Print Friendly and PDF

Translate

Mürekkep Yürek (2008)Inkheart

|

 

 


106 dk

Yönetmen:Iain Softley

Senaryo:David Lindsay-Abaire, Cornelia Funke

Ülke:Almanya, İngiltere, ABD

Tür:Macera, Aile, Fantastik

Vizyon Tarihi:23 Ocak 2009 (Türkiye)

Dil:İngilizce

Nam-ı Diğer:Ink Heart

İzleyeceğim

Oyuncular

 

    Brendan Fraser

    Sienna Guillory

    Eliza Bennett

    Richard Strange

    Paul Bettany

Özet

Meggie'nin babası Mo'nun olağanüstü bir yeteneği vardır. Sesli okuduğu kitapların kahramanları, kitaptan çıkarak gerçek olurlar. Mo, bu yeteneğini, Meggie bebekken ona "Inkheart" adlı romanı okuduğu sırada keşfeder.

 

Mo sayesinde "Inkheart"tan çıkan Dustfinger, romana geri dönemek için çaresizce Mo'yu takip etmeye başlarken, kitabın kötü karaktesi Capricorn'da, dünyayı korkunç bir yere dönüştürmek için, ihtiyacı olan canavarı da dünyaya taşıması için Mo'nun peşine düşer.

 

Mo'nun tek yapabileceği ise, henüz bunlardan haberi olmayan kitap kurdu kızı Meggie'yi korumak için izini kaybettirmektir.

Altyazı

Zamanın başlangıcından beri  masal anlatanlar dinleyenleri sözleriyle büyülemişlerdir.

Bu bir yetenekti ve herkes buna sahip olamazdı.

 Bu insanlar bir kitap okudukları zaman  karakterler kendi dünyalarından çıkar,  bizim dünyamıza gelirdi.

  Şimdi uyu bakalım küçük kız.

  - Bir şeyler okuyayım, belki bu işe yarar.

  - Daha çok küçük.

  Hayır.

  Neden bana okumuyorsun?

 Bir zamanlar, onu tanıyan herkesin,  çok sevdiği, özellikle de ona herşeyini verebilecek  büyük annesinin çok sevdiği küçük bir kız yaşarmış.

 Bir gün büyük annesi ona kırmızı kadife bir başlık vermiş.

  Bu da neydi?

  Ne neydi?

  Bilmiyorum, neyse.

 Kırmızı başlık ona çok yakışmış,  başka bir şey de giymeye niyeti yokmuş.

 Ve ona kırmızı başlıklı kız demeye başlamışlar.

 Silvertongue'lerin çoğu, bilindiği gibi  sırlarını saklamayı tercih etmişler.

 Bazıları ise, kendilerine verilen bu yeteneği bilmiyormuş bile,  ta ki her şey başlayıncaya dek.

  - Doğru yolda mıyız?

  - İleride soldan dön.

  Emin misin?

  Sanırım biz kaybolduk.

  Şoför kim?

  Babam.

  Rehber kim?

  Ben.

  - Bundan önce hiç hata yaptım mı?

  - Hayır.

  Hayır?

  Bu da ne?

  Dön, dön, soldan dön!

  Alpine Antik Kitap Evi, sokağın sonuna doğru ilerleyin   meydanın sağında göreceksiniz.

  Güzel.

  Ya bin yıllık itabı bulamazsak?

  Neden şu sıcak çikolata   ve yeni kitap satan yere gitmiyoruz?

  Benim gibi biri için sence ne güzel olurdu?

  Eski kitapları seviyorum, ebrulu kağıtları  Ebrulu kağıtlar, deri ile ciltlenmiş kitaplar  Burası bana göre.

  - Belki sen bulursun, baba.

  - Neyi bulurum?

  Her zaman aradığın kitabı.

  - Belirli bir şey aramıyorum.

  - Fark etmediğimi mi düşünüyorsun?

  Her rafa bakmadan oradan ayrılmazsın.

  - Biz mi?

  - Hayır, sen.

  Bulamazsan üzülürsün biliyorum.

  Bazen gözlerin kan çanağına dönüyor.

  Eski kitaplar tozludur çünkü.

  Bak, Hariet İz Peşinde.

  Ben içeri gidiyorum, sen de geliyor musun?

  - Gizli Bahçe!

  - Ya da sen burada kal.

  İyi günler.

  Ben, Mortimer Folchart.

  Şu eski kitabı arayan?

  Tam zamanında geldiniz.

  Şuna bir bakın.

  Onu kurtarabilir miyiz?

  - Beklediğimden daha da güzel.

  - Harika.

  - Güzel bir koleksiyonunuz var.

  - Evet.

  - Bakabilirsiniz.

  - Teşekkürler.

 Keskin gözler.

 Ona kara güzellik denmesine ne diyorsun?

 Benim sevgili çocuğum.

 Hayal et, Heidi.

 Capricorn'un adamları, Dustfinger'ı yanlış yerde arıyorlar.

 Hazine adasının güneybatı yakası.

 O köyden hiç ayrılmadı ki.

 Denemedi bile.

 Dustfinger Basta'nın evindeydi.

 Tepeye doğru gelen şey de ne?

  Bir çeşit yaratık.

  Dustfinger.

  Ufaklıkları pek sevmez.

  Çok dikkatli olmalısın.

  Onun adı Gwin.

  Sevimli görünüyor olabilir   ama kitaplarda onlar hakkında ne söylenir bilirsin.

  Evet, biliyorum.

  Yabancılarla konuşma, af edersiniz.

  Ben yabancı değilim, Meggie.

  Beni hatırlamazsın, o zamanlar çok küçüktün.

  Ama ben yabancı değilim.

  Merhaba, Silvertongue.

  Ben de kızınla konuşuyordum.

  Meggie, git beni arabada bekle.

  Sorun yok, eski bir dost.

  - Baba.

  - Şimdi!

  Küçük bir yürüyüşe ne dersin?

  Uzun zamandır seni arıyordum  Peşinde dolaştım,   aradığın şeyi bulmanı bekledim.

  Sadece ne istediğini söyle.

  Dokuz yıl önce yaptığın şeyi düzeltmeni istiyorum.

  Ve seni uyarmak istedim.

  Capricorn nerede kaldığını biliyor.

  Adamları, evde sizin gelmenizi bekliyor.

  - Senden okumanı isteyecek.

  - Şansına küssün.

  Artık okumuyorum.

  Seni bulduğunda, başka seçeneğin olduğunu mu sanıyorsun?

  Saklanmana yardım edebilirdim, fakat etmiyorum.

  Ama beni eve göndereceğine söz verirsen başka.

  Çok uzun zamandır buralardayım.

  Beni eve gönder, Silvertongue.

  - Oku beni.

  - Üzgünüm, yapamam.

  Bu çok tehlikeli.

  Kontrol edemiyorum.

  Bana yardım etmeyeceksen, okuyacak başka birini bulurum.

  Bana kitabı ver.

  Hangi kitap?

  Kitap falan yok bende.

  - Yok mu?

  - Hayır, yok.

  Her yerde aradım, ama bulamadım.

  Çantanda ne var peki?

  En sonunda bir tane buldun, değil mi?

  Tuhaf, değil mi?

  Kader bana kapılarını açmışken gelmiş bana kitap yok diyorsun.

  Yıldızların bir şeylere şahit olduğu anlar vardır.

  Ama bu o an değil!

  Baba!

  - Meggie!

  - Ne oluyor?

  Sana arabada kalmanı söylemiştim.

  Koş!

  Bin, bin!

  Haydi, çalış!

  Dur!

  Sana yardım etmeye çalışıyorum!

  - Ne yapıyorsun?

  Bırak onu yerine.

  - Kitapta ne var görmek istiyorum!

  O kitaba bir daha dokunmayacaksın, anladın mı?

  Anlamıyorum, hiçbir şey anlamıyorum.

  Kitapta ne var?

  Neden o kaçık adam bunu senden istedi?

  - Nede sana Silvertongue dedi?

  - Bunu söyleyemem.

  - Söylemek zorundasın.

  - Hayır, seni korumak zorundayım.

  Ve anneni de.

  Annemi mi?

  Anneme ne yapabilirler ki?

  Meggie, lütfen  Korkuyorum, baba.

  Meggie, seni koruyacağım.

  Her zaman koruyacağım.

  En azından nereye gittiğimizi söyle.

  İtalya'ya gidiyoruz.

  Halanın yanına.

  Oraya gitmemiz çok önemli.

  Lütfen, Meggie, daha fazla soru yok.

  Halam çok cana yakın biri galiba.

  Onu seveceksin.

  Şu zili çalmayı keser misin?

  Her neyse, biraz da sinirli tabii.

  Pekala.

  Ne?

  Elinor.

  Thomas Hardy aşkına.

  Seni burada görmek ne kadar güzel, Mortimer.

  Benim zavallı kitaplarım, bakımsız bir odada kalıyorlar.

  Üzülme, ben ilgilenirim.

  Yemeğinle oynama, çocuk.

  Yeni yeni yürümeye başlamıyorsun.

  Ona bak, çöp kadar kalmış.

  Bana annesini hatırlatıyor.

  Sadece konuştuğu zaman değil, her zaman.

  Herşeye rağmen konuşurken sanki,   annesi konuşuyor gibi geliyor.

  Ben annem olmadan büyüdüm, başka hiçbir şey beni bu kadar yaralayamaz.

  Annem, bir gün safariye gitti, ve bir daha hiç geri dönmedi.

  Ailemizdeki her kadın, her an maceraya atılacakmış gibi görünüyor.

  Ben hariç, neredeysem orada kalmayı tercih ederim.

  Ama annen,   o macera istedi.

  Annem benimle olmak istedi.

  Ve bir gün hiç bir açıklama yapmadan gitti.

  - Seni çağıran bir macera yok mu?

  - Hayır, ben her şeyden el ayak çektim.

  Çok iyi yaptın, Elinor.

  Gerçek olduğunu biliyorsun.

  Annem bizi terk etmedi.

  Hayır, terk etmedi.

  O halde anneme ne oldu?

  Artık çocuk değilim baba, büyüdüm.

  Hemen hemen.

  Neler olup bittiğini öğrenecek kadar büyüdüm.

  Neden düzenli bir okula gitmeyip, sürekli ayarlanan yerlere gidiyorum?

  Ve neden sürekli bir yerde bir yere gidiyoruz?

  Bunca yıldır annemi arıyorsun.

  Ve şu kitap, ikisini bir araya getiremiyorum.

  Meggie.

  Bana bir şeyler söylemek zorundasın.

  - Bazen onun hakkında yazıyorum.

  - Yazıyor musun?

  Evet, hikayeler yazıyorum.

  Hikayeler mi yazıyorsun?

  Meggie, yazmanı istemediğimi biliyorsun.

  Ama yapmak zorundayım.

  Kelimelerin onu bana getireceğini hissediyorum.

  Yazılanlar,   çok güçlü şeylerdir.

  Yazarken dikkat etmelisin.

  Onu tekrar görebilecek miyiz?

  Umarım görürüz, Meggie.

  Umarım görürüz.

  Oradan uzak dur, üç adım geri çekil.

  Ne yapıyorsun sen burada?

  Burası çocuklara göre değil.

  Bunu açıkladığımı düşünmüştüm.

  Haydi, dışarı.

  Üzgünüm, sadece okumak için bir kaç şey bakıyordum.

  Ona dokundun mu?

  Bunların ne kadar değerli olduklarını biliyor musun sen?

  Evet, biliyorum.

  Biliyor musun?

  Bu bir Pers kitabı, değil mi?

  Bir kaç şey söyleyebilirim.

   pembe ve mavi, altın sarısı arka fon.

  Belki de on ikinci yüzyıllardan kalma?

  Bir kaç şey biliyorsun işte.

  Çok güzel.

  Evet, güzel, değil mi?

  Perslerle ilgili her şeyi çok seviyorum.

  - Oraya gittin yani?

  - Evet, yüzlerce kez hem de.

  St.  Petersburg, Paris, Ortadünya, Shangri-La ve daha bir sürü uzak yerlere.

  Ama bu odadan da hiç kopmadım.

  Kitapların her birinin ayrı macerası var.

  Cinayetler, katliamlar, hırs, her şey var.

  Kendilerini açan kişileri severler.

  Hiç bir şeye dokunmayacağıma söz verirsem   burada kalıp okumama izin verir misin?

  Pencerenin yanındaki koltuk, her zaman orada okurdu.

  Kim?

  Annen.

  Babanın annene okuduğu yer burası.

  Bu annenindi.

  Bir tek şeyin bile yer değiştirdiğini anlarsam   burayı kilitlerim, bir daha içeri giremezsin, güven bana bunu yaparım.

 Dorian Gray kapıyı yarıya kadar açtı.

 Her zaman yaptığı gibi Elveda İntikam arzusu  Seni uyarmayı denedim.

  Bana yardım etmen için her fırsatı verdim, ama sen bunu reddettin.

  Tek yapman gereken, kitabı okumak ve onu korumaktı.

  Ama sen kaçtın.

  Ben de Capricorn'a gittim - Ne?

  - Bana yardım edeceğine söz verdi.

  Ne yaptın sen?

  Meggie!

  Dışarıda birileri var, eve girmeye çalışıyorlar.

  Meggie!

  Baba, dikkat et!

  Mortimer, kitaplarım!

  Merhaba, Silvertongue.

  - Basta?

  - Beni özledin mi?

  Dur!

  Seni beceriksiz ahmak.

  Yakalayın onu!

  Bunların hepsi birer hazine!

  Bunlar çok değerli, seni cahil salak.

  Dur!

  Yemin ederim, seni öldürürüm.

  Yapabilirim biliyorsun!

  Ağzımdan çıkacak iki söze bakar.

  Eğer dilini kesersek, sana nasıl okutabiliriz?

  Kartvizitimi hatırlıyorsun, değil mi?

  Bir, iki, üç!

  İşe yaramazsa,   orada bir kızın var.

  - Bırak beni!

  - Kimse onun canını yakamaz.

  Ateş, ateş!

  Beni anladın mı?

  Beni anladın mı?

  Evet, anladım, anladım!

  Kötü ruhlar, sizi defediyorum.

  Baba!

  Baba!

  Pekala, onları arabaya götürün.

  - Kızı ve kadını götüremezsiniz.

  - Capricorn'un emri.

  Zaten, okumanı garantiye almak için   götürüyoruz.

  Meggie!

  Kızımı bu işe karıştırmayın.

  Allah aşkına, o sadece bir çocuk.

  - Hayır, hayır!

  - Bu da ne?

  - Hayır.

  - Karımı bulabileceğim tek umudum.

  - Tek eve dönüş umudum.

  - Hayır!

  O ne?

  Neler döndüğünü bana ne zaman anlatacaksın?

  Baban sana hiç yatmadan önce kitap okumadı mı, Meggie?

  - Neden okumadığını sorabilirdin.

  - Bana ver.

  Bana verin!

  Hayır!

  Kitaplarım, hayır!

  Benimle gel, acele et.

  Kitaplarım!

  Haydi!

  Meggie.

  Nerdeyiz biz?

  Geliyorlar!

  Ne kadar da güzel.

  Önden buyrun.

  Haydı, çık dışarı, çık!

  Çok kabalar.

  Yürü!

  Yürü!

  Uçan maymunlar.

  - Burası neresi?

  - Bilmiyorum.

  Mütevazi ağılımıza hoş geldiniz.

  - Keyfini çıkarın.

  - Gir içeri!

  Hayır, ben bu canavarlarla bir yerde kalamam.

  Yürü, gir içeri!

  İçeri gir!

  Burada ne arıyoruz, Mortimer?

  Bu canavarlar da nerden geldi?

  Kitaplardan.

  Hepsi kitaplardan geldi.

  Ne saçmalıyorsun sen?

  Mortimer, daha açık konuş, yoksa seni mirastan mahrum edeceğim.

  Kitaplardan geldiler de ne demek?

  Buraya gel.

  Meggie   uzun zamandır duymak istediğin hikaye,   Elinor, sen yine bir kitap almak için gitmiştin   ve biz de evde oturuyorduk.

  Ben, Meggie ve annesi.

 Gecenin bir vaktiydi, kütüphanedeydik  bir kitap açtım.

 Mürekkep Yürek.

 Mürekkep Yürek.

 Gölge denilen bir canavarı   ve sihirli şeyler anlatan bir macera kitabı.

 Bir kaç bölüm okuduktan sonra bir şey oldu.

 Kitaptaki gibi orta çağa ait  bazı şeyler ortaya çıkmaya başladı.

  İlk olarak  kötülerin efendisi Capricorn geldi.

 Ve sonra, bıçağıyla beraber Basta.

 Sonra da sihirli güçleriyle  ateşle gösteriler yapan hokkabaz Dustfinger.

  Onları benim sesim getirmişti.

  Sesin mi onları kitaptan getirdi?

  Ve annen de kitaba girdi.

  Nasıl oldu bilmiyorum.

  Dustfinger o gece bizi Capricorn'dan kurtardı.

  Tek anladığım şey ise   Resa'nın, yani annenin   gittiği idi.

  Onlar kitaptan geldiler, ve o da kitaba gitti.

  Resa!

  Anneni kaybettiğimiz o gün   sana bir şeyler okuduğum son gündü, Meggie.

  O kitaba gitti yani.

  Allah aşkına, Mortimer.

  Resa'ya ne olduğunu, bunca yıl sonra mı bana söylüyorsun!

  - Neden bize hiçbir şey demedin?

  - Bana inanır mıydınız?

  Okuyup, annemi kitaptan çıkarmak istiyorsun.

  Bu da bunca yıldır neden o kitabı aradığını gösteriyor.

  Eğer hayataysa tabii.

  Kitapta sıkıştığını söylüyorsun.

  Bunu nasıl biliyorsun?

  Oraya gittiğini kim söyledi?

  Eğer oraya gittiyse   canavarlardan kendini nasıl korumuştur ki?

  Ya da daha kötülerinden.

  Hayatta olsa bile, nerede olduğunu nasıl bileceksin?

  Nasıl?

  Kitapta bir açıklama olmalı.

  Berbat, buradakilerin hiç birinin bir zevki yok.

  Beni ittirmeyi kesecek misin?

  Meggie, kitaptaymış gibi hareket et.

  Çocuklar her zaman kitaplardan kaçmıştır.

  Hayır, kaçmazlar.

  Kibritçi Kız masalını hatırlıyor musun?

  Hani, onu donacakken bulmuşlardı.

  Yürü.

  İçeri gel.

  Sana yer ayırdık.

  Capricorn.

  Yapmamanı söylemiştim!

  Lütfen.

  Yaşlanmışsın.

  Senin de bir kalen olmuş.

  - Evet.

  - Ve yeni bir saç kesimi.

  Şehirden ve meraklı gözlerden uzak   şirin bir kale.

  Senin dünyana ayak uydurmuşum, değil mi?

  Bu senin kızın olmalı.

  Hayat dolu görünüyor.

  Benimle beraber sen de yaşlandın.

  Ağzını açmadan bile bir curcuna yapabiliyorsun.

  Sen sadece bir hayal ürününden ibaretsin!

  Garezin aptallığınla birleşmiş.

  Senin kitabında işler nasıl olur bilmiyorum   ama burada istediğin gibi dolaşarak kütüphanelere zarar veremezsin.

  Hayatım boyunca çalıştığım, bir avuç cahil tarafında yok edildi!

  Koca ağızlı yaşlılara hiç tahammül edemiyorum.

  Benim okuyucuyum.

  Darius, neden bize bir şeyler göstermiyorsun?

  Şunu oku.

  Ama sen   o geldiğinde okumama gerek olmadığını söylemiştin.

  Evet, yalan söyledim.

  Zaten ne zaman söylemedim ki?

  Oku kitabı.

 Rapunzel altın sarısı  uzun ve güzel  saçları olan kız.

  İmdat!

  Yardım edin!

  Gördün mü?

  Yüzüne bak, gelenlerin hepsinin yüzünde yazılar var.

  - Onu zindana atın.

  - Hayır!

  - Ve saçlarını da kesin.

  - Hayır!

  Ne yaparsan yap, okumayacağım.

  - Onlar odada iken olmaz.

  - Kızı getirin.

  Onu alamazsın  Her şey benim istediğim gibi olacak.

  Sana ne söylersem yapacaksın.

  Yoksa kızı ve kadını öldürürüm.

  Anlaştık mı?

  Güzel.

  Şununla başlayalım, ne dersin?

  Bu içinde zenginlik barındıran güzel bir kitap.

  Hazine mi?

  Birilerinin paraya da ihtiyacı var.

  Seni uyarıyorum, olacakları ve kimin gelip kimin gittiğini kontrol edemiyorum.

  Ne olacağı hakkında hiç bir fikrim yok.

  O halde eğlenceli olacak.

  Kitabi verin.

 Kasım mağaradaki hazineye gözünü dikmişti.

 Ağzına kadar altın, gümüş ve mücevherlerle süslenmiş  ipek elbiselerle dolu bir mağara.

 Kasım taşıyabileceği kadarını aldı  ve gizli kelimeyi söyleyerek kapıyı açacak ve mağaradan gidecekti.

 Ama ne yazık ki  şifreyi unutmuştu.”

Açıl arpa, açıl.”

 diye bağırdı  ama kapı açılmadı.

  Kasım aklına gelen her türlü hububatı söyledi.”

Açıl buğday, açıl.”

 "Açıl mısır, açıl.”

 <i>Ama kapı hala açılmamıştı.

 Sora haramilerin geldiğini duydu.

  Kum.

 Kasım bir yere saklanmak için koştu, ama düştü, paralar her yere saçılmıştı.

 Haramiler geldi, ve "Açıl susam, açıl.”

 dediler  ve kapı açıldı.

 İçeride hoş olmayan  bir şeyler olduğunu anladılar.

  Ne?

  Görüyor musun?

  Evet!

  Evet!

  Ne kadar da güzel!

  Bak, daha ne söyleyeyim?

  Bu adamı timsahlara yem olarak atın.

  O geldiyse, kim gitti?

  İmdat!

  İmdat!

  Benim sıram.

  Söz verdiğin gibi   benim sıram.

  Senin sıran mı?

  Sen bunu diyorsun.

  Bu çok güzel bir kitap, yıllardır bu kitabın izini sürüyoruz.

  Seni geri gönderemem.

  Nasıl olduğunu bilmiyorum.

  Bizi geri göndermek mi?

  Bu dünyaya bu kadar ayak uydurmuşken   neden geri dönelim ki?

  Burada telefon var, silahlar var.

  Bir şey daha vardı, neydi onun adı?

  - Kamera.

  - Evet, kamera.

  Kameraları seviyorum.

  Buna karşın, Mürekkep Yürek'te ne var?

  Çıkarcı tipler ve The Adderhead's henchman.

   şu yaratıklarla beraber ormanlarda yaşamak.

  Bir de bana bak.

  Kalem var.

  Ben asla geri dönmem.

  Hiç birimiz dönmeyiz.

  Bunu sağlamak için de şu can sıkıcı kitabı   her zaman aradım durdum.

  Beni eve göndereceğine söz verdin.

  Evet, her zaman olduğu gibi yalan söyledim.

  Ben bir yalancıyım, her zaman söylerim.

  Yalan, yalan ve yalan.

  Bunca yıl sonra değişebileceğimi mi düşündün?

  Ben buyum işte.

  - Hayır!

  - Hayır!

  Al, al onu!

  Hayır!

  Her zaman bunu yapmak zorunda mısın?

  Sen gerçekten de hastasın.

  Hayır!

  Ellerini yaktın.

  Hem artık, özel gece için de hazırlanmam lazım.

  Bu geceyi ne kadardır beklediğimi biliyorsun.

  Hepsini zindana atın.

  Darius, o hayvanı beslemeyi unutma sakın!

  Theseus aşkına!

  Hayır, hayır.

  Bunu yapmak istemedi.

  Sadece biraz aç, onun hatası değil.

  O bir minotaur.

  Zorlukla yürüyebiliyor, bunun için Darius'a teşekkür etmek gerek.

  Bu ahmağa kadar çok var.

  Hepimiz kitaptan değişik geldik.

  Gözlerime bir bak.

  Onun kötü olduğunu düşünüyorsan, bir de benim burnuma bak.

  - İğrenç.

  - Evet.

  Senden ne derece memnun olduğumuzu hayal edebilirsin sanırım.

  Gerçekten okuyabilen bir okuyucumuz var artık.

  Yine kendimi yaraladım.

  Anlamıyorum.

  Mürekkep Yürek'te benim ellerim hiç yanmazdı.

  Ama burada   ateş bana zarar veriyor.

  Yine kaçmaya mı çalışıyorsun?

  Resa   vazgeç.

  Hiç bir yere gitmiyoruz.

  Bir süre   kitabı ellerimde tuttum.

  Ama şimdi kül oldu.

  Artık eve dönemeyeceğim.

  Ama sen   senin hala bir umudun var.

  Darius seni okuduğunda mürekkep dünyadan çıkıp geldin, ama sesini de arkanda bıraktın.

  Konuşabilseydin   bana hikayeyi anlatır mıydın?

  Anlatır mıydın?

  Hayır.

  Anlatmazdın.

  Çünkü ben sadece yazılan bir şeyim,   basit ve zayıf olduğumu düşünüyorsun, değil mi?

  Ben bu değilim.

  Ben bu değilim.

  Bu bir rüya.

  Sadece bir rüya.

  Sen iyi misin?

  - Adın ne?

  - Farid.

  - Kırk haramilerden misin?

  - Benimle konuşmayı kes.

  Rüyada konuşmanın kötü şans getirdiğini bilmiyor musun, aptal kız?

  Rüya görüyorsun, sadece bi rüya.

  Aptal mı?

  Rüya gördüğünü düşünüyorsun.

  Sadece yardım etmeyi istedim.

  Ama istemiyorsan etmem.

  Sadece bir rüya.

  Eve dön.

  Lütfen eve dön.

  Günaydın.

  Teşekkürler.

  Bu iyiliklerini nasıl öderim?

  Resa, anahtarı bulmuş olsan, nereye giderdin?

  Bu ailen mi?

  Bu kocan?

  Ve bu da kızın?

  Ben çıktığımda sen kitaba girdin.

  Ben çıktığımda   sen kitaba girdin   ve sonra Darius seni okudu.

  Gwin.

  Seni bu zincirlerden kurtaracağım ve evine dönebileceksin.

  Seni ahırda bekliyorum.

  Bundan önce hiç kontrol etmeyi denemedim.

  Biliyorum Resa'yı kitaptan çıkarabilirim.

  Ve belki Capricorn geri döner.

  Sadece kitabın bir kopyasını bulmamız lazım.

  Sonuncusunu bulmak, son dokuz yılını aldı.

  Sanırım yazarda bir kopyası vardır.

  Eğer hayattaysa, bir kopyası olmalı.

  Birileri nerede yaşadığını biliyordur herhalde.

  Güzel, o halde buradan kaçalım.

  Ya da, yandaki timsahlara yem oluruz.

  Birilerinin onu durdurması gerek.

  Hiçbir şey demeden önce, seni kurtarmak için buradayım.

  Bu yardımın, bizi başka yere koymak mı?

  Bak, benim eve dönmek istediğim kadar sen de karını istiyorsun.

  Bir yerlerde, kitabın bir kopyası daha olabileceğini düşünüyorsan, gidip bulalım.

  Peki buradan nasıl kaçacağız?

  Sayfa on dört.

  Kasırga, ne dersin?

  Kaleye girin.

  Gidelim!

 Kuzey dağlarının arkasından gelen fırtınanın sesini duydular  Amca Henry ve Dorothy fırtına gelirken  otların dalgalanmalarını görebiliyorlardı.

 Kasırga geliyor, Em.

  Sığınağa gidelim.

  Cici köpekler.

 Amca Henry, aniden ayağa kalktı.

  Meydandan kaçın!

 İnek ve atları korumak için, barakalara doğru koştu.

 Em hala işini bıraktı ve kapıya geldi.

 Onun tehlikede olduğunu gördü.

 Çabuk ol Dorothy, bodruma koş.

  Orada, haydi!

 Sonra tuhaf bir şey oldu.

 Evin etrafında iki ya da üç defa, rüzgarla beraber dolandı.

 Dorothy, kendini bir balonda uçuyormuş gibi hissetti.

  Haydi, kaçalım!

  Buradan gidelim!

  Acele etmeliyiz!

  İmdat!

  Buraya gel, gidelim!

  Gel, doğruca gel!

  - Haydi!

  - Yakala onları!

  Haydi, kalk!

  Haklıydın.

  Mo!

  - Gwin!

  - Meggie!

  Meggie!

  Bak, bekle, bekle!

  Dur, kımıldama!

  Dikkat et!

  Dustfinger!

  Nereye gidiyoruz?

  Beni bırakma!

  Mahkumlar   kaçıyorlar!

  Koş!

  Acele et, bin.

  Koş!

  Koş!

  Bin, bin!

  Anahtarları al, acele et!

  Hepsini al!

  Dokuzundan hangisi?

  Bekle, bekle, Gwin!

  Gel, Gwin.

  Tamam, git, git!

  Bekle!

  Dikkat et!

  Hala rüya gördüğünü mü düşünüyorsun?

  Başka ne olabilir ki?

  Herşey uçuyordu.

  Ya da bir gösteri uçuşu mu?

  Alassio'da yaşıyor.

  Hangi yoldan?

  - Güney.

  - Güney?

  Bundan emin misin?

  Güzel, değil mi?

  Farid.

  Farid, senin için de bir kaç elbise.

  Yoksa soğuktan donacaksın.

  Görünüşte burası onun yaşadığı yer.

  Balık satan adam, meydanın oralarda bir yerde bir dairede oturduğunu söyledi.

  Güzel.

  Ben gelmiyorum.

  Ne?

  Sen de gelmek zorundasın, aksi takdirde bana inanmaz.

  Bilmiyorum, sen inandırabilirsin.

  Kitaptan çıktığımı söyle.

  Kitap burada, ellerimizin ucunda  Korkuyorsun.

  Mürekkep Yürek'i okumadın, değil mi?

  Okumak da ne demek?

  Ben onu yaşıyorum, sonu hariç.

  Son tarafına bir ilgim yok.

  Neden?

  Hikayenin sonunu biliyor musun, Meggie?

  Sanırım bilmek de istemezsin.

  Son sayfanın gizli kalsaydı, daha güzel olurdu.

  - Bunun neresi eğlenceli?

  - Sanırım, kendi hikayemin sonunu biliyorum.

  Ben eve gidiyorum.

  Neden?

  Üzgünüm, bu şeyler bana çok fazla.

  Bir hikayenin kitabın sayfalarında kalması bana göre daha güzel olur.

  Paçavra gibi atılmış kitaplarımı alıp,   onları onarıp, tekrar yerlerine koymak istiyorum.

  - Ve yapacağım da.

  - Burada biraz para var.

  Görüşürüz, biletimi almıştım ben.

  Güle güle.

  İyi şanslar.

  - Elinor  - Bırak gitsin.

  Sakın üşütme.

  Hoş çakalın.

  İşte burası olmalı.

  Evet, burası.

  Ne?

  - Bay Fenoglio?

  - Evet?

  Benim adım, Mortimer Folchart.

  - Ben de Meggie.

  - Kızım.

  - Ben de bir yazar olmak istiyorum.

  - Yazar olmak mı istiyorsun?

  Yazabileceğim bir şeyler verin.

  Çabuk olun, fırında kekim var.

  Öylece dikilip durmayın.

  - İmza istiyorsanız, bana bir kalem verin.

  - İmza istemiyoruz.

  - İmza istemiyor musunuz?

  - Hayır.

  O halde neden kapımı çaldınız?

  Dustfinger şu anda meydanda,   biz Capricorn'un köyünden kaçtık.

  Ne?

  Eve dön.

  Lütfen eve dön.

  Güzel hikaye, hakkını vereyim.

  Silvertongue'lerin çok özel yetenekleri var.

  Buna sahip de olmak isterdim.

  Ama bunu ciddiye alman çok saçma.

  Karakterlerin gerçekçi olduğunu biliyorum, bir anda çıkacakmış gibi görünüyorlar.

  Bu imkansız.

  Tam olarak hayal ettiğim gibi.

  Bu birine hayat vermek gibi bir şey olmalı.

  Dur, nereye gidiyorsun?

  Seninle tanışmak istemiyor.

  Elbette ister.

  Ben onun babası sayılırım.

  Sonundaki de neydi öyle?

  Ona ejder ateşi derler.

  Bana da öğretebilir misin?

  Kendi yazdığı karakterle tanışmak, çok heyecan verici bir şey olmalı.

  Ama unutmayalim ki, buraya gelmemizdeki amaç   kitabı bulup onu kitaba geri göndermek.

  Baban karakterlerle kafayı bozmuş.

  Parlak şeyleri görüp   çalan kestane kargaları gibi.

  Ben onları çalmaya çalmıyorum ki.

  Onların yanındasın ve onları benden uzak tutmaya çalışıyorsun.

  Bu hırsızlıktır.

  Sadece karımı geri getirmeye çalışıyorum.

  Dustfinger.

  - Seninle tanışmak ne kadar güzel.

  - Hayır, hayır.

  Korkma, benden korkmana gerek yok.

  - Korktuğunu söylemiştim.

  - Ama benden değil.

  Kitabın sonunda olanlardan korkuyor.

  - Ne demek bu?

  - Çünkü o ölüyor.

  Hayır.

  - Evet, üzgünüm.

  - Kitabın sonunda ölüyor mu?

  İlginç olsun istedim, bu benim işim.

  Her zaman mutlu sonla bitmez ki.

  Hayat da öyle değil mi zaten?

  Nasıl oluyor?

  Gwini kurtarmaya çalışırken Capricorn'un adamlarından biri yapıyor.

  Çok dokunaklı bir sahneydi.

  Burayı yazarken ağlamıştım.

  Ne yazdığını önemsediğimi mi sanıyorsun?

  Kaderimi sen yönetemezsin.

  Öyle olsa burada olmazdım.

  Ben, sadece kitabındaki bir karakterim   ve sen   benim sahibim değilsin.

  Şimdi iyi dinle yaşlı adam,   bu kitaptan sende var mı yok mu?

  Çünkü artık evime gitmek istiyorum.

  Problem, on yıldır kitabın basılmamış olması.

  Artı, orijinal baskı daha küçüktür.

  Mahzende bir yerlerde   orijinal baskısı olmalı.

  Bu sonsuza kadar sürecek.

  Aptal gibi davranmayı keser misin?

  - Kes şunu.

  - Azgın erkeklerin sidiği kadar ekşisin.

  Teşekkürler, ama bunu nasıl bildiğini bilmek istemiyorum.

  Etrafına bir bak, burası cennet gibi.

  Kölelik yok, kum fırtınası yok.

  - Pireler yok.

  - Huzur ve sükunet de yok.

  Hayır, birinden biri değil.

  Bir kaç kopyasını saklamıştım   ama olanları da bir kaç yıl önce, Genoa'daki kitap fuarına gönderdim   fakat onları da çaldılar.

  Sanırım bunun arkasında, Capricorn olmalı.

  Kötü bir şans olduğunu farz ediyorum.

  - İşte burada.

  - Ne?

  Orijinal hali.

  Şuna da bakın, elle yazıldı, düşünebiliyor musunuz?

  Sakin olun.

  Bunca yıl sonra bile, karakterleri hala hatırlıyorum.

 Yolu olmayan ormanda yaşayan  Umbra kalesinin kara prensine aşık  su perisi,  bir araya toplanmış halk,  ve tabii ki de sen, Dustfinger.

 Kötü olmakla beraber,  cani de olan Capricorn ve yandaşları.

 Ve de en kötüsü, Gölge.

  Harika bir kitaptı.

  Kendime de bir tane daha ayırabilirim.

  Sıraya geç, yaşlı adam.

  209- 407 arası bende.

  Gerisi de bende.

  Tamamdır.

  Beni geri gönderebilirsin, değil mi?

  Denerim, fakat ilk önce karımı çıkarmam lazım.

  Ancak böyle okurum.

  - Bir sorunumuz var - Neymiş o?

  Onu çıkaramazsın.

  Neden?

  Çünkü o kitapta değil.

  - Ne söylüyorsun sen?

  - Onu gördüm.

  Kitapta değil o.

  Peki nerede?

  Capricorn'un köyünde.

  Darius onu çıkarttı.

  Hala yaşıyor mu?

  Oradaydık ve sen bunu bana söylemedin.

  - Kitaba ihtiyacımız vardı.

  - Bizim yoktu.

  Benim vardı!

  Annem oradaydı ve sen bize söylemedin?

  Bana öyle bakmayın,   baban gerçeği bilseydi, bana yardım etmezdi.

   ve ben de kitabı alamazdım.

  - Bencil, iğrenç, basit karakter!

  - Beni değil, onu suçla.

  O beni böyle yazdı.

  - Hayı, bunu kabul etmiyorum.

  - Onu nasıl bulacağımı söyle bana.

  İlk önce beni eve göndereceğine söz ver.

  - Karımı nasıl bulacağımı söyle.

  - Ben de ailemi kaybettim.

  Tamam.

  Söz mü?

  Söz.

  Ben de annemi kurtarmaya yardım etmek istiyorum.

  - Beni de götür.

  - Biliyorsun, bunu yapamam.

  Ama yardım edebilirim.

  Burada kalıp güvende olursan yardım etmiş olursun.

  Neler yapabileceğimi bilmiyorsun.

  Ben de bilmiyorum.

  Meggie, lütfen?

  Tamam, sen burada kalıyorsun.

  - Çok teşekkürler.

  Meggie'ye iyi bak.

  - Tamam.

  - Ve Farid'e de.

  - Ne?

  - Farid'e de iyi bak.

  - Tabii ki.

  Neden ben de gelmiyorum.

  Bu benim arabam.

  Tatlım.

  Annemi geri getir.

  Getireceğim.

  Dadılık yapıyorum, fevkalade.

  Acele et, treni kaçıracağız.

  Oraya varmamız ne kadar sürer?

  Çok uzun sürmez, haydi.

  Kucağında oturabilir miyim, anne?

  Ben ortada oturacağım.

 Dorothy, basit bit şekilde, "Hiç bir şey olmadı.”

 dedi.

 Ona yardım edemem.

 Hiç bir hakkın yok Eğer seni eve göndermem için, bir şeyler yapmamı istiyorsan  önce benim için bir şeyler yap.

 Bana yardım et, ben de sana edeyim.”

Ne yapmalıyım?

 " dedi kız.

 Kötü cadıyı öldür.

 Kuzeyin uzaklarından, rüzgarın sesini duydular Amca Henry ve Dorothy, fırtına gelmeden önce bile  çimlerin ve otların sallandığını görebiliyordu.

 Toto, Dorothy'i güldürdü.

 İpek gibi siyah tüyleri olan,  neşeyle parıldayan kara gözleri olan  küçük bir köpekmiş.

  Toto!

  Sakın korkma.

  Kansas'ta değilsin artık.

  Toto.

  Toto, çık yatağın altından.

  Başımızı belaya sokacaksın.

  Benim, aç kapıyı.

  Bir dakika.

  Ses çıkarma.

  Üzgünüm, başka şansım yoktu.

  Bak, bu Basta.

  Her zaman bu gibi adamlardan korkmuşumdur.

  Merhaba, prenses.

  Baban nerede?

  Onlara gittiğini söyledim, ama bana inanmadılar.

  - Söyledin mi?

  - Boğazıma bıçak dayamıştı.

  Çok mu kötü?

  Ayrıca yazarın ben olduğuma inanmıyorlar.

  Sizi öldürmeden önce, Silvertongue'nin nerede olduğunu söyle.

  Toto, hayır!

  Toto?

  Aman Allah'ım!

  Babasındaki yetenek onda da var.

  Başka bir Silvertongue.

  Capricorn bunu duyduğuna memnun olacak.

  İkisini de getirin.

  Darius, onu kitaptan çıkardığında   hayır, hayır, o iyi.

  - Hemen hemen.

  - Hemen hemen mi?

  Sesi yok.

  - Ne?

  - Kitaptan çıktığında   sesi yoktu.

  Bunun haricinde o iyi.

  - Kenara çek.

  - Ne oldu?

  - Sadece kenara çek.

  - Şu samurla konuştuğunu anlıyorum ama  Sana yaşlı adamla kalmanı söylemiştim.

  Ama o acımasız biri.

  Capricorn kadar değil.

  Ondan korkmuyorum.

  Katilleri ve hırsızların arasında büyüdüm.

  Korkmalısın.

  - Şimdi geri dön bakalım.

  - Seni takip etmiyorum ki.

  Atla.

  Bunlardan sonra bana, ejder ateşini öğretecek misin?

  Sadece atla şu arabaya.

  Bay Fenoglio?

  Etrafta kimseler görünmüyor.

  Şimdi harekete geçmeliyiz.

  Resa'nın odası üçüncü katta, sağda.

  Yakalanmamız için, birinin arkayı kollaması gerek.

  Ben arkadan gelirim.

  Pekala, bu yoldan.

  Bu biraz tehlikeli, dikkat et.

  Hızlı hareket et.

  Önce sen.

  Dinlenmek ister misin?

  Hayır, sadece devam et.

  - Çocuklar.

  - Ben iyiyim.

  Bu da neydi?

  Nerede?

  Orada!

  - Orada.

  - Vurun onu.

  - Getirin onları.

  - Teşekkürler.

  Meydanın arkasındalar, hayır.

  Çabuk ol.

  Acele et, devam.

  Meydanın başına, çabuk!

  Kaçmalarına izin vermeyin.

  Şuna da bir bak, ejder nefesi.

  Sanırım anladım.

  Ellerimi hisset.

  Çok oldu, gidi iyi olup olmadığına bir bakayım.

  Haydi, onu bulalım.

  Çok uzaklaşmış olamaz.

  - İyi iş, teşekkürler.

  - Zevkle.

  Bakın buraya kim gelmiş.

  Tam zamanında geldin.

  Pekala.

  Capricorn'un kalesi, beş yıldızlı oteller gibidir.

  Ama, senin için değil tabii.

  Seni zindana kapatacağız.

  Ama bazı misafirlerimiz, bu odalara yerleşecekler.

  Resa.

  Üzgünüm.

  Dinle, kocan burada.

  Seni kurtarmaya geldi.

  Bu yoldan, bu yoldan.

  Orada!

  Haydi!

  Ne oldu?

  Dustfinger'ı öldürecekler.

  Onu öldürecekler, benim yüzümden oldu.

  Hayır, böyle bir şey olmayacak.

  Ne oldu söyle?

  Burası   sanki kitabım gibi.

  Hayal dünyama yürümek gibi.

  Capricorn'un sana ne okutacağını merak ediyorum.

  Umarım iyi bir şeydir.

  Heyecanlandım, ya sen?

 - Ne salı, Jim?

  - Bizim eski salımız Salımız tamamen parçalandı mı?

  Etkilendim.

  Zavallı çocuk sal olmadan, ne yapacak bilmiyorum.

  - Hayır.

  - Bu sıkıcı oyunlarından sıkıldım artık.

  Bana babanın nerede olduğunu söyle.

  Hiç bir fikrim yok.

  Neyse, umursamıyorum.

  Çünkü sen de baban kadar iyi okuyorsun.

  Ne aptal aptal bakıyorsun?

  Tıpkı yazdığım gibisin.

  Alçak ve cani.

  Nasıl buna cüret edersin?

  Bu iğrenç hikayenin bedelini ödeyeceksin!

  Sadece kral onu yerinden çıkarabilir.

  Hatırlamıyor musun?

  Neden beni küçük düşürüyorsun?

  Benden uzak tutun.

  Diğerleriyle beraber asılmasını istiyorum.

  Köpeğin asılmasını mı istiyorsun?

  Sana gelince, gölge kitaptan çıkıp   sana doğru geldiğinde, karakterlerine ne kadar aşık olduğunu göreceğiz.

  Onu kitaptan çıkaramayacaksın.

  Son kopyayı yaktın, gördüm.

  Yanlış!

  Kendim için bir tane saklamıştım.

  Bir sürpriz olursa diye.

  Hepsini yakamam, değil mi?

  Hiç bir arkadaşım kitapta kalmayacak.

  Gölgeyi seveceksin.

  Seveceksin dediğim, korkuyla önünde eğileceksiniz.

  Bu dünyayı seviyorum,   her sayfasında adım yazılıymış gibi geliyor.

  Sen   ve gölge bana bunun için yardım edeceksiniz.

  Senin için hiçbir şey okumam.

  Gerçekten mi?

  Eğer dediğimi yapmazsan, ne olacağını göstereyim.

  Çok yaramaz,   bizi bezdirdi.

  Her zaman kaçmayı deniyor.

  Ve ben de onu sonunda buraya koydum.

  - Meggie.

  - Anne   sensin.

  Babam burada, bizi buradan çıkaracak.

  Hepimizi buradan çıkaracak.

  Ne dokunaklı bir sahne.

  Anne.

  Bana bak.

  Evet, benzediğinizi görebiliyorum.

  Hala benim için okumayacağını mı düşünüyorsun?

  Hayır!

  Anne!

  Anne!

  Lütfen!

  Lütfen!

  Meggie!

  Bazı değişiklikler yapmak için çok mu geç?

  Değişiklikler mi?

  Bazı şeyler katabilirsin, ne demek istediğimi anlıyor musun?

  Fazla bir güzelliğe ihtiyacım yok.

  Bilmiyorum, burnumu fark ettiysen  Evet, burnun.

  Bunu yapabilir misin?

  Birazcık değiştirerek yeniden yazabilir misin?

  Bilmiyorum, güzel olabilir.

  Yürü.

  - Ne yapıyorsun?

  Bırak beni.

  - Oraya gidemezsin.

  - Kızım ellerinde.

  - Eğer bir şey yaparsan, onu öldürürler.

  - Onu asla yalnız bırakmamalıydım.

  - Gizli hareket etmeliyiz.

  Korkacak bir şey yok.

  Sadece eski bir tabut.

  Eğer aşağıda kötü ruhlar varsa, bize kızgın değillerdir umarım.

  Prensesin dinlenmesi gerek, bu gece ona ihtiyacımız var.

  Annemi gördüm.

  Onu yakalamışlar.

  Biliyorum.

  Babamı gördün mü?

  Evet, o iyi.

  Capricorn'da kitaptan bir tane daha var.

  Gölgeyi çıkarmak için bana okutacak.

  Bu yetenek bende de var.

  Ben de okuyabiliyorum.

  O halde, sen de beni geri gönderebilirsin.

 Mehtaplı bir gecede  gölge ona döndü  Capricorn'u öldür,   gölge onu öldürsün.

  Prenses için yemek.

  Capricorn bu gece güçlü olmanı istiyor.

  Kalsana, biz de hayalet hikayeleri anlatıyorduk.

  Hayalet hikayeleri yok, değil mi?

  Size hayalet hikayesini ben okuyacağım.

  Bırak beni!

  Muskam!

  Artık şans sende değil.

  Onu geri ver.

  Neden kendin gelip almıyorsun?

  Ne yapıyorsun?

  Birileri bizi dışarı çıkarması lazım, hikayeyi bekleyemem.

  Onu bana geri ver.

  Dikkatli ol.

  Belki de şansa ihtiyacım yoktur.

  Başladığımız şeyi bitirme vakti.

  Şu kemiklerle seni lanetlerim.

  Böyle söyleme, ne olur.

  Her adımında onun ruhu var unutma.

  Haydi, gel de al.

  Kapıyı aç.

  Acele et, çabuk.

  Kapıyı aç, haydi.

  Çıkar beni!

  - Hangisi?

  - Mahkumlar kaçıyor!

  Ateş!

  Ateşini kullan!

  Haydi, acele et.

  Yardım edin, mahkumlar kaçıyor!

  Mahkumlar kaçıyor!

  Haydi!

  Haydi!

  Mahkumlar kaçıyor, yardım edin!

  Çabuk!

  Üzgünüm, yapamam.

  - Üzgünüm, yapamam.

  - Dur!

  Gidemezsin.

  Sen bencil olamazsın, ben seni böyle yazmadım.

  Sen bundan daha iyisin.

  Dur, bize yardım et!

  İmdat!

  Mahkumlar kaçıyor, yardım edin!

  Her yeri arayın!

  Çıkar beni!

  Gitme, geri gel!

  Tanrım.

  Bu, muhtemelen hayatında yaptığın en aptalca şey olacak, Elinor.

  Yukarıda bir yığın tehlikeli yaratıklar var.

  Oraya gidip, "Ne yapıyorsunuz siz?

 " diyeceğini mi düşünüyorsun?

  Seni de çok dinlerler ya.

  Yaşlı aptal kitap kurdu, aklın bir karış havada geziyor.

  - Teşekkürler.

  - Yaşıyorsun.

  Teşekkürler.

  Pekala, pekala.

  Bu kadar yeter.

  Onları buldun mu?

  Resa, Meggie, nasıllar?

  - İyiler.

  - Güzel.

  - Capricorn'da bir kitap daha varmış.

  - Ne?

  Kendisi için saklamış.

  Her zaman gölgeyi kitaptan çıkarmayı planlardı.

  Ben gölgeyi okumam ki.

  Hepimizi öldürür.

  Buna da ihtiyacı yok zaten.

  Başka bir okuyucu buldu,   Meggie.

  Meggie mi?

  Kalemin tutuldu sanki.

  Belki ben yardım edebilirim.

  Evet, haklısın.

  Sen de yazar olmak istiyordun, değil mi?

  - Kötü bir şey olduğunu mu düşünüyorsun?

  - Hayır, sadece biraz farklı.

  Yaşadığın dünyadan daha güzel   bir dünya kurabilecekmişsin gibi geliyor.

  Ve sen de orada olmayı istiyorsun, değil mi?

  Sen zeki bir kızsın, Meggie.

  Küçük bir bayan, düzenlediğim merasimi beklerken   daha fazla beklemek yersiz olurdu.

  Bu zamana kadar, ihtiyacım olan şey yanımda yoktu,   ama artık çok yakın.

  Haydi, yemek ver.

  - Blast, daha erken.

  - Neden erken olsun?

  Bu çok zahmetli bir iş.

  Onu bir yere koy, kelimeler güzel yazılmış olmalı, yoksa işe yaramaz.

  Birisinin onları yeniden yazması gerek.

  Mürekkep Yürek'te olduğu gibi.

  Evet burada.

  Ne varmış orada?

  Benden sonra ona bir şey hatırlatacak şey.

  Senin acemi karamalarının çoğunun işe yarayacacağını düşünmüyorum, yaşlı adam.

  Acemi karalamalar, öyle mi?

  Meggie, senin yerinde olsam   ne yaptığım hakkında daha dikkatli olurdum.

  - Onu nereye götürüyorsunuz?

  - Akşam için hazırlamaya.

  Endişelenme, akşam ki geceye sen de davetlisin.

  Sen olmadan yiyemezdik.

  Aslında esas davetli sensin.

  Gölge, bu gece seninle hayat bulacak   ve bu dünyaya adım atacak.

  Evde olmayı isterdin, değil mi?

  Ama buradasın işte.

  Bu vahşi doğanın içinde yapayalnız.

  Sivrisinek ısırıkları,   Tanrım.

  Bir planın var m?

  Motor kirala, bir harita bul.

  Sonrası Allah kerim.

  Plan şu.

  Her yeri ateşe verin, burayı harabeye çevirin.

  Kaleyi tamamen ateşe veririm.

  Ben de yardım ederim.

  Yolumdan çekil.

  Capricorn'un adamları ateşi söndürmeye çalışırken   içeri girer, Meggie ve Resa'yı kurtarırım.

  - Ama biz çok azız.

  - Ve onların da  - Silahları var.

  Bu yüzden, kılık değiştiriyoruz.

  Gidelim.

  Geliyorum!

  Burası gerçekten çok güzel bir köy.

  Ama bu gece daha da güzel olacak.

  Zevkini çıkaralım.

  Krallığımın sınırları genişleyecek.

  Bunun için de gölgeye ihtiyacım var.

  Kimsenin kaçmasını istemiyorum.

  Titremeyi kesmezsen, sana bir iğne batıracağım.

  Gerçekten kitabı okuyup, gölgeyi çıkaracağımı mı düşünüyordu?

  - Daha iyi bir fikrin mi var?

  - Hayır.

  Olmasın da zaten.

  Yürü bakalım.

  Devam et.

  Evet.

  Haydi, haydi!

  Devam et.

  İlerle.

  Sakın farklı bir şey yapayım deme, anneni bir daha göremezsin.

  Lütfen.

  Bu bizim yeniden bir araya gelmemiz için gereken zaman eski dostlarım.

  Onları bağla.

  İyi akşamlar.

  Bana yardım edeceksen   seni buradan kurtarırım.

 Mürekkep Yürek, Mürekkep Yürek!

  Oku!

  Oku!

 Mürekkep Yürek!

  Oku kitabı!

  Bu işte çok iyisin.

  Bu arkadaş olduğumuz anlamına gelmesin.

  Oku, oku!

 Mürekkep Yürek!

  Oku!

  Buldum.

 Capricorn, kitapta bekleyen  ve kalplere korku salan acımasız ordusunu  okutmak ve  kapalı oldukları yerden çıkarmak istiyordu.

 Hepsi, yolu olmayan ormanda saklanmış, dinleniyorlardı.

  ve bilinenlerin en kötüsü,  gölge.

 Capricorn'un kurbanlarının küllerinden  meydana gelmiş, sahibi kadar  acımasız olan ölümsüz varlık.

 Onun nefesi ve parmakları  geldiği yere ölüm getirir.

 Capricorn onu çağırır ve  ateşten gözleriyle topraktan doğar,  yeni kurbanları için can atmaktadır.

  Okuma, Meggie!

  Meggie, okuma!

  Çok güzel.

  Muhteşem!

  Anne!

  Gölge!

  Toto, aferin sana.

  Anne!

  Muhteşem!

 Yıldızların aydınlattığı gecede, gölge farlkı bir ses duydu.

 Kız onu çağırdığında, her şeyi hatırladı.

  Kitabı al!

 Kendisini meydana getiren külleri anımsadı  bütün acıları ve kederleri.

 Gölge, intikam almaya gelmişti,  bütün zalimlerden, bedbahtlığının hesabını soracaktı.

  Durdurun onu.

 Gölge, sahibine doğru gitti ve dumandan ellerini onun üstüne uzattı.

  Bu doğru değil, durdurun onu.

  Kitapta böyle değil.

  Durdurun onu, durdurun!

  - Durdurun!

  - Meggie, dikkat et!

  Baba!

  Baba!

  - Ver onu bana!

  - Geri ver!

  Ne kadar güzel bir gece.

  Silvertongue, tam zamanında geldin!

  Hayır!

  Olamaz, kalem.

  Saldırın!

  Saldırın!

  - Bırak beni!

  - Çekilin yolumdan!

  Resa.

  Hayır, bırak beni!

  Ne, hayır!

  Bunların beni durdurabileceğini mi sanıyorsun?

  Yok et onu!

  - İlk önce beni geçmek zorundasın!

  - Dikkat et, baba!

  Okumaya devam et!

  Ne, devam mı edeyim?

  Yapamam, kağıt bende değil.

  O zaman yaz.

  Haydi, Meggie!

  Yapabilirsin.

  Gölge, masum bir buluttan ibaretti.

  Haydi, Meggie.

 Gölge, masum bir buluttan ibaretti.

 Bunca yıldır onu kontrol eden efendisini de alarak  geldiği yere geri dönecekti.

 Capricorn, kitabın sayfalarına geri dönecek  ve kendi kaderini yaşayacaktı.

  Buna izin vermeyeceğim.

  Baba!

 Gölge, Capricorn'u ayaklarından yakaladı  ve yanına aldı.

 Ve sonra,  rüzgarda savrulan kum taneleri gibi  Capricorn'u da  Dur!

  Yardım edin!

  Hayır!

  kendisiyle beraber yok edecekti.

  Meggie, okuyor.

  Hepsi kitaba döndüler, her şeyi kaçırdım.

  Ben iğrenç kitabıma geri dönmek istemiyorum.

 Genç kızın sesiyle, herkes ait olduğu yere  nereden geldilerse, oraya gidiyordu.

  Mo, Mo!

  Toto?

  Meggie,   beni de özgür bırak.

 Ve kitabın yazarı da  en sonunda hayal ettiği dünyasına gitti.

 Ve kız  bütün hayatı boyunca  beraber olmak istediği kişilerle  Meggie.

  birlikteydi.

  Tatlım, seni çok özledim.

  Ne oldu?

  Kaçırdım.

  Her şeyi kaçırdım, hepsi gitti.

  Artık eve dönemeyeceğim.

  Bir daha asla okumaz.

  Karısını getirdikten sonra, deneyeceğini söylemişti.

  Artık okumaz, bir daha onları kaybetmek istemez.

  Kaybetmesini de istemem.

  Mutlu sonlar hep beni ağlatmıştır.

  Buraya gel.

  Dustfinger.

  Dustfinger?

  Gidelim, gitmek vakti.

  - Koş, Meggie.

  - Meggie, çabuk ol.

  Kitap gitti.

  - Artık ihtiyacımız kalmadı.

  - Güzel, haftalardır kabus görüyordum.

  Haydi.

  Sen iyi misin?

  Bensiz mi gidiyordun?

  Hayır.

  - Sen onlardan daha iyi bir arkadaşsın.

  - Eğer gidiyorsan,   bunu da yanında götürmelisin.

  Bunu çaldın mı?

  Belki okuyacak başka birini buluruz.

  Seni eve gönderebilecek başka bir okuyucu.

  Peki ya kız?

  Onu sevdin, değil mi?

  Benimle gelirsen, onu bir daha göremezsin.

  Silvertongue'nin çantasından kendim için de bir fotoğraf çaldım.

  Seninleysek,   bana biraz yardımın dokunsun.

  Önümüzde çok yol var.

  Dustfinger.

  Dustfinger!

  Söz verdim.

  Şimdi senin sıran.

  Harika.

  Bunu yapmak istediğine emin misin?

  Kitabın sonunu hatırlıyorsun ya?

  Yazar'a da söyledim, o kaderimi kontrol edemez.

  Kaderim, kendi ellerimde.

  İyi şanslar.

  Yanlış yolu seçme, evinden de ayrılma, tamam mı?

  Oku.

 Evinden ayrılalı  çok uzun yıllar olmuştu  ama her şey, hatırladığından daha da güzeldi.

 Kelebekler, yemyeşil otlar  Gitti, evine döndü.

  Olmak istediği yere gitti.

  Peki ya sen?

  Onu takip etmiyorum.

  Çünkü, Gwin bende ve hikayenin sonu farklı olacak,   ölmeyecek.

  Bizimle kalabilirsin.

  Annemin fikriydi.

  Üzgünüm, söylememeli miydim?

  Seni geri göndereceğimi bekleme.

  - Belki okumayı öğretebilirsin?

  - Evet.

  Belki.

  Ben de sana ejder ateşini öğretirim.

  Roxanne!

  Roxanne.

 ||

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar