Print Friendly and PDF

Translate

The Millionaire Tour (2012)

|


84 dk
Yönetmen:Inon Shampanier
Senaryo:Inon Shampanier, Natalie Shampanier
Ülke:ABD 
Tür:Aksiyon, Gerilim
Vizyon Tarihi:30 Mart 2012 (İngiltere)
Dil:İngilizce
Müzik:H. Scott Salinas, Alex Wurman
Oyuncular
Dominic Monaghan
Rick Gomez
Jordan Belfi
Agnes Bruckner
Bruce Davison

Özet

Rehin alınan gizemli bir yolcu kendisini kaçıranları kendisinin peşine düştükleri efsanevi dolandırıcı olmadığına ikna etmek zorundadır. Gerçekten yanlış adamı mı kaçırmışlardır, yoksa adam onları kandırmaya mı çalışıyordur? Akıl oyunları ve kaçış girişimleri kimin kimi kandırdığını belirleyecektir.

Altyazı

Bayım, nereye?
 Ne tarafa gidiyorsunuz dedim.
 - Servise gidiyorum.
 - Öyle mi, nereye?
 - Waterfront Plaza'ya.
 - Watorfront Plaza'ya   seni yarı sürede 40 dolara götürürüm.
 - 40 mı?
 - Tamam, 30.
 - Evet, olur.
 - Olur mu?
 Atla.
 - Tanrım, bu trafik beni öldürüyor.
 - Öyle mi?
 Evet.
 Tüm havaalanı tıkalı.
 - Evet.
 - Ama Watorfront Plaza   güzel bir yer, değil mi?
 - Evet.
 Klasik bir oteldir.
 Sahi mi, şimdi orada mı duracak?
 Tüm yükünü indirecek.
 İnanılmaz.
 Bunun için özür dilerim.
 Önemli değil.
 - Uzun bir uçuş muydu?
 - Uzun bekleyiş.
 Beş saattir havaalanındayım.
 - Sinir bozucu.
 Önemli değil, havaalanlarını severim.
 İnsanları izlemek için iyidir.
 - Evet, bunu ben de biliyorum.
 Buradayken benim gözüm de güzel kadınların üstünde olur.
 Benim bahsettiğim farklı türden bir izleme.
 - Öyle mi, nasıl?
 - İnsan davranışı.
 Hareket edişleri.
 Konuşmaları.
 Veda edişleri.
 Terminalde bir erkeği öpen bir kadın.
 Gözleri yaşlı ama adam sakin.
 Kadın yürürken arkasına dönüp bakıyor ama adam dönüp bakmıyor.
 Bir kere bile.
 Onu yeniden görmeyi planlamıyor.
 Hiç.
 Boş versene, böyle şeyleri bilemezsin.
 Kapıda bekliyorum, 11 Eylül'den sonraki yıl.
 Şimdi, başı sarıklı bir adam var ve herkes ona bakıyor   çünkü terörist sanıyorlar.
 Ama akıllılık yapıp bir kitap çıkarıyor.
 Harry Potter.
 - Ciddi misin?
 İnsanlar rahatlıyor.
 Mantık işe yarıyor.
 Teröristler Harry Potter okumazlar.
 - Terörist değil miydi?
 - Hayır.
 O gün havaalanında bir terörist yakaladılar.
 Ve benim gözüm başından sonuna kadar üstündeydi.
 Kimdi?
 Kadına veda ederken dönüp bakmayan.
 Hadi, bu hikâyeyi uydurdun!
 Bu hikâye gerçek mi?
 - İncil kadar gerçek.
 - Aman Tanrım!
 Bu harika bir hikâyeydi.
 Hadi, tüm çantalar!
 Hepsini indirmek zorunda.
 Ben Sammy bu arada.
 - Greg.
 - Memnun oldum, Greg.
 - Ben de.
 - Hiç uyuyamadın, değil mi?
 - Hayır.
 Yanımdaki çift üç saat aralıksız konuştu.
 Onları boğabilirdim.
 Evet, seni anlıyorum.
 Bazen öyle yolcular biner ki   arabaya biner telefonla konuşmaya başlarlar.
 Hem de özel şeyler.
 Hiç duymamam gereken şeyler.
 İnsanlar her zaman gelirler.
 Fahişeler, kokain bağımlıları.
 İnan bana, 17 yıldır taksi şoförlüğü yapıyorum.
 O kadar inanılmaz şeyler görüyorsun ki.
 Sonunda Tanrı'ya şükür!
 Güzel, artık gidebilir miyim?
 Acele et!
 İnanabiliyor musun?
 Neredeyse bütün gün bekletecekti.
 - Dikkat et!
 - Kahretsin!
 Lanet olsun!
 - Aklını mı kaçırdın?
 Yürüdüğünü görmedin mi?
 - Özür dilerim.
 - İyi misin?
 Bir şey oldu mu?
 - Birden önüme atladı, görmedim.
 - Ne atlaması yürüyordum, kör müsün?
 - İyi misin?
 Yürüyebiliyor musun?
 - Gel seni hastaneye götüreyim.
 - Hayır, senin yapacağın şey   bize sigorta bilgilerini vermek.
 - İstersen şimdi bunu yapmayalım.
 Sigorta bilgilerimi verirsem başım büyük bir derde girer.
 Bakın, isterseniz taksiye binin, ben başka bir taksi bulurum.
 - Hayır, hayır, hayır.
 - Hayır, bu taksi senin.
 Önemli değil, ne tarafa gidiyordunuz?
 - Waterfront Plaza'ya.
 - Sahi mi?
 - Evet.
 - Waterfront Plaza diyor.
 Bu bizim gideceğimiz yerin hemen köşesinde.
 Belki bizi   otelde bırakabilirsiniz.
 - Bizi götürebilir misiniz?
 Seni hastaneye götürmemi ister misin?
 Yani sen  - Hayır, ben iyiyim.
 - Emin misin?
 - Bizi otele bırakmanız yeterli olur.
 - Senin için mahsuru var mı?
 - Hayır, yok.
 - Emin misin?
 Evet.
 - İyi olduğundan emin misin?
 - Evet.
 Acıyor mu?
 - Bacağın nasıl?
 - Bir şey olmaz.
 Bir yeri kırılmadığı için şanslısın.
 Evet, Tanrım!
 Bunun için çok üzgünüm.
 Sigorta bilgileri için de özür dilerim.
 Kardeşimin yerine bakıyorum ve öğrenecek olursa   patronu onu kesinlikle kovacaktır.
 Merak etme, seni şikâyet etmeyeceğim.
 Ben Casper.
 Hani şu arkadaş canlısı hayalet gibi.
 - Arkadaş hayalet, kötü ruh.
 - Bu ukalanın adı da Billie.
 Billie the kid.
 Greg.
 Tarzını sevdim, Greg.
 Güzel.
 Elimi geri alabilir miyim?
 Senin olsun.
 - Nakit mi istersin?
 - Ne?
 Taksi ücretini paylaşacağız.
 Sen kredi kartıyla ödeyeceksen   ben nakit ödeyebilirim.
 - Elbette, önemli değil.
 Kredi kartıyla ödeyemiyorum.
 Ne zaman eyalet dışına çıksam   kartım reddediliyor.
 Sanırım banka benim bir dolandırıcı   olduğumu düşünüyor.
 Kimlik hırsızı.
 - Senin kimliğini kim ne yapsın?
 - Hayır, ben de radyoda dinledim.
 Kimlik hırsızlığı gerçekten artmış.
 Hem de çok, evet.
 Umarım kimse benim kredi kartımı çalmaz.
 Kimse bir şey çalmadı, sadece limitini doldurdun.
 Sebebi bu ekonomi.
 - Ekonomiyi suçlamak istemiyorum.
 İnsan kendi sınırlarından sorumludur.
 Bunu sana kimse veremez.
 Evet, doğru.
 Karşılıksız bir şey yok.
 İyi söyledin.
 - Şehirdeki en iyi kızlar nerede?
 - Kızlar mı?
 Evet, striptiz kulüpleri.
 Billie hiç striptiz kulübüne gitmemiş.
 Ona biraz yetişkin eğitimi vereceğim.
 - Kapat çeneni!
 - Ne?
 Bence insan hayatında   her şeyi bir kez denemeli.
 - Denedim ve istemiyorum.
 Hücre arkadaşının senin için dans etmesi sayılmaz.
 Ben daha çok kaliteli bir yer düşünüyordum.
 Şöyle güzel, giriş seviyesi bir striptiz kulübü.
 Tavsiye edeceğin bir yer var mı?
 - Tanrım!
 Bölgede striptiz kulüpleri var ama kaliteli bir şey  Kalitelisini bilmiyorum.
 - Peki ya sen?
 Sever misin?
 - Sevmek mi?
 - Striptizi.
 Hayır.
 Ben yasaklıyım.
 Yasaklı.
 Hoşuma gitti.
 İyiydi.
 İyiydi.
 - Yasaklı.
 - Güzel.
 - Hapishane cezasına benziyor.
 - Sen bilirsin.
 Bu da ne demekti?
 Arkadaşın biraz önce, hapishanede striptiz izlediğini söyledi.
 Striptiz değildi.
 Ve bölge hapishanesiydi.
 Tüm suçlamalar yalandı.
 - Bu utanılacak bir şey değil.
 Bence insanın hayatın cenderesinden geçmesi   hayatı biraz tanıması önemli.
 Benim felsefem bu.
 Senin felsefen saçma.
 Biliyor musun, araban şu ucuz çam ağacı oda kokularından kokuyor.
 Aman Tanrım, korkunç değil mi?
 Eddie'ye bu şeyden kurtulmasını söyleyip duruyorum.
 Eddie benim kardeşim.
 Taksiye onun yerine bakıyorum.
 - Eddie bu mu?
 - Evet.
 Evet.
 Bu onun taksisi.
 Genelde ben Sedan kullanırım ama   lazerle göz ameliyatı oldu.
 Sonunda.
 Onun taksisine binmek intihar eğilimli olmakla aynı şeydir.
 Her neyse, kimliği ters çevirsem iyi olacak.
 Başım polisle derde bile girebilir.
 Taksi şoförlüğü kolay değil.
 Bazı günler kalktığımda keşke başka bir iş yapsaydım derim.
 Bütün gün bir arabanın içinde oturup, kölelik yapmak yerine.
 Bu adam iyi biri ama genel olarak şoförün resimdekiyle   aynı adam olmasına dikkat etmen gerek.
 Doğru.
 Kaçak taksilere dikkat etmelisin.
 Evet, kayıt dışı çalışanlar her türlü dolap çevirirler.
 Bana mı söylüyorsun.
 Bazı taksiler biliyorum, turistleri alırlar   yarım saat dolaştırırlar ve üst sokakta bırakırlar.
 Küçük bir şehir turu yaptırırlar.
 - Evet.
 Milyoner Turu'na   çıkarmasındansa şehir turu iyidir.
 - Bunu bilmiyorum.
 - Milyoner Turu'nu hiç duydun mu?
 - Hayır.
 - Bu kötüdür.
 - Sahi mi?
 - Evet.
 Meksika, Porto Riko   ve Brezilya'da başlayan bir şey.
 Artık burada da yapıyor.
 - Nasıl olduğunu anlat.
 - Bu tipler havaalanında takılırlar.
 Bir taksinin zengin birini almasını beklerler.
 Ya da zengin görünüşlü birini.
 - Sonra Richie Rich'e   silah çekerler, sonra onu ve taksi şoförünü gezmeye çıkarırlar.
 Yoldaki tüm ATM'lerde dururlar.
 Adamın kredi kartlarından   banka kartlarından, hepsinden limitini bitirene kadar   nakit çekerler.
 - Zavallı adamı sömürürler.
 Zamanları varsa bu adamların hiç acıması yoktur.
 - Sen bunu duydun mu?
 - Ben mi?
 Evet, böyle şeyler duydum.
 Ama Milyoner Turu dendiğini bilmiyordum.
 - Milyoner Turu, evet.
 - Burada da mı oluyor dediniz?
 - Evet.
 - Şehirde mi?
 Vay canına, inanılmaz.
 Sizin yeni geldiğinizi sanıyordum.
 - Hayır, iş için gidip geliyoruz.
 - Ekonomi bu durumda olmasa   bu kadar dolaşmamız gerekmezdi.
 - Derdin ne senin şu ekonomiyle?
 Ekonomi ne yaptı sana böyle?
 - Hiçbir şey.
 Demek istediğim de bu.
 - İşte bu doğru.
 - Hayır, yani itilip kakılmaktan   sistem için çalışmaktan bıktım.
 Ve biraz param olsaydı   burada bile olmazdım.
 Kendi işimin patronu olurdum.
 Bu adam gibi.
 - Bu adam mı?
 Bu adamla derdin ne?
 Sana ne yaptı?
 - Hiç.
 Sadece çok tanıdık geliyor.
 Güzel takım, pahalı saat.
 İnsanlar çok kazanmayan birine   saygı göstermezler.
 Kim olduğumu bilmiyorsunuz ve çok konuşuyorsunuz.
 Öyle mi?
 Peki yılda ne kadar kazanıyorsun?
 - Bu seni ilgilendirmez.
 - Demek o kadar çok?
 Hadi, Waterfront Plaza'ya giden sensin.
 Biliyor musun, Plaza'yı boş ver.
 Burada çık ve beni indir.
 - Ne?
 - Ne?
 - İniyorum.
 Bu kadar yeter.
 - Hadi, sadece konuşuyorduk.
 - İnmek istiyorsa bırak insin.
 - Bu çıkışta mı çıkmak istiyorsun?
 - Evet, buradan.
 - Tamam.
 - Yanlış taksiye binmişim.
 - Bu konuda haklısın.
 Ne yapıyorsunuz?
 Ne yapıyorsunuz?
 - Elini direksiyondan ayırma.
 - Tamam!
 Sakin ol!
 - Sakın durmaya kalkma.
 - Ne istiyorsunuz benden?
 Seni yakından tanımak istiyoruz.
 Gregory J.
 Newman.
 Santa Rosa California, Pine Yolu 426 numara.
 Bıyığı kesmen iyi olmuş.
 - Başkalarına moda tavsiyelerinde   bulunacak en son kişi olmalısın seksi.
 Bu sen misin?
 Mide bulandırıcı.
 Haklıymış.
 Parayı alın.
 Eğer istediğiniz buysa hepsini alın.
 Teşekkür ederim.
 Çok cömert bir adamsın.
 Evet, yüzüne silah doğrultulunca herkes cömert olur.
 Ya ellerini direksiyonda tutarsın ya da beynin cama yapışır   karar senin.
 - Tamam.
 - Ne kadar?
 - Bir şey yok.
 52 dolar.
 O kadar mı?
 Araba için bile yeterli değil.
 Anlaşılan bir ATM'de durmamız gerekecek.
 Cep telefonunu ver.
 Telefonunu ver dedim!
 - Tamam.
 - Acele et.
 Bu bir oyun değil.
 - Dikkatini çektik.
 - Teşekkür ederim.
 Dediğim gibi, hesabından nakit çekmek zorundayız.
 - Senin hesabından.
 - Neden yapıyorsunuz bunu?
 Nedenine sonra geliriz, yolumuz uzun.
 Şimdi önce nasıl yapacağımıza bakalım.
 Şimdi seninle bir para çekme makinesine gideceğiz ve sen   kredi kartından ve banka kartından tüm limitini çekeceksin.
 Çoğu ATM sadece 400 dolar verir.
 - Cüzdanım sizde, kartlarımı aldınız.
 Bana ihtiyacınız yok.
 - İyi bir soru, bu adam akıllı.
 Yüzlerimizin o ATM kameralarına çekilip televizyonda   yayınlanmasını istemiyoruz.
 O kadar fotojenik değiliz.
 - Kendi adına konuş, seksi.
 - Bitti mi, başlayabilir miyiz?
 Sabır, küçük kardeş.
 Greg'e henüz Milyoner Turu'nun   en önemli bölümünü anlatmadık.
 - Hangi bölüm?
 - Vurulma bölümü.
 - Evet, bu insanların   beceremedikleri bölümdür.
 - Tamam, şimdi Greg, dinle.
 Bu çok ama çok önemli.
 Kaçmaya kalkarsan, seni vururuz.
 Bağırırsan, seni vururuz.
 Çeşit çeşit dâhiyane fikirler   bulmaya kalkarsan  - Seni vururuz.
 Bu senin için de geçerli.
 Ellerini bir daha direksiyondan çekersen   emniyet kemerini çıkarırsan, izin almadan kapıyı açarsan   kanını kontrol panelinden silmek zorunda kalırlar, söz veriyorum.
 - Anladım.
 - Merkezi de aramayacaksın.
 - Hayır.
 - Hayır.
 Çok doğru.
 Tamam.
 Nereye gideceğimi bilmiyorum.
 Tamam, sağa dön, oradan sola.
 Köşedeki ATM'de duracağız.
 Bunun nasıl olacağı konusunda anlaştık mı?
 - Yapmamanız için ne yapabilirim?
 - Çok iyiydi.
 Güzel.
 Dört ATM'de duracağız.
 1600 dolar.
 Vurulmamak paha biçilmez.
 Seni vurmayacağımdan şüphe duyuyorsan Greg, kaçmayı dene.
 Buradan çık.
 - Tamam.
 Şimdi burada dur.
 Burada bekle.
 Gidelim.
 Bacakların açılsın.
 Orada bir ATM var.
 Acele et.
 Seni burada bekleyeceğim.
 Çok güzel, çok güzel.
 Ne oldu, fiş mi alıyorsun?
 Kımılda.
 Kımılda.
 Mükemmel.
 Bunu ben alayım.
 Gel, gidelim.
 Seni arkaya alalım.
 Orada daha rahat edersin.
 Başardık.
 Tamam, gidelim.
 - Nereye gidiyoruz?
 - Gökkuşağının sonuna elbette!
 Sür yeter!
 Aptallık yapmayı bırak.
 - Suratın neden asık?
 - Durgunluktan   buhrana geçtiği içindir.
 - Ekonominin durumunu söylemiştim.
 - Bizimle aynı durumda.
 - 1600.
 - Bitti mi?
 - Bitmek mi?
 Daha başlamadık bile.
 Kartlar günlük limite ulaşınca ne yapacaksınız?
 Söylersem sürprizi mahvetmiş oluruz, değil mi?
 - Söylesene, nedir bu?
 - Ne?
 Bu mu?
 - Evet.
 - Bu Eddie'nin meraklı olduğu   bir konu.
 Bu bir şey  Adı neydi, Tarot kartı.
 Hayır, biliyorum ama bu kartın anlamı ne?
 Anlamını bilmiyorum.
 Sadece ters asılmış bir adam resmi.
 Bu bana hiç mantıklı gelmedi, adam neden ayaklarından asılmış?
 Bu iyi bir ölüm yolu değil.
 - İyi değil mi?
 İyi ölüm nasıl peki?
 Patlamayla.
 Bir saniyede.
 - Bu daha çok bir sembol gibi.
 Ölüm gibi.
 - Evet, orası kesin.
 Sizi aptallar.
 Neden bahsettiğinizi bilmiyorsunuz.
 Sahi mi çok bilmiş?
 Aydınlat bizi.
 Tamam, aydınlatayım.
 Bu ölüm sembolü değil.
 Bu hayat sembolü.
 Bir yolculuk.
 Baş aşağı asılan adamın   tüm varlığı ceplerinden dökülür.
 Tüm varlıklarından kurtulmuş olur.
 Sadece o zaman özgür olur ve hayatı netlik kazanır   ışığı görebilir.
 Önemli değil.
 Liseyi bile bitirmemiş birinden büyük sözler.
 Evet, bunu bir falcıdan öğrenmiştim.
 Bana kartları o okumuştu.
 - Bir falcı mı?
 - Bronx'lu bir Çingene.
 - Ve falına mı baktı?
 - Fal kendine bakmıyor.
 Tamam, ne dedi?
 - Bu seni ilgilendirmez.
 - Hadi, yapma bunu, sana ne anlattı?
 - Oraya çekip park et.
 - Tamam, buraya mı?
 Evet, buraya.
 Tamam, işte başlıyoruz.
 - Burada neden durduk?
 - Bowlinge gidiyoruz.
 - Ciddiyim.
 - Greg'in biraz çalışması gerek.
 - Tamam ama burası  - Burası ne?
 - Konuşabilir miyiz?
 - Konuşuyoruz.
 - Hayır, dışarıda.
 - Tanrım!
 Teşekkürler.
 Uslu durun.
 Ne var?
 - Neden yapıyorsun bunu?
 - Bana yardım etmelisin.
 - İçerideki ATM'leri kullanamayız.
 Hadi, bu yer ölü sayılır.
 İki dakika bile sürmez.
 - Çok tehlikeli.
 - Tanrı aşkına!
 - İkimiz birlikte başarabiliriz.
 - Hayır.
 Bunu aklına bile getirme.
 Bunu yapamam.
 Bir karım var.
 Bir ailem var.
 - Biraz cesur ol, tamam mı?
 - Sen de biraz akıllı ol.
 Çok riskli, yapmak istemiyorum.
 - Oyunuma katılmak isteyen sendin.
 Benim kurallarım geçerli.
 Erkek olmak mı istiyorsun   işte sana kabul töreni.
 Aramıza hoş geldin.
 Bak, aptallık yapma.
 Beni öldürürlerse   seni de öldürürler.
 Tanıksın.
 - Beni dinle, tamam mı?
 Sen aptal falan mısın?
 Roman onu hemen getirmemizi istedi.
 Milyoner Turu'na çıkardığımızdan bile haberi yok.
 Roman'ın bilmesine gerek yok.
 Roman çok az ödüyor ve benim   hayatımı kazanmam gerek.
 Bu adamdan biraz daha para almanın  .
.
ne zararı olabilir, zaten yakında ölecek.
 - Ne?
 Roman onu öldürecek mi?
 - Bilmiyorum.
 - Bana yalan söyleme.
 - Bu neyi değiştirir?
 Paraya ihtiyacın var.
 Şimdi sadece işini yap.
 Onlara parayı ver, ne isterlerse yap, kahramanlık yapma.
 Dediklerini yaparsan, bu şeyden canlı kurtulabiliriz, tamam mı?
 Dışarı, hadi.
 Acele et.
 Tamam, sakin ol.
 Hemen girip çıkacağız.
 Hiç kimseyle konuşma.
 - Erkenci spesiyali ister misiniz?
 - Elbette hayır.
 En son fasulye yediğimde hastalık kapmıştım.
 - Evet, fasulye çok acı olabiliyor.
 - Hadi, hadi.
 Tavuk kanatları da kaşıntı yapar.
 Yanında onu da verebiliriz.
 Belki gelecek sefere.
 Ne bekliyorsun, acele et.
 - Reddedildi.
 - Diğer kartları dene.
 İnsanları iyi tanırım.
 Silahı istediğin kadar sallayabilirsin   ama onun gibi değilsin.
 - Beni tanıyormuş gibi davranma.
 Beni tanımıyorsun.
 Sana patronluk taslamasına izin mi vereceksin?
 Ben ciddiyim.
 Buna katlanmak zorunda değilsin.
 Çeneni kapat ve acele et, tamam mı?
 Gidelim.
 Aptal mısın sen?
 Hemen temizle şurayı yoksa kovarım seni!
 Onunla öyle konuşma.
 Bu kabalık ve aşağılayıcı.
 - Sen kimsin peki?
 - Ben yüzüne bıçak saplayacak   olan kadınım.
 Buna katlanmak zorunda değilsin.
 Kahretsin!
 Casper!
 Casper!
 Kahretsin!
 Blöf yaptığımı mı sanıyorsun?
 Gelecek sefere seni yüzünden vururum.
 Bin şu arabaya!
 Bin dedim!
 Lanet olsun!
 - Neden vurdun onu?
 Hemen gitmemiz gerek.
 - Özür dilerim.
 Başıma silah dayadı.
 Başka seçeneğim yoktu, tamam mı?
 - Cesur musun?
 - Hemen gitmemiz gerek.
 Cesur musun, seni lanet olası korkak!
 Sana bir elbise giydirip seni okul balosuna göndermeli, Jenna.
 - Bana öyle seslenme.
 - Ne yapacaksın?
 Silahını kullanamadın mı?
 Kaçacak olursa   Roman bizi cehenneme gönderir.
 - Vurmak istemedim çünkü Roman   onu canlı istiyor olmalı!
 - Kaçmasına bu yüzden mi izin verdin?
 Bak, canın cehenneme!
 Onu götürelim ve şu işi bitirelim.
 Onu ben istediğim zaman götüreceğiz.
 Seni kandırmasına izin verme.
 Bu Santa Rosa'lı Greg değil.
 Bu Julius Jacks.
 İkimizden de akıllı ve zeki bir adam.
 Ve farkına bile varmadan seni cehenneme göndermiş olur.
 Bin arabaya!
 Lanet olsun!
 Gidelim!
 Batı Washington.
 Batı Washington!
 Harita mı istiyorsun?
 Tanrım!
 - Evet.
 - Bu da ne?
 - Ne?
 - Kartlar nerede?
 - Onları attım.
 - Ne?
 Nerede?
 - Hurdalıkta.
 Kaçarken.
 - Kahretsin, geri dön!
 Dönme elbette.
 Onları bulamayacağız, seni aptal Polyanna.
 Bu seni yanımda son işe çıkarışım olacak.
 - Tanrı aşkına!
 - Kapat çeneni ve sür!
 Ver şunu.
 Sen bir aptalsın, aptalsın.
 Lanet olsun!
 Buna inanamıyorum!
 - Sana çek yazmamı mı istiyorsun?
 - Aptal olduğumu mu sanıyorsun?
 Sadece nakit.
 Nakit kraldır.
 Sen kendine çek yaz.
 Burada temizlik için bir şey var mı?
 - Bana mı soruyorsun?
 Evet, taksi şoförü.
 Sana soruyorum.
 Temizlik için bir şeyin var mı?
 - Olacak, bir saniye bekle.
 - Mendil, peçete, ıslak mendil.
 İşte.
 Öyle bakma, sen bekleyebilirsin.
 Yüzünü temizle.
 Temizle dedim!
 Ve iyice temizlendikten sonra, bir çek bozduracağız.
 Çeklerin üstünde hesap numarası var.
 Bu yüzden Greg dostumuz   hafızasını zorlamak zorunda kalmayacak.
 Bu şey sorunsuz gerçekleşecek.
 - Biraz su ister misin?
 - Teşekkürler.
 - Yapamayız.
 - Ne?
 - Güvenli değil.
 Yani sen yapamazsın.
 Ben yapabilirim.
 Ve Greg de yapabilir.
 Greg, küçük bir markete gidip   çek bozdurmak seni rahatsız etmez değil mi?
 - Canın cehenneme.
 - Böyle olacaksın.
 Buradan sola dönüp park et.
 - Markette çek bozdurabileceğimiz   bir yer mi var?
 - Ve bir kova tavuk kanadı   sadece 1.
99'a.
 Bak, ne güzel oldun.
 Burası, burası.
 Beş dakikaya döneriz.
 Al, kaybetmemeye çalış.
 Kardeşin olduğumu söyleyeceğim, tamam mı?
 Bankanın kapalı olduğunu söyleyeceksin ve kendine   beş bin dolarlık bir çek yazacaksın.
 Anladın mı?
 Tamam.
 Tamam deme.
 Ne düşündüğünü biliyorum.
 Burası bir market.
 Kalabalık.
 Bir sürü insan var.
 Bir güvenlik görevlisi.
 Olay çıkarırsan   seni vurmayacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun.
 Beni yakalatmaya kalkarsan ateş ederek kaçmak zorunda kalırım.
 Blöf yapmıyorum.
 Hapse dönmeye niyetim yok.
 İlk kurşunu sen yersin.
 Şoför dostumuz ikinciyi yer.
 Seni de vuracağım!
 Hadi gidelim.
 Hadi, hızlan biraz.
 Tamam, burada dur.
 Nasılsınız?
 - Şikâyetim yok, siz?
 Benim var ama başlamasam daha iyi.
 İnan bana, dürüst hayat pek hayat sayılmaz.
 Daha iyi maaş alsam buraya daha çok gelirdim.
 Evet, seni anlıyorum.
 - Merhaba.
 - Sen nasılsın bakalım, Rebecca?
 Bana Becky diyebilirsin.
 Çok iyiyim.
 Sen nasılsın?
 Ben de çok iyiyim.
 Kardeşimle çok iyi bir gün geçiriyoruz.
 Şehre yeni geldi.
 - Size nasıl yardımcı olabilirim?
 Ben   kendime bir çek yazdım ve bozdurmak istiyorum.
 Paradan bahsederken böyle şüpheli görünüşüne bayılıyorum.
 Gülümsemiyor bile.
 Becky marketi soyduğumuzu düşünecek.
 Şimdi beş bin.
 Bu bizim çekebileceğimiz   maksimum miktardı, değil mi?
 - Evet ama genelde kendi adına   kesilmiş çekleri kabul etmiyoruz.
 - Evet ama ne yazık ki   bankamız kapalı ve annemize doğum gününde   bir araba almayı düşünüyoruz.
 - Bu çok hoş.
 Onun fikriydi.
 Evet ama galeriden eğer nakit ödersek   yüzde beş indirim yapabileceklerini söylediler.
 Fotoğraflı bir kimlik görebilir miyim?
 Bu nakit indirimleri harika oluyor.
 - Değil mi?
 Seri katil.
 - İkiniz hiç kardeşe benzemiyorsunuz.
 - Evet, doğru.
 Yakışıklı olan o.
 - Bu genelde diğeri zeki demek olur.
 - Bunu daha önce de duydum.
 Bir saniye, beyler.
 Neşelen biraz.
 Bu sadece para.
 Kendi kuralını çiğnedin.
 Kameradasın.
 Çok bilmişlik yapma.
 Tamam, güzel.
 Hesap onaylandı.
 Çeki bozabiliyoruz ve yüzde ikilik işlem ücreti tam 100 dolar yapıyor.
 Evet, bunu toplamdan mı almamı istersiniz?
 - Evet, elbette.
 Teşekkürler.
 - Tamam, çok iyi.
 İşte 4900 dolar.
 Durun, ayırayım.
 - Gerek yok.
 Biz sonra ayırabiliriz.
 Hemen galeriye yetişmemiz gerek.
 Tamam.
 Bir zarf vermemi ister misiniz?
 Elbette, olur.
 İnsan bu kadar parayla   kendini güvende hissetmez, değil mi?
 - Tanrım, evet.
 - Tamam, evet.
 Çok teşekkür ederiz.
 - Önemli değil.
 Yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
 - Hayır.
 Teşekkür ederiz, Becky.
 - Neredeyse unutuyordum.
 Lifeline Vakfı'na küçük bir bağışta bulunmak ister misiniz?
 Vereceğiniz her dolar kalp hastalığı olan birine   yardım olarak gidecek.
 - Evet.
 - Minimum miktar beş dolar.
 - Maksimum miktar ne?
 Maksimum miktar yok.
 Ne kadar isterseniz bağışlayabilirsiniz.
 - Nakit ödeyebilir miyim?
 - Elbette.
 Tamam.
 Bir, iki, üç, dört.
 - Tamam.
 Beş, altı yeter.
 Tamam.
 - Tam bin dolar.
 - İşte oldu.
 - Şu anda o kadar şaşkınım ki!
 - Cömertsin.
 - Bu o kadar harika ki.
 Çok teşekkür ederim.
 - Önemli değil.
 Tamam, teşekkürler Rebecca.
 Hoşça kal.
 Bir saniye.
 Özür dilerim.
 Bunu unuttum.
 Sen iyi bir adamsın, Greg.
 Umarım iyiliğin sana geri döner.
 - Teşekkür ederim, Becky.
 - Kesinlikle.
 Tamam, artık gidelim.
 - Yolunuz açık olsun.
 - Hoşça kal, Rebecca.
 Becky.
 Özür dilerim ama çantanıza bakmam gerekecek.
 George!
 George.
 Biraz önce bin dolar bağış yaptılar.
 Tam bin dolar.
 - Size iyi günler.
 - Tamam, hoşça kalın.
 - Güle güle.
 - Hoşça kalın.
 Hadi gidelim, geri zekâlı.
 - Nasıl gitti?
 - İyi değildi.
 - Bunları mı çalmış?
 - Evet.
 Parasını öderdim ama kredi kartım üstümde değildi.
 - Tamam, sakin ol!
 - Tamam, sanırım mesajı aldı!
 Casper!
 Ne istiyorsun benden?
 Ne istiyorsun?
 - Bırak beni!
 - Geç yerine!
 Beni vuracak mısın?
 Vur öyleyse!
 Kim olduğunu bilmediğimizi mi sanıyorsun, geri zekâlı?
 Haberin olsun, seni uzun bir yolculuk bekliyor.
 Roman'la buluşmaya gidiyorsun, Bay Julius Jacks.
 Uslu dur!
 Lanet olası!
 Ne bu?
 Neden bahsediyorsunuz?
 Kim bu Julius Jacks?
 Yani adımı Julius mu sanıyorsunuz?
 Ben Julius değilim.
 Bir hata yaptınız.
 - Evet, elbette.
 Gerçekten ben Julius adını bile duymadım.
 Adım Greg Newman.
 - Evet, tamam.
 Ben de Külkedisi'yim.
 Roman seni bekliyor.
 Roman'ı hatırlıyor musun?
 Çaldığın şu dört milyona biraz kızmış.
 - Ben hiçbir şey çalmadım.
 - Evet, bunlar dışında.
 Oraya gitmeden önce seni bir Milyoner Turu'na çıkaracaktık   ama sen o kartları atmayı akıl ettin.
 Evet, turu kısa keseceğiz.
 Roman seninle buluşmak için bekliyor.
 Bakın, beni dinleyin.
 Bir hata yaptınız, tamam mı?
 Siz yanlış adamı yakaladınız.
 Roman diye birini tanımıyorum.
 Seni havaalanında gördü.
 Bu taksiye bindiğini gördü.
 Ama bir hata yaptınız çünkü ben o değilim.
 - Öyle diyecek dememiş miydim?
 - Dedin.
 Evet.
 Çok iyisin Julius, güven bana.
 Hayatım boyunca   çok dolandırıcı tanıdım.
 Ve sen bu hikâyelerinle   fahişeye bile çek yazdırırsın.
 Şunu dinle.
 Hapishanede birini tanıyordum.
 Bana Julius'un bir arabayı   nasıl çaldığını anlattı.
 Düzeltiyorum, yasal olarak   el koyduğunu, değil mi?
 Yasal olarak mıydı?
 Yasal olarak bir Maybach'a el koymuş.
 - İnanılmaz.
 - Eve yarım milyon dolarlık   arabayla gitmiş, işte Julius bu.
 Kendini istediği herkes olarak   tanıtabilir, o kadar iyidir.
 Yangın musluğu rolü yapsa   köpekler üstüne işerlerdi.
 Yemin ederim yanlış adamı yakaladınız.
 İtiraf etsen, tüm bu yolculuk çok daha kolay olabilir.
 Roman'dan ve dört milyonunu nasıl çaldığından bahsedebiliriz.
 Nereye gideceğimi bilmiyorum.
 Beşinci karayolundan mı gideceğim?
 Hayır, 210'dan devam et.
 Nerede çıkacağını ben söyleyeceğim.
 Düşün bir.
 Ben olduğuma dair bir kanıtınız var mı?
 - Tanrım!
 - Julius olduğuna dair   kanıt mı istiyorsun?
 - Bununla zaman kaybetme.
 Gözümüze baka baka yalan söylüyor.
 - Eğlenceli.
 - Konuşmak ister misin?
 - Kiminle konuşacağım?
 Karın.
 Onu kaçırdığımızı söylemeyi unuttum.
 Herhalde aklımdan çıkmış olmalı.
 Evet, Roman onu garanti olarak tutuyor.
 Oyun bitti.
 Rol yapmayı bırakabilirsin.
 - Benim karım yok.
 - Tanrım!
 İşte yine başladık.
 Bu adam inanılmaz.
 Pes etmiyorsun, değil mi?
 Yüzüğü unuttun mu?
 Seni geri zekâlı!
 Burada önemli olan tutarlılık.
 - İnsanda biraz sadakat olur.
 Karısını ne kadar çabuk sattığını gördün mü?
 - Bu adam annesini bile satar.
 - Tamam, tamam.
 Bakın.
 Evet, bir yüzüğüm var.
 Ama bir karım yok.
 Ve sebebini açıklayabilirim.
 - Aman Tanrım, bunu Roman da duymalı.
 Roman'ı boş versene.
 Asıl karısı duymalı.
 Var olmadığını öğrenmek çok hoşuna gidecektir.
 Bir saniye bekle, bu eğlenceli olacak.
 Çalıyor.
 Neredesiniz?
 Ne oldu?
 Elinizden kaçırdınız mı?
 Hayır, kaçırmadık.
 Ama kaçmayı denedi.
 Sizi amatörler.
 Silahlı iki kişi basit bir işi bile yapamıyorsunuz!
 Bak, beni dinle, yoldayız.
 20 dakika sonra orada olacağım.
 Güzel, onu profesyonellere teslim edeceğim.
 Şunu bir dinle, Julius olmadığını söylüyor.
 Şu anda yanımda oturuyor ve Julius değilim diyor.
 Elbette olmadığını söyleyecek.
 Ölmek istemiyor.
 Beni dinle, adım Greg Newman.
 Beni başkasıyla karıştırıyorsunuz.
 Ben Santa Rosa Californialıyım.
 - Elbette.
 Yedi yıl önce de   Rhode Island'lı Gary Larousse'tun.
 İki yıl önce, McCalvin Fonu'ndan 12 milyon doları dolandırırken   adın Albuquerque'li Frank J.
 Coolidge'dı.
 Seni izlemediğimizi mi sanıyorsun?
 - Hayır, değildim çünkü o değilim.
 Boşa nefes tüketme.
 Havaalanındaydım.
 8217 numaralı taksiye bindiğini gördüm.
 Pek dikkatli değildin.
 Parlak mavi takımın.
 Kahverengi deri çantan.
 Seni böyle tanıdık, lanet olası.
 - Anlamıyorum.
 - Bu adam inanılmaz.
 Parmağında yüzüğü var ama karım yok diyor.
 Tam bir sahtekâr!
 Böyle devam ederse yakında bir karısı olmayacak.
 Beni duydun mu, lanet olası?
 - O benim karım değil.
 Benim karım değil.
 - Julius?
 Nerede olduğumu bilmiyorum.
 - Kim olduğunu bilmiyorum.
 Benim adım Greg.
 Ve onlara beni tanımadığını söylemek zorundasın.
 - Bir depo gibi bir yerdeyim.
 - Bak, beni dinle.
 Kim olduğunu bilmiyorum!
 Onlara kocan olmadığımı söylemelisin.
 Bu benim kocam değil.
 Julius'la konuşmak istiyorum.
 - Elbette.
 - Tamam Julius, iyi deneme.
 20 dakika sonra görüşürüz.
 - Roman  Kapattı.
 Belki Greg bu Julius denen adama benziyordur.
 Bu hiç aklınıza geldi mi?
 - Belki de çok konuşuyorsun.
 Lütfen, yemin ederim.
 Aradığınız adam değilim.
 Bir dolandırıcı bile karısına sadık olmalı.
 - Yüzüğü açıklayabilirim.
 - Zahmet etme.
 Ben merak ettim.
 Bakalım nasıl bir şey bulacak.
 - Zamanını boşa harcama.
 - Daha önce karım hakkında   yalan söyledim.
 - Yalan söylüyormuş.
 Yalan mı söylüyormuş?
 Tamam, ben merak ettim.
 - Ben etmedim.
 - Greg Newman olman da mı yalandı?
 Hayır, Greg Newman benim.
 Bu benim gerçek adım.
 - Öyleyse yalan olan neydi?
 - Yüzüğü işim için takıyorum.
 Ben bir satıcıyım.
 - Satıcı, dolandırıcı   sarımsak, sarmısak.
 - Bu doğru.
 Kiliselere satış yapıyorum.
 Kiliselere satış yaparken   rol yapman gerekir.
 Aile babalarıyla çalışmak isterler.
 Hristiyan, kiliseye giden, İncil'i bilen, evli erkekler.
 Onlar için benim yaşımdaki bir bekâr ya eş cinseldir   ya da bir Kazanova.
 Ya da eş cinsel bir Kazanova.
 Ve bu onlar için cehenneme tek gidiş bileti.
 O yüzüğü görmek istiyorlar.
 - Duruma göre yalan uyduruyor.
 Bakın, yüzüğü takmak zorundayım.
 Bu bir oyun.
 - Tüm bu şey bir oyun.
 - Tamam.
 Ne satıyorsun?
 - Boş versene, yalan satıyor.
 - Sadece merak ediyorum.
 - Seninle oyun oynuyor.
 - Ne satıyorsun?
 Kutsal su.
 - Aman Tanrım!
 - Bu gerçek bir iş.
 Bu Ürdün Nehri'nden Genesis Kutsal Suları.
 Kutsal topraklarda dolduruyoruz ve Kentucky'ye gönderiyoruz.
 Büyük bir pazarı var.
 Ayak işini ben yapıyorum.
 Kiliselere gidiyorum ve suyu pazarlıyorum.
 Tamam, hadi pazarla.
 - Yani sizin önünüzde mi?
 - Hayatın buna bağlıymış gibi.
 - Genelde bir toplantı ayarlarım.
 - Nasıl yaptığını merak ediyorum.
 Neler söylediğini.
 Greg Newman rolünü yap.
 - Yalancıların koruyucu azizi.
 - Santa Rosa'lı   Greg Newman'mışsın gibi.
 - Ben zaten oyum.
 Tamam.
 Çok güzel.
 Bu daha doğal yapıyor.
 Daha ikna edici.
 - Ben ikna olmadım.
 - Kapat çeneni.
 - Tamam, bakın.
 Size kısa bir satış konuşması yaparım ama her zaman değişiyor.
 Katolik'seniz, Baptist ya da Metodistseniz değişiyor.
 - Katolik olanı yap.
 - Katolik.
 Tamam.
 Satıcılığın yüzde 99'u ter ve yüzde 1'inin ilham olduğu söylenir.
 Benim için tam tersi.
 Dürüst pazarlama söz konusuysa, ilham kayıp ruhları   susamış ruhları iyileştirir.
 Çünkü insanlar susuzluklarını yanlış maddelerle giderirler.
 Günümüzde her şey için takviye satılıyor   ama hâlâ ruh eksikliği için bir şey bulamadılar.
 İnsanların ihtiyaçları çok daha besleyici bir vitaminli su.
 Bu yüzden her Katolik ailenin evlerinde bu kutsal sudan bulunmalı.
 Ve oraya koyma görevi kiliseye ait.
 Bazı insanlar kilisenin gözden düştüğünü söylüyor.
 Hayır, efendim.
 Bu bir yalan.
 Bir inanç krizi olduğu söyleniyor.
 Ben her zaman bir inanç krizi vardı diyorum.
 Tanrı'ya karşı savaşan çok fazla güç var.
 Havayı dolduran çok fazla günah var.
 İyi insanlar, dine aykırı şeylerin içinde kaybolmuş durumdalar.
 Ne yaptıklarını bilmedikleri için affetmemiz mi gerek?
 Hayır, efendim.
 Bu yeterli olmaz.
 Onları affedebiliriz   ama onlara yolu göstermediğimiz için kendimizi affedemeyiz.
 Onlar kendilerini akışa kaptırmış, bizim sunabileceğimiz   başka bir akış var.
 Bu kutsal ve büyük bir nehir.
 Genesis Kutsal Suyu.
 Ürdün Nehri'nden.
 Kilise bunu sadece teşvik etmemeli, ayrıca satmalı.
 Toptan.
 İnananlar İsa'nın vaazını dinlemek için   Ürdün Nehri'ni geçenler gibi bizim tarafımıza geçecekler   ve iyileşecekler.
 Düşmanları onu yakalamak için yola çıktıklarında   İsa, Ürdün Nehri'nde saklanmıştı   ve Yahya onu ilk kez orada vaftiz etmişti.
 Ve tüm insanlar vaftiz edildiğinde, İsa dua ederken   gökyüzü açılmıştı ve kutsal ruh aşağı inmişti.
 Luke.
 Bölüm üç.
 Ayet 23.
 - Sen ciddi misin?
 - İyi ezberlemiş.
 - Karşılaştıracak İncil'in var mı?
 - Hayır.
 Yani karanlıkta yürüyen o aptal sen oldun.
 Casper kitabı.
 Bölüm üç, ayet dokuz.
 - Bana çok inandırıcı geldi.
 - Elbette inandırıcı gelecek.
 Adam bir dolandırıcı.
 Ve işinde başarılı, hakkını veriyorum.
 Hadi, kimse ucunda para yoksa böyle konuşmaz.
 Dolandırıcılar konuşur.
 Roman'dan dört milyonu çalmayı böyle başarmış.
 Sabaha kadar İsa'dan bahsedebilirsin ama bir saniye bile yutmam.
 Ben dinlemek istiyorum.
 Hayır, dinlemek istemiyorsun.
 İnanmak istiyorsun.
 Çünkü günahları yüzünden öleceği için kendini suçlu hissediyorsun.
 Ama Julius değilse ölmesini istemiyorum.
 Ve Julius bunu biliyor.
 Bu yüzden inanmanı sağlamaya çalışıyor.
 Bu şeyin nasıl yapıldığını biliyorum.
 Telefon seksi   operatörü olan bir arkadaşım var.
 Her şeye inanmanı sağlayabilir.
 Tahrik olduğunu duymak mı istersin, olur.
 Bir Marslıyla mı sevişmek istiyorsun?
 Küçük yeşil antenlerinin vücudunun üstünde dolaştığını hissedebilirsin.
 Ve sana Julius Jacks'in yaptığı gibi kutsal su da satabilir.
 Ve sen alırsın çünkü inanıyorsun, değil mi?
 Söylediğim her şey doğru.
 Kanıt mı istiyorsun?
 Tamam.
 İşte.
 Şuna bir bakalım.
 Bir elma.
 Kutsal suyun nerede satıcı?
 Örneklerin nerede?
 İncil'in.
 Broşürlerin.
 Neredeler?
 - Üstümde değiller.
 - Ne kadar şaşırdım bilemezsin.
 Bu adam kutsal su satıcısıysa, ben Papa'yım.
 - Eşyaların nerede?
 - Şehre satış için gelmedim.
 Hayır, sen şehre geldin çünkü bu şehirde hiç acımadan   aslanların önüne atabildiğin Bayan Jacks'le birlikte   yaşıyorsun, Bay Hristiyan.
 - Santa Rosa'lıysan   neden uçakla geldin?
 - Elmer Jonas'la toplantım var.
 Ünlü bir televizyon rahibidir.
 Araştırabilirsiniz.
 Evet, o adamı biliyorum.
 Kanal 40'taydı sanırım.
 Kurtuluş kanalı.
 - Oak Valley çıkışından çık.
 Sağa dön.
 Ve çeneni kapat!
 - Elmer Jonas   bu Tanrı'nın cehennemde eş cinsellere özel yer ayırdığını   söyleyen adam değil mi?
 - Evet, bağnazdır.
 Ama ayrıca her pazar dört milyon Amerikalı tarafından izlenir.
 Waterfront Plaza'da kalıyor.
 - Yani bir iş toplantısına   sattığın şeyler olmadan gidiyorsun.
 Bakın, onunla daha önce buluşup pazarlamayı yaptım.
 Bu onun devamı.
 Peki, meslektaşlarına rastlarsan ve canları kutsal su isterlerse   ne olacak?
 Örnek yok mu?
 - Bak, onunla Nisan'da buluştum.
 Patronum programında suyumuzu tanıtmasını istedi.
 Hafta sonunu onunla geçirdim.
 - Bu toplantı ne için?
 Ben, Elmer'la özel bir konu için buluşacaktım.
 Acele etme, iyi bir şey uydur.
 Numarası kırdığınız telefonda kayıtlıydı.
 Roman'ın yanına gidiyoruz ve o böyle hikâyeler   duymak istemeyecektir, inan bana.
 - Bu özel bir görüşme olacaktı.
 Paraya ihtiyacım var.
 Roman'ın dört milyonu yeterli olmadı mı?
 Beni öldürebilirsiniz.
 Başıma geleceklerin hepsini hak ettim.
 Bu kadar mı?
 Bitti mi?
 Tamam mı?
 Sona erdi mi?
 İçini iyice döktün mü?
 Bravo.
 Çok iyi.
 Hadi.
 Bravo!
 Ne harika bir gösteri.
 Uzun metrajlı bir filmde   gerçekleştirilen en iyi yalancı performansı.
 Bu dünyada dolandırıcılar var ve sanatçılar.
 Sen dostum, DaVinci'sin.
 Geri dön.
 Bu adamı   Hollywood'a aktör olmaya götürüyoruz.
 Adam bir oyuncu.
 - Ben günahkârım.
 - Sonunda, itiraf.
 Hadi anlat, Greg.
 Elmer'ı görmeye gidiyordum.
 O zengin biri.
 Bir milyoner.
 Onun güneyde programını yayınladığı bir çiftliği var.
 Hafta sonu için beni oraya davet itti.
 Elmer, aile değerlerini savunan bir vaiz.
 Karısı o hafta sonu bir çocuk hastanesini ziyarete gitmişti.
 O da herkes gibi kaybolmuş.
 Yemeği geç saatte yedik.
 Odama geri döndüğümde   beni kendi odasından uzağa yerleştirmiş olsa da   duyabiliyordum.
 - Neyi?
 Evde başka misafirler vardı.
 Başka bir erkek.
 Geceyi birlikte geçirdiler.
 Aman Tanrım!
 Şehre Elmer Jonas'a şantaj yapmaya mı geldin?
 Hayır.
 Ben düşündüm ki, belki Elmer bana para verir diyordum.
 Bunu nasıl olsa söylemeyecektim.
 - Hadi, buraya adama   şantaj yapmaya gelmişsin.
 Kimse durup dururken para vermez.
 Ya şantaj yaparsın ya da Milyoner Turu'na çıkarırsın.
 Altı yıl önce anneme konjestif kalp yetmezliği teşhisi konuldu.
 Bir kâbustu.
 En iyi doktorları tuttuk.
 - Siz derken sen ve karın mı?
 - Ben ve annem   onun parasını da kullandık.
 Özel bir hastaneye götürdük.
 Gece gündüz   özel hemşireler ilgileniyordu.
 Para umurumda bile olmamıştı.
 Altı ay içinde çıkacak demişlerdi.
 Tam beş yıl oluyor.
 Ve onu hayatta tutmak bana yılda 200 bin dolara patlıyor.
 İnsanlar acı çektiğini söylüyorlar.
 Çok yaşlı.
 Fişini çek bitsin.
 Ama fişi çekecek olursam, bunu onun için değil   kendim için yapmış olacağım.
 Para ödememek için, bu kâbusu bitirmek için.
 Daha önce durumum iyiydi.
 Her şeyi sattım, evimi.
 Sigorta şirketi bir açık buldu.
 Formlarında yalan söyledi dediler.
 Bir kuruş bile ödemiyorlar.
 Arkadaşlarım onu bir yere yatır diyorlar.
 Yaşlı insanların ölmek için gittikleri bir yere.
 Ama bu en büyük günah, sorumluluk almadan gitmesine izin vermek.
 Acısını dindir, acısını dindir, bırak annen ölsün.
 Ama yeterince para kazanıyorum.
 Parçalanıyorum.
 Ve şu adamın parasını çalacaksın.
 Dünyanın tüm kutsal suyu anneme yardım edemez.
 Faturaları bile ödeyemiyorum.
 Bir ikiyüzlüyüm.
 Bu inanç krizini alıyorum ve her cevaba sahipmişim gibi   rol yapıyorum.
 Dua etmeyi denedim   ama yanıtlanmadı.
 Ve günah kapıdayken   evet, annemi yaşatmak için birine şantaj yapabilirim.
 Ucunda cehennemde yanmak varsa   orada çok kişiyi göreceğimi biliyorum.
 Öldüren sigorta şirketleri, nefret yayan bağnaz vaizler   ve başka insanları ölümlerine götüren insanlar.
 Umarım acımasız bir Tanrı vardır.
 Ve umarım  Umarım hesap günü yakındır.
 Buradan sola dön ve sağa.
 - Hayır.
 - Ben yolu biliyorum.
 - Kenara çek.
 - Neredeyse vardık.
 - Kenara çek!
 - Burada mı?
 Evet.
 - Arabadan in, konuşmak istiyorum.
 - Roman'ın yanına   vardığımızda konuşursun.
 - Roman'a gitmiyoruz, in arabadan.
 Geminin kaptanı sen değilsin, buna ben karar veririm.
 İn dedim!
 Lanet olsun!
 Bu kadın beni fıtık edecek.
 Burada kalın.
 Lanet olsun!
 Ne var?
 Ne oldu?
 - Yanlış adamı kaçırdık.
 Hayır, yanlış değil.
 Roman havaalanında adamı bize teşhis etti.
 Hayır, doğru olmayan bir şeyler var.
 Evet, biliyor musun?
 Sen aslan olmaya çalışan   zayıf bir kedi yavrusundan başka bir şey değilsin   ama yapacak cesaretin yok.
 - Sence işe yarayacak mı?
 Hikâyene inanmış olmalı.
 - Bu gerçek.
 Julius Jacks ya da Elmer Jonas'a şantaj yapacak adam olman   umurumda değil.
 Anlattığın hikâye işe yarıyor.
 İşe yaramıyor.
 Dinle, bizi götürdükleri yere vardığımızda   beni de öldürecekler seni de, anladın mı?
 Buradan hemen kaçmak zorundayız.
 - Ben hiçbir yere gitmiyorum.
 Bir dolandırıcının bunları uydurması imkânsız.
 Tanrım, sen saf mısın yoksa sadece geri zekâlı mısın?
 Roman'ı atlatıp yanına kalmasını mı bekliyorsun?
 Roman'ın canı cehenneme!
 Onun için çalışmayı   hiç istememiştim.
 Beni sen ikna ettin!
 Paraya ihtiyacın vardı, Bayan Korkak.
 - Korkaksın.
 - Ben mi korkağım?
 Güzel, biliyor musun?
 Sen kaçabilirsin.
 Şansını dene.
 Umurumda değil.
 Burada kalacağım.
 Bazen beklemek en iyisidir.
 - Eğer beklersek öleceğiz.
 - Bak, gerçeği söylüyor.
 Ben de Julius olduğunu sanıyordum ama bu sadece şanssız bir serseri.
 Ölümüne sebep olmak istemiyorum.
 - Neden?
 Tanrı'dan mı korkuyorsun?
 Bir ceza olacaksa, bu Roman'dan gelecek, hem de hemen.
 Ondan korkmuyorum.
 Güzel, onu tek başıma götürüm.
 Sen de şehre   otostop yaparak dönebilirsin.
 - Götürmene izin vermeyeceğim.
 Engel olacak mısın?
 Hayır.
 Engel olmayacaksın.
 Şimdi lütfen beni üzme.
 Bin şu lanet olası arabaya, hadi!
 Bu kadın beni öldürecek.
 Dur, dur!
 Bir saniye dur!
 Nasıl bir duygu?
 Şimdi kim blöf yapıyor?
 Bir saniye bekle, ben Roman için çalışıyorum.
 Bunun seninle ilgin yok.
 - Ne?
 Roman için çalışıyorum.
 Nefes al.
 Nefes al.
 Dur, dur, tamam.
 Nefes al.
 - Silahı bırak.
 - Ne yapıyorsun?
 Ne yapıyorsun?
 - Sana silahı bırak dedim.
 - Ne yapıyorsun, onu yakaladım!
 Sana o silahı bırakmanı söyledim!
 Aferin sana.
 Hiç seninle olmadım.
 Hiç olmadım.
 Anladın mı beni?
 Daha akıllı olacağını sanmıştım, Julius.
 Taksi şoförlerine asla güvenmeyeceksin.
 Doğru, özellikle senin her dolandırıcının   bir numarası olduğunu bilmen gerekirdi.
 Roman'ın şoför olarak adamlarından birini göndermiş olabileceği   hiç aklına gelmedi mi?
 Aptal.
 Bir an için bana bağırmandan senin de bilmediğini sanmıştım.
 Benim de bilmediğimi mi?
 Çok iyi.
 Tamam, hadi arabaya.
 Sana bin dedim.
 Hadi, arabaya bin.
 Kahretsin!
 Kahretsin!
 Billie!
 Billie!
 - Aptallık yapma.
 - Kahretsin!
 Vurulmuş!
 Onu vurmuş!
 Ölmüş.
 Ölmüş.
 - Ne yapmak istiyorsun?
 - Yere!
 Diz çök!
 Diz çöz dedim!
 - Ne yapacaksın?
 Öldürmek istiyor musun?
 - Ne yapacağım biliyor musun?
 Seni hemen şimdi öldüreceğim!
 O seni bırakmak istiyordu!
 Seni lanet olası!
 - Paranı almak istiyor musun?
 Paranı mı alacaksın yoksa şimdi mi öldüreceksin!
 Çünkü öldürebiliriz.
 - Evet, şimdi öldüreceğim.
 - Onu Roman'a götür.
 O öldürsün ve sen de kurtulmuş ol.
 Şimdi kelepçeyi tak.
 Onu arabaya bindir ve hemen Roman'a götürelim.
 Ben Billie'yle ilgileneceğim.
 - Orada kal, lanet olası!
 Ellerini arkada birleştir!
 Ellerini birleştir dedim!
 Lanet olası!
 Kalk, kalk, kalk!
 Arabaya bin!
 Arabaya bin!
 Tanrım!
 - Merak etme, merak etme.
 - Lanet olası pislik!
 Kahretsin!
 - Tamam, her şey yoluna girecek.
 - Ama Billie!
 - Onu merak etme.
 Her şey yoluna girecek, hadi gidelim.
 Kahretsin!
 Kahretsin!
 Kahretsin!
 - Her şey yoluna girecek.
 - Evet.
 Buradan sola dön, sonra sağa ve Sherman Yolu olacaktı sanırım.
 Orada bir depo olacak.
 Soldaki son depo.
 Evet?
 - Neredesin?
 Yaklaştık, bir sorun çıktı.
 Billie vuruldu ve öldü.
 Beni iyi dinle, hiçbir riske girmeyeceğim.
 Julius'u depoya elleri kelepçeli ve başına silah dayanmış halde   getirmeni istiyorum.
 Kaçmaya kalkarsa vur onu.
 Karısı burada, aklını kaçırmasını istemiyorum.
 Lanet olsun!
 Billie hakkında hiçbir şey demedi.
 Bilie'yi sormadı.
 Pisliğin teki.
 Benim kardeşim gibiydi.
 Sokak ortasında vurulmak, böyle ölmemek gerek.
 Ölmenin iyi bir yolu yok.
 Milyoner Turu'na her çıkışımda, ona ne kadar kazandığımı anlatırdım   ve hiç ilgisini çekmezdi.
 Korktuğu için değil, o sadece   yapmak istemiyordu.
 - Buradaki mi?
 - Hayır, şu ilerideki.
 Diğeri.
 Casper, nereye gittiğimi bilmiyorum.
 Bana yolu  Casper, hadi!
 - Sola dön!
 Sola dön!
 - Tamam.
 Lanet olsun!
 Bu depo mu?
 - Hadi, burada dur.
 - Roman'a geldiklerini söyle.
 - Geldiler.
 Roman çok kızgın.
 Ölümün karanlık vadisinde yürüyor olsam da kötülükten korkmayacağım   çünkü sen yanımdasın.
 - Çok güzel.
 Dua et.
 Dinleyen yok.
 Ölümün karanlık vadisinde yürüyor olsam da  - Kapat çeneni.
 -  kötülükten korkmayacağım   çünkü sen yanımdasın.
 - Kapat çeneni.
 Ölümün karanlık vadisinde yürüyor olsam da kötülükten korkmayacağım.
 Bu da kim böyle?
 Kımıldama.
 - Julius.
 - Evet.
 Dur.
 Dur.
 Neden beni daha önce öldürmedin?
 - Çünkü deponun yerini bilmiyordum.
 Doğru.
 Karımın yerini biliyor olamazsın, değil mi?
 - Hayır.
 - Hayır mı?
 - Bilmiyorum.
 - Çok yazık oldu.
 Başka yer başka zaman olsa seninle birlikte bile çalışabilirdik.
 Dur.
 Biz  Teşekkürler.
 Hadi, gidelim.
 Hadi.
 Beni takip et.
 Beni takip et!
 Nola!
 Nola!
 Nola!
 - Julius?
 Julius?
 Julius, buradayım!
 Beni öldüreceklerini sanmıştım.
 İkimizi de öldürecekler sandım.
 Neredeyse yapacaklardı.
 Hadi gel, buraya gel.
 Aman Tanrım, iyi misin?
 - Evet.
 Dün gece eve biri geldi.
 Nerede olduğunu sordu ve   şehir dışında olduğunu söyledim ve yanımda uçak rezervasyonunun   olduğu e-postayı buldular ve  - Tamam.
 Geleceğini biliyorlardı ve seni öldüreceklerini sandım.
 Merak etme.
 Eve gittiğimizde konuşuruz olur mu?
 Güvendesin.
 Merak etme.
 Bu kim?
 Bu Greg Newman.
 Santa Rosa'lı bir satıcı.
 - Ne işi var burada?
 - Aslında seni kurtarmama   yardım etti.
 - Teşekkür ederim.
 - Sammy bu mu?
 - Hayır, bu Eddie.
 Beni bırakacak mısın?
 Tamam, ne oldu?
 Dün gece evi aradım.
 Uçağımın gecikeceğini haber verecektim.
 Açmadın.
 Ben de cep telefonunu aradım.
 10 kere.
 Açmadın.
 O zaman bir şey olduğunu anladım.
 Havaalanına geldiğimde takip edildiğimi anladım.
 Kendi kendime Roman olabilir diyordum ama emin değildim.
 Dışarı çıktığımda şüpheli görünen bir taksi şoförü beni arabaya   binmeye ikna etmeye çalıştı.
 Tamam dedim, neden olmasın   taksiye bineyim.
 Biraz dolaşmış olurum.
 Bindiğimde, bu adam klimayı sonuna kadar açmıştı.
 İçerisi buzdolabı gibiydi ve domuz gibi terliyordu.
 İki adamın yanında durdu, atlamalarını bekledi.
 Ama atlamadılar.
 Ne olduğunu bilmiyorlardı.
 Onu anlamadılar.
 O zaman anladım.
 Pişman olmaktan iyidir dedim.
 Şoföre boynundan yakaladım.
 Silahımın olduğunu söyledim.
 Ellerin direksiyonda kalsın.
 Roman için mi çalışıyorsun?
 - Hayır!
 Ne istiyorsun?
 - Cevap ver.
 Sana elini direksiyondan kaldırma dedim yoksa ölürsün.
 Şimdi devam et, sola dön.
 Devam, işte, çok güzel.
 Karım nerede?
 Karım nerede?
 - Bilmiyorum.
 Bana yalan söyleme.
 Yalan söylersen seni öldürürüm.
 - Bilmiyorum, tamam mı?
 - Karım nerede dedim?
 İki adamın arabaya binmeleri gerekiyordu.
 Seni nereye   götüreceklerini bilmiyorum, tamam mı?
 "Kısa Süreli Park Alanı" Hiçbir şey bilmediğine yemin etti.
 Roman beni alması için   para ödemişti ve iki kişi arabaya binip beni kaçıracaklardı.
 Ona beni nereden tanıdığını sordum.
 Bana Roman'ın beni havaalanında   teşhis ettiğini söyledi.
 Beyaz adam.
 Koyu saçlı.
 Mavi takımlı.
 Kahverengi çantalı.
 Tamam, burada dur, park et.
 Sana son bir kez soracağım.
 Beni nereye götürecektin?
 - Bilmiyorum!
 Bilmiyor musun?
 Beni nereye götürecektin?
 Bilmiyorum!
 Bana söylemediler!
 Bana söylemediler!
 Yani kısaca ihtiyacım olan her şeyi öğrendim.
 Ve şoför  Şoförleri bilirsiniz.
 Sürekli konuşur ve hiç susmazlar.
 Acele etmem gerekiyordu.
 Roman taksiye bindiğimi görmüştü   ama o iki adam görmemişti.
 Şimdi şoförle yer değiştirirsem Roman'ın adamları beni doğruca   sana getireceklerdi, değil mi?
 Tek gereken yerime geçecek biriydi.
 Biliyorum, kolay değildi   ama tek şansım buydu.
 Biliyor musun, şansım yardım etti.
 Çünkü sonunda arkadaşımız Greg'i buldum.
 - Santa Rosa'lı satıcıyı.
 - Kesinlikle.
 Bayım, ne tarafa?
 Ne gündü ama.
 Bir gezintiye çıkacağız.
 - Seçme şansım var mı?
 - Hayır.
 Evet, tamam.
 Gidelim.
 Biliyorsun yarın yine gitmek zorundayım.
 Mecbur değilsin.
 Arizona'daki o adamlar yine aradılar, gitmek zorundayım.
 Özür dilerim Nola, yapmak zorundayım.
 Son bir toplantı daha ve bitecek.
 - Hiç bitmiyor.
 Bu kamyonetten kurtulmam gerekecek.
 - Greg'i ne yapacaksın?
 - Gezmeye çıkacağız.
 - Hayır, yapamazsın.
 - Biliyorsun, mecburum.
 Bu defa olmaz.
 Yumuşamaya başladın.
 Birazcık.
 Bir saate kadar dönerim.
 Merhaba Sammy.
 Biliyorsun hepimiz öleceğiz.
 Biliyorum.
 Biliyorum.
 Ben annenin durumundan bahsediyordum.
 Benim için bir şey yapabilir misin?
 Anneme bir mesaj iletir misin?
 Ona   inancımı hiç kaybetmediğimi söyle.
 Onu sevdiğimi söyle.
 Haklıydı.
 İnancımı hiç kaybetmemişim.
 - Sanırım bunu yapabilirim.
 Santa Rosa'lı Greg Newman.
 Beni de annem büyüttü.
 Büyütmek.
 Beni olduğum kişi yapışı.
 Sadece ikimiz vardık.
 Ve kötüye gitti.
 Bırakmak zorunda kaldım.
 Anlayacağın Greg   takım elbiselerimizden fazla ortak yanımız var.
 Beni çok iyi dinle.
 Bunu bir kere söyleyeceğim ve hayatın boyunca hatırlayacaksın.
 Paranı ya da kredi kartlarını nasıl kaybettiğin   ya da yüzündeki morlukların ya da gömleğindeki kanın   nereden geldiği umurumda değil.
 Casper, Billie, Roman, onlarla hiç karşılaşmadın.
 Taksiye hiç binmedin.
 Milyoner Turu'na hiç çıkmadın.
 Ve en önemlisi, asla ama asla   Julius Jacks adında biriyle tanışmadın.
 - Tamam.
 - Bitirmedim.
 Adını biliyorum.
 Nerede yaşadığını biliyorum.
 Ve nasıl biri olduğunu çok iyi biliyorum.
 Polisler gelip kapımı çalar ve Julius Jacks'i ararlarsa   Julius Jacks seni aramaya gelecektir.
 Birbirimizi anladık mı?
 - Evet.
 - Güzel.
 Arkanı dön.
 Arkanı dön.
 Annene selamımı ilet.
 İsimsiz olarak elbette.
 Teşekkür ederim.
 Çantanı unutma.
 Bayım, ne tarafa?
||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar