Lütfen Beni Öldürme (2006) Stranger Than Fiction
| |
113 dk
Yönetmen:Marc Forster
Senaryo:Zach Helm
Ülke:ABD
Tür:Komedi, Dram, Fantastik
Vizyon Tarihi:15 Aralık 2006 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Müzik:Britt Daniel, Brian Reitzell
Nam-ı Diğer:Killing Harold Crick
Oyuncular
Will Ferrell
William Dick
Guy Massey
Martha Espinoza
T.J. Jagodowski
Özet
On yıl süren zahmetli bir çalışmadan sonra, romancı Karen
Eiffel, en iyi kitabını tamamlamak üzeredir. Önündeki tek sorun, ana karakteri
Harold Crick'i nasıl öldüreceğini bulmaktır. Yazar, Harold Crick'in gerçekte
yaşadığını ve sözcükleri yazdığı anda olayları yaşadığını bilmemektedir.
Şaşkına dönen Harold, yazarın aklındakileri duyup romanın (ve kendi) sonunu
değiştirmesi gerektiğini anlar.
Altyazı
Bu, Harold Crick adındaki adamın ve onun kol saatinin hikayesidir.
Harold Crick, hayatı
sayılarla sonsuz hesaplamalarla ve çok az
sayıda sözcükle dolu bir adamdı.
Ve kol saati, çok
daha azı konuşurdu.
12 yıl boyunca, her
çalışma günü Harold, 32 dişinin her
birini, 76 kez fırçalardı.
38 kez ileri geri 38 kez yukarı aşağı.
12 yıl boyunca, her
çalışma günü Harold kravatını, ikili
düğüm yerine tekli Windsor düğümüyle bağlardı.
Ve yaklaşık 43 saniye
kar ederdi.
Kol saati, tekli
Windsor'ın boynunu kalın gösterdiğini düşünürdü.
Ama bir şey
söylemezdi.
12 yıldır her çalışma
günü 6 blok boyunca her bloğu 57 adımda
geçerek 8:17 Kronecker otobüsünü
yakalardı.
Kol saati, yüzünü
yalayan serin sabah havasını hissetmeye
bayılırdı.
Ve 12 yıl boyunca her
çalışma günü Harold kazanç
vergilendirme servisinde kıdemli ajan olarak
7134 vergi dosyasına bakardı.
Kurallar bölümü 1.
496-2 Diane.
Teşekkürler.
Günaydın.
IRS.
Harold!
89 kere 1417 ne eder?
126,113.
Evet, bu doğru.
Öğlen yemeği molası
45.
7 dakika ve kahve molası
4.
3 dakikaydı.
Ve bunlar kol
saatiyle ölçülüyordu.
Harika!
Tamam, Mullen'a
gideriz ya da Bunların dışında Harold, yalnız
bir hayat yaşardı.
Evine yalnız yürürdü.
Yalnız yemek yerdi.
Ve her gece tam
olarak 11:13'de Harold yatağına yalnız
girerdi.
Ve kol saatini
dinlenmesi için, başının ucundaki komidine bırakırdı.
Bütün bunlar, tabii
ki çarşamba'dan önceydi.
Çarşamba günü,
Harold'ın kol saati her şeyi değiştirdi.
Aman Tanrım!
Onu aldın mı?
Evet aldım!
Evet aldım!
İLANLAR Eğer Harold'a
soran olsaydı bu çarşamba'nın da,
önceki çarşambalardan farkı olmadığını söylerdi.
Ve güne her zamanki
şey Ve güne her zamanki şeyleri yaparak
başladı.
O kim?
Ve güne her zamanki
gibi başlamıştı.
Başkaları
zihinlerinde Hey orada biri mi var?
Başkaları
zihinlerinde önlerindeki günü canlandırıp
ya da rüyalarının son anlarını görmeye çalışırken Harold, fırçalama sayısını sayıyordu.
Kim Harold fırça
sayısını sayıyordu dedi?
Hem saydığımı nereden
biliyorsunuz?
Kimsiniz?
Harold'ın hayatındaki
bu kadar basit Harold'ın hayatının Harold'ın hayatındaki bu kadar basit ve
gerekli şeylerin tamamıyla yeni
hayatında katalizör olması gerçekten
inanılmazdı.
Harold otobüse doğru
koşarken kaliteli deri ayakkabıları sanki
asfalta yapışıyormuşçasına kötü bir gıcırtı çıkarıyordu.
Ve evet, bu gerçekten
sıradışı bir gündü.
Hary'nin hayatının
sonuna dek hatırlanacak bir gündü.
Harold, o günü çarşamba
sanıyordu.
Affedersiniz,
duydunuz mu?
Sesi duydunuz mu?
Harold çarşamba
sanıyordu dedi.
Merak etme, bugün
çarşamba.
Hayır, duydunuz mu?
Harold çarşamba
sanıyordu dedi.
- Harold kim?
- Harold benim.
Harold, merak etme.
Bugün çarşamba.
Hayır, hayır, ben Boş verin.
Harold dikkatini
işine veremiyordu.
Bakar mısın Harold?
Düşünceleri
dağılmıştı ve aklı başka yerdeydi.
Özür dilerim.
Burada birinin halletmesi
gerekir, bir saniye.
Harold, 67 çarpı 453
nedir?
İş arkadaşlarından
biri 67 çarpı 453 işleminin sonucunu sorduğu zaman Biliyor musun, sen konuşurken düşünemiyorum.
O'na cevap veremedi.
- Ne?
- Ne?
- Harold hemen
cevapladı.
- 30.
351 Ancak doğru cevap, 31.305 olacaktı.
Durun, durun, durun.
31 bin 305 olacak,
affedersiniz.
Dostum, bir sigorta talebine
batmış durumdayım.
Jet ski’sinin iş
aracı olduğunu iddia ediyor.
Baksana yılın yalancısı ödülünü vermemeleri çok
yazık.
Dostum?
İyi misin?
Dave, ben takip
edildim.
Nasıl takip
edilirsin, kıpırdamıyorsun.
- Bir ses tarafından.
- Ne?
Bir kadın sesi tarafından
takip edildim.
Tamam.
Peki sana ne söylüyor?
Bir şey anlatıyor.
Harold, kutulara
bakıyorsun.
Kadın ne anlatıyor?
Yo yo yo, kutuya
koymamı engelledi.
Bak, bak, dinle,
dinle.
Kağıdın dosyaya girerken
çıkardığı ses dalganın kuma çarparken çıkardığı
sesin aynısıydı.
Ve Harold bunu
düşündüğü zaman her gün dinlediği dalga
sayısıyla derin ve engin bir okyanusu hayal
etmeye başlıyordu.
Duydun mu?
Yani dosyayı mı?
Yo, yo yo, sesi.
Hayır.
En kötü tarafı da
bazen derin ve engin bir okyanusu hayal ediyorum.
Ne okyanusu?
Dalgaların kuma
çarparken.
Unut gitsin.
Yeni incelemeler.
İyi günler.
Teşekkürler.
Evet.
Bir fırıncımız ve bir
borsa simsarımız var.
İstersen fırıncıyı
sen al.
- Tamam mı?
- Tamam.
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Lanet olsun!
Lanet olsun!
- Sen kötü birisin.
- Anlıyorum.
Cehenneme git!
Vergi memuru!!
- Vergi memuru!
- Vergi memuru!
Vergi memuru!
Evine git!
Bunu başka bir yerde konuşabilir
miyiz?
Hayır.
Çünkü bu konuyu
burada konuşacağız.
Peki.
Buradaki belgeye göre geçen yılki verginizin bir bölümünü ödemişsiniz.
- Evet öyle.
- Sadece yüzde 78'ini.
Evet.
Bilerek mi yaptınız?
Evet.
İncelenmeyi
bekliyordunuz.
Küçük bir ceza ya da sıkı bir azar bekliyordum.
Azar mı dediniz?
Bu yatılı okul değil
bayan.
Devletin parasını
çaldınız.
Hayır, devletin parasını
çalmadım.
Ben sadece paramı tam
olarak ödemedim.
Bayan Pascal, vergilerinizi
ödememezlik edemezsiniz.
Evet ödemeyebilirim.
İncelenmek isterseniz
ödemezsiniz.
Peki ya inceleme
isteğinizi kabul etmezsem ne olur Bay Crick?
Bayan Pascal, şu anda
sizi inceliyorum.
Ve şimdi üç yıllık
kayıtlarınıza bakarak ödendiğinden emin
olmalıyım.
Tamam.
Aslında, bir dakika.
Tamam değil.
Dinle, ben delik
yamama, oyun bahçesi onarımı ve sığınak
yapma konularını desteklerim.
Ve o vergileri ödemek
beni gerçekten mutlu ediyor.
Ama devletin bazı
ödeneklerini karşılamaktan mutlu olmuyorum.
Bunlar, ulusal
savunma şirket kurtarma ve belirsiz
fonların desteklenmesi.
Yani ben o vergileri
ödemedim.
Ha unutmadan geçenlerde, vergi iadesi almak için size bir
mektup yollamıştım.
Mektubun başlangıcı
şöyle mi: Sevgili emperyalist pislik!
Evet.
Bayan Pascal, sözünü
ettiğiniz şey anarşi.
Anarşist misiniz?
- Yani, ben bir gruba
üye miyim?
- Anarşist bir gruba Anarşistlerin grubu mu var?
Evet var, eminim.
Birleştiler mi?
Bilmiyorum.
Bu, amaca tamamen aykırı
olmaz mıydı?
Bayan Pascal'ın
devrimci kişiliğini anlamak Harold için zordu.
- Şimdi olmaz.
- İnce kollarında - Ne?
- Protesto afişleri
taşıyordu.
Uzun ve biçimli
bacakları göz yaşartıcı gazlardan kaçmasını
sağlıyordu.
Harold fantezi
konusunda başarılı sayılmazdı.
Bu yüzden dikkatini
işine vermeye çalıştı.
Ve tabii ki,
başaramadı.
Elinde olmadan, Bayan
Pascal'ın parmağının yumuşak ucuyla yüzünün
kenarına dokunduğunu hayal etti.
Elinde olmadan, onun
küvete girerek bacaklarını tıraş
edişini canlandırdı.
Ve yine elinde olmadan
onun çırılçıplak yatağında yattığını
düşündü.
- Bay Crick?
- Bay Crick.
- Evet, ne var?
Bir süredir göğüslerime
bakıyorsunuz.
Ne?
Hayır sanmıyorum.
Böyle yaptığımı
sanmıyorum.
Eğer yapsaydım bunu sadece Birleşik Devletler adına
yapardım.
Üzgünüm bugün bazı
sorunlarım var.
Bu yüzden salı günü
geri dönerim.
Harold aniden kendini
fırının dışına atmış ve rahatlamaya
çalışırken buldu.
- Kapa çeneni!
!
Ve gökyüzüne doğru
küfür ediyordu.
Hayır.
Sana küfür ediyorum,
aptal ses.
Şimdi sus ve beni
rahat bırak!
Hey dikkat et!
Bakar mısınız?
Bakar mısınız?
Bayan Eifell siz
misiniz?
- Evet.
- Mükemmel.
Ne yapıyorsunuz?
Araştırma.
- Bölüyor muyum?
- Evet.
Özür dilerim.
Adım, Penny Escher.
Yayıncınızın işe
aldığı yardımcıyım.
- Yani casus.
- Hayır, yardımcı.
Aynı hizmeti sekreter
olarak da yaptım.
Sekretere ihtiyacım
yok.
Öyleyse zamanımı değerlendirecek
başka bir şey bulurum.
Evet, akbaba gibi beni
takip edeceksin.
Çünkü yayımcılar, yazamadığımı
düşünüyor değil mi?
Yazamıyor musunuz?
Bunlar yazdıklarınız
mı?
Onlar mektup, bana
yazılmış.
- Cevap verdiniz mi?
- Ben mektupları
cevaplamam.
Ve bütün bu
sigaraları siz içtiniz.
Hayır, aldığımda içilmişlerdi.
Evet, komik
olduğunuzu söylediler.
Binadan atlama
konusunda ne düşünüyorsun?
Ben binadan atlamayı
hiç düşünmem.
Evet düşünürsün.
Hayır.
Güzel şeyler düşünmeye
çalışırım.
Herkes binadan
atlamayı düşünmüştür, herkes.
Ama ben kesinlikle binadan
atlamayı düşünmüyorum.
Diyorlar ki bunu inanılmaz karamsar kitapta okumuştum bir binadan atladığın zaman genellikle seni öldüren yere düşüş olmazmış.
Bence bir faydası da
olmaz.
Leaper adındaki kitabın
içinde bir de fotoğraf var.
Eski, ama güzel bir
fotoğraf.
Binadan atlayıp ölen
bir kadının cesedini yukarıdan çekmişler.
Başının etrafına
yayılan kan tıpkı hare gibi.
Bacakları altında
kıvrılmış, kolları tuhaf bir halde.
Ama yüzü çok huzurlu
ve çok sakin.
Bence huzurluydu.
Çünkü ölürken hissettiği
tek şey yüzünü yalayıp geçen rüzgardı.
Harold Crick'i nasıl
öldüreceğimi bilmiyorum.
Seni bu yüzden
gönderdiler.
Evet, yardım etmek
için.
Nasıl?
Nasıl yardım
edeceksin?
Binadan atlamayı bile
düşünmüyorsun.
Bana nasıl bir ilham
verebilirsin ki?
Çünkü şunu bil ki, yardımcılık
mesleğinde edindiğin o engin
tecrübelerin bir adamı öldürmekte işe
yarayacağını sanmıyorum.
Anlıyorum.
Öyle mi?
Ben sadece Bunu çok istesem bile Harold Crick'i binadan aşağıya fırlatıp
atarak öldüremem.
Bayan Eiffel.
Kay, 11 yıldır yazar
asistanlığı yapıyorum.
20 yazarla 35 kitap
tamamladık.
Ve asla teslim
tarihini geçirmedik.
Hiç bir zaman
yayımcıdan süre uzatımı istemedim.
Son sayfanın son
noktası konulana kadar her günün her
dakikası size yardım etmek için hazır olacağım.
Yüksek sesle müzik
dinlemem.
Uyuşturucularla aram
yoktur.
Harold Crick'i
öldürmenize seve seve ve sessizce yardım edeceğim.
İnsan Kaynaklarından,
Dr.
Cayly: Muhabbet
edelim mi?
Senin bölümünden
biriyle çok ilginç bir teatide bulundum.
Öyle mi?
Kendini biraz nane
molla hissettiğini söyledi.
İşinden rahatsız
mısın?
Sanmıyorum, galiba
değilim.
Harold.
Bir ağaç, kendisinin
ağaç olduğunu düşünmez.
O bir ağaçtır.
Harold, bu adamla neden
konuşuyordu?
Bu adam bir aptaldı.
Bu adam, teati ve
nane molla gibi kelimeler kullanıyordu.
Ve ağaçların ağaç
olduğunu açıklıyordu.
Tabii ki ağaçlar
ağaçtır.
Harold, ağaçların ağaç
olduklarını biliyordu.
Ama ben, sana
inanacağım Harold.
Harold'ın bilmediği
şey, neden kakaolu kekin kokusunu
unutamadığıydı.
Neden Bayan Pascal'ın
parmakları yumuşak ve dudakları dolgundu?
Harold?
Evet.
Affedersin.
Neler oluyor Harold?
Aslında Hiçbir şey.
Her şey yolunda.
Dinle.
Dosyana bakılırsa bir kaç yıldan beri hiç tatile çıkmamışsın.
Küçük bir mola
vermeye ne dersin?
O tatil zamanının
birazını kullan.
Evet.
Bunu düşüneceğim.
Harold.
Normal şartlarda bunu
yapmamam gerekiyor.
Harold saatinin bozulduğunu
sanıyordu.
Ona bir şey söylemeye
çalıştığı aklına bile gelmemişti.
Aslında Harold, zamanı
öğrenmek dışında saatine asla dikkat
etmezdi.
Ve doğrusunu
isterseniz bu durum, saatini çıldırtıyordu.
Ve o çarşamba akşamı Harold eve dönmek için otobüsü beklerken,
saati aniden durdu.
Affedersiniz saati
olan var mı?
- Evet, 6:18.
- Teşekkürler.
Üstelik, saati
Harold'ı kaçınılmaz bir kadere doğru sürüklüyordu.
Henüz haberi yoktu
ama, bu masumca görünen olay çok
yakında onun ölümüne neden olacaktı.
Ne?
Ne?
Hey!
Kimsin sen?
Ne?
Ne var?
Neden ölüyorum?
Kimsiniz?
Cevap versenize.
Ne zaman?
Ne kadar yakın?
Tamam neredesin?
Harold 32 dişini, 72
kez fırçalardı.
Neden bir şey
söylemiyorsun?
Seni duydum.
Yakında ölümüne neden
olacaktı.
Seni duydum!
Haydi, seni aptal ses.
Harold çaresizce
lambasını kaptı.
Harold öfkeyle, ama
hiç bir sebep yokken lambayı sallıyordu.
Ardından yere çarptı
ve ard arda tekmelemeye başladı.
Harold mendil
kutusunu odanın diğer tarafına fırlattı.
Sonra hışımla dolaba
gitti.
Haydi!
Bir şey söyle.
Bir şey söyle!
Bir şey söyle!
Harold şaşırmıştı.
Tanrım.
Harold çıldırmıştı.
Harold.
Ne yazık ki tarif
ettiğiniz şey, şizofreni.
Hayır, bu şizofreni
değil doktor.
Kafamın içinde bir
ses var.
Yani bu ses, bana bir
şey yapmamı söylemiyor.
Bana neler yaptığımı
söylüyor.
Tam olarak, ve daha
edebi bir dille.
Bay Crick, aklınızda sizinle
konuşan bir ses var.
Benimle konuşmuyor.
Hakkımda konuşuyor.
Bir şekilde bir
hikayeyle ilgim olduğunu düşünmeye başladım.
Sanki kendi hayatımda
bir karakterim.
Ama sorun şu ki ses, arada
gelip gidiyor.
Sanki hikayede bana anlatılmayan
bölümler var.
Ve çok geç olmadan
önce bu bölümleri öğrenmem gerekiyor.
Hikaye, ölümünüzle sona
ermeden önce mi?
Evet.
Bay Crick, bozuk plak
gibi tekrarlamak istemiyorum ama buna
şizofreni denir.
Bozuk plak gibi
değilsiniz ama bu kesinlikle şizofreni değil.
Peki, ya söylediğim
doğruysa?
Varsayımsal
konuşuyorum, ya bir hikayeye dahilsem?
Bir anlatan varsa ve
bu zihnimde süregeliyorsa ne yapmamı
tavsiye edersiniz?
Reçeteli ilaç kullanmanızı
tavsiye ederim.
Bunun dışında?
Bilmiyorum.
Belki edebiyattan iyi
anlayan birini görmenizi tavsiye edebilirim.
Tamam.
Evet.
Bu iyi bir fikir.
Teşekkürler.
Anlatan'la ilgili
beni arayan bey siz miydiniz?
Anlatan'la ilgili
beni arayan bey siz miydiniz?
- Evet.
- Ve anlatan öleceğinizi
söylüyor.
Evet.
- Peki ne kadar
ömrünüz kalmış?
- Bilmiyorum.
Dramatik ironi.
Her seferinde sorun
yaratır.
Peki sen deli misin?
Deliliğini kabul
etmene izin var mı?
- Bilmiyorum.
- Peki, koridorda kaç tane basamak vardı?
- Ne?
Yürürken basamakları sayıyordun
değil mi?
Hayır.
Tabi ki.
Hangi bankadaydın?
Bankacı değilim, vergi
memuruyum.
- Evli misin?
- Hayır.
Evlendin mi?
Bir kontrolörle
nişanlandım ama o bir sigortacıyı seçti.
Bu insanı kahreder.
- Yalnız mı
yaşıyorsun?
- Evet.
- Hayvanın var mı?
- Hayır.
- Arkadaş?
- Hayır.
İş yerinde Dave var.
Anlıyorum.
Şu anlatan, adamın
sesi tam olarak nasıl?
Anlatan kadın.
Anlatan kadın.
- Kadının sesi
tanıdık mı?
- Hayır.
Tanıdığın biri mi?
Hayır.
Tuvaletteyken bütün karoları
saymayı başarabildin mi?
Ben karoları
saymıyordum.
- Kahve?
- Hayır istemem.
- Emin misin?
- Evet.
Bu kadın, sana
öleceğini mi söyledi?
Bana söylemedi.
Onu duyduğumu
bilmiyor.
- Ama söyledi.
- Evet.
Ve ona inandın.
Bir kaç konuda doğruyu
söylüyordu.
- Ne gibi?
- İşle ilgili
düşüncelerim.
- İşinden
hoşlanmıyorsun.
- Evet.
Dünyanın en haksız iç
sesi sayılmaz değil mi?
Amerika'lıların
listesinde ilk sırada, işimi sevmiyorum var.
İkincisi trafik,
üçüncüsü kayıp çoraplar, anlıyor musun?
Sayılır.
Öleceğini söylesem
inanır mıydın?
- Hayır.
- Neden?
Seni tanımıyorum.
Ama bu anlatanı da
tanımıyorsun.
Pekala Bay Crick.
- Size yardım edemem.
- Neden?
Bakın.
Ben delilikte değil, edebiyat
teorisinde uzmanım.
Ve eklemem gerekiyor şu ana dek, sende edebiyatla ilgili bir şey
göremedim.
Ses duyduğundan
eminim, ama bu kesinlikle anlatan
olamaz.
Çünkü anlatılacak fazla
bir şey yok.
Hepsinden önemlisi, bu
dönem beş ders veriyorum.
İki doktora öğrencim
var.
Ve fakülte havuzunda cankurtaranlık
yapıyorum.
- Ben de bir şekilde
yardımınız - Bence günlük tutmalısın.
Söylediği şeyleri
yazabilirsin.
Verebileceğim tek
tavsiye budur.
Bir çoğunu
hatırlamıyorum, hatırladığım sadece şu bu
küçük olayın onu kısa zamanda ölüme götüreceğinden
haberi dahi yoktu.
- Ne?
- Bu küçük olayın onu - Haberi dahi yoktu mu dedin?
- Evet.
Ben gazetelere bu
yazıyı yazdım.”
Haberi dahi yok" adında dersim vardı.
Ve hatta "Haberi
dahi yok" adında bir seminer dahi verdim.
Lanet olsun Harold.
Haberi dahi yoktu, bir
şey bilmediğini gösterir Yani bir şeyi
bilmiyorsun.
Biliyor muydun?
- Cuma günü tekrar
gelmeni istiyorum.
- Tamam.
Hayır, kısa zamanda.
Cumaya ölmüş
olabilirsin.
Yarın saat 9:45'te tekrar
görüşelim.
10 saniye önce yardım
edemem demiştiniz.
Bu 10 saniyede büyük
aşama kaydettin.
Harold derin
düşüncelere dalmıştı.
Born Bulvarı'ndan,
Euclid Caddesi'ne kadar kısa bir süre boyunca
Harold'ın hayatındaki bütün hesaplamalar bütün kurallar ve bütün kesin hareketler,
buharlaşıp uçmuştu.
Bu sırada ana Pascal'ın
ortaya çıkması ne harika bir şeydi.
Bayan Pascal.
Bayan Pascal, ben Vergi
Dairesi'nden Harold Crick.
İzninizle.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Oturmak ister
misiniz?
- Hayır.
11 numara boş.
Umurumda değil.
Özür dilerim bayan.
Nasılsınız?
Keyifsizim,
hesaplarım inceleniyor.
Tabii ki.
Pisliğin teki
tarafından.
Galiba size bir özür
borçluyum.
- Sahiden mi?
- Vergi memurları işe alınmadan önce, çok zorlu sınavlardan
geçiriliriz.
Ne yazık ki, nezaket
açısından sınav yapmıyorlar.
bu yüzden sizden
özür dilerim.
Size kaba davrandım.
Affedersiniz.
Tamam, özür kabul
edildi.
Ama kekelediğiniz
için kabul edildi.
Metropolitan
taşımacılık bölümüne de sık uğrar mısınız?
Hayır, bugün geç
kaldım.
Bayrak yakma eylemine
mi geciktin?
Aslında şu anda haftalık kötü komplo ve iğne deliği
grubuna gidiyorum.
Gelmek ister misin?
Yüksüğümü ve
sosyalist okuma materyallerimi çıkarken evde bırakmışım.
Harold gergin şekilde
kısa konuşmalar yaptı.
Dişlerin çok
düzgünmüş.
Çok kısa konuşmalar.
Teşekkürler.
Kendi dişlerim.
Harold hemen, konuşma
süresince kendini küçük düşürme olasılığı
üzerine bir hesap yaptı.
Burası benim durağım.
İnmeliyim.
Bayan Pascal'la hoş - Görüşürüz.
ve baştan çıkarıcı
karşılaşma onu çok şaşırtmıştı.
O kadar şaşırmıştı ki
belediye otobüsünden 27 blok erken
inmişti ve şimdi yürümesi gerekiyordu.
20 Kez 21 Kez 22 Kez A
Kez NA Kez ANA Kez - Henüz yıkılmadınız.
- Evet öyle.
- Henüz yıkılmadınız.
- Evet öyle.
Söyler misin Emmett
Cole, benim üstümde etkin yok, neyle ilgili?
Bu ne demek?
Kitabın konusu şu:
Dünyada varolmak.
Farklı şeyler yapmak.
- Yapmak istediğiniz
şeyleri yapmak.
- Girin.
Bay Crick.
Girin, girin lütfen.
Nasılsınız?
Aslında çok iyiyim.
Onu kapatabilirsiniz.
Görünüşe bakılırsa
anlatanımız seni hala öldürmemiş.
- Hayır, hala ölmedim.
- Bu iyi.
Lütfen oturun.
- Merdivenleri
saydınız mı?
- Hayır.
Tabii ki hayır.
Bir test hazırladım.
Ne kadar harika değil
mi?
23 sorudan oluşuyor.
Ve bu anlatanla
ilgili daha çok bilgi edinebiliriz.
- Evet Howard - Harold.
Harold.
Bunlar aptalca
gelebilir, ama senin durumun farklı.
Tamam.
Evet.
Kadın sesi olduğunu
biliyoruz.
Hikaye ölümünle
ilgili.
Modern ve dilimizde,
yazarın şehrimizi iyi tanıdığını tahmin
ediyorum.
- Elbette.
- Tamam, güzel.
Soru bir.
Son dönemde kapının
önüne hediye bırakan oldu mu?
Ne olursa.
Sakız, para.
- Büyük tahta bir at.
- Affedersiniz?
- Soruya cevap verir
misin?
- Hayır.
Kendinizi büyük ve
lüks bir evde esrarengiz bir cinayeti
çözmek zorunda buldunuz mu?
Bırak bitireyim.
Davetsiz gitmiş de
olabilirsiniz.
Hayır, hayır, hayır.
Pekala.
1 'den 10'a kadar numaralandırırsan suikaste uğrama olasılığına kaç verirdin
Harold?
Suikaste mi dediniz?
1 hemen hiç, 10 her
köşede bunu beklediğini gösterir.
- Hiçbir fikrim yok.
- Tamam, dur
açıklayayım.
İyi olduğun konu var
mı?
- Ne gibi?
- Ne olursa.
Mesela bowling salonunda
kral olabilirsin.
Bowling salonunda
kral mı?
- Bowling salonu
kralı, trollerin kralı - Trollerin kralı
mı?
Evet, zemininin
altında bulduğun büyük bir ülke.
- Ya da başka bir şey.
- Hayır.
Hayır, bu çok saçma.
Katılıyorum.
Saçmayla başlayıp
geriye doğru gelelim.
Herhangi bir organın daha
önce başka bir şey miydi?
Yani başkasının
kolunu mu aldım?
Eski dönemlerde bilgeler
tarafından taştan, tahtadan, pirinçten ya
da topraktan yapılmış ya da sonradan
canlandırılmış olma olasılığın var mı?
Hayır, bak.
Affedersin ama soruların
benimle ne ilgisi var?
İlgisi yok, hangi
hikayede olduğunu bulmanın tek yolu hangisinde
olmadığını bulmaktır.
Tuhaf görünebilirler.
Yunan edebiyatının
yarısından yedi tane masaldan, 10 tane Çin
hikayesinden esinlendim.
Ve sonuç olarak sen
Kral Hamlet, Scout Finch, Miss Harple Frankenstein
ya da golem değilsin.
Golem olmadığına
sevinmedin mi?
Evet, golem
olmadığımı öğrendiğim için seviniyorum.
Güzel.
Büyülü güçlerin var
mı?
Burada ne yaptığımızı
sorabilir miyim?
- Bir trafik kazasını
canlandırıyoruz.
- Anlıyorum.
Kazayı içerde
canlandıramaz mıyız?
Hayır.
Trafik kazalarının
yüzde 41 'inin fırtınalı havada meydana
geldiğini biliyor muydun?
Zatürre vakalarının yüzde
doksanı gibi mi?
Sahiden mi?
Zatürre.
Ölmek için ilginç bir
yol.
Ama Harold nasıl
yakalanabilir ki?
Bugün yeni bir şey
yazdın mı?
Hayır.
Tavsiye ettiğim şiirleri
okumadınız.
Kelime listesi
çıkarıp istediğim yeni daktiloyu almadınız
mı?
Hayır hiçbirini
yapmadım.
Yağmurda oturarak
kitap yazılmaz.
Bu da kitap yazmaktan
ne kadar anladığını gösteriyor.
Bu da ne?
Nikotin bandı
üzerinde edebiyat dersi.
Nikotin bandına
ihtiyacım yok Penny, sigara içiyorum.
Faydası olabilir.
Faydası mı olur?
Neye olacak?
Neye faydası olacak, romanımı
yazmaya mı?
Hayatını kurtarmaya
yardımı olabilir.
Ben, hayat kurtarma sektöründe
değilim.
Aksine, öldürmeye
çalışıyorum.
- En sevdiğin kelime
nedir?
- Tamsayı.
Güzel, güzel.
Arzuladığın bir şey
var mı?
- Hayır, yok.
- Rusya'yı fethetmek?
- Islık çalma
yarışmasını kazanmak?
- Hayır.
Hayır mı?
Arzuladığın bir şey
olmalı.
- Hayır, benim yok.
- Bir hayalin olmalı,
düşün.
Aslında hayatımda daha çok müzik olmasını isterdim.
- Batı yakasının
hikayesi gibi mi?
- Hayır.
- Şey gibi - Ne?
Küçüklüğümden beri
gitar çalmayı öğrenmek istemişimdir.
Harika.
Son olarak komedide
mi yoksa trajedide mi olduğuna karar
vermemiz gerekiyor.
Italo Calvino'ya göre her hikayenin mutlaka iki yüzü olmak
zorundadır.
Hayatın devamlılığı ve
ölümün kaçınılmazlığı.
Trajedide ölürsün, komedide
evlenirsin.
Komedi
kahramanlarından çoğu, hikaye başladıktan sonra tanıştıkları birine aşık olur.
Ve kadın, kahramandan
nefret eder.
Senden nefret
edebilecek birinin olduğunu sanmıyorum Harold.
Profesör Hilbert, ben
bir vergi memuruyum.
Herkes nefret eder.
Doğru, güzel.
Son dönemde senden
nefret ettiğini düşündüğün biriyle tanıştın mı?
Cehenneme gitmemi
söyleyen bir kadının hesaplarını
inceliyorum.
Hey bu komediye
benziyor ha?
İlişkini geliştirmeye
çalış.
Bunlardan 4 tane mi?
Hey ballıdan almadım,
ballı olan.
Lulu, Larry'ye bir
bardak ballı koyar mısın, bir de çeyreklik ekle.
Aferin benim oğlum.
Meşe palamudu da
ekliyorum.
Bay Crick.
Bugün erkencisiniz.
Parasını gasp edecek
çok kişi olmalı.
Hayır, sadece siz
varsınız.
Komedi / Trajedi -
Twig çayı ve muz ekmeği.
- Evet bayan.
Aslında borcunuzun
yüzde 22 olup olmadığını anlamak bir gün sürer.
Yüzdesi ne olursa
olsun, ödemeyeceğim bay Crick.
Hayır biliyorum ama
yüzde, hücre büyüklüğünüzü etkileyecek.
Komedi / Trajedi Bana
Harold diyebilirsin.
Evet biliyorum, ama
bunu istemiyorum.
Bu Ramona için canım.
- Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
O da ne, ne
işaretliyorsun?
Önemsiz bir şey.
Neden son üç yıla ait
hesap defterlerinizden ve
makbuzlarınızdan başlamıyoruz?
Elbette.
Bu nedir?
- Kayıtlarım.
- Ne?
Vergi kayıtlarım.
Kayıtlarını böyle mi
tutuyorsun?
Hayır, aslında çok
daha dağınığımdır.
Sizi etkilemek için hepsini
bir kutuya doldurdum.
- Merhaba.
- Merhaba canım,
nasılsın?
Evet, nasıldı?
Aruba!
Bayan Pascal,
makbuzla ilgili bir şey sorabilir miyim?
- Gerçekten harikaydı.
- Bu 9 mu 7 mi diye
soracaktım.
- Peki neler yaptın?
- Bütün gün güneşte
yattım.
Galiba bu yedi olmalı.
Yardım ister misin?
Bu vergi memuru Merhaba
vergi memuru.
- Bana Harold
diyebilirsin.
- Evet.
- Sayılar nasıl
gidiyor?
- Çok iyi.
- %22'yi bulacak
mısın?
- %22 mi?
22, 2 kere 11.
İkili rakamlar.
- Tuvalet vergisi var
mı?
- Hayır, tuvaletten
vergi alınmıyor.
- Güzel, tuvaleti
kullanabilir miyim?
- Evet, elbette.
Tamam.
Tuvaleti kullanacağım.
Hoşça kalın.
Güle güle.
Evet, iyi geceler.
Kurabiye ister misin?
Hayır.
Haydi, bunlar sıcak
ve yumuşak.
Fırından yeni çıktı.
Hayır, kurabiye
sevmem.
Kurabiye sevmez misin?
- Senin derdin ne ha?
- Bilmiyorum.
- Herkes kurabiye
sever.
- Evet, biliyorum.
Yani gerçekten kötü geçen
bir günün sonunda annen sana hiç sütle
kurabiye vermedi mi?
Hayır.
Annem kurabiye
yapmazdı.
Yediğim kurabiyeleri hep
dışardan alırdı.
Tamam, otur bakalım.
- Hayır benim - Hayır.
Sana otur dedim.
Şimdi bir kurabiye ye.
Gerçekten yiyemem.
Bay Crick, bu gerçekten
berbat bir gündü.
Biliyorum, çünkü öyle
olmasını sağladım.
Bu yüzden kurabiyeyi
al süte batır ve yemeye başla.
Bu kurabiye gerçekten
harika.
Ne zaman fırın açmaya
karar verdin?
- Üniversitedeyken.
- Aşçılık okulu muydu?
Aslında Harvard Hukuk
fakültesindeydim.
Affedersin, seninkinin
aşçılık olduğunu Hayır, önemli değil.
Okulu bitirmedim.
- Bir şey mi oldu?
- Hayır.
Son anda kabul
edilmiştim, yani son alınan bendim.
Kabul edilmemin tek
nedeni, doldurduğum belgeydi.
Mezun olunca dünyayı çok
iyi bir yer yapacaktım.
Ve her neyse, derste gördüğümüz
şeyleri sınıftakilerle bazen bütün gece
tartıştığımız oluyordu.
Hamur işi yapıyordum,
böylece kimse acıkmıyordu.
Bazen bütün öğleden
sonra yurttaki mutfakta hamur açıyordum.
Ve çalışma gruplarına
götürüyordum.
İnsanlar bayılıyorlardı.
Yesene.
Yulaflı kurabiyeler
yaptım.
Fıstık ezmeli kekler siyah çukulatalı, cevizli pastalar pişirdim.
Herkes yedi, mutlu
oldu.
Daha çok çalıştı ve
iyi notlar aldı.
Çalışma grubuna daha
çok kişi geldikçe daha iyi şeyler
pişirdim.
Ve daha iyi
tariflerin peşinde koşmaya başladım.
Bir süre sonra
peynirli poğaça ve armutlu kruvasan'lar ortaya çıktı.
Üstü tarçınlı, kahveli
pastalar yaptım.
Ardından şeftalili ve
limonlu keklere geçtim.
Ve dönem sonunda 27
tane çalışma arkadaşım vardı.
Yedi büyük günlüğü tariflerle
doldurmuştum.
Ve ortalamam D idi.
Ve beni kovdular.
Ben de dünyayı daha
iyi bir yer yapacaksam bunu kurabiyeyle
yaparım dedim.
Beğendin mi?
Beğendim.
Sevindim.
Yemeye zorladığın
için teşekkürler.
Rica ederim.
Gitmem gerek.
Teşekkürler.
Yani kurabiyeler için.
- Neden eve
götürmüyorsun?
- Hayır.
- Hayır, ısrar
ediyorum.
- Hayır, sahiden,
lütfen.
- Israr ediyorum.
- Hayır, gerçekten,
lütfen.
Bunu çok isterdim ama
götüremem.
- Götüremez misin?
- Hayır, hayır,
aslında hediyelerle ilgili kurallar var.
Aslında öbürlerini de
kabul etmemeliydim.
Tamam, merak etme hiç
kimseye söylemem.
- Hayır, biliyorum.
Ama eğer söyleseydin?
- Bak, söylemeyeceğim
dedim ya.
Biliyorum, ama
söyleseydin?
- Ne yani seni ihbar edeceğimi - Bak, ben satın alayım.
Almaktan mutlu olurum.
Bu nasıl?
Ve sorun da
çıkmayacak.
- Ne?
- Hayır.
Sadece - Neden satın alamıyorum?
- Evine git.
Hayır gerçekten, hiç
önemi yok.
Evine git.
Tamam.
Sen bu kurabiyeleri bana pişirmiştin, değil mi?
Nezaket gösterdin, ama
anlamadım.
Sana çok saçma
gelebilir ama galiba bu bir trajedi.
Profesör Hilbert,
komedi trajedi olayında fena çuvalladım.
Hatta benden çok
hoşlanmıyor.
- Biliyorum, bu
harika.
- Nasıl yani?
Bambaşka bir şeyi
kanıtladın.
Görünüşe bakılırsa
ses, yaptığın hareketlere bağımlı.
Saatini
sıfırlıyorsun, saatini sıfırladın diyor.
Otobüse biniyorsun, otobüse
bindin diyor.
Dişini fırçalıyorsun,
dişini fırçaladın diyor.
Belki de sen kendin bu
hikayeyi yaratıyorsun.
- Yani, başka bir şey
deneyeceğiz.
- Ne gibi?
- Bir şey deneme, hiç
bir şey.
- Bayan Pascal ne
olacak?
- O'nu unut.
- Unutmak mı?
Sayılardan başka sadece
onu düşünebiliyorum.
Harold, yaşamak
istiyorsan başka bir şey dene.
- Yani hiç bir şey
yapmayarak mı?
- Evet hiç bir şey
yapma.
- Hiç bir şey mi?
- Bir daha
açıklayayım.
Bazı hikayeler,
bireysel olaylar ve krizlerle gelişir.
Bazıları
karakterlerin kendisiyle gelişir.
Eğer bu kapıdan
geçersem, hikaye devam eder.
Yani benim hikayem
kapıdan geçer, eğer burada durursam konu
da durur, hikaye sona erer.
Ayrıca burada
durursam, geç kalırım.
- Yarın bir şey yapma.
- Hiçbir şey mi?
Hiç bir şey.
Evinde kal, telefonu
açma, kapıya bakma, dişlerini fırçalama.
- İşim ne olacak?
- Bu gece ara.
- Gelmeyeceğini
söylersin.
- İşe gitmeyecek
miyim?
Konuyu geliştirecek
bir şey yapma.
Bakalım konu gelip seni
bulacak mı?
Marshall, ayaklarını
kullan!
Bu ördekler
gördüğünüz yerden başka yeri ev olarak kabul etmez.
Burası, doğu
Polonya'da küçük bir göl.
Yakındaki fabrikanın
atıkları ördeklerin beslendiği küçük
balıkları ve böcekleri yavaş yavaş öldürüyor.
Kuşları benzeri
göllere taşıma çalışması başarılı olmadı.
Belki de, bölgeyi iyi
tanıdıkları için buradalar.
Belki de eskiden gölün
etrafında çevreleyen güzel tepelerin
hatıraları onları kalmaya zorluyor.
Ve yengeçler kısa
sürede bir şeyin farkına varıyor.
Bir zamanlar
saklandıkları kuş artık avları olmuştu.
Yaralı kuş kaderinin
farkında.
Çaresizlik içinde kurtulmak için elinden gelen çabayı
gösteriyor.
İlk önce primatların
duyguyla dolu gözlerini çıkaracaklar.
Ve sonra göz kalemi
ve suni göz yaşı denemeleri için dünyanın
dört yanındaki kozmetik şirketlerine satacaklar.
Ardından maymunların
kürkü, ölü bedenlerinden yüzülecek.
Yastık yapılmak üzere
yeniden dikilecektir.
Bay zebra rahatça su
içebileceğini sanıyordu.
Ama tabiat ananın
lokantasında kimin yemek yediğini asla
bilemezsiniz.
Çok acımış olmalı ve
bu koca kafalı balık fasulye ve
Chianti'sinin yanında ne ister?
Bu bir yılanbalığı!
Görünüşe bakılırsa
bay timsah tabağındaki tuzlu zebranın tadını
silmek için biraz antilop istiyor.
Ve şimdi üzerine
bahis oynamak isteyebileceğiniz bir mücadele.
Firavun faresi kobrayla
karşılaşıyor.
Kimin kazanacağını tahmin
etmek çok zor.
Ama bu sefer duruma
bakınca kobra, firavun faresini çok
fena sıkıştırıyor.
Ama kazandım sanmayın
beyler.
Çünkü firavun faresi
onu kafasından yakaladı ve Hey!
Hey!
Ne yapıyorsunuz?
!
- Tanrım olamaz.
- Bu da ne böyle?
- Makineyi durdur,
durdur!
- Makineyi durdur!
Hey, ne yapıyorsunuz?
Biz mi?
Asıl sen ne
yapıyorsun?
Televizyon
seyrediyordum.
- İyi ama bu binayı
yıkıyoruz.
- Çıldırdınız mı,
burada yaşıyorum.
- O televizyon mu?
- Evet, o televizyon!
Benim televizyonum!
- Televizyonunun orada
ne işi var?
- Burada yaşadığımı
söyledim aptal.
Eşyalarım da burada!
Adım zilin üzerinde
yazıyor.
Harold Crick!
2-B Bloğu, 1893
McCarthy!
- 1893 mü dedin?
- Evet!
Bence konuyla ilgisi
yoktu.
Bunun kötü bir
rastlantı olduğunu söylemenizi umuyordum.
Bunun kötü bir
rastlantı olduğunu söylemenizi umuyordum.
Poliçenin günü
dolarken, sigortacıyla karşılaşmak rastlantıdır.
Ama bir imparatorun
gönderdiği ziyaret mektubu, konudur.
Ve bir binanın iş
makinesi tarafından yıkılması tamamıyla
başka bir şeydir.
Harold, kaderine
hükmedemezsin.
- Biliyorum.
- Öyle mi?
Tamam, benimle gel.
Tom, bunlar yarına
dek kalabilir mi?
Sen haklıydın.
Bu anlatan seni
öldürmeye çalışıyor.
Bu yüzden önerim şu:
Olanları unut ve gidip hayatını yaşa.
Hayatımı mı yaşayayım?
Hayatımı yaşıyorum.
Hayatımı yaşamaya devam
etmek istiyorum.
Biliyorum tabii ki
ama hepsini kastettim.
Ne kadar ömrün
kaldıysa.
Biliyor musun Howard,
bunu bir macera olarak görebilirsin.
Yani bir şeyler
keşfet, ya da "Suç ve Ceza" romanını bitir.
Evet Harold, istersen
gözlemeden başka bir şey yemeyebilirsin.
Senin derdin ne?
Gözleme yemek
istemiyorum ki, yaşamak istiyorum.
Yani kim yaşarken gözleme
yemek yerine yaşamak için gözleme yemek
ister?
Harold, eğer bir an
için durup da şu ana kadar yaşadığın
hayatı ve önünde seni bekleyen hayatı gözünün
önünde canlandırırsan ve tabii ki
gözlemelerin kalitesini düşünürsen Ne
dediğimi anlamıyorsun.
Evet, anlıyorum.
Ama şunu
anlamalısınız.
Bu bir felsefe, ya da
edebi teori ya da benim hikayem değil.
Bu hayatım.
Evet haklısın.
Öyleyse gidip hep
istediğin hayatı yaşa.
Bu kadar iyi olmalarını
beklemiyordum.
- Kaç tane?
Bir mi iki mi?
- Bir tane istiyorum.
- Bir tane mi?
- İki tane olsun.
İşte odan burası.
Ya da diğer adıyla Uyuma
Kapsülü 2.
Teşekkürler Dave.
Sorun değil dostum.
Hem burada olman
güzel.
- Ne kadar kalmayı
düşünüyordun?
- Emin değilim.
Dave sana
varsayımsal, aynı zamanda biraz tuhaf bir
soru sorabilir miyim?
Elbette.
Eğer öleceğini
bilseydin hem de çok yakında ne yapardın?
Bilmiyorum.
Dünyanın en zengin
adamı mıyım?
Hayır, sen sensin.
Süper güçlerim var mı?
Hayır, sen sensin.
Bunu biliyorum ama
süper güçlerim var mı?
Hayır.
Neden süper güçlerin
olsun ki?
Bilmiyorum,
varsayımsal demiştin.
Tamam, evet, sen.
Matematikte süpersin.
Bu bir güç değil ki, bu
bir yetenek.
Tamam matematikte
süpersin ve görünmezsin.
- Ve öleceğini
biliyorsun.
- Tamam, tamam.
Çok kolay, Uzay
Kampı'na giderdim.
Uzay Kampı mı?
Evet, Alabama'da.
Çocuklar orada astronot
olmayı öğreniyor.
9 yaşından beri
gitmek istiyorum.
Görünmezsin ve uzay
kampına gidiyorsun.
Görünmezliği ben
değil, sen seçtin.
Uzay Kampı'na gitmek
için biraz yaşlı değil misin?
Uzay Kampı için asla
yaşlı olamazsın.
Uzay Kampı.
122 tane gitar.
122 tane gitar.
732 tane gitar tel.
257 tane pikap.
189 tane ses düğmesi.
Harold burada durmuş,
en eski tutkusuyla yüzyüze gelmeye çalışıyor.
Ve Harold onlara
dönüp bakamıyor.
Önemli olan sadece
bir gitar bulmak değil.
Önemli olan Harold
hakkında bir şey söyleyecek bir gitar bulmak.
Ne yazık ki bu gitar
şöyle dedi: Georgia'ya geri döndüğümde o kadının canını yakacağım.
Bu gruptakilerden
biri şöyle dedi: Oh evet.
Bu pantolon gerçekten
likra.
Bu ise: Evet ben çok
hassas ve ilgiliyim.
Ama gitar çalmaktan hiç
anlamam dedi.
Ben bir şeyle
kıyaslanıyorum, tahmin et ne?
Ve Harold onu gördü.
Hasarlı ve kötü
muamele görmüş, koyu yeşil Fender marka
bir gitar ona bakıyordu.
Açıkça görünen hasarına
rağmen bu gitar kendinden emin ve
küstahça konuşuyordu.
Aslında Harold'ın
gözlerinin içine baktı ve basitçe şunu söyledi: Ben, Rock yaparım.
Nefes al.
Dikkat edin.
Göğsünde silah yarası
olan 21 yaşında bir erkek getirdik.
Bu olabilir.
Çete savaşında mı
vurulacak?
Harold çete üyesi
değil.
Bekleyen adam?
O'nun bir şeyi yok, sadece
hastaları seyrediyor.
Kendini daha iyi
anlatamazdın.
Bu işe yaramıyor.
Neden geldiğimizi
bile bilmiyorum.
Hatta, buraya hiç
gelmememiz gerekirdi.
Bana, görsel çalışma gerektiğini
söyledin.
Müzeyi kastetmiştim!
Bana lanet bir müze
değil, zayıflık lazım.
Zayıf olan sensin.
Biliyor musun,
haklısın.
Sorun şu ki bunlar
ölü değil.
Sadece farklı
yaraları var.
Affedersiniz.
Ölen insanlar nerede?
Bu insanların çoğu hasta
ya da yaralı.
Ki bu harika, yanlış
anlamayın.
Ama iyileşecekler, Bunun
bana faydası yok.
İyileşmeyen insanları
görebileceğim bir bölüm var mı acaba?
Anlayamadım?
Eğer mümkünse, ölümcül
vakaları yani umutsuz olanları görmek
istiyorum.
Affedersiniz, sizin
bir şikayetiniz var mı?
Sadece yazamama sendromu.
Harold Crick, yaptığı
her vuruşla kişiliği, istekleri ve
yaşama amacıyla daha da güçlendi.
Harold artık yalnız
yemiyordu.
Dişlerin fırçalarken
saymıyordu.
- Harold, çıkıyorum.
- Artık kravat da
bağlamıyordu.
Güle güle Dave.
Ve daha da önemlisi
artık çok değer verdiği zamanı hiç önemsemiyordu.
Otobüs durağına
giderken attığı adımları saymıyordu.
Bunun yerine, Harold
daha önce onu dehşete düşüren şeyleri yapıyordu.
Yıllardan beri
pazartesiden cumaya günlük yaşamında çekindiği
şeyleri yapıyordu.
Birçok punk-rock
şarkısının sözlerinde de söylendiği gibi: Harold Crick, kendi hayatını yaşadı.
Ancak hayatı
hareketlenmiş umutları yeşermiş, gitar
konusunda aşama kaydetmiş olsa da Harold'ın
yolculuğu henüz tamamlanmamıştı.
Ve Harold'ın kol saati,
yeni bir fırsatı kaçırmasına izin vermeyecekti.
Bayan Pascal!
- Bayan Pascal!
- Bay Crick.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Merhaba.
- Merhaba.
Sizi yakaladığıma
sevindim.
Öyle mi?
Neden?
Çünkü bunu size getirmek
istiyordum.
- Sahi mi?
- Evet.
Yani hediye kabul
edemiyorsunuz, ama hediye verebiliyorsunuz.
Dinle.
Bu büyük bir
tutarsızlık değil mi Bay Crick?
Büyük bir tutarsızlık
evet.
Bak ne diyeceğim.
Onları satın alacağım.
- Hayır.
- Hayır, hayır, hayır.
Gerçekten satın almak
istiyorum.
Nedir bunlar?
Bunlar un.
- Ne?
- Sana un getirmiştim.
Ve onları buraya
kadar taşıdın öyle mi?
Bayan Pascal, ben
tuhaf biriyim.
Ve tuhaf davrandığımı
biliyorum.
Ve seni istiyorum.
- Ne?
- Birçok sebebi var.
Hayatımda bir çok şey
mecazi anlamda bana bunları vermek için
buraya gelmemi söylemişti.
Ama işin doğrusu bunu, sizi istediğim için yapıyorum.
Beni istiyor musun?
Hem de kayıtsız
şartsız.
Peki ama bir
mükellefle ilişkiler konusunda açık ve kesin
bazı kurallar yok mu?
- Kontrolör mükellef
protokolü mü?
- Evet.
Evet, ama umurumda
değil.
- Neden?
- Çünkü seni
istiyorum.
Peki.
Onları biraz daha
taşıyabilir misin?
Tamam.
Pekala.
Belli bir şifresi var
mı?
Hayır, hafızama
kaydettim.
- Şu mavili arpa unu.
- Peki bu ne?
- Turuncu mu?
- Evet.
Unuttum.
İşte burası.
Gelmek ister misin?
- Evine mi?
- Evet.
Galiba gelebilirim.
Unları getirmenin asıl
amacı bu değil miydi?
Aslında, sadece seni
istiyorum bölümüne kadar düşünmüştüm.
Dinle Bay Crick.
Senden hoşlanıyorum.
Ve aceleyle bir şey
yapmadan önce emin olmak istiyorum.
Yukarı gelmeni
istiyorum.
Onur duyarım.
Harika.
Evet çıldırmış
gibiydi.
Belgeler üzerinde
tahrifat yaparken yakalandı.
Hayır.
Hayır!
Güzel miydi?
Teşekkür ederim.
- Rica ederim.
- Yardım edebilir miyim?
Hayır, hayır.
Lavaboya koyacağım.
Sen gidip kanepeye
otur.
Sen gitar mı
çalıyorsun?
- Ne?
- Gitar mı çalıyorsun?
Kötü çalıyorum.
Biri onu, nikah
pastası karşılığında vermişti.
Onun da vergisini ödemek
zorunda mıyım?
Hayır, onu son
raporuma dahil etmem.
Teşekkürler.
Sen çalıyor musun?
Pek sayılmaz.
Sadece bir şarkı
biliyorum.
Hadi çal.
Hayır.
Aslında onu da pek
iyi çalamıyorum.
Haydi, gülmeyeceğime söz
veriyorum.
Lütfen çal.
Hayır, hayır.
Belki başka zaman.
Pekala.
Bayan Pascal.
- Ben - Biliyorum.
Ben de seni istiyorum.
Harold'ın hayatı hem
özlediği, hem de istediği özel anlarla dolmuştu.
Harold'ın hayatı hem
özlediği, hem de istediği özel anlarla dolmuştu.
Ama Harold için, bu
anların tamamının ayırt edilmesi imkansızdı.
Tabii bu hariç.
Ana yumuşak tarafını
ortaya çıkarıp, yatakta dönüp göğsüne yaslandığında Harold yüreğinin derinliklerinde bunun, özel anlardan biri olduğunu hissetti.
Ana'nın ona aşık olduğunu
biliyordu.
Profesör Hilbert.
Bu bir komedi.
- Ne?
- Bir komedi.
Şu kadın, benden
nefret eden.
Ana Pascal.
- Dün gece.
- Evet?
Bana aşık oldu.
- Öyle mi?
- Bu bir mucize!
Gecenin bir yarısı ses
bunu doğruladı.
Evet bu harika Harold.
Yani bu, listemi
geçersiz kılıyor.
Ama senin için harika
Harold.
Hangi liste?
Burada, hala yaşayan yedi
yazarın adı var.
Birlikte
belirlediğimiz kriterlere baktığımız zaman
senin hikayeni yazmak için hepsi iyi birer aday olabilir.
Eğer senin yazarın
hayattaysa, bu listede olmalı.
Ama görünüşe
bakılırsa listenin değeri kalmadı.
Artık mutlu ve mesut
yaşayabilirsin.
Amanın!
Bu kadın, Karen
Eiffel.
En sevdiğim
yazarlardan biridir.
- Merhaba.
- Merhaba.
Güzel trajediler
yazar, harikadır.
Her neyse.
Bu listenin kopyasını
çıkarayım.
Ne olur ne olmaz.
Sosyopatik yazar.
- Teşekkür etmek
istiyordum.
- Rica ederim.
Beni dinle, anlatanın
sesini bir daha duyarsan bana söyle.
Çünkü kaydını tutmak
istiyorum.
Söylerim.
Evet.
Kitabımın adı, ölüm
ve vergiler.
Öyle mi?
Ben de Vegas'lıyım.
Hayır.
Vegas değil, vergiler.
Ölüm ve vergiler.
Ölüm ve vergiler.
Vergiler.
Benjamin Franklin'in
söylediği gibi.
Kesinlikle, öyle.
Bu kadın sıkı bir
yazar.
Bu kadarı kesin.
Söyler misiniz,
sonraki kitabınız neyle ilgili olacak?
Birbirine bağlı
olmakla ilgili.
Ve ölümün kesinliğini
anlatmaya çalışıyorum.
Erkeklerin
vazgeçemediği aksesuarlar.
- Aman Tanrım bu o!
- Ne?
- O ses.
Anlatan kadın.
- Hayır, bu doğru
olamaz.
Hayır, eminim.
Harold, bu söyleşi 10
yıllık olmalı.
Artık kimsenin
bilezik taktığını sanmıyorum, doğru mu?
Bu o.
- İngiliz mi?
- Bu o.
- Karen Eiffel mi?
- Profesör Hilbert,
bu sesi tanıyorum.
İmkansız.
- Ne oldu?
- Birincisi, o
listemde yok.
Yoksa aksanını
mutlaka söylerdin.
Üstelik bu kadın insanları öldürür.
- Ne?
- Bütün kitaplarında.
Bütün ana karakterler.
Onlar ölür, hepsini
öldürür.
- Kimi öldürür?
- Kahramanları.
Dört siyah orkide.
Bu nedir?
Çok hızlı bir şekilde
ailesinin dört bireyini kaybeden kızla ilgili.
Peki nerede?
O'nu bulmak zordur,
inan bana.
Bir zamanlar ona ders
vermiştim.
Mektuplarını
okumuştum.
O bir münzevidir,
gözden uzak yaşar.
İşte.
Bu, yazdığı son kitap.
Şu baskıya bak.
10 yıldan beri hiç
bir şey yazmadı.
Şehri tanıdığını
söylemiştin, burada mı yaşıyor?
Eskiden yaşardı ama şu
an için hiç bir şey "Banneker yayın
evi, 2267 Wallace Caddesi.”
Yayımcısı bu mu?
Beni dinlemiyorsun,
onu bulmayı başarsan bile, seninle asla Harold.
Bir şey yapmalıyım, yardım
için sağ ol.
Harold, o kadın sadece
trajedi yazar.
Tanrı'ya inanmıyorum.
Tamam, ona un götürüyor.
Kay, neredeydin?
Sigara almaya dışarı
çıkmıştım.
Harold Crick'i nasıl
öldüreceğimi buldum.
Sigara alırken mi?
Dükkandan dışarı
çıkarken birden aklıma geldi.
Nasıl?
Evet Penny, yazmaya
değer her şey gibi.
Beklenmedik ve
plansız şekilde.
Anlıyorum.
Peki ne olacak?
Aslında bu mükemmel.
Daha önce düşünemediğime
inanamıyorum.
Çok basit, ironik muhtemelen kahredici.
Yazdın mı?
Evet.
- Teksir kağıdına mı
yazdın?
- Otobüsteyken.
Madem öyle.
Bugün romanı
bitiriyorum.
Yayımcılara haber vereyim.
Ve eşyalarımı
toplayayım.
Evet çok iyi olur.
- Merhaba, selam.
- Yardım edebilir
miyim?
Karen Eiffel ile
konuşmalıyım.
- Anlayamadım?
- Karen Eiffel.
Yazarlarınızdan biri.
Onunla konuşmalıyım,
çok önemli.
Bakın bayım, o burada
değil.
Hayır biliyorum, onu
bulmalıyım.
Sizden adresini
istiyorum.
Biz sadece
yayımcısıyız.
Evet tabii ki ama bir
şekilde iletişim kuruyorsunuz.
Hayranlarının e-mektup
adresini kullanırız.
Hayır, e-mektup
yollayamam.
Çok acil.
Onu nereden
tanıyorsunuz?
- Ben kardeşiyim.
- Kardeşi mi?
- Yani eniştesiyim.
- Bir kız kardeşi mi
var?
Hayır.
Ben onun abisiyle
evliyim.
Bu eyalette değil, başka
bir yerde.
Bayım, sizden gitmenizi
istemek zorundayım.
Hayır, tamam.
Dinleyin.
Ben karakterlerinden
biriyim.
Ben yeniyim, yeni
kitabındayım.
Ve o beni öldürecek.
Yani gerçekten değil,
kitapta öldürecek.
Ve bu sırada ben
öleceğim, bu yüzden onunla konuşmalıyım.
Ve onu engellemeliyim.
Merhaba Harold.
Güzel kazak.
Merhaba Harold, telefonlar
bozuk.
Hey Harold, 4362'nin
yüzde 19'u kaç eder?
Merhaba Harold, tatilden
döndün mü?
Harika görünüyorsun.
- Bence berbat
görünüyor.
- Evet, durumu kötü.
Her nereye gittiyse, gitmek
istemem.
Beni yok say.
Beni görmezden geldi.
İşte, şuna bakar
mısın?
İşte gidiyor.
Hey, seni gördüğüme
sevindim.
- Hey dostum,
telefonlar kesik.
- Telefonunu alabilir
miyim?
- Burada çekmiyor ki.
- Lanet olsun!
- İyi misin?
- Dave, bir isteğim
olacak.
- Elbette, ne
istiyorsun?
- Bozukluğun var mı?
Bir kaç dakika sonra,
Harold kendini Bir kaç dakika sonra, Harold
kendini en yakın telefona ulaşmak için meydanda
koşarken buldu.
Ve nihayet onu gördü.
Ama Harold telefona
yaklaşırken dolu olduğunu gördü.
Dar görüşlü,
takıntılı bir adam kaç çeyrek dolara mal olursa olsun Denver'daki kızına ulaşmaya kararlıydı.
Neyse ki Harold, altıncı
caddedeki metro istasyonunun telefonlarını
hatırladı.
Kızının adı Bayan
Epstein değil.
Kızımın ismi Bayan
Epstein.
Birinci telefonda çevir
sinyali yoktu.
Ve ikincisinin
üstünde, yeni bırakılmış bir tükürük gördü.
Harold üçüncü
telefonu tuşladı.
Hattın doğru
düştüğünden emin olmak istercesine her
numaraya iyice bastırdı.
Telefon çaldı.
Telefon tekrar çaldı.
Sakın cevap verme.
Bu telefon asla
çalmaz demiştin.
Telefon üçüncü kez
çaldı - Alo?
- Karen Eiffel mi?
- Evet.
- Benim adım Harold
Crick.
Benimle ilgili roman
yazıyorsunuz.
- Anlayamadım?
- Benim adım Harold
Crick.
- Bu bir şaka mı?
- Hayır.
Hayır, vergi
memuruyum.
Adım Harold Crick,
Bayan Eiffel.
Dosyaları
yerleştirirken derin ve geniş bir okyanusun
sesini duyarım.
- Tanrım!
- Bayan Eiffel?
Alo?
Bayan Eiffel?
Alo?
Onu içeri al.
Merhaba.
Merhaba.
Ben Penny.
Kay'in asistanıyım.
Ben Harold.
Baş karakteriyim.
Aman Tanrım!
Aman Tanrım!
Aman Tanrım!
Bayan Eiffel?
Saçların, gözlerin parmakların
ayakkabıların Merhaba.
Ben Harold Crick.
Biliyorum.
Beni nasıl buldun?
10 yıl kadar önce, hesaplarınızı
incelemişiz.
Ve numaranız
dosyanızda vardı.
Üzgünüm ama bu durum,
inanılmaz derece tuhaf.
Bana mı söylüyorsunuz?
Deli olduğunu
düşünmedin mi?
Sayılır.
Ama yine de her
konuda haklıydınız.
Mesela, her şeyde.
Ve sonra şöyle
dediniz, farkında bile değildi.
- Farkında değildi mi?
- Evet.
Üçüncü bir kişi anlatıyor
gibiydi.
Tanrım.
Ve bununla, benden
başka birini kastediyordu.
En azından Profesör
Hilbert böyle dedi.
Profesör Hilbert mı?
- Profesör Jules
Hilbert mı?
- Evet.
Evet, kitaplarınızı
çok seviyor.
Mektuplarını çok
severim.
İnanılmaz.
Beni öldürmeyin demek
için sizi bulmam gerekiyordu.
- Ne?
Yani, şu ana kadar sonunu
yazmadınız.
Harold Yani, tanıştığımıza göre var olduğumu
gördünüz.
Beni
öldürmeyeceksiniz değil mi?
Yazdınız mı?
Aslında Hayır.
- Yoksa yazdınız mı?
- Özet olarak!
Tamam.
Sadece özet olarak
değil mi?
- Evet, sayılır.
- Sayılır mı?
- Evet, daktilo
edilmedi.
- Daktilo edilmedi mi?
- Belki faydası olur.
- Ne demek bu?
Çok üzgünüm ama kuralları
bilmiyordum.
Sadece bir roman yazmaya
çalışıyordum.
- Üzgünüm de ne demek
oluyor?
- Kay.
Bırak okusun.
Bırak sonunu okusun.
- Onu buldun mu?
- Evet.
- Ve?
- Çoktan ölmüş
olabilirim.
Daktilo ettirmemiş.
Roman o mu?
Okudun mu?
Denedim ama
okuyamadım.
Bunu siz okumalısınız.
Ne yapacağımı ya da yapmayacağımı
söylemelisiniz.
Bundan kurtulmam için.
Bir şansım olsun diye.
Lütfen.
Tamam.
Tamam.
Ve işte üniforman bu.
Artık hazırsın.
Banetta dışarıda.
Sana dolabını
gösterecek.
- Tamam, işte
hazırsın.
- Hazırım.
Profesör Hilbert.
- Merhaba Harold.
- Merhaba.
Yorgun görünüyorsun.
Hayır, sadece sakinim.
Harold, çok üzgünüm.
Ölmek zorundasın.
Ne?
Bu onun en iyi romanı.
Bu zaten harika olan
meslek hayatının en önemli romanı.
Ve sonunda sen
ölmezsen hiç bir değeri kalmaz.
Romanı defalarca kez
okudum.
Ve bunu duymanın
senin için çok zor olduğunu biliyorum.
Benden ölümü kabullenmemi
mi istiyorsunuz?
Evet.
Sahiden mi?
Evet.
Sizin bir şey bulabileceğinizi
sanıyordum.
Çok üzgünüm Harold.
En azından
değiştirmesi için ikna edemez miyiz?
- Hayır.
- Hayır mı?
Harold.
Geniş açından
baktığımızda bunun önemi yok.
- Evet önemi var.
- Hayır.
Değişebilirdim.
İşimden
ayrılabilirdim.
Ve hatta Ana ile uzaklara
gidebilirdim.
Başka biri
olabilirdim.
Harold, beni dinle.
Şu anda ölemem.
Zamanlama gerçekten
çok kötü.
Kimse ölmek istemez
Harold.
Ama ne yazık ki ölürüz.
Harold Harold, dinle beni.
Harold, bir gün
mutlaka sen de öleceksin.
Bankada kalbin
duracak.
Sakız boğazına
kaçacak.
Tatilde kaptığın bir
hastalık yüzünden yatağa düşeceksin.
Ve öleceksin.
Ve kesinlikle
öleceksin.
Bu ölümden kurtulsan
bile, başka biri seni bulacak.
Ve garanti ediyorum,
sonrakiler Karen'in yazdığı kadar anlamlı
ya da şiirsel olmayacak.
Çok üzgünüm ama bu bütün trajedilerin doğasında var Harold.
Kahraman ölür ama hikaye
ebediyen devam eder.
Bakın orada da boş
koltuk var.
Hayır orada oturmak
istemiyorum.
Ben burada oturmak
istiyorum!
Kay?
Kay?
Sence bugüne kadar kaç
kişiyi öldürdüm?
- Kay.
- Kaç kişiyi?
- Bilmiyorum.
- Sekiz.
- Kay - Tam 8 kişiyi öldürdüm.
Kontrol ettim.
Hepsi hayaliydi.
Hadi kalk.
Hayır, Harold Crick
hayali değil.
- Haydi - O hayali değil, Penny.
Yazdığım bütün
kitapların sonunda biri öldü, hepsinde.
Üstelik bazıları iyi
insanlardı.
Okul öğretmeni Helen'la
ilgili şu kitap.
O'nu yaz tatilinden tam
bir gün önce öldürmüştüm.
Bu nasıl bir zalimlik?
Ve İnşaat Mühendisi,
Edward.
Eve dönüş sırasında ona kalp krizi geçirttim.
Ve öldürdüm.
Öldürdüm.
Penny, hepsini ben
öldürdüm.
Bayan Eiffel?
Bayan Eiffel?
- Harold.
- Merhaba.
- Kitabı şimdi
bitirdim.
- Yani sen Evet otobüs ring atarken hepsini okudum.
Harika olmuş.
Gitarlarla ilgili
bölüme bayıldım.
Teşekkürler, sağ ol.
İyi.
Hey dinle beni, eğer Hayır, romanı okudum ve çok beğendim.
Ve sadece bir şekilde
sona erebilir.
Yani edebiyat
açısından fazla bilgim yoktur ama bu yeterince
basit görünüyor.
Kitabınızı beğendim.
Ve bence bitirmeniz
gerekiyor.
Ölümünden önceki gün Ölümünden önceki gün Harold her zamanki gibi vergi dairesine
gitti.
Ve yarım kalan işlerini
tamamladı.
Ertelediği bir kaç telefon
görüşmesini yaptı.
Bakın, kampınızda yaş
sınırı var mı?
Ve Bayan Pascal'ın
evine gitti.
Ana ona köfte ve çukulatalı
puding yaptı.
Ve ikisi eski
filmleri seyrettiler.
Bu çok güzel bir
geceydi.
Ve başka şartlar
altında sıradan gibi görülebilirdi.
Aslında, bu geceyi özel
kılan tek şey vardı.
O da onları bekleyen
sabahtı.
Sana bir şey
söylemeliyim.
Öyle mi?
Söylemeliyim.
- Bir sır mı?
- Sayılır.
Sana bayılıyorum.
Ben de sana
bayılıyorum.
- Bu kadar mı?
- Hayır.
Şunu söylemek
zorundayım.
Beni dikkatle dinlemeni
istiyorum.
Tamam.
İnsanlara verdiğin
bütün yiyecekleri yardım başlığı altında
vergiden düşebilirsin.
- Harold.
Hayır, hayır.
Bu sayede borçlu olduğun
miktardan kurtulabilirsin.
Ve vergi kanununu çiğnememiş
olursun.
Harold, buradaki asıl
amaç vergi kanunlarını çiğnemek.
Ben de dünyayı daha
iyi yapmaya çalışıyorum.
Bu da seni hapisten
kurtarmak demek.
Tamam.
Tamam mı?
- Evet.
- Tamam.
Buraya gelir misin.
Ve kulağıma biraz
daha vergi mevzuatı fısıldar mısın?
Çünkü çok hoşuma
gidiyor.
Son bir kaç hafta
içinde Harold'ın hayatında çok şey değişmişti.
İşine karşı tutumu sayma alışkanlığı ve aşk hayatı.
Ama Harold Crick'in
maruz kaldığı tüm değişimlere rağmen belki
de en kayda değer olanı, bugün işe dönüyor olması.
Ve 8:17 Kronecker
otobüsüne geç kalmayacak olmasıydı.
Harold, bir şeyin
farkında değildi.
Dört hafta önce
çarşamba günü otobüs durağında saati sorduğu
adamın saati olması gerekenden tam 3
dakika geriydi.
Ve saatini üç dakika
geçe kurduğu anda Hayatını kaçınılmaz
sona ayarlamıştı.
Hataların en kötüsü
değildi.
Ama eğer Harold, saatini
yanlış ayarlamasaydı Harold yine de 8:17
otobüsüne yetişemeyecekti.
Ve o cuma günü saat tam 8:14'de otobüs durağında olmayacaktı.
Affedersiniz.
Harold?
Ve diğer küçük bir
detaya gelince.
Hiç beklenmedik bir
şey oldu.
Aman Tanrım!
Aman Tanrım!
Lütfen kimse yerinden
kalkmasın.
Buraya gel evlat.
Harold Crick ölmü - Ne oldu, onu göremedim bile.
- Senin suçun yoktu.
Küçük çocuğa yardım
ediyordu.
Sen hemen müdürüne
telefon et.
İnanamıyorum!
- Benim yüzümden oldu.
- Senin suçun yok.
Durumu iyi mi?
- Görünüşe bakılırsa
nefes alıyor.
- Bence nefes almıyor.
Aman Tanrım!
Girin.
Affedersiniz.
Profesör Hilbert siz
misiniz?
Evet.
Merhaba.
Ben Karen Eiffel.
Yanılmıyorsam, ortak
bir tanıdığımız var.
Lütfen, şöyle oturun.
Hayır, gelmemin
sebebi Alın.
- Bitirdiniz mi?
- Evet.
Okudunuz mu?
Bakmama gerek var mı?
Evet.
Romanın yeni sonunun ilginizi
çekeceğini düşündüm.
İyi günler.
Merhaba.
Cesaretinize hayran
kaldım.
Otobüsün önünde
durmak cesaret ister.
Biraz aptalca ama yine
de cesurca.
Evet.
Peki çocuk iyi mi?
Durumu iyi, sadece
sıyrıkları vardı.
Güzel.
Ben iyi miyim?
En azından ölmediniz.
Diğer taraftan,
görünüşe bakılırsa kafatasınız çatlamış.
Bacağınızda üç,
ayağınızda bir, kaburgalarınızda dört sol
kolunuzda bir kırık var.
Sağ kolunuzun atar
damarı delinmiş.
Bu sizi, bir kaç
dakikada öldürebilirdi.
Ama mucize eseri saatinizin bilekliği o damara baskı yapmış.
Ve kan kaybını
azaltarak hayatta kalmanızı sağlamış.
Bu da çok iyi.
Evet.
Yani fizik tedavi ve bir kaç ay dinlenerek iyileşeceksiniz.
Yani şimdilik, çünkü
saatinizi atardamarınıza zarar vermeden
çıkarma riskini göze alamadık.
Ama yine de
iyileşeceksiniz.
Ölene kadar kolunuzda
saatle yaşayacaksınız.
Yaşadığınız için
şanslısınız Bay Crick.
Evet.
Doktor Mercator, Bay Crick'in
ziyaretçisi var.
Gelsin.
- Aman tanrım, Harold!
- Merhaba.
- Ben iyiyim.
- Harold.
Merak etme, ben
iyiyim.
Harold, iyi filan
değilsin.
Şu haline bak.
Bir çok yerinden
yaralısın.
- Hayır, ben iyiyim.
- Sana ne oldu böyle?
Bir otobüsün önüne
atladım.
Ne?
Neden?
Bir çocuk vardı.
Onu kenara çekmek
istemiştim.
Ne?
O çocuğu ezilmekten
kurtarmalıydım.
Küçük bir çocuğu
kurtarmak için otobüsün önüne mi atladın?
Başka seçeneğim yoktu.
Mecburdum.
Kabul edilebilir.
- Harika değil mi?
- Hayır.
Ama bu da iyi, fena
değil.
Son dönemde okuduğum en
iyi İngiliz eseri değil.
Ama idare eder.
Biliyor musun Bence bu kadarı da yeter.
Ama kitabın gerisiyle
hiç alakası kalmamış.
Şimdilik öyle.
Gerisini de tekrar
yazacağım.
Yardımcım yayınevine
giderek biraz daha zaman isteyecek.
- Neden?
Bilmiyorum, ben öyle
istiyorum.
Hayır, neden kitabı
değiştirdin?
Bir sürü sebebi var.
O'nu öldüremeyeceğimi
anladım.
Gerçek olduğu için mi?
Çünkü, bu roman
öleceğini bilmeyen bir adamı anlatıyordu.
Ve adam ölüyordu.
Ama adam öleceğini
bilirse ve bunun sonucu ölürse İsteyerek
ölür, çünkü bunu önleyemeyeceğini bilir.
Yani sen böyle birini
yaşatmak istemez misin?
Harold, Bavyera
şekerli kurabiyesini ısırırken nihayet
her şeyin yoluna girebileceğini hissetmişti.
nihayet her şeyin yoluna
girebileceğini hissetmişti.
Bazen kendimizi korku
ve çaresizlik, sıradanlık ve kargaşa umutsuzluk
ve trajedi içinde kaybederiz.
Ve Bavyera şekerli
kurabiyeleri için tanrıya dua ederiz.
Ve neyse ki, kurabiye
olmadığı zamanlarda tenimize değen
tanıdık bir el ya da sevgi dolu bir jest
de rahatlamamızı sağlar.
Uzay Kampı İçin Yetişkin
Programı Ya da küçük bir cesaretlendirme.
Sigarayı Bırakarak Yeni
Bir Güne Başlayın Veya sevgi dolu bir karşılama.
Ya da sıcak bir
sarılış.
Hastane çalışanlarını
unutmayalım.
Ve burun tıkaçlarını.
Ve yenmemiş çörekleri.
Ve fısıltıyla
söylenen sırları.
Ve Fender
Stratocasters yapımı gitarları.
Ve belki de arada bir
roman okumayı unutmamalıyız.
Ve tabii ki
hayatımızın belli bölümlerini etkileyen
alçıları, sargıları, tıbbi cihazları
ve ekipmanları da hatırlamamız gerekiyor.
Çünkü onların daha önemli
bir amaçları var.
Hayatımızı kurtarmak
için buradalar.
Biliyorum, bu fikir
biraz tuhaf.
Ama söylediklerimin doğru
olduğunu biliyorum.
Kanıtı burada.
Harold Crick'in
hayatını kurtaran kol saati.
SON||
Önceki Yazı
« Prev Post
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »
Next Post »