Mürekkep Yürek (2008)Inkheart
| |
106 dk
Yönetmen:Iain Softley
Senaryo:David Lindsay-Abaire, Cornelia Funke
Ülke:Almanya, İngiltere, ABD
Tür:Macera, Aile, Fantastik
Vizyon Tarihi:23 Ocak 2009 (Türkiye)
Dil:İngilizce
Nam-ı Diğer:Ink Heart
İzleyeceğim
Oyuncular
Brendan Fraser
Sienna Guillory
Eliza Bennett
Richard Strange
Paul Bettany
Özet
Meggie'nin babası Mo'nun olağanüstü bir yeteneği vardır.
Sesli okuduğu kitapların kahramanları, kitaptan çıkarak gerçek olurlar. Mo, bu
yeteneğini, Meggie bebekken ona "Inkheart" adlı romanı okuduğu sırada
keşfeder.
Mo sayesinde "Inkheart"tan çıkan Dustfinger,
romana geri dönemek için çaresizce Mo'yu takip etmeye başlarken, kitabın kötü
karaktesi Capricorn'da, dünyayı korkunç bir yere dönüştürmek için, ihtiyacı
olan canavarı da dünyaya taşıması için Mo'nun peşine düşer.
Mo'nun tek yapabileceği ise, henüz bunlardan haberi olmayan
kitap kurdu kızı Meggie'yi korumak için izini kaybettirmektir.
Altyazı
Zamanın başlangıcından beri masal anlatanlar dinleyenleri sözleriyle
büyülemişlerdir.
Bu bir yetenekti ve herkes buna sahip olamazdı.
Bu insanlar bir
kitap okudukları zaman karakterler kendi
dünyalarından çıkar, bizim dünyamıza
gelirdi.
Şimdi uyu bakalım
küçük kız.
- Bir şeyler
okuyayım, belki bu işe yarar.
- Daha çok küçük.
Hayır.
Neden bana
okumuyorsun?
Bir zamanlar, onu
tanıyan herkesin, çok sevdiği, özellikle
de ona herşeyini verebilecek büyük
annesinin çok sevdiği küçük bir kız yaşarmış.
Bir gün büyük annesi
ona kırmızı kadife bir başlık vermiş.
Bu da neydi?
Ne neydi?
Bilmiyorum, neyse.
Kırmızı başlık ona
çok yakışmış, başka bir şey de giymeye
niyeti yokmuş.
Ve ona kırmızı
başlıklı kız demeye başlamışlar.
Silvertongue'lerin
çoğu, bilindiği gibi sırlarını saklamayı
tercih etmişler.
Bazıları ise,
kendilerine verilen bu yeteneği bilmiyormuş bile, ta ki her şey başlayıncaya dek.
- Doğru yolda mıyız?
- İleride soldan dön.
Emin misin?
Sanırım biz kaybolduk.
Şoför kim?
Babam.
Rehber kim?
Ben.
- Bundan önce hiç
hata yaptım mı?
- Hayır.
Hayır?
Bu da ne?
Dön, dön, soldan dön!
Alpine Antik Kitap
Evi, sokağın sonuna doğru ilerleyin meydanın
sağında göreceksiniz.
Güzel.
Ya bin yıllık itabı
bulamazsak?
Neden şu sıcak
çikolata ve yeni kitap satan yere
gitmiyoruz?
Benim gibi biri için
sence ne güzel olurdu?
Eski kitapları
seviyorum, ebrulu kağıtları Ebrulu
kağıtlar, deri ile ciltlenmiş kitaplar Burası
bana göre.
- Belki sen
bulursun, baba.
- Neyi bulurum?
Her zaman aradığın
kitabı.
- Belirli bir şey
aramıyorum.
- Fark etmediğimi mi
düşünüyorsun?
Her rafa bakmadan
oradan ayrılmazsın.
- Biz mi?
- Hayır, sen.
Bulamazsan üzülürsün biliyorum.
Bazen gözlerin kan
çanağına dönüyor.
Eski kitaplar
tozludur çünkü.
Bak, Hariet İz
Peşinde.
Ben içeri gidiyorum,
sen de geliyor musun?
- Gizli Bahçe!
- Ya da sen burada
kal.
İyi günler.
Ben, Mortimer Folchart.
Şu eski kitabı
arayan?
Tam zamanında
geldiniz.
Şuna bir bakın.
Onu kurtarabilir
miyiz?
- Beklediğimden daha
da güzel.
- Harika.
- Güzel bir
koleksiyonunuz var.
- Evet.
- Bakabilirsiniz.
- Teşekkürler.
Keskin gözler.
Ona kara güzellik
denmesine ne diyorsun?
Benim sevgili çocuğum.
Hayal et, Heidi.
Capricorn'un
adamları, Dustfinger'ı yanlış yerde arıyorlar.
Hazine adasının
güneybatı yakası.
O köyden hiç
ayrılmadı ki.
Denemedi bile.
Dustfinger Basta'nın
evindeydi.
Tepeye doğru gelen
şey de ne?
Bir çeşit yaratık.
Dustfinger.
Ufaklıkları pek
sevmez.
Çok dikkatli
olmalısın.
Onun adı Gwin.
Sevimli görünüyor
olabilir ama kitaplarda onlar hakkında
ne söylenir bilirsin.
Evet, biliyorum.
Yabancılarla
konuşma, af edersiniz.
Ben yabancı değilim,
Meggie.
Beni hatırlamazsın,
o zamanlar çok küçüktün.
Ama ben yabancı
değilim.
Merhaba,
Silvertongue.
Ben de kızınla
konuşuyordum.
Meggie, git beni
arabada bekle.
Sorun yok, eski bir
dost.
- Baba.
- Şimdi!
Küçük bir yürüyüşe
ne dersin?
Uzun zamandır seni
arıyordum Peşinde dolaştım, aradığın şeyi bulmanı bekledim.
Sadece ne istediğini
söyle.
Dokuz yıl önce
yaptığın şeyi düzeltmeni istiyorum.
Ve seni uyarmak
istedim.
Capricorn nerede
kaldığını biliyor.
Adamları, evde sizin
gelmenizi bekliyor.
- Senden okumanı
isteyecek.
- Şansına küssün.
Artık okumuyorum.
Seni bulduğunda,
başka seçeneğin olduğunu mu sanıyorsun?
Saklanmana yardım edebilirdim,
fakat etmiyorum.
Ama beni eve
göndereceğine söz verirsen başka.
Çok uzun zamandır buralardayım.
Beni eve gönder,
Silvertongue.
- Oku beni.
- Üzgünüm, yapamam.
Bu çok tehlikeli.
Kontrol edemiyorum.
Bana yardım
etmeyeceksen, okuyacak başka birini bulurum.
Bana kitabı ver.
Hangi kitap?
Kitap falan yok bende.
- Yok mu?
- Hayır, yok.
Her yerde aradım,
ama bulamadım.
Çantanda ne var peki?
En sonunda bir tane
buldun, değil mi?
Tuhaf, değil mi?
Kader bana kapılarını açmışken gelmiş bana
kitap yok diyorsun.
Yıldızların bir
şeylere şahit olduğu anlar vardır.
Ama bu o an değil!
Baba!
- Meggie!
- Ne oluyor?
Sana arabada kalmanı
söylemiştim.
Koş!
Bin, bin!
Haydi, çalış!
Dur!
Sana yardım etmeye çalışıyorum!
- Ne yapıyorsun?
Bırak onu yerine.
- Kitapta ne var
görmek istiyorum!
O kitaba bir daha dokunmayacaksın,
anladın mı?
Anlamıyorum, hiçbir
şey anlamıyorum.
Kitapta ne var?
Neden o kaçık adam bunu senden istedi?
- Nede sana
Silvertongue dedi?
- Bunu söyleyemem.
- Söylemek
zorundasın.
- Hayır, seni
korumak zorundayım.
Ve anneni de.
Annemi mi?
Anneme ne yapabilirler ki?
Meggie, lütfen Korkuyorum, baba.
Meggie, seni koruyacağım.
Her zaman
koruyacağım.
En azından nereye
gittiğimizi söyle.
İtalya'ya gidiyoruz.
Halanın yanına.
Oraya gitmemiz çok önemli.
Lütfen, Meggie, daha
fazla soru yok.
Halam çok cana yakın
biri galiba.
Onu seveceksin.
Şu zili çalmayı keser
misin?
Her neyse, biraz da
sinirli tabii.
Pekala.
Ne?
Elinor.
Thomas Hardy aşkına.
Seni burada görmek
ne kadar güzel, Mortimer.
Benim zavallı
kitaplarım, bakımsız bir odada kalıyorlar.
Üzülme, ben
ilgilenirim.
Yemeğinle oynama,
çocuk.
Yeni yeni yürümeye
başlamıyorsun.
Ona bak, çöp kadar
kalmış.
Bana annesini
hatırlatıyor.
Sadece konuştuğu
zaman değil, her zaman.
Herşeye rağmen
konuşurken sanki, annesi konuşuyor gibi
geliyor.
Ben annem olmadan
büyüdüm, başka hiçbir şey beni bu kadar yaralayamaz.
Annem, bir gün
safariye gitti, ve bir daha hiç geri dönmedi.
Ailemizdeki her
kadın, her an maceraya atılacakmış gibi görünüyor.
Ben hariç,
neredeysem orada kalmayı tercih ederim.
Ama annen, o macera istedi.
Annem benimle olmak
istedi.
Ve bir gün hiç bir
açıklama yapmadan gitti.
- Seni çağıran bir
macera yok mu?
- Hayır, ben her
şeyden el ayak çektim.
Çok iyi yaptın,
Elinor.
Gerçek olduğunu
biliyorsun.
Annem bizi terk
etmedi.
Hayır, terk etmedi.
O halde anneme ne
oldu?
Artık çocuk değilim
baba, büyüdüm.
Hemen hemen.
Neler olup bittiğini
öğrenecek kadar büyüdüm.
Neden düzenli bir
okula gitmeyip, sürekli ayarlanan yerlere gidiyorum?
Ve neden sürekli bir
yerde bir yere gidiyoruz?
Bunca yıldır annemi
arıyorsun.
Ve şu kitap, ikisini
bir araya getiremiyorum.
Meggie.
Bana bir şeyler
söylemek zorundasın.
- Bazen onun
hakkında yazıyorum.
- Yazıyor musun?
Evet, hikayeler
yazıyorum.
Hikayeler mi
yazıyorsun?
Meggie, yazmanı
istemediğimi biliyorsun.
Ama yapmak
zorundayım.
Kelimelerin onu
bana getireceğini hissediyorum.
Yazılanlar, çok güçlü şeylerdir.
Yazarken dikkat
etmelisin.
Onu tekrar
görebilecek miyiz?
Umarım görürüz,
Meggie.
Umarım görürüz.
Oradan uzak dur, üç
adım geri çekil.
Ne yapıyorsun sen
burada?
Burası çocuklara
göre değil.
Bunu açıkladığımı
düşünmüştüm.
Haydi, dışarı.
Üzgünüm, sadece
okumak için bir kaç şey bakıyordum.
Ona dokundun mu?
Bunların ne kadar
değerli olduklarını biliyor musun sen?
Evet, biliyorum.
Biliyor musun?
Bu bir Pers kitabı,
değil mi?
Bir kaç şey
söyleyebilirim.
pembe ve mavi,
altın sarısı arka fon.
Belki de on ikinci
yüzyıllardan kalma?
Bir kaç şey
biliyorsun işte.
Çok güzel.
Evet, güzel, değil
mi?
Perslerle ilgili
her şeyi çok seviyorum.
- Oraya gittin yani?
- Evet, yüzlerce kez
hem de.
St. Petersburg, Paris, Ortadünya, Shangri-La ve
daha bir sürü uzak yerlere.
Ama bu odadan da hiç
kopmadım.
Kitapların her
birinin ayrı macerası var.
Cinayetler, katliamlar,
hırs, her şey var.
Kendilerini açan
kişileri severler.
Hiç bir şeye
dokunmayacağıma söz verirsem burada
kalıp okumama izin verir misin?
Pencerenin yanındaki
koltuk, her zaman orada okurdu.
Kim?
Annen.
Babanın annene
okuduğu yer burası.
Bu annenindi.
Bir tek şeyin bile
yer değiştirdiğini anlarsam burayı
kilitlerim, bir daha içeri giremezsin, güven bana bunu yaparım.
Dorian Gray kapıyı
yarıya kadar açtı.
Her zaman yaptığı
gibi Elveda İntikam arzusu Seni uyarmayı
denedim.
Bana yardım etmen
için her fırsatı verdim, ama sen bunu reddettin.
Tek yapman gereken,
kitabı okumak ve onu korumaktı.
Ama sen kaçtın.
Ben de Capricorn'a
gittim - Ne?
- Bana yardım
edeceğine söz verdi.
Ne yaptın sen?
Meggie!
Dışarıda birileri
var, eve girmeye çalışıyorlar.
Meggie!
Baba, dikkat et!
Mortimer, kitaplarım!
Merhaba,
Silvertongue.
- Basta?
- Beni özledin mi?
Dur!
Seni beceriksiz
ahmak.
Yakalayın onu!
Bunların hepsi birer
hazine!
Bunlar çok değerli,
seni cahil salak.
Dur!
Yemin ederim, seni öldürürüm.
Yapabilirim
biliyorsun!
Ağzımdan çıkacak iki
söze bakar.
Eğer dilini
kesersek, sana nasıl okutabiliriz?
Kartvizitimi
hatırlıyorsun, değil mi?
Bir, iki, üç!
İşe yaramazsa, orada bir kızın var.
- Bırak beni!
- Kimse onun canını
yakamaz.
Ateş, ateş!
Beni anladın mı?
Beni anladın mı?
Evet, anladım,
anladım!
Kötü ruhlar, sizi
defediyorum.
Baba!
Baba!
Pekala, onları
arabaya götürün.
- Kızı ve kadını
götüremezsiniz.
- Capricorn'un emri.
Zaten, okumanı
garantiye almak için götürüyoruz.
Meggie!
Kızımı bu işe
karıştırmayın.
Allah aşkına, o
sadece bir çocuk.
- Hayır, hayır!
- Bu da ne?
- Hayır.
- Karımı
bulabileceğim tek umudum.
- Tek eve dönüş
umudum.
- Hayır!
O ne?
Neler döndüğünü bana ne zaman anlatacaksın?
Baban sana hiç
yatmadan önce kitap okumadı mı, Meggie?
- Neden okumadığını
sorabilirdin.
- Bana ver.
Bana verin!
Hayır!
Kitaplarım, hayır!
Benimle gel, acele
et.
Kitaplarım!
Haydi!
Meggie.
Nerdeyiz biz?
Geliyorlar!
Ne kadar da güzel.
Önden buyrun.
Haydı, çık dışarı,
çık!
Çok kabalar.
Yürü!
Yürü!
Uçan maymunlar.
- Burası neresi?
- Bilmiyorum.
Mütevazi ağılımıza
hoş geldiniz.
- Keyfini çıkarın.
- Gir içeri!
Hayır, ben bu
canavarlarla bir yerde kalamam.
Yürü, gir içeri!
İçeri gir!
Burada ne arıyoruz,
Mortimer?
Bu canavarlar da
nerden geldi?
Kitaplardan.
Hepsi kitaplardan
geldi.
Ne saçmalıyorsun sen?
Mortimer, daha açık
konuş, yoksa seni mirastan mahrum edeceğim.
Kitaplardan geldiler
de ne demek?
Buraya gel.
Meggie uzun zamandır duymak istediğin hikaye, Elinor, sen yine bir kitap almak için
gitmiştin ve biz de evde oturuyorduk.
Ben, Meggie ve
annesi.
Gecenin bir vaktiydi,
kütüphanedeydik bir kitap açtım.
Mürekkep Yürek.
Mürekkep Yürek.
Gölge denilen bir
canavarı ve sihirli şeyler anlatan bir
macera kitabı.
Bir kaç bölüm
okuduktan sonra bir şey oldu.
Kitaptaki gibi orta
çağa ait bazı şeyler ortaya çıkmaya
başladı.
İlk olarak
kötülerin efendisi Capricorn geldi.
Ve sonra, bıçağıyla
beraber Basta.
Sonra da sihirli
güçleriyle ateşle gösteriler yapan
hokkabaz Dustfinger.
Onları benim sesim
getirmişti.
Sesin mi onları
kitaptan getirdi?
Ve annen de kitaba
girdi.
Nasıl oldu bilmiyorum.
Dustfinger o gece
bizi Capricorn'dan kurtardı.
Tek anladığım şey
ise Resa'nın, yani annenin gittiği idi.
Onlar kitaptan
geldiler, ve o da kitaba gitti.
Resa!
Anneni kaybettiğimiz
o gün sana bir şeyler okuduğum son
gündü, Meggie.
O kitaba gitti yani.
Allah aşkına,
Mortimer.
Resa'ya ne olduğunu,
bunca yıl sonra mı bana söylüyorsun!
- Neden bize hiçbir
şey demedin?
- Bana inanır
mıydınız?
Okuyup, annemi
kitaptan çıkarmak istiyorsun.
Bu da bunca yıldır
neden o kitabı aradığını gösteriyor.
Eğer hayataysa tabii.
Kitapta sıkıştığını
söylüyorsun.
Bunu nasıl
biliyorsun?
Oraya gittiğini kim
söyledi?
Eğer oraya gittiyse canavarlardan kendini nasıl korumuştur ki?
Ya da daha
kötülerinden.
Hayatta olsa bile, nerede
olduğunu nasıl bileceksin?
Nasıl?
Kitapta bir açıklama
olmalı.
Berbat,
buradakilerin hiç birinin bir zevki yok.
Beni ittirmeyi
kesecek misin?
Meggie, kitaptaymış
gibi hareket et.
Çocuklar her zaman
kitaplardan kaçmıştır.
Hayır, kaçmazlar.
Kibritçi Kız
masalını hatırlıyor musun?
Hani, onu donacakken
bulmuşlardı.
Yürü.
İçeri gel.
Sana yer ayırdık.
Capricorn.
Yapmamanı
söylemiştim!
Lütfen.
Yaşlanmışsın.
Senin de bir kalen
olmuş.
- Evet.
- Ve yeni bir saç
kesimi.
Şehirden ve meraklı
gözlerden uzak şirin bir kale.
Senin dünyana ayak
uydurmuşum, değil mi?
Bu senin kızın
olmalı.
Hayat dolu görünüyor.
Benimle beraber sen
de yaşlandın.
Ağzını açmadan bile
bir curcuna yapabiliyorsun.
Sen sadece bir hayal
ürününden ibaretsin!
Garezin aptallığınla
birleşmiş.
Senin kitabında
işler nasıl olur bilmiyorum ama burada
istediğin gibi dolaşarak kütüphanelere zarar veremezsin.
Hayatım boyunca
çalıştığım, bir avuç cahil tarafında yok edildi!
Koca ağızlı
yaşlılara hiç tahammül edemiyorum.
Benim okuyucuyum.
Darius, neden bize
bir şeyler göstermiyorsun?
Şunu oku.
Ama sen o geldiğinde okumama gerek olmadığını
söylemiştin.
Evet, yalan söyledim.
Zaten ne zaman söylemedim ki?
Oku kitabı.
Rapunzel altın sarısı uzun ve güzel
saçları olan kız.
İmdat!
Yardım edin!
Gördün mü?
Yüzüne bak, gelenlerin
hepsinin yüzünde yazılar var.
- Onu zindana atın.
- Hayır!
- Ve saçlarını da
kesin.
- Hayır!
Ne yaparsan yap,
okumayacağım.
- Onlar odada iken
olmaz.
- Kızı getirin.
Onu alamazsın Her şey benim istediğim gibi olacak.
Sana ne söylersem
yapacaksın.
Yoksa kızı ve kadını
öldürürüm.
Anlaştık mı?
Güzel.
Şununla başlayalım, ne dersin?
Bu içinde zenginlik barındıran
güzel bir kitap.
Hazine mi?
Birilerinin paraya
da ihtiyacı var.
Seni uyarıyorum,
olacakları ve kimin gelip kimin gittiğini kontrol edemiyorum.
Ne olacağı hakkında
hiç bir fikrim yok.
O halde eğlenceli
olacak.
Kitabi verin.
Kasım mağaradaki
hazineye gözünü dikmişti.
Ağzına kadar altın,
gümüş ve mücevherlerle süslenmiş ipek
elbiselerle dolu bir mağara.
Kasım taşıyabileceği
kadarını aldı ve gizli kelimeyi
söyleyerek kapıyı açacak ve mağaradan gidecekti.
Ama ne yazık ki şifreyi unutmuştu.”
Açıl arpa, açıl.”
diye bağırdı ama kapı açılmadı.
Kasım aklına gelen her türlü hububatı söyledi.”
Açıl buğday, açıl.”
"Açıl mısır,
açıl.”
<i>Ama kapı
hala açılmamıştı.
Sora haramilerin
geldiğini duydu.
Kum.
Kasım bir yere
saklanmak için koştu, ama düştü, paralar her yere saçılmıştı.
Haramiler geldi, ve
"Açıl susam, açıl.”
dediler ve kapı açıldı.
İçeride hoş olmayan bir şeyler olduğunu anladılar.
Ne?
Görüyor musun?
Evet!
Evet!
Ne kadar da güzel!
Bak, daha ne
söyleyeyim?
Bu adamı timsahlara
yem olarak atın.
O geldiyse, kim
gitti?
İmdat!
İmdat!
Benim sıram.
Söz verdiğin gibi benim sıram.
Senin sıran mı?
Sen bunu diyorsun.
Bu çok güzel bir
kitap, yıllardır bu kitabın izini sürüyoruz.
Seni geri gönderemem.
Nasıl olduğunu
bilmiyorum.
Bizi geri göndermek
mi?
Bu dünyaya bu kadar
ayak uydurmuşken neden geri dönelim ki?
Burada telefon var,
silahlar var.
Bir şey daha vardı,
neydi onun adı?
- Kamera.
- Evet, kamera.
Kameraları seviyorum.
Buna karşın,
Mürekkep Yürek'te ne var?
Çıkarcı tipler ve The
Adderhead's henchman.
şu yaratıklarla beraber
ormanlarda yaşamak.
Bir de bana bak.
Kalem var.
Ben asla geri dönmem.
Hiç birimiz dönmeyiz.
Bunu sağlamak için
de şu can sıkıcı kitabı her zaman
aradım durdum.
Beni eve
göndereceğine söz verdin.
Evet, her zaman
olduğu gibi yalan söyledim.
Ben bir yalancıyım,
her zaman söylerim.
Yalan, yalan ve yalan.
Bunca yıl sonra
değişebileceğimi mi düşündün?
Ben buyum işte.
- Hayır!
- Hayır!
Al, al onu!
Hayır!
Her zaman bunu
yapmak zorunda mısın?
Sen gerçekten de
hastasın.
Hayır!
Ellerini yaktın.
Hem artık, özel gece
için de hazırlanmam lazım.
Bu geceyi ne
kadardır beklediğimi biliyorsun.
Hepsini zindana atın.
Darius, o hayvanı
beslemeyi unutma sakın!
Theseus aşkına!
Hayır, hayır.
Bunu yapmak istemedi.
Sadece biraz aç,
onun hatası değil.
O bir minotaur.
Zorlukla
yürüyebiliyor, bunun için Darius'a teşekkür etmek gerek.
Bu ahmağa kadar çok
var.
Hepimiz kitaptan
değişik geldik.
Gözlerime bir bak.
Onun kötü olduğunu
düşünüyorsan, bir de benim burnuma bak.
- İğrenç.
- Evet.
Senden ne derece
memnun olduğumuzu hayal edebilirsin sanırım.
Gerçekten okuyabilen
bir okuyucumuz var artık.
Yine kendimi
yaraladım.
Anlamıyorum.
Mürekkep Yürek'te
benim ellerim hiç yanmazdı.
Ama burada ateş bana zarar veriyor.
Yine kaçmaya mı
çalışıyorsun?
Resa vazgeç.
Hiç bir yere
gitmiyoruz.
Bir süre kitabı ellerimde tuttum.
Ama şimdi kül oldu.
Artık eve
dönemeyeceğim.
Ama sen senin hala bir umudun var.
Darius seni
okuduğunda mürekkep dünyadan çıkıp geldin, ama sesini de arkanda bıraktın.
Konuşabilseydin bana hikayeyi anlatır mıydın?
Anlatır mıydın?
Hayır.
Anlatmazdın.
Çünkü ben sadece yazılan bir şeyim, basit ve zayıf olduğumu düşünüyorsun, değil
mi?
Ben bu değilim.
Ben bu değilim.
Bu bir rüya.
Sadece bir rüya.
Sen iyi misin?
- Adın ne?
- Farid.
- Kırk haramilerden
misin?
- Benimle konuşmayı
kes.
Rüyada konuşmanın
kötü şans getirdiğini bilmiyor musun, aptal kız?
Rüya görüyorsun, sadece
bi rüya.
Aptal mı?
Rüya gördüğünü
düşünüyorsun.
Sadece yardım etmeyi
istedim.
Ama istemiyorsan
etmem.
Sadece bir rüya.
Eve dön.
Lütfen eve dön.
Günaydın.
Teşekkürler.
Bu iyiliklerini
nasıl öderim?
Resa, anahtarı
bulmuş olsan, nereye giderdin?
Bu ailen mi?
Bu kocan?
Ve bu da kızın?
Ben çıktığımda sen
kitaba girdin.
Ben çıktığımda sen kitaba girdin ve sonra Darius seni okudu.
Gwin.
Seni bu zincirlerden
kurtaracağım ve evine dönebileceksin.
Seni ahırda
bekliyorum.
Bundan önce hiç
kontrol etmeyi denemedim.
Biliyorum Resa'yı
kitaptan çıkarabilirim.
Ve belki Capricorn
geri döner.
Sadece kitabın bir
kopyasını bulmamız lazım.
Sonuncusunu bulmak,
son dokuz yılını aldı.
Sanırım yazarda bir
kopyası vardır.
Eğer hayattaysa, bir
kopyası olmalı.
Birileri nerede
yaşadığını biliyordur herhalde.
Güzel, o halde
buradan kaçalım.
Ya da, yandaki
timsahlara yem oluruz.
Birilerinin onu
durdurması gerek.
Hiçbir şey demeden önce,
seni kurtarmak için buradayım.
Bu yardımın, bizi
başka yere koymak mı?
Bak, benim eve
dönmek istediğim kadar sen de karını istiyorsun.
Bir yerlerde,
kitabın bir kopyası daha olabileceğini düşünüyorsan, gidip bulalım.
Peki buradan nasıl
kaçacağız?
Sayfa on dört.
Kasırga, ne dersin?
Kaleye girin.
Gidelim!
Kuzey dağlarının
arkasından gelen fırtınanın sesini duydular
Amca Henry ve Dorothy fırtına gelirken
otların dalgalanmalarını görebiliyorlardı.
Kasırga geliyor, Em.
Sığınağa gidelim.
Cici köpekler.
Amca Henry, aniden
ayağa kalktı.
Meydandan kaçın!
İnek ve atları
korumak için, barakalara doğru koştu.
Em hala işini bıraktı
ve kapıya geldi.
Onun tehlikede
olduğunu gördü.
Çabuk ol Dorothy,
bodruma koş.
Orada, haydi!
Sonra tuhaf bir şey
oldu.
Evin etrafında iki ya
da üç defa, rüzgarla beraber dolandı.
Dorothy, kendini bir
balonda uçuyormuş gibi hissetti.
Haydi, kaçalım!
Buradan gidelim!
Acele etmeliyiz!
İmdat!
Buraya gel, gidelim!
Gel, doğruca gel!
- Haydi!
- Yakala onları!
Haydi, kalk!
Haklıydın.
Mo!
- Gwin!
- Meggie!
Meggie!
Bak, bekle, bekle!
Dur, kımıldama!
Dikkat et!
Dustfinger!
Nereye gidiyoruz?
Beni bırakma!
Mahkumlar kaçıyorlar!
Koş!
Acele et, bin.
Koş!
Koş!
Bin, bin!
Anahtarları al,
acele et!
Hepsini al!
Dokuzundan hangisi?
Bekle, bekle, Gwin!
Gel, Gwin.
Tamam, git, git!
Bekle!
Dikkat et!
Hala rüya gördüğünü
mü düşünüyorsun?
Başka ne olabilir ki?
Herşey uçuyordu.
Ya da bir gösteri
uçuşu mu?
Alassio'da yaşıyor.
Hangi yoldan?
- Güney.
- Güney?
Bundan emin misin?
Güzel, değil mi?
Farid.
Farid, senin için de
bir kaç elbise.
Yoksa soğuktan
donacaksın.
Görünüşte burası
onun yaşadığı yer.
Balık satan adam,
meydanın oralarda bir yerde bir dairede oturduğunu söyledi.
Güzel.
Ben gelmiyorum.
Ne?
Sen de gelmek zorundasın, aksi takdirde bana
inanmaz.
Bilmiyorum, sen
inandırabilirsin.
Kitaptan çıktığımı
söyle.
Kitap burada,
ellerimizin ucunda Korkuyorsun.
Mürekkep Yürek'i
okumadın, değil mi?
Okumak da ne demek?
Ben onu yaşıyorum,
sonu hariç.
Son tarafına bir
ilgim yok.
Neden?
Hikayenin sonunu
biliyor musun, Meggie?
Sanırım bilmek de
istemezsin.
Son sayfanın gizli
kalsaydı, daha güzel olurdu.
- Bunun neresi
eğlenceli?
- Sanırım, kendi
hikayemin sonunu biliyorum.
Ben eve gidiyorum.
Neden?
Üzgünüm, bu şeyler
bana çok fazla.
Bir hikayenin
kitabın sayfalarında kalması bana göre daha güzel olur.
Paçavra gibi atılmış
kitaplarımı alıp, onları onarıp, tekrar
yerlerine koymak istiyorum.
- Ve yapacağım da.
- Burada biraz para
var.
Görüşürüz, biletimi
almıştım ben.
Güle güle.
İyi şanslar.
- Elinor - Bırak gitsin.
Sakın üşütme.
Hoş çakalın.
İşte burası olmalı.
Evet, burası.
Ne?
- Bay Fenoglio?
- Evet?
Benim adım, Mortimer
Folchart.
- Ben de Meggie.
- Kızım.
- Ben de bir yazar
olmak istiyorum.
- Yazar olmak mı
istiyorsun?
Yazabileceğim bir
şeyler verin.
Çabuk olun, fırında
kekim var.
Öylece dikilip
durmayın.
- İmza istiyorsanız,
bana bir kalem verin.
- İmza istemiyoruz.
- İmza istemiyor
musunuz?
- Hayır.
O halde neden kapımı
çaldınız?
Dustfinger şu anda
meydanda, biz Capricorn'un köyünden
kaçtık.
Ne?
Eve dön.
Lütfen eve dön.
Güzel hikaye, hakkını
vereyim.
Silvertongue'lerin
çok özel yetenekleri var.
Buna sahip de olmak
isterdim.
Ama bunu ciddiye
alman çok saçma.
Karakterlerin
gerçekçi olduğunu biliyorum, bir anda çıkacakmış gibi görünüyorlar.
Bu imkansız.
Tam olarak hayal
ettiğim gibi.
Bu birine hayat
vermek gibi bir şey olmalı.
Dur, nereye
gidiyorsun?
Seninle tanışmak
istemiyor.
Elbette ister.
Ben onun babası sayılırım.
Sonundaki de neydi
öyle?
Ona ejder ateşi
derler.
Bana da öğretebilir
misin?
Kendi yazdığı
karakterle tanışmak, çok heyecan verici bir şey olmalı.
Ama unutmayalim ki, buraya
gelmemizdeki amaç kitabı bulup onu
kitaba geri göndermek.
Baban karakterlerle
kafayı bozmuş.
Parlak şeyleri görüp çalan kestane kargaları gibi.
Ben onları çalmaya
çalmıyorum ki.
Onların yanındasın
ve onları benden uzak tutmaya çalışıyorsun.
Bu hırsızlıktır.
Sadece karımı geri
getirmeye çalışıyorum.
Dustfinger.
- Seninle tanışmak
ne kadar güzel.
- Hayır, hayır.
Korkma, benden
korkmana gerek yok.
- Korktuğunu
söylemiştim.
- Ama benden değil.
Kitabın sonunda
olanlardan korkuyor.
- Ne demek bu?
- Çünkü o ölüyor.
Hayır.
- Evet, üzgünüm.
- Kitabın sonunda
ölüyor mu?
İlginç olsun
istedim, bu benim işim.
Her zaman mutlu
sonla bitmez ki.
Hayat da öyle değil
mi zaten?
Nasıl oluyor?
Gwini kurtarmaya
çalışırken Capricorn'un adamlarından biri yapıyor.
Çok dokunaklı bir
sahneydi.
Burayı yazarken
ağlamıştım.
Ne yazdığını
önemsediğimi mi sanıyorsun?
Kaderimi sen
yönetemezsin.
Öyle olsa burada
olmazdım.
Ben, sadece
kitabındaki bir karakterim ve sen benim sahibim değilsin.
Şimdi iyi dinle
yaşlı adam, bu kitaptan sende var mı
yok mu?
Çünkü artık evime
gitmek istiyorum.
Problem, on yıldır
kitabın basılmamış olması.
Artı, orijinal baskı
daha küçüktür.
Mahzende bir
yerlerde orijinal baskısı olmalı.
Bu sonsuza kadar
sürecek.
Aptal gibi
davranmayı keser misin?
- Kes şunu.
- Azgın erkeklerin
sidiği kadar ekşisin.
Teşekkürler, ama
bunu nasıl bildiğini bilmek istemiyorum.
Etrafına bir bak, burası cennet gibi.
Kölelik yok, kum
fırtınası yok.
- Pireler yok.
- Huzur ve sükunet
de yok.
Hayır, birinden biri
değil.
Bir kaç kopyasını
saklamıştım ama olanları da bir kaç yıl
önce, Genoa'daki kitap fuarına gönderdim
fakat onları da çaldılar.
Sanırım bunun
arkasında, Capricorn olmalı.
Kötü bir şans
olduğunu farz ediyorum.
- İşte burada.
- Ne?
Orijinal hali.
Şuna da bakın, elle yazıldı, düşünebiliyor
musunuz?
Sakin olun.
Bunca yıl sonra
bile, karakterleri hala hatırlıyorum.
Yolu olmayan ormanda
yaşayan Umbra kalesinin kara prensine
aşık su perisi, bir araya toplanmış halk, ve tabii ki de sen, Dustfinger.
Kötü olmakla beraber, cani de olan Capricorn ve yandaşları.
Ve de en kötüsü,
Gölge.
Harika bir kitaptı.
Kendime de bir tane
daha ayırabilirim.
Sıraya geç, yaşlı
adam.
209- 407 arası bende.
Gerisi de bende.
Tamamdır.
Beni geri
gönderebilirsin, değil mi?
Denerim, fakat ilk
önce karımı çıkarmam lazım.
Ancak böyle okurum.
- Bir sorunumuz var -
Neymiş o?
Onu çıkaramazsın.
Neden?
Çünkü o kitapta
değil.
- Ne söylüyorsun sen?
- Onu gördüm.
Kitapta değil o.
Peki nerede?
Capricorn'un köyünde.
Darius onu çıkarttı.
Hala yaşıyor mu?
Oradaydık ve sen
bunu bana söylemedin.
- Kitaba ihtiyacımız vardı.
- Bizim yoktu.
Benim vardı!
Annem oradaydı ve
sen bize söylemedin?
Bana öyle bakmayın, baban gerçeği bilseydi, bana yardım etmezdi.
ve ben de kitabı
alamazdım.
- Bencil, iğrenç,
basit karakter!
- Beni değil, onu
suçla.
O beni böyle yazdı.
- Hayı, bunu kabul
etmiyorum.
- Onu nasıl
bulacağımı söyle bana.
İlk önce beni eve
göndereceğine söz ver.
- Karımı nasıl
bulacağımı söyle.
- Ben de ailemi
kaybettim.
Tamam.
Söz mü?
Söz.
Ben de annemi
kurtarmaya yardım etmek istiyorum.
- Beni de götür.
- Biliyorsun, bunu
yapamam.
Ama yardım
edebilirim.
Burada kalıp güvende
olursan yardım etmiş olursun.
Neler yapabileceğimi
bilmiyorsun.
Ben de bilmiyorum.
Meggie, lütfen?
Tamam, sen burada
kalıyorsun.
- Çok teşekkürler.
Meggie'ye iyi bak.
- Tamam.
- Ve Farid'e de.
- Ne?
- Farid'e de iyi bak.
- Tabii ki.
Neden ben de
gelmiyorum.
Bu benim arabam.
Tatlım.
Annemi geri getir.
Getireceğim.
Dadılık yapıyorum,
fevkalade.
Acele et, treni
kaçıracağız.
Oraya varmamız ne
kadar sürer?
Çok uzun sürmez,
haydi.
Kucağında oturabilir
miyim, anne?
Ben ortada
oturacağım.
Dorothy, basit bit
şekilde, "Hiç bir şey olmadı.”
dedi.
Ona yardım edemem.
Hiç bir hakkın yok Eğer
seni eve göndermem için, bir şeyler yapmamı istiyorsan önce benim için bir şeyler yap.
Bana yardım et, ben
de sana edeyim.”
Ne yapmalıyım?
" dedi kız.
Kötü cadıyı öldür.
Kuzeyin uzaklarından,
rüzgarın sesini duydular Amca Henry ve Dorothy, fırtına gelmeden önce bile çimlerin ve otların sallandığını
görebiliyordu.
Toto, Dorothy'i
güldürdü.
İpek gibi siyah
tüyleri olan, neşeyle parıldayan kara
gözleri olan küçük bir köpekmiş.
Toto!
Sakın korkma.
Kansas'ta değilsin
artık.
Toto.
Toto, çık yatağın altından.
Başımızı belaya
sokacaksın.
Benim, aç kapıyı.
Bir dakika.
Ses çıkarma.
Üzgünüm, başka
şansım yoktu.
Bak, bu Basta.
Her zaman bu gibi
adamlardan korkmuşumdur.
Merhaba, prenses.
Baban nerede?
Onlara gittiğini
söyledim, ama bana inanmadılar.
- Söyledin mi?
- Boğazıma bıçak
dayamıştı.
Çok mu kötü?
Ayrıca yazarın ben olduğuma inanmıyorlar.
Sizi öldürmeden
önce, Silvertongue'nin nerede olduğunu söyle.
Toto, hayır!
Toto?
Aman Allah'ım!
Babasındaki yetenek
onda da var.
Başka bir
Silvertongue.
Capricorn bunu
duyduğuna memnun olacak.
İkisini de getirin.
Darius, onu kitaptan
çıkardığında hayır, hayır, o iyi.
- Hemen hemen.
- Hemen hemen mi?
Sesi yok.
- Ne?
- Kitaptan
çıktığında sesi yoktu.
Bunun haricinde o
iyi.
- Kenara çek.
- Ne oldu?
- Sadece kenara çek.
- Şu samurla
konuştuğunu anlıyorum ama Sana yaşlı
adamla kalmanı söylemiştim.
Ama o acımasız biri.
Capricorn kadar
değil.
Ondan korkmuyorum.
Katilleri ve hırsızların arasında büyüdüm.
Korkmalısın.
- Şimdi geri dön
bakalım.
- Seni takip
etmiyorum ki.
Atla.
Bunlardan sonra
bana, ejder ateşini öğretecek misin?
Sadece atla şu
arabaya.
Bay Fenoglio?
Etrafta kimseler
görünmüyor.
Şimdi harekete
geçmeliyiz.
Resa'nın odası üçüncü
katta, sağda.
Yakalanmamız için, birinin
arkayı kollaması gerek.
Ben arkadan gelirim.
Pekala, bu yoldan.
Bu biraz tehlikeli,
dikkat et.
Hızlı hareket et.
Önce sen.
Dinlenmek ister
misin?
Hayır, sadece devam
et.
- Çocuklar.
- Ben iyiyim.
Bu da neydi?
Nerede?
Orada!
- Orada.
- Vurun onu.
- Getirin onları.
- Teşekkürler.
Meydanın
arkasındalar, hayır.
Çabuk ol.
Acele et, devam.
Meydanın başına,
çabuk!
Kaçmalarına izin
vermeyin.
Şuna da bir bak,
ejder nefesi.
Sanırım anladım.
Ellerimi hisset.
Çok oldu, gidi iyi
olup olmadığına bir bakayım.
Haydi, onu bulalım.
Çok uzaklaşmış
olamaz.
- İyi iş,
teşekkürler.
- Zevkle.
Bakın buraya kim
gelmiş.
Tam zamanında geldin.
Pekala.
Capricorn'un kalesi,
beş yıldızlı oteller gibidir.
Ama, senin için
değil tabii.
Seni zindana
kapatacağız.
Ama bazı
misafirlerimiz, bu odalara yerleşecekler.
Resa.
Üzgünüm.
Dinle, kocan burada.
Seni kurtarmaya
geldi.
Bu yoldan, bu yoldan.
Orada!
Haydi!
Ne oldu?
Dustfinger'ı
öldürecekler.
Onu öldürecekler,
benim yüzümden oldu.
Hayır, böyle bir şey
olmayacak.
Ne oldu söyle?
Burası sanki kitabım gibi.
Hayal dünyama
yürümek gibi.
Capricorn'un sana ne
okutacağını merak ediyorum.
Umarım iyi bir
şeydir.
Heyecanlandım, ya
sen?
- Ne salı, Jim?
- Bizim eski salımız
Salımız tamamen parçalandı mı?
Etkilendim.
Zavallı çocuk sal
olmadan, ne yapacak bilmiyorum.
- Hayır.
- Bu sıkıcı
oyunlarından sıkıldım artık.
Bana babanın nerede
olduğunu söyle.
Hiç bir fikrim yok.
Neyse, umursamıyorum.
Çünkü sen de baban kadar iyi okuyorsun.
Ne aptal aptal
bakıyorsun?
Tıpkı yazdığım
gibisin.
Alçak ve cani.
Nasıl buna cüret
edersin?
Bu iğrenç hikayenin
bedelini ödeyeceksin!
Sadece kral onu
yerinden çıkarabilir.
Hatırlamıyor musun?
Neden beni küçük
düşürüyorsun?
Benden uzak tutun.
Diğerleriyle beraber
asılmasını istiyorum.
Köpeğin asılmasını
mı istiyorsun?
Sana gelince, gölge
kitaptan çıkıp sana doğru geldiğinde,
karakterlerine ne kadar aşık olduğunu göreceğiz.
Onu kitaptan
çıkaramayacaksın.
Son kopyayı yaktın,
gördüm.
Yanlış!
Kendim için bir tane
saklamıştım.
Bir sürpriz olursa
diye.
Hepsini yakamam,
değil mi?
Hiç bir arkadaşım
kitapta kalmayacak.
Gölgeyi seveceksin.
Seveceksin dediğim, korkuyla
önünde eğileceksiniz.
Bu dünyayı
seviyorum, her sayfasında adım yazılıymış
gibi geliyor.
Sen ve gölge bana bunun için yardım edeceksiniz.
Senin için hiçbir
şey okumam.
Gerçekten mi?
Eğer dediğimi
yapmazsan, ne olacağını göstereyim.
Çok yaramaz, bizi bezdirdi.
Her zaman kaçmayı
deniyor.
Ve ben de onu
sonunda buraya koydum.
- Meggie.
- Anne sensin.
Babam burada, bizi
buradan çıkaracak.
Hepimizi buradan
çıkaracak.
Ne dokunaklı bir
sahne.
Anne.
Bana bak.
Evet, benzediğinizi
görebiliyorum.
Hala benim için okumayacağını
mı düşünüyorsun?
Hayır!
Anne!
Anne!
Lütfen!
Lütfen!
Meggie!
Bazı değişiklikler
yapmak için çok mu geç?
Değişiklikler mi?
Bazı şeyler
katabilirsin, ne demek istediğimi anlıyor musun?
Fazla bir güzelliğe
ihtiyacım yok.
Bilmiyorum, burnumu
fark ettiysen Evet, burnun.
Bunu yapabilir misin?
Birazcık
değiştirerek yeniden yazabilir misin?
Bilmiyorum, güzel
olabilir.
Yürü.
- Ne yapıyorsun?
Bırak beni.
- Oraya gidemezsin.
- Kızım ellerinde.
- Eğer bir şey
yaparsan, onu öldürürler.
- Onu asla yalnız
bırakmamalıydım.
- Gizli hareket
etmeliyiz.
Korkacak bir şey yok.
Sadece eski bir
tabut.
Eğer aşağıda kötü
ruhlar varsa, bize kızgın değillerdir umarım.
Prensesin dinlenmesi
gerek, bu gece ona ihtiyacımız var.
Annemi gördüm.
Onu yakalamışlar.
Biliyorum.
Babamı gördün mü?
Evet, o iyi.
Capricorn'da
kitaptan bir tane daha var.
Gölgeyi çıkarmak
için bana okutacak.
Bu yetenek bende de
var.
Ben de
okuyabiliyorum.
O halde, sen de beni
geri gönderebilirsin.
Mehtaplı bir gecede gölge ona döndü Capricorn'u öldür, gölge onu öldürsün.
Prenses için yemek.
Capricorn bu gece
güçlü olmanı istiyor.
Kalsana, biz de
hayalet hikayeleri anlatıyorduk.
Hayalet hikayeleri
yok, değil mi?
Size hayalet
hikayesini ben okuyacağım.
Bırak beni!
Muskam!
Artık şans sende
değil.
Onu geri ver.
Neden kendin gelip
almıyorsun?
Ne yapıyorsun?
Birileri bizi dışarı
çıkarması lazım, hikayeyi bekleyemem.
Onu bana geri ver.
Dikkatli ol.
Belki de şansa
ihtiyacım yoktur.
Başladığımız şeyi
bitirme vakti.
Şu kemiklerle seni
lanetlerim.
Böyle söyleme, ne
olur.
Her adımında onun
ruhu var unutma.
Haydi, gel de al.
Kapıyı aç.
Acele et, çabuk.
Kapıyı aç, haydi.
Çıkar beni!
- Hangisi?
- Mahkumlar kaçıyor!
Ateş!
Ateşini kullan!
Haydi, acele et.
Yardım edin,
mahkumlar kaçıyor!
Mahkumlar kaçıyor!
Haydi!
Haydi!
Mahkumlar kaçıyor,
yardım edin!
Çabuk!
Üzgünüm, yapamam.
- Üzgünüm, yapamam.
- Dur!
Gidemezsin.
Sen bencil
olamazsın, ben seni böyle yazmadım.
Sen bundan daha
iyisin.
Dur, bize yardım et!
İmdat!
Mahkumlar kaçıyor,
yardım edin!
Her yeri arayın!
Çıkar beni!
Gitme, geri gel!
Tanrım.
Bu, muhtemelen
hayatında yaptığın en aptalca şey olacak, Elinor.
Yukarıda bir yığın
tehlikeli yaratıklar var.
Oraya gidip,
"Ne yapıyorsunuz siz?
" diyeceğini mi
düşünüyorsun?
Seni de çok
dinlerler ya.
Yaşlı aptal kitap
kurdu, aklın bir karış havada geziyor.
- Teşekkürler.
- Yaşıyorsun.
Teşekkürler.
Pekala, pekala.
Bu kadar yeter.
Onları buldun mu?
Resa, Meggie,
nasıllar?
- İyiler.
- Güzel.
- Capricorn'da bir
kitap daha varmış.
- Ne?
Kendisi için
saklamış.
Her zaman gölgeyi
kitaptan çıkarmayı planlardı.
Ben gölgeyi okumam
ki.
Hepimizi öldürür.
Buna da ihtiyacı yok
zaten.
Başka bir okuyucu
buldu, Meggie.
Meggie mi?
Kalemin tutuldu
sanki.
Belki ben yardım
edebilirim.
Evet, haklısın.
Sen de yazar olmak istiyordun, değil mi?
- Kötü bir şey
olduğunu mu düşünüyorsun?
- Hayır, sadece
biraz farklı.
Yaşadığın dünyadan
daha güzel bir dünya kurabilecekmişsin
gibi geliyor.
Ve sen de orada
olmayı istiyorsun, değil mi?
Sen zeki bir kızsın,
Meggie.
Küçük bir bayan,
düzenlediğim merasimi beklerken daha
fazla beklemek yersiz olurdu.
Bu zamana kadar,
ihtiyacım olan şey yanımda yoktu, ama
artık çok yakın.
Haydi, yemek ver.
- Blast, daha erken.
- Neden erken olsun?
Bu çok zahmetli bir iş.
Onu bir yere koy,
kelimeler güzel yazılmış olmalı, yoksa işe yaramaz.
Birisinin onları
yeniden yazması gerek.
Mürekkep Yürek'te
olduğu gibi.
Evet burada.
Ne varmış orada?
Benden sonra ona bir
şey hatırlatacak şey.
Senin acemi
karamalarının çoğunun işe yarayacacağını düşünmüyorum, yaşlı adam.
Acemi karalamalar,
öyle mi?
Meggie, senin
yerinde olsam ne yaptığım hakkında daha
dikkatli olurdum.
- Onu nereye
götürüyorsunuz?
- Akşam için
hazırlamaya.
Endişelenme, akşam
ki geceye sen de davetlisin.
Sen olmadan
yiyemezdik.
Aslında esas davetli
sensin.
Gölge, bu gece
seninle hayat bulacak ve bu dünyaya
adım atacak.
Evde olmayı
isterdin, değil mi?
Ama buradasın işte.
Bu vahşi doğanın
içinde yapayalnız.
Sivrisinek
ısırıkları, Tanrım.
Bir planın var m?
Motor kirala, bir
harita bul.
Sonrası Allah kerim.
Plan şu.
Her yeri ateşe
verin, burayı harabeye çevirin.
Kaleyi tamamen ateşe
veririm.
Ben de yardım ederim.
Yolumdan çekil.
Capricorn'un
adamları ateşi söndürmeye çalışırken içeri
girer, Meggie ve Resa'yı kurtarırım.
- Ama biz çok azız.
- Ve onların da - Silahları var.
Bu yüzden, kılık
değiştiriyoruz.
Gidelim.
Geliyorum!
Burası gerçekten çok
güzel bir köy.
Ama bu gece daha da
güzel olacak.
Zevkini çıkaralım.
Krallığımın
sınırları genişleyecek.
Bunun için de
gölgeye ihtiyacım var.
Kimsenin kaçmasını
istemiyorum.
Titremeyi kesmezsen,
sana bir iğne batıracağım.
Gerçekten kitabı
okuyup, gölgeyi çıkaracağımı mı düşünüyordu?
- Daha iyi bir
fikrin mi var?
- Hayır.
Olmasın da zaten.
Yürü bakalım.
Devam et.
Evet.
Haydi, haydi!
Devam et.
İlerle.
Sakın farklı bir şey
yapayım deme, anneni bir daha göremezsin.
Lütfen.
Bu bizim yeniden bir
araya gelmemiz için gereken zaman eski dostlarım.
Onları bağla.
İyi akşamlar.
Bana yardım
edeceksen seni buradan kurtarırım.
Mürekkep Yürek,
Mürekkep Yürek!
Oku!
Oku!
Mürekkep Yürek!
Oku kitabı!
Bu işte çok iyisin.
Bu arkadaş olduğumuz
anlamına gelmesin.
Oku, oku!
Mürekkep Yürek!
Oku!
Buldum.
Capricorn, kitapta
bekleyen ve kalplere korku salan
acımasız ordusunu okutmak ve kapalı oldukları yerden çıkarmak istiyordu.
Hepsi, yolu olmayan
ormanda saklanmış, dinleniyorlardı.
ve bilinenlerin en
kötüsü, gölge.
Capricorn'un
kurbanlarının küllerinden meydana
gelmiş, sahibi kadar acımasız olan
ölümsüz varlık.
Onun nefesi ve
parmakları geldiği yere ölüm getirir.
Capricorn onu çağırır
ve ateşten gözleriyle topraktan doğar, yeni kurbanları için can atmaktadır.
Okuma, Meggie!
Meggie, okuma!
Çok güzel.
Muhteşem!
Anne!
Gölge!
Toto, aferin sana.
Anne!
Muhteşem!
Yıldızların
aydınlattığı gecede, gölge farlkı bir ses duydu.
Kız onu çağırdığında,
her şeyi hatırladı.
Kitabı al!
Kendisini meydana
getiren külleri anımsadı bütün acıları
ve kederleri.
Gölge, intikam almaya
gelmişti, bütün zalimlerden, bedbahtlığının
hesabını soracaktı.
Durdurun onu.
Gölge, sahibine doğru
gitti ve dumandan ellerini onun üstüne uzattı.
Bu doğru değil,
durdurun onu.
Kitapta böyle değil.
Durdurun onu,
durdurun!
- Durdurun!
- Meggie, dikkat et!
Baba!
Baba!
- Ver onu bana!
- Geri ver!
Ne kadar güzel bir
gece.
Silvertongue, tam
zamanında geldin!
Hayır!
Olamaz, kalem.
Saldırın!
Saldırın!
- Bırak beni!
- Çekilin yolumdan!
Resa.
Hayır, bırak beni!
Ne, hayır!
Bunların beni durdurabileceğini
mi sanıyorsun?
Yok et onu!
- İlk önce beni
geçmek zorundasın!
- Dikkat et, baba!
Okumaya devam et!
Ne, devam mı edeyim?
Yapamam, kağıt bende
değil.
O zaman yaz.
Haydi, Meggie!
Yapabilirsin.
Gölge, masum bir
buluttan ibaretti.
Haydi, Meggie.
Gölge, masum bir
buluttan ibaretti.
Bunca yıldır onu
kontrol eden efendisini de alarak geldiği
yere geri dönecekti.
Capricorn, kitabın sayfalarına
geri dönecek ve kendi kaderini
yaşayacaktı.
Buna izin
vermeyeceğim.
Baba!
Gölge, Capricorn'u
ayaklarından yakaladı ve yanına aldı.
Ve sonra, rüzgarda savrulan kum taneleri gibi Capricorn'u da Dur!
Yardım edin!
Hayır!
kendisiyle beraber
yok edecekti.
Meggie, okuyor.
Hepsi kitaba
döndüler, her şeyi kaçırdım.
Ben iğrenç kitabıma
geri dönmek istemiyorum.
Genç kızın sesiyle,
herkes ait olduğu yere nereden
geldilerse, oraya gidiyordu.
Mo, Mo!
Toto?
Meggie, beni de özgür bırak.
Ve kitabın yazarı da en sonunda hayal ettiği dünyasına gitti.
Ve kız bütün hayatı boyunca beraber olmak istediği kişilerle Meggie.
birlikteydi.
Tatlım, seni çok
özledim.
Ne oldu?
Kaçırdım.
Her şeyi kaçırdım,
hepsi gitti.
Artık eve dönemeyeceğim.
Bir daha asla okumaz.
Karısını getirdikten
sonra, deneyeceğini söylemişti.
Artık okumaz, bir
daha onları kaybetmek istemez.
Kaybetmesini de
istemem.
Mutlu sonlar hep
beni ağlatmıştır.
Buraya gel.
Dustfinger.
Dustfinger?
Gidelim, gitmek
vakti.
- Koş, Meggie.
- Meggie, çabuk ol.
Kitap gitti.
- Artık ihtiyacımız
kalmadı.
- Güzel, haftalardır
kabus görüyordum.
Haydi.
Sen iyi misin?
Bensiz mi gidiyordun?
Hayır.
- Sen onlardan daha
iyi bir arkadaşsın.
- Eğer gidiyorsan, bunu da yanında götürmelisin.
Bunu çaldın mı?
Belki okuyacak başka
birini buluruz.
Seni eve
gönderebilecek başka bir okuyucu.
Peki ya kız?
Onu sevdin, değil mi?
Benimle gelirsen,
onu bir daha göremezsin.
Silvertongue'nin
çantasından kendim için de bir fotoğraf çaldım.
Seninleysek, bana biraz yardımın dokunsun.
Önümüzde çok yol var.
Dustfinger.
Dustfinger!
Söz verdim.
Şimdi senin sıran.
Harika.
Bunu yapmak
istediğine emin misin?
Kitabın sonunu
hatırlıyorsun ya?
Yazar'a da söyledim,
o kaderimi kontrol edemez.
Kaderim, kendi
ellerimde.
İyi şanslar.
Yanlış yolu seçme, evinden
de ayrılma, tamam mı?
Oku.
Evinden ayrılalı çok uzun yıllar olmuştu ama her şey, hatırladığından daha da güzeldi.
Kelebekler, yemyeşil
otlar Gitti, evine döndü.
Olmak istediği yere
gitti.
Peki ya sen?
Onu takip etmiyorum.
Çünkü, Gwin bende ve
hikayenin sonu farklı olacak, ölmeyecek.
Bizimle kalabilirsin.
Annemin fikriydi.
Üzgünüm, söylememeli
miydim?
Seni geri göndereceğimi
bekleme.
- Belki okumayı
öğretebilirsin?
- Evet.
Belki.
Ben de sana ejder
ateşini öğretirim.
Roxanne!
Roxanne.
||
« Prev Post
Next Post »