Print Friendly and PDF

Translate

Sıkı Aynasızlar (2007) Hot Fuzz

|


121 dk
Yönetmen:Edgar Wright
Senaryo:Edgar Wright, Simon Pegg
Ülke:İngiltere  , Fransa  , ABD 
Tür:Aksiyon, Komedi
Vizyon Tarihi:13 Temmuz 2007 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:David Arnold
Web Sitesi:Resmi site [us]
Oyuncular
Simon Pegg
Martin Freeman
Bill Nighy
Robert Popper
Joe Cornish
Tüm Kadro

Özet

Unutulmaz komedi filmi "Shaun of the Dead"in yaratıcılarından bol aksiyon yüklü yepyeni bir komedi?
Nicholas Angel (Simon Pegg), Londra'nın gelmiş geçmiş en başarılı polis memurudur. Diğer polis memuru arkadaşlarının her birinden yüzde 400 daha fazla tutuklama yaparak rekor kırmıştır. O kadar mükemmel bir polistir ki, diğer polislerin hepsi onun yanında görevini yapmıyormuş gibi kalır.
Angel'ın üstleri bu duruma daha fazla seyirci kalamazlar. Diğer polislerin morali bozulmasın diye onu yeteneklerinin pek fazla işe yaramayacağı gözden ve gönülden uzakta bir yere tayin ederler. Yeni görev yeri, sakin ve suç işlemeyen insanların yaşadığı, yıllardır hiçbir polisiye olay belirtisi görülmeyen Sandford köyüdür.
Sandford'da göreve başlayan Angel için artık Londra caddelerindeki hareketliliğin yerini yemyeşil bahçelerde düzenlenen partiler ve hiçbir olayın meydana gelmediği klasik devriye gezileri almıştır. Yanında bir de oldukça sersem ama iyi niyetli bir genç olan polis memuru arkadaşı Danny Butterman (Nick Frost) vardır. Londra caddelerinde harekete alışmış olan Angel'ın yeni koşullara uyum sağlamakta zorlandığı bariz şekilde ortadadır.
Artık tembelliği ve uyuşukluğa iyice alıştığını hissetmeye başladığı bir anda meydana gelen bir dizi dehşet verici olay Angel'ın harekete geçmesine yol açar. Sandford'un göründüğü kadar suç işlenmeyen bir yer olmayabileceğinin farkına varmıştır. Angel artık kendisine inanan tek dostu haline gelen ortağı Danny ile birlikte önsezilerinin doğruluğunu kanıtlama, Sandford'un gerçek yüzünü ortaya çıkartma mücadelesi vermeye başlar.
İngiltere'nin en güvenli, en sakin, en tatlı köyünde yaşaya yaşaya aklını mı yitirmeye başlamıştır? Yoksa çok korkunç sonuçlara yol açacak birtakım gelişmelerin kokusunu mu almıştır? Küçük köy artık büyük kentin adalet anlayışından nasibini almak üzeredir.

Altyazı

Memur Nicholas Angel.
  Londra'da doğdu ve eğitimini orada aldı.
1993'te Canterbury Üniversitesi Siyaset ve Sosyoloji bölümlerini birincilikle bitirdi.
Hendon Polis Akademisine devam etti.
Saha tatbikatlarında üstün başarı sergiledi.
Özellikle kent asayişi ve isyan bastırma konularında.
  Geri çekilin!
Akademik olarak teorik derslerde ve bitirme sınavlarında büyük başarı gösterdi.
Şeref Copu Ödülünü kazandı.
Takdirname ile mezun olup Anakent Polis Teşkilatına girdi.
Kısa sürede etkinlik gösterip kentlilerin gözünde popüler oldu.
  Beyninizi kullanın.
İleri araba ve bisiklet kullanma teknikleri kurslarına giderek temel becerilerini geliştirmeyi sürdürdü.
Birçok meslek dışı etkinlikle yakından ilgilendi.
Günümüze dek, Anakent Polisi, 100 metre rekoru onda.
2001'de meşhur SO 19 silahlı müdahale timinde aktif göreve başladı.
Uyuşturucuyla Savaş Operasyonundaki cesareti nedeniyle cesaret madalyası aldı.
Son 12 ayda 9 kez özel takdir mektubu aldı.
Anakent polisleri arasında en yüksek tutuklama rekorunu kırdı.
Görev sırasında üç kez yaralandı.
Son olarak aralık ayında Noel Baba kılığındaki bir adam tarafından bıçaklandı.
  - Merhaba Nicholas.
  - Merhaba Çavuş.
  - Elin nasıl?
  - Hala biraz tutuk.
  Sokaklar çok tehlikeli olabiliyor.
  Şimdiye dek niye masa işi kapmadığına şaşırıyorum.
  Ben öyle yaptım.
  Ofisimin sokaklar olmasını tercih ederim.
  Gerçekten de öyle.
  Tutuklama oranın diğer polislerden%400 daha yüksek.
  Bu yüzden yeteneğini daha yararlı bir işte kullanma zamanı geldi de geçiyor.
  - Seni çavuş yapıyoruz.
  - Anlıyorum.
  Sandford, Gloucestershire'da.
  - Nerede, anlamadım.
  - Sandford, Gloucestershire'da.
  - Ama orası taşra.
  - Evet, harika bir yer.
  Burada Londra'da çavuş konumu yok mu?
  Hayır.
  - Memur olarak burada kalamaz mıyım?
  - Hayır.
  - Bu konuda seçme şansım var mı?
  - Hayır.
  Çavuş, ben buradan memnunum.
  Ama hep taşraya tayin olmak istemişsindir.
  - 20 yıl sonra falan olsa iyi olurdu.
  - Aferin sana.
  Bir dakika, size böyle bir şey demedim ki.
  Evet, dedin.
  Şöyle dedin: "Bir gün taşraya yerleşmek isterdim Janine.
 " Komiserle konuşmak istiyorum.
  Komiserle görüşebilirsin tabii ama inan ki o da sana aynı şeyleri söyleyecektir.
  - Merhaba Nicholas.
  Elin nasıl?
  - Hala biraz tutuk.
  - Evde işler nasıl gidiyor?
  - Anlayamadım efendim.
  Janine nasıl?
  Artık birlikte değiliz efendim.
  - Ya.
  Nerede oturuyorsun peki?
  - Yurtta kalıyor efendim.
  - Yeni gelenlerle birlikte mi?
  - Evet, eşyaları karton kutularda.
  Öyleyse, zaten toplanmışsın bile.
  Nicholas, sana süper bir memuriyet teklif ediyoruz.
  Bilmem kaç kez "Yılın Köyü" seçilmiş küçük şirin bir beldemizde çalışacak, şahane bir müstakil evde oturacaksın.
  Senin için iyi olacak.
  - Ne diyeceğimi bilemiyorum doğrusu.
  - Evet de.
  Teşekkür edebilirsin.
  Hayır, özür dilerim.
  Ben  - Üst merciye mi başvurmak istiyorsun?
  - Evet, evet.
  Baş komiseri bu iş için rahatsız etmemi mi istiyorsun?
  Evet.
  Baş komiseri buraya çağırmamı mı istiyorsun?
  - Evet, istiyorum.
  - Peki.
  Kenneth!
  - Merhaba Nicholas.
  Elin nasıl?
  - Hala biraz tutuk.
  - Baş komiserim  - Otur.
  Ne söyleyeceğini biliyorum, ama durum şu: Senin yüzünden façamız bozuldu.
  Anlayamadım efendim.
  Tabii ki çabalarını takdir ediyoruz ama takım arkadaşlarını hüsrana uğratıyorsun.
  Bütün mesele takım oyuncusu olmak Nicholas.
  Londra'nın şerifi olamazsın.
  Kenti idare etmeyi sürdürmene izin verirsek fevkalade olmaya devam edeceksin.
  Buna dayanamayız.
  Hepimizi işimizden edeceksin.
  Saygısızlık etmek istemem efendim.
  - Ama insanları böyle yok edemezsiniz.
  - Evet, edebilirim.
  Ben baş komiserim.
  Gerçeği ne kadar çarpıtsanız da, dikkate almadığınız bir şey var.
  Bakalım "takım" bu konuda ne düşünecek.
  "İyi Şanslar Nicholas" - Alo?
  - Janine, benim.
  Biliyorum.
  İşteyim.
Biliyorum, kapının önündeyim.
  Durum nedir?
  Durumu biliyorsun.
  Bunu konuşmuştuk.
  Hayır, ben  Buradaki durumu kastettim.
  İki kişi, boğuştukları kesin.
  Tam bir karmaşa.
  - Buradaki durumdan mı bahsediyorsun?
  - Nicholas, ne istiyorsun?
  Sana söylemem gereken önemli bir şey var ve bunu telefonda söylemek istemedim.
  Janine, tayinim çıktı.
  Bir süreliğine buradan taşınıyorum.
  Ben Janine değilim.
  Janine, tayinim çıktı.
  Bir süreliğine buradan taşınıyorum.
  Biliyorum.
  Bob söyledi.
  Merhabalar.
  Sana kendim söylemek istedim.
  Birbirimize karşı medeni olabiliriz.
  Daha kısa bir süre önce evlenmeyi düşünüyorduk.
  Evet ama sen zaten polis kuvvetiyle evliydin, değil mi?
  Artık "teşkilat" dememiz gerekiyor.
  Resmi tabirler kılavuzuna göre "kuvvet" çok saldırgan bir söz.
  Gördün mü?
  Aklın fikrin her an işte.
  - Önemsediğin tek şey, işin.
  - Bu doğru değil.
  Haklısın, bir de o kauçuk çiçeğin var.
  - Japon barış çiçeği o.
  - Paydos edemiyorsun Nicholas.
  İşinden daha çok seveceğin birini bulana kadar da bunu beceremeyeceksin.
  Ayrıca, bir süre ayrı yaşayalım diyen sendin.
  Evet, ilk hamleyi herzaman suçlu olan yapar.
  Aslında sana söylemem gereken bir şey var.
  - Başka biriyle çıkıyorsun.
  - Evet.
  Sen nereden  - Bob mu?
  - Hayır.
  Bob benim çıkabileceğim birine benziyor mu hiç?
  Dave'le çıkıyorum.
  Merhabalar.
  Anlıyorum.
  Ah Nicholas.
  O pencerenin içeriden kırıldığının farkında mısın?
Merhabalar Nicholas, ben Frank Butterman, yeni komiserin.
Kalacağın yerle ilgili bazı ayrıntıları bildirmek için arıyorum.
Senin için Spencer Hill'de küçük bir müstakil ev tuttuk.
  Silahlı kahraman polis aileyi kurtardı Tanışmak için sabırsızlanıyorum.
  Görüşürüz.
Nicholas, yine ben, Frank.
  Evinle ilgili bir şey daha vardı.
  "Polis Yurdu" Hazır değil.
  "Sandford'a Hoş Geldiniz Özen Gösteren Bir Halk" "Model Köy" Gök delindi sanki.
  - Oda tutmak istiyordum.
  - Oda tutmak mı?
  Ama sen hep buradasın.
  - Efendim?
  - Affedersiniz.
  Sizi kocam sandım da.
  - Siz Çavuş Angel olmalısınız.
  - Evet, öyle.
  Ben Joyce Cooper.
  Umarım yolculuğunuz iyi geçmiştir.
  Faşist.
  Affedersiniz, anlayamadım.
  "En önemli özelliği aşırı diktatörlük olan bir yönetim sistemi.
 " Soldan sağa, 7.
  - Şimdi anladım.
  "Faşizm.
 " - Faşizm.
  Harika.
  Size Şato Süiti'ni verdik.
  Bernard sizi yukarı çıkarır.
  Aslında ben yolumu bulabilirim herhalde.
  Kocakarı.
  Affedersiniz, anlayamadım.
  "Öcü ya da çirkin olduğu düşünülen huysuz yaşlı kadın.
 " Yukarıdan aşağıya, 12.
  Tanrı sizden razı olsun.
  Şato Süiti - Bir büyük bira lütfen Mary.
  - Hemen geliyor canım.
  Buyurun bayım, ne arzu edersiniz?
  Bir bardak kızılcık suyu alabilir miyim lütfen?
  Elbette.
  Siz yeni atanan polis misiniz acaba?
  Polis memuru, evet.
  Ben Nicholas Angel.
  - Ben Roy Porter.
  Bu da karım Mary.
  - Mary.
  Sandford'a hoş geldiniz.
  Bir şeye ihtiyacınız olursa söyleyin.
  Teşekkür ederim.
  Gazetenizi alabilir miyim?
  O bizim değil canım.
  Yerel gazete bozuntusunu pek sevmeyiz, değil mi Mare?
  - Yaşını 55 diye yazdılar.
  - Oysa ben 53 yaşımdayım.
  - 53 - Bir büyük bira lütfen Mary.
  - Hemen geliyor canım.
  "18 Yaşından Küçüklere Alkollü İçki Satışı Yasaktır" - Bakar mısın?
  - Ne var?
  - Doğum günün ne zaman?
  - Şubatın yirmi ikisinde.
  - Hangi yıl?
  - Her yıl.
  Dışarı.
  - Doğum günün ne zaman?
  - Sekiz Mayıs 1969.
  - 37 yaşında mısın yani?
  - Evet.
  Dışarı.
  Doğum günün ne zaman?
  Dışarı.
  - Bir sorun mu var Memur Bey?
  - Evet, var Bay Porter.
  Müşterilerinizden bazılarının reşit olmadığı anlaşılıyor.
  Birkaçı 18'den bir iki ay küçüktür belki.
  Ama burada olmaları, dışarıda başlarını derde sokmalarından iyidir.
  Evet, bize göre bu, halkın menfaati için en iyisi.
  Halkın menfaati.
  Olabilir ama yasa yasadır ve onlar da gitmek zorundalar.
  - Bir kızılcık suyu daha ister misiniz?
  - İstemem, teşekkürler.
  "Fıskiye Restorasyonu 1993'te Tamamlandı" Umarım arabayı kullanmayı düşünmüyorsunuzdur.
  Hayır.
  Peki.
  Seni karakola götüreceğim.
  Karakol nerede?
  Ne var?
  Yürüyün.
  "Nicholas Angel.
 " - Ha, ne zaman başladın?
  - Yarın.
  Bakıyorum bütün köyü tutuklamışsın bile.
  Pek sayılmaz.
  Bu gece burada mısın?
  Hadi git, dördüncü hücre boş.
  - Hey, onunla konuşmam lazım.
  - Sabaha kadar bir işine yaramaz.
  Anlıyorum.
  Hepsinin sicilini hazırlamak istediğinden emin misin?
  - Kalemimin mürekkebi bitti de.
  - Sorun değil.
  - Günaydın Çavuş.
  - Günaydın.
  Günaydın.
  Günaydın Çavuş.
  Günaydın Çavuş.
  - Beni içeri tık.
  - Efendim?
  Ben bir katilim ve durdurulmalıyım.
  - Nesiniz?
  - Fiyat katiliyim.
  Şaka yapıyordum.
  Ben Simon Skinner.
  Yerel süpermarketi işletiyorum.
  Bir ara bana uğrayın.
  Müthiş indirimlerim var.
  Görüşürüz!
  Günaydın Çavuş.
  Günaydın Çavuş.
  Komisere geldiğimi haber verebilir misiniz lütfen?
  Hayır.
  Neden?
  Daha gelmedi.
  - Ee, misafirimiz nasıl?
  - Misafir mi?
  - Dördüncü hücredeki sarhoş.
  - Bilmem.
  Kimse bana bir şey söylemiyor.
  Dördüncü hücreyi açar mısınız lütfen?
  Danny, dördü açar mısın?
  - Gitmiş.
  - Aman Tanrım.
  Kim gitmiş?
  - Niye polis memuru gibi giyindiniz?
  - Çünkü polis memuruyum.
  Çavuş Angel, nihayet.
  Ben Frank Butterman.
  - Bakıyorum oğlumla tanışmışsın bile.
  - Evet.
  Beni bağışla lütfen.
  Kendimi kaptırıveriyorum böyle.
  Kaptırmak dedim de, dün akşam epey kanunsuz yakalamışsın.
  Teşekkür ederim efendim.
  Çalışma şevkine hayran oldum ve hevesini kaçırmayı da hiç istemem ama burası Londra değil.
  Evet, lütfen Danny.
  Saygısızlık etmek istemem efendim ama coğrafi konum, yasanın uygulanmasında bir etken olmamalı.
  Hayır, teşekkürler.
  İstatistiksel olarak, Sandford ülkenin en güvenli köyü.
  Ama bu, dikkatli ve özenli bir yaklaşım gerekmediği anlamına gelmez.
  Bazı gençleri barda ağırlamamızın bir nedeni var.
  - Halkın menfaati mi?
  - Halkın menfaati.
  Kesinlikle.
  Selefin taşrada polislik yapmanın kolay olduğunu sanmıştı.
  Sonunda sinir krizi geçirdi.
  Üstelik Çavuş Popwell fevkalade bir polisti, gerçekten fevkaladeydi.
  Ve onda sende olmayan bir şey vardı.
  - Nedir efendim?
  - Kocaman gür bir sakal.
  Hadi, sana etrafı gezdireyim.
  Soyunma odası.
  İsyan odası.
  Kanıt odası.
  Şimdi And Dağları'na uzanalım mı?
  Dedektif Çavuş Wainwright ve Dedektif Cartwright.
  Rahatsız olmasaydınız.
  Onlara neden Andlar dediğimizi merak ediyorsundur.
  - İkisinin de adı Andrew mu?
  - Zeki olduğunu söylemişlerdi.
  Üstelik onlarla konuşmak düz duvara tırmanmak gibi, değil mi baba?
  - Siktir!
  - Teşekkür ederim Danny.
  "Hıyar 10 Sterlin - Piç 0,20 Bok 0,50 - Siktir 1 - Amcık 2" "Küfredene Ceza - Paranın Tümü Kilise Çatısının Onarımına Gidecek" İşte her şey burada oluyor.
  Bu Çavuş Tony Fisher.
  Memur Bob Walker.
  Bu da Saxon.
  Bu da biricik Doris Thatcher.
  - Tek kadın polisimiz.
  - Kadın polis değil.
  - Evet, öyle.
  Sütyenini gördüm.
  - O bir polis memuru.
  Kadın olmanın bununla bir ilgisi yok.
  Bilmem ki.
  Ara sıra faydasını görüyorum.
  Sizi ben gezdirebilirdim.
  Birkaç kez karakolu turladım.
  Yukarıda ne var?
  Vay, vay, vay, misafirimiz var.
  Nicholas, bu Tom Weaver.
  Köy Koruma Birliği'nin sivil irtibat görevlisi.
  Burada çok iyi örgütlenmiş bir kurum yönettiğimizi göreceksiniz.
  Bu kumanda merkezinden tüm köylülerin neler çevirdiğini görebilirim.
  Dün akşamki marifetinize hayran kaldığımı itiraf etmeliyim.
  Kahrolası kukuletalılara aynı şeyi yapmamanız yazık.
  Orada burada takılıyor, başıboş dolaşıyor, oturuyorlar.
  Aslında fıskiyede küçük bir grafiti dikkatimi çekmişti.
  Grafiti mi?
  Bunların icabına bakmak lazım Frank.
  Onlar daha çocuk Tom.
  Yakında uslanırlar.
  Şimdi aklıma geldi.
  Dostumuz Canlı Heykel cumartesi günü buradaydı.
  11'de, 12'de, 1'de, 2'de.
  Bu palyaçolara karşı sert tedbirler almazsak - köyümüz hokkabazdan geçilmez.
  - Derhal ilgileniriz Tom.
  Burayı yönettiklerini sanmalarına izin veriyoruz.
  Eh, hepsi bu kadar.
  Kafana takılan bir şey yoksa tabii.
  Evet efendim.
  Neden herkes çikolatalı pasta yiyor?
  Kara Orman yaş pastasını Danny ısmarladı.
  Küçük düşüncesizliğinin cezası.
  Küçük  Efendim, alkollü araba kullanmaya, "küçük düşüncesizlik" denemez.
  Hayır, yaş pasta, geçen hafta miğferini kaybettiği için.
  Dün akşamki olay daha ciddi bir ceza gerektirecek.
  - Güzel.
  - Dondurma sever misin?
  Özür dilerim efendim, anlamadım.
  Gelecek ay boyunca "Chunky Monkey" dondurmamız eksik olmayacak.
  Baba.
  Bugün senin ilk günün, saat de 11.
 30 olmuş.
  Bence yemeğe gidelim.
  Neden Sandford'ı seçtin Çavuş Angel?
  Kendi seçimim değildi aslında.
  Tabii ya, buraya gelip bana işimi nasıl yapacağımı söylemeyi sen seçmedin.
  İşlerimizi.
  Evet.
  Sizi temin ederim kimsenin tavuğuna kış demek istemedim.
  Tabii, burada hepimiz tavuk satıyoruz, değil mi?
  - Baban tavuk satıyor Andy.
  - Hindi de.
  Eminim Çavuş Popwell'in tahtına oturmak istiyorsundur.
  Kimsenin tahtına oturmayacağım.
  - Bıyığınız var.
  - Biliyorum.
  - Niye kurşun geçirmez yeleğini giydin?
  - Bu bir zorunluluk.
  Kentte belki.
  Burada seni kimse bıçaklamaz Çavuş.
  En azından halktan biri yapmaz.
  - Siz hiç bıçaklandınız mı Çavuş Fisher?
  - Hayır.
  Ben bıçaklandım.
  Sizi temin ederim ki hiç de eğlenceli değil.
  Çok olay gördün mü Çavuş Angel?
  Kendi payıma epeyce gördüm, evet.
  - Hiç mıhladığın oldu mu?
  - Efendim?
  Birini vurdun mu?
  Kalaşnikofla bir kokainmanı vurmuş.
  - Nereden buldun?
  - Saldırganın kalaşnikofu vardı.
  Peki o nereden bulmuş?
  Taşrada kentlerdekinden daha çok silah olduğunu biliyor musun?
  Herkes silah taşıyor buralarda.
  - Mesela kim?
  - Çiftçiler.
  - Başka?
  - Çiftçilerin anneleri.
  Bıçaklanmak nasıl bir duygu?
  Hayatımın en acılı deneyimiydi.
  İkinci en acılı deneyimin neydi?
  Havada takla atarken iki silahla ateş ettin mi hiç?
  Hayır.
  Havada takla atarken bir silahla ateş ettin mi?
  Hayır.
  - Hızlı takip yaptın mı?
  - Evet.
  Hızlı takip sırasında ateş ettin mi?
  Hayır.
  "Birden Fazla Okul Çoccuğu Giremez" Annette, şu Çavuş Angel senin dükkana geliyor.
Kıçına bir baksana.
- Lethal Weapon'ı gördün mü?
  - Hayır.
- Ama Die Hard'ı gördün, değil mi?
  - Hayır.
- Bad Boys II'yi?
  - Hayır.
Bad Boys II'yi görmedin mi?
  - Yoğun bir gündü, ha?
  - Evet.
  - Yarın da aynı mı olacak?
  - Evet.
  "KKB 19.
 00 Royalton Salonu" Amanda Paver, Sandford İlkokulu’nun müdürü.
  Memnun oldum Çavuş.
  - Simon Skinner'la tanıştınız sanırım.
  - Sıkı fıkı arkadaş bile olduk.
  Lütfen, lütfen, benimle gelir misiniz?
  Bu Leslie Tiller, "Hoş Geldiniz Çavuş" Bahçıvanlık alanındaki uzmanlığı Sandford'a ün kazandırmıştır.
  - Onun üstüne yoktur.
  - Teveccühünüz.
  Bu James Reaper, Brannigan Çiftliği'nin sahibi.
  İyi nişancı olduğunuzu duydum.
  Bir gün belki birlikte ava çıkarız.
  İki yıldır elime ateşli silah almadım Bay Reaper.
  Bundan sonra almaya da niyetim yok.
  Buradaki kuşlar size bayılacak.
  Kuşlar.
  Nicholas, merhaba.
  Ben Peder Shooter.
  Pazar ayini sırasında konuşup nasihatte bulunmak ister misin?
  İkiyüzlülük yapmış olurum Peder.
  Ah, ateist misin?
  Hayır, ben  Ben  Din kavramına açığım, ama tamamen ikna olmuş değilim, o kadar.
  - Agnostik misin?
  - Bende onun merhemi var galiba.
  Robin Hatcher, köyümüzün doktoru.
  Umarım gelecek aylarda birbirimizi pek sık görmeyiz.
  Geriye sadece, Köy Koruma Birliği'nin haftalık toplantısına hoş geldiniz demek kaldı.
  Başlamadan önce kısa bir duyuru yapacağım.
  Janet Barker kısa bir süre önce ikiz doğurdu.
  Onu tebrik ediyoruz.
  - Tom?
  - Sağ ol Joyce.
  Pekala.
  Eminim hepiniz, sokaklarımıza keşmekeşin dönüşünü fark edeceksiniz.
  Yılın Köyü yarışması yaklaştığından durum çok daha rahatsız edici bir hal alıyor.
  Son derece sinir bozucu Canlı Heykel'den bahsediyorum tabii ki.
Polislik mesleği, suçla savaşmak kadar, suçu önlemekle de ilgilidir.
  En önemlisi, tartışmasız ahlaki otoritenin icrasındaki yargı usullerinin doğru olmasıdır.
  "Sende O Cevher Varmı?
 " Sorusu olan var mı?
  Evet.
  İnsanın başında, ateş edilince patlayan bir nokta olduğu doğru mu?
  Selam, selam, ben Tim Messenger.
Sandford Halkı için fotoğrafınızı çekebilir miyim?
  Pekala.
  Öğretmene kelepçe takmaya ne dersiniz?
  Bunun doğru bir mesaj vereceğini sanmam.
  Fazla klişe.
  Tamam.
  Anladım.
  - Küçük sarışın çocuğa şapkanızı verin.
  - Olmaz.
  - Copunuzu sallayın.
  - Hayır.
  Hadi bakalım.
  Kanunun kısa kolu: Aynasız Angle çocuklara ders verdi.
  İmzanızı alabilir miyim lütfen?
  - Kahvaltı için.
  - Özür dilerim.
  Kanunun kısa kolu: "SİK" - Angle - Süper Aynasız Angle Hey, ben yapmadım.
  - Günaydın Angle.
  - Günaydın Angle.
  - Günaydın Angle.
  - Günaydın Angle.
- Çavuş Angel.
  - Günaydın.
  Kuğu kaçtı.
- Kuğu mu kaçtı?
  - Evet.
  Peki.
  Kuğu tam olarak nereden kaçtı?
- Şatodan.
  - Öyle mi?
  Siz kimsiniz peki?
Bay Staker.
  Evet, Bay Peter lan Staker.
  P.
  I.
  Staker.
  Evet.
  Pis makaracı.
  Hadi oradan!
  Peki Bay Staker.
  Elimizden geleni yaparız.
  Kuğuyu tarif edebilir misiniz?
  İki ayağı vardı.
  - Uzun ince boyunlu.
  - Evet.
  - Gagası turuncu-siyah.
  - Başka?
  Bir kuğu işte.
  Onu korkutacaksın.
  - Kuğuları yakalayamadınız, ha?
  - Aslında sadece bir kuğu kayıp.
  - Dükkandan bir şey ister misin?
  - Az önce dükkandaydın.
  Başka bir dükkanı düşünüyordum.
  Memur Butterman, özel işlerle ilgilenme vakti değil.
  - Bir şey olduğu yok, değil mi?
  - Her an bir şey olur.
  Dikkatli bakman lazım, tamam mı?
  Mesela bu adam.
  - Bay Treacher mı?
  - Evet.
  Niye uzun bir palto giymiş?
  Üşüyor olamaz.
  Niye kalın giyinmiş?
  Belki de bir şey saklamaya çalışıyordur.
  Bay Treacher mı?
  Pekala.
  Peki ya bu adam?
  Bir düşün.
  Niye şapkasını o kadar indirmiş?
  - Çok çirkin.
  - Ya da yüzünü görmeni istemiyor.
  Çünkü çok çirkin.
  Pekala, şunun hikayesi ne?
  - Ha, o Lurch.
  - Devam et.
  - Süpermarketin arabalarını topluyor.
  - Güzel.
  Asıl adı Michael Armstrong.
  - Babama göre çocuk kadar aklı varmış.
  - Pekala.
  Annesi ve kız kardeşiyle Summer Sokak'ta oturuyor.
  Onlar da bu herif kadar iri mi?
  - Kim?
  - Annesi ve kız kardeşi.
  İrsi bir şey.
  Hangi dükkanı düşünüyordun?
  "Ölüm Saçan İnsan Üstü Varlığa Karşı Savaş Sanatları Ustası" "Yunan Usulü Organik" Sade yoğurt Çavuş Angel, müdüriyete.
Müdüriyete.
  Çavuş Angel.
  Çavuş Angel.
  Yoksa Angle mı?
  Bay Skinner, altıncı koridorda bir bebek kustu.
  İzninizle lütfen.
  Michael!
  He.
  - Çocuk kusmuğu.
  Altıncı koridor.
  Paspasla.
  - He.
  - Bay Skinner, bir sorun mu var?
  - Hayır, hayır, hayır.
  Sadece yerel marketimizi desteklediğinizi görmekten çok memnunum demek istedim.
  Rica ederim.
  Birçokları taraf değiştirip Buford Abbey'deki Megamart'a gitmeye başladı.
  Böyle vefasızlık ettikleri için, kafaları omuzlarından ayrılsa yeridir.
  Peki, ben görev başındayım.
  İzninizle lütfen.
  Elbette.
  Sizi organik ürünlerin önünde oyalanırken gözetledim de boş vaktiniz olduğunu farz ettim, o kadar.
  Belki de göz kulak olmanız gereken kişi ben değilim.
  Buzdolabı Kralı.
  Adı George Merchant.
  Mutfak eşyası satarak köşeyi döndü.
  Norris Caddesi'ndeki o çirkin evi yaptırdı.
  Aslında ben ondan bahsetmiyordum.
  Şundan bahsediyordum.
  İzninizle.
  Affedersiniz.
  "Engel tanımayan polisle tanışın.
 " Gerzek!
  Ana caddede olay çıktı.
Çavuş Angel küçük bir sorun yaşıyor.
  Anlaşıldı.
  Günaydın Çavuş.
  Hay anneler.
  - Şuradan geçelim.
  Önünü keselim.
  - Bahçelerden mi geçeceğiz?
  Ne oldu Danny?
  Hiç kestirmeden gitmedin mi?
  Hey, onu bana ver!
  Bir şey söylemek zorunda değilsiniz, Ancak söyleyeceğiniz her şey, mahkemede aleyhinize delil olarak kullanılabilir.
  - Selam Danny.
  - Ne haber Pete?
  Bu adamı tanıyor musun?
  Evet, Jackie teyzenin kız kardeşinin oğlunun oğlu.
  Bunu daha önce söylemek aklına gelmedi mi?
  Yüzünü göremezdim, değil mi?
  Safi göz değilim ya.
  Etkileyici bir tutuklama.
  Ne yazık ki Bay Skinner şikayette bulunmak istemiyor.
  Ne demek şikayette bulunmak istemiyor?
  Ben sadece, suç istatistiklerinde bir rakam olmadan önce Peter'a bir şans daha verilmesini tavsiye ediyorum.
  Eminim bundan çok değerli bir ders çıkaracaktır.
  - Bisküvi çalmak yanlış bir şey mi?
  - Haklısın.
  Teşekkürler.
  Tek bir cezai yaptırımda bulunmadan mı karşılık vereceğiz?
  Eh, kurabiyeler böyle kırılır işte.
  Tıpkı bisküviler gibi, değil mi?
  - Bay Skinner  - Her şey yolunda mı?
  Efendim, Bay Skinner, apaçık bir suç işleyen bir kişiyi cezai tatbikata tabi tutmamayı uygun buluyor.
  Bu işi bana bırak.
  Herkesin hak ettiği tatlıya çarptırılmasını sağlayacağım.
Olamaz!
  Kırk.
- Point Break'i seyrettin mi?
  - Hayır.
Point Break'te müthiş bir çitten atlama sahnesi var.
  Öyle mi?
  Kırk beş.
  Patrick Swayze banka soyar, Keanu Reeves de bahçelerin içinde onu kovalar, tam Swayze'ye ateş edecekken edemez çünkü onu çok seviyordur, havaya ateş eder ve "aahh" yapar.
  Altmış beş.
  Havaya ateş edip "aahh" yaptın mı hiç?
  Hayır, havaya ateş edip "aahh" yapmadım.
  Kırk yedi.
  Pardon, ben  Ben sadece  Bazen bir şeyleri kaçırdığımı hissediyorum.
  - Senin yaptığını yapmak istiyorum.
  - Benim yaptığımı yapıyorsun.
  Ne kaçırdığını sanıyorsun ki?
  Silahlı çatışma.
  Arabalı takip.
  Gerçek aksiyon filan.
  Polislik mesleğinin gerçek aksiyon veya filanla ilgisi yoktur.
  Kırk beş.
  Okulda beni iyi dinleseydin, işin silahlı çatışma ve arabalı takipten ibaret olmadığını anlardın.
  Sireni çalıştır.
  Müthişti.
  Azıcık hızlı mı gidiyordum Memur Bey?
  Evet, öyle Bay Blower.
  Bakın, William Shakespeare'in Romeo and Juliet'ini sahneliyoruz ve kostümlü provaya biraz geç kaldım.
  Oyuna adını veren kahramanı canlandırıyorum.
  Romeo'yu, Juliet'i değil.
  - Ne yazıyorsunuz?
  - Söylediğiniz her şeyi.
  Sonra başvurmam gerekebilir.
  Bakın Memur Bey, ben saygın bir avukatım, yani bunlara hiç  Yazmayı keser misiniz?
  Bakın, ben sadece neden hız sınırını aşmış olabileceğimi açıklamaya çalışıyorum.
William Shakespeare'in Romeo and Juliet'inde baş erkek kahramanı oynuyorsunuz.
  Kostümlü provaya geciktiniz.
  47'lik bölgede 72 yapmak için yeterli bir sebep mi bu sizce?
  - Şey, ben  - Hayat kurtarmak için konan  - hız sınırını aşmak için yeterli mi?
  - Bakın, bu çok gülünç.
  - "Gülünç.
 " - Bakın, yazmayı kesin!
  "Yazmayı kesin.
 " Bakın, haklısınız, özür dilerim.
  - Ne yaptığımı gördün mü?
  - Adamı hipnotize ettin.
  Hayır, bunu kullandım.
  Bu, sahip olabileceğin en önemli alettir.
  Bu not defteri defalarca hayatımı kurtardı.
  Not defterini daha sık kullanmalısın.
  - Kullanıyorum.
  - Göstersene.
  - Olağanüstü.
  - Öbür tarafı da görmelisin.
  - Bu akşam ne yapıyorsun?
  - Barış çiçeğimi sulamam lazım.
  Belki bir şeyler yapmak istersin diyordum.
  - Aklında tam olarak ne var?
  - Bilmem.
  Bara gidelim mi?
  Bence iyi bir fikir değil.
  Sence?
  Hey, siz ikiniz.
Bay Blower diye biri bu akşamki Romeo and Juliet için size iki bilet bıraktı.
  Özür olarak kabul etsinler, dedi.
  - Öyle mi?
  - Öyle.
  Resmi olarak payladığımız birinden hediye kabul edemeyiz.
  O yüzden  Evet.
  Nicholas.
  Seni yakaladığıma sevindim.
  Bu akşam bizi temsilen amatör tiyatroya gider misin diye merak ediyordum.
  - Tabii efendim.
  - Danny için de bir bilet var.
  Yaşasın!
  Hadi ama, eğlenceli olabilir.
  Doyumsuz ölümle yaptığım bu süresiz anlaşmayı.
  Aşkımın şerefine.
  Şimdi.
  Zehir mi içmiş?
  Dudaklarından öpeceğim.
  Orada bir parça zehir kalmıştır umarım.
  Bum!
Çavuş Angel, selam, selam.
  Sandford Halkı için kısa bir yorum lütfen.
  Çok eğlenceliydi.
  - "Aynasız, Sevgilileri İlgiyle İzledi" desek?
  - Olmaz.
  Ya "Bizim Fruko Ergen İntiharını Onayladı"?
  Bu çok uygunsuz olur.
  Bu sefer adamın adını doğru yazmaya çalış, olur mu Timothy?
  Tam bir süprüntüydü, değil mi?
  Asıl sinir bozucu olan, yedek oyuncuların gerçekten profesyonel oyuncular olması.
Şuradaki Greg Straw Dogs filminde figüranlık yaptı.
Sheree de Prime Suspect'te bir kadavrayı canlandırdı.
  Çavuş Angel, demek geldiniz, ha?
  Davetimi kabul etmenize çok sevindim.
  Şey, komiserimiz gelmemizi rica etti.
  O yüzden  Evet, resmi olarak payladığımız birinin hediyesini kabul edemeyiz, o yüzden  Hadi yaylan.
  Sizi ve Bayan Blower'ı tebrik ederim.
  Ah, o benim karım değil.
  Bayan Draper başrol oyuncumdur.
  Eve belediye meclisinde çalışıyor Çavuş.
  Gizli bilgilere vakıf bir hanımdır.
  - Hiç de değil.
  - Saçma.
  Başını yarsak, etrafa bir sürü sır saçılır eminim.
  Romeo, Romeo, bir büyük bira ister misin Romeo?
  Geldiğin için çok sağ ol George.
  İzninizle.
  Benim için bir zevkti aslanım.
  - Eve hoş kız, değil mi?
  - Çok tipik bir gülüşü olduğu kesin.
  Okulda aynı sınıftaydık.
  Ona yanıktım biraz.
  Belli ki kız, olgun erkeklerden hoşlanıyor.
  Ne, Martin Blower'la mı?
  Olamaz!
  Üç saat boyunca sözüm ona oyunculuk izledik Memur Bey, ve öpüşmeleri, tek inandırıcı andı.
  Sen söyleyince hatırladım.
  Yaşlıları yeğlediğine inanmak için benim de sebebim var.
  Sahi mi?
  Neymiş?
  Marcus Carter'ın ağabeyi kızın kavanozunu parmakladığını söyledi.
  Memur beyler.
  Daha önce olanlar için tekrar özür dilememe izin verin.
  Önemli değil Bay Blower.
  Güvenli sürün.
  "Güvenli sürün.
 " Aman Tanrım.
  Aşırı hızdan ceza kestiğimiz herif olduğunu biliyorsun.
  Evet.
  Umarım bu onu son görüşümüz olur.
  "Sahne Kapısı" Kim o?
  Fazla vaktimiz yok.
  Bize içelim.
  Kim o?
  Evet?
 boynu mu vurulmuş?
  - Boynu mu vurulmuş?
  Küçük Brian Libby gazete dağıtırken bulmuş onları.
  Çocuk bir süre kabus görecek.
  Hızla gelirken tabelaya çarpmış olmalı.
  Arabanın üstü gitmiş.
  - Ben de bu cepte üstümü çıkarmıştım.
  - Memeler  Muhtemelen kontrolü kaybetti, şurada yoldan çıktı ve buraya çakıldı.
  Ee, ne düşünüyoruz?
  Çavuş Angel?
  Burayı kordonla çevirip halkın cesetleri görmesini engellemeliyiz.
  Ambulans ekibi gelinceye dek yolu kapatalım.
  Ondan sonra tek şeridi trafiğe açıp sıkışıklığı azaltalım.
  Çok güzel.
  Dediğini yapın.
  - Ne olmuş Danny?
  - Araba kazası.
  Ne feci bir ölüm.
  Memur Bey, resmi tabirler kılavuzuna göre artık bu olaylara "kaza" değil, "çarpışma" dememiz gerekiyor.
  Peki.
  "Juliet ile Romeo'sunun öyküsünden daha acıklı bir öykü yoktur bu dünyada.
 " - Efendim?
  - Martin ve Eve.
  Ne büyük bir trajedi.
  Bay Skinner, kurbanların kimliğini nereden bildiğinizi söyleyebilir misiniz acaba?
  Nasıldır bilirsiniz.
  Kötü haber çabuk yayılır.
Aşkzede bir Romeo'dur sokakta serenat söyler durur - Ne olmuş Danny?
  - Trafik çarpışması.
  Neden "kaza" diyemiyorduk?
  Çünkü "kaza", suçlayacak kimse olmadığını ima ediyor.
  Kısa kes şehir faresi.
  Küçük bir kasabada kahraman polis olmak istiyorsun, model köyümüzden defol.
  İşler her zaman göründüğü kadar basit olmaz diyorum sadece.
  Çoğunlukla basittir.
  Sen kalaşnikofla ateş etmeye başlamadan, Doktor Hatcher'ın raporunu bekleyelim.
  Peki, bu arada Martin Blower'ın müvekkillerinden bazısını sorgulasanız.
  Martin Blower köyün yarısının avukatlığını yapıyordu.
  Telefon rehberini baştan sona arayalım mı yani?
  Evet, ya da Aaron A.
  Aaronson'ı ziyaret edelim, ha?
  Lütfen, çocukluk etmeyin.
  En azından dul karısıyla görüşün.
  Martin Blower'ın Eve Draper'la ilişkisi olduğu kesindi.
  Ya, nereden anladın?
  Dün akşam üç saat boyunca sözüm ona oyunculuk izledik ve öpüşmeleri, tek inandırıcı andı.
  Pekala, sakin ol yarma.
  Başka gözlemleriniz var mı Crockett ve Tubby?
  - Patinaj izi.
  - Çocukluk eden kim şimdi?
  Olay yerinde patinaj izi yoktu.
  Martin Blower'ın direksiyon hakimiyetini kaybettiği halde frene basmamış olması biraz tuhaf değil mi?
  Patinaj izi yoksa, hem sürücü hem de yolcu 300 metre boyunca ecellerini önlemek için bir şey yapmamış demektir.
  Bunu anlamak için dedektif olmak gerekmez!
  Evet.
  - Sorun mu çıkarıyorsunuz?
  - Evet, öyle.
  Ellroy Çiftliği'nde küçük bir mesele çıkmış.
  İhtiyar Arthur Webley, ona ait olmayan çitleri buduyormuş.
  - Peki sonra efendim?
  - Hepsi bu.
  Peki efendim.
  - Niye köpeğe ihtiyacımız var?
  - İhtiyacımız olan köpek değil, bakıcısı.
  Evet.
  Ne dedi?
  - Ne dedi?
  - "Çit, çittir" dedi.
  "Manzaramı bozduğu için kırptım, o kadar.
  "Reaper ne diye sızlanıyor ki?
 " Evet.
  Bakın, durumunuzu anlıyorum Bay Webley, ama başkalarının çitlerini izinsiz kesemezsiniz.
  "Evet, herhalde.
 " Teşekkür ederim.
  Pekala.
  Bay Webley, o tüfeğin ruhsatı var mı acaba?
  Elindekinin ruhsatı varmış.
  "Elindekinin" ne demek?
  Gölgelerin gücü adına.
  Bunları nereden aldınız?
  - Buldum.
  - Bulmuş!
  - Bu ne peki?
  - Deniz mayını.
  Deniz mayını.
  Bay Webley, son derece tehlikeli bir koleksiyonunuz var.
  Kimsenin yaralanmamış olması bir mucize.
  Yok canım, bir sürü hurda işte.
  Çabuk, çabuk, çabuk!
- Ne?
  - Hayır, anlaşılan bozulmuş.
  Tamam.
  Evet, bozulmuş!
  - Etkin değil.
  - Etkin görünüyor.
Pekala.
  "Kanıt Odası" Bugünkü voli çok etkileyiciydi Memur Butterman.
  Belki de bunu kutlamak için bir şeyler yapmalıyız.
  Barış çiçeğini sulaman gerekmiyorsa tabii.
  - Aklında tam olarak ne var?
  - Bilmem.
  Bara gidelim mi?
  Hemen geliyor canım.
  Buyurun beyler, size ne ikram edebilirim?
  Bir büyük bira lütfen Roy.
  Sana kızılcık suyu dışında ne ısmarlayabilirim?
  - Sarhoş olmak istemiyorum.
  - Biraz sarhoş ol.
  - Peki, bir kadeh içeyim.
  - Bundan bahsediyorum işte.
  Bay Porter, şarap çeşitleriniz nedir?
  Kırmızı şarap, bir de beyaz var.
  - Bir büyük bira lütfen.
  - Evet Roy.
  - Bir gelişme var mı?
  - Olay Yeri İnceleme ekibi bir şey bulamadı.
  Doktor Hatcher'ın raporuna göre kasıt yok ve Bayan Blower'ın dört tanığı var.
  Hadi ama Çavuş, bu olayı soruşturmak senin görevin değil, değil mi?
  Değil mi?
  - Hayır, değil.
  - Hayır, değil.
  - Paydos edemiyorsun, değil mi?
  - Eski sevgilim gibi konuşuyorsun.
  - Hep düşünüp duruyorsun ama.
  - Öyle yapıyorum.
  - Beni yanlış anlama.
  Müthiş bir şey bence.
  - Sahi mi?
  Neden polis olmak istedin?
  Polis Memuru.
  Neden polis memuru polis olmak istedin?
  Polis memuru olmayı istemediğim bir zamanı hatırlamıyorum.
  Kurbağa Kermit olmak istediğim 1979 yazı dışında.
  Her şey Derek Amcamla başladı.
  Anakentte çavuştu.
  Beş yaşımdayken bana pedallı bir polis arabası aldı.
  Uyanık olduğum her an ona binerdim.
  Benden iki kat iri çocukları yere çöp atmak ve tükürmekten tutuklardım.
  Küçükken çok dayak yedim, ama bu beni durdurmadı.
  Derek Amca gibi olmak istiyordum.
  İyi bir adama benziyor.
  Aslında öğrencilere uyuşturucu satmaktan tutuklandı.
  Aşağılık herif.
  Muhtemelen pedallı arabayı uyuşturucu geliriyle almıştı.
  Doğal olarak, bir daha hiç binmedim.
  Paslanıp gitti.
  Ama o pedallı arabanın direksiyonundayken hissettiğim doğru ve yanlış duygusunu hiç unutmadım.
  Kanunların yerinde, adil ve insanlığın yararına olabileceğini kendime kanıtlamak zorundaydım.
  O andan sonra polis memuru olmak kaderimdi.
  - Çok yazık.
  - Neden?
  Senden harika bir kukla olurdu.
  Peki ya sen?
  Sen neden polis memuru oldun?
  Bilmem.
  Babam istedi.
  Galiba annemin ölümünden sonra babam beni gözünün önünde tutmak istedi.
  - Annenin nasıl öldüğünü sorabilir miyim?
  - Trafik çarpışması.
  Çok üzüldüm.
  Aldırma.
  Hey, seyret.
  - Yüce Tanrım!
  - Ah, gözüm!
  Ta-da!
  Hadi bakalım şapşallar, içkileri tazeleyin.
  - 777.
  - Bay Skinner.
  - George Merchant'ı tanıyorsunuz, değil mi?
  - İyi akşamlar Memur Bey.
  Evet, biz de kazayı konuşuyorduk.
  Son zamanlarda Martin ile Eve'i yakından tanıma fırsatım oldu.
  Ne büyük bir kayıp.
  Vefatlarının şerefine kadeh kaldıralım mı?
  "Hatıralarının şerefine" denmez mi?
  Tabii.
  Şerefe.
  Erkekler tuvaletinde küçük bir işim var.
  - Ben iyiyim!
  - "Küçük", çok yerinde bir kelime.
  Yarın dağılmış halde olacak.
  Birinin eve dönmesi lazım sanırım.
  - Ben  O kadar sarhoş değilim efendim.
  - Sen değil.
  O.
  Ne var?
  Ufaktan sarhoş olduk.
  Anladın mı?
  Çünkü adam  Ufak ve sarhoş.
  Amanın.
  Bu ev köyün rustik estetiğine hiç uymuyor, değil mi?
  - Size borcum nedir?
  - 20 Sterlin.
  Buyurun.
  - Bu da paranızın üstü.
  - Tanrı sizi korusun.
  Görüşürüz.
  Ben iyiyim.
  Sabah onun yerinde olmak istemezdim.
  Evim burası.
  Sabah görüşürüz öyleyse.
  İçeri gelip bir fincan kahve içmek istemez misin?
  - Ben kahve içmem.
  - Çay?
  Öğleden sonra kafeinli hiçbir şey içmem.
  Bir bira daha içmeye ne dersin?
  Tanrım.
  - Buraya ne zaman taşındın?
  - Beş yıl kadar önce.
  - Ev bitkisi almalısın.
  - Ya, evet, evet.
  Benim üç yıldır barış çiçeğim var.
  Odanın havasını temizliyor, düşünmene yardım ediyor, stresi alıyor.
  İhtiyaçları da çok basit.
  Janine, çiçeğimi ondan daha çok sevdiğimi söylerdi.
  - Bu yüzden mi ayrıldınız?
  - Efendim?
  - Bitkiyle yaptığın için mi?
  - Hayır, hayır, hayır.
  Daha çok, benim işime takmış olmam yüzünden ayrıldık.
  Ama bu iyi bir şey, değil mi?
  Öyle mi ki?
  Birkaç yemeği kaçırdım.
  Partileri, bir iki doğum gününü falan.
  - Bak dostum, ben  - Babasının cenazesini de.
  - Yaptığım işte iyi olmak istiyorum o kadar.
  - Yaptığın işte iyisin.
  O koca kafanı boşaltmayı öğrenmen gerekiyor sadece, o kadar.
  Bütün mesele de bu Danny.
  Bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum.
  Ben sana öğretebilirim.
  Gölgelerin gücü adına.
Point Break mi, Bad Boys II mi?
  Sence hangisini tercih ederim?
  Hayır, yani hangisini önce izlemek istersin?
  Benimle kafa buluyorsun, değil mi?
  Nasıl buldun?
  Sınırsız, adrenalinle körüklenen bir heyecan fırtınası olmasını tartışmayacağım ama böylesine bir katliam ve kargaşa yaratıp tonlarca evrak işlemine boğulmadan kurtulmak imkansız.
  O önemli değil dostum.
  Önemli olan, uçmak.
Bu iş ciddileşti.
  Ne feci bir ölüm.
  Galiba bizim Bay Merchant bir şey kızartmak istedi ve gazı açık unuttu.
  Adam hayatını buzdolabına adamıştı, ölümü fırından oldu.
  Gece geç vakit yemek yememelisin diye ona kaç kez söyledim.
  Bilmem ki.
  Ben gece yarısı bir şeyler tıkınmayı severim.
  Sik .
  Ee, ne düşünüyoruz?
  Angel?
  Bana yardım et.
  Olay yerini kordonla çevirelim, bırakalım itfaiyeciler işlerini bitirsin, sonra evde inceleme yapmaları için adli tıpçıları içeri alalım.
  Çok güzel.
  Dediğini yapın.
  Çavuş Angel, selam, selam.
  Kısa bir yorum?
  Bay Messenger, az sonra bir beyanat yayımlanacak.
  Aslında "İdeal pazar gününüz nasıldır?
 " Diye soracaktım.
  Basınla ben ilgilenirim Çavuş.
  Benim için ideal bir pazar günü, şöyle saatlerce uzanıpYaptığın her şeyi yok edecek bir yangın bu Tıpkı filmlerdeki gibi.
Backdraft filminin bir sahnesine benziyor.
  - Ne düşünüyorsunuz?
  Cinayet mi?
  - Olabilir.
  Bay Merchant'ı sağ olarak en son gören kişilerle konuşmayı umuyoruz.
  Yani pabucumun çavuşu ve kıçımın kenarı memurla.
  - Yani biz.
  - Bunda bu kadar komik olan ne var?
  Bir haftada üç kişi öldü.
  Yapma Doktor Sherlock, onlar kazaydı.
  Kaza geliyorum demez ki.
  - Kurbanlar birbirini tanıyordu.
  - Burada herkes herkesi tanır.
  Evet.
  Siz şüpheli bir şeyler görmediyseniz, kim gördü o zaman?
  Kör noktada kalmış maalesef.
  Patlamanın sadece ucunu görebiliyoruz.
  Ne feci bir ölüm.
  - Gözüme takılan bir şey oldu.
  - Geçekten mi?
  Nedir?
  Sandford'ın en çok aranan yaratığı.
  İşte buyurun.
  Baştan beri kuğuymuş meğer.
  - Hiç komik değil Dedektif Bey!
  - Vazgeçin Bayan Marples.
  Sen kendi işine bak, biz de kendi işimize bakalım, ha?
  Evet.
  Kilise şenliğiyle ilgilenmen gerekmiyor mu?
  Hayır, gerekmiyor!
  Aslında gerekiyor.
Test.
  Test.
Saat 3'te sürpriz bir konuğumuz olacak bayanlar baylar.
Çok özel bir konuk sunucumuzla piyango çekilişi yapacağız.
  "Bir köy var orada" "Şehrin gürültüsünden uzakta" "Yemyeşil bir köy var orada" "O kadar uzun zaman oldu ki" "Kuleli bir kilise görmeyeli" Birkaç biradan sonraki halime benziyor.
  Fareyi hakla.
  Fareyi hakla.
  Fareyi hakla.
  Mızıkçı!
  Cinayet falan gördün mü pabucumun çavuşu?
  Hadi çocuklar.
  Çavuş Angel'ı rahat bırakın, çalışıyor.
  Affedersin Şef, polisin değerli vaktini almayalım.
  İyi eğlenceler.
  Aslında Nicholas, sen de biraz mola verebilirsin.
  Hey, harika.
  Sana göstermek istediğim bir şey var.
  - Bu atış poligonu.
  - Çok başarılı olacaksın.
  Şansınız yerinde mi Çavuş?
  Üç tenekeyle dişlek tavşanı, beş tenekeyle pörsük aslanı kazanırsınız.
  Bu ufaklıkların hepsini düşürürseniz sevimli maymunu götürürsünüz.
  Ateşli silahlar hakkında ne düşündüğümü sana açıkladığımı sanıyordum.
  Alt tarafı bir havalı tüfek bu.
  Çavuş.
  Aman Tanrım!
  Müthişti.
  - Teşekkür ederim Danny.
  - Birini vurduğuma inanamıyorum.
  - Adam doktor, başının çaresine bakar.
  - Daha önce kimseyi vurmamıştım.
  Danny, inan bana, bu alışılacak bir şey değil.
  Evet.
  Belki de zıplama kalesine gitmeliyiz.
  Moralimiz düzelir.
  - Çavuş Angel, selam, selam.
  - Bay Messenger.
  George Merchant hakkında sizinle konuşmalıyım.
  Yalnız.
  Kilisenin avlusunda.
  Saat 3'te.
  Sence ne istiyor?
Çavuş Angel sahneye gelebilir mi lütfen?
Sandford Polis Kuvveti'nin yeni üyesi, kazananları ilan edecek.
  Polis Teşkilatı.
Çavuş Nicholas Angel.
  - Hıyar.
  - Tombalacı.
Merhaba.
  Merhaba.
İlk isim, Simon Skinner.
  Tuvalete gitti.
Joyce'un limonatasından fazla içti galiba.
Sıradaki isimTim, piyango sana çıktı.
  Affedersiniz.
  Affedersiniz.
  Selam, selam.
  Olamaz!
  Yaklaşmayın, yaklaşmayın!
  Korkunç bir kaza oldu.
  - Kaza mı?
  - Sadece bir kaza.
  Sakin olun, sakin olun.
  Görecek bir şey yok.
  Hadi millet.
  Sakin olun.
  Sadece bir kaza.
Nicholas, ne oldu?
  Efendim, bence bu ölümler birbiriyle bağlantılı.
  Bence Tim Messenger öldürüldü.
  - Kim böyle bir şey yapmış olabilir?
  - Belki de kuğudur.
  - Anlaşılan insanın kolunu kırabiliyorlar.
  - Ya da evini uçurabiliyorlar.
  - Bakın, sizi  - Hop, hop, hop Nicholas.
  Şu işi açıklığa kavuşturalım.
  - Burası suç mahalli mi diyorsun yani?
  - Evet efendim.
  Peki öyleyse.
  - Dedektifler.
  - Komiserim.
  Şenlikteki herkesi sorgulamaya başlayın.
  Ah, ipleri eline aldı.
  - Çavuş Fisher?
  - Ne?
  - Bölgeyi boşalt.
  - Ne?
  - Memur Thatcher?
  - Evet canım?
  Olay Yeri İnceleme ekibini çağır.
  Memur Walker?
  Saxon'la beraber kilisenin avlusunda devriye gez.
  Nicholas, Danny, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz.
  Cinayet olduğunu mu düşünüyorsun gerçekten?
  Bence bu olasılığı göz ardı etmemeliyiz.
  Evet.
  Bence haklısın.
  Bence abuk sabuk konuşuyorsun.
  Abuk sabuk konuştuğunu düşünüyor.
  Sıfıra sıfır elde var sıfır, değil mi?
  Hasiktir.
  - Bir şey mi buldunuz?
  - Evet.
  Saatime bakıp da barda olmam gerektiğini fark edince son derece şoke oldum.
  Tim'in evine gittiniz mi?
  Yazılarını okudunuz mu?
Lanet Sandford Citizen'ın her sayısını didik didik etmek istiyorsan, buyur et.
  Bu sizin işiniz, değil mi?
  Didiklemek!
  Burası büyük şehir değil Bay Angel.
  Herkes cani birer psikopat değil.
  Bunu fark etmenin vakti geldi de geçiyor bile.
  Maymununun da.
  Beni mi yoksa bunu mu kastetti?
  Belki de eve gitmeliyiz.
  - Ne demek istiyorsun?
  - Burada bir şey olduğu yok, değil mi?
  Beni nerenle dinliyorsun sen?
  Ne demek istiyorsun?
  Son iki haftadır söylediğim herhangi bir şey - o kalın kafana girdi mi?
  - Evet.
  Öyle mi?
  Mesela ne?
  Müthiş bir polis memuru polis olabileceğimi söyledin.
  Her zaman bir şeyler olur Danny.
  Bunu anlamadığın sürece müthiş bir polis memuru olamazsın.
  Söylediğin bir şeyi daha hatırladım.
  - Öyle mi?
  - Evet.
  Paydos etmeyi bilmiyorsun!
  NOT - Bu sizin için resepsiyona bırakıldı.
  Sevgiler, Joyce.
Lanet Sandford Citizen'ın her sayısını didik didik etmek istiyorsan, buyur et.
  Buford Abbey'in bahçelerinde gezi Sandford Soy Ağaçları: Bu hafta: Skinnner'lar Sandford Sakinleri: George Merchant "Bu sadece bir başlangıç, Sandford için büyük planlarım var.
 " "Polis Teşkilatı Resmi Tabirler Kılavuzu - 2006" - Günaydın Memur Bey.
  - Ne haber?
  Maymun için teşekkür ederim.
  - O senindi, değil mi?
  - Senin için kazanmıştım.
  Danny, sanırım bir ipucu buldum.
  - Öyle mi?
  - Evet.
  Bence biraz kafa yorarsak, bu ölümler arasındaki bağlantıyı çözebiliriz.
  - Biz mi?
  - Hadi ortak.
  İş başına.
  Çavuş Angel, bakar mısın?
  - Seni Londra'dan aradılar.
  - Onları sonra arayacağımı söyle.
  - Tim Messenger.
  - Başla.
Sandford Citizen'ın editörü ve muhabiri.
  - Kelime oyunlarına meraklı.
  - Devam et.
  - İmlası berbat.
  - Öyle mi?
  Yine de önemli bir sırrı keşfetti, kim hakkında?
  - George Merchant.
  - Kendini yetiştirmiş milyoner.
  Gayrimenkul komisyonculuğuna heves etti.
  - Sandford için büyük planlarım var, dedi.
  - Crown'ın orta yerine işedi.
  Ama daha önemlisi, kimin yakın dostu ve müvekkiliydi?
  - Martin Blower'ın.
  - Saygın avukat.
  - Doğru.
  - Yerel amatör tiyatronun öncüsü.
  - Kötü bir aktör.
  - Şüphesiz.
  - Kötü bir sürücü.
  - Pek sayılmaz.
  - Karısını aldattı.
  - Kesinlikle.
  - İkimiz de kiminle aldattığını biliyoruz.
  - Eve Draper.
  - Blower'ın rol arkadaşı.
  Tipik bir gülüş.
  - Doğru.
  - Olgun erkekleri yeğlerdi.
  - Parmaklandı.
  - Çalıştığı yer?
  - Belediye meclisi.
  - Çalıştığı bölüm?
  - Planlama ve İmar Bölümü.
  George Merchant, Norris Caddesi'ndeki şaibeli malikanesi için inşaat iznini buradan almıştı.
  Yani  Belki de hepsi kazadır.
  Kaza geliyorum demez ki.
  - Siz ikiniz neler çeviriyorsunuz?
  - Hiç.
  Gözünüzü açın.
  - Karakolda yangın çıktığı bildirildi.
  - Ne?
Mutlu yıllar sana Mutlu yıllar sana - Danny, neden söylemedin?
  - Çalışıyorduk ama, değil mi?
  - Hey, nereye gidiyorsun?
  - Özel bir işim var.
  Merhaba Bayan Tiller.
  Japon barış çiçeğiniz var mıydı acaba?
  Tabii ki.
  Aslında tam da kapatmak üzereydim.
  Makasımı sürekli kaybediyorum.
  - Özel biri için mi?
  - Evet.
  Evet, öyle.
  Tasfiye nedeniyle indirim - Bir yere mi gidiyorsunuz Bayan Tiller?
  - Evet.
  Taşınıyorum.
  Nedenini sormamda bir sakınca var mı?
  - Aramızda kalsın ama, ben  - Evet?
  - Havaya uçan adam var ya?
  - George Merchant.
  Rahmetli George Merchant bu araziyi almak istiyordu.
  Bu yüzden avukatı rahmetli Martin Blower'ı yollamıştı.
  Tekliflerini kabul edebilirim diye düşündüm.
  Kuzen Çıtkırıldım dışında burada pek ailem yok aslında.
  Tekliflerini kabul edip Buford Abbey'e taşınmaya karar verdim.
  Kart ister misiniz?
  Hayır, pardon, tekliften bahsediyordunuz.
  Anlaşılan rahmetli Martin Blower, Belediye Meclisinde çalışan rahmetli Eve Draper'la düşüp kalktığından yeni çevre yolunun nereden geçeceğini biliyormuş, sonra da rahmetli gazeteci çevre yolu meselesini öğrenmiş ve bana bu arazinin çok değerli olduğunu söyledi.
  Rahmetli George Merchant ve Martin Blower'ın teklif ettiğinin on katı.
  Bu yüzden onlar vefat edince, Martin, George ve Eve'in, Tanrı hepsine rahmet etsin, şehirde konuştukları birilerine arazimi kendim satmaya karar verdim.
  Galiba burada büyük bir alışveriş merkezi yapacaklarmış.
  Tabii ki Kuzen Çıtkırıldım buna hiç memnun olmayacak, ama bana kalırsa Kuzen Çıtkırıldım’ın canı  Bana biraz izin verebilir misiniz?
  Dur!
  Kanun namına!
Bir dakika, bir dakika.
  Bu kaza değildi mi diyorsun?
  Leslie Tiller basbayağı öldürüldü!
  - Ne, Tim Messenger gibi mi?
  - Evet.
  - George Merchant da mı?
  - Evet!
  - Eve Draper da mı?
  - Evet!
  - Martin Blower da mı?
  - Hayır aslında.
  - Sahi mi?
  - Tabii ki de öldürüldü!
  Teşekkür ederim Danny.
  Cinayet, cinayet, cinayet.
  Bozuk plak gibisin.
  Teşekkür ederim Andy.
  Hadi ama Çavuş, bunun da feci bir kaza olduğunu kabul etmelisin.
  Ne ima ediyorsun?
  Leslie Tiller kendi makasının üstüne mi düştü yani?
  Ben Fletcher geçenlerde tırmığının üstüne düşmüştü.
  Evet, kazalar her zaman olabilir.
  Niye cinayet olduğunu düşünüyorsun?
  - Çünkü oradaydım!
  - Bak bu ilginç bir nokta.
  Neden oradaydın?
  Memur Butterman'a doğum günü için Japon barış çiçeği alıyordum.
  Saçmalığın dik alası.
  Olay yerinden kaçan bir şüpheliyi takip ettim.
  Masum insanlar kaçmaz!
  Belki de eski dostumuz kaktüs hırsızıdır.
  Evet ya, çok huysuz bir müşteriydi, değil mi?
  Çıldırmaya mı başladım ben?
  Belki de.
  Belki de sen yapmışsındır.
  Evet, bu kadar cinayet meraklısı olduğuna göre.
  - Si  - Çavuş Angel?
  Evet!
  Komiserim.
  Nicholas, Nicholas, Nicholas.
  Seninle ne yapacağım ben?
  - Efendim, şunu anlamalısınız ki  - Hayır, sen anlamalısın.
  Bizim çocuklar senin gevelediğin kavramlara alışkın değil.
  "C" ile başlayan kelime Nicholas.
  20 yıldır Sandford'da tek bir cinayet bile kayıtlara geçmedi.
  Ama efendim, ben eminim.
  Dahası, kimin yaptığını da biliyorum.
  Müdürü görebilir miyim lütfen?
Bay Skinner, müdüriyete.
  Müdüriyete.
  Bay Skinner.
  Çavuş Angel.
  Bu şerefi neye borçluyum acaba?
  Simon Skinner, Leslie Tiller cinayetinin şüphelisi olarak sizi tutukluyorum.
  Leslie Tiller öldü mü?
  Nasıl?
  Kendi makasının üstüne düşmüş.
  Ayrıca 1 mayıstaki Tim Messenger, 29 nisandaki George Merchant, 28 nisandaki Eve Draper ve Martin Blower cinayetlerinin de şüphelisi olarak sizi tutukluyorum.
  - Bunu neden yapayım Çavuş?
  - Sorduğunuza sevindim.
  İlk önce, köy merkezinde oturuyor ve çalışıyor olmanıza karşın Blower ve Draper'ın öldüğü, Sandford'ın dışındaki olay yerinde belirdiğinizde şüphelenmeye başladım.
  Bir gece önce tiyatroda yaptığınız yorumları hatırlamadan edemedim.
Çiftin ilişkisini bildiğinizi ima etmekle kalmayıp Eve'in, meclisteki bağlantıları sayesinde önemli sırlara vakıf olabileceğine değindiniz.
Hatta kadının "başını yarmak"tan bile bahsettiniz.
  Sandford çevre yolunun güzergahını öğrenmeyi umuyordunuz belki.
Tim Messenger'ın Sandford Citizen'daki yazısından George Merchant'ın Sandford'ın dışında geniş bir arazi parçasını satın aldığından şüpheleniyordunuz zaten.
  Merchant'ın satın aldığı arazi aslında pek değerli değildi ama çevre yoluna bağlantısı olursa, mesela bir alışveriş merkezi için çok elverişli olacaktı.
  İşyerinizin geleceğinden ve dönek müşterilerin muhtemel sadakatsizliğinden öyle endişeleniyordunuz ki baş kesme isteğinizi bizzat ifade etmiştiniz.
Rakiplerinizi soğuk kanlılıkla öldürdünüz.
Cinayetlere kaza süsü verdiniz.
Blower ve Draper cinayetini sahnelemek için çekici aracını kullandınız ve yaşlı bir adamı kendi evinde diri diri yaktınız.
Ustaca uygulanan pastırmalı fasulye hamlesiyle izlerinizi yok ettiniz.
  Ancak eksik bir parça vardı.
  Tim Messenger.
Tam da o gün Leslie Tiller'a anlattığı şeyleri benimle paylaşamadan kafası parçalandı.
Yani arazisinin gerçek değerini.
  Arazisini komisyonculara satmak üzere olduğunu öğrenince onu kendi makasıyla hunharca öldürdünüz.
  Hayır koşusu konusundaki etkileyici becerinizi kullanarak kaçmayı başardınız.
  Çok eğlenceli doğrusu.
  Ama bence fazla film seyrediyorsunuz.
  Hiç seyretmez.
  Leslie'yi neden öldüreyim ki?
  Akraba olduğumuzu bilmediğiniz açık.
  Ama biliyorum "Kuzen Çıtkırıldım.
 " Maalesef, Çıtkırıldım lakabım sadece sizin için bir ifşaat olacak.
  Yeniyetme yıllarımda bale yaptığımı herkes bilir.
  - Evet, Çıtkırıldım Skinner.
  - Ne Yumuşak Patron.
  Teşekkür ederim Andrew'lar.
  Müşterilerin "başlarını kesmek" konusundaki yorumlarıma rağmen şahsen başka bir marketin rekabetinden büyük haz alırım.
  İşgücümü canlandıracak her şeye varım.
  Neyse, kilise çatısının bir bölümünü sökebileceğimi nereden çıkarıyorsunuz?
  Ya da bir araba kazası ayarlayabileceği mi?
  Kilise çatısının onarıma ihtiyacı olduğu çok iyi biliniyor.
  Meclisin çekici aracını sizin çalışanlarınızdan ikisinin kullandığı doğru değil mi?
  Çavuş, 21.
  yüzyılda yaşıyoruz.
  Birçok insan aynı anda birkaç iş yapıyor.
  Bizzat ben belediye binasında nü çizim dersi veriyorum.
  Tina da Uçarı Kulüp'te kucak dansı yapıyor.
  Yine de çekici aracını kendi amaçlarınız için kullanmış olabilirsiniz.
  Bu suçlamalar çok anlamsız Çavuş, sağlam delillerle destekleyebilirseniz o başka tabii.
  Bam telime bastınız işte.
  Kesin bir şeye ihtiyacım var.
  Suç mahallinde olduğunuzu kanıtlayan bir şeye.
  Belki tam da bu akşam kırık bir cam parçasının açtığı bir yara.
  Tam da bu akşam.
  Çavuş, bu iş can sıkıcı olmaya başlıyor.
  Aynı anda birkaç yerde bulunmam nasıl mümkün olabilir?
  Eminim ki dükkanın güvenlik kamerasındaki kasetler beni temize çıkarır.
  Buyurun, hepsini seyredebilirsiniz.
  Ben hallederim Danny.
  Sen gidip doğum gününün geri kalanının tadını çıkarabilirsin.
  - Bana gerçekten o çiçeği aldın mı?
  - Evet, aldım.
  Ama kanıt olarak el kondu.
  Belki de babam onu sulamama izin verir, ha?
  Evet.
  Çavuş, bilmenizi isterim ki Leslie'nin arazisi  gerçekten de benim olursa onun onuruna orayı bir anıt bahçe yapmak niyetindeyim.
  Bay Skinner, arazinizle ne yapacağınız hiç derdim değil, o yüzden yaylanın.
  Michael, işi bitince Çavuş'a eşlik edip binadan çıkarır mısın?
  He.
  Leslie'nin öldüğüne inanamıyorum.
  Nasıl olmuş?
  Kendi makasının üstüne düşmüş.
  "Amcık" Hey, ben yapmadım.
  Hey, bak.
  Bak, Bay Treacher yine uzun mantosunu giymiş.
  - Dükkandan bir şey istiyor musun?
  - Kornetto.
  - Katilleri yakalayamadınız mı?
  - Aslında sadece bir katil var.
- Katilleri yakalayamadınız mı?
  - Aslında sadece bir katil var.
- Katilleri yakalayamadınız mı?
  - Aslında sadece bir katil var.
- Katilleri yakalayamadınız mı?
  - Aslında sadece bir katil var.
  - Ne oldu?
  Beynin mi dondu?
  - Hayır, beynim çalıştı.
  Derhal karakola dönelim!
  - Bir kişiden fazla.
  - Yine mi?
  - Birden fazla katil var.
  - Daha demin Skinner'dı.
  Evet, belki de hala öyle.
  Belki  Belki yalnız değildir.
  Belki başkaları da vardır.
  Nicholas, sen fevkalade bir polissin.
  Ama ben bunu daha önce de gördüm.
  - Anlamadım efendim.
  - Çavuş Popwell.
  Onunla da aynı şeyi yaşamıştık.
  Her köşede bir tehlikeyle karşılaşılan büyük şehirden geliyorsun ve bu seni deli ediyor.
  Evet efendim.
  Kendine bir iyilik yap.
  İyi bir uyku çekip durumu değerlendir.
  Sabah hala aynı şeyi düşünüyorsan, söz veriyorum bu işi derhal ele alacağım.
  Hey.
  Hey, neler oluyor?
  Hiç.
  Hiç.
  Otele dönüyorum.
  - Seni arabayla bırakayım mı?
  - Hayır, hayır, yürümek iyi gelir.
  Hey yarma, oyun bitti.
Michael?
Michael?
  Orada mısın?
Michael?
  Her şey yolunda mı?
  He.
Çavuş Angel'ın icabına bakıldı mı?
  He.
Bir daha ayak altında dolaşmayacak, değil mi?
  Nah!
Güzel.
  Şatoya git.
  Frank, bu iş ciddileşti.
  Skinner az önce beni öldürtmek için birini gönderdi, şimdi bir yere gidiyor.
  Şeye  Şatoya galiba.
  Ben de  Ben de peşinden gidiyorum.
  Tamam mı?
  Bu arada ben Nicholas.
  Aman Tanrım.
  Barış çiçeğine ne oldu?
  Danny.
  Danny, burada kal, olur mu?
  Ona göz kulak ol ve babanı ara.
  - Haklı çıktığımı söyle.
  - Nereye gidiyorsun?
  - Bu olayı çözeceğim.
  - Nicholas, dur.
  - Buna ihtiyacın olabilir.
  - Sağ ol ortak.
Aynı anda birkaç yerde bulunmam nasıl mümkün olabilir?
Aynı anda birkaç yerde bulunmam nasıl mümkün olabilir?
Aynı anda birkaç yerde bulunmam nasıl mümkün olabilir?
Leslie'nin öldüğüne inanamıyorum.
  Nasıl olmuş?
Burada çok iyi örgütlenmiş bir kurum yönettiğimizi göreceksiniz.
Böyle bir şeyi kim yapmış olabilir?
Galiba bizim Bay Merchant bir şey kızartmak istedi ve gazı açık unuttu.
Ne feci bir ölüm.
Ne olmuş Danny?
Katilleri yakalayamadınız mı?
Katilleri yakalayamadınız mı?
Katilleri yakalayamadınız  Başlamadan önce kısa bir duyuru yapacağım.
  Janet Barker oğullarına Roger ve Martin adını koymaya karar verdi.
  Vaftiz töreni gelecek cumartesi yapılacak ve hepimiz davetliyiz.
  - Tom.
  - Sağ ol Joyce.
  O inatçı Çavuş Angel'ın icabına bakıldığını öğrenmek hepinizi sevindirecek.
  Joyce, Çavuş'u ıslak banyonun zemininde uzanmış olarak bulacak.
  Ayağı kayıp trajik bir şekilde boynunu kırmış olacak.
  Yani artık Çavuş temizlendiğine göre kukuletalı istilasının kökünü kurutma meselesine yoğunlaşabiliriz.
  Çok doğru.
  Ondan sonra yolumuza hiçbir engel çıkmayacaktır.
  Size katılmıyorum Bay Weaver.
  Vay, vay, vay, misafirimiz var.
  Çavuş Nicholas Angel.
  Sandford Polis Teşkilatı.
  Vay canına, sahiden de inatçıymış, değil mi?
  Sizi, elbirliğiyle entrika çevirip cinayet işlemekten tutukluyorum.
  Hadi ama Çavuş.
  Kendinizden utanmalısınız.
  - Hani özen gösteren bir halktınız.
  - Ama özen gösteriyoruz Nicholas.
  Her şey halkın menfaati için.
  Halkın menfaati.
  Bu nasıl halkın menfaati?
  Halkın menfaati.
  Çılgın teorileriniz hoşuma gitmekle beraber, gerçek çok daha basit Çavuş.
  Blower'ın akıbeti, berbat bir aktör olmasının sonucuydu sadece.
  Çok berbat bir aktör.
  Onu bu yüzden mi katlettiniz?
  - Ama o da Bill Shakespeare'i katletti.
  - Ne?
  Tiyatro Topluluğu bizim için çok önemli bir başarı.
Blower'ın onu tehlikeye düşürmesine izin vermezdik.
  Hele yedekte iki yarı profesyonel oyuncumuz varken.
Unutmayalım ki Greg, Straw Dogs'ta figüranlık yapmıştı.
Sheree de Prime Suspect'te kadavrayı oynadı.
  Evet, biliyorum!
  Martin, köyün itibarından çok Eve Draper'la olan sefil ilişkisiyle ilgileniyordu.
  Eve de bu yüzden mi ölümü hak etti?
  Ama çok sinir bozucu bir gülüşü vardı.
  Sinir bozucu.
  - Peki ya George Merchant?
  - İğrenç bir evi vardı.
  İğrenç.
  Malikanesini köyün rustik estetiğine uygun yaptırması için yalvarmalarımız para etmemişti.
  Peki ya Tim Messenger?
  Onun suçu neydi?
Tim Messenger'ın Sandford Halkı'nın editörlüğünü işgal etmesi katlanılmazdı.
  Bir zamanlar çok seçkin olan gazetemiz skandal gazetesi haline geldi.
Sürekli hata yapması da cabasıydı.
  - Onun yaşını 55 yazdı.
  - Oysa ben 53 yaşımdayım.
  - 53.
  Peki ya Leslie Tiller?
  O sizden biriydi.
  Bahçıvanlıktaki uzmanlığı Sandford'a ün kazandırmıştı.
  Onun üzerine yoktu.
  Kuzen Leslie'ye çok yazık oldu.
  Ama buradan taşınmaya hazırlanıyormuş.
  Marifetli ellerini başkalarıyla paylaşamazdık.
  Hele o Buford Abbey'deki dinsizlerle hiç.
  Bize yar olmayanı kimseye yar etmeyiz.
  Bu nasıl halkın menfaati olabilir?
  - Halkın menfaati.
  - Kesin şunu!
  Bu insanlar sebepsiz yere öldü.
  Hiç sebepsiz yere!
  Ben olsam öyle demezdim.
  Merhaba Nicholas.
  Ben de bir zamanlar senin gibiydim.
  Kanunun mutlaklığına inanırdım.
  Ta ki bir gece ecel Bayan Butterman'ı benden alıncaya kadar.
  Kimse Sandford'ı ondan daha çok sevmemişti.
  Kadın Enstitüsü'nün ve çiçek komitesinin başkanıydı.
  Yılın Köyü yarışması başlatıldığında gece gündüz çalışmıştı.
  Öylesine bir adanmışlığı hiç görmedim.
  Yarışma jürisinin geleceği günün arifesinde Callahan Parkı'na seyyahlar sökün etti.
  Daha biz "Çingene boku" diyemeden köyümüz hırsız gençler ve pis hokkabazlardan geçilmez oldu.
  Pis hokkabazlar.
  En iyi köy unvanını kaybettik, Irene de aklını kaçırdı.
  Datsun Cherry'siyle Sandford Boğazı'na uçtu.
  O andan itibaren onu gururlandıracağıma yemin ettim.
  Ve ne pahasına olursa olsun Sandford'ı yeniden mükemmel yapacağız.
  Efendim, bunlar çok anlamsız.
  Yarışma jürisi yarın geliyor.
  Her şeyi hazır etmeliyiz.
  Tüm bunların En İyi Köy Ödülü uğruna olduğunu mu söylüyorsunuz?
  Burası gerçekten en iyi köy Nicholas.
  İnsanları gördün.
  - Hepsi de mutlu, mesut.
  - Rüya aleminde yaşıyorlar.
  Çavuş Popwell de senin gibi düşünüyordu.
  Geniş düşünememen beni düş kırıklığına uğrattı.
  Sizi düş kırıklığına uğrattığıma memnunum efendim.
  Ne yazık ki benimle gelmeniz gerekecek.
  Hepinizin benimle gelmesi gerekecek.
  Hayır Nicholas, ne yazık ki asıl senin bizimle gelmen gerekecek.
  Danny, yapma.
  Geri çekilin!
  Geri çekilin!
  Yoksa Danny'nin nasıl ayağı kayıp kendi başını kazayla kestiğini açıklamanız gerekecek inanın.
  Hadi Nicholas.
  Sende o cevher yok ki.
  Ben ciddiyim!
  Siktir!
Çingene boku.
  Seyyahlar.
Hırsız gençler.
  Köpek boku.
Pis hokkabazlar.
Pis hokkabazlar.
  Pis hokkabazlar.
Pis hokkabazlar.
20 yıldır Sandford'da tek bir cinayet bile kayıtlara geçmedi.
Bazı gençleri barda ağırlamamızın bir nedeni var.
Ellroy Çiftliği'nde küçük bir mesele çıkmış.
Herkesin hak ettiği tatlıya çarptırılmasını sağlayacağım.
Bu palyaçolara karşı sert önlemlerBu işle ilgileniriz.
  Danny!
  Şu anda SANDFORD'dan çıkıyorsunuz Lütfen dikkatli sürün Ta-da.
  - Ne yapıyorsun?
  - Postunu kurtarıyorum.
  - Cinayet bu!
  - Değil, ketçap.
  Ben bundan bahsetmiyorum, ötekilerden bahsediyorum.
  - Hangi ötekiler?
  - KKB'nin öldürdüğü ötekilerden.
  - Bu doğru değil.
  - Doğru!
  Babam onun özel bir kulüp olduğunu  İnsanların kulağını çekip - salıverdiklerini sanıyordum.
  - Orası iskelet kaynıyor!
  Benim iskeleden filan haberim yok.
  - Ne olduğunu sanıyordun?
  - Bunu değil!
  Sorumlu Frank.
  Kendini yargıç, jüri ve cellat olarak atamış.
  - O Yargıç Judy ve cellat falan değil.
  - Öyle!
  - Onu adalete teslim etmeme yardımcı ol.
  - Yapamam.
  Benim babam o.
  Arabamı al.
  Londra'ya dön.
  Yapabileceğin bir şey yok.
  Geri gelebilirim.
  Geri gelebilirim ve Anakent Polis Teşkilatı'nın mavi öfkesini de getirebilirim.
  Onu da yok ederler.
  Herkes kime inanır sanıyorsun?
  Babama mı yoksa Londralı kaçık bir polis memuruna mı?
  Ama ben yalnız olmayacağım, değil mi?
  Birlikte başarabiliriz.
  Sen ve ben.
  Biz ortağız.
  Boş versene Nicholas.
  Burası Sandford.
  M4 Londra 127 Heston Benzin İstasyonu Hepsi bu kadar mı?
  Bayım?
  Bayım?
  Bayım?
  - Başka bir arzunuz var mı?
  - Hayır.
  Kendim yapmam gereken bir şey bu.
  "Zito Renkli Boya" Tanrı'nın ülkesinde güzel bir gün daha başlıyor.
  Danny?
  Bu  Anne!
  Ne yapacaksın?
  Sallana sallana gidip tüm köyü tutuklayacak mısın?
  Pek sayılmaz.
  Çavuş Angel?
  Seni Londra'dan aradılar.
  Onları sonra arayacağını söylerim.
  - Çok tuhaf.
  - Tuhaf olan ne?
  Atlı polis birimimiz olduğunu bilmiyordum.
  Kimse bana bir şey söylemiyor.
  Yararlı bir şey yapmak ister misiniz?
Annette, Çavuş Angel dönmüş.
  Atına bir baksana.
Anlaşıldı!
  - Bu  - Angel.
  "Crown Barı" İçeri buyurun!
  Günaydın.
  Ben bundan bahsediyorum işte.
  Hala bir şeyleri kaçırdığını düşünüyor musun?
  Faşist!
  Kocakarı!
  Durun!
  Durun artık lütfen!
  Bu anlamsız şiddeti durduralım.
  Nicholas, evladım.
  Tanrı adamı olmayabilirsin ama barış adamı olduğuna eminim.
  Tanrı adamı olmayabilirim Peder, ama doğruyla yanlışı ayırt edebiliyorum.
  Ve çok şükür ki hangisinin hangisi olduğunu biliyorum.
  Siktir git Çekirge.
  Hayır!
  Yüce Tanrım!
  Nicholas!
  Nicholas!
  Nalları diktin sanmıştım.
  Silahlarınızı bırakın!
  - Dr.
  Hatcher, hayır!
  - Kapa çeneni Danny.
  Seni bu dünyaya ben getirdim, buradan gönderen de pekala ben olabilirim.
  Seni ve her şeye burnunu sokan küçük dostunu gönderebilirim.
  Şimdi  silahlarınızı bırakın.
  - Sen doktorsun, başının çaresine bak.
  - Evet, aşağılık herif.
  - Danny, işimize bakalım.
  - Ne düşünüyorsun?
  Bara gidelim mi?
  Roy!
  Biri polis çağırsın!
  Kımıldamayın!
  Şu adamı tutuklayın.
  - Danny, Çavuş'un yanından uzaklaş.
  - Hayır baba.
  Danny, sana söyleneni yapacaksın.
  Artık senden emir almıyorum.
  - Bu adamları tutuklayın!
  - Durun, durun!
  İsterseniz bizi tutuklayabilirsiniz.
  Bizi hapse tıkıp kör ve itaatkar köleler olmaya devam edebilirsiniz.
  Ya da gerçek polis memurları olup bu saçmalığa son vermemize yardım edebilirsiniz.
  Ne geveliyor bu?
  Ne geveliyorsun?
  Sandford'da suç oranı bu kadar düşükken kaza oranının - niye yüksek olduğunu merak etmediniz mi?
  - Hayır.
  Evet.
  Ne?
  Sizin beyniniz yıkanmış Tony.
  Saplantılı bir ihtiyar beyninizi yıkayıp sizi bönleştirmiş.
  - Bu çok gülünç.
  - Hayır baba, değil.
  Tamamen gayri gülünç.
  Ve ne kadar gayri gülünç olduğunu ancak şimdi anlamaya başlıyorum.
  Sus Danny!
  - Anneni düşün.
  - Annem öldü baba.
  Hayatımda ilk kez, öldüğüne seviniyorum.
  Annem senin bu halini görseydi muhtemelen tekrar kendini öldürürdü.
  Pardon, ben hiçbir şey anlamadım.
  Sandford bir yalan Doris.
  Son 20 yıldır bu köy, Frank'in ve KKB'nin kontrolünde.
  Buranın mükemmel bir köy olduğu masalıyla sizleri uyutup bu durumu tehdit eden herkesi öldürdüler.
  Bence adam haklı.
  "Bence adam haklı" dedi.
  Biliyorum.
  Bu adama inanmıyorsunuz, değil mi?
  Değil mi?
  O buralı bile değil.
  Belki de pes etmenin vakti geldi efendim.
  Sizi kabiliyetsiz düztabanlar!
  Memur Walker, Saxon'la burada kal ve durumu kontrol altında tut.
  Anlaşıldı.
  Memurlar, gidelim.
  - Babam ne olacak?
  - Yine karşımıza çıkar.
  Dükkandan bir şey ister misin?
  "Otopark Yalnızca Müşterilere Ait" - Ne düşünüyorsun?
  - Şey  Sürpriz unsuruna sahipken derhal saldırmalıyız.
  Ne kadar beklersek o kadar hazırlanacak vakitleri olur.
  Ön kapıdan girip dükkanı koridor koridor ele geçirelim, derim.
  Bunu beklemiyorlardır.
  Çok güzel.
  Dediğini yapın.
  Vay, vay.
  İşte hafiye geliyor.
  - Belki burada değillerdir.
  - Burada bekleyin.
  - Tek başına gitme.
  - Merak etme, ne yaptığını biliyor.
  Pekala.
  İçerideler.
  Siz dükkanla ilgilenin.
  Ben arabacıyla ilgileneceğim.
  Hayır, beni dinle.
  Dur, dur Michael, beni dinle.
  Dinle, dinle.
  Gerçekten istediğin bu mu?
  He.
  Nasıl istersen.
  Saldır, saldır, saldır.
  Yapma ama.
  Andy!
  Merak etme Andy.
  Sadece Bolonez Sosu, o kadar!
  - Lurch nasıl?
  - Dondurucuda.
  - "Serinle biraz" mı dedin?
  - Hayır, aslında bir şey demedim.
  Yazık.
  Daha önce sevimli maymunla dikkatini dağıttığım bir bölüm vardı.
  Sonra da "Oyun bitti" dedim ve barış çiçeğini suratına fırlattım.
  Süpersin be!
  - Durum nedir?
  - İki herif ve bok gibi çatal bıçak.
  Ne düşünüyorsun?
  Bir fikrim var.
  Aferin millet.
  - Çok iyiydin Doris.
  - Kadın kadına girişmek gibisi yok.
  Meyve hücumu!
  Sen halledebilir misin Çavuş Fisher?
  Biz büyük patronun peşine düşeceğiz.
  Hallederiz Çavuş.
  - Danny, sallayalım.
  - Angel!
  Sakın amcıklık yapayım deme.
  Sana o zevki tattırmam.
  - Buradan inmeliyiz.
  - Nasıl?
  Atlayarak.
  - Önlerini keselim mi?
  - Keselim be.
  - Ben sürerim.
  - Yan koltuğa geçerim!
  Kökle bakalım!
  Bum!
  Bum!
  Kuğu!
  Kuğu!
  Yaklaşma!
  Yoksa havuç kafa telef olur!
  Seni küçük sersem!
  Defol git benim köyümden!
  Burası artık senin köyün değil.
  - Aferin evlat.
  - Sağ ol.
  - Adın ne?
  - Aaron A.
  Aaronson.
  Efendim?
  Angel!
  Her şey bitti Danny.
  Her şey bitti.
  Çok canım yanıyor.
  Dondurmaya ihtiyacım olacak.
  Hiç merak etme.
  Karakolda bol bol dondurma var.
  - Değil mi Danny?
  - Yaklaşma!
  - Kes şunu Frank, seni salak piç kurusu!
  - Hop, hop.
  Daha fazla kan dökülmesin.
  Frank, tüm bunlar, sen sevdiğin birini kaybettiğin için başladı.
  Aynı şekilde bitmesini isteyeceğine inanmamı bekleme.
  Nasıl biteceğini ben sana söyleyeceğim!
  Akıllı bir laf etmek istiyorum.
  Bir şey söylemek zorunda değilsin.
  Bütün operasyon başarıyla sonuçlandı.
  Benim ideal pazar günüm şöyle başlar  Ne diyorsun Nicholas?
  Biz  Biz  Günlerdir sana ulaşmaya çalışıyoruz.
  - Eh, biraz meşguldüm de.
  - Geri dönmeni istiyoruz.
  İtiraf etmeliyiz ki, senin yokluğunda tutuklama oranları biraz düştü.
  Londra'ya dön.
  Sandford senin gibi fevkalade bir memura uygun bir yer değil.
  Evet, ama mesele şu ki efendim, ben burayı sevdim.
  Ayrıca, tonlarca evrak işlemi bizi bekliyor.
  - Kahretsin Nick, bu iş sonsuza dek sürecek.
  - Evet, bütün gece sürer.
  İyi ki yeterince bilek gücümüz var, değil mi Andy?
  Resmi tabirler kılavuzuna göre, "bilek gücü" yerine "personel" demeliyiz çünkü "bilek gücü" biraz seksist bir kelime.
  Biraz bilek gücüne hayır demezsin, değil mi Doris?
  Seni sapık piç kurusu!
  Andy!
  Seni pis küstah!
  Sen nesin biliyor musun?
  Boktan bir işgüzarsın!
  Hayır!
  Tanrım, hayır!
  Danny!
  Danny!
  Tanrım.
  Dayan Danny, dayan biraz.
  Dayan, kurtulacaksın.
  Kurtulacaksın.
  Dayan, dayan!
  Her şey yoluna girecek.
  Her şey yoluna girecek.
  Her şey yoluna girecek.
  Her şey yoluna girecek, inan.
  "Bir Yıl Sonra" Umarım bunları beğenirsin.
  "Butterman'ın Değerli Anısına" Evet, harikalar.
  "İrene Butterman'ın Değerli Anısına" - Kilise yakınında polis memuru var mı?
  - Seni dinliyoruz Doris.
Şef, hippi kılıklı bazı kişilerin süpermarketteki geri dönüşüm kutularını tahrip ettiği ihbarı geldi.
- Biz hallederiz.
  - Tamamdır.
  Memur Butterman, yeri göğü inletmenin vakti geldi.
  Sireni öttür.
  
Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar