The Irishman (2019)
| |
209 dk
Yönetmen:Martin Scorsese
Senaryo:Charles Brandt, Steven Zaillian
Ülke:ABD
Tür:Biyografi, Suç, Dram
Vizyon Tarihi:27 Kasım 2019 (Türkiye)
Dil:İngilizce, İtalyanca, Latin, İspanyolca
Müzik:Seann Sara Sella, Robbie Robertson
Web Sitesi:Resmi Facebook Sayfası
Oyuncular:
Robert De Niro
Al Pacino
Joe Pesci
Harvey Keitel
Ray Romano
Özet
Robert De Niro, Al Pacino ve Joe Pesci'nin rol aldığı Martin
Scorsese imzalı The Irishman'de, 2. Dünya Savaşı sonrası Amerika'daki organize
suç dünyası, gazi, dolandırıcı ve 20. yüzyılın en azılı isimlerinin yanında
çalışmış bir mafya tetikçisi olan Frank Sheeran'ın gözünden anlatılıyor.
Onlarca yıllık bir süreci anlatan film, Amerikan tarihindeki çözülememiş en
büyük gizemlerden biri olan efsanevi sendika başkanı Jimmy Hoffa'nın ortadan
kaybolma hikâyesini ele alıyor. The Irishman, izleyicileri organize suç
dünyasının gizli koridorlarında, bu dünyanın nasıl işlediğini, rekabetleri ve
ana akım politikayla bağlantılarını gözler önüne seren muazzam bir yolculuğa
çıkarıyor...
Altyazı
Gençken, boyacılar evleri boyar zannederdim.
Ne bileyim ben.
Emekçiydim.
Kamyoncular Sendikasının Güney Philly'deki 107.
Şubesi'nin
temsilcisiydim.
Bu işi bırakana dek binlerce işçiden farkım yoktu.
Sonrasında ben de
boyacılığa başladım.
BAY VE BAYAN WILLIAM
BUFALINO'NUN KIZLARI GRACE ANNE'İN, ROBERT RITTER'LA DÜĞÜNÜNE DAVETLİSİNİZ
Bu olayın merkezinde bir düğün vardı.
Bill Bufalino'nun
kızı Detroit'te evleniyordu.
Bill, Kamyoncular
Sendikasının avukatıydı,dahası Russell Bufalino'nun kuzeniydi.
Russell uçakla gitmek istemedi,bu yüzden onu düğüne arabayla
ben götürecektim.
Yol üstünde de halletmek istediği birkaç iş vardı,ki mesele
Russell olunca bunun tek anlamı vardı,tahsilat.
Para tahsilatı.
Velhasıl arabayla gidecektik.
O ve eşi Carrie ile ben ve eşim Irene.
Ben eşime Reenie derim.
Planım şuydu, Philly'den 476'ya çıkıporadan Pittston'a
varıpRuss'ı almaktı, ki böyle yaptık.
Sonra da 80. Otoban'dan batı istikametine
gidipPensilvanya'dan geçerek Ohio üzerinden Toledo'ya devam ediporadan da 75.
Otoban'dan kuzeye giderek Detroit'e varacaktık.
Tüm iş ve sigara molalarıyla birlikte üç gün sürecek bir
yolculuk olacaktı.
Russell araçta sigaraya izin vermiyordu.
Dediğine göre Mavi Gözlü Jimmy ve Meyer Lansky,Küba'daki
kumarhanelerinden atılıp Castro'nun mermilerinemaruz kalınca onu sigarayı
bırakmaya ikna etmişler.
Bilemiyorum.
Belki de"Bu
işten kurtulursam bir daha asla sigara içmeyeceğim Tanrım.”
gibisinden yemin etmiştir.
Ama bildiğim şey şu,Castro vakasından sonra Russ kimseye arabada
sigara içirmedi, Carrie dâhil.
Yakında bir mola
verebilir miyiz?
Hayatım, bineli daha
iki dakika oldu.
Otobana bile
yaklaşmadık.
Farkındayım ama otobanda
durmayı sevmiyorsun.
Mesele o değil.
Otobanda durmak yasak.
O hâlde arabada
içeriz.
Kataraktım ne olacak?
Camı aralarım.
Carrie, yemin ettim.
Unuttun mu?
Yeminimi unutma
Carrie.
Biliyorum ama ben Ama ben içemiyorum.
Bak, neredeyiz.
Harbi mi?
Bak şu işe.
Sorun ne evlat?
Bilmem.
Tuhaf sesler
çıkarıyor.
Duruyor, çalışıyor,
çekişten düşüyor.
Bir de ben bakayım.
Bujileri kontrol
edelim.
Bujiler iyi.
Distribütör kapağı
iyi.
Sorun muhtemelen
şunda.
Triger kayışı.
Bunun üstünde bir
kapak var.
Kapak gevşemiş.
Gevşek durmaması
lazım.
Aşınmaya başladığı
için gevşer.
Bir dene.
İyice sık.
Nasıl?
Sürmeyi bilirim,
tamiri değil.
Tekrar yola
koyulabilirsin evlat.
Borcum nedir?
Borç morç yok.
Sorun değil.
- Frank.
- Memnun oldum Frank.
Nasılsın?
Senin adın ne?
Nerelisin?
- Philly.
- Demek Philly.
Philly'de nerede
takılırsın?
Callahan'ın Yeri'nde.
Bocce Kulübü.
Ama aslında bar,
kulüp değil.
Hadi ya.
Bocce oynar mısın?
Yok.
Pekâlâ Frankie, şuna
baktır.
- Yoksa nüks eder.
- Sağ ol.
- Baktırırım.
Tekrar sağ ol.
- Bol şans dostum.
Benzincinin sahibidir diye düşündüm.
Bir şeylerin sahibi
olduğu belliydi.
Meğer koskoca yolun
sahibiymiş.
BİFTEK VE PİRZOLA DOSTLAR
MEYHANESİ Bu mu?
İçelim güzelleşelim.
Yarasın.
Hadi.
Para kazanma vakti.
Burası bir bar.
Eşine selam söyle.
O etleri alacak
birini biliyorum.
Burada biri var,
onlara iyi para verir.
Önce fondip, sonra iş.
Barın diğer ucunda,
ileri bak Saçı önden açılmaya başlayan.
O sana iyi para verir.
Sıska Ustura.
Mekânın sahibi.
Ustura mı?
Tefecilik ve
bahisçilik yapar.
Sağlam bağlantıları
var.
Adı Ustura mı?
Eskiden kasapta
çalışırmış.
Bu, dostum İrlandalı
Frank.
Bahsetmiştim ya.
- Kamyonu olan.
- Evet, sığır eti.
Frank Sheeran.
Biftek sever misiniz?
Severim ya.
İşim biftek dağıtmak.
Öyle mi?
Kaliteli biftek ama.
Size de getirebilirim.
- Öyle mi?
- Evet.
Fiyatım da iyidir.
En iyisi.
Sonra konuşalım.
Sağ ol Sıska.
Dışarısı buz gibi.
Bana vız gelir.
Soğuktan nefret
ederim.
Sana zahmet, çıkınca şu kelepçeyi de tak.
- Tamam.
Ben zaten çıkıyorum.
- Sağ ol.
DOSTLAR MEYHANESİ A
KALİTE SIĞIR ETİ - 25 PARÇA Al bakalım Frank.
- Bir dahaki sefere
görüşürüz.
- Sağ ol Tony.
Çok daha iyi Frank.”
Bütçeye uygun" etle işim olmaz.
Bendekiler "A
Kalite.”
Salıya daha
getirebilir misin?
Kaç tane lazım?
En az beş.
Tamamdır, beş.
Bu ne lan böyle?
Tony, ben - Bu ne Frank?
- Ben de anlamadım.
Etleri ben yüklemedim
ki.
Bu yükleyicilerin işi.
Belki işlerini
yapmadılar.
Yükünün hafif
olduğunu fark etmedin mi?
Bana normal geldi.
Yapma Frank.
Hadi ama Vallahi bak.
Ben Yemin ederim, ne oldu bilmiyorum.
Belki - Kamyon boş.
- Farkındayım.
Farkındayım.
Ne bakıyorsunuz, hadi
işinize!
Hepiniz!
Patrona ne diyeceğim?
Bana bakma, benimle
bir alakası yok E, kime bakayım?
İhale bana kalamaz
Frank.
Ben yalnızca şoförüm.
Frank Sheeran.
Doğru mu telaffuz
ettim?
Sözleşme şartları
gereği, Jimmy Hoffa sağ olsun, şoförler yalnızca belli durumlarda kovulabilir.
- Hiç geç kaldın mı?
- Hayır.
- Trafik cezan var mı?
- Hayır.
- Mesaide içer misin?
- Hayır.
Kimseye vurdun mu?
Mesaide mi?
Çalmak sebep mi?
İspatlayabilirler mi?
Sanmam.
O hâlde endişelenecek
bir şey yok.
İspatlayabilirlerse suç
ortaklarını söylemeni isterler.
İsim verirsin, evine
gidersin.
İşini kaybetmezsin.
Olur mu?
İsim verir misin?
İsim yok.
Çalıp çalmadığın benim
için fark etmiyor.
Benim işim seni
savunmak.
Yapıp yapmadığımı mı
merak ediyorsun?
Her hâlükârda
avukatınım.
Şirket için gece
gündüz çalıştım ama biraz da çaldım.
Sayın Yargıç, burada mesele doğru veya yanlış değil.
Öyle olsa Bay
Sheeran'ı kovarlardı.
Kovmadılar.
Bay Sheeran'a dava
açtılar çünkü dertleri suç ortaklarının adını öğrenmek ama müvekkilim olmayan
bir şeyin adını söyleyemez.
Ortağı yok çünkü bir
şey çalmadı.
Bir şey çalmadı çünkü
kendisi örnek bir çalışan olup sekiz yılda bir gün bile hastalık izni
kullanmamıştır.
Çiğnediği tek kural, kendi
sendikasına aittir, onu da kışın ortasında kamyonundan etlerin taşınmasına bizzat
yardım ederek çiğnemiştir.
Herkes ayağa.
Duruşma başlamıştır.
Dava düşmüştür.
Ama bir uyarım var.
Buyurun Sayın Yargıç.
Size değil Bay
Sheeran.
Bir daha kanıt
olmadan çalışkan bir işçiye tehditler savurarak dava açarsanız sizi pişman
ederim.
Elimde şirketinizin
hissesi olsa satardım.
Nasıl yaptı bilmiyorum,sormaya da niyetim yok.
Tek bildiğim,paçayı
yırtmamam gereken bir davadaBill Bufalino'nun beni kurtardığı.
Normalde işim bitmişti.
Bugün yaptıkların
işçilere umut oldu.
Aileleri ve çocukları
var.
O işlere ihtiyaçları
var.
Onun yerine kutlamaya gittikve o gece hayatım sonsuza dek
değişti.
Gelenin sen olduğunu
tahmin etmiştim.
Şu yeni elemanla
tanışsana, adı Frank.
Frank, kuzenim
Russell Bufalino'yla tanış.
Birkaç ay önce
kamyonuma el atmıştın.
Tamam, hatırladım.
Triger kayışı.
Tamir ettirdin mi?
Ertesi gün ettirdim.
- Tekrar sağ ol.
- Rica ederim.
Tamir ettirmene
sevindim.
Aman dikkat.
Ortam ağır abi
kaynıyor.
Söyledi mi?
- Ağır abilerden
korkar mısın?
- Hayır.
Tahmin etmiştim.
Görüşürüz.
Kuzenin beni kurtardı.
Tüm etler
bozulabilirdi.
Doğrudur.
Kamyonlardan iyi
anlar.
Yıllarca Canada Dry'da
çalıştı.
Vito, nasılsın?
Bir masaya geçelim.
Gel.
O vakit Russell Bufalino'nun kim olduğunu bilmiyordumama
birlikte yemek yediği kişinin Angelo Bruno olduğunuokuduğum haberler sayesinde
anlamıştım.
Bruno yakın zamanda Philadelphia'nın mafya babası olmuştu.
Philadelphia'dan Atlantic City'ye her yer kontrolündeydi.
O kadarını biliyordum.
Bu da Russell Bufalino'nunCanada Dry için kamyon tamirciliği
yapmadığını anlamam için yeterliydi.
Ekmek çok iyi.
Değil mi?
Senin gibi bir
İrlandalı İtalyancayı nerede öğrenir?
İtalya'da, savaşta.
Neresindeydin?
Salerno'da.
Anzio'da.
Sicilya'da, Katanya
civarı.
Katanya mı?
Ben oralıyım.
Hadi ya?
Katanya aksanın
olduğunu fark etmiştim.
Ne kadar süre
savaştın?
Dört yıl.
411 gün fiilen
çatıştım, 122 gün Anzio'da.
45. Piyade Birliği.
Ölmekten korkar
mıydın?
Daima.
Korkmadım diyene de sakın
inanma.
Külahıma anlatsınlar.
Herkes korkar.
Bolca da dua edersin.
Ben ettim.
Oradan kurtulayım, bir
daha günah işlemeyeceğim diye ettim.
Ama çatışmalar
başlayınca insan her şeyi unutuyor.
Tek derdin hayatta
kalmak oluyor.
Savaştan canlı
kurtulabileceğimi anlayınca şöyle bir etrafıma baktım ve "Bundan sonra her
şey vız gelir tırıs gider." dedim.
Koy götüne.
Emirlere itaat
edersin.
Sana esirleri ormana
götür derler.
Kimse ne yapacağını
söylemez.
Yalnızca "Çabuk
hallet.”
derler.
Nasıl hararetle kendi mezarlarını kazdıklarınıhiç aklım
almadı.
Durun!
Belki iyi bir iş çıkarırlarsaelinde silah olanınfikrini
değiştireceğini düşünüyorlardı.
Russell'ın kanı bana hemen ısındı.
Bir süre sonra,bana ufak tefek işlervermeye başladı.
Sonra Angelo da birkaç iş vermeye başladı.
Russ'ın karısı Carrie'nin sülalesi,Bufalino'ların
sülalesiyleSicilya'da aynı köydendi.
Hep bunu anlatırlardı.
Tabiri caizse Carrie mafya kraliyet mensubuydu.
Onlara sorsan Amerika'ya gelen ilk İtalyanlar onlardı.
Yukarı çık, temizlen.
Kıyafetlerini ver,
onları yok ederim.
Ayakkabılarını unutma
Russell.
Frank, yakında
durabilir miyiz?
Tabii ama kocana sor.
Russell?
Baksana, bayılmış
resmen.
- Kendim açarım Frank.
- Emin misin?
Neredeyiz?
Lewisburg
civarındayız.
Vardığımızda haber
ver.
Orada birkaç yere
uğramak istiyorum.
Russell'ın her tarakta bezi vardı.
Pittston'da Penn Perdecisi diye bir dükkânı vardı.
Her şeyi oradan idare ediyordu.
Allah bilir ne işler çeviriyordu.
Kesin ortakları vardı.
İlla bir ortak olur.
Tüm para tek kişiye yâr olmaz.
Ama herkes Russ'ı dinlerdi.
Orası kesin.
Rüşvet verilecek bir yargıç mı var, Russell'a sorardın.
Ne kadar vermen gerek, Russell sana söylerdi.
Tamam, söylerim.
Geliyorum.
Merak etme,
hallederim.
Bir adamını terfi ettirmek mi istiyorsun,yapıp
yapamayacağını Russ söylerdi.
Senden bir ricam var.
Steve'le onun
mekânına git.
Vito'yu da al.
Sürekli gelen
birileri varmış, elemanları hizaya sok.
Hallederim Russ.
Şey nerede?
Hah, buradasın.
Birilerinin ortadan kaybolmasını mı istiyorsun, Russell'dan
izin alırdın.
Başka yolu yoktu.
- Endişelenmedim.
- Ben de öyle
düşünmüştüm.
- Babana selam söyle.
- Söylerim.
Sağ ol.
Burada ne işin var?
Bruno'yla gitmelisin.
Gidiyorum.
Russ için bir şey yapıyorsan da bizzat yapardın.
Russ'ın da dediği gibi Birinden bir ricada bulunursam bizzat
halletmesini beklerim.
Bana dönen iki yol
istemem.
Anastasia berberde öldürüldüğündeortalığı sakinleştirmesi
için Russell'a başvurdular.
O ara buluculuk etmeseherkes birbirini öldürmeye başlardı.
Olanları biliyoruz.
Olan oldu artık.
Yapacak bir şey yok.
Dostuma söyle, seve
seve yardım ederim.
Tipine baksan öyle düşünmezdinama tüm yollar Russ'a
çıkıyordu.
Para nerede?
- Parası yoktu.
- Yok muydu?
- Anasıyla ilgili bir
şeyler söyledi - Dur.
Tahmin edeyim.
Anası ölmüş, cenaze
masrafı çokmuş.
Evet, aynen öyle dedi.
Başlayacağım şimdi
anasına.
On yıldır kaç kere
öldü sayamadım.
Ne yapayım?
Burada bekle.
Al.
Göstermen yeterli.
Kullanma.
Baksana.
Selam Frank.
Sıska seni görmek
istiyor.
Bin hadi.
- Ben de onu görmeye
gidecektim.
- Bin lan.
- Gidecektim diyorum!
- Bin lan!
Bırak bu ayakları.
Anası ölmüşmüş.
Bin arabaya!
- İki gözüm önüme
aksın - Bin lan arabaya!
Kimi kandırıyorsun
lan?
Yok anası hastaymış
da ölüyormuş da.
- Sahiden gidecektim.
- Şimdi gidiyorsun.
Yemin ederim, yarın
gelecektim.
Yarın.
Allah çarpsın.
Yarın buradasın.
- Kaçta?
- Saat birde
buradayım.
Ne o, öğlene kadar
uyuyacak mısın?
Sen söyle.
Saat onda buradasın.
Yarın.
Anan üzerine yemin et.
Anan üzerine yemin et!
Anan üzerine yemin et!
Anam avradım olsun!
- Yarın kaçta?
- Onda buradayım.
Yarın buradasın.
Yarın paranın hepsini
getireceğim.
Allah belamı versin.
Eve nasıl gideceğim?
Otobüse bin ulan!
Gelsin anası alsın.
Onun nesi var?
Hiç.
Dükkânda bir şeyleri
devirmiş, ortalık batınca da - bakkal ona bağırmış.
- Bağırmış mı?
Onu itmiş.
İtmiş mi?
Seni itti mi?
Kim bu?
Köşedeki bakkal mı?
Joe mu?
Öyle mi yaptı?
Tatlım, seni itti mi?
Cevap ver.
Seni itti mi?
Böyle bir şey yaptı
mı?
Yürü.
Frank, adam isteyerek
yapmamış.
Nasıl ya?
İstemeden mi ona
dokunmuş?
Onu itmeye, dokunmaya
hakkı yok.
Saçının teline dahi
dokunamaz.
Bu adam, değil mi?
Burada bekle.
Frank, kusura bakma ama
kızın haddini aştı.
Ben de mecburen Lütfen affet.
Hayır.
Yalvarırım.
Yapma Frank.
Hayır Frank!
Yapma!
- Al bakalım şerefsiz!
- Of!
Yapma!
Ah, elim.
Elim gitti!
Russell ve Carrie yeni bebeğimize Dolores adını verdi.
Harika bir gündü, bizi onurlandırdılar.
Gelmeyen kalmadı.
Ama çok çocuğun olunca çok para kazanman gerek.
Şipşak on bin
kazanmak ister misin?
Whispers DiTullio.
Arabası patlatılan Whispers değil.
Bu, para kazanmayı bilen iyi Whispers'dı.
Borç para verdiğim
bir işletme var.
Çok iyi bir iş.
Çamaşırhane.
Atlantic City'deki
otel ve lokantalarınçarşaf ve havlularını falan toplayıpyıkayıp ütülüyorlar.
Normalde resmen para
basıyorlar.
Ta ki geçenlerde Delaware'de
bir şirket bizi batırmaya çalışana dek.
Fiyat kırıyorlar.
Şoförlerimizi
korkutuyorlar.
Müşterilerimizi çalmaya çalışıyorlar.
Açık konuşmam
gerekirse biraz endişeliyim.
Biri biraz endişeli olduğunu söylüyorsa epey endişelidir.
Aslına bakarsan hayli
endişeliyim.
Hayli endişeliyim diyorsa da çaresiz olduklarının resmidir.
Orayı bombalamanı,
yakmanı ya da ne gerekiyorsa onu yapmanı istiyorum.
Savaştaydın.
Sen iyi bilirsin.
Berlin'den nasıl
ayrıldıysan oradan da öyle ayrıl.
Yanıp kül olsun.
Batsın şerefsizler.
Kim bunlar?
Delaware'de Cadillac
Çamaşır Hizmetleri diye bir yer.
Sahipleri Yahudi.
Onlar sigortadan
paralarını alır, ki eminim vardır, benim ortak olduğum işletme de işine bakar.
- Burada on bin yok.
- İki bin var.
Yahudi çamaşırcı
kadınları sokağa attığında kalanını alırsın.
Şu anda paraya
sıkıştım, dağ gibi faiz ödememek için Sıska'dan almak istemiyorum.
Başka yerden alacağım.
Kimse bilmesin.
Hele de Sıska çünkü
parayı ondan almıyorum.
Biraz kararsız
gibisin.
Nelere kadir olduğunu
biliyorum.
Seni kazıklarsam bana
yapacaklarını biliyorum.
Bunu da istemem.
Piyango vurdu.
Yaklaşık 1500 dolar.
Birkaç saate
görüşürüz.
CADILLAC ÇAMAŞIR DİNAMİT
Frank.
Angelo seni görmek
istiyor.
- Şimdi mi?
- Şimdi tam zamanı.
Mesele nedir?
Bilmem.
Gel hadi.
Seni götüreyim.
KAPALIYIZ Otursana
Frank.
Delaware'de ne işin
var?
Bir çamaşırhaneyi
bombalayacağım.
Ek gelir olsun diye
yapacaktım.
İşletmenin batması
için.
Kepenk kapatmaları
için.
Kim için?
Susmanın sırası değil.
Whispers.
Diğer Whispers.
Cadillac Çamaşır
Hizmetleri kimin, biliyor musun?
- Çamaşır işiyle
uğraşan Yahudiler.
- Ortaklar, doğru.
Diğer ortak kim
biliyor musun?
- Bilmiyorum.
- Ben biliyorum.
Kim?
Benim.
Diğer ortak benim.
Kim olduğunu bu
yüzden biliyorum.
Angelo, bu işte
olduğunu bilmiyordum.
İşin içinde senin
olduğunu bilseydim kesinlikle yapmazdım.
Sana asla böyle bir
şey yapmam.
Whispers, şirket
Yahudi mafyasının demedi mi?
Yahudi çamaşırcı
kadınlar dedi.
Yahudi çamaşırcı
kadınlar.
Başka ne dedi?
Eminim kimseye
söyleme demiştir.
Ortalıkta dillendirme
demiştir.
Evet, dedi.
Kontrol etmedim.
Özür dilerim.
Kontrol etmeliydim.
- Parasını geri
vereyim mi?
- İhtiyacı olmayacak.
Sende kalsın.
Bela istemiyorum.
Parasını geri
vereyim, sorun değil.
İhtiyacı olmayacak.
Tamam.
Sağ ol.
Russell'a teşekkür et.
Yahudi mafyasının
eline bırakırdım seni.
İyi bir dostun var.
Kıymetini bilmiyorsun.
Biliyorum.
Hayır, bilmiyorsun.
Sana zahmet, barda
bekle.
Böyle bir durumda yapılacak en iyi şey yepyeni bir silah
kullanmaktır.
Kutusundan çıkar, kullan.
Yoksa eski silahı kim, hangi iş için kullandı, bilemezsin.
Hangi suçla ilintili falan.
İntihar et daha iyi.
Bu yüzden tavsiyem, yeni bir silah kullanmak.
Gıcır gıcır.
Temiz.
Hah, nihayet geldin.
Hangi yönden
geleceğini bilmediğimden Sonra da atıp kurtulacaksın.
Elinde kalmasın.
Schuylkill Nehri'nde klasik bir yer vardır.
Dalgıç göndersen küçük bir ülkeyi silahlandırabilirsin.
KALDIRIMDA VURULARAK
ÖLDÜRÜLDÜWhispers'dan sonra benim için her şey değişti.
Askeriye gibiydi.
Emirleri uyguluyordun.
Gerekeni yapıyordun.
Mükâfatını alıyordun.
Russell için bir şey yaptığımdaysa bunu hiçbir zaman para
için değil,saygımın bir göstergesi olarak yaptım.
Bir iş hallettiğinde,karşılığında da senin işin halledilirdi.
Ve daima koşar adım yanına dönerdin.
Sağ ol Vito.
Selam Frank.
Ne alırsın?
Şimdilik şarap kâfi.
Bir şey istersen
seslen.
Seslenirim.
- Buyur Frank.
- Sağ olasın.
Zaman değişiyor.
- Bu, yeni kız, değil
mi?
- Evet.
İyi kızdır.
Eşini terk etmek için uygun bir zaman yokturama ben eşimi o
ara terk ettim işte.
MELROSE MOTELİ Ira,
nasıl gidiyor?
- Sorun var mı?
- Yok.
Her şey yolunda.
Cadillac'tan sonra
park et.
Seni bekliyor.
Phil, hoş bir
dükkânın var.
Vatandaş dükkânını
seviyor.
Ama oğlun tam bir sfigato.
Anladın mı?
Tam bir baş belası.
Serseri.
Onu zapt etmen lazım.
Yoksa kimse buraya
gelmez.
Senin için iyi
olmazsa benim için de olmaz.
Anlıyorsun, değil mi?
Özür dilerim Russell.
Bu, Frank'le senin
hediyen, bu da seninle benim.
Ya bebek kaşığı?
- Bebek kaşığını ne
yapacak?
- Bebek yapacak.
Daha evli bile
değiller.
Söz veriyorum.
Tamam.
Sözün senettir Phil.
Gidelim kızlar.
İşimiz bitti.
Ne yapıyorsun?
Ne zaman
akıllanacaksın?
İşte bu.
Aferin kızım.
Peggy.
Gel.
Bilemiyorum.
Sanki benden
hoşlanmıyor veya korkuyor gibi.
O öyledir.
Benden bile bazen
korkuyor.
Hassas bir çocuk.
Benden korkmasını
anlarım da senden korkmaması lazım.
Bazen gazetelerde hakkımda
haberler okuyor.
Çocuklarına yakın ol.
Yakınım.
Çocukların olduğu
için şanslısın.
Bizim olmuyor, biliyorsun.
Kıymetini bil.
Çağırsana.
Çağır, gelsin.
Tatlım.
Peggy.
Gelsene.
Russ amcana gel.
- Nasılsın?
- İyiyim.
Tanrı niye göğü bu
kadar yukarıda yapmış?
Minik kuşlar havada
uçarken kafalarını çarpmasın diye.
Çok hoş değil mi?
Hoş bir espri.
Komik değil mi?
Şekerleme ister misin?
Demek istemiyorsun.
Senin için
yapabileceğim bir şey yok mu?
Olursa Russ amcana
söyle.
Tamam.
Git de eğlen madem.
Anlıyor musun?
Nasıl bir his,
anladın mı?
Utangaç bir kız.
Başka bir sebebi yok.
Bazen anne baba
ayrılınca çocukların kafası karışır, kinci olurlar, kimden çıkaracaklarını
bilemezler veya hangi tarafı Haklısın.
Reenie ve Mary çok
iyi anlaştığı için şanslıyım, çocuklar bir onda, bir bizde, hiç sorun çıkmıyor.
Ailene yakın ol.
Onları ihmal etme.
Vallahi Bu konuda şanslıyım.
Sendikayla işler
nasıl?
- Sendika çok iyi.
- Keyfin yerinde mi?
Keşke biraz daha
düzenli bir şey olsaydı Örgütleme işine
ne dersin?
İsterim tabii.
Ama uzun bir sıra var.
Uzun bir bekleme
listesi var.
Bir dostumuzun başı
biraz sıkışık.
Yükseklerde bir dost.
Kim?
En tepede.
Hoffa mı?
Evet.
Bir işçi tazminatı
davası yüzünden birileri ona boruyla saldırmaya çalışmış diye duydum.
Evet, onları eşek
sudan gelene dek dövmüş.
Daha ne kadar böyle
devam edecek?
Etrafında
güvenebileceği biri lazım.
Daima yanında olacak
biri.
McGee'yi veriyorum.
Alo.
Selam dostum.
Nasılsın?
Bahsettiğim arkadaş
yanımda.
Telefonu ona
veriyorum, kendisiyle konuş.
Alo.
Frank, sen misin?
Selam Frank.
Ben Jimmy Hoffa.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- Ben de memnun
oldum, her ne kadar telefonda da olsa.
Duyduğuma göre evleri
boyuyormuşsun.
Evet.
Evet efendim, doğru.
Ufak tefek marangozluk
da yaparım.
Bunu duyduğuma sevindim.
Bizim
sendikadaymışsın.
Evet efendim.
107.
Şube.
1947'den beri.
Dostumuz seni öve öve
bitiremiyor.
Sağ olun.
Kolay beğenen biri
değildir.
Elimden geleni
esirgemem.
Şöyle bir durum var Günümüzde gençlerJimmy Hoffa'yı tanımaz.
Zerre fikirleri yoktur.
Belki ortadan kaybolduğunu falan bilirler ama o kadar.
Ama o devirde,bu memlekette onu tanımayan yoktu.
Tanrı seni korusun
Jimmy.
Gerçek bir
beyefendisin.
50'lerde Elvis kadar ünlüydü.
60'lardaysa Beatles gibiydi.
Başkan'dan sonra ülkedeki en nüfuzlu adam oydu.
Elinde bir şey varsa bunu
sana getiren kamyondur.
Elinde yiyecek,
kıyafet, ilaç, evin için, fabrikan için yakıt varsa onu getiren kamyondur!
Kamyonların durduğu
gün Amerika'nın durduğu gündür!
Şu anda ilgilenilmesi gereken bir durum var Frank.
Büyük şirketler ve
hükûmet sendikayı alaşağı etmeye çalışıyor.
Bizi bastırmaya çalışıyorlar.
Büyük şirketler saldırıyor!
Dolu dizgin üstümüze
geliyorlar!
Büyük şirketler ve
hükûmet, birlik içinde olmamız gereken bu zamanda, içimize nifak tohumları
ekmeye çalışıyorlar!
Vakit, dayanışma
vaktidir!
Gökyüzüne yazıyorum.
Dayanışma!
Dayanışma!
Dayanışma!
Bu kavganın bir parçası olmak ister misin?
Evet efendim.
Bu tarihin bir parçası olmak ister misin?
İsterim.
Ne isterseniz yapmaya
hazırım.
Yarın Şikago'ya
gelebilir misin?
- Gelirim efendim.
- Görüşürüz madem.
Çok konuşuyor, değil
mi?
General Patton'la
konuşuyorum sandım.
Burada olmanın tek sebebi Frank,safımıza katmak istediğimiz
sendikasız taksicileri, Denizciler Sendikasınınkendine bağlaması.
Kimse seni tanımıyor,
ne için burada olduğunu da kimse bilmiyor.
Sadece ikimiz
biliyoruz.
Paul Hall onları kendi
sendikasına üye yapmadan biz kapmalıyız.
Neden bilmiyorum ama bu
taksicilerin çoğu lezbiyen.
Aklım almıyor.
Paul Hall ortalıkta
bizim Jimmy'den daha iyi bir sözleşme yapacağını söylüyor.
Herif tam bir lavuk.
Belediye Başkanı
Daley, Jimmy'nin avucunda.
İstediğimizi
yapabiliriz, polis bize ilişmez.
Arabaları itmemize
yardım etmezler ama kimse de bizi durdurmaya kalkmaz.
Hadi millet.
Hadi şunu itelim.
Dikkat edin!
Amma meşakkatliymiş.
- Bonbon kullanmayı
denedin mi?
- Ne?
Bonbon.
Bonbon ne alaka lan?
- Lou, aç kapıyı.
- Tamam.
Benzini sen al.
Jimmy'yle ilgili şunu
bil.
Asla onu bekletme.
Onunla buluşacaksan
vaktinde git.
Hatta erken git.
Ne kadar desem az.
Onun için en değerli
şey zaman.
En mühim konu bu.
Bir şey daha var.
Jimmy içki içmez.
Dünyanın en büyük kamyoncu
sendikasının başkanı içmiyor.
İşin kötü tarafı ise yanındakilere
de içirmiyor.
Son bir şey, Jimmy
karpuzdan nefret eder.
Ama biz seviyoruz.
Jimmy, görmen
lazımdı, suya bir batışları var Teker
teker.
Ertesi sabah uyanan
taksiciler arabalarına gittiklerinde eminim dumur olmuşlardır.
Harika fikir Joey.
Harika fikir.
Benim fikrim değildi.
Adamım Frank'in
fikriydi.
Frank'in rıhtımda
ağırlığını nasıl koyduğunu görmen lazımdı.
Ne dese, kime dese
yaptılar, bir dediğini iki etmediler.
Aralarında bir
yürüyüşü var, böyle bir şey görmedim.
Kimseye dokunmadan
ilerliyor!
Herkes önünden
çekiliyor.
Vallahi bak, çok
ciddiyim.
Hayatında görmediği
insanlar.
Mübarek, Musa gibi.
Hani ikiye yarmıştı
ya okyanusu muydu, denizi miydi, artık her neyse!
Aynen öyle yaptı.
İnan bana Jimmy.
Ne diyorsun yani?
Frank birkaç gün daha
sana lazım mı?
Bir iki ufak iş daha
var.
Karpuzu amma
seviyorsunuz.
Yer misin?
Hayatta olmaz.
Orada her şeyi bizzat
gördün.
O adamlar sendika
değil.
Nazi işbirlikçileri
gibiler, hattın arkasından iş çeviriyorlar.
- Savaşta askerdin,
bilirsin.
- Bilirim.
Savaşta bir noktadan
diğerine gitmek gerekir.
Bazen ufak pürüzler
çıkar ama halledersin.
Bu felsefe aklına
yatıyor mu?
Yatıyor.
Güzel.
Jimmy'nin odasında kalma sebebim bana olan sevgisi değildi.
Adımın otel kayıtlarında görünmesini istemiyordu.
Böylece Şikago'ya geldiğimin dahi kanıtı olmayacaktı.
Hadi Jimmy, çok
geride kaldın.
Kızı durdurabilene
aşk olsun.
Şikago'dan sonra Jimmy'yle sıkı dost olduk.
Eşlerimiz de kaynaştı.
Jimmy ve Josephine'in çocukları büyüyüp gittikleri
içinbizimkilerle çok eğlendiler.
Özellikle de Peggy'yle.
Jimmy ve Peggy birbirlerine bayıldı.
Fotoğrafımın
çekilmesinden daha çok sevdiğim şey ne, biliyor musun?
Ne?
Sürpriz!
Peggy için Jimmy, Russ veya Sıska, hatta benim gibi değildi.
Kusura bakmayın
millet.
Bu yalnızca Peggy'yle
benim için.
Her şeyden önce Jimmy'nin"Ustura",
"Kambur", "Sansar"veya "Whispers" gibi lakabı
yoktu.
Bir teşekkür yok mu?
Ona göre Jimmy insanlara yardım ediyordu.
Para kazanmalarına, daha iyi yaşamalarına yardım ediyordu.
Kimsenin elini ezmiyordu.”
Elinde bir şey varsa bunu sana getiren kamyondur.”
Bay Hoffa böyle diyor.
O bir milyondan fazla
üyesi olan Kamyoncular Sendikasının başkanı.
Hepsi onu destekliyor
çünkü onun sayesinde "JIMMY"
HOFFA'NIN DOSTUYUM düzenli gelirleri ve
emeklilik maaşları var.
Sendikanın emeklilik fonunda sekiz milyar dolar vardıve her
kuruşu Jimmy'nin kontrolündeydi.
Çok güzel bir maket
değil mi?
Tek istediğim köprü
kredisi Jimmy.
Üyelerimin emeklilik
fonunu riskli bir yatırımla heba edemem.
Burada risk yok Jimmy.
Minsky's Follies şovu
bende.
Las Vegas'taki ilk
üstsüz revü bende.
İşler tıkırında.
İçki yetiştiremiyoruz.
Tek istediğim bir
golf sahası.
Benimle hiç para
kaybetmedin.
Jake için bir şeyler
yapabilirseniz minnettar oluruz.
Tamamlama kredisi
için yalnızca bir buçuk milyon lazım.
Tamam.
Bankaya git.
Proje çok başarılı
olacak.
Sağ ol Jimmy.
Kralsın, harbi
adamsın.
Bay Hoffa sayesinde işçilerin
sağlık sigortası var.
Hasta olduklarında veya
emekli olduklarında aç kalmayacaklarını biliyorlar.
O kadar evrak işi vardı ki Jimmy, kredi vermek içinAllen
Dorfman adında birinin sigorta şirketini kullandı.
Yok, havanı alırsın.
Bir dahaki sefere
daha nazik iste.
E?
Nasıl gitti?
İlk başta biraz
sallantıdaydı ama sonunda oldu.
Gottlieb gibilere Jimmy'nin kredi vermesini sağlayan
Russ'tı,bundan da %10 komisyon alırdı.
Belki daha fazla.
Bilmiyorum.
Marteduzzo'ya
minnetimi ilet.
Herkes minnettar, ki
bu iyi bir şey.
Krediyi bankalardan çekemiyordun çünkü para kumar içindi.
Yalan yok, öyleydi.
Banka para vermiyordu.
Mafya da Kamyoncu
Sendikasına gidiyordu.
Las Vegas'ı inşa eden parayıKamyoncu Sendikası verdi.
Billy, elleme.
Git, işine bak hadi.
O kadar iş vardı ki insan yetmiyordu.
Bu yüzden Jimmy bazı işleri karısı Jo'nun üstünden yapıyordu.
Kadın, Florida'daki "Sun Valley" emlak projesinin
%22'sine, balıkçı teknelerineve kendi dağı olan bir kayak tesisine sahip
olduğunu bilmiyordu.
Jimmy'nin müşterilerinden biri Sam "Momo"
Giancana'ydı.
Momo, JFK'in babası içki yasağı dönemindeİtalyanlarla
kaçakçılık yaparakköşeyi döndüğünden beri Kennedy'lerle dosttu.
Momo ve SinatraKennedy'lerle takılırdı.
İster inan ister
inanma, Momo ve Kennedy'nin sevgilisi aynı kızdı.
Birlikte.
Aynı anda.
Manyaklığa bak hele.
Joe Kennedy'nin oğlunu başkan seçtirmek mafya için kolay
işti.
Illinois'da kazanmasını sağlamak içinhile yapmaları yetti.
Karşılığında, yeni başkan, Castro'yu Küba'dan defedecekti, böylece
bizimkiler Havana'da sahip oldukları kumarhaneleri, hipodromları, karides
teknelerini ve diğer her şeyi geri alacaktı.
Ama öyle olmadı.
İtalyanlarİrlandalı başkanları Kennedy'ye
kavuştular,istedikleri buydu.
Alış istersen, sabah
akşam bunu göreceğiz.
Orospu çocuğu!
Allah'ın belası
Kennedy'ler.
Lanet Kennedy'lere
bakıyorum.
Çocuklar var.
Küfür etme.
Aman, ne fark eder?
Er ya da geç
öğrenecekler.
Onlarla savaşa
gideceğiz.
Savaşa.
Bin defa söyledim.
İrlandalı olmaları
umurumda değil.
Katolik olmaları
umurumda değil.
Bu hayatta güvenilmez
bir insan varsa o da milyoner çocuğudur.
Haklısın Jimmy.
Özellikle de bu
orospu çocuğu.
Johnny Dio'ya iltimas
geçtiğinizi mi yoksa konuşmanızı mı hatırlamıyorsunuz?
Diyorum ki,
hatırlayabildiğim kadarıyla, ki önce hatırlamam lazım, hatırlayamıyorum.
O hâlde bu 20.
000 dolar nereden geldi?
Bireylerden.
Hangi bireylerden Bay
Hoffa?
O miktarı kimden borç
aldığımı şu anda ezberimden hatırlayamıyorum.
Ama aldığım tüm
borçların ve bu dönemde yatırım amaçlı verdiğim tüm borçların kaydı bende
mevcut.
Kennedy'lerin Allah belasını versin, istediklerini alıyorlar!
Jimmy, çocuklar.
Bana çektirdiği tüm
dertlerin Allah belasını versin.
Gitmem lazım.
Bunu izlememi bekleme.
Tabii.
Russ gibiler içinseişler daha iyi gidemezdi.
BAŞKAN ADAYI
KENNEDYKennedy'nin seçilmesi için Russ üstüne düşenifazlasıyla yaptı.
Ne yapıyorsun?
Sana her direğe
asacaksın dedim.
Peki Jack Kennedytüm bu yardımların karşılığında göreve
gelince ilk ne yaptı?
O gerzek kardeşini,o
özel okulda okumuş serseriyi, Adalet Bakanı yaptı.
Peki Bobby ilk iş ne
yaptı?
Jimmy'nin peşine
düştü, ki bu bir yere kadar anlaşılabilir.
Jimmy, Kennedy'lerden
öyle nefret ediyordu ki Nixon'a sendika kasasından yarım milyon nakit vermişti.
Ama Bobby, ağabeyini
Beyaz Saray'a sokan Giancana'nın, Marcello'nun, Trafficante'nin ve diğerlerinin
de peşine düştü.
Bu ne perhiz?
Sağ ol.
Bir şey mi kaçırdım?
Muhteşem.
İyi günlerde kullan.
Seni seviyoruz.
Bu, Peggy için, Russell
amcasının hediyesi.
Mutlu Noeller tatlım.
Şuna bak.
Çok güzel!
Buz patenini
seviyormuşsun.
Ne diyoruz?
Teşekkürler.
Artık Russell amcanla
seni patene götürebiliriz.
Sanırım Noel Baba sana
bir şey daha bırakmış.
Russell amcana ne
diyeceksin?
Ne diyeceksin?
Sorun değil.
Bir kere teşekkür
etti.
Kafi.
Bobby Adalet Bakanı olunca bize nefes aldırmadılar.
Telefonda konuşamaz olduk çünkü dinlendiğimizi biliyorduk.
Hiçbir şey yapamadık, hiçbir yere gidemedik.
Kılımızı kıpırdatamadık.
Fenaydı,vaziyet çok
fenaydı.
Sonra daJimmy Boş ver.
Bobby, Adalet Bakanı olunca istediğini hapse gönderme
yetkisi eline geçti.
Bobby'nin ilk hedefi Jimmy'ydi.
Hatta"Hoffa'yı Yakalama Ekibi" kurdu.
FBI ve vergi dairesindeki adamlarına ek mesai yaptırdı.
Tek işleri Jimmy Hoffa'yı hapse atmaktı.
Tek işleri buydu.
Bir oda dolusu geri
zekâlıyla baş başayım.
Sizi salak hıyarlar!
Yaptığınızın farkında
mısınız?
Johnny O'Rourke'un
çocuğunu baş örgütçü yapıp ona 36 bin dolar ödediniz, aynı zamanda da babasının
şubesindeki üyelere sigorta satmasına izin verdiniz!
Babasının şubesindeki Babasının şubesindeki üyelere ulan!
Lanet olsun!
Bunu nasıl becerdiniz?
Daha ne kadar salak
olabilirsiniz?
O ciğeri beş para
etmez Kennedy ensemde boza pişiriyor!
Adım atamıyorum!
Tazı gibi peşimdeler.
Her işimi didik didik
ediyorlar.
Ve siz bunun alenen
yapılmasına izin verdiniz!
Kennedy'ye hediye
ettiniz resmen!
Hapse atılacağım.
Farkında mısınız?
Siz mankafalar
yüzünden hapsi boylayacağım.
Amacınız beni hapse
attırmaktı.
İtiraf edin de sizi
geberteyim.
Şuracıkta!
- Nereye?
- İstifa ediyorum, ne
olacak.
İstifa mı?
Niye?
Bana mankafa
diyemezsin.
Onlara de ama bana
diyemezsin.
Hayır!
Sana demedim.
O zaman söylemeliydin.
Karşında dikiliyordum.
Orada olduğunu
bilmiyordum!
Oradaydım işte.
Ne diyorsun?
Ama sana demedim.
Daha ne diyeyim?
Benimle ilgili bir
derdin varsa kenara çek.
Bana hakaret edip
sana demedim deme.
Ama seni görmedim ki.
Yapma Frank, beni
tanıyorsun.
Böyle bir şey
yapmayacağımı biliyorsun.
Lütfen.
Hadi.
Sorun yok.
Sana niye öyle
diyeyim ki?
- Bu insanları
kontrol etmelisin.
- Her şeyi kontrol
ediyorum.
Merak etme.
Tamam millet, çıkın
hadi.
Jimmy nasıl sendikayı idare ediyor, aklım almıyor.
Bobby ve FBI gölge
gibi peşindeyken aklını yitirmek üzere.
Yaşadığı
sıkıntılardan dolayı üzüntülerimi ilet.
Eski topraklar, baba
Kennedy'yi tanıyor.
Onunla konuşup işleri
düzeltirler.
Ama neden Kennedy
piçlerinin seçilmesine yardım ettiğinizi Jimmy anlayamıyor, açıkçası ben de
anlamıyorum.
Aklı bir türlü almıyor.
Her şeyi anlamasına
gerek yok.
Anlatabildim mi,
bazen böylesi daha iyi.
Onu bu hâlde görünce Canım sıkılıyor.
Bir şekilde ona
yardım etmek istiyorum.
Jimmy aşırı duygusal.
Sürekli sağa sola
koşturmaktan büyük resmi ıskalıyor.
Misal Küba.
Kumarhanelerimize
geri dönmeliyiz.
Havana'ya geri
dönmeliyiz.
O uyuz Castro'dan
kurtulmalıyız.
Eski topraklar, baba
Kennedy'yle konuştu.
Baba Kennedy oğlu
Jack'le konuştu, ona aynen şöyle dedi, "Kime borcun olduğunu sakın unutma.”
Kime borçlu olduğunu
biliyor.
Gitmeni istediğimbir yer var, adı Milestone Taşımacılık.
Orada Phil adında biri var.
Sana bir tır verecek.
Tırı Baltimore'da bir beton tesisine götüreceksin,Eastern
Caddesi'nde.
O caddedeki tek beton tesisi.
Görürsün.
Orada biri seni karşılayacak.
Ferrie adında bir ibne.
İçeri gir, sonra geri
geri park et.
Tıra bir kargo yükleyecekler.
Durdurulursan diye sana evrak verecek.
Tırı Florida'ya götüreceksin.
Jacksonville dışında bir tazı yarış parkuruna.
Tırı orada bırakacaksın.
Seni orada Hunt adında koca kulaklı biri karşılayacak.
Philly'ye dönebilmen için sana bir araba verecek.
Neye baktın?
Kulaklarıma mı
bakıyorsun?
Efendim?
Kulaklarım.
Kulaklarıma mı
bakıyorsun?
Hayır.
Ameliyat oldum, artık
kulaklarıma bakmanın bir anlamı yok.
Kulaklarına bakmıyorum
ki.
Hadi ikile madem.
Uza.
Domuzlar Körfezi'nde hiçbir
şey planlandığı gibi gitmedi.
Paraşütçüler sahil bölgesindekiyolları havaya uçuramadı.
Castroçatışma
bölgesine hızla geldi.
Direnişçiler yolları havaya uçurabilirdi ama uçurmadılar.
Tez zamanda Castro kıyıyatopçu ateşine başladı.
Uçakları, bir tugayve
hayati mühimmat taşıyan işgalci gemilerini batırdı.
Çıkarma yeri genişletilemedi ve paraşütçülerişgalcilerin
köşeye sıkıştırıldığı kıyıya çekilmek zorunda kaldı.
Hava veya denizden koruma ateşi desteği olmayan 1500
askerkıyıda sıkışıp kaldı.
Castro'nun onları yenmesi için mermilerinin bitmesini
beklemesi yetti.
Sonrasında Castro işgal alanını gazetecilerle
gezerekişgalcilerin hatalarını izah etti.
Elinde bolca malzeme
vardı.
Küba karşısında küçük düşen ABD,pek çok ülke tarafından da
kınandı.
Lanet olsun!
Tam beklediğim gibi.
Küba'da işin içine
sıçınca Boobie benimle sendikanın peşine düştü.
Ucuz reklam yapma
peşinde.
Tek derdi bu.
Yakında unutulur.
Nasıl olacak o iş?
Nixon'a para verdiğimi
- asla unutmayacaklar!
- Sakin ol Jimmy,
lütfen.
Halledeceğiz.
Eski topraklar, baba
Kennedy'yle konuşacak.
Biraz hasta ama Hasta mı?
Adam felç geçirdi.
Ona hasta denmez.
Adamın bir ayağı
çukurda lan.
Yakında patlıcana
dönüşecek.
Bu kimsenin kabahati
değil.
Suçlayacak adam
arasam bakacağım tek adres Kennedy'ler olur.
Çocukları onu öldürdü.
Garanti.
Henüz ölmedi ama
gidici.
Çocukları öldürdü.
Kalp krizi
geçirtemeyecekleri adam yok.
Nereye?
İşe gidiyorum.
Yatağına dön.
Şunu söyleyeyim, durmak yok.
Bunu 50 yıldır yapıyoruz!
Ne faydası var?
Avukatlar kamyon sürsün.
Onlara kalem, kâğıt ve ıstampa lazım.
O iş başka.
Ama bunları
atlatacağız.
Bizi uğraştırdıkları
bu hukuki saçmalıkları da atlatacağız.
Sırf zengin bebesi "Boobie"
Kennedy'nin istediği olacak diye bir şey yok arkadaşlar.
Atlatacağız.
Anlatabildim mi?
Ne istediği umurumda
değil.
Avucunu yalasın!
Avucunu yalayacak
çünkü biz bu ülkedeki en büyük, en iyi ve en dürüst sendikayız!
Bunu görmek istiyorum
işte!
Anahtar kelime ne, siz
de biliyorsunuz.
Dayanışma.
Dayanışma işe yarıyor.
Hepimize yarıyor.
Dostumuz Frank
Fitzsimmons'a da yarıyor!
Frank Fitzsimmons benim
Kıdemli Başkan Yardımcım.
Bu işi kotaracak biri
varsa o da bu adamdır.
O arkamı kolladığı
sürece tek istikametimiz yukarı!
Doğru değil mi Fitz?
En tepeye çıkacağız!
Hoffa!
Esaslı bir sendikacı!
Bence üyeler Fitz'i
sevdi.
Kesin sevdiler.
Fitz'e bayağı övgüde
bulundun.
Umarım hakkını verir.
Niye?
Fitz'in nesini
beğenmedin?
Bilmem.
Ağır konuşmak istemem
ama Yo, ağır konuştuğun falan yok.
Ne düşündüğünü söyle.
Eminim sadıktır.
İyi adam ama pek
zeki, pek parlak biri değil.
Ayrıca da sürekli
golf oynuyor.
Golf mü oynuyor?
İki numaradan
beklenen zaten budur.
Çok zeki biri
istemezsin.
İyi adam istersin.
İnsanlar onu sever.
Salak olmasın tabii
ama seni arkandan bıçaklamayacak biri olsun yeter.
- Umarım haklısındır.
- Ben daima
haklıyımdır.
Fitz varken bebek
gibi uyuyabilirim.
Benim asıl derdim
Küçük Adam.
Kimi kastettiğimi
anladın.
Küçük Adam.
Benim derdim o.
O orospu çocuğu.
Sorun ne?
Bir şey yok.
Haklısın.
Haklıyım tabii.
- Aklın karıştı
sanki, ha?
- Yok.
Fitz hakkında
hislerimi söyledim.
Pro başka.
Güzel çünkü bazen onun
gerçek yüzünü gören başkası yok gibi geliyor.
Kadehimizi kaldıralım560.
Şube'ninGelmiş geçmiş
en klas adamınaAdamımız sensinTony ProEmrine amadeyizKüçük Adam, Tony
Provenzano'ydu.
Herkes ona Tony Pro derdi.
Jersey mafyasının başıydıve New Jersey, Union City'deki 560.
Şube'nin başkanıydı.
Pro ve Jimmysendikada birlikte yükselmişti, bir süreliğine
de yakındılar.
Siz çalışır
didinirken kodamanlar ve fabrikatörler dipsiz harcama hesaplarıyla maaşlarıyla
ve lüks yatlarıyla bizim yıkılmamız için ellerinden geleni yapıyorlar.
Canları cehenneme!
Kimsenin bana Tony Pro'yu anlatmasına gerek yok.
Hayır.
Ne bilmem gerek?
Bildiğim bana yeter.
Tony Pro, "Üç Parmak" Tony Castellito'yuSally
Bugs'a boğdurttu,tek sebebi de Üç Parmak'ın sendikada yükselmeye başlamasıydı.
Üstelik bu kendi adamıydı ha.
Tony Pro, Üç Parmak onu yenecek diye o kadar korkmuştu
kiSally Bugs'ın onu boğduğu yetmezmiş gibibir de ağaç öğütücüsüne attırmıştı.
Böylece Üç Parmak, Tony'ye mezardan bile rakip olamayacaktı.
Adam kontrolden çıktı.
Böyle bir adamla ne yapılır?
Eli herkesin cebinde.
Kamyon şirketlerini haraca
bağlamış.
Milleti tehdit ediyor.
Arada bir tehdit et,
anlarım ama mütemadiyen olmaz ki.
Okları üzerimize
çekiyor.
Böyleleri yüzünden sendikaların
adı kötüye çıkıyor.
Bu böyle gitmez.
Çok ciddiyim.
Bir şey yapmalı.
Tony'yi biliyorsun, o
iş kolay olmaz.
Onu kastetmedim.
Hayır, o değil.
Diyorum ki alın
teriyle çalışan, sendikayı tanıyan üyeler bulalım, senin benim gibi, ve
şubelerin idaresini ele geçirelim.
Ne dersin?
Bu hiç hoşuna gitmez.
Bana ne.
Kendini kim sanıyor?
Herif mafya.
Ben sendika
başkanıyım.
Tek ihtiyacım olan deneyimli
elemanlar.
İşine hâkim elemanlar.
O kadar.
Bu yüzden 326.
Şube'nin başkan adayı
olmanı istiyorum.
Benim için aileden
birisin Frank.
Sen, Irene, kızlar.
Tatlı Peggy.
Ama bunu yapma
sebebim bu değil.
Sana hak etmediğin
bir şey vermiyorum.
Ne dersin?
Ne diyeceğimi
bilemiyorum Jimmy.
Yaparım de.
Evet demen yeter.
Ayrıca kazanacağını
garanti ederim.
326'nın başkan adayı
olursan kazanırsın.
Garanti ediyorum.
Tamam, yaparım.
Ciddi misin?
Evet.
Onur duydum.
Seni seviyorum.
Biliyorsun.
Seni seviyorum dostum.
Çok sevindim.
Gerçekten çok
sevindim.
Derin bir nefes
alabilirim artık.
Çok tuhaf.
Nedense Bilmiyorum ama hayır diyeceksin sanıyordum.
Kabul etmene sevindim.
Hislerini hiç belli
etmiyorsun.
Kestiremedim.
Onur duydum Jimmy.
Ne diyeceğimi
bilmiyorum.
Onur duydum.
Güzel.
Keyfim yerine geldi.
Nefes alabiliyorum.
Harika.
KAMYONCULAR SENDİKASI
326.
ŞUBENe diyebilirim ki?
Her şeyi Jimmy'ye
borçluyum.
Et kamyonundan çıkıp bir başlangıç yapmamı sağladı.
Bana ilk şubemi, ilk sendikamı verdi.
Nasılsın?
Frank Sheeran, 326.
Şube'nin yeni
başkanıyım.
- Kendimi tanıtmaya
geldim.
- Memnun oldum.
- Adın ne?
- Al.
Memnun oldum Al.
- Ufak bir şeyler - Hayır.
Gerek yok.
- Emin misin?
- Evet.
Yalnızca tanışmaya
geldim.
Bir şeye ihtiyaç
olursa beni ara.
Emin misin?
FRANK SHEERAN 326.
ŞUBE BAŞKANI Çaldığını
ispatlayabilirlerse senden isim isteyecekler.
Hapse girmemek için
isim verir misin?
Vermem.
O hâlde endişelenecek
bir şey yok.
Avukatlar halleder.
Sonra da 80.
Otoban'dan batı
istikametine gidipPensilvanya'dan geçerek Ohio üzerinden Toledo'ya devam
ediporadan da 75.
Otoban'dan kuzeye
giderek Detroit'e varacaktık.
Yine de vaktinde ulaşacaktık.
Sayın Yargıç, müvekkilimin eşinin nakliyat firmasına ortak
olmasının yasal olduğunu avukatlar teyit etmiş.
Buna rağmen McClellan
Komitesi bunu sorguladığında eşi ortaklığını geri çekmiş.
Konunun burada
kapanması gerekli.
Müvekkilime 13 büyük
jüri soruşturması açıldığı hâlde tek bir suç duyurusu yok.
Sayın Yargıç, bu
müvekkilime ve ailesine karşı yürütülen kişisel bir kan davasıdır, bu işin
arkasında da bakanlığını amacından saptıran Adalet Bakanı Robert Kennedy vardır.
Silahı var!
Silahı elinden alın!
Gerçek silah değildi
galiba.
O silah salona nasıl
girdi?
Kabahat bende değil!
Aslanım Chuckie!
İşte oğlum benim!
Bu, benim oğlum.
Onu ben yetiştirdim.
Ne yaptığını gördünüz
mü?
Bakın ne diyeceğim.
Bana ateş etti, saçma
gibi bir şeydi.
Darbeyi hissettim ama
havalı tüfekten daha zayıf gibi geldi.
Daha güçsüz bir şey.
Ama ona koştum.
Chuckie'yle üstüne
koştuk.
Onu iyi eğitmişim.
Silahlı adama
koşacaksın, altın kural.
Bıçaklı adamdan
kaçacaksın.
Bıçaktan kaçacaksın.
Neymiş, silahlıysa
üstüne koş, bıçaklıysa kaç.
Tekerleme gibi oldu
ha!
Saçma gelebilir ama
daha yüksek bir güç Hoffa'yı vurmamı söyledi.
Yürü.
Nashville manyak dolu
Frank.
Buraya gelsene Frank.
Yanımda bir tane var.
Buraya gelsene.
Baton Rouge'dan Eddie
Partin yanımda.
Hemen geliyorum.
Yol açın.
Önce Bay Brennan'ın
şöyle bir şey dediğini hatırlıyor musunuz, "Anlaşmayı değiştirmeli ve
Hoffa'ya pay vermeliyim"?
Kronoloji böyle değil
miydi?
Anlaşmayı
değiştirdiğini bilmiyorum, benim anladığım Brennan kendi adına konuşuyordu.
Bu, öfkeli bir kadın.
Sanırım öğretmendi.
Şuna bakalım.
Diğerine ulaşmak zor.
Kadını tarafımıza
çekmek zor olur.
Küba'ya giden tüm
gemiler durdurularak aranacak.
Kaptanlar durmazsa gemiler güç kullanılarak durdurulacak.
Büyük Jüri'ye şöyle
bir ifade verdiniz mi, okuyorum, "Brennan bana geldi ve söylediklerinden
anladığım "Adamın lokantası var.
Hiç ihlali var mı?
Kadınlara odaklanalım.
Kadınlara ulaşmak
daha kolay.
Küba'da faal orta
menzilli füzeler.
Bu füzeler fırlatılırsa nükleer başlık taşıyor olabilir.
ABD'nin güneydoğusunu, Washington'ın güneyini vurabilirler.
Füzeleri durdurmanın veya önceden bir uyarıda bulunmanın
yolu yok.
Bu kadın Plechette
adında bir eyalet polisiyle evli.
Güzel.
Tanıdık var mı?
Şubemizde eski bir
polis var.
Bu iyi işte.
Tüm birliklerimiz teyakkuz hâlinde.”
kamyon kiralama
şirketi kuracağını söyledi.
Sonra bana telefon
edip şöyle dedi, 'Anlaşmayı değiştirmem ve Hoffa'ya pay vermem gerek.
'" Doğru mu?
Bu da olabilir.
Evli olduğu hâlde
sevgilisiyle görüşüyor.
Belki ona bir kanca
atarız ve bırakmayız.
Ama bu adam İnşaat sektöründe.
İhlalleri var.
Evi ipotekli,
arabasının da borcu var.
Güzel.
Aynen böyle.
Durmak yok, yola
devam.
Sağ ol.
Görüşürüz Koca Eddie.
Yalnızca doğruları söyleyeceğinize yemin eder misiniz?
Ederim.
Bay King, Uluslararası
Kamyoncular Kardeşliği üyesi olduğunuzu teyit eder misiniz?
Anayasanın Beşinci Ek
Maddesi'nin bana sunduğu koruma hakkını kullanarak bu soruya cevap vermiyorum.
Sadece üyeliğinizi
sordum.
- Anayasanın Beşinci
Ek Maddesi'nin - Peki.
Tamam.
Size bir fotoğraf
göstereceğim.
- Anayasanın Beşinci - Bir saniye.
Ek Maddesi'nin Sadece fotoğrafa bakın, bekleyin, ondan sonra
cevap Anayasanın bana verdiği hakkı
kullanmak istiyorum Jim, bırak kullansın.
Peki.
HILDEBRANDT
DONDURMACISI King sıkı adam.
Harika.
Çok iyi adam.
O serseriye karşı dik
durdu.
Harikaydı.
Yaptığına bayıldım.
Sıkıştırmaya
çalıştılar.
- Bize onun gibi adam
lazım.
- Tanrım!
Detaylar geliyor.
Elimize yeni bilgiler ulaştı.
Başkan Kennedy,Dallas'ta kortej geçidi esnasında vuruldu.
Bayan Kennedy,Bay Kennedy'yi tuttu.”
Olamaz!
" diye bağırdı.
Kortej devam etti.
United Press'in bildirdiğine göre Başkan Kennedy'nin
yaralarıölümcül olabilir.
Tekrar ediyoruz.
Bu bir CBS haber
bülteni.
Başkan Kennedy, Teksas, Dallas'tamuhtemel bir suikastçı
tarafından vuruldu.
Gelişmeler için CBS'ten ayrılmayın.
Gerçek kahve yapmak artık çok kolay.
Nescafé yeni bir kahve geliştirdi.
Hazır kahve.
Bir dakikada hazır
olan Nescafé İsteyen herkes Son dakika gelişmesi.
Başkan Kennedy resmî
olarak,38 dakika önce,yani Merkezî Saat İle birde,Doğu Saati İle ikide,hayatını
kaybetti.
Başkan Yardımcısı JohnsonDallas'taki hastanedenayrıldı fakat
nereye gittiğihenüz bilinmiyor.
Kısa süre içinde Başkanlık yemini ederekABD'nin 36. Başkanı
olacak.
Bay Hoffa, Başkan'ın
cenazesine katılacak mısınız?
- Davet edilmedim.
- Gerek yok.
Bir milyon vatandaş
gelecek.
Şey Programıma bakmalıyım.
Giderseniz ve
konuşmanız istenirse ne dersiniz?
Derim ki, Bobby
Kennedy'nin sıradan bir avukattan farkı kalmadı.
Vay hergele.
Güzel oldu Eric.
Sağ ol.
Jimmy haklıydı.
Neredeyse.
Bobby'nin sonu geldi.
Adalet Bakanı olduğu devir kapandı.
Bitti.
Bobby'nin bizimle kan davası da bitti.
Bay Hoffa, bu ülkenin
ruhuna zarar vermekten suçlu bulundunuz.
Ama hâlâ Nashville'deki jüri olayı vardı.
Bu ülkenin ruhu, hukukun
kutsal işleyiş biçiminde saklıdır.
Adalet yerini
bulmalıdır.
Bu süreçlere zarar
verme çabalarınızdan ötürü cezanızı çekeceksiniz.
Canına okuduk.
Hanımlar ve beyler,
başardık!
UYARI ATIŞI YAPILMAZ ARAÇTA
MAHKÛMLAR VARAma Jimmy her şeyi ayarladı.
Görünürde sendikayı Fitz yönetse deJimmy talimatlarınıBill
Bufalino ve Jimmy'nin kredilerini dağıtan Allen Dorfmanaracılığıyla iletiyordu.
Her şey yolunda mı?
İçeride her şey Her şey berbat.
Akşamları şişlenme korkusundan
uyuyamıyorum.
İyi görünüyorsun.
Fitz nerede?
Geç kaldı.
Aslında girişte
buluşacaktık.
- Hah, geldi işte.
- Nerede kaldın?
Burada ne işin var?
Hiç gelmeseydin.
Geciktiğinin farkında
mısın?
Farkında olduğunu
bilmek istiyorum.
Geciktiğim için özür
dilerim ama çok iş var.
Bana bunlarla gelme.
Elle tutulur bir şey
söyle.
Biraz daha sabret.
İçerideyim, çok
sabrım yok.
Her ne kadar Jimmy, Fitz'e öfkelense deherkes onu
seviyorduçünkü Jimmy'den koparamadıklarını Fitz'ten alabiliyorlardı.
E, kodesi boylarsan olacağı bu.
Nasıl vurdum ama?
Jimmy, Fitz'e öfkeli.
Fitz iyidir.
Fitz'i severiz.
Ama bir sorun var.
Fitz'in izin verdiği
kredileri, Jimmy'nin o agresif adamı Dorfman engelliyor.
Dorfman'dan nefret
ediyorum.
O Yahudi tam bir baş
belası.
Ne yapmamı istiyorsun?
Hayır, onu yapma.
Yok.
Yapmanı istediğim
şey, Dorfman'ın kıçında maytap patlat.
Fitz mesajı alır.
O mesajı alır.
Fitz'e yapamazsın çünkü
o ayyaş Federallere koşup her şeyi batırır.
Ama Dorfman Dorfman'a yapmak lazım.
Fitz Fitz mesajı aldı.
Ondan sonra emekli fonundan herkes istediğini aldı.
Şimdi yaktım sizi.
Ne oluyor?
Seni kim içeri aldı?
Bay Provenzano, ben
FBI Ajanı DiGregorio, hakkınızda tutuklama emri var.
- Elimi bitirseydim.
- Olmaz.
Kalkın.
Elim bok gibiydi
zaten.
Cebimde bir şey yok.
Şortta ne olacak lan?
Şu penguene bakın
hele.
Tony, çantalarımı
alsana.
Alırım Tony.
Televizyon izlemek
gibi.
Pro'ya, haraç kesmekten yedi yıl verdiler.
Lewisburg'daki cezaevine gönderildi.
Peki orada kim vardı?
Jimmy.
Şuna bak.
Sanat eseri.
Sağ ol Pete.
Emeklilik ikramiyemle
ilgili bir sorunum var.
Biliyorum.
Biliyor musun?
Ne biliyorsun?
Bir virgül iki milyon
alacak ikramiyen olduğunu ama alamadığını biliyorum.
Benim için
ilgilenecek misin?
Nasıl ilgileneceğim?
Durum ortada.
Neymiş durum?
Kaybettin.
Buraya girdiğinde o
hakkı kaybetmiş oldun.
O kadar.
Sen de kaybettin mi
yani?
Hayır.
Bir dakika, senin
ikramiyen, bir buçuk mu neydi, duruyor ama benimki gitti mi?
Evet.
Benimki duruyor.
Ama ikimiz de
buradayız.
İkimiz de buradayız.
Doğru.
Ama farklı
sebeplerden buradayız.
Sen haraç kestiğin
için buradasın.
Ben sahtekârlıktan
girdim.
E?
Arada fark var.
Neymiş o fark?
Ben kimseyi tehdit
etmedim, sen ettin.
- Ne alakası var ya?
- Çok alakası var.
Hiç yok.
Tartışmak istemiyorum.
- Biraz düşün.
- Düşünüyorum.
Bana yamuk yapma.
Bir şekilde hallet.”
Bir şekilde hallet" mi?
- Hangi şekilde?
- İlla bir yolun
vardır.
Federal kanun var.
- Bana ne.
- Sana ne mi?
Yine de bir şekilde
halledersin.
Nasıl halledeyim ya?
Paramı alarak hallet.
Nasıl?
- Başka bir şekilde.
- Hangi şekilde?
Kendi paranı nasıl
aldıysan.
Sesini bana yükseltme.
Bana sesimi kısmamı
mı söylüyorsun?
İtoğluit.
Bana itoğluit deme.
Terbiyesizlik etme
lan.
Sen sahtekârlıktan
buradasın.
Para çaldın.
Farklı biçimde olsa
da ben de para çaldım.
Hakkımı istiyorum.
Siz yok musunuz - Ne dedin?
- Aman Tanrım!
Ne demişim, bırak ya.
Ne dedim lan?”
Siz" dedin, o ne demek oluyor?
Bu konuda daha fazla
konuşmayacağım.
- Siz ha?
- Yeter!
Yeter mi?
Seni gebertirim ulan!
Gebertirim lan.
Şerefsiz!
Lan sen nasıl Her şeyin altüst olacağı o zaman belli oldu.
O delinin beş bin insanın önünde bunu yapıp kurtulabileceğini
düşündüğüne inanamıyorum.
Aklım almıyor.
Çok yanlış.
Çok yanlış.
Aşağılık herif.
Aşağılık herif.
Bunu yapmaya götü yiyecek, bu cesareti, bu cüreti
gösterecektek bir adam vardı.
Şehirdekiler ona "Sarışın Joey" derdiama herkes,
özellikle gazeteciler,ona "Deli Joe" derdi.
yalnızca doğruları
söyleyeceğinize Tanrı'nın huzurunda yemin eder misiniz?
Ederim.
Bay Gallo, açılışta
söylemek istediğiniz bir şey var mı?
Var.
Bu halıda şahane
barbut oynanır.
Russ haklıydı.
Başka kim eğlence dünyasından insanlarla takılıpgazetelerde
boy gösterip dikkatleri üzerine çeker ki?
Bu ne şimdi?
Kim olduğunu sanıyor, Erroll Flynn mi?
Herkese ve her şeye
meydan okudu.
Hiçbir şeyi sallamadı.
Yükselince kendi
patronlarını kaçırdı.
Bu nasıl yanına kâr
kaldı, anlamadım.
Bunu yapan normalde
ölür.
Bu kadar basit.
Hapse atıldığında
koruma olarak kendi insanını değil, zencileri seçti.
Çıktığında ne
yaptığını kimse bilmiyordu.
Biz de bilmiyorduk.
Kimse bilmiyordu.
Yaptıklarını
beğenmiyor musun?
Hele bir ağzını aç, bak
gör ne oluyor.
İTALYAN-AMERİKALILAR
SİVİL HAKLARI DERNEĞİKim böyle bir şey yapar?
Ben söyleyeyim.
Bu disgraziato.
Bu ve Oswald.
Al birini vur ötekine.
En azından Dallas'ta
sadece Jackie vardı, çocuklar yoktu.
Joey, doktorun aradı.
Bir saat önce öldün.
Yahudi misin?
Olmak ister misin?
Sünneti dert etme.
Artık öyle yapmıyoruz.
Donduruyoruz.
Sen ayakta beklerken
Meksikalı bir kadın ıslak bir taş getiriyor.
Gülmek serbest.
Ben herkesle dalga
geçerim.
Tanrı bizi bu dünyaya
gülelim diye getirdi.
Herkese takılırım.
Zencilere,
Yahudilere, çingenelere, İtalyanlara.
Şu İtalyanlara
bulaşmam ama.
Parayı getirdim Joey.
Lütfen vurma.
Sizce yedi mi?”
Söylediklerine dikkat et.”
diye tembih ettiler.
Şaka bir yana, doğum
günün kutlu olsun Joey.
Selam Russ.
Bu ne?
İTALYAN-AMERİKALILAR
SİVİL HAKLARI DERNEĞİ Bu zırvalara inanıyor musun?
Mesele o değil.
İtalyan derneği.
Joey.
Ne dedim?
Ne dedim ki?
Dinle.
Burada öyle şeyler
diyemezsin.
Niye?
Yalnızca Rickles mı espri
yapabiliyor?
Russell patron.
Ben de patronum.
Sözde hepimiz
kardeşiz.
Biliyorum ama
tatsızlık olmasın.
- Kardeş miyiz?
- Kardeşsiniz.
- Kardeş miyiz?
- Kardeşsiniz.
- Kardeşiz yani.
- Evet.
Herkes kardeş.
Kardeşsiniz, onun
kardeşisin.
Ben değilim ama siz
öylesiniz.
O yüzden rica
ediyorum Tamam.
- Kardeşiz ha?
- Kardeşsiniz.
Bugün doğum günüm.
Mutlu yıllar.
Yürü git lan.
Bu tarz bir iş için iki silah gerekir.
Bir tane asıl silah, bir tane de yedek.
Böyle bir işe bir 22'likten daha güçlü silah gerekir.
Susturucu kullanmak yanlış olur.
Çok gürültü kopart ki tanıklar kaçmaktansana bakamasın.
Ama 45'lik o kadar gürültülü ki bir devriye arabasısesini
iki sokak öteden duyar.
Polisler 32'liğe "karı tabancası" der.
Kullanımı daha kolaydır ve 38'lik kadar hasar vermezama
verdiği hasar iş görür.
Saat geç, Idaholu turistler ortalıkta yoktur,çoktan
yatmışlardır.
İtalyan Mahallesi olduğundanJoey daha gevşektir, rahattır.
Doğum günü olduğu için karısı ve çocuğuyanında olacaktır, ki
bu iyiçünkü verilmek istenen mesaj bu.
Nasıl olduğunu görsünler.
Bu vakte kadar içti,bu da onu epey yavaşlatır.
Koruması yanında olacaktır, Joey'de de silah vardırama
muhtemelen karısının çantasındadır.
Önceden bilgin olmaz.
Tek bildiğin ihalenin sende olduğudur.
Kızıl John tek şey biliyordu.
Beni bırakacaktı,bir tur atıptekrar alacaktı.
Önce korumayı indirmek lazım.
Öldürme ama, etkisiz hâle getir.
Onunla bir alıp veremediğimiz yok, o yüzden surata ve göğse
sıkmak yok.
Bazen böyle bir işteönce tuvalete gitmekte fayda vardır.
Böylece kimsenin seni takip etmediğindenve tuvalette sana
sorun çıkarabilecek biri olmadığından emin olursun.
Hem de tuvalete gitmiş olursun.
Neme lazım, sonra
sıkışırsın falan.
Ama ben öncesinde gittim, hem böyle küçük yerde hemen işe
koyulmak daha akıllıca.
Daha şarap lazım.
Tommy, şarap versene.
Lanet olsun!
Olay New York'un İtalyan Mahallesi'nde,yani çetelerin
tarafsız bölge olarak gördüğü semtte yaşandı.
Cinayet sonrasındapolis birkaç silah ve parmak izi buldu, bunların
izini sürüyorlar.
Joseph "Deli Joe" Gallo balık lokantasına yeni
eşiyleve bir önceki evliliğinden olan 11 yaşındaki kızıylakutlama yapmak için
gelmişti.
Joe'nun 47. doğum gününü kutluyorlardı.
Daha önce bir gece kulübüne giden bu altı kişilik
grup,lokantanın arka tarafında bir masada oturuyordu.
Bu esnada,arka kapıdangiren bir adamyanlarına yaklaşıp üç el
ateş etti.
Joe'yu iki yerinden,ve koruması Yunan Pete'ibir yerinden
vurdu.
Toplamda 14 el ateş edildi.
Peggy, hadi.
Joey Gallo'nun bölgesi olan President Caddesi sessiz.
Hatta fazla sessiz.
Brooklyn'de Joey Gallo bir kahramandı.
Söylentilere göre, ölümü bir çete savaşına sebep
olabilir,belki de savaş başladı bile.
- Kendine iyi bak
Jimmy.
- Sen de Mikey.
Yolun açık olsun
Jimmy.
Bir daha
görüşemezsek, selam.
Dört yıl geçtiktenve Nixon'ın yeniden seçim komitesine el
altından 500.
000 dolar verdikten sonraJimmy nihayet muradına erdi.
Üzgünüm ama geri
dönmeyeceğim.
Başkan onu affetti ve şartlı tahliye oldu.
Şimdi ne yapacaksın?
İlk yapacağım şey, Şartlı
Tahliye Bürosuna kayıt olmak, oradan da eşimle Florida'ya gidip biraz
güneşlenmek.
Sonra peki?
Sendikamı geri
alacağım.
Bunu nasıl yapacaksın
Jimmy?
- Fitz'in rakip
olmasını nasıl buluyorsun?
- Hoş bulmuyorum.
Hapis nasıldı?
Harika.
Çok iyi vakit
geçirdim.
LUM'IN YERİİlk
yaptığım iş,Lum'dan kuru fasulyeli sosisli almak oldu.
Jimmy bunları dondurma kadar severdi.
Başkan Richard Nixon'ın yeniden seçilme komitesinde danışman
olan İşin sırrı, sosisler birayla pişiyor.
Amerika'nın en iyi sosislisi.
Yanlarında dinleme cihazları getiren McCord ve suç
ortakları,tavandaki iki paneli yerinden çıkararak Demokratik Ulusal Komite'yedinleme cihazları
yerleştirdi.
Şuna bak.
Sendika başkanlığına aday
olacak cesareti gösterdi.
Tony Pro da buna ödül
veriyor.
Adi herif İnanabiliyor musun?
Fitz bazı çevrelerce
çok seviliyor.
Severler tabii.
İsteyen tüm
"baba" lara borç veriyor.
Bu yüzden Tony onu
destekliyor.
Tüm oylarını Fitz'e
veriyor.
Sendikanın çoğu sana
destek veriyor.
Tek ihtiyacın Tony
Pro'nun seçmenleriyle kuzeydoğunun oyları.
Bir tane almaz mısın?
Oy almak için Tony
Pro'ya muhtaç olduğuma inanmıyorum.
Nasıl olur ya?
Fitz, Tony'nin
cebinde.
Sendikayı mafya
yönetmiyor.
Fitz'le yönetiyorlar.
Jimmy, tekrar başkan
olunca istediğini yaparsın.
İstediğini kovarsın.
İstersen Tony Pro'yu
bile kovarsın.
Masasını toplarken
başında dikilirsin.
Üst araması yaparsın.
Giderken ataç
götürmesin diye.
Duyuyor musun?
Herkes Jo'nun iyi, benim
kötü olduğumu zanneder.
Ama tam tersi.
O katil, bense
ciciyim.
Şimdi o itoğluitle
barışmam gerekiyor.”
Ah canım, seninle barışmak istiyorum.
Bana destek ol.
Lütfen Tony.”
Bunu beceremem.
Git bir konuş.
Yalnızca - İdare et.
- İşi olacağına-
bırakmalı.
- O herif tam bir
itoğluit.
Onunla bir toplantı
yaparsam gelir misin?
Elbette.
Aksini nasıl
düşünürsün?
Yeter.
Gidelim.
Jimmy, ona fırsat
tanı.
Birkaç dakika daha
bekle.
Yaptığı yanlış.
Böyle yapılmaz.
İnsan bekletilmez.
Biliyorum.
Bekletiyorsan maksadın
bir mesaj vermektir.
Mesaj da "canın
cehenneme" dir.
Tek amacı budur.
Geldiler.
Şu havaya bakar mısın
Frank?
Dışarısı 30 derece.
Selam Tony Jack.
Milletin New York'ta
götü donuyor, bir de bize bak.
Bence hep burada
yaşasak yeridir.
Mevsimlerden yaz.
Ne?
Yaz diyorum.
New York'ta kimsenin
donduğu yok.
Mevsim yaz.
Bana orada hava hep
-15 gibi geliyor.
Bir şey anlatıyoruz
herhâlde.
Bir şey anlatıyorsun.
Bu kıyafetle de bir
şey anlatıyor musun?
Toplantıya böyle mi
giyinirsin?
Sen Florida'da böyle
mi giyiniyorsun?
Takım elbise mi?
Toplantı için mi?
Toplantı varsa mekân
fark etmez, ister Florida ister Afrika olsun.
Hem geç kaldın.
Ne?
Geç kaldın.
Trafik vardı.
Trafik yok muydu?
Vardı hakikaten.
Ne diyeyim yani?
Tampon tampona geldik.
Trafik fena,
n'aparsın.
Trafik.
Hayatımda geç kalan
birini asla on dakikadan fazla beklemedim.
15 diyelim.
15 iyidir.
Olmaz, on.
On yetmez.
Trafiği de hesaba
katmak lazım.
Ben de öyle yaptım.
On dakikaya trafik
dâhil.
- Bu yüzden on.
- Bence hakkı 15.
On.
Peki.
Anlaşamadık.
12,5 nasıl?
Tam ortada.
Vallahi bravo.
Ondan fazlaysa bir
mesaj veriyorsundur.
Mesaj mı veriyorsun?
Geldim işte.
Ne anlıyorsan o.
İşte, sen de duydun.
E, daha daha nasılsın?
Senin için ne
yapabilirim?
Senden istediğim Beni desteklemeni istiyorum.
Ne için olduğunu
biliyorsun.
Önce şu diğer
meseleyi halledelim.
Hayır.
Diğer mesele benim
meselem değil.
İkramiyen için bir
şey yapamam.
Fitz baştayken
elimden bir şey gelmez.
Kontrol Fitz'te.
- Fitz'e git.
- Gittim zaten.
Halledeceğini
söyledi, hiç sorun çıkarmadı.
Sen halletmedin ama o
edecek.
Ben diğer meseleyi
kastettim.
Hangi diğer mesele?
Biliyorsun canım.
Bilmiyorum.
Özrünü diyorum.
Özrüm mü?
Niçin özür
dileyecekmişim?
Krallar gibi
dondurmanı yerken sarf ettiğin söz için.
Irkçı bir laf etti.”
Siz" dedi.
Ne dediğini biliyor
muydun?
Yalnızca bir münakaşa
yaşandığını biliyorum.
Evet, "siz.”
Öyle dedin.
Değil mi Jim?”
Siz.”
Benden üstün müsün?
Kesinlikle.
Jimmy, yapma.
Seni buralara "siz"
dediklerin getirdi ama.
Bana hikâye anlatma.
Sorunun bu işte.
Senin sorunun da
aşağılık bir herif olman.
Jimmy, yapma.
N'aptın be Jimmy?
Senden destek istedim.
Ben de özür istedim.
Kimsin ki senden özür
dileyeceğim lan?
Kimsin lan sen?
Buna ihtiyacım yok.
Benim sana ihtiyacım
mı var?
Senin bana var.
Lütfen.
Ondan ricada
bulunuyorsun.
Adam beni geriyor.
Canımı sıkıyor.
Herkes burada.
Toplantımızı yapalım.
Konuşalım işte.
Adam karşında.
Cezaevinde de böyle
mi münakaşa ettiniz?
Sayılır.
Bilek güreşi falan
yaptık.
Kaybetti.
Kaybetmişim.
Sen onun
kaburgalarına bak.
Burada toplanma
sebebimizi konuşsanız daha iyi olur.
Ne yapmamı istiyorsun?”
Siz" dedim.
Bunun için özür mü
dileyeyim?
Aynen öyle.
Özür dile.
Özür dilerim Tek istediğim bu.
ama önce sen geciktiğin
için özür dile seni şerefsiz makarnacı itoğluit.
Jimmy, sen aklını
kaçırmışsın.
Ben anca torununu
kaçırıp bağırsaklarını sana postaladıktan sonra özür dilerim lan!
Çek şunu üstümden!
Hadi!
- Geberteceğim bu
puştu!
- Yapma Tony!
Sence Russ bu adamla
ilgili bir şey yapar mı?
O işler karışık.
Evet.
Karışık.
Onay verseler o
şerefsizin işini bizzat bitirmek isterim ama işte Bu herifin defteri dürülmeli.
Dürülmeli Frank.
Buna onay vermezler.
Frank, sen adamla bir
konuş.
Tamam mı?
Hele bir konuş.
115.
CADDE - DOĞU HARLEM,
NEW YORKJersey'dekiler bu ikili arasında geçenler yüzünden beni aradı.
Onlara dediğimi sana
da söyleyeceğim.
Pro'nun Jimmy
hakkında söylediklerini tasvip etmiyorum.
Bir insanın torunu
hakkında hiç öyle şey denir mi?
Çok yanlış.
Ama Pro sıradan biri
değil.
Jimmy bunu anlamalı.
Eşek kadar adama ne
diyeceğini söyleyemem ki, çocuk değil sonuçta.
Jimmy bir şey ima
etmemiş.
Üzülmüş sadece.
Jimmy'nin tepesi
çabuk atıyor.
Bize de olabiliyor.
Ama ağza alınmayacak
laflar ediyor.
Biz de edebiliyoruz.
Biri onu
sakinleştirse iyi olur.
Şey, ben onu
sakinleştiririm.
Aksi bir adam ama Belki bu onu sakinleştirir.
Onu ezelden beri
sevdiğimi ve işini geri almasına engel
olmayacağımı söyle.
Söylerim Tony.
Tamam.
Bu beni hiç
sakinleştirmedi.
Yanımdaymış.
Bu ne demek oluyor
yahu?
Kontrolden çıkmış bir
psikopat hakkında bir şey yapmakla yanımda olmak aynı şey değil ki!
Küçük Adam sıradan
biri değil.
Bunu anlamalısın.
İtoğluitin teki.
Fitz de itoğluit.
Bu iki itoğluitle
kendim ilgileneceğim!
Burası eskiden benim
büromdu.
İçeride Frank
Fitzsimmons'ı arayın.
Bulamazsınız.
Çünkü adam ülkeyi
karış karış dolaşıp bulabildiği her golf sahasında golf oynuyor.
Olayı bu.
Golf oynamak.
Bu adam kim ki Nixon'la ve Adalet Bakanı'yla golf oynuyor?
Hem durmaksızın golf oyna hem de maaşını eksiksiz al.
Nasıl oluyor o iş?
Bu işin hakkını vermeye mesai yetmez beyler.
Ben sahtekârlıktan içeri atıldım.
Bu da sahtekârlık.
Peki Fitz'in Jimmy'ye cevabı ne oldu?
Jimmy'nin eski dostu Dave Johnson'a bir mesaj gönderdi.
Dave Johnson, 299.
Şube'nin başkanıydı.
Mesaj şuydu Fitz demek istiyor ki eski dostum Dave Johnson
görevi bıraksın, yerine kendi oğlu 299.
Şube'nin başına
geçsin.
O şerefsizin şerefsiz
oğluna şöyle hayır diyeceğim.
Annene çok benziyordu.
Aynı boydaydı.
Güzel kadındı.
Ama annen olmadığını
anlamadım.
Karanlıktı.
JO HOFFA D.
R.
I.
V.
E.
- KADIN KOLLARI299.
Şube'yi kimin
yönettiğine benim karar veremeyeceğimiFitz de şöyle ifade etti.
Karımı kovarak, hem de yılda 48.000 dolar kazandığı sendika
işinden!
Orospu çocuğu.
Siktirsin!
Watergate'te bodrum kapısının kilidine bant yapıştırmıştı.
Ne izliyorsun?
Şu Koca Kulak'ı.
Bandın yerinde olmadığını fark ettive kapıyı yeniden
bantladı.
Koca Kulak mı?
Kendisiyle yıllar
önce tanışmıştım.
Kulakları o kadar da
kocaman değil.
Operasyonu iptal edelim anlamında "Iskartaya çıkartalım.”
dedim.
Bay Liddy ve Bay McCord kendi aralarında konuşupgitme kararı
verdiler.
Sizce Frank Fitzsimmons sendikanın başında kalmalı mı?
Kesinlikle hayır.
Frank Fitzsimmons
sendikayı yeraltı dünyasındaki ahbaplarına sattı.
Fitzsimmons'ın daemeklilik fonunun da kontrolü mafyanın elinde.
Adam tanınmış gangsterlere yasa dışı işlerde kullanmaları
içindüşük veya sıfır faizle bir milyar dolar kredi verdi.
Ama buraya kadar.
Sıçanların gemiyi terk etme vakti.
Ciddi mi?
Yok yahu, seçim
konuşması.
Başkanlığa aday.
Şov yapıyor.
Boş laflar bunlar,
ciddi değil.
Belki de ciddidir.
Tony, adam seçime
hazırlanıyor.
Kazanmak için
söylemeyeceği şey yok.
Seçim meçim anlamam
ben.
- Böyle konuşamaz,
hoş değil.
- Anlıyorum.
Ne yapsın, biliyor
musun Russ?
O büyük emeklilik
ikramiyesini alsın.
Torunlarıyla daha çok
vakit geçirsin.
Güzel bir ailesi var.
Dinlensin.
Bunu bilmesinde fayda
var.
Bunu yanlış anlamanı hiç istemem.
Bazı insanlarla
birlikteydim, kim olduklarını biliyorsun, diyorlar ki, "Lütfen Jimmy'ye
onu sevdiğimizi söyle.
Sorun çıksın
istemiyoruz.
İstiyoruz ki Jimmy artık
biraz torunlarının, ikramiyesinin, hayatının tadını çıkarsın.”
Orada dur Frank.
Kim dedi bunu?
- Kimin dediği mühim
değil.
- Bence mühim.
Russell mıydı?
Elbette Russell
değildi.
Miami fiyaskosundaki itoğluitti,
değil mi?
O da mı değil?
Kim madem?
Söyleyeceğim.
Tony.
Hangi Tony?
Hepsinin adı Tony.
İtalyanların derdi ne?
Akıllarına başka isim
gelmiyor.
Diğer Tony.
Hangi Tony?
Salerno.
Ne diyeyim?
Sana yardım etmeye
çalışıyorum, biraz anla.
Biliyorum ama
aklından bile geçirme.
Hiç kimse beni
susturamaz.
Ben biliyorum, sen
de biliyorsun ama onlar bunu bilmiyor.
Benim karakterim
böyle, karakterimin gereğini yapacağım.
O da bunu bilsin.
Öyle mi dedi?
Özetle, evet.
Böyle bir şey demeden
önce Joe Gallo'nun da gürültücü biri olduğunu unutmasın.
Asıl o da bunu bilsin.
Kim dedi?
- Tony.
- O mu dedi?
Buraya kadar.
Tamamdır.
Artık sittinsene
emekli olmam.
Bunu bilsin.
Jimmy, defalarca
söyledim.
Söylediysen tamam,
kapatalım bu konuyu.
Yeter.
Dondurmamı yiyeyim.
Sorun nedir?
Hiç.
- Ne?
- Hiç.
Aklında bir şey var.
Nedir?
Ne yapıyorsun?
- Sırası değil.
- Neyin değil?
Neyin sırası değil?
Söylesene.
Bizim şube adıma yemekli
bir ödül gecesi düzenleyecek ve Ödül
gecesi.
Güzel.
Ama sonra.
Şu işler bir Ne oldu?
Ödülümü senin takdim
etmeni rica edecektim.
Çok naziksin Frank.
Sahiden.
Çok naziksin.
Kimler gelecek?
- Herkes.
- Tony.
Tony, Tony, Tony ve
Tony.
Şehirden herkes.
İyi bir fikir değil.
Herkes orada olacak.
Rahatsız olacaksın.
Kimin geleceği zerre
umurunda değil.
O itoğluitler büyük
gecene gelmeme mâni olamaz.
Hayatta izin vermem.
Geleceğim.
Büyük şeref duyarım.
Bunu hak ediyorsun.
Sağ ol Jimmy.
Of, şu Mo Dean'e bak.
- Taş gibi hatun.
- Güzel kadın.
Bay Howard Hunt'ınBeyaz Saray'ınTesisatçılar biriminde çalıştığını
bilmiyordum Adam kalleş ama Ama kafası çalışıyor.
Bu akşam Frank için harika
bir grup toplandı.
Alkış.
Çünkü Frank çok dostu
olan biri.
Onunla İtalya'da General
Patton'ın emrinde savaşan askerlik arkadaşlarından, şoförlere, ulusal
örgütçülere Bu akşam hepimiz Frank'in
dostuyuz.
Frank'in dostları.
NAACP Başkanı Cecil
Moore.
Savcı Emmett
Fitzpatrick.
Philadelphia Başkanı
Frank Rizzo.
Seni seviyorlar Frank.
Ve pek tabii, konuşma
yapacak James Riddell Hoffa.
Bir de dışarıda
ağaçlarda FBI var.
Biri kontrol etsin
şunları.
Frank'le ilk
buluştuğumuzda beni biftek yemeye götürdü.”
Etin nasıl pişsin?”
dedi.”
Az pişmiş.”
dedim, o da "Ben
de.”
dedi.
Etler geldi.
Benimki az pişmiş.
Frank'inki mutfaktan
yürüyerek geliyor.
Dedi ki "Ben
hayvanseverim.
Canı yansın istemem.”
O bir hayvansever.
Sendikanın başkanı
olmadığı hâlde kredileri engelliyor.
Emin misin?
Eminim.
- Nasıl yapıyor?
- Adamları engelliyor.
New Orleans'ta
Carlos'un oteliyle Caesars'a yapacağımız ek yapı askıda.
Fitz ne halt ediyor?
Hani yardım edecekti?
Para mütevellilerden
geliyor.
Onların imzası gerek.
Fitz'in dediklerine imza
basıp geçirecekler.
Ama Jimmy birkaç
tanesine imza attırmıyor.
Orospu çocuğu.
O işi çözdük
sanıyordum.
Birilerine demiş ki Fitz
gidip kendi göreve dönünce eski borçların kapatılmasını isteyecekmiş.
Oteller, kumarhaneler,
gayrimenkul, her neyse.
Parayı anında
faiziyle ödemezsen hepsine el koyacakmış.
Buna izin veremeyiz.
Öyle mi demiş?
Demiş.
Emin misin Tony?
Demiş diyorum.
Söylediğim her şeyi
demiş.
Kendini Castro falan
mı sanıyor?
Paraya ihtiyacın yok,
değil mi?
Mesele para değil.
Mesele para değilse
meselenin ne olduğunu anlamakta zorluk çekiyorum.
O sendika benim.
Bunu anlamak çok mu
zor?
Sendika senin.
Her daim de öyle
olacak.
Emekli olsan bile
yönetebilirsin.
Emekli olunmaz.
Sendikadan emekli
olunmaz.
Mezara gidince emekli
olunur.
Dinle.
Bence Bana öyle geliyor ki Kusura bakma ama başka bir sebebi mi var?
Bu sendika benim!
Daha başka sebep mi
lazım?
Bu benim sendikam.
Önce bunu anlamaya
çalış.
Dinle, bazıları, ben
değilim ama bazıları biraz endişeli.
Bazıları, ben
değilim, şey düşünüyorlar Ne
düşünüyorlar?
Kıymet bildiğini
göstermekte yetersiz kaldığını.
Ben mi kıymet
bilmiyormuşum?
Bazılarına göre Beş koca yıl içeride yattım.
Doğru.
Beş koca yıl.
Tek isim bile
gammazlamadım.
- Doğru olanı yaptın.
- Doğru olanı yaptım.
O hapiste New
Jersey'li itoğluitin karşımda sorunları hakkında karı gibi zırlamalarını
dinledim, oysa tek isteğim huzur içinde dondurmamı yemekti.
O itoğluit toplantıya
15 dakika geç geldiğinde götünde şort vardı, şort!
- Şortla toplantıya
kim gider?
- Kimse gitmez.
Kimse gitmez.
Ben mi kıymet
bilmeyenim?
Ben demiyorum.
Bazılarına göre Sen olmadığını biliyorum.
Bazıları kıymet
bilmediğimi mi söylüyor?
Canları cehenneme.
Sana yardım etmeye
çalışıyorum.
Biliyorum.
Ama kimse Hoffa'yı
tehdit edemez.
Şoförlük yaptı.
Örgütçülük yaptı.
Tahminimce pek
çoğunuz bilmese de Frank'in bir de rekoru var.
Grev hattında en çok
tutuklanma rekoru.
24 saat içinde 26
kere tutuklanarak benim rekorumu kırdı.
İşte böyle hanımlar
ve beyler, mübalağa yok.
Bu adam sapına kadar
sendikacı.
Siz kimin
tarafındasınız?
Senin tarafında!
Kimin tarafında?
Senin tarafında!
Benim tarafımda.
Senin tarafında.
Onun tarafında.
İşte budur.
Dostum Frank
Sheeran'a bu akşam bu ödülü takdim etmek benim için şereftir!
Çok sağ ol Jimmy.
Biricik eşim
Reenie'ye bu akşam yanımda olduğu için teşekkür ederim.
Güzel, tatlı, canım
kızlarım Maryanne, Dolores, Connie, Peggy Bunca yıl bana tahammül ettiniz, sağ olun.
Ve Jimmy, bu ödülü
senden almanın benim için anlamını bilemezsin.
Hayatımın en güzel
anı diyebilirim.
Çok sağ ol.
Bu adam, James
Riddell Hoffa, iş bitiricidir.
Arkandayım Jimmy.
Sonuna kadar.
Bu gece buraya gelen
herkese tüm kalbimle teşekkür ederim.
Tüm bunları hak
etmiyorum aslında.
Gerçi bursit oldum,
onu da hak etmiyorum.
Gelen herkese
teşekkür ederim.”
Gülümseyin" desene birader.
Dünyada sadece üç kişide bundan
var.
Yalnızca biri İrlandalı.
Bende var.
Angelo'da var.
Artık sende de var.
Çok güzel.
Ne diyeceğimi bilemiyorum Russ.
Bu Tak bakalım nasıl duruyor.
- İyi mi?
- Evet.
Seni ne kadar güçlü yaptığımın farkında
mısın?
Evladımsın.
Kimse sana yamuk yapamaz.
Hiç kimse.
Dinle Frank.
Dostumuzla işler yine
rayından çıktı.
Bazılarının onunla
ciddi derdi var.
Artık öyle bir
raddeye geldik ki onunla konuşup bıçağın kemiğe dayandığını söylemen gerekli.
Kemiğe dayandı mı?
Evet.
Böyle istiyorlar.
Bu noktaya vardık.
Ona yakınsın.
Belki seni dinler.
Konuştum zaten.
Laf anlatması zor
biri.
Seçeneği yok.
Seçeneği yok.
Tepedekiler söylüyor.
O da tepede değil mi?
Bu tarz değil,
biliyorsun.
Yapma Frank.
Ülke başkanını
indiren adamlar sendika başkanını hayli hayli indirir.
Sen de ben de bunu
iyi biliyoruz.
Anlatmaktan dilimde
tüy bitti.
Bir türlü anlamıyor.
Ama artık anlamasını
sağlamalıyım.
Olmaz böyle.
Adam kalın kafalı.
Russ'la konuştum.
O da Tony'yle
konuşmuş.
Dediğinde ciddi.
Kim?
Russ mı?
Tony.
Ben de ciddiyim.
Bir türlü o kalın Sicilyalı
kafasına girmiyor.
Merak etme.
Neyin var?
- Endişeliyim.
- Belli oluyor.
Niye endişelisin?
- Bırak onlar
endişelensin.
- Onlar da endişeli.
Biraz da değil, epey
endişeliler.
Büyük sorun var.
Tony, İhtiyar
Russell'a sana iletmemi söylemiş.”
Kemiğe dayandı.”
Ne dayandı?
Bıçak kemiğe dayandı.
Lütfen, beni dinle.
Cüret etmezler.
Cüret etmezler.
Yapma Frank.
Öyle deme.
Bana böyle şeyler
söyleme
Bunlar peri masalı.
Cüret etmezler deme.
Bana bir şey olursa işleri
biter.
Sen anladın beni,
onlar da biliyor.
Elimde dosyalar var.
Kanıtlar var.
Kayıtlar var.
Ses kasetleri var.
İstediğim anda
işleri biter.
Bu mafya babaları
hayatlarının geri kalanını hapiste geçirecek, bal gibi biliyorlar.
Biliyorlar.
Bu yüzden endişeliler.
Bildiğim şeyler var.
Bildiğimi
bilmedikleri şeyler biliyorum.
Bu riski alacak mısın?
Ben ne risk alacağım?
Yolun sonu diyorlar.
Yolun sonu mu?
Boş versene Frank.
Bir şey anlatmaya
çalışıyorum.
Dediklerini yapmam
için tehdit ettiklerini söylüyorsun.
Tehditten öte.
Çizmeyi aşmak
üzeresin.
Çizmeyi aşıyorum.
Kemiğe dayandı.
Bana bir şey
yaparlarsa ben de onlara yaparım.
Tek bildiğim bu.
Ne yapacağım?
McGee'ye ne diyeceğim?
Laf anlamadığını mı
söyleyeyim?
Laf anlamayanlara
alışık değil.
Ben de değilim.
Ben de değilim.
Ne yapacağımı
bilmiyorum.
Belki koruma tutsan
iyi olur.
Öyle bir şey yapmam.
Bana bunu yapma.
Koruma tutup ne
yapacağım?
Koruma tutarsan
ailene saldırırlar.
Fark etmez.
Sen endişeli misin?
Bence sen koruma tut.
Neden dersen, başına
bir iş gelebilir.
Bana çok yakın
olduğun için senin peşine düşebilirler.
Düşmezler mi?
Endişeliyim.
Russ'a söyle, ona
saygım sonsuz.
Biraz tartıştık.
Sohbet ediyorduk,
biraz kendimi kaybettim.
Beni bilirsin.
Tepem atıverir.
Bazen.
Çekip gittim.
Bazen öyle ani
çıkışlarım oluyor.
Belki ona ne kadar saygı
duyduğumu iletebilirsin.
Ona saygım sonsuz.
Dosyalarla ne
yaparsam yapayım ona zarar vermem.
Bence sen söyle.
- Bizzat.
- Olmaz, kendim
söylemem.
- Çok faydası olur.
- O senin akıl hocan.
Onun sayesinde
buradasın.
Ona sen söyle.
Beni dinle.
Neticede gerçek olan
tek şey var.
Bu sendika benim.
Bu benim sendikam
Frank.
Böyle bakınca olay
çok basit.
Peggy!
Dans edelim mi?
İzninizle.
Detroit'e birkaç saat kala geceyi motelde geçiripsabah
gitmeye karar verdik.
Mesele düğündü.
Bill Bufalino'nun kızı çok düzgün bir adamla evleniyordu.
Bir önceki serseriden bin kat iyiydi.
Tüm bunlar iyi güzeldi dedüğün aslında bir barış göreviydi.
Bizim orada olma sebebimiz buydu.
Herkes işleri yoluna koymak için geldiğimizi biliyordu.
İhtiyar'la yoldayım.
Bu işi halletmeyi umuyor.
- Ne dedi?
- Dedi ki, bu işi
halletmeyi umuyormuş.
Düğünden sonra
konuşup halledeceğiz.
Düğüne gelmiyorum.
Sevmediğim çok insan
geldiği içinben gelmiyorum.
Düğüne gelmiyor musun?
Gelmiyorum.
O hâlde istediğin başka
bir yerde buluşabiliriz.
Senin ev nasıl?
İstediğin yer olur.
Nerede rahat edersen.
Gölde mi?
Gölde mi yapmak
istiyorsun?
İlk günden beri bu
işin halledilmesini istedim.
Biliyorum.
İlk günden beri.
Benden iyi kimse
bilemez.
Yalnızca ikiniz değil
mi?
Küçük Adam gelmiyor.
- Elbette geliyor.
- Olmaz.
Onunla konuşmam.
Sadece üçümüzün
olması anlamsız.
Sadece üçümüz.
O kadar.
Anlamsız.
Küçük Adam da olmalı.
O itoğluitle bir daha
aynı masaya oturmam.
Yapamam efendim!
- Yapmalısın.
- Hiçbir şey yapmak
zorunda değiliz.
Bu insanlarla
nezaketen toplanıyorum yahu.
Tamamen nezaketen.
Anlıyorum.
Ama artık bunu geç.
Geçtim canım.
Öyle bir geçtim ki bir
daha o itoğluiti görmeyeceğim.
Herkes oturup
konuşman gerektiğini söylüyor.
Anlamı yok ki.
Yapmak istemiyorum ve
yapmayacağım.
Şimdi telefonu
kapatıyorum.
Lütfen.
Anla beni.
Tamam mı?
- Ne dedi?
- Düşünecekmiş.
Düşünecek miymiş?
DONDURMACI HOWARD
JOHNSON'IN YERİ Bu da senin.
Güzel.
Tamam.
Saatin kaç?
Beşe geliyor.
Jimmy'yi ara.
Düşüneceğini söylemiş
ya.
Tamam.
Ne zaman varıyorsunuz?
Yarın sabah.
Güzel, neden dersen, şu mesele hakkında fikrimi değiştirdim.
Öyle mi?
Yarın öğleden sonra Küçük
Adam'la buluşacağım.
- Küçük Adam'la mı?
- Evet.
Tony Jack ayarladı.
Jack'i severim.
Jack iyidir.
Miami fiyaskosundan
sonra birkaç gere görüşmüştüm.
Küçük Adam'la nerede
buluşacaksınız?
Geçen seferki yerde.
Adresi biliyorsun.
İnsan içinde.
Tony Jack'le Pro
kuzen, haberin var mı?
E?
Bunların hepsi
birbiriyle kuzen.
Yapacak bir şey yok.
Bence ben de orada
olmalıyım.
Elbette.
Bu yüzden ne zaman
geldiğinizi sordum.
- Toplantı kaçta?
- İki buçukta.
O itoğluit geç
kalmasa ve şort giymese iyi eder.
İkide orada olacağım,- sen de ikide orada ol.
- Olurum.
Tamam, güzel.
İkide görüşürüz.
İkide görüşürüz.
Ne dedi?
Pro'yla buluşacakmış.
Tony Jack ayarlamış.
Çok güzel.
Açlıktan ölüyoruz.
Angelo'nun adamından bu
sirkeyi almakla çok iyi yaptık.
Diğer beleşçiden
aldığımız İtalyan zeytinyağı da fena çıkmadı.
Katanya zeytini, en
iyisi.
En iyisi.
Bir değişiklik oldu.
Yarın sabah erkenden
gitmek yerine sabah burada takılıp sonra gideceğiz.
Ama Jimmy'ye sabah geleceğimizi
söyledim.
Jimmy'ye sabah
geliyoruz dedim.
Biliyorum.
Pro'yla toplantısına
geleceğimi söyledim.
Ne?
Pro'yla toplantısı
var ya.
Biliyorum.
Ne yapacağım şimdi?
Gitmemiz lazım.
Yani ben gitmeliyim.
Gelirim dedim.
Adam için elimizden
geleni yaptık.
Onu arama.
Günaydın.
Kahve ister misin?
Aldım.
- İyi uyudun mu?
- Uyudum.
Sen?
Fena değil.
Mısır gevreği alır
mısın?
Alırım.
Bugün Port Clinton'a
gidiyoruz.
Burada kalıyoruz
sanıyordum.
Hayır, kızlar kalacak.
Senle ben gidiyoruz.
En fazla üç saate
dönmüş oluruz.
Port Clinton'da ne
var?
Bir uçak.
Uçak mı?
Nereye?
Detroit'e.
Şimdi de Detroit'e mi
gidiyoruz?
Hayır, sen gidiyorsun.
Döndüğünde de senle
ben kızlarla birlikte yavaş yavaş yol alacağız.
Sigara molaları
vererek.
Seni bu işe dâhil
etmem gerekiyordu yoksa gerçekleşmesine asla izin vermezdin.
Seni tanıyorum.
Ama gerçekleşecek.
Öyle veya böyle o
gidici.
Ne hissettiğini
biliyorum.
İnan bana.
Ne hissettiğini
biliyorum.
Ona yardım etmek için
elimizden geleni yaptık.
Biliyorsun.
Denedin.
Kendi kaşındı.
Ve bu iş üstümüze
kaldı.
Bana olan
hürmetlerinden bunu yapmayı kabul ettiler.
Ama sana ve Reenie'ye
bir şey olmayacak çünkü benimlesin.
Benimlesin.
Gözlüğünü versene.
CAESAR SOK. NO. 83
Chuckie gecikti.
Bu o mu?
Ben Sally.
Gidelim.
Gecikirsem baban bana
kızar.
Frank, öne otur.
Bu ne lan?
Islak.
Arkadaşım için donmuş
balık teslim etmem gerekti.
Balık mı?
Balık yüzünden mi
ıslak?
Bu saatten sonra ne
yapayım?
Arkaya ben otururum.
Yok, sen öne otur.
Ben buraya otururum.
Sen öne geç.
Oraya ben otururum.
Öne değil, arkaya
oturacağım.
Nereye istersen otur.
Gazete getireyim mi?
Gidelim.
Acelemiz var.
Ne tür balıktı?
Ne?
Ne tür balıktı?
Bilmem.
Yenen cinsten.
Bir balık.
Cinsini bilmiyor
musun?
Hayır, bilmiyorum.
Nereden aldın?
Balıkçıdan işte.
Ne dedin, "Bana
balık verin.”
mi dedin?
Aynen, evet.
Ne yani, somon
istiyorum, mezgit istiyorum, morino istiyorum falan demedin mi?
Ne balığı olduğu ne
fark eder?
- Neden buna takıldın?
- Cinsini bilmeden nasıl balık alınır merak ediyorum.
Benim için ayrılmış
bir balık vardı.
Cinsini sormadığım
için özür dilerim.
Yani arkadaşın balığı
sipariş etmişti.
Biri bana sorarsa açıklayabilmek
istiyorum da.
Baba.
Chuckie.
- Geciktiğim için
kusura - Ne gecikmesi?
Burada ne arıyorsun?
Seni kim davet etti?
Sen kimsin lan?
Beni Pro gönderdi.
Pro mu?
Beni eken itoğluit mi?
Bir insanı en fazla
on dakika beklerim.
Evde bekliyor.
Hangi evde?
Russ'la birlikte.
Russ mı?
Ne oluyor lan Bak kim burada.
Ne oluyor arkadaş?
Ben de seni
bekliyordum.
İkide gelmen
gerekiyordu.
Özür dilerim.
McGee gelmeye karar
verdi.
Ama buraya değil.
Evde bekliyor.
McGee Detroit'te mi?
Gelmeye karar verdi.
Bu meseleyi halletmek
için.
Evde mi?
Araban için döneriz.
Arabada balık vardı ama
temizledik.
Balık mı?
Chuckie arabada balık
taşımış ama cinsini bilmiyor.
Artık sorun yok.
Sildim.
- Mendil serdim.
- Kokusu geliyor.
Arabanda balık mı
vardı?
Bobby Holmes için.
Bobby balık sever ya.
Temizlendi Jimmy.
Temizlendi mi?
Sen mi temizledin?
Sen balıktan ne
anlarsın lan?
Hayatında balık
tuttun mu?
Hayır.
O zaman anlamazsın.
Dinle.
Asla arabana balık
koyma.
Kokusu asla çıkmaz.
Ya da iyice
paketlemen lazım.
Biliyorum.
Sakın bunu unutma.
Hayatta işine yarar.
Niye ikide gelip
söylemedin?
40 dakikadır mal gibi
beklemekten ağaç oldum.
Özür dilerim.
Gelir gelmez yanına
geldim.
Sabah geldin ya.
Öğleden sonra geldim.
Russ'ın Port
Clinton'da işi vardı, onu bekledim.
Unutmuştum, bana
hatırlattı.
Gelir gelmez yanına
geldim.
Russ'a saygısızlık
gibi olmasın ama birileri söylemeye gelmeliydi.
En kötü ihtimalle 2.30'da,
bilemedin 2.40'ta.
Haklısın.
Ayrıca Pro kendini
kim sanıyor da bana ayakçısını gönderiyor?
O kalmayacak.
Mesele, kalıp
kalmaması değil.
Mesele, Pro'nun onu
yollaması.
Beni almaya kendi
gelmeliydi.
Mesele bu.
O gözlüklerle
görebiliyor musun ya?
Bir halt göremiyorum.
İyi bari.
Allah'tan şoför sen
değilsin.
Hah işte, şurası Hemen şurası.
Merdivenli ev.
Dostun yanında mı?
Bu itoğluitin sağı
solu belli olmaz, Russ'ı falan da dinlemez.
Gidelim hadi.
Yürü.
Kamyoncular Sendikasının eski başkanı James
Hoffa,çarşamba günü ortadan kayboldu.
Hâlen herhangi bir
iz bulunamadı.
Dört yıl hapis yatan Hoffa, başkanlığı Frank Fitzsimmons'tangeri
almak istediğini saklamıyordu.
Hâlâ bir şey yok
mu?
Genç Fitzsimmons'ın arabasıiçinde olmadığı bir anda
patlatıldı.
Sendikanın Detroit şubeleri arasında husumet var.
Hoffa çarşamba öğleden sonra kayboldu.
Üstünden 48 saat geçmesine rağmenHoffa'nın akıbeti hâlâ
belirsiz.
Polis son derece endişeli.
Yetkililer, Hoffa'nın son görüldüğü Red Fox
restoranındakiminle buluşmaya gittiğini öğrenmeye çalışıyor.
Polis, Detroit mafya babasıAnthony Giacalone'den
şüpheleniyor.
Hoffa'nın oğlu James, bugün Giacalone'yle konuşmaya
çalıştı ama başaramadı.
Jo'yu arasam iyi olur.
Hâlâ aramadın mı?
Niye?
Ne?
Niye?
Ne niye?
Niye Jo'yu aramadın?
Şimdi arayacağım işte.
Yakın zamanda 299. Şube ile Hoffa'nın şubesi
arasındayaşanan zıtlaşmaların kaybolmasıyla ilgisi olabilir mi?
Bence sendika politikaları kesinlikle soruşturulmalı.
Sendika ileri gelenlerinden biri Hoffa'nın
öldürüldüğündenendişe ettiğini belirtti.
Robert Hager, NBC Haber, Michigan, Bloomfield.
Peggy o günden sonra benimle konuşmadı.
3 Ağustos 1975.
Şu anda iyi bir işi
var, Philly yakınında yaşıyor.
Ama kızım Peggy o gün
hayatımdan çıktı.
Alo.
Jo?
Evet, Frank.
Sence Sence hâlâ
yaşıyor mu?
Yaşıyordur.
Olumlu düşünmeye
çalış.
Henüz çok zaman
geçmedi.
Ama sen İyi mi, biliyor musun?
Yani şey, bilirsin
işte, belki Belki de Joe Bananas gibi
yaptı, hani kendi kendini kaçırtıp sonra da sapasağlam ortaya çıkmıştı ya.
Belki de sadece kafa
dinlemek istedi.
İyi şeyler düşün
Her şey düzelecek.
Her şey düzelecek.
Bir ihtiyacın olursa
yanındayım.
Ne olursa.
Beni yine arar mısın?
Evet, tabii, ararım.
Tabii, ararım.
Yarın ararım.
Evet, yarın ara.
Yarın sabah ararım,
tamam mı?
Söz mü?
Merak etme.
Metin ol.
Olumlu ol.
Tamam.
Görüşmek üzere.
Üç aşağı beş yukarı
böyle oldu.
Bay Sheeran, James
Hoffa'nın kaybolmasında birinin parmağı olduğunu düşünüyor musunuz?
Jimmy'yle uzaktan yakından ilişkisi olan herkesi toplayıp
sorguya çektiler.
Beni töhmet altında
bırakabilecek bu soruyu cevaplamama hakkımı kullanıyorum.
Şöyle bir şey
sorayım, bu kalemin rengi ne?
Herkes konuşmama hakkını kullandı.
Böyle bir durumda yapılacak tek şey bu.
Yine de Jimmy'nin kaybolması hariç herkes öyle veya böyle
bir şeylerdensuçlu bulundu.
Jimmy'nin kaybolması hariç.
Bilindiği üzere, kimse o olaydan hapis yatmadı.
Tuhaf bir şekilde kimse ötmedi.
Normalde üç kişinin sır saklayabilmesi için ikisi ölür.
Bruno Denzetta ve Marco Rossi bir kamyonculuk şirketini
haraca bağlamaktan yirmişer yıl ceza aldı.
Pro da onlarla suçlu bulunduama hani şu Pro'dan fazla oy
alansendika saymanı Üç Parmak'ı öldürttüğü içinzaten kodesteydi.
O konuda suçlu bulundu.
O işin faili Sally Bugs'dı.
Bir gün Bugs'ı Federal bir binaya girerken görmüşler.
Yaptığı şey, suç değil.
Pek çok insanı böyle
çağırırlar.
Ama Sally salak değil
ki.
Niye kimseye haber
vermedi?
Kimseye tek kelime
etmedi.
Tek kelime.
Kesin olan bir şey
var, oraya yemek yemeye gitmedi.
Sally Selam İrlandalı.
Meğer Sally oraya gideceğinibirisine söylemiş.
Ama o kişi başkasına
haber vermeyi unutmuş.
Herif bok yoluna gitti.
Jimmy'nin evlatlık oğlu Chuckie de işin içindeydiama bundan
bihaberdi.
Chuckie'nin tek bildiği, Pro'nun bir adamıyla beni alıpRed
Fox'tan babasını bir toplantı için alacağımızdı.
Yani bir anlamda işin içindeydi ama bilgisi yoktu.
Bu işte istemeden üstlendiği rol için o gün bugündür
Chuckie'ye acırım.
Federaller bir de çocuğa bir araba yüzünden falanon ay hapis
kilitledi.
Şişman Tony Salerno'yu gelir vergisinden içeri aldılar.
Kısa süre sonra,prostat kanseri teşhisi kondu.
Kuzey Kaliforniya'da bir
şarküteri var.
Şeyin orada, Walnut
Creek.
Sen oralardansın,
değil mi?
Evet.
Belki de oranın
işletmecisini tanırsın.
Aslında senden bir
ricam var, benim değil, onun iyiliği için.
Arkadaşın biletini
kessen diyorum ama çok uzaklara.
Sen anladın beni.
Evet.
Biletini kesmek ister
misin?
Tabii.
Russell'ı, Sansar Jimmy'ye verdiğiJack Napoli'yi gırtlaklama
talimatı yüzünden tutukladılar.
Mesele de Jack'in Russell'dan aldığı25 bin dolarlık
mücevhere ait borcu ödememesi.
Russ'a bunu yapamazsın.
Sorun şu ki Sansar, polisle işbirliği yaptı.
Üzerinde kayıt cihazı vardı.”
Bir tanığı öldürmeye teşebbüs" ten içeri attılar.
Napoli'nin kabahatli olduğu gün gibi ortaydı.
Bunu göremeyen kördür.
Napoli resmen ona tuzak kurdu.
Tuzak değil de ne?
Neyse, şimdi o konuya girmek istemiyorum.
Bana da rüşvet ve haraç kesme gibiosuruktan suçlardan dava
açtılar.
Bay Boffa size ve
eşinize lüks araçlar temin etti mi?
44 yıl çalıştım.
Ne Boffa'dan ne de
başkasından yasa dışı tek kuruş aldım.
İstediğinizi
düşünebilirsiniz.
Tek suçlu bulunduğum şey, sebepsiz yereiki temsilcimi işten
kovan vinç şirketini bombalamamdı.
Ha, bir de Lincoln'ım.
O arabayı Eugene Boffa'dan satın aldım.
Taşımacılık şirketlerine kamyon şoförü ayarlıyordu ama düşük
yevmiye veriyordu.
Arabayı ederinden çok daha ucuza aldığımı,arabanın rüşvet
olduğunu iddia ettiler.
O arabayı çok seviyordum.
Ama 18 yıl hüküm giymeme yetecek kadar sevmiyordum yani.
Russell felç geçirdi.
Şişman Tony idrarını tutamaz oldu.
Benim deAnzio siperlerinde başlayan artritim iyice azıp tam
anlamıyla belimi büktü,ayaklarımda hissizlik başladı.
Baston lazımdı.
Ama kodeste adama baston vermezlerçünkü silah olarak
kullanılabilir.
Neurontin denen ilaç biraz iyi geldiama adamı sersemletiyor.
Yaptı be!
Buz gibi soğukta patır patır dökülüyorduk.
Korktun mu?
On yıl daha burada
takıl beni anca yenersin.
Bu kaliteli üzüm suyu
mu?
Çiğneyemiyorum ki.
Dişim yok.
Bir lokma kopar.
Az bir şey.
Jimmy iyi adamdı.
İyi de bir ailesi
vardı.
Biliyorum.
İşin o boyuta
varmasını hiç istemedim.
Ama onun yerine bizi
seçtim.
Koy götüne.
Koy götüne.
Koy götüne.
Nereye?
- Nereye?
- Kiliseye.
Gülme, görürsün.
Gülme.
Görürsün.
Russell kiliseye gitti.
Sonra cezaevi hastanesine.
Sonra da mezara.
İsa Mesih O ekim
ayında çıktım.
Aralıkta Reenie öldü.
Tam tarihi 23 Aralık.
Akciğer kanserinden.
Şaşırmadık.
Kardeşimize, sen onu
cennette uyandırana dek huzur içinde uyumayı nasip et.
Çünkü diriliş de
hayat da sensin.
Sonra seninle yüz
yüze gelecek ve ışığında ışık görecek ve Tanrı'nın nurunu ebediyen tadacak.
Âmin.
Politika oluşturanların beklentilerinin aksine,NATO
liderleri, Kosova'da Sırp birliklerine düşük irtifa hava saldırısı yaparak risk
almıyor.
NATO'nun alçak uçuş yapması için âdeta meydan okuyan
Sırplar,pek çok uçaksavar füzesini sakladıkları içinsistematik bombalama
günlerce sürebilir.
Geç, hadi geç.
Evet.
KAPALI Peggy.
Yalnızca konuşmak
istiyorum.
Çekti gitti.
Bana dargın olduğunu
biliyorum ama Onu ara.
Yalnızca konuşmak
istiyorum.
Konuşup ne diyeceksin?
Özür dilemek
istiyorum.
O kadar.
Ne için?
İyi bir baba olamadım.
Farkındayım.
Yalnızca onu korumaya
çalışıyordum.
Hepinizi korumaya
çalışıyordum.
Tek yaptığım buydu.
Neyden koruyordun?
Her şeyden.
Siz bir nevi
fanustaydınız çünkü gördüklerimi görmediniz, yaşadıklarımı bilmiyorsunuz.
Dünya kötü insan
kaynıyor.
Ne yapsaydım ya?
Baba, neler
çektiğimizi hiç bilmiyorsun.
Senin korkundan sana
derdimizi anlatamazdık.
Yapacağın feci
şeylerin korkusundan bizi korumanı isteyemedik.
Sadece Ben İncinmenizi
istemedim, o kadar.
Hakkımda yazılıp çizilenleri
okudunuz, biliyorum.
Özür dilerim.
Kendimi affettirmek
için yapabileceğim bir şey var mı?
Daha lüks bir şey
olsun dersen şuradaki iki model var.
Tabutların Cadillac'ı
diyebiliriz.
Fırına atacaksak ama
hiç fark etmez.
En kelepiri olsun.
Sunta falan.
Ne yapıyoruz bugün?
Yakma mı?
Defin.
Erkek için mi kadın
için mi?
Benim için.
Of.
Beğendiğin var mı?
Şu yeşil.
Çok güzeldir.
Bugün alırsan sana
7500'e patlar.
Ne dersin?
Biraz indirim yapsan.
Dayı, diğer tarafa
bununla gitmek istemez misin?
Senin güzel hatırına
altı bin olsun.
Uyar mı?
- Yuvarlak altı bin
peşin nasıl?
- Güzel.
Bana uyar.
Er ya da geç,bu dünyaya konan herkesin gitme vakti gelir.
Yapacak bir şey yok.
Öldüğünde geride bir şey bırakman lazım,neticede tüm
bunlar nasıl başladı bilinmiyor.
Benden zeki insanlar bile çözemiyor.
Bu yüzden asla yakılma olayına girmem.
Dönüşü yok.
Şu olsun.
O 1948.
Herkes için bir cenazenin en zor kısmı toprağın altına
gömüldüğün andır,dönüşü yok.
Binaya girdiğinde bina oradadır.
Mezar odası da
oradadır.
Metal tabuta koyarlar ve o odada tutulursun.
Hepsi oradadır.
Dönüşü yok gibi değil
yani.
Öldün ölmesine de dönüşü
yok gibi değildir.
Üzgünüm ama Bay Hoffa
hakkında veya herhangi bir konu hakkında konuşmak istiyorsanız sizi avukatım
Bay Ragano'ya havale etmem gerekecek.
Anlatacak yeni bir
şeyim yok.
O öldü.
Kim öldü?
Avukatınız Bay Ragano.
Öldü mü?
Kim öldürdü?
Kanser.
Herkes öldü Bay
Sheeran.
Bitti artık.
Herkes göçtü.
Russell, Angelo,
Salerno, Pro, Dorfman, Sally Bugs.
Hepsi öbür dünyaya
göçtü.
Kimi koruyorsunuz?
Kim hâlâ aramızda
biliyor musun?
Bay Hoffa'nın ailesi.
Çocukları.
Onlar yaşıyor.
Ona ne olduğunu
bilmeden yaşıyorlar.
Çok zor.
Senin de çocuğun var
Frank.
Hayal edebiliyor
musun?
Frank, vakti geldi.
Olanları anlatma
vakti geldi.
İyi çocuklara
benziyorsunuz.
Beni ziyarete
geldiğiniz için sağ olun.
Ama size yardımcı
olamam.
Bu kadar mı?
Bu kadar.
Kutsal Meryem Ana Biz
günahkârlar için dua et Şimdi ve
ecelimiz geldiğinde.
Âmin.
Fena değildi.
Yapmayalı epey
olmuştu.
Hiç fena değildi.
Niyet de yerindeydi.
Niyet.
Niyetin olduğunu
biliyorum.
Yerindeydi Peder.
Yaptıkların için bir
şey hissediyor musun?
Hissetmiyorum.
Belki burada seninle
bunu konuşmak bile bir şey çabasıdır Ama
hiçbir şey hissetmiyor musun?
Hayır.
Köprünün altından çok
sular geçti.
Aileler için bir
pişmanlık da mı yok?
Aileleri tanımıyordum.
Aileleri tanımıyordum.
Biri hariç.
Bence pişman
hissetmesek de Pişman hissetmesek de
pişman olabiliriz.
İrademizle bir karar
verip şunu diyebiliriz, "Tanrım Pişmanım
Tanrım.
Beni affet.”
Bu, irademizle
verilen bir karar.
Nasıl bir insan öyle
bir telefon edebilir?
Ne demek istiyorsun?
Ne telefonu?
Anlatamam.
Olmaz.
Ben Frank, bir daha dua edelim mi?
Bu sefer kendi
kelimelerimizle ifade ederiz.
Olur mu?
Tanrım, huzurundayız,
günahkârız ve kederliyiz.
Günahkârız ve
kederliyiz.
Senin iyi ve bağışlayıcı olduğunu biliyoruz.
Kendimizibizi gördüğün gibi görmemize yardım etmen için dua ediyoruz.
Bu, kızım Peggy.
Öyle mi?
Onunla tanışmadık
galiba.
Pek uğramadı,
ondandır.
Tek çocuğunuz mu?
Değil, dört kızım var.
Bak.
Çok güzel.
Boş durmamışsınız.
Yanındaki kim?
Tanımıyor musun?
Hayır.
Jimmy Hoffa.
Ha, evet.
Tabii, tabii.
Tanımıyorsun.
Doğru, tanımıyorum.
Zaman göz açıp
kapayıncaya dek öyle bir akıp gidiyor ki.
Ama merak etme.
Uzun bir hayat seni
bekliyor.
Sonsuzluk.
Bir çırpıda geçiyor.
Tansiyonunuzu ölçmeye
çalışıyorum.
Lütfen konuşmayın.
Bugün harika.
Yaşıyor muyum?
Evet.
Öğrendiğime sevindim.
Turp gibisiniz.
Daha sonra bunları
tekrar yapana dek özgürsünüz.
Bir yere kaçmıyorum.
Tanrı'ya şükret çünkü
Tanrı iyidir.
Merhametinin bir
sınırı yoktur.
Pekâlâ Frank.
Yakında ziyarete
gelirim, muhtemelen Noel tatilinden sonra.
Tamam.
- Tanrı seni korusun
Frank.
- Seni de.
Sağ ol.
Noel geldi mi?
Az kaldı.
Bir yere gidecek
değilim.
Peder?
Senden bir ricam
olacak.
Kapıyı tamamen kapama.
Hoşuma gitmiyor.
Biraz aralık kalsın.
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »