Lucy (2014)
| |
89 dk
Yönetmen:Luc Besson
Senaryo:Luc Besson
Ülke:Fransa
Tür:Aksiyon, Bilim-Kurgu, Gerilim
Vizyon Tarihi:08 Ağustos 2014 (Türkiye)
Dil:İngilizce, Fransızca, İspanyolca, Korece, Chinese
Müzik:Eric Serra
Nam-ı Diğer:Lusi
Oyuncular
Scarlett Johansson
Morgan Freeman
Min-sik Choi
Amr Waked
Tüm Kadro
Özet
Tayvan'ın başkenti Taipe'nin suça batmış yeraltı dünyası
sokak çeteleri, mafya ve işbirlikçi polisler tarafından yönetilirken en aktif
ticaret uyuşturucu ağı üzerinden yurutülür. Lucy, bu tehlikeli uyuşturucu
şebekesinde, belalı bir çete için kurye olarak çalışmak zorunda kalan genç bir
kadındır. Bir gün bir teslimat öncesinde taşıması için vücudunun içine
yerleştirilen uyuşturucu, beklenmedik bir şekilde Lucy'nin vücuduna nüfuz edip
kanına karışmaya başlayınca olağanüstü bir durumla karşılaşır; damarlarında
dolaşan kimyasallar, ona insanüstü yetenekler kazandırmıştır. Artık akıl okuma,
telekinezi ve acıyı hissetmeme gibi güçlere sahip olan genç kadın acımasız bir
savaşçıya dönüşecektir
Altyazı
Hayat bize bir milyar
yıl önce bahşedildi.
Peki biz hayatımızı
nasıl yaşadık?
Lucy?
Sadece çocuk oyuncağı.
Girip çıkacaksın,
hepsi bu.
Sen neden yapmıyorsun
o zaman?
Milan, adamın çantayı
teslim eden kişinin kusursuz olmasını istediğini söyledi.
- Sen aklını
çelebilirsin.
Hadi ama.
- İçinde ne var?
Güzelim Paranoyaklığın sırası değil, tamam mı?
Bana güvenmiyor musun
yoksa?
Richard, seni severim
ama şu anda yapacak başka işlerim var.
Ne bileyim işte,
halletmem gereken bir sürü şey var.
Ne yapıyorsun?
Eve gidiyorum, çünkü pazartesi
günü sınavım var.
Duş alıp, ders
çalışmam gerekiyor.
Tamam mı?
- Geçen gün müzeye
gittiğimde ne öğrendim biliyor musun?
- Neymiş?
İlk kadının ismi
Lucy'ymiş.
- Bununla gurur
duymam falan mı gerekiyor?
- Evet.
- Hayır.
- Seni sonra ararım,
tamam mı?
Peki, tamam, tamam.
Seninle açık
konuşacağım.
Çantayı kendim teslim
edemiyorum.
Adamla aramız pek iyi
değil.
Abartılacak bir şey
değil ama sen teslim edersen, sorun
hallolur.
İçeri gir,
resepsiyona git ve Bay Jang'i aşağı çağırmalarını söyle.
Aşağı iner, çantayı
alır, güzel yüzünle ona gülümsersin ve tamamdır.
Resepsiyon buradan
bile görünüyor, hadi ama.
- Çantada ne var?
- Bilmiyorum,
evraklar falan herhalde.
- Aç da görelim o
zaman.
- Kilitli.
Şifresini de Bay
Jang'ten başkası bilmiyor.
Ben sadece kuryeyim.
- Bunu yapmak için
para aldın mı?
- Evet, biraz.
- Ne kadar?
Şimdi de pazarlığa mı
başladık?
Hayır, bunun için kaç
para aldığını bilmek istiyorum?
1,000 dolar.
Birkaç evrak teslim
etmek için 1,000 dolar mı alıyorsun?
Bilmiyorum, ben
teslim ederim, paramı alırım ve gerisi beni ilgilendirmez.
- O zaman beni de
ilgilendirmez.
Ben gidiyorum.
- Dinle!
- Ne var?
Kırışalım o zaman.
Yarı yarıya.
- Richard, sonra
ararım seni.
- Dinle!
Bu hafta üçüncüye
deniyorum bunu.
Aynı otelin önünde
aynı kovboy şapkasıyla bekleyip duruyorum.
Sorun çözüldü.
- Hadi git!
Ben bekliyorum.
Yürü!
- Lucy, hayatım sana bin kere söyledim.
Sadece evraklar var!
Muhtemelen taklit edilmemesi
gereken önemli projelerdir.
Bu ülkede işler
böyledir.
Stetson marka şapkam
bile burada yapıldı.
Etiketinde
"Tayvan malıdır" yazıyor.
Görüşürüz o zaman,
çakma Stetson şapkalı kovboy.
Bebeğim, lütfen!
- Richard, gitmem
gerekiyor.
Ne yapıyorsun lan sen?
- Özür dilerim.
- Ne yaptığını
sanıyorsun?
- Çok özür dilerim.
Yardımına ihtiyacım
var.
Kes şunu!
Çıkar şunu üzerimden,
hemen!
- Çıkaramam!
- Çıkar şunları hemen!
- Çıkaramam!
Bay Jang'ten başka kimsede
anahtar yok!
- Hayır!
Oraya git ve Bay
Jang'le resepsiyonda buluş.
Gitmiyorum!
Hemen çıkar şunları!
Çok üzgünüm, başka
şansım yok.
Ne kadar erken
gidersen o kadar çabuk gelirsin.
Bana bunu yaptığına
inanamıyorum.
- Burada bekleyeceğim.
Söz veriyorum.
- Sözün bir bok ifade
etmiyor.
- Sözüm 500 dolar
peşin para ediyor.
- Tam bir şerefsizsin.
Sen de harikasın.
- Yardımcı olabilir
miyim, bayan?
- Evet.
Bay Jang ile görüşmek
için gelmiştim.
Evet.
Kimin geldiğini
söyleyeyim?
Richard.
Beni gönderen kişi
Richard yani.
Richard adına
buradayım.
Bay Jang, bir
hanımefendi sizinle görüşmek istiyor.
- Adınız neydi?
- Richard.
Richard, aracı park
etmek için bir yer arıyor.
Richard adında
biriyle geldiğini söylüyor.
Bay Jang sizin
adınızı da öğrenmek istiyor.
- Lucy.
- Lucy ne?
Sadece Lucy.
Biraz acele
edebilirseniz, yapmam gereken Bir saniye
bekleyin, tercüme ediyorum Bay Jang,
isminin Lucy olduğunu söylüyor.
Tek söylediği bu.
Pekâlâ.
Bay Jang geliyor,
burada bekleyin.
Oturabilir miyim?
Bay Jang burada
beklemenizi söylüyor.
Bence burada bekleseniz
iyi olur.
Affedersiniz.
Regent Otel.
Hayır!
Hayır!
Hayır, durun!
Hayır!
Lütfen!
Bekleyin, hiçbir şey
bilmiyorum!
Lütfen!
Lütfen, bırakın beni.
Hayır, lütfen!
İngilizce biliyor
musunuz?
Biraz İspanyolca da
biliyorum.
Lucy, evet, adım Lucy.
Büyük bir hata olmalı.
Ben sadece çantayı
teslim ediyordum.
Anahtarı
kaybettiyseniz, elimi kesmenize gerek yok.
Zinciri kesin, olur
mu?
Lütfen!
Yalvarırım, lütfen!
Yo!
Yo!
Hayır!
Hayır!
Lütfen!
Yalvarırım!
Lütfen!
Merhaba, bayan, ben
İngilizce biliyorum.
Bay Jang için
tercümanlık yapacağım.
Lütfen ona hiçbir şey
yapmadığımı söyleyin.
Hiçbir şey bilmiyorum.
Çok büyük bir hata
olmalı, tamam mı?
Lütfen ona böyle
söyleyin.
Peki, tamam, tamam.
Bekleyin biraz.
Bay Jang çantada ne
olduğunu bilmek istiyor.
Çantada ne olduğunu
bilmiyorum.
İngilizce biliyor
musun, bilmiyor musun?
Evet, biliyorum!
New York'ta
uluslararası bir lisede 1 sene eğitim aldım.
Pekâlâ.
Çantayı size vermemi Richard
söyledi, tek bildiğim bu.
Ona böyle söyleyin!
Üzerinde numaraların
yazılı olduğu bir kağıt verdi, bu ne böyle?
Çantayı açmak için
gereken şifre.
- Çantanın içinde ne
var?
- Tehlikeli bir şey
değil.
Kendisi neden açmıyor
o halde?
- Bay Richard'a
güvenmiyormuş.
- Ben de güvenmiyorum.
Onunla sadece bir
haftalığına çıkmıştık.
Tamam!
Tamam!
- Bay Jang, çantayı
açmanız için ısrar ediyor.
- Tamam!
Pekâlâ!
Tanrım yardım et.
Acele etmenizi
istiyor, Bay Jang'in yapacak başka işleri var.
Çantanın içindeki
şeyi tarif edebilir misiniz?
Dört adet plastik
torba içerisinde mavi veya mor renkte
toz var.
Bilemiyorum, çok
şişkin görünüyor.
Bay Jang, size iş
teklif ediyor.
İş mi?
İş falan istemiyorum
ben!
Eğer yaşam bir milyar
yıl önce başladıysa ilk sinir
hücrelerinin oluşumunu görebilmek için 400.
000 yıl boyunca beklemek gerekecekti.
Bizim bildiğimiz
yaşam tam olarak burada başladı.
Beynin yapısı sadece
birkaç miligram düzeyindeydi ve bu
miktarla henüz düşünebilme yeteneğine sahip olmak mümkün değildi.
Daha çok refleks
görevi görüyordu.
Tek sinir hücresi
yaşamamızı, iki sinir hücresi hareketi sağlar.
Ve hareketlenme ile
birlikte olağandışı şeyler gerçekleşmeye başlar.
Dünya'daki hayvan
yaşamı milyonlarca yıl öncesine dayanır.
Yine de, birçok tür
beyin kapasitesinin sadece yüzde 3 veya 5 kadarını kullanır.
Ama bu kural, besin
zincirinin en üstünde bulunan insanlar
ortaya çıkana kadar devamlılığını sürdürür.
Sonunda beyin
kapasitesini daha fazla kullanan bir tür ortaya çıkar.
Yüzde 10 pek fazla
görünmeyebilir, ama yaptıklarımıza baktığımızda fazladır bile.
Şimdi özel bir
durumdan bahsedelim.
Beyin kapasitesini
bizden fazla kullanabilen tek bir canlı vardır
yunus balığı.
Bu inanılmaz hayvan,
yaklaşık olarak beyin kapasitesinin yüzde
20'sini kullanabilir.
Bu da ona,
ekolokasyon ile iletişim kurma imkanı
tanır.
O kadar etkilidir ki,
insanoğlunun yaptığı tüm sonarlardan daha iyidir.
Ama sonarı yunus
balığı bulmamıştır.
Bunu doğal olarak
kazanmıştır.
Bu da bugün üzerinde çalıştığımız
felsefenin hayati bir bölümünü
oluşturur.
Buradan hareketle insanların da icat etmekten çok buna doğuştan sahip olduğu sonucuna
ulaşabilir miyiz?
- Lucy.
- Karnıma ne yaptınız?
Hiçbir şey!
Sadece birkaç yatay kesik
attık.
Gayet başarılı geçti ve birkaç ay içinde yara izi tamamen yok
olacaktır.
Bir dahaki yaza
denize girebilecek durumda olursun.
Yara umurumda değil.
Neden ameliyat
ettiğimizi mi merak ediyorsun?
Organlarına
dokunmadığımızdan emin olabilirsin sadece
midenin altına ufak bir poşet yerleştirdik.
Avrupalı çocukların
bayılacağı yeni bir uyuşturucu, inan bana.
- Nedir bu?
- Bilimsel adı CPH4.
Oradan bakıldığında
pek güzel bir isim değil.
Daha havalı bir şey
düşünüyoruz.
Önerin var mı?
İzninle.
Hoş geldiniz.
Hoş geldiniz, buyurun.
Canlarım.
Muhteşem!
Harika!
Mükemmel!
- Nasılsın?
- Çok iyiyim, canım.
- Pekâlâ.
Öncelikle, bu
şirketin bir parçası olduğunuz için çok teşekkür ederim ki hiçbir sorun çıkmayacağından eminim.
Bu pasaportlar ve
biletler 24 saat içinde evlerinize
dönebilmeniz için geçerli olacak.
Oraya vardığınızda,
adamlarımız tarafından alınacaksınız biz
mallarımızı geri alacağız ve siz de hak
ettiğiniz özgürlüğünüzü geri kazanacaksınız.
Bu yüzden, herhangi
bir yetkili makama ihbarda bulunursanız
veya teslim olmaya kalkarsanız hepinizin
adreslerini ve aile isimlerini bildiğimizi
hatırlatma gereği duymuyorum.
Sizin sağduyunuza
güveniyoruz.
Güzel, neyse bayan ve baylar, ilk temennimi etmeme
müsaade edin "iyi
yolculuklar"!
Aman!
- Bunu satacak
mısınız?
- Korkarım ki
yaptığımız iş bu.
Bizim gibi ilkel
varlıklar için hayatın tek bir amacı vardır.
Zaman kazanma.
Ve zaman ilerledikçe,
anlaşılan vücudumuzdaki hücrelerin de tek
amacı bu gibi görünüyor.
Bu amaca ulaşabilmek
için insan ve solucan hücreleri gibi hücrelerin sadece iki çözümü vardır.
Ölümsüz olmak ya da
çoğalmak.
Eğer yaşam alanı
yeterince uygun değilse ve besin bulunamıyorsa
hücre ölümsüzlüğü seçecektir.
Diğer bir deyişle,
kendine yeterliliği ve kendini idare etmeyi seçer.
Diğer yandan, yaşam
koşulları uygunsa çoğalmayı
seçeceklerdir.
Bu şekilde,
öldüklerinde temel içgüdüleri ve
bilgileri bir diğer hücreye aktaracaklardır
ve bu hücre de bir başka hücreye aktaracaktır.
Böylece tüm bu ilim
ve irfan zamanla bir hücreden diğer bir
hücreye aktarılacaktır.
Pekâlâ, sakin ol.
Bir şeyin yok, zaman
kazan.
Bu işi bitirip
uçağıma bineceğim.
Uçağı düşün.
Uçağa bin ve buradan
git.
Şu anda en önemli
olan şey zaman kazanmak bir şey yapmaya
kalkışma, sakinliğini koru, hayattasın.
Hayattasın, şu anda
en önemli şey bu.
Bekle, zaman kazan.
Sakin ol.
Havamda değilim.
Kaltak dersini verdi
galiba!
Siktir!
Kanadı!
Şöyle bir düşünelim beyin kapasitemizin yüzde 20'sini kullanabilseydik hayatımız nasıl olurdu?
İlk aşamada
vücudumuza erişim ve kontrol olanağı sağlardı.
- Efendim.
- Buyurun?
Bilimsel olarak böyle
bir şey kanıtlandı mı?
İtiraf ediyorum, bu
sadece bir varsayım ama bir düşünecek
olursanız Yunanlıların, Mısırlıların ve
Kızıl Derililerin mikroskobun icadından
önce, hücreye dair hiçbir şey bilmemesine inanmak güçtür.
Peki Darwin'e ne
demeli Evrim Teorisi'ni ileri
sürdüğünde herkes onunla dalga geçmişti.
Kuralların ve
yasaların sınırlarını zorlamak ve
"evrim"den "devrim" yaratmak bizlere kalmış bir şeydir.
İnsanlarda 100 milyar
sinir hücresi vardır bunların sadece
yüzde 15'i etkin durumdadır.
İnsan vücudunda
yıldızlardan ve galaksilerden daha fazla bağlantı bulunur.
Devasa bir bilgi
ağına sahibiz ama neredeyse hiç
erişimimiz yoktur.
- Efendim!
- Buyurun?
- Sıradaki aşama ne
olurdu?
Sıradaki aşama
muhtemelen diğer insanları kontrol etmek olurdu.
Ama bunun için, beyin
kapasitemizin yüzde 40'ını kullanmamız gerekir.
Kendimizi ve
diğerlerini kontrol ettikten sonra nesneleri
kontrol etmeye başlarız.
Ama buradan sonrası
tamamen bilim kurguya kaçıyor.
Ve bu konuda Ay'ı
izleyen köpekten fazla bir şey bilmiyoruz.
- Affedersiniz,
efendim?
- Buyurun?
Bilemediğimiz bir
sebepten ötürü biri beyninin yüzde
100'ünü kullanabilseydi ne olurdu?
- Yüzde 100 mü?
- Evet.
Tahmin bile edemiyorum.
Hey!
- İngilizce biliyor
musun?
- Hayır, hayır.
- Sen biliyor musun?
- Evet, evet.
- Hemen hastaneye
götür beni!
- Hastane mi?
Bacağım!
- Hastane.
- Bekle burada.
Hanımefendi, merhaba?
Hey, bayan!
Acil yardıma
ihtiyacım var!
Burada bulunamazsınız.
Ameliyat yapıyoruz.
Lütfen, çıkın buradan!
Onu zaten
kurtaramayacaktınız.
Tümör beyin zarını ve
sağ omurgasını tamamen sarmıştı.
Biri içime poşetle
uyuşturucu yerleştirdi.
Onu çıkarmanızı
istiyorum.
Poşet sızdırıyor.
- Hemen yap.
- Tamam, ama önce lokal
anestezi yapmam gerekiyor.
- Zahmet etme.
- Peki, tamam.
Sakin olun, lütfen.
Silahınızı indirin.
Şöyle bir göz
atacağım, tamam mı?
- Sakıncası var mı?
- Yok.
- Merhaba?
- Anne.
Lucy, sesini duymak
çok güzel.
Orada saat kaç?
- Bilmiyorum, gece
vakti.
- Biraz bekle diğer
hatta geçeyim.
Ben başlıyorum!
Partide falan
değilsindir inşallah, kendine dikkat edeceğine söz vermiştin.
Deniyorum anne,
deniyorum.
Habersiz aradığın
için teşekkür ederim.
Baban seninle
konuşamadığı için çok üzülecek.
Spor salonundan daha
gelmedi.
Hep sabahları arardın.
- Anne.
- Efendim?
- Her şeyi
hissediyorum.
Ne demek istiyorsun,
tatlım?
Uzayı, havayı titreşimleri, insanları yerçekimini hissedebiliyorum.
Dünyanın döndüğünü
hissedebiliyorum.
Vücudumun sıcaklığı
düşüyor damarlarımdaki kan çekiliyor.
Beynimi
hissedebiliyorum.
En eski anılarımı
bile hatırlıyorum.
Bağlantıda sorun var,
tatlım.
Sesini tam olarak
duyamıyorum.
Anıların hakkında ne
demiştin?
Dişlerimde tel olduğu
zamanlardaki acıyı ateşim çıktığında
alnıma koyduğun elini hissedebiliyorum.
Kediyi okşadığım
zamanları hatırlıyorum, yumuşacıktı.
Kedi mi?
Ne kedisi, hayatım?
Mavi gözlü, kuyruğu
kesik olan Siyam kedisi.
Bunu hatırlaman
mümkün değil, hayatım.
O zaman bir yaşında
bile değildin.
Sütünün ağzımdaki
tadını odayı, suyu Ne demeye çalıyorsun, canım?
Sadece seni ve babamı
sevdiğimi söylemek istiyorum.
Hayatım.
Ve hala yüzümde
hissedebildiğim binlerce öpücüğünüz
için teşekkür ederim.
Seni seviyorum, anne.
Ben de seni
seviyorum, tatlım, hem de her şeyden çok.
- Ne kadarı kaldı?
- 500 gram.
Kalan kısmını
bedenimin dışarı atması ne kadar sürer?
Cevap verebilmem
için, maddenin ne olduğunu bilmem gerekiyor.
Yarayı dikebilir
miyim?
Devam et.
CPH4.
Biraz bahset.
Hamile kadınlar,
hamileliğin altıncı haftasında CPH4 üretirler
ama çok az miktarda.
Bu madde bebek için
atom bombası ile aynı etkiyi yaratır.
Bebeğin kemiklerinin
ve vücudunun oluşması için ona gereken enerjiyi ve gücü sağlar.
Bu maddenin yapay
halini yaptıklarını duymuştum başarabileceklerine
inanmıyordum.
Eğer gerçekten bu
CPH4 ise, bu kadar miktarla hayatta kalmanız inanılmaz.
Pek uzun sürmez.
Öğrenmek her zaman
acı verici bir süreçtir.
Küçüklüğünde
kemiklerin gelişirken hissettiğin acı gibi.
Kemiklerimin gelişme
esnasındaki sesini hatırladığıma inanabiliyor musun?
Derinin altındaki
gıcırtılar gibi.
Artık her şey değişti.
Tıpkı
algılayabildiğim müziğin sesi gibi, akışkan.
Eskiden kim olduğum
ve ne olacağım hakkında endişelere sahip
olmam çok garip.
Artık beynimin tüm
bölümlerine erişim sağlayabiliyorum, her şeyi net görüyorum ve gerçekte bizi biz yapan şeylerin farkına
varıyorum, çok ilkelce.
Hepsi birer engelmiş.
Söylediklerim sana
bir şey ifade ediyor mu?
Şu anda yaşadığın bu
acı gibi, bu engeller seni anlamaktan alıkoyuyor.
Şu anda hissettiğin
tek şey acı.
Sadece acı.
Diğerleri nerede?
Uyuşturucuları
taşıyan diğer kişiler, tedavi için onlara ihtiyacım var.
Berlin.
Paris.
Roma.
Paylaştığın için
teşekkür ederim.
- İyi akşamlar,
Profesör.
- Geleceğim demiştim.
- Bugün akşam yemek
yemeyecek misiniz?
- Maalesef öyle, çok
yorgunum.
- Hayırlı
istirahatlar.
- Teşekkür ederim.
Ödümü patlattın, bar
kapısı çalarmış gibi çalıyorsun.
Özledim seni.
Ben de seni.
- Anahtarlarını falan
mı kaybettin?
- Evet.
- Laptop'ını
kullanabilir miyim?
- Elbette.
Dün günüm böyle geçti
işte, harika bir şey.
Seni tüm gün orada
oturtup bekletiyorlar, çünkü senin zamanın onların umurunda değil.
Çince konuşup
durdular.
Çinceyi kim anlar ki?
Ben anlamıyorum.
Ve her zaman
arayacaklarını söylerler ve asla
aramazlar.
Hatta telefon
numaranı bile almazlar.
Ama bu adam hariç.
Adam Çinli bile değil
hatta.
Ajansta çalışıyor ve
çok tatlı.
Tanrım, gerçekten çok
tatlı!
Tatlı derken ne demek
istediğimi anlarsın, şu şeyinden varmış gibi
Tanrım, kalçaları falan Buradan
devam edeyim!
Beni nereye
götürdüğünü tahmin bile edemezsin.
4 Sezon Oteli, Kral
dairesi, bütün gece seviştik.
Özür dilerim, hep
benden bahsettik.
Sen nasılsın?
Richard ne alemde?
- Öldü.
- İkiniz
delirmişsiniz.
Ben duşa giriyorum.
- Buyurun?
- Profesör Norman,
adım Lucy.
Az önce insan beyni
hakkındaki tüm araştırmalarınızı okudum.
- Sizinle görüşmek
istiyorum.
- Bütün
araştırmalarımı mı okudun?
Çok gururlandım, ama
inanmakta güçlük çekiyorum.
O kadar çok şey
yazdım ki, en az 6734 sayfa yazdınız, isterseniz
hepsini ezberden anlatayım.
Emily'nin arkadaşı
mısın?
Sanırım biri benimle
kafa buluyor.
Emily orada mı?
Hayır, yalnızım.
- Kimsin sen?
- Söylemiştim ya.
Lucy'ydi değil mi?
Kusura bakmayın.
Beyin kapasitesi
hakkındaki teorilerinizi okudum.
Biraz acemice ama
doğru yoldalar.
Teşekkürler.
Profesör, hücrelerim
olağanüstü bir şekilde kendisini saniyede 7 milyon kere yeniliyor.
Ve ölüm zamanımı
tahmin etme konusunda sıkıntı yaşıyorum
ama 24 saat içinde öleceğimden şüphem yok.
Neden bahsediyorsun?
Teorinizin doğru
olduğunu söylüyorum.
Yüklü miktarda yapay
CPH4 yuttum.
Bu da beynimin yüzde
100'ünü kullanmama olanak sağlıyor.
Şu anda yüzde 28
düzeyindeyim.
Söyledikleriniz
doğruymuş.
Beyin kapasitesi
yüzde 20'ye ulaştıktan sonra ve genişledikten sonra geriye hiçbir engel kalmıyor.
Gerisi domino taşı
gibi geliyor.
Şu anda kendi beynimi
yönetiyorum.
Pekâlâ, ne diyeceğimi
bilemiyorum.
Bu teori üzerinde
yirmi yıldan fazla çalıştığım doğrudur.
Ama tamamen
araştırmalarımdan ibaret bir teoriydi.
Gerçek olabileceğini
hiç hayal etmemiştim.
- Metabolizmanızı
kontrol edebiliyor musunuz?
- Evet, edebiliyorum.
Ve başkalarının
bedenlerini de kontrol etmeye başladım.
Aynı zamanda
elektronik aletleri de kontrol edebiliyorum.
Hepsini değil, sadece
basit olanlarını; televizyon telefon radyo gibi.
İnanılmaz.
Acıyı hissetmiyorum.
Korkuyu ve şehveti
hissetmiyorum.
Bizi biz yapan her
şey, yok olmaya başladı.
Ne kadar az insan
gibi hissettikçe o kadar çok bilgiyi ve
neredeyse her şeyi kuantum fiziğini,
matematiği hücre çekirdeğinin sınırsız kapasitesini
anlamaya başladım.
Tüm bu bilgiler
beynimin içinde infilak ediyor.
Ne yapacağımı
bilmiyorum.
Ne yapman gerektiğini
bana soracak olursan Hayatın doğası
üzerine bir düşünecek olursak yani kökenine inecek olursak ilk hücre gelişimini iki farklı hücreye bölünerek
gerçekleştirmişti.
Hayatın tüm amacı öğrendiklerimizi aktarmaktadır.
Bundan daha büyük bir
amaç yoktur.
Eğer bu bilgilerle ne
yapman gerektiğini bana soruyorsan sen
de bunu aktarmaya devam et aynı zamanla aktarılan herhangi bir basit hücre gibi.
Zaman mı?
Tabii ya.
On iki saat sonra
orada olacağım.
- Gidiyor musun?
- Evet.
- Bu ne böyle?
- Reçete.
- Ne zamandan beri
Çince biliyorsun?
- Bir saatten beri.
- Hiçbirini
anlamıyorum.
Böbreklerinde
düzensizlik var, ciğerlerin iflas ediyor, hayatını düzene sokmalısın.
Bu ilaçları al, spor
yap, organik yiyeceklerle beslen, iyileşeceksindir.
Dün gece 11 sularında
bir kadın bir hastayı öldürdü.
Olay Tri-Service
hastanesinde gerçekleşti.
Şüpheli 25
yaşlarında, sarışın, orta boylu.
Polis ülkenin her
yanında şüpheliyi arıyor.
Kadın silahlı ve çok
tehlikeli.
Del Rio.
Tayvan'daki bir ADB
vatandaşından tuhaf bir ihbar aldım.
Genç bir bayan büyük
bir uyuşturucu zinciriyle ilgili bilgi vereceğini söyledi.
- Ben hallederim.
- Tamamdır, sende.
- Alo?
- Evet, bir grup
uyuşturucu kaçakçısı ile ilgili bilgi verecektim.
Yetkili biriyle
görüşmem gerekiyor.
Şanslıymışsınız.
Burada benden yetkilisi
yoktur.
En başından alalım.
İsminiz nedir?
Beni iyi dinle,
Pierre Del Rio, masadan kalk, sandalyene otur
solundaki kırmızı kalemi al ve söylediklerimi not et.
Kamera falan yok, acele
et.
Kaybedecek zamanım
yok.
Devam et.
Avrupa'ya ulaşmak
üzere olan 3 kişinin bilgilerini göndereceğim.
Her biri bir kilo
uyuşturucu taşıyor.
Onları yakalamanı ve
malı almanı istiyorum.
Mal bana lazım olacak.
Ne tür bir
uyuşturucuymuş bu?
Kalıp mı?
Kapsül mü?
- Toz, plastik
poşetler içinde mide boşluğunda saklı.
- Anlamadım?
Malı çıkartırken çok
dikkatli olun.
Çok tehlikeli bir
maddedir.
İnan bana.
- Geldi mi?
- Evet.
- Güzel.
Sana güveniyorum.
Her şey yolunda mı?
Günaydın.
Berlin - Almanya -
Teşekkürler.
Bu o!
Yakalayın onu!
Benimle gelin, lütfen.
- Merhaba.
- Bayım, bizimle
gelin.
Roma'ya hoş geldiniz.
Günaydın, bayım.
- Lütfen bizi takip
edin.
Bu taraftan.
- Elbette.
Del Rio.
- Aradığın için
teşekkürler.
- Üçüncü adamı da
yakaladık.
- Teşekkürler.
Transfer için gereken
evrakları sana gönderiyorum.
- Görüşürüz.
Tamamdır, hepsini
yakaladık.
Bayanlar ve baylar, Paris-Charles
de Gaulle'e inmek üzereyiz.
Hanımefendi,
bilgisayarınızı kapatmanızı istemek zorundayım.
- Burnunu sil.
- Affedersiniz?
- Şampanya alabilir
miyim?
Tabii, elbette.
- Şampanyanız,
hanımefendi.
- Teşekkür ederim.
Çok özür dilerim ama
artık masanızı kapatmanız gerekiyor.
Tabii.
Bilgiye.
Eğer yaşam alanı
yeterince uygun değilse ve besin bulunamıyorsa
hücre ölümsüzlüğü seçecektir.
Diğer bir deyişle,
kendine yeterliliği ve kendini idare etmeyi seçer.
Hayır, hanımefendi.
Yerinizden
kalkmamanız gerekiyor.
Hanımefendi, kesin
şunu!
Hanımefendi Kapıyı açın, hanımefendi!
Yerinize dönmeniz gerekiyor!
Hanımefendi!
İnişe geçiyoruz,
lütfen, kapıyı açın!
Bir şey söyleyin, iyi
misiniz?
Hanımefendi?
Hanımefendi!
Hanımefendi, kapıyı
açın!
Bir şey yapın, yardım
edin!
Cevap verin!
Kapıyı açın!
Hanımefendi?
İyi misiniz?
Bir şey söyleyin!
- Karın kısmında yara
mı vardı?
- Evet, içinden biz
çıkardık.
- Şu an nasıl?
- İyi, sağlığı
yerinde.
Ona verdiğim dozla,
en erken bir gün içinde uyanır.
- Doktor, uyandı.
- Emin misin?
- Evet, yatakta
oturur vaziyette.
- Bu o.
- Onu bağlamadınız mı?
- Bağlamaz olur muyuz!
Hanımefendi,
kımıldamayın!
- Yalnız konuşmamız
gerekiyor.
- Ellerinizi havaya
kaldırın, lütfen.
- Paketleri aldın mı?
- Evet.
- Neredeler?
- Güvendeler.
- Burada, Paris'te.
- Bendeyken daha
güvende olurlar.
Aracı burada bırakma.
Git bir yere park et.
Polislik hayatımda
çok garip şeyler görmüşlüğüm oldu ama
açık konuşayım, orada yaptığın şey, ödümü kopardı.
Herkesi öylece
uyutuverdin, endişelenmem gerekiyor mu?
- Hayır.
- Güzel.
- Sakıncası var mı?
- Yok.
- O ne?
- Korece, ben
süreceğim.
Yo, yo, yo.
Bu bir polis arabası!
Yapamazsınız!
Bunun imkanı yok, hanımefendi.
Bu bir polis arabası!
Peki, öyle olsun.
Gidelim, beyler!
Bayım, affedersiniz.
Biriyle konuşmam
gerekiyor.
Polisle konuşursun.
Dinleyin, ben bir
Alman vatandaşıyım, avukat talep ediyorum.
Ameliyathaneyi bir kontrol
edeyim.
- Gelirken yiyecek
bir şeyler de al.
- Obur herif.
- Her zaman böyle mi
araç kullanırsın?
- Daha önce araç
kullanmadım.
- Harika!
- Bu yoldan gideceğiz!
- Geç kalıyoruz.
- Ölmektense geç
kalmayı yeğlerim.
- Gerçekte hiçbir
zaman ölmüyoruz aslında.
Üzgünüm, bayım, ama
bunu yapamam Pekâlâ, sorun yok.
- Takibi
bırakmalarını söyleyeceğim.
- Zahmet etme.
Yiyecek bir şeyler
ge- - Çantayı ver.
- Öldürün ve ondakini
de alın.
Durmayın öyle,
öldürün şunu!
Aç!
Gidelim!
Sana yardım
edebileceğimden pek emin değilim.
- Evet, edebilirsin.
- Nasıl?
Bazı şeyleri
hatırlatabilirsin.
Gidelim mi?
- Nereye gidiyoruz?
- İlk soldan dönün.
Pekâlâ.
Şu arabayı takip et.
- Profesör?
- Teşekkür ederim.
- Buyurun?
- Lucy.
Bu o.
Merhaba, Paris'te
misin?
Evet.
Güzel, harika.
Dinle, şu anda otelde
değilim.
Durumunu görüşmek
üzere birkaç meslektaşımla üniversitede
görüşme yapıyoruz.
- Alanlarının en
iyileridirler ve çok güvenilirdirler.
- Sana güveniyorum.
Teşekkürler.
Bizimle üniversitede buluşma
şansın var mı?
Tanıştığıma çok
memnun oldum.
- Aynı şekilde.
- Komiser Del Rio.
- Nasılsınız?
Sizi meslektaşlarımla
tanıştırayım.
- Bu Profesör
Cartier, beyin cerrahı.
- Profesör - Herkesi tanıyorum.
Öyledir elbette.
Baylar, bu Lucy, şey
olan ilk kadın yani, size ondan
bahsetmiştim.
Bayan Lucy'nin bana
ilginç gelmesi için bazı sebepleri var.
Beyninin ulaşılması
güç bölümlerine erişebilir bu da onun,
beynin henüz keşfedilmemiş bölgelerine
girmesine olanak sağlıyor.
Bazı yetenekleri var.
Bize bir örnek
verebilir misiniz?
Altı yıl önce kızın
Gabriel bir trafik kazasında hayatını kaybetti.
Deri koltuklu, mavi
bir arabaydı dikiz aynasında plastik bir
kuş asılıydı.
Patron, hastanede 5
adamımızı kaybettik.
Özür dilerim.
Ne kadar adamımız
kaldı?
Benimle birlikte 25.
Lanet kadın, teslim
olmuyor.
Tam bir cadı.
Biliyorum.
Onu kendi ellerimle
öldüreceğim.
- Gelenler var, odayı
koruyabilir misin?
Odaklanmam gerekiyor.
- Tabii.
Acele edin.
Tüm bu bilgilere
nasıl ulaştınız?
Elektriksel dürtü ile.
Tüm hücreler diğer
hücrelerle iletişim kurabilir.
Saniyede binlerce
bitlik bilgiyi birbirlerine aktarabilirler.
Hücreler iletişim
kurabilmek için bir araya toplanırlar.
Bu da maddeyi
oluşturur.
Hücreler bir araya
gelir, biçimli bir şey oluşabilir biçimsiz
bir şey oluşabilir veya yeni bir şey oluşabilir.
Hepsi aynıdır.
İnsanlar kendilerini
benzersiz olarak tanımlarlar.
Bu yüzden bütün var
oluş nedenlerini bu benzersizliklerine dayandırırlar.
"Bir"
benzersiz bir ölçü birimidir.
Bütün sosyal
sistemimiz kabaca bir taslaktan ibarettir.
Tek öğrendiğimiz şey
1+1'in 2 olduğudur.
Ama 1+1 asla 2 etmez.
Aslında sayılar ve
harfler diye bir şey yoktur.
Var oluşumuzu
anlaşılır kılmak için bazı şeyleri
kodlayarak insansı hale getirmişizdir.
Uçsuz bucaksız olanı
unutabilmek için, bir taslak oluşturmuşuzdur.
Ama insanlar bir
ölçüt değilse ve dünya da matematiksel kurallarla
yönetilmiyorsa tüm bunları idare eden şey
ne?
Yolda giden bir araç
olsun hızını sonsuz bir şekilde
artırırsak, araba yok olur.
Arabanın orada
olduğuna dair kanıt bulunabilir mi?
Varlığa gerçekliğini
veren şey zamandır.
Zaman tek gerçek
ölçüttür.
Maddenin varlığını
zaman kanıtlar.
Zaman olmadan, biz de
olmayız.
Her şeyin
belirleyicisi "zaman" o halde.
Tüm binayı arayın ve
bulun onu!
- Onları daha fazla
tutamayız.
- Gitme zamanı o
halde.
Hepsini almak
istediğinden emin misin?
Korkarım ki bu dozla
hayatta kalamazsın?
Hücrelerimin bazıları
sonuna kadar direnecektir.
Son yüzdeye
ulaşabilmem için sınırları zorlamam gerekiyor.
Hücre çekirdeklerinin
patlaması için baskı yapacağım.
Bu kadar fazla bilgi,
Lucy insanoğlunun buna hazır olduğundan
emin değilim.
Bizler güce aç
varlıklarız.
İnsanın doğasıyla
oynamak bize sadece dengesizlik ve kaos
getirecektir.
Kaosu cehalet
getirir, bilgelik değil.
Bir bilgisayar
yaratacağım ve bilgilerimi ona aktaracağım.
- Bu bilgilere
erişebilmen için bir yol bulacağım.
- Peki.
Umarım yaptığın fedakarlığa
değeriz.
Kimse kımıldamasın!
İngilizce biliyor
musunuz?
- Ne yapıyor?
- Maddelerdeki
enerjiyi emiyor.
Bilgisayarlarımıza
giriş yapmaya çalışıyor.
- Chong-Ju!
- Buradayım, patron!
- Şunların icabına
bak!
- Tamam patron!
Siz, böyle gelin!
Hazır mısın?
İyi misin?
Yardım çağırın, çabuk!
Aman Tanrım, neler
oluyor?
- Ne yapıyor?
- Kendi yeni nesil bilgisayarını
inşa ediyor.
Nerede o?
Nerede o dedim?
Cevap verin!
Cevap verin lan!
Hey, sen!
Bakın, bilgisayar
hareket ediyor.
Nerede o?
HER YERDEYİM Hayat
bize bir milyar yıl önce bahşedildi.
Şimdi nasıl
yaşayacağınızı biliyorsunuz.
<b>Çeviri:
Burhan Guclu @BurhanGuclu # Damon Albarn - Sister Rust #||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »