - Burada ne arıyorsun?

 - Uyku tutmadı.

 Evet, ben de heyecanlıyım.

 Gelip bir bakmadan duramadım.

 Geleceğimiz bu kasalarda.

 Peki, sen kendi payınla ne yapacaksın?

 Kaybolacağım.

 Artık Martine Love diye biri olmayacak.

 Kayıplara karışırsan, başka biri mi olacağını düşünüyorsun?

 En azından kimse kim olduğumu bilmeyecek.

 Neden Kevin ile beni seçtin?

 Daha iyi hırsızlar bulabilirdin.

 Eski günlerin hatırına.

 Kevin'le geçirdiğin eski günlerin hatırına olsa gerek.

 Benimle değil.

 Kevin, bizim tutkulu bir birliktelik yaşadığımızı kendi kafasında kurmuştu.

 Gerçek şu ki, aramızda olanlar 4 Çin yemeği ve bir seksten ibaretti.

 Ve bu çok uzun zaman önceydi.

 Pekâlâ.

 Hadi biraz para kazanalım.

 Şuna bak.

 Şu paralara bak.

 Harika!

 Çocuklar, altın külçeler.

 Elmaslar.

 Çocuklar, nasıl gidiyor?

 Elmas bir taç karının hoşuna gider mi?

 Gitmez olur mu?

 Onu da alın.

 Alın.

 Şuna bak.

 - Zümrüt.

 - Sanki loto tutturmuş gibiyim.

 Dave.

 Yardım eder misin?

 - Neden direk bu kasayı seçtin?

 - Bu benim uğurlu sayım.

 Senindir, bir tanem.

 - İşte.

 - sağ ol.

 Lanet olsun.

 Bunun kim olduğunu biliyor musun?

 Prenses Margaret.

 Terry, dul ve mezat fonlarına bir yardım yapın.

 - Yeter mi?

 - Tanrı sizi korusun, çok cömertsiniz.

 Bakın, bunu bir düzene oturtmalıyız.

 Neyi alıp neyi almayacağınızı bilmezsiniz.

 Ama paranın neye benzediğini biliriz.

 Ve gördüğün gibi onları alıyoruz, değil mi?

 Bir bankayı soymak ne kadar sürebilir ki?

 Neredeyse her şeyi aldık, değil mi?

 Biraz daha para.

 Şuna bakın.

 Hayır, hiçbir şey.

 Hâlâ bir şey yok.

 Çavuşum, bizim ihtiyacımız olan soygunculara yerlerini söyletecek   bir şey yapmak.

 - Doğru  Balık avına başlayın!

 Hayır, orada değiller, sinyal yok.

 Orada değiller, efendim.

 Sıradaki bankaya gidin, 2.

birim.

 Hala bir şey bulamadık, Çavuş.

 Pekâlâ, 2.

birim, sonraki bankaya gidin.

 Tanrım, bu insanların sakladıkları  Ne var orada, Terry?

 - 47.

 - 47 mi?

 Bana iyi bir yıl gibi geldi.

 Buraya da yollar mısın?

 Hadi, Terry.

 Bize de biraz ver.

 Yakaladım.

 Yakala!

 İşte, Binbaşı.

 Hadi iç!

Dinleyin çocuklar, size doğru geliyorlar.

- Dinleyin, size doğru geliyorlar.

 - Siktir.

 Polisler kapının dışında.

 Konuş benle, Çobanaldatan.

Polisler kapının dışında.

 Dinleyin.

 Durun, durun  içeri girmiyorlar,ama gitmiyorlar da.

 dur, dur.

 Çavuş, biraz önce hırsızların gözcüsünün   polisler bankanın önünde dediğini duyduk.

 - Hangi banka?

 - Hiç bir fikrim yok.

 West End'deki bankaların yarısının dışında memurlarımız var.

 Dinlemeye devam edin, tam olarak nerede olduklarını bulmamız lazım.

Bekleyin.

 Durun.

 Çocuklar, içinde bir adam olan siyah bir araba şimdi kapıda durdu.

 Polislerle birlikte ön kapıya doğru gidiyor.

 Çocuklar, ön kapıyı açıyor.

 İçeri giriyorlar.

 Lanet!

 Tamam.

 Hayır.

 Lanet olsun.

 - Kasalar nerede?

 - Aşağıda.

 Beni izleyin.

 Her şey yolunda görünüyor.

 - İçeri bakmak istiyorum.

 - Zaman ayarlıdır.

 Yarın sabaha kadar açılamaz.

 Anlaşılan, soyulan banka benimki değilmiş.

 Pazar sabahı sizi rahatsız ettiğimize üzgünüm, efendim.

 - Önemli değil.

 - Teşekkürler.

 Arkadaşlar, sanırım gidiyorlar.

 Gittiler.

 Buradan çıkmamız lazım.

 Geri gelebilirler.

 Evet, doğru.

 Eddie'ye haber vermemiz lazım.

 Çobanaldatan?

Çobanaldatan?

 Hayır!

 Siktir!

 Lanet.

 Hassiktir.

 Lanet.

 Lanet.

 Orada mısın, Çobanaldatan?

 Ambulans Baker caddesindeki Llyod Bankası'nın önünde hazır.

 Çobanaldatan, beni duyuyor musun?

Uyuyor musun, Çobanaldatan?

 Kahretsin  Çobanaldatan, orada mısın?

 Bak, eğer cevap vermiyorsa, ters giden bir şeyler vardır.

 Haklısın.

 Mücevherleri ve paraları toplayın   ve buradan siktir olup gidelim.

 Malzemeler ne olacak?

 Arkamızda bizi suçlayacak bir şey bırakamayız.

 Mümkün olursa onlar için geri döneriz.

 Diğer kutular ne olacak?

 Önemli değil Dave.

 Her şeyi çantaya atın ve gidelim!

 Tamam, gidelim.

 Haydi!

 - Orada bir şey yok, Çavuş.

 - Emin misin?

 Ambulanstan işaret yok.

 Bir şey yok.

 Devam et, Ekip 2.

 - Gidelim!

 - En sonunda.

 Haydi, gidelim.

 Minibüs harekete geçti.

 Takip ediyoruz.

 Tamam.

 Onları en kısa zamanda durdurun.

 Aç kapıyı!

 - Ben ne yaptım, memur bey?

 - Arka kapıyı aç, hadi Adamın birisi bu minibüsü götürüp Heathrow havaalanına bırakmam için bana 50 pound verdi.

 Ulu Tanrım  - Minibüs nerede?

 - Plan değişti.

 Yedek önlem.

 Yedek araç ayarladım.

 - Neden?

 - Hiçbirimiz erkek arkadaşınla tanışmadık.

 Hakkında başka planı olabilirdi.

 Bizi satabilirdi.

 Çok iyi iş çıkardık.

 Askerliğin bitti mi, Binbaşı?

 Maddi durumumu düzelttiğime göre   sanırım kendimi Albaylığa terfi ettirebilirim.

Ne yapacağım biliyor musun?

 Anneme bahçeli yeni bir ev alacağım.

 Sanırım Kopenhag'a gidersin değil mi, Dave?

 - Neden Kopenhag'a gideyim ki?

 - Büyük alet, garanti av.

 Ne yapacağım biliyor musun?

 Benimkinden biraz kestirip,  seninki gibi ufak bir tane yaptırtacağım.

 Burayı nereden buldun, Terry?

 Bir arkadaşla eskiden burada çalıntı araba parçalardık.

 O şimdi içeride.

 Operasyonun kontrolünü nasıl kaybedersin?

 Bu işin başında sen varsın sanıyordum.

 Efendim, plan yürüdü.

 İşi yaptılar.

 Kasaları soydular.

 Ve ne cehennemde oldukları hakkında bir fikrimiz yok.

 Biliyor musun, aklıma kötü bir fikir geldi.

 Kasalarda yüksek miktarda para, mücevher ve senet var.

 Umarım, sen ve küçük sevgilin arkamdan iş çevirmiyorsunuzdur.

 - Sana ihanet ettiğimi mi düşünüyorsun?

 - Geçmişte örnekleri var.

 Eski iş arkadaşlarımızdan ikisi şimdi lanet Moskova'da yaşıyor.

 Umalım da başka alıcı bulmasınlar.

 Bize ters düşmez.

 Neler yapabileceğimizi biliyor.

 Bizim kim olduğumuzu nasıl bilebiliyor?

 Aklı başına geldiğinde benimle irtibata geçecektir.

 Başka bir yere gitmesi ölüm fermanını imzalaması demektir.

 Aramasını ümit etsen iyi olur, Everett.

 Yoksa senin için iyi olmaz.

 İşte, Bambas.

 Bu senin payın.

 "Büyülü anlarımızdan sonra hiç yıkamadım.

 Kar tanesi.

 " Dave, şunlara bir bak.

 Bu adamı ben televizyonda gördüm.

 Yaşlı sapık!

 Bu yüzü daha önce gördüm.

 Kabine üyesi.

 Lord  İsmi neydi bunun?

 Devamlı şu komik papyonu takardı.

 Sanırım bu resimde takmıyor.

 Sanırım, bu senin eski filmlerinden birine benziyor Dave.

 Defol, Kev.

 Tavsiye zamanı.

 Sanırım payımı alıp kendi yoluma gideceğim, sabahleyin banka açılıp   bu boktan iş ortaya çıkmadan önce.

 - Seninle beraberim, Guy.

 Hatırlatmama gerek yok sanırım.

 Dikkat çekmeyin.

 Aston Martin almak yok, Bambas.

 Alacağım tek şey Kıbrıs'a gidiş bileti.

 - Asla da geri dönmeyeceğim.

 - Tekrar bir araya gelmeliyiz.

 - 20 yıl sonra, Savoy Grill'de - Evet, tamam.

 Belki senin için, Guy.

 Ben yine de tavsiye etmem.

 - Bambas.

 - Hoşça kal dostum.

 Kendine iyi bak, dostum.

 Binbaşı.

 Şansın açık olsun.

 Bambas, Elveda, ihtiyar.

 Pekâlâ, neler oluyor?

 Siz ikiniz bankadan çıktığımızdan   beri birbirinizi öldürecek gibi bakışıyorsunuz.

 Nedir bu?

 Âşıklar atışması mı?

 Sanırım Martine'in bize söyleyecekleri var.

 Durun, beyler.

 Bu Prenses Margaret.

 Kahretsin  Bunlar nereden çıktı?

 Bunların içinde olduğu kutuyu biliyordun değil mi, Martine?

 Dürüst ol ve bize neler döndüğünü anlat.

 Bir ay önce Heathrow Havaalanında uyuşturucu ile yakalandım.

 Tanıdığım bu adam eğer ona yardım edersem beni hapisten kurtarabileceğini söyledi.

 Bazı suçluları tanıdığımı biliyordu.

 Bunları almak için bir soygun ayarlamamı istedi.

 Lanet olsun!

 Oyuncular Kulübü'nde tanıştığın adam olmalı.

 Seni kulüpten çıkarmaya çalışan da aynı adamdı değil mi?

 - Evet.

 - Evet, kimdi bu adam?

 Sombrero Kulüpte tanıştığım biri.

 Hükümetteki bazı insanlar için çalışıyor.

 - Hayır, olamaz.

 Lanet MI 5 için mi?

 - Ya da 6?

 Gerçekten yakalanabiliriz, Martine!

 Hayır, yakalanmayız.

 Tim'in tek istediği 118 numaralı kutunun içindekiler.

 Anlaşmaya göre geri kalan her şey bize kalacak.

 Ve sen de buna inandın.

 Hiç tanışmadığımız şerefsiz birine inandın.

 Bize yalan söyledin, Martine!

 Başından beri açık hedefmişiz.

 Çok teşekkürler.

 Sence uyuşturucuyla yakalanman  ve senin Tim'in bir soygun planıyla ortaya çıkması bir tesadüf mü?

 Bu işten sıyrılabiliriz.

 Ona fotoğrafları ve kutunun içindekileri veririz,   geri kalanları kendimize saklarız.

 Temiz ve hür olarak.

 Bunlar sıradan görevliler değil, Martine.

 Onların da üstündeler.

 Polislerin dahi yapamadıklarını yaparlar.

 Fotoğrafları gördüğümüzü düşünürlerse, bizi köpek pisliği gibi harcarlar.

 Biliyor musun?

 Durumumuza bakınca tek anladığım   biz ya köpek pisliğiyiz, ya da ona basmak üzereyiz.

 Ben buradan gidiyorum.

 Bir sürü ajanın ve polisin gelip kafamı kırmasını bekleyemem.

 Guy ve Bambas gibi ben de ayrılıyorum.

 Bir arada kalsak iyi olur, Dave.

 Niçin, söyler misin?

 Şimdiye kadar birbirimize çok mu dürüst olduk?

 - Dave, yapma  - Hayır, eve gidiyorum, Kev.

 Annemi göreceğim.

 Ve sonra uzaklara gideceğim, mümkün olduğu kadar sizden uzağa.

 Guy ve Bambas'ın yakalanma ihtimaline karşı, biz de buradan gitsek iyi olur.

 Hadi şunları bölüşelim.

 Belki bize bu işten dolayı acı vermek isteyen başkaları da olabilir.

 - Ondan bir tane, dostum.

 - Al işte.

 - Üstü kalsın.

 - Teşekkürler.

 - Telsizde konuştuklarımızı duymuşlar.

 - Kahretsin  "Polis dün gece 300.

000 poundluk soygunu durdurmaya çalıştı.

" Hangi banka olduğunu hala bilmiyorlar.

 - 300.

000 mi?

 - Biraz daha fazla  3 milyon'a daha yakın.

- Alo?

 - Martine Love.

 Tanrıya şükür.

 Bize bağlayın ve yerini tespit edin.

Benim.

Ne oldu?

 Hangi cehennemdesin?

 - Londra'da.

 - Biliyorum, tabii.

 Yani, nerede?

 Ne demek istediğini biliyorum.

 Martine, buluşmamız gerekiyor.

 Aynı fikirdeyim.

 Neden evime gelmiyorsun?

 Sana bir kokteyl hazırlarım, ve biraz ot içeriz, eski günlerdeki gibi.

 Doğru.

 Oraya daha önce gelmiştin, değil mi?

 Belki de adamların şimdi orada beni arıyordur.

 Oyun oynayacak durumda değilsin, Martine.

 Tehdit yok, Lütfen, Tim.

 Bütün bunların seni bir düzmecen olduğunu anlatmadın?

 Senin iyiliğin için.

 Senin güvende olmanı istiyorum, Martine.

 Doğru.

 Sanırım, sana istediğini verirsem yollarımız ayrılacak.

 Söz verdiğim gibi.

 Tamam, bugün.

 Tottenham Court Yolu metrosu, kuzey hattı, kuzey platformu tam 10.

30’da Tottenham Court Caddesi, 10.

30.

 İyi.

 "Londra radyosunun yayınında bir suça tanık olduk.

" Tanrım, ne fiyasko ama!

 Asıl banka ortaya çıktığına göre   hikâye bütün haberlerde yayınlanacak.

 Çoktan yayınlandığını duyduk.

 Eğer davayı biran önce elimize almazsak   polis soyguncuları yakalar   ve Allah bilir bizim fotoğraflara neler olur.

 Philip, bankaya git.

 Durumu kontrol altına al.

 Beyler, az önce Martine Love ile bir konuşma yaptım.

 Neredeymiş?

 Miller's Court'da ankesörlü bir telefondan aramış.

 İyi haber şu ki, bir buluşma istedi.

 Bu iyi bir haber.

 - Yalnız gidersem daha iyi olur.

 - Evet.

 Tim buluşmayı kabul etti.

 Haberlerde duydum.

 Bankanın yerini bulmuşlar.

 Ee ne olmuş?

 Üstü kalsın.

 Üzgünüm, hanımefendi, içeri giremezsiniz.

 Soygun oldu.

 Soygun olduğunu biliyoruz, o yüzden hepimiz buradayız.

Çalışan herkes gelsin.

 Hepsine ihtiyacım var.

 Onunla konuş.

 Gerald?

 Şimdi de soygunlarla mı ilgileniyorsun?

 Görev sahanın oldukça dışındasın.

 Yerel suç ekibindeyim şimdi.

 Burada neler döndüğüne bir bakayım dedim.

 Radyo olayı, çok acayip.

 Bu telsizli soyguncular kesinlikle sizinkilerle dalga geçtiler.

 Hepimizi aptal gibi gösterdiler.

 Etraftaki suçlularla aran iyidir.

 Kimin yapabileceğine dair bir fikrin var mı?

 Benim ispiyoncularımdan biri değil.

 Uzun bir süredir burada bekliyoruz   ve şu ana kadar hiç biriniz bize en ufak bir şey söylemediniz.

 Eğer bize kasaların içindekilerin   bir listesini verirseniz, belki neler kaybolduğunu   bulabiliriz.

 - Deli misiniz?

 Kasa kiralamamızın tek amacı   senin gibi insanların içinde ne olduğunu bilmesini istemememizdir!

 Roy Given ile konuşmak istiyorum.

 Evet, benim.

 Bu soygun artık ulusal güvenliği ilgilendiriyor.

 Herkesin dışarı çıkmasını istiyorum.

 Bu bir polis soruşturması.

 Artık değil.

 Amirlerini ara.

 Bu kim olduğunu sanıyor?

 Ajanlar!

 MI-5 ya da 6, aralarındaki farkı anlamıyorum.

 Hepsinin terzisi aynı, ve hepsi aynı lanet okulu bitirmiş.

 Bu telsiz konuşmalarının bir kopyasını   gazeteci çocuklara verelim.

 Belki halk suçluların kimliklerini saptamamıza yardım eder.

 Söyle bakalım, hangi kasalar yağmalandı?

 Çok fazla, yüzüncüden, dört yüzüncüye kadar.

 Şimdi boka battık, Jerry.

 İkimizde.

 İkimiz de mi?

 Neden benim de problemim oluyormuş?

 Bütün ödemelerin kayıtları tutulur, ve bende onları etrafta bırakamazdım, değil mi?

 Tek tek söyle, Lew.

 Biraz daha açık anlat.

 Bir hesap defterim var, Sana ve meslektaşlarına yaptığım bütün ödemelerin   kayıtlı olduğu bir defter.

 Hepsi kasamdaydı  ve sanırım onlar da   şimdi soyguncuların elinde.

 Kahretsin.

 Ve sanırım o soyguncuları   dürüst meslektaşlarından önce bulmamızda hemfikiriz.

 Kahretsin.

 Kim arıyor?

Lew Vogel.

 Bekle.

 Kalk.

 Hadi, uyan.

 Ne istiyorsun, Lew?

Korkarım senin için kötü haberlerim var, Michael.

 Baker sokağındaki bankadaki sana ait kasanın   numarası kaçtı?

 Neden soruyorsun?

Çünkü soyguncular bankaya girip kiralık kasaları soymuşlar.

 Eğer kasa numaran yüzle dört yüz arasındaysa   korkarım ki her şeyin gitti.

Benimkiler de, ne yazık ki.

 Ne?

 Londra'nın göbeğinde bu nasıl olabilir?

Sana yemin ederim ki oldu.

 Yemin ederim ki soyguncular bulunacak ve cezalarını çekecekler.

 Emin olabilirsin.

 Seni gelişmelerden haberdar ederim.

 Teşekkürler.

 Eğer biri bana ve Martine'e dokunur veya takip ederse   kutudakiler medyaya gider, anladın mı?

 118 numaralı kutuyu istiyorsun, değil mi, Tim?

 Arkadaşlarınla içinde bulunduğun tehlikeden haberin yok, değil mi?

 Doğru mu?

 Ne olabilir ki?

 Pandora'nın kutusunu açtın daha ne olsun, seni aptal sıçan.

 Tehlikenin boyutunu biliyorum.

 Ve ne kadar çabuk harcanabileceğimizi de.

 Anlaşmada değişiklik oldu.

 - Öyle mi?

 - Evet.

 Açık fotoğrafları sana vereceğiz, ama anlaşma şu: Tazminat olarak, yeni pasaportlar, güvenle yurtdışına çıkış istiyorum.

 Bütün ekip için.

 Ve resmi imzalanmış belge   dava edilmeyeceğimizin ve yargılanmayacağımızın garantisi için.

 Ciddi olamazsın?

 Testislerine bile iddiaya girebilirsin, ciddiyim.

 Evraklar halkın tanıdığı ve güvendiği birisi   tarafından imzalanıp, mühürlenecek.

 Başbakana ne dersin?

 Tamam, o olur.

 Eğer yatından indirebilirsen tabii.

 Eğer bize oyun oynarsan, Tim!

 Buna benzer resimlerin hepsini basına yollarız.

 Elimizde bunlardan çok var.

 Demek öyle?

 Anlaşmayı onaylamak için saat 4'e kadar vaktiniz var.

 İrtibat kuracağız.

 Bir kaç fotoğraf.

 İyi iş, Tim!

 Başka var mı?

 Görünüşe göre, randevuevinin bütün arşivi o kasaların birindeymiş.

 Eğer Lord Drysdale sapıkça işler yapıyorsa, bu onun problemi.

 Bu operasyonun amacı Michael X'ten o resimleri geri almaktı.

 Komitenin toplanıp ''Basına sansür'' uygulamasını başlatmayı hesaba katması, mantıksızlık olmaz.

 Bu soygun yüzünden rahatı kaçan herkesi   mümkün olduğu kadar korumak için.

 Bizim başlattığımız.

Çok güzel.

 Çok güzel gerçekten.

 Oradan çıktığımda birkaç kişi fotoğraf çekiyordu.

 Onun arkadaşları.

 Soyulmadan sadece bir kaç gün önce bankanın dışında dikiliyordu.

 O zaman biraz düzenbaz gibi göründüğünü düşünmüştüm.

 Tanrım, o şey gerçek mi?

 Buldum.

 Dave Shilling.

 İsmi bu.

 Hoşça kal, anne.

 Kendine iyi bak, oğlum.

 Hadi, içeri gir.

 Kendini öldüreceksin.

 - Dave Shilling?

 - Evet?

 Birkaç kelime edebilir miyiz?

 - Ne hakkında?

 - Banka hakkında.

 Size bir şey söylemek istiyorum, Bay Shilling, çünkü bu zaman kazandıracak.

 Biliyor musun?

 Hayat hakkındaki düşüncelerim çok kötü.

 Gördüklerimin çoğu bozuk rüşvetçi ve aşağılık.

 Ve bunu söylememin nedeni   şu ki kişiliğimin daha iyileşeceğine   dair bir acıma hissi bile taşımıyorum.

 Yani, anladınız, öyle değil mi?

 Sanırım, Bay Vogel.

 Güzel.

 Böbreklerimde taş var   bu ağrı kesiciler olmadan da acımın geçeceğini sanmıyorum.

 Bende bir kaç tane alabilirim.

 Benden çaldın   ve arkadaşlarımdan da.

 - Eşyalarım nerede?

 - Bilmiyorum.

 Bakın, banka soygunu hakkında hiçbir şey bilmiyorum.

 Gerçekten.

 Hala inandırıcı olmayan bir aktörsünüz, Bay Shilling.

 Acıtmayacak demeyi çok isterdim   ama acıtacak.

 Ne yapacaksın?

 Lütfen, hayır!

 Hayır.

 Dur.

 Lütfen.

 Hayır!

 - Buradalarmış.

 - Ne yapacağız?

 Kapı niye açık?

 Kimsiniz?

 Ben de aynı şeyi soracaktım.

 Gitseniz iyi olur, ha?

 Kendinize bir fincan çay ya da başka bir şey alın.

 Terry Leather'ı arıyoruz.

 Terry bu hafta gelmeyeceğini söyledi.

 Araması gerekiyordu.

 - Sen Eddie olmalısın, değil mi?

 - Evet?

 O zaman benimle geliyorsun!

 Ne yapıyorsunuz?

 Onu rahat bırakın!

 Eddie'me ne yapacaksınız?

 - Rahat ol.

 - Onu rahat bırakın!

 Onunla banka soygunu hakkında konuşmak istiyoruz.

Ona dokunmayın!

 Eddie'ni tekrar görmek istiyorsan ya da arkadaşı Dave'i, Terry'nin bu numarayı aramasını sağla.

 Telsiz soyguncuları her şeyi alır!

 Hakkında her şeyi okuyun.

 Telsiz soyguncuları her şeyi alır!

- Bu harika haber.

 Tamam.

 - Ara veriyoruz.

Biraz uyumamız lazım.

Gözlerim kapanıyor.

 Dumanın dağılmasını bekliyorum.

 Tamam.

Seni şanslı.

 Gözlerim sanki  Anne!

 Babam radyoda!

 Bu kadar aptal olma, canım.

 O!

 O mu?

Ben sadece sıcak bir duş ve bir fincan çay istiyorum.

Çayını içeceksin, ama boş zamanında.

 Tamam.

 Gördün mü?

 O babam.

Yetkililer Marylebone'daki Lloyds Bankasını soyanlar  arasındaki bu telsiz görüşmelerini halktan birilerinin  bu seslerin sahiplerini  tanıyabileceklerini ümit ederek yayınladılar.

 Alo?

 Wendy?

 Radyoda seni duyduk, Terry.

 Ünlü oldun, biliyor musun?

 O bankayı sen soydun, değil mi?

 Haberlerde bahsedileni.

 Tanrım, bunun için yıllarca hapis yatabilirsin, Terry.

 Buna dayanamam.

 Hiç kimse hapse girmeyecek.

 Her şey kontrolüm altında.

 Sadece sakin ol.

 Çocukları içeride tut.

 Seni seviyorum, Wendy.

 Gitmeliyim.

 Dikkatli ol, Terry.

Sorun ne, anne?

 Hiçbir şey, canım.

 - Terry, Eddie'yi götürdüler.

 - Tanrım.

 Kim?

 Üniformaları yoktu.

 Bilmiyorum, polis olabilirler.

 Sana bir telefon numarası bıraktılar.

 Dediler ki, Eddie'yi ya da Dave'i tekrar görmek istiyorsam   onları araman gerekiyormuş.

 Beni dinle, yemin ederim onları geri alacağım.

 Merak etme, canım.

 Kalemin var mı?

 Evet.

- 0-1-9-4-6.

 - Bekle, tekrar et.

0-1-9-4-6.

 - Evet.

 Michael?

 Ben Lew Vogel.

 Evet.

 Soyguncuları teşhis ettik.

İster inan, ister inanma, amatörlermiş.

 Acemiler.

 İşi Martine Love adında bir kadından almışlar.

 - Tanıyor musun?

 - Adını hiç duymadım.

 Dairesine gittik, ve MI-5'den birileri bizden önce varmış.

 Benim çocukları kovalamışlar.

 Sence bu insanlar neden, önemsiz bir banka soygunu ile   ilgileniyorlar, Michael?

 - Bilmiyorum.

 - Bence biliyorsun, ve sanırım senin kasanın numarası 118'di.

Sanırım soyguncuların gerçekten aradığı bazı fotoğraflardı.

 Kraliyet ailesinin gelecekteki Prensesinin fotoğrafları.

 Bunu nereden biliyorsun?

 Çünkü şu anda, tutsaklarıma inanıyorum.

 Ona çektirdiğimiz acıya hiç kimse dayanamazdı.

 Bu yüzden, beni aptal yerine koyma, Michael!

 Bu felaketi başımıza sen açtın, şantaj malzemelerini bu bankada saklayarak.

 Orasını sen tavsiye etmiştin.

 Soho'nun porno kralından ders almayacağım.

 Fotoğraflarımı geri al   ya da asla Londra sokaklarında göremeyeceğin zencilerin seni   öldürmek için mi gönderildiğinden endişe ederek yaşarsın.

 Ne yapıyorsun?

 Oh, merhaba Michael.

 Hakim kitabının kopyasını arıyordu.

 Ne aradığını biliyorum, kuşum   ama bulamayacaksın.

 Neden bahsediyorsun?

Hakim, kitabını buldum.

 Anlamıyorsun.

 Benim ve arkadaşlarımın kutuları   belki de yağmalandı.

 Eminim ki bazılarının iplerini çekebilirsin.

 Sen hükümette bir bakansın, Tanrı aşkına!

 Sonya, gerçekten yardımcı olabileceğimi sanmıyorum.

 Belki de tam olarak anlamadın.

 Fotoğraflarım vardı, aşağılayıcı fotoğraflar, senin video çekimin   Miles Urquhart, bütün devamlı müşterilerimin   hepsi o kutudaydı.

 Teselli gerekirse, birbirinizi ararsınız.

 Benim fotoğraflarım mı vardı?

 Seni şantajcı fahişe!

 Büyü biraz.

 Şimdi kabinedeki arkadaşlarınla konuşmanın tam zamanı   öyle değil mi?

 Bu o.

 Eminim bu o.

 Guy Arthur Singer, dolandırıcı ve önemsiz suçlu.

 Birkaç yıl önce önemsiz bazı işler yapmış.

 Abazan olduğunu sanmıştım.

 Havalı bir aksanla konuşuyordu.

 Çok teşekkürler, bayım.

 - Alo?

 - Kiminle görüşüyorum?

 Terry Leather, Kevin Swain, Martine Love, Eddie Burton.

 Evet, Bay Shilling kibarca her şeyi anlattı.

 Dave'i telefona ver.

 Yapardım, ama  şu anda biraz keyifsiz görünüyor.

Ne istiyorsun?

 Çaldığınız bir kaç şeyi.

 Koyu kırmızı kaplı bir defter   ve birkaç fotoğraf "Kraliyet Albümü".

 Bizde sadece para ve mücevher var.

 O zaman tekrar bakmanı tavsiye ederim.

 Arkadaşınla konuş.

 - Alo, kimsin?

 - Eddie, benim Terry.

 Terry  Terry, kahretsin.

 Dave dağıldı   ve aynısını bana da yapacaklar, yardım etmelisin.

 Beni dinle, Eddie.

 İstediği şey bende değil.

 Hayır, sende olması lazım, bulmalısın.

 Yardım etmelisin.

 Eddie, ne yapabilirim?

 Ona söyle, bizde değil!

 - Hayır, Terry.

 Terry, bulmal  - Eddie, Ona söyle, siktiğimin defteri bende değil!

O amcığa şimdi söyle!

 Onda yokmuş  Tamam.

 Durun!

 Hayır!

 Hayır!

 Hayır!

 Dave'i vurdular!

 - Eddie?

 - Dave öldü.

 - Eddie!

 - Onu vurdular, Terry  İstediğimi bulman için sana bir saat veriyorum  yoksa bu adamı da öldüreceğim.

 Anladın  İşte bu.

 Lew Vogel.

 O piçin adı buymuş.

 "Soho ve West End bölüm memurlarına yapılan ödemeler" Haftalık ödemeler yapıyormuş.

 50 pound burada, 20 orada.

 Muhtemelen Londra'nın tüm kötü polisleri.

 Böyle bir şeyin olmaması gerekiyordu.

 Kimsenin incinmemesi gerekiyordu.

 Bu senin hatan değil, tamam mı?

 Hala kaçışımızı düşünmemiz gerek, ve Eddie'yi.

 Eğer fotoğrafları Vogel'e verirsek, Tim'le anlaşmamız yatar.

 Tim'e verirsek, Eddie tehlikeye girer   ve Vogel peşimize düşer.

 İki türlüde boku yedik.

 Miles, bir sorunumuz var.

 ciddi bir sorun.

 Sonia Bern'in sakladığı bir şey, hafta sonu soyulan bankada.

 Kasasının yağmalandığından   endişe ediyor.

 Korkarım ki endişeleri haklı çıktı.

 Aman tanrım.

 Sonia'nın gerçekten daha sağduyulu bir kadın olduğunu sanıyordum.

 O zaman  Cin şişeden çıktı demek.

 - İkimiz için, ha?

 - Henüz değil.

 Adamlarımın söylediğine göre soyguncular   fotoğrafları pazarlık aracı olarak kullanacaklar.

 - O zaman, ne istiyorlarsa ver.

 - Bunun için uğraşıyoruz.

 Ve Komite bütün bu işle ilgili   ''Basına sansür'' uygulamasını hayata geçirmeye çalışıyor.

 Basını sustur.

 Üstünü kapat.

 Ne kötü, değil mi?

 Eğer arkadaşların senden bir kaç fotoğraf için vazgeçiyorsa.

 Alo.

 Beni dinle, Bay Vogel ya da adın ne sikimse.

 Devam et ve onu öldür, umurumuzda mı değil mi anlamak için.

 Her şey elimizde.

 Senin defterin ve fotoğrafların   onları Scotland Yard'dan alırsın.

 Oraya göndereceğiz.

 Bunu yapma.

 O zaman, eğer ödemeler defterini geri istiyorsan   yarın saat 11'de Paddington İstasyonu, 1.

 Perona şahsen gel.

 Asker heykelinin yanında bir gazete bayii var.

 Eddie'yi de yanında getir.

 canlı ve sağlıklı olarak.

 Bu senin ilk ve tek şansın, Vogel.

 Sakın harcama.

 Sakın açma!

 Catherine!

 - Baba!

 - Nasılsın?

 Buraya gel.

 İşte.

 Bakın, size hediye aldım.

 - Annenizle üzmediniz, değil mi?

 - Evet.

 Annenizle bir şey konuşmam gerek   bize bir dakika verin, tamam mı?

 - Hadi.

 - İyi kızlar.

 Ee  Bana neler olduğunu anlatmak ister misin?

 - Birileri Dave'e kötü davrandı.

 - Ne kadar kötü?

 O öldü.

 Aman Allahım, Terry!

 Bize ne yaptın sen?

 Wendy, söz veriyorum.

 Bu işi halledeceğim.

 Ve hallettiğimde, İngiltere'yi terk edeceğiz.

 ve bizim için her şey değişecek.

 Eğer işler kötü giderse, bunu kullan.

 Burada bir sürü para var.

 Poundlar, Franklar, Dolarlar.

 Ülkeyi terk edip   kızlar ve kendin için yeni bir hayata başlayacaksın.

 Mecbur kalırsan, bunu yapabilirsin, Wendy.

 Bana söz ver.

 Bu soygun parası, değil mi?

 Benim payım, evet.

 Gazetelerde bir kadının da karıştığı yazıyordu.

 Martine, karışan o muydu?

 Evet.

 Bize işi ilk o getirdi.

 Onunla yattın mı, Terry?

 İlk gördüğüm günden beri, benim için bir tek sen vardın.

 Seninle ilk tanıştığımız gün arkadaşım Audrey'e dedim ki; "Onunla evleneceğim ve ondan çocuklarım olacak.

 " Ve hep yanında durdum, yanında durdum, ne olursa olsun!

 Seni pislik!

 Siktir!

 Beni terk edebilirsin.

 Bunu hak ettim.

 Sana mutluluktan çok sıkıntı verdim   ama seni seviyorum, ve çocukları da.

 Bunu yapmamın nedeni de bizi bu hayattan sonsuza kadar kurtarmaktı.

Anne kapıyı aç.

Anne, anne!

 - Hayatımızın gerisi var.

 - Gidin odanızda oynayın!

 Eğer beni hala kabul edersen.

 İyi fotoğraf çekiyor, ha, Tim?

 Lord Mountbatten kibarca Kraliyet ailesini   bu konudan kurtarmaya karar verdi.

 - Sizin için yeterince yüksek mi?

 - Lord Mountbatten.

 O baş belası ile hep tanışmak istemişimdir.

 Evet.

 Eminim oda seninle tanışacağına memnun olacaktır   saat 11'de, Paddington İstasyonu'nda, ana saatin altında olsun, yoksa anlaşma yok.

 Tam saat 11'de   yeni pasaportlarınız ve belgelerinizle.

 Fotoğrafları görür görmez, onları size verecek.

 Bir mesele daha var.

 Bu soygun bazı kötü adamları kızdırdı.

 Cesaret zaferi getirir, ha?

 Bir arkadaşımız öldürüldü.

 Kiralık kasa sahibi, kötü ünlü insanların listesine bakarsan   bu beni pek de şaşırtmadı.

 Dinle, Terry.

 Bizim görevimiz   Kraliyet ailesi mensuplarının imajını korumak.

 Kazanç ve kayıplarla uğraşması gereken sizlersiniz.

 11'de, Paddington İstasyonunda.

 Gale.

 Michael bahçede seni görmek istiyor.

 - Ne için?

 - Bilmiyorum.

 Gale, gel.

 Gel de şuna bir bak.

 Gel.

 - Sana bir şey göstermek istiyorum.

 - Bu ne için?

 Senin için.

 Bunu hak edecek ne yaptım ki ben?

 Ne yaptım?

 Sen benden çalmak için gönderilen bir casussun.

 Ve hiç kimse Michael X'den çalamaz.

 Hiç kimse!

 Bakalım, davanın başındaki polisin ismi geçiyor mu?

 İşte burada.

 ''Davaya Detektif çavuş   Roy Given bakıyor, Marylebone Lane polis istasyonundan.

'' Roy Given?

 Roy Given ismi geçmiyor.

 Umalım da bu dürüst olduğu anlamına gelsin.

 Ve bazı bozuk polislerin isimleri ile ilgileniyor olsun.

 Birazcık da şansla.

 Siktir et!

 - Onda da bir şey yok mu?

 - Hayır.

 Demek ki bahsimiz tiraj yapmıyor.

 Hemen gözden düşmüşüz.

 Aslında bu biraz ürkütücü.

 Haberler kaybolabiliyorsa, biz de kaybolabiliriz.

Gelecek durak: Edgware Road.

 Tamam  Buraya kadarmış.

 Görüşürüz, adamım.

 Kendine iyi bak.

 Dikkatli ol.

 İyi şanslar, Kev.

 Her şey yolunda giderse, nereye gideceksin?

 Benimle gelirsen, sana söylerim.

 Günaydın.

 Bay Roy Given'ı arıyorum.

 Çok önemli.

 - Roy Given mi?

 - Evet.

 Neyle ilgili olduğunu sorabilir miyim?

 Hayır, kendim söylemeyi tercih ederim.

 Bakın, bütün söylemek istediğim   bu ödeme listesinin geri kalanıyla ilgileniyorsanız   bunları yazan Paddington istasyonunda olacak.

 Saat 11'de, platform 1'de.

 Ve tam olarak nasıl oldu da bu sizin elinize geçti?

Gelecek durak: Paddington İstasyonu.

 Bakerloo hattı için metro değiştirin Umalım da şimdi geç kalmasın.

 - Orada arkadaşın, Tim.

 - İyi şanslar.

 Seni tek parça halinde gördüğüme sevindim.

 Sen kendi kıçını düşünüyordun, Tim, benimkini değil.

 Sen bir hıyarsın, Tim.

 Bunu en başından beri planladın, değil mi?

 Hadi, zengin, özgür ve temiz olacaksın.

 İstediğin bu değil miydi?

 - Sen arabanın yanında kal.

 - Tamam.

 Lanet böbrek taşı.

 Yakında düşmeli.

 Savaştan beri bu kadar heyecan yaşamamıştım.

 Biraz geç kaldık, Lordum.

 Arkadaşın nerede?

 Orada, efendim, gazete bayiinin yanında duran.

 Dur.

 Bu iki kovboyu daha Önce kızın evinde görmüştüm.

 - Bu bir tuzak, onlar MI 5.

 - Terry!

Terry!

 - Lord Mountbatten?

 - Evet?

 Anlaşmayı biliyorsunuz.

 Yeni kimlikler ve   yargısal dokunulmazlık konusunda anlaştık mı?

 Yüksek Mahkemenin bu anlaşmaya uyacağına söz veriyorum.

 Evraklarınız ve garantileriniz.

 Yerinizde olsam onları çok güvenli bir yerde tutardım.

 Evet, ama o yerin banka kasası olmayacağı kesin.

 Tam bir yaramazdı.

 Teşekkürler.

 Martine.

 Hepsi benim için sadece bir iş değildi.

 - Ne oldu?

 Kitap nerede?

 - Sadece kapıyı aç.

 - Hayır.

 - Gir içeri.

 Orada kal, yoksa ölürsün!

 Nereye gidiyorsun babalık?

 Hayır!

 - Bu Dave için.

 - Hayır!

 Seni şerefsiz!

 Şimdi o kadar hava yapamıyorsun, değil mi?

 Seni pislik!

 - Eddie, çık dışarı.

 - Dave'i öldüren bu.

 Ellerini çek benden!

 Tutuklayın bunları, Bankayı soyanlar bunlar.

 - Siktir!

 - Bu adam arkadaşımızı öldürdü!

 - Lanet.

 - Hayır, dinleyin  Demek cidden yolun sonuna geldik ha, Terry?

 En azından zavallı Dave gibi ölü değiliz.

 Kalk, seni adi pislik.

 Tutuklusun.

 Götürün buradan.

Tamam.

 Hadi, sen.

Arabaya gir.

 Tamam, adamım.

 Acaba Roy Given bu mu?

 O da kim?

 Dürüst polis olduğunu sanıyordum.

 İyi iş çıkardık, Roy.

 Biliyor musun, şu ikisi Baker Sokak banka soygununu yapanlardan.

 - Bu adamı da tutuklayın.

 - Tamam, efendim.

 Neden bahsediyorsun sen?

 Onlar Baker Sokak banka soygununu yapan ekipten.

 Onları bilmem   ama senin hakkında her şeyi biliyorum, seni rüşvetçi pislik.

 Kelepçeleyin.

 Duvarın yanındakini de.

 Ama soyguncu onlar!

 Burada soyguncu yok.

Kafana dikkat et.

 Şimdi  Umarım Bay Vogel'in yüzkarası kitabını sağlama almışsınızdır.

 Eğer beni dışarı çıkabilirsen, gider sana getiririm.

 O bana ait.

 İşte defteriniz.

 Terry.

 Düşünüyorduk da senin gibi zeki birisi   bu olaylara ait birkaç hatıra saklamış olabilir, tedbir için.

 Ne tedbiri?

 İşler ters giderse diye mi?

 Eğer onlar ortaya çıkarsa   seni bulamayacağımızı zannetme.

 Dışarı.

 Hadi, kaybol!

 Gitmiyor musun?

 - Bu nasıl oldu?

 - Nereden bileyim, sadece yürümeye devam et.

 Michael, Michael!

 Neler oluyor?

 Arazimde ne yapıyorsunuz?

 Ne istiyorsunuz?

 - Sizi tutukluyoruz.

 - Neyle suçlanıyorum?

 Birleşik Krallığa uyuşturucu sokmak, nasıl yeterli mi?

 Ama hala kendine yardım edebilirsin.

 Yanınızda bir İngiliz vatandaşı kalıyor olmalı, ismi Gale Benson.

 Buradaydı.

 Ama gitti.

- Tamam - Arkaya geçin!

 Buraya bakın, efendim.

 Evi yakın.

 Bu evden geriye hiç bir şey kalmasını istemiyorum.

 - Dave'in arkadaşı mıydınız?

 - Evet.

 - Gerçekten mi?

 - Onunla mesleğini icra ederken tanıştık.

 Bizim favorimizdi.

 Sonra görüşürüz.

 - İyi misin?

 - Evet.

 Nereye gideceksin, Kevin?

 Sen nereye gitmek istersen.

 Üzgünüm, şu andan sonra yalnız takılıyorum.

 Denemeye değerdi.

 Bir tane daha ister misin?

 Evet, hadi.

 Yola çıkmadan bir tane daha.

 Tummy!

 Dave'in de tüm bunları görmesini dilerdim.

 Keşke  Dave'in şerefine.

 Dave için.

 Ne istiyorsun, Martine?

 Hayal kırıklığına sebep olduğum için çok üzgünüm, Wendy.

 Ama görünüşe göre zenginiz.

 İşin bittiğini biliyorum ama arabalar gerçekten bizim mi?

 Hepsi sizin.

 Jessul'un borcu ödendi.

 Sana yalan söylemeyeceğim.

 isteseydi onunla giderdim   ve seni aklımdan tamamen çıkarırdım   ama o bunu bilmek bile istemedi.

 Üzgünüm.

 - Karın Martine'le konuşuyor.

 - Biliyorum, Kevin.

 Biliyorum.

 İyi şanslar.

 Hep sen vardın, Terry.

 Baba!

 Aman tanrım, Terry, büyükmüş.

 Yanına biraz cips iyi olur, değil mi?

Yapma, anne!

 - Ne şirin çocuk?

 - Balık pane bu akşam, ha?

 Soygundan sonra Scotland Yard pek çok rüşvetçi polisi tasfiye etti.

 Sonia Bern'in genelevinde yaptıkları açığa çıkan pek çok hükümet mensubu istifa etti.

 Michael X 1975'te Trinidad'da Gale Benson cinayeti nedeniyle idam edildi.

 Dosyası İngiliz Milli Arşivi'nde 1 Ocak 2054'e kadar gizli kalacak.

 Porno kralı Vogel, soygunla ilgisi olmayan suçlardan dolayı 8 yıl hapse mahkûm edildi.

 Hakim Jamal 1973'de Boston'da Öldürüldü.

 Guy ve Bambas cinayetleri hiç çözülemedi.

 Baker Caddesi Bankası'ndan kaldırılan ganimet 4 milyon pounddu   ki bu Büyük Tren Soygunu'ndan çalınandan da fazla bir miktar.

 Yüzden fazla kasa sahibi çalınan eşyalarını söylemek istemedi.

 Bu filmde geçen isimlerin birçoğu, suçluları korumak için değiştirilmiştir.

 Çeviri; Emre Bekman & Dante66||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar