The Millionaire Tour (2012)
| |
84 dk
Yönetmen:Inon Shampanier
Senaryo:Inon Shampanier, Natalie Shampanier
Ülke:ABD
Tür:Aksiyon, Gerilim
Vizyon Tarihi:30 Mart 2012 (İngiltere)
Dil:İngilizce
Müzik:H. Scott Salinas, Alex Wurman
Oyuncular
Dominic Monaghan
Rick Gomez
Jordan Belfi
Agnes Bruckner
Bruce Davison
Özet
Rehin alınan gizemli bir yolcu kendisini kaçıranları
kendisinin peşine düştükleri efsanevi dolandırıcı olmadığına ikna etmek
zorundadır. Gerçekten yanlış adamı mı kaçırmışlardır, yoksa adam onları
kandırmaya mı çalışıyordur? Akıl oyunları ve kaçış girişimleri kimin kimi
kandırdığını belirleyecektir.
Altyazı
Bayım, nereye?
Ne tarafa
gidiyorsunuz dedim.
- Servise gidiyorum.
- Öyle mi, nereye?
- Waterfront Plaza'ya.
- Watorfront Plaza'ya seni yarı sürede 40 dolara götürürüm.
- 40 mı?
- Tamam, 30.
- Evet, olur.
- Olur mu?
Atla.
- Tanrım, bu trafik
beni öldürüyor.
- Öyle mi?
Evet.
Tüm havaalanı tıkalı.
- Evet.
- Ama Watorfront
Plaza güzel bir yer, değil mi?
- Evet.
Klasik bir oteldir.
Sahi mi, şimdi orada
mı duracak?
Tüm yükünü indirecek.
İnanılmaz.
Bunun için özür
dilerim.
Önemli değil.
- Uzun bir uçuş muydu?
- Uzun bekleyiş.
Beş saattir
havaalanındayım.
- Sinir bozucu.
Önemli değil, havaalanlarını
severim.
İnsanları izlemek
için iyidir.
- Evet, bunu ben de
biliyorum.
Buradayken benim
gözüm de güzel kadınların üstünde olur.
Benim bahsettiğim farklı
türden bir izleme.
- Öyle mi, nasıl?
- İnsan davranışı.
Hareket edişleri.
Konuşmaları.
Veda edişleri.
Terminalde bir
erkeği öpen bir kadın.
Gözleri yaşlı ama
adam sakin.
Kadın yürürken
arkasına dönüp bakıyor ama adam dönüp bakmıyor.
Bir kere bile.
Onu yeniden
görmeyi planlamıyor.
Hiç.
Boş versene, böyle
şeyleri bilemezsin.
Kapıda bekliyorum,
11 Eylül'den sonraki yıl.
Şimdi, başı
sarıklı bir adam var ve herkes ona bakıyor
çünkü terörist sanıyorlar.
Ama akıllılık
yapıp bir kitap çıkarıyor.
Harry Potter.
- Ciddi misin?
İnsanlar rahatlıyor.
Mantık işe yarıyor.
Teröristler Harry
Potter okumazlar.
- Terörist değil
miydi?
- Hayır.
O gün havaalanında bir
terörist yakaladılar.
Ve benim gözüm
başından sonuna kadar üstündeydi.
Kimdi?
Kadına veda
ederken dönüp bakmayan.
Hadi, bu hikâyeyi
uydurdun!
Bu hikâye gerçek
mi?
- İncil kadar
gerçek.
- Aman Tanrım!
Bu harika bir
hikâyeydi.
Hadi, tüm çantalar!
Hepsini indirmek
zorunda.
Ben Sammy bu arada.
- Greg.
- Memnun oldum, Greg.
- Ben de.
- Hiç uyuyamadın,
değil mi?
- Hayır.
Yanımdaki çift üç
saat aralıksız konuştu.
Onları boğabilirdim.
Evet, seni anlıyorum.
Bazen öyle yolcular
biner ki arabaya biner telefonla
konuşmaya başlarlar.
Hem de özel şeyler.
Hiç duymamam gereken
şeyler.
İnsanlar her zaman
gelirler.
Fahişeler, kokain
bağımlıları.
İnan bana, 17 yıldır taksi
şoförlüğü yapıyorum.
O kadar inanılmaz
şeyler görüyorsun ki.
Sonunda Tanrı'ya
şükür!
Güzel, artık
gidebilir miyim?
Acele et!
İnanabiliyor musun?
Neredeyse bütün gün
bekletecekti.
- Dikkat et!
- Kahretsin!
Lanet olsun!
- Aklını mı kaçırdın?
Yürüdüğünü görmedin
mi?
- Özür dilerim.
- İyi misin?
Bir şey oldu mu?
- Birden önüme
atladı, görmedim.
- Ne atlaması
yürüyordum, kör müsün?
- İyi misin?
Yürüyebiliyor musun?
- Gel seni hastaneye
götüreyim.
- Hayır, senin
yapacağın şey bize sigorta bilgilerini
vermek.
- İstersen şimdi bunu
yapmayalım.
Sigorta bilgilerimi
verirsem başım büyük bir derde girer.
Bakın, isterseniz
taksiye binin, ben başka bir taksi bulurum.
- Hayır, hayır, hayır.
- Hayır, bu taksi
senin.
Önemli değil, ne
tarafa gidiyordunuz?
- Waterfront Plaza'ya.
- Sahi mi?
- Evet.
- Waterfront Plaza
diyor.
Bu bizim gideceğimiz
yerin hemen köşesinde.
Belki bizi otelde bırakabilirsiniz.
- Bizi götürebilir
misiniz?
Seni hastaneye
götürmemi ister misin?
Yani sen - Hayır, ben iyiyim.
- Emin misin?
- Bizi otele
bırakmanız yeterli olur.
- Senin için mahsuru
var mı?
- Hayır, yok.
- Emin misin?
Evet.
- İyi olduğundan emin
misin?
- Evet.
Acıyor mu?
- Bacağın nasıl?
- Bir şey olmaz.
Bir yeri kırılmadığı için
şanslısın.
Evet, Tanrım!
Bunun için çok
üzgünüm.
Sigorta bilgileri
için de özür dilerim.
Kardeşimin yerine
bakıyorum ve öğrenecek olursa patronu
onu kesinlikle kovacaktır.
Merak etme, seni
şikâyet etmeyeceğim.
Ben Casper.
Hani şu arkadaş canlısı
hayalet gibi.
- Arkadaş hayalet,
kötü ruh.
- Bu ukalanın adı da
Billie.
Billie the kid.
Greg.
Tarzını sevdim, Greg.
Güzel.
Elimi geri alabilir
miyim?
Senin olsun.
- Nakit mi istersin?
- Ne?
Taksi ücretini
paylaşacağız.
Sen kredi kartıyla
ödeyeceksen ben nakit ödeyebilirim.
- Elbette, önemli
değil.
Kredi kartıyla
ödeyemiyorum.
Ne zaman eyalet
dışına çıksam kartım reddediliyor.
Sanırım banka benim
bir dolandırıcı olduğumu düşünüyor.
Kimlik hırsızı.
- Senin kimliğini kim
ne yapsın?
- Hayır, ben de
radyoda dinledim.
Kimlik hırsızlığı
gerçekten artmış.
Hem de çok, evet.
Umarım kimse benim kredi
kartımı çalmaz.
Kimse bir şey
çalmadı, sadece limitini doldurdun.
Sebebi bu ekonomi.
- Ekonomiyi suçlamak
istemiyorum.
İnsan kendi
sınırlarından sorumludur.
Bunu sana kimse
veremez.
Evet, doğru.
Karşılıksız bir şey
yok.
İyi söyledin.
- Şehirdeki en iyi
kızlar nerede?
- Kızlar mı?
Evet, striptiz
kulüpleri.
Billie hiç striptiz
kulübüne gitmemiş.
Ona biraz yetişkin
eğitimi vereceğim.
- Kapat çeneni!
- Ne?
Bence insan hayatında her şeyi bir kez denemeli.
- Denedim ve
istemiyorum.
Hücre arkadaşının
senin için dans etmesi sayılmaz.
Ben daha çok kaliteli
bir yer düşünüyordum.
Şöyle güzel, giriş
seviyesi bir striptiz kulübü.
Tavsiye edeceğin bir
yer var mı?
- Tanrım!
Bölgede striptiz
kulüpleri var ama kaliteli bir şey Kalitelisini
bilmiyorum.
- Peki ya sen?
Sever misin?
- Sevmek mi?
- Striptizi.
Hayır.
Ben yasaklıyım.
Yasaklı.
Hoşuma gitti.
İyiydi.
İyiydi.
- Yasaklı.
- Güzel.
- Hapishane cezasına
benziyor.
- Sen bilirsin.
Bu da ne demekti?
Arkadaşın biraz önce,
hapishanede striptiz izlediğini söyledi.
Striptiz değildi.
Ve bölge
hapishanesiydi.
Tüm suçlamalar
yalandı.
- Bu utanılacak bir
şey değil.
Bence insanın hayatın
cenderesinden geçmesi hayatı biraz
tanıması önemli.
Benim felsefem bu.
Senin felsefen saçma.
Biliyor musun, araban
şu ucuz çam ağacı oda kokularından kokuyor.
Aman Tanrım, korkunç
değil mi?
Eddie'ye bu şeyden
kurtulmasını söyleyip duruyorum.
Eddie benim kardeşim.
Taksiye onun yerine
bakıyorum.
- Eddie bu mu?
- Evet.
Evet.
Bu onun taksisi.
Genelde ben Sedan
kullanırım ama lazerle göz ameliyatı
oldu.
Sonunda.
Onun taksisine binmek
intihar eğilimli olmakla aynı şeydir.
Her neyse, kimliği ters
çevirsem iyi olacak.
Başım polisle derde
bile girebilir.
Taksi şoförlüğü kolay
değil.
Bazı günler
kalktığımda keşke başka bir iş yapsaydım derim.
Bütün gün bir
arabanın içinde oturup, kölelik yapmak yerine.
Bu adam iyi biri ama
genel olarak şoförün resimdekiyle aynı
adam olmasına dikkat etmen gerek.
Doğru.
Kaçak taksilere dikkat
etmelisin.
Evet, kayıt dışı
çalışanlar her türlü dolap çevirirler.
Bana mı söylüyorsun.
Bazı taksiler biliyorum,
turistleri alırlar yarım saat
dolaştırırlar ve üst sokakta bırakırlar.
Küçük bir şehir turu
yaptırırlar.
- Evet.
Milyoner Turu'na çıkarmasındansa şehir turu iyidir.
- Bunu bilmiyorum.
- Milyoner Turu'nu
hiç duydun mu?
- Hayır.
- Bu kötüdür.
- Sahi mi?
- Evet.
Meksika, Porto Riko ve Brezilya'da başlayan bir şey.
Artık burada da
yapıyor.
- Nasıl olduğunu
anlat.
- Bu tipler
havaalanında takılırlar.
Bir taksinin zengin
birini almasını beklerler.
Ya da zengin
görünüşlü birini.
- Sonra Richie Rich'e silah çekerler, sonra onu ve taksi şoförünü
gezmeye çıkarırlar.
Yoldaki tüm ATM'lerde
dururlar.
Adamın kredi
kartlarından banka kartlarından,
hepsinden limitini bitirene kadar nakit
çekerler.
- Zavallı adamı
sömürürler.
Zamanları varsa bu
adamların hiç acıması yoktur.
- Sen bunu duydun mu?
- Ben mi?
Evet, böyle şeyler duydum.
Ama Milyoner Turu
dendiğini bilmiyordum.
- Milyoner Turu, evet.
- Burada da mı oluyor
dediniz?
- Evet.
- Şehirde mi?
Vay canına, inanılmaz.
Sizin yeni
geldiğinizi sanıyordum.
- Hayır, iş için
gidip geliyoruz.
- Ekonomi bu durumda
olmasa bu kadar dolaşmamız gerekmezdi.
- Derdin ne senin şu
ekonomiyle?
Ekonomi ne yaptı sana
böyle?
- Hiçbir şey.
Demek istediğim de bu.
- İşte bu doğru.
- Hayır, yani itilip
kakılmaktan sistem için çalışmaktan
bıktım.
Ve biraz param
olsaydı burada bile olmazdım.
Kendi işimin patronu
olurdum.
Bu adam gibi.
- Bu adam mı?
Bu adamla derdin ne?
Sana ne yaptı?
- Hiç.
Sadece çok tanıdık
geliyor.
Güzel takım, pahalı
saat.
İnsanlar çok
kazanmayan birine saygı göstermezler.
Kim olduğumu
bilmiyorsunuz ve çok konuşuyorsunuz.
Öyle mi?
Peki yılda ne kadar
kazanıyorsun?
- Bu seni
ilgilendirmez.
- Demek o kadar çok?
Hadi, Waterfront
Plaza'ya giden sensin.
Biliyor musun,
Plaza'yı boş ver.
Burada çık ve beni
indir.
- Ne?
- Ne?
- İniyorum.
Bu kadar yeter.
- Hadi, sadece
konuşuyorduk.
- İnmek istiyorsa
bırak insin.
- Bu çıkışta mı
çıkmak istiyorsun?
- Evet, buradan.
- Tamam.
- Yanlış taksiye
binmişim.
- Bu konuda haklısın.
Ne yapıyorsunuz?
Ne yapıyorsunuz?
- Elini direksiyondan
ayırma.
- Tamam!
Sakin ol!
- Sakın durmaya
kalkma.
- Ne istiyorsunuz
benden?
Seni yakından tanımak
istiyoruz.
Gregory J.
Newman.
Santa Rosa
California, Pine Yolu 426 numara.
Bıyığı kesmen iyi
olmuş.
- Başkalarına moda
tavsiyelerinde bulunacak en son kişi olmalısın
seksi.
Bu sen misin?
Mide bulandırıcı.
Haklıymış.
Parayı alın.
Eğer istediğiniz buysa
hepsini alın.
Teşekkür ederim.
Çok cömert bir
adamsın.
Evet, yüzüne silah
doğrultulunca herkes cömert olur.
Ya ellerini
direksiyonda tutarsın ya da beynin cama yapışır karar senin.
- Tamam.
- Ne kadar?
- Bir şey yok.
52 dolar.
O kadar mı?
Araba için bile yeterli
değil.
Anlaşılan bir ATM'de durmamız
gerekecek.
Cep telefonunu ver.
Telefonunu ver dedim!
- Tamam.
- Acele et.
Bu bir oyun değil.
- Dikkatini çektik.
- Teşekkür ederim.
Dediğim gibi,
hesabından nakit çekmek zorundayız.
- Senin hesabından.
- Neden yapıyorsunuz
bunu?
Nedenine sonra
geliriz, yolumuz uzun.
Şimdi önce nasıl yapacağımıza
bakalım.
Şimdi seninle bir
para çekme makinesine gideceğiz ve sen kredi
kartından ve banka kartından tüm limitini çekeceksin.
Çoğu ATM sadece 400
dolar verir.
- Cüzdanım sizde,
kartlarımı aldınız.
Bana ihtiyacınız yok.
- İyi bir soru, bu
adam akıllı.
Yüzlerimizin o ATM
kameralarına çekilip televizyonda yayınlanmasını
istemiyoruz.
O kadar fotojenik
değiliz.
- Kendi adına konuş,
seksi.
- Bitti mi,
başlayabilir miyiz?
Sabır, küçük kardeş.
Greg'e henüz Milyoner
Turu'nun en önemli bölümünü anlatmadık.
- Hangi bölüm?
- Vurulma bölümü.
- Evet, bu insanların beceremedikleri bölümdür.
- Tamam, şimdi Greg,
dinle.
Bu çok ama çok önemli.
Kaçmaya kalkarsan,
seni vururuz.
Bağırırsan, seni
vururuz.
Çeşit çeşit dâhiyane
fikirler bulmaya kalkarsan - Seni vururuz.
Bu senin için de
geçerli.
Ellerini bir daha
direksiyondan çekersen emniyet kemerini
çıkarırsan, izin almadan kapıyı açarsan
kanını kontrol panelinden silmek zorunda kalırlar, söz veriyorum.
- Anladım.
- Merkezi de
aramayacaksın.
- Hayır.
- Hayır.
Çok doğru.
Tamam.
Nereye gideceğimi
bilmiyorum.
Tamam, sağa dön,
oradan sola.
Köşedeki ATM'de
duracağız.
Bunun nasıl olacağı
konusunda anlaştık mı?
- Yapmamanız için ne
yapabilirim?
- Çok iyiydi.
Güzel.
Dört ATM'de duracağız.
1600 dolar.
Vurulmamak paha
biçilmez.
Seni vurmayacağımdan
şüphe duyuyorsan Greg, kaçmayı dene.
Buradan çık.
- Tamam.
Şimdi burada dur.
Burada bekle.
Gidelim.
Bacakların açılsın.
Orada bir ATM var.
Acele et.
Seni burada
bekleyeceğim.
Çok güzel, çok güzel.
Ne oldu, fiş mi
alıyorsun?
Kımılda.
Kımılda.
Mükemmel.
Bunu ben alayım.
Gel, gidelim.
Seni arkaya alalım.
Orada daha rahat
edersin.
Başardık.
Tamam, gidelim.
- Nereye gidiyoruz?
- Gökkuşağının sonuna
elbette!
Sür yeter!
Aptallık yapmayı
bırak.
- Suratın neden asık?
- Durgunluktan buhrana geçtiği içindir.
- Ekonominin durumunu
söylemiştim.
- Bizimle aynı
durumda.
- 1600.
- Bitti mi?
- Bitmek mi?
Daha başlamadık bile.
Kartlar günlük limite
ulaşınca ne yapacaksınız?
Söylersem sürprizi
mahvetmiş oluruz, değil mi?
- Söylesene, nedir bu?
- Ne?
Bu mu?
- Evet.
- Bu Eddie'nin
meraklı olduğu bir konu.
Bu bir şey Adı neydi, Tarot kartı.
Hayır, biliyorum ama
bu kartın anlamı ne?
Anlamını bilmiyorum.
Sadece ters asılmış
bir adam resmi.
Bu bana hiç mantıklı
gelmedi, adam neden ayaklarından asılmış?
Bu iyi bir ölüm yolu
değil.
- İyi değil mi?
İyi ölüm nasıl peki?
Patlamayla.
Bir saniyede.
- Bu daha çok bir
sembol gibi.
Ölüm gibi.
- Evet, orası kesin.
Sizi aptallar.
Neden bahsettiğinizi
bilmiyorsunuz.
Sahi mi çok bilmiş?
Aydınlat bizi.
Tamam, aydınlatayım.
Bu ölüm sembolü değil.
Bu hayat sembolü.
Bir yolculuk.
Baş aşağı asılan
adamın tüm varlığı ceplerinden dökülür.
Tüm varlıklarından
kurtulmuş olur.
Sadece o zaman özgür
olur ve hayatı netlik kazanır ışığı
görebilir.
Önemli değil.
Liseyi bile
bitirmemiş birinden büyük sözler.
Evet, bunu bir
falcıdan öğrenmiştim.
Bana kartları o
okumuştu.
- Bir falcı mı?
- Bronx'lu bir
Çingene.
- Ve falına mı baktı?
- Fal kendine
bakmıyor.
Tamam, ne dedi?
- Bu seni
ilgilendirmez.
- Hadi, yapma bunu,
sana ne anlattı?
- Oraya çekip park et.
- Tamam, buraya mı?
Evet, buraya.
Tamam, işte
başlıyoruz.
- Burada neden durduk?
- Bowlinge gidiyoruz.
- Ciddiyim.
- Greg'in biraz
çalışması gerek.
- Tamam ama burası - Burası ne?
- Konuşabilir miyiz?
- Konuşuyoruz.
- Hayır, dışarıda.
- Tanrım!
Teşekkürler.
Uslu durun.
Ne var?
- Neden yapıyorsun
bunu?
- Bana yardım
etmelisin.
- İçerideki ATM'leri
kullanamayız.
Hadi, bu yer ölü
sayılır.
İki dakika bile
sürmez.
- Çok tehlikeli.
- Tanrı aşkına!
- İkimiz birlikte
başarabiliriz.
- Hayır.
Bunu aklına bile
getirme.
Bunu yapamam.
Bir karım var.
Bir ailem var.
- Biraz cesur ol,
tamam mı?
- Sen de biraz akıllı
ol.
Çok riskli, yapmak
istemiyorum.
- Oyunuma katılmak
isteyen sendin.
Benim kurallarım
geçerli.
Erkek olmak mı
istiyorsun işte sana kabul töreni.
Aramıza hoş geldin.
Bak, aptallık yapma.
Beni öldürürlerse seni de öldürürler.
Tanıksın.
- Beni dinle, tamam
mı?
Sen aptal falan mısın?
Roman onu hemen
getirmemizi istedi.
Milyoner Turu'na
çıkardığımızdan bile haberi yok.
Roman'ın bilmesine
gerek yok.
Roman çok az ödüyor
ve benim hayatımı kazanmam gerek.
Bu adamdan biraz daha
para almanın .
.
ne zararı olabilir, zaten yakında ölecek.
- Ne?
Roman onu öldürecek
mi?
- Bilmiyorum.
- Bana yalan söyleme.
- Bu neyi değiştirir?
Paraya ihtiyacın var.
Şimdi sadece işini
yap.
Onlara parayı ver, ne
isterlerse yap, kahramanlık yapma.
Dediklerini yaparsan,
bu şeyden canlı kurtulabiliriz, tamam mı?
Dışarı, hadi.
Acele et.
Tamam, sakin ol.
Hemen girip çıkacağız.
Hiç kimseyle konuşma.
- Erkenci spesiyali
ister misiniz?
- Elbette hayır.
En son fasulye
yediğimde hastalık kapmıştım.
- Evet, fasulye çok
acı olabiliyor.
- Hadi, hadi.
Tavuk kanatları da
kaşıntı yapar.
Yanında onu da
verebiliriz.
Belki gelecek sefere.
Ne bekliyorsun, acele
et.
- Reddedildi.
- Diğer kartları dene.
İnsanları iyi tanırım.
Silahı istediğin
kadar sallayabilirsin ama onun gibi
değilsin.
- Beni tanıyormuş
gibi davranma.
Beni tanımıyorsun.
Sana patronluk
taslamasına izin mi vereceksin?
Ben ciddiyim.
Buna katlanmak
zorunda değilsin.
Çeneni kapat ve acele
et, tamam mı?
Gidelim.
Aptal mısın sen?
Hemen temizle şurayı
yoksa kovarım seni!
Onunla öyle konuşma.
Bu kabalık ve
aşağılayıcı.
- Sen kimsin peki?
- Ben yüzüne bıçak
saplayacak olan kadınım.
Buna katlanmak zorunda
değilsin.
Kahretsin!
Casper!
Casper!
Kahretsin!
Blöf yaptığımı mı
sanıyorsun?
Gelecek sefere seni
yüzünden vururum.
Bin şu arabaya!
Bin dedim!
Lanet olsun!
- Neden vurdun onu?
Hemen gitmemiz gerek.
- Özür dilerim.
Başıma silah dayadı.
Başka seçeneğim
yoktu, tamam mı?
- Cesur musun?
- Hemen gitmemiz
gerek.
Cesur musun, seni
lanet olası korkak!
Sana bir elbise
giydirip seni okul balosuna göndermeli, Jenna.
- Bana öyle seslenme.
- Ne yapacaksın?
Silahını kullanamadın
mı?
Kaçacak olursa Roman bizi cehenneme gönderir.
- Vurmak istemedim
çünkü Roman onu canlı istiyor olmalı!
- Kaçmasına bu yüzden
mi izin verdin?
Bak, canın cehenneme!
Onu götürelim ve şu
işi bitirelim.
Onu ben istediğim
zaman götüreceğiz.
Seni kandırmasına
izin verme.
Bu Santa Rosa'lı Greg
değil.
Bu Julius Jacks.
İkimizden de akıllı ve
zeki bir adam.
Ve farkına bile
varmadan seni cehenneme göndermiş olur.
Bin arabaya!
Lanet olsun!
Gidelim!
Batı Washington.
Batı Washington!
Harita mı istiyorsun?
Tanrım!
- Evet.
- Bu da ne?
- Ne?
- Kartlar nerede?
- Onları attım.
- Ne?
Nerede?
- Hurdalıkta.
Kaçarken.
- Kahretsin, geri dön!
Dönme elbette.
Onları bulamayacağız,
seni aptal Polyanna.
Bu seni yanımda son
işe çıkarışım olacak.
- Tanrı aşkına!
- Kapat çeneni ve sür!
Ver şunu.
Sen bir aptalsın,
aptalsın.
Lanet olsun!
Buna inanamıyorum!
- Sana çek yazmamı mı
istiyorsun?
- Aptal olduğumu mu
sanıyorsun?
Sadece nakit.
Nakit kraldır.
Sen kendine çek yaz.
Burada temizlik için
bir şey var mı?
- Bana mı soruyorsun?
Evet, taksi şoförü.
Sana soruyorum.
Temizlik için bir
şeyin var mı?
- Olacak, bir saniye
bekle.
- Mendil, peçete,
ıslak mendil.
İşte.
Öyle bakma, sen
bekleyebilirsin.
Yüzünü temizle.
Temizle dedim!
Ve iyice
temizlendikten sonra, bir çek bozduracağız.
Çeklerin üstünde
hesap numarası var.
Bu yüzden Greg
dostumuz hafızasını zorlamak zorunda kalmayacak.
Bu şey sorunsuz
gerçekleşecek.
- Biraz su ister
misin?
- Teşekkürler.
- Yapamayız.
- Ne?
- Güvenli değil.
Yani sen yapamazsın.
Ben yapabilirim.
Ve Greg de yapabilir.
Greg, küçük bir
markete gidip çek bozdurmak seni
rahatsız etmez değil mi?
- Canın cehenneme.
- Böyle olacaksın.
Buradan sola dönüp
park et.
- Markette çek
bozdurabileceğimiz bir yer mi var?
- Ve bir kova tavuk
kanadı sadece 1.
99'a.
Bak, ne güzel oldun.
Burası, burası.
Beş dakikaya döneriz.
Al, kaybetmemeye
çalış.
Kardeşin olduğumu
söyleyeceğim, tamam mı?
Bankanın kapalı
olduğunu söyleyeceksin ve kendine beş
bin dolarlık bir çek yazacaksın.
Anladın mı?
Tamam.
Tamam deme.
Ne düşündüğünü
biliyorum.
Burası bir market.
Kalabalık.
Bir sürü insan var.
Bir güvenlik görevlisi.
Olay çıkarırsan seni vurmayacağımı düşünüyorsan yanılıyorsun.
Beni yakalatmaya
kalkarsan ateş ederek kaçmak zorunda kalırım.
Blöf yapmıyorum.
Hapse dönmeye niyetim
yok.
İlk kurşunu sen
yersin.
Şoför dostumuz
ikinciyi yer.
Seni de vuracağım!
Hadi gidelim.
Hadi, hızlan biraz.
Tamam, burada dur.
Nasılsınız?
- Şikâyetim yok, siz?
Benim var ama
başlamasam daha iyi.
İnan bana, dürüst
hayat pek hayat sayılmaz.
Daha iyi maaş alsam buraya
daha çok gelirdim.
Evet, seni anlıyorum.
- Merhaba.
- Sen nasılsın
bakalım, Rebecca?
Bana Becky
diyebilirsin.
Çok iyiyim.
Sen nasılsın?
Ben de çok iyiyim.
Kardeşimle çok iyi
bir gün geçiriyoruz.
Şehre yeni geldi.
- Size nasıl yardımcı
olabilirim?
Ben kendime bir çek yazdım ve bozdurmak
istiyorum.
Paradan bahsederken
böyle şüpheli görünüşüne bayılıyorum.
Gülümsemiyor bile.
Becky marketi
soyduğumuzu düşünecek.
Şimdi beş bin.
Bu bizim
çekebileceğimiz maksimum miktardı,
değil mi?
- Evet ama genelde
kendi adına kesilmiş çekleri kabul
etmiyoruz.
- Evet ama ne yazık
ki bankamız kapalı ve annemize doğum
gününde bir araba almayı düşünüyoruz.
- Bu çok hoş.
Onun fikriydi.
Evet ama galeriden eğer
nakit ödersek yüzde beş indirim yapabileceklerini
söylediler.
Fotoğraflı bir kimlik
görebilir miyim?
Bu nakit indirimleri
harika oluyor.
- Değil mi?
Seri katil.
- İkiniz hiç kardeşe
benzemiyorsunuz.
- Evet, doğru.
Yakışıklı olan o.
- Bu genelde diğeri
zeki demek olur.
- Bunu daha önce de
duydum.
Bir saniye, beyler.
Neşelen biraz.
Bu sadece para.
Kendi kuralını
çiğnedin.
Kameradasın.
Çok bilmişlik yapma.
Tamam, güzel.
Hesap onaylandı.
Çeki bozabiliyoruz ve
yüzde ikilik işlem ücreti tam 100 dolar yapıyor.
Evet, bunu toplamdan
mı almamı istersiniz?
- Evet, elbette.
Teşekkürler.
- Tamam, çok iyi.
İşte 4900 dolar.
Durun, ayırayım.
- Gerek yok.
Biz sonra
ayırabiliriz.
Hemen galeriye
yetişmemiz gerek.
Tamam.
Bir zarf vermemi
ister misiniz?
Elbette, olur.
İnsan bu kadar
parayla kendini güvende hissetmez, değil
mi?
- Tanrım, evet.
- Tamam, evet.
Çok teşekkür ederiz.
- Önemli değil.
Yardımcı olabileceğim
başka bir şey var mı?
- Hayır.
Teşekkür ederiz,
Becky.
- Neredeyse
unutuyordum.
Lifeline Vakfı'na
küçük bir bağışta bulunmak ister misiniz?
Vereceğiniz her dolar
kalp hastalığı olan birine yardım
olarak gidecek.
- Evet.
- Minimum miktar beş
dolar.
- Maksimum miktar ne?
Maksimum miktar yok.
Ne kadar isterseniz
bağışlayabilirsiniz.
- Nakit ödeyebilir
miyim?
- Elbette.
Tamam.
Bir, iki, üç, dört.
- Tamam.
Beş, altı yeter.
Tamam.
- Tam bin dolar.
- İşte oldu.
- Şu anda o kadar
şaşkınım ki!
- Cömertsin.
- Bu o kadar harika
ki.
Çok teşekkür ederim.
- Önemli değil.
Tamam, teşekkürler
Rebecca.
Hoşça kal.
Bir saniye.
Özür dilerim.
Bunu unuttum.
Sen iyi bir adamsın,
Greg.
Umarım iyiliğin sana
geri döner.
- Teşekkür ederim,
Becky.
- Kesinlikle.
Tamam, artık gidelim.
- Yolunuz açık olsun.
- Hoşça kal, Rebecca.
Becky.
Özür dilerim ama
çantanıza bakmam gerekecek.
George!
George.
Biraz önce bin dolar bağış
yaptılar.
Tam bin dolar.
- Size iyi günler.
- Tamam, hoşça kalın.
- Güle güle.
- Hoşça kalın.
Hadi gidelim, geri
zekâlı.
- Nasıl gitti?
- İyi değildi.
- Bunları mı çalmış?
- Evet.
Parasını öderdim ama kredi
kartım üstümde değildi.
- Tamam, sakin ol!
- Tamam, sanırım
mesajı aldı!
Casper!
Ne istiyorsun benden?
Ne istiyorsun?
- Bırak beni!
- Geç yerine!
Beni vuracak mısın?
Vur öyleyse!
Kim olduğunu
bilmediğimizi mi sanıyorsun, geri zekâlı?
Haberin olsun, seni
uzun bir yolculuk bekliyor.
Roman'la buluşmaya
gidiyorsun, Bay Julius Jacks.
Uslu dur!
Lanet olası!
Ne bu?
Neden bahsediyorsunuz?
Kim bu Julius Jacks?
Yani adımı Julius mu
sanıyorsunuz?
Ben Julius değilim.
Bir hata yaptınız.
- Evet, elbette.
Gerçekten ben Julius
adını bile duymadım.
Adım Greg Newman.
- Evet, tamam.
Ben de Külkedisi'yim.
Roman seni bekliyor.
Roman'ı hatırlıyor
musun?
Çaldığın şu dört
milyona biraz kızmış.
- Ben hiçbir şey
çalmadım.
- Evet, bunlar
dışında.
Oraya gitmeden önce
seni bir Milyoner Turu'na çıkaracaktık ama
sen o kartları atmayı akıl ettin.
Evet, turu kısa
keseceğiz.
Roman seninle
buluşmak için bekliyor.
Bakın, beni dinleyin.
Bir hata yaptınız,
tamam mı?
Siz yanlış adamı
yakaladınız.
Roman diye birini
tanımıyorum.
Seni havaalanında
gördü.
Bu taksiye bindiğini
gördü.
Ama bir hata yaptınız
çünkü ben o değilim.
- Öyle diyecek
dememiş miydim?
- Dedin.
Evet.
Çok iyisin Julius,
güven bana.
Hayatım boyunca çok dolandırıcı tanıdım.
Ve sen bu
hikâyelerinle fahişeye bile çek
yazdırırsın.
Şunu dinle.
Hapishanede birini
tanıyordum.
Bana Julius'un bir
arabayı nasıl çaldığını anlattı.
Düzeltiyorum, yasal
olarak el koyduğunu, değil mi?
Yasal olarak mıydı?
Yasal olarak bir
Maybach'a el koymuş.
- İnanılmaz.
- Eve yarım milyon
dolarlık arabayla gitmiş, işte Julius
bu.
Kendini istediği
herkes olarak tanıtabilir, o kadar
iyidir.
Yangın musluğu rolü
yapsa köpekler üstüne işerlerdi.
Yemin ederim yanlış
adamı yakaladınız.
İtiraf etsen, tüm bu
yolculuk çok daha kolay olabilir.
Roman'dan ve dört
milyonunu nasıl çaldığından bahsedebiliriz.
Nereye gideceğimi
bilmiyorum.
Beşinci karayolundan
mı gideceğim?
Hayır, 210'dan devam
et.
Nerede çıkacağını ben
söyleyeceğim.
Düşün bir.
Ben olduğuma dair bir
kanıtınız var mı?
- Tanrım!
- Julius olduğuna
dair kanıt mı istiyorsun?
- Bununla zaman
kaybetme.
Gözümüze baka baka
yalan söylüyor.
- Eğlenceli.
- Konuşmak ister
misin?
- Kiminle konuşacağım?
Karın.
Onu kaçırdığımızı
söylemeyi unuttum.
Herhalde aklımdan
çıkmış olmalı.
Evet, Roman onu
garanti olarak tutuyor.
Oyun bitti.
Rol yapmayı
bırakabilirsin.
- Benim karım yok.
- Tanrım!
İşte yine başladık.
Bu adam inanılmaz.
Pes etmiyorsun, değil
mi?
Yüzüğü unuttun mu?
Seni geri zekâlı!
Burada önemli olan
tutarlılık.
- İnsanda biraz
sadakat olur.
Karısını ne kadar
çabuk sattığını gördün mü?
- Bu adam annesini
bile satar.
- Tamam, tamam.
Bakın.
Evet, bir yüzüğüm var.
Ama bir karım yok.
Ve sebebini
açıklayabilirim.
- Aman Tanrım, bunu
Roman da duymalı.
Roman'ı boş versene.
Asıl karısı duymalı.
Var olmadığını
öğrenmek çok hoşuna gidecektir.
Bir saniye bekle, bu
eğlenceli olacak.
Çalıyor.
Neredesiniz?
Ne oldu?
Elinizden kaçırdınız
mı?
Hayır, kaçırmadık.
Ama kaçmayı denedi.
Sizi amatörler.
Silahlı iki kişi basit
bir işi bile yapamıyorsunuz!
Bak, beni dinle,
yoldayız.
20 dakika sonra orada
olacağım.
Güzel, onu
profesyonellere teslim edeceğim.
Şunu bir dinle, Julius
olmadığını söylüyor.
Şu anda yanımda
oturuyor ve Julius değilim diyor.
Elbette olmadığını
söyleyecek.
Ölmek istemiyor.
Beni dinle, adım Greg
Newman.
Beni başkasıyla
karıştırıyorsunuz.
Ben Santa Rosa
Californialıyım.
- Elbette.
Yedi yıl önce de Rhode Island'lı Gary Larousse'tun.
İki yıl önce,
McCalvin Fonu'ndan 12 milyon doları dolandırırken adın Albuquerque'li Frank J.
Coolidge'dı.
Seni izlemediğimizi
mi sanıyorsun?
- Hayır, değildim
çünkü o değilim.
Boşa nefes tüketme.
Havaalanındaydım.
8217 numaralı taksiye
bindiğini gördüm.
Pek dikkatli değildin.
Parlak mavi takımın.
Kahverengi deri
çantan.
Seni böyle tanıdık,
lanet olası.
- Anlamıyorum.
- Bu adam inanılmaz.
Parmağında yüzüğü var
ama karım yok diyor.
Tam bir sahtekâr!
Böyle devam ederse yakında
bir karısı olmayacak.
Beni duydun mu, lanet
olası?
- O benim karım değil.
Benim karım değil.
- Julius?
Nerede olduğumu
bilmiyorum.
- Kim olduğunu
bilmiyorum.
Benim adım Greg.
Ve onlara beni tanımadığını
söylemek zorundasın.
- Bir depo gibi bir
yerdeyim.
- Bak, beni dinle.
Kim olduğunu bilmiyorum!
Onlara kocan
olmadığımı söylemelisin.
Bu benim kocam değil.
Julius'la konuşmak
istiyorum.
- Elbette.
- Tamam Julius, iyi
deneme.
20 dakika sonra
görüşürüz.
- Roman Kapattı.
Belki Greg bu Julius
denen adama benziyordur.
Bu hiç aklınıza geldi
mi?
- Belki de çok
konuşuyorsun.
Lütfen, yemin ederim.
Aradığınız adam
değilim.
Bir dolandırıcı bile karısına
sadık olmalı.
- Yüzüğü
açıklayabilirim.
- Zahmet etme.
Ben merak ettim.
Bakalım nasıl bir şey
bulacak.
- Zamanını boşa
harcama.
- Daha önce karım
hakkında yalan söyledim.
- Yalan söylüyormuş.
Yalan mı söylüyormuş?
Tamam, ben merak
ettim.
- Ben etmedim.
- Greg Newman olman
da mı yalandı?
Hayır, Greg Newman
benim.
Bu benim gerçek adım.
- Öyleyse yalan olan
neydi?
- Yüzüğü işim için
takıyorum.
Ben bir satıcıyım.
- Satıcı, dolandırıcı sarımsak, sarmısak.
- Bu doğru.
Kiliselere satış
yapıyorum.
Kiliselere satış
yaparken rol yapman gerekir.
Aile babalarıyla
çalışmak isterler.
Hristiyan, kiliseye
giden, İncil'i bilen, evli erkekler.
Onlar için benim
yaşımdaki bir bekâr ya eş cinseldir ya
da bir Kazanova.
Ya da eş cinsel bir
Kazanova.
Ve bu onlar için cehenneme
tek gidiş bileti.
O yüzüğü görmek
istiyorlar.
- Duruma göre yalan
uyduruyor.
Bakın, yüzüğü takmak
zorundayım.
Bu bir oyun.
- Tüm bu şey bir oyun.
- Tamam.
Ne satıyorsun?
- Boş versene, yalan
satıyor.
- Sadece merak
ediyorum.
- Seninle oyun
oynuyor.
- Ne satıyorsun?
Kutsal su.
- Aman Tanrım!
- Bu gerçek bir iş.
Bu Ürdün Nehri'nden Genesis
Kutsal Suları.
Kutsal topraklarda
dolduruyoruz ve Kentucky'ye gönderiyoruz.
Büyük bir pazarı var.
Ayak işini ben
yapıyorum.
Kiliselere gidiyorum ve
suyu pazarlıyorum.
Tamam, hadi pazarla.
- Yani sizin önünüzde
mi?
- Hayatın buna
bağlıymış gibi.
- Genelde bir toplantı
ayarlarım.
- Nasıl yaptığını
merak ediyorum.
Neler söylediğini.
Greg Newman rolünü
yap.
- Yalancıların
koruyucu azizi.
- Santa Rosa'lı Greg Newman'mışsın gibi.
- Ben zaten oyum.
Tamam.
Çok güzel.
Bu daha doğal yapıyor.
Daha ikna edici.
- Ben ikna olmadım.
- Kapat çeneni.
- Tamam, bakın.
Size kısa bir satış
konuşması yaparım ama her zaman değişiyor.
Katolik'seniz,
Baptist ya da Metodistseniz değişiyor.
- Katolik olanı yap.
- Katolik.
Tamam.
Satıcılığın yüzde
99'u ter ve yüzde 1'inin ilham olduğu söylenir.
Benim için tam tersi.
Dürüst pazarlama söz
konusuysa, ilham kayıp ruhları susamış
ruhları iyileştirir.
Çünkü insanlar
susuzluklarını yanlış maddelerle giderirler.
Günümüzde her şey
için takviye satılıyor ama hâlâ ruh
eksikliği için bir şey bulamadılar.
İnsanların
ihtiyaçları çok daha besleyici bir vitaminli su.
Bu yüzden her Katolik
ailenin evlerinde bu kutsal sudan bulunmalı.
Ve oraya koyma görevi
kiliseye ait.
Bazı insanlar
kilisenin gözden düştüğünü söylüyor.
Hayır, efendim.
Bu bir yalan.
Bir inanç krizi
olduğu söyleniyor.
Ben her zaman bir
inanç krizi vardı diyorum.
Tanrı'ya karşı
savaşan çok fazla güç var.
Havayı dolduran çok
fazla günah var.
İyi insanlar, dine
aykırı şeylerin içinde kaybolmuş durumdalar.
Ne yaptıklarını
bilmedikleri için affetmemiz mi gerek?
Hayır, efendim.
Bu yeterli olmaz.
Onları affedebiliriz ama onlara yolu göstermediğimiz için
kendimizi affedemeyiz.
Onlar kendilerini
akışa kaptırmış, bizim sunabileceğimiz başka
bir akış var.
Bu kutsal ve büyük
bir nehir.
Genesis Kutsal Suyu.
Ürdün Nehri'nden.
Kilise bunu sadece
teşvik etmemeli, ayrıca satmalı.
Toptan.
İnananlar İsa'nın
vaazını dinlemek için Ürdün Nehri'ni
geçenler gibi bizim tarafımıza geçecekler
ve iyileşecekler.
Düşmanları onu
yakalamak için yola çıktıklarında İsa,
Ürdün Nehri'nde saklanmıştı ve Yahya
onu ilk kez orada vaftiz etmişti.
Ve tüm insanlar
vaftiz edildiğinde, İsa dua ederken gökyüzü
açılmıştı ve kutsal ruh aşağı inmişti.
Luke.
Bölüm üç.
Ayet 23.
- Sen ciddi misin?
- İyi ezberlemiş.
- Karşılaştıracak
İncil'in var mı?
- Hayır.
Yani karanlıkta
yürüyen o aptal sen oldun.
Casper kitabı.
Bölüm üç, ayet dokuz.
- Bana çok inandırıcı
geldi.
- Elbette inandırıcı
gelecek.
Adam bir dolandırıcı.
Ve işinde başarılı,
hakkını veriyorum.
Hadi, kimse ucunda
para yoksa böyle konuşmaz.
Dolandırıcılar
konuşur.
Roman'dan dört
milyonu çalmayı böyle başarmış.
Sabaha kadar İsa'dan
bahsedebilirsin ama bir saniye bile yutmam.
Ben dinlemek
istiyorum.
Hayır, dinlemek
istemiyorsun.
İnanmak istiyorsun.
Çünkü günahları
yüzünden öleceği için kendini suçlu hissediyorsun.
Ama Julius değilse ölmesini
istemiyorum.
Ve Julius bunu
biliyor.
Bu yüzden inanmanı
sağlamaya çalışıyor.
Bu şeyin nasıl
yapıldığını biliyorum.
Telefon seksi operatörü olan bir arkadaşım var.
Her şeye inanmanı
sağlayabilir.
Tahrik olduğunu
duymak mı istersin, olur.
Bir Marslıyla mı
sevişmek istiyorsun?
Küçük yeşil
antenlerinin vücudunun üstünde dolaştığını hissedebilirsin.
Ve sana Julius Jacks'in
yaptığı gibi kutsal su da satabilir.
Ve sen alırsın çünkü inanıyorsun,
değil mi?
Söylediğim her şey
doğru.
Kanıt mı istiyorsun?
Tamam.
İşte.
Şuna bir bakalım.
Bir elma.
Kutsal suyun nerede
satıcı?
Örneklerin nerede?
İncil'in.
Broşürlerin.
Neredeler?
- Üstümde değiller.
- Ne kadar şaşırdım
bilemezsin.
Bu adam kutsal su
satıcısıysa, ben Papa'yım.
- Eşyaların nerede?
- Şehre satış için
gelmedim.
Hayır, sen şehre
geldin çünkü bu şehirde hiç acımadan aslanların
önüne atabildiğin Bayan Jacks'le birlikte
yaşıyorsun, Bay Hristiyan.
- Santa Rosa'lıysan neden uçakla geldin?
- Elmer Jonas'la
toplantım var.
Ünlü bir televizyon
rahibidir.
Araştırabilirsiniz.
Evet, o adamı
biliyorum.
Kanal 40'taydı
sanırım.
Kurtuluş kanalı.
- Oak Valley
çıkışından çık.
Sağa dön.
Ve çeneni kapat!
- Elmer Jonas bu Tanrı'nın cehennemde eş cinsellere özel
yer ayırdığını söyleyen adam değil mi?
- Evet, bağnazdır.
Ama ayrıca her pazar
dört milyon Amerikalı tarafından izlenir.
Waterfront Plaza'da kalıyor.
- Yani bir iş
toplantısına sattığın şeyler olmadan gidiyorsun.
Bakın, onunla daha
önce buluşup pazarlamayı yaptım.
Bu onun devamı.
Peki, meslektaşlarına
rastlarsan ve canları kutsal su isterlerse
ne olacak?
Örnek yok mu?
- Bak, onunla Nisan'da
buluştum.
Patronum programında suyumuzu
tanıtmasını istedi.
Hafta sonunu onunla
geçirdim.
- Bu toplantı ne için?
Ben, Elmer'la özel
bir konu için buluşacaktım.
Acele etme, iyi bir
şey uydur.
Numarası kırdığınız
telefonda kayıtlıydı.
Roman'ın yanına
gidiyoruz ve o böyle hikâyeler duymak
istemeyecektir, inan bana.
- Bu özel bir görüşme
olacaktı.
Paraya ihtiyacım var.
Roman'ın dört milyonu
yeterli olmadı mı?
Beni öldürebilirsiniz.
Başıma geleceklerin
hepsini hak ettim.
Bu kadar mı?
Bitti mi?
Tamam mı?
Sona erdi mi?
İçini iyice döktün mü?
Bravo.
Çok iyi.
Hadi.
Bravo!
Ne harika bir gösteri.
Uzun metrajlı bir
filmde gerçekleştirilen en iyi yalancı
performansı.
Bu dünyada
dolandırıcılar var ve sanatçılar.
Sen dostum,
DaVinci'sin.
Geri dön.
Bu adamı Hollywood'a aktör olmaya götürüyoruz.
Adam bir oyuncu.
- Ben günahkârım.
- Sonunda, itiraf.
Hadi anlat, Greg.
Elmer'ı görmeye
gidiyordum.
O zengin biri.
Bir milyoner.
Onun güneyde
programını yayınladığı bir çiftliği var.
Hafta sonu için beni
oraya davet itti.
Elmer, aile
değerlerini savunan bir vaiz.
Karısı o hafta sonu
bir çocuk hastanesini ziyarete gitmişti.
O da herkes gibi
kaybolmuş.
Yemeği geç saatte
yedik.
Odama geri döndüğümde beni kendi odasından uzağa yerleştirmiş olsa
da duyabiliyordum.
- Neyi?
Evde başka misafirler
vardı.
Başka bir erkek.
Geceyi birlikte
geçirdiler.
Aman Tanrım!
Şehre Elmer Jonas'a şantaj
yapmaya mı geldin?
Hayır.
Ben düşündüm ki,
belki Elmer bana para verir diyordum.
Bunu nasıl olsa
söylemeyecektim.
- Hadi, buraya adama şantaj yapmaya gelmişsin.
Kimse durup dururken
para vermez.
Ya şantaj yaparsın ya
da Milyoner Turu'na çıkarırsın.
Altı yıl önce anneme
konjestif kalp yetmezliği teşhisi konuldu.
Bir kâbustu.
En iyi doktorları
tuttuk.
- Siz derken sen ve
karın mı?
- Ben ve annem onun parasını da kullandık.
Özel bir hastaneye
götürdük.
Gece gündüz özel hemşireler ilgileniyordu.
Para umurumda bile
olmamıştı.
Altı ay içinde
çıkacak demişlerdi.
Tam beş yıl oluyor.
Ve onu hayatta
tutmak bana yılda 200 bin dolara patlıyor.
İnsanlar acı
çektiğini söylüyorlar.
Çok yaşlı.
Fişini çek bitsin.
Ama fişi çekecek
olursam, bunu onun için değil kendim
için yapmış olacağım.
Para ödememek
için, bu kâbusu bitirmek için.
Daha önce durumum
iyiydi.
Her şeyi sattım,
evimi.
Sigorta şirketi
bir açık buldu.
Formlarında yalan
söyledi dediler.
Bir kuruş bile
ödemiyorlar.
Arkadaşlarım onu
bir yere yatır diyorlar.
Yaşlı insanların
ölmek için gittikleri bir yere.
Ama bu en büyük
günah, sorumluluk almadan gitmesine izin vermek.
Acısını dindir,
acısını dindir, bırak annen ölsün.
Ama yeterince para
kazanıyorum.
Parçalanıyorum.
Ve şu adamın
parasını çalacaksın.
Dünyanın tüm
kutsal suyu anneme yardım edemez.
Faturaları bile
ödeyemiyorum.
Bir ikiyüzlüyüm.
Bu inanç krizini
alıyorum ve her cevaba sahipmişim gibi rol
yapıyorum.
Dua etmeyi denedim ama yanıtlanmadı.
Ve günah
kapıdayken evet, annemi yaşatmak için birine
şantaj yapabilirim.
Ucunda cehennemde
yanmak varsa orada çok kişiyi göreceğimi
biliyorum.
Öldüren sigorta
şirketleri, nefret yayan bağnaz vaizler
ve başka insanları ölümlerine götüren insanlar.
Umarım acımasız
bir Tanrı vardır.
Ve umarım Umarım hesap günü yakındır.
Buradan sola dön ve
sağa.
- Hayır.
- Ben yolu biliyorum.
- Kenara çek.
- Neredeyse vardık.
- Kenara çek!
- Burada mı?
Evet.
- Arabadan in,
konuşmak istiyorum.
- Roman'ın yanına vardığımızda konuşursun.
- Roman'a gitmiyoruz,
in arabadan.
Geminin kaptanı sen
değilsin, buna ben karar veririm.
İn dedim!
Lanet olsun!
Bu kadın beni fıtık
edecek.
Burada kalın.
Lanet olsun!
Ne var?
Ne oldu?
- Yanlış adamı
kaçırdık.
Hayır, yanlış değil.
Roman havaalanında
adamı bize teşhis etti.
Hayır, doğru olmayan bir
şeyler var.
Evet, biliyor musun?
Sen aslan olmaya
çalışan zayıf bir kedi yavrusundan başka
bir şey değilsin ama yapacak cesaretin
yok.
- Sence işe yarayacak
mı?
Hikâyene inanmış
olmalı.
- Bu gerçek.
Julius Jacks ya da
Elmer Jonas'a şantaj yapacak adam olman
umurumda değil.
Anlattığın hikâye işe
yarıyor.
İşe yaramıyor.
Dinle, bizi götürdükleri
yere vardığımızda beni de öldürecekler
seni de, anladın mı?
Buradan hemen kaçmak
zorundayız.
- Ben hiçbir yere
gitmiyorum.
Bir dolandırıcının bunları
uydurması imkânsız.
Tanrım, sen saf mısın
yoksa sadece geri zekâlı mısın?
Roman'ı atlatıp
yanına kalmasını mı bekliyorsun?
Roman'ın canı
cehenneme!
Onun için çalışmayı hiç istememiştim.
Beni sen ikna ettin!
Paraya ihtiyacın
vardı, Bayan Korkak.
- Korkaksın.
- Ben mi korkağım?
Güzel, biliyor musun?
Sen kaçabilirsin.
Şansını dene.
Umurumda değil.
Burada kalacağım.
Bazen beklemek en
iyisidir.
- Eğer beklersek
öleceğiz.
- Bak, gerçeği
söylüyor.
Ben de Julius
olduğunu sanıyordum ama bu sadece şanssız bir serseri.
Ölümüne sebep olmak
istemiyorum.
- Neden?
Tanrı'dan mı
korkuyorsun?
Bir ceza olacaksa, bu
Roman'dan gelecek, hem de hemen.
Ondan korkmuyorum.
Güzel, onu tek başıma
götürüm.
Sen de şehre otostop yaparak dönebilirsin.
- Götürmene izin
vermeyeceğim.
Engel olacak mısın?
Hayır.
Engel olmayacaksın.
Şimdi lütfen beni
üzme.
Bin şu lanet olası
arabaya, hadi!
Bu kadın beni
öldürecek.
Dur, dur!
Bir saniye dur!
Nasıl bir duygu?
Şimdi kim blöf
yapıyor?
Bir saniye bekle, ben
Roman için çalışıyorum.
Bunun seninle ilgin
yok.
- Ne?
Roman için
çalışıyorum.
Nefes al.
Nefes al.
Dur, dur, tamam.
Nefes al.
- Silahı bırak.
- Ne yapıyorsun?
Ne yapıyorsun?
- Sana silahı bırak
dedim.
- Ne yapıyorsun, onu
yakaladım!
Sana o silahı
bırakmanı söyledim!
Aferin sana.
Hiç seninle olmadım.
Hiç olmadım.
Anladın mı beni?
Daha akıllı olacağını
sanmıştım, Julius.
Taksi şoförlerine asla
güvenmeyeceksin.
Doğru, özellikle
senin her dolandırıcının bir numarası
olduğunu bilmen gerekirdi.
Roman'ın şoför olarak
adamlarından birini göndermiş olabileceği
hiç aklına gelmedi mi?
Aptal.
Bir an için bana
bağırmandan senin de bilmediğini sanmıştım.
Benim de bilmediğimi
mi?
Çok iyi.
Tamam, hadi arabaya.
Sana bin dedim.
Hadi, arabaya bin.
Kahretsin!
Kahretsin!
Billie!
Billie!
- Aptallık yapma.
- Kahretsin!
Vurulmuş!
Onu vurmuş!
Ölmüş.
Ölmüş.
- Ne yapmak
istiyorsun?
- Yere!
Diz çök!
Diz çöz dedim!
- Ne yapacaksın?
Öldürmek istiyor
musun?
- Ne yapacağım
biliyor musun?
Seni hemen şimdi
öldüreceğim!
O seni bırakmak
istiyordu!
Seni lanet olası!
- Paranı almak
istiyor musun?
Paranı mı alacaksın
yoksa şimdi mi öldüreceksin!
Çünkü öldürebiliriz.
- Evet, şimdi
öldüreceğim.
- Onu Roman'a götür.
O öldürsün ve sen de
kurtulmuş ol.
Şimdi kelepçeyi tak.
Onu arabaya bindir ve
hemen Roman'a götürelim.
Ben Billie'yle
ilgileneceğim.
- Orada kal, lanet
olası!
Ellerini arkada
birleştir!
Ellerini birleştir
dedim!
Lanet olası!
Kalk, kalk, kalk!
Arabaya bin!
Arabaya bin!
Tanrım!
- Merak etme, merak
etme.
- Lanet olası pislik!
Kahretsin!
- Tamam, her şey
yoluna girecek.
- Ama Billie!
- Onu merak etme.
Her şey yoluna
girecek, hadi gidelim.
Kahretsin!
Kahretsin!
Kahretsin!
- Her şey yoluna
girecek.
- Evet.
Buradan sola dön,
sonra sağa ve Sherman Yolu olacaktı sanırım.
Orada bir depo olacak.
Soldaki son depo.
Evet?
- Neredesin?
Yaklaştık, bir sorun
çıktı.
Billie vuruldu ve
öldü.
Beni iyi dinle, hiçbir
riske girmeyeceğim.
Julius'u depoya
elleri kelepçeli ve başına silah dayanmış halde getirmeni istiyorum.
Kaçmaya kalkarsa vur
onu.
Karısı burada, aklını
kaçırmasını istemiyorum.
Lanet olsun!
Billie hakkında
hiçbir şey demedi.
Bilie'yi sormadı.
Pisliğin teki.
Benim kardeşim
gibiydi.
Sokak ortasında
vurulmak, böyle ölmemek gerek.
Ölmenin iyi bir yolu
yok.
Milyoner Turu'na her
çıkışımda, ona ne kadar kazandığımı anlatırdım
ve hiç ilgisini çekmezdi.
Korktuğu için değil,
o sadece yapmak istemiyordu.
- Buradaki mi?
- Hayır, şu ilerideki.
Diğeri.
Casper, nereye
gittiğimi bilmiyorum.
Bana yolu Casper, hadi!
- Sola dön!
Sola dön!
- Tamam.
Lanet olsun!
Bu depo mu?
- Hadi, burada dur.
- Roman'a
geldiklerini söyle.
- Geldiler.
Roman çok kızgın.
Ölümün karanlık
vadisinde yürüyor olsam da kötülükten korkmayacağım çünkü sen yanımdasın.
- Çok güzel.
Dua et.
Dinleyen yok.
Ölümün karanlık
vadisinde yürüyor olsam da - Kapat
çeneni.
- kötülükten korkmayacağım çünkü sen yanımdasın.
- Kapat çeneni.
Ölümün karanlık
vadisinde yürüyor olsam da kötülükten korkmayacağım.
Bu da kim böyle?
Kımıldama.
- Julius.
- Evet.
Dur.
Dur.
Neden beni daha önce
öldürmedin?
- Çünkü deponun
yerini bilmiyordum.
Doğru.
Karımın yerini
biliyor olamazsın, değil mi?
- Hayır.
- Hayır mı?
- Bilmiyorum.
- Çok yazık oldu.
Başka yer başka zaman
olsa seninle birlikte bile çalışabilirdik.
Dur.
Biz Teşekkürler.
Hadi, gidelim.
Hadi.
Beni takip et.
Beni takip et!
Nola!
Nola!
Nola!
- Julius?
Julius?
Julius, buradayım!
Beni öldüreceklerini
sanmıştım.
İkimizi de
öldürecekler sandım.
Neredeyse
yapacaklardı.
Hadi gel, buraya gel.
Aman Tanrım, iyi
misin?
- Evet.
Dün gece eve biri
geldi.
Nerede olduğunu sordu
ve şehir dışında olduğunu söyledim ve
yanımda uçak rezervasyonunun olduğu
e-postayı buldular ve - Tamam.
Geleceğini biliyorlardı
ve seni öldüreceklerini sandım.
Merak etme.
Eve gittiğimizde konuşuruz
olur mu?
Güvendesin.
Merak etme.
Bu kim?
Bu Greg Newman.
Santa Rosa'lı bir
satıcı.
- Ne işi var burada?
- Aslında seni
kurtarmama yardım etti.
- Teşekkür ederim.
- Sammy bu mu?
- Hayır, bu Eddie.
Beni bırakacak mısın?
Tamam, ne oldu?
Dün gece evi aradım.
Uçağımın gecikeceğini
haber verecektim.
Açmadın.
Ben de cep telefonunu
aradım.
10 kere.
Açmadın.
O zaman bir şey
olduğunu anladım.
Havaalanına
geldiğimde takip edildiğimi anladım.
Kendi kendime Roman
olabilir diyordum ama emin değildim.
Dışarı çıktığımda
şüpheli görünen bir taksi şoförü beni arabaya
binmeye ikna etmeye çalıştı.
Tamam dedim, neden
olmasın taksiye bineyim.
Biraz dolaşmış olurum.
Bindiğimde, bu adam
klimayı sonuna kadar açmıştı.
İçerisi buzdolabı
gibiydi ve domuz gibi terliyordu.
İki adamın yanında
durdu, atlamalarını bekledi.
Ama atlamadılar.
Ne olduğunu
bilmiyorlardı.
Onu anlamadılar.
O zaman anladım.
Pişman olmaktan
iyidir dedim.
Şoföre boynundan
yakaladım.
Silahımın olduğunu
söyledim.
Ellerin direksiyonda
kalsın.
Roman için mi
çalışıyorsun?
- Hayır!
Ne istiyorsun?
- Cevap ver.
Sana elini
direksiyondan kaldırma dedim yoksa ölürsün.
Şimdi devam et, sola
dön.
Devam, işte, çok
güzel.
Karım nerede?
Karım nerede?
- Bilmiyorum.
Bana yalan söyleme.
Yalan söylersen seni
öldürürüm.
- Bilmiyorum, tamam
mı?
- Karım nerede dedim?
İki adamın arabaya
binmeleri gerekiyordu.
Seni nereye götüreceklerini bilmiyorum, tamam mı?
"Kısa Süreli
Park Alanı" Hiçbir şey bilmediğine yemin etti.
Roman beni alması
için para ödemişti ve iki kişi arabaya
binip beni kaçıracaklardı.
Ona beni nereden
tanıdığını sordum.
Bana Roman'ın beni
havaalanında teşhis ettiğini söyledi.
Beyaz adam.
Koyu saçlı.
Mavi takımlı.
Kahverengi çantalı.
Tamam, burada dur,
park et.
Sana son bir kez
soracağım.
Beni nereye
götürecektin?
- Bilmiyorum!
Bilmiyor musun?
Beni nereye
götürecektin?
Bilmiyorum!
Bana söylemediler!
Bana söylemediler!
Yani kısaca ihtiyacım
olan her şeyi öğrendim.
Ve şoför Şoförleri bilirsiniz.
Sürekli konuşur ve
hiç susmazlar.
Acele etmem
gerekiyordu.
Roman taksiye
bindiğimi görmüştü ama o iki adam
görmemişti.
Şimdi şoförle yer
değiştirirsem Roman'ın adamları beni doğruca
sana getireceklerdi, değil mi?
Tek gereken yerime
geçecek biriydi.
Biliyorum, kolay
değildi ama tek şansım buydu.
Biliyor musun, şansım
yardım etti.
Çünkü sonunda
arkadaşımız Greg'i buldum.
- Santa Rosa'lı
satıcıyı.
- Kesinlikle.
Bayım, ne tarafa?
Ne gündü ama.
Bir gezintiye
çıkacağız.
- Seçme şansım var mı?
- Hayır.
Evet, tamam.
Gidelim.
Biliyorsun yarın yine
gitmek zorundayım.
Mecbur değilsin.
Arizona'daki o
adamlar yine aradılar, gitmek zorundayım.
Özür dilerim Nola, yapmak
zorundayım.
Son bir toplantı daha
ve bitecek.
- Hiç bitmiyor.
Bu kamyonetten
kurtulmam gerekecek.
- Greg'i ne
yapacaksın?
- Gezmeye çıkacağız.
- Hayır, yapamazsın.
- Biliyorsun,
mecburum.
Bu defa olmaz.
Yumuşamaya başladın.
Birazcık.
Bir saate kadar dönerim.
Merhaba Sammy.
Biliyorsun hepimiz
öleceğiz.
Biliyorum.
Biliyorum.
Ben annenin
durumundan bahsediyordum.
Benim için bir şey yapabilir
misin?
Anneme bir mesaj
iletir misin?
Ona inancımı hiç kaybetmediğimi söyle.
Onu sevdiğimi söyle.
Haklıydı.
İnancımı hiç
kaybetmemişim.
- Sanırım bunu
yapabilirim.
Santa Rosa'lı Greg
Newman.
Beni de annem büyüttü.
Büyütmek.
Beni olduğum kişi
yapışı.
Sadece ikimiz vardık.
Ve kötüye gitti.
Bırakmak zorunda
kaldım.
Anlayacağın Greg takım elbiselerimizden fazla ortak yanımız
var.
Beni çok iyi dinle.
Bunu bir kere
söyleyeceğim ve hayatın boyunca hatırlayacaksın.
Paranı ya da kredi
kartlarını nasıl kaybettiğin ya da
yüzündeki morlukların ya da gömleğindeki kanın
nereden geldiği umurumda değil.
Casper, Billie,
Roman, onlarla hiç karşılaşmadın.
Taksiye hiç binmedin.
Milyoner Turu'na hiç
çıkmadın.
Ve en önemlisi, asla
ama asla Julius Jacks adında biriyle
tanışmadın.
- Tamam.
- Bitirmedim.
Adını biliyorum.
Nerede yaşadığını
biliyorum.
Ve nasıl biri
olduğunu çok iyi biliyorum.
Polisler gelip kapımı
çalar ve Julius Jacks'i ararlarsa Julius
Jacks seni aramaya gelecektir.
Birbirimizi anladık
mı?
- Evet.
- Güzel.
Arkanı dön.
Arkanı dön.
Annene selamımı ilet.
İsimsiz olarak
elbette.
Teşekkür ederim.
Çantanı unutma.
Bayım, ne tarafa?
||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »