Gizemli Cinayet Murder Mystery (2019)
| |
97 dk
Yönetmen:Kyle Newacheck
Senaryo:James Vanderbilt
Ülke:ABD
Tür:Aksiyon, Komedi, Suç, Gizem, Romantik
Vizyon Tarihi:14 Haziran 2019 (Almanya)
Dil:İngilizce, Fransızca
Müzik:Rupert Gregson-Williams
Çekim Yeri:Montreal, Québec, Kanada
Nam-ı Diğer:Murder Mystery
Oyuncular
Adam Sandler
Jennifer Aniston
JLuke Evans
Terence Stamp
Gemma Arterton
Özet
Murder Mystery, evliliklerini canlandırmak için tatile
çıkmayı planlayan bir çiftin başına gelenleri konu ediyor. New York’ta yaşayan
bir polis ve eşi, evliliklerinin sönen ateşini yeniden canlandırmak için
Avrupa’ya tatile gitmeyi planlar. Çift, adamın işi dolayısıyla sürekli
ertelemek zorunda kaldıkları tatile sonunda çıkacak olmanın heyecanı
içerisindedir. Her şeyi geride bırakıp Avrupa’ya giden çift, bir gün dost
canlısı bir milyarderin yatında yaptığı bir partiye davet edilir. Ancak çiftin
tatilleri, kendilerine gelen bu teklifi kabul etmeleriyle kabusa döner.
Partide, yaşlı milyarderin öldürülmesi her şeyi altüst eder. Üstelik çift,
cinayetin baş şüphelileri olarak gösterilmektedir. Polis ve eşi, kendilerini bu
işten kurtarmak için vakit kaybetmeden cinayeti kimin işlediğini bulmak
zorundadır.
Altyazı
- Parmağımı şuraya koyup işaretliyorum.
- Tamam.
Saat, kalbimde sorun
var mı söylüyor.
Ayna da söylemez mi?
Evet ama bunda hava
durumu da var.
Peki.
Hanımlarla olan
yemeğe bir saat var.
- Evet.
- Bir bira?
Yapamam.
Birkaç işim var.
Ne yani?
Bira istemiyor musun?
Sorun ne?
Dedektiflik sınavının
sonuçları belli oldu.
Yine mi geçemedin?
O sınava bu yüzden
hiç girmedim.
Tasası, hayal
kırıklığı.
İnsan bir yerden
sonra yükselemeyeceğini anlayıp pes etmeli.
Okullarda konuşma
yapmalısın.
- İlham vericiydi.
- Evet, çocuklar
bunları duymalı.
Anlamıyorum ki.
Cevapları bilsem de baskı
altında donuyorum.
Üç ay sınava
giremeyeceğim, yani Audrey'e yalan söylemeye devam etmeliyim.
O yüzden bugün akşam
yemeğinde - karına - Asla.
Yapma dostum.
Senin için her zaman
yalan söylerim.
Senin için cinayeti
örtbas ederim.
Ama Holly'den karına
yalan söylemesini istersem işi pişirmemiz hayal olur.
Bugün çılgın cuma.
Yalan söylemene gerek
yok, yalanıma ses etmese yeter.
Hepsi bu.
- Peki, tamam.
- Sağ ol.
Bana borçlandın.
Akşam görüşürüz.
BEBEĞİM, CLARITIN
ALIR MISIN?
Claritin almam gerek.
Claritin.
Tanrım.
Baksana.
- Tanrım.
- Kızı helikopterle
mi getirmiş?
Benim kocam siyah
Uber bile tutmaz.
Evet.
Ben Nick'in en son ne
zaman azıcık da olsa romantik bir şey yaptığını hatırlamıyorum.
Yani, eskiden bana güzel
karışık kasetler bırakırdı.
Banyoya aşk notları
bırakırdı.
Aşk notu kalmadı.
Benimki seks yapmak
istediğinde bana patlıcan ve donut emojisi gönderiyor.
Patlıcan ve donut Patlıcan o oluyor yani.
Daha çok, parmak
patates.
Aslında pek zor değil.
Kavşakta çiçek satan
çocuklar oluyor.
Pencereyi indir, bir
demet al, eve getir.
Cidden Daha kolay olamazdı.
Cidden.
Yani, yarın 15'inci
evlilik yıl dönümümüz.
Hâlâ düğün günümüzde
sözünü verdiği Avrupa gezisini bekliyorum.
- 15 yıl mı oldu?
- Evet.
Şimdiye Avrupa'ya
yürümüştüm.
Ona açıkça
söylemelisin.
Söylemek istemiyorum
ki.
Kendi anlasın
istiyorum.
- Asla anlamazlarlar.
- Aynen.
- Bu olmaz.
- Erkeklere her şeye
söylemelisin.
Lavaboda bulaşık
istemiyorsan söylemelisin.
Yatmadan önce duş
alsın istiyorsan söylemelisin.
Restoran
tuvaletlerinde çalışanlara ellerini yıkamasını söyleyen tabelalar bunun için
var.
Kadınlar için değil,
erkekler için.
Belki sen de ona
şöyle bir mesaj gönderebilirsin: uçak, kadeh, İtalya bayrağı, patlıcan, donut,
donut, donut.
SANA DELİ OLUYORUM!
Elli dolarlık olsun.
Claritin Hoş geldiniz.
Teşekkürler.
Evet, teşekkürler.
Onlara sırt
çantandakilerden bahsedecek misin?
İşine bak dostum.
Bunu ödeyeceğim.
Spor ayakkabılarını
beğendim.
Pahalı olmalı.
O yüzden mi Monster
enerji içeceğine veya acılı Cheetos'a paran yetmiyor?
- Bekle.
- Hey, bırak beni
dostum.
Haklı olduğuma
inanamıyorum.
Ağzını kapalı tut.
Canına okurum ihtiyar.
İhtiyar.
Tanrım.
Öncelikle, sırf bana
ihtiyar dediğin için bile seni hapse atabilirim.
Ama onları yerine
koyarsan seni bırakırım çünkü yemeğe geciktim ve kurt gibi açım.
Devam et.
Tylenol PM?
Doğru mu?
- Onu kullanmaz.
- Ona iyi gelmiyor.
- Ne zamanı gittiğine
bağlı.
- Teşekkürler.
- Bir tane daha.
- Bir tane daha mı?
Bugün biz ödeyeceğiz.
Belki biraz ağırdan
alabilirsin.
- Nick.
Neyin var senin?
- Affedersin.
Bir içki daha
almayayım mı Dedektif?
- Hayır Holly, bir
içki daha al.
- İstediğin kadar al.
- Şakaydı.
- Komik değil.
Çünkü harika bir gün geçirdiğim
için keyfim yerinde.
Harika gündü.
- Şahaneydi.
İnanılmazdı.
- Peki.
- Sahi mi?
Yeni dava mı aldın?
- Evet.
Ne davası?
Ne davası mı?
İyiydi.
Dinle.
Harika gidiyor yavrum.
İnan.
Bana gittikçe daha
çok güveniyorlar ve keşke ne olduğunu söyleyebilsem ama gizli.
- Bir saniye.
- Ne oldu?
Aman Tanrım.
- Bu ne?
- Ne o?
Jimmyciğim doğum
günüm için almış.
- Ne?
- Jimmy.
- Kutlama elması.
- Kaptık onu.
İnanmıyorum.
Muhteşem.
- Sağ ol Audrey.
- Pahalı.
- Vay be Jimmy.
- Değil mi?
- Sana özel bir şey
aldım.
- Eminim.
Çok sevineceksin.
- Sahi mi?
- Sabırsızlanıyorum.
Bence Amazon hediye
kartı alacak tipte biri olduğunu söylerim ama dedektif değilim.
- Baksanıza çocuklar.
- Evet.
Kadehlerimizi
dostlarım Nick ve Audrey'e kaldıralım.
15 muhteşem yıla.
- Kesinlikle.
- Evet.
- 15 yıla.
- Gerçek aşka
çocuklar.
On beş yıla.
Gerçek aşka.
Akşam yemeği olaydı
ama beklenen bir şey.
Ama Holly'nin buz
küplerini çiğnerken çıkardığı sesi kaydedip sabah alarmı olarak kullanmak
istiyorum.
O zaman kesin kalkıp
işe gitmek isterim.
Sorun ne?
Espriyi beğenmedin mi?
Diş ipi kullanıyorum.
Görebiliyorum.
Bugün fazla sert
yapıyorsun.
Bu akşam vantilatörle
uyumayacağım.
O sesten nefret
ediyorum.
Vantilatöre gerek yok.
Klimayı açarız
bebeğim.
Ne?
Bana bağıracak mısın?
Bunu görebiliyorum.
Bekle.
Sinirini diş ipinden
çıkar.
Neden Avrupa'ya
gitmedik Nick?
Bunu açıklamalısın.
Hiçbir yere
gitmiyoruz.
Seyahat ediyoruz ya.
Pocono Dağları'na
gittik.
Ne?
Poco O cenaze içindi Nick.
Şey vardı, amcam
bakımevindeyken Virginia'ya gidip ölümüne tanık olduk.
- Bu vardı.
- Nick.
Yapma, kartpostaldan
bahsediyorum.
- Hatırlamıyor musun?
- Elbette
hatırlıyorum.
On beş yıl oldu Nick.
Neyi bekliyoruz
bilmiyorum.
Yine yaptın
yapacağını Audrey.
Ne?
Ne yaptım?
Yemekte büyük bir
sürprizim var demiştim, yarın sabaha kadar bekleyemedin mi?
Hayır.
Sonunda Avrupa'ya
gidiyoruz.
Mutlu yıl dönümleri.
Tanrım.
Tüylerim diken diken
oldu.
Aman Tanrım.
Ben çok Sürprizini mahvettim.
Mahvetmedin.
Harikasın.
Hak ediyorsun.
Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
- Hâlâ sürpriz.
Yemin ederim.
- Karşılayabiliriz,
değil mi?
Bunlar - Elbette karşılarız.
- Peki.
- Bu yıl zam alacağım.
- Evet.
- Her şey tamam.
Hadi.
- Merhaba, selam.
- Merhaba.
Nasılsınız?
Biz balayındayız da daha
iyi bir yere geçebilir miyiz acaba?
Çünkü milim var.
Olabilir mi?
Bu havayolundan mı bilmiyorum
ama bitmiş mi Beyefendi, önceden
istemeliydiniz.
Bu taraftan lütfen.
- Teşekkürler,
üzgünüm.
- Önceden aradık.
- Aramaya çalıştım ve
kimse - Kimi aradın?
- Meşgul sesi geldi.
- Gerçekten mi?
- Meşgul sesi geldi.
- Kimi aramaya
çalıştın?
RSVP MURDER BİRİNCİ
DERECEDEN CİNAYET Açık etmek istemezdim.
Uşaktı.
Uşak yaptı.
Asla uşak değildir.
Uşak diye bir şey
olduğunu bile sanmam.
Bağımlı olduğun aptal
kitaplar için uydurulmuş bir kelime.
Lütfen biraz Kitaplarımı rahat bırak, olur mu?
İzin ver okuyayım.
Seviyorum işte.
Beni mutlu ediyor.
Sen iyi misin?
Biraz aksisin.
Sıkıldın mı?
- Tamam.
- Uyuyacağım.
- Kestir biraz.
- Sorun olmaz mı?
Dur.
Ama lütfen tamamen
arkaya yatırma.
- Yatırmayayım mı?
- Hayır.
Gıdım görünmesin diye
mi?
Gıdından değil.
Ayıp olduğu için.
Peki.
- Çünkü yayılıyorsun.
- Peki.
Koltuğun arkandaki
adamın kucağına yatar gibi oluyor.
- İnsanları düşün
biraz.
- Yatmayacağım.
Sağ ol.
Devriliyor.
Affedersiniz.
- Merhaba.
- Merhaba.
Kulak tıkacı alabilir
miyim lütfen?
Tabii, dokuz dolar.
Dokuz dolar mı?
Kulak tıkacına mı?
Evet.
Önemli değil.
Yer fıstığı
kullanırım o zaman.
O zaman CALLISTRO HAVAYOLLARI Vay be.
Uyuyamayan biri daha
varmış.
Tanrım.
Evet.
Ben Evet.
Değil mi?
Bu şeylerde
uyuyamıyorum işte.
Seni diğer kıyıya
atan nedir?
Aslında, balayım.
Tebrikler.
- Teşekkürler.
- Eşin nerede?
Öldü.
Uyuyor.
Ölü gibi uyuyor.
Aslında evleneli 15
yıl oldu ama çok yoğunduk.
Öyleyse fırtına gibi
geçen hayatına içelim.
Evet.
- Pardon hanımefendi.
- Evet.
- Bar yalnızca
birinci sınıf yolcular için.
- Tabii.
Özür dilerim.
Evet.
Ben alt sınıf
kabinime dönüp yerime oturayım da biraz kömür küreyeyim.
- Misafirim.
- Hayır.
Maalesef beyefendi, kendi
birinci sınıf bileti olmalı.
- Evet.
- Charles Cavendish.
Çok özür dilerim
efendim.
Vay canına.
Charles Cavendish.
Gerçek adın mi?
Korkarım öyle.
Yani, kulağa bir gizem
romanından fırlamış gibi geliyor.
Ben hangi karakter
olurdum peki?
Böyle bir isimle kötü
adam olurdun.
Pekâlâ, kötü adamlara.
Tamam, yani nişanlın yaşlı amcan için seni terk ediyor, - bu da - İkiniz biraz susar mısınız?
Kes sesini.
Yoksa buraya gizlice
soktuğun gelincikten herkese bahsederiz.
Olanlar çok adiceydi,
biliyorum.
- Adice.
- Nişanlımı
arzuluyordu ve Malcolm amca her zaman istediği şeyi alır.
Malcolm.
Malcolm amca.
- Quince.
- Amca Malcolm Quince senin amcan mı?
Şu milyarder olan?
- Ta kendisi.
- İnanmıyorum.
Tıpkı buna benziyor, bu
kırışık zeytinin 70 milyar dolara sahip olduğunu düşün.
Yetmiş milyar dolar.
Bu hafta sonu Grand
Prix için yeni evlilerle beraber onun yatıyla Monako'ya gideceğim.
Niye?
Niye yapıyorsun ki
bunu?
Yaptıklarımdan sonra niye
yatlarına biniyorsun?
Çünkü İngilizim Bayan
Spitz.
Sosyal mazoşizme açım.
Ve kör kütük sarhoş
olup şenliklerini mahvetmeyi planlıyorum.
Tamam.
Bunu desteklerim.
Diyorum ki Audrey, kocanla
bu hafta sonu planınız var mı?
Şaka yaptın.
Bu Vay anasını.
Bu uçağın barı mı
varmış?
Beyefendi, burası
birinci sınıf salonu.
Yerinize dönmenizi
rica ediyorum.
- Artık uçaklarda bar
mı var?
- Birinci sınıf
olunca var.
Bu Tanrım, keşke annem sağ olsaydı da görseydi.
Alkolikti ama iyi
biriydi.
Beyefendi, yerinize
dönmezseniz aramam gerekecek Polisleri.
Şuradaki çenesi çıkık
adamla konuşan, benim karım.
Gidip araya
gireceğim, muhtemelen kendime bir bira alırım, belki sana da bir Xanax.
Portekiz.
Şarabı mektuba değer.
İnsanlar artık mektup
yazmıyor.
- Ne kadar yazık.
- Baştan sona çok
taktiksel.
Evet, doğru.
Selam.
Nick.
- Nasılsın?
- Selam tatlım.
Uyanmışsın.
- İyi kestirdin mi?
- Uyandım.
- Seni arıyordum.
- Evet.
Buradayım.
- Bu hoş beyle
tanıştım.
- Öyle mi?
Charles Cavendish'le
tanışmanı isterim.
- O bir lord.
Değil mi?
- Nasılsın?
- Lord mu?
- Aslında vikont.
Ama vikontlara lord
diyorlar, sanırım sevgili Audrey o yüzden karıştırdı.
Bak işte.
Beni de karıştırıyor.
Bazen kral oluyorum,
bazen babacık.
Bir Labatts alabilir
miyim kardeşim?
On yedi avro.
Hayır.
Lütfen.
Bira benden.
Hadi ama.
Tanımadığım birinden
bira kabul etmem.
Tanrım.
Umarım diğer
teklifimden faydalanırsın.
Hey.
Karımla seks yapmak
için bana para teklif ederken burada öylece durmam.
Merak ettim, kaç
paradan bahsediyoruz?
- Harika.
- Yapmam.
- Dinle beni.
- Sadece Ne?
Hafta sonunu
ailesiyle yatında geçirmemiz için bizi davet ediyor.
Planlarımız var.
Bir otobüste.
Domuz pastırmasını
nasıl olgunlaştırdıklarını izleyebileceğimiz San Grigio adındaki cennet gibi
bir köye giden otobüste.
- Şunu açıklayayım.
- Söyle.
- Neyi atladım?
- Şaka mı bu?
Avrupa limanlarına
yelken açacağız.
- Evet.
- Taze balık
yiyeceğiz.
- Tamam.
- Ve şarap içeceğiz.
- Birlikte olacağız.
- Ne güzel.
- Şefleri varmış.
- Şefleri varmış.
Adı Maurice.
Maurice miydi?
- Maurice, evet.
- Maurice.
"Bazıları bana
Maurice der.”
Hatırladın mı?
- Biraz konuşalım.
- Tabii.
- Tamam.
- Tamamdır.
Dinle Ne yapıyorsun sen?
İki yetişkin bir
uçakta neden tuvalete girer?
Tatlım, yapma.
Özel konuşmak için.
Komikti.
Dinle.
sadece hayatta bir
kez karşımıza çıkacak bir fırsatı niye geri çevirdiğini anlamıyorum.
Çünkü o adama
güvenmiyorum.
- Neden?
- İçgüdüler işte.
İçgüdülerin mi?
Burada işi
pişireceğini söylediler.
Pişirmeyecek miyiz?
Hadi ama.
Bir daha ne zaman
yata binebiliriz?
Ne zaman domuz
pastırmalı sandviç yesek nasıl olgunlaştırıyorlar diye soruyorsun ya - Bir daha o soruyu sormayacağız.
- Hiç sormadım.
- Çünkü San Grigio'ya
gidip - Olmadı.
- orada bize
- Neden bahsettiğini bilmiyorum.
bunu anlatacaklar.
Tamam.
Gerçeği söyleyeyim mi?
Kalbimi kırıyorsun.
- Niye?
- Enayi gibi
hissediyorum çünkü çok çalışıp para biriktirdim ve nedenini biliyorsun.
Bu geziye çıkabilelim
diye.
Dük de değilim.
Anlıyorum.
O bir vikont ama - Ne olduğunu bilmiyorum.
- Biliyorum.
Sorun yok.
Özür dilerim.
Seni seviyorum.
Kendimi kaybettim,
kendimi kaptırdım.
Ama sorun değil.
Otobüse bineceğiz.
Harika olacak.
- Bayılacaksın!
- Otobüs.
MÁLAGA İSPANYA Hey!
Gonzales.
Hoş geldin
şampanyamız nerede?
- Geldiğimizde - Baba.
Summer bana vurdu.
bir kadeh şampanya
sözü verilmişti.
Kapayın çenenizi!
İkiniz de!
Keser misiniz?
- Duyduğunuzu
biliyorum.
- Vur.
Anne!
Kes sesini!
Şey Yata binelim, olur mu?
- Sağ ol.
- Pekâlâ.
Cavendish, fikrimizi
değiştirdik.
Geliyoruz.
Harika.
<i>- Merhaba.
- Bienvenidos.
Teşekkürler.
<i>-
Teşekkürler.
- De nada.
<i>- Bu
inanılmaz.
- Señor.
Daha büyük
bekliyordum.
- Ne?
- Öyle.
- Bundan büyük mü?
- Gerçekten.
Eminim şuradaki,
amcası için Cavendish'i bırakan eski nişanlısıdır.
Tamam.
Açlıktan ölüyorum.
Şu Maurice denen adam
nerede?
Onunla doğrudan
konuşacağımızı sanmam.
- Yemeği bekleyelim.
- Ne zaman?
Nereden Tatlım, sonra işte.
Bilmiyorum.
Burası Avrupa.
Otobüste standart
Amerika yemek saati uygulanıyor da -
Bebeğim, resmen tablo gibi.
- Evet.
- Hayır, çok güzel.
- Gerçek değilmiş
gibi.
- Bu - Tanrım.
Vay be.
Baksana, kız çok
güzelmiş.
Çok güzel.
Öyle bir güzelliği
var ki hangi ülkeden geldiğini anlayamıyorsun.
Yani, ben anlayamadım.
Sen?
Japonya.
Evet.
Gördün mü?
Seni duyabiliyor.
Şu anda televizyonda
değil.
Karşında gerçek bir
kişi var.
Partiye davetsiz
siviller getirmek.
Sarhoş musun?
Daha öğlen saati
Suziciğim.
Elbette sarhoşum.
Sevgilin Bay Yaşlılık
Lekesi nerede bakalım?
Malcolm daha gelmedi.
Havalı girişleri
sever, bilirsin.
Artık Malcolm'un
girişlerini herkesten iyi bilirsin.
- Memnun olduk.
Müthişsin.
- Memnun olduk.
Gördüğünüz için
üzgünüm.
- Aslında ilk kez
hoşuma gittin.
- Hak etmişti.
- Ağzının payını
verdin.
- Kaba biri.
- İncinen sensin.
- Charles.
Gelebilmene çok
sevindim.
Misafir de
getirmişsin.
Kuzenim Tobey'yle
tanıştırayım.
Malcolm'ın tek oğlu
ve gey olmasa Suzi'nin beni bırakma nedeni olurdu.
- Tamam.
- Bizi kabul
ettiğiniz için teşekkürler.
Evet.
Çok güzel oldu.
Bu babamın teknesi.
- Ya o?
- Şanslı.
Bir keresinde babası çim
biçicisini kullanmama izin vermişti, - yani nasıldır bilirim.
- Evet.
Charles'ı nereden
tanıyorsunuz?
Altı saatlik bir
geçmişimiz var.
Uçakta tanıştık.
Nezaketle bizi davet
etti.
Onlar için bir
kamaramız vardır.
Geçmişiniz çok eskiye
dayandığı için kesin bir yer bulabiliriz.
Sıcak karşılama için
teşekkürler.
Buyur.
- Daha yukarısı mı
var?
- Çok naziksiniz.
Bu taraftan mı?
- Merdivenler mermer.
- Bir güverte daha
var tatlım.
"Şehvet düşkünü
Malcolm Quince bu hafta 23 yaşındaki kayak eğitmeni Suzi Nakamura'yla evlendi.
Tokyo doğumlu rüküş
neden takma dişleri alp disiplinine tercih etti?
Belki de oğlu
Tobey'ye miras kalacak 70 milyar dolar için.”
- Vay be.
- Tanrım.
Bebeğim.
Tam bir TMZ
hikâyesinin ortasına düştük.
Bu yat konusunda
haklıymışsın.
Tıraş kremleri
Hindistan cevizi kokuyor.
- İnanılmaz.
- Pardon.
Zenginlere alerjin mi
var?
Hayır.
Kes şunu!
Başka şeylere var.
Claritin verir misin
lütfen?
Peki.
Al.
Bebeğim, bu Allegra.
Claritin'i yanıma
aldım, dedin.
Aynı şey.
Hayır tatlım.
Allegra bana iyi
gelmiyor.
Tamam.
Monako'ya
gittiğimizde Claritin'ini alırım.
Orada adına başka bir
şey diyorlar, söyleyeyim.
Hatırlasana, biz Mavi kutu.
Biliyor musun,
Fransızcada Allegra "Claritin'le aynı halt" demek.
- Gülümse.
- Evet.
İçmeyi bırakmalısın
artık.
Ayyaşsın.
Ona baksana.
- Niye kendine
işkence ediyor?
- Kendimi kaybetmem.
Zaten Malcolm'la evli.
Kızın daha ne
demesini bekliyor?
Kız adama ahlaksız
diyor, adam da kıza sürtük diyor.
Ve ikisi de haklı.
Seni nereden
tanıyorum?
Sen Oyuncusun, değil mi?
Tüm kadınlar
oyuncudur canım.
Ben para kazanacak
kadar akıllıyım sadece.
Grace Ballard.
Aman Tanrım!
Bu İnana Büyük hayranınım.
- Hey.
- Bir numaralı
hayranın.
- Resmen - Evet.
İnanılmaz bebeğim.
Ben Nick Spitz.
Bu da eşim Allison.
- İnanamıyorum.
- Audrey.
İsmim Audrey.
- Audrey, dedim.
- Demedin.
Hayır, Allison onun
oynadığı karakter, şeyde Birlikte
izlemiştik, güzel bir kız robot çıkıyordu.
- Evet.
- İşte robot o!
Sütyeninden silahlar
çıkıyordu.
<i>- Evet!
- Sex Machina.
- Yıldızımın
parladığı rol.
- Çok iyi.
Şuna bak, tam
karşımızda.
Karnıma tekme yemiş
gibiyim.
- Tamam.
Hey.
- Şaşkına döndüm.
Tatlım, gel güneş
kremi sürelim.
Bana sürmüştün zaten.
Hayır, tekrar
süreceğiz.
- Daha fazla mı?
- Tekrar süreceğiz.
- Peki, süreriz.
- Tamam.
- Memnun olduk.
- İnanılmaz.
Harika.
- Çok heyecanlandı.
- Aynı gemideyiz.
Bak, soyadının
aslında Ballard olmadığı yazıyor.
Ne olmuş?
İnsan nasıl böyle
güzel görünür?
- Her yeri yapma.
- Ne?
Dudakları, burnu,
çenesi.
Yok artık.
İnsanlar çenelerini
yaptırıyor mu cidden?
Bu laf doğrudan
banaydı.
İğrençti.
Çenemi yaptırmamı
istiyorsun ama yaptırmam.
Seni olduğun gibi
seviyorum ama bu bir seçenek.
Bir saniye izin verir
misiniz?
Şu Mihrace'ye merhaba
diyeyim.
Tabii.
Bu herkesin ağzında.
Bir teknedeyiz ve
adam "Gidip Mihrace'yle konuşacağım.”
diyor.
- Olay resmen.
- Gerçek mi bu?
Pardon.
Maurice burada mı?
Çünkü kurt gibi
acıktım.
Evet, hazırlıyor.
Hazırlıyor, tamam.
Biter mi?
Lütfen Maurice'e
söyleyin, hızlansın.
Tatlım.
Tamam, şimdi bakma ama
göz bandı olan çok korkunç bir adam tam bize bakıyor.
- Bakma dediğimde
bakma.
- Göz bandı ve
korkunç dersen bakarım.
Üzgünüm.
Fiziken bakmamak
imkânsız.
- Buraya geliyor.
- Korkunç adam.
- Tatlım.
- Sorun yok, rahat
görün.
- Selam beyler.
Ne haber?
- Selam.
- Sizi tekneye kim
aldı?
- Pardon?
Neler oluyor?
- Pasaportlarımız.
- Onlar misafirim
Albay.
- Bu, sadece aile
arasında.
- Sahi mi?
Bildiğim kadarıyla
aileden değilsin.
Şuradaki Sovyet
Chewbacca da.
Nick, Audrey.
- Aileden olmadığın
kesin.
- Tamam.
Tanrım.
Birinin silah
taşıdığını gördüm.
- Silah mı
getirmeliydim?
- Dolu bile değildir.
O, Namibya Savunma
Kuvvetleri'nden Albay Charles Ulenga.
Malcolm'ın en iyi
dostu.
94'teki bir
bombardıman girişiminde hayatını kurtardı.
- Gözünü o zaman
kaybetti ve şeyi - Sikini mi kaybetti?
- Tatlım, neden?
- Belki sikidir diye
düşündüm.
Yanındaki de Sergei
Radjenko, eski Spetsnaz ve onun koruması.
Çılgın göz bantlı
adama koruma mı lazım?
Hey!
Eli.
Eli artık vücudunda
değil.
Şuna bak.
Sikini tüttürüyor.
- Sikini tüttürüyor.
- Hayır.
Tanrım.
Kessene.
Sadece eğleniyorum.
Teknedeyiz.
Bir şey sorsam?
Mihrace tam olarak ne
demek?
Niye ona sormuyorsun?
- Hayır.
- Vik!
Tanışmanı istediğim
misafirler var.
- Selam.
- Nick ve Audrey Spitz,
size Mumbai'den soylu Mihrace Vikram Shivan Govindan'ı takdim edeyim.
- Merhaba.
- Tanrım.
Bu harika.
Sizinle tanışmak - Sizinle
- Memnun Hey, çok komikti.
Eğilip selam vermeler
falan.
Bilirsiniz, esmer
eğilip selam verir, beyazlar geriye eğilir.
- Çak bir beşlik.
Peki - Pardon.
- Pekâlâ.
- Size saygı
gösteriyor.
- Çok iyiydi.
Çok komikti.
- Şakaydı.
Audrey'nin sana bir
sorusu var.
Söyle bakalım.
Biz Mihrace'nin tam
olarak ne demek olduğunu merak ettik.
Bunun okulu falan var
mı?
Ben bunun için doğdum.
- Bunun için doğdun.
- Bunun için doğdun.
Senin işin ne Nick?
- Ben Şeyde -
Nick dedektif.
Harika.
Kimseyi ıslattın mı?
Nasıl yani?
Delik açmak, kurşun
sıkmak, öldürmek.
Şey gibi - Hayır.
Kimseyi vurmadım.
- Hayır, Tanrım.
Bu iyi bir şey.
Nick Sadece berbat bir nişancı olduğun için.
Nişanda berbattır.
Akademiden zor mezun
oldu çünkü atıcılık barajını bile geçemedi.
Audrey'nin laktoz
intoleransı var.
- Uykusunda bile
geğirir.
- Ne?
Birbirimizin
kusurlarını söylüyoruz ya, ortaya dökmek istersin diye düşündüm.
Özür dilerim, birini
vurdun mu diye sorunca - hassas bir konu olduğunu düşünmedim.
- Değil.
- Tanıştığımız
herkese söylemen hoş değil.
- Söylediğim için
üzgünüm.
Boş ver.
Tanrım.
Şuna bak.
- Vay be, olaya bak.
- Vay canına.
Bebeğim.
Bu oda senin kadar
güzel görünüyor.
- Sen büyüleyici
görünüyorsun.
- Teşekkürler tatlım.
Çok şekersin.
Ne?
Herkes smokin giymiş.
Keşke getirseydim.
Çorap giymeliydim,
haklısın.
- Hey!
Juan Carlos!
- Selam.
- Bol şans dostum.
- Selam.
Merhaba.
Sana neden şans
diliyoruz?
Yarınki Monako Grand
Prix'te yarışacak.
Vay canına.
Büyük olay.
Juan Carlos Rivera.
Tanıştırayım Steve ve Leydi Steve.
- Ne?
- Hayır.
- Yani, isterseniz.
- Hayır.
Sorun değil.
- Tanıştık bir kere.
Ben Audrey.
- Pekâlâ, baştan
alayım.
Ben Nick.
Ve biz Spitz'leriz.
- Evet.
- Juan Carlos.
- Juan Carlos.
- Demek araba
yarışçısısın.
Güzel.
Evet.
Öyle bir şeye nasıl
biniyorsun?
Bir numara, evet.
Dilimizi bilmiyorsun,
değil mi?
Çok hızlı.
- Hoş geldiniz.
- Tamam.
AKDENİZ FRANSA
KIYISININ AÇIKLARI O da ne?
O, Quince hançeri.
Çin çeliği, taşları
doğudan.
Marco Polo'dan aileye
bir hediye, - en azından efsaneye göre.
- Tanrım.
Nick'in büyükannesi
bize Sears'tan bir tost makinesi bırakmış, en azından efsaneye göre.
Bakın, babam geliyor.
Bu da ne?
Kaptan Wong, misafirlerimle
özel olarak konuşmak isterim.
Kesinlikle.
Dostlarım, <i>Akdeniz
Kraliçesi'ne hoş geldiniz.
Evliliğimi kutlamak
için buralara kadar gelmenizin beni nasıl mutlu ettiğini anlatamam size.
Yaşlandıkça bir
bakacaksınız ki hayatı iyice düşünmeye başlamışsınız, sadece başarılarınızı
değil, başaramadıklarınızı da.
Hayal kırıklığına
uğrattıklarınızı da.
Canım karım Suzi'nin
önünde kocaman bir hayat var.
Grace beyaz perdede
ışıl ışıl parlıyor.
Vaftiz oğlum Juan
Carlos yarış takımımı zafere ulaştırmaya çalışıyor.
Siz Siz kimsiniz?
- Merhaba.
Biz Spitz'leriz.
- Biz Kim?
Audrey ve Nick Spitz.
- Harika.
- Tekneye bayıldık.
- Tekne mi?
Yani, bu bir gemi.
- Ötesi.
- Böylesini görmedim.
- Eric Laminsolve'un
var.
Balığa çıkıyoruz,
Boston Whaler'ı var.
- Devasa.
- Yapma.
Onlar benim misafirim
amca.
Misafir mi getirdin?
Artı birimi sen aldın.
Üzgünüm.
Gitmemizi ister
misiniz?
Gidebiliriz.
Gerçi nasıl gideriz,
bilmem.
Denize açıldık.
Burada tekneler için
Uber var mı?
- Odadan gidebiliriz
Nick.
- Odadan mı?
- Odadan gidebiliriz,
kesinlikle - Hayır.
Gerek yok.
- Kalırız o zaman.
- Kalırız.
Tamam.
Yeğenim Charles diken
üstünde olmam için hep bir şey buluyor.
Dostum Albay yıllarca
güvende olmamı sağladı.
Vikram'ın aile
serveti daima benimkiyle iç içe oldu.
Ve Tobias'ım.
Hep bir erkek evlat
istemiştim ve işte buradasın oğlum.
Hepinize vasiyetimdeki
yerinizden bahsettim.
Her birinizin gerçekten
neye layık olduğunu uzun uzun düşünüp bir sonuca vardım.
Hepiniz bunca yıldır benim
başarılarımdan beslenen, kan emici, iğrenç sülüklersiniz.
Beni
iğrendiriyorsunuz.
Otobüste bunu
göremezdik bebeğim.
- Bu inanılmaz.
- Biliyorum.
- Sağ ol.
- Ne demek.
O yüzden yeni bir
vasiyet hazırladım.
Bütün servetimin
Suzi'ye kalacağı yazıyor.
Şu andan itibaren sizinle
bağımı kesiyorum.
Ortada kalacaksınız.
Belki de yaptığım bu
iyilikten sonra sonunda kendi başınıza bir şeyler yapabilirsiniz.
Anlaşılan havyarımdan
yeterince yedi.
Komikti.
Hayatım.
Evde
imzalayabilirdiniz.
Bizi küçük düşürmek
için mi buraya çağırdınız?
Evet ve koşa koşa
geldiniz.
Baba, bunu yapma.
Yoksa ne olur?
Evet.
Ben de öyle
düşünmüştüm.
Ateş etme!
Ateş etme lütfen!
Baba!
Onu vurdun!
Hayır, birinin onu
bıçakladığını gördüm.
- Kimin?
- Bilmiyorum.
Ne oldu?
Bir çığlık du Malcolm!
Aman Tanrım!
Hayata döndürmeye
çalışan oldu mu?
Kalbine saplanmış bir
bıçak var.
Hayata
döndürülebileceğini sanmam.
Çıkarsak mı?
Hayır, otuz santimlik
bir bıçak.
Çekersek Tanrım!
Bıçağı polisler için içeride
bırakmalıydın Albay.
- Geri koyayım.
- Koyma.
Kocamı dinlesenize!
Kendisi dedektif.
Evet.
Ne yapmalıyız Memur
Bey?
Öncelikle cinayet
silahını kurbanın göğsüne takıp çıkarmayı bırakalım.
Hatta hiçbirimiz
cesede dokunmayalım.
Her şeyi elimizden
alacaktı.
Senin için.
Hey, imzaladı mı?
Hayır.
İşte bu.
Üzerinde başka kopya
olmadığından emin olalım.
Cesedin ceplerini
karıştırmak da dokunmaya girer.
Size söylediğim için
üzgünüm Bayan Ballard.
Harikasınız, çok
gösterişlisiniz.
- Tamam.
Sırada ne var?
- Olay yerini
korumalıyız.
Kaptan Wong, burayı
kapatmanız mümkün mü acaba?
Evet, elbette.
Şüphelileri
sorgulamaya başlamalıyız.
Şüpheliler mi?
Kimseyi sorgulamayacağız.
Wong, burayı
kapatınca anahtarı bana ver.
Sonra telsizle
Interpol'e ulaşıp Monaco rıhtımına çağır.
Bu arada ben de karidese
biraz daha yakından bakacağım.
- İnceleme için mi?
- Hayır Wong, kurt
gibi aç olduğum için.
Sizlerin de yerinde
olsam kendimi kamarama kilitlerdim çünkü birimiz bir katil.
- Audrey.
- Efendim?
Kokteyl sosunu getir.
Peki.
<i>Bir saniye.
Ne var yahu bunlarda?
Bilmem.
Maurice denen herif her
bir karidesi tek tek emziriyor olmalı.
Yani, çok iyi
yaşıyorlar.
- Tanrım, evet.
- Tanrım.
Nerede kalmıştık?
Pekâlâ.
Bak ne diyeceğim.
Cinayette iki kişi
olmalı çünkü ışıkların söneceğini nereden bilebilirlerdi ki?
- Akıllıca.
- Değil mi?
Şu anda çok yorgunum.
Uyuyacağım.
- Şaka mı bu?
- Ne?
Jetlag olmadın mı?
Nick.
Tatlım, hadi ama
cidden.
Sence kim yaptı?
Düşünmüyorum,
biliyorum.
Kim?
Oğlu yaptı.
- Tobey.
- Hayır.
Mümkün değil.
İhtimali yok.
Fazla belirgin.
Katil asla en
belirgin şüpheli değildir.
Katil her zaman en
belirgin şüphelidir.
Bir kadın öldürüldüğünde
katil yüzde 90 kocasıdır.
Neden bunu örnek
verdin?
Katılmıyorum da.
Bence insanlar bundan
daha karmaşıktır.
Neye dayanarak
yargıda bulunuyorsun?
Okuduğun kitaplara mı?
İnsanlar basittir,
tamam mı?
Tobey yaptı.
Bu işten en fazla
kazancı olan oydu, en fazla kaybı olan da.
Tam da bu yüzden
katil o değil.
Hiç bir teknede
yaramazlık yaptın mı?
Ne kadar eğlenceli
olurdu.
Sadece uzanırım, tüm
işi tekne yapar.
- İyi.
Senin için çok uygun.
- Sırtım ağrıyor.
Senin için çok uygun.
Peki ya ışıklar?
Açık bırak, umurumda
değil.
Her türlü olur.
Seçim kadının.
Hayır.
O ışıkları kim
söndürdü?
Ne oluyor?
Bana öyle bakmayın,
hissedebiliyorum.
POLİS Üzgünüm.
Affedersin.
Allegra'yı iç işte,
aynı şey.
- Bunu konuşmayalım.
- Tanrım.
Akıllı ama işkence
görmüş dedektif, hemen sıraya.
<i>Mesdames,
messieurs.
Ben Komiser Laurent
Delacroix.
Şimdi sizleri sorgu
için teker teker salona çağıracağım.
Duman halkası ne
kadar güzel.
Nasıl yaptı onu?
Bozdun.
Bana Malcolm
Quince'ten bahsedin.
O gördüğüm en müthiş Domuzdu.
Hayatımın aşkıydı.
Anlaşılması güç bir
adamdı.
Bana olanları anlatın.
Hey!
Fransız Polis Bey.
Var ya, çok acayipti.
Işıklar söndü.
Bir şey hareket
ediyor sanıp ateş ettim.
Evet.
Bitiş çizgisi.
İhtiyar, başına
gelenleri hak etti.
Bir sekiz yedi orospu
çoc Cesede dokunan oldu mu?
Hayır.
Peki başka olağan
dışı bir şey fark ettiniz mi?
- Amerikalılar.
- Evet, bir numara.
Evet.
Bizi ayrı ayrı almayacak
mısınız?
Pardon?
- Sorgu için.
- Tamam.
- Cevaplarımız aynı
mı diye - Ne yapıyorsun?
ayrı ayrı sorgulamak.
- Tamam.
- Ne?
Diyorum ki - masum
olduğumuz için cevaplar örtüşür.
- Evet, doğru.
- Al işte.
- Tanrım, bu işte çok
iyisiniz.
Tobey Quince'in
süitinde bunu bulduk.
Babasının cinayetini
itiraf ettiği el yazısı bir intihar mektubu.
El yazısı mı?
Sık rastlanan bir şey
değil.
- Çok şüphe
uyandırıcı.
- Evet.
Evet, belli ki birisi
babasının cinayetini Tobey'e yüklemeye çalışıyor.
- Bu inanılmaz.
- Bu beni
heyecanlandırdı.
Bu olay hakkında
fikriniz ne?
Baş şüphelileriniz
kimler?
Sizsiniz.
- Evet.
- Tabii.
- Çünkü herkes
şüpheli.
- Özellikle o.
Bunlar birbirlerini
yıllardır tanıyan bir arkadaş ve aile grubu.
Siz geldikten on saat
sonra içlerinden ikisi ölüyor.
Tesadüf mü?
- Evet.
- Kesinlikle.
- Tesadüf.
- Affedersiniz.
İkimizin dümen
çevirip son anda yabancı birinin teknesine binerek bize hiçbir faydası
olmayacak kasti bir cinayet işlediğini mi düşünüyorsunuz yani?
Teoriniz bu mu?
Belki parayla
yaptınız.
- Hayır.
- Parayla yapmak mı?
Tanrım.
Keşke.
Nerede o para?
- Evet.
- Bizde Banka ekstrelerimizi görmek ister misiniz?
Çulsuzuz.
Paraya sıkışıksınız.
Anlıyorum.
- Şimdi ona bir neden
verdin.
- Hayır.
Biliyorum.
- Çulsuzuz diyorsun.
- Sözlerimi
çarpıtıyorsun.
- Hiçbir şeyimiz yok.
- Hayır.
Dinleyin, dedektif
dedektife konuşalım.
Biz yapmadık.
Gözlerime bakıp
anlayabilirsiniz.
Belki de sizinle ayrı
ayrı konuşsam iyi olur.
Ben zaten Hey!
Ben kalkabilirim.
Hey, tamam.
Peki, birazdan
gelirim.
Seni seviyorum.
Kusura bakmayın.
Heyecanlandı çünkü Kitap okuyor ve bunu eğlenceli buluyor.
Masum olduğunuza
inanmamı istiyorsunuz.
Ne yazık ki ben
yalancılara inanmam.
Ama doğruyu
söylüyorum.
- Karınıza ne
zamandır yalan söylüyorsunuz?
- Anlamadım?
Geçmişinizi
araştırmayacağımızı mı sandınız?
Çavuş Nicholas Spitz,
NYPD.
Dedektiflik sınavında
üç kere başarısız oldu.
Siz Nasıl denir?
İddia ettiğiniz gibi dedektif
değil, devriye polisisiniz.
Pekâlâ, insanlara dedektif
olduğumu söylüyorum.
Bu suç değil.
Dedektif kimliğine
bürünmek suçtur.
Burada suç değildir
sandım.
Belki kurallar
farklıdır dedim.
Bu bizi katil yapmaz.
Çulsuz, başarısız,
karısına yalan söyleyen birini mi?
Bence yapar.
Elinizde delil yok.
Bizi alıkoyamazsınız.
Evet ama bunları alıkoyabilirim.
Sanırım Bay Cavendish
sizin için Hotel de Savoie'de bir konaklama ayarladı, yani sokakta
kalmayacaksınız.
Ama dediklerimi iyi
dinleyin Memur Spitz, Bu cinayetleri işlediğinizi kanıtlayana dek bana uyku yok.
Bana var çünkü
yorgunluktan ölüyorum, dediğiniz o otelde.
İyi bir yere benziyor.
Ama iyice dinlenip kahvaltımı
ettikten sonra, umarım yemekleri Maurice'inkiler kadar güzeldir, bizim bu
cinayetlerle ilgimiz olmadığını kanıtlayana dek bana uyku yok.
Juan Carlos!
Juan Carlos!
Charles herkesin bu
yarışta olacağını söyledi.
Yani bunu her kim
yaptıysa gelecek.
O kişiyi bulmalıyız.
Biliyorum ama bu
senin kitaplara benzemez tatım.
Yani, kitaplarına
benzer ama bu gerçek.
Gerçekten iki kişi
öldü.
- Biliyorum.
- Aranan gerçek bir
katil var.
Bebeğim, sakin ol.
Neyin var senin?
Gerçekten?
Hadi ama.
Lütfen benimle
birlikte - İyi.
- odaklanır mısın?
Evet.
Her cinayetin üç
temel sebebi vardır.
Evet.
Birincisi paradır.
Evet.
Quince'in vasiyetinde
Suzi hariç herkes vardı.
- Tamam.
- Pekâlâ.
İkincisi aşktır.
Adam pislik
olduğundan kimse onu sevmiyordu.
Suzi sevmiş olabilir.
- Sen öyle düşün ama
ben - Üçüncüsü ne?
- İntikam.
- Evet.
İşte biz bunu
düşünmeliyiz.
Adamdan en çok nefret
eden kişiyi bulursak - katili buluruz.
- Tamam.
Şu sakal, inanılmaz.
Yağ mı, bakım kremi
mi kullanıyorsunuz?
Ondan laf alamazsın.
Tanrım.
Milyonların vârisi
olmasına rağmen hayatının çoğu ben ve Malcolm gibilere hizmet ederek geçti.
O da mı zengin?
Öyle olacaktı ama 16
kardeşten biri ve yarı Fransız.
Fransa miras hukukunu
biliyor musunuz?
Ana hatlarıyla.
Şu Albay herif
sinirimi bozuyor.
- Evet.
- Lanet.
O adamları senin
öldürdüğünü söylüyor.
- Evet.
- Ne?
"Hadi ama adamım
öyle şey yapmaz.”
dedim.
Hey, bak.
Ben hiçbir şey
yapmadım evlat.
Vasiyette ne yazarsa
yazsın servet çocuklar arasında eşit olarak paylaştırılır.
Fransızların niye
böyle bir kanunu var?
Fransız erkeklerin
Malcolm gibi yapıp her şeylerini metreslerine bırakmaya çalışmalarını
engellemek için.
- Benim teorime göre - Evet?
Juan Carlos yaptı.
Ne?
Neden yapsın ki?
Juan Carlos'un babası
Malcolm için yarışırdı.
Malcolm bir güvenlik
açığı bulmaya çalışmış, bir şeyler gözden kaçmış.
- Tamam mı?
- Tamam.
Juan Carlos'un babası
iki bacağını da kaybetti.
Evet, ciddiyim.
- Yapma ya.
- Gitti.
- Yani şimdi ödeşme
zamanı.
- Yüzde yüz şüpheli.
Ne?
- Aradığın adam Juan
Carlos.
- Evet.
- Garanti ediyor
musun?
- Garanti.
Tamam, eyvallah.
Belki Sergei de
yapmış olabilir.
- Evet.
- Yani garanti
edemiyorsun.
Yüzde yüz değil.
Çok yaşa.
Allegra ister misin?
- İyi geleceğini
sanmam.
- Evet.
İyi gelmiyor.
Nick'e bunu anlatmaya
çalıştım.
Bir şey mi lazım?
Hayır.
Beni en çok şaşırtan
Cavendish, <i>adam Muhteşem Gatsby görünümü ve çene hattıyla "Hey,
ne kadar harikayım.”
der gibi bir şeylerin
acısını çıkarıyor sanki.
Değil mi?
Charles Cavendish'te
kesinlikle sorun yok.
- Yani - Tabii muhtemelen amcasını öldürmüş olması dışında.
O da bir sorun.
<i>Damalı
bayrağa geliyor!
Juan Carlos!
<i>Bu yılki
Monaco Grand Prix'in şampiyonu!
<i>Suzi
Nakamura'yı çok şüpheli buluyorum.
<i>Malcolm'u
öldürme sebebi olmayan tek kişi.
- Cavendish yaptı,
biliyorsun.
- Hayır.
- Sadece onu sevmedin.
- Sevmedim.
Tiksiniyorum ama
ilgisi yok.
- Onu aşırdın mı?
- Kan bağıyla vâris
olan tek kişi o.
Servetin en büyük
bölümüne konacak kişi o Birini istiyorum.
- ve Malcolm, nişanlısını çaldı.
- Tamam.
Üç sebep bir arada:
para, aşk, intikam.
Geçmişiz.
Neredeyiz bilmiyorum.
Şurası.
Bir tane tadar mısın?
Hayır!
Tanrım.
Biliyor musun?
Bence Cavendish'ten
şüphelenme nedenin onu kıskanman.
- Tanrım.
- Evet.
- Kıskanıyor muyum?
- Kıskanıyorsun.
Niye?
Neyini kıskanayım?
Neyini mi?
Adam zengin, çekici.
Harika kokuyor.
Nasıl yani?
Ne kokuyor?
Kurutucudan yeni çıkmış
gibi kokuyor.
Nasıl ya?
Hayır.
Dur!
Önce parmak izlerini
test edelim.
Peki, parmak izi test
kiti yanında mı?
- Ne?
- Çünkü ben
getirmedim.
Çantanda mı?
Kes şunu.
Hadi ama.
Acele et.
Bu resmen delilik.
Tanrım.
Cidden mi?
Aldım.
Bir kiropraktöre
görünsene!
Geçer.
"802 numaralı
süite gelin.”
- 802'ye gitmeliyiz
hemen.
- Gitmiyoruz.
Dur.
- Niye?
- Tuzak bu.
Niye kapıyı çalıp, içeri
girip bizimle konuşmadı?
Belki katil onu
izliyordur.
Ya katil bizi
izliyorsa?
Ya içerideyse?
Belki de fıstıklı
drajemi o çalmıştır.
- Fıstıklı drajeni
ben çaldım.
- Sen mi çaldın?
Fransa'dakilerle aynı
mı diye baktım.
Yeme artık.
Yine kilo alacaksın.
- 802'ye gidiyorum.
Geliyor musun?
- Tamam, bekle.
İzin ver - Ne?
- bir şeyler düşüneyim.
Lanet olsun.
- Ne yapıyorsun?
- Bu bir silah.
- O bir lamba.
- Birinin kafasında
kırdığımda lamba olmaz.
Yaptıklarımı
sorgulama.
Yaptıkların
sorgulanabilir.
Burası 808.
Merhaba?
Notu atan kişi?
802'ye gelmemizi
söyledin.
Orada mısın?
Öldün mü?
Banyoda olabilir.
- Aman Tanrım!
- Vuruldum!
Yatağa oturun.
Konuşuyor.
Konuşamadığını
sanmıştım?
Kapa çeneni, yatağa
osur.
Osuruyorum.
Oturuyorum.
Yatağın ucuna
oturuyoruz.
Sorun yok.
Sırlarını daha fazla
saklayamam.
Albay'ınkileri, değil
mi?
Albay'ın sırlarını mı?
Bilirim, sır saklamak
çok zordur.
Gerçekten.
Gwen diye bir
arkadaşım var, yatağının altında sakladığı bir kutu Bana kuaför muhabbetleri yapma.
Susun bir.
Dinleyin.
Kopenhag, 1994.
Bir eyalet yemeğinden
dönüyorduk.
Bombacıyı görmedim
ama Albay yaptı.
Vücudunu Bay Quince'e
fırlattı.
Kahraman oldu.
Albay dokuz ay komada
kalmak.
Uyandığında kaybettiği
tek şeyin gözü olmadığını anladı.
Sikini havaya
uçurdular.
Biliyordum.
- Eli.
Eli hayatım.
- Siki.
Siki diyor.
- Eli yok.
- Herkes zor zamanlar
geçirir.
- Sikten
bahsetmiyorum.
- Tamam.
Kadından bahsediyorum.
- Benden mi?
- Ondan mı?
Hayır.
Madeleine Le
Buttelierre, gördüğüm en güzel kadın.
Bomba patladığında
Albay'ın nişanlısıydı.
Ve Albay uyandığında Bay
Quince'in karısı olmuştu.
Nesi var bu adamın be?
- Bir kez de kendi
kadınını bulsun.
- Cidden, sorunu ne?
Sonra kadın öldü.
Olamaz.
Doğum yaparken.
- Olamaz.
- Tüh!
Çocuk da öldü.
Bir erkek.
Bütün mirasa konacak
bir erkek çocuğu.
Sonra Albay Madeleine'in
adını bir daha ağzına almadı.
Tek bir gece hariç.
Ölüm yıl dönümünde yanıma
geldi, içiyordu.
Dedi ki "Sergei.”
Şu anda taklit
yapıyor.
"Bay Quince'i
öldürecek olsan nasıl öldürürdün?
" Ben de dedim ki "Issız bir yer bulur, kargaşa
çıkarırım, öldürmek için sebepleri olan başkalarını da oraya getiririm.”
Ona adamı nasıl
öldüreceğini ben söyledim.
- Lanet olsun!
İnanılmaz ya!
- Teşekkürler.
Demek ki Malcolm'ı ve
Tobey'i kaybettiği aşkı için Albay öldürdü.
- Mükemmel.
- Çılgınca.
Hepsini bir kez daha
baştan - anlatır mısın?
- Onun Ses kaydı yapmalıyım.
Nasıl yapılıyor?
- Siri'ye sorun.
- Yukarı kaydır.
- Kaydır.
- Yaptım.
"Siri, ses kaydı
yapmak istiyorum.”
deyin.
Gardıroba girin.
Tehlikedesiniz.
- Gardıroba girelim.
- Tehlikedesiniz.
Hemen.
- Çabuk.
- Tanrım, bilmiyorum Ne duyarsanız duyun ben söyleyene kadar
çıkmayın.
- Peki efendim.
- Peki.
Sen!
Ne istiyorsun?
Hayır, burada
değiller.
Gitsen iyi olur.
Lamba nerede?
- Dışarıda bıraktım.
- Neden içeri almadın?
- Şimdi lambayı
beğendin mi?
Komiksin.
- Sonuçta bir şey Kapağı açayım.
Bekle.
Tanrı'ya şükür.
Katil Ne?
Tanrım, hayır!
Aman Tanrım!
Ölmüş mü?
Ölmüş.
Oda servisini
arayalım.
- Aman Tanrım!
- Tatlım, dikkat et!
Kapıyı kilitle!
Aman Tanrım.
- Yürü, camdan
çıkalım.
- Tanrım.
Tanrım.
Ne yapıyorsun?
Tatlım.
Pekâlâ, bir pervaz
var.
Pervaz değil o,
kenarlık.
- Hadi.
- Tanrım.
Tamam, tuttum seni.
Garanti.
Yavaş.
- Şuraya.
- Hayır.
Tanrım.
Hadi.
Sakın aşağıya bakma.
- Bakma.
- Tanrım.
- Aşağıya bakma,
dedim.
- Çok uzak.
Tanrım.
Diş ipi konusunda
senden daha sinirli.
Boş bir oda bulduk.
Bingo.
Tamam, şu harfe
basacağız.
Hazır mısın?
Hadi.
Tanrım!
- İyi misin?
- Yaşadığım en
korkunç şeydi.
- Gitmemiz gerek.
Tamam.
Seni seviyorum.
- Tanrım.
- Seni seviyorum.
Çok korkuyorum.
- Gidelim.
Hayır, oraya
dönmüyoruz.
- İşte bu!
Sonunda!
- Gel buraya.
Öp beni Vik.
Öp beni.
Buramı öp.
- Nereni?
- Buramı.
- Tanrım!
Beni yatağa at.
- Yüce Tanrım.
- Kalk.
- Peki.
Seni bir milkshake'i kamışsız
içer gibi içeceğim.
- Evet.
Vay canına!
- Evet!
Vanilyalı milkshake.
Vanilyalı,
çikolatalı, ne olursa.
- Evet!
- Evet!
- Hadi.
- Vay be!
Umarım otelin yaylar
için sigortası vardır çünkü bu yatağı çökerteceğim.
Aman Tanrım!
- Göründüğünden çok
daha güçlüsün.
- Aynen öyle.
- Hazır mısın?
- Hazır mıyım
bilmiyorum.
Grace.
Grace.
- Grace.
- Neden Grace deyip
duruyorsun?
Beni havaya sokan tek
şey o.
Grace, yaşına göre
çok iyi görünüyorsun.
- Yaşına göre çok
iyisin.
- Cildin çok güzel.
- Hiç kırışıklığın
yok.
- Hiç kırışıklık Tanrım!
Grace, ne kadar da Tanrım!
Vik.
Ne oldu?
Belki biz de
konuşarak yapmalıyız.
Birbirimizi
tanımalıyız.
Gerçekten göz teması
kuralım.
Bana en sevdiğin
grubu söyle.
Evet.
Ben kumarhaneye
gidiyorum, belki orada şansım döner.
Bak, lütfen bundan
kimseye bahsetme çünkü buralarda cinsel itibar sahibiyim, evet.
Halkım beni tanır.
Sana şapka alırım.
Az önce olanlara
inanamıyorum.
Tamam.
Pekâlâ.
Sakin olmalıyız.
- Çok tuhaf bir gündü.
- Evet.
Tamam, hadi gidelim
buradan.
Kesinlikle.
Ama biralı bir yere
lütfen.
"Sana şapka
alırım.”
Sergei bize Albay'ın
yaptığını anlatmaya çalışıyordu ama vuruldu.
Albay'ın vurması
imkânsız çünkü Albay diş ipi partisi veriyordu.
Nasıl coşkulu yapıyordu,
gördün mü?
- Gördüm.
- İçeride ne vardı
acaba?
Büfe mi?
Tanrım.
- Ne diyor?
- Bilmiyorum.
Lisede Fransızca
görmemiş miydin?
Liseyi hatırlamıyorum!
Sen lisede ne gördün?
- Latince.
- Harika.
Kim Latince görür ki?
Latince hocası seksi
olanlar.
Tamam, şey diyor pastayla ilgili, buzlu bir şey.
Kovuldun.
Affedersiniz
beyefendi.
<i>Bizim için
tercüme eder misiniz?
S'il vous plaît?
Televizyonda sizi her
yerde cinayetten aradıkları söyleniyor.
- Tamam, hayır.
Biz - Hayır.
Bu bir yanlış
anlaşılma, tamam mı?
Biz sadece ölen
birçok kişinin yakınlarındaydık.
Biz öldürmedik.
Ama görüldüğünüz
yerde tutuklanacakmışsınız.
- Biz mi?
- Pekâlâ, şöyle
yapacağız.
Sen neden
bahsediyorsun?
Ne yapıyorsun?
Artık SIM kartımızı
takip edemezler.
O zaman SIM kartı
çıkarsaydın.
Telefonlarımızı koca
bir biraya atmasaydın.
Şimdi de
hanımefendinin kuaför, sizin polis memuru olduğunuzu söylüyor.
Hayır, o bir dedektif.
Hayır, değilmiş.
- Evet, öyle.
- Öyleyim.
Hayır.
Konuşmuşsunuz, dedektifim
diye yalan söylüyormuşsunuz.
Ne?
Hayır, uyduruyor.
Dedektiflik sınavını pek
çok kez geçememişsiniz.
Yeterince tercüman
gördüm, sen Doğaçlama yapıyorsun ve
tuhaflaşıyor.
Ne demek bu?
Ne diyor?
<i>Onların
dilinde de söyleyeyim.
<i>Nick Spitz
birçok şey olabilir ama bir dedektif değildir.
Duydum işte.
Yalan mı söyledin?
Yalan söylemedim.
- Adam O adam -
Tanrım.
Hayır.
- Hey.
- Hayır.
Tatlım.
Çok karışık bir konu.
Karışık, evet.
İnsanların basit
olduğunu sanıyordum.
Audrey, lütfen.
Ne?
Zam aldığın konusunda
da mı yalan söyledin?
Bu geziye nasıl
gücümüz yetiyor?
Seni balayına
çıkarmak zorundaymışım gibi hissettirdin.
Bu balayını zaten
ayarladığını söylemiştin.
Bunu yıl dönümü
hediyesi olarak verdin.
- Tamam.
- O da mı yalandı?
Hepsini konuşacağız,
tamam mı?
Ama şimdi bu durumdan
nasıl kurtulacağımızı düşünmeliyim.
Sen mi?
Bunca zamandır ben ne
yapıyordum?
Bu benim işim tatlım.
Sense lanet bir
kuaförsün.
Özür dilerim.
- Nereye gidiyorsun?
- Bir dakika izin ver.
- Bir dakikamız yok.
- Rahat bırak beni.
Peşimden gelme.
ÇOK YAKINDA!
SEVGİLER, NICK Hemen
Monte Carlo'dan gitmelisin.
Seni buna ben
bulaştırdım, ben kurtaracağım.
Gel.
- Hemen gitmeliyiz.
- Tamam.
Como Gölü, arka
sokaklardan.
- Nick nerede?
- Bilmiyorum.
Umurumda değil.
<i>Jimmy,
oğlum, ben Nick.
Neredesin sen?
Bütün haberlerde siz
varsınız.
Üç kişiyi
öldürmüşsünüz.
Sence bu mümkün mü?
O nişancılıkla mı?
Hayır.
Aynen.
Sana iki uluslararası
numara göndereceğim.
Birini diğerinden
takip edebilmem için bağlar mısın?
Beni kovdurmaya mı
çalışıyorsun?
- Ama tamam be.
- Teşekkürler.
Benim için kontrol
etmeni istediğim bir şey daha var.
COMO GÖLÜ İTALYA Ne
yapacağız?
Avukatımla kısa bir
görüşme yapmam gerek.
Sonra villada Malcolm'ın
vasiyetini okuyup hakkımı aldığımdan emin olacağım.
Charles, bu kulağa
bayağı şüpheli geliyor.
Bu hafta olanlardan
hangisi gelmiyor ki?
Tanrım.
Tanrım, Claritin.
Bu Japon Claritin'i.
Merhaba?
Charles?
Audrey!
Tanrım!
- Ne - Ne Ne
işin var burada?
Suzi'yi takip ettim.
- Suzi burada mı?
- Evet.
Cavendish, Suzi'yi
aramaya geldi.
Cavendish bu işin
içinde!
Biliyordum!
Pekâlâ, Cavendish'in
limuzininin arkasında bir kutu Japon Claritin'i buldum.
Başından beri bunu mu
planlıyorlardı yani?
Başından beri planları
buydu.
- Malcolm yeni
vasiyeti - Evet.
imzalayamadan onu ve
Tobey'i öldürdüler.
- Evet.
- Her şey Cavendish'e
kalacak ve Suzi'yle bölüşecek.
Onu sonra
öldürselerdi her şey Suzi'ye kalırdı, - yine bölüşürlerdi.
- Çift taraflı kazanç.
Bak şu işe.
Bütün olayı kim çözdü?
Kuaför.
Kuaför.
- Tuttum!
- Tanrım!
Aman Tanrım.
<i>Tıpkı
Kütüphanede Ölüm gibi.
<i>Kütüphanede
Ölüm'de ne oluyor?
<i>Ölüyorlar.
O yüzden adı
Kütüphanede Ölüm.
Tanrım!
Nick, ne yapıyorsun?
Üç deyince bunu
devireceğiz, - sonra da kaçacağız.
- Ne yapacağız?
- Bana güvenmiyor
musun?
- Hayır!
Hazır mısın?
Bir.
iki.
Üç!
Bak!
Orada!
Pardon!
Tanrım.
Çok özür dilerim.
Hadi.
- O - Juan Carlos mu?
- Juan Carlos!
- Selam!
Merhaba.
- Juan Carlos!
- Nasılım?
- Hayır, Suzi.
- Suzi ne tarafa
gitti?
- Malcolm'la evli.
- İkiniz evlisiniz!
İyi!
- Evet!
- Hayır!
<i>Suzi vidisti?
Putamus esse illa
interfectorem.
Evet.
Latince, bebeğim!
Hâlâ uluslararası dil.
Tamam.
Anladım.
Yürü.
Siktir.
- Orada.
- Evet!
Nereye gitti bu?
Hemen oradaydı.
Como Gölü'ne asla
gelmemeliydiniz.
- Bekle.
- Cavendish'le seni
biliyoruz.
Bilmiyorsunuz.
Hâlâ âşık olduğunuzu ve
parasız aşkın zor olduğunu biliyoruz.
Değil mi Suzi?
Söylediğine
inanıyorum.
Ayakkabında hâlâ Marshalls
çıkartması var.
- Artık markalı
ürünleri var.
- Bu ne cüret?
- Ne?
Tamam.
- Bunlar Target'tan.
Ayakkabımda çıkartma
olduğunu nasıl söylemezsin?
- Bakmadım ki!
- Kesin!
Suzi, yapma.
Lütfen yapma bunu.
Ne yaparsan yap başın
dertten kurtulmayacak, söyleyeyim.
Bir katil her zaman diğer
katile ihanet eder.
- Kitap okuyor da.
- Bu türün klişesi bu.
Söylüyorum bak.
Hey!
Cadılar Bayramı!
Tanrım!
Hadi!
Cavendish,
kımıldarsan beynini uçururum.
Vur şunu!
Bebeğim, en kötü
nişancısın!
Onlar uyarı atışıydı
tatlım.
- Evet.
Hızlı giderim.
- Git!
<i>Ambulans!
Emergencia!
Suzi, kimin yaptığını
söylemelisin.
Söyleme.
Sessiz sinema gibi
anlat.
Tamam, elinle anlat.
Pençe.
Ayı pençesi.
Hayır, bozayı pençesi.
Chewbacca'ye benziyor.
Sergei mi?
Yok, Sergei öldü.
Hey!
Ayağında lastik mi
var senin be?
Tanrım!
Kaşıklıyor.
Yiyor.
<i>Dondurma.
Hayır.
Gelato mu?
Tanrım.
Böyle bile çok
güzelsin.
Pardon.
Hey.
Hey!
Hadi!
Ha siktir!
Hey!
<i>Çılgın.
Çılgın Aptal Aşk.
Çünkü Cavendish'e
çılgınca âşıksın.
<i>Cavendish,
değil mi?
Yatağımdaki Düşma Uyuyorsun.
Uyuyamazsın.
- Öldü mü?
- Niye böyle olup
duruyor ki?
!
<i>Hadi,
buradan gitmeliyiz.
<i>- Tanrım.
Hadi.
- Nereye?
Havaalanlarını
kapatın.
Kapı kapı dolaşın.
Tanrı şahidim olsun
ki Nick ve Audrey Spitz'i bulacağım.
- Komiserim?
- Evet?
Nicholas Spitz
telefonda sizi istiyor.
Nicholas Spitz.
Neredesiniz?
Şu anda Quince'in
villasına gidiyoruz.
Tamam.
Pardon.
Cidden cevap
vermenize hazır değildim.
Şu an iftiraya uğruyoruz.
Villada buluşalım da katili
çıkaralım ortaya.
- Kafiyeli olması
havalı oldu bence.
- Tanrım.
- Şuraya bak.
- Gidelim.
- Tanrım.
- Çok büyük.
Kocaman bir ev.
Zenginlik diye buna
diyorlar işte.
Lord Cavendish bizi
bekliyor.
İkinci kat, soldan
sekizinci kapı.
Evet, bize de öyle
denildi.
Tamam, al bakalım bir
beş kâğıt.
Sizde beş avro kaç
Amerikan doları?
Altı Amerikan doları.
Bu düşündüğümden daha Bir avroyu geri alsam?
- Amerikalılar için.
- Sağ olun.
Parada önde
olduklarını bilmiyordum.
İkinci kat, soldan
sekizinci kapı.
Mermim kalmadı, Interpol
gelene dek kurusıkı atacağız.
Peki.
Dikkatli ol canım.
Bu adam tanıdığımız
dört kişiyi öldürdü.
İyi olan, kimin
yaptığını biliyoruz.
- Tamam.
- Zor kısmı bitti.
Tamam.
Ve Ne haber Dish?
Kıpırdama.
Altılı karın kasından
vururum.
- Duydun mu sürtük?
- Sakin ol.
Kıpırda da görelim!
Görelim bakalım Tanrım!
- Ölmüş.
- Ölmüş.
- Adam ölmüş.
- Tanrım.
- Bu ne be?
- Dosya tekrar açıldı
bebeğim.
İçkisine zehir katmış
olmalılar.
- Nick.
- Suratına baksana.
Ağzının köpürmesi
dışında hâlâ gayet iyi görünüyor.
Nesi var bu adamın?
Polise söyledik.
Polisi aradık, -
buraya çağırdık.
- Evet.
Durdurmalıyız.
Pizza siparişi değil
bu tatlım.
Gel dedin mi gelirler.
Katil o değilse kim
peki?
Ve onlar buraya
gelmeden katili öğrenmezsek işimiz biter.
Anlıyor musun?
Bu evde bir yerde
olmalı.
Ne muhteşem bir duvar
kâğıdı.
Kumaş mı?
Kabartma mı?
Tatlım, keçileri
kaçırıyorsun.
Şu anda beni
delirtiyorsun.
Biliyorum.
Bekle.
Sorun yok.
İyi misisen?
Nefes alabiliyor
musun?
- Pardon, böyle nefes
almam gerekti.
- Bana bak.
- Teslim olmak
zorundayız.
- Dur.
Ne?
Hepsi gelecek.
Kaçarsak bizi
vururlar.
Nasıl?
Öylece hapse mi
girelim?
Vurulmaktan iyidir,
değil mi?
Ben Kendimi iyi hissetmiyorum.
- Bebeğim.
- Tanrım.
Bir İtalyan
hapishanesi.
Yemekleri müthiş olur.
Köfte, pesto sos
falan yiyeceğiz.
Hapishaneler karma
değil tatlım.
Tamam mı?
Hapiste birlikte
olmayacağız.
Biliyorum.
Neden bana yalan
söyledin?
Çünkü ben Utandım.
Benden mi?
Neden?
Çözmene yardım
edebilirdim.
- Beraber olmamızın
amacı bu.
- Biliyorum.
Hatırlıyor musun, kuaförün
kirasını ödeyememiştim de sen "Ben hallederim.”
demiştin.
Mülk sahibinin
arabasının ceza kilidini çözmüştün.
Bu bana bir hafta
kazandırmıştı.
- Evet.
- Tamam.
Kolesterolün
fırlamıştı da sana yumurta beyazı yedirmiştim.
Yumurta beyazından
nefret edersin.
Sana yedirmiştim ve
ben de yemiştim.
Sayende artık yumurta
sarısını özlemiyorum.
Aynen.
Biz böyleyiz.
Her şeyi birlikte
yaparız.
O yüzden lütfen bunu
da birlikte çözebilir miyiz?
Kimin yaptığını
bilmiyoruz.
Ama Nick, kimin
yapmadığını biliyoruz, değil mi?
Doğru.
O yüzden şimdi aşağı
inip olayı çözmüş gibi davranalım.
Bunu yapacaksak kendimizden
emin görünmeliyiz.
Pekâlâ.
Kendimizden emin
görüneceksek buna göre giyinmeliyiz.
Ne giymek istediğimi
biliyorum.
Ne?
VASİYETNAME Ne haber
şapşallar?
Pekâlâ, biz olayı
çözdük.
Bom.
Hey.
O güzel kıyafetleri
nereden buldunuz?
Biraz fazla.
Pekâlâ.
Ben bu güzel elbiseyi
rastgele bir dolaptan buldum.
- Müthiş görünüyorsun.
- Ve Sağ ol bebeğim.
O da bu büyüleyici
smokini şeyden buldu Niye allayıp
pulluyoruz ki?
- Bir cesetten.
- Evet.
Bir ceset daha mı?
Tanrım.
Pardon.
Evet.
Üst kat, soldan
sekizinci kapı.
Bu ceset kime ait?
Tabii, bilmiyorsunuz.
- Kötü haber.
- Berbat.
Cavendish öldü.
Smokini Charlie'nin
cesedinden mi çaldın?
Üstüme tam uydu.
Kalçamı biraz sıktı
ama.
Şaka şaka.
Hayır, adam benden
iyi.
Bir dakika.
Suzi nerede?
- Öldü.
- Öldü.
Aman Tanrım!
Sizler minyatür
Manson ailesi gibisiniz.
- Hayır.
- Nick ve Audrey
Spitz, - tutuklusunuz.
- Dinleyin lütfen.
<i>Ferme la
bouche, öyle mi?
- Bir saniye.
Halledeceğiz.
- Halledeceğiz.
Gel.
Teşekkürler.
Pekâlâ hanımlar ve
beyler, olguları gözden geçirelim.
Malcolm Quince, ilk
öldürülen oydu.
Hepimiz Tobey'den
şüphelendik.
Hayır, hepimiz sizden
şüphelendik.
- Tamam.
- Ama Tobey
babasından nefret ediyordu ve milyarlarca dolar mirasa konacaktı.
Kafasından vurulana
kadar.
Anlıyor musun Raja?
- Durum bu.
- Sonra Sergei
vurulmadan önce bize Albay yaptı, dedi.
Ne söyledi?
Ama yapmadığını
biliyoruz Albay çünkü o gece pencerende şimi dansı yaparken seni diş ipiyle
görmüştük.
İkiniz banyomu mu
gözetlediniz?
Güvenin bana.
O gece görmek
istemediğim birçok şey gördüm.
Sizi seks yaparken
görmek zorunda kaldığımız için özür dileriz.
Siz Ne gördünüz?
Mihrace, sana bir
tavsiye.
Arkasını kavrayıp
sıkabilirsin.
Haklısın.
Her neyse.
Parmak patates.
Evet.
Aslında, Juan Carlos,
senin bu işle hiçbir ilgin yoktu.
Hiçbir ilgin olamazdı
çünkü Suzi öldürüldüğünde yanımızdaydın.
Yani sen değildin.
Sen değildin.
- Sen değildin.
- Hayır.
Sen değildin.
Siktir!
Belki biz yaptık.
- Ne?
- Sen mi yaptın?
Çünkü ben Hayır, bilmiyordum Sadece takılıyorum.
- Al işte.
- Adam alkışlıyor.
Hapse giriyoruz.
Sağ ol.
Sonunda hepimizin aynı
fikirde olmasına sevindim.
Şimdi, ilk cinayet Fransa
bölgesi sularında vuku bulduğundan mahkemeye çıkıp yargılanmanız için sizi
Paris'e götüreceğim.
En azından Paris'e
gidiyoruz.
Hep istiyordun.
Tatlım, böyle bir
zamanda şaka yapıp durursan - olmaz.
- Neden bilmem Şansınıza Fransız hukukunda 1997'den beri
idam cezası yok.
- Fransız hukuku.
- Fransız hukuku.
Fransız hukuku.
Tabii Komiser Bey,
özellikle de siz Fransa miras hukukunu iyi biliyorsunuzdur.
Piç çocuklarım
olduğunu mu ima ediyorsun?
Hayır.
Çünkü var.
Bilmene şaşırdım.
O küçük piçleri çok
severim.
Tamam.
Neyse, Fransız
hukukuna göre bir adamın mülkü çocukları arasında eşit olarak bölüştürülmelidir.
O zaman vasiyetnamede
ne yazdığının önemi olmaz.
Gerçekten de öyle
Mihrace.
İhtiyar, Suzi'yle
evlense de evlenmese de parayı çocuklar alacaktı.
Ama Malcolm'ın iki
çocuğu da öldü.
İki çocuk mu?
Tobey ve Madeleine Le
Buttelierre'den olan çocuğu.
O çocuk doğumda öldü.
Öyle mi Albay?
New York'taki
ortağımla konuştum.
Madeleine ve oğlunun
ölüm belgelerini bulmasını istedim.
Sadece
Madeleine'inkini bulabilmiş.
Sonra düşünmeye
başladım, belki ortada ölüm olmadığından ölüm belgesi yok.
Saçmalık.
Malcolm, Quince'lerin
neslini devam ettirmek için erkek çocuk istiyordu.
Oğlunu asla terk
etmez.
Peki ya kızı olduysa?
- Evet!
- Ya kızı olduysa?
Hayatının aşkı istenmeyen
kız çocuğunu doğururken ölüyor.
- Evet!
- Mantıklı denebilir.
- Mantıklı gibi.
- Kesinlikle mantıklı.
- Kızını başkasına
verdi.
- Peki kız nerede
şimdi?
Her yerde olabilir.
Evlenmiş olabilir.
Bir çeteye girmiş, adını
değiştirmiş olabilir.
- Kim bilir?
Devam et.
- Adını değiştirdi.
- Sen adını
değiştirdin.
- Evet.
Soyadın Ballard değil.
Ne olmuş?
Birçok sanatçı adını
değiştirir.
Lady Gaga'nın gerçek
adı Lady Gaga değil.
Evet.
Lady Gaga.
"Paparazzi"
çok iyi.
<i>Ama Grace
Ballard'ın her büyük hayranı bilir ki ilk filmin Summer Wet Down'dı.
Üç repliğin vardı ve
doğum adını kullanıyordun, Grace Uşak.
<i>Ki bu en
Français kabaca Le Buttelierre demek.
Madeleine Le
Buttelierre senin annen.
Şaka mı bu?
Malcolm Quince
öldürüldüğünde odada bile değildim.
Peki, o zaman Tobey
yaptı ama biraz yardım aldı.
<i>Işıklar.
Işıkları sen
söndürdün.
<i>Parayı
bölüşebilmek için Tobey'i, Malcolm'ı öldürmeye ikna ettin.
<i>Sonra da
hepsi senin olsun diye Tobey'i öldürdün.
Sonra bu kız ve ben çok
soru sormaya başladık.
Bizden kurtulmalıydın.
<i>Onun için
şanssızlık olsa da şansımıza Sergei buna engel oldu.
<i>Sonra bütün
gece onunla olduğunu <i>düşünmemiz için Mihrace'yi ayarttın.
Hey, demek suçsuz
görünmek için beni düdükledin.
Ayıp ettin kızım.
Kütüphanede bizi
öldürmeye çalıştın.
<i>Çarşıda bizi
öldürmeye çalıştın ama Suzi'yi vurdun.
Ve silah, silahı
şimdi tanıdım.
- Ok mu?
- Bir filmde vardı.
Bir gece izlemiştim.
Sen dışarıdaydın.
Eve sarhoş gelmiştin,
neydi adı?
<i>Prenses
Üflemeli Ok.
Tanrım.
Öyle bir film ismi
yok.
- Yemin ederim ki var.
- Var!
Ekran koruyucuma bak!
- Bu o!
- Aman Tanrım!
Demek Charles'ı Suzi'nin
katilini mutlaka bulacağını bildiğin için öldürdün.
<i>Çünkü seni
değil, Suzi'yi seviyordu!
Üç sebep: para, aşk,
intikam.
Malcolm Quince
cinayetlerinin arkasında sen vardın, değil mi?
- Suçu bize atan da
sendin.
- Hepsini sen
öldürdün, değil mi?
Değil mi?
Babam bir canavardı.
Yani itiraf ediyorsun?
Evet.
Ben Malcolm Quince'in
ve Madeleine Le Buttelierre'nin kızı ve Quince servetinin tek vârisiyim.
Peki ya cinayetler?
Onları ben işlemedim.
Ama daha iyi
insanların başına gelemezdi.
Peki elinizde başka
ne delil var?
- Ne delili?
- Ne delili?
Herkesi onun
öldürdüğünün mü?
Evet.
Bir şey yapmayacak
mısınız?
Bilmediğimiz bir
Fransız tatili mi var?
Ne yapıyorsunuz siz?
Bakın, Brooklyn'de işler
nasıl yürüyor bilmiyorum ama burada birini tutuklamak için delil gerekir.
Pekâlâ, böyle
olmaması gerek.
Cinayetleri
dedektifin çözmesi gerek, ki az önce biz çözdük ve katilin baskı altında
keçileri kaçırıp itiraf etmesi gerek.
Başka bir şey yoksa artık
paramı harcamaya başlamak istiyorum.
Şapka.
Şapkanı çıkar.
Ne?
Şapkanı çıkar, dedim.
Hayır.
Bunu bana Mihrace
aldı ve çok beğeniyorum.
Nick tabakla katilin
kafasına vurdu, iz bırakmıştır, değil mi?
Ayrıca insan neden
yeni şekillendirilmiş bir saçın üstüne şapka takar ki?
Saçımın yeni
şekillendirildiğini nereden biliyorsun?
Çünkü o lanet bir
kuaför.
Lütfen şapkanızı
çıkarın Bayan Uşak.
Öyle bir şey
yapmayacağım.
Uşak yaptı.
Grace Uşak yaptı.
- Uçakta söylemiştim.
- Yapmasan olmazdı.
- Yaklaşmayın!
- Tanrım!
Herkes!
- Aman Tanrım!
- Orospu çocuğu.
Dur, hayır.
Kimse kıpırdamasın
yoksa onu vururum.
<i>İndirin.
Posez vos armes.
Ambulans çağırın.
Berbat bir nişancı
demiştiniz hani?
Kadınımı kurtarmam
gerektiğinde değilim.
Ayağına nişan
almıştım bu arada.
Tamam.
Geçti.
Araya girip onu
durdurmaya çalıştığın için sağ ol Juan Carlos.
Çok cesurcaydı.
<i>De nada,
señora.
Cesur olması çok
güzel, peki ben neyim, bir hiç mi?
- Deli misin?
Cesursun dedim ya.
- Demedin.
Birçok kez,
"Nick, çok cesursun.”
dedim.
<i>"De
nada, señora.”
"Cadılar Bayramı.”
Hey, bir sorum var.
Monte Carlo'daki
otelde Grace'le beni birlikte gördüğünüzü söylediniz.
- Sizi duyduk.
- Sizi duyduk.
Duyduklarımız
hoşumuza gitmedi ama - Pardon.
- Umarım bu pantolon
yenidir.
Evet ama işin aslı Grace'le
ben odamıza gitmeden bir saat önce barda birlikteydik.
Benim yanımdaysa Sergei'yi
nasıl öldürmüş olabilir?
Nick.
Audrey.
Az önce Juan Carlos
dilimizi nasıl anladı?
Dur!
Hayır!
Yaklaşmayın!
Dilimizi konuşuyor!
Hayat boyu bu dili
konuştum gerzekler ve başka onlarca dili.
Ve bu arada, Latincen
berbat.
Anladın sonuçta!
Aklından bile geçirme
Albay, yoksa sikini uçururum.
Eller yukarı, hemen.
Tobey'i babasını
öldürmeye ikna etmesini ona ben söyledim.
Babam adına bu manyak
aileyi mahvetmek için.
Arabaya bin.
Geri çekilin!
Hızlı giderim.
Hey.
Şuna bakın, bir
Ferrari!
- Ne?
- Testarossa!
<i>Magnum P.
I.
!
Benim bebeğim!
Bıyığım var!
Bu inanılmaz.
Bu herkes için bir
fantezi.
- Hadi!
- Nasıl açılıyor?
Alttan!
Çek, hadi!
Tanrım.
Ne - Dalga mı geçiyorsun?
- Çok üzgünüm.
Ne diyeceğimi
bilmiyorum.
Bas hadi!
Ellerini kaldır.
Kaldır!
Şunu diyeyim, motor,
kız kardeşin gibi sinir bozucu, cırtlak ses çıkarmaya başlayınca vites değiştirmelisin.
Evet!
Bak ne güzel
kullanıyorsun.
Hey!
- Tatlım, şurada.
- Gördüm.
Bir daha.
Evet bebeğim!
İyi dönüştü.
Kendine bir baksana.
Takip etmeye devam et.
Devam et.
Bas!
Keçi!
Vay anasını!
Ne kadar müthiş
göründüğünün farkında mısın?
Dur, ikinci keçi!
Bu ne be?
- Keçilerle alıp
veremediğin ne?
- Bayılırım.
Aptallar.
Siktir.
Devam et bebeğim.
Bas!
Bas!
- Ha siktir!
- Tanrım!
- Onu kışkırtmalıyız
tatlım.
- Ne?
Arka tamponuna vurup
patinaj yaptır.
- Yapamam.
- Yaparsın.
Yapamam.
Adam Formula 1
sürücüsü.
Daha hızlı!
Hadi!
Bu bizim maceramız.
Göreyim seni.
Yapabilirim.
Seni seviyorum.
Çok güzeldi.
- Başlıyoruz.
- Hadi.
Hayır!
Patinaj yapmadı.
Onu çıkarmalıyız.
- Başlıyoruz.
- Gazı kökle!
Ne?
Frene asıl!
Ne kadar havalı
olduğunun farkında mısın?
- Mutlu yıl dönümleri
bebeğim.
- Evet.
Tanrım.
- Tamam.
- Tamam.
- Gidip şu adamı
arabadan çıkarayım.
- Git çıkar.
- Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
Gidelim.
Gel bakalım.
Hadi.
Pekâlâ.
Senden bıktım be
aynasız.
Buraya hiç
gelmemeliydin.
<i>Evde kalıp
sosisli yerken People dergisi okuyup televizyonda reality şov izlemeliydin.
Bebeğim.
Biliyor musun, o
bizim tur otobüsümüzdü.
Tuvalet yok, Wi- Fi
yok!
Bir de adam ezdin.
- Baba, Brittany cam
kenarından kalkmıyor!
- Ölen adamı görmek
istiyorum!
Oturun ve kapayın
çenenizi!
Resim çekeceğim.
- Seni seviyorum.
- Niye onu kurtarmaya
çalışmadın?
Pastırma nasıl
olgunlaştırılıyormuş?
Hadi.
Interpol adına size
teşekkür ederim Bayan Spitz.
Güzel olduğunuz kadar
akıllısınız.
- Tanrım.
Çok sağ olun.
- Korkusuzdur, evet.
- Ve Memur Spitz.
- Efendim?
Sonunda iyi bir
dedektif oldunuz.
- Evet, öylesin.
- Bu kızla birlikte,
evet.
New York'taki
amirlerinize bilgi vereceğim.
Çok makbule geçer.
Şunu söylemeliyim ki
bu deneyim harikaydı.
- İnanılmazdı.
- Evet.
Cinayetler hariç
tabii.
Umarım gezinizin
sizin için ayarladığımız bundan sonraki kısmı daha dinlendirici olur.
- İyi yolculuklar.
- Teşekkürler.
Bunu bize
borçluydunuz ama teşekkürler.
New York'a gelecek
olursanız uğrayın.
Bir üçlü cinayet veya
adam kaçırma suçunu falan üstünüze yıkarız.
- Şaka yapıyor.
- Tamam.
- Sağ olun.
- Memnun oldum.
<i>- Adieu.
- Dikkat edin.
- Güzel bir yıl
dönümü.
- Muhteşem.
- Havalı oldu.
- Bayıldım.
Sen bana ne hediye
almıştın?
Ne?
Sana Amazon hediye
kartı aldım.
- Gerçekten mi?
- Hayır, hiçbir şey
almadım.
DOĞU EKSPRESİ
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »