Print Friendly and PDF

Translate

Devs (2020) Mini Dizi

|


50 dk
Yönetmen:Alex Garland
Senaryo:Alex Garland
Ülke:ABD
Sezon:1.Sezon
Tür:Dram, Gizem, Bilim-Kurgu, Gerilim
Rating:7.9
Vizyon Tarihi:05 Mart 2020 (ABD)
Dil:İngilizce
Müzik:Geoff Barrow, Ben Salisbury, The Insects
Web Sitesi:Hulu
Çekim Yeri:Santa Cruz, California, ABD
Nam-ı Diğer:Тайна разработка

Oyuncular

Sonoya Mizuno
Nick Offerman
Jin Ha
Zach Grenier
Cailee Spaeny

Özet

Bir bilgisayar mühendisi, çalıştığı şirketin gizli gelişim bölümünü araştırmaya başlar. Çünkü erkek arkadaşının ortadan kaybolmasında bu bölümün parmağı olduğunu düşünüyordur. ,

Devs 1. Bölüm

Günaydın bebeğim.
 - Çelişkili değil, standart.
 - Aslında, yarı standart ama tamam.
 Eliptik eğrinin doğal olarak RSA'den daha iyi olduğu bir standart.
 Bunu, şifrelemede çalışmayan biri olarak   şifrelemede çalışan birine söylediğinin farkındasın, değil mi?
 İkisinin de aynı olduğunu mu söylüyorsun?
 İkisi de kuantum bilgisayarlarının saldırılarına karşı zayıf   yani zayıf noktaları aynı olduğu için zayıflık bakımdan eşitler.
 RSA hâlâ zorlanarak kırılabilir.
 - Dostum, rica etsem?
 - Merhaba dostum.
 - Sağ ol.
 - Merhaba Lily.
 - Nasıl gidiyor Pete?
 - İdare ediyorum.
 İyi günler çocuklar.
 "Elinizden geleni yapın.
" - Selam.
 - Bugün başaracağız.
 - Kesinlikle.
 Pekâlâ, işte geldik.
 - Haber ver, tamam mı?
 - Tabii ki.
 - İyi şanslar.
 Hoşça kal.
 Hâlâ canlı olduğunu söyle lütfen.
 Evet, hâlâ canlı.
 Mutlu görünüyor.
 Çocuklar, kusura bakmayın geciktik.
 Yangını söndürüyordum.
 - Sabahki olayı gördünüz mü?
 - Hayır.
 Anlaşılan, bizim kuantum bitler çalışıyor ama onlarınki çalışmıyor diye   dünya bize kızmış.
 O yüzden rakiplerimizden biri New York Times'da   devlet gözetimi aldığımıza dair bir haber yayınlatacakmış.
 Ki bu güzeldi.
 Neyse, şimdi buradayız.
 15 dakikamız var.
 Sizin de gösterecek harika şeyleriniz var.
 Öyle umuyoruz.
 - Hepimiz öyle umuyoruz.
 Gösterin.
 - Tamam.
 Jen?
 Bu, yuvarlak solucan simülasyonunun 89.
 tekrarı.
 302 nöron eşlendi.
 İlk hücre bölünmesi anından itibaren beslenen veriler izlendi.
 Güzel.
 - Pekâlâ, eşle.
 - Eşleme başlıyor.
 Üç.
 İki.
 Bir.
 Başladı.
 Üst üste getir, lütfen.
 Üst üste getiriliyor.
 - Etkileyici.
 - Teşekkürler.
 Şu anda simülasyon ile solucan arasında sensor tabanlı bağlantı yok mu?
 Bu eşleme noktasında hiç yok.
 Bu, eşlenen nöronlar ve beslenen veriler tarafından başlatılan harekettir.
 Hepsi bu.
 Gelecekteki hareketlerini tahmin edebilirsin yani?
 - Kesinlikle.
 - On saniye?
 Tamam.
 Jen?
 On saniyelik tahmini hareket döngüsü.
 Beş.
 Dört, üç.
 İki, bir.
 Yani, gözlerimin önünde   canlı bir organizmanın kesin davranışını öngördünüz.
 On saniyelik bir geleceği.
 Bulabildiğimiz en basit organizmayla   ama evet.
 Öngördük.
 Bayıldım.
 Pekâlâ, eşleme yaptıktan yaklaşık   30 saniye sonra uyumu kaybediyoruz.
 Otuz saniye.
 Yaklaşık olarak.
 Sence bu neden oluyor?
 Tamamıyla karmaşıklıktan.
 Yaptığımız hesaplamalar zıvanadan çıkıyor.
 - Gerçekten kafayı yiyor.
 - Ya da?
 Kuantumsal bir problem.
 Çoklu evrenlerin birinde   ikisinin aynı olduğu bir evren vardır.
 Ama bu o evren değil.
 Çoklu evren teorisini pek sevmem, ilk dediğin sebebi kabul ediyorum.
 Çocuklar, bize biraz müsaade edebilir misini?
 Sergei, harika bir iş çıkarmışsın.
 Olağanüstü bir iş.
 Fakat yapay zeka bölümündeki işinin bittiğini düşünüyorum.
 Devs'e katılmanı istiyorum.
 Devs mi?
 Evet.
 Teşekkürler.
 Ciddi ciddi yarın başlıyorsun yani?
 - Direkt olarak.
 - Öyle görünüyor.
 Yani, bir güvenlik süreci olacak.
 Ama geçersem günün sonunda içeri girmiş olacağım.
 İşe başlayacağım.
 İşin ne olduğuyla ilgili herhangi bir şey söylemene izin vermeyecekler.
 Belki söyleyebilirim.
 Hayır, olayı zorlaştırmayalım diyorum.
 Sen bana bir şey söyleme ben de sormayayım.
 Yoksa aramızda bir durum oluşabilir.
 Aramızda bir durum oluştursun istemiyorum.
 Uyuyamayacağım.
 O zaman uyumayalım.
 Doğum yeri Moskova.
 22 yaşında Amerika'ya taşınmışsın.
 MIT'de okumuşsun.
 Bir işe başlayıp başarısız olmuşsun.
 Sonra başka bir işte de aynısı.
 Sonra da burada başlamışsın.
 - Üç yıldır buradasın.
 - Evet.
 - Sevgilin şirketten biriymiş.
 - Evet, doğru.
 Lily Chan.
 Şifreleme bölümünde çalışıyor.
 - Ve Çinli.
 - Aslında  - Ciddi bir ilişki mi?
 - Evet, çok ciddi.
 Birbirinize sadık mısınız?
 Görünürde bir sorun yok mu?
 Bildiğim kadarıyla yok.
 Bildiğin kadarıyla yok demek.
 Evlenmeyi düşünüyor musunuz?
 Bunun hakkında konuştuk.
 - Evet, evleneceğiz.
 - Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?
 Yakın bir zamanda düşünmüyoruz.
 Ona işinle ilgili hiçbir şeyi anlatamayacaksın.
 - Sence bunu yapabilecek misin?
 - Kesinlikle.
 Bunu konuştuk zaten.
 Bu konuda ikimiz de aynı fikirdeyiz yani, sorun yok.
 Sorun yok demek.
 Sen Rus, o Çinli.
 Ben de gerginim.
 Neden?
 Amaya'nın güvenlik müdürü neden Ruslar ve Çinliler hakkında gergin, öyle mi?
 Lily Amerikalı.
 İkinci, yok, üçüncü nesilden.
 Sen değilsin.
 - Dindar biri misin?
 - Anlamadım?
 Dindar biri misin?
 Hayır, hiç değilim.
 Geri çekilin bayım.
 - Ayakkabı numarası da aldın mı?
 - 47 giyiyorum.
 Pekâlâ çocuklar, işimiz bitti.
 - Bir.
 - Bir.
 Aman Tanrım, hadi ama  - İki.
 - Üç.
 - Beş.
 - Sekiz.
 - 13.
 - 21.
 - 34.
 - 55.
 - 89.
 - 144.
 - 233.
 - 377.
 - 610.
 - 987.
 - 1597.
 - 2584.
 - 4  - Takıldın.
  181.
 - 6765.
 Bir, bir  - Sıfır.
 - Siktir.
 - Hadi, yolla gelsin.
 - 10946.
 - Hepsini ezberlemişsin.
 - Hayır!
 Makine gibisin Lily.
 - Ne oldu?
 - Sergei.
 İçeri giriyor.
 Aynen.
 - Bana Devs'i anlatsana.
 - Hiçbir şey anlatamam ki.
 Devs çalışanlarının ne yaptığını Devs çalışanları dışında bilen yok.
 Bence Devs çalışanları bile Devs çalışanlarının ne yaptığını bilmiyor.
 Hepsi bilmiyor diyelim.
 Tahminde bulunmanı istiyorum.
 Merak ettim.
 Pekâlâ.
 Devs'ten bahsediyoruz.
 Bir geliştirme var, o kesin.
 Ama içimden bir his kuantum sistemimizi geliştirmeyle ilgili değil diyor   çünkü bir bakıma sistem olabildiğince iyi çalışıyor.
 Yani, sistemin bir uygulaması olduğunu düşünüyorum.
 Ama diğer Amaya bölümleriyle aynı klasmanda olmadığını düşünüyorum.
 O yüzden   yapay zeka değil, şifreleme değil arama motoru değil.
 Belki de Ulusal Güvenlikle alakalıdır.
 Ulusal Güvenlik sikimde bile değil.
 - Biyoteknoloji?
 - Kaynak israfı.
 - Soğuk füzyon?
 - Kimyaya girer.
 Kurşun bir Faraday kafesi.
 12 metre kalınlığında beton duvar.
 İç tarafı altın kaplama.
 Sonra tamamıyla kesintisiz 7,5 metrelik hava boşluğu.
 Sonra laboratuvarlar.
 Çekirdekte de makine var.
 Laboratuvarlar kesintisiz hava boşluğunun içinde mi?
 - Oraya nasıl giriyoruz o zaman?
 - Göreceksin.
 Oldukça basit.
 - Tahmin için son şansın Sergei.
 - Kuantum telefonlar.
 Tüm bu yapı elektromanyetik alanlar ile mi destekleniyor?
 Evet.
 - Makine bu mu?
 - Bu depolama birimi.
 - Dahası mı var?
 - Üstümüzde.
 Altımızda.
 Kaç kuantum biti işleniyor?
 Sayı olarak ifade etmesi anlamsız görünen bir sayıda.
 Bu gördüğüm en güzel şey.
 Şirketin geri kalanında olduğu gibi   hafta sonları gözlemleme yapmıyoruz.
 Vardiya yok.
 İstersen geceleri çalışabilirsin, çoğu öyle yapıyor.
 Uyman gereken tek bir kural var.
 Devs'e bir şey getirmiyoruz Devs'ten bir şey götürmüyoruz.
 Yani çanta, laptop ve hafıza kartı yasak.
 Onun dışında, burada her şey açık.
 Tüm kodları görebiliyorsun.
 Şifre falan yok.
 Kapalı kapılar yok.
 Ayrıca temizlikçi de yok   bu yüzden işin bitince temizlemeyi unutma.
 Görev yerin burası.
 Yerini beğenmezsen başka bir yere geçebilirsin.
 - Peki tam olarak ne yapacağım?
 - Sana söylemeyeceğim.
 Buna gerek kalmayacak.
 Yalnızca otur, kodları oku.
 Acele etme.
 Ve merak etme, kendin çözeceksin.
 Çözeceğini biliyorum.
 Al.
 - Katie.
 Geçen gün karşılaştık ama tanıştırılmadık.
 - Sergei.
 Forest'ın dediği gibi, acele etmene gerek yok.
 Kendini kaptırabilirsin.
 Acele etmene gerek yok.
 Katie, bir şeyi bilmem gerek.
 Bu kod   gerçek mi yoksa sadece teorik bir kod mu?
 Teorik değil.
 Yani bu kodu çalıştırabiliyorsun ve sonuçlar çıkıyor, öyle mi?
 Evet.
 Ama, bu her şey değiştirir.
 Doğruysa, kelimenin tam anlamıyla her şeyi değiştirir.
 Hayır.
 Doğruysa, hiçbir şeyi değiştirmez.
 Bir bakıma, olay da bu.
 Evren deterministiktir.
 Anlamadım?
 Evren deterministiktir.
 Dinsiz ve bağımsızdır.
 Yalnızca fizik yasalarıyla açıklanır.
 Bilye döner çünkü itilir   insan yemek yer çünkü acıkır.
 Bir olay her zaman önceki bir nedenin sonucudur.
 Görünen tüm kaosuyla birlikte yaşadığımız bu hayat   aslında raylarda giden bir hayattır.
 Öngörülmüş.
 Yolundan sapmayan.
 Deterministik sistem.
 Öyle değilmiş gibi geldiğini biliyorum, Sergei.
 Özgür irademiz olduğu yanılsamasına düşeriz   çünkü raylar görünmezdir.
 Öznel durumumuzdan çok eminmişiz gibi hissederiz.
 Duygularımız, görüşlerimiz yargılarımız ve kararlarımız.
 Şirketime katıldın.
 Güvenimizi kazandın.
 Güvenimi kazandın.
 Sonra James Bond'umsu kol saatinle kodumu çaldın.
 Neden bahsettiğini bilmiyorum.
 Bu, bazı kararların sonucu gibi duruyor, değil mi?
 Bağlılığını nereye sunduğun   ve kime ihanet edeceğin.
 Ama deterministik bir evrende yaşadığımıza göre   bu kararlar sadece daha önceki bir nedenin sonucu olabilir.
 Nerede doğduğun, nasıl yetiştirildiğin gibi.
 Beyninin fiziksel yapısı.
 Doğa-çevre matrisi aslında.
 Tıpkı simülasyonundaki yuvarlak solucan gibi.
 Daha karmaşık ve ayrıntılı ama yine de   hepsinin geldiği nokta, sebep ve sonuç.
 Umarım ne demek istediğimi anlıyorsundur Sergei.
 Bu bir bağışlama.
 Affedilme.
 Bana ihanet etme kararını sen vermedin.
 Sen yalnızca yaptığın şeyi yapabilirdin.
 Merhaba, Sergei Pavlov'a ulaştınız.
 Şu anda müsait değilim  Ne oluyor ya?
 - Lils.
 Ne oldu?
 - Hâlâ dönmedi Jen.
 Gerçekten endişeliyim.
 Bence başına bir şey geldi.
 - Ne gelmiş olabilir?
 - Bilmiyorum.
 Bir şey işte.
 Sakin ol.
 Saat daha 00:30.
 Sen kaç kere bütün gece çalıştın?
 - Sanırım  - Hâlâ Devs'tedir.
 Orada telefon çekmez, değil mi?
 Sergei'yi de biliyoruz, oynayacak oyuncak bulunca   zamanın nasıl geçtiğini anlamıyordur.
 Biraz uyu.
 Sabaha karşı 4'te eve gelirse de uyanmamaya çalış.
 - Peki, sağ ol Jen.
 - İyi geceler Lils.
 Olamaz.
 Hayır, olamaz.
 Onu en son o zaman gördüm.
 Ofisimin penceresinden baktım.
 Merkezden Devs'e gidiyordu.
 Oradan sonra hiç haber almadım.
 - Belli ki haber almayı bekliyormuşsun.
 - Kesinlikle.
 Evde bir sorun olmadı, dün gece başka yere gitmiş olamaz.
 - Birlikte yaşıyorsunuz, değil mi?
 - Sorun olmadı.
 Size yemin ederim   Sergei'nin bu şekilde ortadan kaybolması hiç mantıklı değil.
 Hanımefendi, size inanıyorum.
 İyi haber şu, buradaki sistemimiz sayesinde onu kolayca izleyebileceğiz.
 Bilgilerini şuraya girdim mi onu anında buluruz.
 Pekâlâ, işte buldum.
 Bakalım  Dün gece 10'a çeyrek kala Devs'ten ayrılmış.
 - Nereye gitmiş?
 - Bu o, değil mi?
 - Bu o.
 - Pekâlâ, bakalım nereye gitmiş.
 Kameralar 10'u çeyrek geçe otoparkın oradan geçerken görüntülemiş.
 Servis otobüsüne binmemiş mi?
 Bakın, 10'u 28 geçe burada görüntülenmiş.
 - Otoyola mı gidiyor?
 - Öyle görünüyor.
 - Neden böyle bir şey yapsın?
 - Bilmiyorum.
 Ama burada kampüsün dışına çıkıyor.
 Artık takip edemeyiz.
 Kenton.
 İçeri daldığım için kusura bakmayın.
 Seninle şu VIP ziyaretiyle ilgili konuşmam gerekiyor.
 Biraz bekleteceğim efendim.
 Bir durum var gibi gözüküyor.
 Dün gece saatlerinde çalışanlarımızdan biri kaybolmuş.
 Kayıp mı olmuş?
 - Kim?
 - Devs'te yeni başlayan çocuk.
 - Benim sorguladığım.
 - Sergei?
 Yapay zekadan?
 - Evet.
 - Onu dün gördünüz mü?
 - Tabii ki.
 Devs'e bizzat ben götürdüm.
 Peki kaybolmuş derken?
 Kameralar gece 11'de kampüsün dışına çıktığını görüntülemiş, sonrası yok.
 - Sevgilisi misin?
 - Evet.
 - Aramadı, mesaj atmadı   eve de gelmedi, öyle mi?
 - Ve bu asla olmaz.
 Pekâlâ, bak endişelenmene gerek yok.
 Eminim her şey, basit bir açıklamayla yoluna girecektir.
 Ama tedbiri elden bırakmayalım, yapılması gerekeni yapalım.
 - Polisi ara, hemen kaybolduğunu rapor et.
 - Peki efendim.
 Ortaya çıkacak Lils.
 Her şey yoluna girecek.
 Gireceğini sanmıyorum.
 - Bunu nereden biliyorsun?
 - Öyle hissediyorum.
 Videoyu görmeliydin.
 Yürüdüğü video.
 Tuhaf bir şeyler vardı.
 Sanki   bir amacı vardı.
 Bir yere gidiyordu.
 Ama zombi gibi.
 - Polisle konuştun mu?
 - Evet, ifademi aldılar.
 Evet, benimkini de alacaklar.
 Günün kalanında izin kullanmanı istiyorum.
 Seni eve götürmek için bir araba bekliyor.
 Lily  Bu olayla bizzat ilgileneceğime dair sana söz veriyorum.
 Sergei?
 Fabrika ayarlarına dön?
 EVET Tüm veriler siliniyor HOŞ GELDİNİZ Hesap Kimliği "sergei_wsk$" Şifre Veriler Yükleniyor Selam.
 Biliyorum, gerçekten zor.
 - Aslında olmamalı.
 - Evet, olmamalı.
 Ama zor.
 Ne yapacaktık?
 Bir ömür süren ahlaki deneyimleri ortaya çıkarmayacak mıydık?
 Neyin her zaman doğru göründüğünü öğrenmeyecek miydik?
 Bunlar, insanlarda yer etmiş.
 Evet, etmişler.
 Ne öğrenirsek öğrenelim hissettiklerimiz hâlâ içimizde saklı gibi.
 İnsanlar doğuştan büyülü düşünürler.
 Dünyanın en akılcı insanı da olsa   çocuklarına bir şey olduğunda dua etmeye başlarlar.
 Özür dilerim.
 Biraz fazla oldu.
 Sorun değil, Katie.
 Haklısın.
 Benden yalnızca daha zeki değilsin.
 Daha akıllısın.
 Sudoku mu?
 Sudoku'dan nefret edersin.
 Şifre Girin Şifreli mi?
 Bu ne lan?
 İKİ YANLIŞ DAHA YAPARSANIZ TÜM VERİ SİLİNECEK Jamie.
 Olamaz.
 Konuşabilir miyiz?
 Sağ ol dostum.
 - Sağ ol.
 - Ne demek.
 Konuşmamız gereken bir sürü şey var, biliyorum.
 Evet, var.
 Çünkü ne olduğunu anlatayım.
 Sana çok aşıktım.
 Sen de bana aşıksın sanıyordum.
 Amaya'da müthiş bir işe girdin ve çok mutlu oldum   çünkü gerçekten hayatta ilerliyordun.
 Sonra işe başladın ve ne bileyim  Bir anda bir şeyler değişti.
 Ve fark ettim ki yalnızca işinde ilerleyip devam edemiyorsun.
 Benden ilerleyip uzaklaşıyorsun.
 Sonra ayrılmak isteyip istemediğini sordum.
 Ve istemediğini söylemeni çok istiyordum.
 Ama, istediğini söyledin.
 Aynı gün öğlen, dairemizi iki çantayla terk ettim.
 Ve senden bir daha haber almadım.
 - Özür dilerim.
 - Senin haberlerini aldım, aslında.
 Sürekli seninle ilgili haberler aldım.
 Sergei adında yapay zeka kodlayan biriyle görüşmeye başladığını duydum.
 Birlikte yaşadığımız daireye taşındığını duydum.
 Ama senden hiç haber almadım.
 İki yıl boyunca.
 Özür dilerim.
 Bu yüzden mi geldin?
 Bunu söylemek için mi?
 - Hayır.
 - Neden o zaman?
 Yardımına ihtiyacım var.
 Yardımıma mı?
 Evet.
 Ne konuda?
 Sergei dün geceden beri kayıp.
 Ve başına kötü bir şey geldiğinden eminim.
 Ve telefonunda tuhaf bir şey buldum ama şifreli.
 Ve şifreyi yanlış girersem sıfırlanacağını söylüyor.
 Jamie, gidebileceğim başka biri olsa giderdim.
 Ama bu konularda kimse senin kadar iyi değil.
 Yani, sevgilini bulmak için telefonunu açacaksın   ve yardımımı istiyorsun?
 Evet.
 İnanılmaz.
 Gerçekten inanılmaz.
 Lily, içtenlikle ve kalbimin en derinlerinden söylüyorum   siktir git.
 Jen, ne oldu?
 Onu buldular mı?
 Lils, giyin.
 Seni almam için aradılar.
 Hemen gelmen gerekiyormuş.
 - Kesinlikle o mu?
 - Kesinlikle o.
 Hayır, hayır!

Devs 2. Bölüm

Kızım benden alındığında   sanki anında iki eşzamanlı duruma yerleştirilmiştim.
 Birinde   Amaya'nın öldüğünü tamamen anlamıştım.
 İkna olmuştum.
 Umutlanmıyordum.
 Bir şeylere tutunmaya çalışmadım.
 Geçmişe dönmedim.
 Ölümünün kesinliğini kabul ettim.
 Diğerinde ise   ölümünü idrak edemiyordum.
 İmkansız bir şeydi.
 İnanılmaz bir şeydi.
 Saçmaydı.
 Büyük bir boşluk.
 Anlamsız.
 Gerçek dışı.
 Yalnızca çelişkili durumlar da değillerdi.
 Kesin durumlardı.
 Her biri kendi içinde mantıklıydı, diğerine yer bırakmıyordu.
 Ama   ben ikisini de yaşadım.
 Hâlâ da yaşıyorum.
 O zamanlar birilerinin bana söyleyebileceği bir şey yoktu.
 Benim de sana söyleyebileceğim bir şey yok.
 Sunabileceğim tek şey ilgim.
 İstediğin zaman benimle konuşabilirsin.
 İstediğin zaman arayabilirsin.
 İşini de düşünmene gerek yok.
 İşin ve maaşın güvende   ve ne kadar zamana ihtiyacın varsa o sürede de böyle kalacak.
 Teşekkürler.
 Gidebilir miyim?
 Eve gidebilir miyim?
 Evet, tabii ki.
 Hayır.
 Annesiyle konuştum Galiba gelecekler.
 Hayır, anne.
 Gerçekten Hong Kong'a gelmek istemiyorum.
 Evet, tabii ki.
 Korkunç bir durum.
 Ama  Tabii ki arkadaşlarım var.
 Anne, onlarla liseden beri görüşmedim.
 Lütfen yine başlama  Arkadaşlarım var.
 Ve benimle ilgileniyorlar.
 Hatta, şu an onlarla birlikteyim.
 Bende kalıyorlar, evet.
 Tamam.
 Görüşürüz.
 BİR KEZ DAHA YANLIŞ GİRERSENİZ TÜM VERİ SİLİNECEK Siktir!
 Siktir.
 BİR KEZ DAHA YANLIŞ GİRERSENİZ TÜM VERİ SİLİNECEK ÖLDÜN Öldüm.
 - Ne oluyor lan?
 - Beni içeri al.
 Hemen, Jamie.
 Bir süre konuşma ve sadece beni dinle.
 Ayrıldığımız için üzgünüm.
 Seni incittiği için üzgünüm.
 Beni de incitti.
 Bir gün, bunu konuşabiliriz.
 Ama şu anda, bunu geride bırakmanı istiyorum.
 Bu sabah   Sergei'nin kendini yakarak öldürüşünü izledim.
 Ne?
 İki gün önce Amaya kampüsünden çıkıyor   ve kayboluyor.
 Tamamıyla ortadan yok oluyor.
 24 saat sonra kampüse geri dönüyor   üzerine benzin döküp kendini yakıyor.
 - İntihar mı etti?
 - Evet.
 Ve bu hiç mantıklı değil.
 Telefonunda Sudoku uygulaması var.
 Ama, bence bu Sudoku uygulaması değil.
 Ve şifre korumalı.
 Bana olanları açıklayabilecek elimdeki tek şey bu.
 Ve açmak için bir hakkım kaldı.
 Yoksa silinecek.
 UYGULAMAYA ERİŞİLİYOR Peki.
 Evet, haklısın.
 - Ne konuda?
 - Bu Sudoku uygulaması değil.
 Bu bir mesajlaşma uygulaması.
 Rus yapımı.
 Devlet yapımı.
 - Köken olarak yani.
 - Nereden biliyorsun?
 Çünkü Kazakistan'daki bir sunucuya bağlı ve bu kodları tanıyorum.
 Normalde birkaç farklı versiyon var ama bu oldukça eski.
 Ama eski iyidir.
 Diğerlerine göre açmam daha kolay.
 Bu kodlar, ne bileyim üç ya da dört yıldır kullanılmıyor.
 Ki bu oldukça tuhaf çünkü Sergei üst düzey bir kodlayıcıydı.
 Ama, bu sanki   kalp cerrahının sigara içmesi gibi bir şey herhalde.
 Anlamadım.
 Güncellememiş.
 Ya da idarecileri güncellememiş.
 - Ve her zaman güncellemen gerek.
 - "İdarecileri" mı?
 Lily, hadi ama.
 Uygulama Rus devleti yapımıysa senin çocuk da şey olabilir  Ne olabilir?
 Ajan falan.
 Endüstriyel casusluk.
 Açabilir misin?
 Sanırım.
 Ama bir risk var.
 Düşündüğümden daha modern bir şeyse   göremediğim bazı gömülü güvenlik kodları olabilir   ve bunları tetiklersem her şeyin silinmesine sebep olabilir.
 Yap.
 Emin misin?
 Evet.
 Yap gitsin.
 Pekâlâ, işe yaradı.
 Açtık.
 Tanrım.
 Jamie, bunu yalnız okumam gerek.
 Evet, anlıyorum.
 Şifreyi sıfırladım yani bununla tekrar girebilirsin.
 Teşekkürler.
 İstersen ön kapıdan çıkabilirsin.
 KENTON KAPININ ÖNÜNDEYİM, 10 DAKİKA Gerçekten bırakmam gerek.
 Yerinde olsam dert etmezdim.
 Hiçbir fark olmayacak.
 Yine de.
 Pekâlâ  Adli tıp raporunun çıkması biraz sürecek   ama polis çocuğun intihar ettiğine inandı.
 Cesedi gördüler, olayın yazılı delillerini aldılar.
 İş bitti.
 Kız hariç.
 Onun için bitmedi.
 Duygusal olarak, demek istiyorsun.
 Evet.
 Evet, ama geçecek.
 Sadece zaman alıyor.
 Sizin için öyle olmadı.
 - Efendim, sizde Tanrı'dan çok para var.
 - Sence para umurumda mı?
 - Bir zamanlar umurunuzdaydı.
 - Evet.
 Ama artık değil.
 Demek istediğim, Tanrı'dan çok paranız var   toz toprak içinde yaşıyorsunuz.
 Sıradan.
 Yani daha büyük bir ev mi almalıyım?
 Tam olarak öyle demiyorum ama ufak şeyler.
 Bir şeyler yapın.
 Yeni bir araba alın.
 Bu beş para etmez.
 Elektrikli bir tane alabilirsiniz.
 Çevre dostu.
 Ben çevre dostu değilim ki.
 Ne demek istediğini anlıyorum Kenton.
 Ama geçmişe takılmıyorum.
 Önüme bakıyorum.
 - Raylarınız.
 - Raylarımız.
 Doğru.
 İyi geceler efendim.
 İyi geceler Kenton.
 Hadi bebeğim.
 Yapma şunu.
 - Ne yaptı?
 - Ona "bebeğim" dedi.
 Elinde değil ki.
 Kendisi bilinmeyen çağ gibi.
 Ne dedin sen?
 Bilinmeyen çağ gibisin.
 Aptalca şeyler söylüyorsun ve olayları yanlış anlıyorsun.
 Bilinmeyen çağ sensin lan.
 Sizin çağınız bir bok bilmiyor.
 Hepiniz çok politiksiniz.
 Hepiniz çok uyanıksınız.
 Ama tarih hakkında bir bok bilmiyorsunuz   sanat ve müzik hakkında bir bok bilmiyorsunuz.
 Yani politikacılık hakkında bir bok bilmiyorsunuz.
 Yani uyanık falan değilsiniz.
 Komada gibisiniz.
 Müzik hakkında bir bok bilmiyor muyum?
 Hadi ama.
 Bach dinledin mi?
 Coltrane dinledin mi?
 - Hayır.
 - O zaman kes sesini.
 Stewart.
 Ona "bebeğim" deme.
 Hey, oluyor.
 Evet, bebeğim.
 - Her şey yolunda.
 - Kaydediliyor.
 - Her şey yolunda.
 - Kaydediliyor.
 - Buluşmamız gerek.
 - Tamam, sunum?
 - Güzel.
 Olumlu.
 - Kaydediliyor.
 - Buluşmamız gerek.
 - Tamam.
 - Devs'e davet edildim.
 - Güzel.
 Buluşma.
 Cevap ver.
 Cevap ver.
 Cevap ver.
 Buluşma.
 Kimsin sen?
 Kimsin sen?
 Lily, sen misin?
 Evet.
 Battery Godfrey.
 GG Köprüsü.
 Sabah 9.
 Anladın mı?
 Evet.
 SİLİNİYOR  İsmim Anton.
 Sergei senin için çalışıyordu.
 Moskova'da üniversite öğrencisi olduğundan beri.
 - Sen de Rus istihbaratı için çalışıyorsun.
 - Evet.
 Korkmuş ve şaşkınsın.
 Ama bana kalırsa hiç korkmamalısın.
 Sana zarar verme gibi bir niyetim yok.
 Hatta, buluşma sebebim seni korumak.
 Sana inanmıyorum.
 Hem de hiç.
 İsmine bile inanmadım.
 Ve onunkine de.
 Anlıyorum.
 Artık Sergei'i sorguluyorsun.
 Onun hakkındaki her şeyi.
 Ama seni sevdi, sen de onu sevdin.
 Onu tanıyordun.
 Mesele de o, onu tanımıyormuşum.
 Saçmalama, tabii ki onu tanıyordun.
 Belki hakkındaki her şeyi, her sırrını bilmiyordun.
 Ama onu tanıyordun.
 Evliyim.
 Bir eşim ve üç çocuğum var.
 Ne iş yaptığımı bilmiyorlar.
 Bu onları sevmediğim anlamına gelir mi?
 Hayır.
 Bir şeyi dikkate almanı istiyorum.
 Sergei'nin yaptığı şeyi yapması için iyi bir nedeni olduğunu dikkate al.
 Senin için de iyi bir neden olabilir.
 - Bu da ne demek?
 - Şu an neden buradayız?
 Çünkü Sergei'nin telefonunu hackledin ve bana ulaştın.
 Sence bunu herkes yapabilir miydi?
 Bence yapamazdı.
 - Çok beceriklisin, çok cesursun.
 - Senin için çalışmayacağım.
 Yalnızca Sergei'nin neden intihar ettiğini anlamaya çalışıyorum.
 Pekâlâ.
 O zaman şunu anla.
 Benim mesleğimde, bir meslektaşım intihar ettiğinde   ilk düşündüğüm şey intihar etmediğidir.
 Kamera görüntülerini izledim.
 Üzerine benzin döktü.
 Ve yaktı.
 Gördüğün buydu.
 Ama bildiğin şeye odaklan.
 Sergei'nin intihar edeceği aklından geçiyor muydu?
 Birlikte mutlu muydunuz, mutsuz muydunuz?
 Seni sevdiğine ve senin de onu sevdiğine odaklan.
 - Öldürüldüğünü söylüyorsun.
 - Hiç şüphem yok.
 Kamera görüntüleri  Sahteydi.
 Bir cevap aradığın için ban ulaştın.
 İşte sana cevap  Sergei'nin görevi Devs'e sızmaktı.
 Sızdı.
 Bir şeyler oldu.
 Ve öldürüldü.
 Bu cevap senin için yeterliyse   çek git.
 Hayatına devam et.
 Ama yeterli değilse benimle çalışmak zorundasın.
 Sergei'nin telefonu sıfırlandı.
 Bana ulaşmak istersen yatak odandaki pencereye bir işaret bırak.
 Oradaki sandalyenle.
 Kıyafetlerini koyduğun.
 Gözetlenmiş hissetme.
 Artık kimsenin özel hayatı kalmadı.
 Sandalyeyi pencereden uzaklaştırırsan   sana ulaşacağım.
 Bunu yapmalısın.
 Harika oldu amına koyayım.
 Buna inanamıyorum.
 Hepimiz durumu anlamıyor muyuz?
 Olay şu, değişkenlerimiz o kadar küçüldü ki   2000 yıl öncesinin gösterimini yapabiliyoruz.
 - Kimsenin durumu anlamadığı yok.
 - Hayır, Stewart anlamıyor.
 Tanrım!
 Yine söylüyorum, 2000 yıl öncesinin gösterimini yaptık.
 Mutlu yüzler nerede?
 Şampanyalar nerede?
 İçinde banyo yapmamız gerekiyordu.
 Net bir gösterim değildi.
 Bu güvenilmez.
 Tanrım, şu dediklerine bir bak.
 Mucizeydi lan!
 Hayır Stewart.
 Durumu konuşmak mı istiyorsun?
 Durum da bu işte.
 Mucize değildi.
 Ve olması gerek.
 Burada Nobel ödülü kovalamıyoruz.
 İroni şu ki kuantum hesaplamalarımıza rağmen   sorunumuz iki elemanlı.
 Ya tamamen başarılı olur ya da olmaz.
 Tamamen dışı her şey yeterli değil.
 O zaman sorun iki elemanlı değil.
 Sorun gerçeklik.
 Tam doğruluk ve sıfır değişken istiyorsan   o zaman keşifsel yaklaşım asla işe yaramayacak.
 Kelimenin tam anlamıyla evren büyüklüğünde bir bilgisayara ihtiyacın olacak.
 Parçacık başına bir kuantum biti.
 Sana iyi şanslar.
 - Bu doğru olabilir.
 - Hayır, doğru değil.
 Neden?
 Çünkü daha iyisini yapacağımızı biliyorum.
 "Daha iyisini yapacağımızı biliyorum.
" mu   yoksa "Daha iyisini yapacağımıza inanıyorum.
" mu?
 Biraz inanmamızı söylüyor Stewart.
 Kendimize.
 Yalnızca bu.
 Pekâlâ.
 Bana biraz müsaade edebilir misiniz?
 Haklısın, harika bir iş çıkardınız.
 Ve evet, şampanya banyosunu hak ettin.
 Eğer istediğin buysa.
 Muhasebeye onay verdiğimi söyle.
 Ama, evet.
 Biraz yalnız kalmam gerek.
 Tabii ki.
 Hadi gidelim.
 - Dostum, sigaran var mı?
 - Yok.
 Birini mi bekliyorsun?
 - Lily mi?
 - Tanrım.
 - O mu?
 - Evet.
 - Zamanını boşa harcıyorsun dostum.
 - Bir adam buldu bile.
 Rus.
 - Evet.
 Sağ ol.
 Denemene bir şey demiyorum ama.
 Tatlı kız.
 Denediğim yok, adamım.
 Pekâlâ  - Ben biraz bacaklarımı açayım.
 Akşam rutinim.
 - Peki.
 Formda kalmalıyım dostum, sağlıklı kalmalıyım.
 - Selam.
 - Selam.
 Biraz konuşabilir miyiz?
 Birkaç dakika.
 İçeri gelmek ister misin?
 - Mekan biraz değişmiş.
 - Evet.
 - Hoş olmuş.
 - Oturmak ister misin?
 - İçecek bir şey alacağım, ister misin?
 - Yok, böyle iyiyim.
 Sağ ol.
 Uygulamada ne olduğunu mu bilmek istiyorsun?
 Hayır, o değil.
 Gerçekten.
 Bu aranızdaki bir şey.
 Açıkçası, umarım görmek istediğin şeyi görmüşsündür.
 Hayır, görmedim.
 Pekâlâ.
 O zaman konuşmak istediğin konu neydi?
 Şey  Aklıma çılgınca bir fikir geldi.
 Ve endişelendim.
 Sonra bir türlü aklımdan çıkmadı.
 Sadece, seni tanıyorum.
 Sen bir şeyler yapıyorsun.
 Diğer insanların yalnızca aklından geçirebilecekleri şeyleri.
 Sen direk yapıyorsun.
 Birden fark ettim ki, Lily sadece uygulamadaki mesajları okumaz.
 Uygulamayı kullanabilir.
 Karşı taraftaki kişilere ulaşmak için.
 Dediğim gibi, seni tanıyorum.
 Evet, beni tanıyorsun.
 O yüzden seni durdurmak için konuşmak istedim.
 Bunun iyi bir fikir olacağını sanmıyorum.
 Katılıyorum.
 İyi bir fikir olmaz.
 - Gerçekten mi?
 - Evet.
 - Yani endişelenmene gerek yok.
 - Peki.
 Büyük ihtimalle fazla kafaya taktığımı biliyordum ama   güzel.
 İyi.
 İyi misin Lils?
 Durumları düşünürsek.
 Evet.
 Durumları düşünürsek.
 Pekâlâ, bu kadardı galiba.
 Belki birkaç yıl sonra görüşürüz.
 Dediğim gibi, bir şeye ihtiyacın olursa herhangi bir yardım istersen   bana ulaşabilirsin.
 Karşılık beklemiyorum.
 Sadece yardım teklif ediyorum.
 - Teşekkür ederim Jamie.
 - Sorun değil.
 - Hayır, Jamie.
 Gerçekten.
 - Gerçekten sorun değil.
 Görüşürüz.
 Hoşça kal.
 Dostum ya  Üzgün görünüyorsun.
 İşler yolunda gitmedi herhalde?
 Seni uyarmaya çalıştım.
 Sana 10 dolar vereyim, bir daha benimle konuşma?
 Olur.
 Üstümde sadece 20 dolar var.
 Al.
 Adamım ya.
 Sağ ol kardeşim.
 Bu hayatımdaki en iyi anlaş  Amanın!
 Şimdiden anlaşmayı bozdum dostum.
 Tam olarak bu profesyonel olmayış sokakta yaşamama sebep oldu.
 Dudaklarım mühürlü, dostum!
 Sessizlik!
 Tamam mı?
 Sessizlik!
 Merhaba Ivan.
 Anton.
 Pekâlâ.
 Senin için de sorun yoksa   boş lafların olmadığı bir sohbet etmek istiyorum.
 - Evet, sorun yok.
 - Harika.
 Bak, senin tam olarak kim olduğunu bilmiyorum   ama ne olduğunu biliyorum.
 Oğlanı, endüstriyel casusluk yapması için içeri sokmaya çalıştığını biliyorum.
 Uzun süreli bir hazırlıktı ama işe yaramadı.
 Buna son verdim.
 Ve şimdi yine deneyeceksin.
 Kısa hazırlıkla, kızı kullanarak.
 Ama onunla da işe yaramayacak.
 Ona da son vereceğim, bunu biliyorsun.
 Ve o daha çocuk.
 Parlak bir çocuk.
 Yalnız zaman, yanlış yer, yanlış sevgili.
 Masum biri.
 - Bunun ne olduğunu hatırlıyorsun, değil mi?
 - Hatırlıyorum.
 Ne diyorsun yani?
 Bir profesyonelden diğerine söylüyorum   bu işin peşini bırakabilir misin?
 Lütfen.
 Boş lafsız sohbet bu mu?
 - Şimdiye kadar boş laf ettim mi?
 - Evet, ettin.
 Araştırmama, masum bir kızın hayatı için son vermem gerektiğini söyledin.
 - Yani?
 - Kız umurunda değil.
 Onu yalnızca koz olarak kullanıyorsun.
 Böylece garip özel teknoloji şirketiniz   garip özel projesine fark edilmeden devam edebilecek.
 Klasik Amerikan laf salatası.
 Sizler açık olmayı çok seversiniz.
 Açık konuşan, açık sözlü kişiler.
 Çünkü doğruyu gizlemenizi sağlıyor   yalan söylerken.
 Boş laf olmayınca nasılmış Joe?
 - Kenton.
 - Biliyorum.
SİKTİR GİT.

Devs 3. Bölüm

Ne yapıyorsunuz?
 Ses dalgaları üzerinde çalıyoruz.
 Ne izliyorsunuz diyorum?
 Bu, Arthur Miller'la Marilyn Monroe'nun   sevişmesi.
 Tanrım.
 Bu, diğer tüm ünlü seks kasetlerini rafa kaldıracak bir ünlü seks kaseti.
 Neden teknolojiyle uğraşan erkekler kendilerini hep gülünç duruma düşürüyor?
 Adım bir; insan varoluşunun doğasına yeniden şekil verecek yeni bir teknoloji yarat.
 Adım iki; bunu porno izlemek için kullan.
 Doğru söze ne hacet.
 İki kuralımız var arkadaşlar.
 Bir, geleceğe bakmıyoruz yalnızca geçmişe bakıyoruz.
 İki, gizliliği ihlal etmiyoruz.
 Yalnızca sevişiyorlar Katie.
 Biz buna gizliliğin ihlali diyoruz işte.
 İki insan sevişti diye   dünyaya gelmeyen insan yok.
 İnsanın doğası böyle sürdükçe, sevişmek nefes almak gibi bir şey.
 Senin için sorun, benim için değil.
 Anladım Stewart.
 Yani milleti toplayıp seni sevişirken izlesek sorun olmaz.
 Sistemin o kadar geçmişe gidebileceğini sanmıyorum.
 Kapatın şunu, başka şeylere bakın.
 JFK suikastına bakın.
 Çoktan baktık.
 - Oswald'dı.
 - Her neyse.
 Başka bir şey bulun.
 Kuralları çiğnemeyin yeter.
 "Kuralları çiğnemeyin" mi?
 Diyene bak.
 - Senatör.
 - Forest.
 Seni görmek güzel.
 Bir buçuk saatimiz var.
 Şehirde öğle yemeği randevumuz var.
 Kuantum işleri nasıl gidiyor?
 - Kenton.
 - Joe.
 Gelişiyor.
 Teknoloji gözetim alt komitem bir duruşma hazırladı.
 - Seni çağırtacağım Forest.
 - Neden?
 Şirketin, kuantum bilgisayarları yarışındaki liderliği almakla kalmadı.
 Rakiplerinizi ezip geçtiniz.
 Onların hiçbir şeyi yok.
 Sizinse, her şeyiniz var.
 - Benim de sorularım var.
 - Kozun bu mu?
 - Sorular.
 - Bunun koz olduğunu düşünmüyor musun?
 Şirketinin Devs diye adlandırılan bölümünde ne üzerine çalışıyorsunuz?
 Devs, geliştirme demek.
 Tüm teknoloji şirketlerinin gelişim bölümleri vardır.
 Evet ama tam olarak ne üzerinde geliştirme yapıyorsunuz?
 Kuantum bilgisayar sistemimizin potansiyelini araştırıyoruz.
 Bu biraz üstü kapalı oldu.
 Bu da demek ki dikkat çekmeyi sevmiyorsun.
 - Niye peki?
 - Bizi işimizden uzaklaştırıyor.
 Dikkatinizi dağıtan şeyler işinize kıyasla önemsizdir.
 Evet.
 Bu tam olarak, şirketinizin neden devlet gözetimine ihtiyacı olduğunu açıklamıyor mu?
 Ama siz gözetim istemiyorsunuz Senatör.
 Siz kontrolü almak istiyorsunuz.
 Sistemlerimi, Ulusal Güvenlik için istiyorsunuz.
 Sistemlerini Amerika için istiyoruz.
 Amerika'nın da önemsiz olduğunu düşünmüyorsan tabii.
 Olayı anladın mı?
 Seni halka açık duruşmada nasıl da kolayca harcatabileceğimi anladın mı?
 İnsanlar teknoloji şirketlerinden korkmaya başladı Forest.
 Gerçekten korkuyorlar.
 Yapay zeka işçilerin yüzde altmışını işsiz bırakacak.
 Instagram, insanları hayatları boktanmış gibi hissettiriyor.
 Twitter, bir şeyler yaptıklarını hissettiriyor.
 Facebook demokrasiyi yok etti.
 Seni kullanıyorlar.
 Sana ihtiyaçları var.
 Ama artık seni sevmiyorlar.
 Artık başka sorular da var.
 Şirketin, dünyada teknoloji öncüsü olduğumuzu gösteren   bir Amerikan başarı hikayesi.
 Sektörünüzün rekabetçi doğasını ve mesleki sırlar barındırdığını   anlıyor ve saygı duyuyoruz ama   Devs'te ne üzerine çalıştığınıza dair biraz bilgi verebilir misin?
 Kuantum sistemimizi bir tahmin algoritması geliştirmek için kullanıyoruz.
 Neyi tahmin edeceksiniz?
 Borsa?
 Pazar eğilimi?
 - Evet.
 - Hava durumu?
 - O tarz şeyler.
 Yani hava durumunu tahmin edecek bir tahmin algoritması üzerinde çalışıyorsunuz.
 O zaman birlikte çalışmamızı zorlaştıracak bir neden yok.
 Peki, yarın yağmur yağacak mı?
 Öyle durmuyor.
 Pekâlâ, öncelikle şu soruyla başlıyorsunuz  .
.
N, P ile Q çarpımı mıdır?
 Ardından, birinin uzunluğu P diğeri Q olan iki sinüs dalgası düşünün.
 Sayı doğrusunda verilen herhangi bir noktada, dalgaların fazını anlayın yeter.
 Bu nedenle, N noktasına bakarsak   P ve Q fazı, N'in faktörü ise sıfır olmalıdır.
 - Anladım.
 Yoksa kalan olur  - Bir dakika çocuklar.
 - Merhaba Lily.
 - Pardon, geciktim.
 Geleceğini düşünmüyorduk.
 Yoksa beklerdik.
 Sorun değil.
 Burada olmam daha iyi.
 - Evde durmak çok zor.
 - Doğru.
 Tabii ki.
 Shor algoritmasını konuşuyorduk.
 Kaldığım yere geri dönüyorum.
 Shor'un sınadığı şey   P fazının Q fazına ve bunların da sıfıra   eşit olup olmadığı.
 Tüm bildiklerimiz bu kadar.
 Lily.
 Lily?
 Pardon.
 Bana bir şey mi sordunuz?
 - Çocuklar bize biraz müsaade eder misiniz?
 - Tabii.
 - Sağ olun.
 - Kusura bakma.
 - Hayır, böyle konuşma.
 Hadi, konuş benimle Lils.
 - Gerçekten birisiyle konuşmam gerek.
 - Ben buradayım.
 - Seninle konuşabilir miyim?
 - Tabii ki.
 - Güvenli bir şekilde.
 - Güvenli derken?
 - Sana güvenebilir miyim?
 Lily, lütfen elini şöyle yapmayı bırak.
 - Sana güvenebilir miyim?
 - Evet, güvenebilirsin.
 Kesinlikle.
 Dışarıda konuşabilir miyiz?
 Pekâlâ   herkes Sergei'nin intihar ettiğine inanıyor   ama bence bu doğru olmayabilir.
 Nasıl yani?
 Doğru olmayan ne?
 Olayın görüntülerini izledim.
 Ama bence sahteydi.
 Üstünü örtmek için yaratılmış bir hikaye.
 Kusura bakma, yalnızca tam olarak ne demek istediğini anlamam lazım.
 Sergei'nin hâlâ yaşıyor olabileceğini mi söylüyorsun?
 Bilmiyorum, o olabilir.
 Başka bir şey de.
 - Cesedi buldular Lils.
 - Küle dönmüştü.
 O olduğunu kim bilebilir ki?
 Herhangi biri olabilir.
 Açık konuştuğum için üzgünüm ama yanmış cesetleri teşhis edebiliyorlar.
 - DNA, diş örneği falan.
 - İyi de teşhisi koyan kim?
 CIA mi?
 Hayır, CIA değil.
 Polis.
 - Adli tabip.
 - Peki ya onlar da işin içindeyse?
 Ne işi?
 Dün biriyle konuştum.
 Her ne olduysa  - Selam.
 - Selam, Jen.
 - Ne yapıyorsunuz?
 - Lils'le biraz konuşuyorduk.
 - Peki.
 - Jen katılsa sorun olur mu?
 - Yok, sorun olmaz.
 Lils, Sergei'yle ilgili konuşuyordu.
 - Bazı düşünceleri var.
 - Düşünceden öte.
 Doğru.
 Olaylarla ilgili bir tuhaflık olabilirmiş.
 Peki, en son ne diyordun?
 Konuştuğun kişiyle alakalı.
 Çok fazla anlatamam.
 Ama bu uluslararası bir şey, tamam mı?
 Uluslararası güçler işin içinde.
 Durum berbat.
 Pekâlâ, söylediklerini yargılamıyorum.
 - Yalan olduklarını söylemiyorum.
 - Yalan değil.
 Tabii ki.
 Ama endişelendiğin şeyler doğru çıksa bile   hâlâ büyük bir şok geçiren birisin.
 Büyük bir kayıp.
 Ve bence bu konuda sana yardımcı olabilecek biriyle konuşmalısın.
 Evet, konuşmalıyım.
 Güzel.
 Kenton'la konuşacağım.
 - Güvenlik müdürüyle mi?
 - Bence iyi fikir, Lils.
 Bunlar Kenton'la konuşman gereken konular.
 - Bunlar bizi aşıyor, değil mi?
 - Evet.
 - Ne yapılacağını bilir.
 - Jen, biraz konuşabilir miyiz?
 Ne yapıyorsun sen?
 İyi değil işte, görmüyor musun?
 Tabii ki görüyorum.
 O zaman ne diye dediklerini destekliyorsun?
 - Uluslararası güçler mi?
 - Pekâlâ, dinle.
 Karışmak istemiyordum ama Lils'le geçmişimiz var.
 Bu ilk değil, tamam mı?
 Daha önce de   nöbetleri oldu.
 - Bu tarz bir şey yaşadı.
 - Ne tarz bir şey?
 Şizofreni.
 Siktir.
 Yanlış bir şey yaparsak her şey olabilir.
 Kafayı yiyebilir.
 Kaçabilir.
 Ortadan kaybolabilir.
 Ve o zaman kimse ona yardım edemez.
 O yüzden fark ettirmeden onu normale döndürmeliyiz.
 İstediklerini yapıyormuşuz gibi davranacağız.
 Peki, anladım.
 Arayacağım.
 İyi bir takım elbisem var.
 Maaş da eskisinden çok daha iyi.
 Duş almadan iki hafta geçirmem de gerekmiyor.
 Ama işin doğrusu   her gün, her saat çok sıkılıyorum.
 Hıyarın tekinin, silah ya da bıçak çekip   ona saldırmayı denemesi için neler verirdim var ya.
 Ama, hiç olmuyor.
 Ciddi soruyorum, özlemiyor musun?
 - Üniformayı mı?
 - Adrenalini lan.
 Açıkçası, özlüyorum diyemem.
 Affedersin.
 Kenton.
 Lily Chan mi?
 Bunun iyi bir fikir olduğunu düşünmüyorum.
 Amiri mi?
 Tam olarak ne dedi?
 10 dakikaya oradayım.
 Lanet olsun.
 - İdare edebilir misin?
 - İdare etmek üzereydim zaten.
 Amirinden benimle özel olarak konuşmak istediğine dair mesaj aldım.
 - Özel olarak konuşmak ister misin?
 - Hayır, kalmasını istiyorum.
 Tamam.
 Pekâlâ   işte buradayız, buyur.
 - Sergei'yle ilgili.
 Bazı durumlar var.
 Onunla ilgili bilmediğiniz durumlar.
 - Ne mesela?
 - Söylediği kişi değildi mesela.
 Biri için çalışıyordu.
 Ve dün tüm bunları bilen bir adamla tanıştım.
 - Kimdi peki?
 - Casus.
 Ajan.
 - Ajan mı?
 - Evet, Rus.
 Ve Sergei'nin intihar ettiğini düşünmüyorum.
 Bence öldürüldü.
 Kim öldürdü?
 Bence onlar yaptı.
 - Ajanlar, Ruslar.
 - Evet.
 Beni kandırmaya çalıştılar.
 Beni işe almaya çalıştılar, tamam mı?
 Ama asıl amaçlarını anladım.
 Çünkü bunları daha önce yaşadım.
 Brooklyn'de.
 Brooklyn'de mi?
 Birkaç yıl önce yeni açılan bir şirkette çalışıyordum.
 Şifreleme bölümündeydim ve   hiç mantıklı gelmeyen şeyler görmeye başladım.
 Mesela, rastgele olması gereken sayı dizilerine bakıyordum   ama kesinlikle rastgele değillerdi.
 Her yerde Fibonacci sayıları vardı, resmen her yerde.
 Bu, ne yani  Rastgele sayılar olması gereken bir yerde bir örüntü görüyordu.
 Ve bu örüntü doğada da var.
 Çiçeğin üzerindeki yapraklar gibi.
 Bir kabuğun içindeki parça sayısı gibi.
 Ve o zamanlar, sırtında ejderha ve çiçek dövmesi olan bir erkek arkadaşım vardı.
 Yaprakları saymıştım, beş ve sekiz çıkmıştı.
 Ejderhanın da 21 pulu vardı.
 Ve bu bire bir aynısı.
 - Neyin aynısı?
 - Sergei'nin dövmesinin aynısı.
 Anlayamadım.
 Bunların tesadüf olduğunu mu söylüyorsunuz?
 - Lily?
 - Hayır.
 Soruya cevap verin.
 Bu tesadüf olabilir mi?
 Jen, Brooklyn'de olanları hatırlıyorsun.
 - Evet.
 - Şimdi de Sergei, değil mi?
 - Evet.
 - Yani?
 Sakın bunu yapma Jen.
 - O zamanlar sen de vardın.
 - Lily, lütfen.
 Evet oradaydım.
 O zaman deliymişim gibi bakmayı kes.
 Dün, Golden Gate Köprüsü'nün yanında Rus ajanla görüştüm diyorum size.
 Hem de güpegündüz.
 Tanrı aşkına Jen, bana inanmazsan yemin ederim  - İnanmıyorum demedim  - Siktir!
 Hava almam lazım.
 Kimsenin teknolojik ilerlemeyi geri çekmek istediği yok.
 Hiç olmadı.
 Sanayi Devrimi gibi düşünürsek   benim işim Ludditelerin tezgahları parçalamasını engellemek.
 Öğrendiğim iyi oldu, Senatör.
 Yani kampanyanız için para toplamayı bıraksam bile   teknoloji şirketimi korumaya devam eder misiniz?
 - Kurnazlık yapma.
 - Siz de.
 Kampüsüm  Önceden hastaneye yatırıldığını mı söylüyorsun?
 Bir ay kadar.
 Belki daha fazla.
 Pek bilgim yok, ailesi ilgilenmişti.
 - Ama  - Bir saniye.
 - Efendim.
 - Lily Chan, ofisinin dışındaki çıkıntıda.
 - Ne?
 - Güvenli bir şekilde indir oradan.
 Hemen!
 Siktir.
 Pekâlâ Lily.
 Burada ne yaptığımızı söyleyebilir misin?
 Temiz hava almam gerekiyordu.
 Yerde hava yeterince temiz değil mi?
 - Dışarı çıkmam gerekiyordu.
 - Çıktık işte.
 Buranın havası bayağı temiz gibi.
 O yüzden aşağıya doğru ani hareketler yapmayalım.
 Lily, sana bir şey söylemem gerekiyor.
 Sergei ve Rus ajanlarla ilgili anlattıklarını düşününce   insanların sana inanmayacağını düşünüyorsundur.
 Belki de kafayı yediğini düşünecekler.
 Ama ben sana inanıyorum.
 Bence bunlar doğru olabilir.
 Çılgın bir dünyada yaşıyoruz.
 Olanlar, insanların beklediğinden ve hayal edebileceğinden daha tuhaf.
 Öyle, değil mi?
 Bizim gibi insanlar bunu bilir.
 Hiçbir şey gerçeklikten daha tuhaf değil.
 Hiçbir şey.
 Evet.
 Bu arada, şuradaki insanları gördün mü?
 Atlayacaksın diye endişeleniyorlar.
 Ben endişelenmiyorum çünkü bence birbirimizi anlıyoruz.
 Yürekleri ağızlarına gelmiş.
 Çok korkmuşlar.
 Bence şu çıkıntının ucuna doğru yürüsek iyi olur.
 Yola geri dönelim.
 Ve bana anlatmak istediklerini anlat.
 Olur mu?
 Olur.
 Hadi.
 - Ne gündü ama.
 - Evet.
 - İletişimde olacağız.
 Seni şanslı puşt.
 Hepsi teknoloji sayesinde.
 The 5th Dimension - Aquarius Efendim.
 Çok yakındı Kenton.
 Her şey mahvolacaktı.
 Olumlu bir gelişme var efendim.
 Lily Chan'le ilgili büyük bir kozumuz var.
 - Ne kozu?
 - Şizofrenikmiş.
 Arkadaşına göre daha önce en az iki nöbet geçirmiş   ve birinde hastaneye yatırmışlar.
 - Bilmiyorduk, öyle mi?
 - Gizlemiş.
 İşi alamaz diye tıbbi formunda beyan etmemiş.
 Ama sorun yok.
 Bu kozu istediğimiz zaman kullanabiliriz.
 Hakkımızda söyleyeceği herhangi bir şey, reddedilebilir.
 Başına gelecek herhangi bir şey açıklanabilir.
 Ama başına bir şey gelmeyecek Kenton.
 Biliyorum.
 - Şimdi nerede peki?
 - Arkadaşı onu eve götürdü.
 Onunla nasıl baş edeceğini biliyor gibiydi.
 Yarın da bizim psikologlardan biriyle görüştüreceğiz.
 Böylece onu gözümüzün önünde tutmuş oluruz.
 Sorun yok efendim.
 Hâlâ sizin raylarınızdayız.
 Yok ebesinin amı!
 Oscarlık performanstı Lils.
 Tanrım, o ağlama falan.
 Olağanüstüydü lan.
 Ağlamak için çok zorlamama gerek yoktu.
 Olsun.
 Fibonacci hikayesi, dövme falan.
 Psikiyatrik geçmişim olduğunu söyledin mi?
 Evet, yediler de.
 Yüzde yüz.
 - Ben bile yedim.
 - Sence kontrol edebilirler mi?
 Deneyebilirler ama nereye bakacaklar ki?
 Kanada'da veya Meksika'da olmuş olabilirsin, nereden bilecekler.
 Al.
 İstediğin şey içinde.
 - Çok teşekkür ederim.
 - Gerek yok.
 O benim de arkadaşımdı.
 Yeni olayın bu mu yani?
 Pencerenin önünde belirmek.
 Öyle gibi.
 Jamie   yine yardımına ihtiyacım var.
 Elbette.
 Sergei, Amaya'dan ayrıldıktan sonra 24 saat boyunca kayıptı.
 Bu süreçte telefonunu kullanmadı.
 Kredi kartını kullanmadı.
 Elimizdeki tek bilgi   Amaya'ya geri dönüp kendini yaktığı video.
 O gecenin tüm güvenlik kamerası görüntüleri burada.
 Ama tek başıma izleyemem.
 Beni bırakıp bulduğun adamın kendini yakışını izlememizi istiyorsun.
 Birlikte?
 Bu fazlasıyla tuhaf Lily.
 Biliyorum.
 Pekâlâ, wi-fi kapalı.
 Görünmez olduk.
 Tanrım.
 Bundan emin misin?
 Tek başıma izleyebilirim.
 Tekrar izlemene gerek yok.
 İyiyim Jamie.
 Oynat şunu.
 Siktir.
 Peki.
 - Hiçbir şey yok.
 - Hayır, hayır.
 Bekle.
 - Ne oldu?
 - Emin değilim, bir bakayım.
 Ne oldu?
 Bak, tam şurası   ve şurası.
 Alevler   bire bir aynısı.
 Her karede   alevler aynı.
 - Görüyor musun?
 - Görüyorum.
 Görsel efekt bu.
 Yüzde yüz, gerçek değil bu.
 - Ceset var demiştin, değil mi?
 - Evet.
 Fiziksel olarak bir beden.
 Kendi gözünle gördün.
 Gördüm.
 Polis de oradaydı.
 Adli tıpçılar.
 Cesedi gerçekten gördüysen   ve bu alevler görsel efektse bir ihtimal çıkıyor.
 Ceset gerçek   intihar sahte.
 Onu öldürdüler.

Devs 4. Bölüm

Dışarıda bir sarsıntı var.
 Biri bana, neden bu laboratuvarı var olan bir   tektonik fay hattının üzerine kurduğumuzu açıklayabilir mi?
 Manyetik alanın bozulduğunu ve tüm yapının yere düştüğünü düşünsene.
 Aynen öyle.
 Bunca cam, içinde de biz.
 Korkutucu.
 Geçti galiba.
 Katie korkmadı ama.
 Kafasını bile kaldırmadı.
 Neden büyük deprem gelmiş olabilir diye korkmadı biliyor musun?
 Çünkü gelmeyeceğini biliyordu zaten.
 Bizi destekleyen manyetik alanlar, depreme dayanıklılığımız   ve yedek güç sistemlerimiz konularına oldukça hakimim.
 Kaygılanıyorsan sana açıklayabilirim.
 Sorun yok, Katie.
 Sana inanıyorum.
 Patron geldi.
 Sabah mı oldu?
 Burası Vegas gibi, saatin kaç olduğunu hiç bilmiyorum.
 Günaydın.
 Günaydın.
 - İyi uyudun mu?
 - Uyudum.
 - Bir süre sonra.
 - Evet, ben de.
 - Kalmama izin verdiğin için sağ ol Jamie.
 - Hadi ama.
 Dün gece geri dönemezdin.
 Tek başına gidemezdin.
 Hele de gördüklerimizden sonra.
 Yine de sağ ol.
 Yatağını bana vermek veya çarşaflarını değiştirmek zorunda değildin.
 Bilirsin, kibarlık yapıyordum.
 Ayrıca çarşafları değiştirmem gerekiyordu zaten.
 Bu adımları tekrarlamak akıllıca mı?
 Yoksa çaresizce mi?
 Derse ihtiyacım yok Katie.
 Benim yerime başkası girse ne olacaktı?
 Teknisyenler geleceğe baktığını görürlerse   kuralın çiğnenmeye açık olduğunu düşünürler.
 Kuralı çiğnemeyeceklerini biliyorlar.
 Ve bizim de kuralı çiğnediğimizi biliyorlar.
 Yine de bunu izlememelisin.
 Bir yardımı olmuyor.
 Ne yapıyordun?
 Rayların bozulup bozulmadığını mı kontrol ediyordun?
 Olabilir, bilmiyorum.
 - Yalnızca korktum.
 - Neyden?
 Bizden.
 Sen ve ben.
 Yaptığımız her şey, fiziksel bir evrende yaşadığımız fikrine dayanıyor.
 Büyülü bir evrende yaşamadığımız.
 Bundan şüphen mi var?
 Fiziksel evren kısmından yok.
 Ama sihirbaz olabileceğimizden korkuyorum.
 Diyelim ki bir dakika sonrasına baktık.
 - Hemen şimdi.
 - Forest  - Diyelim ki, Katie.
 Diyelim ki bir dakika sonrasına baktık, ve kollarını katladığını gördük.
 Sonra dedin ki; "Geleceği sikerler.
 Ben bir sihirbazım.
 Sihrim rayları bozar.
 Kollarımı katlamayacağım.
" Sonra ellerini cebine sokuyorsun.
 Zaman geçene kadar da çıkarmıyorsun.
 Neden, sonuçtan önce gelir.
 Sonuç, nedene yola açar.
 Gelecek de geçmiş gibi belirlidir.
 Raylar gerçek.
 48 saat içinde   Lily ölecek.
 Sihir falan yok.
 Aslında   bu olay yaşandı bile.
 Beni öldürecekler.
 Polisi veya FBI'ı ara gitsin.
 Mantıklı düşünmüyorsun.
 Beni öldürürler.
 Kızmazlar, dava açmakla tehdit etmezler.
 Öldürürler.
 Tıpkı Sergei'yi öldürdükleri gibi.
 O zaman isimsiz yaparız.
 Polise oynanmış filmi anlatırız.
 Nereye bakıp, ne arayacaklarını veririz.
 Gerisini onlar halleder.
 Bence onları bir teknoloji şirketi gibi görmeyi bırakmalısın.
 Mafyalarmış gibi düşün.
 Gerçekten polisi arayıp mafyayı ihbar etmek istiyor musun?
 - Seni koruyabileceklerinden emin misin?
 - Evet, tanık korumayla.
 Kalan günlerimi siktiğimin Iowa'sında mı geçireceğim?
 O zaman ne yapacaksın?
 Onları indirmek istiyorsun, peki tamam   ama sen, bilgisayar mühendisi Lily Chan, onları indiremezsin.
 - Tek başına olmaz.
 Bu imkansız.
 - Jamie  - Ne?
 - Bunu düzeltmeye çalışmayı bırak.
 Ne yapılacağını bilmeye çalışmayı bırak, tamam mı?
 İkimiz de ne yapılacağını bilmiyoruz.
 - Eve döneceğim.
 - Ne?
 Beni izliyorlardır.
 Bir şeyler yolunda değilmiş gibi görünsün istemiyorum.
 - Ben de geliyorum.
 - Olmaz.
 - Geliyorum.
 - Hayır.
 Senden haberleri olsun istemiyorum.
 - O benim sorunum.
 - Senin sorunun mu?
 Yine kibarlık mı?
 Bunun çarşafları değiştirmekten   fazlası olduğunun farkındasındır.
 Lanet olsun Lily, bu  İki yıl boyunca seni hatırlatan binlerce şey yaşadım.
 Sabahları gördüğüm yüzün.
 Yaptığımız aptalca şakalar, birbirimize taktığımız isimler.
 Ama seninle sevgili olmanın nasıl bir şey olduğunu   şu an hatırladım.
 Ben de aynı şeyi düşünüyordum aslında.
 Yalnızca güvende olmanı istiyorum.
 Biliyorum.
 Ben, ikimizin de güvende olmasını istiyorum.
 Seni sonra ararım, tamam mı?
 Tabii, olmaz olur mu amına koyayım.
 Merhaba kardeşim.
 Fazla sigaran var mı adamım?
 İşte bu.
 Sağ ol.
 Çakmağın, aynen.
 Lily Chan'in zilini çalıyordum.
 Burada yaşıyor.
 Tanıyor musun?
 - Evet.
 - Bugün gördün mü?
 Ya da dün gece?
 Endişelenme, polis değilim.
 Biliyorum.
 Yine de endişeliyim ama.
 Lily'le birlikte çalışıyoruz, onu almaya geldim.
 Anladım.
 Kusura bakma adamım, alınma.
 Şuradaki Lily'nin penceresi.
 Aynen, sana bir not bırakmış galiba.
 SİKTİR GİT Senden korkmuyorum adamım.
 Evet, onu anladım.
 Yalnızca sebebini anlamaya çalışıyorum.
 Teşekkürler.
 Lily, yabancı tehlikesi.
 Siktir.
 Sorun varsa ben arkandayım.
 Gerçekten.
 Sağ ol.
 Nasılsın Lily?
 Dünden daha iyi hissediyorum.
 Sağ ol.
 Bu harika.
 Bu sabah doktorla randevumuz vardı, hatırladın mı?
 Doğru.
 Şöyle bir şey var.
 Kendimi henüz hazır hissetmiyorum.
 - Öyle mi?
 - Öyle.
 Süreci biliyorum.
 Geçirdiğim nöbetlerde falan.
 Ve bence, evde kalsam benim için daha iyi olur.
 - Daha güçlü, daha az hassas hissediyorsun.
 - Evet, aynen öyle.
 Güzel.
 Yine de olanları düşününce, bence doktorla görüşmelisin.
 - Bence  - Ofisimde panik atak geçirdin   ve üçüncü kattaki pencere çıkıntısına çıktın Lily.
 Bu yaşanmamış gibi davranmanı anlıyorum ama yaşandı.
 Doktorla görüş, işimiz bitsin.
 Ha siktir!
 Pekâlâ Lily  Neden burada olduğunla ilgili konulara girmeden önce   birkaç detayı konuşmak istiyorum.
 Senin için de uygun mu?
 - Evet.
 - Teşekkürler.
 - Yaşınla başlayalım.
 - Yirmi yedi.
 - Yirmi yedi.
 Yakın zamanda fiziksel bir hastalık geçirdin mi?
 - Hayır.
 - Hayır, güzel.
 - Reçeteli ilaç kullanıyor musun?
 - Hayır.
 Uyuşturucu kullanıyor musun?
 Esrar, kokain, ekstazi, halüsinojen madde  - Bir süredir kullanmıyor?
 - "Bir süredir" derken?
 Yıllardır.
 - Üç yıldır falan.
 - Peki, hangi uyuşturucuyu kullanıyordun?
 - Söylediklerinizi.
 - Hepsini mi?
 Evet.
 Ama dediğim gibi   bir süredir kullanmıyorum.
 - Anlıyorum.
 Ailende psikolojik hastalık geçmişi olan var mı?
 Yok.
 - İkinci derece aileyi de kast ediyorum.
 - Yok.
 Ailenden bahsetsene.
 - Neyinden bahsedeyim?
 - Meslekleri, yetiştirme şekilleri.
 Peki.
 Babam, ben 10 yaşındayken vefat etti.
 Kalp rahatsızlığından.
 Endüstri mühendisiydi.
 Annem, babam öldükten sonra tekrar evlendi.
 Hong Kong'a taşındı, ikinci ailesini kurdu.
 - Erkek ya da kız kardeş?
 - Hiç yok.
 Bana göre ben tek çocuğum.
 - Annenle yakın mısınız?
 - Aşağı yukarı.
 O ne demek?
 Bilmiyorum, yakınmış gibi davranıyoruz.
 - Ama.
.
?
 - Yakın değiliz.
 Bence onun için, yakınmışız gibi davranmak   yakın olmadığımızı kabullenmekten daha kolay.
 - Sıra dışı sayılmaz, bence.
 - Evet.
 Uyku durumun nasıl?
 Pek iyi değil.
 Uykuya dalmakta mı sorun yaşıyorsun?
 Geceleri mi uyanıyorsun?
 - İkisi de.
 - İştahın?
 - Az.
 Peki şu an, seni buraya getiren özel olayla ilgili konuşmaya başlayacak olsaydık   iş yerindeki olayla ilgili, neler anlatırdın?
 - Yapamam.
 - Anlatamaz mısın?
 Hatırlamıyorum.
 - Hiçbir şey hatırlamıyor musun?
 - Evet.
 Büyük bir boşluk var.
 Sanki hafızamdan silinmiş gibi.
 Yani size hiçbir şey anlatamam.
 Peki neler olduğuna dair tahmin yürütecek olsan?
 Sanırım erkek arkadaşımın ölüşü   olayları tetikledi.
 Daha önce de nöbetlerim oldu.
 Babam öldükten sonra mesela.
 Belki de budur.
 Ya da belki bir tür kimyasal dengesizliktir.
 Lily, bana söylediğin her şey çok sıkı hasta-doktor gizliliği kapsamında.
 - Bunu biliyorsun, değil mi?
 - Biliyorum.
 Peki bu gizlilik kapsamında   bana istediğin her şeyi söyleyebileceğini söylesem   ne hakkında konuşmak isterdin?
 Aklına ne geliyorsa söyle gitsin.
 Evet.
 Hayır.
 Kusura bakma, 40 dakikaya oradayım.
 Hayır, hayır.
 Ailevi bir mesele.
 Evet, aynen.
 Tamam.
 Peki, görüşürüz.
 Hoşça kal.
 Pekâlâ.
 Pekâlâ.
 Çok büyük verilere dayanan öngörü sistemimiz var.
 Veriler atom seviyelerine iniyor   böylece Pilot-Dalga teorisinin bir versiyonunda kullanmak üzere   deterministik bir yorum kullanarak kuantum mekaniği dünyasına giriyoruz.
 Ve işe yarıyor.
 Sayılır.
 - Bir an için İsa'yı çarmıhta gördük.
 - Aynen öyle.
 İzlemedik veya duymadık.
 Bir an için gördük.
 Değişkenlerin birleşimi sayesinde.
 Ama patron değişkenleri sevmiyor.
 Kuantum sistemimizde iki elemanlı bir problem var.
 Ya kusursuz şekilde çalışır ya da hiç çalışmaz.
 Değil mi?
 Doğru.
 Bu benim için özellikle kötü çünkü ses dalgaları üzerinde çalışıyorum.
 Bunlar fazlasıyla hassas ve değişkenler birden kafayı yiyor.
 Yani günün büyük bölümünde bunun gibi şeyler duyuyorum.
 Kaba, iğrenç, anlaşılmaz.
 Geçmişe gittikçe daha da kötüleşiyor ve kötünün sınırı yok.
 Tüm gün boyunca bunları dinleyince biraz kafayı sıyırıyorum.
 Biraz ara versem iyi olacak dedim.
 Biraz kafamı toplamak için kalktım.
 Kendimi çekirdek bilgisayarımızın yanında buldum.
 Tüm bunların ne kadar çılgınca olduğunu düşünüyordum.
 Karmaşıklık, çakışıklık, tüm tuhaflıklar.
 Sonra De Broglie-Bohm'u, Pilot-Dalga'yı, gizli değişkenleri düşünmeye başladım.
 "Keşke tüm bunları çıkartıp atabilsem.
" dedim.
 Ve yaptım.
 - Bu öngörü müydü?
 - Evet.
 - Çok netti lan.
 - Hangi dil bu?
 - Aramice.
 İki bin yıl öncesinden.
 Konuşan İsa mıydı?
 Ne yaptığını anlat!
 De Broglie-Bohm teorisini, Everett teorisiyle değiştirdim.
 - Çoklu dünya teorisi.
 - Hâlâ deterministik.
 Deterministik çünkü olabilecek her şey olacak.
 Ve bu elde edebileceğin en deterministik şey.
 Hoşmuş Lyndon.
 - Hoş bir parti numarası.
 - Ne parti ama, iyi ki davet edildim.
 Hayır, bu vakit kaybı.
 Ve tehlikeli.
 - Neden tehlikeliymiş?
 - Çünkü tahrik edici.
 Yüzlerinize bakınca görüyorum ki   İsa'nın konuştuğunu duyunca kendinizden geçtiniz, zevkten dört köşe oldunuz.
 Ama hepimiz net olalım.
 Aslında İsa konuşmuyor, değil mi?
 - Evet, İsa konuşuyor.
 - Ama bizim tarihimizdeki İsa değil.
 Başka bir tarihten bir İsa.
 Ve sistemi her çalıştırdığında farklı bir sonuç alacaksın.
 Ama fark, İsa'nın saçının bir teli olabilir.
 Hayır, bu fark sürekli olacak.
 Sonra üç tel, sonra dört.
 Ve bin tel fark.
 Ve aradaki tüm noktalarda iki tarafta da fark olacak.
 Bulduğum şeye cevabın bu mu?
 - Bit yeniği arıyorsun.
 - Hayır Lyndon.
 Cevabım şu; kovuldun.
 - Ne?
 - Kovuldun.
 Yapmaya çalıştığım her şeyi baltaladın.
 -Katie.
 - Forest.
 - Kes sesini, Katie.
 - Dalga mı geçiyorsun?
 - Kimseyle dalga geçmiyorum.
 Bu, tüm ekibe bir mesaj.
 Rus çocukla bunu anlamadıysanız şimdi iyi anlayın.
 Bu projenin baltalanmasına izin vermeyeceğim.
 Lyndon, Devs'ten ayrılma ücretini alacaksın.
 On milyon dolar.
 Ve buradaki işinden herhangi birine   bir konuşmada, herhangi bir zamanda bahsedersen, haberim olur.
 Şimdi eşyalarını al ve çık.
 - Her şey yolunda mı?
 - Evet, teşekkürler.
 - Şimdi eve gidebilir miyim?
 - Kesinlikle.
 Doktordan fatura almam lazım.
 Birkaç dakika otur sen.
 Çabuk ol.
 Çok zeki bir genç kadın.
 Erkek arkadaşının ölümünden dolayı oldukça üzgün olduğunu   ve çeşitli ilişki sorunları olduğunu söyleyebilirim   ama şizofrenisi veya psikolojik bir hastalığı olduğunu söyleyemem.
 Ve bence bunlar hiç yoktu.
 Yani, yalan söylüyordu?
 Hepsi oyundu.
 Yüzde yüz emin olamayacağımı biliyorsun.
 Ama olasılık oldukça yüksek.
 Kusura bakma.
 Hadi seni eve götürelim.
 Ne sikim oldu anlamadım.
 - Kafam  - Lyndon.
 O herifin bokunu düzelttim.
 Sıçmıştı, ben onu düzelttim.
 - Ve beni kovuyor, öyle mi?
 - Lyndon.
 - Ne?
 - Git.
 - Git mi?
 - Git.
 Çok gençsin, çok zenginsin.
 Git.
 Yani bir daha buraya gelmeyeyim mi?
 Seni bir daha görecek miyim?
 Takılmak da mı yok?
 Lyndon, dinlediğinden emin olmak istiyorum.
 Dinliyorum.
 Beni değil.
 Onu dinlediğinden emin olmak istiyorum.
 Forest'ı.
 Seni öldürebileceğini söyledi.
 Bunu yapar.
 O yüzden, şimdi   git.
 Lily.
 Her şeyi biliyorum.
 - Psikiyatrist ile konuştum.
 - Ne?
 Son derece paranoyak ve sanrısal olduğunla ilgili bir değerlendirme yaptı.
 Şiddetli bir psikoz yaşadığını düşünüyor.
 Bence yüksek bir intihar riskin bulunuyor.
 Bu da işvereninin temsilcisi olarak bana bir yükümlülük getiriyor.
 - Bakım yükümlülüğü.
 - Hayır!
 Lily, ikimiz de psikolojik durumunu biliyoruz.
 Ve yaşadıklarını.
 - Bu evime giden yol değil.
 - Evine gitmiyoruz.
 - Arabayı durdur.
 Hemen.
 - Yapamam.
 - Siktiğimin arabasını durdur.
 - Ne yazık ki olmaz.
 Bekle.
 - Nereye gidiyorsun?
 - Ambulans çağırın!
 Dostum.
 Dostum iyi misin?
 - Siktir.
 - İyi misin dostum?
 Kız.
 Nereye gitti?
 Dostum, kanaman var!
 Siktir!
 En yetenekli mühendisimi kovdun.
 - Bunu yapacağını önceden biliyor muydun?
 - Peki ya sen?
 Lyndon, çoklu evreni Devs'e tanıttı.
 Çiğnenmeye izin olmayan bir kuralı çiğnedi.
 Olağanüstü güzel bir matematik kullandı.
 Tarihimizin sonsuza yakın versiyonunu oluşturmak için.
 Dünyamızın, 2,5 santim sola veya sağa oturduğun bir versiyonunu.
 Ya da Papa'nın İslam'a girdiği   ya da Ay'a inişin ilk kez Kamboçya tarafından yapıldığı versiyonu.
 - İşe yarıyor.
 - İşe yaramıyor!
 İşe yaramıyor.
 Bizim İsa'mız değilse benim Amaya'm olmaz.
 Ve saçının her teli önemli mi?
 Evet, önemli.
 Bugün bir kuralı daha çiğnedim.
 Şu an.
 Lyndon'ın ses dalgaları için kullandığı çoklu evren algoritmasını aldım   ve ışık dalgalarına uyguladım.
 Tanrım.
 Lily?
 Ne oldu?
 911, acil durumunuz nedir?
 - Bir suç ihbarında bulunacağım.
 - Suç nedir?
 - Cinayet.
 - Kişinin ismi nedir?
 Sergei Pavlov.
 P, A, V, L, O, V.
 - Ne zaman oldu?
 - Beş gün önce.
 Adres nedir?
 Hanımefendi, orada mısınız?
 1303 Oak Hill Caddesi, daire kırk.
 Sizin isminiz nedir?
 - Lily Chan.
 - Kodlar mısınız?
 C, H, A, N.
 Lütfen hatta kalın.
 Rapor oluşturacağım.
 Hayır, hatta kalmayacağım.
 Birini yollayın.
 Hayır, lütfen  Yanılmışım.
 Sen haklıydın.
 Polise ihtiyacımız var.
 Geldiler.
 Sanırım zamanı geldi.
 - Lily Chan?
 - Evet.
 Bir aracın kontrolünü alırken tehlikeye atma suçundan   sizi tutukluyorum.
 - Sessiz kalma hakkına sahipsiniz.
 Söylediğiniz her şey size karşı mahkemede kullanılacaktır.
 Pardon memur bey, bir hata olmalı.
 Sorgulamadan önce ve sonra avukat tutma hakkına sahipsiniz   yoksa sizin için bir tane atayacağız.
 Anladınız mı?
 - Hayır!
 - Şüpheli, hayır cevabını verdi.
 - Evet.
 Arkanı dön, ellerini arkanda görebileceğim bir yere koy.
 - Ne oluyor amına koyayım?
 - Peki, gidelim.
 Hayır, durun!
 - Anlamıyorsunuz!
 - Doktor bey?
 Aman Tanrım!
 Devletin danışman klinisyeni olarak   bunun 50-150 kodlu şüpheli olduğunu onaylıyor musunuz?
 - Evet.
 - Bunu yapamazsın!
 - Bu o.
 Kendisi ve başkaları için bir tehlike olduğu gerekçesiyle   onu zorunlu olarak psikiyatrik göz altına alıyoruz.
 - Tanrım, hayır!
 Hayır.
 - Sağ olun.
 - Hadi, gidelim.
 Jamie!
 Merhaba Jamie.

Devs 5. Bölüm

Pekâlâ Jamie, söyle bakalım.
 Lily'le nasıl bir ilişkiniz var?
 Ya da söyleme.
 Tahmin edeyim.
 Sen onun yavru köpeğisin.
 Ve ona sonsuz bir adanmışlığın var.
 Belki sana kemik fırlatır diye istediği her şeyi yaparsın.
 Doğru bildim, değil mi?
 Pekâlâ.
 İyisin, hadi konuşalım.
 Belki bilmiyorsundur.
 Adım Kenton.
 Amaya'nın güvenlik müdürüyüm.
 Ve bir sorunum var.
 Sorun şu ki, çok karmaşık bir durumu kontrol altına almam gerekiyor.
 Fakat durum, kontrol altına alınmayı reddediyor.
 Hatta   giderek artıyor.
 Ve artış başladığında paniklemeye başlarsın.
 Lanet bir kova ve kürek ile çığın önünde duruyormuş gibi hissedersin.
 Ama ben paniklemiyorum.
 Nedenini söyleyeyim.
 Uzun zaman önce   senin yaşlarındayken, belki biraz daha büyükken   CIA'de çalışıyordum.
 Operasyon üssüm Hong Kong'tu.
 "Amerikan Yüzyılı" dediğimiz şey için çalışıyorduk.
 20.
 yüzyılda, Avrupa'da savaş   Rusya ve Asya'da Komünizm falan vardı.
 Ama 21.
 yüzyılda her yerde   Amerika olacaktı.
 Her şey yolunda gidiyor gibiydi.
 Sovyetler Birliği çökmüştü.
 Avrupa oldukça zayıf ve durgundu.
 Çalıştığım sıralarda, Çin'de meşhur bir ayaklanma başladı.
 Merkezi Pekin'di.
 Yüz binlerce gösterici Tiananmen Meydanı'nı işgal etti.
 Geri adım atmıyorlardı.
 Bir süre sonra, büro şefimiz bizi ofisine çağırdı ve dedi ki   "Çin'in işi bitti.
 Hükümet ne yaparsa yapsın fark etmez.
 Protestolar ülke geneline yayılacak, sistemler çökecek.
" Bardağı taşıran son nokta gerçekleşmişti.
 Olayların artışı durdurulamıyordu.
 Sonra ne oldu biliyor musun?
 Çin hükümeti Tiananmen Meydanı'na askerleri ve tankları gönderdi   önüne geleni vurdular.
 Ayaklanmayı ensesinden tutup kıçına tekmeyi bastılar.
 Şu anda Çin, gezegendeki en büyük güce sahip.
 Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük gücü.
 Ve yüzyıl, "Çin Yüzyılı" oldu.
 Hikaye bitti.
 Ne demek istedim?
 Her şey kontrol altına alınabilinir.
 Ama ne gerekiyorsa yapmaya hazırsan.
 Ben ne gerekiyorsa yapmaya hazırım.
 Bana inanıyor musun?
 Sen isyancısın, ben de tankım.
 Bana inanıyor musun?
 Evet.
 Bence de bana inanıyorsun.
 Ama emin olmam lazım.
 Kes sesini!
 Kes.
 Kes sesini.
 Lily ile ne yapıyorduysanız, kimle konuşuyorduysanız   ne planlıyorduysanız hepsine bir son vereceksiniz.
 Dediklerimi harfiyen yerine getirmezsen   sevdiklerin güvende olmaz.
 Anlaştık mı?
 Evet.
 Güzel.
 Lily.
 Kaç hamle sonrasını düşünüyorsun?
 - Bilmem, üç.
 - Demek üç.
 O zaman taşını neden oraya koydun?
 Hoşuma gitti.
 Güçlü duruyor.
 Neden güçlüymüş?
 Öyle hissediyorum.
 Peki, haklısın.
 Öyle.
 Tanrım.
 İyi misin?
 Pardon.
 Evet, iyiyim.
 Yalnız kalmak istiyorsan, sorun yok.
 Seni yalnız bırakabilirim.
 Önemli bir şey yok.
 Kimse ölmedi.
 Birinden ayrıldın.
 Bu, önemli sayılır.
 Herhalde.
 Evet, pek iyi değilim.
 Muhtemelen bir sebepten dolayı ayrıldınız.
 Doğru kişi değildi diye.
 Evet.
 Yapacak bir şey yok.
 Biraz yersiz oldu.
 Kesinlikle haklısın.
 Çok özür dilerim.
 Aslında, kendimle konuşuyordum.
 Seninle değil.
 Nasıl yani?
 Ben de aynı durumdayım.
 Benimki birkaç ay oldu tabii.
 Kendimi hırpalamak konusunda bayağı uzman oldum.
 O yüzden, "Yapacak bir şey yok" gibi şeyler söylüyorum.
 Çünkü böyle söyleyince kendimi özgüvenli hissediyorum   kum torbası gibi değil.
 Demek istediğim, beni görmezden gel.
 Aslında, dürüst olmak gerekirse, doğru söylüyorsun.
 Yapacak bir şey yok.
 Endişelenme.
 Ayrılıklar tamamıyla kötü bir şey değil.
 Önünde sonsuz bir flörtleşme zevki duruyor demek.
 Tanrım.
 Bakış açısına bak.
 Cidden, ne kadar kötü hatırlarsan daha da kötü oluyor.
 Şu uygulamalar kontrolden çıktı.
 Ama biriyle tanışmak istiyorsan başka şansın yok.
 Ve özel biriyle tanışmaktan bahsetmiyorum herhangi biriyle tanışmak için.
 Pekâlâ, seni neşelendirmek için elimden geleni yaptım bence.
 Evet.
 Harika iş çıkardın.
 - Sonra görüşürüz.
 Tinder'da.
 - Hayır.
 Evet, benim de yok.
 - Buralarda görüşürüz.
 - Tabii.
 Şuraya baksana.
 Bu noktalardan biri hareket etmeyi bırakırsa, gerçekten üzülür müsün?
 Duran her nokta için sana 20 bin pound vereceğimi söylesem   gerçekten de "Paran sende kalsın" mı dersin ihtiyar yoksa   kaç noktadan vazgeçebileceğini hesaplamaya mı başlarsın?
 Vergisiz ihtiyar.
 Vergisiz.
 Lily  Seni seviyorum.
 Bunu ikimizden biri ilk kez söylüyor.
 Yaratıcısın, sağın solun belli olmuyor   komiksin, zekisin, seksisin.
 Her yönünle harikasın.
 Yani evet, seni seviyorum.
 Ben de seni seviyorum.
 Gerçekten mi?
 Güzel.
 Biraz para da biriktirirsin.
 Paran olması hapiste işine yarar.
 Tabanca.
 Perde.
 Sensor.
 Çift yarık deneyi.
 Eminim hepiniz biliyorsunuzdur.
 Tek kuantum parçacıkları   bunlara fotonlar diyelim, çift yarıklı perdeye yansıtılıyor.
 Sonra gizemli bir şekilde bu tek fotonun   iki yarıktan da aynı anda geçtiği görülüyor.
 Bunu, foton arka perdeye vurduğunda   oluşmaya başlayan girişim deseni sayesinde anlıyoruz.
.
 Böylece bu tek fotonun   bir şekilde, kendiyle etkileşime girdiği sonucuna varıyoruz.
 Ve böylece, kuantum süperpozisyonu hakkında aksi kanıtlanana kadar bir delilimiz var.
 Aynı anda birden fazla yerde var olabiliyorlar.
 Bu düşünce bizi rahatsız eder.
 Bir şeylerin, aynı anda birden fazla yerde olmasına alışık değiliz.
 Dünya deneyimlerimizle çatışıyor.
 Bir süperpozisyonda değilim, yalnızca burada duruyorum.
 Sen de bir süperpozisyonda değilsin, yalnızca orada oturuyorsun.
 Yani daha fazla bilgi lazım dedik   ve bir yarığın üzerine sensor koyduk.
 Böylece foton yarıktan geçtiğinde haberimiz olacaktı.
 Fakat sensor aktif edildiği anda   arka perdede oluşan girişim deseni kayboluyor.
 Süperpozisyon halindeki foton aniden, klasik tek pozisyon haline geri dönüyor.
 Foton şimdi yalnızca bir yerde görülüyor.
 Parçacığı gözlemleme eylemimiz bir şekilde bu durumu değiştirdi.
 Bu bizi basit bir soruya yönlendiren karmaşık bir sorun.
 Ne oldu şimdi burada?
 İzle şimdi.
 Profesörden onu kışkırtmasını istedim.
 Bu soruya cevap olarak elimizde bir sürü yorum var.
 Ölçümün sistemi etkilediğini söyleyen, Kopenhag yorumu.
 Hadi ama.
 Dalga işlevinin çöküşünün, uzay-zaman eğriliği yüzünden olduğunu söyleyen   Penrose yorumu.
 Fakat sizlerle, uyumun kaybolmasının insan bilincine bağlı olduğunu söyleyen   Von Neumann-Wigner yorumu hakkında konuşmak istiyorum.
 Dalga mı geçiyorsun?
 - Katie?
 - Von Neumann-Wigner'la ilgili ders mi vereceksin?
 Ciddi misin?
 Buradakilerin yarısı üniversite öğrencisi, söylediklerine inanabilirler.
 Yorumun içinde birçok ilginç varsayım var.
 İkici saçmalığı.
 Ki bu saçmalıkların en beteridir.
 - Senin tercih edeceğin yorum  - Everett yorumu.
 - Bundan bahsetmedin bile.
 - Demek Everett.
 Basit kuantum parçacıklarının süperpozisyonunda   değişiklik olmadığını söyleyen bir adamın yorumu.
 Bunun yerine, tüm evrenin değiştiğini söylüyor.
 Makroskopik süperpozisyonun var olduğunu söylüyor.
 Bunun ne demek olduğunu açıklamak gerekirse   bu, evrenin sürekli olarak bölündüğünü söylüyor.
 Tıpkı sonsuz büyüklükteki bir ağacın gövdesi ve dallarının bölünmesi gibi.
 Ve bu ağaçta, tüm olası dünyalar var olacak.
 Tüm olası olaylar gerçekleşecek Neredeyse sonsuz sayıda tüm geçmiş ve gelecekler var olacak.
 Bu yorum deterministik ve hem formülsel hem de deneysel olarak destekleniyor.
 Ama gerçek dünya tarafından desteklenmiyor.
 Her neyse.
 - İyi dersler embesiller.
 - Güle güle.
 Von Neumann-Wigner.
 Şaka gibi amına koyayım.
 Katie?
 Katie?
 Katie?
 Katie  Efendim?
 Hocalarından biri yakın arkadaşım.
 Yıllardır gördüğü, belki de gelmiş geçmiş en iyi öğrencisi olduğunu söyledi.
 Çok güzel.
 Ayrıca ailenin, üniversite ücretini ödeyemediğini de söyledi.
 Üniversite ücretini ödemek istiyorum.
 Ve mezun olduğunda da sana bir iş teklif etmek istiyorum.
 Kimsin sen?
 Ne istediğimi anladın mı?
 Evet.
 Anladım.
 Bu delilik mi?
 İşe yarayabileceği bir dünya var mı?
 Geçen seferkinden çok daha iyi.
 Küp şekerimde bir tane bile hata yok.
 Benim kabukta birkaç sorun var.
 Onlar hata mı?
 Bence onlar kabuktaki boşluklar.
 Evet, haklısın.
 Kafatası da iyi.
 18 üzerinden 12'lik yakınlaştırma düzeyindeyim.
 Hâlâ sorun yok.
 Şu şeker moleküllerine baksana.
 - Tatlı şekerim benim.
 - Bence fare de tatlı.
 - Faren ölü.
 - Yine de tatlı.
 Tatlı ufak bir suratı var.
 Forest, bence sorun yok.
 İçe doğru tanılamayı başlatabiliriz.
 Güzel.
 Başlat o zaman.
 Peki.
 Bakalım.
 Ekip sessiz.
 İşe yaradı yani?
 Evet, işe yaradı.
 - Devam edin.
 - Tanılamaya mı?
 - Dışa doğru mu?
 - Neden olmasın?
 Hafızamız çok çabuk dolacak ama evet, neden olmasın.
 Bir zararı olmaz.
 Siktir.
 "Kendine koza diye bir ev yaptı.
 İki hafta kadar orada kaldı.
 İki hafta sonra   puf puf, kelebek olmuştu.
 Güzeller güzeli, harika bir kelebek.
" Son.
 - Sonu bu muymuş?
 - Evet.
 Son.
 Merhaba tatlım.
 Nerede olduğunu merak ettim.
 Süt.
 Lanet olsun.
 Evet, unuttum.
 Tüm sabah gazeteleri okudum ve her neyse, evet unuttum.
 Öyle mi?
 Evet, seni görüyorum.
 Bak, sen Amaya'yı getir   ben de arabayı alıp markete gideyim.
 Akşam için de bir şeyler alırım.
 Bilmem.
 Makarna?
 30 saniye sonra konuşabileceğimizi biliyorum.
 Şimdi de konuşabiliriz.
 Hayır.
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Hayır!
 Sence burada gerçekten ne yaptığımızı anlıyorlar mı?
 Emin değilim.
 Burada gerçekten ne yaptığımızı senin bile anladığından emin değilim.
 Ne demek istiyorsun?
 Bence Devs senin kendi mahkemen.
 Yargıç ve jüri görevi görüyor.
 İşe yararsa, determinizm özgür iradeyi yok eder   ve sen temize çıkarsın, yanlış bir şey yapmadın demek olur.
 Ama işe yaramazsa, seçeneklerin vardı demek.
 Ve suçlu olursun.
 İşe yaramazsa, lanetlendim demek.
 Evet, hemen hemen.
 Bu mahkemede benim rolüm ne?
 Tanıksın.
 Hayır.
 Savunma avukatıyım.
 Açılış ifademi yapacağım.
 Hazır mısın?
 Değilim.
 Hazırım.
 Senden   bir iyilik istesem ama nedenini söyleyemesem   bana güvenip, soru sormadan sadece dediğimi yapabilir misin?
 Yok, ciddiyim.
 Pekâlâ.
 Annemi al.
 Lucy'yi, Tom'u ve çocukları da al.
 Ve onları, Lucy'yle çocukken tatil için gittiğimiz yere götür.
 Evet, gölüm yanındaki otele.
 Bir haftalığına.
 Okulla, işle, beslenmesi gereken   hayvanlarla ilgili ne söylerlerse umurumda değil.
 Gitmeleri gerek.
 Onları götürmen gerek.
 Sana sebebini söylemem dedim.
 Hayır, baba.
 Online güvenlik firması için çalışıyordum ya hani.
 Ulusal Güvenlik için taşeron bir iş yapıyorduk   yabancı bir güç sistemimizi hackledi ve tüm kişisel bilgilerimizi ele geçirdi.
 Ulusal Güvenlik yakın ailemizin güvenliğini sağlamamızı istedi.
 İşleri yoluna koyana dek.
 Evet, bizi baya iyi koruyorlar.
 Gece gündüz silahlı adamlar falan var.
 Yapacak mısın Baba?
 Lütfen.
 Sağ ol.
 Evet, ben iyiyim.
 Ben de seni seviyorum.
 Hepinizi.
 Pekâlâ baba, benim kapatmam lazım.
 Peki, görüşürüz.
 Pekâlâ, iş ilişkimize önemli bir ihtar çekmem gerekiyor.
 Hapse girmeyeceğim.
 Anladınız mı?
 Bunu göz önünde bulundurmanız gerekiyor.
 Hapse girmek yüzünden endişelenmene gerek yok Kenton.
 Katılmıyorum.
 Bir adamı öldürdüm, sevgilisini tımarhaneye tıktım   ve arkadaşını, sessiz kalması için tehdit ettim.
 İşe yarayacağını umuyorum.
 Ama işe yaramazsa   ki ben bu işin peşimi bırakmayacağını düşünüyorum   anlaşmamızın şartları geçersiz olur.
 Kendi çıkarımı düşünecek şekilde davranırım.
 Bu ne demek?
 Az önce dedim ya.
 Hapse girmeyeceğim.
 Kendinizi harcamadan beni harcayamazsınız.
 Lily Chan bir tehdit.
 Onu öldürmek senin elinde değil Kenton.
 Tanışmış mıydık?
 Onu öldüremezsin demedim, elinde değil dedim.
 Bak ne diyeceğim?
 Bırak bu konuda ben endişeleneyim.
 Baba?
 Bir şey mi dedin?
 Dedim ki  Bir insan aynı nehirde iki kez yıkanamaz.
 Çünkü nehir aynı nehir değildir.
 İnsan da aynı insan değildir.
 Bu da eski Çin sözlerinden biri mi?
 Eski bir söz, ama Çin'den değil.
 Yunan.
 Anladın mı?
 Pek anlamadım.
 Denersen anlayacağını düşünüyorum.
 Lily?
 Lily?
 Seni çıkarıyorum.
 - Ne?
 - Seni seviyorum bebeğim.
 Keşke gerçek olsaydı ama değil.
 Hap etkisindesin.
 Hadi gidelim.
 Aynen öyle.
 Hadi bakalım.
 Tamamdır.

Devs 6. Bölüm

- Al bakalım adamım.
 - Sağ olun bayım.
 Çok iyisiniz.
 Selam Stewart.
 Lyndon, ne oluyor lan?
 Ödümü kopardın.
 - Pardon.
 - İçeri nasıl girdin?
 Kırdın mı?
 Bilmiyorum, olabilir.
 Kırdıysam da yenisini alırım.
 - İstersen yeni bir ev bile alabilirim.
 - Yeni bir ev falan istemiyorum.
 - Seninle konuşmam gerek.
 - Benimle konuşamazsın.
 İçeri girerken kimse görmedi.
 Nerede olduğumu bilmiyorlar.
 Los Angeles'a bilet aldım, tüm donanımlarımı bıraktım   sonra otostopla geri geldim.
 "Otostopla.
" Tanrım.
 Korktun mu?
 - Gitmemi ister misin?
 - Kendim için korkmuyorum Lyndon.
 Ne hakkında konuşmak istiyorsun?
 Onlarla konuşmanı istiyorum.
 Ya da Forest'la konuşup, bunu düzelt.
 "Bunu düzelt" derken?
 Beni Devs'e geri sok.
 Böyle bir şey olacağını sanmıyorum.
 Kendimi bildim bileli bu işteyim.
 - Lyndon, daha 19 yaşındasın  - Hayır, bırakamam.
 Einstein, İzafiyet Teorisini açıkladığında 26 yaşındaydı.
 Hâlâ biraz zamanın var.
 Ama orada olmam gerekiyor.
 Sorunu çözen benim.
 Çoklu evren teorisine dayanarak.
 Aynen öyle!
 Ve işe yaradı, mükemmel bir şekilde.
 - Ne olmuş yani?
 - Diğer evrenleri istemiyor.
 - Yalnızca birini istiyor.
 - İyi de bir tane yok.
 Olay da bu.
 Hoşuna gitmiyorsa evrenin kanunlarını değiştirmesi gerekecek.
 Adam teknoloji dâhisi.
 O kanunlar, onun için önemsiz.
 Dâhi falan değil, Stewart.
 O bir girişimci.
 Ve deli.
 Takıntılı, insanları öldürüyor.
 Ve kızını diriltmeye çalışıyor.
 Kendine şunu sor: Devs gibi güçlü bir şeyin deli birinin elinde olmasını istiyor musun?
 Ne?
 Neler oluyor?
 - Neler oluyor lan?
 - Lily.
 - Neredeyim ben?
 - Sorun yok.
 Güvendesin.
 - Moteldeyiz.
 - Ne?
 - Moteldeyiz.
 Nereye gideceğimi bilemedim o yüzden seni buraya getirdim.
 - Beni bir motele mi getirdin?
 - Hastaneden getirdim.
 Hastanedeydin.
 Seni oraya koydular.
 Polis ve bir doktor.
 Hastane.
 Beni almak için geldin.
 Beni kaçırdın.
 - Centilmenlik.
 - Evet.
 Sağ ol.
 Ciddi anlamda kendinden geçmiştin.
 Sana ne verdiler bilmiyorum, ağır ilaçlar herhalde   ama saatlerdir uyuyordun.
 Sana kıyafet getirdim.
 Tanrım.
 Midem bulanıyor.
 Ağzımda   metal tadı var.
 Eline ne oldu?
 Hiçbir şey.
 Seni kaçırırken incittim.
 - Neredeyiz?
 - Napa'dayız.
 Daha uzağa gidecektim ama burada bizi kimse bulamaz dedim.
 Ayrıca polisler arabamı arıyorlar mı bilemedim.
 - Ya da nereye gitmemiz gerektiğini.
 - Tanrım.
 Ne yapacağız?
 Pekâlâ, belki de basına gitmeliyiz.
 Televizyon falan.
 Onlara, hastaneden kaçan psikiyatrik bir hastanın   bir cinayete ait gizli bilgileri olduğunu söyleyeceğiz.
 Kimse dinlemez Jamie.
 O zaman kaçarız.
 Kredi kartı kullanamıyoruz.
 Benzin alamıyoruz.
 Telefon edemiyoruz.
 Hiç nakit paran var mı?
 Kırk dolarım var.
 O zaman çok uzağa kaçamayız.
 San Francisco'ya dönmeye yetecek kadar benzinimiz var mı?
 Var.
 O zaman nereye gideceğimi biliyorum.
 Ama benimle gelmek zorunda değilsin Jamie.
 - Ciddi misin?
 - Evet, ciddiyim.
 Bunu kendi başıma yapabilirim.
 Peki Lily.
 Aynen, hiç sorun değil.
 Ben de burada takılıp çizgi film falan izlerim.
 İşin bitince mesaj atarsın, olur mu?
 Evde.
 Bu onun arabası.
 Bunu gerçekten yapacak mısın?
 En azından uyanana kadar bekleyebiliriz.
 Bu o.
 O burada.
 Sanırım içerden bir ses duydum.
 Buyurun.
 İçecek bir şey ister misiniz?
 Sanırım evde meyve suyu   bira, süt ve su var.
 Su alayım.
 Peki.
 Sen?
 Kusura bakma, adını bilmiyorum.
 - Jamie.
 - Benim için mi çalışıyorsun?
 Hayır.
 İstemiyorum.
 - Lily konuşmak istiyor.
 - Tamam.
 - Bırak ben halledeyim.
 - Buraya onunla konuşmaya geldim.
 Buraya cevaplar için geldiysen, benimle konuşmalısın.
 - Belki de yalnız.
 - Evet.
 Hadi Jamie, bizi dışladılar.
 Güzel bir akşam, dışarıda otururuz.
 Merak etme.
 Ona bir şey olmaz.
 Oturalım.
 Eline ne oldu?
 İncittin mi?
 Dalga mı geçiyorsun?
 Şaka mı şimdi bu?
 Hayır, şaka değil.
 Ne demek istiyorsun?
 Koruma köpeğin Kenton   daireme girdi, kendi küvetimde beni boğmaya çalıştı   ve kırılana kadar parmağımı büktü.
 Tanrım.
 Haberin yok muydu yani?
 Lily'nin arkadaşlarından birinin gözünü korkuttuğunu biliyordum.
 Sen olduğunu bilmiyordum.
 Ve parmağını kırdığını da bilmiyordum.
 - Evet, işte  - Çok üzgünüm.
 Böyle şeyler olmasını veya yaptırmayı istemiyorum.
 Yalnızca olmasına izin veriyorsun.
 Uzaktan izliyorsun.
 Evet, bir bakıma öyle.
 Neden Forest'la konuşmadığımı anlamadım.
 Sorularıma cevap verebileceğini sanmıyorum.
 - Verebilirim.
 - Kimsin sen?
 - Ben Katie.
 - Adını sormuyorum.
 Amaya'da çalışıyorum.
 Devs sisteminin baş tasarımcısıyım.
 - Forest'ın sevgilisisin.
 - "Sevgili".
 Evet, onun sevgilisiyim herhalde.
 Bence bu kelime benim için tam olarak uygun değil ama   her neyse.
 Beni yargılıyor musun?
 Patronla yattığım için?
 Hassas biri.
 Birilerine ihtiyacı var.
 - Bunun ben olması hoşuma gidiyor.
 - Kimle yattığın umurumda değil.
 - Aklımı kurcalayan başka şeyler var.
 - Haklısın.
 - Sergei'yi tanıyor muydun?
 - Sevgilin.
 Onu tanıyor muydun?
 Tanışmıştık.
 Kısa bir süreliğine.
 Ona ne oldu?
 - Ona ne olduğunu biliyorsun.
 - Senin söylemeni istiyorum.
 Devs'teki ilk gününde, projenin kaynak kodlarından bazılarını çalmaya çalıştı.
 Gitmeye çalışırken yakalandı.
 Onlar da onu öldürdü.
 - "Onlar" derken.
 - Onlar, biz, ben.
 Seni geçiştirmeye çalışmıyorum.
 Onu kimin öldürdüğünü bilmek istiyorum.
 Kenton.
 Tam olarak kimin yaptığını soruyorsan.
 Nasıl?
 Nasıl öldüğünü mü bilmek istiyorsun?
 Ne şekilde öldüğünü?
 Ne fark eder?
 Yanarak ölmedi.
 Evet.
 - Öyle gösterdiniz o zaman.
 - Evet.
 - İntihar gibi gösterdiniz.
 - Evet.
 Ama bunları zaten biliyorsun Lily.
 Değil mi?
 Evet.
 O zaman bilmediğin bir şeyi sor.
 Devs ne?
 İşte.
 Bu.
 İçimden bir his burada uzun süre duracağız diyor.
 İstersen böyle sessizce oturabiliriz sorun yok.
 Ama konuşursak zaman daha çabuk geçer.
 Bana kendinden bahsetsene.
 Teknisyen misin?
 - Evet, ağ güvenliği.
 - Nerede?
 - David Wallace'ta.
 - Evet, onları tanıyorum.
 Görünüşleri güzel.
 Saldırıda mısın savunmada mı?
 - Savunmada.
 - Savunmadaki birine benziyorsun.
 Lily'nin arkadaşısın.
 Evet.
 Son birkaç gün onun için zor geçti, biliyorum.
 Siktir lan.
 Bak, durumumuzun tuhaflığından kurtulmak için sohbet edebilirim ama   Lily'nin son birkaç gününün zor geçtiğini söylemek  Bu söylediğin, olayı olduğundan hafif göstermenin daniskası.
 Ne demek istediğini anladım.
 Onu savunman güzel.
 Lily kendini savunma konusunda oldukça yetenekli zaten.
 Evet, bunu görebiliyorum.
 Bir şey, sebep olmadan gerçekleşir mi?
 Ne diyorsun sen ya?
 Devs'te ne olduğunu bilmek istiyorsun.
 Sana anlatacağım   ama bunu sana sorular sorarak yapmam gerekiyor.
 Buraya oyun oynamaya gelmedim.
 Bu bir oyun değil.
 Bu bir açıklama şekli.
 - Akışına bırak.
 - "Akışına bırak" mı?
 Evet.
 Akışına bırak.
 Tamam mı?
 - Tamam.
 - Pekâlâ   bir şey, sebep olmadan gerçekleşir mi?
 - Gerçekleşir.
 - Hayır.
 - Sebep olmadan gerçekleşen şeyler var.
 - Ne gibi?
 - Örnek mi istiyorsun?
 - Evet.
 Bir çocuğun lösemi olması.
 Şimşek çarpması.
 - Sonsuz örnek var.
 - Hayır, Lily.
 İyi bir sebep olmadan gerçekleşen şeyler var mı diye sormadım.
 Herhangi bir sebep diyorum.
 Lösemi, çocuğun DNA'sındaki bir sapmadan kaynaklanır.
 Şimşek, statik bir boşaltımdır.
 Kalem neden masanın öbür tarafına doğru yuvarlandı?
 - İttin diye.
 - Neden ittim?
 - Bir şey göstermek için.
 - Sebebi bu.
 Masanın öbür tarafa doğru yuvarlanmasının sebebi bu.
 Gözünü kırptın.
 - Ne?
 - Neden az önce gözünü kırptın?
 Gözlerin kurudu.
 Ya da gergindin.
 Bir şey, sebep olmadan gerçekleşir mi?
 İlla bazı olaylar vardır.
 - Tesadüfi olaylar.
 - Tesadüfi bir olay söyle.
 Biraz dur, düşün   ve bir tane söyle.
 Yazı tura atmak.
 Yazı tura atmak tesadüfi bir olay değil, karmaşık bir olaydır.
 Para ne kadar sert atıldı?
 Paranın ağırlığı neydi?
 Hava direnci ne kadar?
 Odanın sıcaklığı neydi?
 Masaya nasıl bir açıyla çarptı?
 Tamam, yazı tura değil.
 - Ama tesadüfi şeyler de var.
 - O zaman bir tane söyle.
 - Seçim.
 - Ne seçimi?
 Tamamen aynı olan şeylerin seçimi.
 - Tamamen aynı olan ne var?
 - Eşyalar.
 Kitabevindeki bir kitabın birebir aynı kopyaları.
 En üstten ikinciyi seçersin çünkü daha az ellenmiştir.
 Meteor çarpması.
 Rulet çarkının dönüşü.
 Yaşanan talihsizlikler.
 Hepsi açıklanabilir.
 Tesadüfi bir olay söyleyemezsin.
 Çünkü tesadüfen gerçekleşen bir olay yok.
 Devs'in ne olduğunu sordun.
 Devs bu.
 Anlaman gereken tek kural bu.
 Hiçbir şey sebep olmadan gerçekleşmez.
 Her şeyi, öncesinde gerçekleşen bir şey belirler.
 Bu kadar.
 Şimdi önüne bir bilgisayar al.
 Kalemin masada yuvarlanışıyla ilgili olabilecek tüm verileri bilgisayara gir.
 İzlediği yolu, hızını   bileşen parçalarının kütlesini, atomsal yapısını.
 Bilgisayar sana ne söyleyebilir?
 Kalemin ne kadar sert itildiğini söyleyebilir   ve kalemin ne zaman duracağını söyleyebilir.
 Bilgisayar öncesini de görebiliyor.
 Sonrasını da.
 Bunu her şey için yapabildiğini düşün.
 Yalnızca kalemle değil.
 Her şeyle.
 İşte Devs bu.
 Oldukça güçlü bir bilgisayarınız varmış.
 Öyle.
 - Ve Sergei'yi onun için mi öldürdünüz?
 - Pek sayılmaz Lily, hayır.
 Bence senin için   işlerin zorlaştığı yer başlıyor.
 O genç çocuğu gerçekten seviyordu herhalde.
 Sergei'yi.
 Onu gerçekten önemsiyordu.
 Evet, önemsiyordu.
 Aşkın neler yaptırabileceği inanılmaz bir şey.
 Seni götüreceği yol.
 Elinden gelen her şeyi yaptırması.
 Aşık olduğun biri var mı?
 Vardı.
 Sevip kaybetmek daha iyi.
 Katılmıyor musun?
 Bana kalırsa, sevip   her şeyin de yolunda gittiği durum daha iyi.
 Evet, tamam.
 Haklısın.
 Bence de.
 Kaybımı biliyorsun.
 Herkes biliyor.
 Tabii.
 Seninkini bilmiyorum.
 - Kıyaslanamaz bile.
 - Sevindim.
 Bilirsin işte  Klasik, sevdiğin kızı kaybetme.
 Daha doğrusu, birlikte bir gelecek düşündüğün kızı kaybetme.
 Bu bakımdan bakılırsa, kıyaslanabilir o zaman.
 Önemli olan kaybının üstesinden nasıl geldiğin.
 Herhalde.
 Dürüst olmak gerekirse   hiçbir zaman üstesinden geldiğimi söyleyemem.
 Kaybım sanki   kendimi bildim bileli vardı.
 Kaybın, arkadaşın ve daimi yoldaşın oluyor.
 Her sabah suratına tuvaletini yapan arkadaşın gibi.
 Aynen, o.
 Sana bir şey söyleyebilir miyim Jamie?
 Bir söz vereceğim.
 Benden sana ciddi bir söz.
 Tamam.
 Her şey yoluna girecek.
 O ne demek şimdi?
 Ne yoluna girecek?
 Her şey.
 Sana söz veriyorum.
 Her şey yoluna girecek.
 Devs sistemi çalışıyor.
 Hatta birkaç aydır çalışıyor.
 Ve gittikçe daha iyi ve sorunsuz bir hale geliyor.
 Geçtiğimiz 48 saatte çok büyük bir gelişme kaydettik.
 Sistemi kullanarak   geleceğe yönelik öngörüler yapabiliyoruz.
 Geçmişe gittikçe bulanıklaşıyor.
 Ama genel olarak tarihten istediğin bir anı   ve dünya üzerinde istediğin bir konumu seçip   görüntülemesini yapabiliyoruz.
 - "Görüntüleme" mi?
 - Görüntü.
 Ses.
 - Simülasyon gibi mi?
 - Kesinlikle.
 Birebir simülasyon.
 Kuantum seviyesinden makroskopik seviyeye kadar.
 Geçmiş ve gelecek.
 Kalemin geri gidişi   ileri gidişi.
 Geçmişe bakabiliyorsunuz yani.
 Haçtaki İsa'yı bile gördük.
 Geleceğe de bakabiliyorsunuz.
 Bakmamaya çalışıyoruz.
 Sorunlu bir durum.
 Ama evet, bakabiliyoruz.
 Baktık.
 İşlerin benim için zorlaşacağı yer başlıyor dedin.
 Evet.
 Özellikle benim için mi zor?
 Özellikle senin için, evet.
 Neden?
 Neden?
 Devs düzgün ve sorunsuz çalışmaya başladığında   geleceğe baktık ve   yalnızca birkaç ay ilerisini görebildiğimizi fark ettik.
 Bir noktada, ki bu sabit bir nokta   görüntülemeler durağan bir hâle gelmeye başladı.
 Kar fırtınası gibi.
 Geleceği, o noktaya kadar görebiliyoruz   ve sonrası   görünmüyor.
 Sabit nokta gittikçe yaklaştı.
 Hiç ileriye gitmedi.
 Bir dakika ya da bir saniye bile.
 Sonrasını göremediğimiz gelecekteki nokta   oldukça yakın.
 21 saat sonrası.
 - Yarın gece mı?
 - Yarın gece.
 Gece 1'den sonra   bir şey oluyor.
 Ne olduğunu bilmediğimiz bir olay.
 Ve neden sonuç döngüsünde bir çöküntüye sebep oluyor.
 Determinizmde bir çöküntüye.
 Evrenin kanunlarının çökmesine sebep oluyor.
 Ve senin dahil olduğunu düşünüyoruz.
 Benim mi?
 Benim dahil olduğumu nereden çıkarabilirsiniz ki?
 - Oradasın.
 - Nerede?
 - Devs'te.
 - Devs laboratuvarında mıyım?
 Amaya'da?
 - Evet.
 - İyi de  - Seni gördük.
 Çöküntüye ben mi sebep oluyorum yani?
 Öyle düşünüyoruz.
 - Ne yapıyorum?
 - Bilmiyoruz.
 Ama her neyse, belirleyici bir şey.
 En hafif deyimiyle.
 Anlamıyorum.
 Kimse anlamıyor.
 Yapabildiğim tek spor bu.
 - Frizbi bir spor mu?
 - Tabii, büyük bir spor.
 Olimpiyatları izlemiyor musun?
 Ya yanılıyorsanız?
 Yanılmak mı?
 Siz.
 Teknik ekibin.
 Yanılıyorsanız?
 - Öngörüleri ben yapmıyorum ki.
 - Makine yapıyor.
 - Evren yapıyor.
 - Öngörüleri makine yapıyor.
 Ya makine yanılıyorsa?
 Yarın gece Devs'e gitmezsem ne olacak?
 - Gideceksin.
 - "Gideceksin" de ne demek?
 Gideceksin demek.
 Bu olacak.
 Beni götürecek misin?
 Gitmeye zorlayacak mısın?
 Hayır.
 Demek istediğim, bu önceden belirlenmiş bir şey.
 Başından beri belirlenmiş bir şey.
 Her seferinde Devs'e gideceksin.
 - Bu saçmalık.
 - Uzak kalamazsın.
 - Gitmemeyi tercih edebilirim.
 Meksika'ya gidebilirim.
 - Hayır.
 - Hemen yola çıkabilirim.
 - Ama çıkmayacaksın.
 Neyi yapıp yapmayacağımı nasıl söyleyebilirsin amına koyayım ya?
 Anladım.
 Ne anladın?
 Sen kafayı yemişsin.
 Bunlar saçmalık.
 Lily, bana inanıp inanmaman önemli değil.
 Bu yaşanacak.
 Oraya gideceksin.
 Hiç sanmıyorum.
 Pekâlâ   göreceğiz galiba.
 - Göreceğiz.
 Söyleyeceğin başka bir şey var mı?
 Yok.
 Güzel.
 Yakaladım.
 - İyi misin?
 - Evet.
 - Gidelim.
 - Tamam.
 Demek hepiniz dost oldunuz.
 Tahmin etmeliydim.
 Eve gitmek istiyorum.
 - Eve mi?
 Emin misin?
 - Evet.
 Bizi orada bulmaya çalışmazlar mı sence?
 Polise ya da kendi güvenliklerine teslim etmek isteselerdi   çoktan yaparlardı.
 Akıllarından geçen bu değil.
 Akıllarından ne geçiyor?
 Delilik.
 Kafayı yemişler.
 Aynen.
 Ona Sergei'yi anlattın mı?
 Evet.
 Devs'i anlattın mı?
 Her şeyi anlattım.
 Hayır.
 Her şeyi değil.
 Güzel.
 Lily!
 Senin için endişelendim, nerede saklanıyordun?
 Orada burada.
 Gece uzun sürdü demek!
 Aferin size.
 Yapabiliyorken, hayatın tadını çıkaracaksın tabii!
 Aynen.
 - Biraz uyusan iyi olacak Pete.
 - Tamam.
 Merak etme, anlaşmamızı hatırlıyorum.
 Seninle konuşmuyorum.
 İyi geceler dostum.
 Selam, uyumaya hazır mısın?
 Jamie   benimle yatsana.
 Sorun yok.
 Burada yatabilirim.
 Hayır.
 Benimle yat.
 Onu tanımıyormuşum.
 Tanıdığımı sanıyordum.
 Ama gerçekten, tanımıyormuşum.
 Ve tüm bunlar   o öldükten sonra yaşanan her şey   boşuna yaşandı gibi.
 Aslında var olmayan   bir şey yüzünden.
 Onu tanımıyordum.
 Seni tanıyorum.
 O yüzden benimle yat.
 O ikisi buraya geldiklerine göre bayağı cesurlarmış.
 Evet, öylelermiş.
 Jamie'yi sevdim.
 Kıza destek olacak kadar cesur.
 Gerçekten destek oluyor.
 Biraz tatlı biri.
 Cesur çocuklar.
 Karşılarına bir fırtına çıkıyor.
 Direk içinden geçiyorlar.
 - Kız yüzünden.
 Oğlan yüzünden değil.
 - Evet, öyle galiba.
 Kız zeki.
 Ve çok güçlü.
 Bir şey daha var.
 İlginç bir özelliği var.
 Bir şey yapmaktan ziyade hiçbir şey yapamamaktan korkuyor.
 Çoğu insan böyle değildir.
 Ve çok dürüst.
 Sadece söylediklerinde de değil   dünya görüşünde de.
 Olayların aslını görüyor.
 Sergei'de öyle olmadı.
 Ne demek istediğimi biliyorsun.
 Evet, biliyorum.
 Yani onları sevdik.
 Seni de seviyorum.
 - Öyle mi?
 - Evet.
 Daha çok hoşlanıyorum diyelim.
 Deliler gibi mi hoşlanıyorsun peki?
 - Sırılsıklam hoşlanıyorum.
 - Çok cömertsin.
 Ben de senden sırılsıklam hoşlanıyorum.
 Senin kadar sırılsıklam değilim.
 Haberin olsun.
 Tabii.
 Çok kalmadı.
 Artık yıllar, aylar   veya günler kalmadı.
 Saatler kaldı Forest.
 Bu kadar.
 Saatler.
 Çeviren: mbuyukler24 Twitter: @mbuyukler24 Onlara göstermek için yarayı açmak ve kanın akmasına izin vermek zorundaydım.
 Onlara göstermek için yarayı açmak ve kanın akmasına izin vermek zorundaydım.
 Onlara göstermek için yarayı açmak ve kanın akmasına izin vermek zorundaydım.
 Onlara göstermek için yarayı açmak ve kanın akmasına izin vermek zorundaydım.
 Onlara göstermek için.
 Onlara göstermek için.
 Onlara göstermek için.
 Onlara göstermek için.

 Devs 7. Bölüm

- Peki  - Yapma.
 Ne yapmayayım?
 Sadece   bırak normalmiş gibi yapalım.
 - Bunu mu?
 - Evet.
 Normalmiş gibi?
 Evet.
 Tamam.
 Normalmiş gibi yapabilirim.
 Bulaşık makinesi ne alemde?
 Ne olmuş bulaşık makinesine?
 Dün akşam boşalttın mı?
 Olayı büyütmek istemiyorum ama   ben boşaltırım dedin ve geçen akşam da ben boşaltmıştım  Kusura bakma.
 Köpeği gezdirdim.
 - Bulaşık makinesini sen boşaltacaktın.
 - Köpeğimiz mi var?
 Köpeğimiz yok.
 Kedimiz var.
 - Kediyi gezdirdin yani?
 - Evet.
 - Peki, tamam.
 Sorun yok.
 Sonuçta kedi kendi kendine gezemez.
 Görüyor musun baba?
 30 saniye sonra konuşabiliriz.
 30 saniye sonra konuşabileceğimizi biliyorum.
 Şimdi de konuşabiliriz.
 Hayır, kapatıyorum!
 Araba sürerken konuşmayı sevmiyorum, biliyorsun.
 30 saniye bekleyemiyor musun?
 Daha da geçmişe gidebiliriz.
 Bir milyar yıl geçmişe bile mi?
 Gerek yok ki.
 Çalışıyor.
 Neden bu konuda pek iyi hissetmiyorum?
 Bilinçaltın iyi hissetmemeni söylüyor demek ki.
 Tam olarak söylediği şey ise, "Eyvah".
 Çünkü birkaç saat önce bir gerçekliği yaşıyor   ve bir simülasyon üzerinde çalışıyorduk.
 Şimdi işler değişti.
 Gerçeklik bu.
 İşte orada.
 Gerçekliğin kopyası bile değil.
 Her şey kutunun içinde.
 Biz yokuz.
 Bir saniyelik öngörü.
 Siktir.
 Siktir.
 Bu da ne, Stewart?
 Bu da ne, Stewart?
 Bu saçmalık.
 Bu saçmalık.
 Kapat şunu.
 Kapat şunu.
 Biz de kutunun içindeyiz.
 Her şey kutunun içinde.
 Ve kutunun içinde, bir kutu daha var.
 Sonsuz bir argüman.
 Eyvah.
 Selam.
 Selam.
 Gitsem iyi olacak.
 Biliyorum.
 İkimiz de biliyoruz.
 İkimiz de bugünü saniyesi saniyesine biliyoruz.
 Öncesi ve sonrasını.
 Bir yere kadar.
 Evet.
 Pekâlâ.
 - Orada görüşürüz.
 - Aynen.
 Unutma, Lyndon arabanda.
 Yaşayacağınız olaylar falan.
 Tamam.
 Selam Lyndon.
 Siktir.
 Kusura bakma.
 Uyuyakalmışım.
 Gerçekten konuşmamız lazım Katie.
 Burada olabileceğini düşündüm.
 Bir şans ver ve beni dinle lütfen.
 İşe gitmen gerektiğini biliyorum   ama yol üstünde bir yerde durabiliriz.
 Crystal Springs Barajı'nın oralarda falan?
 Yol üstünde zaten.
 Tabii Lyndon.
 Olur.
 Güzel.
 Lils.
 - Normalliği bırakıyor muyuz?
 - Evet.
 Kısa süreliğineydi zaten.
 Planımızın ne olduğunu   bilmek istiyorum.
 Dün gece akıllarından ne geçtiğini sordun.
 Ben de delilik dedim.
 Teknoloji manyaklarının en büyük rüyasını yaşıyorlar.
 Her şeyi, bir hiçe dönüştürecek şeye sahipler.
 Yalnızca koda çevirecek bir şey.
 Bu da ne demek?
 Her şeyin sayısal bir veri olduğuna inanıyorlar demek.
 Ve tabii ki, hesap yapabilmek için gerekli şifreyi çözmüşler.
 Yani her şey hesaptan çıkarılıp   hesaba katılabilinir.
 Ters mühendislik uygulanabilinir.
 Öngörülebilinir.
 Yıldızlar.
 Gezegenler.
 Para.
 Biz.
 Ben.
 Teknoloji şirketi yönetenlerin sıkıntısı ne, biliyor musun?
 Çok fazla güce sahipler.
 Bu yüzden de kafayı yiyorlar.
 Sonunda Mesih olduklarını düşünüyorlar.
 Gece yarısından sonra, Devs'e gideceğimi düşünüyorlar.
 Ve planlarında değişim yaratacak bir şey yapacağımı düşünüyorlar.
 Ama onları mahvedeceğim.
 Öngörülerinin tersini yapacağım.
 Devs'e gideceğimi söylüyorlar.
 Tek yapmam gereken gitmemek.
 Onları, bir gün boyunca evde takılarak mı mahvedeceğiz?
 Evet.
 Kendimi psikolojik olarak   hızlı bir polis kovalamacasına ve 20 yıllık hapse hazırlamıştım   ama olur.
 Dediğin gibi yapalım.
 Olacakları bilmiyormuş gibi yapmamı istiyor musun?
 Yani bu anı daha önce izledin.
 Kendi kurallarını çiğniyorsun Katie.
 Bu yüzden havalısın.
 Sen neden geleceğe bakmadın?
 Bakabilirdin.
 Cevabını duyduğun bir soruyu neden soruyorsun ki?
 Geleceği bilmek istemedim, o kadar tuhaf değil.
 Hâlâ özgür iradem var sanıyorken ona göre hareket ediyorum.
 Yanıldığını biliyorsun.
 Onu suçlamıyorum.
 Everett yorumunu ben de hiç beğenmiyordum.
 Penrose ya da Pilot-dalga yorumunu seviyordum.
 Ama anlaşılan Everett haklıymış.
 Çoklu dünyalar gerçek.
 Haklısın Lyndon.
 Yanıldığını biliyorum.
 - Öyle mi?
 - Evet.
 - Neden bir şey demedin?
 - Anlamıyorsun.
 Neyi anlamıyorum?
 İşini geri almak için konuşmaya geldin.
 Senin adına Forest'la konuşmamı istemek için geldin   ama bu konuşma planladığın gibi gitmeyecek.
 Gitmeyecek mi?
 Evet.
 Birazdan   bu parmaklığa tırmanacaksın.
 Diğer tarafında, tam da barajın sınırında   dengede duracaksın.
 Yalnızca ayak uçların betonda, kolların açık, parmaklığı tutmuyorsun.
 Ne?
 Dengede durup duramayacağın   etrafındaki hava ve rüzgarın kuantumsal varyasyonlarına bağlı.
 Anlamadım, neden böyle bir şey yapayım ki?
 Savunduğun şeyi göstermek için.
 Ya da inandığın.
 - Neymiş o?
 - Az önce söyledin ya.
 Çoklu dünyalar.
 Buna inanıyorsan, bazı dünyalarda düştüğünü biliyorsun.
 Bazılarında ise düşmediğini.
 Ama yalnızca hayatta kaldığın dünyaların farkında olacaksın.
 Ve hayatta kaldığım dünyalar   Devs'e geri alındığım dünyalar mı?
 Düşünce bu yönde.
 Yani çoklu evrene olan inancımı tam olarak gösterdiğimi mi söylüyorsun?
 Yanan kömürün üzerindeki mistik yürüyüş gibi.
 Evet.
 - Söylemeseydin yapar mıydım?
 - Söyledim ama.
 Düştüğümü gördün mü?
 Bu anı birçok kez izledim ve hiçbirinde bu soruna cevap vermedim.
 Neden?
 Düşmediğini söylersem inancını göstermek için yaptığın eylem işe yaramaz.
 Yanmayan kömürün üzerindeki mistik yürüyüş gibi.
 Anladım.
 Mükemmel bir paradoks.
 Siktir.
 Çok iyi.
 Mükemmel lan.
 - Bayıldım.
 - Evet.
 Belli oluyor.
 Pekâlâ, ne zaman yapıyorum?
 Ne zaman çıkacağım?
 - Şimdi.
 - Şimdi mi?
 Siktir!
 Siktir!
 Pekâlâ.
 Tanrım!
 Kalbim yerinden çıkacak.
 Gerçekten, düşüp düşmeyeceğimle ilgili ne gördüğünü söylemeyecek misin?
 Söylemeyeceğim.
 Bayağı geriyor.
 "Tüm gün boyunca çalışıyor ve geceleri yarı sarhoş oluyorum.
 Saat 4'te sessiz karanlığa uyanıp, gözlerimi dikiyorum.
 Zaman geçtikçe ışık, perdenin kenarlarından içeri süzülüyor.
 O zamana kadar hep orada olan şeyi görüyorum.
 Durmak bilmeyen ölümü.
 Işıltıyı görünce zihin durur.
 Vicdan azabıyla değil, iyilik yapılmadı   sevgi verilmedi, zaman geçmeden bitti.
 Ta ki sonsuz boşluğa kadar.
 Bizi bekleyen ve her zaman gerçekleşecek   yok olmaya kadar.
 Burada olmayacak, hiçbir yerde olmayacak.
 Ve yakında.
 Daha korkunç, daha gerçek bir şey yok.
 Bu, korkunun özel bir hali.
 Hile yok.
 Hiç ölmüyormuşuz gibi yapalım diye ortaya çıkan   o koca, eski püskü, ahenkli, sırmalı kumaş giyen   din adamları, bunu daha önce denedi.
 Ve sahte iddialar ortaya attılar.
 Aklı başında biri hissetmeyeceği bir şeyden korkmazmış.
 Asıl korktuğumuz şeyin bu olduğunu anlamadılar.
 Görmemek, duymamak   dokunamamak, tadını veya kokusunu alamamak.
 Düşünecek bir şey olmaması.
 Sevecek ya da bağlanacak bir şey olmaması.
 Hiçbirinin olmadığı bir uyuşukluk hali.
 Böylece odaklanmamış, ufak bir bulanıklık olarak   görüş mesafemizin ucunda kalır.
 Kararsızlığa kadar sürükleyen, her dürtüyü yavaşlatan   bir soğukluk.
 Birçok şey asla gerçekleşmeyecek.
 Ama bu, gerçekleşecek.
" Buranın akustiğini seviyorum.
 Kimindi bu şiir?
 Tahmin et.
 Bak Forest, kimin şiirini okuduğumu bilmemen umurumda olmaz.
 Ama tahmin etme zahmetine bile girmemen, umurumda olur.
 Geleceğimiz hakkında böyle büyük kararlar   geçmişimiz hakkında çok az şey bilen insanlar tarafından veriliyor.
 Burada yaptığımız şey, tam olarak geçmişimizi öğrenmek değil mi?
 Hayır, değil.
 Devs sistemi artık çalışıyor.
 - Nasıl yani?
 - Çalışıyor.
 Dört dörtlük.
 Tamamen çalışıyor.
 Birkaç saattir.
 Antony'nin Kleopatra'yla konuşmasını duymak istiyor musun?
 Duyabilirsin.
 Dinozorları görmek ister misiniz?
 Güneş sisteminin oluşumunu?
 Yapabilirsin.
 Bozulma yok, kayıp veri yok.
 Tamamıyla çalışıyor.
 Ne yaptın?
 Seni görmezden geldik.
 Ben, biz.
 Hepimiz seni görmezden geldik.
 Lyndon'ın ilkesini kullandık.
 Sistemi, evreni olduğu gibi kabul edecek şekilde ayarladık.
 Senin kısıtlanmış takıntılarına göre değil.
 Forest   Mark Antony kimdi?
 Tahmin et.
 Tahmin et.
 Bana da bir bardak su getirir misin lütfen?
 Tabii.
 SİKTİR GİT.
 Orospu.
 Lily, içeri geçip koltuğa otur, olur mu?
 Ruslarla çalışıyordun.
 Köprünün orada buluştuğum adamla çalışıyordun.
 Ve Sergei'yle.
 Aldığım emir   onu izleyip korumaktı, yapabildiğim kadarıyla.
 Sonra emir   seni izlemek oldu.
 Ama korumak değildi.
 Ama cesaretini gördüm.
 Nasıl durmaksızın savaştığını.
 Kenton'ın seni öldürmesine izin veremezdim.
 Bu bir emir değildi.
 Bir seçimdi.
 Ve bu artık bir sorun.
 İkimiz için de.
 Evinde iki ceset var.
 Amerikan vatandaşı.
 Böyle bir şey gizlenemez.
 Yalnızca inkar edilebilinir.
 Burada oluşum inkar edilir.
 Ve ortadan kaybolurum.
 Bu benim için iyi olur.
 Ama senin için iyi olmaz.
 Bu yüzden senin seçeneklerini konuşmamız gerek.
 CIA'e gidebilirsin.
 Polise, FBI'a değil, CIA'e.
 Burada olanları makul gösterebilecek tek organizasyon onlar.
 Ama sorgu dünyalarına girip bir süreçten geçeceksin.
 Yıllarca sürebilir.
 Ya da   havaalanına gidersin.
 Hemen.
 Yanına pasaportunu, biraz para, bir de telefon alırsın   ve Hong Kong'a ilk uçağa bilet alırsın.
 Orada suçlu iadesi yok.
 Annenle kalırsın.
 Ama buraya bir daha dönemezsin.
 Gitmem gerek.
 Başına gelenler için üzgünüm.
 Ama bir zamanlar sahip olduğun hayatın artık var olmadığını anlaman gerek.
 Yapacağın seçim, önündeki hayata dair olacak.
 Ne bu?
 Fransa'da, mağarada bir resmin çizilişi.
 Ne kadar eskiyi izliyoruz?
 Otuz bin yıldan biraz daha eski.
 Girerken Stewart'la konuştum.
 Ben de gördüm.
 Tünelden geçerken.
 Shakespeare'den falan alıntı yapıyordu.
 Demek Shakespeare'miş.
 Aslında, bu mağaradakiler biziz.
 Homo sapiens.
 Aynı türüz.
 Şu köpekli küçük kızı buldum.
 Güzelmiş.
 Ciddiyim.
 Aynıyız, değil mi?
 Evet.
 Onu biraz izledim.
 Yaşamının bir kısmını.
 5 çocuğu varmış.
 30'larının başında ölmüş.
 Çok tuhaf, onun halkı, bizim halkımız   on ya da yüz yıllarca mağarada yaşamadı.
 Bin yıllarca yaşadılar.
 Tarih şeridini kontrol ediyordum.
 Bazı duvar resimleri 5000 yıl arayla yapılmış.
 Beş bin yıl.
 Aynı yerde.
Aynı şekilleri yapmak.
 Onca zaman geçmesine rağmen nasıl bir şey değişmez?
 Ben çocukken, dünya beş yılda bir değişirdi.
 Bugünlerde, birkaç ayda bir değişiyor.
 Bazen birkaç saatte bir.
 Hız değişimine bak.
 Belki bu gece sonra erer.
 Belki.
 Ne kadar zamanımız var?
 Lily hâlâ evdedir.
 On dakikaya çıkar.
 Ne yapıyoruz?
 Dinozorları izliyoruz.
 Sonra sen Jurassic Park kadar iyi olmadığını söyleyerek bir espri yapıyorsun.
 Sonra senin, eski filmlerden birini izliyoruz.
 Kulağa güzel geliyor.
 Güzel zaten.
 Devs'e doğru gelen biri var.
 Sistemde, çalışan olarak görünüyor ama Devs'e girme yetkisi olduğu yazmıyor.
 Yine de sistemde girebileceği yazıyor.
 Patronun emri mi?
 Anlaşıldı, geçmesine izin veriyorum.
 Seni tanımıyorum.
 Buraya daha önce gelmedin.
 Evet.
 Adın ne?
 - Lily.
 - Lily.
 Genç, iyi bir kıza benziyorsun.
 Bence geri dönmelisin.
 Burası sana iyi gelmez.
 Kimseye iyi gelmez.
 İçeride ne var?
 Her şey.
 Her şey içeride.
 Geri dönebileceğimi sanmıyorum.
 Pekâlâ   öyle diyorsan, öyledir.
 Bu bir gerçek.
 Bu taraftan.


Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar