Kafa Avcıları (2011)Hodejegerne
| |
96 dk
Yönetmen:Morten Tyldum
Senaryo:Ulf Ryberg, Lars Gudmestad, Jo Nesbø
Ülke:Norveç , İsveç , Danimarka, Almanya
Tür:Suç, Dram, Gerilim
Vizyon Tarihi:04 Ağustos 2011 (İsviçre)
Dil:Norveççe, Danimarkaca, Rusça, İngilizce
Müzik:Trond Bjerknes, Jeppe Kaas
Web Sitesi:Resmi site
Çekim Yeri:Skøyen, Oslo, Norveç
Kelimeler:sanat, tablo, sanat galerisi, devamı...
Nam-ı Diğer:Headhunters | The Headhunters
Oyuncular
Aksel Hennie
Synnøve Macody Lund
Nikolaj Coster-Waldau
Eivind Sander
Julie R. Ølgaard
Özet
Roger istediği her şeye sahip gibidir; fakat olması
gerekenden daha büyük bir lüks içinde yaşamaktadır. Bunu devam ettirebilmek
için ikinci iş olarak sanat eseri hırsızlığı yapmaktadır. Bir galeri açılışında
tanıştığı Clas, bir iş için aradığı mükemmel aday olmanın yanı sıra çok değerli
bir tablonun da sahibidir. Roger fırsatı hemen değerlendirmek ister ve en büyük
vurgununu planlamaya başlar.
Altyazı
Bu film 18 yaşından küçükler için sakıncalı sahneler
içermektedir.
Kural 1: Girdiğiniz yer hakkında herşeyi bildiğinizden emin
olun.
2: Asla 10 dakikadan
fazla kalmayın.
Geçen her dakika
beklenmedik bir anda birilerinin gelme
olasılığını artırır.
3: Ardınızda iz
bırakmayın.
4: En değersizlerinin
farkedilmesi haftalar sürse bile sahteleri
toplamakla zaman harcamayın.
5: Er ya da geç iki
şeyden biri gerçekleşir: Ya bir daha çalmanızı gerektirmeyecek kadar değerli
bir sanat eseri bulursunuz ya da
yakalanırsınız.
KAFA AVCILARI
Adım Roger Brown.
Boyum 1.68.
Bu kısalığı telafi
etmem gerektiğini anlamanız gerekiyor.
Mesela evim, 30
milyoncuk.
Evimi sevmem ve
almaya da gücüm yetmez.
Ama o seviyor.
Kimin her zaman
galeri açan bir sevgilisi oluyor ki?
Miras kaldığını
söyledim.
Öyle söylemek zorundaydım.
Fakat miras kalan şey sahip olduğum kötü genlerdi.
Gerçekleri ortaya
çıkarmanız için çok çalışmanız gerekir.
Benim gibi birinin
istediğini elde etmesi için tek bir şeye ihtiyacı vardır para.
Çok para.
Fakat Diana'nın
herşeyden daha çok istediği bir şey var.
Tam da vermek istemediğim
bir şey.
- Çok şirin değil mi?
- Çok.
Diana Power Eliassen.
Güzel, uzun boylu ve
akıllı.
Varlığı sıradanlaşan.
Değerini bilemediğim.
Çoğu erkek ona
istediği herşeyi verebilir.
Boyu 1.
68'den uzun olan çoğu erkek.
Ama çok yakında benim
sıram gelecek.
Benim fırsatım.
Hissedebiliyorum.
Bu arada ben büyük
oynarım.
Büyük oynamayan
kazanamaz çünkü.
- Yarın ne yapıyorsun?
- Niye sordun?
Yemeğe davetliyiz.
Yemeğe davetliyiz.
- "Biz" mi?
- Evet, biz.
- Başkalarına bizden
mi bahsediyorsun?
- Tanışmanı istediğim
biri var.
Üzgünüm ama bu işe
bir son vermeliyiz.
- Açıklamama iz-- -
Gerek yok.
Lotte - "Biz" diye bir şey yok.
- Nasıl yani?
- Lander, özgeçmişin
oldukça etkileyici.
- Teşekkür ederim.
Pathfinder için
aradığınız uygun kişi olduğumu düşünüyorum.
- Boş zamanlarında ne
yaparsın?
- Boş zamanım yok.
Oslo civarında
yaşıyorsun, Skoyen'de.
Eşin?
Camilla.
9 yıldır evliyiz.
İki çocuğumuz var ve
okula gidiyorlar.
- Çalışıyor mu peki?
- Evet, şehir
merkezinde bir hukuk bürosunda.
- Çocuklar
hastalandığında kim bakıyor?
- Eşim.
- Hizmetçiniz var mı?
- Hayır.
- Köpeğiniz?
- Hayır.
- Herhangi bir şeye
alerjin var mı?
- Hayır.
Yönetici olarak
itibarının ederi nedir peki?
İtibarım derken?
Ne demek istiyorsunuz?
Julian Opie'nin bu
eseri iki yüz elli bin ediyor mesela.
- Bununla eş değer
bir eserin var mı?
- Var.
Munch'un yaptığı
litografik bir broş.
Öylece bakarak değer
biçebiliyorsun yani?
Evet, sanırım.
Arkamda gördüğün
basit hatlardan oluşan, tekdüze renklerle boyanmış ve kumaş içermeyen eserin bu kadar değerli olmasının
sebebi, sanatçının itibarı.
- Aynısı
yöneticiler için de geçerli yani?
- Kesinlikle.
İşte bu yüzden bu iş
için uygun değilsin.
- Ne?
- Allah aşkına, bu
görüşmeyi isteyen sendin.
- Ne yapabilirdim ki
başka?
- Hakkında bize bilgi
verebilecek birini bulduk.
Görünen o ki, buraya gelmeden
önce bundan haberin olmamış.
Hepsi oyun, Lander.
İyi dinle Pathfinder şirketinin başkanı ve mali
denetmeni yarın geliyor.
Onlarla buluşup, niye
artık bu işle ilgilenmediğini anlatmanı
istiyorum.
- Dönek olduğumu
düşünecekler.
- Hayır.
Değerinin farkında
olan birindeki hırsı görecekler.
- Lander, bu fırsatı
iyi kullan.
- Fırsat?
İtibarını
artırabilirsin.
Sana iki yıllığına
şimdiki maaşının beş katını
kazanabileceğin bir iş sözü veriyorum.
Bunu nasıl garanti
edebiliyorsun?
Çünkü müşterilerime
asla tutamayacağım bir söz vermem.
- Öyle mi?
- Öyle.
- Nasıl oluyor o iş?
- Baş harfi
"İ".
- İtibar - Tüm kariyerim buna dayanıyor.
Merhaba.
Yarın saat 12'de
Jeremiah Lander ve Pathfinder'la bir görüşmeniz var.
- Gerekli bilgiler
dosyada.
- Harika.
Eşiniz bu hafta sonu
bir galeri açıyor galiba, acaba - Ben de
gelebilir miyim?
- Davetli misin?
- Evet, geliyor muyum?
- Geliyor musun?
Kasper Hansen
Caddesinde yapılan restorasyon için 357.
000'lik fatura geldi.
Doğrudur.
Ödemeler için
Diana'ya yardım ettim.
Galeriyi cuma günü
açıyor.
Harcamalarını
azaltmazsan her an iflas edebilirsin.
Deniyorum.
Sana durumun
ciddiyetini anlatmaya çalışıyorum burada.
Kredi kartı olayını
çok fazla abarttı-- Bakmam gereken bir telefon var.
Sonra görüşürüz.
Adamımız Jeremiah
Lander, Skoyen'de yaşıyor.
- Tamam, buldum.
Ne zaman?
- Yarın saat 12'de
Alfa'da.
- Evde kimse olacak
mı?
- Hayır.
Eşi şehir merkezinde
çalışıyor.
Mekanın yakınlarında
görüşürüz.
Paranın %50'si
Gothenburg'daki alıcının %20'si de
alarmı devre dışı bıraktığı ve tabloyu İsveç'e soktuğu için Ove Kjikerud'un olacak.
Tripolis'den onun
gibi birini ayartmak belki de yaptığım en akıllıca işti.
Bana düşen pay da
seksen bin.
Seksenn binn!
Ama bu para evin
sonraki üç aylık kirası için bile yeterli değildi.
Bir şeyler
yapmalıydım.
- Merhaba.
- Geldiğiniz için
minnettarım.
- Çok iyi görünüyor.
- Daha yarısı gelmedi
bile.
- Görüşmem gereken-- -
Herşeyi halledeceğiz.
- Tebrik ederim,
harika bir sergi.
- Teşekkür ederim.
Çok gergin bir gün
geçirdim.
Sonra anlatırım.
- Ama onunla
tanışmanı istiyorum.
- Kiminle?
- Eşim.
Roger Brown.
- Clas Greve.
Clas Hollanda'dan
daha yeni taşındı.
Pardon Selam, gidiyor musunuz?
Hayır, çocuklar daha
yeni eğlenmeye başladı.
- İş için mi geldiniz?
- Hayır Büyükannemin dairesi miras kaldı.
- Büyükanneniz
Norveçli mi?
- Evet.
Erken emekli oldum.
Daireyi restore
etmeyi düşünüyorum.
Emeklisiniz öyle mi?
Nerden?
Hollandalı bir
teknoloji şirketinde yöneticiydim.
GPS sektörü.
Şöyle geçsek - Hollandalı GPS şirketi?
HOTE olabilir mi?
- Aynen.
Amerikan Amtech
şirketi daha yeni satın almamış mıydı onları?
- Bu sektörden
misiniz?
- Hayır.
- Niye ayrıldınız?
- İş konuşarak sizi
sıkmak istemem.
Dert etmeyin.
İstihdam alanında
çalışıyorum, sıkılmam.
- Pathfinder'ı
duydunuz mu hiç?
- Tabii ki.
Rakiplerimizden biri.
Küçük ama çok iyi bir
şirket.
Gitmem gerek.
İyi akşamlar.
Clas Pathfinder yurtdışından gelen devralma girişimlerine direnebilecek yeni bir CEO
arıyor.
- Bir görüşme
ayarlayabilir miyiz?
- Kusura bakma ama-- Pazartesi
günü saat 12'de, öğle yemeğinde.
İşten başka şeyler de
konuşuruz.
Sanat eserleri,
evinin restorasyon işleri, Polonya'daki işçiler
Şık bir restoran ismi vereceğim sana.
"Hayır"
kelimesini cevap olarak kabul etmezsin değil mi hiç?
HOTE sadık çalışanına
ayrılık hediyesi mi verdi?
Vermedi.
Çaldım.
Tamam o zaman.
Güzel eşine
selamlarımı ilet.
- Eşim.
- Roger Brown.
- Brede Sperre, Adli
Soruşturma Departmanı.
- Sizi televizyonda
görmüştüm.
- Kendisi sanat
hırsızlıklarını araştırıyor.
- Ya cinayetler?
Tüm kaynaklarımızı
hırsızlıkları durdurmak için kullanıyoruz.
- Sanat sektöründe
misiniz?
- Hayır.
İş bulma şirketi
Alfa'da işe alım uzmanıyım.
- Partnerlerimizden
birisi.
- Niye sordunuz?
- Eşinizin küpelerine
bayıldım.
- Sizin hediye
ettiğinizi söyledi.
- Evet.
İşini iyi yapan, iyi
prim alıyor.
İşler bizde de böyle
yürüseydi keşke Bay Sperre?
VG magazin.
Resminizi çekebilir
miyiz?
Tabii.
Roger?
Orada mısın?
Bunu görmelisin.
Rubens'in "Kaledonya
Domuzunu Arayış" tablosu.
Antwerp'den 1941
yılında Almanlar tarafından çalındı.
Uzun süredir kayıp.
Şimdi nerede asılı olduğunu
biliyor musun?
- Hayır.
- Clas Greve'in
Oscars Caddesindeki evinde.
Büyükannesinin savaş
sırasında Alman bir subayla gizli bir ilişkisi varmış.
Sonra subay
tutuklanmış ve idam edilmiş.
- Büyükannesi de
yakalanmaktan çok korkmuş.
- Tabloyu da saklamış
öyle mi?
- Gerçeğini değil ama.
- Ne yani dairedeki
sahtesi mi?
- Bunları sana niye
anlattı ki?
- Değer biçebilecek
birini arıyor.
Böyle birini tanıyıp
tanımadığımı sordu.
Yani orijinal tablo
şimdi Clas Greve'in dairesinde öyle mi?
- Evet.
- Burada, Oslo'da?
- Evet.
Tabloyu evinden
aldırmak için bir sanat müzesiyle görüştüm.
Böyle değerli bir
tablonun daha güvenli bir yerde durması
lazım.
- Ne kadar eder sence?
- Onlarca Belki de yüzlerce milyon.
Ne düşünüyorum
biliyor musun?
Bunu kutlamalıyız.
- Neyi?
- İlk galerini
açışını.
- Ve bizi.
- Bana destek olduğun
için teşekkür ederim.
- Herşey çok güzel
olacak.
- Ne demek istiyorsun?
Geleceğimiz hakkında
düşünmeye başlamalıyız diyorum.
- Ben Ove.
- Yeni bir adamımız
var.
- Saatin kaç olduğundan
haberin var mı?
- Clas Greve.
Oscars Caddesi,
numara 25.
- Değerli bir şey mi
bari?
- Değerli de laf mı?
Ove?
- Ove?
Neler oluyor?
- Pardon.
Natasha burada da.
- Ne diyordun?
- Benimle yarın evde
buluş.
Hayır, yarın olmaz!
Yarın Cumartesi.
Tüm günü onunla
geçireceğim.
Ove, bu acil bir
durum.
Birkaç günümüz var
sadece.
- Saat 1'de!
- Tamam, tamam.
- Çok düşüncelisin.
- Günaydın.
- Şey - Evet?
Dün geleceğimiz
hakkında söylediklerin Koridordaki minik
ayak sesleri de dahil miydi onlara?
- Olabilir.
- Olabilir deme Roger.
Herşeyi yoluna
koyacağız demiştim.
- Bunu şimdi konuşmak
istiyorum.
- Ben de.
Ama önemli bir
toplantım var.
Beni aptal mı
sanıyorsun?
Önemli bir toplantın
mı var?
Dün akşam değil miydi
o?
Gitmem gerek.
Sonra araşıp
konuşuruz.
- Niye bu kadar
korkuyorsun?
- Yok bir şey.
Köpeklerdendir Bir de
senin bu tavırlarından.
Hayatımın geri
kalanını çocuksuz geçirmek istemiyorum.
Evet, biliyorum.
Ama şimdi şu
toplantıya gitmem gerekiyor!
Bunu sana yedi yıldır
anlatmaya çalışıyorum.
Bu şekilde devam
edersen bir yedi yıl daha anlatırsın!
Öyle demek istemedim.
Çocuk falan
istemiyorsun sen.
Kaç milyondan söz
ediyoruz?
- Yaklaşık yüz.
- Yüz mü?
Hep aynı şeyi
yapıyorsun, Ove.
Silah taşımanı
istemediğimi söylemiştim.
Silahsız dolaşmam,
bilirsin.
Evimin her yerinde
silah vardır.
Hatta her odada bir
tane.
Sen de taşımalısın.
Er ya da geç lazım
olacak.
Tamam.
Gothenburg'a
gidiyorsun ve tablonun sahtesini buluyorsun.
Ben de Pazartesi günü
Clas Greve ile öğle yemeğinde buluşacağım ve-- Ove?
- Sana arabada
beklemeni söylemiştim!
- Çakmağım yok ama!
Çık hadi!
Bir şey konuşuyoruz
burada!
Kadınlar Lafım bir Rus orospusu tarafından kesilmeden
önce diyordum ki Pazartesi günkü yemekte
dairenin ne zaman boş olduğunu öğreneceğim.
- Sen de hemen
İsveç'e gidiyorsun.
- Anlaşıldı.
Hassiktir!
- Müsait değilim ben
o gün.
- Değil misin?
Natasha'yı unutmuşum.
Yeni bir film
çekiyoruz.
Film mi?
Herşey ayarlandı bile.
- Onun filmini mi
çekiyorsun?
- Seyirlik bir şeyler
lazım arada.
Önce alarmı kuruyorum
sonra da kaydı başlatıyorum.
- Yani kaydettiğini
bilmiyor.
- Hayır.
Güvenlik de oturup
sizi izliyor.
Yatağı çeken bir
kamera yok ki!
Sadece soyunuşunu
görebiliyorlar.
Bir de birkaç parmak
olayı.
Hepsi bu!
Yeni traş etmiş.
İyiymiş!
Gerisi bana özel.
Nasıl?
Tablonun müzeye
götürülmesine sadece birkaç gün var.
Bunun ne kadar büyük
bir fırsat olduğunu anlamıyor musun?
Ama o da senede iki
defa geliyor.
İşimiz bittiğinde
milyoner olacaksın.
Bu kadar çok parayla
onu ömrünün geri kalanı için satın
alabilirsin bile.
Karides istemiyorum, soslanmış
olsun.
Oslo'da mı kalacaksın?
Yoksa gelip gidecek
misin?
Üç buçuk milyon artı
hisse senedi opsiyonu.
Bu işi çantada keklik
görüyorsun.
Buralarda yabancı
olduğunu unutma.
Norveçli şirketler
çok şey-- Roger.
Yöntemin takdire
şayan.
Ama ben teklifini düşündüm
de geldim zaten.
İlk karşılaşmamızda
çok istekliydin-- İstekli?
Galeride
tanıştığımızda resmen can atıyordun ve direk konuya giriş yaptın.
Sorun şu ki; o gün
teklifine pek sıcak bakmıyordum.
Ama daireyi restore
etme işi beni çok heyecanlandırmadı.
O yüzden sorun
değilse, rol kesmeyi bırakır mısın?
Tamam.
Teslim oluyorum.
Ama hakkında daha
fazla şey öğrenmem lazım.
Squash oynar mısın?
- Evli misin?
- Ayrıldım.
- Çocuk var mı?
- Yok maalesef.
- Köpeğin?
- Var.
- Amsterdam'da.
- Köpek çiftliğinde
mi?
Yarın gidiyorum.
Buraya getireceğim.
GPS sektöründe
çalışmak zor olsa gerek.
- Sırtın.
- Ordudan kalma.
Ordu mu?
18 yaşındaydım.
Birkaç yıl sonra özel
birliğe katıldım-- - Uzmanlık alanın neydi?
- İz sürme.
- Neyin izini?
- İnsanların.
Kayıp olanlar,
arananlar - Ekipmanları da HOTE
sağlıyordu?
- Aynen.
Mikroskobik vericiler
üretiyorlardı.
Geliştirmeleri için
önerilerde bulundum.
Onlar da beni işe
aldı.
- Yara izlerinin
sebebi ne peki?
- Bolivya.
- İşkence mi gördün?
- Hayır.
Tam zamanında serbest
kaldım.
Filmlerdeki gibi
olmuş.
Öyle bir film
seyretmemişsindir.
- Pathfinder'la ne
zaman görüşebiliriz?
- Ne zaman istersen.
- Amsterdam'dan ne
zaman dönersin?
- Yarından sonra.
Döndüğünde görüşürüz
o zaman.
Diana?
Müşterilerle
birlikteyim.
Geç kalabilirim.
Clas Greve, lider GPS
firması HOTE'nin yeni ürün geliştirme müdürü.
HOTE, NATO'yla milyar
dolarlık sözleşme imzaladı.
Avrupa Askeri
Pentatlon Yarışmasının galibi.
Clas Greve
(Danimarka, TRACK) Terörist barınağı, TRACK askeri birlikleri tarafından yok
edildi.
Selam, ben Diana.
Telefona şu an cevap
veremiyorum.
İyi günler.
- Selam.
- Selam.
Hoşgeldin.
- Cebini aradım ama
açmadın.
- Galeride unutmuş
olmalıyım.
- Önemli bir şey
miydi?
- Hayır.
Sesini duymak
istemiştim.
Çok hoşsun.
Otursana, film yeni
başladı.
Hayır.
Ben Çok yorgunum.
Yatıyorum.
Tamam.
Milimetresinde
yüzlerce verici içeren bir jel geliştirdik.
Herşeye yapışabilen
ve yapıştıktan sonra da çıkarılması imkansız bir jel.
- Trace'den mi
bahsediyorsunuz?
- Kesinlikle.
Trace'in tek zayıf
noktası, çamura karşı olan hassasiyeti.
Ordudayken bizzat
yaşamıştım.
Eğer bu durum
gerçekleşirse çok afedersiniz, siki tutarsınız.
Herşey
ekipmanlarınızın iş görür vaziyette olmasına bağlıdır.
Bay Brown, sizinle
çalışmamızın çok büyük bir avantaj olacağını söyledi.
Sonuçta, son kararı
vermemizde kendisinin de yardımı olacak.
Birazdan dönerim.
- Çok iyiydi.
- Teşekkür ederim.
Tavsiye mektubunu ne
zaman yazarsın?
- Önce bir düşünmemiz
lazım.
- Neyi?
Senden başka adaylar
da var.
Herkesi
değerlendirmeliyiz.
Ararız seni.
Roger bekle Sen orada değil miydin yoksa?
Bundan daha iyisi
olamazdı.
Kontrat imzalamaya
bile hazırdılar.
İmzalarlar o zaman.
Alo.
Bu gece Gothenburg'a
gitmek zorundasın, Ove.
Tabloyu mümkün
olduğunca çabuk elden çıkarmalıyız.
Merhaba.
Konuşmamız gerek.
- Böyle ulu orta
gelme bir daha.
- Birkaç saniyeni
ayıramaz mısın?
Hatalıysam özür
dilerim ama Gerçekten konuşacak bir şey
yok.
- Para mı lazım?
- Seni çok özledim.
Seni çok özledim.
Lotte Lotte Görüşmeyelim
bir daha.
- Yorgun görünüyorsun.
- Teşekkür ederim!
- Bir şey mi oldu?
- Hayır.
- İşler yoğundu
galiba?
- Biraz.
Pathfinder ve Clas
Greve ile bir toplantım vardı.
- Herşey yolunda mı
peki?
- Hayır.
- İşe alındı mı?
- Tabii ki hayır.
Norveç'te iş
bulamayacağından emin olmak için yarın
tüm meslektaşlarımı arayacağım.
Niye ki?
Cep telefonunu bulamadın
mı daha?
- Telefonunu
kaybetmiştin ya hani?
- Evet.
- Galeride miymiş?
- Evet.
İyi hadi.
- Biraz daha ister
misin?
- Olur, teşekkür
ederim.
Ove?
Ove Ove!
Selam.
- Selam.
- Napıyorsun burada?
Garaja girdin ve
çıkmadın.
- Merak ettim.
- Neyi?
Yok bir şey.
- Roger - Evet?
Hayırlı işler.
Seni seviyorum.
Ove!
- Ove - Natasha
Nerede oturuyorsun?
Ove Ove!
Adresin Ove, garajda neler oldu?
Biri mi vardı?
Cevap ver hadi.
Neler oldu anlat?
Garajda birileri mi
vardı?
- Natasha - Ne?
Neler dönüyor amına
koyayım!
Ove, şifreyi söyle!
- Ove, alarmın
şifresi ne?
- Natasha.
Alarmı devre dışı bırakmamız
lazım.
Natasha - Şifre ne diyorum, söyle!
- Natasha diyorum ben
de!
"Nataşha"
mı yoksa "Nataşa" mı?
Ove "Nataşha"
mı yoksa Ove Ove, nasıl oldun?
- Ne oldu bana?
- Arabada bir
şırınganın üstüne oturmuşsun.
Şırınga mı?
- Şansın varmış ama.
- Şans mı!
İğne dizine denk
gelmiş ve zehir vücuduna tam etki edememiş.
- Taşak mı geçiyorsun?
- Düşündüğün gibi
değil.
Diana'nın Clas
Greve'le ilişkisi var.
Seni öldürmek
istemedi çünkü karını beceriyor.
- 112'yi arasana be!
- Olmaz!
Polisin de haberi
olur!
Roger lütfen!
Beni hastaneye götür
yoksa öleceğim.
- Süt getireyim sana
ben.
Süt zehrin etkisini
azaltır.
Hastanede de aynısı
yaparlar zaten.
- Ara dedim.
- Aptalca bir şey
yapma Ove.
Ben ararım o zaman.
Şimdi sakinleşip-- Roger.
Konuşalım biraz.
Gençlik yıllarım
insanların izini sürmekle geçti.
Mikroskobik vericiler.
İyi günler.
Dağ evine gidiyordum
da.
- Kjikerud sandım
seni.
- Hayır.
- Onun arabası ama.
- Evet.
- İş adamına benzer
bir halin var?
- Kovuldum.
- Arabayı depona park
edebilir miyim?
- Günlüğü beş yüz.
Beş yüz mü?
Sen bilirsin, yola
park etmek beleş.
Traktörü kullanacak
olursan parasını ödersin!
Ne çok gelen giden
var bugün Sen ne istiyorsun?
Roger Brown'u görmeye
geldim.
- İş adamına benzeyen
mi?
- Evet.
- Ne işin var onunla?
- Bir anlaşmamız
vardı.
Ne yapacağın beni
ilgilendirmez ama kendisi kulübede ve
sana bir şeyler ikram edebilecek durumda olduğunu sanmıyorum.
- Kulübede mi?
Parasını ödersen sana
da ayarlayabilirim, çiftlik benim.
Bul onu!
Merhaba?
Sen de kimsin?
Bu koku da ne!
Ayağa kalkmamanız
gerekiyor!
- Beni soran oldu mu?
- Hayır, lütfen yatağınıza
dönün.
Polis dışında tabii.
Koridorda sizi
bekliyorlar.
Önce kahvaltı
yapmanız gerektiğini söyledim onlara.
çünkü onları
pataklayabiliyorsan dövüşte iyisin demektir.
Co-da-ying stilini
duydun mu hiç?
O kadar da bilinmedik
değil aslında.
Kaç çeşit dövüş sanatı var biliyor musun?
En az üç bin.
Üç bin!
Mısır dövüş sanatları Bu o!
Dur!
Dur!
Kımıldama!
Kımıldama!
Sunded!
Yakaladık!
Olav Sunded, Adli
Soruşturma Departmanı.
Çiftçi Sindre Aa'nın ölümünde
baş şüphelisiniz.
Mr.
Kjikerud, bizimle
geliyorsunuz.
Ne?
Ove Kjikerud değil
misiniz?
Evet.
- Nereye gidiyoruz?
- Elverum Polis
Merkezine, sorgulanman için.
Umarım işbirliği
yaparsın da ben de yarın Oslo'ya gidebilirim.
Tüm ekiplerin
dikkatine.
Bize diyor.
Bravo 3-0 konuşuyor.
Egmon Karlsen
kamyonunun çalındığını bildirdi.
Ayık mıydı bari?
Pek sayılmaz, hayır.
Bamse Bar'ı ara.
Oraya park etmiştir.
- Çiftçiyi niye
öldürdün?
- Neden bahsettiğini
bile bilmiyorum.
Araban Sindre Aa'nın
çiftliğindeydi.
- Traktörüyle yol
kenarına uçmuşsun.
- Adını ilk kez
duyuyorum.
Kamyon Bamse Bar'da
bulunamadı.
Daha önemli bir iş üzerindeyim
şu an.
Kiwi'nin arka
tarafına da baksınlar.
Pardon.
- Olayın görgü ta-- -
Kamyon orada!
Egmon'u ara.
Kamyonu gördüm.
Oğlunun almış
olduğuna eminim.
Ne yapıyorsun Brugd?
Dediğim gibi.
Delillerimiz var.
Ve sen kesin olarak reddediyorsun.
Pekâlâ.
O zaman bana biraz
ayrıntılardan bahset.
Pek bilmiyorum çünkü.
Aa'nın komşusu seni
yol kenarında, traktörün yanında bulmuş.
Milimetresinde yüzlerce
verici içeren bir jel geliştirdik.
Herşeye yapışabilen
ve çıkarılması imkansız bir jel.
Seni seviyorum.
- Hemen gitmeliyiz.
- Anlamadım?
Hepimizi öldürecek.
- Sakin ol!
- Saçıma verici
yerleştirdi!
- Aklını mı kaçırdın?
- Saçımda vericiler
var diyorum.
- Beni öldürmek
istiyor!
- Kendine gel!
Kaçın!
Alo, ben Diana.
Alo?
Alo?
Roger, sen misin?
Burada işimiz bitince
Adli Tıp'a gideriz.
Sonra da Kjikerud'un
evine bir göz atarız.
"Gjovik'li bekâr
bir bayanım.
Sen de Norveç'in en
seksi polisisin.
" "Ve de en zekisi.
Benimle buluşacak
mısın?
Reşitim.
" Ne olmuş lan burada?
Lotte, dur!
- Ne işin var burada?
- Yardım et.
- Ne oldu sana böyle?
- Yardımına ihtiyacım
var, lütfen.
Sağ ol.
- Seni bu işe
bulaştırmak istemezdim.
- Neye?
Sorarlarsa eğer,
yalan söyleme.
Uğradığımı söyle
sadece.
Zorla girdiğimi
söylersin.
Ne oldu?
Bekle.
Temizlemek için bir
şeyler getireyim.
Makasın var mı?
Lotte, kimi arıyorsun?
- Ver telefonu bana!
- Yapma.
- "Roger yaşıyor.
Şu an benim evimde.
" - Düşündüğün gibi-- - Neler oluyor?
- Bilmiyorum!
Söyle!
Söyle!
- Ben bir şey
yapmadım!
- Neler oluyor dedim!
- Lütfen - Greve benden ne istiyor?
- Pathfinder'daki işi
istiyor.
- İş için adam
öldürülmez!
Milyarlar söz konusu.
Pathfinder'ın yönetici
aradığını öğrendiklerinden beri bunun
için uğraşıyorlar.
'Onlar' kim?
- 'Onlar' kim!
- Clas.
- Hâlâ HOTE için
çalışıyor.
- Ne?
- Ne!
- Şirketin ciddi
finansal sorunları var.
Amtech HOTE'nin
ayakta kalması için Pathfinder ile
çalışmasını istiyor.
- İşe alınsaydı
Clas'ın görevi buydu.
- Çıldırdın mı sen?
Sana önce bundan
bahsedip sonra da onunla
tanıştıracaktım.
Böylece planı suya
düşecekti ama sen artık benimle
görüşmek istemedin.
Bir şekilde sana
ulaşmak zorundaydı.
Büyükannesinde
Rubens'in bir tablosunun sahtesi varmış.
Ve o da
büyükannesinin tabloyu Alman bir
subaydan aldığına dair bir hikaye uydurdu.
Bunu Diana'ya söyledi
ve o da yuttu.
Sonunda da sana
ulaştı.
Tek suçum, jeli
saçına sürmekti.
Herşeyi biliyordun
yani?
Jeli saçıma süren sendin
demek!
- Diana da bu işin
içinde mi?
- Bilmiyorum.
Galiba.
- Galiba mı?
- Bu işe bulaşmayı
hiç istemedim!
Ondan kurtulmayı
istedim sadece.
Yardım et lütfen.
Su getirebilir misin?
Lotte!
Lotte!
Şüpheli, kazada dört
polisten üçüyle birlikte yaşamını
yitirdi.
Diğer polis memuru hâlâ
kayıp.
Dalgıçlar nehri
aramaya devam ediyor.
Orta Doğuyla devam
ediyoruz Diana.
Roger?
Ne oldu sana?
Bakma öyle.
Niye bırakıp
gittiğini biliyorum.
Clas ile aramızda bir şey yok artık.
Garajda bunu
söylemeye çalıştım ama yapamadım.
Sormak istediğin bir
şey-- Lütfen.
Konuşmak istiyorum.
Böyle olmaması
gerekiyordu ama beni çok kırdın.
Onunla
konuşabiliyordum en azından ve daha fazla
dayanamadım artık.
Yaptığım yanlıştı.
Bunun için kendimden
utanıyorum.
Ve hâlâ seni
istiyorum.
Çocuğumuz olsun
istemiyorsan, tamam olmasın.
Ne istersen yapmaya
razıyım.
Beni hâlâ seviyor
musun?
Bir an olsun
vazgeçmedim.
Yemin ederim.
- Ve hiçbir şeyden de
haberin yok.
- Neden haberim yok?
Gerçekten de yok Aman Tanrım!
Ne oldu sana?
Gel hadi.
Köpek ısırığı
tehlikeli olabilir.
Doktora görünmelisin.
Şimdi sırası değil.
Şöyle tut.
- Ne yapmayı
düşünüyorsun?
- Bilmiyorum.
Yakında kazada ölmediğimi
öğrenirler.
Delilleri ortadan kaldırmam
lazım.
Peki sonra?
Uzaklaşırım
buralardan sıfırdan başlarım herşeye.
Birlikte denemeliyiz
belki de Biraz bekler sonra da çalıntı
bildirisi yaparım.
Bunlara da bakalım.
Onu seviyor muydun?
Hayır.
Nasıl bu kadar aptal
olabildin?
Tablo hırsızlığı?
Ve bana pahalı
hediyeler almak?
Kim olduğumu sanıyorsun
sen benim?
Bana neden korktuğumu
sormuştun.
Seni tanıdığımdan
beri korkularım vardı.
Beni terkedip gitmenden
korkuyordum.
Çocuğumuz olursa onu benden daha çok seversin diye
korkuyordum.
Ve gerçek kimliğimi öğrenmenden
korkuyordum.
Bunları düşünmek mahvediyordu
beni.
Buluşmamız lazım.
- Beklettiğimiz için
üzgünüm.
- Sorun değil.
Roger Brown'un
yurtdışında önemli bir işi çıktı.
- Çok ilginç - İmzalaması gereken bir sözleşme var.
Ama işiniz halloldu
sayılır.
Formaliteler kaldı
sadece.
Onlar da kısa sürede
hallolur.
- Selam.
- B4'teki fanı
değiştirmemiz gerekiyor.
Sabahtan beri
uğraşıyoruz ama sanırım arızalanmış.
Adli Tıp Patoloji Teşekkür
ederim.
Selam millet.
Kusura bakmayın biraz
geciktim.
Kalorifer dairesinde
2 haftadan beri ölü yatan bir bayan cesedi geldi de.
- Bunlara ne diyorsun
peki?
- Tipik kaza
darbeleri.
İkisinde de.
- Ölüm sebebi iç
kanama.
- Fıstık paketi
nerede?
Raporda olay yerinde bulunduğu
yazıyor.
- Nerede?
- Benim yemediğim
kesin.
Yetkili personel
dışında birileri girmiş olabilir mi?
Bir paket fıstığı
çalmak için mi?
O kim?
Ne yapıyorsun burada,
Roger?
Delilleri mi yok
ediyorsun?
Bu işten paçayı
kurtarabileceğini mi düşünüyorsun yoksa?
Şu hale bak!
Saçlarının icabına
bakmışsın.
Jeli süren Lotteydi.
- Bu yüzden mi
öldürdün onu?
- Çok mu özledin?
Seçimini yap.
Ya neler olduğunu
anlatırsın ve seni hemencecik öldürürüm
ya da seni karnından vururum ve can çekişerek ölürsün.
Hiç üzülmüyorsun değil
mi?
Senin gibilerin
gerçekte neye benzediğini merak ediyorum.
- Benim gibiler?
- Evet.
Aşık olamayan.
Empatiden yoksun.
- Empati mi?
- Evet.
Cevabı bu kadar merak
ediyorsan aynaya bak.
- Ben senin gibi
değilim.
- Gerçekten mi?
Evet.
- Ben birine aşığım
zaten.
- Aşıksın demek.
Diana'ya mı?
Ona mı aşıksın?
Haberler kötü o zaman.
Benimle birlikte
olmak için can atıyor.
Beni arzuluyor.
Ve ben bir insanım.
Köpeğinden başka
birini sevdin mi sen hiç?
Tartışacak vaktim yok.
Bu gece Diana'yla
buluşacağım.
Peşine düşeceğimi
bildiğin halde saçlarını niye aldın?
Karnından
vurulduğunda ölmek pek kolay olmuyor.
Seni öldürmem için
yalvaracaksın.
Bu yüzden son kez
soruyorum: Beni niye buraya sürükledin?
Niye gülüyorsun?
Neden buradayım?
Kımıldama!
Niye güldüm biliyor
musun Clas?
Çünkü Diana az önce beni
sevdiğini kanıtladı.
Yanına seni sevdiği
için gelmedi.
Silahındaki mermileri
değiştirmek için geldi.
Mermilerini kurusıkı mermilerle
değiştirdi.
Ne diyorsunuz siz ona
Danimarka'da?
Boş mermi mi?
- Ne diyorsun sen?
- Senden nefret
ediyor.
Gebermeni istiyor.
Ama sana bir şans
daha vereceğim.
Diana kaç tane
mermiyi değiştirebildi bilmiyorum.
Bu kadar çabuk pes
etme Clas Bitti mi?
Evet.
Kendimi tanımıyor
olabilirim ama insanları tanıyorum.
Bunun üzerine bahse
bile girerim.
Oslo Polis Merkezi ve
Adli Soruşturma Departmanı tarafından düzenlenen basın toplantısına hoş geldiniz.
Planımı çok iyi
yapmıştım.
Kaza yerinden aldığım
beylik tabancasını, Kjikerud'un yatağının yanına polisin bulabileceği bir yere koydum.
Basının Greve'in
metresi olarak açıkladığı Lotte Madsen de
bu silahla öldürülmüştü.
"Sanat
Hırsızları" Ove Kjikerud ve Clas Greve'in birbirini nasıl öldürdüğünü tüm dünya internetten izledi.
Aynı zamanda Greve'in
silahının Ove'yi kafasından vuran silah
olduğunu da öğrendiler.
O silahı hiç
almamalıydı Bu davayı çözdüğümüzü
söyleyebiliriz.
Herşeyi halletmiştim.
Fakat
değiştiremediğim tek bir şey vardı.
Greve'i vurduğumda
Ove'nin ölümünün üzerinden epey bir zaman geçmişti.
Ama Brede Sperre
Norveç'in en ünlü dedektifiydi.
Kapanmayan davalar
pek tarzı değildi.
Özellikle de VG
Magazin Ona: "Norveç'in huzur içinde uyumasını sağlayan adam"
yakıştırmasını yaptıktan sonra.
Peki gerçekten öyle
miydi?
Kesinlikle.
Ama bunu çoğu zaman
nasıl bir strateji uygulanacağını
bilmesine borçluydu.
Cevabımız neydi?
Uzun ve zor bir
soruşturma oldu.
Baş harfi
"İ".
İtibar.
Televizyona
çıkıyorsunuz ve kadınlar mesaj atmaya başlıyor.
Hırsızlığın hızla
yayıldığını ve giderek kontrolden çıktığını düşünüyoruz.
Son olarak; bir
köpeğe işkence yapıldı ve bir çiftçi
öldürüldü.
Doğru.
İyi günler.
İkinize de.
Hazırız.
Adaya bir dakika
içinde hazır olmasını söyleyin.
Ferdinand Sağ ol.
Merhaba.
Kusura bakmayın.
Lütfen oturun.
Buraya gelmenizi
istedim çünkü Pathfinder'ın yeni CEO'sunun, uzun ve dramatik arayışının son aşamasındayız.
Son görüştüğümde eski
işindeki pozisyonunu bırakıp geleceğini düşünmek hayaldi.
Kesin konuşmak
istemiyorum ama, sanırım işi kabul edecek.
Jeremiah Lander ile tanışmanızı
istiyorum.
Geldiğiniz için
teşekkür ederim.
Adım Roger Brown.
Boyum 1.68.
Ve bir şey daha bu boy bana yeter de artar bile.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »