Print Friendly and PDF

Translate

Alacakaranlık (2008) Twilight

|

 


122 dk

Yönetmen:

Catherine Hardwicke

Senaryo:

Melissa Rosenberg, Stephenie Meyer

Ülke:

ABD  

Tür:

Dram, Fantastik, Romantik

Vizyon Tarihi:

12 Haziran 2009 (Türkiye)

Dil:

İngilizce

Müzik:

Carter Burwell

Oyuncular

    Kristen   Stewart

    Sarah  Clarke

    Matt  Bushell

    Billy   Burke

    Gil   Birmingham

Devam Filmleri

 

    2008 - Alacakaranlık (429,404)5.2

    2009 - Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay (267,380)4.7

    2010 - Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma (229,594)5.0

    2011 - Alacakaranlık Efsanesi : Şafak Vakti Bölüm 1 (225,320)4.9

    2012 - Alacakaranlık Efsanesi : Şafak Vakti Bölüm 2 (233,003)5.5

 

Özet

Alacakaranlık bir genç kız ile, içgüdüleriyle savaşmak pahasına onu kötü vampirlerden koruyan iyi vampirin aşkını konu alan aksiyon dolu bir modern aşk hikayesidir. Bella Swan (Kristen Stewart) her zaman için diğerlerinden farklı olmuştur; Phoenix kolejindeki moda meraklısı yaşıtlarından biri gibi olmaya çalışmamıştır. Annesi yeniden evlenip Bella’yı babasının yanında yaşaması için Washigton’daki Forks kasabasına gönderdiğinde de pek bir şeyin değişeceğinden umutlu değildir. Uzun süre geçmeden gizemli ve göz kamaştırıcı yakışıklılıkta olan ve daha önce tanıdığı erkeklere hiç benzemeyen Edward Cullen (Robert Pattinson) ile tanışır. Aklı ve zekasıyla kızın ruhunu okur adeta. Çok geçmeden Bella ve Edward, tutkulu ve alışılmışın dışında bir romantizme kapılırlar. Edward dağ keçisinden bile hızlı koşup, gitmekte olan bir arabayı çıplak lleriyle durdurabilm gibi yeteneklere sahiptir ve 1918’den beri azıcık bile yaşlanmamıştır. Tüm vampirler gibi o da ölümsüzdür. Fakat ne kurt gibi sivri dişleri vardır ne de insane kanı içer; Edward ve ailesi yaşam tarzlarındaki seçimleriyle vampirler arasında eşi görülmemiş bir ailedir. Edward için Bella 90 yıldır beklediği o ruh eşidir. Fakat aralarındaki yakınlaşma arttıkça, Edward’I kontrolden çıkarabilecek o eski koku güdüsüyle savaşmak daha zor bir hal alacaktır. Peki ya James (Cam Gigandet), Laurent (Edi Gathegi) ve Victoria (Rachelle Lefevre) - Cullens’ların ölümcül vampire düşmanları - kasabaya Bella’yı bulmak için geldiklerinde neler olacak?

Altyazı

Nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim  ama sevdiğin birisi için can vermek  ölmek için güzel bir yol gibi görünüyor.

Evden ayrıldığım için hayıflanmamaya çalışıyorum.

 Phoenix'i özleyeceğim.

 Havanın sıcak olmasını özleyeceğim.

 Sevecen, dengesiz, yarım akıllı annemi özleyeceğim  ve onun yeni kocasını da.

  Haydi çocuklar!

  İkinizi de seviyorum ama uçağı kaçıracağız.

 Ancak onlar yollarda olmak istiyor.

 Ben de bu yüzden, bir süre babamla kalmalıyım.

 Bu iyi olabilir.

 Sanırım.

 Washington'da, yılın neredeyse her günü yağmurlu ve bulutlu olan  Forks isminde bir kasaba var.

 Nüfusu 3120 kişi.

 İşte buraya taşınıyorum.

 Babam Charlie.

 Kasabanın şefi.

  Saçların uzamış.

  Son gördüğünden beri tekrar kestirdim.

  Sanırım hızlı uzuyorlar.

 Eskiden burada, her yaz iki hafta kalırdım  ancak yıllar oldu.

  Banyodaki birkaç rafı boşalttım.

  Doğru ya.

  Tek banyo.

  Masa lambası iş görüyor.

  Yatak takımını satıcı kadın seçti.

  Moru seviyordun, değil mi?

  Mor iyidir.

  Teşekkürler.

  Pekâlâ.

 Charlie'nin en iyi yanı  insanın başında dikilip durmaması.

 Yolun aşağısından geldiğinizi duydum.

  Sizi görmek güzel.

  Bella, Billy Black'i hatırlıyorsun, değil mi?

  Evet.

  - İyi görünüyorsun.

  - Hâlâ dans ediyorum.

  Sonunda gelebildiğin için memnunum.

  Geleceğini söylediğinden beri Charlie'nin çenesi düştü.

  Pekâlâ, abartma!

  Seni çamura yuvarlayayım da gör.

  Tabii önce bileklerini ezmezsem.

  Gel bakalım!

  Merhaba.

  Ben Jacob.

  - Küçükken çamurdan turtalar yapardık.

  - Evet, hatırladım.

  Hep böyle midirler?

  Yaşlandıkça daha da beter oluyorlar.

  Ne düşünüyorsun bakalım?

  Ne hakkında?

  - Hoş geldin hediyen.

  - Bu mu?

  - Billy'den aldım.

  - Evet.

  - Motoru senin için elden geçirdim.

  - Haydi ya!

  Aman Tanrı'm!

  Mükemmel!

  Şaka yapıyor olmalısınız!

  Üzgünüm.

  Beğeneceğini söylemiştim.

  - Çocukların derdinden anlarım.

  - Evet, dostum.

  Bomba gibisin.

  Pekâlâ.

  Vites değiştirmek için debriyaja iki kez basman gerekiyor   ama bunun dışında bir sorunu yok.

  - Bu değil mi?

  - Evet o.

  Pekâlâ.

  - Okula gitmek ister misin?

  - Ben ayrılmış arazideki okula gidiyorum.

  Anladım.

  Bu kötü oldu.

  Tanıdık biri iyi olurdu.

 Yeni okulumdaki ilk günüm.

 Aylardan Mart.

  Sömestrin yarısındayız.

 Harika!

  Güzel araba.

  Sağ ol.

  Sen yeni kız, Isabella Swan olmasın.

  Ben Eric.

  Okulun gözü, kulağıyımdır.

  Ne ihtiyacın olursa  Tur rehberi, yemek zamanları, ağlayacak bir omuz  Aslına bakarsan ben; şu acısını içinde yaşayan, sessiz tiplerdenimdir.

  Makalen için güzel başlık!

  Gazeteyi ben çıkarırım.

  Haber de sensin, güzelim.

  Ön sayfada.

  Yok, hayır.

  Lütfen yapma  Rahat ol.

  Makale falan yok.

  - Teşekkürler.

  - Tamam mı?

  Tamam, tamam.

  Yakala, yakala!

  Sende!

  Özür dilerim.

  Beni oynatmamalarını söylemiştim.

  Hayır, hayır.

  Sen Isabella'sın, değil mi?

  Bella.

  - Tamam.

  Merhaba, ben Mike Newton.

  - Memnun oldum.

  Ne smaçtı ama!

  Bu arada, ben Jessica.

  - Arizona'dan geldin, değil mi?

  - Evet.

  Arizonalıların bronz olması gerekmiyor mu?

  Evet.

  Belki de beni bu yüzden postalamışlardır.

  Bu iyiydi.

  Çok komikti.

  Temel parça o.

  Bizim de gökyüzüne kadar tırmanan şu çılgın piramitlerimizden olacak.

  Zevkle.

  - Daha sonra hepiniz birer beşlik çakabilirsiniz.

    - Arkadaşımla tanıştın mı?

  Hey, Mikey!

  Demek yeni kızım Bella'yla tanıştın.

  - Yeni kızın mı?

  - Evet.

  Benim kızım!

  - Oyununu bozduğum için üzgünüm, Mike.

  - Taylor.

  Tanrım!

  Sanki yeniden birinci sınıftayız.

  Sen de yeni, parlak oyuncaksın.

  Gülümse!

  Pekâlâ.

  Üzgünüm.

  Makale için lazımdı.

  Makale olmayacak, Angela.

  Bu konuyu bir daha açma!

  - Tamam.

  Ben sadece  - Seni kolluyorum, tatlım.

  Sanırım bu sayı da, genç yaştaki alkol sorunu üzerine olacak.

  Yeme bozuklukları üzerine de yazabilirsiniz   ya da dolgulu yüzücü giysileri üzerine.

  - Evet.

  İyi fikir.

  Kirk, değil mi?

  Tam da benim düşündüğüm gibi.

  Burada olimpik ölçülerden bahsediyoruz.

  - İmkanı yok.

  O çok zayıf.

  Saçma olur.

  - Kesinlikle.

  Onlar kim?

  Cullenlar.

  Dr.  Cullen ve Bayan Cullen'ın evlatlık çocukları.

  Alaska'dan buraya birkaç yıl önce taşındılar.

  - Genelde kendi aralarında takılırlar.

  - Evet çünkü hepsi birlikteler.

  Yani birlikte, birlikteler.

  Sarışın olan Rosalie.

  Koyu saçlı, iri olanın adı da Emmett.

  Aralarında bir şey var.

  - Bunun yasal olduğundan bile şüpheliyim.

  - Jes, gerçekte akraba sayılmazlar.

  Evet ama beraber yaşıyorlar.

  Garip.

  Kısa, koyu renk saçlı olan Alice.

  Çok garip bir tip.

  Jasper'la beraber.

  Hani şu sarışın olan.

  Onun da acı çekiyormuş gibi bir hali var.

  Dr.

  Cullen hem üvey baba hem de çöpçatan gibi.

  Belki bir gün beni de evlat edinir.

  O kim?

  Edward Cullen.

  Göz kamaştırıcı olduğu bir gerçek   ama görünüşe göre buradaki kimseyi beğenmiyor.

  Sanki çok da umurumda.

  İşte böyle.

  - Bence zamanını boşa harcama.

  - Öyle bir şey düşünmüyorum.

  - Bay Molina.

  - Merhaba Mike.

  Evet.

  Bayan Swan.

  Merhaba.

  Giriş kağıdınız?

  Teşekkür ederim.

  Sınıfımıza hoş geldiniz.

  Bunlar malzemeleriniz.

  Oturacak tek bir yerimiz kaldı.

  Buradan buyurun.

  Konuyu yakalamaya çalışın.

  Pekâlâ arkadaşlar.

  Bugün tenya olarak da bilinen   beyaz kurtçukların hareketlerini inceleyeceğiz.

 Bizim yapacağımız şey  onlara yeniden can vermek.

 Zombi solucanlar.

 Cep telefonu yok.

  Haydi başlayalım.

 Nazik davranın.

 Lütfen orasından kesmeyin.

  Oradan kesmek yok.

  İnanamayacaksınız.

 Biz bunları kontrol ederken, siz de dikkatinizi vermeye çalışın.

  İçlerinden birisinde boş yer olmalı.

  Fizik?

  Biyokimya?

  Tüm sınıflar dolu, tatlım.

  Bir saniye, canım.

  Korkarım ki biyolojide kalmak zorundasın.

  N'apalım katlanacağız artık!

  Böylesine güzelleşip, serpildiğine inanamıyorum.

  Merhaba, Bella.

  Beni hatırladın mı?

  Bir keresinde Noel Baba olmuştum.

  Waylon, buradaki son yılbaşını geçirdiğinde henüz dört yaşındaydı.

  - Üzerinde bir etki bıraktığımdan eminim.

  - Huyundur zaten.

  Çatalı görünen Noel Baba mı?

  Çocuklar o küçük şişeleri severdi.

  Neyse.

  Bırakalım da kız vejetaryen burgerini yesin, Waylon.

  Bitirince bana seslen de en sevdiğin böğürtlenli pastadan getireyim.

  Baban da her perşembe ondan sipariş eder.

  Teşekkürler.

  Harika olur.

  - Al.

  - Teşekkürler.

 Merhaba tatlım.

  Dinle.

 Phil'in sezona hazırlık antrenmanları iyi giderse, Florida'ya taşınabiliriz.

 Üç dakika daha konuşmak için 1.

 25 $ atın.

  - Anne, cep telefonun nerede?

  - Gülmek yok.

  Şarj aletimi kaybetmedim ama ortadan yok oldu.

 Çok komik!

  Teknolojiden nefret ediyorum.

  - Seni özledim.

  - Ben de seni özledim, canım.

  Bana okulundan bahset.

  İnsanlar nasıl?

  Hiç tatlı çocuk var mı?

 Sana iyi davranıyorlar mı?

  Hepsi de çok sıcakkanlı.

  - Anlat bakalım.

  - Önemli değil.

 - Tabii ki önemli, tatlım.

  - Yapmam gereken ödevler var.

  Sonra konuşuruz.

  - Peki.

  Seni seviyorum.

  - Ben de.

 Onunla yüzleşmeyi ve sorununun ne olduğunu sormayı düşünüyordum   ama ortalarda gözükmedi.

 Ertesi gün.

 Yine ortalarda yoktu.

 Günler geçtikçe  durum garipleşmeye başladı.

  - İyi misin?

  - Evet, iyiyim.

  Buz iyice dengemi bozuyor.

  Farkındayım.

  Ben de bu yüzden kamyonetine yeni lastik taktım.

  Eskiler iyice kabaklaşmıştı.

  Yemeğe geç kalabilirim.

  Mason County'ye gitmem gerekiyor.

  Grisham Atölyesi'ndeki güvenlik görevlilerinden biri   bir çeşit hayvan tarafından saldırıya uğramış.

  Hayvan tarafından mı?

  Artık Phoenix'te değilsin, Bells.

  Her neyse.

  Duruma el atmam gerekiyor.

  - Dikkatli ol.

  - Her zaman dikkatliyimdir.

  Lastikler için teşekkürler.

  Balo komitesi kız işi ama ben zaten olayı gazeteden duyuracağım.

  Hem müziklerin ayarlanması için de birisine ihtiyaçları vardı.

  Senin müzik listen de lazım.

  Baksana.

  Merak ediyorum da acaba bir randevun  Ne haber Arizona?

  Yağmuru seviyor musun bakalım?

  - Zamanla alışırsın.

  - Mike, çok şirinsin, adamım.

  - Biliyorum.

  - Sahiden de harikaydı.

 Oyunumu neden bozuyorsun ki?

  Sıranı bekle.

 Oldu.

  Bu arada Ne oynuyorsun, T-Ball mu?

  Merhaba.

  Geçen hafta kendimi tanıştırma fırsatı bulamadığım için üzgünüm.

  Ben Edward Cullen.

  Sen de Bella olmalısın.

  Evet.

  Şu an lâmlarınızda soğan kökü hücreleri var.

  Onları mitoz bölünmenin safhalarına ayırmanızı ve etiketlendirmenizi istiyorum.

  Bitiren ilk çiftin kazanacağı ödül   altın soğan!

  Önden bayanlar.

  Ortalarda yoktun.

  Evet.

  Birkaç günlüğüne kasaba dışındayım.

  Kişisel sebeplerden ötürü.

  Profaz.

  Bakmamın sakıncası var mı?

  Profaz.

  Demiştim.

  Yağmuru sever misin?

  Ne?

  - Bana havayı mı soruyorsun?

  - Evet.

  Evet, sanırım.

  Yağmurdan pek hoşlanmam.

  Soğuk ve ıslak olan hiçbir şeyden.

  N'oldu?

  Yok bir şey.

  Anafaz.

  - Bakmamın sakıncası var mı?

  - Bak, tabii ki.

  Anafaz.

  Söylediğim gibi.

  Yağmurdan ve soğuktan bu kadar nefret ediyorsan   neden kıtadaki en yağışlı yere taşındın?

  Durum biraz karışık.

  Anlayabileceğimden eminim.

  Annem tekrardan evlendi.

  Adamdan hoşlanmıyor musun?

  Hayır, ondan değil.

  Phil iyi biridir.

  Metafaz.

  Bakmak ister misin?

  Hayır.

  Sana inanıyorum.

  Neden sen de annen ve Phil'le taşınmadın?

  Phil ikinci ligde beyzbol oynuyor.

  Bu yüzden de çok fazla seyahat ediyor.

  Annem de evde benimle kalıyordu ama bu durumun onu mutlu etmediğinin farkındaydım.

  Bu yüzden de bir süre babamla kalmaya karar verdim.

  Ama şimdi de sen mutsuzsun.

  - Hayır.

  - Kusura bakma.

  Sadece   seni anlamaya çalışıyorum   ama seni çözebilmek çok zor.

  Lens mi kullanıyorsun?

  Hayır.

  Son gördüğümde gözlerin siyahtı   ama şimdi kızıl kahverengi.

  - Evet.

  Sebebi   florasanlar.

 911'i arayın!

  Ben aradım.

  Birilerini gönderiyorlar.

  Bella, üzgünüm.

  Panikledim.

  911'i arıyorum.

 İyi misin?

  İyi misin?

  Seninle sonra konuşacağız.

  - İyi misin?

  - İyiyim, baba.

  Sakinleş.

  Üzgünüm, Bella.

  Durmaya çalıştım.

  - Biliyorum.

  Tamam.

  - Hayır.

  Tabii ki de tamam değil!

  - Baba, onun hatası değildi.

  - Ölebilirdin.

  Anlıyor musun?

  Evet ama ölmedim.

  Ehliyetinle vedalaş, evlat.

  Şefin kızının burada olduğunu duydum.

  Dr.

  Cullen.

  Charlie.

  Ben ilgilenirim, Jackie.

  Isabella.

  Bella.

  - Pekâlâ, Bella.

  Duyduğuma göre yavaşça düşmüşsün.

  Nasılsın?

  - İyiyim.

  Buraya bak.

  Travma sonrası stres ya da uyum sorunu yaşayabilirsin   ancak genel durumun normal.

  Beyin travmasına dair bir işaret de yok.

  - Bence iyisin.

  - Üzgünüm, Bella.

  Gerçekten de  Edward orada olmasaydı durum çok daha kötü olabilirdi.

  Beni yoldan o çekti.

  Edward.

  Oğlun mu?

  Evet, inanılmazdı.

  Beni öyle hızlı yakaladı ki.

  Ayrıca yakınımda da değildi.

  Çok şanslıymışsın.

  Bazı kağıtları imzalamam gerekiyor.

  Sen de anneni arasan iyi olur.

  Ona söyledin mi?

  Muhtemelen  çıldırmıştır.

 Olanları on beş kişi gördü.

  Ne yapmalıydım?

  Ölmesine izin mi verseydim?

  Bu sadece seni ilgilendirmiyor.

  Sonu hepimize dokunur.

  Bunu muayenehanemde konuşsak iyi olur.

  - Seninle biraz konuşabilir miyim?

  - Rosalie.

  Ne?

  - Nasıl oldu da yanıma o kadar hızlı geldin?

  - Zaten yanındaydım, Bella.

  Hayır.

  Bahçenin karşısında, arabanın yanındaydın.

  Hayır, değildim.

  Oradaydın!

  Bella  başını çarptın.

  Sanırım kafan karıştı.

  - Ne gördüğümün farkındayım.

  - Peki tam olarak neydi?

  Minibüsü durdurdun.

  Elinle ittin onu.

  Kimse sana inanmaz.

  Kimseye söylemeyecektim.

  Gerçeği bilmeliyim.

  Sadece teşekkür edip, boş versen olmaz mı?

  Teşekkür ederim.

  - Bunun peşini bırakmayacaksın, değil mi?

  - Hayır.

  O zaman hayal kırıklığının tadını çıkarmaya bak.

 Edward Cullen'ı rüyamda ilk defa o gece gördüm.

  Herkes izin belgelerini çıkarsın.

  - Sammy, belgeleri topla, lütfen.

  - Tamam.

  Haydi çocuklar, gidiyoruz.

 Haydi, herkes binsin.

  Gidiyoruz!

  Şuna bak!

  Hâlâ hayattasın!

  Evet.

  Sanırım yanlış alarmdı.

  Sana sormak istediğim bir şey var.

  Gerçi daha bir ay var ama   benimle baloya gitmek ister misin?

  Ne düşünüyorsun?

  - Neyle ilgili?

  - Gitmek istiyor musun?

  Baloya yani.

  Benime  beraber.

  Baloya  Dans etmek   benim için pek iyi bir fikir değil.

  Hem hafta sonu Jacksonville'de yapacak işlerim var.

  - Erteleyemez misin?

  - İadesiz bilet.

  Bence Jessica'ya sor.

  Seninle gitmek istediğini biliyorum.

  Çocuklar, haydi ama!

  Gitmemiz lazım, gitmemiz!

  Yeşil nedir?

  İyidir!

  Haydi gidiyoruz!

  Diğer otobüse, haydi!

 Yumurta kabukları, birinci sınıf havuçlar  Bu gübre mükemmel.

  Biraz doldur bakalım, Eric.

  - Peki, efendim.

  - Çok iyi, çok iyi.

  Şimdi size buharı tüten bir organik gübre çayı yapacağım.

  Ben alayım.

  Kendi içerisinde geri dönüşümlü.

  En temel şekli bu.

 Sakın içme!

  Bitkiler için o.

  Jacksonville'de ne var?

  Sen nereden biliyorsun?

  Ben  Sorumu cevaplamadın.

  Sen de benimkilerin hiçbirini cevaplamıyorsun.

  Bana selam bile vermiyorsun.

  Selam.

  Minibüsü nasıl durdurduğunu söyleyecek misin?

  Evet.

  Adrenalin patlaması yaşadım.

  Yaygın bir durumdur.

  Google'da aratabilirsin.

  Floridalılar.

  Jacksonville'de olan  Yürürken önüne bakamaz mısın?

  Kaba davrandığım için üzgünüm ama bence en iyisi bu.

  Bella!

  Beni baloya kim davet etti, tahmin et!

  Aslında Mike'ın sana sormasını bekliyordum.

  - Bu durum garip olmaz, değil mi?

  - Hayır, hiç garip olmaz.

  - Birbirinize çok yakışıyorsunuz.

  - Değil mi?

  Bella, solucana bak!

  Bella, arkadaş olmamalıyız.

  Bunun farkına daha erken varmalıydın.

  Neden minibüsün beni ezmesine izin vermedin ki?

  Böylece pişmanlık duygusundan kurtulurdun.

  Seni kurtardığım için pişman olduğumu mu söylüyorsun?

  Ne yapmaya çalıştığını görebiliyorum ancak sebebini bilmiyorum.

  Aslına bakarsan bildiğin hiçbir şey yok.

  Merhaba.

  Sen de bizimle mi geleceksin?

  Hayır.

  Otobüsümüz dolu.

  Annen tekrardan aradı.

  Senin hatan.

  Ona kazadan bahsetmemeliydin.

  - Bitirdin mi?

  - Evet.

  Sanırım haklısın.

  Her zaman endişe edecek bir şeyler bulur.

  Sesi farklı geliyordu.

  Mutlu gibi.

  Sanırım şu Phil iyi bir adam.

  Evet, öyledir.

  Pekâlâ.

 Hayır, parmaksız eldiven lazım.

  Sana parmaksız eldiven lazım.

 Hayır, neden benimle tartışıyorsun?

  Lazım dedim.

 - Donarsın yoksa.

  - Bilemiyorum.

  Hey!

  La Push, tatlım.

  Geliyor musun?

  Ne anlama geldiğini bilmem gerekiyor mu?

  Yarın hep beraber Quileute yakınlarındaki La Push kumsalına gidiyoruz.

  Evet.

  Çok fazla gelen var.

  Ayrıca ben sadece internette sörf yapmam.

  Eric, sadece bir kez ayakta durabildin.

  O da köpükten bir tahtaydı.

  Hem balinaları da seyredeceğiz.

  Sen de gel.

  La Push, tatlım.

  La Push.

  Şunu söylemeyi kesersen gelirim.

  Sahiden de korkunç, dostum.

  - Ne?

  Öyle okunuyor.

  - Şimdi  Yenilebilir sanat.

  Teşekkürler.

  Senin şu sürekli değişen ruh halin şok geçirmeme neden oluyor.

  Ben sadece arkadaş olmasak daha iyi, dedim; arkadaş olmak istemediğimi söylemedim.

  Bu da ne demek oluyor?

  Aklın varsa benden uzak durursun, demek oluyor.

  Diyelim ki aptalın tekiyim.

  - Bana gerçeği söyler miydin?

  - Muhtemelen, hayır.

  Senin teorilerini duymayı tercih ederim.

  Radyoaktif örümcekler   ve kriptonit ihtimalleri üzerinde duruyorum.

  Yani şu süper kahraman olayları.

  Peki ya kahraman değil de   kötü adamsam?

  Değilsin.

  Neden göz korkutmaya çalıştığını anlıyorum.

  Bu sadece insanları senden uzak tutmak için giyilmiş bir maske.

  Neden sadece   takılmıyoruz?

  Kumsala gidiyoruz.

  Sen de gel.

  Hem eğleniriz.

  - Hangi kumsal?

  - La Push.

  Bilemiyorum.

  O kumsalın nesi var?

  Biraz kalabalık.

  - Buz gibi.

  - Sadece ayaklarımı sokacağım.

  - Değer mi bilemiyorum.

  - Hem o kadar yol geldik.

  En azından ayaklarımı sokayım.

  - Haklı.

  - Bebek gibisiniz.

  Eric'in beni baloya davet etmesini bekliyorum   ama hâlâ etmedi.

  Sen onu etsene.

  Kontrolü ele al.

  Güçlü ve bağımsız bir kadınsın.

  - Öyle miyim?

  - Evet.

  - Şunu kapatır mısın?

  - Tamam.

  - Bella.

  - Merhaba, Jacob.

  Çocuklar bu Jacob.

  - Selam, çocuklar.

  Ne var ne yok?

  - Selam.

  - Yoksa beni takip mi ediyorsun?

  - Hatırlarsan burası benim bölgem.

  Sörf mü yapacaksın?

  Tabii ki, hayır.

  Çocuklar, Bella'ya arkadaşlık etseniz iyi olur.

  Çıktığı onu ekti de.

  - Hangi çıktığı?

  - Edward'ı davet etti.

  Nezaketen.

  Hepsi bu.

  Bence iyi düşünmüş.

  Kimse onu davet etmiyor.

  - Evet çünkü Cullen delinin teki.

  - İyi söyledin!

  Onu tanıyor musunuz?

  Cullenlar buraya gelmez.

  Arkadaşların "Cullenlar buraya gelmez.

 " diyerek neyi kastetti?

  Demek yakaladın.

  Bu konu hakkında konuşmamalıyım.

  Sır saklayabilirim.

  Sadece eski ve korkutucu bir hikaye.

  Ama öğrenmek istiyorum.

  Pekâlâ.

  Quileuteliler'in soyunun, sözüm ona kurtlara dayandığını biliyor muydun?

  Ne?

  - Kurtlar derken, sahici kurtlar mı?

  - Evet.

 Bu, kabilemizin efsanesidir.

  Peki ya Cullenlar'ın hikayesi nedir?

  Onların düşman kabileden olduğu varsayılır.

 Dedemin dedesi, yani liderimiz, onları bizim topraklarımızda avlanırken bulmuş   ancak diğerlerinden farklı olduklarını iddia etmişler.

  Biz de onlarla bir anlaşma yapmışız.

  Quileute topraklarından uzak durdukları sürece   onların soluk benizlilerden olduklarını ifşa etmeyecekmişiz.

  Buraya yeni taşındıklarını sanıyordum.

  Belki de yeniden taşınmışlardır.

  Elime değdi.

  Yılan!

  Yapma!

  - Onlar gerçekte ne?

  - Bu sadece bir hikaye, Bella.

  Haydi, gidelim.

  Kim var orada?

  Gerald?

  Gerald?

  Merhaba.

  Güzel ceket.

  Kimsin sen?

  Hep aynı, saçma sorular.

  "Kimsin sen?

 " "Ne istiyorsun?

 " "Bunu neden yapıyorsun?

 " James   yemeğimizle oynamayalım.

 

Quileute Efsaneleri

Kitap Sonuçları Burada değil.

  Hava ne zaman güneşli olsa Cullenlar ortalarda gözükmez.

  Hendek falan mı kazarlar?

  Hayır.

  Doktor Cullen ve Bayan Cullen onları kamp yapmaya götürür.

  Benimkilerin o tarz şeylerle alakası yoktur.

  Kızlar, baloya Eric'le gidiyorum.

  Ona ben sordum.

  Kontrolü ele aldım.

  Sana söylemiştim.

  - Sahiden de şehir dışına mı çıkacaksın?

  - Evet.

  Şu aile işlerinden birisi.

  Tüm güzel elbiseler silip süpürülmeden, alışveriş için Port Angeles'a gitmeliyiz.

  Port Angeles'a mı?

  - Ben de gelebilir miyim?

  - Tabii ki.

  Fikirlerine ihtiyacım var.

  Bunu beğendim   ama şu tek omuz olayı içime sinmedi.

  Ben de bunu beğendim.

  Cinsi de güzel.

  - Bir şey takmana gerek de kalmaz.

  - Jess, ne düşünüyorsun?

  Eflâtun bana gitti mi?

  Evet, hoş oldu.

  Ben de şu, gül kurusu renkli olanı sevdim.

  Tamam, bu hoş oldu.

  Göğüslerimi de güzel gösterdi.

  Çok güzel.

  - Rahatsız edici.

  - İğrenç.

  Bella, sen ne düşünüyorsun?

  Harika görünüyor.

  Bundan önceki beş elbise için de aynısını demiştin.

  Hepsi de güzeldi.

  Bu tarz şeylerle pek ilgili değilsin, değil mi?

  Aslında ben kitapevine gitmek istiyorum.

  Sizinle restoranda buluşurum.

  - Emin misin?

  - Evet, görüşürüz.

  - Tamam.

  - Tamam.

  Gerçekten de haklı.

  Harika görünüyor.

  Buyurun.

  İyi geceler.

  Teşekkürler.

  - Seni mağazada görmüştük.

  - Hey!

  Neden kaçıyorsun?

  - İşte burada.

  - N'aber?

  - Çocuklar, ne haber?

  - Ne haber, kız?

  Nereye gidiyorsun?

  Nereye gidiyorsun?

  Beraber bir şeyler içelim.

  Biraz bizimle takıl.

  Haydi ama eğleniriz.

  - Sorun ne?

  - Hiç hoşlanmadı, dostum.

  - Çok hoşsun.

  - Dokunma bana!

  - Çok tatlı.

  - Harbiden  Dokunma bana!

  Arabaya bin!

  Çok tehlikeli hareketti.

  Geri dönüp, kafalarını koparmalıyım!

  Hayır.

  Ne kadar alçak ve iğrenç şeyler düşündüklerini bilmiyorsun.

  Sen biliyor musun?

  Tahmin etmek çok da zor değil.

  Başka bir konu açıp, dikkatimi dağıt ki; geri dönmeyeyim.

  Kemerini tak!

  Asıl sen kendininkini tak.

  Bence salata güzeldi.

  - Kızlar, üzgünüm.

  Ben  - Nerelerdeydin?

  Sana mesaj bıraktık.

  Seni bekledik ama acıkmaya başladık.

  O yüzden de  Bella'yı yemekten alıkoyduğum için üzgünüm.

  Birbirimize rastladık ve biraz çene çaldık.

  Hayır, sorun değil.

  Böyle şeyler olur, değil mi?

  Biz de gidiyorduk.

  Bella, sen de  Sakıncası yoksa Bella'nın karnını doyurduğundan emin olmak istiyorum.

  Onu eve bırakırım.

  Çok düşüncelisin.

  Gerçekten de çok düşüncelisin.

  Evet.

  Bir şeyler yesem iyi olur.

  Öyleyse yarın görüşürüz.

  - Görüşürüz.

  - Tamam.

  Bir porsiyon mantarlı ravioli.

  - Teşekkürler.

  - Önemli değil.

  - İstediğiniz başka bir şey var mı?

  - Hayır, teşekkür ederim.

  Seslenin yeter.

  Bir şey yemeyecek misin?

  Hayır, özel bir diyet uyguluyorum.

  Bazı cevaplar istiyorum.

  Evet, hayır,   karşıya geçmek,   1.

 77245,  - Pi sayısının kare kökünü merak etmiyorum.

  - Biliyor muydun?

  Nerede olduğumu nasıl bildin?

  Bilmiyordum.

  - Pekâlâ.

  - Ne?

  Gitme.

  Beni  takip mi ettin?

  Sana karşı çok korumacıyım.

  Öyleyse beni takip ettin.

  Yardımıma ihtiyacın olana kadar seninle arama mesafe koymaya çalışıyordum   ancak daha sonra o alçakların ne düşündüklerini duydum.

  Bir saniye.

  Ne düşündüklerini duyduğunu mu söyledin?

  Yani sen   düşünceleri okuyabiliyorsun.

  Bu odadaki herkesin düşüncelerini okuyabilirim   ancak seninkilerin dışında.

  Para.

 Seks.

 Para.

 Seks.

  Kedi   ama sana gelince, hiçbir şey yok.

  Çok sinir bozucu.

  Bende bir sorun mu var?

  Burada düşünce okuyabildiğimden bahsediyorum, sen ise bende bir sorun mu var, diyorsun.

  Ne oldu?

  Artık kendimde   senden uzak durmaya yetecek gücü bulamıyorum.

  Durma öyleyse.

  Yeterince ısındım.

  Ellerin çok soğuk.

  Neler olmuş burada?

  Babam hâlâ burada.

  Kenara çeker misin?

  Benim babamın arabası da burada.

  Ne yapıyor ki burada?

  Carlisle, neler oluyor?

  Waylon Forge, evinin yakınında bir teknenin içerisinde ölü bulundu.

  - Ben de cesedi inceledim.

  - Öldü mü?

  - Nasıl?

  - Hayvan saldırısı.

  Mason'daki güvenlik görevlisinin başına gelenle aynı şekilde mi?

  Evet, ona benziyor.

  Şehre gittikçe yaklaşıyor olmalılar.

  Bella, içeri girsen iyi olur.

  Waylon babanın arkadaşıydı.

  Tamam.

  Görüşürüz.

  Çok üzgünüm, baba.

  Otuz yıllık arkadaşımdı.

  Merak etme.

  Bunun sorumlusunu bulacağız.

  Bu arada   bunu yanında taşımanı istiyorum.

  - Bilemiyorum 

- Bunu yaşlı bir adamın tavsiyesi olarak al.

  Haydi, eve gidelim.

  Soğuk varlık.

Soğuk Varlık: Apotamkin

MISIR

MISIRLILAR: Ölümsüzlük İçeceği

HİNDİSTAN

GANG NEHRİ FELAKETLERİ

PERU

ŞEYTAN PARÇALAMA

Ölümsüz

Hız

Güç

Soğuk Tenli

Ölümsüz

Kan İçen İnanılmaz derecede hızlı ve güçlüsün.

  Tenin solgun ve buz gibi soğuk.

  Gözlerin renk değiştiriyor.

  Bazen sanki başka bir çağdan gelmiş gibi konuşuyorsun.

  Hiçbir şey yiyip, içmiyorsun.

  Gün ışığına çıkmıyorsun.

  Kaç yaşındasın?

  On yedi.

  Ne kadar süredir on yedi yaşındasın?

  Bir süredir.

  Ne olduğunu biliyorum.

  Söyle.

  Yüksek sesle.

  Söyle!

  Vampir.

  Korkuyor musun?

  Hayır.

  O zaman en temel soruyu sor.

  Neyle besleniriz?

  Bana zarar vermezsin.

  Nereye gidiyoruz?

  Bulutların az olduğu bir yere.

  Dağın tepesine.

  Gün ışığında nasıl göründüğümü görmelisin.

  İşte bu yüzden gün ışığına çıkmıyoruz.

  İnsanlar farklı olduğumuzu anlar.

  İşte ben buyum.

  Elmas gibi.

  Çok güzelsin.

  Güzel mi?

  Bu bir katilin teni, Bella.

  Ben bir katilim.

  Buna inanmıyorum.

  Çünkü bir yalana inanıyorsun.

  Bir maskeye.

  Ben dünyanın en tehlikeli yırtıcısıyım.

  Bendeki her şey, seni bana çekiyor.

  Sesim, yüzüm  Hatta kokum.

  Sanki bunlara ihtiyacım varmış gibi.

  Sanki benden kaçabilirmişsin gibi!

  Sanki benimle mücadele edebilirmişsin gibi.

  Ben öldürmek için yaratıldım.

  Umurumda değil.

  Daha önce insan öldürdüm.

  Bir önemi yok.

  Seni de öldürmek istedim.

  Hiçbir insanın kanını seninki kadar çok istemedim.

  Sana güveniyorum.

  Güvenme.

  Buradayım ve sana güveniyorum.

  Ailemle ben diğerlerinden farklıyız.

  Sadece hayvanları avlarız.

  Susuzluğumuzu kontrol etmeyi öğrendik   ama senin kokun   benim için bir uyuşturucu gibi.

  Sanki bana özel bir eroin.

  İlk tanıştığımızda benden, neden o kadar çok nefret ettin?

  Ettim.

  Seni öylesine istiyordum ki.

  Kendimi kontrol edebilir miyim, hâlâ bilmiyorum.

  Edebileceğini biliyorum.

  Düşüncelerini okuyamıyorum.

  Ne düşündüğünü bana söylemelisin.

  Artık korkuyorum.

  Güzel.

  Senden değil   beni bırakıp gitmenden, tekrar ortadan kaybolmandan korkuyorum.

  Seni ne kadar süredir beklediğimi bilmiyorsun.

  Demek aslan kuzuya aşık oldu.

  - Ne aptal bir kuzu.

  - Ne hastalıklı, mazoşist bir aslan.

 Üç şeyden kesinlikle emindim.

 Birincisi  Edward bir vampirdi.

 İkincisi  onun ne kadar baskın olduğunu bilmediğim bu yanı  kanıma susamıştı.

 Üçüncüsü  ona koşulsuz ve geri dönülemez bir şekilde aşık olmuştum.

  Balo temamız Monte Carlo mu?

  Kumar, smokin   ve Bond  James Bond!

  Aman Tanrı'm!

  Herkes bize bakıyor.

  Şu çocuk hariç.

  Hayır, o da baktı.

  Nasılsa cehenneme gideceğimden beri   tüm kuralları yıkıyorum.

  Bir insanın sizin gibi olabilmesi için   ölüme mahkum olması mı gerekiyor?

  Hayır.

  Beni dönüştüren Carlisle'dı.

  Bunu sadece başka seçeneği kalmayanlara yapar.

  Peki ne kadar süredir bu durumdasın?

 1918'den beri.

 Carlisle beni bulduğunda İspanyol Gribi'nden ölüyordum.

 Nasıl bir histi?

 İnanılmaz derecede acı veren bir zehirdi  ancak Carlisle'ın durumu çok daha zordu.

  Birçoğumuz kendisini durduramaz.

  Sadece ısırması yetmiyor mu?

  Tam olarak öyle sayılmaz.

  İnsan kanının tadına bir kez baktığımızda   kendimizden geçeriz.

  Durmak neredeyse imkansızdır.

 Ama Carlisle durdu.

 İlk önce beni, sonra da karısı Esme'yi dönüştürdü.

 Öyleyse insanları öldürmemenin asıl nedeni   Carlisle değil.

  Hayır, tek sebep o değil.

  Bir canavar olmak istemiyorum.

  Biz kendimizi vejetaryen olarak tanımlıyoruz.

  Hayvan kanını sadece hayatta kalabilmek için içiyoruz.

  Bizi  sadece peynir yiyerek hayatını sürdüren bir insan gibi düşün.

  Güçlü kalmanı sağlıyor ancak asla tam olarak tatmin olmuyorsun.

  Mesela hiçbir şey senin kanını içmenin yerini tutamaz.

  Waylon'ı öldüren diğer vampirler miydi?

  Evet.

  Başkaları da var.

  Ara sıra bazılarına denk geliyoruz.

  Ailenin diğer üyeleri de senin gibi düşünceleri okuyabiliyor mu?

  Hayır.

  Sadece ben okuyabilirim   ama Alice de geleceği görür.

  Eminim benim geleceğimi de görmüştür.

  Alice'in gördükleri değişkendir.

  Gelecek her an değişebilir.

  İnsan gibi davranır mısın?

  Etrafta komşular var.

  Seni yarın bize götürüyorum.

  Sağ ol.

  Ailen de olacak mı?

  Evet.

  Ya benden hoşlanmazlarsa?

  Vampirlerle dolu bir eve gideceğin için değil de   seni onaylamayabilecekleri için mi endişeleniyorsun?

  Seni güldürdüğüme sevindim.

  Sorun ne?

  Karmaşıklık.

  Yarın seni alırım.

  Kamyonetinizi ziyarete mi geldiniz?

  İyi görünüyor.

  Göçük gitmiş.

  Aslında kamyonu değil de televizyonunuzu ziyarete geldik.

  Sezonun ilk maçı.

  Hem Jacob de seni tekrar görmek için başımın etini yiyip durdu.

  Eksik olma baba.

  Gerçekleri söylüyorum, evlat.

  - Biralar geldi.

  - Tebrikler, şef.

  Harry Clearwater'ın ev yapımı kızarmış balık krakerleri.

  Güzel.

  - Waylon davasında bir gelişme var mı?

  - Bence onu öldüren bir hayvan değil.

  Ben de öyle düşünmüştüm.

  Etrafta dedikodular dolanıyor.

  - İnsanları tehlikeden uzak tutmak lazım.

  - Haklısın.

  Başka birisinin daha zarar görmesini istemeyiz, değil mi?

  İnanılmaz.

  Çok geniş ve ferah.

  Ne bekliyordun ki?

  - Tabut, zindan ya da hendek mi?

  - Hayır, hendek beklemiyordum.

  Beklemiyordun demek.

  Burası saklanmak zorunda kalmadığımız tek yer.

  Onlara uğraşmamalarını söylemiştim.

 Soteye birazcık yağ ekleyin  ve orta ateşte yağ ile beraber pişirmeye başlayın.

 Şimdi de etlerimizi gördüğünüz gibi dilimliyoruz  - Kız İtalyan mı bari?

  - Adı Bella.

  Ne olursa olsun seveceğinden eminim.

  Kokusunu alıyorum.

  İşte insan geliyor.

  Bella, biz de senin için İtalyan yemeği yapıyorduk.

  Bella, bu Esme.

  Hangi açıdan bakılırsa bakılsın kendisi benim annem.

  Senin sayende ilk kez mutfağa girdik.

  Umarım açsındır.

  - Kesinlikle.

  - Aslına bakarsanız yiyip de geldi.

  Mükemmel!

  - Sizin yemediğinizi bildiğimden  - Tabii ki.

  Çok düşüncelisin.

  Rosalie'yi boş ver.

  Ben öyle yapıyorum.

  Tabii.

  Bunun bizim için hiçbir tehlikesi yokmuş gibi davranmaya devam edelim.

  Kimseye bir şey söylemem.

  O da bunun farkında.

  Sorun şu ki   ikiniz birlikte ortalarda görünmeye başladınız.

    - Emmett!

  Hayır.

  Bunu bilmeli.

  Bu işin sonu kötü biterse tüm aile bundan kötü etkilenecek.

  Kötü derken   yemek ben olurum.

  Merhaba, Bella.

  Ben Alice.

  Selam.

  Çok güzel kokuyorsun.

  Alice, ne yapıyorsun?

  Merak etme.

  Bella'yla ben iyi arkadaş olacağız.

  Kusura bakma.

  Jasper bizim son vejetaryenimiz.

  Onun için biraz zor bir durum.

  - Seninle tanışmak bir zevk.

  - Rahatla Jasper.

  Onu incitmeyeceksin.

  Pekâlâ.

  Sana evin geri kalanını gezdireyim.

  - Sonra görüşürüz.

  - Tamam.

  - Çok tatlı.

  - Fark ettim.

  - Bence iyi iş çıkardık.

  - Sen de şunu temizle.

  Hemen!

  - Senin için de garip miydi?

  - Bilemiyorum.

  Mezuniyet kepleri mi?

  Evet.

  Özel bir espri.

  Çok kez üniversite sınavına gireriz.

  Sürekli liseyi okumak berbat bir durum olmalı.

  Öyle ama bir yerde yaşamaya ne kadar genç başlarsak orada o kadar uzun kalabiliriz.

  Haydi.

  Burası da benim odam.

  Yatağın yok mu?

  Hayır.

  Ben uyumam.

  Hiç mi?

  Hem de hiç.

  Pekâlâ.

  Burada çok fazla CD var.

  Ne dinliyordun?

  Debussy.

  Bilemiyorum.

  Evet.

  Clair de Lune harikadır.

  Ne?

  Ben dans edemem.

  Ama ben seni ettirebilirim.

  Senden korkmuyorum.

  Bunu sahiden de söylememeliydin.

  Sıkı tutunsan iyi olur, maymuncuk.

  Bana güveniyor musun?

  Teorik olarak, evet.

  Öyleyse kapat gözlerini.

  Ne oldu?

  Bu gerçek olamaz.

  Gerçekte böyle şeyler yoktur.

  Benim dünyamda var.

  Bekleyin!

  İnsan.

  Arizona!

  Ne var ne yok?

  Demek sen ve Cullen, ha?

  Bu hoşuma gitmedi.

  Sana yiyecek bir şeymişsin gibi bakıyor.

  Vejetaryen tabağın hazır, Stephenie.

  Geciktiğim için üzgünüm.

  Biyoloji projesiyle uğraştım.

  Senin için salata söyledim.

  Umarım sorun yoktur.

  Keşke kendine de söyleseydin.

  Hâlâ et yemekte ısrarcısın.

  Ben gayet sağlıklıyım.

  Şef, çocuklar öğrenmek istiyor.

  Bugün Queets Nehri'nde herhangi bir şey buldunuz mu?

  Evet.

  Çıplak ayak izi bulduk.

  Kime ait bilmiyorum ama batıya doğru gidiyor.

  O yüzden de bundan sonrasıyla Kitsap County şerifi ilgilenecek.

  Umarım onu en kısa sürede yakalarlar.

  Arkadaşların seni çağırıyor.

  Sorun değil.

  İstersen gidebilirsin.

  Ben de zaten bugün erken yatacaktım.

  Ben de.

  Bella, bugün cuma.

  Biraz dışarı çık.

  Newtonlar'ın oğlu sana karşı çok sıcakkanlı.

  Evet.

  İyi bir arkadaş.

  Kasabadaki diğer züppelerden iyidir.

  Hoşlandığın birisi var mı?

  Baba, erkeklerden mi konuşacağız?

  Sanırım, hayır.

  Seni yalnız bırakıyormuşum gibi hissediyorum.

  Biraz insanlarla kaynaş.

  Yalnız olmak benim için sorun değil.

  Sanırım bu yönden babama benzemişim.

  - Beyzbol işleri nasıl gidiyor?

  - Phil çok sıkı çalışıyor.

  Sezona hazırlık antrenmanları, bilirsin.

  Bu arada kiralık ev arıyoruz.

  Bu durum sürekli olacak gibi.

 - Jacksonville'i seveceksin tatlım.

  - Öyle mi?

  Aslına bakarsan Forks'tan hoşlanmaya başladım.

  Ne?

  Forks beni sarmaya başladı.

  Bunun sebebi bir çocuk olabilir mi?

  - Evet.

  - Biliyordum.

  Her şeyi anlat.

  Nasıl birisi?

  İskoç mu, Indie mi?

 Eminim ki yakışıklıdır.

  Yakışıklı mı?

  Anne, daha sonra konuşalım mı?

  Haydi ama!

  Erkeklerden konuşuyorduk.

  Korunuyor musun?

  Buraya nasıl girdin?

  Pencereden.

  Bunu çok sık yapar mısın?

  Sadece birkaç aydır.

  Seni uyurken izlemeyi seviyorum.

  Beni büyülüyorsun.

  Hep bir şey denemek istemişimdir.

  Hareketsizce dur.

  Hareket etme.

  Dur!

  Özür dilerim.

  Düşündüğümden daha da güçlüymüşüm.

  Keşke ben de aynısını söyleyebilseydim.

  Seninleyken kontrolümü kaybedemem.

  Gitme.

  - Al, bir tane daha.

  - Sağ ol.

  Edward Cullen'la randevum var.

  Senin için biraz büyük, değil mi?

  Hayır.

  O da benim gibi ikinci sınıfta.

  Cullenlar'ı sevdiğini sanıyordum.

  Ben de kasabadaki çocuklarla ilgilenmediğini sanıyordum.

  Edward kasabada yaşamıyor.

  Yani teknik olarak.

  Şu an dışarıda.

  Dışarıda mı?

  Evet.

  Seninle resmi olarak tanışmak istiyor.

  Pekâlâ.

  Gelsin bakalım.

  Nazik olabilir misin?

  O benim için önemli.

  Şef Swan, size kendimi tanıtayım.

  Ben Edward Cullen.

  Merhaba, Edward.

  Bella çok geç kalmaz.

  Ailemle beraber beyzbol oynayacağız.

  - Beyzbol mu?

  - Evet, efendim.

  Planımız bu.

  Bella beyzbol mu oynayacak?

  - Size iyi şanslar.

  - Kızınıza göz kulak olacağıma söz veriyorum.

  - Biber spreyin hâlâ yanında, değil mi?

  - Evet, baba.

  Vampirler ne zamandan beri beyzbol oynuyor?

  Beyzbol geleneksel bir Amerikan oyunudur.

  Fırtına çıkacak.

  Bu oynayabildiğimiz tek zaman.

  Neden olduğunu göreceksin.

  Geldiğine çok sevindim.

  Bizim de bir hakeme ihtiyacımız vardı.

  - Hile yaptığımızı düşünüyor.

  - Hile yaptığınızı biliyorum.

  - Gördüğünü söyle Bella.

  - Tamam.

  Başlıyoruz.

  Artık neden fırtınaya ihtiyaç duyduğunuzu anlıyorum.

  Sanırım bu sayı turu olacak.

  Edward çok hızlıdır.

  Acele et, Rosalie!

  - Dışarıda.

  - Dışarıda!

  Bebeğim, haydi ama.

  Sadece bir oyun.

  Aferin, evlat.

  - Ne yapıyorsun?

  - Haydi!

  Maymun adamım benim.

  Durun!

  Tam gidiyorlardı ama bizi duydular.

  Gidiyoruz.

  Çok geç.

  Saçlarını indir.

  Sanki çok fark eder de.

  Kokusunu sahanın diğer tarafından alıyorum.

  - Seni buraya getirmemeliydim.

  Üzgünüm.

    - Ne?

  Ses çıkarmadan arkamda dur.

  Sanırım bu sizin.

  - Teşekkürler.

  - Ben Laurent.

  Bunlar da Victoria   ve James.

  Adım Carlisle.

  Bunlar da ailem.

  Merhaba.

  Ne yazık ki avlanma faaliyetleriniz başımıza iş açılmasına neden oldu.

  Kusurumuza bakmayın.

  Bölgenin sahipli olduğunu bilmiyorduk.

  Uzun süredir bu bölgenin yakınında ikâmet ediyoruz.

  Sahiden mi?

  Bundan sonra başınıza dert açmayız.

  Sadece geçiyorduk.

  İnsanlar peşimizde ancak onları doğuya yönlendirdik.

  Güvendesiniz.

  Harika.

  Üç oyuncuya daha yeriniz var mı?

  Haydi ama.

  Sadece bir oyun.

  Tabii ki.

  Neden olmasın?

  Üçü zaten gidiyordu.

  Onların yerine geçebilirsiniz.

  Önce biz vuruyoruz.

  Öyleyse şu harika, falsolu toplarımdan fırlatmanın zamanı geldi.

  Sanırım bunun üstesinden gelebiliriz.

  Göreceğiz.

  Demek yanınızda çerez getirdiniz.

  İnsan mı?

  Kız bizimle beraber.

  Gitseniz iyi olacak.

  Gördüğüm kadarıyla oyun bitti.

  Hemen gidiyoruz.

  James.

  Bella'yı buradan götür.

  Haydi.

  Tamam.

  Ben hallederim!

  Şimdi peşimden mi gelecek?

  James bir takipçi.

  Avlanmayı saplantı haline getirmiş.

  Düşüncelerini okudum.

  Tepkim onu heyecanlandırdı.

  Bunu onun için heyecanlı bir oyun haline getirdim.

  Başarana kadar durmayacak.

  - Ne yapacağız?

  - Onu öldürmeliyiz.

  Parçalara ayırıp, yakmalıyız.

  - Nereye gidiyoruz?

  - Forks'tan uzaklaşıyoruz.

  Vancouver'dan vapura bineceğiz.

  - Eve gitmeliyim.

  Beni eve götür.

  - Eve gidemezsin.

  Kokun onu oraya götürecek.

  Bakacağı ilk yer orası.

  - Ama babam orada  - Bunun bir önemi yok!

  Hayır, var!

  Bizim yüzümüzden ölebilir.

  İzin ver de seni bir an önce şuradan uzaklaştırayım.

  Babam o benim.

  Geri dönmeliyiz.

  Takipçinin izimi kaybetmesinin bir yolunu buluruz.

  Bilmiyorum!

  Bir şeyler yapmalıyız.

  Edward, beni rahat bırak dedim!

  - Bella, bunu yapma, lütfen.

  - Bitti artık.

  Defol!

  Bella, neler oluyor?

  Buradan uzaklaşmam lazım.

  Gidiyorum hemen!

  Ona ne söyleyeceğim?

  Onu incitemem.

  - Bella neler oluyor?

  - Bunu yapmak zorundasın.

  Kamyonette bekliyorum.

  Seni incitti mi?

  Hayır.

  Seni terk falan mı etti?

  Hayır.

  Ben onu terk ettim.

  Ondan hoşlandığını sanıyordum.

  Evet.

  Bu yüzden gitmem lazım.

  Bunu istemiyorum.

  Eve gitmeliyim.

 Eve mi?

  Annen Phoenix'te bile değil.

 Gelecek.

  Yoldayken aradım.

 Şimdi gitmene gerek yok.

  Önce biraz sakinleş.

  Sinirin sabaha geçmezse seni havaalanına bırakırım.

  Hayır.

  Araba kullanabilirim.

  Hem düşünmek için daha fazla zamanım olur.

  Çok yorgun hissedersem bir motelde konaklarım.

  Bella, seninle pek beraber olamadığım doğru ama bundan sonra elimden geleni yaparım.

  Beraber daha çok vakit geçiririz.

  Ne yaparız mesela?

  Televizyonda beyzbol mu seyrederiz?

  Her gece yemekte biftek ve pasta mı yeriz?

  Baba bu senin hayatın, benim değil.

  Bella, haydi ama.

  Seni kazanmaya çalışıyorum.

  Eğer şimdi gitmezsem annem gibi buraya tıkılıp kalacağım.

  Baban seni bağışlayacak.

  Bırak da ben süreyim.

  Beni bağışlamayacak.

  Yüzünü görmeliydin.

  Annemin onu terk ederken söylediklerinin aynısını söyledim.

  Gitmene ancak bu şekilde izin verirdi.

  Artık onun için üzülme.

  O güvende.

  Takipçi bizim peşimizde.

  - Tanrım.

  - Emmett.

  Alice de bizi arabayla takip ediyor.

  Bekle!

  Bizi James hakkında uyarmak için gelmiş.

  Bu benim savaşım değil.

  Ayrıca onun oyunlarından da sıkıldım artık.

  Ancak onun benzersiz zekası öldürücü derecede tehlikeli.

  300 yıllık hayatımda onun gibi birisiyle hiç karşılaşmadım.

  Ayrıca Victoria'yı da sakın küçümsemeyin.

  Daha önce de bizim gibilerle savaştım.

  Bizi öldürmek kolay değil, ancak imkansız da değil.

  Onu parçalara ayırıp, yakmalıyız.

  James gibi sadist biri olsa da herhangi bir varlığı öldürme fikrinden hoşlanmıyorum.

  Ya önce o bizden birisini öldürürse?

  Ben Bella'yı güneye götüreceğim.

  Sonra da takipçiyi buradan başka bir yere yönlendireceğim.

  Hayır, Edward.

  James, senin Bella'yı yalnız bırakmayacağını bildiğinden, seni takip edecektir.

  Jasper'la ben onu güneye götürürüz.

  Merak etme, Edward.

  - Düşüncelerini de kendine saklayabilir misin?

    - Evet.

  Rosalie.

  Esme.

  Şunlara üzerinize giyer misiniz?

  Böylece takipçi Bella'nın kokusunu alır.

  Neden?

  Benim neyim oluyor ki?

  Rosalie, Bella Edward'la beraber.

  Artık o da bu ailenin bir üyesi.

  Biz de ailemizi koruruz.

  Eğer bir şey olursa yemin ederim ki  Hiçbir şey olmayacak.

  Yediye karşı ikiler.

  İşimiz biter bitmez, gelip seni alacağım.

  Bella, benim hayatım artık sensin.

  Selam, anne.

  Benim.

  Herhalde telefonun yine bozuldu.

  Şu an Forks'ta değilim ama her şey yolunda.

  Daha sonra anlatırım.

  Rosalie, ağaca sürtün.

  Güzel.

  Ne oldu?

  Ne gördün?

  Anladı.

  Takipçi yönünü değiştirdi.

  - Nereye gidiyor Alice?

  - Aynalar  Aynalarla dolu bir odaya.

  Edward gördüklerinin her zaman kesin olmadığını söyledi.

  Gördüklerini insanların düşünceleri belirler.

  Düşüncelerini değiştirirlerse gördükleri de değişir.

  Öyleyse takipçi şimdi bale salonuna mı gidiyor?

  - Orayı biliyor musun?

  - Çocukken orada ders almıştım.

  Gittiğim okulda da tıpkı böyle bir kemer vardı.

  - Gittiğin okul Phoenix'te mi?

  - Evet.

  - Edward, iyi misin?

  - Takipçiyi kaybettik.

  Kadın hâlâ burada.

  Rosalie'yle Esme babanı korumak için Forks'a döndüler.

  Ben de seni almaya geliyorum.

  Daha sonra seninle beraber başka bir yere gideceğiz.

 Yalnız başımıza.

  Diğerleri de avlanmayı sürdürecek.

  Tekrar güvende olman için elimden gelen her şeyi yapacağım.

  Anne, selam.

  Mesajımı almışsın.

  Evde ne yapıyorsun?

 Bella!

  Bella, Bella?

  Neredesin?

  - Sakin ol.

  Ben iyiyim.

  - Bella, Bella!

  Her şeyi daha sonra açıklayacağım.

  Anne orada mısın?

 Forks Lisesi, öğrencilerinin bilgilerini pek iyi korumuyor.

  Victoria için önceki adresini bulmak hiç de zor olmadı.

 Evin güzelmiş.

 Tam senin için hazırlanmış beklerken  babandan endişeli bir telefon alan annen geldi.

 Anlayacağın her şey sorunsuz gitti.

 Bekle, bekle!

  - Dokunma ona!

  Sakın!

  - Hâlâ onu kurtarabilirsin   ama öncelikle arkadaşlarından kurtulman gerekiyor.

  Bunu yapabilir misin?

 Seninle nerede buluşayım?

  Eskiden gittiğin bale salonuna ne dersin?

 Eğer yanında birini getirecek olursan  zavallı annen yaptığın hatanın bedelini öder.

 Nasıl öleceğimi hiç düşünmemiştim  ama sevdiğin birisi için can vermek, ölmek için güzel bir yol gibi görünüyor.

 Beni ölümle karşı karşıya getiren kararımdan pişmanlık duymayacağım.

 Aynı karar Edward'a kavuşmamı da sağladı.

 Bella!

  Bella, Bella?

  Neredesin?

 - Anne.

  - Bella?

 - Anne!

  - İşte buradasın.

 Ne yapıyorsun burada?

 Herkes benimle dalga geçiyor.

 Haydi ama.

  Çok başarılıydın, tatlım.

 Anne, berbattım.

 Değildin.

  İşte en sevdiğim kısım.

  İnatçı bir çocuktun, değil mi?

  - Burada bile değil.

  - Evet.

  Üzgünüm ama işimi çok kolaylaştırdın.

  Şimdi işimizi daha eğlenceli bir hale getirmek için   birlikteliğimizi kısa bir filmle süsleyeceğiz.

  Kamerayı senden ödünç aldım.

  Umarım sakıncası yoktur.

  Güzel.

  Motor!

  Bu, Edward'ın küçük kalbini birazcık kıracak.

  - Edward'ın bununla bir alakası yok.

  - Tabii ki var.

  Onun seni korumaya yönelik zayıf öfkesi   işlerin daha da eğlenceli bir hal almasını sağladı.

  Öyleyse devam edelim.

  Çok güzel.

  Gözle görülür bir enerjisi oldu.

  Sahnemi iyi seçerim.

  Seni dönüştürebilecek kadar güçlü olmaması çok kötü.

  Onun yerine senin zayıf bir insan olarak kalmanı istiyor.

  Sahiden de çok acımasızca.

  Ne kadar acıdığını söyle.

  - İntikamını almasını söyle!

  - Edward, sakın!

  Söyle ona!

  Yalnızsın çünkü diğerlerinden daha hızlısın   ama daha güçlü değilsin.

  Seni öldürecek kadar güçlüyüm.

  Özür dilerim.

  Bella, tamam geçti.

  Evlat.

  Yeter!

  Kim olduğunu hatırla.

  Bella'nın sana ihtiyacı var.

  Tamam, tamam.

  Tanrım.

  Carlisle, kan!

  - Kardeşlerin onun icabına bakacak.

  - Döşemelerden yangın çıkart.

  Alice!

  Alice, git!

  Uyluk atar damarı parçalanmış.

  Çok fazla kan kaybediyor.

  Hayır, hayır.

  Kafam yanıyor!

  Zehir.

  Bir seçim yapmalısın.

  Dönüşümün gerçekleşmesine izin verebilirsin.

  Hayır.

  Hayır!

  Bunun olacağını gördüm, Edward.

  Bu şekilde olması gerekmiyor.

  Hâlâ bir şansı var.

  Kemerini ver de kolunu sarayım.

  Diğer seçeneğim ne?

  Elimin üzerinden bağla.

  Carlisle!

  Git.

  Zehri temizlemeye çalış.

  - Duramayacağımı biliyorsun.

  - Öyleyse durmanın bir yolunu bul.

  Seçimini yap.

  Sadece birkaç dakikası kaldı.

  Onu senden alacağım, Bella.

  Onu senden alacağım.

  Edward, dur!

  Kanı temizlendi.

  Onu öldürüyorsun.

  Dur!

  Dur!

  İradeni kullan.

 Ölüm huzurlu, kolay.

 Yaşamak daha zor.

  Bella?

  Tatlım?

  Bella?

  Anne.

  Nerede o?

  Edward nerede?

  Uyuyor.

  Başından hiç ayrılmadı.

  Baban da aşağıda, kafeteryada.

  Neler oldu?

  Düşünce bacağını kırmışsın   ve çok kan kaybetmişsin.

  Hiçbirini hatırlamıyorsun, değil mi?

  Edward babasıyla beraber seni Forks'a geri dönmeye ikna etmek için peşinden gitmiş.

  Sen de kaldıkları otele giderken tökezlemiş   ve iki kat merdivenden aşağı düşüp,   pencereye uçmuşsun.

  - Tam da benden beklenecek bir durum.

  - Tatlım, çok üzgünüm.

  Arayan Phil.

  Senin için çok endişelendi.

  - Mesaj mı çekiyorsun?

  - Evet, en sonunda.

  Ona Florida'da kalmasını söyledim.

  Tatlım, Jacksonville’e bayılacaksın.

  Her gün güneşli.

  Kendi banyonun olduğu küçük ama harika bir ev bulduk.

  Anne, ben hâlâ Forks'ta kalmak istiyorum.

  Ne?

  Forks'ta yaşamak istiyorum.

  Bunu daha sonra konuşuruz.

  Babamı çağırır mısın?

  Onunla konuşup, özür dilemeliyim.

  Tamam, bebeğim.

  Gidip çağırayım.

  Hem hemşireyi de çağırayım, olur mu?

  Olur.

  Neler oldu?

  James nerede?

  Onun icabına baktık   ama Victoria kaçtı.

  Hayatımı sana borçluyum.

  Hayır.

  Asıl benim yüzümden bu haldesin.

  En kötüsü de   duramayacağımı sandım.

  Ama durdun.

  Bella, Jacksonville'e gitmelisin.

  Böylece artık sana zarar veremem.

  Ne?

  Hayır, hayır!

  Sen ne dediğinin farkında mısın?

  Gitmemi mi istiyorsun?

  Hayır, seni bırakamam.

  Biliyorum.

  Biz ayrılamayız.

  Beni bırakamazsın.

  Buradayım.

  Tamam.

  Bir daha bana böyle şeylerden bahsetme.

  Nereye gidebilirim ki?

  Elbiseyi Alice verdi.

  Alçı da  Harika görünüyorsun.

  Kızınıza göz kulak olacağım, Şef Swan.

  Bunu daha önce de duymuştum.

  Çantana yeni bir sprey daha koydum.

  Baba.

  Bu arada   çok güzel görünüyorsun.

  Teşekkürler.

  Görüşürüz.

  Hemen geliyorum.

  Selam.

  Çok hoşsun.

  Sen de.

  Sen de baloya mı geldin?

  Partnerin var mı?

  Hayır.

  Babam seninle konuşmam için bana para verdi.

  20 papel.

  Duyalım bakalım.

  Bana kızma, tamam mı?

  Erkek arkadaşından ayrılmanı istiyor.

  Dedi ki: - Alıntı - "Seni izliyoruz.

 " - Peki.

  Ona teşekkür ettiğimi söyle.

  - Olur.

  - Borcunu da öde.

  - Tamam.

  - Sana yardım edeyim.

  - Jacob.

  Bana bırak.

  Daha sonra görüşürüz, Bella.

  Seni iki dakika yalnız bırakıyorum, kurtlar başına üşüşüyor.

  - Bana bunu yaptırdığına inanamıyorum.

  - Gülümse.

  Sahiden de beni öldürmeye çalışıyorsun.

  Balo gençler için önemli bir gelenektir.

  Kaçırmanı istemedim.

  - Dışarı çıkmak ister misin?

  - Evet.

 Pekâlâ, biraz yavaşlayalım.

  Dans edelim mi?

  Ciddisin sen.

  Neden olmasın?

  Gördün mü?

  Dans ediyorsun.

  Hem de baloda.

  Edward, beni neden kurtardın?

  Zehrin yayılmasına izin verseydin şimdi ben de senin gibi olurdum.

  Ne söylediğinin farkında değilsin.

  - Bunu istemezsin.

  - Ben seni istiyorum.

  Sonsuza kadar.

  Hayatına son vermeyeceğim.

  Zaten ölüyorum.

  Her geçen saniye yaşlanıyorum ve sona daha da yaklaşıyorum.

  Olması gereken de bu.

  Alice beni de sizin gibi gördüğünü söyledi.

  - Onu duydum.

  - Gördükleri değişkendir.

  Evet ama gün gelir insanlar bir karara varır.

  Ben kararımı verdim.

  Hayal ettiğin şey bu mu?

  Bir canavar olmak mı?

  Ben sonsuza kadar seninle olmayı hayal ediyorum.

  Sonsuza kadar mı?

  Peki şimdi hazır mısın?

  Evet.

  Benimle uzun ve mutlu bir hayat geçirsen yetmez mi?

  Peki.

  Şimdilik.

 Bu akşam kimse teslim olmayacaktı.

 Ancak pes etmeyeceğim.

 Ne istediğimin farkındayım.

Önceki Yazı
« Prev Post
Sonraki Yazı
Next Post »

Benzer Yazılar