Print Friendly and PDF

Translate

Kara Ölüm (2010) Black Death

|


 102 dk

Yönetmen:Christopher Smith

Senaryo:Dario Poloni

Ülke:Almanya  , İngiltere

Tür:Aksiyon, Macera, Dram

Vizyon Tarihi:26 Mayıs 2010 (İngiltere)

Dil:İngilizce, Latin

Müzik:Christian Henson

Oyuncular

Sean Bean

Eddie Redmayne

John Lynch

Tim McInnerny

Kimberley Nixon

Özet

Ortaçağ da veba salgını sırasında insanların çaresizliği ve sapkınlıkları üzerine bir film..Bir köyde hiç hastalık görülmemesi nedeniyle kilisenin cadı söylentilerini araştırmak için köye birilerini yollamasıyla gelişen olaylar anlatılıyor

Altyazı

Tanrı'mızın Yılı 1348

Ölülerin dumanları havada zehir gibi yayıldı.

  Savaştan bile daha acımazsız bir bela, üzerimize musallat oldu.

Krallığımızın yarısını yok eden bir hastalık.

  Nereden gelmişti?

  Mikroplarını ne yayıyordu?

  Rahipler bize bunun, Tanrı'ının bir cezası olduğunu söylediler.

  Hangi günahtan ötürü?

  Başımıza bunun gelmesi için hangi emri çiğnedik?

  Hayır, gerçeği biliyorduk.

  Bu Tanrı'nın işi değildi, bunda şeytanın parmağı vardı.

  Ya da cadıların.

  Görevimiz, şeytanı bertaraf etmekti.

  Tanrı böylece hastalığı üzerimizden alacaktı.

  Kardeş Thomas.

  Kardeş Thomas.

  - Bizden kimi götürüyorlar?

  - Kardeş Ignatius.

  - Veba mı?

  - Henüz kimse bir şey söylemedi.

  Ben de hiç belirti yok.

  Lütfen kardeşim.

  Bırak çıkayım.

  VEBA <i>Averill.

  Tanrı'ya şükür iyisin.

  - Nerede kaldın?

  - Beni hapsettiler.

  Hastalıklıymışım.

  Öldüğünü düşündüm.

  - Ben iyiyim.

  - Senin için dua ettim.

  Ben iyiyim.

  Yiyecek getirdim.

  Kardeşlerimizden biri bu sabah öldü.

  Manastır bile artık güvenli değil.

  Bu bitene kadar Dentwich Ormanı'na geri dönmelisin.

  Pazar ayininde rahip, bu musibetin Tanrı tarafından   günahlarımızın affı için gönderildiğini söyledi.

  - Tanrı bizi cezalandırıyor mu?

  - Hayır.

  Şimdi gitmelisin.

  Dentwich'e geri dönmelisin.

  Gitmelisin.

  - Osmund, ben  - Yoksa ölürsün.

  Peki sen ölmez misin?

  Benimle gel.

  Manastırı terk edersem, Tanrı'ya ihanet etmiş olurum.

  Ona zaten ihanet ettin.

  Dentwich Ormanı'nda, Şehitler Geçidi'ni biliyor musun?

  Seni bir hafta boyunca, her gün sabah güneşinde orada bekleyeceğim.

  Sonra gitmiş olacağım.

  Bağışla beni Baba'mız, kafan karışmıştı.

  Bir çelişki içinde olduğumu itiraf ediyorum.

  Bu duvarların dışında da sana hizmet edebilir miyim?

  Buradan gidiyorum, ama hiçbir zaman senin yolundan sapmayacağım Baba.

  Bana emrini göster.

  Bana bir işaret gönder Baba.

  Ben Ulric.

  Piskopos'un elçisiyim.

  Şimdi söyleyeceklerim bu duvarlardan çıkmayacak.

  Psikopos'un kulağına gelen söylentiye göre, hastalıktan etkilenmemiş bir köy varmış.

  Musibetten sığınılacak bir yer olduğunu söylüyorlar.

  Pek çok köy hastalık yüzünden henüz kırıp geçirilmiş değil.

  Bu köylerin, ölümün buzlu pençelerinden uzak olduğunu iddia edilir.

  Bu çok ciddi bir yanılgı.

  Zor zamanlardan geçiyoruz.

  Böyle iddialar ne kadar gerçeği yansıtmasa da,   sen ve benden daha cahil insanlar bunlara inanıyor.

  İşte tam bu yüzden, söylentilere ve batıl inançlara aldanamayız.

  Tanrı'nın insanlar üzerindeki gücü etkisini kaybetti.

  İnsanların şeytana uyup Tanrı dışında başka cevaplar aramamalarından   emin olmak zorundayız.

  Bu köylerin nasıl güvende kaldıklarını kendi gözlerimle görmeliyim.

  - Bu işte bizim görevimiz nedir?

  - Köy, büyük bataklığın kenarında uzanıyor.

  Bir rehbere, Tanrı'nın bir kuluna, bize yolu göstermesi için ihtiyacım var.

  Burada bu göreve uygun hiçbir kimse yok.

  Piskopos'un izniyle burada isteğim adamı seçme hakkım var.

  Saygıdan dolayı seçme işini size bırakıyorum.

  Sizi oraya ben götürürüm.

  Hayır o acemi biri.

  Bu iş, daha tecrübeli birini gerektiriyor.

  Bırak konuşsun.

  Köyün, büyük bataklıkta olduğunu söylediniz.

  Dentwich Ormanı yakınlarında büyüdüm.

  Bölgeyi herkesten iyi biliyorum.

  Benim ihtiyacım olan tecrübe onda var.

  Bize sen rehberlik edeceksin.

  Güneş doğarken yola çıkıyoruz.

  Osmund, bu adam musibetin kendisinden bile daha tehlikelidir.

  Peder, bir işaret için dua etmiştim.

  Tanrı cevap verdi.

  Hayatta kalmayı başarabilsen bile, oradaki dünya seni değiştirecek.

  Belki böylesini istiyorum Peder.

  Sevgilim ve ben günah içinde yüzdük.

  Artık kokmuş yaralarımı seviyorum.

  Sevgilim ve ben, aşkımızı yaşadık.

  Sevgilim mezarda çürüyüp gidiyor.

  Yol göstericimizi bulduk.

  Tanrı başka adam bırakmamış mı?

  Bu bir çocuk.

  Bu işi başarabilir misin?

  Sizi oraya götürürüm.

  Dua et ki götüresin.

  Adamı kıçından gırtlağına kadar parçalar.

  Bu ne için?

  Ne kadarını biliyor?

  Ulric'in ağzı sıkıdır, gerçeği anlatmaz.

  Gittiğimiz o köy,   Tanrı'yı bir kenara attı ve orası artık bir şeytana ait.

  Toplu katliamlar oluyor.

  İnsan insanı yiyor ve ölüleri diriltiyorlar.

  Bizim görevimiz, o köyün liderini yakalamak,   yargılamak ve idam etmek için geri getirmek.

  Piskopos kendilerini bir ölüm büyücü gibi göstermek istiyor.

  - Ölüm büyücüsü ne demek?

  Ölüm büyücüsü, ölüleri soğuk topraktan çıkarıp   onlara yeni hayat üfleyen kişidir.

  Aletlerimiz ve gücümüz var.

  Cehenneme bir yolculuk.

  - Ama Tanrı bizimle geliyor.

  - Beni kandırdın.

  İhanete uğramış hissediyorsan, manastıra geri dön   ya da bizimle gel ve Tanrı'nın işini yap.

  Şurayı toplayalım ve yola çıkalım.

  Buna sen de dahilsin Swire.

  Düşündüğün kadar kötü değiliz.

  Çok daha kötüyüz.

  Ama bize canlı lazımsın.

  Birini canlı tutmak için tam adamı gibi görünüyorsun.

  Wolf ve Stan Griff ile birlikte Kral'ın ordusunda yıllarca hizmette bulundum.

  Doğrusu daha önce hiç şeytan görmedik.

  Ama yolumuza çıkan hiç kimseden korkumuz yok.

  - Ona ne oldu?

  - Ivo tutsak edildi.

  Ağzını sıkı tuttuğundan, piç kurusu Fransızlar dilini kestiler.

  - Peki ya o?

  - Mold yalnız bırakman gereken bir adam.

  Tabii kahpelik olmazsa.

  Ve Dalywag bir işkence uzmanı, bir cellat.

  Eğer söylentiler doğruysa, aynı zamanda bir hırsız, katil ve zampara.

  Bunları saymazsak iyi biri.

  - Peki ya Ulric?

  - Karım ve çocuğum var.

  Ben para için buradayım.

  Ama Ulric Tanrı'nın emirlerini uyguluyor.

  - Yakın onu!

  - Acıyın!

  Merhamet gösterin, lütfen.

  Ben hiçbir şey yapmadım.

  - Ona yardım etmeliyiz.

  - Yanmayı hakkediyorsun.

  - Ben hiçbir şey yapmadım.

  - Yan cadı, yan!

  - Şeytan'la birlik oldun.

  - Suçu ne?

  - Köyümüze ölüm getirdi.

  - Ölüm istediği zaman gelir.

  Daveti olmaz bu işin.

  - Bu seni ilgilendirmiyor rahip, geri dur.

  - Yanlış hiçbir şey yapmadım.

  Lütfen.

  Geri çekilin.

  - Bu kadını neyle suçluyorsunuz?

  - Kuyumuzu kirletti ve şeytanla birlik oldu.

  - Köyün yarısı öldü.

  - Ben herkesin güvende tutmak için sadece kutsal su ilave ettim.

  - Yalan söylüyorsun.

  - Yanlış bir şey yapmadım.

  O kuyuya geldikten sonra ölümler baş gösterdi.

  Bir takım sözler mırıldandı, büyü yaptı.

  Köyümüze yaptıklarına rağmen canını mı bağışlayalım?

  Kenara çekil.

  Bir daha söylemeyeceğim.

  Geri.

  Teşekkür ederim.

  Bir daha durma.

  Gel hadi kahverengi sülük.

  Güneş doğar ve batar batmaz cadılar yakılarak öldürülür.

  Kuzeyde bir köyde tam 128 cadı bir gecede kazıkta öldü.

  Sekiz saat boyunca, saate on altı kişi.

  Gece sona erdiğinde, köydeki her kadını katletmişlerdi.

  Bir hafta sonra erkekler domuzları becermeye başladı.

  Hastalık yeterli bir ceza gelmedi.

  Tanrı domuzları da gebertiyordu.

  Aradığımız o köy, hiç orada bulundun mu?

  Hayır, ama nerede olduğunu biliyorum.

  Bize söylendiğine göre, cehennem gibi bir yermiş.

  Eğer buna cesaretin yoksa, şimdi git ve payını ben alayım.

  Kilise bu hastalığın nereden geldiğine inanıyor?

  Tanrı'nın bizi, insanların yaptığı gibi cezalandırdığını düşünmüyorum.

  Ben Fransa diyorum.

  Tüm pislik şeyler oradan gelir.

  İlk kez gerçekten bu kadar uzak değilsin Swire.

  Crecy Normandy savaşından bu yana üç yaz geçti.

  Kral Edward'ın hiç şansı yoktu.

  Bizim beş katımız Fransız askeri vardı.

  Franzsızlar  Şu Fransızlar.

  Zaferin kokusunu alabiliyorlardı.

  İlk kez o zaman uzun menzilli okları tercih ettik.

  Çabuk doldurup, daha uzağa atıyorduk.

  Okları bir işe yaramıyordu, bize ulaşamıyordu.

  Ama bizimkiler, bizimkiler vızıldayan koyu bir bulut gibiydi adeta.

  Günün sonunda, savaş alanı ölenler ve ölmekte olanlarla dolmuştu.

  Geleneğe göre, savaşta galip taraf misericordia kullanırdı.

  Misericordia, merhamet getiren.

  Koltuk altına saplayıp, doğrudan kalbe girer.

  Çabuk ve ağrısız.

  O gün mertliğin son günüydü.

  Kral Edward hayatta kalan tüm Fransızların acımadan öldürülmesini emretti.

  Kollar, başlar, ayaklar   koparıldı.

  Tanrı'nın büyük ordusu barbarlığa dönüştü.

  Bağışlayın ama bunun hastalıkla ne ilgisi var?

  O gün ölümü davet ettik.

  O zamandan beri de peşimizi bırakmadı.

  Şu öldürdüğün kadın,   o bir cadı değildi.

  Neden bize katılmaya gönüllü oldun rahip?

  Tanrı'ya hizmet için.

  Cadıları öldürmek de Tanrı'ya hizmettir.

  O kadın zaten ölmüştü.

  Onu kurtarmasaydım, onu tekrar yakalar, ateşe atarlardı.

  Ben ondan acıyı aldım.

  Bazen yapabileceğin tek şey budur.

  Dönmemiz gerektiğini söylüyor.

  Gittiğimiz yerde insanlar vahşileşmiş.

  Seni o güzel, sıcak manastırdan oldukça güzel bir şey çıkarmış olsa gerek.

  - Bana söyleyecek bir şeyin var mı?

  - Hayır.

  Benim işim ne biliyor musun?

  Ben bir işkenceciyim.

  Gerçeği almak için saatlerce işkence ederim.

  Yalanı burnum hemen alır.

  Ve senden o kokuyu alıyorum.

  Yerinde olsam başka yere giderdim.

  Hiç sözünden döndün mü evlat?

  Onu yalnız bırak Mold.

  Lanet olsun.

  Geri çekil.

  Griff?

  - Size geri çekilin dedim.

  - Beni yalnız bırakın.

  Bakmama izin ver.

  Bakmama izin ver.

  Sadece bakacağım.

  Tamam mı?

  Sadece bakacağım dostum.

  Neden bize bir şey söylemedin?

  Üzgünüm.

  Yolculuğu burada biter.

  Merhamet diliyorum.

  Rahibe günah çıkarmak istiyorum.

  - Bu şeyin yayılmadığından emin olmazsın.

  - Sana soran oldu tanrının cezası?

  Günahlarını çıkartacağım.

  Gel, günahların bağışlanacak.

  Ağzını kapalı tut.

  Günahlarımızı, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına bağışla.

  Göklerdeki Babamız,   adın kutsal kılınsın.

  Egemenliğin gelsin.

  Gökte olduğu gibi, Yeryüzünde de senin istediğin olsun.

  Bugün bize gündelik ekmeğimizi ver.

  Onunla biraz yalnız kalmalıyım.

  Pekâlâ.

  Seni gördüğüme sevindim.

  Elveda dostum.

  Gömün onu.

  - Dentwich Ormanı.

  - Bataklığa ne kadar yolumuz kaldı?

  Yarım gün, belki daha az.

  Nöbette kalın.

  Sabaha kadar nöbet tutun.

  Bu gece nöbet senin Swire.

  Griff'in günah çıkarmasına yardım etmek   cesaret isterdi.

  Bu köyün gerçekten ölüleri dirilttiğine inanıyor musun?

  Aksi halde burada olmazdım.

  Şüphen mi var?

  Büyücüleri ve şeytanları avlamak, Tanrı'dan çok insanlara hizmet ediyor.

  O manastırın içinde çok şey öğenmişsin.

  Şeytanlar ve büyücüler aramızda.

  Çok yakında sen de göreceksin.

  Biraz uyuyayım.

  Averill.

  Averill.

  Averill.

  Averill?

  Averill.

  Uyanın.

  Ulric, uyan; Stan, Wolf.

  Ulric, uyanın.

  - Adamlar var.

  - Sessiz ol.

  Ne gördün?

  - Ormandalar.

  - Kaç tane, kaç kişi var?

  Bilmiyorum, bilmiyorum.

  Bilmiyor.

  Mold, ileri.

  Hemen.

  Bekleyin, bekleyin.

  İçeri gir.

  Hemen.

  Başını kımıldatma.

  Ivo nerede?

  İyi misin?

  Ivo'yu kaybettik.

  Neden kamptan ayrıldın?

  Konuş.

  - Bir kadınla buluşmak için buraya geldim.

  - Nerede o?

  Ormanda hayatta kalamadı.

  Manastırını terk ettiğim için Tanrı beni cezalandırıyor.

  Tanrı'nın düşünecek daha önemli işleri var.

  Senin yüzünden,   adamlarımdan biri öldü.

  Devam edeceksek, şimdi devam etmeliyiz.

  Ormandan gelen adamların burada olmadıklarından nasıl emin olabiliriz?

  Bu adamlar sıradan hırsızlardan başka bir şey değil.

  - Bizi büyük bataklığa götüreceksin.

  - Artık senden emir almıyorum Bizi götüreceksin.

  Ya da burada kalıp, lanetlenirsin.

  Köy bataklığın arkasında.

  Plan nedir?

  Kafirleri bulun   onları yakalayın ve kafese hapsedin.

  - Kafesi bataklıktan geçiremeyiz.

  - o zaman arkamızda bırakırız.

  Buraya sürükleriz.

  Gel evlat.

  Hadi.

  Sizi köyümüze hangi rüzgar attı?

  Kalacak bir yer arıyoruz.

  Dinlenmek için bir yer.

  Hepsi bu.

  O halde hoş geldiniz.

  Benim adım Hob.

  Ben Ulric.

  Saldırıya mı uğradınız?

  Ormanda.

  Buraya gelmekle iyi ettiniz.

  Orman tehlikeli olabilir.

  - Ne yaptığınızı sorabilir miyim?

  - Acı çekenlerin acısına son veriyoruz.

  Son vermek mi?

  Nasıl?

  Hastalık söylentileri size gelmedi mi?

  Söylentiler bize çoktan geldi.

  Gelin.

  Neler dönüyor?

  Büyücünün bizi kandırmasına izin vermeyeceğiz.

  Emir vermedikçe, kimse harekete geçmesin.

  Bu gece size yatacak yer ve yiyecek vereceğiz.

  Yarın ise sizi ormanın güvenli bölgesine götüreceğiz.

  İstenmiyor muyuz?

  Elbette.

  Ama neden kalasınız ki?

  Şurada kovalar var, yıkanmanız gerekir.

  Kederin gözlerimizi kör etmesinin zamanı değil.

  Eğer burası cehennem ise, cenneti düşünemiyorum bile.

  Gerçekten cennete gidemezsin Swire.

  Yaralarınızı tedavi edeceğim.

  Senin yaran olurum.

  Yaranın pansuman yapılması lazım.

  - Benimle gel.

  - Belki yaralarına bakmalı.

  - Nerelisin?

  - Staveley'deki manastırdan geliyorum.

  Acı çekiyorsun.

  Bu kadar belli mi?

  Kadın mıydı?

  - Bir kadını sevmek günah sayılmaz.

  - Tanrı'ya yeminim vardı.

  İnsanın Tanrı'nın aşkından daha fazlasına ihtiyacı vardır.

  Ve bunu istediği için cezalandırılmamalı.

  Kocanız var mı?

  - Kocam öldü.

  - Üzgünüm.

  Üzerindekileri çıkar.

  Yarana pansuman yapmam gerekiyor.

  Acı çoktan geçiyor sanki.

  Bu olağanüstü, acı gitti.

  Güçlü bir ilaç bu.

  Kocanız nasıl öldü?

  - Senin gibi biri tarafından öldürüldü.

  - Benim gibi biri mi?

  Tanrı'nın adamı.

  Bu kilisede uzun süredir dua edilmemiş.

  - Seninle giden kadın  - Yaralarıma pansuman yaptı, o kadar.

  Burada hiçbir şey göründüğü gibi değil.

  Bizi sıcak tutmak ister misiniz kızlar?

  Çocuk.

  Buldum onu.

  - Nerede?

  - Bataklıkta.

  Geçtiğimiz her köy dolmuş mezarlarla doluydu.

  Burada ne ölü dolu çukurlar ne yanan cesetler var.

  Hastalık olmadığı için onları suçlayamazsın.

  Bizden önce gönderilen adamlara da aynı görev yüklenmişti.

  Dört kişilerdi, hiçbiri geri dönmedi.

  Başlarında benim gibi bir adam vardı.

  Bu sembolü sadece Piskopos'un elçisi takar.

  Şu kız da aynı kolye ucu vardı.

  Lütfen misafirlerimize selamlayın.

  Bizim olan her şey artık sizin de sayılır.

  - Misafirlerimize.

  - Misafirlerimize.

  Aynı zamanda ülkeyi kırıp geçiren hastalıktan kurtulduğumuz için   şükretmek istiyoruz.

  Müsaade ederseniz,  Konukseverliliğiniz için şükranlarımızı sunmak istiyoruz.

  Şimdi dua edelim.

  Ey semâvâtta olan Pederimiz, İsmin mukaddes olsun.

  Melekûtun gelsin.

  İrâdetin semâda olduğu gibi, Yer üzerinde dahi icrâ olunsun.

  Yevmî etmeğimizi bize bugün ver.

  Ve bize suçlu olanlara bağışladığımız misillü, bizim suçlarımızı bağısla.

  - Amin.

  - Amin.

  Gerçek Dua'nın hepsini değil, kısa bir teşekkür beklemiştim, <i>Kadınlar burada erkeklerden daha fazla.

  Belki bu yüzden söz kadınlarda.

  Sakın oyunlarına gelmeyin.

  Şeytan bu yerde, bu insanların içinde.

  Osmund.

  Biraz havaya ihtiyacım var.

  Onu ormanda buldular.

  Ölmeden önce senden bahsetti.

  Bağışla beni Tanrı'm, kızgınım.

  Onu neden yanına aldın?

  Onu neden yanına aldın?

  Osmund, nerede kaldın?

  Neden bana ihanet ettin?

  Neden?

  Neden bana ihanet ettin?

  Osmund?

  Osmund.

  Osmund?

  - Canını sıkan nedir?

  - Hayvanlara dönüştük.

  Bunu atlatmak istiyorsak, hayvan olmak az bile kalıyor.

  Ben burada kötülük görmüyorum, burası sadece musibetin uğramadığı basit bir köy.

  Kalbin o kadar çekmiş ki duyguların körelmiş.

  Sen nereden bileceksin?

  Senin acı çekecek yüreğin yok ki!

  Kederin ne olduğunu bilirim.

  Karım ve çocuklarım Tanrı'nın safına katıldı.

  Evet   bu köye musibet uğramamış.

  Ayrıca Tanrı da buraya hiç gelmemiş.

  Bunun için, cezalarını çekecekler.

  Utanıyor musun?

  Ben çirkinim ve bir Hristiyanım.

  Ve burada bu, iyi bir ikili oluşturmuyor.

  Defol git!

  Nereye gömüldü?

  Dert etme, her şeyin icabına bakacağım.

  Onu tekrar görebilir miyim?

  Göreceksin.

  Bu adamların niyetinin zarar vermek olduğunu söyleyecek misin?

  Özellikle de bana.

  Ulric'in gözlerine bakar bakmaz anladım.

  Ama kimin tarafında olduğunu bilemedim.

  Benimle gel.

  Gel.

  Neler oluyor?

  Görmen gereken bir şey.

  Şimdi.

  Neyin var?

  Git başımdan.

  Yiyin ve için.

  Bir Hristiyan olarak ihanetin ne demek olduğunu bilirsin.

  Aklını başına topla, alını başına topla.

  Panik yapma.

  Defol!

  Aklını başına topla.

  Bana bak evlat!

  Bana bak!

  Hadi evlat.

  Kaltak!

  Kaltak!

  Bu Hristiyanlar, köyümüze gelerek kalacak yer aradıklarını iddia ettiler.

  Gerçek niyetleri buydu.

  Davet edilmeden gelip, yüreklerimize kin ve nefret getirdiler.

  Bunlar, Tanrı'nın birer hediyesi bize.

  Bunlar, O'nun sözleri.

  Ve bu adamlar ve onların elçileri.

  On üç yüzyıllık baskı ve gözdağı,   şimdi bizlere şu parmaklıkların arkasından bakıyor.

  Acıdan zevk alıyor değiliz.

  Kendimizi güvende tutmak için gerekeni yapıyoruz.

  Veba, Hristiyanlar'ın hastalığı, Tanrı tarafından kendi insanlarını   yok etmek için gönderilmiş bir beladır.

  Hristiyan kanınızı dökerek, hastalık uzak tutuluyor.

  Sen ve halkın, bu sapkın düşüncelere mi inanıyorsunuz?

  Öldür bizi kaltak!

  Hadi!

  Hepinize yaşamak için bir şans sunacağım.

  Kinci Tanrı'nıza sırtınızı dönün, sonra özgürsünüz.

  Aksi halde, ölürsünüz.

  Bu adamların hiçbiri senin önünde diz çökmez.

  - İlk ben ölürüm.

  - Kim yaşamak ister?

  Sen mi?

  Ulric ile ilk ölecek kişi için savaşırım!

  Seç birini.

  İnancınızdan vazgeçeceksiniz.

  Cehennemde, anneni kıçından becermeyi dört gözle bekliyorum.

  Annem hâlâ hayatta ve askerlerle birlikte olmaktan hoşlanmaz.

  Gelin.

  Gelin pislikler.

  - Git, öl dostum.

  - Elbette öleceğim.

  Gelin bakalım.

  Sevgilim ve ben günah içinde yüzdük.

  Artık kokmuş yaralarımı seviyorum.

  Sevgilim ve ben, aşkımızı yaşadık.

  Evet.

  Sevgilim mezarda çürüyüp gidiyor.

  Şimdi acının ne olduğunu öğreneceksin.

  Bana acı konusunda hiçbir şey öğretemezsiniz.

  Bakma, bakma.

  Başka yere bak, başka yere bak.

  Kanımızın kanı, şeytani kutsal üçleme.

  Bu kuzuyu, ölüm bizden uzak dursun diye   senin için kurban ediyoruz.

  Çünkü iğrenç ve hastalıklı Hristiyan kanı  bataklığımızı sulayacak.

  Lanetli kaltak, seni geberteceğim.

  Seni lime lime doğrayacağım.

  Beni duyuyor musun?

  Seni lime lime edeceğim.

  Başka birini seç.

  İnancımdan vazgeçeceğim.

  Hayır, vazgeçmeyeceksin.

  Hele bir dene, seni çıplak ellerimle öldüreceğim.

  Yemin ederim yaparım.

  Swire, dinle beni, eğer vazgeçersen, cehennemde yanarsın.

  - Kendine gel dostum.

  - Cehennemde yanacaksın.

  Seni öldürecekler.

  Tanrı'ya yemin ederim, seni öldürecekler.

  - Yapmayın.

  - Tanrı'ya yemin ederim, seni öldürecekler.

  Tanrı'ım, beni terk et.

  Senden sonsuza dek vazgeçiyorum.

  Tanrı'm, beni terk et.

  Senden sonsuza dek vazgeçiyorum.

  Kutsal Ruh, sonsuza dek beni terk et!

  Kutsal Ruh, sonsuza dek beni terk et!

  İsa, sonsuza dek beni terk et!

  İsa   sonsuza dek beni terk et!

  Sahte putların işi bitti artık.

  Tanrı ölmüştür.

  Kutsal Ruh ölmüştür.

  İsa ölmüştür.

  Bu adamlar, sana köyün kenarına kadar eşlik edecekler.

  Gitmekte özgürsün.

  Nereye gidiyoruz?

  Nereye gidiyoruz?

  Nereye gidiyoruz?

  Osmund.

  - İnancından vazgeçeceksin.

  - Çocuğu yalnız bırak.

  Yalnız bırak Çocuğu yalnız bırak ve bir adam al.

  O daha bir çocuk.

  O daha bir çocuk.

  O bir çocuk.

  Bu rahip, inancımızı tekrar kazanmak için geldi.

  Bugün kendi inancından vazgeçecek.

  Şu kulübenin içinde, sevdiği kadın var.

  - Sevgilisini ona getirdim.

  - Ben ölüyüm, cehennemdeyim.

  Hayır Osmund, cehennemi bataklığı geçtiğin an arkanda bıraktın.

  Gel, bizimle burada yaşa.

  Gel, sevdiğin kadınla yaşa.

  Burada öfke yok!

  Burada hastalık yok, burada Tanrı yok!

  Bunu bana neden yapıyorsunuz?

  Çünkü seni seviyorum.

  İnancından vazgeç ve ikiniz birlikte olun.

  Git.

  Git.

  Osmund.

  Seni kandırmasına izin verme.

  O değil o.

  O değil o.

  Osmund.

  Osmund.

  Averill.

  Hayır, buraya gel.

  Hayır Averill.

  Averill, bak bana.

  Geçti.

  Geçti.

  Tanrı seninle.

  Tanrı seninle.

  Sana çok hızlı geldim, sana söz verdim.

  Söz verdim.

  Seni seviyorum Averill.

  Baba,   Oğul   ve Kutsal Ruh adına.

  Amin.

  Averill Tanrı'yla artık.

  Ben de öyle.

  Bu, onların ne kadar zalim olduklarını gösteriyor.

  Hatta sevdiklerini bile, Tanrı adına kurban ediyorlar.

  Çocuk inancından vazgeçmeyecek, vazgeçmeyecek.

  Burada hiç gücünüz yok.

  Burada hiç gücünüz yok.

  Hob, hepsini çarmıha ger.

  Tanrı'nın gerçek bir kulunu, O'nun yolundan döndüremezsiniz.

  Senden ve putperest yardakçılarından korkmuyorum.

  Bitti mi?

  Atları getir.

  Hepimizi çarmıha ger ve böylece hayatın bağışlansın.

  Bu senin inancın cadı!

  Bizim topraklarımıza gelerek ölüm getirdiniz.

  Bir kez olsun doğruyu söyledin.

  Size ölümü getirdik.

  O sizi Tanrı'nın öfkesinden koruyamaz.

  Çok geç olmadan tövbe edin.

  Koşun.

  Tövbe edin.

  İnancından vazgeçeceksin.

  Asla.

  Hayır.

  Asla.

  - Vazgeç.

  - Hayır.

  Asla.

  Hayır.

  Durun.

  Çocuğu görmeme izin verin.

  İyi iş çıkardın.

  Hepsi Tanrı'nın elinden ölecek.

  Gömleğimi aç.

  Gömleğimi aç.

  Ben Ölüm'üm.

  İntikam bana ait.

  Tanrı'nın öfkesi üzerinize yağacak!

  Tanrı'nın gücü tekrar sağlanacak.

  Koşun.

  Neredesin?

  Hayır.

  Hayır.

  - Cehennemde seni sıcak bir karşılama bekliyor.

  - Cehennem diye bir şey yok.

  - Cennette seni istemiyorlar.

  - Cennet diye bir şey yok.

  Neden, neden onun peşinden gittiniz?

  Çünkü güzeldi   ve gerçek.

  Gerçek olan   bu.

  Tanrı yoktur.

  Neredesin?

  Neredesin?

  "Öldürmeyeceksin"   hatırladın mı?

  Hatırladın mı?

  Averill Araf'taydı.

  Belki senin çarpık zihnindeydi.

  Averill'in ölmemiş olabileceğini düşünen sen değil miydin?

  Onu ormanda yaralı olarak bulduk ama canlıydı.

  Bu doğru değil.

  Evet Osmund.

  Averill asla ölmedi.

  Canlıydı.

  Ona ilaç verdim.

  Ona ilaç verdim.

  Peki şimdi  Bunu neden yaptın?

  Neden onu gömdün?

  Çünkü insanların mucizelere ihtiyacı vardır.

  Ve onlar mucize yaratan her kim olursa ona taparlar.

  Köydeki insanlar bana inandı.

  - Ve sen de inandın.

  - Averill ölüydü.

  Onu öldürdün.

  Averill ölüydü.

  O ölüydü.

  Onu geri getir.

  Sana yalvarıyorum, onu geri getir.

  Hayır, yapamam.

  Tanrı'na yalvar.

  Ne yapabiliyormuş gör!

  O ölüydü.

  Averill ölüydü.

  İnsanları Tanrı'ya döndürmekten daha erdemli ve güzel bir şey yoktur.

  Öldüren insanlar için cennette yer yoktur.

  Musibet daha büyük amaca hizmet etmiyordu.

  O gün kılıcımızdan kurtulanlar, çok geçmeden hastalığın pençesine düştü.

  Cadı onları koruyamadı.

  Tabir yerindeyse, tümüyle yok oldu.

  Hastalık bataklığı geçtiğinde,   onları da öldürdü.

  Osmund.

  Osmund.

  Geldik.

  Osmund.

  Sağ salim geri dönmen bir mucize.

  - O kim?

  - Piskopos'a götürdüğümüz bir büyücü.

  Gel, işte böyle.

  Sizden kaç kişi kaldı?

  Yeterince.

  Ona iyi bakın.

  Buna göre yok.

  Onu Tanrı koruyor.

  Onu tekrar hiç görmedim.

  Hakkında hikâyeler duydum.

  Karanlık hikâyeler.

  Takip eden yıllarda, Osmund'un kalbi buz kesilmiş.

  İnancının yanında, nefret de beslenmiş.

  Ve Tanrı'nın adına, kılıcı eline almış   ve intikama açgözlü biri olmuş.

  Size yardım edebilir miyim?

  Lütfen.

  Lütfen.

  Yanlış bir şey yapmadım.

  Lütfen.

  Yanlış kadını aldınız.

  Günah çıkartsın, ama onu canlı istiyorum.

  Lütfen!

  Osmund.

  Günah çıkartmıyor.

  Cadı olduğuna emin misin?

  Nerede o?

  Bazıları cadıyı bulduğunu,   ona işkence ettiğini ve onu yaktığını söylüyor.

  Diğerleri, o olmadığını söylüyor.

  Gördüğü tek şey suçlananın gözünde gördüğü suçluluk duygusuydu.

  Huzuru bulduğunu   ve dünyada güzelliği ve iyiliği görmeye devam ettiğini   düşünmek istiyorum.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar