Ruhlar Bölgesi (2010) Insidious
| |
103 dk
Yönetmen:
James Wan
Senaryo:
Leigh Whannell
Ülke:
ABD , Kanada
Tür:
Korku, Gizem, Gerilim
Vizyon Tarihi:
24 Haziran 2011 (Türkiye)
Dil:
İngilizce
Müzik:
Joseph Bishara
Nam-ı Diğer:
The Astral | The Further
Oyuncular
Patrick Wilson
Rose Byrne
Ty Simpkins
Lin Shaye
Leigh Whannell
Devam Filmleri
2010 - Ruhlar
Bölgesi (280,698)6.8
2013 - Ruhlar
Bölgesi: Bölüm 2 (156,519)6.6
2015 - Ruhlar
Bölgesi: Bölüm 3 (94,698)6.1
2018 - Ruhlar
Bölgesi: Son Anahtar (53,231)5.7
Özet
Josh (Patrick Wilson) ve Renai (Rose Byrne) üç çocuklarıyla
beraber eski bir eve taşınmış ve mutlu bir aile yaşamı sürdürmektedirler. Kaza
sonucu küçük çocukları komaya girene kadar.. Ancak bundan sonra olaylar
başlar.. John ve Renai oğullarını açıklanamayan esrarengiz ve doğaüstü
olaylardan, 'öteki'nden kurtarmak zorundadır..doğa üstü ve esrarengiz,
paranormal olayların yaşandığı filmde "Paranormal Activity"nin
yönetmeni olarak hatırlayacağımız Oren Peli ve filmin yapımcıları Jason Blum
ile Steven Schneider'in "Insidious''un yapımcıları olması. Bu üçlü ayrıca
22 Ekim'de gösterime giren ve Saw 3D ile kapışma yaşayan Paranormal Activity
2'nin de yapımcılıklarını yapıyor.
2004 yılında sinema tarihine geçecek Saw serisinin ilk
filmine beraber imza atan yönetmen James Wan ve senarist Leigh Whannel yeni bir
projede tekrar buluşuyorlar. İkili daha sonra Dead Silence isimli korku
filminde tekrar buluşmuş ve yine başarılı sayılacak bir iş daha çıkarmışlardı.
Filmlerin en büyük özelliği sağlam senaryoları, unutulmaz ve şaşırtıcı
finalleriydi. İkilinin başlattığı Saw, daha sonraları sinema tarihinin önemli
korku-gerilim klasikleri arasına girecek bir seriye dönüşüyordu
Altyazı
Anne?
Efendim tatlım.
Ayakta ne işin var?
Gel buraya.
Odamı hiç sevmiyorum.
Öyle mi?
Önemli değil, alışman
zaman alır.
Ben de uyuyamıyorum.
Neye bakıyorsun?
Bazı eski
fotoğraflara.
Bakmak ister misin?
- Bunun kim olduğunu
biliyor musun?
- Hayır.
- Benim.
- Sana hiç benzemiyor.
Biliyorum ama benim, bu
senin annen.
İnan ya da inanma ben
de bir zamanlar çocuktum.
Şimdi yaşlı
görünüyorsun.
- Sence kaç
yaşındayım?
- Çok yaşlısın.
Bir tahmin et bakalım.
Muhtemelen en az 21.
Keşke haklı olsan.
Babamın çocukluğundan
bir fotoğrafını göstersene.
Keşke ama elimizde
hiç yok galiba.
Fotoğraf saklamada
çok kötü.
Benim küçüklüğümden bir
fotoğraf göster.
Sen zaten küçüksün.
Harikasın.
Küçük kız kardeşin
kadar ağlamadığın aşikâr.
Bıcırık uyanmış, hadi
gidelim.
Kahvaltı yapalım.
- Satış bölümü.
- Bırak oynayayım.
- Olmaz.
- Oynamak istiyorum.
- Kahvaltımı
yapıyorum!
- Satış bölümü.
Dikkat edin.
Bana bir kase lazım
anne.
Sonra değil şimdi
oynamak istiyorum.
- Hayır, hayır, hayır.
- Al bakalım.
- Bu çok küçük.
- Kullan gitsin işte.
Bir temsilciyle
görüşmek istiyorum.
Aman be, bu da ne
böyle?
Seni her çekip çıkardığımı
sandığımda tekrardan büyüyorsun.
Tanrım.
- Günaydın millet.
- Bir temsilciyle
görüşmek istiyorum!
Ben de temsilciyim.
Mümkünse eski
numaramı kullanmak istiyorum.
- Yerden yeme Foster.
- Kendi gevreğimi
döktüm ama.
Günün sonunda
alabilir miyim lütfen, çünkü Evet.
Tamam.
Teşekkürler.
- Foster, şunu yerden
alabilir misin lütfen?
- Cap'in düşürdüğü.
Bu da ne?
Balmumu mu?
Gerçek meyvemiz yok
mu?
Plastik meyvelerimiz
mi var?
Kahretsin!
Tatlım, kitaplarıma
bakmak istiyorsan, lütfen şunları yerde bırakma.
Kitaplarına elimi
bile sürmedim.
- Görüşürüz evlat.
- Görüşürüz baba.
- Çocukları okula
bırakmayacak mısın?
- Bugün olmaz.
- Alacak mısın?
- Alamam, toplantım
var.
- Söylemeyi unutmuşum.
- Neden söylemedin?
Üzgünüm.
Hayır, sakın ağlama.
Görüşürüz çocuklar.
- Merhaba.
- Baba!
N'aber evlat?
Yavaş ol.
- Harika bir şey bu!
- Kardeşinle oyna.
- Gel benimle TV izle.
- Tamam.
Şuraya bak, güzel
olmuş.
- Evet, oraya uyuyor.
- Oraya uyuyor mu?
- Harika olmuş.
- Sağ ol.
Müzik defterlerimin
olduğu kutuyu gördün mü?
Bilmiyorum aşkım.
Onları kutuladığımızı
biliyorum ama.
Biliyorum, ben
kutulamıştım ama şu an bulamıyorum.
Nakliyeciler yemek
odasına koymuştur.
- Gel buraya kızım.
Gel babaya.
- Yemek odasından
değiller.
Orada değiller.
Tüm kutuları açtım ama
sanki ortadan kaybolmuşlar.
Bir türlü bulamıyorum.
Buluruz canım.
Buluruz.
Dalton.
Tatlım neredesin?
Burada bekle.
Foster, burada
kardeşinle bekle.
Dalton?
Dalton!
Ne oldu?
Merdivenden mi düştün?
Nasıl düştün?
- Evet.
- İyi misin?
- Niye merdivene
çıktın ki?
- Tatlım - Üzgünüm.
- İyi misin?
- Neren acıyor?
Neren acıyor?
- Bacağım.
Pekala.
Hareket ettirebiliyor
musun?
Bacaklarını
oynatabiliyor musun?
- Kafana ne oldu öyle?
Tanrım!
- Çizildi.
Tatlım, buraya çıkmak
yok tamam mı?
Burayı keşfetmeye
çalışma.
Çok tehlikeli.
Burası sana yasak.
- Üzgünüm anne.
- Tamam, geçti.
- Ayağa kalkabiliyor
musun?
Dikkatli ol.
- Sanırım.
Tuttum seni.
Gel buraya.
Ne yapıyorsun?
Bizi korkuttun evlat.
Küçük bir keşfe falan
mı çıktın?
<i>Renai'nin Müzik
Defterleri - Bir daha yukarıya keşke çıkmak yok.
- Tamam.
Süper kahraman
olabilirsin evlat, ama yenilmez değilsin.
- Dikkatli olmalısın,
tamam mı?
- Tamam.
İyi geceler tatlım.
Yani kutuları yukarı
mı kaldırmışsın?
O konuya hiç girme
şimdi Josh.
Çaresiz olmaktan
nefret ediyorum.
Üzgünüm.
Kapıyı kilitlemenin bir
yolunu bulurum.
Güzel.
Çok tehlikeli.
Belki de ona çocuk
tasması takmalıyız.
Yarın hayvan dükkanına
uğrarım.
Affedersin, bugün
işten eve geldiğinde biraz sinirliydim.
Hiç fark etmedim.
Bugün bir şeyler yapmaya
çalıştım ama Cali yarım saat sonra
uyandı ve bir daha da uyumadı ben de
hiçbir işimi bitiremedim.
Bu evde bazı şeyler
daha farklı olsun istiyorum.
Kötü bir gün geçirdim
işte.
Hiçbir şeyin değişmeyeceğine
dair korkularım var.
Değişecek, söz
veriyorum.
Bize biraz zaman
lazım.
Müzik çalışmalarımla
ilgilenmem için bana zaman verdiğin için sağ ol.
Hiç gerek yok, ben de
yapmanı istiyordum zaten.
Birkaç iyi şarkım var
galiba.
Yani hepsi değil ama
sanırım Yapabileceğim çok az şey var
zaten.
Bütün bestelerini
seviyorum.
- Hadi oradan,
sevmezsin!
- Severim.
Kes şunu.
En sevdiğin hangisi?
- Benim için de bir
beste yapmalısın.
- Hepsi senin
hakkında zaten.
Bak ne kadar
havalıyım.
Hayır, hayır, sus.
Sus, hayır.
Bebeği uyandıracaksın.
Foster, yumurtanı yer
misin lütfen?
Cali'ciğim.
Dalton'ı
uyandırabilir misin Josh?
Uykucu şirin, kalk
bakalım.
Uykucu şirin, yataktan
kalksan iyi olur yoksa annen ikimizi de
öldürür.
Dalton, hadi evlat.
Okula gitmek için
hazırlanmalısın.
Dalton.
Dalton?
Dalton.
Dalton.
Dalton!
Hiçbir beyin
aktivitesi tespit edemedik.
Teknik olarak evet, şu
an komada.
Uyarıcılara tepki
vermiyor, bir uyku döngüsünde değil.
Ama beyin travması
veya enfeksiyon da yok.
Tüm tarama sonuçları
normal.
Açık konuşayım, daha
önce böyle bir durumla karşılaşmamıştım.
Uyanamıyor mu yani?
Bunun bir tedavisi
olmalı.
Üzgünüm.
Peki ne yapıyoruz?
Burada öylece bekleyecek
miyiz yoksa Testlere devam edeceğiz.
Daha sadece birkaç
gün oldu.
Biraz daha uzun
sürebilir.
Affedersiniz ama
gitmeliyim.
Birazdan dönerim.
Dr.
Sercarz, testler ne
kadar sürer?
<b>3 AY SONRA Şimdi
sıvı beslenme tüpü yerleştireceğim.
Tüpün uzunluğunu
belirlemek için burundan kulak memesine
kadar ölçüyorum sonra da böyle aşağı doğru
ilerletiyorum.
Sonra biraz bantla sabitleştiriyorum.
Ardından tüpün sonunu
yağlıyorum ve 10 cm kadar sokuyorum.
Sonra da böyle
kaydırıyorum.
Tüpün sonunun kavisli
ve başının biraz bükümlü olduğundan geriye
doğru eğiminden emin olmalıyım.
Sonra da biraz
cerrahi bantla oraya sabitliyorum.
İşte bu kadar.
Bir sorununuz veya
kanama falan olursa beni arayabilirsiniz.
Elinizden bir şey
gelmez.
Yapabileceğiniz bir
şey yok.
Onu istiyorum!
Onu bana ver!
Onu istiyorum!
Onu istiyorum!
Şimdi!
Tamam, geçti.
Geçti, geçti.
Tamam, geçti.
Bu da nedir?
Bir ödül.
Bugünün tarihi var.
Bugün mü aldın?
Tatlım neden bize
söylemedin?
Zor bir dönemden geçtiğimizi
biliyorum ama zamanla her şey
düzelecek, söz veriyorum.
Bunu babana
göstereyim.
Harika bir şey bu.
Korkuyorum anne.
- Neyden?
- Dalton.
Odalarımızı
değiştirebilir miyiz?
Neden değiştirmek
istiyorsun ki?
Geceleri etrafta
dolaşmasından hoşlanmıyorum.
Bugün başıma çok
tuhaf bir olay geldi.
Neymiş?
Cali'nin odasından sesler
duydum.
Bebek telsizinden
geliyordu.
İnsan sesi gibiydi.
Yukarı koşup baktım
ama içeride kimse yoktu.
Muhtemelen basit bir frekans
karışmasıdır.
O telsizler hep
başkalarının sinyallerini de çekiyor Bilemiyorum, ses çok netti.
Fısıldama sesi
gibiydi.
Ödümü patlattı.
Piyano çalıyordum ama
yine de sesi telsizden duyabilmiştim sesi
açtım ve Bu da kim böyle?
Bekle.
Burada kal.
Kimsiniz?
Tanrım.
Merhaba?
Aman Tanrım!
Josh!
Josh!
Josh!
Koş.
Cali'nin odasında
biri var!
Cali'nin odasında
biri var!
Orada biri var!
Birini gördüm!
Orada duruyordu!
Orada duruyordu!
- Kimse yok.
- Birini gördüm!
Tamam, bebeği ve
Foster'ı da alıp Dalton'ın odasına git.
- Foster!
- Neler oluyor?
Alarmlar bozuldu!
Kahretsin!
Sağ olun millet.
Yarın görüşürüz.
Selam tatlım.
Benim.
Az önce haber
verdiler de bu gece mesaiye kalmam gerekiyormuş
Sınav kağıtlarını okumam lazım ve biraz vakit alacak Beni bekleme tamam mı?
İşim biter bitmez eve
gelirim.
Seni seviyorum.
Yeni testlerden birine
yanıt verdi mi?
Hayır.
Vermedi.
Ama biraz zaman
vermeliyiz.
Uzun süre hiçbir
aktivite göstermeyip birden sesler çıkarmaya başlayan koma hastaları gördüm.
Oğlum komada değil.
Ne isim vereceklerini
bilmiyorlar.
Ne yapacaklarını
bilmiyorlar ondan vazgeçtiler.
Sanki evren kırılmadan önce ne kadar bükülebileceğimi
görmeye çalışıyor.
Öyleyse evren yanlış
kıza bulaşmış.
Gerek yok.
Ben yaptım.
Sağ ol.
Tamam.
<i>Josh
neredesin?
<i>Lütfen hemen
eve gelmeni istiyorum.
Sat 10:30.
Her gece eve geç
geliyorsun.
Okulda çalıştığın
onca yıl boyunca hiç böyle yapmamıştın.
Neden birden bire geç
saatlere kalmaya başladın?
Ben de bundan
hoşlanmıyorum.
Sınavları okuyordum.
Başka şansım var mı
ki?
- Dalton'ın
faturalarını ödemeliyim.
- Josh.
Korkuyorum.
Çok korkuyorum ve Ben de korkuyorum.
O benim de oğlum.
Anlamıyorsun.
Dalton için
korkuyorum.
Bu evden korkuyorum.
Bu evde bir terslik
var.
Uydurmuyorum.
Hissedebiliyorum.
Hastalık gibi bir şey.
Buraya
taşındığımızdan beri her şey ters gidiyor.
Sence evimiz perili
mi?
Öyle olduğunu
düşünmüyorum, olduğundan eminim.
Bazı eşyalar
kendiliğinden hareket ediyor.
Gece su içmek için
mutfağa geliyorum, birilerinin beni izlediğini hissediyorum.
Artı bu evde yalnız
kalamıyorum.
Sana ihtiyacım var.
Ama sen yanımda
yoksun.
- Nerelerdesin?
- Söyledim ya,
sınavları okuyorum.
Ondan bahsetmiyorum.
Bu durumun içinde
benim yanımda değilsin.
Bundan kaçıyorsun sanki her şey stres yapıyormuş gibi, bu iş
veya park bileti falan.
Böyle söylemeyi kes
lütfen.
Stresli durumlardan
kaçmıyorum.
Kendi yöntemimle baş
ediyorum.
Tamam.
Bununla da baş et
öyleyse!
Tanrım.
Yüce Tanrım.
Josh?
Josh.
Renai?
Renai!
- Ne, ne var?
Ne oluyor?
- Burada biri var.
Odada biri var!
Yemin ederim ki
şuradaydı!
Sakın bana
inanmamazlık etme.
Lütfen.
Lütfen inan bana.
Yemin ederim ki
oradaydı.
İnanıyorum.
Sana inanıyorum.
Ama benden ne yapmamı
istediğini bilmiyorum.
Gitmek istiyorum,
Lütfen.
Bu evden gitmek
istiyorum.
Burada bir gece daha
geçiremem.
Lütfen!
- Lütfen bana yardım
et!
- Tamam, geçti, tamam.
Taşınıyoruz.
Lorraine, lütfen
böyle şeyler yapmamalısın.
Otursana.
Eşyaları toplamakta üzerime
yoktur.
Josh için ömrü
boyunca yapmışımdır.
Biliyorum ama çok
kötü hissediyorum.
Bence görünüşe göre oturması
gereken sensin.
Fotoğraf çektirmek
için Josh'ı sabit tutabildiğine inanamıyorum.
Benim inanamadığım
şeyse bunların hepsini tekrardan yapıyor olmak.
Çok saçma.
Delirdiğimi düşünüyor
olmalısın.
Kimse ne ben ne de başkası şu an neler yaşadığını
bilemez.
Bunu atlatmak için ne
yapman gerekiyorsa yap.
Ayrıca hiçbir şey
için de özür dilemen gerekmez.
Sağ ol.
Dalton?
İnancın yardım
edebilir.
Buna güvenebileceğini
biliyorsun.
- Merhaba.
- Josh.
Şakanın ilk halkası
bu mu yoksa?
Adamın bir evine
gelir ve karısını bir papazla bulur.
Bu Liam Martin.
- Tanıştığımıza
memnun oldum.
- Kendisi çok eski
bir dostumdur.
- Bu benim kocam Josh.
- Burada neler oluyor?
- Benim gitmem gerek.
- Teşekkürler.
Çok teşekkürler.
Çay için çok teşekkür
ederim.
O şey diğer evden
buraya kadar peşimizden gelmiş.
Bugün bir şey gördüm.
Küçük bir çocuk
olduğunu sandım.
Dalton'ın odasına
kadar izledim.
Ama bir çocuk değildi.
Başka bir şeydi.
Ne yani?
Ondan kurtulmak için buraya
bir papaz mı getirdin?
Başka ne yapacağımı bilmiyordum
Josh.
Yok artık Renai.
En son ne zaman kiliseye
gittin?
Renai'nin yaşadığı şeyler
gerçek.
Kendi gözümle gördüm.
Dün gece burayla
ilgili bir rüya gördüğüm için bugün buraya geldim.
Bu evin içindeydim, ama
gece geç saatlerdi.
Korkuyordum.
Yatak odanıza gittim ama
ikiniz de uyuyordunuz.
Uykuda olduğumu ve rüya
gördüğümü biliyordum ama bu evin içinde
uyanık olan biri olduğunu
hissedebiliyordum.
Dalton'ın odasına girdim.
Yanında bir şey vardı.
Köşede duruyordu.”
Kimsin sen?
" diye sordum.
Ziyaretçi olduğunu
söyledi.”
Ne yapmak istiyorsun?
" diye sordum.”
Dalton" dedi.
O sesi hâlâ
duyabiliyorum.
Ne?
Ne var?
- Burada!
- Ne?
Tanrım!
Yüce Tanrım!
Tamamdır.
Bir şeyi yok.
Lütfen!
Lütfen yardım et ona!
Lütfen.
Ona yardım edebilecek
birini tanıyorum tabii siz de
isterseniz.
Ben Specs, bu da
Tucker.
- Ben Renai.
Merhaba.
- Merhaba.
- Sen de Josh
olmalısın.
- Evet.
Merhaba.
Medyumluk yapmadım.
Elise isimlerinizi
söylemişti.
Elise nerede?
Bazı ön testleri yapmamız
bizi yolladı.
Deli saçmalarını
önceden tespit etmemize faydası oluyor.
- Bu da nedir?
- Trifield ölçer.
Elektrik alanlarını
ve doğal elektromanyetik çevreyi
ölçüyor.
Evet, bazen eski
kablolar havaya sızıntı yapabiliyor.
Bu da
halüsinasyonlara, enerji değişimlerine sebep oluyor.
Bundan biraz daha önemli
aslında ama neyse.
Bu teknik
ekipmanların sizinle bir ilgisi yok nasılsa.
Aslında fazlasıyla
ilgisi var.
Ne var?
Yıldız Filosu Serisi
Bir.
Çok nadir bulunur.
Kendi kutusunda saklamalıydınız.
Bu alet morötesi
ışınların değişimini ölçer.
Bu ekipmanların
hepsini kendim yaptım.
Etkileyici.
Sağ ol.
İşi bilirseniz çok da
zor değil.
Evet, aslında
şuradaki modifiye edilmiş bir oyuncaktır.
Konsantre olmak için bana
biraz zaman lazım Bu alan Bedenler
enerji yayar.
- Öldüğümüzde o
enerji nereye gider?
- Elise'i
arayabiliriz.
Şimdi.
Kapı zilinin
çalıştığından emin değildim.
Affedersiniz.
- Önemli değil.
İçeri buyurun.
- Teşekkürler.
Bayan Rainier?
Hayır, Bayan Rainier
annem olur.
Siz bana Elise deyin.
- Ben Josh.
- Biliyordum.
Seni son gördüğümden beri
büyümüşsün.
Beni son
gördüğünüzden beri mi?
Annenle ben çok uzun
zamandır dostuz.
- Merhaba.
- Bu benim eşim Renai.
- Nasılsın?
- Merhaba,
geldiğinizi için sağ olun.
- Kabul ettiğiniz
için sağ olun.
- Sana ne ikram
edelim Elise?
Sağ ol kalsın, hiç
gereği yok.
Trifield ve EMF ile bütün
evi taradık tüm kabloları, çalar
saatleri, radyoları, tost makinelerini TV,
kayıt cihazı, sigorta kutusu hiçbiri
çizelge dışına çıkmadı bir tek Ya önceki
ev?
Tucker orayı henüz
taramadı.
Aslında hiç kendini
yorma.
Ben kendim hallederim.
Bu öğleden sonra
yaparım.
Evet ama ben de
gelmeliyim yoksa kim ekipmanları
kuracak?
Açıkçası sen olmadan
da yaparım - Evet ama ben de
denetlemeliyim - Evet ama gerek yok Tamamdır beyler.
Buradaki sorunun kötü
kablolama olduğunu sanmıyorum.
Evi gezebilir miyim?
- Tabii ki.
- Sağ olun.
Diğer çocuklarınız Lorraine
ile birlikte değil mi?
Evet, öyle.
Steven çizim defterin
yanında mı?
Evet, yanımda.
Güzel, çünkü bize
lazım olacak.
Ne için lazım?
O bana gördüklerini
söyler ben de çizerim.
İşimizin en önemli
parçasıdır.
- Tartışılabilir.
- Tartışılmaz.
Tartışılır ama neyse.
lşıklar kapalı kalsın.
Hey, Dalton.
Çok yakışıklı bir
çocuksun.
Annen ve baban
burada, o yüzden endişelenme.
Ne?
Ne Yüzü Ne?
Yüzü kan kırmızı.
Siyah kollar, siyah
bacaklar.
Siyah vücut.
Yavaşla.
- Ayakları da
bacakları da siyah.
- Yavaşla.
Ne oluyor?
Yüce Tanrım.
Kapkara gözler.
İki kara delik gibi.
Ayaklarında
toynakları var.
- Ne?
- Uzun ince tırnaklar.
Elise, neler oluyor?
O da nedir?
Bunu duymaya hazır olduğunuzdan
emin değilim ama ne yazık ki, sizi buna
alıştırarak söylemek için zaman kaybedemem.
Bilmenizi isterim ki bu
benim inancım ve önceki tıbbi
teşhislerle çelişebilir, ama Beni buraya
siz çağırdınız ve bunu algıladıklarımı
kabul etmeniz olarak alıyorum.
Değil mi?
Evet, devam edin.
Oğlunuz komada değil.
Merdivenden
düşmesinin bununla hiçbir ilgisi yok.
Fiziksel bedeni
burada.
Ama ruhu burada değil.
Yaşadığınız
rahatsızlığın, sizi yeni eve kadar izlemiş olmalarının sebebiyse evinizin perili olmasından değil.
Sorun oğlunuzda.
Anlamıyorum.
Astral seyahat diye bir şey duydunuz
mu?
Evet.
Beden dışı tecrübe gibi bir şey mi?
Onlara gezginler demeyi tercih ediyorum.
İşte bunlar bedenlerinin dışına çıkabilme
kabiliyetine sahip insanlar ve astra
formda farklı mekanlara seyahat ediyorlar.
Şu an Dalton
çok başarılı bir astral gezgin.
Bunu uzun zamandır uykusunda yapıyor.
Küçüklüğünden beri yapıyor.
Korkmuyor çünkü bunların rüya olduğunu
zannediyor.
Bu korku eksikliği onun çok daha uzaklara
seyahat etmesini sağlıyor.
Ve kaybolmasını.
Kaybolmak mı?
Nerede?
"Öteki" dediğim bir yerde.
Ne?
Bu da ne demek?
"Öteki" bizimkinden çok daha uzak
bir dünya.
Her yerde olan bir dünya ve bizim zaman kavramımız orada yoktur.
Karanlık bir diyardır, ölülerin işkence görmüş
ruhlarıyla doludur.
Yaşayanlar için olmayan bir yerdir.
İşte Dalton orada.
Sorunumuz ise, astral beden öldüğünde bize sadece boş bir taşıyıcı olan fiziksel
bedeni kalmış olur.
Bunu bilen varlıklar var çünkü kokusunu
alabiliyorlar.
Bu yüzde onun etrafında toplanıyorlar.
Benim gördüğüm varlıklar onlar mı?
Aslında onun fiziksel bedenine girmeye
çalışıyorlar çünkü onlar Onlar yaşamaya
hasretler tekrardan yaşama fırsatı
istiyorlar.
Ama başka varlıklar da var.
Kötü niyetli olanlar ve çok daha sinsi planları olanlar.
Sonra da bu olur.
Bir iblis Dalton'ın bedenini tek bir sebep
için arıyor diğerlerine acı vermek.
Dalton'ın bedenine sahip olmak için her şeyi
göze almıştır ve bedene girmek için en
yakın varlık şu an o.
En yakın da ne demek?
Çünkü bu varlıklar, canlı bir bedene istedikleri
zaman öylecene giremezler.
Kendi diyarlarını geçmeliler ki bu da zaman
alır ve enerji gerektirir.
Ama Dalton'ın astral bedeni, fiziksel
bedeninden ne kadar uzakta kalırsa, aradaki
bağ o kadar zayıflar.
Böylece ona sahip olmaları kolaylaşır.
Dalton'ı geri getirmek için yapabileceğimiz
bir şey var mı?
Deneyebileceğimiz bir şey var.
Ortodoks geleneklerine biraz
aykırıdır.
Ama bana tamamen güvenmelisiniz.
Hayır, hayır, hayır.
Üzgünüm, bu iş fazla
ileri gitti.
Ne?
Hayır lütfen Josh.
Ona bir şans
tanıyacağını söylemiştin.
Ona şans tanıdım
zaten tatlım ama birinin evimize gelip oğlumuzun
komaya girme sebebinin ruhunun başka
bir boyutta olduğunu söylemesine izin veremem.
Onu buralara getirdik
ama ne dediğini umursamayacak mıyız?
Bu işi için rahat
etsin diye yaptım.
Yardımı olduysa, ne
mutlu.
Bu soytarılıkları
izledim.
Çizimleri gördüm.
Ama Dalton'ı bu işe
sokmak, hayır.
Öyleyse oğlumuz neden
hala komada?
Neden doktorlar onun sorununu
söyleyemiyor?
Nasıl oldu da mantığın
sesi buradaki kötü adam oldu?
Anlamıyor musun Renai?
İnanmak istiyorsun.
Herkes ister.
Bana inanamıyorsun!
Bana inanamıyorsun!
Senin için evi
taşıdım.
Ne demek inanmıyorum?
Ben senden tarafım.
Ama bu tehlikeli ve
sömürücü bir şey.
Ciddi şekilde hasta
bir çocuk için buraya geldiniz ve
onunla, karımın gördüğü şeyler arasında
ince bir bağlantı kurdunuz ve işte!
Gözyaşları gücünüzü
onayladı ve çok teşekkürler, bu da 600 dolar eder.
- Geldiğinizi için
sağ olun.
- Lütfen.
Lütfen.
- Sağ olun.
Hayır, anlıyorum.
- Lütfen.
Konukseverliğiniz
için sağ olun.
İyi şanslar.
Tanrım!
Vaktinizi aldığımız
için üzgünüm.
Neredesin evlat?
Bir yere mi gittin?
Hayır.
Hayır, buradasın.
Buradasın.
Beni duyabiliyor
musun?
Beni duyabildiğini
biliyorum, ama bana bunu göstermelisin evlat.
Beni duyabildiğini bana
göstermelisin.
Tamam.
En önemli şey aynı
anda iki girişimin birden aynı olmayacağının farkında olmanızdır.
Sonuçlar hakkında
size karşı tümüyle dürüst olacağım.
Belirli bir diyalog
olmazsa size bunu söylerim.
Bu sabit kameralar
atmosferdeki her türlü elektrik veya ısı
dalgaları olsun, algılamaları için modifiye edilmişlerdir.
Kapanırlarsa
şaşırmayın.
Anlayamadığınız ve
şaşırtıcı birçok şey göreceksiniz.
Ama onları
sorgulamayın ve herhangi bir şekilde onlarla konuşmayın.
Şunu bilmenizi
isterim ki transa geçtiğimde ne söylersem
ağzımdan çok kısık bir sesle çıkacak.
Hiçbirini
duymayacaksınız.
Ama Steven bunları
not edecek.
Size bunları tekrar
edecek.
Tamam mı?
lşıkları kapat lütfen.
Seni çağırıyoruz
Dalton.
Güvende olduğunu
söyle.
Nerede olduğunu söyle.
Dalton.
Bizi duyabiliyor
musun?
Cevap ver.
Kim var orada?
Dalton, annen ve
baban burada.
Seni arıyoruz.
Neredesin?
İçeride göremiyorum.
Dalton görmene gerek
yok.
Sesime gel.
Sesime gel Dalton.
Dalton.
Neden Neden artık konuşmuyorsun?
Dalton?
Sesimi duyarlarsa beni
incitirler.
Kim incitir?
Seni kim incitir
Dalton?
Yüzünde ateş
olan adam.
Dalton.
Dalton, çıkış yolunu bulabilir
misin?
Buradan çıkış yolu yok.
Sesime gel Dalton.
Sesime gel.
Sessiz ol.
Seni duyacaklar.
Beni duymazlar Dalton.
Sesime gel.
Sesime gel.
Seni duydular.
Aman Tanrım.
Anneciğim ve
babacığım.
İmdat.
İmdat.
Bana yardım edin.
Dalton?
Seni kancık.
Seni pislik.
Kim olduğunu biliyorum.
İç organlarını
deşeceğim.
Seni adi Dalton?
Specs!
Bu taşıyıcı bedeni
terk et!
Bu taşıyıcı bedeni
terk et!
Bu taşıyıcı bedeni
terk et!
Bu taşıyıcı bedeni
terk et!
Bu bedeni terk et!
Tucker, ışıkları aç!
Bu bedeni hemen terk
et!
Gel buraya Dalton.
Oğlum.
Gel buraya.
- Yaşıyor.
Yaşıyor.
Tanrım.
- Yaşıyor mu?
Tanrım.
- Tatlım.
- Şükür.
Üç kamera.
Saatin çevresinde.
Elimizde hiçbir şey
yok.
Ama videoda bir şey
yakaladım.
Bir bak.
Bir baksana.
Gördün mü?
Üzerinde çalıştım.
Kare kare.
Kare.
Aman Tanrım.
- Kim o?
- Ben bakarım.
Merhaba Lorraine.
Anne burada ne işin
var?
Annenden gelmesini
ben istedim.
Yaptığımız ayinden
sonra hemen onu çağırdım.
- Neden?
- Konuşmamız gereken
bir şey var.
Lorraine, otursana.
Hadi, anlat.
Ne anlatacaksın anne?
Sebebini.
Elise aradığında bu
durumu anlamıştım, onu çok iyi tanırım çünkü
onu yıllar önce kendim de aramıştım.
sana yardım etmesi
için.
Ne diyorsun sen anne?
Oğlunuzun gezgin
kabiliyetine sahip olması bir rastlantı değil.
Bu kabiliyet ona
geçmiş.
Babasından.
Benden mi?
Hayır, ben böyle bir
şey yapamam.
Sekiz yaşlarındaydın,
karabasanlardan bunalmıştın.
Onlar saf korkunun ta
kendileridir.
Geceleri ziyaretine
geldiğini söylediğin yaşlı bir kadından korkardın.
Hikayelerini
umursamadım.
Sana olgun davranmanı
söyledim.
Ama sonra onu kendim
de gördüm.
Başlarda bir fotoğraf
makinesi hatası olduğunu sanmıştım.
Sonra onu tekrar
gördüm.
Her fotoğrafta daha da yaklaştı daha da yaklaştı ve sana daha da yaklaştı.
Sonunda, çok
korkmuştum ve Elise'i buldum.
Bunların hiçbirini
hatırlamıyor musun tatlım?
Hayır,
hatırlamıyorum.
Anılarını ve
astral seyahat kabiliyetini baskı altına almak
onun sana ulaşmasını engellemenin tek yoluydu.
Ama zihninin
derinliklerinde hala fotoğrafın
çekilirken korkuyorsun değil mi?
O günden beri bu
fotoğrafları senden saklıyordum.
Lorraine'e bunları
saklamasını ben tavsiye ettim fotoğraf
çektirmeyi bırakıp bu olayı unuttun.
- Kim bu kadın?
- Bir parazit.
Astral bedenine
yapışmış ve seni "Öteki"
dünyaya sürüklemiş, aynı Dalton'a yapıldığı gibi.
Çok üzgünüm Josh.
Sana bunların hepsini
hatırlatmak istemezdim.
Oğlunun uğruna
yapıyorum.
Oğlun dışarıda bir
yerlerde.
Onu geri
getirebilecek bir tek sen varsın.
Bu gece gördüklerimizle seni bekleyecek pek vakti kalmadığını
söyleyebilirim.
Tamam.
Hep benden daha güçlü
oldun.
Bunu başarabilirsin.
- Seni seviyorum.
- Seni seviyorum.
Lütfen geri dön.
Neden seyahate çıktığını
unutma ve bir ayağını bu dünyada tut.
Dikkatleri üzerine
çekme.
Onlardan biri
olmadığını fark ederlerse bu dünyadaki
fiziksel bedenin için geleceklerdir.
- Hazır mısın?
- Evet.
Ne için hazır
olduğumu bilmiyorum, ama hazırım işte.
Gözlerini kapat Josh,
derin bir nefes al ve gevşe.
Her bir nefeste bırak
yaşamını solarak geri planda kalsın.
Sadece metronomun tiklemesine
kulak ver.
Alnının merkezindeki noktaya
odaklan.
Kainat ölümsüzdür.
Ölümsüzdür çünkü sonu yoktur, sonsuzdur.
Sağlam bir adam, kendince ilerlemeyen kendi önünde Öteki'nde duran adam.
Faydasız.
Ne yaptığımı
bilmiyorum.
Artık dışarıdasın.
Bırak sesim sana
rehberlik etsin.
Düzgün adımlarla
ilerle.
Öteki dünyaya ilerle.
Dalton.
İçeride.
Dalton!
Merhaba?
Merhaba?
Bekle!
Merhaba?
Merhaba?
Merhaba?
Oğlum Dalton'ı arıyorum.
Dalton!
Dalton!
Oğlum nerede?
Oğlumun yerini söyle.
Lütfen.
Ona ne oluyor?
Tanrım.
Ona yardım et Elise!
Lütfen.
Sen onlardan daha
güçlüsün Josh.
Onları yenebilirsin.
Güçlü olan sensin.
Hayatta olan sensin.
Benden uzak dur!
- Dalton!
- Baba?
- Tanrım!
Evlat!
- Baba!
- Tanrım!
- Baba!
Tamam evlat, geçti
artık.
Geçti artık, geçti.
Tamam geçti.
Tanrım.
- Baba bak,
zincirlendim.
- Tamam.
Tamam.
Tamam.
Bana dön evlat, bana
dön.
Buraya gel.
Seni çıkaracağız.
Seni çıkaracağız evlat.
Babam burada.
Babam burada.
Ne?
Ne?
Tanrım.
Tamam.
Tamam geçti.
Beni dinle, bana bak.
Bunların hiçbiri
gerçek değil.
Bu gerçek değil.
Bana bak, gözlerime
bak evlat.
Bunların hiçbiri
gerçek değil.
Eve gidiyoruz.
Bana yardım etmelisin.
Bir tane kaldı.
Aman Tanrım.
Baba, bize bakıyor.
Hadi aşkım.
Burada kal aşkım.
Hadi bizimle kal.
Baba!
Temasta bulunmuş.
Feneri kap!
Oğlunuzu bulmuş.
Biliyordum.
Uyandır şunu öyleyse Tanrı
aşkına!
Yapamam.
O bizi bulmalı.
Korkuyorum baba.
Hayır!
Dur!
Lütfen Elise, bir şey
yap!
Renai, onu
çağırmalısın.
Josh.
Josh.
Sesime gel!
Sesime gel tatlım!
Gidin!
Uzaklaşın!
Bize geri dön!
Sesime gel Josh.
Baba!
Dinle, galiba annem!
Josh bana geri dön.
Sesime gel.
Josh sesime gel.
Sesime gel Josh.
Sesime gel.
İçeride bir şey var!
İçeride!
Elise!
Steven, Lorraine, gidip
Dalton'a bakın.
- Ne?
- Dalton'a bak.
- Ne?
- Hemen gidip
Dalton'a bak.
Bizim dünyamıza geçiş
yapıyorlar.
- Elise!
- Tucker!
Hayır, ışığı Josh'a
doğrult.
Hadi!
Arkadan gidelim.
lşığı Josh'a doğrult!
Josh'a doğrult!
Tucker, ışığı Josh'a
doğrult!
- Onu geri
çağırmalısın!
- Josh!
Josh!
Josh!
Bize geri dön lütfen!
Josh!
Josh!
Bize geri dön lütfen!
Hadi baba!
Hadi, arkamızda!
- Gitmeliyiz!
- Arkandayım!
Git!
Sen.
Benden ne istiyorsun?
Benden ne istiyorsun?
Senden korkmuyorum.
Artık senden
korkmuyorum.
Benden
uzaklaşabilirsin.
Benden uzak dur!
Benden uzak dur!
Beni rahat bırak!
Lütfen, lütfen,
lütfen!
Bize geri dön!
Sesime gel!
Sesime gel!
Lütfen tatlım!
Josh geri dön!
Bize geri dön!
Benden uzak dur!
Lütfen Josh, bize
geri dön!
Sesime gel!
Lütfen!
Josh lütfen!
Geri dön lütfen!
Beni rahat bırak!
Dalton'ı aldım.
Uyanmış!
Oğlum benim!
İyileşmiş!
İyileşmiş!
Başardık evlat.
Geri döndün.
Geri döndün.
Dostum harika şeyler
çektik.
Bir kitap yazarsın
artık benim fotoğrafları da satış
malzemesi olarak kullanırsın.
Satış malzemesi
olmazlar belki ama kesinlikle çok önemli olurlar.
Çok önemli olurlar.
Bir resim binlerce kelimeye
değer.
Evet ama kelimeler de
binlerce kelime eder.
Kurt gibi acıkmışsın.
- Yorgunum da.
- Yorgun musun?
- Yorgun olamazsın.
- Olurum.
Çok uzun zamandır
uykudaydın.
Aslında var ya bir daha asla uyumana izin vermeyeceğim.
Bana yeni bir dünya
gösterdin.
Hayır göstermedim.
Hatırlarsan daha önce
de oradaydın.
Umalım da tekrar
unutayım.
Sanırım artık bunlara
ihtiyacım yok.
Ne var?
Yok bir şey.
Ben şunları atayım.
Pekala.
Neden yaptın?
Ne hissettiğimi
bildiğin halde neden yaptın?
Neden?
Neden?
Neden?
Neden?
Neden?
Neden?
Hayır, yorgun
değilsin.
Aslında bir daha asla
uyumak yok sana.
Hayatının sonuna dek benimle uyanık kalmalısın.
- Olmaz.
Neden?
Neden?
Neden?
Seni pislik!
- Ona bakar mısın
Lorraine?
- Olur.
Elise.
Josh!
Josh!
Josh, neredesin?
Josh!
Tatlım, lütfen Josh!
Josh?
Yüce Tanrım.
Renai.
Buradayım.
||
« Prev Post
Next Post »